Biz onu (Kur´an´ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır.
Her hikmetli işe o gecede hükmedilir.
(Yani) katımızdan (verilen her) emir. Çünkü biz, peygamberler göndermekteyiz.
Senin Rabb´inin acıması gereği olarak (gönderdiğimiz elçilere o gece emirlerimizi bir bir açıklar, vahiylerimizi bildiririz). Doğrusu o işitendir, bilendir.
Eğer kesin olarak inanıyorsanız (bilin ki Allah), göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.
O´ndan başka ilâh yoktur. (Her şeyi O) diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.
Fakat onlar, şüphe içinde eğlenip duruyorlar.
Şimdi sen, göğün, açık bir duman çıkaracağı günü gözetle.
Duman insanları bürüyecektir. Bu, elem verici bir azaptır.
(İşte o zaman insanlar:) Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Doğrusu biz artık inanıyoruz (derler).
Nerede onlarda öğüt almak? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti.
Sonra ondan yüz çevirdiler ve: Bu, öğretilmiş bir deli! dediler.
Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine (eski halinize) döneceksiniz.
Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız.
Andolsun, kendilerinden önce biz, Firavun´un kavmini de imtihan etmiştik. Onlara şerefli bir elçi geldi. (Şöyle diyerek)
Allah´ın kulları! Bana gelin! Çünkü ben size (gönderilmiş) güvenilir bir resûlüm
Allah´a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil getiriyorum.
Ben, beni taşlamanızdan, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah´a sığındım.
Eğer bana inanmazsanız, hiç değilse yanımdan uzaklaşın.
Bunun üzerine Musa: Bunlar suç işleyen bir toplumdur, diye Rabbine arzetti.
Allah, O halde kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü takip edileceksiniz, buyurdu.
Denizi açık halde bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.
Onlar geride nice şeyler bıraktılar; bahçeler, çeşmeler,
ekinler, güzel konaklar.
Ve zevkü sefa sürdükleri nice nimetler!
İşte böylece biz de onları başka bir topluma miras bıraktık.
Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.
Andolsun biz, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan kurtardık.
Yani Firavun´dan. Çünkü o bir zorba idi, aşırı gidenlerdendi.
Andolsun biz İsrailoğullarına, bilerek, (kendi zamanlarında) âlemlerin üstünde bir imtiyaz verdik.
Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan işaretler verdik.
Onlar (müşrikler) diyorlar ki:
İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz.
Doğru söylüyorsanız, atalarımızı getirin.
Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba´ kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları yok ettik, çünkü onlar suçlu idiler.
Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.
Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.
Şüphesiz (hakkı bâtıldan ayıran) hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı gündür.
O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, kendilerine yardım da edilmez.
Ancak Allah´ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz O, üstündür, merhametlidir.
Şüphesiz zakkum ağacı,
Günahkârların yemeğidir.
O, karınlarda maden eriyiği kaynar.
Sıcak suyun kaynaması gibi.
(Allah zebânilere emreder): Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin!
Sonra başına azap olarak kaynar su dökün!
(Ve deyin ki:) Tat bakalım. Hani sen kendince üstündün, şerefliydin!
İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir.
Müttakîler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar.
Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.
İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.
İşte böyle. Bunun yanısıra biz onları, iri gözlü hûrilerle evlendiririz.
Orada, güven içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler.
İlk tattıkları ölüm dışında, orada artık ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur (sürekli hayata kavuşmuşlardır).
(Bunlar) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir). İşte büyük kurtuluş budur.
Biz onu (Kur´an´ı), öğüt alalar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık.
(Yine de inanmayanların başlarına gelecekleri) bekle; onlar da beklemektedirler.
(Haram ile helâli açıklayan, ifadesi) parlak Kitab= Kur’an hakkı için:
Gerçekten biz, onu, mübarek bir gecede (Kadir gecesinde) indirdik. Çünkü biz, (Kur’an’ın hükümleri ile) korkutanız.
Her hikmetli iş o mübarek gecede ayırd edilir, (rızık, ecel, iyi ve şerden ibaret bütün işler Kadir gecesinde yazılır).
Bu, (hikmetimizin gereği olan) tarafımızdan bir iştir. Çünkü biz peygambere göndereniz.
Peygamberi kitabla gönderişimiz de, senin Rabbinden bir rahmettir, nimettir. Gerçekten O, Semî’dir= bütün söylenenleri işitir, Alîm’dir= her hali bilir.
O, göklerin ve yerin ve bütün aralarındakinin Rabbidir. (Ey Mekke’liler, göklerin ve yerin Rabbi Allah olduğuna) eğer gerçekten inanıyorsanız, (biliniz ki, Hz. Muhammed s.a.v. da peygamberidir).
O’ndan başka hiç bir İlâh yoktur; hem diriltir, hem öldürür. Hem sizin Rabbinizdir, hem de evvelki atalarınızın Rabbi...
Fakat onlar, bir şüphe içinde oynuyorlar, (yakînen Allah’a ve Peygambere inanmıyorlar, eğleniyorlar).
O halde (Ey Rasûlüm), semanın aşikâre bir duman (kıtlık ve açlık) getireceği (azab) gününü gözle.
Öyle bir duman ki, bütün insanları saracaktır. Bu acıklı bir azabdır.
(Onlar şöyle diyecekler): “- Ey Rabbimiz! Bizden bu azabı kaldır; çünkü biz müminleriz.”
Onlar için düşünmek, ibret almak nerede? Doğrusu kendilerine apaçık anlatan bir Peygamber geldi de,
Sonra ondan yüz çevirdiler ve şöyle dediler: “- (Bu peygamberlik iddia eden) öğretilmiştir, mecnundur.”
Biz o (vaadettiğimiz açlıktan ibaret) azabı biraz kaldıracağız. Fakat siz yine (küfre) döneceksiniz.
(Kıyamette veya Bedir’de onları) büyük bir şiddetle kavrıyacağımız gün, şüphesiz biz intikam alırız.
Celâlim hakkı için, onlardan (Kureyş’den) önce Firavun’un, kavmini imtihan ettik. Onlara da çok şerefli bir peygamber gelmişti.
Şöyle desin diye: “- Allah’ın kullarını bana bırakın; çünkü ben size güvenilir bir Peygamberim.
Ve Allah’a karşı baş kaldırmayın; çünkü ben size açık bir bürhanla (peygamberliğime delâlet eden mucizelerle) geliyorum.
Biliniz ki, ben, sizin beni taşlamanızdan (döğüp öldürmenizden) Rabbime ve Rabbinize sığınırım.
Eğer bana iman etmezseniz (peygamberliğimi tasdik etmezseniz), benden ayrılın, çekilin.”
Sonra Mûsa Rabbine şöyle dua etti: “- (Ey Rabbim, bu müşriklere müstahak oldukları cezayı ver; çünkü) bunlar günahkâr bir kavimdir.”
(Hak Tealâ buyurdu ki): “-Hemen kullarımı geceleyin yürüt; çünkü siz (iman etmiyen Firavun ve askerleri tarafından) takib edileceksiniz.
Denizi de (karşı yakaya geçtikten sonra, sana açılan yolu da kapamayıp) açık bırak; çünkü onlar (açık görecekleri bu yola girip) bir ordu halinde boğulmuş olacaklardır.”
(Firavun ve ordusu boğulduktan sonra) geriye neler bırakmışlardı! Ne bahçeler, ne kaynaklar...
Ne çiftlikler, ne güzel konaklar...
İçinde zevk sürdükleri ne nimet ve refah...
İşte bize isyan edenlere böyle yaparız. Onların mülklerini başka bir kavme miras bıraktık.
Nihayet (Firavun ve kavminin) üzerlerine ne gök ağladı, ne yer; ne de (azap bakımından) geciktirildiler.
Gerçekten İsraîloğullarını kurtarmıştık o zilletli azabdan:
Firavun’dan (esaretinden ve oğullarının öldürülmesinden). Çünkü o azgın müsriflerdendi, (şirke varanlardandı).
Celâlim hakkı için, biz İsraîloğullarına, bildiğimiz gibi, âlemlerin üstünde hayır vermiştik.
Ve onlara (denizin açılması, bıldırcın ve kudret helvası gibi) alâmetlerden öylesini vermiştik ki, onda büyük bir nimet vardı.
Fakat (Ey Rasûlüm, senin kavmin olan) şunlar diyorlar ki:
“-İlk ölümümüzden başka bir şey yok; ve biz yeniden diriltilecek değiliz.
(Ey öldükten sonra dirileceğimize inananlar) eğer doğru iseniz haydi getirin babalarımızı... (onları diriltin de, dirilmenin hak olduğunu bize haber versinler).”
(Ey Rasûlüm, kuvvet ve şiddet bakımından) senin kavmin mi hayırlı, yoksa (etbaı çok) Tübba’ın kavmi ve onlardan evvelkiler mi? Hep onları helâk ettik çünkü günahkâr idiler.
Biz göklerle yeri ve aralarındakileri, eğlence ve boşuna iş yapanlar olarak yaratmadık.
Ancak bunları (iman ve itaatı gerektiren) hak için yarattık; fakat onların, (Mekke kâfirlerinin) çoğu bilmezler.
(Kıyamette haklı ile haksızın ayırd edileceği) o fâsıl günü, (kendilerine azab vaad edilen) bütün insanların azab vaktidir.
O gün dost, dostdan hiç bir şeyi (azabı) engelliyemez ve kendilerine yardım da olunmaz.
Ancak Allah’ın merhamet ettiği kimseler böyle değil. (Bunlar birbirlerine şefaat eden müminlerdir). Çünkü O Azîz’dir= kâfirlerden intikam alır, Rahîm’dir= müminlere merhamet eder.
Gerçekten (cehennemdeki) o Zakkûm ağacı,
Kâfir olanın yemeğidir.
Maden tortusu gibi karınlarında kaynar;
Kaynar suyun kaynaması gibi...
(Allah, cehennemdeki vazifeli meleklere o kâfir için şöyle buyurur): Onu yakalayın da sürükleyib cehennemin ortasına atın.
Sonra da başının üstüne o kaynar su azabından dökün.
(Sonra ona şöyle deyin): Tad bakalım, çünkü sen, (zannınca kavminin arasında) çok şerefli ve çok iyi bir kimse idin!...
İşte bu azab, sizin (dünyada) şübhe edip durduğunuz şeydir.
Muhakkak ki, takva sahibi olanlar (her türlü kederden) emin bir yerde.
Bahçelerde ve pınarların başındadırlar.
Sündüs ve İstebrak’dan (ibaret işlemeli ve kalın) elbiseler giyerek karşı karşıya gelirler.
İşte müminlerin cennetteki yeri böyledir. Hem onları iri gözlü Hûri’lerle de eşlendirdik.
Orada emin oldukları halde, her türlü yemişi isterler ve getirtirler.
Orada, ilk ölümden (dünyadaki ölümden) başka ölüm tadmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.
(Bütün bunlar, kendilerine) Rabbinden bir kerem ve ihsan olarak verilmiştir. İşte bu en büyük kurtuluş ve saadettir.
Biz Kur’an’ı senin dilinle indirib onu (okuyuşunu) kolaylaştırdık; olur ki anlar ve öğüd alırlar.
Artık (onların helâkini) bekle; çünkü onlar (senin helâkini) bekliyorlar.
(2-3) Apacik olan Kitap´a and olsun ki, Biz onu, kutlu bir gecede indirdik. Dogrusu Biz, insanlari uyarmaktayiz.
(2-3) Apacik olan Kitap´a and olsun ki, Biz onu, kutlu bir gecede indirdik. Dogrusu Biz, insanlari uyarmaktayiz.
(4-7) Katimizdan bir buyrukla, her hikmetli ise o gecede hukmedilir. Dogrusu Biz oteden beri peygamberler gondermekteyiz. Eger kesin olarak inanirsaniz bilin ki, bu senin Rabbinden, goklerin, yerin ve ikisi arasinda bulunanlarin Rabbinden bir rahmettir. O, isitendir, bilendir.
(4-7) Katimizdan bir buyrukla, her hikmetli ise o gecede hukmedilir. Dogrusu Biz oteden beri peygamberler gondermekteyiz. Eger kesin olarak inanirsaniz bilin ki, bu senin Rabbinden, goklerin, yerin ve ikisi arasinda bulunanlarin Rabbinden bir rahmettir. O, isitendir, bilendir.
(4-7) Katimizdan bir buyrukla, her hikmetli ise o gecede hukmedilir. Dogrusu Biz oteden beri peygamberler gondermekteyiz. Eger kesin olarak inanirsaniz bilin ki, bu senin Rabbinden, goklerin, yerin ve ikisi arasinda bulunanlarin Rabbinden bir rahmettir. O, isitendir, bilendir.
(4-7) Katimizdan bir buyrukla, her hikmetli ise o gecede hukmedilir. Dogrusu Biz oteden beri peygamberler gondermekteyiz. Eger kesin olarak inanirsaniz bilin ki, bu senin Rabbinden, goklerin, yerin ve ikisi arasinda bulunanlarin Rabbinden bir rahmettir. O, isitendir, bilendir.
O´ndan baska tanri yoktur; diriltir ve oldurur. Sizin de Rabbiniz onceki babalarinizin da Rabbidir.
Ama inkarcilar, dirilmekten suphededirler, bunu eglenceye alirlar.
(10-11) GOgun, insanlari buruyecek ve gozle gorulecek bir duman cikaracagi gunu bekle; bu, can yakan bir azabdir.
(10-11) GOgun, insanlari buruyecek ve gozle gorulecek bir duman cikaracagi gunu bekle; bu, can yakan bir azabdir.
Insanlar: «Rabbimiz! Bu azabi bizden kaldir; dogrusu artik biz inananlariz» derler.
(13-14) Nerde onlarda ogut almak? Kendilerine gercegi aciklayan bir peygamber gelmisti ve ondan yuz cevirmisler, «Belletilmis bir deli» demislerdi.
(13-14) Nerde onlarda ogut almak? Kendilerine gercegi aciklayan bir peygamber gelmisti ve ondan yuz cevirmisler, «Belletilmis bir deli» demislerdi.
(43-46) Dogrusu gunahkarlarin yiyecegi Zakkum agacidir; karinlarda suyun kaynamasi gibi kaynayan, erimis maden gibidir.
(43-46) Dogrusu gunahkarlarin yiyecegi Zakkum agacidir; karinlarda suyun kaynamasi gibi kaynayan, erimis maden gibidir.
(43-46) Dogrusu gunahkarlarin yiyecegi Zakkum agacidir; karinlarda suyun kaynamasi gibi kaynayan, erimis maden gibidir.
(43-46) Dogrusu gunahkarlarin yiyecegi Zakkum agacidir; karinlarda suyun kaynamasi gibi kaynayan, erimis maden gibidir.
(47-50) «ucluyu yakalayin, cehennemin ortasina surukleyin, sonra basina azap olarak kaynar su dokun» denir, sonra ona: «Tad bakalim, hani serefli olan, degerli olan yalniz sendin. Iste bu, suphelenip durdugunuz seydir» denir.
(47-50) «ucluyu yakalayin, cehennemin ortasina surukleyin, sonra basina azap olarak kaynar su dokun» denir, sonra ona: «Tad bakalim, hani serefli olan, degerli olan yalniz sendin. Iste bu, suphelenip durdugunuz seydir» denir.
(47-50) «ucluyu yakalayin, cehennemin ortasina surukleyin, sonra basina azap olarak kaynar su dokun» denir, sonra ona: «Tad bakalim, hani serefli olan, degerli olan yalniz sendin. Iste bu, suphelenip durdugunuz seydir» denir.
(47-50) «ucluyu yakalayin, cehennemin ortasina surukleyin, sonra basina azap olarak kaynar su dokun» denir, sonra ona: «Tad bakalim, hani serefli olan, degerli olan yalniz sendin. Iste bu, suphelenip durdugunuz seydir» denir.
(51-52) Allah´a karsi gelmekten sakinmis olanlar ise, guvenli bir yerde, bahcelerde ve pinar baslarindadirlar.
(51-52) Allah´a karsi gelmekten sakinmis olanlar ise, guvenli bir yerde, bahcelerde ve pinar baslarindadirlar.
Ince ipekten ve parlak atlastan giyinerek karsilikli otururlar.
Bu boyledir; onlari iri siyah gozlu hurilerle eslendiririz. ?
Orada, guven icinde olarak her yemisi isteyebilirler.
(56-57) Orada, ilk olumden baska bir olum tatmazlar. Rabbin lutfuyla onlari cehennem azabindan korumustur. Iste buyuk kurtulus budur.
(56-57) Orada, ilk olumden baska bir olum tatmazlar. Rabbin lutfuyla onlari cehennem azabindan korumustur. Iste buyuk kurtulus budur.
(58-59) Biz, ogut alirlar diye, Kuran´i senin dilinde indirerek kolayca anlasilmasini sagladik. Sen bekle, onlar da beklemektedirler. *
(58-59) Biz, ogut alirlar diye, Kuran´i senin dilinde indirerek kolayca anlasilmasini sagladik. Sen bekle, onlar da beklemektedirler. *
Biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz ki biz, (haktan yüzçevirenleri) uyaranlarız.
(4-5-6) O gecede her hikmetli iş, katımızdan bir emirle ayrılır, ayırd edilir. Rabbından bir rahmet olarak, hakikat biz, peygamberler göndermekteyiz. Şüphesiz ki O, işitendir, bilendir.
(4-5-6) O gecede her hikmetli iş, katımızdan bir emirle ayrılır, ayırd edilir. Rabbından bir rahmet olarak, hakikat biz, peygamberler göndermekteyiz. Şüphesiz ki O, işitendir, bilendir.
(4-5-6) O gecede her hikmetli iş, katımızdan bir emirle ayrılır, ayırd edilir. Rabbından bir rahmet olarak, hakikat biz, peygamberler göndermekteyiz. Şüphesiz ki O, işitendir, bilendir.
Eğer kesiniikle bilip inanıyorsanız, O, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin Rabbıdır.
O´ndan başka (hakiki) tanrı yoktur, ancak O vardır. Diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir, önceki babalarınızın da Rabbıdır.
Fakat onlar (o inkarcı sapıklar) şüphe içinde (Kur´ân´ı) alaya alıp (Onunla) eğlenmekteler.
(10-11) (Ey Peygamber!) Artık göğün, insanları saracağı bir dumanla geleceği günü gözetle. Bu elem verici bir azâbdır.
(10-11) (Ey Peygamber!) Artık göğün, insanları saracağı bir dumanla geleceği günü gözetle. Bu elem verici bir azâbdır.
Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır; çünkü elbette biz imân edenler olacağız.
(13-14) Onların düşünüp ibret alması nerede ? Gerçekten kendilerine (Hakk´ı) açıklayan bir peygamber geldiği halde onlar O´ndan yüzçevirdiler de «öğretilmiş bir deli» dediler.
(13-14) Onların düşünüp ibret alması nerede ? Gerçekten kendilerine (Hakk´ı) açıklayan bir peygamber geldiği halde onlar O´ndan yüzçevirdiler de «öğretilmiş bir deli» dediler.
Biz, azabı elbette sizden biraz kaldıracağız ama siz (yine de inkâr ve kötülüğe) döneceksiniz.
Büyük bir hışımla yakalayıp sıkacağımız gün, elbette intikam alacağız.
(17-18) And olsun ki, bunlardan önce Fir´avn milletini çetin bir sınavdan geçirmiştik. Onlara çok saygıdeğer bir peygamber gelmişti de, «Allah´ın kullarını bana teslîm edin! Çünkü ben şüpheniz olmasın ki size (gönderilen) güvenilir bir peygamberim.»
(17-18) And olsun ki, bunlardan önce Fir´avn milletini çetin bir sınavdan geçirmiştik. Onlara çok saygıdeğer bir peygamber gelmişti de, «Allah´ın kullarını bana teslîm edin! Çünkü ben şüpheniz olmasın ki size (gönderilen) güvenilir bir peygamberim.»
Ve sakın Allah´a karşı kendinizi yüksek görmeyin. Şüphesiz ki ben size çok açık bir belgeyi, inandırıcı delili getirdim.
Hem beni taşlamanızdan, benim de Rabbim, sizin de Rabbınız (olan Allah)´a sığındım.
Eğer bana inanmıyorsanız, beni yalnız başıma bırakıp çekilin.
Sonra da Rabbına, «bunlar suçlu günahkâr bir millettir,» diye duâ etti.
Bunun üzerine (Allah ona:) «Kullarımı gecenin bir bölümünde yola çıkarıp götür. Şüpheniz olmasın ki takip olunacaksınız.
Denizi (geçtikten sonra) sakin ve (yol verir şekilde) açık bırak. Onlar elbette boğulacak bir ordudur.
(25-26-27) Geride nice bahçeleri, pınarları, ekinleri, şerefli konakları ve içinde zevk u safa sürdükleri nimetleri bıraktılar.
(25-26-27) Geride nice bahçeleri, pınarları, ekinleri, şerefli konakları ve içinde zevk u safa sürdükleri nimetleri bıraktılar.
(25-26-27) Geride nice bahçeleri, pınarları, ekinleri, şerefli konakları ve içinde zevk u safa sürdükleri nimetleri bıraktılar.
Evet bu böyledir. O nimetleri başka bir millete mîras bıraktık.
Üzerlerine ne gök ağladı, ne de yer... Onlara artık mühlet de ve rilmedi.
(30-31) And olsun ki, biz, İsrail oğulları´nı horlayıcı aşağılayıcı olan o azâbdan, Fir´avn(ın zulüm ve haksızlığın)dan kurtardık. Şüphesiz ki o, ölçüyü kaçıranların, aşırı gidenlerin kendini yüksekte göreni (başkalarına tepeden bakanı) idi.
(30-31) And olsun ki, biz, İsrail oğulları´nı horlayıcı aşağılayıcı olan o azâbdan, Fir´avn(ın zulüm ve haksızlığın)dan kurtardık. Şüphesiz ki o, ölçüyü kaçıranların, aşırı gidenlerin kendini yüksekte göreni (başkalarına tepeden bakanı) idi.
And olsun ki, İsrail oğulları´ nın durumunu bilerek onları Dünya milletlerinin üzerine seçip tercih ettik.
Onlara öylesine açık belgeler, mu´cizeler verdik ki, herbirinde hem açık nîmet ve bereket, hem de imtihan vardı.
(34-35) Şüphesiz bunlar (inkarcı sapıklar) diyorlar ki: Ancak bizim ilk ölümümüz var, ötesi yoktur ve biz yeniden dirilip kaldırılacak da değiliz.
(34-35) Şüphesiz bunlar (inkarcı sapıklar) diyorlar ki: Ancak bizim ilk ölümümüz var, ötesi yoktur ve biz yeniden dirilip kaldırılacak da değiliz.
Eğer doğrulardan iseniz, haydi bize (ölen) babalarımızı getirin.
Bunlar mı daha iyi, yoksa T u b b â´ milleti ve onlardan önce gelenler mi ? Onları yok ettik. Çünkü onlar cidden suçlu günahkârlar idiler.
Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasındaki şeyleri oyun ve oyuncak olsun diye boş ve anlamsız yaratmadık.
Biz, ikisini de ancak hakk ile yarattık, ne var ki onların çoğu bilmezler.
Şüphesiz ki O, (mü´min ile kâfirin, hakk ile bâtılın, doğru ile eğrinin birbirinden) ayırd edileceği gün, hepsinin belirlenmiş (biraraya getirilip toplanma) vaktidir.
O gün, dost dosttan herhangi bir şeyi savıp yararlı olamaz ve yardım da göremezler.
Ancak, Allah´ın kendi rahmetine lâyık gördüğü kimse müstesna.. Şüphesiz ki, O, çok güçlü, çok üstün ve çok merhametlidir.
(43-44) Hakikat, Zakkum ağacı, günah ve vebal taşıyanın yiyeceğidir.
(43-44) Hakikat, Zakkum ağacı, günah ve vebal taşıyanın yiyeceğidir.
(45-46) Pota misali, kaynar su gibi karınlarında kaynar.
(45-46) Pota misali, kaynar su gibi karınlarında kaynar.
Onu yakalayın da Cehennem´in ortasına sürükleyin.
Sonra da başının üstüne kaynar su azabı dökün.
(Azabı) tad ! (İddiana göre) üstündün, güçlüydün, saygıdeğerdin.
Elbette bu, hakkında şüphe edip durduğunuz şeydir.
(51-52) Şüphesiz ki, (Allah´tan) korkup (küfür, azgınlık ve sapıklıktan) sakınanlar, güvenli makamdadırlar, Cennetlerde ve pınar başlarındadırlar.
(51-52) Şüphesiz ki, (Allah´tan) korkup (küfür, azgınlık ve sapıklıktan) sakınanlar, güvenli makamdadırlar, Cennetlerde ve pınar başlarındadırlar.
Zarif yumuşak ipekten, ince ve kalın atlastan giyinirler ve karşılıklı otururlar.
Evet bu böyledir. Ve biz onları iri-siyah gözlü hurilerle evlendiririz.
Orada tam bir güven içinde her türlü meyveden isteyebilirler.
İlk ölümden sonra artık orada ölümü tadmazlar. (Allah) onları Cehennem azabından korumuştur.
Rabbından geniş lütuf, bol ihsan olarak bu, büyük kurtuluştur.
Biz O´nu (Kur´ân´ı) iyi düşünüp anlasınlar diye senin dilinle kolaylaştırdık.
(2-3) Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız.
(2-3) Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız.
(4-7) Katımızdan bir emirle her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. Eğer kesin olarak inanıyorsanız, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
(4-7) Katımızdan bir emirle her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. Eğer kesin olarak inanıyorsanız, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
(4-7) Katımızdan bir emirle her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. Eğer kesin olarak inanıyorsanız, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
(4-7) Katımızdan bir emirle her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. Eğer kesin olarak inanıyorsanız, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Yaşatır, öldürür. O, sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.
Fakat onlar, şüphe içinde eğlenip duruyorlar.
Göğün açık bir duman getireceği günü bekle.
(O duman) insanları bürür. Bu, elem dolu bir azaptır.
İnsanlar, “Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır, çünkü biz artık inanıyoruz” derler.
Nerede onlarda öğüt almak?! Oysa kendilerine (gerçeği) açıklayan bir peygamber gelmişti.
Sonra ondan yüz çevirdiler ve “Bu bir öğretilmiş, bu bir deli!” dediler.
Biz bu azabı kısa bir süre kaldıracağız, siz de yine eski hâlinize döneceksiniz.
Onları o en şiddetli yakalayışla yakalayacağımız günü hatırla. Şüphesiz biz öcümüzü alırız.
Andolsun, onlardan önce Firavun kavmini sınamıştık. Onlara değerli bir peygamber (Mûsâ) gelmişti.
O, şöyle demişti: “Allah’ın kullarını (esaret altındaki İsrailoğullarını) bana teslim edin. Çünkü ben güvenilir bir peygamberim.”
“Allah’a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil (mucize) getiriyorum.”
“Şüphesiz ki ben, beni taşlamanızdan, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığındım.”
“Bana inanmadınızsa benden uzak durun.”
Sonra Mûsâ, Rabbine, “Bunlar günahkâr bir toplumdur” diye seslendi.
Allah da şöyle dedi: “O hâlde kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz.”
“Denizi açık hâlde bırak.” Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.
Onlar geride nice bahçeler, nice pınarlar bıraktılar.
Nice ekinler, nice güzel konaklar!
Zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler!
İşte böyle! Onları başka bir topluma miras bıraktık.
Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.
(30-31) Andolsun, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan; Firavun’dan kurtardık. Çünkü o, haddi aşanlardan bir zorba idi.
(30-31) Andolsun, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan; Firavun’dan kurtardık. Çünkü o, haddi aşanlardan bir zorba idi.
Andolsun, onları, bir bilgi üzerine (dönemlerinde) âlemlere üstün kıldık.
Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan mûcizeler verdik.
(34-35) Bunlar (müşrikler) diyorlar ki: “İlk ölümümüzden başka bir ölüm yoktur. Biz diriltilecek değiliz.”
(34-35) Bunlar (müşrikler) diyorlar ki: “İlk ölümümüzden başka bir ölüm yoktur. Biz diriltilecek değiliz.”
“Eğer doğru söyleyenler iseniz atalarımızı getirin.”
Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba’ kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları helâk ettik. Çünkü onlar suçlu kimselerdi.
Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, eğlenmek için yaratmadık.
Biz onları ancak hak ve hikmete uygun olarak yarattık. Ama onların çoğu bilmiyorlar.
Şüphesiz, hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı zamandır.
O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Kendilerine yardım da edilmez.
Yalnız, Allah’ın yardım ettiği kimseler bunların dışındadır. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, çok merhamet edendir.
(2-3) Apaçık olan Kitab´a andolsun ki, biz onu (Kur´an´ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır.
(2-3) Apaçık olan Kitab´a andolsun ki, biz onu (Kur´an´ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır.
(4-6) Katımızdan bir emirle her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Çünkü biz, Rabbinin bir rahmeti olarak peygamberler göndermekteyiz. O işitendir, bilendir.
(4-6) Katımızdan bir emirle her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Çünkü biz, Rabbinin bir rahmeti olarak peygamberler göndermekteyiz. O işitendir, bilendir.
(4-6) Katımızdan bir emirle her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Çünkü biz, Rabbinin bir rahmeti olarak peygamberler göndermekteyiz. O işitendir, bilendir.
Eğer kesin olarak inanıyorsanız (bilin ki Allah), göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.
O´ndan başka ilâh yoktur. (Her şeyi O) diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.
Fakat onlar, şüphe içinde eğlenip duruyorlar.
(10-11) Şimdi sen, göğün, insanları bürüyecek açık bir duman çıkaracağı günü gözetle. Bu, elem verici bir azaptır.
(10-11) Şimdi sen, göğün, insanları bürüyecek açık bir duman çıkaracağı günü gözetle. Bu, elem verici bir azaptır.
(İşte o zaman insanlar:) Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Doğrusu biz artık inanıyoruz (derler).
Nerede onlarda öğüt almak? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti.
Sonra ondan yüz çevirdiler ve: Bu, öğretilmiş bir deli! dediler.
Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine (eski halinize) döneceksiniz.
Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız.
(17-18) Andolsun, kendilerinden önce biz, Firavun´un kavmini de imtihan etmiştik. Onlara: Allah´ın kulları! Bana gelin! Çünkü ben size (gönderilmiş) güvenilir bir resûlüm diye (davette bulunan) şerefli bir elçi gelmişti.
(17-18) Andolsun, kendilerinden önce biz, Firavun´un kavmini de imtihan etmiştik. Onlara: Allah´ın kulları! Bana gelin! Çünkü ben size (gönderilmiş) güvenilir bir resûlüm diye (davette bulunan) şerefli bir elçi gelmişti.
Allah´a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil getiriyorum.
Ben, beni taşlamanızdan, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah´a sığındım.
Eğer bana inanmazsanız, hiç değilse yanımdan uzaklaşın.
Bunun üzerine Musa: Bunlar suç işleyen bir toplumdur, diye Rabbine arzetti.
Allah, O halde kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü takip edileceksiniz, buyurdu.
Denizi açık halde bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur.
(25-27) Onlar geride nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler bırakmışlardı.
(25-27) Onlar geride nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler bırakmışlardı.
(25-27) Onlar geride nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler bırakmışlardı.
İşte böylece biz de onları başka bir topluma miras bıraktık.
Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.
Andolsun biz, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan kurtardık.
Yani Firavun´dan. Çünkü o bir zorba idi, aşırı gidenlerdendi.
Andolsun biz İsrailoğullarına, bilerek, (kendi zamanlarında) âlemlerin üstünde bir imtiyaz verdik.
Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan işaretler verdik.
(34-36) Onlar (müşrikler) diyorlar ki: İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz. Doğru söylüyorsanız, atalarımızı getirin.
(34-36) Onlar (müşrikler) diyorlar ki: İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz. Doğru söylüyorsanız, atalarımızı getirin.
(34-36) Onlar (müşrikler) diyorlar ki: İlk ölümümüzden sonra bir şey yoktur. Biz diriltilecek değiliz. Doğru söylüyorsanız, atalarımızı getirin.
Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba´ kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları yok ettik, çünkü onlar suçlu idiler.
Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.
Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.
Şüphesiz (hakkı bâtıldan ayıran) hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı gündür.
O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, kendilerine yardım da edilmez.
Ancak Allah´ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz O, üstündür, merhametlidir.
(45-46) O, karınlarda maden eriyiği gibi, suyun kaynaması gibi kaynar.
(45-46) O, karınlarda maden eriyiği gibi, suyun kaynaması gibi kaynar.
(47-50) (Allah zebânilere emreder): Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin! Sonra başına azap olarak kaynar su dökün! (ve deyin ki:) Tat bakalım. Hani sen kendince üstündün, şerefliydin! İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir.
(47-50) (Allah zebânilere emreder): Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin! Sonra başına azap olarak kaynar su dökün! (ve deyin ki:) Tat bakalım. Hani sen kendince üstündün, şerefliydin! İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir.
(47-50) (Allah zebânilere emreder): Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin! Sonra başına azap olarak kaynar su dökün! (ve deyin ki:) Tat bakalım. Hani sen kendince üstündün, şerefliydin! İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir.
(47-50) (Allah zebânilere emreder): Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin! Sonra başına azap olarak kaynar su dökün! (ve deyin ki:) Tat bakalım. Hani sen kendince üstündün, şerefliydin! İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir.
(51-53) Müttakîler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.
(51-53) Müttakîler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.
(51-53) Müttakîler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.
İşte böyle. Bunun yanısıra biz onları, iri gözlü hûrilerle evlendiririz.
Orada, güven içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler.
İlk tattıkları ölüm dışında, orada artık ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur (sürekli hayata kavuşmuşlardır).
(Bunlar) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir). İşte büyük kurtuluş budur.
Biz onu (Kur´an´ı), öğüt alalar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık.
(Yine de inanmayanların başlarına gelecekleri) bekle; onlar da beklemektedirler.
(2-3) O apaçık Kitab´a andolsun ki biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız.
(2-3) O apaçık Kitab´a andolsun ki biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız.
(4-6) O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir.
(4-6) O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir.
(4-6) O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir.
Siz eğer kesin olarak inanıyorsanız, iyi bilin ki Allah göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir.
Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O hem yaşatır, hem öldürür. O sizin de Rabbiniz, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir.
Fakat kâfirler bir şüphe içinde oynayıp eğleniyorlar.
(10-11) Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle! Bu acı bir azabdır.
(10-11) Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle! Bu acı bir azabdır.
O gün insanlar: «Ey Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Artık biz inanıyoruz» derler.
Onlar için bunu düşünüp öğüt almak nerede? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir de peygamber gelmişti.
Sonra onlar, o peygamberden yüz çevirdiler ve: «Bu öğretilmiş bir delidir.» dediler.
Biz o azabı sizden birazcık kaldırırız. Ama siz mutlaka eski halinize dönersiniz.
Biz o büyük şiddetle çarptığımız gün mutlaka intikamımızı alırız.
Andolsun ki, biz onlardan önce Firavun kavmini de denemiştik. Onlara çok kıymetli bir peygamber gelmişti.
O peygamber onlara şöyle demişti: «Esaretiniz altındaki Allah´ın kullarını bana teslim edin. Çünkü ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.
Allah´a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir delil getiriyorum.
Gerçekten ben, beni taşlamanızdan dolayı benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah´a sığındım.
Eğer siz bana iman etmezseniz hemen yanımdan uzaklaşın.»
Musa: «Şüphesiz ki bunlar suçlu bir kavimdir.» diyerek yardım etmesi için Rabbine yalvardı.
Allah buyurdu ki: «Kullarımı geceleyin yürüt. Çünkü siz takib edileceksiniz.
Karşıya geçince denizi olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar suda boğulacak bir ordudur.»
Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar!
Ne ekinler, ne güzel kaynaklar,
Ve içinde eğlenip durdukları nice nimetler ve refah!
İşte böylece biz onları başka bir kavme miras bıraktık.
Gök ve yer onların üzerine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.
Andolsun ki biz İsrailoğullarını o aşağılayıcı azabdan kurtardık.
Firavun´dan da kurtardık çünkü o üstünlük taslayıp haddi aşan bir zorbaydı.
Andolsun ki biz onları bilerek o zamanki alemlere üstün kıldık.
Biz onlara içinde apaçık bir imtihan bulunan mucizeler verdik.
Gerçekten şu kâfirler diyorlar ki:
«Bizim ilk ölümümüzden başka bir şey yoktur. Biz tekrar diriltilecek değiliz.
Eğer siz doğru söyleyen kimselerseniz babalarınızı bize getirin.»
Onlar mı daha hayırlıdır, yoksa Tübba kavmi ile onlardan öncekiler mi? Biz onların hepsini de helak ettik. Çünkü onlar suçluydular.
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.
Biz onları hak ve hikmetle yarattık. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.
Şüphesiz ki hakkı batıldan ayırd etme günü onların hepsinin bir araya toplanacağı gündür.
O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Onlara yardım da edilmez.
Ancak Allah´ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, çok merhamet edicidir.
Gerçekten zakkum ağacı,
Günahkârların yemeğidir.
O pota gibi karınlarda kaynar.
O, kızgın bir sıvının kaynaması gibidir.
Allah meleklere şöyle emreder. «Şunu tutun da Cehennem´in ortasına sürükleyin.»
«Sonra onun başının üstüne kaynar su azabından dökün.»
Ona şöyle denir: «Tat bakalım azabı! hani sen kendine göre çok güçlü ve çok üstündün.
İşte sizin inkâr edip durduğunuz şey budur.»
Şüphesiz ki kötülükten sakınanlar güvenli bir makamdadırlar.
Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.
Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı olarak otururlar.
İşte böyle, biz onları ayrıca iri siyah gözlü hurilerle evlendiririz.
Onlar orada güven içinde her çeşit meyveyi isteyebilirler.
Onlar orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.
(Bunların hepsi) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir.) İşte büyük kurtuluş budur.
Biz Kur´ân´ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki onlar öğüt alırlar.
Artık sen onların başlarına gelecekleri bekle! Çünkü onlar da bekleyip durmaktadırlar.
(Halâl ile haraamı ve sâir hükümleri)açıkça bildiren (bu) kitaba yemîn ederim ki,
Hakıykat, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Gerçek, biz (onunla kâfirlerin uğrayacakları azâbı) haber vericileriz.
(4-5-6) (O, bir gecedir ki) her hikmetli iş, nezdimizden bir emr ile, o zaman ayrılır. Hakıykat, biz Rabbinden bir (eser-i) rahmet olarak (peygamberler) gönderenleriz. Şüphe yok ki O, hakkıyle işidenin, (her şey´i) kemâliyle bilenin ta kendisidir.
(4-5-6) (O, bir gecedir ki) her hikmetli iş, nezdimizden bir emr ile, o zaman ayrılır. Hakıykat, biz Rabbinden bir (eser-i) rahmet olarak (peygamberler) gönderenleriz. Şüphe yok ki O, hakkıyle işidenin, (her şey´i) kemâliyle bilenin ta kendisidir.
(4-5-6) (O, bir gecedir ki) her hikmetli iş, nezdimizden bir emr ile, o zaman ayrılır. Hakıykat, biz Rabbinden bir (eser-i) rahmet olarak (peygamberler) gönderenleriz. Şüphe yok ki O, hakkıyle işidenin, (her şey´i) kemâliyle bilenin ta kendisidir.
(Evet) göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin Rabbinden (bir eser-i rahmet olarak). Eğer (buna) iyice inanıcılar iseniz (o halde Muhammed sallellâhü aleyhi ve sellemin Onun peygamberi oldu ğuna da îman etmelisiniz).
Ondan başka hiçbir Tanrı yokdur. Hem diriltir, hem öldürür O, Sizin de, geçmiş atalarınızın da Rabbi (O) dur.
Hayır, onlar (tekrar dirilmekden) şübhe içindedirler. (Bununla} eğlenirler.
O halde semânın apâşikâr bir duman getireceği günü gözetle (Habîbim).
(Öyle bir duman ki bütün) insanları saracakdır o. «Bu, pek yaman bir azâb» (diyecekler).
«Ey Rabbimiz, bizden bu azâbı açıb kaldır. Çünkü biz îman edeceğiz».
Onlar için düşünüb ibret almak nerede? Kendilerine (hakıykatleri) açıklayan bir peygamber geldiği halde.
Yine ondan yüz çevirdiler. (Ona kimi) «bir öğretilmiş», (kimi) «bir mecnun» dediler.
Biz bu (duman) azâbı (nı) biraz açıp kaldıracağız. (Fakat) siz, şübhe yok ki, tekrar dönücülersiniz.
Çok büyük bir şiddet ve satvetle (kendilerini) çarpacağımız gün muhakkak ki biz (onlardan) intikaam alıcılarız.
Andolsun ki biz bunlardan evvel Fir´avn kavmini de imtihan etdik. Onlara da çok şerefli bir peygamber gelmişdi,
«Bana Allahın kullarını teslîm edin. Çünkü ben size (gönderilmiş) emîn bir peygamberim» diye.
«Ve Allaha karşı yücelik taslamayın. Zira ben size apaçık bir bürhan getiriyorum» diye (söylemişdi).
«Şübhesiz ki ben, beni taşlamanızdan, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz (olan Allah) a sığındım».
«Eğer bana îman etmezseniz (bari) benden uzaklaşıb çekilin» (demişdi).
Nihayet Rabbine «Bunlar hakıykat günahkârlar güruhudur» diye düâ etdi.
(Cenâb-ı Hak da) «Öyleyse kullarımı geceleyin götür. (Fakat) muhakkak siz ta´kib olunacaksınız» (buyurdu).
«Denizi (sen ve ashaabın selâmetle geçdikden sonra) durgun ve açık bırak. Çünkü onlar boğul (mıya mahkûm ol) muş bir ordudur».
(25-26-27) Onlar bağlardan, pınarlardan, ekinlerden (süslü mahfellerden, güzel konaklardan, içinde nâz ve naıym ile yaşadıkları ihtişam (lar) dan neler, (nice şeyler) bırakdılar.
(25-26-27) Onlar bağlardan, pınarlardan, ekinlerden (süslü mahfellerden, güzel konaklardan, içinde nâz ve naıym ile yaşadıkları ihtişam (lar) dan neler, (nice şeyler) bırakdılar.
(25-26-27) Onlar bağlardan, pınarlardan, ekinlerden (süslü mahfellerden, güzel konaklardan, içinde nâz ve naıym ile yaşadıkları ihtişam (lar) dan neler, (nice şeyler) bırakdılar.
İşte (emir) böyledir. Biz (bütün) bunları başka başka kavmler) e mîras verdik.
Ne gök, ne yer onların üstüne ağlamadı. Onlara (aman ve) mühlet verilmedi.
(30-31) Andolsun ki biz İsrâîl oğullarını o zillet verici azâbdan, Fir´avndan kurtardık. Hakıykat o, haddi aşanlardan bir mütekebbirdi.
(30-31) Andolsun ki biz İsrâîl oğullarını o zillet verici azâbdan, Fir´avndan kurtardık. Hakıykat o, haddi aşanlardan bir mütekebbirdi.
Andolsun ki biz onlara — (hallerini) bilerek — (zamanlarındaki) âlemlerin üstünde bir imtiyaz vermişdik.
Bir de onlara âyetlerden, her birinde açık birer imtihan (gizlenmiş) bulunan, şeyler verdik.
(34-35) Hakıykat, şunlar mutlakaa: «O (ölüm), derler, ilk ölümümüzden başka (bir şey) değildir. Biz yeniden diriltilib kaldırılacak değiliz».
(34-35) Hakıykat, şunlar mutlakaa: «O (ölüm), derler, ilk ölümümüzden başka (bir şey) değildir. Biz yeniden diriltilib kaldırılacak değiliz».
«Eğer (da´vaanızda) doğrucular iseniz şimdi atalarımızı (dirilterek) getirin».
Bunlar mı hayırlı, yoksa Tübba kavmi ve onlardan evvelki (ümmet) ler mi? Biz onları bile helak etdik. Çünkü onlar da günahkârdılar.
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunan şeyleri oyuncular olarak yaratmadık.
Biz bunları hakkın ikaamesine sebeb olmakdan başka (bir hikmetle) yaratmadık. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.
Şübhe yok ki o ayırd etme günü onların, topunun (va´d ve ta´yîn edilmiş) yakıtlarıdır.
O gün yâr bile yârine, hiçbir şeyle, fâide vermez. Onlara (başka suretle) yardım da edilmez.
Allahın esirgediği kimseler böyle değil. Çünkü O, bizzat kâfirlerden intikaam almıya hakkıyle kaadir, (mü´minleri) çok esirgeyicidir.
Şübhesiz o zakkum ağacı,
günaha düşkün olanın yemeğidir.
(45-46) (O), sıcak suyun kaynadığı gibi karınlar içinde kaynayacak erimiş ma´den (ler) gibidir.
(45-46) (O), sıcak suyun kaynadığı gibi karınlar içinde kaynayacak erimiş ma´den (ler) gibidir.
(Zebanilere:) «Tutun onu da, (denilir), sürükleyerek cehennemin ta ortasına götürün».
«Sonra tepesinin üstüne o kaynar su azabından dökün».
Tat (o azâbı). Çünkü sen, (evet iddiânca) sen çok ulu, çok şerefli idin»!
«Şübhesiz ki bu, (hakkında) şübhe, ve mücâdele edib durduğunuz şeydir».
Müttakıylerse hakıykaten emin bir makamda,
cennetlerde, pınar (baş) lar (ın) dadır.
İnce, nâzik ve kalın (altın işlemeli) ipeklerden, atlaslardan giyecekler, karşı karşıya (gelerek mahabbet edecekler) dir.
İşte (emir) böyledir. Onlara bembeyaz, şahin gözlü hurileri eş yapdık.
Orada emîn emîn (hizmetçilerden) meyvenin her türlüsünü iste (yib getirirler).
Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. (Allah) onları cehennem azabından korumuşdur.
(Bütün bunlar) Rabbinden bir fazl (-u kerem) olarak (verilmişdir). İşte bu, en büyük seâdetin ta kendisidir.
Biz onu, (iyi anlayıb) ibret alsınlar diye, ancak senin dilinle (indirerek) kolaylaşdırdık.
Artık (onların başına inecek azâbı) gözetle. Çünkü onlar (senin felâketini) bekleyicidirler.
(1-2) Hâ, Mîm. Apaçık bildiren kitaba yemin olsun ki,
(1-2) Hâ, Mîm. Apaçık bildiren kitaba yemin olsun ki,
Muhakkak Biz onu bir mübarek gecede indirdik, şüphe yok ki Biz indiriciler olduk.
O gecede her muhkem emir, ayırdedilir.
Bizim tarafımızdan bir emir olarak, şüphe yok ki Biz resûl gönderir olduk.
Rabbinden bir rahmet olarak. Muhakkak ki, O´dur bihakkın işiten, bihakkın bilen O´dur.
Göklerin ve yerin ve bunların aralarındakilerinin Rabbidir. Eğer siz yakinen inanır kimseler oldu iseniz.
O´ndan başka ilâh yoktur. O diriltir ve öldürür, sizin Rabbinizdir ve evvelki atalarınızın Rabbidir.
(9-10) Fakat onlar, şekk içinde oynarlar. Artık gözet bir günü ki, gök, bir apaçık duman ile gelecektir.
(9-10) Fakat onlar, şekk içinde oynarlar. Artık gözet bir günü ki, gök, bir apaçık duman ile gelecektir.
İnsanları saracaktır. Bu, bir acıklı azabtır.
«Ey Rabbimiz! Bizden bu azabı açıver, şüphe yok ki, biz mü´minleriz,» diyeceklerdir.
(13-14) Onlar için öğüt almak nerede! Halbuki, muhakkak onlara apaçık bildiren bir peygamber geldi. Sonra ondan yüz çevirdiler ve «Öğretilmiş bir mecnûndur,» dediler.
(13-14) Onlar için öğüt almak nerede! Halbuki, muhakkak onlara apaçık bildiren bir peygamber geldi. Sonra ondan yüz çevirdiler ve «Öğretilmiş bir mecnûndur,» dediler.
Muhakkak Biz, o azabı biraz açıcılarız, sizler ise şüphe yok ki, dönüvericilersiniz.
(16-17) Pek şiddetli, satvetli bir tutuşla tutacağımız gün şüphe yok ki, Biz intikam alıcılarız. Andolsun ki, onlardan evvel Fir´avun´un kavmini bir imtihana tâbi tuttuk ve onlara kerîm bir peygamber gelmişti.
(16-17) Pek şiddetli, satvetli bir tutuşla tutacağımız gün şüphe yok ki, Biz intikam alıcılarız. Andolsun ki, onlardan evvel Fir´avun´un kavmini bir imtihana tâbi tuttuk ve onlara kerîm bir peygamber gelmişti.
(onlara demişti ki) «Allah´ın kullarını bana teslim ediniz, Şüphe yok ki, ben sizin için emin bir peygamberim.»
«Ve Allah´a karşı yücelikte bulunmayın. Muhakkak ki, ben size bir apaçık hüccet ile geliyorum.»
«Ve şüphe yok ki ben, beni taşlamanızdan Rabbime ve Rabbinize iltica etmişimdir.»
«Ve eğer bana imân etmeyecek iseniz artık benden ayrılın.»
Sonra Rabbine dua etti ki: «Muhakkak bunlar, günahkârlar olan bir kavimdir.»
Allah Teâlâ da emretti ki, hemen geceleyin kullarım ile yürüyüver. Şüphe yok ki, sizler takib olunmuşlar olacaksınızdır.
Ve denizi hâli üzere bırak. Çünkü onlar boğulmuşlar olan bir ordudur.
(25-26) Neler terkettiler, bağlardan ve pınarlardan! Ve ekinlerden ve güzel ikametgâhtan!
(25-26) Neler terkettiler, bağlardan ve pınarlardan! Ve ekinlerden ve güzel ikametgâhtan!
Ve içinde zevk ile müstefit oldukları nîmetten.
İşte böyle oldu ve onları başkalar olan bir kavme miras kıldık.
Artık onların üzerine gök ve yer ağlamadı ve bir mühlet verilmişler de olmadılar.
Andolsun ki, İsrailoğullarını o ihanetli azabtan kurtarmıştık.
Fir´avun´dan, şüphe yok ki, o, müsriflerden bir mütekebbir olmuştu.
Celâlim hakkı için onları (Benî İsrâil´i) bilerek âlemler üzerine mümtaz kılmıştık.
Ve onlara kendisinde apaçık imtihan olan âyetlerden vermiştik.
Muhakkak ki, işte onlar elbette diyeceklerdir ki:
«Bu başka değil, ancak ilk ölmemizden ibaret ve biz yeniden neşrolunacaklar değiliz».
«Haydi eğer siz sâdıklar oldu iseniz, babalarımızı getiriveriniz.»
Ya onlar mı hayırlı yoksa Tubba´ kavmi mi? Ve kendilerinden evvel olanlar mı? Onları helâk ettik, şüphe yok ki onlar günahkârlar idiler.
Ve gökte ve yerde ve onların arasında olanları oyuncular olarak yaratmadık.
İkisini de yaratmadık, ancak Hakk´a mukarin olarak yarattık, fakat onların birçokları bilmezler.
Şüphe yok ki, o ayırış günü onların cümleten mev´id olan vakitleridir.
O gün bir dost, bir dosttan hiçbir şeyi bertaraf edemez ve onlar yardım da olunmazlar.
Allah´ın rahmet ettiği kimse müstesna. Şüphe yok ki o Allah, azîzdir, rahîmdir.
(43-44) Muhakkak ki, o zakkûm ağacı. Çok günahkâr olanın taamıdır.
(43-44) Muhakkak ki, o zakkûm ağacı. Çok günahkâr olanın taamıdır.
Erimiş bakır gibi, karınlar içinde kaynar.
Son derece sıcak suyun kaynaması gibi.
Onu tutun da cehennemin tâ ortasına sürükleyin.
(48-49) Sonra başının üstüne o pek kaynar su azabından dökün. (Deyin ki) «Tad! Şüphe yok, sen (zûm ediyordun ki) pek kuvvetli, pek âlicenap olan sensin.»
(48-49) Sonra başının üstüne o pek kaynar su azabından dökün. (Deyin ki) «Tad! Şüphe yok, sen (zûm ediyordun ki) pek kuvvetli, pek âlicenap olan sensin.»
«Şüphe yok ki, işte bu, kendisinde şekk eder olduğunuz şeydir.»
Muttakîler ise muhakkak ki, bir emin makamdadırlar.
(52-53) Cennetlerde ve pınarlardadırlar. Karşı karşıya oldukları halde atlastan, parlak ipekten (libaslar) giyineceklerdir.
(52-53) Cennetlerde ve pınarlardadırlar. Karşı karşıya oldukları halde atlastan, parlak ipekten (libaslar) giyineceklerdir.
İşte böyledir ve onları gözleri iri, elbiseleri tertemiz, renkleri beyaz cariyeler ile evlendirdik.
Orada her türlü meyveden eminler oldukları halde talep ederler.
Orada ölümü tadmazlar, ilk ölüm müstesna ve onları cehennemin azabından korumuştur.
Rabbinden bir ihsan olarak. İşte budur, o pek büyük necât.
Şüphe yok ki, onu (Kur´an-ı Mübîn´i) senin lisanınla kolaylaştırdık. Umulur ki onlar tefekkür ederler.
Açık olan ve gerçeği açıklayan bu kitaba yemin ederim ki
Biz onu kutlu bir gecede indirdik. Çünkü Biz haktan yüz çevirenleri uyarırız.
O, öyle bir gecedir ki her hikmetli iş, tarafımızdan bir emir ile, o zaman yazılıp belirlenir.Rabbinden bir rahmet olarak hep resuller göndermekteyiz. Muhakkak ki O, her şeyi hakkıyla işitir ve bilir
Yakin, kesin bilgi ve itmi´nan peşinde iseniz, bilin ki O, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki varlıkların Rabbidir.O´ndan başka tanrı yoktur. Hayatı veren ve hayatı alıp öldüren de O´dur. Sizin ve daha önce gelmiş geçmiş atalarınızın da Rabbidir
Fakat onlar şüphe içindedirler. Din gerçekleriyle alay edip eğlenirler
O halde sen göğün, bütün insanları saracak olan aşikâr bir duman çıkaracağı günü gözle. Bu, gayet acı bir azaptır
İşte o zaman insanlar: "Ey ulu Rabbimiz, bizden bu azabı kaldır, çünkü artık iman ediyoruz!" derler.
Onlar nerede, iman nerede! Onlar ibret alan, hisse kapan insanlar değil.Böyle olmadıkları için, gerçekleri apaçık anlatan Peygamber geldiği halde ona sırtlarını döndüler de: "Bu, başkaları tarafından bir şeyler belletilmiş delinin teki!" dediler
Azabı üzerinizden biraz kaldıracağız, fakat siz yine eski halinize döneceksiniz.
Ama o müthiş satvetle kendilerini yakalayacağımız gün, onlardan tam intikam alırız.
Biz onlardan önce Firavun´un halkını da imtihan ettik, onlara da pek değerli bir resul gelip demişti ki: "Ey Allah´ın kulları, benim hakkımı verin, yani tebliğimi dinleyin; çünkü ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim
Sakın Allah´a baş kaldırmayın, zira ben size apaçık bir delil getiriyorum.Beni taşlayıp öldürmenizden, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah´a sığınıyorum.Bana inanmıyorsanız, bari beni kendi halime bırakın (bana kötülük etmeyin).
Onlar kabul etmeyince Rabbine şöyle yalvardı: "Ya Rabbî, onlar suçlu bir güruh! (Onları sana havale ettim, Sen onların hakkından gel.)
Yüce Allah buyurdu: "Mümin kullarımla geceleyin çıkıp git. Muhakkak ki sizi takip edeceklerdir. Denizi yarıp maiyetini geçirdikten sonra, onu olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur
Geride neler bırakmadılar neler!... Ne bağlar, bahçeler, ne pınarlar, ne çiftlikler... Ne güzel güzel konaklar, ne makamlar, içinde zevk-u safa sürdükleri ne nimetler!...
İşte böyle oldu! Sonra bütün bunları, başka bir topluma miras bıraktık. Merhamete lâyık olma haklarını kaybettiklerinden, perişan hallerine gök de ağlamadı, yer de ağlamadı. Artık onlara yeni bir mühlet de verilmedi.
Böylece, İsrailoğullarını gerçekten zelil eden, aşağılayan o işkenceden, Firavun´un işkencesinden kurtardık. Doğrusu, bu adam, haddini aşan, büyüklük taslayan zorbanın teki idi
Mûsâ´ya bağlı olanları da, durumlarını bilerek, o devirdeki bütün insanlara üstün kıldık
Onlara, açık ve zahir nimetleri ortaya koyan nice mûcizevî haller verdik
(Mekke müşrikleri ise), derler ki: "Biz bir kere öldük mü iş biter, artık dirilmemiz mümkün değil. Ama siz dirilme iddianızda tutarlı iseniz, daha önce gelip geçmiş atalarımızı diriltin de görelim!
Onlar mı daha güçlü kuvvetli, yoksa Tübba´ halkı ve onlardan önceki toplumlar mı? Belli ki onlar daha güçlü idiler. Ama ağır suçlar işlediklerinden imha ettik onları
Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki varlıkları eğlenmek için yaratmadık
Evet, onları hak ve hikmetle, ciddî maksat ve gayelerle yarattık, ama onların çoğu bunu anlamazlar
Muhakkak ki bütün hesapların görüleceği o karar günü, hepsinin buluşacağı gündür
O gün dost dosta fayda veremez. Allah´ın merhametine mazhar olanlar dışında, kimseye yardım da edilmez. O, gerçekten azîzdir, rahîmdir (üstün kudret sahibidir, merhamet ve ihsanı boldur).
Muhakkak ki zakkum ağacı, günahkârların yiyeceğidir
Kaynar su nasıl fokurdarsa, o da erimiş maden gibi karınlarında fokurdar
Allah Zebanîlere: "Tutun onu da, buyurur, cehennemin ta ortasına sürükleyin.Sonra da başının üstünden kaynar su dökün!"ve deyin ki: "Tat bakalım! Hani üstündün, kudretliydin, asildin!"İşte hakkında şüphe ve mücadele ettiğiniz o gerçek budur.
Müttakiler güvenli bir makamdadırlar:Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar.Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz.Onlar canlarının çektiği her meyveden rahatlıkla isterler.İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar.Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur.İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur
Biz Kur´ân´ı, insanlar iyi anlayıp ibret alsınlar diye, senin dilinle indirerek anlaşılmasını kolaylaştırdık
O halde neticeyi bekle!Zaten onlar da senin başına bir felaket gelmesini can atarak beklemektedirler.