Bir kitaptır ki tamâmıyla açıklanmıştır âyetleri, Arapça Kur’ân´dır bilen topluluğa.
Müjdecidir ve korkutucu, fakat çoğu yüz çevirmiştir, onlar, duymazlar.
Ve derler ki: Bizi dâvet ettiğin şeye karşı gönüllerimizde perdeler var ve kulaklarımızda ağırlık var ve seninle bizim aramızda da bir perde var, artık sen, dinince çalış, biz de çalışmadayız.
De ki: Ben, ancak sizin gibi bir insanım, bana vahyedilmede ki mâbûdunuz ancak bir mâbut; artık dosdoğru ona yönelin ve yarlıganma dileyin ondan; ve yazıklar olsun şirk koşanlara.
Öyle kişilerdir onlar ki zekât vermezler ve onlar, âhirete inanmayanların da ta kendileridir.
İnanan ve iyi işlerde bulunanlarsa: Onlarındır minnetsiz mükâfat.
De ki: Siz mi kâfir olmadasınız, inkâr etmedesiniz bir mâbûdu ki yeryüzünü iki günde yaratmıştır ve siz mi ona eşler kabul etmedesiniz? Budur işte âlemlerin Rabbi.
Ve yeryüzünün üstünde metin dağlar yaratmıştır ve kutlamıştır orasını, bereket ihsân etmiştir ve rızık olacak şeyleri takdîr etmiştir de meydana getirmiştir bunları orada, tam dört gün içinde, dileyenler için hepsi de eşittir.
Sonra bir duman halinde olan göğü yaratmayı hükmetmiştir de ona ve yeryüzüne, dileyerek-dilemeyerek meydana gelin demiştir, ikisi de, dileyerek geldik demişlerdir.
Derken onları yedi gök olarak iki günde yaratmış ve her göğe yapacağı işi vahyetmiştir. Ve dünyâ göğünü kandillerle bezedik ve koruduk; işte bu, üstün olan ve her şeyi bilen mâbûdun takdîridir.
Yüz çevirirlerse artık de ki: Sizi, Âd ve Semûd´un uğradıkları helâk edici azâba benzer bir azapla korkutmadayım.
Hani onlara, kendilerinden önce de, kendilerinden sonra da peygamberler gelmişti de Allah´tan başkasına kulluk etmeyin demişlerdi. Onlar, Rabbimiz dileseydi demişlerdi, melekler indirirdi elbette, biz, gerçekten de sizin gönderildiğiniz şeyleri inkâr etmedeyiz.
Âd´a gelince: Gerçekten de yeryüzünde, haksız yere ululanmaya kalkıştılar ve kimdir dediler, bizden daha kuvvetli? Görmediler mi ki şüphe yok, onları halkeden Allah, onlardan da kuvvetlidir; ve onlar, delillerimizi bile-bile inkâr ediyorlardı.
Derken onlara, dünyâ yaşayışında, aşağılık azâbını tatsınlar diye uğursuz günlerde bir kasırgadır, yolladık ve elbette âhiret azâbı, daha da aşağılatıcıdır ve onlar, bir yardım da görmezler.
Semûd´aysa doğru yolu gösterdik de onlar, körlüğü, hidâyetten üstün görüp sevdiler, onları da, kazandıklarına karşılık aşağılatıcı bir azâbın gelip çatıvermesiyle helâk ettim.
Ve inananları kurtardık ve onlar, çekinen kişilerdi.
Ve o gün, Allah düşmanları, bir araya toplanır da toplu bir halde cehenneme sürülürler.
Oraya gelince de kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları şeyler hakkında, kendi aleyhlerine tanıklıkta bulunur.
Ve bedenlerine, ne diye aleyhimizde tanıklık ettiniz derler, onlar da her şeyi söyleten Allah derler, bizi de söyletti ve odur sizi halkeden ilk defa ve gene de dönüp onun tapısına varacaksınız.
Ve siz, kulaklarınızın, gözlerinizin, derilerinizin, aleyhinizde tanıklık edeceklerini ummuyor, onlardan hiçbir şeyinizi gizlemiyordunuz ve hattâ sanıyordunuz ki yaptıklarınızın çoğunu Allah bile, şüphe yok ki bilmez.
Ve Rabbiniz hakkında beslediğiniz şu kötü zan yok mu, sizi o helâk etti de ziyana uğrayıverdiniz.
Artık sabredebilirlerse ateştir yurtları onların ve onlar suçlarından geçilmesini isterlerse dilekleri kabûl edilmez.
Ve onlara öyle arkadaşlar hazırladık ve verdik ki önlerindeki dünyâ işlerini ve artlarındaki âhireti inkâr etmeyi bezediler onlara ve onlardan önce, cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş ümmetler arasında azap hükmünü hakettiler, şüphe yok ki onlar, ziyana uğrayanlardandı.
Ve kâfir olanlar, dediler ki: Şu Kur´ân´ı dinlemeyin ve okunurken gürültü edin, bağırıp çağırın da onun sesini bastırın.
Biz de mutlaka kâfir olanlara çetin bir azâbı tattıracağız ve yaptıkları şeyin en kötü karşılığıyle cezâlandıracağız onları.
İşte bu ateş, Allah düşmanlarının cezâsıdır, onlara, ebedîlik var orada; bu da delillerimizi bile-bile inkâr etmelerinin karşılığı.
Ve kâfir olanlar, Rabbimiz diyecekler, cinlerden, insanlardan, bizi azdıranları göster bize de en aşağılık bir hâle gelmeleri için onları ayaklarımızın altına alalım.
Gerçekten de, Rabbimiz Allah´tır dedikten sonra da dosdoğru hareket edenlere melekler indiririz de sakın korkmayın ve mahzûn olmayın ve müjdelenin, sevinin size vaadedilen cennetle deriz.
Biz, dünyâ yaşayışında da size dostuz, âhirette de ve burada, canınız ne isterse var ve burada dilediğiniz her şey sizin.
Suçları örtenden, rahîm olandan bir ziyafet, bir ihsân bu.
Allah´a çağırandan ve iyi işlerde bulunandan ve şüphe yok ki ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kimdir ki?
Ve eşit değildir iyilikle kötülük. Kötülüğü, en güzel bir muâmeleyle karşıla, gider, bir de bakarsın ki aranızda düşmanlık olan kişi, sanki senin en yakın bir dostun.
Bu huy, sabredenlerden başkasına verilmez ve akıldan, tedbîrden büyük bir hisseye sâhip olmayanlara bu huy, nasîp olmaz.
Ve eğer Şeytan, seni vesveseye düşürür de bu huydan geçirmeye kalkışırsa hemen sığın Allah´a; şüphe yok ki o, her şeyi duyar, bilir.
Ve onun delillerindendir gece ve gündüz ve güneş ve ay; secde etmeyin ne güneşe, ne de aya ve secde edin, onları yaratan Allah´a, yalnız ona kulluk ediyorsanız.
Eğer ululanmaya kalkışır, bunu kabûl etmezlerse zâten Rabbinin katındakiler, gece ve gündüz, onu tenzîh etmededir durmadan, dinlenmeden ve usanmadan.
Ve onun delillerindendir, şüphesiz, yeryüzünü kupkuru, donmuş bir halde görürsün, derken oraya yağmur yağdırdık mı harekete gelir, kabarır, yeşerir, nebatlar bitirir; onu dirilten, elbette ölüyü de diriltir şüphe yok ki onun, her şeye gücü yeter.
Bizim delillerimizle eğri yola sapanlar gizli değildir bize. Artık ateşe atılan mı hayırlıdır, yoksa kıyâmet günü emîn olarak gelen mi? Ne dilerseniz yapın, şüphe yok ki o, bütün yaptıklarınızı görür.
Kur’ân, kendisine tebliğ edildikten sonra kâfir olanlar; ve hem de şüphe yok ki bu Kur’ân, eşsiz ve sütün bir kitaptır ki.
Ne önceden onun hükümlerini iptâl eden bir kitap gelmiştir, ne de ondan sonra gelir ve bâtıl, ona zarar veremez; hüküm ve hikmet sâhibinden, hamde lâyık mâbut tarafından indirilmiştir.
Zâten sana söylenen, ancak senden önceki peygamberlere de söylenen sözlerdir; şüphe yok ki Rabbin, suçları örtme sıfatına sâhip olmakla berâber elemli bir azâba da sâhiptir.
Eğer yabancı bir dille meydana getirseydik Kur´ân´ı, elbette derlerdi ki âyetleri Arapça olarak açıklansaydı da anlasaydık olmaz mıydı? Bu, yabancı bir dille söylenmiş söz, söyleyen de Arap ha? De ki: O, inananlara doğru yolu gösterir ve şifâdır; inanmayanlarınsa kulaklarında ağırlık var ve Kur’ân, onları kör etmede; sanki onlara pek uzak bir yerden nidâ edilmede.
Ve andolsun ki biz Mûsâ´ya da kitap verdik de o kitapta ihtilâfa düştüler ve eğer Rabbinden azaplarının mukadder bir zamâna tehîr edilmesi hakkında bir emir verilmemiş olsaydı çoktan hükmedilirdi aralarında ve şüphe yok ki onlar, bu hususta elbette şüphe içindeler, tereddüde düşmüşler.
Ve kim iyi bir iş yaparsa faydası kendisinedir ve kim kötülükte bulunursa zararı kendisine ve Rabbin, kullarına zulmetmez kesin olarak.
Kıyâmetin, ne vakit kopacağına dâir bilgi, Allah´a âittir ve onun hükmü ve bilgisi olmadan meyveler, tomurcuklarından ve kabuklarından çıkamaz ve hiçbir kadın gebe kalamaz ve çocuğunu doğuramaz ve o gün, nerede şeriklerim diye nidâ edilir onlara da sana bildirdik zâten derler, bu hususta bir tanığımız bile yok.
Ve önceden çağırdıkları putlar, gözlerinden kaybolup gitmiştir ve onlar, kaçıp sığınacakları bir yerleri olmadığını da iyiden-iyiye anlamışlardır.
İnsan, hayır istemekten hiç usanmaz ve bir şerre uğrarsa da iyiden-iyiye yeise düşer, ümitsizliğe kapılıp gider.
Ve andolsun ki bir sıkıntıdan sonra katımızdan bir rahmet tattırsak ona, bu der, zâten benim hakkım ve hiç sanmıyorum ki kıyâmet kopsun ve andolsun ki Rabbimin tapısına dönüp varsam bile hiç şüphesiz, onun katında daha güzel bir lütuf var bana; artık biz de, andolsun ki kâfir olanlara, neler yaptıklarını elbette haber veririz ve elbette onlara çok ağır azâbı tattırırız.
Ve insana bir nîmet verdik mi yüz çevirir ve şükürden uzaklaşır ve eğer bir şerre uğrarsa uzun-uzadıya dua eder durur.
De ki: Kur´ân´ın Allah katından geldiğini görmüşseniz, sonra da ona kâfir olmuşsanız haber verin bana, gerçeğe tamâmıyla aykırı kalandan daha sapık kimdir ki?
Yakında delillerimizi, âlemde de göstereceğiz, kendi varlıklarında da, böylece sonucu, onlarca da apaçık anlaşılacaktır ki o, gerçektir şüphesiz; Rabbinin, her şeye tanık olması, yetmez mi sana?
İyice bil ki onlar, şüphe yok, Rablerine kavuşacaklarından şüphe etmedeler; iyice bil ki şüphe yok, o, her şeyi kuşatmış, kavramıştır.
(Kur´an) rahmân ve rahîm olan Allah katından indirilmiştir.
(Bu,) bilen bir kavim için, âyetleri Arapça okunarak açıklanmış bir kitaptır.
Bu kitap müjdeleyici ve uyarıcıdır. Fakat onların çoğu yüz çevirdi. Artık dinlemezler.
Ve dediler ki: Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Bizimle senin aranda bir perde bulunmaktadır. Onun için sen (istediğini) yap, biz de yapmaktayız!
De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilâhınızın bir tek İlâh olduğu vahy olunuyor. Artık O´na yönelin, O´ndan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!
Onlar zekâtı vermezler; ahireti inkâr edenler de onlardır.
Şüphesiz iman edip iyi iş yapanlar için tükenmeyen bir mükâfat vardır.
De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O´na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.
O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti.
Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: İsteyerek veya istemeyerek, gelin! dedi. İkisi de "İsteyerek geldik" dediler.
Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah´ın takdiridir.
Eğer onlar yüz çevirirlerse de ki: İşte sizi Ad ve Semûd´un başına gelen kasırgaya benzer bir kasırgaya karşı uyarıyorum!
Peygamberler onlara: Önlerinden ve arkalarından gelerek Allah´tan başkasına kulluk etmeyin, dedikleri zaman, "Rabbimiz dileseydi elbette melekler indirirdi. Onun için biz sizinle gönderilen şeyleri inkâr ediyoruz" demişlerdi.
Ad kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve: Bizden daha kuvvetli kim var? dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah´ın, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi (mucizelerimizi) inkâr ediyorlardı.
Bundan dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azâbını tattırmak için o uğursuz günlerde soğuk bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azabı elbette daha çok rüsvay edicidir. Onlara yardım da edilmez.
Semûd´a gelince onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı.
İnananları kurtardık. Onlar (Allah´tan) korkuyorlardı.
Allah´ın düşmanları, ateşe sürülmek üzere toplandıkları gün, hepsi bir araya getirilirler.
Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir.
Derilerine: Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? derler. Onlar da: Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. İlk defa sizi o yaratmıştır. Yine O´na döndürülüyorsunuz, derler.
Siz ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin, ne de derilerinizin aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz, yaptıklarınızdan çoğunu Allah´ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.
Rabbiniz hakkında beslediğiniz zan var ya, işte sizi o mahvetti ve ziyana uğrayanlardan oldunuz.
Şimdi eğer dayanabilirlerse, onların yeri ateştir. Ve eğer (tekrar dünyaya dönüp Allah´ı) hoşnut etmek isterlerse, memnun edilecek değillerdir.
Biz onlara birtakım arkadaşlar musallat ettik de onlar önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bunlara süslü gösterdiler. Kendilerinden önce gelip geçmiş olan cinler ve insanlar için (uygulanan) azap onlara da gerekli olmuştur. Kuşkusuz onlar hüsrana düşenlerdi.
İnkâr edenler: Bu Kur´an´ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın. Umulur ki bastırırsınız, dediler.
O inkâr edenlere şiddetli bir azabı tattıracağız ve onları yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.
İşte bu, Allah düşmanlarının cezası, ateştir. Ayetlerimizi inkâr etmelerinden dolayı, orada onlara ceza olarak ebedî kalacakları yurt (cehennem) vardır.
Kâfirler cehennemde: Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de aşağılanmışlardan olsunlar diye onları ayaklarımızın altına alalım! diyecekler.
Şüphesiz, Rabbimiz Allah´tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin! derler.
Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Orada sizin için canlarınızın çektiği her şey var ve istediğiniz her şey orada sizin için hazırdır.
Gafûr ve rahîm olan Allah´ın ikramı olarak.
(İnsanları) Allah´a çağıran, iyi iş yapan ve "Ben müslümanlardanım" diyenden kimin sözü daha güzeldir?
İyilikle kötülük bir olmaz, Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.
Buna (bu güzel davranışa) ancak sabredenler kavuşturulur; buna ancak (hayırdan) büyük nasibi olan kimse kavuşturulur.
Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah´a sığın. Çünkü O, işiten, bilendir.
Gece ve gündüz, güneş ve ay O´nun âyetlerindendir. Eğer Allah´a ibadet etmek istiyorsanız, güneşe de aya da secde etmeyin. Onları yaratan Allah´a secde edin!
Eğer insanlar büyüklük taslarlarsa (bilsinler ki) Rabbinin yanında bulunan (melekler) hiç usanmadan, gece gündüz O´nu tesbih ederler.
Senin yeryüzünü kupkuru görmen de Allah´ın âyetlerindendir. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, harekete geçip kabarır. Ona can veren, elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye kadirdir.
Åyetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp eğriliğe sapanlar bize gizli kalmaz. O halde, ateşin içine atılan mı daha iyidir, yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Dilediğinizi yapın! Kuşkusuz O, yaptıklarınızı görmektedir.
Kendilerine Kitap geldiğinde onu inkâr edenler (şüphesiz bunun sonucuna katlanacaklardır). Halbuki o, eşsiz bir kitaptır.
Ona önünden de ardından da bâtıl gelemez. O, hikmet sahibi, çok övülen Allah´tan indirilmiştir.
(Resûlüm!) Sana söylenen, senden önceki peygamberlere söylenmiş olandan başka bir şey değildir. Elbette ki senin Rabbin, hem mağfiret sahibi hem de acı bir azap sahibidir.
Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur´an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab´a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur´an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur´an´da ne söylendiğini anlamıyorlar.)
Andolsun biz Musa´ya Kitab´ı verdik, onda da ayrılığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında derhal hükmedilirdi (işleri bitirilirdi). Onlar Kur´an hakkında derin bir şüphe içindedirler.
Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.
Kıyamet gününün bilgisi, O´na havale edilir. O´nun bilgisi dışında hiçbir meyve (çekirdeği) kabuğunu yarıp çıkamaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Allah onlara: Ortaklarım nerede! diye seslendiği gün: Buna dair bizden hiçbir şahit olmadığını sana arzederiz, derler.
Böylece önceden yalvarıp durdukları onlardan uzaklaşmıştır. Kendilerinin kaçacak yerleri olmadığını anlamışlardır.
İnsan hayır istemekten usanmaz. Fakat kendisine bir kötülük dokunursa hemen ümitsizliğe düşer, üzülüverir.
Andolsun ki, kendisine dokunan bir zarardan sonra biz ona bir rahmet tattırırsak: Bu, benim hakkımdır, kıyametin kopacağını sanmıyorum, Rabbime döndürülmüş olsam bile muhakkak O´nun katında benim için daha güzel şeyler vardır, der. Biz, inkâr edenlere yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve muhakkak onlara ağır azaptan tattıracağız.
İnsana bir nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirir ve yan çizer. Fakat ona bir şer dokunduğu zaman da yalvarıp durur.
De ki: Ne dersiniz, eğer o (Kur´an), Allah tarafından ise siz de onu inkâr etmişseniz o zaman (haktan) uzak bir aynlığa düşenden daha sapık kim vardır?
İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kur´an´ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması, yetmez mi?
Dikkat edin; onlar, Rablerine kavuşma konusunda şüphe içindedirler. Bilesiniz ki O, her şeyi (ilmiyle) kuşatmıştır.
Bilen bir kavim için, ayetleri (çeşitli biçimlerde, birer birer) ´fasıllar halinde açıklanmış´ Arapça Kur´an (veya okunan) Kitap´tır;
Bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak. Ama çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar dinlemezler.
Dediler ki: "Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalplerimiz bir örtü içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda bir perde vardır. Artık sen, (yapabileceğini) yap, biz de gerçekten yapıyoruz."
De ki: "Ben ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim. Bana yalnızca, sizin İlahınızın bir tek İlah olduğu vahyolunur. Öyleyse O´na yönelin ve O´ndan mağfiret dileyin. Vay haline o müşriklerin."
Ki onlar, zekatı vermeyenler ve ahireti inkar edenlerdir.
Şüphesiz, iman edip salih amellerde bulunanlar; onlar için kesintisiz bir ecir vardır.
De ki: "Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratanı inkar ediyor ve O´na birtakım eşler kılıyorsunuz? O, alemlerin Rabbidir."
Orda (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere ordaki rızıkları dört günde takdir etti.
Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: "İsteyerek veya istemeyerek gelin." İkisi de: "İsteyerek (İtaat ederek) geldik" dediler.
Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti. Biz dünya göğünü de kandillerle süsleyip-donattık ve bir koruma (altına aldık). İşte bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)´ın takdiridir.
Bu durumda eğer onlar yüz çevirirlerse, artık de ki: "Ben sizi, Ad ve Semud (kavimlerinin) yıldırımına benzer bir yıldırımla uyardım."
Onlara "Yalnızca Allah´a kulluk edin" diye önlerinden ve arkalarından elçiler gelince, dediler ki: "Eğer dileseydi Rabbimiz melekler indirirdi. Bundan dolayı biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkar edicileriz.”
Ad (kavmin)e gelince; onlar yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve dediler ki: "Kuvvet bakımından bizden daha üstünü kimmiş?" Onlar, gerçekten kendilerini yaratan Allah´ı görmediler mi? O, kuvvet bakımından kendilerinden daha üstündür. Oysa onlar, Bizim ayetlerimizi (bilerek) inkar ediyorlardı.
Böylece Biz de onlara dünya hayatında aşağılanma azabını taddırmak için, o uğursuz (felaketler yüklü) günlerde üzerlerine ´kulakları patlatan bir kasırga´ gönderdik. Ahiret azabı ise daha (büyük) bir aşağılanmadır. Ve onlara yardım edilmeyecektir.
Semud´a gelince; Biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazandıkları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.
İman edenleri ve sakınanları ise kurtardık.
Allah´ın düşmanlarının biraraya getirilip-toplanacakları gün işte onlar, ateşe bölükler halinde dağıtılırlar."
Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir.
Kendi derilerine dediler ki: "Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?" Dediler ki: "Herşeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O´na döndürülüyorsunuz."
"Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın birçoğunu Allah´ın bilmeyeceğini sanıyordunuz."
"İşte bu sizin zannınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz-zannınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle hüsrana uğrayan kimseler olarak sabahladınız."
Şimdi eğer sabredebilirlerse, artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer onlar hoşnut olma (dünya)ya dönmek isterlerse, artık hoşnut olacaklardan değildirler.
Biz onlara birtakım yakın-kimseleri ´kabuk gibi üzerlerine kaplattık,´ onlar da, önlerinde ve arkalarında olanları kendilerine süslü gösterdiler. Cinlerden ve insanlardan kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetlerde (yürürlükte tutulan azap) sözü onların üzerine hak oldu. Çünkü onlar, hüsrana uğrayan kimselerdi.
İnkar edenler dediler ki: "Bu Kur´an´ı dinlemeyin ve onda (okunurken) yaygaralar koparın. Belki üstün gelirsiniz."
Artık gerçekten o inkar edenlere şiddetli bir azap taddıracağız ve yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.
Bu, Allah´ın düşmanlarının cezası olan ateştir. Bizim ayetlerimizi inkar etmeleri dolayısıyla bir ceza olarak, orada onlar için ebedilik yurdu vardır.
İnkar edenler dediler ki: "Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi saptırmış olanları bize göster, ayaklarımızın altına alalım, en aşağılarda bulunanlardan olsunlar."
Şüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah´tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) "Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin."
"Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz. Orda nefislerinizin arzuladığı herşey sizindir ve istediğiniz herşey de sizindir."
"Çok bağışlayan, çok esirgeyen (Allah)tan bir ağırlanma olarak."
Allah´a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?
İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.
Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz.
Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen Allah´a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.
Gece, gündüz, güneş ve ay O´nun ayetlerindendir. Siz güneşe de, aya da secde etmeyin. Alah’a secde edin, ki bunları Kendisi yaratmıştır. Eğer O´na ibadet edecekseniz.
Şayet onlar büyüklenecek olurlarsa, Rabbinin Katında bulunanlar, O´nu gece ve gündüz tesbih ederler ve (bundan) bıkkınlık duymazlar.
O´nun ayetlerinden biri de, senin gerçekten yeryüzünü huşu içinde (solmuş, boynu bükülmüş ve kupkuru) görmendir. Ama Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, deprenir ve kabarır. Şüphesiz onu dirilten, ölüleri de elbette dirilticidir. Çünkü O, herşeye güç yetirendir.
Bizim ayetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar, Bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O yaptıklarınızı gerçekten görendir.
Şüphesiz, kendilerine zikir gelince onu inkar edenler (ateşin içine bırakılırlar); oysa o, aziz (şerefi yüksek, üstün) bir Kitap´tır.
Batıl, ona önünden de, ardından da gelemez. (Çünkü Kur´an,) Hüküm ve hikmet sahibi, çok övülen (Allah)tan indirilmedir.
Sana söylenen şeyler, senden önceki elçilere söylenenden başkası değildir. Şüphesiz, Rabbin, hem elbette mağfiret sahibidir, hem de acı bir azap sahibidir.
Eğer Biz onu A´cemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur´an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: "Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, A´cemi (Arapça olmayan bir dil)mi?" De ki: "O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur´an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir."
Andolsun, Musa´ya kitabı verdik, fakat onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden (daha önce) bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Gerçekten onlar, bundan yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Kim salih bir amelde bulunursa, kendi lehinedir, kim de kötülük ederse, o da kendi aleyhinedir. Senin Rabbin, kullara zulmedici değildir.
Kıyamet-saatinin ilmi O´na döndürülür. O´nun ilmi olmaksızın, hiçbir meyve tomurcuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Onlara: "Benim ortaklarım nerede" diye sesleneceği gün, dediler ki: "Sana arzettik ki, bizden hiçbir şahid yok."
Önceden kendilerine taptıkları (bugün) onlardan kaybolup gitti ve onlar kaçacak hiçbir yerleri olmadığını anlamışlardır.
İnsan, hayır istemekten bıkkınlık duymaz; fakat ona bir şer dokundu mu, artık o, ye´se düşen bir umutsuzdur.
Oysa ona dokunan bir zarardan sonra tarafımızdan bir rahmet taddırsak, mutlaka: "Bu benim (hakkım)dır. Ve ben kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum; eğer Rabbime döndürülsem bile, muhakkak O´nun Katında benim için daha güzel olanı vardır." der. Ama andolsun Biz, o kafirlere yaptıklarını haber vereceğiz ve andolsun onlara, en kaba bir azaptan taddıracağız.
İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman ise, artık o, geniş (kapsamlı ve derinlemesine) bir dua sahibidir.
De ki: "Gördünüz mü haber verin; eğer o (Kur´an) Allah Katından ise, sonra siz onu inkar etmişseniz (bu durumda) uzak bir ayrılık içinde olandan daha sapık kimdir?"
Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Herşeyin üzerinde Rabbinin şahid olması yetmez mi?
Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rablerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, herşeyi sarıp-kuşatandır.
Bir kitaptır ki, âyetleri, Arabca bir Kur’an olmak üzere anlayacak olan bir kavme açıklanmıştır;
Hem (cenneti) müjdeleyici, hem (ateşten) korkutucu olarak... Fakat onların (Mekke kâfirlerinin) çoğu, (Kur’an’dan) yüz çevirdiler. Artık onlar dinleyip hakkı kabul etmezler.
(Ey Rasûlüm, sana) onlar şöyle dediler: “- Senin bizi dâvet ettiğin Kur’an’dan kalblerimiz örtüler içindedir (dediğini anlamıyoruz). Kulaklarımızda da bir ağırlık var ve bizimle senin aranda bir perde mevcuttur. O halde sen dinin üzere çalış, biz de dinimiz üzere çalışacağız.”
(Ey Rasûlüm), de ki: “-Ben ancak sizin gibi bir insanım, yalnız bana şöyle vahyediliyor: Sizin İlâhınız ancak bir İlâh’dır. Onun için (şirkten tevbe edip ihlâs ile) hep O’na teveccüh edin, mağfiretini isteyin. O müşriklere de azap olsun!...
O müşrikler ki, zekâtı vermezler ve onlar ahireti de inkâr ederler...
Muhakkak ki iman edip de salih ameller işliyenler için kesilmiyen bir mükâfat var.
(Ey Rasûlüm), deki: “-Arzı iki günde yaratanı, siz mi inkâr edeceksiniz ve O’na eşler koşup duracaksınız? O, bütün âlemlerin Rabbidir.”
Allah, o arz üzerinde sabit dağlar ve bereketler yarattı. Arzda bulunanların rızkını da takdir etti; (arzın, içindekilerle beraber kaç günde yaratıldığını) soranlar için tam dört günde...
Sonra (Allah), buhar halinde olan göğü yaratmayı kasd etti de ona ve arza: “-İkiniz de istiyerek veya istemiyerek gelin meydana çıkın.” dedi. Onlar da: “-Biz istiyerek geldik.” dediler. (Allah’ın emrine boyun eğdiler).
Böylece gökleri, yedi kat gök olarak iki günde yarattı: (Arzın yaratılışı gün, içindekilerin gün, göklerin gün ki, altı gün eder). Bir de her gök ehline (meleklerine, orada olacak hadiselerin) emrini vahy etti. Biz dünya göğünü de kandillerle (yıldızlarla) donattık, onu (afetlerden) koruduk. İşte bu, Azîz, Alîm olan Allah’ın takdiridir.
(Ey Rasûlüm, bu beyandan sonra Mekke kâfirleri Allah’a ve Peygamberine iman etmekten yine) yüz çevirirlerse, de ki: “- Sizi, Âd ve Semûd’un şiddetli azabı gibi bir azabla korkutuyorum.”
Âd ve Semûd kavmine, Allah’dan başkasına tapmayın diye, her taraftan peygamberler geldiği vakit, onlar şöyle dediler: “- Eğer Rabbimiz dileseydi, muhakkak melekler indirirdi, (siz ise bizim gibi insanlarsınız, peygamber olamazsınız). Onun için biz sizinle gönderilen şeylere inanmayız.”
Sonra Âd kavmi, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve şöyle dediler: “-Bizden daha kuvvetli kim var?” Onlar, kendilerinden daha kuvvetli olduğunu anlamadılar mı, (bunu düşünmediler mi?) Fakat onlar, âyetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı.
Biz de, perişanlık azabını dünya hayatında kendilerine taddıralım diye, uğursuz günlerde üzerlerine kavurucu bir rüzgâr (kasırga) gönderdik. Elbette ahiret azabı (dünyadakinden) daha şiddetlidir, daha perişan düşürücüdür. Hem de onlar, (Allah’ın azabından) kurtarılmıyacaklardır.
Semûd kavmine gelince: Biz onlara doğru yolu gösterdik de onlar, körlüğü hidayete tercih ettiler. Onun için, kazandıkları günah yüzünden kendilerini, o şiddetli azab yıldırımı yakalayıverdi.
(Peygamberleri Salih’e) iman edib de (küfürden) sakınanları ise kurtardık.
Allah düşmanlarının toplanıb ateşe götürülecekleri gün (kıyamette) onlar, ilk gelenden itibaren sonuncu gelinceye kadar bekletilirler.
Nihayet ateşe geldikleri zaman, onlar (dünyada) ne yapıyordu iseler, kulakları, gözleri ve derileri hep aleyhlerine şahidlik edecektir.
O kâfirler, derilerine (azalarına): “-Niçin aleyhimizde şahitlik ettiniz?” derler. Onlar (cevab olarak): “-Bizi, her şeyi söyleten Allah söyletti. Sizi ilk defa O yarattı, (öldükten sonra da) yine O’na götürülüyorsunuz.
Kulaklarınız, gözleriniz ve derileriniz aleyhinize şahidlik eder diye sakınmamıştınız ve muhakkak zannetmiştiniz ki, Allah, yaptıklarınızdan bir çoğunu bilmez.
İşte Rabbinize karşı beslediğiniz bu zannınız, sizi helâke düşürdü ve ziyana uğrayanlardan oldunuz.”
Artık sabredebilirlerse, ateş kendilerine bir meskendir. Eğer dünyaya dönmeyi isterlerse, artık dünyaya dönecek olanlardan değillerdir.
Biz onlara, (o Mekke müşriklerine) bir takım (şeytanlardan ibaret) dostlar musallat kıldık da bunlar, onlara, hem önlerindeki ahiret işini, hem arkalarındaki dünya işini süsleyi vermişlerdir. Cin ve insanladan kendilerinden önce geçmiş (ve kâfir olmuş) ümmetlerle beraber bunlara da azab vaadi gerçekleşmiştir. Çünkü onlar kendilerine yazık etmişlerdi.
Bir de o kâfir olanlar: “- Bu Kur’an’ı dinlemeyin ve ona bozgunculuk edin; olur ki üstün gelirsiniz.” dediler.
İşte bunun içindir ki, biz de o kâfirlere şiddetli bir azab taddıracağız; ve kendilerini yaptıkları amellerin en kötüsü ile cezalandıracağız.
İşte bu, Allah düşmanlarının cezasıdır, ateştir. Ayetlerimizi bile bile inkâr etmelerinin cezası olarak onlara, orada ebedîlik yurdu vardır.
O kâfir olanlar (cehennemde) şöyle diyecektir: “- Ey Rabbimiz! Cin ve insanlardan bizi yoldan çıkaran şeytanları bize göster de onları ayaklarımız altına alalım, en aşağı düşenlerden olsunlar.”
Gerçekten: “- Rabbimiz Allah’dır.” deyib de sonra sebat gösterenler (ve salih amel işliyenler var ya), onların üzerine (ölüm anında veya dehşet halinde): “- Korkmayın, mahzun olmayın. Vaad olunduğunuz cennetle neşelenin.” diye melekler inecektir.
(Ve melekler şöyle diyecektir): “- Biz, hem dünya hayatında, hem de ahirette sizin dostlarınızız. Size, bu ahirette nefislerinizin hoşlanacağı (nimetler) var, hem size burada ne isterseniz var;
Gafûr, Rahîm olan Allah’dan konukluk bir ikram olarak...”
“- Ben gerçek müslümanlardanım.” deyib salih amel işleyerek Allah’a (ibadete) çağıran kimseden daha güzel sözlü kim var?
Hem iyilikle kötülük müsavi olmaz. Sen kötülüğü, en güzel olan iyi hareketle önle. O vakit bakarsın ki, seninle arasında bir düşmanlık bulunan, yakın bir dost gibi olmuştur.
İyilikle, kötülüğü önleme hasletine ancak sabredenler kavuşturulur. Buna (cennetde) büyük mükâfatı olan ancak kavuşturulur.
Eğer seni şeytandan bir dürtüş dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın; çünkü O’dur ancak işiten, bilen...
Gece, gündüz, güneş ve ay hep O’nun (kudret ve azametine delâlet eden) alâmetlerindendir. Siz güneşe ve aya secde (*) etmeyin de onları yaratan Allah’a secde edin; eğer O’na ibadet etmek istiyorsanız.
Eğer Allah’a ibadet etmekten çekinir kibrederlerse, bilsinler ki, Rabbinin katında bulunan melekler hiç usanmıyacak gece ve gündüz O’nu tesbih ederler. (*) Dikkat!... Bu âyet secde âyetidir.
Allah’ın kudretine delâlet eden alâmetlerden biri de şudur ki, sen yeryüzünü kurumuş görürsün. Fakat üzerine yağmuru indirdiğimiz zaman, harekete geçer ve kabarır (canlanır ve yeşerir). Yeryüzüne hayat veren, elbette ölüleri de dirilticidir. Çünkü O, her şeye kadîrdir.
Ayetlerimiz hususunda hakdan ayrılanlar (inkâra düşenler), muhakkak bize gizli kalmazlar, (bütün yaptıklarınızı biliriz). O halde ateşe atılan mı hayırlıdır, yoksa kıyamet günü (azabdan) emin olarak gelecek olan mı? Artık dilediğinizi yapın; çünkü O, bütün yaptıklarınızı görendir.
Kendilerine Kur’an geldiği vakit, onu inkâr edenler, (azaba uğratılacaklardır). Muhakkak ki, o çok şerefli bir kitabdır.
Ona ne önünden ne ardından (asla) bâtıl yaklaşamaz. O, Hamîd, herkes tarafından öğülen; Hakîm, hikmet sahibi olan Allah’dan indirilmedir.
(Ey Rasûlüm), sana, senden önceki peygamberlere söylenen küfür ve tekzibden başka bir şey söylenmiyor. Şübhe yok ki senin Rabbin, hem bir merhamet sahibidir, hem de acıklı bir azab sahibi...
Eğer biz, onu, yabancı bir dilden Kur’an yapaydık, muhakkak şöyle diyeceklerdi: “- Ayetleri açıklansaydı ya! Arab’a yabancı dil mi?” (Ey Rasûlüm, onlara) de ki: “- O Kur’an, iman edenlere hidayet ve şifadır. İman etmiyenlerin ise, kulaklarında bir ağırlık var. Kur’an onlara karşı bir körlük ve şübhedir. Onlar, uzak bir yerden çağrılanlar gibidir; (hakkı duymazlar ve kabul etmezler)”.
Celâlim hakkı için, biz Mûsa’ya Tevrat’ı verdik de (Kur’an’da ihtilâfa düşüldüğü gibi) onda da ihtilâf edildi (hakdır, bâtıldır sözleri edildi). Eğer (azabın tehirine dair) Rabbinden bir hüküm geçmiş olmasaydı, aralarında iş bitiriliverirdi, (hemen o kâfirler helâk ediliverirlerdi). Muhakkak ki o kâfirler, Kur’an’dan endişe veren bir şübhe içindedirler.
Kim salih amel işlerse, (sevabı) kendine; kim de kötülük ederse, (cezası) yine kendinedir. Yoksa Rabbin, asla kullara zulmedici değildir.
(Vaktini kimse bilemiyeceği) kıyametin ilmi Allah’a havale edilir. Hem O’nun ilmi olmadıkca meyvelerden hiç biri tomurcuklarından çıkmaz, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Allah, müşriklere: “- Nerede imiş ortaklarım?” diye nida edeceği gün, şöyle diyeceklerdir: “- Sana arz ederek bildiririz ki, bizden (sana ortak bulunduğuna) şahidlik edecek bir kimse yoktur.”
Önceden ibadet edib durdukları putlar, kendilerinden kaybolup gideceklerdir; ve onlar kendilerine hiç bir kaçamak kalmadığını anlıyacaklardır.
(Kâfir olan) insan, hayır (mal, evlâd, zenginlik ve sıhhat) istemekten usanmaz da, kendisine bir darlık dokunuverirse, hemen ümidi keser, ye’se düşer.
Eğer ona dokunan bir sıkıntıdan sonra, tarafımızdan kendisine bir rahmet taddırırsak, mutlak şöyle der: “-Bu benim hakkım, kıyametin kopacağını zannetmiyorum. (Eğer müslümanların dediği gibi) Rabbime döndürülecek olursam, muhakkak benim için O’nun katında iyi halden en güzeli (cennet) var.” Fakat biz, o kâfir olanlara ne yaptıklarını haber vereceğiz ve onlara muhakkak şiddetli bir azab taddıracağız.
Biz insana nimet verdiğimiz vakit, şükretmekten yüz çevirir ve yan büküb uzaklaşır. Kendisine darlık dokunuverdi mi, artık geniş geniş duaya dalar.
(Ey Rasûlüm), de ki: “- Söyleyin bakayım, (ey kâfirler), eğer o Kur’an, Allah tarafından olub da sonra siz onu inkâr etmişseniz, hakdan çok uzak bir ayrılığa düşenden daha şaşkın kim olur?”
İleride biz o Mekke halkına, hem yeryüzü etrafında, hem bizzat nefislerinde ayetlerimizi (kudretimizin alâmetlerini) öyle göstereceğiz ki, nihayet Peygamberin söylediği şeyin hak olduğu kendilerine zahir olacaktır. Rabbinin her şeye şahid olması yetmez mi?
Dikkat et! O kâfirler, Rablerine kavuşmaktan bir şübhe içindedirler. Dikkat et, Allah her şeyi (ilmi ve kudreti ile) kuşatandır.
(2-5) Bu Kitap, merhametli olan Allah katindan indirilmedir; bilen bir millet icin mujdeci ve uyarici olmak uzere arabca okunarak, ayetleri uzun uzun aciklanmistir. Ama insanlarin cogu yuz cevirmistir, onlar isitmezler de: «Bizi cagirdigin seye karsi kalblerimiz kapalidir, kulaklarimizda agirlik, bizimle senin aranda anlasmamiza engel vardir; istedigini yap, biz de yapacagiz» derler.
(2-5) Bu Kitap, merhametli olan Allah katindan indirilmedir; bilen bir millet icin mujdeci ve uyarici olmak uzere arabca okunarak, ayetleri uzun uzun aciklanmistir. Ama insanlarin cogu yuz cevirmistir, onlar isitmezler de: «Bizi cagirdigin seye karsi kalblerimiz kapalidir, kulaklarimizda agirlik, bizimle senin aranda anlasmamiza engel vardir; istedigini yap, biz de yapacagiz» derler.
(2-5) Bu Kitap, merhametli olan Allah katindan indirilmedir; bilen bir millet icin mujdeci ve uyarici olmak uzere arabca okunarak, ayetleri uzun uzun aciklanmistir. Ama insanlarin cogu yuz cevirmistir, onlar isitmezler de: «Bizi cagirdigin seye karsi kalblerimiz kapalidir, kulaklarimizda agirlik, bizimle senin aranda anlasmamiza engel vardir; istedigini yap, biz de yapacagiz» derler.
(2-5) Bu Kitap, merhametli olan Allah katindan indirilmedir; bilen bir millet icin mujdeci ve uyarici olmak uzere arabca okunarak, ayetleri uzun uzun aciklanmistir. Ama insanlarin cogu yuz cevirmistir, onlar isitmezler de: «Bizi cagirdigin seye karsi kalblerimiz kapalidir, kulaklarimizda agirlik, bizimle senin aranda anlasmamiza engel vardir; istedigini yap, biz de yapacagiz» derler.
Onlara soyle: «Ben de ancak sizin gibi bir insanim. Bana, tanrinizin tek bir Tanri oldugu vahyolunuyor. Artik O´na yonelin, O´ndan bagislanma dileyin; vay ortak kosanlara!»
Onlar zekat vermezler; ahireti inkar edenler de yalniz onlardir.
Dogrusu inanip yararli is isleyenlere, onlara kesintisiz bir ecir vardir. *
«Biz yeri iki gunde yaratani mi inkar ediyor ve O´na esler kosuyorsunuz! O, alemlerin Rabbidir» de.
Yeryuzune sabit daglar yerlestirdi, onu bereketli kildi; arayanlar icin yeryuzunde gidalarini normal olarak dort gun icinde yetistirmesi kanununu koydu.
Sonra, duman halinde bulunan goge yoneldi, ona ve yeryuzune: «Isteyerek veya istemiyerek buyruguma gelin» dedi. Ikisi de : «Isteyerek geldik» dediler.
Allah, bunun uzerine, iki gun icinde yedi gok var etti ve her gogun isini kendisine bildirdi. Yakin gogu isiklarla donattik ve bozulmaktan koruduk. Iste bu, bilen, guclu olan Allah´in kanunudur.
Eger yuz cevirirlerse onlara de ki: «Iste sizi, Ad ve Semud´un basina gelen yildirima benzer bir azap ile uyardim.»
Onlara, onlerinden, artlarindan, her yonden: «Allah´tan baskasina kulluk etmeyin» diyen peygamberler gelmisti: «Eger Rabbimiz boyle bir sey dileseydi melekler indirirdi. Dogrusu sizinle gonderileni inkar ederiz» demislerdi.
Ad milleti, yeryuzunde haksiz yere buyukluk taslamis, «Bizden daha kuvvetli kim vardir?» demisti. Onlar, kendilerini yaratan Allah´in onlardan daha kuvvetli oldugunu gormuyorlardi degil mi? Ayetlerimizi bile bile inkar ediyorlardi.
Rezillik azabini onlara dunya hayatinda tattirmak icin ugursuz gunlerde uzerlerine dondurucu bir kasirga gonderdik. Ahiret azabi ise daha cok alcalticidir ve onlar yardim da gormezler.
Semud milletine, dogru yolu gostermistik, ama onlar korlugu, dogru yolda gitmege tercih ettiler. Kazandiklarinin karsiligi olarak onlari alcaltici azabin yildirimi carpti.
Inananlari ve Allah´a karsi gelmekten sakinmis olanlari kurtardik. *
Allah´in dusmanlari o gun cehenneme surulurler. Hepsi bir aradadirlar.
Sonunda oraya varinca, kulaklari, gozleri ve derileri, yaptiklari hakkinda onlarin aleyhinde sahidlik ederler.
Derilerine: «Aleyhimize nicin sahidlik ettiniz?» derler. «Bizi, her seyi konusturan Allah konusturdu. Sizi once yaratan O´dur ve O´na donduruluyorsunuz» cevabini verirler.
Siz, gozleriniz, kulaklariniz ve derilerinizin aleyhinize sahidlik edeceginden korkarak kotu is islemekten cekinmiyordunuz. Hayir; Allah´in, yaptiklarinizin cogunu bilmedigini saniyordunuz.
Iste Rabbinizi boyle sanmaniz sizi mahvetti de husrana ugrayanlardan oldunuz.
Ister sabretsinler ister etmesinler, onlarin duragi atestir. Hos tutulmalarini isteseler de artik hos tutulmazlar.
Onlarin yanina bir takim yardakcilar koyariz de gecmislerini geleceklerini onlara guzel gosterirler. Verilen soz, gerek cinlerden ve gerekse insanlardan, gelip gecmis ummetler icinde, onlarin aleyhine gerceklesmistir. Dogrusu onlar husranda idiler. *
Inkar edenler: «Bu Kuran´i dinlemeyin, okunurken gurultu yapin, belki bastirirsiniz» dediler.
Inkar edenlere cetin bir azap tattiracagiz. Isledikleri en kotu islere karsilik onlarin cezasini verecegiz.
Iste boyle; Allah´in dusmanlarinin cezasi atestir. Ayetlerimizi bile bile inkar etmeleri karsiligi orasi onlarin temelli kalacaklari yerdir.
Inkar edenler: «Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan, bizi saptiranlari goster, onlari ayaklarimizin altina alalim da en altta kalanlardan olsunlar» derler.
(30-32) «ORabbimiz Allah´tir» deyip sonra da dogrulukta devam edenler, onlari, melekler, olumleri aninda: «Korkmayiniz, uzulmeyiniz, size soz verilen cennetle sevinin, biz dunya hayatinda da, ahirette de size dostuz. Burada, canlarinizin cektigi, umdugunuz seyler, bagislayan ve aciyan Allah katindan bir ziyafet olarak size sunulur» diyerek inerler. *
(30-32) «ORabbimiz Allah´tir» deyip sonra da dogrulukta devam edenler, onlari, melekler, olumleri aninda: «Korkmayiniz, uzulmeyiniz, size soz verilen cennetle sevinin, biz dunya hayatinda da, ahirette de size dostuz. Burada, canlarinizin cektigi, umdugunuz seyler, bagislayan ve aciyan Allah katindan bir ziyafet olarak size sunulur» diyerek inerler. *
(30-32) «ORabbimiz Allah´tir» deyip sonra da dogrulukta devam edenler, onlari, melekler, olumleri aninda: «Korkmayiniz, uzulmeyiniz, size soz verilen cennetle sevinin, biz dunya hayatinda da, ahirette de size dostuz. Burada, canlarinizin cektigi, umdugunuz seyler, bagislayan ve aciyan Allah katindan bir ziyafet olarak size sunulur» diyerek inerler. *
"Dogrusu ben, kendini Allah´a verenlerdenim» diyen, yararli is isleyen ve Allah´a cagiran kimseden daha guzel sozlu kim vardir?
Iyilik ve fenalik bir degildir. Ey inanan kisi: Sen, fenaligi en guzel sekilde sav; o zaman, seninle arasinda dusmanlik bulunan kisinin yakin bir dost gibi oldugunu gorursun.
Bu, ancak sabredenlere vergidir; bu ancak o buyuk hazzi tadanlara, vergidir.
seytan seni durtecek olursa Allah´a sigin, dogrusu O, isitendir, bilendir.
SÙ Gece ile gunduz, gunes ile ay Allah´in varliginin belgelerindendir. Gunese ve aya secde etmeyin; eger Allah´a kulluk etmek istiyorsaniz, bunlari yaratana secde edin.
Putperestler eger buyukluk taslarlarsa kendi aleyhlerinedir. Rabbinin katinda bulunanlar hic usanmadan, O´nu gece gunduz tesbih ederler.
Kupkuru gordugun yeryuzunun, Biz ona su indirdigimiz zaman harekete gecmesi, kabarmasi, Allah´in varliginin belgelerindendir. Ona can veren Allah suphesiz oluleri de diriltir. Dogrusu O her seye kadir´dir.
Ayetlerimizi inkar edenler Bize gizli degillerdir. Kiyamet gununde atese atilan mi, yoksa guven icinde gelen kimse mi daha iyidir? Dilediginizi isleyin, dogrusu O, yaptiklarinizi goren´dir.
(41-42) Kitap kendilerine gelince, onlar, onu inkar etmislerdir; oysa o, degerli bir Kitap´dir. Gecmiste ve gelecekte onu batil kilacak yoktur. Hakim ve ovulmege layik olan Allah katindan indirilmedir.
(41-42) Kitap kendilerine gelince, onlar, onu inkar etmislerdir; oysa o, degerli bir Kitap´dir. Gecmiste ve gelecekte onu batil kilacak yoktur. Hakim ve ovulmege layik olan Allah katindan indirilmedir.
Senin icin soylenenler, senden onceki peygamberler icin de soylenmisti. Dogrusu Rabbin hem bagislayan ve hem de can yakici azap verendir.
Biz bu Kuran´i yabanci bir dil ile ortaya koysaydik: «Ayetleri uzun aciklanmali degil miydi? Bir araba yabanci bir dille soylenir mi?» derlerdi. De ki: «Bu, inananlara dogruluk rehberi ve gonullerine sifadir.» Inanmayanlarin kulaklarinda agirlik vardir ve onlara kapalidir; sanki bunlara uzak bir mesafeden sesleniliyor da anlamiyorlar. *
And olsun ki Musa´ya Kitap vermistik de onda ayriliga dusmuslerdi. Rabbinin verilmis bir sozu olmasaydi, aralarinda hukmedilmis olurdu. Dogrusu onlar, onun hakkinda suphe ve endise icindedirler.
Kim yararli is islerse kendi lehinedir; kim de kotuluk islerse kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara karsi zalim degildir.
Kiyametin ne zaman kopacagi bilgisi ona aittir. O´nun bilgisi disinda hicbir urun kabugundan cikmaz, hicbir disi gebe kalmaz ve dogurmaz. Onlara: «Bana kostugunuz ortaklar nerede?» diye seslendigi gun: «Sana, buna dair bizden hicbir sahit olmadigini arzederiz» derler.
Onceden yalvarip durduklari seyler onlardan uzaklasmistir. Kendilerinin kacacak yerleri olmadigini anlamislardir.
Insan, iyilik istemekten usanmaz da, kendisine bir kotuluk gelince umutsuzluga duser, meyus olur.
Basina gelen sikintidan sonra, kendisine katimizdan bir rahmet tattirsak: «Bu benim hakimdir; kiyametin kopacagini sanmiyorum. Rabbime dondurulursem, O´nun katinda and olsun ki, benim icin daha guzel seyler vardir» der. Inkar edenlere, islediklerini, and olsun ki bildirecegiz. Onlara and olsun ki cetin bir azap tattiracagiz.
Insana nimet verdigimiz zaman yuz cevirerek yan cizer; basina bir kotuluk gelince uzun uzun yalvarir.
De ki: «Kuran Allah katindan gelmis olup da siz de onu inkar etmisseniz, soyleyin bana, derin bir cikmazda bulunan kimseden daha sapik kim vardir?»
Onun hak oldugu meydana cikincaya kadar varligimizin belgelerini onlara hem dis dunyada ve hem de kendi iclerinde gosterecegiz. Rabbinin her seye sahit olmasi yetmez mi?
Dikkat edin; onlar Rablerine kavusmaktan suphededirler; dikkat edin; Allah suphesiz her seyi bilgisiyle kusatandir. *
Bir Kitap ki, âyetleri yeterince açıklanmıştır; bilen bir millet için Arapça Kur´ân´dır.
Hem müjde verici, hem uyarıcıdır. Buna rağmen onların çoğu yüzçevirmişlerdir, işitmemektedirler.
«Bizi çağırdığın şeye karşı kalbimiz kılıflıdır; kulaklarımızda ise ağırlık vardır ve bizimle senin aramızda gerili bir perde bulunuyordun Sen yap yapacağını, doğrusu biz de yapıyoruz.»
De ki, ben de ancak sizin gibi bir insanım (şu farkla ki) bana Tanrınızın tek bir tanrı olduğu vahyedilmektedir. O halde hep O´na doğrulun ve O´ndan bağışlanma dileyin. Vay haline o ortak koşanların!
Onlar ki zekâtı vermezler; onlar, evet onlar, Âhireti de tanımazlar.
Onlar ki, imân edip iyi-yararlı amellerde bulundular, onlar için başa kakılmaz, arkası kesilmez mükâfat vardır.
De ki, gerçekten siz mi, yeri iki günde (iki devirde) yaratanı inkâr ediyor, O´na denkler, benzerler koşuyorsunuz ? O, âlemlerin Rabbıdır.
Yerin üstünde sabit ulu dağlar yarattı, onda bereketler meydana getirdi ve orada isteyip arayanlar için rızıkları belli bir düzeyde dört günde (devirde veya mevsimde) meydana getirdi.
Sonra gaz halinde (veya duman halinde) bulunan göğe yöneldi. Ona ve yeryüzüne, ister istemez gelin, buyurdu. İkisi de «İsteyerek, boyun eğerek geldik» dediler.
Ve sonra onları iki gün (iki devir)de yedi gök şeklinde yerine getirip oluşturdu. Ve her göğe işini vahyetti (yaratıldığı gayeyi, bağlı bulunduğu kanunu bildirdi). Dünya´yı (veya en yakın semayı) kandillerle süsledik ve onu (düzensizlikten) koruduk. Bu, O çok güçlü, çok üstün, her şeyi bilenin takdiridir.
Buna rağmen yüzçevirirlerse, de ki: Âd ve Semûd´a düşen yıldırımın benzeri bir yıldırımla sizi uyardım.
Hani onlara peygamberler, önlerinden arkalarından gelmişti de ancak Allah´a kulluk edin (demişlerdi). Onlar ise, «eğer Rabbimiz dile seydi melekleri indirirdi. Bu bakımdan biz elbette sizinle gönderilen şeyi inkâr edenleriz!» demişlerdi.
Âd kavmine gelince: Onlar, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve «bizden daha güçlü kim vardır?» dediler. Onları yaratan Allah´ın kendilerinden daha kuvvetli kudretli olduğunu görmediler mi ? Zaten onlar âyetlerimizi bile bile inadla inkâr etmekteydiler.
Bu yüzden üzerlerine o uğursuz günlerde bir kasırga gönderdik, bunu Dünya hayatında onlara rezillik rüsvaylık azabını tattırmak için yaptık. Âhiret azabı ise daha rüsvay edicidir ve onlar yardım da göremezler.
Semûd kavmine gelince Kendilerine doğru yolu gösterdikse de onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bu sebeple kazanıp elde ettiklerine karşılık aşağılayıcı azâb (olarak) yıldırım onları yakalayıver di.
Allah´ın düşmanları o gün bir araya getirilip bölük bölük (ya da toplu halde) ateşe sürülürler.
Tâ ki oraya vardıklarında, yapageldikleri şeyler sebebiyle kulakları gözleri ve derileri aleyhlerinde şâhidlik ederler.
Derilerine : «Neden aleyhimize şâhidlik ettiniz ?» derler. «Her şeyi konuşturan Allah bizi de konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O´na döndürülüyorsunuz» diye cevap verirler.
Siz, kulağınızın, gözlerinizin ve derilerinizin aleyhinize şâhidlik ederler diye hiç de sakınıp gizlenmiyordunuz. Bilâkis yaptıklarınızın çoğunu Allah bilmez sanıyordunuz.
İşte Rabbınız hakkındaki bu zannınız sizi mahvetti de o yüzden ziyana uğrayanlardan oldunuz.
Dayanabilirlerse (dayansınlar), ateş onların kalacağı yerdir. Memnun olacakları şeye dönmek isterler, dilekleri yerine getirilecek değildir.
Onlara birtakım yandaşlar hazırlayıp yardakçı olarak gönderdik de öndekilerini (yapmak istediklerini), arkalarındakini (geçmişte yaptıklarını) kendilerine çok çekici ve süslü gösterdiler; cinlerden ve insanlardan gelip geçen ümmetler içinde onların aleyhine de (aynı) söz (=Şanıma yemin olsun ki, Cehennemi cinlerle ve insanlarla dolduracağım, sözü) hakk olmuştur. Gerçekten onlar ziyanda kalmışlardır.
O küfredenler dediler ki, bu Kur´ân´ı dinlemeyin ; okunurken gürültü patırdı yapın, belki üstünlük sağlar da onu bastırırsınız.
And olsun ki, o küfredenlere şiddetli bir azâb tattıracağız ve elbette yapageldiklerinin en kötüsüyle kendilerini cezalandıracağız.
İşte Allah düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi bile bile inâdla inkâr etmelerine karşılık onlar için orada ebedîlik yurdu vardır.
O küfredenler diyecekler ki, ey Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları göster ki onları ayaklarımızın altına alalım da en aşağılardan olsunlar..
Şüphesiz onlar ki Rabbimiz Allah´tır, dediler, sonra da dosdoğru oldular, üzerlerine melekler iner de, «hiç korkmayın ve üzülmeyin ; va´dolunduğunuz Cennet ile sevinin.
Biz Dünya hayatında da, Âhiret´te de sizin yakın dostlarınızız. Sizin için burada canlarınızın çektiği her şey vardır; sizin için burada istediğiniz mevcuttur.
Çok bağışlayan, çok merhamet eden (Allah)´dan bir konukluktur bu !» (derler).
Allah´a davet edip iyi-yararlı amelde bulunan ve «ben şüphesiz müslümanlardanım» diyenden daha güzel sözlü kim vardır?
İyilikle kötülük bir değildir. Sen artık (kötülüğü) en güzel şekilde sav. O vakit seninle aranızda düş manlık bulunan kimse sıcak bir dost gibi olur.
Buna (bu güzel davranış ve duyguya) ancak sabredenler erişebilir ve buna ancak büyük pay sahibi olan kavuşabilir.
Şeytandan sana bir dürtüş (bir işaret) ile vesvese verilirse, hemen Allah´a sığın ; çünkü O, şüphesiz hem işiten, hem bilendir.
O´nun (varlığına birliğine delâlet eden) belgelerden biri de, gece gündüz, Güneş ve Ay´dır. Sakın Güneş´e ve Ay´a secde etmeyin, eğer Allah´a kulluk edecekseniz onları yaratana secde edin.
Eğer (sapık müşrikler) bunu gururlarına yediremezlerse, Rabbının katında olan (melekler) bıkmadan usanmadan gece gündüz O´nu tesbîh ederler.
O´nun (varlığına, birliğine, kudretinin yüceliğine delâlet eden) belgelerden biri de, yeryüzünü kupkuru görürsün. Üzerine su indirdiğimizde harekete geçip kabarır. Şüphesiz ki, onu dirilten, ölüleri de diriltir. Doğrusu O´nun kudreti her şeye yeter.
Âyetlerimiz hakkında inâdla inkârda ısrar edenler bize gizli-kapalı kalmazlar. Ateşe atılan mı hayırlıdır, yoksa Kıyamet günü güven içinde gelen mi ? İstediğinizi yapın, şüphesiz ki O, yaptıklarınızı bilmektedir.
Onlar ki, Kur´ân kendilerine geldiği zaman onu tanımayıp reddettiler, (elbette bunun sonucuna katlanacaklardır). Çünkü O, aziz (şerefli, üstün, değerli) bir Kitap´tır.
Ne önünden ne ardından bâtıl Ona gelip (sokulamaz). O, yegâne hikmet sahibi, her türlü güzel övgüye lâyık olan (Allah)´dan indirilmedir.
Sana söylenen sözler, senden önceki peygamberlere de söylenenden başkası değildir. Şüphesiz ki, Rabbin mağfiret sahibidir ve elem verici azâb sahibidir.
Şayet biz, bu Kur´ân´ı yabancı bir dille meydana getirseydik, (inkarcı müşrikler) derlerdi ki: O´nun âyetleri açıklansaydı ya.. Arab´a yabancı dille mi? De ki: O, imân edenlere doğru yolun rehberidir, (gönüllerde) şifâdır. İnanmayanların ise kulaklarında bir ağırlık vardır. Kur´ân, onlara kapalı ve karanlıktır. Sanki onlar uzak bir yerden çağırılırlar (gibi bir halleri vardır).
And olsun ki, biz Musa´ya kitap verdik. (Ama İsrail oğulları) onda görüş ayrılığına düştüler. Eğer Rabbından geçmiş bir söz verilmemiş olsaydı, aralarında hükmedilerek iş bitirilmiş olurdu. Gerçekten onlar, bunun hakkında oldukça şüphe içindedirler.
Kim iyi-yararlı amelde bulunursa, kendi lehinedir; kim de kötülük işlerse kendi aleyhinedir. Senin Rabbin kullarına zulmeden değildir.
Kıyâmet´in kopuş saati bilgisi O´na çevrilir (Allah´a aittir). O´nun bilgisi dışında ne meyvalar tomurcuklarından çıkar, ne de bir dişi gebe kalır, ne de doğurur. O gün (Allah´a) ortak koşanlara : «Nerede bana ortak koştuklarınız ?» diye seslenir. Onlar, «içimizde buna hiçbir şâhid bulunmadığını bildirdik» derler,
Daha önce taptıkları tanrılar, onlardan uzaklaşıp gözlerinden kaybolmuşlar ve onlar da kendilerine hiçbir kaçacak yer bulunmadığını anlamışlardır.
İnsan, hayır ve iyilik istemekten usanmaz. Ama kendisine kötülük dokununca ümitsizliğe düşer de ye´se kapılır.
Başına gelen sıkıntıdan sonra tarafımızdan kendisine bir rahmet tattıracak olursak, «elbette bu benim hakkımdır. Kıyâmet´in kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbıma döndürülecek olursam, elbette benim için O´nun yanında daha güzeli vardır» der. And olsun ki biz, elbette o inkâr edenlere neler yaptıklarını haber vereceğiz ve kendilerine çok ağır bir azâbdan elbette tattıracağız.
İnsana nîmet verdiğimizde yüzçevirip yan çizer. Kendisine kötülük dokunduğu zaman (bakarsın ki), uzun ve geniş bir duada bulunur.
De ki: Söyler misiniz ? Eğer Bu Kur´ân Allah´tan indirilmişse, siz de O´nu inkâr etmiş bulunuyorsanız, uzak bir ayrılık içinde olan kimseden daha sapık, daha şaşkın kim vardır?
İleride onlara âyetlerimizi hem birçok ufuklarda, hem de kendi nefslerinde göstereceğiz. Tâ ki, O´nun (Kur´ân´ın) hakk olduğu meydana çıkıp onlara açıklanmış olsun.. Rabbının her şeye şâhid olması yetmez mi ?
Haberiniz olsun ki, onlar Rablarına kavuşma hususunda tam bir şüphe içindedirler. Dikkat edin ki, O, her şeyi (ilmiyle, kudretiyle, tasarrufuyla) kuşatmıştır.
Bu Kur’an, Rahmân ve Rahîm olan Allah’tan indirilmedir.
Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur’an olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır.
Müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat onların çoğu yüz çevirmiştir. Artık onlar işitmezler.
Dediler ki: “(Ey Muhammed!) Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz örtüler içerisindedir. Kulaklarımızda bir ağırlık, seninle bizim aramızda da bir perde vardır. O hâlde sen (istediğini) yap, şüphesiz biz de (istediğimizi) yapacağız.”
De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık O’na yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin. Allah’a ortak koşanların vay hâline!”
Onlar zekâtı vermeyen kimselerdir. Onlar ahireti de inkâr ederler.
Şüphesiz iman edip salih ameller işleyenler için ise kesintisiz bir mükâfat vardır.
De ki: “Siz mi yeri iki günde (iki evrede) yaratanı inkâr ediyor ve O’na ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.”
O, dört gün içinde (dört evrede), yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti.
Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler.
Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir.
Eğer yüz çevirirlerse, onlara de ki: “Ben sizi Âd ve Semûd kavimlerini çarpan yıldırım gibi bir yıldırıma karşı uyardım.”
Hani onlara peygamberler önlerinden ve arkalarından gelmiş, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyin” demişler, onlar da, “Eğer Rabbimiz dileseydi (Peygamber olarak) melekler indirirdi. Bu sebeple, biz sizinle gönderilenleri inkâr ediyoruz” demişlerdi.
Âd kavmi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamış, “Bizden daha güçlü kim var?” demişlerdi. Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın onlardan daha güçlü olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı.
Biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o mutsuz kara günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azâbı elbette daha rezil edicidir. Onlara yardım da edilmez.
Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu göstermiştik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih etmişler ve yaptıklarına karşılık, alçaltıcı azap yıldırımı onları çarpmıştı.
İnananları ve Allah’a karşı gelmekten sakınanları kurtardık.
Allah’ın düşmanlarının, toplanıp yığın yığın cehenneme sevk edilecekleri günü hatırla!
Nihayet cehenneme vardıklarında, kulakları, gözleri ve derileri, yapmış oldukları işler hakkında, kendileri aleyhine şahitlik ederler.
Onlar derilerine, “Niçin aleyhimize şâhitlik ettiniz?” derler. Derileri de der ki; “Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştı ve yine yalnızca O’na döndürülüyorsunuz.”
“İşte bu sizin, Rabbiniz hakkında beslediğiniz zannınızdır. O, sizi mahvetti de ziyâna uğrayanlardan oldunuz.”
Şimdi eğer dayanabilirlerse, artık cehennem onların yeridir! Eğer Allah’ın rızasını kazandıracak amelleri işlemeye izin isteseler, onlara izin verilmez.
Biz onların başına birtakım arkadaşlar sardık da bu arkadaşlar onlara geçmişlerini ve geleceklerini süslü gösterdiler. Böylece kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları ile ilgili o söz (azap), onlar için de gerçekleşti. Çünkü onlar ziyana uğrayanlardı.
İnkâr edenler dediler ki: “Bu Kur’an’ı dinlemeyin. Baskın çıkmak için o okunurken yaygara koparın.”
İnkâr edenlere mutlaka şiddetli bir azabı tattıracağız ve onları yaptıklarının en kötüsü ile cezalandıracağız.
İşte böyle, Allah düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi inkâr etmelerinin cezası olarak orada onlar için ebedîlik yurdu vardır.
(Ateşe giren) inkârcılar şöyle derler: “Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım ki en aşağılıklardan olsunlar.”
Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle sevinin!”
(31-32) “Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah’tan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var.”
(31-32) “Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah’tan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var.”
Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve “Kuşkusuz ben müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?
İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.
Bu güzel davranışa ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan ve olgunluktan) büyük payı olanlar kavuşturulur.
Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Gece, gündüz, güneş ve ay Allah’ın varlığının delillerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer gerçekten Allah’a kulluk ediyorsanız, onları yaratan Allah’a secde edin.
Eğer onlar büyüklük taslarlarsa, bilsinler ki Rabbinin yanında bulunanlar (melekler), gece gündüz hiç usanmadan O’nu tespih ederler.
Allah’ın varlığının delillerinden biri de şudur: Sen yeryüzünü boynu bükük (kupkuru) görürsün. Onun üzerine yağmuru indirdiğimiz zaman kıpırdar kabarır. Şüphesiz ki, onu dirilten, elbette ölüleri de diriltir. Şüphesiz O, her şeye gücü hakkıyla yetendir.
Âyetlerimiz konusunda (yalanlama amacıyla) doğruluktan sapanlar bize gizli kalmaz. O hâlde kıyamet gününde ateşe atılan mı, yoksa güven içinde gelen kimse mi daha iyidir? Dilediğinizi yapın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir.
Kur’an kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler mutlaka cezalarını göreceklerdir. Şüphesiz o, çok değerli ve sağlam bir kitaptır.
Ona ne önünden ne de ardından batıl gelemez. O, hüküm ve hikmet sahibi, övülmeye lâyık olan Allah tarafından indirilmiştir.
Sana ancak, senden önceki peygamberlere söylenenler söylenmektedir. Hiç şüphesiz senin Rabbin hem bağışlama sahibidir, hem de elem dolu bir azap sahibidir.
Eğer biz onu başka dilde bir Kur’an yapsaydık onlar mutlaka, “Onun âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?” derlerdi. De ki: “O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar).”
Andolsun! Biz, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik de, onda ayrılığa düşmüşlerdi. Eğer (azabın ertelenmesi ile ilgili olarak ezelde) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında derhal hüküm verilirdi. Şüphesiz onlar Kur’an hakkında derin bir şüphe içindedirler.
Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.
Kıyametin ne zaman kopacağına ilişkin bilgi O’na havale edilir. Meyveler tomurcuklarından ancak O’nun bilgisi altında çıkar, dişi ancak O’nun bilgisi altında hamile kalır ve doğurur. Allah onlara, “Nerede bana ortak koştuklarınız?” diye seslendiği gün şöyle derler: “Sana arz ederiz ki, içimizden onları gören hiçbir kimse yok.”
Daha önce yalvardıkları (tanrılar) onları yüzüstü bırakıp uzaklaşmıştır. Kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.
İnsan, hayır (mal, mülk, genişlik) istemekten usanmaz. Fakat başına bir kötülük gelince umutsuzluğa düşer, yıkılır.
Andolsun! Başına gelen bir zarardan sonra kendisine tarafımızdan bir rahmet tattırsak mutlaka “Bu benim hakkımdır, Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Andolsun, Rabbime döndürülürsem, şüphesiz O’nun yanında benim için daha güzel şeyler vardır” der. Andolsun, biz inkâr edenlere yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve andolsun, onlara mutlaka ağır azaptan tattıracağız.
İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir ve yan çizer. Başına bir kötülük gelince de yalvarmaya koyulur.
De ki: “Ne dersiniz? Eğer o (Kur’an) Allah katından olup da siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman derin bir ayrılık içinde bulunan kimseden daha sapık kim olabilir?”
Varlığımızın delillerini, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye şâhit olması yetmez mi?
İyi bilin ki, onlar Rablerine kavuşma konusunda şüphe içindedirler. İyi bilin ki, O, her şeyi kuşatandır.
(Kur´an) rahmân ve rahîm olan Allah katından indirilmiştir.
(Bu,) bilen bir kavim için, âyetleri Arapça okunarak açıklanmış bir kitaptır.
Bu kitap müjdeleyici ve uyarıcıdır. Fakat onların çoğu yüz çevirdi. Artık dinlemezler.
Ve dediler ki: Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Bizimle senin aranda bir perde bulunmaktadır. Onun için sen (istediğini) yap, biz de yapmaktayız!
De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilâhınızın bir tek İlâh olduğu vahy olunuyor. Artık O´na yönelin, O´ndan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!
Onlar zekâtı vermezler; ahireti inkâr edenler de onlardır.
Şüphesiz iman edip iyi iş yapanlar için tükenmeyen bir mükâfat vardır.
De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O´na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.
O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti.
Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: İsteyerek veya istemeyerek, gelin! dedi. İkisi de «İsteyerek geldik» dediler.
Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah´ın takdiridir.
Eğer onlar yüz çevirirlerse de ki: İşte sizi Âd ve Semûd´un başına gelen kasırgaya benzer bir kasırgaya karşı uyarıyorum!
Peygamberler onlara: Önlerinden ve arkalarından gelerek Allah´tan başkasına kulluk etmeyin, dedikleri zaman, «Rabbimiz dileseydi elbette melekler indirirdi. Onun için biz sizinle gönderilen şeyleri inkâr ediyoruz» demişlerdi.
Âd kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve: Bizden daha kuvvetli kim var? dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah´ın, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi (mucizelerimizi) inkâr ediyorlardı.
Bundan dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azâbını tattırmak için o uğursuz günlerde soğuk bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azabı elbette daha çok rüsvay edicidir. Onlara yardım da edilmez.
Semûd´a gelince onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı.
İnananları kurtardık. Onlar (Allah´tan) korkuyorlardı.
Allah´ın düşmanları, ateşe sürülmek üzere toplandıkları gün, hepsi bir araya getirilirler.
Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir.
Derilerine: Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? derler. Onlar da: Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. İlk defa sizi o yaratmıştır. Yine O´na döndürülüyorsunuz, derler.
Siz ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin, ne de derilerinizin aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz, yaptıklarınızdan çoğunu Allah´ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.
Rabbiniz hakkında beslediğiniz zan var ya, işte sizi o mahvetti ve ziyana uğrayanlardan oldunuz.
Şimdi eğer dayanabilirlerse, onların yeri ateştir. Ve eğer (tekrar dünyaya dönüp Allah´ı) hoşnut etmek isterlerse, memnun edilecek değillerdir.
Biz onlara birtakım arkadaşlar musallat ettik de onlar önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bunlara süslü gösterdiler. Kendilerinden önce gelip geçmiş olan cinler ve insanlar için (uygulanan) azap onlara da gerekli olmuştur. Kuşkusuz onlar hüsrana düşenlerdi.
İnkâr edenler: Bu Kur´an´ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın. Umulur ki bastırırsınız, dediler.
O inkâr edenlere şiddetli bir azabı tattıracağız ve onları yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.
İşte bu, Allah düşmanlarının cezası, ateştir. Âyetlerimizi inkâr etmelerinden dolayı, orada onlara ceza olarak ebedî kalacakları yurt (cehennem) vardır.
Kâfirler cehennemde: Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de aşağılanmışlardan olsunlar diye onları ayaklarımızın altına alalım! diyecekler.
Şüphesiz, Rabbimiz Allah´tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin! derler.
(31-32) Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Gafûr ve rahîm olan Allah´ın ikramı olarak orada sizin için canlarınızın çektiği her şey var ve istediğiniz her şey orada sizin için hazırdır.
(31-32) Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Gafûr ve rahîm olan Allah´ın ikramı olarak orada sizin için canlarınızın çektiği her şey var ve istediğiniz her şey orada sizin için hazırdır.
(İnsanları) Allah´a çağıran, iyi iş yapan ve «Ben müslümanlardanım» diyenden kimin sözü daha güzeldir?
İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.
Buna (bu güzel davranışa) ancak sabredenler kavuşturulur; buna ancak (hayırdan) büyük nasibi olan kimse kavuşturulur.
Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah´a sığın. Çünkü O, işiten, bilendir.
Gece ve gündüz, güneş ve ay O´nun âyetlerindendir. Eğer Allah´a ibadet etmek istiyorsanız, güneşe de aya da secde etmeyin. Onları yaratan Allah´a secde edin!
Eğer insanlar büyüklük taslarlarsa (bilsinler ki) Rabbinin yanında bulunan (melekler) hiç usanmadan, gece gündüz O´nu tesbih ederler.
Senin yeryüzünü kupkuru görmen de Allah´ın âyetlerindendir. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, harekete geçip kabarır. Ona can veren, elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye kadirdir.
Âyetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp eğriliğe sapanlar bize gizli kalmaz. O halde, ateşin içine atılan mı daha iyidir, yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Dilediğinizi yapın! Kuşkusuz O, yaptıklarınızı görmektedir.
Kendilerine Kitap geldiğinde onu inkâr edenler (şüphesiz bunun sonucuna katlanacaklardır). Halbuki o, eşsiz bir kitaptır.
Ona önünden de ardından da bâtıl gelemez. O, hikmet sahibi, çok övülen Allah´tan indirilmiştir.
(Resûlüm!) Sana söylenen, senden önceki peygamberlere söylenmiş olandan başka bir şey değildir. Elbette ki senin Rabbin, hem mağfiret sahibi hem de acı bir azap sahibidir.
Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur´an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab´a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur´an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur´an´da ne söylendiğini anlamıyorlar.)
Andolsun biz Musa´ya Kitab´ı verdik, onda da ayrılığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında derhal hükmedilirdi (işleri bitirilirdi). Onlar Kur´an hakkında derin bir şüphe içindedirler.
Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.
Kıyamet gününün bilgisi, O´na havale edilir. O´nun bilgisi dışında hiçbir meyve (çekirdeği) kabuğunu yarıp çıkamaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Allah onlara: Ortaklarım nerede! diye seslendiği gün: Buna dair bizden hiçbir şahit olmadığını sana arzederiz, derler.
Böylece önceden yalvarıp durdukları onlardan uzaklaşmıştır. Kendilerinin kaçacak yerleri olmadığını anlamışlardır.
İnsan hayır istemekten usanmaz. Fakat kendisine bir kötülük dokunursa hemen ümitsizliğe düşer, üzülüverir.
Andolsun ki, kendisine dokunan bir zarardan sonra biz ona bir rahmet tattırırsak: Bu, benim hakkımdır, kıyametin kopacağını sanmıyorum, Rabbime döndürülmüş olsam bile muhakkak O´nun katında benim için daha güzel şeyler vardır, der. Biz, inkâr edenlere yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve muhakkak onlara ağır azaptan tattıracağız.
İnsana bir nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirir ve yan çizer. Fakat ona bir şer dokunduğu zaman da yalvarıp durur.
De ki: Ne dersiniz, eğer o (Kur´an), Allah tarafından ise siz de onu inkâr etmişseniz o zaman (haktan) uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim vardır?
İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kuran´ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması, yetmez mi?
Dikkat edin; onlar, Rablerine kavuşma konusunda şüphe içindedirler. Bilesiniz ki O, her şeyi (ilmiyle) kuşatmıştır.
O Rahman (bağışlaması, bütün varlıkları kapsayan) ve Rahim (çok merhametli Allah) tarafından indirilmiştir.
Öz Arapça bir Kur´an olmak üzere, bilecek bir topluluk için ayetleri ayırt edilmiş, açıklanmış bir kitap.
Hem müjdeci olarak, hem gocundurucu; onun için çokları onlara başını çevirmiştir de işitmezler.
ve şöyle demektedirler: «Kalplerimiz, senin bizi çağırdığın şeye karşı örtüler içinde, kulaklarımızda da bir ağırlık var ve seninle aramıza bir gergi (perde) çekilmiştir. Haydi, yap yapacağını çünkü biz yapıyoruz!»
De ki: «Ben, sadece sizin gibi bir insanım, ancak bana tanrınızın bir tek tanrı olduğu vahyolunuyor. Onun için hep O´na yönelin ve O´nun bağışlamasını isteyin; vay haline o ortak koşanların
ki, zekatı vermezler ve onlar ahireti de inkar ediyorlar.
Şüphesiz, iman edip iyi iyi işler yapanlar için minnetsiz bir mükafat vardır.»
De ki: «Siz gerçekten yeri iki günde yaratanı inkar edip duracak mısınız? Bir de O´na eşler mi koşuyorsunuz? O, bütün alemlerin Rabbidir.
Hem ona üstünden ağır baskılar (dağlar) yaptı, onda bereketler meydana getirdi ve onda azıklarını dört gün içinde araştıranlar için bir düzeyde takdir buyurdu.
Sonra göğe doğruldu da o bir duman iken ona ve yere: «İkiniz de ister istemez gelin!» dedi. İkisi de: «isteye isteye geldik.» dediler.
Böylece onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu ve her gökte (bulunan meleklere) işlerine ait emrini vahyetti. Dünya gökyüzünü kandillerle donattık ve koruduk, işte bu, hep o çok güçlü ve herşeyi bilenin takdiridir.
Bunun üzerine yine başlarını çevirirlerse, o zaman de ki: «Size Ad ve Semud´u (çarpan) yıldırım gibi bir yıldırım haber veriyorum.»
Onlara: «Allah´tan başkasına tapmayın!» diye önlerinden ve arkalarından peygamberler geldiği zaman «Rabbimiz dileseydi, melekler gönderirdi. Onun için biz sizin gönderildiğiniz şeylere inanmayız!» dediler.
Sonra Ad (kavmi) yeryüzünde haksız yere kibirlenmek istediler ve: «Bizden daha kuvvetli kim var?» dediler. Ya kendilerini yaratmış olan Allah´ın onlardan daha kuvvetli olduğunu bir düşünmediler de mi? Fakat ayetlerimizi inkar ediyorlardı.
Biz de kendilerine dünya hayatında zillet azabını tattırmak için uğursuz günlerde üzerlerine sarsar rüzgarı (dondurucu veya çok gürültülü bir kasırga) gönderdik. Elbette ki, ahiret azabı daha zahmetlidir; hem de onlar kurtarılamayacaklardır.
Semud´a gelince, Biz onlara yolu gösterdik de onlar, hidayete karşı körlüğü sevmek istediler, derken yaptıkları yüzünden kendilerini o hor azap yıldırımı alıverdi.
İman edip de korunanları ise kurtardık.
Allah düşmanlarının toplanıp ateşe sevkolunacakları gün ise artık onlar, baştan sona hep tutuklanırlar.
Hatta ona vardıklarında kulakları, gözleri ve derileri neler yaptıkları konusunda aleyhlerine şahitlik ederler.
Derilerine: «Niçin aleyhimizde şahitlik ettiniz?» derler. «Bizi herşeyi söyleten Allah söyletti. Sizi de ilk defa O yarattı, yine O´na götürülüyorsunuz.» derler.
İlkin kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin aleyhinize şahitlik edeceğinden sakınmazdınız, fakat Allah ´ın yaptıklarınızdan birçoğunu bilmeyeceğini zannetmiştiniz.
İşte Rabbinize beslediğiniz o zannınız, sizi helaka sürükledi de hüsrana düşenlerden oldunuz.
Artık sabredebilirlerse ateş kendilerine bir ikametgahtır. Yok eğer hoşnutluğa dönmek isterlerse, hoşnut edileceklerden değildirler.
Hem onlara bir takım yanaşıklar sardırmışızdır da (tebelleş ettirmişizdir de) onlar, kendilerine önlerindekini ve arkalarındakini süsleyivermişlerdir. Cinlerden ve insanlardan kendilerinden önce geçen ümmetler içinde onların aleyhine de (azap) söz(ü) hak olmuştur; çünkü hep kendilerine yazık etmişlerdir.
Bir de küfredenler: «Şu Kur´an´ı dinlemeyin ve ona (okunurken) yaygara yapın, belki bastırırsınız,» dediler.
işte Biz de onun için o küfredenlere şiddetli bir azap tattıracağız ve kendilerine yaptıkları amellerin en kötüsünün cezasını vereceğiz.
Allah düşmanlarının cezası, işte odur: Ateş! Ayetlerimizi inkar etmelerinin cezası olarak, ondadır ancak onların ebedilik evi!
Ve o küfredenler muhakkak diyecekler ki: «Ey Rabbimiz göster bize, cinlerden ve insanlardan bizi saptıranların ikisini de onları ayaklarımızın altına alalım, en aşağılıklardan olsunlar!»
Haberiniz olsun ki «Rabbimiz Allah´tır.» deyip de sonra doğru gidenler yok mu, onların üzerine melekler şöyle iner: «Korkmayın, üzülmeyin, va´dolunup durduğunuz cennet ile neşelenin!
Bizler sizin hem dünya hayatında, hem de ahirette dostlarınızız, size orada canınızın çektiği vardır ve size orada ne isteseniz vardır.
Bağışlamasına ve merhametine nihayet olmayan Allah´tan konukluk olarak.
«Ben şüphesiz müslümanlardanım.» deyip dürrüstlükle çalışarak Allah´a davet eden kimseden daha güzel sözlü de kim olabilir?
Hem hasene (güzellik, iyilik) de bir değildir kötülük de. Kötülüğü, en güzel olan hasene ile önle. O zaman bakarsın ki, seninle arasında bir düşmanlık bulunan kimse yakılgan (şefkatli) bir hısım gibi olmuş!
O rütbeye ise ancak sabredenler kavuşturulur ve o rütbeye ancak (fazilette) büyük pay sahibi olan kavuşturulur.
Şayet seni şeytandan (gelen) bir dürtüş dürtecek olursa, hemen Allah´a sığın! O´dur ancak işiten, bilen.
Gece ile gündüz ve güneş ile ay, O´nun (kudretinin) delillerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin de, onları yaratan Allah´a secde edin, gerçekten O´na ibadet edecekseniz!
Buna karşı kibirlenmek isterlerse, haberleri olsun ki, Rabbinin huzurundakiler gece gündüz O´nu tesbih ederler, hem onlar usanmazlar.
Senin yeryüzünü (kuraklıktan) boynu bükük huşu halinde görmen de O´nun ayetlerindendir; Biz ona suyu indiriverdiğimizde hareketlenir ve kabarır. Şüphe yok ki, ona o hayatı veren elbette ölüleri dirilticidir. Doğrusu O, herşeye gücü yetendir.
Ayetlerimizde ilhada sapan sapkınlar (ayetlerimize yalan diyenler) elbette Bize gizli kalmazlar. O halde ateşe atılan mı hayırlıdır, yoksa kıyamet gününde güven içinde gelecek olan mı? Düşünün de istediğinizi yapın, çünkü o her ne yaparsanız görür.
Onlar, O Kur´an kendilerine geldiğinde onu inkar edenlerdir. Halbuki o, benzeri bulunmaz bir kitaptır.
Ona ne önünden, ne ardından batıl yaklaşamaz. O, bütün kainatın övdüğü bir hikmet sahibi tarafından peyderpey indirilmiştir.
Sana senden önceki peygamberlere denilenden başkası denilmiyor ve şüphe yok ki, Rabbin hem bir bağışlama sahibidir, hem de elem verici bir azap.
Ve eğer Biz onu yabancı dilde bir Kur´an yapsaydık diyeceklerdi ki: «Ayetleri genişçe açıklansaydı ya! Arab´a yabancı dil (öyle) mi?» De ki: «O iman edenler için bir rehber ve şifadır, iman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o, onlara karşı körlüktür. Onlara uzak bir yerden haykırılır.»
Andolsun ki, Musa´ya o kitabı verdik de onda ihtilaf edildi. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı aralarında iş bitirilirdi. Kesinlikle onlar, onun hakkında kuşkulu bir şüphe içindedirler.
İyi iş yapan kendi yararına, kötü yapan da kendi zararına yapmıştır. Yoksa Rabbin, kullara zulmeden değildir.
Kıyametin saatini bilmek O´na havale edilir. O´nun bilgisi olmaksızın ne meyvelerden biri tomurcuklarından çıkar, ne bir dişi gebe kalır ne de doğurur. (Allah): «Ortaklarım neredeymiş?» diye onlara haykıracağı gün, (onlar): «Bizden hiçbir şahit olmadığını huzurunuza arz ederiz.» diyeceklerdir.
Önceden tapıp durdukları şeyler onlardan kaybolup gitmişler ve onlar kendileri için kaçacak bir yer kalmadığını anlamışlardır.
İnsan hayır istemekten usanmaz da kendisine bir kötülük dokunuverirse hemen ümidi keser, ümitsizliğe düşer.
Şayet kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona tarafımızdan bir rahmet tattırırsak mutlaka der ki: «Bu benim hakkımdır. Kıyametin başıma dikileceğini (kopacağını) de sanmıyorum. Faraza Rabbime döndürülecek olursam mutlaka benim için O´nun yanında daha güzeli vardır.» Fakat o zaman Biz o inkar edenlere ne yaptıklarını haber vereceğiz ve onlara mutlaka yoğun bir azap tattıracağız.
Evet, insana bir nimet verdiğimiz zaman yan büker, başının tuttuğuna gider, bildiği gibi hareket eder. Kendisine bir kötülük de dokunuverdi mi artık enine boyuna duaya dalar.
De ki: «Söyleyin bakalım! Eğer o Kur´an Allah tarafından (gelmiş olup) da sonra siz onu inkar etmişseniz o zaman uzak bir ayrılığa düşenden daha şaşkın kim olabilir?»
İleride Biz onlara hem ufuklarda (kendilerinin bulunduğu Harem sınırları dışında), hem kendi nefislerinde delillerimizi öyle göstereceğiz ki, sonunda onun gerçek olduğu kendilerine açıkça belli olacak. Rabbinin herşeye şahit olması kafi değil mi?
Uyan! Onlar Rablerinin karşısına çıkacaklarından şüphe içindedirler; uyan ki, O herşeyi kuşatmıştır.
Bu Kur´ân Rahmân ve Rahîm olan Allah tarafından indirilmiştir.
Bu, Arapça bir Kur´an olarak, âyetleri bilen bir kavim için ayırt edilip açıklanmış bir kitaptır.
O, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat insanların çoğu yüz çevirmişlerdir. Artık onlar gerçeği işitmezler.
Onlar: «Ey Muhammed! Senin bizi davet ettiğin şeye karşı kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Seninle bizim aramızda anlaşmamıza engel bir de perde vardır. Sen istediğini yap, çünkü biz yapıyoruz» dediler.
Ey Muhammed! De ki: «Ben sadece sizin gibi bir insanım, ancak bana ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık hep O´na yönelin ve O´ndan bağışlanma dileyin. Vay O´na ortak koşanların haline!
Onlar, zekatı vermezler, ahireti de inkâr ederler.
Şüphesiz ki, iman edip, salih amel işleyenler için de bitmez tükenmez bir mükafat vardır.
De ki: «Siz yeri iki günde yaratanı gerçekten inkâr edip duracak mısınız? Bir de O´na eşler koşuyorsunuz ha? O bütün âlemlerin Rabbidir.»
O, yerin üstünde sabit dağlar yarattı. Orada bereketler meydana getirdi. Orada araştırıp soranlar için rızıkları tam dört günde belli bir seviyede takdir edip, düzene koydu.
Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yerküreye: «İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin.» dedi. Her ikisi de: «İsteyerek geldik» dediler.
Böylece Allah onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu. Her göğe kendi işini bildirdi. Biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve koruduk. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah´ın takdiridir.
Eğer onlar, yine yüz çevirirlerse de ki: «Ben sizi Âd ve Semud´un başına gelen yıldırıma benzer bir yıldırıma karşı uyardım.»
Onlara Allah´tan başkasına kulluk etmeyin diye önlerinden ve arkalarından peygamberler geldiği zaman: «Eğer Rabbimiz dileseydi mutlaka melekler indirirdi. Biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeylere inanmayız.» dediler.
Âd kavmine gelince onlar yeryüzünde büyüklük tasladılar ve: «Bizden daha kuvvetli kim vardır?» dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah´ın kendilerinden daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı.
Bu yüzden biz de onlara dünya hayatında rezillik azabını tattırmak için o uğursuz günlerde dondurucu bir kasırga gönderdik. Ahiret azabı ise elbette daha çok rezil edicidir. Onlara yardım da edilmeyecektir.
Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu gösterdik. Fakat onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bunun üzerine kazandıkları kötülük yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarpıverdi.
Biz iman edenleri ve kötülükten sakınanları ise kurtardık.
O gün Allah´ın düşmanları cehennem ateşine sürülmek üzere hep bir araya toplanırlar.
Nihayet oraya vardıkları zaman kulakları, gözleri ve derileri yaptıkları şeyler hakkında onların aleyhinde şahitlik ederler.
Onlar derilerine: «Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?» derler. Derileri de: «Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu, sizi ilk defa yaratan O´dur ve siz yine O´na döndürülüyorsunuz» derler.
Siz kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin aleyhinizde şahitlik edeceğinden korkarak kötülükten sakınmıyordunuz. Fakat yaptıklarınızdan bir çoğunu Allah´ın bilmeyeceğini zannediyordunuz.
İşte Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zannınız sizi helak etti de zarara uğrayanlardan oldunuz.
Şimdi eğer dayanabilirlerse onların yeri ateştir. Yok eğer hoşnutluğa dönmek isterlerse bile artık onlar hoşnut edileceklerden değildirler.
Biz onlara birtakım arkadaşlar musallat ettik de onlar kendilerine önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini güzel gösterdiler. Böylece kendilerinden önce gelip, geçmiş olan cin ve insan toplulukları hakkındaki, azab sözü onlar için de hak oldu. Doğrusu onların hepsi de kendilerine yazık etmişlerdir.
İnkâr edenler: «Bu Kur´ânı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki üstün gelirsiniz» dediler.
Biz mutlaka inkâr edenlere şiddetli bir azab tattıracağız. Ve onlara yaptıkları amellerin en kötüsünün cezasını vereceğiz.
İşte Allah´ın düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi bile bile inkâr etmelerinin cezası olarak, onlar için orada ebedî olarak kalacakları cehennem yurdu vardır.
İnkâr edenler: «Ey Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi doğru yoldan saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım, böylece cehennemin en altında kalanlardan olsunlar.» diyeceklerdir.
«Rabbimiz Allah´tır» deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üzerine melekler iner ve derler ki: «Korkmayın, üzülmeyin, size vaad edilen cennetle sevinin.»
«Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Cennette sizin için canınızın çektiği ve istediğiniz her şey vardır.»
Bunlar çok bağışlayıcı ve çok merhametli olan Allah tarafından bir ağırlamadır.
Allah´a davet eden, salih amel işleyen ve: «Ben gerçekten müslümanlardanım» diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?
Hem iyilik de bir değildir, kötülük de. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki samimi bir dost gibi olduğunu görürsün.
Bu olgunluğa ancak sabredenler kavuşturulur, buna ancak hayırdan büyük bir pay sahibi olan kavuşturulur.
Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa hemen Allah´a sığın. Çünkü O her şeyi işitir ve bilir.
Gece ile gündüz ve güneş ile ay Allah´ın kudretinin delillerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer sadece Allah´a kulluk yapmak istiyorsanız, onları yaratan Allah´a secde edin.
Eğer onlar büyüklük taslarlarsa bilsinler ki, Rabbinin yanındaki melekler gece gündüz O´nu tesbih ederler ve hiç usanmazlar.
Senin yeryüzünü boynu bükük, kupkuru görmen de Allah´ın kudretinin delillerindendir. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir ve kabarır. Şüphesiz ki ona hayat veren Allah mutlaka ölüleri de diriltir. Doğrusu O´nun her şeye gücü yeter.
Âyetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp inkâra sapanlar bize gizli kalmazlar. O halde ateşe atılacak olan mı daha hayırlıdır, yoksa kıyamet günü güven içinde gelecek olan mı? İstediğinizi yapın. Şüphesiz ki Allah, yaptığınız şeyleri hakkıyla görür.
Kur´ân kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler, mutlaka cezalarını çekeceklerdir. O gerçekten çok değerli bir kitaptır.
Ona ne önünden, ne de ardından batıl gelemez. O hüküm ve hikmet sahibi, öğülmeye layık olan Allah tarafından indirilmiştir.
Ey Muhammed! Sana senden önceki peygamberlere söylenenden başka bir şey söylenmiyor. Şüphesiz ki senin Rabbin hem mağfiret sahibidir hem de acı verecek bir azap sahibidir.
Eğer biz onu yabancı dilden bir Kur´ân yapsaydık onlar mutlaka: «Bu kitabın âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Arap bir peygambere yabancı dil, öyle mi?» derlerdi. Sen de ki: «O, iman edenler için bir hidayet ve şifadır.» İman etmeyenlerin kulaklarında ise bir ağırlık vardır. Kur´ân onlara göre bir körlüktür. Sanki onlar uzak bir yerden çağrılıyorlar (da duymuyorlar).
Andolsun ki biz Musa´ya Tevrat´ı vermiştik de onda ihtilafa düşmüşlerdi. Eğer Rabbin tarafından azabın ertelenmesine dair bir söz geçmeseydi mutlaka aralarında hüküm verilirdi. Gerçekten onlar Kur´ân hakkında bir şüphe ve tereddüt içindedirler.
Her kim iyi bir iş yaparsa, kendi lehine yapmış olur. Kim de bir kötülük yaparsa, kendi aleyhine yapmış olur. Rabbin kullara zulmedecek değildir.
Kıyamet zamanını bilmek ancak Allah´a havale edilir. Onun bilgisi dışında hiçbir meyve kabuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Allah onlara: «Bana koştuğunuz ortaklarım nerede?» diye seslendiği gün, onlar: «Senin ortağın olduğuna dair bizden hiçbir şahit olmadığını sana arz ederiz.» derler.
Önceden tapmakta oldukları şeyler, kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur. Onlar da kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.
İnsan hayır istemekten usanmaz, fakat kendisine bir kötülük dokununca üzülür ve ümitsizliğe düşer.
Andolsun ki kendisine dokunan bir zarardan sonra, biz ona tarafımızdan bir rahmet tattırsak, O: «Bu benim hakkımdır, kıyametin kopacağını da sanmıyorum, Rabbime döndürülmüş olsam bile mutlaka O´nun yanında benim için daha güzel şeyler vardır» der. Biz o inkâr edenlere yaptıkları şeyleri mutlaka haber vereceğiz ve onlara ağır bir azap tattıracağız.
Biz insana bir nimet verdiğimiz zaman o yüz çevirir, yan çizer. Ona bir kötülük dokunduğu zaman da uzun uzun yalvarır.
Ey Muhammed! De ki: «Ne dersiniz? O Kur´ân Allah tarafından gelmiş olup da sonra siz onu inkâr etmişseniz, o takdirde Hak´tan uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim olabilir?»
Biz onlara hem ufuklarda ve hem kendi nefislerinde delillerimizi göstereceğiz ki, Kur´ân´ın hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Senin Rabbinin her şeye şahit olması kafi değil mi?
İyi bilin ki onlar Rablerine kavuşmaktan bir şüphe içindedirler, yine iyi bilin ki, Allah her şeyi ilmiyle kuşatmıştır.
Bu Kitab, Rahman ve Rahim olan Allah katından indirilmiştir.
Bilen bir toplum için ayetleri açıklanmış; arapça okunan bir Kitab´dır.
Müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat insanların çoğu onu düşünüp kabul etmekten yüz çevirmiştir. Onlar işitmezler.
Dediler ki: «Ey Muhammed! Bizi çağırdığın şeye karşı kalbimiz kapalıdır, kulaklarımızda bir ağırlık ve seninle bizim aramızda bir perde vardır. Sen istediğini yap, biz de istediğimizi yapıyoruz.»
De ki: «Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyediliyor. O´na yönelerek işlerinizi düzeltin, O´ndan mağfiret dileyin. O´na ortak koşanların vay haline!»
Onlar zekat vermezler ve ahireti de inkar ederler.
İnanıp iyi işler yapanlara gelince; onlar için kesintisiz mükafat vardır.
De ki: «Siz mi yeryüzünü iki günde yaratana nankörlük ediyor ve O´na ortaklar koşuyorsunuz? O alemlerin Rabb´idir.»
Yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Onda bereketler yarattı ve orada rızıklarını arayanlar için dört günde düzene koydu.
Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve yeryüzüne: «İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin» dedi. «İsteyerek geldik» dediler.
Böylece onları, iki gün içinde yedi gök var etti ve her göğün görevini vahyetti. Yakın göğü ışıklarla donattık ve bozulmaktan koruduk. İşte bu bilen, güçlü olan Allah kanunudur.
Eğer yüz çevirirlerse de ki: «Ben sizi Ad ve Semud kavimlerinin başlarına gelen yıldırıma benzer bir yıldırıma karşı uyardım.»
Onlara «Allah´tan başkasına kulluk etmeyin» diyerek önlerinden ve arkalarından peygamberler geldiği vakit, «Rabb´imiz dileseydi melekler indirirdi. Onun için biz sizinle gönderilen şeyleri inkar ediyoruz» demişlerdi.
Ad kavmi, yeryüzünde haksız olarak büyüklük tasladı ve: «Bizden daha kuvvetli kim var?» dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah´ın kendilerinden daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim ayetlerimizi kasten inkar ediyorlardır.
Biz de onlara dünya hayatında rezillik azabını taddırmak için o uğursuz günlerde, üzerlerine dondurucu bir rüzgar gönderdik. Ahiret azabı ise daha da kepazeliktir ve onlara hiç yardım edilmez.
Semud kavmine gelince onlara doğru yolu gösterdik; fakat onlar, körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece yaptıkları yüzünden alçaltıcı azab yıldırımı onları yakaladı.
İnananları ve Allah´a karşı gelmekten sakınmış olanları kurtardık.
Allah´ın düşmanları ateşe sürüldükleri gün toplanıp bir araya getirilirler.
Nihayet oraya vardıklarında kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları hakkında onların aleyhine şahitlik ettiler.
Derilerine: «Aleyhimize niçin şahidlik ettiniz?» derler. Derileri: «Her şeyi konuşturan Allah bizi konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştı, işte O´na döndürülüyorsunuz» cevabını verirler.
Siz kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şahidlik etmesinden sakınmıyordunuz, yaptıklarınızdan çoğunu Allah´ın bilemeyeceğini sanıyordunuz.
İşte Rabb´inize karşı beslediğiniz bu zannınız, sizi helak etti, ziyana uğrayanlardan olup çıktınız.
İster sabretsinler ister etmesinler, onların durağı ateştir. Hoş tutulmalarını isteseler de artık hoş tutulmazlar.
Biz onlara birtakım kötü arkadaşlar musallat ettik. Onların önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini onlara gösterdiler. Kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları için uygulanan söz (azap) kendilerine de geçerli olmuştur. Çünkü onlar hüsrana düşenlerdir.
İnkar edenler: «Bu Kur´an´ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki ona galip gelirsiniz» dediler.
İnkar edenlere şiddetli bir azab taddıracağız ve onları, yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.
İşte böyle; Allah´ın düşmanlarının cezası ateştir. Ayetlerimizi bile bile inkar etmeleri karşılığı orası onların temelli kalacakları yerdir.
Ateşe giren kafirler derler ki: «Rabb´imiz cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları göster, onları ayaklarımızın altına alalım. Ki altta kalanlar olsunlar.»
Şüphesiz Rabb´imiz Allah´tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara «Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennetle sevinin!» derler.
Biz dünya hayatında da ahiret hayatında da sizin dostlarınızız. Orada canlarınızın çektiği ve istediğiniz her şey sizindir.
Bütün bunlar, O bağışlayan ve esirgeyen Allah´tan bir ağırlama olarak size lûtfedilmiştir.
İnsanları Allah´a çağıran, iyi iş yapan ve «Ben müslümanlardanım» diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?
İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel bir tavırla sav! O zaman bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost oluvermiştir.
Bu haslete ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak hayırda büyük pay sahibi olan kimse kavuşturulur.
Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah´a sığın. Çünkü O, işiten ve bilendir.
Gece, gündüz, güneş ve ay onun ayetlerindendir. Eğer Allah´a kulluk ediyorsanız, güneşe ve aya secde etmeyin. Onları yaratan Allah´a secde edin!
Eğer büyüklük taslarlarsa bilsinler ki, Rabb´inin yanında bulunanlar (melekler), gece gündüz O´nu tesbih ederler ve onlar hiç usanmazlar.
Onun ayetlerinden biri de şudur: Sen toprağı boynu bükük kupkuru görürsün. Onun üzerine suyu döktüğümüz zaman titreşir ve kabarır. Onu dirilten Allah elbette ölüleri de diriltir. O´nun herşeye gücü yeter.
Ayetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp eğriliğe sapanlar bize gizli kalmazlar. O halde ateşin içine atılan mı daha iyidir, yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Dilediğinizi yapın, O, yaptıklarınızı görmektedir.
Kendilerine gelen Kur´ân´ı inkar ettiler. Halbuki o yüce bir Kitab´dır.
Geçmişte ve gelecekte ona batıl karışmaz. Her yaptığını bir hikmete göre yapan ve övülmeye layık Allah katından indirilmiştir.
Ey Muhammed! Sana söylenen, senden önceki elçilere söylenmiş olandan başka birşey değildir. Senin Rabb´in hem bağışlama sahibi, hem de acı azap sahibidir.
Eğer biz bu Kur´ân´ı yabancı bir dilde okunan bir kitap yapsaydık derlerdi ki: «Ayetleri anlayacağımız bir şekilde açıklanmalı değil miydi? Muhatapları Arap olduğu halde Arapça olmayan kitap mı geldi?» De ki: «O mü´minler için doğru yolu gösteren bir kılavuz ve şifadır.» İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur´an, onlara bir körlüktür. Sanki onlar uzak bir yerden çağrılıyorlar.
Andolsun ki Musa´ya kitap vermiştik de onda ayrılığa düşmüşlerdi. Rabb´inin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hükmedilmiş olurdu. Doğrusu onlar, onun hakkında şüphe içindedirler.
Kim iyi bir iş yaparsa faydası kendisinedir ve kim kötülük yaparsa zararı kendisinedir. Rabb´in kullara zulmedici değildir.
Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi O´na aittir. Allah´ın bilgisi dışında hiçbir ürün kabuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Onlara: «Bana koştuğunuz ortaklar nerede?» diye seslenildiği gün: «Sana arz ederiz ki bizde hiçbir gören yok» derler.
Önceden yalvarıp durdukları tanrıları onlardan uzaklaşmıştır. Kendilerinin kaçacak yerlerinin olmadığını anlamışlardır.
İnsan hayır istemekten yorulmaz. Ancak kendisine bir şer dokundu mu hemen üzgündür, ümitsizdir.
Eğer kendisine dokunan bir zarardan sonra biz ona bir rahmet taddırırsak: «Bu benim hakkımdır; kıyametin kopacağını sanmıyorum. Rabb´ime götürülmüş olsam bile muhakkak O´nun yanında benim için güzel şeyler vardır» der. Biz inkar edenlere, yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve mutlaka onlara acı azabdan taddıracağız.
İnsana bir nimet verdik mi yüz çevirir; yan çizer. Ona bir şer dokundu mu yalvarıp durur.
De ki: «Kur ân Allah katından gelmiş olup da sizde onu inkar etmişseniz, söyleyin bana derin bir çıkmazda bulunan kimseden daha sapık kim vardır?»
Biz onlara iç ve dış alemdeki ayetlerimizi göstereceğiz ki, o Kur´an´ın gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabb´inin her şeye şahit olması yetmez mi?
İyi bil ki onlar, Rabb´ine kavuşmaktan kuşku içindedirler. İyi bil ki O, herşeyi kuşatmıştır.
Bilen bir kavim için, ayetleri (çeşitli biçimlerde, birer birer) ´fasıllar halinde açıklanmış´ Arapça Kuran (veya okunan) kitaptır.
Bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak. Ama çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar dinlemezler.
Dediler ki: "Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalplerimiz bir örtü içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda bir perde vardır. Artık sen, (yapabileceğini) yap, biz de gerçekten yapıyoruz."
De ki: "Ben ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim. Bana yalnızca, sizin tanrınızın bir tek tanrı olduğu vahyolunur. Öyleyse O´na yönelin ve O´ndan mağfiret dileyin. Vay haline o müşriklerin."
Ki onlar, zekatı vermeyenler ve ahirete küfredenlerdir.
Şüphesiz, inanıp salih amellerde bulunanlar, onlar için kesintisiz bir ecir vardır.
De ki: "Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratana küfrediyor ve O´na birtakım eşler kılıyorsunuz? O, alemlerin rabbidir."
Orda (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip arayanlar için eşit olmak üzere oradaki rızıkları dört günde takdir etti.
Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: "İsteyerek veya istemeyerek gelin." İkisi de: "İsteyerek (itaat ederek) geldik" dediler.
Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe buyruğunu vahyetti. Biz dünya göğünü de kandillerle süsleyip donattık ve bir koruma (altına aldık). İşte bu, üstün ve güçlü olan, bilenin takdiridir.
Bu durumda eğer onlar yüz çevirirlerse, artık de ki: "Ben sizi, Ad ve Semud (kavimlerinin) yıldırımına benzer bir yıldırımla uyardım."
Onlara "yalnızca Tanrı´ya kulluk edin" diye önlerinden ve arkalarından elçiler gelince, dediler ki: "Eğer dileseydi rabbimiz melekler indirirdi. Bundan dolayı biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız."
Ad (kavmin)e gelince; onlar yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve dediler ki: "Kuvvet bakımından bizden daha üstünü kimmiş?" Onlar, gerçekten kendilerini yaratan Tanrı´yı görmediler mi? O, kuvvet bakımından kendilerinden daha üstündür. Oysa onlar, bizim ayetlerimizi inkar ediyorlardı.
Böylece biz de onlara dünya hayatında aşağılanma azabını tattırmak için, o uğursuz (felaketler yüklü) günlerde üzerlerine ´kulakları patlatan bir kasırga´ gönderdik. Ahiret azabı ise daha (büyük) bir aşağılanmadır. Ve onlara yardım edilmeyecektir.
Semud´a gelince; biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazandıkları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.
İnananları ve sakınanları ise kurtardık.
Tanrı´nın düşmanlarının bir araya getirilip toplanacakları gün, işte onlar ateşe bölükler halinde dağıtılırlar.
Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir.
Kendi derilerine dediler ki: "Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?" Dediler ki: "Her şeye nutku verip konuşturan Tanrı, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O´na döndürülüyorsunuz."
"Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın birçoğunu Tanrı´nın bilmeyeceğini sanıyordunuz."
"İşte bu sizin zannınız, rabbiniz hakkında beslediğiniz zannınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle hüsrana uğrayan kimseler olarak sabahladınız."
Şimdi eğer sabredebilirlerse, artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer onlar hoşnut olma (dünya)ya dönmek isterlerse, artık hoşnut olacaklardan değildirler.
Biz onlara birtakım yakın kimseleri ´kabuk gibi üzerlerine kaplattık´, onlar da, önlerinde ve arkalarında olanları kendilerine süslü gösterdiler. Cinlerden ve insanlardan kendilerinden önce gelip geçmiş ümmetlerde [yürürlükte tutulan azab] sözü onların üzerine hak oldu. Çünkü onlar hüsrana uğrayan kimselerdi.
Küfredenler dediler ki: "Bu Kuran´ı dinlemeyin ve onda (okunurken) yaygaralar koparın. Belki üstün gelirsiniz."
Artık gerçekten o küfredenlere şiddetli bir azap tattıracağız ve yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.
Bu, Tanrı´nın düşmanlarının cezası olan ateştir. Bizim ayetlerimizi inkar etmeleri dolayısıyla bir ceza olarak, orada onlar için ebedilik yurdu vardır.
Küfredenler dediler ki: "Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi saptımış olanları bize göster, ayaklarımızın altına alalım, en aşağılarda bulunanlardan olsunlar."
Şüphesiz: "Bizim rabbimiz Tanrı´dır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) "Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin."
"Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz. Orda nefslerinizin arzuladığı her şey sizindir ve istediğiniz her şey de sizindir."
"Çok bağışlayan, çok esirgeyenden bir ağırlanma olarak."
Tanrı´ya çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?
İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.
Buna da sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz.
Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen Tanrı´ya sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.
Gece, gündüz, güneş ve ay O´nun ayetlerindendir. Siz güneşe de, aya da secde etmeyin. Tanrı´ya secde edin ki bunları kendisi yaratmıştır. Eğer O´na ibadet edecekseniz.
Şayet onlar büyüklenecek olurlarsa, rabbinin katında bulunanlar, O´nu gece ve gündüz tesbih ederler ve (bundan) bıkkınlık duymazlar.
O´nun ayetlerinden biri de senin gerçekten yeryüzünü huşu içinde [solmuş, boynu bükülmüş ve kupkuru] görmendir. Ama biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman deprenir ve kabarır. Şüphesiz onu dirilten, ölüleri de elbette dirilticidir. Çünkü O, her şeye güç yetirendir.
Bizim ayetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle (aminen) gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O yaptıklarınızı gerçekten görendir.
Şüphesiz, kendilerine zikir gelince ona küfredenler (ateşin içine bırakılırlar); oysa o, aziz (şerefi yüksek, üstün) bir Kitaptır.
Batıl ona önünden de, ardından da gelemez. (Çünkü Kuran) Hüküm ve hikmet sahibi, çok övülenden indirilmedir.
Sana söylenen şeyler, senden önceki elçilere söylenenden başkası değildir. Şüphesiz, rabbin, hem elbette mağrifet sahibidir, hem de acı bir azab sahibidir.
Eğer biz onu acemi [Arapça olmayan bir dilde] olan bir Kuran kılsaydık, herhalde derlerdi ki: "Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, acemi [Arapça olmayan bir dil] mi?" De ki: "O, inananlar için bir hidayet ve bir şifadır. İnanmayanların ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kuran), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir."
Andolsun, Musa´ya kitabı verdik, fakat onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer rabbinden (daha önce) bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Gerçekten onlar, bundan yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Kim salih bir amelde bulunursa, kendi lehinedir, kim de kötülük ederse, o da kendi aleyhinedir. Senin rabbin, kullara zulmedici değildir.
Kıyamet saatinin ilmi O´na döndürülür. O´nun ilmi olmaksızın, hiçbir meyve tomurcuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Onlara: "Benim ortaklarım nerede" diye sesleneceği gün, dediler ki: "Sana arzettik ki, bizden hiçbir şahid yok."
Önceden kendilerine taptıkları (bugün) onlardan kaybolup gitti ve onlar kaçacak hiçbir yerleri olmadığını anlamışlardır.
İnsan, hayır istemekten bıkkınlık duymaz; fakat ona bir şer dokundu mu, artık o, yeise düşen bir umutsuzdur.
Oysa ona dokunan bir zarardan sonra tarafımızdan bir rahmet tattırsak, mutlaka: "Bu benim (hakkım)dır. Ve ben kıyamet saatinin kopacağını da sanmıyorum eğer rabbime döndürülsem bile, muhakkak O´nun katında benim için daha güzel olanı vardır." der. Ama andolsun biz, o küfredenlere yaptıklarını haber vereceğiz ve andolsun onlara, en kaba bir azabtan tattıracağız.
İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman ise, artık o, geniş (kapsamlı ve derinlemesine) bir dua sahibidir.
De ki: "Gördünüz mü haber verin; eğer o (Kuran) Tanrı katından ise, sonra siz ona küfretmişseniz (bu durumda) uzak bir ayrılık içinde olandan daha sapık kimdir?"
Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Her şeyin üzerinde rabbinin şahid olması yetmez mi?
Dikkatli olun; gerçekten onlar, rablerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, her şeyi sarıp kuşatandır.
(2-3-4) (Bu), âyetleri — bilecek (anlayacak) her hangi bir kavm için — ayrı ayrı açıklanmış, (hükmünce amel edenlere) müjdeler verici, (muhaaliflerini başlarına gelecek fena akıbetlerle) korkutucu, Arabca bir Kur´an olmak üzere Rahman (ve) Rahıym tarafından indirilmiş bir kitabdır. (Böyle iken) onların çoğu (bunu düşünüb kabulden) yüz çevirmişdir. Artık dinlemezler onlar.
(2-3-4) (Bu), âyetleri — bilecek (anlayacak) her hangi bir kavm için — ayrı ayrı açıklanmış, (hükmünce amel edenlere) müjdeler verici, (muhaaliflerini başlarına gelecek fena akıbetlerle) korkutucu, Arabca bir Kur´an olmak üzere Rahman (ve) Rahıym tarafından indirilmiş bir kitabdır. (Böyle iken) onların çoğu (bunu düşünüb kabulden) yüz çevirmişdir. Artık dinlemezler onlar.
(2-3-4) (Bu), âyetleri — bilecek (anlayacak) her hangi bir kavm için — ayrı ayrı açıklanmış, (hükmünce amel edenlere) müjdeler verici, (muhaaliflerini başlarına gelecek fena akıbetlerle) korkutucu, Arabca bir Kur´an olmak üzere Rahman (ve) Rahıym tarafından indirilmiş bir kitabdır. (Böyle iken) onların çoğu (bunu düşünüb kabulden) yüz çevirmişdir. Artık dinlemezler onlar.
Onlar «Bizi kendisine da´vet edegeldiğin şeyden kalblerimiz örtüler içindedir. Kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda bir perde vardır. O halde sen (dînince) amel (ve hareket) et. Biz de şübhesiz (dinimize göre) amel (ve hareket) ediciyiz» derler.
De ki (Habîbim): «Ben ancak sizin gibi bir insanım. (Yalınız) bana şu vahy olunuyor: Sizin Tanrınız ancak bir tek Tanrıdır. Onun için hepiniz Ona doğrulun, Ondan mağfiret isteyin. Vay haaline o Allaha ortak tanıyanların»!
Ki onlar zekât vermezler. Onlar âhireti (inkâr ile) kâfir olanların ta kendileridir.
Hakıykat, îman edib de iyi iyi amel (ve hareket) lerde bulunanlar (yok mu?) Onlar için başa kakılmayan (yahud: tükenmeyen) mükâfat vardır.
De ki: «Gerçek siz mi o arzı iki günde yaradana (ısrar ile) küfrediyor, Ona ortaklar katıyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.
(Allah) orada üstünden baskılar yaptı. Onda bereketler yarattı. Onda arayanlar için dört günde müsâvî gıdalar takdîr etdi.
Sonra (irâdesi) göğe — ki, o bir buhaar haalinde idi — doğruldu da ona ve arza «ikiniz de ister istemez gelin» buyurdu. Onlar da «İsteye isteye geldik» dediler.
Bu suretle onları yedi gök olmak üzere iki günde vücûda getirdi. Her gökde ona âid emri vahyetdi. Dünyâ göğünü de kandillerle donatdık. (Onu âfetlerden) koruduk. İşte (bütün) bu (nlar), O mutlak kaadir, O her şeyi hakkıyle bilen (Allah) ın takdiridir.
Eğer onlar (bu beyandan sonra yine îmandan) yüz çevirirlerse de ki: «Aad ve Semud (u çarpan) yıldırım gibi size de bir azâbı (n gelib çatabileceğini) hatırlatırım».
Onlara «Allahdan başkasına tapmayın» diye önlerinden ve arkalarından peygamberler geldiği vakit dediler ki: «Eğer Rabbimiz dileseydi elbette (üstümüze) melekler indirirdi. Onun için biz sizinle gönderilen şeylere küfredicileriz».
Aad (kavmin) e gelince: Onlar yer (yüzün) de haksız yere büyüklük tasladılar ve «Kuvvetçe bizden daha güclü kimmiş?» dediler. Onlar kendilerini yaratıb durmakda olan Allâhı — ki O, bunlardan pek çok kuvvetlidir — hiç düşünmediler mi? Onlar bizim mu´cizelerimizi bilerek inkâr ediyorlar.
Bundan dolayı biz de, dünyâ hayâtında zillet azabını kendilerine tatdırmamız için, uğursuz uğursuz günlerde üzerlerine çok gürültülü bir bora gönderdik. Âhiret azâbı elbet daha horlayıcıdır. Onlara (hiç bir suretle) yardım da olunmaz.
Semuuda gelince: Biz onlara da doğru yolu gösterdik. Amma onlar körlüğü hidâyete tercîh etdiler. Onun için kendilerini, kazanageldikleri (şirk ve meaasî) yüzünden, o horlayıcı azâb yıldırımı tutuverdi.
(İçlerinden) îman edib de (Allahdan) korkanları ise kurtardık.
(Hatırlat) o gün (ü ki) Allahın düşmanları, işte onlar, toplu halde ateşe sürüleceklerdir.
Nihayet oraya geldikleri zaman onlar ne yapıyor idiyseler, kulakları, gözleri, derileri kendilerinin aleyhinde şâhidlik edecekdir.
Derilerine (şöyle) dediler (derler): «Bizim aleyhimize neye şâhidlik etdiniz»? Onlar da «Bizi, dediler (derler), her şey´i söyleten Allah söyletdi. Sizi ilk defa O yaratmışdır. Yine ancak Ona döndürü (lüb götürü) lüyorsunuz».
«Siz, ne kulaklarınız, ne gözleriniz, ne de derileriniz kendi aleyhinize şâhidlik eder diye (düşünüb) sakınmadınız. Bil´akis Allah yapmakda olduklarınızın bir çoğunu bilmez sandınız».
«Rabbinize karşı beslediğiniz şu zannınız (yok mu?) işte sizi o helak etdi. Bu yüzden hüsrana düşenlerden oldunuz».
Şimdi eğer (azaba) dayanabilirlerse işte onların yurdu: Ateş! (Yok), eğer (hoşnud oldukları dünyâye) tekrar dönmek isterlerse bu suretle de onlar hoşnud edilecek değildirler.
Biz onlara bir takım yanaşmaları sebeb yapdık da önlerinde ne var, ardlarında ne varsa onlar bunları süslü gösterdiler. Cinden, insandan kendilerinden evvel geçmiş (ve helak olmuş) ümmetler içinde (işte) bunlara karşı da o söz hak olmuşdur. Çünkü onlar (ın hepsi) hüsrana düşenlerdi.
O küfredenler (şöyle) dedi (ler): «Bu Kur´ânı dinlemeyin. Onun hakkında ma´nâsız yaygaralar (gürültüler) yapın! Belki galebe edersiniz»!
İşte biz o kâfirlere muhakkak ki en çetin bir azâbı tatdıracağız. Onları yapageldiklerinin en kötüsüyle cezâlandıracağız.
Bu, Allahın, düşmanlarına olan cezasıdır ki, ateşdir. Bizim âyetlerimizi bilerek inkâr etdiklerinin cezası olarak orada (cehennemde) onlara ebedîlik yurdu vardır.
O küfredenler (cehennemde) «Ey Rabbimiz, cinden ve insandan bizi Sapdıranları göster bize de onları ayaklarımız altına alalım. Tâki en aşağı (tabaka) da kalanlardan olsunlar» dedi (ler - diyecekler).
Hakıykat «Rabbimiz Allahdır» deyib de sonra doğruluğu iltizâm edenler (yok mu?) Onların üzerlerine «Korkmayın, tasalanmayın, va´d olunduğunuz cennetle sevinin» diye diye melekler inecekdir.
(31-32) «Biz dünyâ hayâtında da, âhiretde de sizin dostlarınıza l Çok yarlığayıcı, çok esirgeyici (Allah) dan bir fazl-u kerem olmak üzere, burada canlarınız neyi hoşlanırsa (hepsi) sizindir, burada ne isterseniz (hepsi) sizin».
(31-32) «Biz dünyâ hayâtında da, âhiretde de sizin dostlarınıza l Çok yarlığayıcı, çok esirgeyici (Allah) dan bir fazl-u kerem olmak üzere, burada canlarınız neyi hoşlanırsa (hepsi) sizindir, burada ne isterseniz (hepsi) sizin».
(İnsanları) Allaha da´vet ve (kendisi de) iyi amel (ve hareket) eden ve «ben şübhesiz müslümanlardanım» diyen kimseden daha güzel sözlü kimdir?.
Ne (her) iyilik, ne de (her) kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel (haslet ne ise) onunla önle. O zaman (görürsün ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile sanki yakın dost (un olmuş) dur.
Bu (en güzel haslete) sabredenlerden başkası kavuşdurulmaz. Buna büyük bir hazza mâlik olandan gayrisi erişdirilmez.
Eğer seni şeytandan bir dürtüş fitlerse hemen Allaha sığın. Çünkü O, (senin sığındığını) bizzat hakkıyle işiden, (niyyetini, salâhını) çok iyi bilendir.
Gece, gündüz, güneş, ay (hep) Onun (Allahın) âyetlerindendir. Siz ne güneşe, ne aya secde etmeyin, bunları yaradan Allaha secde edin, eğer Ona ibâdet edecekseniz.
Eğer (buna karşı) kibirlenmek isterlerse Rabbinin nezdinde bulunanlar, onlar hiç usanmayacak, (zâten) kendisini gece, gündüz tesbîh (ve tenzîh) edib durmakdadırlar.
Senin hakıykaten boynunu bükmüş gördüğün arz da Onun âyetlerindendir. Fakat biz üzerine suyu indirdiğimiz vakit o, harekete gelir, kabarır. Ona muhakkak can veren (Allah) elbet ölüleri de dirilticidir. Çünkü O, her şey´e hakkıyle kaadirdir.
Bizim âyetlerimiz hakkında sapkınlık edenler şübhesiz bize gizli kalmazlar. O halde ateşin içine atılacak olan kimse mi hayırlıdır, yoksa kıyamet günü korkusuzca gelecek olan kişi mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O, ne yaparsanız hakkıyle görendir.
(Âyetlerimiz hakkında sapıklığa düşenler) o zikre (Kur´ana) — o, kendilerine gelince — küfredenler (dir ki işte bunlar şübhesiz bize gizli kalmazlar). Halbuki o, cidden sarp bir kitabdır.
Ki ne önünden, ne ardından ona hiçbir baatıl (yanaşıb) gelemez. (O), bütün kâinatın hamdetdiği, O yegâne hukûm ve hikmet saahibi (Allah) dan indirilmedir.
(Habîbim) sana, senden evvelki peygamberlere de söylenmiş olandan başka bir şey söylenmiyor. Şübhe yok ki senin Rabbin hem mutlak mağfiret saahibidir, hem çok elem verici azâb saahibi.
Eğer biz onu yabancı (dilden) bir Kur´an yapsaydık muhakkak ki «Ayetleri açıklanmalı değil miydi Araba mensub (bir muhaataba), Arabca olmayan (bir Kur´an) mı? diyeceklerdi. (Onlara) söyle: «O (Kur´an) îman edenler için (mahz-ı) hidâyet ve şifâdır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır. O (Kur´an) bunlara karşı bir körlükdür. (Sanki) onlar uzak bir yerden çağırılıyorlardır.
Andolsun ki biz Musâya o kitabı verdik de onda da ihtilâf edildi. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı aralarında iş olub bitirilmişdi bile. Her halde onlar bundan şübheci bir tereddüd içindedirler.
Kim iyi amel (ve hareket) ederse (bu), kendi lehine, kim de kötülük ederse bu da kendi aleyhinedir. (Yoksa) Rabbin kullarına (zerrece) zulümkâr değildir.
O saatin ilmi ancak Ona irca olunur. Onun ilmi olmaksızın (hattâ) meyvelerden hiçbiri tomurcuklarından çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Onlara «Benim ortaklarım nerede?» diye nida edileceği gün (görürsün ki şöyle) demişlerdir (diyeceklerdir): «Sana arzetdik. Bizden hiçbir şâhid yokdur».
Önceden tapdıkları nesneler onlardan uzaklaşıb gaaib olmuşdur (olacakdır). Onlar kendilerine (azâbdan) kaç (ıb kurtul) acak hiçbir yer olmadığını anlamışlardır (anlayacaklardır).
İnsan hayır taleb etmekden usanmaz. Eğer Ona bîr şer dokunursa (bakarsın ki) o, şimdi (Allahın fazl-u rahmetinden) ümîdini kesmiş, (bu) ümîdsizliği açığa (da) vurmuşdur.
Andolsun ki şâyed ona dokunan bir sıkıntıdan sonra kendisine bizden bir rahmet tatdırırsak mutlakaa «Bu, benim hakkımdır. Kıyametin kopacağını zannetmiyorum. Andolsun ki Rabbime döndürül (üb götürül) sem bile hiç şübhesiz, Onun nezdinde benim için daha güzel (hal) vardır» der. Fakat biz, andolsun, o küfredenlere neler yapdıklarını elbette haber vereceğiz. Onlara, andolsun, en çetin bir azâbdan tatdıracağız.
İnsana ni´met verdiğimiz vakit (şükürden) yüz çevirir, nefsi ondan uzaklaşır. Ona bir şer dokunduğu zaman ise artık o, geniş (bol) bir düâ saahibidir.
(Habîbim) de ki: «Eğer o (Kur´an) Allah nezdinden (gelmiş) de sonra siz ona küfr etmişseniz, bana haber verin, (hakdan) uzak bir muhaalefetde bulunanın ta kendisi olan (siz) den daha sapkın kimdir»?
Gerek afaakda, gerek kendi nefislerinizde âyetlerimizi yakında onlara göstereceğiz. Nihayet onun hak olduğu şübhesiz kendileri için de apaçık meydana çıkacakdır. Rabbinin herşey´e hakkıyle şâhid olması sana kâfî değil mi?
Gözünü aç, muhakkak onlar Rablerine kavuşmakdan bir şübhe içindedirler. Gözünü aç, O, hakıykaten herşey´i çepçevre kuşatandır.
Ayetleri uzun uzun açıklanmış bir kitab. Bilen bir kavim için arabça Kur´an.
Müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Ama onların çoğu yüz çevirmiştir, artık onlar işitmezler.
Bizi, çağırdığın şeye karşı kalblerimiz kapalıdır, kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Seninle bizim aramızda bir perde var. Sen; istediğini yap, biz de yapıcılarız, dediler
De ki: Ben de ancak sizin gibi bir beşerim. Yalnız bana tanrınızın tek bir tanrı olduğu vahyediliyor. Artık O´na yönelin ve O´ndan mağfiret dileyin. Müşriklerin vay haline.
Onlar ki; zekat vermezler. Ve onlar; ahireti inkar edenlerdir.
Muhakkak ki iman edip salih amel işleyenlere; işte onlara, kesintisiz bir mükafat vardır.
De ki: Siz mi yeri iki günde yaratanı inkar ediyor ve O´na eşler koşuyorsunuz? Alemlerin Rabbı işte O´dur.
O; yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi ve orada bereketler yarattı. Ve onda arayanlar için dört beşit gıdalar takdir etti.
Sonra göğe yöneldi ki; o, duman halindeydi. Ona ve yere dedi ki: İsteyerek veya istemeyerek ikiniz de gelin. İkisi de dediler ki: İsteyerek geldik.
Böylece iki gün içerisinde yedi gök var etti. Ve her göğün işini kendisine bildirdi. Biz; dünya semasını ışıklarla donattık, koruduk. İşte bu; Aziz, Alim´in takdiridir.
Eğer yüz çevirecek olurlarsa; Ad ve Semud´un yıldırımına benzer bir yıldırımla sizi uyarırım, de.
Onlara; Allah´tan başkasına ibadet etmeyin, diye önlerinden ve arkalarından peygamberler geldiğinde demişlerdi ki: Şayet Rabbımız dileseydi; elbette melekler indirirdi. Doğrusu biz, sizinle gönderilen şeyi inkar ederiz.
Ad´a gelince; yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamış ve bizden daha kuvvetli kim var? demişlerdi. Onlar, kendilerini yaratan Allah´ın daha kuvvetli olduğunu görmüyorlar mıydı? Onlar ayetlerimizi bile bile inkar ediyorlardı.
Böylece uğursuz günlerde dünya hayatında rüsvaylık azabını tattıralım diye Biz de onların üzerine şiddetli bir rüzgar gönderdik. Ahiret azabı ise, elbet daha horlayıcıdır. Onlara yardım da edilmez.
Semud´a gelince; onlara hidayeti göstermiştik, ama onlar körlüğü hidayete tercih ettiler ve yaptıkları yüzünden onları horlayıcı azabın yıldırımı çarptı.
İman edip de korkar olanları da kurtardık.
Allah´ın düşmanları bir araya getirilip toplanacakları gün; onlar, dağıtılırlar.
Nihayet oraya varınca; kulakları, gözleri ve derileri yapar oldukları şeye aleyhlerinde şehadet ederler.
Derilerine derler ki: Niçin aleyhimize şahidlik ettiniz? Onlar da: Bizi, her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. Sizi önceden yaratan O´dur ve O´na döndürülürsünüz, derler.
Gözleriniz, kulaklarınız ve derileriniz aleyhinize şahidlik eder diye sakınmadınız. Aksine yapmakta olduklarınızın bir çoğunu Allah´ın bilmediğini sanıyordunuz.
İşte Rabbınızı böyle sanmanız sizi mahvetti de hüsrana uğrayanlardan oldunuz.
Şimdi eğer sabredebilirlerse; işte onların durağı ateştir. Eğer dönmek isterlerse; artık onlar hoşnud edilecek değildirler.
Biz; onlara bir takım yoldaşlar kattık da önlerindekini ve arkalarındakini onlara süslü gösterdiler. Gerek cinnlerden, gerekse insanlardan kendilerinden önce geçmiş ümmetler içinde aleyhlerinde söz hak olmuştur. Doğrusu onlar, hüsrana uğrayanlardı.
Küfredenler dediler ki: Bu Kur´an´ı dinlemeyin, onun hakkında yaygaralar yapın, belki bastırırsınız.
O küfredenlere şiddetli bir azabı tattıracağız ve onları yapmakta olduklarının en kötüsü ile cezalandıracağız.
İşte böyle; Allah´ın düşmanlarının cezası ateştir. Ayetlerimizi bile bile inkar etmelerinin cezası olarak onların temelli kalacakları yer oradadır.
Ve küfredenler derler ki: Rabbımız; cinnlerden ve insanlardan bizi saptırmış olanları göster, onları ayaklarımızın altına alalım da alçaklar, aşağıların aşağısı olsunlar.
Muhakkak ki; Rabbımız Allah´tır, deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanların üzerine melekler iner, onlara: Korkmayın, üzülmeyin size vaad olunan cennetle sevinin, derler.
Biz; dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Burada canlarınızın çektiği şeyler sizedir ve burada size umduğunuz her şey vardır.
Gafur, Rahim olanın ikramı olarak.
Muhakkak ki ben müslümanlardanım, diyerek salih amel işleyen ve Allah´a çağıran kimseden daha güzel sözlü kim vardır?
İyilikle kötülük bir olmaz. Sen, fenalığı en iyi şekilde sav. O zaman göreceksin ki; seninle arasında düşmanlık bulunan kişi bile yakın bir dost gibi oluvermiştir.
Bu, ancak sabredenlere vergidir. Ve buna ancak o büyük hazzı tadanlar kavuşturulur.
Şeytan, seni bir vesvese ile dürtecek olursa; Allah´a sığın. Doğrusu O; Semi, Alim olanın kendisidir.
Gece ve gündüz, güneş ve ay O´nun ayetlerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer O´na ibadet isteyen kimselerseniz; bunları yaratmış olan Allah´a secde edin.
Eğer büyüklük taslarlarsa; bilsinler ki, Rabbının nezdinde bulunanlar gece gündüz O´nu tesbih eder dururlar ve onlar hiç usanmazlar.
O´nun ayetlerinden biri de, kupkuru gördüğün yeryüzünün Biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçip kabarmasıdır. Ona can veren Allah, elbette ölüleri de diriltir. Muhakkak ki O; her şeye kadirdir.
Ayetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp eğriliğe sapanlar, bize gizli değillerdir. Ateşe atılan mı, yoksa kıyamet günü güven içinde olan mı daha iyidir? Dilediğinizi yapın. Doğrusu O; yaptıklarınızı görendir.
Kendilerine zikir gelince; onlar onu inkar etmişlerdir. Halbuki o, aziz bir kitabdır.
Önünden de, ardından da batıl sokulamaz. O, Hakim, Hamid katından indirilmedir.
Senin için söylenenler, mutlaka senden önceki peygamberler için de söylenmiştir. Elbette ki Rabbın; hem mağfiret sahibidir, hem de elim bir azab sahibidir.
Biz; onu yabancı bir dil ile ortaya koysaydık diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı olarak açıklamalı değil miydi? Hem yabancı, hem da Arab´a mı hitab etmektedir? De ki: İman edenler için hidayet ve şifadır. İman etmemiş olanların kulaklarında ise bir ağırlık vardır ve bu, onlara kapalıdır. Sanki onlara uzak bir mesafeden sesleniyorlar da anlamıyorlar.
Andolsun ki; Biz, Musa´ya kitab vermiştik de onda ihtilafa düşülmüştü. Şayet Rabbından bir söz geçmiş olmasaydı; aralarında hüküm verilirdi. Muhakkak ki onlar; bundan şüphe ve endişe içindedirler.
Kim, salih amel işlerse; kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa; kendi aleyhinedir. Ve Rabbın; kullarına zulmedici değildir.
Kıyamet saatının bilgisi, ancak O´na aittir. O´nun ilmi olmadıkça hiç bir meyve tomurcuklarından çıkmaz. Hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Onlara: Nerede Benim ortaklarım? diye seslendiği gün derler ki: Bizden hiç bir şahid olmadığını Sana arzederiz.
Önceden taptıkları şeyler onlardan uzaklaşıp gitmiştir. Ve kendilerinin kaçacak yerleri olmadığını anlamışlardır.
İnsan; hayır istemekten usanmaz da, kendisine bir kötülük gelince ümitsizliğe düşer, meyus olur.
Oysa ona dokunan bir sıkıntıdan sonra kendisine katımızdan bir rahmet tattırırsak; muhakkak: Bu, benim hakkımdır, kıyametin kopacağını sanmıyorum. Rabbıma döndürülürsem, muhakkak ki O´nun nezdinde de güzel şeyler bulacağım, der. Andolsun ki; Biz, küfredenlere yaptıklarını muhakkak bildireceğiz. Ve andolsun ki; Biz, onlara muhakkak ağır bir azab tattıracağız.
İnsana nimet verdiğimiz zaman yüz çevirir, yan çizer. Başına bir fenalık gelince de uzun uzun yalvarır.
De ki: Şayet o, Allah katından gelmiş ve siz de onu inkar etmişseniz; söyleyin bana: Derin bir çıkmazda bulunan kimseden daha sapık kim vardır?
Onun hak olduğunu anlayıncaya kadar ayetlerimizi onlara hem ufuklarda hem de kendi nefislerinde göstereceğiz. Rabbının her şeye şahid olması yetmez mi?
İyi bilin ki; onlar, Rabblarına kavuşmaktan şüphededirler. Dikkat edin, muhakkak ki Allah; her şeyi çepeçevre kuşatandır.
Rahmân ve Rahîm (olan Allah) tarafından indirilmiştir.
(O), bilen bir kavim için, âyetleri tafsil edilmiş (fasıl fasıl açıklanmış) bir Kitap olan Arapça Kur´ân´dır.
Müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Fakat onların çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar işitmezler.
Ve dediler ki: “Bizi kendisine davet ettiğin şeye karşı, kalplerimizde (idrak etmeyi önleyen) ekinnet, kulaklarımızda (işitmeyi engelleyen) vakra ve seninle bizim aramızda bir perde var. Artık (sen dilediğini) yap! Muhakkak ki biz de dilediğimizi yapacak olanlarız.”
De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insanım. Bana sizin ilâhınızın, tek bir ilâh olduğu vahyediliyor. Öyleyse O´na yönelin (O´na doğru istikamet alın) ve O´ndan mağfiret dileyin. Ve müşriklerin vay haline!”
Onlar zekât vermezler. Ve onlar, onlar ahireti (ruhun hayattayken Allah´a ulaştırılmasını) inkâr edenlerdir.
Muhakkak ki âmenû olanlar (hayattayken Allah´a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel (nefs tezkiyesi) işleyenler, onlar için kesintisiz ecir (mükâfat) vardır.
De ki: “Gerçekten siz, arzı iki günde halkedeni mi inkâr ediyorsunuz? Ve O´na eşler mi kılıyorsunuz? İşte O, âlemlerin Rabbidir.”
Ve orada, onun üzerinde sabit dağlar oluşturdu. Ve orayı bereketli kıldı. Orada (arzda) bulunanların besinlerini (rızıklarını), dileyenler için eşit olarak dört günde takdir etti.
Sonra duman halinde olan semaya yöneldi. Sonra da ona (semaya) ve arza: “İsteyerek veya istemeyerek gelin.” dedi. İkisi de: “İsteyerek geldik.” dediler.
Böylece onları iki günde yedi kat gök olarak kaza etti (yarattı, tamamladı). Her gök katına kendi emrini vahyetti. Ve dünya semasını kandillerle muhafaza ederek süsledik. İşte bu, Azîz ve Alîm olan (Allah´ın) takdiridir.
Eğer hâlâ yüz çevirirlerse, o taktirde de ki: “Adn ve Semud´un yıldırımı gibi bir yıldırımla sizi uyardım.”
Onlara önlerinden ve arkalarından (kendilerinden önce ve sonra) Allah´tan başkasına kul olmamaları için resûller geldiği zaman dediler ki: “Eğer Rabbimiz dileseydi, mutlaka melekleri indirirdi. Bu sebeple gerçekten biz, sizin, kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edenleriz.”
Fakat Adn kavmi daha sonra yeryüzünde haksız yere kibirlendi. Ve dediler ki: “Kuvvet bakımından bizden daha güçlü kim vardır?” Onları yaratan Allah´ın kuvvet bakımından kendilerinden daha güçlü olduğunu görmediler mi? Ve âyetlerimizi bilerek inatla inkâr ediyorlardı.
Bunun üzerine, dünya hayatında, zillet azabını onlara tattırmamız için, uğursuz günlerde onların üzerine şiddetli sesle gelen soğuk bir fırtına gönderdik. Ve ahiret azabı mutlaka daha çok rezil edicidir. Ve onlara yardım olunmaz.
Ve Semud (kavmine) gelince, o zaman onları hidayete erdirdik. Buna rağmen hidayete karşı âmâ olmayı sevdiler (tercih ettiler). Bu sebeple kazanmış olduklarından dolayı onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakaladı.
Ve âmenû olanları (Allah´a ulaşmayı dileyenleri) kurtardık. Ve (böylece) onlar, takva sahibi olmuşlardı.
Allah´ın düşmanları o gün ateşe haşrolunurlar. Böylece onlar (öncekiler ve sonrakiler) biraraya getirilirler.
Hatta ona (ateşe) geldikleri zaman yapmış oldukları şeylere, onların gözleri, kulakları ve derileri (uzuvları), (hayat filmlerinde) onların aleyhine şahitlik etti.
Ve kendi ciltlerine (uzuvlarına): “Niçin bizim aleyhimize şahitlik ettiniz?” dediler. (Onlar da) dediler ki: “Bizi, herşeyi söyleten Allah söyletti. Sizi ilk defa O yarattı ve O´na döndürüleceksiniz.”
Kulaklarınızın, gözlerinizin ve cildinizin (uzuvlarınızın) sizin aleyhinize şahitlik etmesinden (edeceğinden) sakınmıyordunuz. Ve lâkin yaptıklarınızdan çoğunu Allah´ın bilmediğini zannediyordunuz.
Ve işte Rabbiniz hakkındaki sizin bu zannınız, sizi helâka sürükledi. Böylece hüsrana düşenlerden oldunuz.
Artık sabredebilirlerse artık ateş onların kalacakları yerdir. Ve eğer onlar affedilmek isterlerse, onlar affedilecek olanlardan değillerdir.
Onlara yakın arkadaşlar musallat ettik. Böylece önlerinde ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) onlara süslediler. Cinlerden ve insanlardan, onlardan önce gelmiş geçmiş ümmetlerinde üzerine (azap) sözü hak oldu. Muhakkak ki onlar, hüsrana düşmüş olanlardır.
Kâfirler: “Bu Kur´ân´ı dinlemeyin, (okuma süresi) içinde gürültü yapın. Umulur ki böylece siz gâlip olursunuz.” dediler.
Bundan sonra inkâr edenlere, mutlaka şiddetli azabı tattıracağız. Ve onları yaptıklarının en kötüsüyle mutlaka cezalandıracağız.
İşte bu Allah´ın düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi bilerek inkâr etmiş olmaları sebebiyle ceza olarak, onlar için orada ebedîlik yurdu vardır.
Kâfirler dediler ki: “Rabbimiz, insanlardan ve cinlerden bizi saptıranları bize göster. Onları ayaklarımızın altına alalım ki en aşağıda kalanlardan olsunlar.”
Muhakkak ki: “Rabbimiz Allah´tır.” deyip, sonra (da) istikamet üzere olanlara (Allah´a yönelip dîni ikame edenlere) melekler inerler: “Korkmayın ve mahzun olmayın. Ve vaadolunduğunuz cennetle sevinin!” (derler).
Biz dünyada ve ahirette sizin dostlarınızız. Orada sizin için canlarınızın istediği ve talep ettiğiniz (her)şey vardır.
Gafûr (mağfiret eden) ve Rahîm olan (Rahîm esmasıyla tecelli eden) (Allah) tarafından ziyafet (ikram) olarak.
Allah´a davet eden ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?
Hasene (iyilik) ve seyyie (kötülük), müsavi (eşit) değildir. (Kötülüğü) en güzel şekilde karşıla. O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi, samimi bir dost gibi olur.
Ona (kötülüğü iyilikle karşılama hasletine), sabredenlerden ve hazzul azîm (en büyük haz) sahiplerinden başkası ulaştırılmaz.
Ama şeytandan sana mutlaka vesvese gelecektir. O zaman Allah´a sığın. Muhakkak ki O, en iyi işiten, en iyi bilendir.
Gece ve gündüz, Güneş ve Ay, Allah´ın âyetlerindendir. Güneş´e ve Ay´a secde etmeyin. Eğer sadece O´na (Allah´a) kul olduysanız, onları yaratan Allah´a secde edin.
Eğer onlar hâlâ kibirleniyorlarsa, (bilsinler ki) Rab´lerinin katında bulunanlar, gece ve gündüz, O´nu tesbih ederler ve onlar bıkmazlar.
Ve onun âyetlerindendir ki, arzı gerçekten kurumuş görürsün. Onun üzerine su indirdiğimiz zaman hareketlenir ve kabarır. Muhakkak ki ona (arza) hayat veren (Allah), elbette ölülere de hayat verendir. Muhakkak ki O, herşeye kaadirdir.
Muhakkak ki, âyetlerimizde saptırma yapanlar, Bize gizli kalmazlar. Kıyâmet günü ateşin içine konulanlar mı yoksa Bize emin olarak gelenler mi hayırlıdır? Dilediğinizi yapın. Muhakkak ki O, yaptıklarınızı en iyi görendir.
Gerçekten onlar, kendilerine zikir (Kur´ân) geldiği zaman (O´nu) inkâr ettiler. Ve muhakkak ki O, Azîz (yüce ve şerefli) bir Kitap´tır.
Bâtıl, onun önünden ve arkasından O´na ulaşamaz. Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi) ve Hamîd (Kendisine hamdedilen) (Allah) tarafından indirilmiştir.
Sana söylenen, senden öncekilere söylenmiş olandan başka bir şey değildir. Muhakkak ki senin Rabbin, mağfiretin ve elîm azabın sahibidir.
Ve eğer O´nu (Kitab´ı), yabancı dil bir Kur´ân kılsaydık, mutlaka: “O´nun âyetleri açıklanmalı değil miydi?” derlerdi. Araba yabancı dil mi? De ki: “O, âmenû olanlar için hidayet ve şifadır. Ve mü´min olmayanların kulaklarında vakra vardır. O (Kur´ân), onlara karşı körlüktür (şifa ve hidayet değildir). İşte onlara uzak bir yerden seslenilir.
Ve andolsun ki Musa (A.S)´a kitap verdik. Fakat onun hakkında ihtilâf ettiler. Rabbinden bir söz geçmemiş olsaydı, onların arasında (hemen) hüküm verilirdi. Ve muhakkak ki onlar, ondan mutlaka şek ve şüphe içinde olanlardır.
Kim salih amel (nefs tezkiyesi) işlerse, kendisi içindir. Ve kim kötülük yaparsa, o da onun aleyhinedir. Ve senin Rabbin kullar(ın)a zulmedici değildir.
O saatin (kıyâmetin) ilmi O´na döndürülür (O´na aittir). O´nun ilmi olmadan, hiçbir meyve, tomurcuğundan çıkmaz. Hiçbir kadın, hamile kalmaz ve doğum yapamaz. Onlara “Benim ortaklarım nerede?” diye seslenileceği gün “Sana arzettik, bizden bir şahit yoktur.” dediler (derler).
Ve daha önce tapmış oldukları şeyler, onlardan uzaklaşıp gittiler (giderler). Ve onlar için kaçacak bir yer olmadığını anladılar.
İnsan, hayır duasından (istemekten) usanmaz. Eğer ona şerr dokunursa, o zaman yeise kapılır ve ümitsiz olur.
Ve eğer ona bir zarar dokunduktan sonra Bizden bir rahmet tattırırsak, mutlaka “Bu benimdir (hakkımdır). Ve ben, o saatin kaim olacağını (kıyâmet saatinin geleceğini) zannetmiyorum. Ve eğer gerçekten Rabbime geri döndürülsem bile, muhakkak ki O´nun (Allah´ın) yanında mutlaka güzellikler vardır.” der. O zaman kâfirlere, yaptıkları şeyleri elbette haber vereceğiz. Ve mutlaka dehşetli azaptan onlara tattıracağız.
Ve insana ni´met verdiğimiz zaman yüz çevirdi ve yan çizdi (şükürden uzaklaştı). Ve ona bir şerr dokunduğu zaman artık çok dua eder.
De ki: “Gördünüz mü? Eğer O (Kur´ân), Allah´ın indinden ise sonra da siz O´nu inkâr ettinizse, uzak bir ayrılığın içinde olandan daha çok dalâlette kim vardır?”
Âyetlerimizi afakta (ruhumuzun baş gözüyle) ve enfüste (nefsimizin kalp gözüyle) onlara göstereceğiz. O´nun hak olduğu onlara tebeyyün etsin (açıkça belli olsun) diye. Rabbinin herşeye şahit olması kâfi değil mi?
Onlar gerçekten Rab´lerine mülâki olacaklarından (ruhlarını hayatta iken Allah´a ulaştıracaklarından) şüphe içindeler, öyle değil mi? O (Allah), herşeyi ihata etmiştir (ilmiyle kuşatmıştır), öyle değil mi?
bir ilahi kelam ki, (taşıdığı) mesajlar, anlama ve kavrama yeteneğine sahip insanlar için Arapça bir hitabe olarak apaçık beyan edilmiştir;
güzel haberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Fakat (bu ilahi kelam insanlara ne zaman tebliğ edilse) çoğu yüz çevirir ki (mesajını) duymasınlar;
ve "(Ey Muhammed!)" derler, "Kalplerimiz bizi çağırdığın her şeye kapalıdır, kulaklarımız sağırdır ve bizimle senin aranda bir engel vardır. Öyleyse, sen (ne istersen) yap, unutma ki biz de (her zaman yaptığımızı) yine yapacağız!"
(Ey Muhammed) de ki, "Ben de ancak sizin gibi bir beşerim. Bana tanrınızın yalnızca Tek Tanrı olduğu vahyedilmiştir, öyleyse O´na yönelin ve O´ndan bağışlanma dileyin!" O´ndan başkasına ilahlık yakıştıranların vay haline!
(vay haline) karşılıksız harcamadan kaçınanların!; işte böyleleridir ahireti inkar edenler!
(Ama,) imana erip doğru ve yararlı işler yapanlar kesintisiz bir mükafat kazanacaklardır!
De ki: "Siz, arzı iki evrede yaratmış olan Allah´ı gerçekten inkar mı ediyorsunuz? Ve O´na, alemlerin Rabbine rakip güçlerin bulunduğunu mu iddia ediyorsunuz?"
O, (arzı yarattıktan sonra,) üzerine (kuleler gibi) sarsılmaz dağlar yerleştirdi, ona (sayısız) nimetler bağışladı ve oradaki geçim araçlarını onları arayanlar arasında eşit şekilde paylaştırdı; (ve bütün bunları) dört evrede (yarattı).
Ve O, (sadece) duman halinde olan göklere şekil verdi; onlara ve arza, "İkiniz de isteyerek yahut istemeden (varlık alanına) gelin!" diye buyurdu. İkisi birden: "Peki, boyun eğerek geliriz!" dediler.
Ve onları iki evrede yedi gök olarak yarattı, her göğe kendi işlevini yükledi. Biz, yere en yakın olan gökleri ışıklarla süsledik. Ve onları emniyetli kıldık: İşte bu, Kudret Sahibi ve Her şeyi Bilen´in takdiridir.
(Bütün bu kozmik gerçeklere rağmen) onlar yine de yüz çevirirlerse de ki: "Sizi, ´Ad ve Semud (kabilelerinin başına düşen) yıldırımlara benzer bir yıldırıma karşı uyarıyorum!"
Hani, onlara (Allah´ın) elçileri gelmişti ve önlerine serilmiş olanla (halen) bilgi ve kavrayış alanlarının dışında tutulan hakkında konuşmuşlardı, (ve onlara): "Yalnız Allah´a kulluk edin!" (diye çağrıda bulunmuşlardı). Onlar, "Eğer" demişlerdi, "Rabbimiz (sizin söylediklerinize inanmamızı) dileseydi, (mesajının tebliğcisi olarak) melekler gönderirdi. Bakın işte biz, getirdiğiniz(i iddia ettiğiniz) şeyde bir gerçek payı bulunduğunu inkar ediyoruz!"
´Ad (kavmine) gelince, onlar, doğru olan her şeye karşı (çıkarak) yeryüzünde küstahça dolaştılar ve "Bizden daha güçlü kim varmış?" diye böbürlendiler. Hayret! Onları yaratan Allah´ın kendilerinden daha güçlü olduğunu görmediler mi? Ama onlar mesajlarımızı reddetmeye devam ettiler;
Bunun üzerine, bu dünya hayatında aşağılanmanın azabını tattırmak için o bahtsız günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgar gönderdik. Onların öteki dünyadaki azap(lar)ı ise daha da aşağılayıcı olacak ve bir yardımcı da bulamayacaklar.
Semud (kavmine) gelince, onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Ve böylece, yaptıkları (kötülükler)in bir karşılığı olarak onların üzerine alçaltıcı bir azap yıldırımı düştü.
Biz, (yalnızca) imana ermiş olan ve Bize karşı sorumluluk bilinci duyanları kurtardık.
Bu nedenle, (bütün insanları,) Allah düşmanlarının ateşin başında toplanacakları ve sonra içine atılacakları Gün(e karşı uyar),
ve onlar (ateşe) yaklaştıklarında, kulakları, gözleri ve derileri onlara karşı tanıklık yapacak ve onların (yeryüzünde) yaptıklarını anlatacaklar.
Derilerine soracaklar: "Neden aleyhimize tanıklık yaptınız?" Onlar da: "Her şeye konuşma imkanı veren Allah, bize (de) vermiştir. Sizi yoktan var eden O´dur, (şimdi) yine O´na döndürülüyorsunuz.
Ve kulaklarınız, gözleriniz yahut deriniz size karşı tanıklık yapmasın diye (günahlarınızı) gizlemeye çalışanlardan olmadınız, üstelik, Allah´ın yaptıklarınız hakkında fazla bir şey bilmediğini sandınız.
Ve Rabbiniz hakkında taşıdığınız bu düşünce sizi helake uğrattı, böylece kendinizi hüsrana uğrayanlar arasında buldunuz!"
(Başlarına gelene) sabırla katlansalar (bile,) onların mekanı, yine ateş olacak ve kendilerini düzeltmelerine izin verilmesi için yalvarsalar da buna izin verilmeyecek;
ve (Bize karşı isyankar olduklarından,) onlara (şeytani dürtülerini) öteki kişilikleri (olarak) musallat ettik; ve bunlar, önlerine serilmiş olan ile, bilgi alanlarının dışında kalanı kendilerine güzel gösterdi. Ve böylece, kendilerinden önce gelip geçmiş olan diğer (günahkar) insan ve görünmeyen varlık toplulukları için geçerli olan (ceza) vaadi onlar için de geçerli olacak. Kuşkusuz onlar(ın hepsi) hüsrana uğrayacaktır!
Hakikati inkar edenler (birbirlerine): "Bu Kuran´ı dinlemeyin ve onun hakkında saçma, anlamsız şeyler uydurun ki onu(n gücünü) bastırasınız!" derler.
Fakat hakikati (böylece) inkar edenlere kesinlikle şiddetli bir azabı tattıracak ve onları yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız!
O Allah düşmanlarının cezası, (öteki dünyadaki) ateş olacaktır. Onlar, mesajlarımızı bilerek reddetmelerinin karşılığı olarak içinde sonsuza kadar kalacakları bir yere mahkum olacaklardır.
Ve (yeryüzündeki hayatlarında) hakikati inkar etmiş olanlar (bunun üzerine) feryad edecekler: "Ey Rabbimiz! Bizi saptıran şu insanları ve görünmeyen varlıkları göster bize. Onları ayaklarımızın altına al(ıp çiğneyel)im ki hepimizin en alçağı olsunlar!"
(Fakat,) "Rabbimiz Allah´tır!" diyen ve sebatla doğru yolu izleyenlere gelince, onların üzerine sık sık melekler iner (ve şöyle derler:) "Korkmayın ve üzülmeyin, işte alın size vaad edilmiş olan cennet müjdesini!
Biz bu dünya hayatında sizin dostunuzuz ve öteki dünyada (da dostunuz olacağız), orada canınızın çektiği her şeye sahip olacak ve istediğiniz her şeye kavuşacaksınız,
bağışlayıcı ve rahmet kaynağı olan Allah´tan bir karşılama (olarak)!"
(İnsanları) Allah´a çağıran, doğru ve adil olanı yapan ve "Şüphesiz ben Allah´a teslim olanlardanım!" diyenden daha güzel sözlü kim vardır?
(Madem ki) İyilik ile kötülük bir değil, sen (kötülüğü) daha güzel olan ile sav; bak, o zaman seninle arasında düşmanlık olan kimse, (eski bir) dostun, gerçek bir arkadaşınmış gibi davranır!
Ama (bu mazhariyet) sadece sıkıntıya karşı sabredenlere verilmiştir; yalnızca (faziletten) en büyük payı almış olanlara verilmiştir.
Bu nedenle, eğer Şeytandan gelen bir vesvese seni (anlamsız, sebepsiz bir öfkeye) sürükleyecek olursa, hemen Allah´a sığın, şüphesiz yalnız O, her şeyi işiten, her şeyi bilendir!
Gece ile gündüz, güneş ile ay O´nun işaretlerindendir: (O halde,) güneşe ve aya secde etmeyin ama onları yaratmış olan Allah´a secde edin; eğer (gerçekten) O´na kulluk etmek istiyorsanız.
Bazısı (bu çağrıya kulak kapatacak kadar) büyüklük tasladığı halde (içlerinden) Rableri ile birlikte olanlar gece gündüz hiç bıkmadan, usanmadan O´nun sınırsız şanını yüceltirler.
O´nun işaretlerinden biri de şudur: Sen toprağı çorak görürsün ama üzerine yağmur yağdırdığımızda hemen harekete geçer ve (hayata) uyanıverir! Ona hayat veren, şüphesiz, ölü (kalbe de) hayat verir, çünkü O, her şeye kadirdir.
Mesajlarımızın anlamını saptıranlar Bizden gizlenemezler, öyleyse (şu iki kişiden) hangisi daha iyidir? Ateşe atıl(maya mahkum edil)en mi, yoksa Kıyamet Günü (huzurumuza) güvenle gelecek olan mı? Dilediğinizi yapın! O, yaptığınız her şeyi görür.
Gerçek şu ki, kendilerine gelen bu uyarıyı inkar edenler (var ya, işte onlar hüsrana uğrayanlardır); çünkü o yüce bir ilahi kelamdır.
Hiçbir boşluk ve anlamsızlık ona ne açıkça yaklaşabilir, ne de gizlice, (çünkü o) hikmet Sahibi ve övgüye layık olan tarafından indirilmiştir.
(Sana gelince, ey Muhammed,) senin için söylenenler, senden önceki (Allah´ın) elçiler(i) için söylenenlerden başka bir şey değildir. Bak, senin Rabbin bağışlayıcıdır, ama aynı zamanda en şiddetli şekilde cezalandırmaya da kadirdir!
Eğer bu (ilahi kelamın) Arapça dışında bir dilde (indirilmiş) bir hitabe olmasını dileseydik, onlar, (şimdi onu reddedenler,) bu defa, "Neden onun mesajları anlaşılır bir şekilde ifade edilmemiş? Hayret! Arapça dışında bir dil(de indirilmiş bir mesaj bu) ve (tebliğ eden de) bir Arap (elçi)?" diyeceklerdi. De ki: "Bu (ilahi kelam,) iman edenler için bir rehber ve bir şifa kaynağıdır; ona inanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir sağırlık var ve bundan dolayı (Kuran) onlara kapalı, anlaşılmaz gelir. Onlar çok uzaklardan seslenilen (insanlar gibi)ler."
Biz Musa´ya da daha önce vahiy indirmiştik, sonra onun üzerinde ihtilaflar başlamıştı. Ve (o zaman, şimdiki gibi,) Rabbinden gelen bir buyruk bulunmamış olsaydı, her şey onlar arasında (başından) kararlaştırılmış olurdu. Aslında onlar, (bu ilahi kelama inanmayanlar,) onun uyarı ve öğütleri hakkında şüpheye varan büyük bir tereddüt içindedirler.
Kim doğru ve yararlı bir iş yaparsa, kendi iyiliği için yapmış olur ve kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur. Allah hiçbir zaman kullarına haksızlık yapmaz.
Son Saat´in ne zaman geleceği bilgisi yalnız O´nun katındadır. O´nun bilgisi olmadan ne meyveler kabuklarını çatlatır, ne de bir dişi gebe kalır veya doğurur. O Gün Allah, onlara: "Benim şu (sözde) ortaklarım neredeler şimdi?" diye seslendiğinde (hiç tereddütsüz) cevap verecekler: "İtiraf ederiz ki hiçbirimiz (başkasının senin ilahlığına ortak olduğuna) tanık olmuş değiliz!"
Böylece, onların önceden yalvarıp durdukları bütün güçler, kendilerini terk etmiş olacak ve kendileri için bir kaçış imkanı olmadığını kesinlikle öğreneceklerdir.
İnsan, (hayatın) güzel (şeyler)ini isteyip aramaktan asla bıkmaz, kötü bir olayla karşılaşınca da endişeye kapılarak bütün ümitlerini kaybeder.
Ama başına bir bela geldikten sonra kendisine rahmetimizden tattırırsak, emin bir şekilde "Bu zaten benim hakkımdır!" der; ve devam eder, "Son Saat´in geleceğini de sanmıyorum: ama eğer (gelirse ve) ben Rabbime döndürülürsem, O´nun katında beni mutlak bir güzellik bekler!" Fakat hakikati inkara şartlanmış olanlara (Hesap Günü) yaptıkları her şeyi apaçık gösterecek ve onlara (bu şekilde) şiddetli bir azap tattıracağız.
Ne zaman insana nimetlerimizi bağışlasak yan çizer ve (Bizi anmaktan) uzaklaşır, başına bir kötülük gelince de hemen dualar okumaya başlar!
De ki: Ya inkar ettiğiniz bu (vahiy), gerçekten Allah´tan ise (halinizin ne olacağını) hiç düşündünüz mü? Kendisini kötülüğe ve eğriliğe (bu kadar) çok kaptırandan daha sapık kim olabilir?"
Zamanı geldiğinde insana mesajlarımızı (evrenin) uçsuz bucaksız ufuklarında ve kendi öz benliklerinde (bulduklarıyla) tam olarak anlatacağız ki bu (vahy)in tartışılmaz bir gerçek olduğu, apaçık ortaya çıksın. Rabbinin her şeye tanık olduğu(nu bilmeleri onlara) hala yetmez mi?
Gerçek şu ki onlar, (Hesap Günü) Rableri ile karşılaşıp karşılaşmayacaklarından tam emin değiller! Şüphesiz O, her şeyi kuşatır!
Esirgeyen, merhamet buyuran zât tarafından indirilmiştir.
Bir kitaptır ki, bilecekler olan hangi bir kavim için Arapça bir Kur´an olmak üzere âyetleri tafsil olunmuştur.
Müjdeleyici ve korkutucu olarak (indirilmiştir). Fakat onların çoğu yüz çevirmişlerdir. Artık onlar dinlemezler.
Ve dediler ki: «Kendisine bizi davet ettiğin şeyden bizim kalplerimiz örtüler içindedir. Ve bizim kulaklarımızda bir ağırlık vardır. Ve bizim aramızdan ve senin arandan bir perde vardır. Artık sen (kendi dinine göre) amel et. Şüphe yok ki, biz de (kendi dinimize göre) amel edicileriz.»
De ki: «Şüphe yok ben sizin gibi bir insanım, bana vahyolunuyor ki, sizin ilâhınız muhakkak ki bir tek ilâhtır. Artık O´na doğrulun ve ondan mağfiret dileyin ve müşrikler için helâk (mükarrerdir).»
«O müşrik kimseler ki, zekâtı vermez ve onlar ahireti münkirdirler, onlar.»
«Şüphe yok o kimseler ki, imân etmişlerdir ve sâlih sâlih amellerde bulunmuşlardır, onlar için minnetsiz bir mükâfaat vardır.»
De ki: «Hakikaten siz mi yeri iki günde yaratmış olan zâtı inkâr ediyorsunuz? Ve onun için ortaklar ediniyorsunuz? İşte O, âlemlerin Rabbidir.»
Ve orada, onun üstünde sabit dağlar yaptı ve orada bereketler vücuda getirdi, araştıranlar için müsâvi olmak üzere onun azıklarını dört gün içinde takdir buyurdu.
Sonra göğe, o bir duman halinde iken teveccüh etti. Sonra ona ve yer için buyurdu ki: «İsteyerek veya istemeyerek geliniz». Onlar da, «İsteyiciler olarak geldik,» dediler.
Artık onları yedi gök olmak üzere iki günde tamamladı ve her gökte ona ait emri vahyeyledi ve dünya göğünü de kandillerle süsledik ve muhafaza kıldık. İşte bu, azîz, alîm (olan Allah)´ın takdiridir.
İmdi onlar eğer yüz çevirirlerse o vakit de ki: «Ben sizi Âd ve Semûd yıldırımı gibi bir yıldırım ile korkutmuş bulunmaktayım.»
Onlara, peygamberler, «Allah´tan başkasına tapmayın» diye önlerinden ve arkalarından geldiği vakit dediler ki: «Eğer Rabbimiz dilemiş olsa idi elbette melekleri indirmiş, olurdu. Binaenaleyh şüphe yok ki, biz sizin kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyi inkar edicileriz.»
Âd kavmine gelince onlar da hemen yeryüzünde haksız yere tekebbürde bulundular ve dediler ki: «Bizden kuvvetce daha şiddetli kim vardır?» Bir düşünmediler mi ki, muhakkak onları yaratmış olan Allah, o kuvvetçe onlardan daha şiddetlidir ve Bizim âyetlerimizi inkar eder oldular.
Artık Biz de onların üzerlerine uğursuz günlerde pek ziyâde soğuk bir rüzgâr gönderdik ki, onlara dünya hayatında bir zillet azabını tattıralım ve elbette ki, ahiret azabı daha ziyâde zilletlidir ve onlar yardım da olunmazlar.
Semûd´a gelince, Biz onlara doğru yolu gösterdik, onlar ise hidâyet üzerine körlüğü seviverdiler. Artık onları kazanır oldukları şey sebebiyle o zelil edici yıldırım azap yakaladı.
Ve imân etmiş ve ittikâda bulunur olmuş olanları ise necâta erdirdik.
Ve o gün ki, Allah´ın düşmanları toplanıp ateşe sevkedilirler artık onlar tamamen hapsolunurlar.
Nihâyet oraya geldikleri vakit, onların aleyhine ne işlemiş olduklarına dair kulakları ve gözleri ve derileri şahadette bulunmuş olur.
Ve derilerine derler ki: «Ne için aleyhimize şehâdet ettiniz?» (Derileri de) Derler ki: «Herşeyi söyleten Allah bizi söyletti». Ve O, sizi ilk defa yarattı ve O´na döndürüleceksinizdir.
Ve sizin aleyhinize ne kulaklarınızın ve ne gözlerinizin ve ne de derilerinizin şehâdet etmesinden saklanır olmadınız. Velâkin zannetmiş idiniz ki, şüphe yok Allah, sizin yaptıklarınızdan birçoğunu bilmez.
Ve işte sizin o zannınızdır ki, Rabbinize karşı zannetmiş olmanız, sizi helâke düşürdü. Artık hüsrâna uğrayanlardan oldunuz.
İmdi sabrederlerse hemen ateş onlar için bir ikametgâhtır ve eğer bir hoşnutluk dilerlerse artık onlar hoşnut olacak kimselerden değildirler.
Ve onlar için birtakım karinleri musallat ettik. Artık onlar için önlerindekini ve arkalarındakini bezemiş oldular ve onların üzerine de kendilerinden evvel gelip geçen cinden ve insden olan ümmetler arasında o (azaba dair) söz hak olmuş oldu. Şüphe yok ki, onlar hüsrâna uğramış kimseler oldular.
Ve o kimseler ki, kâfir oldular. Dediler ki: «O Kur´an´ı dinlemeyiniz, onda gürültü yapınız, olabilir ki galip olursunuz.»
İşte kâfir olanlara elbette bir şiddetli azap tattıracağız ve onları işler oldukları şeyin en kötüsüyle cezalandıracağız.
Bu, Allah´ın düşmanlarının cezasıdır ki, ateştir. Onlar için orada Bizim âyetlerimizi inkâr eder olmalarının bir cezası olarak bir ebedî ikametgâh vardır.
Ve kâfir olanlar diyeceklerdir ki: «Ey Rabbimiz! Bizi cinden ve insden sapıtmış olanları bize göster, onları ayaklarımızın altına alalım. Tâ ki, en aşağı kalanlardan olsunlar.»
Şüphe yok o kimseler ki, «Rabbimiz Allah´tır» dediler, sonra da istikamette bulundular, onların üzerlerine melekler ineceklerdir. «Korkmayın ve mahzun olmayın ve size vaad olunmuş olan cennet ile müjdelenin!» (diyeceklerdir).
«Biz dünya hayatında da ve ahirette de sizin dostlarınız ve sizin için orada nefislerinizin hoşlandığı her şey vardır ve sizin için orada ne isterseniz vardır.»
Çok mağfiret eden, çok merhametli olandan (Allah tarafından) bir ziyafet olmak üzere.
Ve daha güzel sözlü kim vardır, Allah´a dâvet eden ve sâlih amelde bulunan ve, «Şüphe yok ki, ben müslümanım,» diyen kimseden?
Ve iyilik de kötülük de müsavî olamaz. (Kötülüğü) Bertaraf et o şey ile ki, o en güzeldir. Artık o zaman seninle kendi arasında adâvet olan kimse, sanki bir sadâkatlı dosttur.
Ve bunu (böyle bir tavsiyeyi) sabredenlerden başkası telakki edemez ve bunu pek büyük bir nâsip sahibi olandan başkası kabul edip yüklenemez.
Ve şayet seni şeytan tarafından bir vesvese (bu afkârâne muameleden) çevirmek isterse hemen Allah´a sığın. Şüphe yok ki, O´dur (her şeyi bihakkın) işiten, bilen O´dur.
Ve O´nun âyetlerindendir gece, gündüz ve güneş ve ay. Ne güneşe ve ne de ay´a secde etmeyin ve onları yaratmış olan Allah´a secde ediniz, eğer siz O´na ibadet eder oldunuz iseniz.
Eğer kibirlenmek isterlerse (onların ne kıymeti var). Çünkü Rabbin indinde bulunanlar, O´nun için gece ve gündüz tesbihte bulunurlar ve onlar usanmazlar.
Ve O´nun âyetlerindendir ki, yeryüzünü kupkuru bir halde görürsün. Vaktâ ki O´nun üzerine su indirmiş oluruz. Harekete başlar ve kabarır. Muhakkak o zât ki, ona hayat vermiştir. Elbette ki, ölüleri de ihya edicidir. Şüphe yok o, her şey üzerine hakkıyla kâdirdir.
Şüphe yok o kimseler ki, âyetlerimizde haktan ayrılarak sapıtırlar. Bize karşı gizli kalamazlar. Ateşe atılan mı hayırlıdır, yoksa Kıyamet günü emin bir halde gelecek olan mı? Dilediğinizi yapınız, şüphe yok ki o, ne yapar olduğunuzu hakkıyla görücüdür.
Şüphe yok (mülhidler) o kimselerdir ki, kendilerine geldiği zaman Kur´an´ı inkâr etmişlerdir ve muhakkak ki o, elbette azîz bir kitaptır.
O´na ne önünden ve ne de ardından bâtıl bir şey gelemez. Hakîm, hamîd olandan indirilmiştir.
Sana senden evvelki resûllere denilmiş olan şeyden başkası denilmiyor. Şüphe yok ki, Senin Rabbin elbette mağfiret sahibidir ve pek acıklı ikâb sahibidir.
Ve eğer onu, yabancı bir lisan ile Kur´an kılsa idik elbette derlerdi ki: «Ayetleri tafsil edilmeli değil mi idi. Arabî bir peygambere yabancı bir lisan ile (Kur´an) olur mu?» De ki: «O, imân edenler için bir vesile-i hidâyettir ve bir şifadır.» Ve o kimseler ki imân etmezler. Onların kulaklarında bir sağırlık vardır. Ve o, onlara karşı bir körlüktür. Onlara uzak bir mekandan nidâ olunuverir.
Andolsun ki, Mûsa´ya da kitap verdik. Onda da ihtilâf edildi. Ve eğer Rabbinden sebk etmiş bir kelime olmasa idi elbette onların aralarında iş bitiriliverirdi ve şüphe yok ki, onlar ondan elbette tereddüde düşürücü bir şekk içindedirler.
Kim bir sâlih iş yaparsa artık kendi nefsi içindir ve kim kötülükte bulunursa artık kendi nefsi aleyhinedir ve Rabbin, kulları için zulmedici değildir.
Kıyameti bilmek, O´na havale olunur ve ne meyvelerden bir şey, tomurcuklarından çıkar ve ne de bir dişi yüklü kalır ve ne de doğurur, illâ O´nun bilmesiyledir. Ve o gün ki, onlara nidâ eder ki: «Nerede benim ortaklarım?» Derler ki: «Sana arzettik, bizden hiç bir şahit yoktur.»
Ve onlardan evvelce tapıp, durdukları şeyler gaib oluvermişlerdir ve kendileri için sığınılacak yer olmadığını anlamışlardır.
İnsan iyilik istemekten usanmaz ve eğer kendisine bir fenalık dokunursa hemen ümidini kesmiş, ye´se düşmüş olur.
Ve eğer ona dokunan bir sıkıntıdan sonra tarafımızdan bir rahmet tattırırsak elbette diyecektir ki: «Bu, benim içindir ve zannetmem ki, Kıyamet kâim olacak olsun. Ve Eğer Rabbime döndürülür isem şüphe yok ki, kendim için O´nun yanında bir iyilik vardır.» Fakat o küfre düşmüş olanlara ne yapmış olduklarını elbette haber vereceğiz. Ve elbette onlara pek ağır bir azaptan tattıracağızdır.
Ve insana nîmet verdiğimiz zaman yüz çevirir ve böbürlenmekte bulunur. Ve ona bir kötülük dokunduğu zaman ise artık bol bol duacıdır.
De ki: «Bana haber veriniz! Eğer o, (Kur´an) Allah tarafından olmuş ise, sonra onu inkar etmiş iseniz, uzak bir muhalefette bulunan kimseden daha sapık kim vardır?»
Yakında onlara ufuklarda ve kendi nefislerinde olan âyetlerimizi göstereceğiz, tâ ki, onlar için onun hak olduğu tezahür etsin. Kifâyet etmiyor mu ki, Rabbin, şüphe yok ki O, her şey üzerine şâhittir.
İyi bil ki, şüphe yok onlar Rablerine kavuşmaktan dolayı bir şekk içindedirler. İyi bil ki, muhakkak O, her şeyi ilmen ihata edendir.
Bu kitap rahman ve rahîm (olan Allah) tarafından indirilmiştir.
Bu kitap; bilen, anlayan kimseler için âyetleri açıklanmış bir kitap olup, Arap diliyle olan bir Kur´ân´dır, okunan bir derstir.
Bu kitap, Allah´ın rahmeti ile müjdelemek, cezasını haber vererek uyarmak için gönderildi.Buna rağmen insanların çoğu ondan yüz çevirdiler. Onlar artık dinlemezler
Ve derler ki: "Senin bizi dâvet ettiğin inançlara karşı kalplerimiz kapalıdır, örtüler içindedir; kulaklarımızda da ağırlık bulunmaktadır.Hem aramızda bir perde çekilmiştir. Artık bu durumda yapacağın bir şey varsa yap, biz de bildiğimiz gibi yapmaya devam edeceğiz!
De ki: "Ben de sizin gibi bir insanım. Yalnız, bana şu vahyolunuyor:"Sizin İlahınız, sadece bir tek İlahtır.O halde O´na yönelerek doğru yolda yürüyün, O´ndan af dileyin! O´na eş, ortak uyduranların vay haline
O müşrikler ki zekât vermez, âhireti de inkâr ederler.
İman edip makbul ve güzel işler işleyenlere ise, kesintiye uğramayan bir mükâfat vardır."
De ki: Siz dünyayı iki günde yaratan Allah´ın tek İlah olduğunu inkâr edip O´na birtakım eşler, ortaklar mı uyduruyorsunuz?Halbuki bütün bunları yapan, Rabbulâlemindir.
O, yerin üstünde yüce dağlar yarattı, orayı bereketli kıldı ve orada ihtiyaç sahipleri için gıdalarını, bitkilerini ve ağaçlarını tam dört günde takdir etti, düzenledi
Sonra iradesi bir gaz halinde olan göğe yöneldi. Ona ve yere şöyle buyurdu:"İsteyerek de olsa, istemeyerek de olsa emrime gelin!" onlar da: "Gönüllü olarak geldik." dediler
Derken, iki gün içinde, gökleri yedi kat olarak şekillendirdi ve her bir göğe kendisine ait işi vahyetti. Biz dünya semasını kandillerle, yıldızlarla süsledik, bozulup yıkılmaktan koruduk. İşte bu, azîz ve alîm (üstün kudret sahibi, her şeyi en mükemmel tarzda bilen Allah)´ın takdiridir
Eğer yüz çevirirlerse sen şöyle de: "Ben, sizi Âd ve Semûd halklarını çarpan kasırga gibi bir kasırganın geleceğini bildirerek uyarıyorum.
Âd halkına gelince: Onlar dünyada haksız ve sebepsiz yere büyüklük taslayıp,"Kuvvet yönünden var mı bize galip gelecek?" dediler.Halbuki kendilerini yaratan Allah´ın, o mahlûklardan daha kuvvetli olduğunu görüp anlamadılar mı?Onlar Bizim âyetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı
Biz de onların üzerine, o uğursuz günlerde bir kasırga gönderdik.Bunu onlara dünya hayatında bir rezillik ve rüsvaylık tattırmak için yaptık.Âhiret azabı ise daha çok rüsvay eder. Hem orada hiç kimse kendilerine yardım edemez.
Semûd halkına gelince Biz onlara da doğru yolu gösterdik; fakat onlar körlüğü hidâyete tercih ettiler.Derken işledikleri işler sebebiyle alçaltıcı bir azap yıldırımı onları alıverdi
İman edip de Allah´a karşı gelmekten sakınanları da kurtardık
Gün gelir, Allah´ın düşmanları toplanıp cehenneme sevk olunmak üzere, baştan sona tutuklanırlar
Nihayet oraya ulaştıklarında kulakları, gözleri ve derileri yaptıkları işleri söyleyip kendi aleyhlerinde şahitlik ederler
Derilerine: "Niçin aleyhimizde şahitlik ettiniz?" deyince onlar:"Bizi konuşturan, her şeyi konuşturan Allah´tır.Zaten sizi ilkin yaratan ve sonunda da huzuruna götürüleceğiniz Rabbiniz de O´dur.
Siz, kulaklarınızın, gözlerinizin, derilerinizin, aleyhinizde şahitlik edecekleri bir günün geleceğine inanmıyor ve ondan sakınmıyordunuz, ayrıca siz, yaptıklarınızın çoğunu, Allah´ın bilmediğini sanıyordunuz
İşte Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu kötü zandır ki sizi mahvetti de, o yüzden hüsrana uğrayanlardan oldunuz
Eğer sabredip dayanabilirlerse, cehennem zaten kendi yerleşme yerleridir. Şayet özür dileyip Rab´lerini razı etmek için tekrar dünyaya dönmek isterlerse, onlara bu imkân verilmez
Biz onların yanına birtakım arkadaşlar katarız. Bunlar, onların önlerinde ve arkalarında ne varsa yaptıkları her türlü işi süsler, cazip gösterirler.Böylece cinlerden ve insanlardan gelmiş geçmiş toplumlar hakkında yürürlükte olan cezalandırma hükmü, onlar hakkında da gerekli olur.Çünkü onların hepsi kendilerini hüsrana atmışlardı.
Bir de kâfirler dediler ki: "Şu Kur´ân okunduğunda ona kulak vermediğiniz gibi, ona karşı yaygara koparıp onun, başkaları tarafından anlaşılmasını da engelleyin.Ancak böyle yaparak üstünlük sağlayıp onu bastırmayı umabilirsiniz."
İşte Biz de onun için o kâfirlere dünyada şiddetli bir azap tattıracağız ve âhirette de yaptıkları o pek kötü işlere göre hak ettikleri karşılığı vereceğiz
İşte Allah düşmanlarının cezası da: O ateş! Âyetlerimizi bile bile red ve inkâr ettiklerinden ötürü onlara orada ebedî kalmak vardır
Kâfirler cehennemde: "Ey ulu Rabbimiz!" derler,"gerek cinlerden, gerek insanlardan bizi saptıran o şeytanları bize bir gösteriver de onları ayaklarımızla çiğneyelim, aşağıların aşağısı olsunlar"
"Rabbimiz Allah´tır" deyip sonra da istikamet üzere, doğru yolda yürüyenler yok mu,işte onların yanına melekler inip: "Hiç endişe etmeyin, hiç üzülmeyin ve size vâd edilen cennetle sevinin!" derler
Dünya hayatında da, âhirette de biz sizin dostunuzuz. Orada sizin canınızın çektiği her şey, Gafur ve Rahîm´den (affı, merhamet ve ihsanı bol olan Allah tarafından) bir ikram olarak sizindir.Hem orada siz bütün istediklerinize kavuşacaksınız
Allah yoluna çağıran, makbul ve güzel işler işleyen ve "Ben Müslümanlardanım" diyen kimseden daha güzel söz söyleyen kim olabilir?
İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak.Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş
Ama kötülüğe karşı iyilik hasleti, ancak sabredenlerin kârıdır, faziletten yana nasibi bol olanların kârıdır.
Eğer şeytandan gelen bir vesvese seni dürterse hemen Allah´a sığın. Çünkü O, her şeyi işitir, her şeyi mükemmel tarzda bilir.
Gece gündüz, Güneş, Ay, hepsi O´nun âyetlerindendir.O halde Güneş´e ve Ay´a değil, onları öylece yaratana secde edin, eğer O´na ibadet ediyorsanız
Eğer kibirlenecek olurlarsa, şunu bilsinler ki Rabbinin nezdinde olan melekler, gece gündüz O´nu tenzih, tesbih ederler ve asla usanmazlar
O´nun kudretinin ve hikmetinin delillerinden biri de şudur ki:Sen yeri boynu bükük, kupkuru görürsün. Fakat Biz üzerine su indirince yer harekete geçip kabarır.İşte bu yere kim hayat veriyorsa ölüleri de O diriltecektir.Çünkü O her şeye kadirdir
Âyetlerimiz konusunda, haktan sapanlar bize gizli kalmazlar.Şimdi söyleyin bakalım: Cehenneme atılmak mı iyidir, yoksa kıyamet günü büyük duruşmaya tam bir güven içinde gelmek mi?İstediğinizi yapın, çünkü O, bütün yaptıklarınızı görmektedir
Kendilerine gelen bu şanı yüce dersi inkâr edenler elbette cezadan kurtulamazlar.Halbuki o eşsiz ve pek kıymetli bir kitaptır.Öyle bir kitaptır ki batıl ona ne önünden, ne ardından, hiç bir taraftan yol bulamaz.(Tam hüküm ve hikmet sahibi, bütün hamdlerin ve övgülerin sahibi) o Hakîm ve Hamîd tarafından indirilmiştir
Sana söylenenler, senden önceki peygamberlere söylenen sözlerden başka bir şey değildir.Senin Rabbin hem mağfiret, hem de gayet acı bir azap sahibidir
Eğer biz Kur´ân´ı yabancı bir dille gönderseydik derlerdi ki:"Neden, onun âyetleri açıkça beyan edilmedi? Dil yabancı, muhatap arap! Olur mu böyle şey?" De ki: "O, iman edenler için hidâyet ve şifadır."Ama iman etmeyenlerin kulaklarında ağırlıklar vardır. Kur´ân onlara kapalı ve karanlık gelir.Onların, çok uzak bir yerden sesleniliyor da söyleneni hiç anlamıyorlar gibi bir halleri vardır.
Gerçekten Biz Mûsâ´ya da kitap vermiştik de Kur´ân hakkında bunlar ihtilaf ettiği gibi, onun hakkında da ihtilaf edilmişti.Eğer Rabbinden haklarındaki azabı erteleme ve hükmü kıyamete bırakma şeklinde daha önce bir hüküm verilmiş olmasaydı, onların işleri bitmişti bile! Bu gerçeğe rağmen onlar hâlâ bundan derin bir şüphe içindedirler
Kim makbul ve güzel işler yaparsa kendi lehine, kim kötülük yaparsa kendi aleyhinedir.Rabbin kullarına asla zulmetmez
Kıyamet (yani dirilme) vaktini yalnız O bilir.O´nun bilgisi ve izni olmaksızın, ne bir meyve tomurcuğundan çıkabilir, ne her hangi bir dişi hamile kalabilir, ne hâmile olan biri yavrusunu doğurabilir.Gün gelir: "Neredeymiş Bana ortak saydığınız putlar?" diye nida eder de, müşrikler: "İçimizden buna şahitlik edecek bir tek kişi bile olmadığını Sana arz ederiz!" derler.
Böylece daha önce ibadet ettikleri putlar kendilerini terk eder, müşrikler de kaçacak yer kalmadığını anlarlar
İnsan mal mülk istemekten usanmaz, ama kendisine maddî sıkıntı dokununca hemen ye´se düşer, ümitsiz olur.
Başına gelen bir sıkıntıdan sonra, tarafımızdan ona nimet tattırırsak:"Bu benim hakkımdı zaten,Kıyametin geleceğini de pek zannetmem.Ama olur da (müminlerin dediği gibi), Rabbimin huzuruna götürülecek olsam bile,O´nun yanında en güzel ne varsa o da benim olur, (hiç tereddüdünüz olmasın)!" der.Biz elbette o kâfirlere, dünyada yapmış oldukları her şeyi tek tek bildireceğiz ve onlara şiddetli bir azap tattıracağız
Biz insana nimet verdiğimizde o, şükürden yüz çevirir, başını alır uzaklaşır.Fakat kendisine sıkıntı dokununca, bir de bakarsın uzun uzun yalvarır durur.
Artık söyleyin bakalım: Eğer bu Kur´ân Allah tarafından gönderilmiş de, siz bunu red ve inkâr etmişseniz,o takdirde haktan iyice uzaklaşmış olan sizlerden daha sapık kim olabilir
Evet, Biz ileride onlara delillerimizi gerek dış dünyada, gerek kendi öz varlıklarında göstereceğiz; ta ki Kur´ân´ın, Allah tarafından gelen gerçeğin ta kendisi olduğu onlar tarafından da iyice anlaşılacak.Rabbinin her şeye şahid olması yetmez mi?
Ama dikkat edin ki onlar Rab´lerine kavuşma hususunda şüphe içindedirler.İyi bilin ki O, her şeyi ilmi ve kudreti ile kuşatmıştır
Bilen bir toplum için âyetleri açıklanmış, Arapça okunan bir Kitaptır.
Müjdeleyici ve uyarıcı olarak (gönderilmiştir). Fakat çokları yüz çevirmiştir; onlar işitmezler.
Dediler ki: "Bizi çağırdığın şeye karşı kalblerimiz kılıflar içinde, kulaklarımızda bir ağırlık ve seninle bizim aramızda bir perde var. Sen (istediğini) yap, biz de (istediğimizi) yapıyoruz."
De ki: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana, tanrınızın bir tek Tanrı olduğu vahyediliyor. O´na doğrulun (O´na yönelerek işlerinizi düzeltin), O´ndan mağfiret dileyin. (O´na) Ortak koşanların vay haline!"
Onlar ki zekât vermezler ve onlar âhireti de inkâr ederler.
İnanıp iyi işler yapanlara gelince; onlar için kesintisiz bir mükâfât vardır.
De ki: "Siz mi arzı iki günde Yaratan´a nankörlük ediyor ve O´na eşler koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir."
Arza, üstünden ağır baskılar (sağlam dağlar) yaptı. Onda bereketler yarattı ve onda arayıp soranlar için gıdalarını (bitkilerini ve ağaçlarını) tam dört günde takdir etti (düzene koydu).
Sonra duman (gaz) halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve arza: "İsteyerek veya istemeyerek (buyruğuma) gelin" dedi. "İsteyerek (buyruğuna) geldik." dediler.
Böylece onları, iki günde yedi gök yaptı ve her göğe emrini (kanunlarını) vahyetti. Biz, en yakın göğü lambalarla ve koruma ile (koruyucu güçlerle) donattık. İşte bu, o güçlü, bilen (Allâh)ın takdiridir.
Eğer yüz çevirirlerse, de ki: "Ben sizi ´Âd ve Semûd´un başına düşen yıldırım gibi bir yıldırıma karşı uyardım."
Onlara: "Yalnız Allah´a kulluk edin!" diye önlerinden ve arkalarından elçiler gelmişti. "Rabbimiz dileseydi, melekler indirirdi. Biz sizinle gönderilen mesajı tanımıyoruz." dediler.
´Âd (kavmi), yeryüzünde haksız olarak büyüklük tasladılar ve: "Bizden daha kuvvetli kim var?" dediler. Onları yaratan Allâh´ın kendilerinden daha güçlü olduğunu görmediler mi? Bizim âyetlerimizi de inkâr ediyorlardı.
Biz de onlara dünyâ hayâtında rezillik azâbını taddırmak için o uğursuz günlerde, üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Âhiret azâbı ise daha da kepaze edicidir. Onlara hiç yardım edilmeyecektir.
Semûd (kavmin)e gelince onlara yol gösterdik fakat onlar, körlüğü doğru yolu bulmağa yeğlediler. Böylece yaptıkları yüzünden alçaltıcı azâb yıldırımı onları yakaladı.
İnananları ve korunanları kurtardık.
Allâh´ın düşmanları ateşe sürüldükleri gün toplanıp bir araya getirilirler.
Nihâyet oraya vardıklarında kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları işler hakkında aleyhlerine şâhidlik ettiler.
Derilerine: "Niçin aleyhimize şâhidlik ettiniz?" dediler. (Derileri): "Her şeyi konuşturan Allâh bizi konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştı, işte O´na döndürülüyorsunuz." dediler.
"İşte Rabbinize karşı beslediğiniz bu zannınız, sizi helâk etti, ziyana uğrayanlardan oldunuz!"
Şimdi eğer dayanabilirlerse, ateştir onların yeri. Ve eğer özür dileyip Rablerini râzı etmek isterlerse özürleri kabul edilmeyecektir (çünkü özür dileme vakti geçmiştir artık).
Biz onlara birtakım (kötü) arkadaşlar sardırdık. Onların önlerinde ve arkalarında bulunan herşeyi onlara süslü gösterdiler (yaptıkları işlerin güzel olduğunu söylediler). Kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan topluluklarına (uygulanan) söz, kendilerine de gerekli oldu (bunlar da azâbı hak ettiler), çünkü hep ziyanda idiler.
İnkâr edenler dediler ki: "Bu Kur´ân´ı dinlemeyin, o (okunduğu)nda gürültü edin, (böylece onun anlaşılmasına engel olun), belki ona gâlib gelirsiniz (başka türlü onunla başa çıkmanıza imkân yoktur)."
İnkâr edenlere şiddetli bir azâb taddıracağız ve onları, yaptıklarının en kötüsüyle cezâlandıracağız.
O Allâh düşmanlarının cezâsı: Ateştir. Âyetlerimizi inkâr etmelerinin cezâsı olarak onlara, orada sürekli kalma yurdu vardır.
(Ateşe giren) Kâfirler dediler ki: "Rabbimiz, bizi saptıran cin ve insanları bize göster, onları ayaklarımızın altına alalım da alçaklardan olsunlar!"
"Rabbimiz Allah´tır" deyip, sonra doğru olanların üzerine melekler iner: "Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennetle sevinin! (derler)."
"Biz dünyâ hayâtında da, âhirette de sizin dostlarınızız. Orada size canlarınızın çektiği her şey var. Orada size istediğiniz her şey var."
(Bütün bunlar) Çok bağışlayan, çok esirgeyen (Allâh)ın ağırlaması olarak (size lutfedilir).
(İnsanları) Allah´a çağıran, iyi iş yapan ve "Ben müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?
İyilikle kötülük bir olmaz. (Sen kötülüğü) En güzel olan şeyle sav. O zaman bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dosttur.
Bu (kötülüğü iyilikle savma olgunluğu)na ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak büyük şansı olan kavuşturulur.
Eğer şeytândan kötü bir düşünce, seni dürtecek olursa hemen Allâh´a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.
Gece, gündüz, güneş ve ay O´nun âyetlerindendir. Eğer Allah´a tapıyorsanız, güneşe ve aya secde etmeyin; onları yaratan Allah´a secde edin.
Eğer büyüklük taslarlarsa (bilsinler ki) Rabbinin yanında bulunan (melek)ler, gece gündüz O´nu tesbih ederler ve onlar hiç usanmazlar.
O´nun âyetlerinden biri de (şudur): Sen, toprağı, boynu bükük görürsün. Onun üzerine suyu döktüğümüz zaman titreşir ve kabarır. Onu dirilten, elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye kâdirdir.
Âyetlerimiz hususunda doğruluktan sapanlar bize gizli kalmazlar. Şimdi, ateşin içine atılan mı daha iyidir, yoksa kıyâmet günü güvenle gelen mi? Dilediğinizi yapın, O, yaptıklarınızı görmektedir.
Onlar, kendilerine gelen Kur´ân´ı inkâr ettiler. Halbuki o, öyle eşsiz bir Kitaptır,
Ki ne önünden, ne de arkasından onu boşa çıkaracak bir söz gelmez. (O) Hüküm ve hikmet sâhibi, çok övülen (Allâh)dan indirilmiştir.
Sana söylenen, senden önceki elçilere söylenmiş olandan başka bir şey değildir. Kuşkusuz Rabbin, hem bağışlama sâhibi, hem de acı azâb sâhibidir.
Eğer biz onu, yabancı (dilde) bir Kur´ân yapsaydık derlerdi ki: "Âyetleri (anlayacağımız) bir dille açıklanmalı değil miydi? Araba yabancı söz mü (geliyor)?" De ki: "O, inananlar için bir yol gösterici ve (gönüllere) şifâdır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve o, onlara bir körlüktür. (Sanki) Onlar, uzak bir yerden çağırılıyorlar (da duymuyorlar).
Andolsun biz Mûsâ´ya Kitabı vermiştik, onda da ayrılığa düşülmüştü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında derhal hüküm verilir (işleri bitirilir)di. Onlar ondan işkilli bir kuşku içindedirler.
Kim iyi iş yaparsa yararı kendisinedir ve kim kötülük yaparsa zararı kendisinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.
(Duruşma) Sâ´ati(ni) bilmek, Allah´a havale edilir. O´nun bilgisi olmadan ne meyvalar kabuklarından çıkar, ne bir dişi gebe kalır ve ne de doğurur. (Alah) Onlara: "Ortaklarım nerede?" diye ünlediği gün: "Sana arz ederiz ki bizden hiçbir gören yok." demişlerdir.
Önceden yalvarıp durdukları şeyler, onlardan sapıp gitmiş ve onlar, kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.
İnsan hayır istemekten usanmaz (dâimâ malının artmasını diler). Ama kendisine bir şer dokundu mu hemen üzülür, ümitsiz olur.
Eğer kendisine dokunan bir zarardan sonra biz ona bir rahmet taddırırsak: "Bu benim hakkımdır; kıyâmetin kopacağını sanmıyorum; (kıyâmet kopsa da) Rabbime götürülmüş olsam bile muhakkak O´nun yanında benim için daha güzel şeyler vardır" der. Biz, o nankörlere, yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve mutlaka onlara kaba azâbdan taddıracağız.
İnsana bir ni´met verdik mi yüz çevirir; yan çizer. Ona bir şer dokundu mu yalvarıp durur.
De ki: "Gördünüz mü, ya o (Kur´an) Allâh tarafından ise ve siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim olabilir?"
Biz onlara, ufuklarda ve kendi canlarında âyetlerimizi göstereceğiz ki o(Kur´â)n´ın gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye tanık olması yetmez mi?
İyi bil ki onlar, Rablerine kavuşmaktan kuşku içindedirler. İyi bil ki O, her şeyi kuşatmıştır (her şey Allâh´ın bilgisi içindedir).
Bilen bir toplum için Kur’an, Arapça okunarak ayetleri açıklanmış bir kitaptır.
Müjdeci ve uyarıcıdır. Oysa çokları işitmeyerek yüz çevirmiştir.
-Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimizde örtüler, kulaklarımızda ağırlık vardır. Seninle bizim aramızda da bir perde vardır. Sen çalış, biz de çalışacağız, dediler.
De ki: -Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Yalnızca bana, ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyediliyor. Öyleyse ona yönelin, ondan bağışlanma dileyin, şirk koşanların vay haline!
Ahireti inkar ederek zekat vermeyenlerin...
İman edenler ve doğruları yapanlar, işte onlar için de kesintisiz bir mükafat vardır.
De ki: -Siz, dünyayı iki günde yaratana nankörlük mü ediyorsunuz? Ona ortaklar koşuyorsunuz. Halbuki O, alemlerin Rabb’idir.
Dünya üzerinde sabit dağlar var etmiş ve onları bereketlendirmiştir. Arayanlar için orada, eksiksiz olarak, dört günde/mevsimde gıdalar takdir etti.
Sonra gaz halinde bulunan göğe yöneldi ve dünya ile göğe: -İsteyerek ya da istemeyerek gelin! dedi. Onlar da: -İsteyerek geldik, dediler.
Onları yedi gök olarak iki günde varedip, her bir göğe kendi işini bildirdi. Dünya göğünü ise koruduk ve yıldızlarla süsledik. İşte bu, her şeye Hakim ve Bilen’in takdiridir.
Eğer yüz çevirirlerse, onlara de ki: -Sizi, Ad ve Semûd’un yıldırımına benzer bir yıldırımla uyardım.
Onlara peygamberleri “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin” diye önlerinden ve arkalarından geldiği zaman: Rabbimiz isteseydi melekleri gönderirdi. Bunun için biz sizin gönderildiğinize inanmıyoruz, demişlerdi.
Ad, haksız yere yeryüzünde büyüklenmiş: -Bizden daha kuvvetli kim vardır? demişlerdi. Kendilerini yaratan Allah’ın, kendilerinden daha kuvvetli olduğunu görmüyorlar mı? Onlar, ayetlerimizi bilerek inkar ediyorlardı.
Biz de onlara dünya hayatında rezil edici azabı tattırmak için, o uğursuz günlerde buz gibi bir rüzgar göndermiştik. Ahiret azabı ise daha çok alçaltıcıdır ve onlar yardım da görmezler.
Semûd’a gelince, onlara doğru yolu göstermiştik. Onlar ise körlüğü kılavuza tercih ettiler. Bu sebeple onları, yaptıklarına karşılık zelil edici bir azabın sarsıntısı tutmuştu.
İman edenleri ise, Allah’tan sakınmaları sebebiyle kurtarmıştık.
O gün, Allah’ın düşmanları topluca ateşe sürülürler.
Oraya vardıkları zaman, kulakları, gözleri ve derileri, onların yaptıklarına şahitlik edecektir.
Derilerine şöyle diyecekler: -Niye aleyhimize şahitlik ettiniz? -Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. Sizi ilk defa yaratmıştı ve yine Ona döndürülüyorsunuz.
-Siz, kulaklarınızın, gözlerinizin, derilerinizin kendi aleyhinizde şahitlik etmesini beklemiyordunuz. Oysa Allah’ın, sizin yaptığınız şeylerin çoğunu bilmediğini zannediyordunuz.
İşte Rabb’iniz hakkındaki bu zannınız sizi helak etti de hüsrana uğrayanlardan oldunuz.
Şimdi eğer dayanabilirlerse, ateş onların maskesidir. Eğer kendilerinden razı olunmasını beklerlerse, kesinlikle onlardan razı olunmayacaktır.
Onlara yakın arkadaşlar musallat etmiştik de onlara önlerindekini ve arkalarındakini süslü göstermişlerdi. Kendilerinden önce geçmiş cin ve insan toplumlarına gerçekleşen azap sözü, bunlar üzerine de gerçekleşmişti de, onlar, hüsrana uğrayanlar olmuşlardı.
O inkarcılar: -Bu Kur´an´ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki bastırırsınız, demişlerdi.
İnkarcılara elbette şiddetli bir azap tattıracağız. Onları yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.
Allah’ın düşmanlarının cezası işte bu ateştir. Orası, ayetlerimizi bile bile inkar etmiş olmaları sebebiyle, onlar için ebedi kalınacak bir yurttur.
Nankörlük etmiş olanlar derler ki: -Rabbimiz, bizi saptıran cinleri ve insanları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım da en aşağılıklardan olsunlar!..
“Rabbimiz Allah’tır” diyen sonra da dosdoğru olanlara: -Korkmayın, üzülmeyin, size vaat edilen cennete sevinin, diye melekler iner.
Biz hem dünya hayatında ve hem de ahirette sizin dostlarınızız. Orada canınız ne isterse vardır. Orada sizin için ne isterseniz vardır.
Bağışlayan ve merhametli Allah’tan bir ikram olarak..
Allah’a davet eden, doğruları yapan ve “Ben Müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır?
İyilikle kötülük bir değildir. Kötülüğü en güzel şekilde sav. O zaman seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse, sanki yakın bir dost gibi olur.
Buna sabredenlerden başkası ulaşamaz. Buna, büyük hazzı tadanlardan başkası ulaşamazlar.
Eğer şeytandan bir vesvese seni dürtüklerse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, her şeyi işiten ve bilendir.
Gece ve gündüz, güneş ve ay Allah’ın ayetlerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Onları yaratan Allah’a secde ediniz. Eğer gerçekten ona kulluk eden kimseler iseniz...
Eğer büyüklenirlerse, (bilsinler ki) Allah’ın yanındakiler gece gündüz hiç usanmadan O’nu tesbih ederler.
Onun ayetlerinden biri de şudur: -Yeryüzünü kupkuru görürsün, üzerine su indirdiğimiz zaman, harekete geçer ve kabarır. Toprağa böyle hayat veren, ölüleri de diriltecektir. O’nun her şeye gücü yeter.
Ayetlerimiz hakkında yanlış yorumda bulunanlar bize gizli değildir. Kıyamet günü ateşe atılanlar mı daha hayırlıdır yoksa emniyet içinde gelen mi? İstediğinizi yapın. Nitekim O ne yaptığınızı görüyor.
Kitap kendilerine geldiğinde onu inkar ettiler. Oysa o, eşsiz bir kitaptır.
Ona önünden ve ardından hiçbir batıl gelemez. Hakim ve hamd’e layık olanın indirmesidir.
Sana söylenenler, senden önceki elçilere söylenenlerden başka bir şey değildir. Süphesiz Rabbin, hem mağfiret sahibidir, hem de acı bir azap sahibidir.
Biz Kur’an’ı yabancı bir dilde okusaydık: -Ayetleri açıklanmalı değil miydi? bir Arab’a, yabancı dilde mi? derlerdi. De ki: -İman edenlere kılavuz ve şifadır. İman etmeyenlerin kulaklarında ağırlık vardır. O, onlara karşı bir körlüktür. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor.
Musa’ya da kitap vermiştik. Onda da anlaşmazlığa düşüldü. Rabbinden bir söz çıkmış olmasaydı hemen aralarında hüküm verilirdi. Onlar, ondan yine de şüphe ve endişe içindedirler.
Kim doğru olanı yaparsa, kendisi içindir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara asla zulmedici değildir.
(Kıyamet) Saatinin bilgisi Allah’a aittir. Onun bilgisi olmadan ne meyveler kabuklarından çıkar; ne bir dişi hamile kalır ve ne de doğurur. Allah; onlara: -Nerede ortaklarım? diye seslendiği gün: -Bir şahidimiz olmadığını sana bildiririz, derler.
Daha önce ibadet ettikleri şeyler onlardan kaybolup gitmiştir. Bir kaçış yolu olmadığını anlamışlardır.
İnsan iyiliği dilemekten usanmaz. Ona bir kötülük isabet ettiği zaman hemen ümitsizliğe düşer ve boynunu büker.
Kendisine dokunan bir zarardan sonra, ona biz, bir rahmet tattırırsak hemen şöyle der: -Bu benim hakkımdır, kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Eğer Rabbime döndürülürsem, onun yanında, benim için daha iyisi vardır. Nankörlere elbette yaptıklarını haber vereceğiz ve en ağır azabı onlara tattıracağız.
İnsana bir nimet verdiğimizde yüz çevirir ve büyüklük taslar. Bir kötülük dokunduğu zaman hemen yalvarmaya başlar.
De ki: -Eğer bu (Kur’an) Allah katından gelmiş; sonra da siz onu inkar etmişseniz, gördünüz mü uzak bir ayrılık içinde olandan daha sapık kim vardır?
Onun hak olduğu iyice belli olana kadar, ayetlerimizi hem afakta hem de kendi içlerinde göstereceğiz. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?
Onlar, Rab’lerine kavuşmaktan şüphe içindedirler! Bilin ki o, her şeyi kuşatmıştır.
Bilen bir kavim için, ayetleri (çeşitli biçimlerde, birer birer) ´fasıllar halinde açıklanmış´ Arapça Kur´an (veya okunan) kitaptır;
Bir müjde verici ve bir uyarıcı korkutucu olarak. Ama onların çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar dinlemezler.
Ve dediler ki: «Bizi kendisine çağırmakta olduğun şeye karşı kalblerimiz bir örtü içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda da bir perde vardır. Artık sen (yapabileceğini) yap, biz de gerçekten yapıyoruz.»
De ki: «Ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim. Bana yalnızca, sizin ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunuyor. Öyleyse O´na yönelin ve O´ndan mağfiret dileyin. Vay haline o müşriklerin.»
Ki onlar, zekâtı vermeyenler ve onlar ahireti inkâr edenlerdir.
Gerçek şu ki, iman edip salih amellerde bulunanlar ise; onlar için kesintisi olmayan bir ecir vardır.
De ki: «Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratana (karşı) küfre sapıyor ve O´na birtakım eşler kılıyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.»
Orda (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip arayanlar için eşit olmak üzere ordaki rızıkları dört günde takdir etti.
Sonra, kendisi duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: «İsteyerek veya istemeyerek gelin.» İkisi de: «İsteyerek (itaat ederek) geldik» dediler.
Böylelikle onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti. Biz dünya göğünü de kandillerle süsleyip donattık ve bir koruma (altına aldık). İşte bu üstün ve güçlü olan, bilen (Allah´)ın takdiridir.
Bu durumda eğer onlar yüz çevirirlerse, artık de ki: «Ben sizi, Ad ve Semûd (kavimlerinin) yıldırımına benzer bir yıldırımla uyarıp korkuttum.»
Onlara «Yalnızca Allah´a kulluk edin» diye önlerinden ve arkalarından peygamberler gelince, dediler ki: «Eğer dileseydi Rabbimiz melekler indirirdi. Bundan dolayı biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeye (karşı) küfredenleriz.»
Ad (kavmin)e gelince; onlar yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve dediler ki: «Kuvvet bakımından bizden daha üstün kimmiş?» Onlar, gerçekten kendilerini yaratan Allah´ı görmediler mi? O, kuvvet bakımından kendilerinden daha üstündür. Oysa onlar, bizim ayetlerimizi (bilerek) inkâr ediyorlardı.
Böylece biz de onlara dünya hayatında aşağılanma azabını taddırmak için, o uğursuz (felâketler yüklü) günlerde üzerlerine ´kulakları patlatan bir kasırga´ gönderdik. Ahiret azabı ise daha da bir aşağılanmadır. Ve onlara yardım edilmeyecektir.
Semûd´a da gelince; biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazanmakta oldukları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.
İman edenleri ve korkup sakınmakta olanları ise kurtardık.
Allah´ın düşmanlarının bir araya getirilip toplanacakları gün işte onlar, ateşe bölükler halinde dağıtılırlar.
Sonunda oraya geldikleri zaman, onların işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir.
Kendi derilerine dediler ki: «Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?» Dediler ki: «Her şeye nutku verip konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O´na döndürülmektesiniz.»
«Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinizde şahitlik eder diye sakınıp korunmuyordunuz. Aksine, yapmakta olduklarınızın birçoğunu Allah´ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.»
«İşte bu sizin zannınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz zannınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle hüsrana uğrayanlar olarak sabahladınız.»
Şimdi eğer sabredebilirlerse, artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer onlar hoşnut olma (dünya)ya dönmek isterlerse, artık onlar hoşnut olacaklardan değildirler.
Biz onlara birtakım yakın kimseleri ´kabuk gibi üzerlerine kaplattık´, onlar da, önlerinde ve arkalarında olanları kendilerine süslü gösterdiler. Cinlerden ve insanlardan kendilerinden önce gelip geçmiş ümmetlerde (yürürlükte tutulan azab) sözü onların üzerine hak oldu. Çünkü onlar, hüsrana uğrayanlardı.
İnkâr edenler dediler ki: «Bu Kur´an´ı dinlemeyin ve onda (okunurken) yaygaralar koparın. Belki üstün gelirsiniz.»
Artık gerçekten o inkâr edenlere şiddetli bir azap taddıracağız ve onları yapmakta olduklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.
Bu, Allah´ın düşmanlarının cezası olan ateştir. Bizim ayetlerimizi inkâr etmeleri dolayısıyla bir ceza olarak, orada onlar için ebedilik yurdu vardır.
Küfretmekte olanlar dediler ki: «Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi saptırmış olanları bize göster, onları ayaklarımızın altına alalım, en aşağılarda bulunanlardan olsunlar.»
Şüphesiz: Onlar «Bizim Rabbimiz Allah´tır» deyip sonra da dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki;) «Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size va´d olunan cennetle sevinin.»
«Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz. Orda nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir ve istemekte olduğunuz her şey de sizindir.»
«Çok bağışlayan, çok esirgeyen (Allah)tan bir ağırlanma olarak.»
Allah´a çağıran, salih amelde bulunan ve: «Gerçekten ben müslümanlardanım» diyenden daha güzel sözlü kimdir?
İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.
Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz.
Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen Allah´a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir?
Allah´ın ayetlerindendir gece, gündüz, güneş ve ay. Siz güneşe de, aya da secde etmeyin. Allah´a secde edin, ki bunları kendisi yaratmıştır. Eğer O´na ibadet edecekseniz.
Şayet onlar büyüklenecek olurlarsa, Rabbinin katında bulunanlar, O´nu gece ve gündüz tesbih ederler ve onlar bıkkınlık duymazlar.
O´nun ayetlerinden biri de, senin gerçekten yeryüzünü huşû içinde (solmuş, boynu bükülmüş ve kupkuru) görmendir. Ama biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, deprenir ve kabarır. Şüphesiz onu dirilten, ölüleri de elbette dirilticidir. Çünkü O, her şeye güç yetirendir.
Onlar Bizim ayetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar, bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O, yapmakta olduklarınızı gerçekten görendir.
Şüphesiz, kendilerine zikir gelince ona (karşı) küfre sapanlar (ateşin içine bırakılırlar); oysa o, aziz (şerefi yüksek, üstün) bir Kitaptır.
Batıl, ona önünden de ardından da gelemez. (Çünkü Kur´an,) Hüküm ve hikmet sahibi, çok övülen (Allah)tan indirilmedir.
Sana söylenen şeyler, senden önceki peygamberlere söylenenden başkası değildir. Şüphesiz senin Rabbin, hem elbette mağfiret sahibidir, hem de acı bir azab sahibidir.
Eğer biz onu A´cemi (Arapça olmayan bir dilde) olan Kur´an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: «Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, A´cemi (Arapça olmayan bir dil) mi?» De ki: «O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur´an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir.»
Andolsun, biz Musa´ya kitabı verdik, fakat onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer senin Rabbinden (daha önce) bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Gerçekten onlar, bundan yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Kim salih bir amelde bulunursa, kendi nefsi lehinedir, kim de kötülük ederse, o da kendi aleyhinedir. Senin Rabbin, kullara zulmedici değildir.
Kıyamet saatinin ilmi O´na döndürülür. O´nun ilmi olmaksızın, hiçbir meyve tomurcuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Onlara: «Benim ortaklarım nerede» diye sesleneceği gün, dediler ki: «Sana arzettik ki, bizden hiçbir şahid olan yok.»
Önceden kendilerine taptıkları (bu gün) onlardan kaybolup gitti ve onlar kaçacak hiçbir yerleri olmadığını anlamışlardır.
İnsan, hayır istemekten bıkkınlık duymaz; fakat ona bir şer dokundu mu, artık o, ye´se düşen bir umutsuzdur.
Oysa ona dokunan bir zarardan sonra tarafımızdan bir rahmet taddırsak, mutlaka: «Bu benim (hakkım)dır. Ve ben kıyamet saatinin kopacağını da sanmıyorum eğer Rabbime döndürülsem bile, muhakkak O´nun katında benim için daha güzel olanı vardır.» der. Ama andolsun biz, o kâfirlere yapmakta olduklarını haber vereceğiz ve andolsun onlara, en kaba bir azabtan tattıracağız.
İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman ise, artık o, geniş (kapsamlı ve derinlemesine) bir dua sahibidir.
De ki: «Gördünüz mü haber verin; eğer o (Kur´an) Allah katından ise, sonra da siz ona (karşı) küfretmişseniz, (bu durumda) uzak bir ayrılık içinde olandan daha sapık kimdir?»
Biz ayetlerimizi hem âfâkta, hem de kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyleki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Her şeyin üzerinde senin Rabbinin şahid olması yetmez mi?
Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rabblerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, her şeyi sarıp kuşatandır.
Bilgi ile donanmış bir toplum için ayetleri, Arapça bir Kur´an halinde ayrıntılı kılınmış bir kitaptır bu.
Muştulayıcı ve uyarıcı olarak. Onların pek çoğu yüz çevirdi; kulak verip dinlemezler onlar.
Dediler ki: "Bizi çağırdığı o şeye karşı kalplerimiz kılıflar içinde; kulaklarımızda bir ağırlık, seninle bizim aramızda da bir perde var. O halde, sen işini yap, muhakkak biz de işimizi yapacağız."
De ki: "Ben sadece sizin gibi bir insanım. İlahınızın bir tek ilah olduğu bana vahyediliyor. O halde şaşıp sendelemeden O´na yönelin ve O´ndan af dileyin. Vay haline ortak koşanların!
Onlar zekâtı vermezler. Ölüm sonrası hayatı inkâr edenler de onlardır.
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, onlar için minnet altına sokmayan bir ödül vardır.
De ki: "Siz, yerküreyi iki günde yaratana gerçekten nankörlük edip O´na ortaklar mı koşuyorsunuz? Âlemlerin Rabbi´dir O."
O, yeryüzüne, denge ve dayanıklık sağlayan dağları üstünden yerleştirdi. Onda bereketlere vücut verdi. Ve onda, azıklarını dört günde takdir edip düzenledi. İsteyip duranlar için eşit miktarda olmak üzere...
Sonra buhar/duman halindeki göğe yöneldi de ona ve yerküreye şöyle seslendi: "İsteyerek veya istemeyerek gelin!" Onlar şöyle dediler: "İsteyerek geldik!"
Böylece onları, iki günde yedi gök halinde takdir edip her göğe kendi iş ve oluşunu vahyetti. Ve biz, arza en yakın göğü kandillerle ve bir korumayla donattık. İşler bunlar Azîz ve Alîm olanın takdiridir.
Yüz çevirirlerse şöyle de: "Sizi, Âd ve Semûd´a çarpan yıldırıma benzer bir yıldırıma karşı uyarıyorum."
Hani, resuller onlara önlerinden, arkalarından gelerek şöyle demişlerdi: "Allah´tan başkasına ibadet/kulluk etmeyin!" Şöyle cevap vermişlerdi: "Eğer Rabbimiz isteseydi, kesinlikle melekler indirirdi. Bu yüzden biz sizinle gönderileni tanımıyoruz."
Âd toplumu yeryüzünde haksız bir biçimde büyüklük tasladı da şöyle dediler: "Bizden daha güçlü kim var?" Onlar, kendilerini yaratan Allah´ın, evet O´nun, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Bunlar, bizim ayetlerimize de karşı çıkıyorlardı.
Biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o uğursuz günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Âhiretin azabı elbette ki daha rezil edicidir. Üstelik onlar hiçbir yardım da görmeyeceklerdir.
Semûd´a gelince, biz onlara kılavuzluk ettik ama onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Bunun üzerine, kazandıkları yüzünden, alçaltıcı azabın yıldırımı onları yakaladı.
İnananları kurtardık, onlar korunuyorlardı.
Gün olur, Allah´ın düşmanları, düzenli bir biçimde bir araya toplanıp ateşe sürülürler.
Nihayet, oraya geldiklerinde kulakları, gözleri, derileri, yapıp-ettikleri hakkında onlar aleyhine tanıklık edecektir.
Derilerine: "Aleyhimizde neden tanıklık ettiniz?" derler. Derileri derler ki: "O her şeyi konuşturan Allah konuşturdu bizi. Hani, sizi ilk seferinde de O yaratmıştı ya! Ve siz O´na döndürüleceksiniz."
Siz, işitme gücünüzün, gözlerinizin, derilerinizin aleyhinize yapacağı tanıklıktan gizlenmiyordunuz. Tam aksine siz, yaptıklarınızdan birçoğunu Allah´ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.
İşte, Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zannınız sizi mahvetti de hüsrana uğrayanlardan oldunuz.
Şimdi eğer dayanabilirlerse, barınakları ateştir. Yok eğer özür dileyip hoşnutluk sağlamak istiyorlarsa, özürleri kabul edilmeyecektir.
Biz onları birtakım yakınlarla/dostlarla çevreleyip sardık da onlar, önlerinde ve arkalarında ne varsa bunlara süslü gösterdiler. Kendilerinden önceki cin ve insan ümmetleri için hak olan söz, bunlar aleyhine de hak oldu. Çünkü bunlar, hüsrana uğrayanlardı.
İnkâr edenler dediler ki: "Şu Kur´an´ı dinlemeyin! O okunurken yaygara koparın ki, galip gelesiniz."
Yemin olsun, o inkârcılara şiddetli bir azabı tattıracağız ve elbette ki onları, yapıp-ettiklerinin en kötüsüyle cezalandıracağız!
İşte bu, Allah düşmanlarının cezası olan ateştir. Ayetlerimize karşı çıkmalarından ötürü, orada kendileri için uzun süreli kalış yeri vardır.
O küfre sapanlar şöyle diyecekler: "Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster ki, onları ayaklarımızın altına alalım da en aşağıda kalanlardan olsunlar."
Şu bir gerçek ki, "Rabbimiz Allah´tır!" deyip sonra hiç şaşmadan yol alanlar üzerine, melekler ha bire iner de şöyle derler: "Korkmayın, üzülmeyin! Size vaat edilen cennetle sevinin."
"Biz sizin, dünya hayatında da âhirette de dostlarınızız. Cennette sizin için nefislerinizin arzuladığı her şey var. Orada sizin için istediğiniz her şey var.
"Gafûr ve Rahîm Allah´tan bir ikram olarak..."
Allah´a çağırıp/yakarıp hayra ve barışa yönelik iş yapan ve "Ben, Müslümanlardanım/Allah´a teslim olanlardanım" diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır?!
Güzellikle çirkinlik/iyilikle kötülük bir olmaz! Kötülüğü, en güzel tavırla sav! O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sımsıcak bir dost gibi oluvermiştir.
Böyle bir tavra, sabredenlerden başkası ulaştırılmaz. Böyle bir tavra, büyük nasip sahibinden başkası ulaştırılmaz.
Eğer şeytandan gelen kötü bir dürtü seni dürtecek olursa hemen Allah´a sığın! Çünkü en iyi işiten O´dur, en iyi bilen O...
Gece ve gündüz, Güneş ve Ay onun ayetlerindendir. Eğer sadece Allah´a kulluk/ibadet ediyorsanız, Güneş´e, Ay´a secde etmeyin; onları yaratan Allah´a secde edin!
Eğer büyüklük taslarlarsa bilsinler ki, Rabbin katındakiler hiç usanmadan, gece ve gündüz O´nu tespih ederler.
Sen, toprağı huşû halinde boynu bükük görüyorsun ya, işte o da Allah´ın ayetlerindendir. Onun üzerine suyu indirdiğimizde, o titrer ve kabarır. Hiç kuşkusuz, onu dirilten Muhyi ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şey üzerinde güç sahibidir.
Ayetlerimiz hakkında eğri ile doğruyu birbirine katanlar, bize gizli kalmazlar. Şimdi, ateşin içine atılan mı hayırlıdır, kıyamet günü güven içinde gelen mi? Dilediğinizi yapın. O, yapıp ettiklerinizi iyice görmektedir.
Onlar, o zikiri/Kur´an´ı kendilerine geldiğinde inkâr ettiler. Halbuki o, eşsiz yücelikte bir Kitap´tır.
Bâtıl ona, ne önünden gelebilir ne de arkasından. Hakîm ve Hamîd Allah´tan bir indirmedir o.
Senin için söylenen, senden önceki resuller için söylenenden başka şey değildir. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin hem çok affedicidir hem de acıklı bir azabın sahibidir.
Eğer biz onu yabancı dilde bir Kur´an yapsaydık, elbette şöyle diyeceklerdi: "Ayetleri ayrıntılı kılınmalı değil miydi?/Arap´a yabancı dil mi?/ister yabancı dilde, ister Arapça!" De ki: "O, iman edenler için bir kılavuz, bir şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve Kur´an, onlar için bir körlüktür. Böylelerine, çok uzak bir mekândan seslenilmektedir."
Yemin olsun, biz Mûsa´ya Kitap´ı verdik de onda ihtilafa düşüldü! Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında iş mutlaka bitirilirdi. Hiç kuşkusuz, onlar, Kur´an hakkında, sürekli işkillendiren bir kuşku içindedirler.
Kim hayra ve barışa yönelik bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara asla zulmetmez.
Kıyamet saatine ilişkin bilgi, Allah´a bırakılır. O´nun ilmi dışında ne meyveler kabuğundan çıkar ne de bir dişi gebe kalır veya doğurur. "Ortaklarım nerede?" diye seslendiği gün, şöyle diyeceklerdir: "Bizden hiçbir tanık olmadığını sana arz ederiz."
Daha önce yakarıp durdukları, onlardan uzaklaşıp kaybolmuştur. Kaçacak hiçbir yerleri olmadığını anlamışlardır.
İnsan, hayır istemekten/hayır için dua etmekten bıkıp usanmaz. Kendisine bir şer dokunmaya görsün; hemen ümidini keser, yıkılır.
Eğer kendisine dokunan bir zorluktan/zarardan sonra bizden bir rahmet tattırsak, yemin olsun, şöyle diyecektir: "Bu benim hakkım! Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülmüş olsam da şüphesiz, O´nun katında benim için şaşmaz güzellikler vardır." Yemin olsun, biz o nankörlük edenlere, yapıp ettiklerini haber vereceğiz. Yemin olsun, o çetin azabı onlara tattıracağız!
İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir, yan yatar. Kendisine şer dokununca, hemen duaya koyulur.
De ki: "Söyleyin bakalım, o Kur´an Allah katından ise, siz de onu inkâr ettinizse/onun üstünü örttünüzse, dönüşü olmayan kopukluğa düşenden daha sapık kim vardır?"
Onlara ayetlerimizi ufuklarda ve öz benliklerinin içinde göstereceğiz. Ta ki, onun hak olduğu kendilerine ayan-beyan belli olsun. Kendisinin her şey üzerinde bir tanık oluşu, senin Rabbine yetmez mi?
Dikkat edin, onlar Rablerine kavuşma konusunda bir şüphe içindedirler. Gözünüzü açın! Allah Muhît´tir, her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.