Yalanladı Semûd ve Âd, insanların başına kopan, akıllarını dağıtan kıyâmeti.
Derken Semûd, helâk edildi taşkınlığıyla.
Ve ama Âd, helâk edildi müthiş bir ses çıkaran, yıkıp götüren, silip süpüren soğuk bir kasırgayla.
Onu, yedi gece ve sekiz gün, birbiri ardınca mûsâllat etti onlara, o topluluğa baksaydın görürdün ki bu kadar zamân içinde yıkılıvermişler yerlere, sanki içleri kof hurma kütükleriymiş onlar.
Artık görebilir misin, var mı onlardan kalanlar?
Ve Firavun ve ondan önce şehirleri altüst olanlar da suçlar işlemişlerdi.
Derken Rablerinin peygamberine isyân etmişlerdi de onları gittikçe artan bir azapla helâk etmişti.
Şüphe yok ki akıp giden gemide taşıdık sizi sular köpürüp coşunca.
Bu, size bir öğüt ve ibret olsun ve belleyip unutmayan kulaklarda kalsın diye.
Sûra bir kerecik üfürülünce.
Ve yeryüzü ve dağlar, bir kerecik birbirlerine çarpıp dağılınca.
İşte o gün ansızın kopacak kıyâmet kopar.
Ve gök yarılır, o gün bitkin bir hâle gelir.
Melekler, etrafında toplanırlar ve Rabbinin arşını o gün, onların üstünde, sekiz melek taşır.
O gün ahvâliniz öylesine meydana çıkarılır ki hiçbir şeyiniz gizli kalmaz.
Derken kimin kitabı, sağ yanından verilirse artık der ki: Gelin, işte okuyun kitabımı.
Zâten ben biliyordum ki kıyâmet günü kavuşacağım hesâbıma.
Artık o, razı olduğu bir yaşayış, bir zevk içindedir.
Yüce cennettedir.
Meyveleri pek yakındır.
Yiyin için, âfiyetler olsun, geçmiş günlerdeki yaptıklarınızın karşılığı olarak.
Ve ama kimin kitabı, sol yanından verilirse artık der ki: Keşke verilmeseydi kitabım.
Ve keşke bilmeseydim, nedir hesabım.
Keşke ölümle olup bitseydi her işim.
Bir fayda vermedi bana mallarım.
Helâk olup gitti gücüm-kuvvetim.
Tutun onu da zincirle bağlayın.
Sonra koca cehenneme atın.
Sonra da onu, boyu yetmiş zirâ, bir zincire vurun.
Şüphe yok ki o, pek ulu Allah´a inanmazdı.
Ve yoksulun yiyeceğine bakmazdı.
Artık bugün, ona, burada bir dost yok.
Ve irinden başka bir yemek de yok.
Onu da ancak suçlular yer.
Artık iş, sizin sandığınız gibi değil, andolsun gördüğünüze.
Ve görmediğinize.
Şüphe yok ki bu, kerem sâhibi bir elçinin sözü elbet.
Ve bu, şâir sözü değil, ne de az inanırsınız.
Ve kâhin sözü de değil, ne de az düşünürsünüz.
Âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.
Ve eğer bize isnâd ederek bâzı lâflar etseydi.
Elbette onu kudretimizle alırdık.
Sonra da elbette şah damarını çeker koparırdık.
Artık buna mâni olamazdı sizden hiçbir kimsecik.
Ve şüphe yok ki Kur’ân, çekinenlere öğüttür.
Ve şüphe yok ki biz, elbette biliriz, sizden, yalanlayanlar vardır.
Ve şüphe yok ki Kur’ân, kâfirlere âdetâ bir hasrettir.
Ve şüphe yok ki o, elbette gerçeğin ta kendisidir.
Artık pek ulu Rabbinin adını anarak tenzîh et onu.
Gerçekleşecek olanın (kıyametin) ne olduğunu sen nereden bileceksin?
Semûd ve Ad kavimleri, kapılarını çalacak felâketi (kıyameti) yalan saymışlardı.
Semûd´a gelince: Onlar pek zorlu (bir sarsıntı) ile helâk edildiler.
Ad kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler.
Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.
Şimdi onlardan arda kalan bir şey görüyor musun?
Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler halkı (Lût kavmi) hep o günahı (şirki) işlediler.
Böylece Rablerinin peygamberlerine karşı geldiler, O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.
Şüphesiz, su bastığı vakit sizi gemide biz taşıdık;
Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve belleyici kulaklar onu bellesin diye.
Artık Sûr´a bir tek defa üflendiği,
Yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman,
işte o gün olacak olur (kıyamet kopar).
Gök de yarılır ve artık o gün o, çökmeye yüz tutar.
Melekler onun (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir.
(Ey insanlar!) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir sır gizli kalmaz.
Kitabı sağ tarafından verilen:" Alın, kitabımı okuyun" der.
Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.
Artık o, hoşnut kalacağı bir hayat içindedir,
Yüce bir cennette,
Meyveleri sarkmış halde.
(Onlara denir ki:) Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık, âfiyetle yeyin, için.
Kitabı sol tarafından verilene gelince, der ki:" Keşke, bana kitabım verilmeseydi!"
Şu hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!
Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi!
Malım bana hiç fayda sağlamadı;
Saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti.
Onu yakalayın da, (ellerini boynuna) bağlayın;
Sonra alevli ateşe atın onu!
Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde oraya sokun!
Çünkü o, ulu Allah´a iman etmezdi,
Yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi.
Bu sebeple, bugün burada onun candan bir dostu yoktur.
İrinden başka yiyecek de yoktur.
Onu (bile bile) hata işleyenlerden başkası yemez.
Görebildikleriniz üzerine yemin ederim,
Ve göremediklerinize ki,
Hiç şüphesiz o (Kur´an), çok şerefli bir elçinin sözüdür.
Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!
Bir kâhin sözü de değildir (o). Ne de az düşünüyorsunuz!
(O), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı,
Elbette onu kıskıvrak yakalardık.
Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık).
Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.
Doğrusu o (Kur´an), takvâ sahipleri için bir öğüttür.
İçinizde (onu) yalan sayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.
Muhakkak o, kâfirler için bir iç yarasıdır.
Ve o, gerçekten kat´î bilginin ta kendisidir.
O halde, ulu Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et.
O gerçekleşecek olanı (kıyameti) sana bildiren nedir?
Semud ve Ad (toplumları), karia’yı yalan saydılar.
Bu nedenle Semud (halkı), korkunç bir sesle helak edildi.
Ad (halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helak edildiler.
(Allah) Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin üzerlerine musallat etti. Öyle ki, o kavmin, orada sanki içi kof hurma kütükleriymiş gibi çarpılıp yere yıkıldığını görürsün.
Şimdi onlardan hiç arta kalan (bir şey) görüyor musun?
Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı da hep) o hata ile (tarih sahnesine) geldiler.
Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.
Gerçek şu ki, su taştığı zaman, o gemide Biz sizi taşıdık;
Öyle ki, onu sizlere bir ibret (hatırlatma ve öğüt) kılalım. ´Gerçeği belleyip kavrayabilen´ kullar da onu belleyip-kavrasın.´
Artık sur´a tek bir üfürülüşle üfürüleceği.
Yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından tek bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman.
İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet) artık vukubulmuş (gerçekleşmiş)tur.
Gök yarılıp-çatlamıştır; artık o gün, ´sarkmış-za´fa uğramıştır.´
Melek(ler) ise, onun çevresi üzerindedir. O gün, Rabbinin arşını onların da üstünde sekiz (melek) taşır.
Siz o gün arzolunursunuz; sizden yana hiçbir gizli (şey), gizli kalmaz.
Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: "Alın, kitabımı okuyun."
"Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış)tım."
Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir.
Yüksek bir cennette.
Devşirilecek (meyve ve eşsiz ürün)leri pek yakındır.
"Geride kalan günlerde, ´peşin olarak sunduklarınıza karşılık olmak üzere,´ afiyetle yiyin ve için."
Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi."
"Hesabımı hiç bilmeseydim."
"Keşke o (ölüm herşeyi) kesip bitirseydi.
"Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı."
"Güç ve kudretim yok olup gitti."
(Allah buyruk verir:) "Onu tutuklayın, hemen bağlayın."
"Sonra çılgın alevlerin içine atın."
"Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup gönderin."
"Çünkü, o, büyük olan Allah´a iman etmiyordu."
"Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı."
"Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur."
"İrin ve kan karışımından başka bir yemek yoktur."
"Bunu da, hata edenlerden başkası yemez."
Hayır; gördüklerinize yemin ederim,
Görmediklerinize de.
Hiç şüphesiz o (Kur´an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.
O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?
Bir kahinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
Sonra onun can damarını elbette keserdik.
O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı.
Çünkü o (Kur´an, Allah´tan sakınan) muttakiler için bir öğüttür.
Kıyameti, sana hangi şey bildirdi? (Sen, künhünü bilemezsin).
(Salih’in kavmi) Semûd ve (Hûd’un kavmi) Âd, o kıyamete inanmadı.
Amma Semûd, azgınlıkları sebebiyle (korkunç bir ses ve sarsıntı ile) helâk edildiler.
Âd Kavmine gelince; onlar da kasıp kavuran şiddetli bir rüzgâr ile helâk edildiler.
Allah o fırtınayı, üzerlerine yedi gece ve sekiz gün arka arkaya musallat etti. (Orada bulunaydın) bu kavmin o fırtınada yıkılıp kaldığını görürdün; sanki onlar, içleri kof hurma kütükleri idiler.
Şimdi onlardan, görüyor musun bir geri kalan?
Firavun da, ondan öncekiler de, Lût kavminin kasabalar halkı da, hep o hatayı (şirk ve isyanı) işlediler.
Böylece Rablerinin peygamberine isyan ettiler. Bunun üzerine gittikçe artan şiddetli bir azap kendilerini yakalayıverdi.
Gerçekten biz, (Nûh zamanında) su taştığı vakit, sizi (varlığınıza sebep olan atalarınızı) gemide biz taşıdık;
Onu (müminleri kurtarıp da kâfirleri boğmamızı) size bir ibret yapalım ve onu belleyip saklıyan kulaklar saklasın diye...
Çünkü Sûr’a ilk üfürülüş üfürüldüğü,
Yer ve dağlar kaldırılıp da bir çarpılış çarpıldıkları zaman,
İşte o gün, kıyamet kopmuştur.
Gök de yarılmış; o gün, o da sarkmıştır.
Melekler de semânın etrafındadırlar. O gün Rabbinin arşını, üstlerinde (boyunlarında) sekiz melek taşır.
O gün (hesap için Allah’a) arz olunursunuz; öyle ki, gizli bir haliniz kalmaz.
İşte o vakit, kitabı sağ eline verilmiş olan kimse der ki: “- Gelin, kitabımı okuyun.
Çünkü ben, hesabıma kavuşacağımı sezmiştim.”
Artık, hoşnud (ve razı olduğu) hayatta,
Yüksek bir cennettedir.
(Meyvelerinin) devşirilmeleri yakından...
(Allah, onlara şöyle buyurur): “- Yeyin, için, âfiyet olsun; (dünyadaki) geçmiş günlerde takdim ettiğiniz salih amellere karşılık olarak.”
Kitabı sol eline verilmiş olan ise, der ki: “- Eyvah! Keşke kitabım bana verilmeseydi...
Hesabımın da ne olduğunu bilmeseydim.
Ne olurdu, o ölüm kat’î olaydı (da bir daha dirilmeseydim!)
Malım bana bir fayda vermedi.
Bütün saltanatım (varım-yoğum) benden ayrılıp mahvoldu.”
(Allah şöyle buyurur): “- Tutun onu, hemen bağlayın onu.
Sonra onu cehenneme atın.
Sonra, boyu yetmiş arşın bir zincirde, onu oraya sürün.”
Çünkü o, yüce Allah’a iman etmiyordu.
Yoksulların yiyeceğine hiç bakmıyor, teşvik etmiyordu.
Bugün de ona, burada (yardım edecek) bir yakın yok;
Cehennemliklerin irininden başka bir yiyecek de yok...
Onu, ancak kâfirler yer.
Artık kasem ederim, gördüklerinize;
Ve görmediklerinize...
Şüphesiz o Kur’an, kerîm bir peygamberin (Allah’dan) getirdiği sözdür.
O, bir şair sözü değildir. Siz, pek az inanıp tasdik ediyorsunuz.
Bir kâhin sözü de değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz.
O, âlemlerin Rabbinden indirilmedir.
Eğer o Peygamber, bazı sözler uydurup bize isnad etmeğe kalkışsaydı,
Elbette biz O’nu kuvvetle yakalar ve O’ndan intikam alırdık.
Sonra da muhakkak O’nun kalb damarlarını keserdik, (boynunu vururduk).
O vakit, sizden hiç biriniz O’na siper de olamazdınız.
Gerçekten o Kur’an, takva sahipleri için bir öğüddür.
Doğrusu, biz de biliyoruz ki, sizden inanmıyanlar var.
Muhakkak ki, o Kur’an, kâfirler için bir pişmanlıktır, (kıyamet günü, Kur’ân’a iman etmediklerinin nedametini çekeceklerdir).
Muhakkak o Kur’an, şüphe götürmez bir gerçektir.
O halde (Ey Kerîm Rasûl), yüce Rabbini ismiyle tesbih et...
Gerceklesecek olanin ne oldugunu sana ne bildirir?
Semud ve Ad milletleri tepelerine inecek bu gercegi yalanladilar.
Bu yuzden Semud milleti zorlu bir sarsinti ile yok edildi.
Ad milleti de bu yuzden onunde durulmaz, dondurucu bir ruzgarla yok edildi.
Allah onlarin kokunu kesmek uzere, uzerlerine o ruzgari yedi gece sekiz gun, estirdi. Halkin, kokunden cikarilmis hurma kutukleri gibi yere yikildiklarini gorursun.
Onlardan arda kalmis bir sey gorur musun?
Firavun, ondan oncekiler ve alt ust olmus kasabalarda oturanlar da suc islemislerdi.
Rabbinin peygamberine bas kaldirmislardi. Bunun uzerine Rableri onlari siddeti arttikca artan bir sekilde yakaladi.
(11-12) Su tastigi vakit, size bir ibret olmak uzere, anlayisli kulaklar anlasin diye suzulen gemide, sizi Biz tasimisizdir.
(11-12) Su tastigi vakit, size bir ibret olmak uzere, anlayisli kulaklar anlasin diye suzulen gemide, sizi Biz tasimisizdir.
(13-15) Sura bir ufurus ufuruldugu, yer ve daglar kaldirilip bir vurusla birbirine carpildigi zaman, iste o gun olacak olur, kiyamet kopar.
(13-15) Sura bir ufurus ufuruldugu, yer ve daglar kaldirilip bir vurusla birbirine carpildigi zaman, iste o gun olacak olur, kiyamet kopar.
(13-15) Sura bir ufurus ufuruldugu, yer ve daglar kaldirilip bir vurusla birbirine carpildigi zaman, iste o gun olacak olur, kiyamet kopar.
Gok yarilir; o gun duzeni bozulur.
Melekler onun cevresindedirler; o gun Rabbinin arsini onlardan baska sekiz tanesi yuklenir.
O gun siz huzura alinirsiniz, hicbir seyiniz gizli kalmaz.
(19-20) Kitabi sagindan verilen «Alin, kitabimi okuyun, dogrusu bir hesaplasma ile karsilasacagimi umuyordum» der.
(19-20) Kitabi sagindan verilen «Alin, kitabimi okuyun, dogrusu bir hesaplasma ile karsilasacagimi umuyordum» der.
(21-23) Artik o, meyveleri sarkmis, yuksek bir bahcede, hos bir yasayis icindedir.
(21-23) Artik o, meyveleri sarkmis, yuksek bir bahcede, hos bir yasayis icindedir.
(21-23) Artik o, meyveleri sarkmis, yuksek bir bahcede, hos bir yasayis icindedir.
(25-29) Fakat kitabi kendisine solundan verilen kimse: «Kitabim keske bana verilmeseydi; keske hesabimin ne oldugunu bilmeseydim; bu is keske son bulmus olsaydi; malim bana fayda vermedi; gucum de kalmadi» der.
(25-29) Fakat kitabi kendisine solundan verilen kimse: «Kitabim keske bana verilmeseydi; keske hesabimin ne oldugunu bilmeseydim; bu is keske son bulmus olsaydi; malim bana fayda vermedi; gucum de kalmadi» der.
(25-29) Fakat kitabi kendisine solundan verilen kimse: «Kitabim keske bana verilmeseydi; keske hesabimin ne oldugunu bilmeseydim; bu is keske son bulmus olsaydi; malim bana fayda vermedi; gucum de kalmadi» der.
(25-29) Fakat kitabi kendisine solundan verilen kimse: «Kitabim keske bana verilmeseydi; keske hesabimin ne oldugunu bilmeseydim; bu is keske son bulmus olsaydi; malim bana fayda vermedi; gucum de kalmadi» der.
(25-29) Fakat kitabi kendisine solundan verilen kimse: «Kitabim keske bana verilmeseydi; keske hesabimin ne oldugunu bilmeseydim; bu is keske son bulmus olsaydi; malim bana fayda vermedi; gucum de kalmadi» der.
(1-2-3) Sabit olan hakk; nedir sabit olan hakk ? Sabit olan hakkın ne olduğunu bilir misin?
(1-2-3) Sabit olan hakk; nedir sabit olan hakk ? Sabit olan hakkın ne olduğunu bilir misin?
(1-2-3) Sabit olan hakk; nedir sabit olan hakk ? Sabit olan hakkın ne olduğunu bilir misin?
Semûd ve Âd (kavimleri), inecek o müthiş felâketi yalan saydılar.
Semûd´a gelince: Sınırları aşan bir haykırışla yok edildiler.
Âd ise, yıkıcı bir kasırgayla yok edildiler.
(7-8) O kasırgayı onların üzerine aralıksız olarak yedi gece, sekiz gündüz musallat edip estirdi; o kavmi, içleri kof hurma kütükleri gibi yere serilmiş görürsün. Onlardan geriye kalan bir şey görebilir misin ?
(7-8) O kasırgayı onların üzerine aralıksız olarak yedi gece, sekiz gündüz musallat edip estirdi; o kavmi, içleri kof hurma kütükleri gibi yere serilmiş görürsün. Onlardan geriye kalan bir şey görebilir misin ?
Fir´avn da, ondan önceki altı üstüne getirilip yok edilen kasabalar da hep o suç ve azgınlıkla geldiler.
Rabblarının peygamberlerine karşı geldiler. O sebeple Rabbları, onları fazla şiddetli bir tutuşla yakalayıverdi.
(11-12) Doğrusu biz, su iyice kabarıp taştığında size ibret ve öğüt kılmamız için ve anlayabilen kulaklar anlasın diye sizi yüzüp giden gemide taşıdık.
(11-12) Doğrusu biz, su iyice kabarıp taştığında size ibret ve öğüt kılmamız için ve anlayabilen kulaklar anlasın diye sizi yüzüp giden gemide taşıdık.
Sûr´a bir tek defa üfürüldüğünde,
Yerküre ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir tek çarpılışla paramparça edildiğinde,
İşte o gün olan olur, müthiş olay meydana gelir.
Gök yarılır; o gün artık o bütün güç ve ölçüsünü kaybetmiştir.
Melekler de onun kenarlarındadır. O gün Rabbının Arş´ını, bunların üstünde sekiz tanesi taşır.
O gün (hesaba) çıkarılacaksınız, sizden hiçbir şey gizli kalmaz.
Artık kimin kitabı (amel defteri) sağından verilirse, «gelin de kitabımı okuyun !
Çünkü gerçekten ben, hesabımla karşılaşacağımı kesinlikle biliyordum» der.
Gerçekleşecek olan kıyametin ne olduğunu sen ne bileceksin?
Semûd ve Âd kavimleri, yüreklerini hoplatacak olan büyük felaketi (Kıyameti) yalanladılar.
Semûd kavmi korkunç bir sarsıntı ile helâk edildi.
Âd kavmine gelince, onlar da uğultulu ve dondurucu şiddetli bir rüzgârla helâk edildi.
Allah, onu kesintisiz olarak yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş hâlde görürdün.
Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor musun?
Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı olan Lût kavmi) hep o suçu işlediler.
Öyle ki Rablerinin elçilerine karşı geldiler. Bunun üzerine Allah da onları gittikçe artan bir azap ile yakaladı.
(11-12) Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin.
(11-12) Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin.
(13-15) Sûr’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.
(13-15) Sûr’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.
(13-15) Sûr’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur.
Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur.
Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arş’ını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır.
O gün (hesap için Allah’a) arz olunursunuz. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz.
İşte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: “Gelin, kitabımı okuyun!”
“Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.”
Artık o, hoşnut bir hayat içindedir.
Yüksek bir cennettedir.
Onun meyveleri sarkar (kolaylıkla devşirilebilir).
(Onlara şöyle denir:) “Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için.
Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: “Keşke kitabım bana verilmeseydi.”
“Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim.”
“Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.”
“Malım bana hiçbir yarar sağlamadı.”
“Saltanatım da yok olup gitti.”
(Allah, şöyle der:) “Onu yakalayıp bağlayın.”
“Sonra onu cehenneme atın.”
“Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu.”
“Çünkü o, azamet sahibi Allah’a iman etmiyordu.”
“Yoksulu doyurmağa teşvik etmiyordu.”
“Bu sebeple, bugün burada onun samimi bir dostu yoktur.”
“Kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur.”
Onu günahkârlardan başkası yemez.”
(38-40) Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur’an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah’tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.
(38-40) Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur’an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah’tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.
(38-40) Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur’an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah’tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.
O, bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!
Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!
O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
(44-45) Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık.
(44-45) Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık.
Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik.
Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı.
Şüphesiz Kur’an, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür.
Şüphesiz biz, içinizden yalanlayanların olduğunu elbette biliyoruz.
Şüphesiz Kur’an, kâfirler için mutlaka bir pişmanlık sebebidir.
Gerçekleşecek olanın (kıyametin) ne olduğunu sen nereden bileceksin?
Semûd ve Âd kavimleri, kapılarını çalacak felâketi (kıyameti) yalan saymışlardı.
Semûd´a gelince: Onlar pek zorlu (bir sarsıntı) ile helâk edildiler.
Âd kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler.
Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.
Şimdi onlardan arda kalan bir şey görüyor musun?
Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler halkı (Lût kavmi) hep o günahı (şirki) işlediler.
Böylece Rablerinin peygamberlerine karşı geldiler, O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.
Şüphesiz, su bastığı vakit sizi gemide biz taşıdık;
Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve belleyici kulaklar onu bellesin diye.
(13-15) Artık Sûr´a bir defa üflendiği, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman, işte o gün olacak olur (kıyamet kopar).
(13-15) Artık Sûr´a bir defa üflendiği, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman, işte o gün olacak olur (kıyamet kopar).
(13-15) Artık Sûr´a bir defa üflendiği, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman, işte o gün olacak olur (kıyamet kopar).
Gök de yarılır ve artık o gün o, çökmeye yüz tutar.
Melekler onun (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir.
(Ey insanlar!) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir sır gizli kalmaz.
(19-20) Kitabı sağ tarafından verilen: Alın, kitabımı okuyun; doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum, der.
(19-20) Kitabı sağ tarafından verilen: Alın, kitabımı okuyun; doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum, der.
(21-23) Artık o, meyveleri sarkmış yüce bir cennette hoşnut kalacağı bir hayat içindedir.
(21-23) Artık o, meyveleri sarkmış yüce bir cennette hoşnut kalacağı bir hayat içindedir.
(21-23) Artık o, meyveleri sarkmış yüce bir cennette hoşnut kalacağı bir hayat içindedir.
(Onlara denir ki:) Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık, âfiyetle yeyin, için.
(25-26) Kitabı sol tarafından verilene gelince, o: Keşke, der, bana kitabım verilmeseydi de, hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!
(25-26) Kitabı sol tarafından verilene gelince, o: Keşke, der, bana kitabım verilmeseydi de, hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!
Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi!
Malım bana hiç fayda sağlamadı;
Saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti.
Onu yakalayın da, (ellerini boynuna) bağlayın;
Sonra alevli ateşe atın onu!
Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde oraya sokun!
Çünkü o, ulu Allah´a iman etmezdi,
Yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi.
Bu sebeple, bugün burada onun candan bir dostu yoktur.
(36-37) Ancak günahkârların yediği kanlı irinden başka yiyeceği de yoktur.
(36-37) Ancak günahkârların yediği kanlı irinden başka yiyeceği de yoktur.
(38-39) Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki,
(38-39) Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki,
Hiç şüphesiz o (Kur´an), çok şerefli bir elçinin sözüdür.
Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!
Bir kâhin sözü de değildir (o). Ne de az düşünüyorsunuz!
(O), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı,
Elbette onu kıskıvrak yakalardık.
Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık).
Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.
Doğrusu o (Kur´an), takvâ sahipleri için bir öğüttür.
İçinizde (onu) yalan sayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.
Muhakkak o, kâfirler için bir iç yarasıdır.
Ve o, gerçekten kat´î bilginin ta kendisidir.
O halde, ulu Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et.
Ve sana dirayetle ne bildirdi, o hak olan (kıyamet)in ne olduğunu?
Semud ve Ad inanmadı o (beyinlerinde patlayacak) kıyamete!
Semud haddi aşan (korkunç bir gürültü) ile yok edildi.
Ad ise şiddetli bir rüzgar, azgın bir fırtına ile yok edildi.
Allah, köklerini kesmek için onu yedi gece, sekiz gündüz aralıksız onların üzerine musallat etti. Bir de görürsün o topluluğu ki, o süre zarfında içleri kof hurma kütükleri gibi yıkılıp kalmışlar.
Bak şimdi görebilir misin onlardan bir kalıntı?
Firavun da, ondan öncekiler de altı üstüne getirilen o ülkeler(in halkı Lut kavmi) de hep o hatayı işlediler.
Hep Rablerinin peygamberine karşı geldiler; o da onları gittikçe artan bir tutuşla alıverdi.
Oysa Biz, o su kabardığı zaman sizi akan gemide taşıdık.
Onu sizlere bir ibret yapalım ve belleyici kulaklar bellesin diye.
Çünkü Sur´a bir tek üfleme üflendiğinde,
o yer ve dağlar yükletilip arkasından bir çarpılış çarpıldıklarında,
işte o zaman o kıyamet kopmuş olacaktır.
Ve gök yarılmış, o da o gün sarkmıştır.
Melek de kenarları üzerindedir ve üstlerinde o gün Rabbinin Arş´ını sekiz melek taşır.
O gün (sorguya) arzolunursunuz; öyle ki, gizli bir haliniz kalmaz.
işte o zaman, kitabı sağından verilen der: «Alın okuyun kitabımı!
Çünkü ben hesabıma kavuşacağımı sezmiştim.»
Artık o hoşnut bir hayattadır.
Yüksek bir cennettedir.
Devşirmeleri (meyveleri) yakındadır.
Yiyin, için, afiyet olsun; geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık olarak!
Ancak kitabı sol tarafından verilen der ki: «Eyvah! Keşke kitabım verilmeseydi bana!
Ve hesabımın ne olduğunu öğrenmeseydim!
Ne olurdu o ölüm iş bitiren olsaydı!
Malım benden yana hiçbir şeye yaramadı.
Mahvoldu saltanatım, gücüm!»
Tutun onu, hemen bağlayın onu!
Sonra ancak cehenneme yaslayın onu!
Sonra da boyu yetmiş arşın bir zincirde yollayın onu!
Çünkü o, şanı yüce Allah´a inanmıyordu.
Yoksulun yiyeceğine hiç bakmıyordu.
Bugün de ona burada kanı sıcak bir yakın yoktur.
Bir irinden başka bir yiyecek de yoktur.
Onu günahkar canilerden başka kimse yemez.
Artık yok, yemin ederim gördüklerinize
ve görmediklerinize!
O (Kur´an), hiç şüphesiz şanlı bir peygamberin getirdiği sözdür.
Ve O, bir şair sözü değildir. Siz pek az inanıyorsunuz!
Bir kahin sözü de değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz!
O, alemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
O Bizim adımıza bazı laflar uydurmaya kalkışsaydı,
Elbette Biz onu, o yüzden yeminiyle yakalar (kuvvetle tutar hıncını alır)dık!
Sonra da onun iliğini keser atardık.
O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.
Ve o, hiç şüphesiz takva sahipleri için unutulmayacak bir öğüttür.
Bununla beraber Biz biliyoruz ki, sizden inanmayanlar var.
Ve kesinlikle o, kafirler için bir hasret (vahlanma) vesilesidir.
Gerçekleşenin (Kıyametin) ne olduğunu sen nerden bileceksin?
Semûd ve Âd, kapılarını çalacak olan o felaketi yalan saymışlardı.
Semûd kavmi korkunç bir sesle yok edildi.
Âd kavmi ise gürültülü ve azgın bir fırtına ile yok edildiler.
Allah o fırtınayı üzerlerine yedi gece sekiz gündüz musallat etmişti. Öyle ki, o kavmi içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.
Bak şimdi görebilir misin onlardan bir kalıntı?
Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler de hep o hatayı işleyegeldiler.
Hep Rablerinin elçilerine karşı geldiler. O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.
Kuşkusuz, sular kabarınca sizi gemide biz taşıdık.
Onu size bir ibret yapalım ve belleyici kulaklar bellesin diye.
Sûr´a bir tek üfleme üflendiği,
Arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman,
İşte o gün olacak olur.
O gün gök yarılmış, sarkmıştır.
Melekler de onun etrafındadır, O gün Rabbinin Arşını bunların da üstünde sekiz melek yüklenir.
O gün (hesap için Allah´a) arz olunursunuz, öyle ki gizli bir haliniz kalmaz.
Kitabı sağından verilen, «alın okuyun kitabımı..»
«Çünkü ben hesabıma kavuşacağımı sezmiştim» der.
Artık o hoşnut bir hayattadır.
Yüksek bir cennettedir.
Ki o cennetin meyveleri sarkmıştır.
«Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü afiyetle yeyin, için.» (denir).
Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: «Keşke kitabım verilmeseydi de,
Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim,
Ne olurdu o ölüm, iş bitirici olsaydı.
Malım bana hiç fayda vermedi.
Gücüm de benden yok olup gitti.»
(Zebanilere şöyle denir): «Onu yakalayın da bağlayın.»
«Sonra cehenneme atın onu.»
«Sonra da boyu yetmiş arşın zincir içerisinde onu oraya sokun.»
Çünkü o, büyük Allah´a inanmıyordu.
Yoksula yedirmeye teşvik etmiyordu.
Bu sebeple bugün burada onun candan bir dostu yoktur.
Bir irinden başka yiyecek de yok.
Onu günahkârlardan başkası yemez.
Andolsun gördüklerinize,
Ve görmediklerinize..
Kuşkusuz Kur´ân, şerefli bir peygamberin (Allah´tan) getirdiği sözdür.
O bir şair sözü değildir, siz çok az inanıyorsunuz.
Bir kâhin sözü de değildir, ne de az düşünüyorsunuz!
O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
O, bize isnâden bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı,
Elbette biz onu bundan dolayı kuvvetle yakalardık.
Sonra da onun şah damarını keser atardık.
O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.
O hiç kuşkusuz, takva sahipleri için unutulmayacak bir öğüttür .
Bununla beraber biz biliyoruz ki sizden inanmayanlar var.
Kuşkusuz bu Kur´ân kafirler için bir pişmanlık vesilesidir.
Semûd ve Âd, mutlaka patlak verecek olan kıyameti yalan saydılar.
Böylece Semûd korkunç bir sesle yıkıma uğratıldı.
Âd´a gelince onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile yıkıma uğratıldı.
Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin onların üzerine musallat etti. Öyle ki, o kavmi, orada içi kof hurma kütükleriymiş gibi onların çarpılıp yere yıkıldığını görürsün.
Şimdi onlardan hiç arta kalan görüyor musun?
Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler o hata ile geldiler.
Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.
Sular kabarınca biz sizi akıp giden (gemide) taşıdık ki;
Onu size bir ibret yapalım ve belleyen kulaklar onu bellesin.
Sura birinci üfleme üflendiği,
Yer ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirlerine çarpıldığı zaman,
İşte o vak´a olmuştur.
Gök yarılmış, o gün o; zayıflamış sarkmıştır.
Melekler de onun kenarlarındadır. O gün Rabblerinin tahtını, bunların da üstünde sekiz (melek) taşır.
O gün hesap için huzura alınırsınız. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz.
Kitabı sağından verilen: «Alın kitabımı okuyun,
Ben hesabımın inceleneceğini sezmiştim» der.
Artık o memnun edici bir hayat içindedir.
Yüksek bir bahçede ki,
Meyvelerin devşirilmesi kolaydır.
Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü afiyetle yiyin için.
Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: «Keşke bana kitabım verilmeseydi,
Şu hesabımı hiç görmemiş olsaydım!
Keşke (ölüm işimi) bitirmiş olsaydı!
Malım bana hiçbir fayda vermedi,
Gücüm benden yok olup gitti.»
«Tutun onu, bağlayın onu,
Sonra cehenneme sallayın onu.
Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu!
Çünkü o Büyük Allah´a inanmıyordu.
Yoksulu doyurmaya önayak olmazdı.»
Bugün onun için candan bir dost yoktur.
İrinden başka yiyecek yoktur.
Onu (bile bile) hata işleyenlerden başkası yemez.
Yoo yemin ederim; gördüklerinize
Ve görmediklerinize ki,
O (Kur´an), elbette şerefli bir peygamberin sözüdür.
O, bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!
Bir kâhinin sözü de değildir. Ne kadar da az düşünüyorsunuz!
Kur´an alemlerin Rabbinden indirilmiştir.
Eğer Muhammed, bize karşı ona bazı sözler katmış olsaydı.
Biz onu kuvvetle yakalardık,
Sonra onun şah damarını koparırdık.
Hiçbiriniz de onu koruyamazdınız.
Doğrusu Kur´an Allah´a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür.
O gerçekleşecek olanı (kıyameti) sana bildiren nedir?
Semud ve Ad (toplumları), karia´yı yalan saydılar.
Bu nedenle Semud (halkı), korkunç bir sesle helak edildi.
Ad (halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helak edildiler.
(Tanrı) Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin üzerlerine musallat etti. Öyle ki, o kavmin, orada sanki içi kof hurma kütükleriymiş gibi çarpılıp yere yıkıldığını görürsün.
Şimdi onlardan hiç arta kalan (bir şey) görüyor musun?
Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı da hep) o hata ile (tarih sahnesine) geldiler.
Böylece rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.
Gerçek şu ki, su taştığı zaman, o gemide biz sizi taşıdık.
Öyle ki, onu sizlere bir ibret (hatırlatma ve öğüt) kılalım. ´Gerçeği belleyip kavrayabilen´ kullar da onu ´belleyip kavrasın´.
Artık Sur´a tek bir üfürürülüşle üfürüleceği.
Yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından tek bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman.
İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet) artık vukubulmuş (gerçekleşmiş)tir.
Gök yarılıp çatlamıştır; artık o gün ´sarkmış/za´fa uğramıştır´.
Melek(ler) ise, onun çevresi üzerindedir. O gün rabbinin arşını onların da üstünde sekiz (melek) taşır.
Siz o gün arzolunursunuz; sizden yana hiçbir gizli (şey) gizli kalmaz.
Artık kitabı sağ eline verilen kişi der ki: "Alın, kitabımı okuyun!"
"Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış)tım."
Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir.
Yüksek bir cennette.
Devşirilecek (meyve ve eşsiz ürün)leri pek yakındır.
"Geride kalan günlerde, ´peşin olarak sunduklarınıza karşılık olmak üzere´ afiyetle yiyin ve için."
Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi."
"Hesabımı hiç bilmeseydim."
"Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi."
"Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı."
"Güç ve kudretim yok olup gitti."
(Tanrı buyruk verir:) "Onu tutuklayın, hemen bağlayın."
"Sonra çılgın alevlerin içine atın."
"Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup gönderin."
"Çünkü o, büyük olan Tanrı´ya inanmıyordu."
"Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı."
"Bundan dolayı bugün kendisine hiçbir sıcak dost yoktur."
"İrin ve kan karışımından başka bir yemek yoktur."
"Bunu da, hata edenlerden başkası yemez."
Hayır; gördüklerinize yemin ederim.
Görmediklerinize de.
Hiç şüphesiz o (Kuran) Şerefli bir elçinin kesin sözüdür.
O, bir şairin sözü değildir. Ne kadar az inanıyorsunuz?
Bir kahinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp düşünüyorsunuz.
Alemlerin rabbinden bir indirilmedir.
Eğer o bize karşı bazı sözleri uydurup söylemiş olsaydı.
Muhakkak onun sağ elini (bütün güç ve kudretini) çekip alıverirdik.
Sonra onun can damarını elbette keserdik.
O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip uzaklaştıramazdı.
Çünkü o (Kuran, Tanrı´dan sakınan) muttakiler için bir öğüttür.
Semuud ile Aad (kavmleri ta yüreklerinde) patlayacak olan o kıyameti tekzîb etdi (ler).
Semuud´a gelince: Onlar hadden aşırı (korkunç bir ses) ile helak edildiler,
Aad´e gelince: Onlar da uğultulu, azgın bir fırtına ile helak edildiler.
(Allah) onu yedi gece, sekiz gün ardı ardınca üzerlerine musallat etdi, öyle ki (eğer sen de haazır olsaydın) o kavmin (bu müddet) içinde (nasıl) olub yıkıldığını görürdün. Sanki onlar, içleri bomboş hurma kütükleri idiler.
Şimdi onlardan bir kalan görüyor musun?
Fir´avn da, ondan öncekiler de, altüst olan (kasaba) lar (halkı) da hep o hataayı (meydana) getirdiler (irtikâb etdiler).
Öyle ki (her ümmet) Rablerinin peygamberine isyan etdiler. Bundan dolayı O da kendilerini fazla bir şiddetle yakalayıverdi.
Hakıykat, (her yanı) su basdığı (mu´tâd haddini aşdığı) zaman sizi gemide biz taşıdık.
Onu sizin için bir öğüt ve ibret yapalım, onu belleyen kulaklar da bellesin diye.
Artık «Suur» a birinci üfürülüşle üfürüldüğü zaman,
yerle dağlar yerlerinden kaldırılıb da yekdiğerine bir çarpışla hepsi toz haaline geldiği (zaman).
İşte o zaman olan olmuş (kıyamet kopmuş) dur.
Gök de yarılmış ve artık o, o gün za´fa düşmüşdür.
Melek (ler) ise onun bucaklarındadır. O gün Rabbinin arşını (bucaklardakilerin) üstlerinde bulunan sekiz (melek) yüklenir.
O gün (huzuura) arz olunacaksınız, (öyle ki) size âid hiçbir sır gizli kalmayacak.
Artık kitabı sağ eline verilmiş olan kişiye gelince, der ki: «Alın, okuyun kitabımı».
«Çünkü ben hakıykaten hisâbıma kavuşacağımı (kuvvetle) zannetmişdim».
İşte o, hoşnud bir hayât içindedir,
yüksek bir cennetde.
(O cennetin) çabucak devşirilecek (meyve) leri (her durumda erilebilir derecede) yakındır.
«(Dünyâda) geçmiş günlerde takdim etdiğiniz (iyi amellerin karşılığı olarak afiyetle yeyin, için».
Kitabı sol eline verilmiş olan kişiye gelince, o da der ki, «Ah keşki benim kitabım verilmeseydi».
«Hisâbımın da ne olduğunu bilmeseydim».
«Ah keşki o (ölüm, hayâtıma) kat´î bir son verici olsaydı».
«Malım bana bir fâide vermedi».
«(Bütün) saltanatım benden ayrılıb mahvoldu».
(Allah buyurur:) «Tutun onu da (ellerini, boynunu) bağlayın».
«Sonra onu o alevli ateşe atın».
«(Bundan) sonra da onu, yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde, oraya sokun».
«Çünkü o, O büyük Allaha inanmazdı».
«(kendisi) yoksula yemek (yedirmek şöyle dursun, başkalarını da) vermiye teşvıyk etmezdi»,
«Onun için bugün burada kendisine (acıyacak) hiçbir yakın (ve dost) yokdur».
«Ğıslîn» den başka yiyecek de yokdur,
«Ki onu (bilerek) hataa eden (kâfir) lerden başkası yemez».
(38-39) (Demek ki iş müşriklerin sandığı gibi değildir, zaahirdir). Neler görüyor, neler görmüyorsanız (onların hepsine) andederim ki,
(38-39) (Demek ki iş müşriklerin sandığı gibi değildir, zaahirdir). Neler görüyor, neler görmüyorsanız (onların hepsine) andederim ki,
Muhakkak o (Kur´an) Allah indinde çok şerefli peygamberin katî sözüdür.
O, bir şâir sözü değildir. Ne az inanır (adamlar) sınız siz!
(O), bir kâhin sözü de değildir. Siz ne az düşünür (adamlar)sınız!
(O), âlemlerin Rabbinden indirilmedir.
Eğer (peygamber söylemediğimiz) ba´zı sözleri bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı,
Elbette onun sağ elini (kuvvet ve kudretini) alıverdik,
sonra da, hiç şübhesiz, onun kalb damarını koparırdık.
O vakit sizden hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.
Şübhesiz ki o (Kur´an) (fenâlıkdan) korunanlar için kat´î bir öğütdür.
İçinizde yalan sayanlar bulunduğunu elbet biz de biliyoruz.
Muhakkak ki o (Kur´an) kâfirlere karşı (kaçınılmaz) bir hasretdir.
Hiç şüphesiz ki o (Kur´an) kat´î bilginin tam gerçeğidir.
O halde O büyük Rabbini, kendi adiyle, tesbîh (ve tenzîh) et.
Hakikat (gerçek) olan (vuku bulacağı mutlak olan) nedir?
Ve hakikat olanın (vuku bulacak olanın) ne olduğunu sana bildiren nedir?
Karia´yı (korkunç olayı) Semud ve Ad (kavmi) yalanladılar.
Fakat bu sebeple Semud (kavmi) azgın (çok şiddetli) bir azapla helâk edildi.
Ve amma, Ad (kavmi) ise (o da) bu sebeple şiddetli dondurucu, azgın esen bir fırtına ile helâk edildi.
(Allah), onu (fırtınayı) ardarda, 7 gece, 8 gün onların üzerine musallat etti. Bundan sonra o kavmi orada, içi boş hurma ağacı kütükleri gibi yerlere serilmiş görürsün.
Artık onlara ait bir bakiye (geriye kalan bir şey) var mı, görüyor musun?
Ve firavun ve ondan öncekiler ve şehirleri alt üst olan kimseler o büyük hata ile geldiler (kıyâmeti, hesap vermeyi, ceza görmeyi inkâr etmişlerdi).
Böylece, Rab´lerinin Resûl´üne isyan ettiler. Bunun üzerine onları şiddetli bir yakalamayla yakaladı.
Muhakkak ki (tufanda) su taştığı zaman, sizi (akıp giden) gemide Biz taşıdık.
Onu sizin için bir ibret kılalım ve işiten kulaklar onu bellesin diye.
Artık sur´a tek bir üfleyişle üflendiği zaman.
Ve yeryüzü (arz) ve dağlar yerlerinden kaldırılıp, tek bir çarpışla parçalandığı zaman.
İşte izin günü, o vakıa (büyük olay) vuku bulmuştur.
Ve sema yarılmıştır. Artık o, izin günü zaafa uğramıştır (dengesi bozulmuştur).
Ve o melek, onun (göğün) çevresi üzerindedir. Ve izin günü Rabbinin arşını üstlerinde taşıyanların sayısı sekizdir.
İzin günü (Rabbinize) arz olunacaksınız. Sizden (size ait hiçbir şey) sır olarak gizli kalmaz.
O zaman kitabı (hayat filmi) sağından verilen kimse ise o zaman: “Alınız, kitabımı okuyun.” der.
Muhakkak ki ben, hesabıma mülâki olacağımı (hesabımla karşılaşacağımı) biliyordum.
İşte o razı olduğu bir yaşayış içindedir.
Onlar yüksek bir cennettedirler.
Onun olgunlaşmış meyveleri yakınlaşmış (aşağı sarkmış) durumdadır.
Geçmiş günlerde yapmış olduğunuz şeyler sebebiyle (mükâfat olarak) afiyetle yeyin ve için!
Ve kitabı (hayat filmi) solundan verilen kimse ise o zaman: “Keşke bana kitabım verilmeseydi.” der.
Ve hesabımın ne olduğunu bilmeseydim.
Keşke o (ölünce hayatım) bitmiş olsaydı.
Malım bana bir fayda vermedi.
Benim saltanatım (mal gücüm) helâk oldu.
Onu tutun, sonra da onu bağlayın (kelepçeleyin)!
Sonra onu alevli ateşe (cehenneme) atın!
Sonra uzunluğu yetmiş arşın (zira) olan bir zincir içinde, öylece onu (cehenneme) sevkedin.
Muhakkak ki o, Azîm olan Allah´a inanmıyordu (îmân etmiyordu).
Ve yoksullara yemek vermeye teşvik etmiyordu.
Artık o gün, onun burada yakın bir dostu yoktur.
Ve kanlı irinden başka bir yemek yoktur.
Onu günahkârlardan başkası yemez.
Artık hayır, gördüğünüz şeylere yemin ederim.
Ve görmediğiniz şeylere de (yemin ederim).
Muhakkak ki o, gerçekten Kerim Resûl´ün sözüdür.
O bir şairin sözü değildir. Ne kadar az îmân ediyorsunuz?
Ve bir kâhinin de sözü değildir. Ne kadar az tezekkür ediyorsunuz.
Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
Ve eğer, bazı sözleri Bize karşı uydurmuş olsaydı.
Elbette onu sağından tutup alırdık (yakalardık).
Sonra mutlaka onun can damarını keserdik.
Ayrıca sizden hiçbiriniz ondan men edici olamaz (buna mani olamaz).
Ve muhakkak ki O (Kur´ân), gerçekten muttakiler (takva sahipleri) için bir öğüttür.
Ve muhakkak ki Biz, sizden (içinizde) tekzip edenler olduğunu (yalanlayanları) elbette biliyoruz.
Ve muhakkak ki O (Kur´ân), kâfirlere elbette hasrettir.
Ve muhakkak ki; O (Kur´ân), gerçekten Hakk´ul yakîn´dir (kesin olarak Hakk´ı bilmektir).
Ne korkunçtur (inanmayanlar için) başa gelecek olanın gerçekleşmesi!
Bilir misin, nedir, başa gelecek olanın gerçekleşmesi?
Semud ve ´Ad (kabileleri), o ani felaket (haberlerin)i yalanladılar!
Semud mu? Onlar şiddetli bir (yer) sarsıntı(sı) ile yok edildi;
´Ad ise öfkeli bir kasırga ile yok olup gitti,
Allah, onların (kökünü kurutmak üzre,) üzerlerinde o kasırgayı yedi gece sekiz gün estirdi; öyle ki insanların (kökünden çıkarılmış) hurma kütükleri gibi yere yıkıldıklarını gözünde canlandırabilirsin.
şimdi onlardan geriye kalan bir iz görüyor musun?
Bir de Firavun vardı; ve ondan önce yaşamış (birçok)ları, altüst olmuş şehirler (onların hepsi) günah üstüne günah işlemişlerdi;
ve Rablerinin (gönderdiği) elçilere isyan etmişlerdi. Allah şiddetli bir ceza darbesi ile onların hesabını gördü!
(Ve) bakın: (Nuh tufanının) suları bütün bentleri aşıp patladığında sizi o gemi ile Biz (güvenli bölgelere) taşıdık,
ki bütün bunları size (kesintisiz) bir uyarı haline getirelim ve her uyanık ve duyarlı kulak onu bilinçle algılayabilsin.
O halde, (Son Saat´i gözünün önüne getir,) (hesap vakti) Sur´u(nun) bir tek üflemeyle ses verdiği,
yeryüzü(nün) ve dağlar(ın) bir tek darbe ile yerlerinden sökülüp parçalandıkları (anı)!
İşte böyle, olup bitmesi gereken o Gün olup bitecek;
ve gök yarılıp parçalanacak -çünkü o Gün zayıf ve güçsüz düşecek-;
ve melekler onun başlarında (duracak); ve onların da üstünde, o Gün sekiz(i) Rabbinin kudret ve egemenlik tahtını taşıyacak.
O Gün hesaba çekileceksiniz. En gizli işiniz (bile) gizli kalmayacak.
Sicili sağ eline tutuşturulan, haykıracak: "Gelin, hepiniz gelin! Şu sicilimi okuyun!
Zaten (bir gün) hesabımın önüme konulacağını bilmiştim!"
Ve o, kendini böylece mutlu bir hayatın içinde bulacak,
yüce bir cennette,
(yaptıklarının) meyvelerine kolayca ulaşabileceği.
(Ve böylece kutsanan herkese,) "Geçip gitmiş günlerde ilerisi için yaptığınız bütün (güzel işler)e karşılık neşe ile yiyip için!" (denilecek.)
Sicili sol eline tutuşturulana gelince, "Eyvah!" diye feryad edecek, "Keşke sicilim bana gösterilmeseydi,
ve (keşke) şu hesabımı görmemiş olsaydım!
Keşke bu (ölümüm) benim sonum olsaydı!
(Şimdiye kadar) sahip olduğum şeylerin bana hiçbir faydası olmadı,
(ve) bütün tartışma ve karşı koyma gücüm elimden kayıp gitti!"
Ve o zûhura geleceği muhakkak olan şeyi (yani Kıyameti) sana ne şey bildirdi?
Semûd ve Âd kavimleri. O korkunç vak´ayı (yani Kıyameti) yalan saymıştı.
(5-7) Artık Semûd (kavmi) hadden aşırı bir hadise ile helâk edildiler. Âd (kavmi) ise onlar da son derece kuvvetli bir rüzgar ile helâk edildiler. (Cenâb-ı Hak) Onu (o rüzgarı) yedi gece ve sekiz gün ardı ardına onların üzerlerine musallat etti. Artık o kavmi görürsün ki, onlar sanki içleri bomboş hurma kökleriymiş gibi yere yıkılmışlardır.
(5-7) Artık Semûd (kavmi) hadden aşırı bir hadise ile helâk edildiler. Âd (kavmi) ise onlar da son derece kuvvetli bir rüzgar ile helâk edildiler. (Cenâb-ı Hak) Onu (o rüzgarı) yedi gece ve sekiz gün ardı ardına onların üzerlerine musallat etti. Artık o kavmi görürsün ki, onlar sanki içleri bomboş hurma kökleriymiş gibi yere yıkılmışlardır.
(5-7) Artık Semûd (kavmi) hadden aşırı bir hadise ile helâk edildiler. Âd (kavmi) ise onlar da son derece kuvvetli bir rüzgar ile helâk edildiler. (Cenâb-ı Hak) Onu (o rüzgarı) yedi gece ve sekiz gün ardı ardına onların üzerlerine musallat etti. Artık o kavmi görürsün ki, onlar sanki içleri bomboş hurma kökleriymiş gibi yere yıkılmışlardır.
İmdi onlar için geriye kalmış (bir fert) görebilir misin?
Fir´avun da ve ondan evvelkiler de ve inkilâbata uğrayanlar da o büyük suçu (meydana) getirdi.
Rablerinin Peygamberine isyan ettiler. Artık (Cenâb-ı Hak) onları pek şiddetli bir şekilde yakaladı.
(11-12) Şüphe yok ki, su taştığı zaman sizi o akan gemiye Biz yükledik. Onu (o necâtı) sizin için bir ibret kılmamız için ve hıfzeden kulakların onu anlamaları için (öyle yaptık).
(11-12) Şüphe yok ki, su taştığı zaman sizi o akan gemiye Biz yükledik. Onu (o necâtı) sizin için bir ibret kılmamız için ve hıfzeden kulakların onu anlamaları için (öyle yaptık).
(13-14) Vaktâ ki Sûr´a bir üfürülme ile üfürülmüş olur. Ve yer ve dağlar yerlerinden kaldırılmış ve birbirine bir çarpışla çarpmış, darmadağın olmuş bulunur.
(13-14) Vaktâ ki Sûr´a bir üfürülme ile üfürülmüş olur. Ve yer ve dağlar yerlerinden kaldırılmış ve birbirine bir çarpışla çarpmış, darmadağın olmuş bulunur.
(15-17) İşte o günde Kıyamet vukûa gelmiş olur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o günde pek zaiftir. Ve melek (zümresi) onun çevresindedir ve Rabbin Arş´ını, başları üzerinde sekiz melek yüklenir.
(15-17) İşte o günde Kıyamet vukûa gelmiş olur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o günde pek zaiftir. Ve melek (zümresi) onun çevresindedir ve Rabbin Arş´ını, başları üzerinde sekiz melek yüklenir.
(15-17) İşte o günde Kıyamet vukûa gelmiş olur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o günde pek zaiftir. Ve melek (zümresi) onun çevresindedir ve Rabbin Arş´ını, başları üzerinde sekiz melek yüklenir.
O gün arzolunacaksınız, sizden hiçbir gizli şey, gizli kalmaz.
Artık kime ki, kitabı sağ tarafından verilmiş olur. Der ki: «Alınız kitabımı, okuyunuz.»
(20-21) «Şüphe yok, ben zannetmiştim ki, ben muhakkak hesabıma uğrayacağım.» İmdi o, hoşnut olduğu bir yaşayıştadır.
(20-21) «Şüphe yok, ben zannetmiştim ki, ben muhakkak hesabıma uğrayacağım.» İmdi o, hoşnut olduğu bir yaşayıştadır.
Bir yüksek cennet içindedir.
(23-24) Toplanacak semereleri pek yakındır. Afiyetle yeyin ve için, geçmiş günlerde takdim etmiş olduğunuz şeylerin mükâfaatı olarak.
(23-24) Toplanacak semereleri pek yakındır. Afiyetle yeyin ve için, geçmiş günlerde takdim etmiş olduğunuz şeylerin mükâfaatı olarak.
(25-27) Fakat o kimseye ki, kitabı sol tarafından verilmiş olur, (o da) der ki: «Keşke kitabım bana verilmemiş olsa idi.» «Hesabımın da ne olduğunu bilmese idim. Keşke o (ölüm hayatımı) kesip bitirmiş olsa idi.»
(25-27) Fakat o kimseye ki, kitabı sol tarafından verilmiş olur, (o da) der ki: «Keşke kitabım bana verilmemiş olsa idi.» «Hesabımın da ne olduğunu bilmese idim. Keşke o (ölüm hayatımı) kesip bitirmiş olsa idi.»
(25-27) Fakat o kimseye ki, kitabı sol tarafından verilmiş olur, (o da) der ki: «Keşke kitabım bana verilmemiş olsa idi.» «Hesabımın da ne olduğunu bilmese idim. Keşke o (ölüm hayatımı) kesip bitirmiş olsa idi.»
(28-29) «Malım bana bir fâidebahş olmadı.» «Benim saltanatım (malikiyyetim) benden zâil olup gitti.»
(28-29) «Malım bana bir fâidebahş olmadı.» «Benim saltanatım (malikiyyetim) benden zâil olup gitti.»
(30-31) Târaf-ı ilâhiden de denilecekdir ki: «(Onu tutun da) Ellerini boynuna bağlayın. Sonra cehenneme kavuşturun!»
(30-31) Târaf-ı ilâhiden de denilecekdir ki: «(Onu tutun da) Ellerini boynuna bağlayın. Sonra cehenneme kavuşturun!»
(32-33) «Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincir içinde olarak onu sevkedin. Muhakkak ki o, azîm olan Allah´a imân etmez idi.»
(32-33) «Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincir içinde olarak onu sevkedin. Muhakkak ki o, azîm olan Allah´a imân etmez idi.»
«Ve yoksullara yemek verilmesine teşvikte bulunmazdı.»
(35-36) Artık onun için burada bir şefkatli karîb yoktur. Ve yemek de yoktur, kanlı irinden olan müstesna.
(35-36) Artık onun için burada bir şefkatli karîb yoktur. Ve yemek de yoktur, kanlı irinden olan müstesna.
(37-38) Onu ise günahkârlardan başkası yemez. Artık yok, görür olduğunuza yemin ederim.
(37-38) Onu ise günahkârlardan başkası yemez. Artık yok, görür olduğunuza yemin ederim.
Ve göremez olduğunuza da yemin ederim.
Şüphe yok ki, o (Kur´an) kerîm olan bir peygamberin (tebliğ ettiği) bir kelâmdır.
Ve o bir şair sözü değildir. Siz pek az şeye inanıyorsunuz.
Bir kâhinin sözü de değildir. Ne kadar az düşünüyorsunuz.
Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
Eğer o (peygamber bi´lfarz) bâzı lâkırdıları Bize karşı bir iftira olarak söylemiş olsa idi,
(45-46) Elbette ki onu sağ tarafından yakalardık. Sonra O´ndan yürek damarını kesiverirdik.
(45-46) Elbette ki onu sağ tarafından yakalardık. Sonra O´ndan yürek damarını kesiverirdik.
(47-48) Artık sizden bir kimse de yoktur ki, ondan men ediciler olabilsinler. Ve şüphe yok ki, o (Kur´ânı Mübîn) muttakîler için elbette bir mev´izadır.
(47-48) Artık sizden bir kimse de yoktur ki, ondan men ediciler olabilsinler. Ve şüphe yok ki, o (Kur´ânı Mübîn) muttakîler için elbette bir mev´izadır.
Ve muhakakak ki, Biz elbette biliriz. Şüphe yok ki, sizden tekzîp edenler vardır.
Ve muhakkak ki, o (Kur´ân-ı Azîm) elbette kâfirlerin üzerlerine bir hasrettir.
Ve şüphe yok ki O, bilâşekk, gerçek bir hakîkattır.
İşte Semûd ve Âd milletleri de o kafalara çarpan kıyamet dehşetini yalan saymışlardı
Bunlardan Semûd o korkunç zelzele ile yok edildi. Âd ise azgın bir kasırga ile imha edildi
Allah o kasırgayı üzerlerine yedi gece, sekiz gün kesintisiz olarak salıverdi. Öyle ki sen, o halkı içi boş hurma kütükleri gibi yerlere serilmiş görürdün
Şimdi onlardan geri kalan bir şey görebilir misin
Firavun da, ondan öncekiler de, altüst edilip yerin dibine geçirilen Lût milletine ait kasabaların ahalileri de hep o günaha (yani şirke) girdiler
Rab´lerinin elçisine isyan ettiler, Allah da onları şiddetle cezaya çarptırdı.
Unutmayın ki Nûh zamanında, sular taştığı vakit, sizi (varlığınıza vesile olan atalarınızı) emniyetli gemide Biz taşımıştık! Onu sizin için hem bir ibret vesilesi kılalım, hem de can kulağı ile dinleyip ders alanlar iyice bellesinler diye böyle yapmıştık.
Artık sûra kuvvetle üflendiğinde,yer ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir tek darbe ile çarpılıp paramparça edildiğinde
İşte o gün olan olur, kıyamet o gün kopar
O gün gök yarılır, parçalanır, iyice kuvvetten düşer
Melekler de göğün etrafında bulunurlar. O gün Rabbinin Arş´ını, sekiz melek taşır
O gün bütün yaptıklarınızla Allah´a arz olunursunuz; öyle ki sizden en ufak bir şey bile gizli kalmaz
Hesap defteri sağ tarafından verilen neşelenir ve: "İşte defterim! Buyurun okuyun, inceleyin!"
"Zaten ben hesabımla karşılaşacağımı biliyordum!" der
O artık mutluluk veren bir yaşam içindedir
Çok güzel ve pek kıymetli cennet bahçelerindedir
Meyveleri hemen el ile koparılacak durumdadır
Kendilerine şöyle denilir: "Geçmiş günlerinizde yaptığınız güzel işlerden dolayı afiyetle, yiyin, için!
Ama hesap defteri sol tarafından verilen kimse: "Eyvah der, keşke verilmez olaydı bu defterim
Keşke hesabımı bilmez olaydım
N´olurdu, ölüm her şeyi bitirmiş olaydı
Servetim, malım bana fayda etmedi
Bütün gücüm, iktidarım yok oldu gitti!
Allah cehennem bekçilerine emir verir: "Tutun bağlayın onu, kelepçeleyin!
Sonra da cehenneme fırlatın
Sonra da onu, yetmiş arşın uzunluğundaki zincire vurun!
Çünkü o, büyükler büyüğü Allah´a inanmazdı
Çünkü o, fakiri doyurmayı teşvik etmezdi
Bugün artık burada O´nun bir dostu olmaz
Yiyecek olarak da cehennemliklerin irininden başka bir şey bulunmaz
Onu, büyük şirk suçunu işleyenlerden başkası yemez
Yok, yok! gördüğünüz ve göremediğiniz âlemlere yemin olsun ki
Bu Kur´ân, pek kerim bir Resulün sözüdür
O, bir şairin sözü değildir, inanmanız ne de az sizin
O bir kâhinin sözü de değil! Ne de az düşünüyorsunuz
O, Rabbülâlemin´den indirilen bir derstir
Eğer o Resul bizim adımıza birtakım sözler uydursaydı, onu elimizle yakalar, sonra da onun şah damarını keserdik
O gerçekleşecek olanı (kıyameti) sana bildiren nedir?
Semûd ve Ad (toplumları), ´mutlaka patlak verecek kıyamet´i yalan saydılar.
Bu nedenle Semûd (halkı) korkunç bir sesle helak edildi.
Ad (halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helak edildiler.
(Allah) Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin onların üzerine musallat etti. Öyle ki, o kavmi, orada sanki içi kof hurma kütükleriymiş gibi onların çarpılıp yere yıkıldığını görürsün.
Şimdi onlardan hiç arta kalan (bir şey) görüyor musun?
Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı da hep) o hata ile (tarih sahnesine) geldiler.
Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.
Gerçek şu ki, su taştığı zaman, o gemide biz sizi taşıdık:
Öyle ki, onu sizlere bir ibret (hatırlatma ve öğüt) kılalım. ´Gerçeği belleyip kavrayabilen´ kullar da onu belleyip kavrasın.
Artık sur´a tek bir üfürülüşle üfürüleceği,
Yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından da tek bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman.
İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet) artık vuku bulmuş (gerçekleşmiş)tir.
Gök de yarılıp çatlamıştır: artık o gün, ´sarkmış/za´fa uğramıştır.´
Melek(ler) ise, onun çevresi üzerindedir. O gün, Rabbinin arşını onların da üstünde sekiz (melek) taşır.
Siz o gün arzolunursunuz; sizden yana hiçbir gizli (şey), gizli kalmaz.
Artık kitabı sağ eline verilen kişi, der ki: «Alın, kitabımı okuyun.»
«Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış)tım.»
Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir.
Yüksek bir cennette.
Devşirilecek (meyve ve eşsiz ürün)leri pek yakındır.
«Geride kalan günlerde, ´peşin olarak sunduklarınıza karşılık olmak üzere,´ afiyetle yiyin ve için.»
Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: «Bana keşke kitabım verilmeseydi.»
«Hesabımı da hiç bilmeseydim.»
«Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi.»
«Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı.»
«Güç ve kudretim de yok olup gitti.»
(Allah buyruk verir:) «Onu tutuklayın, hemen bağlayıverin.»
«Sonra onu çılgın alevlerin içine atın.»
«Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup gönderin.»
«Çünkü, o, büyük olan Allah´a iman etmiyordu.»
«Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı.»
«Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur.»
«İrin ve kan karışmadan başka bir yemek yoktur.»
«Bunu da, hata edenlerden başkası yemez.»
Hayır; gördüklerinize yemin ederim,
Görmediklerinize de.
Hiç şüphesiz o (Kur´an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.
O, bir şairin sözü değildir. Ne kadar az inanıyorsunuz?
Bir kâhinin de sözü değildir. Ne kadar az öğüt alıp düşünüyorsunuz?
Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup söylemiş olsaydı,
Muhakkak onun sağ elini (bütün güç ve kudretini) çekip alıverirdik.
Sonra onun can damarını elbette keserdik.
O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip uzaklaştıramazdı.
Çünkü o (Kur´an, Allah´tan sakınan) muttakiler için bir öğüttür.
Semûd ve Âd kâriayı/başa çarpan olayı yalanlamıştı.
Bunun üzerine Semûd, bir doğal felaket ile helâk edildi.
Âd ise gürleyen sesle gelen rüzgârlı bir fırtınayla mahvedildi.
Onu, onların üzerine yedi gece-sekiz gün hiç ara vermeden saldı. Topluluğu orada yerlere serilmiş görürsün. İçleri boşaltılmış hurma kütükleri gibidirler.
Onlardan geri kalan bir şey görüyor musun?
Firavun da ondan öncekiler de altı üstüne gelmiş kentler de aynı hataya vücut verdiler.
Rablerinin resulüne isyan ettiler de O da onları, şiddeti arttıkça artan bir yakalayışla yakaladı.
Su azıp köpürdüğünde, biz sizi o akıp gidende taşıdık,
Ki onu size bir hatırlatıcı/düşündürücü yapalım ve kavrayabilen kulak kavrasın.
Sûra bir üfleyişle üflendiğinde,
Yer ve dağlar yükletilip birbirine bir çarpılışla parça parça edildiğinde,
İşte o gün, olması gereken olmuştur.
Gök yarılmıştır. O gün o, lime lime sarkmıştır.
Melek de onun kenarlarındadır. Rabbinin arşını, o gün onların üstündeki sekiz taşır.
O gün arz olunursunuz; hiçbir saklınız-gizliniz kalmaz.
Öz kitabı sağından verilen: "İşte kitabım, okuyun!" der.
"Kendi hesabıma kavuşacağımı sezmiştim zaten."
Artık o, hoşnutluk veren bir yaşayış içindedir.
Yüksek bir bahçe içindedir.
Devşirilmesi kolaydır onun.
Geçmiş günlerde sunduklarınızın karşılığı olarak afiyetle yiyin, için.
Öz kitabı sol taraftan verilene gelince o şöyle der: "Ah, ne olurdu, bana kitabım verilmeseydi!"
"Hesabımın ne olduğunu hiç bilmemiş olsaydım."
"Ah, ne olurdu, iş bitmiş olsaydı!"
"Hiçbir işime yaramadı malım."
"Sökülüp gitti benden saltanatım."
"Tutun onu, derhal bağlayın onu!"
"Sonra cehenneme sallayın onu!"
"Sonra, boyu yetmiş arşın olan bir zincirde yollayın onu!"
"Çünkü o, yüce Allah´a inanmıyordu."
"Yoksulu doyurmaya özendirmiyordu."
"Bugün onun için burada bir sıcak dost yoktur."
"Yıkananların atık sularından başka yemek de yoktur."
"Ki o atık suyu sadece günahkârlar yer."
Hayır, sandıkları gibi değil! Yemin ederim gördüklerinize,
Ve görmediklerinize!
Ki o, çok soylu bir elçinin sözüdür.
Bir şairin sözü değildir o. Ne kadar da az inanıyorsunuz?
Bir kâhinin sözü de değildir o. Ne kadar da az araştırıp düşünüyorsunuz?
Âlemlerin Rabbi´nden bir indiriştir o.
Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi,
Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık.
Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik.
Sizin hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.
Gerçek şu ki o, sakınanlar için tam bir uyarıcı ve düşündürücüdür.
Ve biz, içinizden onu yalanlayanların bulunduğunu kesinlikle biliyoruz.
Ve o, gerçeği örten nankörler/inkârcılar için tam bir hasrettir.