Elif lâm râ, budur kitabın ve her şeyi açıklayan Kur´ân´ın âyetleri.
Nice demler gelecek ki kâfirler, ne olur keşke biz de Müslüman olsaydık diyecekler.
Bırak onları, yesinler, geçinsinler ve isteklere düşüp oyalansınlar, yakında bilecekler.
Ve biz hiçbir şehri helâk etmedik ki helâk edeceğimiz zaman, malûm ve mukadder olmasın.
Hiçbir ümmet, ne helâk edileceği zamânı mukadder vaktinden öne alabilir, ne de onu geciktirebilir.
Ve derler ki: Ey kendisine Kur’ân indirilen sen gerçekten de delisin.
Gerçeklerdensen neden meleklerle gelmiyorsun bize?
Biz melekleri, ancak hak ve gerçek olarak indiririz, indiririz ama o vakit de mühlet vermeyiz, göz açtırmayız kâfirlere.
Şüphe yok ki Kur´ân´ı biz indirdik ve şüphe yok ki onu mutlaka koruyacağız.
Andolsun ki senden önce, evvelki ümmetlere de peygamberler göndermiştik.
Hiçbir peygamber göndermedik ki alay etmesinler onunla.
Biz böylece, Kur´ân´ı, yüreklerine kadar sokarız da.
Gene ona inanmazlar ve gerçekten, eskilerin yolu-yoradamı da böylece olup bitmiş, onlar da bu yüzden azâba uğrayıp gitmiştir.
Onlara gökten bir kapı açsak da melekler, o kapıdan inip çıksalar.
Bunu görürler de gene ancak derler, gözlerimiz bağlandı bizim, hattâ büyülenmiş bir topluluğuz biz.
Andolsun ki gökte burçlar halkettik ve göğü, seyredenlere bezedik.
Ve onu, bütün taşlanmış Şeytanlardan koruduk.
Ancak hırsızlama bir şey duymaya kalkışan olursa onun da ardından apaçık görünen bir ateş yalımıdır gönderdik.
Yeryüzünü, enine boyuna döşedik ve orada metîn dağlar yarattık ve oradan, taktîrimize göre, her şeyi bitirdik.
Orada sizin için de, sizin rızıklandırmadığınız mahlûkat için de geçim sebepleri halkettik.
Hiçbir şey yoktur ki hazîneleri, katımızda olmasın ve biz onu ancak malûm bir miktarda indiririz.
Yüklü rüzgârlar gönderdik de gökten yağmur yağdırdık, suya kandırdık sizi ve onu koruyup saklayan siz değilsiniz.
Ve şüphe yok ki ancak biz diriltiriz, biz öldürürüz ve biziz her şeye vâris olan.
Ve andolsun ki önce geçip gidenlerinizi de biliriz, sonraya kalanlarınızı da.
Ve şüphe yok ki Rabbin, hepsini de haşreder; şüphe yok ki o, hüküm ve hikmet sâhibidir ve her şeyi bilir.
Andolsun ki biz Âdem´i, kuru, kokmuş, şekil ve sûret verilmiş balçıktan yarattık.
Şeytan´ıysa daha önce, yakıp öldürücü bir harâreti olan ateşten yarattık.
An o zamanı ki Rabbin, meleklere demişti: Gerçekten de ben, kuru, kokmuş, şekil ve sûret verilmiş balçıktan bir insan yaratacağım.
Onun yaratılışını tamamlayıp kemâle getirerek ruhumdan ruh üfürünce derhal ona karşı secdeye kapanın.
Meleklerin hepsi birden secde ettiler.
Ancak İblis secde etmedi, secde edenlere katılmaktan çekindi.
Ey İblis dedi, sana ne oldu da secde edenlere katılmaktan çekindin?
Kuru, kokmuş, şekil ve sûret verilmiş balçıktan yarattığın insana dedi, ben secde etmem.
Çık buradan dedi, şüphe yok ki taşlanmış, kovulmuşsun sen.
Ve gerçekten de din gününedek lânet sana.
Rabbim dedi, onların tekrar dirilecekleri günedek mühlet ver, yaşat beni.
Şüphe yok ki dedi, sen, mühlet verilmişlerdensin.
Malûm vaktin gelip çatacağı günedek.
Rabbim dedi, beni rahmetinden mahrûm ettiğin gibi bende kötülükleri, yeryüzünde onlara bezeyecek, onları isyân ettirerek hepsini de rahmetinden mahrûm edeceğim.
Ancak ihlâsa sâhip edilmiş kulların müstesna.
Tanrı, işte bu yol dedi, dosdoğru bana varan yol.
Şüphe yok ki kullarıma hiçbir sûretle gücün yetmez, ancak sana uyan azgınlara yeter senin gücün.
Ve şüphe yok ki onların hepsine de vaadedilen yer, cehennemdir.
Orasının yedi kapısı var, her kapıya da onlardan bir kısmı ayrılmıştır.
Şüphe yok ki çekinenler, cennetlerde ve ırmak başlarındadır.
Esenlikle emîn olarak girin cennetlere.
Gönüllerindeki kîni, hasedi, tâ kökünden söküp attık onların, kardeşlerdir, birbirlerine karşı tahtlar üstünde otururlar.
Orada ne bir yorgunluk duyarlar, ne de oradan çıkarılırlar.
Haber ver kullarıma, şüphe yok ki ben suçları örterim, rahîmim.
Ve şüphe yok ki azâbım da pek elemli bir azaptır.
Onları, İbrahîm´e gelen misâfirlerden de haberdâr et.
Hani, huzûruna girmişler de esenlik sana demişlerdi; o da, biz gerçekten de sizden korkuyoruz demişti.
Korkma demişlerdi, biz sana, bilgi sâhibi bir erkek evlât müjdeliyoruz.
Elif. Lâm. Râ. Bunlar Kitab´ın ve apaçık bir Kur´an´ın âyetleridir.
İnkâr edenler zaman zaman, keşke biz de müslüman olsaydık, diye arzu ederler.
Onları bırak; yesinler, eğlensinler ve boş ümit onları oyalayadursun. (Kötü sonucu) yakında bilecekler!
Helâk ettiğimiz hiçbir ülke yoktur ki hakkında (bizce) bilinen bir yazgı olmasın.
Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez, ve onu geciktiremez.
Dediler ki: "Ey kendisine Kur´an indirilen (Muhammed)! Sen mutlaka bir mecnunsun!"
Eğer doğru söyleyenlerden idiysen, bize melekleri getirmeliydin.
Biz melekleri ancak hak ile indiririz. O zaman onlara mühlet verilmez.
Kur an´ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.
Andolsun, senden önceki milletler arasında da elçiler gönderdik.
Onlara bir peygamber gelmeyedursun, hemen onunla alay ederlerdi.
İşte böylece biz onu, (inkârcılığı) suçluların kalplerine sokarız.
Öncekilerin başına gelenlerden ders almaları gerekirken onlar hala buna (Kur´an´a) inanmıyorlar.
Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar,
Gözlerimiz boyandı, daha doğrusu bize büyü yapılmıştır derler.
Andolsun, biz gökte birtakım burçlar yarattık ve seyr edenler için onu süsledik.
Onları, taşlanmış (kovulmuş) her şeytandan koruduk.
Ancak kulak hırsızlığı eden müstesna. Onun da peşine açık bir alev sütunu düşmüştür.
Yeri uzatıp yaydık, orada sabit dağlar yerleştirdik, yine orada miktarı ve ölçüsü belirli olan şeyler bitirdik.
Orada hem sizin için hem de rızıkları size ait olmayanlar için (gerekli) geçim vasıtaları yarattık.
Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.
Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı karşıladık. (Biz bunları yapmasaydık) siz onu (yeterli) suyu depolayamazdınız.
Şüphesiz biz diriltir ve biz öldürürüz! Ve her şeye biz vâris oluruz.
Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları da biliriz.
Şüphesiz Rabbin onları (kıyamette) toplayacaktır. Çünkü O, hakîmdir, alîmdir.
Andolsun biz insanı, (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık.
Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık.
Hani Rabbin meleklere demişti ki: "Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım."
Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!
Meleklerin hepsi de hemen secde ettiler.
Fakat İblis hariç! O, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı.
(Allah:) Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmayışının sebebi nedir? dedi.
(İblis:) Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim, dedi.
Allah şöyle buyurdu: Öyle ise oradan çık! Artık kovuldun!
Muhakkak ki kıyamet gününe kadar lânet senin üzerine olacaktır!
(İblis:) Rabbim! Öyle ise, (varlıkların) tekrar dirileceği güne kadar bana mühlet ver, dedi.
Allah buyurdu ki: "Sen mühlet verilenlerdensin"
Allah katında bilinen vaktin gününe kadar...
(İblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!
Ancak onlardan ihlâslı kulların müstesna.
(Allah) şöyle buyurdu: "İşte bana varan dosdoğru yol budur."
Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur. Ancak azgınlardan sana uyanlar müstesna.
Muhakkak cehennem, onların hepsine vâdolunan yerdir.
Cehennemin yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için birer gurup ayrılmıştır.
(Allah´ın azabından korkup rahmetine sığınan) takvâ sahipleri, mutlaka cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar.
Oraya emniyet ve selâmetle girin (denilir, onlara).
Biz, onların gönüllerindeki kini söküp attık; onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar.
Onlara orada hiçbir yorgunluk gelmeyecek ve onlar, oradan çıkarılmayacaklardır.
(Resûlüm!) Kullarıma, benim, çok bağışlayıcı ve pek esirgeyici olduğumu haber ver.
Benim azabımın elem verici bir azap olduğunu da bildir.
Onlara İbrahim´in misafirlerinden (meleklerden) de haber ver.
Onun yanına girdikleri zaman, "selam" dediler. (İbrahim:) Biz sizden çekiniyoruz, dedi.
Dediler ki: Korkma; biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz.
(İbrahim:) Bana ihtiyarlık çökmesine rağmen beni müjdeliyor musunuz? Beni ne ile müjdeliyorsunuz? dedi.
Sana gerçeği müjdeledik, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma! dediler.
(İbrahim:) dedi ki: Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?
Ey elçiler! (Başka) ne işiniz var? dedi.
Dediler ki: "Biz, suçlu bir topluma (onları helâk etmeye) gönderildik."
Ancak Lût ailesi hariç. Onların hepsini kurtaracağız.
(Fakat Lût´un) karısı müstesna; biz onun geri kalanlardan olmasını takdir ettik.
Melek olan elçiler Lût âilesine gelince,
Lût onlara: "Hakikaten siz tanınmayan kimselersiniz" dedi.
Dediler ki: "Bilakis, biz sana, onların şüphe etmekte oldukları şeyi (azabı ve helâkı) getirdik.
Sana gerçeği getirdik; biz, hakikaten doğru söyleyenleriz.
Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından yürü. Sizden hiç kimse, sakın dönüp de ardına bakmasın, istenen yere gidin."
Ona (Lût´a) şu hükmümüzü vahyettik: "Sabaha çıkarlarken mutlaka onların ardı kesilmiş olacaktır."
Şehir halkı, birbirlerini kutlayarak, (meleklerin yanına) geldiIer.
(Lût) onlara "Bunlar benim misafirimdir. Sakın beni utandırmayın;
Allah´tan korkun, beni rezil etmeyin!" dedi.
Biz seni, elâlemin işine karışmaktan men etmemiş miydik? dediler.
Elif, Lam, Ra. Bunlar, Kitab´ın ve apaçık olan Kur´an´ın ayetleridir.
O inkar edenler Müslüman olmayı nice kereler dileyecekler.
Onları bırak; yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun. İlerde bileceklerdir.
Biz, kendisi için bilinen (takdir edilmiş) bir kitap olmaksızın hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmadık.
Hiçbir ümmet, kendi ecelini ne öne alabilir, ne de onlar ertelenebilirler.
Onlar: "Ey kendisine Kitap indirilen (Muhammed). Gerçekten sen cinlenmiş (bir deli)sin," dediler.
"Eğer doğruyu söylüyor isen, bizlere melekleri getirmeli değil miydin?"
Hak olmaksızın Biz melekleri indirmeyiz. O zaman da onlara göz açtırılmaz.
Hiç şüphesiz, zikri (Kur´an´ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz.
Andolsun, senden önce geçmiş topluluklara da elçiler gönderdik.
Onlara herhangi bir elçi gelmeyegörsün, mutlaka onunla alay ederlerdi.
Böylece Biz onu (alayı), suçlu-günahkarların kalplerine sokarız.
Onlar ona (indirilen kitaba) inanmazlar, oysaki evvelkilerin sünneti geçmiştir.
Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, ordan yukarı yükselseler de,
Mutlaka: "Gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz" diyeceklerdir.
Andolsun, gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik.
Ve onu her kovulan şeytandan koruduk.
Ancak kulak hırsızlığı yapan olursa, onu da parlak bir ateş izler.
Yere (gelince,) onu döşeyip-yaydık, onda sarsılmaz-dağlar bıraktık ve onda herşeyden ölçüsü belirlenmiş ürünler bitirdik.
Ve orda sizler için ve kendisine rızık vericiler olmadığınız kimseler (varlıklar ve canlılar) için geçimlikler kıldık.
Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim Katımız´da olmasın; ancak onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz.
Ve aşılayıcılar olarak rüzgarları gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri suladık. Oysa siz onun hazine-koruyucuları değilsiniz.
Şüphesiz Biz, gerçekten Biz yaşatır ve öldürürüz ve varis olanlar Biziz.
Andolsun sizden öne (veya önceden) geçenleri bilmişizdir; ve (yine) andolsun, geride kalanları da bilmişizdir.
Ve şüphesiz senin Rabbin, O, onları haşredecektir. Gerçekten O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.
Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
Ve Cann´ı da daha önce ´nüfuz eden kavurucu´ ateşten yaratmıştık.
Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım."
"Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhum´dan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın."
Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti.
Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayattı.
Dedi ki: "Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?"
Dedi ki: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim."
Dedi ki: "Öyleyse ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş-bulunmaktasın."
"Ve şüphesiz, din gününe kadar lanet senin üzerinedir."
Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı."
Dedi ki: "Öyleyse, sen (kendisine) süre tanınanlardansın."
"Bilinen günün vaktine kadar."
Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım."
"Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna."
(Allah) Dedi ki: "İşte bu, Bana göre dosdoğru olan yoldur."
"Şüphesiz, kışkırtılıp-saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin Benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiçbir gücün yoktur."
"Ve hiç şüphe yok, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir."
Onun yedi kapısı vardır; onlardan her bir kapı için bir grup ayrılmıştır.
Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır.
Oraya esenlikle ve güvenlikle girin.
Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.
Orda onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar ordan çıkarılacak değildirler.
Haber ver kullarıma; şüphesiz Ben, Ben bağışlayanım, esirgeyenim.
Ve şüphesiz azabım; o acıklı bir azaptır.
Onlara İbrahim´in konuklarından haber ver.
Yanına girdiklerinde "Selam" demişlerdi. O da: "Biz sizden korkmaktayız" demişti.
Dediler ki: "Korkma biz sana bilgin bir çocuk müjdelemekteyiz."
Dedi ki: "Bana ihtiyarlık gelip-çökmüşken mi müjdeliyorsunuz? Beni ne ile müjdelemektesiniz?"
Ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde kör-sersemdiler.
Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıverdi.
Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık.
Elbette bunda ´derin bir kavrayışa sahip olanlar´ için gerçekten ayetler vardır.
O (şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hala) durmaktadır.
Elbette, bunda iman edenler için gerçekten ayetler vardır.
Eyke halkı da gerçekten zalim-kimselerdi.
Bundan dolayı onlardan intikam aldık; her ikisi de açıkça (gözler) ön(ün)dedir.
Andolsun, Hicr halkı da gönderilen(elçi)leri yalanlamışlardı.
Onlara ayetlerimizi vermiştik de ondan yüz çevirmişlerdi.
Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.
Derken, sabah vaktine girdiklerinde, onları o dayanılmaz-çığlık yakalayıverdi.
Buna rağmen kazandıkları şeyler, (uğrayacakları sondan kurtulmak için) onlara yetmedi.
Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakilerini hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran.
Çünkü Rabbin, yaratan ve bilenin ta Kendisi´dir.
Andolsun, sana çiftlerden yediyi ve büyük Kur´an´ı verdik.
Sakın onlardan bazılarını yararlandırdığımız şeylere gözünü dikme, onlara karşı hüzne kapılma, mü´minler için de (şefkat) kanatlarını ger.
Ve de ki: "Şüphe yok, ben apaçık bir uyarıcıyım."
Parça ayırıcılarına indirdiğimiz gibi,
Ki onlar Kur´anı parça-parça kıldılar.
Rabbine andolsun, onların tümüne (bunu) soracağız.
Yapmakta oldukları şeyleri.
Öyleyse sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklere aldırış etme.
Şüphesiz o alay edenlere (karşı) Biz sana yeteriz.
Ki onlar, Allah ile beraber başka İlahları (ortak) kılmaktadırlar; onlar yakında bilip-öğreneceklerdir.
Andolsun, onların söylemekte olduklarına karşı senin göğsünün daraldığını biliyoruz.
Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.
Elif, lâm, râ. Bu âyetler, mükemmel kitabın ve hakkı açıklayan muazzam Kur’ân’ın âyetleridir.
Kâfirler, azabı gördükleri zaman, çok kerre: “Keşki müslüman olsaydılar!” diye temenni edecekler.
Ey Rasûlüm) o kâfirleri bırak yesinler, dünyalıkları ile zevk etsinler; emel kendilerini oyalaya dursun, sonra (başlarına gelecek musibeti) bilecekler.
Biz, hiç bir memleketi, (Allah katında) bilinen bir zamanı olmaksızın helâk etmedik.
Hiç bir ümmet, ne ecelinin önüne geçebilir, ne de onu geciktirebilir.
Mekke kâfirleri Peygambere şöyle dediler: “- Ey kendisine kitap indirilen! Muhakkak ki, sen bir mecnunsun.
Eğer Peygamberlik dâvanda sadık kimselerdensen, bize (doğruluğuna şâhidlik edecek veya azap edecek) melekleri getirsen ya!...”
Biz, o melekleri, ancak hikmet üzere indiririz ve indirildikleri vakit de onlara (kâfirlere) göz açtırılmaz.
Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik ve muhakkak ki onu, tahrif ile tebdîlden (değişikliğe uğramaktan) biz koruyacağız.
And olsun, senden evvel, önceki ümmetlerin içinde de Peygamberler gönderdik.
Onlara hiç bir Peygamber gelmiyordu ki, onunla eğlenir olmasınlar.
Biz, o küfrü (istihzâyı) mücrimlerin kalblerine işte böyle geçiririz.
Kur’ân’a iman etmezler, halbuki, evvelki inkârcılar hakkında Allah’ın sünneti (onlara yaptığı azâp hali) geçmiştir. (İbret için önlerinde duruyor).
(14-15) O müşriklere, gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar (gözleriyle göreceklerini görseler), şöyle diyeceklerdi: “- Muhakkak ki gözlerimiz döndürüldü; daha doğrusu, biz büyülenmiş bir topluluğuz.”
(14-15) O müşriklere, gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar (gözleriyle göreceklerini görseler), şöyle diyeceklerdi: “- Muhakkak ki gözlerimiz döndürüldü; daha doğrusu, biz büyülenmiş bir topluluğuz.”
Gerçekten biz, gökte burclar yarattık ve göğü, bakan kimseler için yıldızlarla süsledik;
Ve göğü, taşlanan (Allah’ın rahmetinden koğulan) her Şeytandan koruduk.
Ancak kulak hırsızlığı eden Şeytan vardır ki, onu, apaçık bir yıldız takip eder (ve üzerine düşerek onu yakar).
Arzı da döşedik ve oraya yerli yerinde dağlar koyduk, orada hikmetle ölçülmüş her şeyden bitkiler bitirdik.
O arzda hem sizin için, hem de sizin rızık vericisi olmadığınız (hayvanat ve köleleriniz gibi) kimseler için geçimlikler (ekinler ve yemişler) yarattık.
Kulların faydalandığı hiç bir şey yoktur ki, onu meydana getiren hazinelerin anahtarları katımızda olmasın, (muhakkak her şey bizim kudretimizle meydana gelir). Fakat biz, onu, ancak ihtiyaca göre, malum bir miktarda veririz.
Biz (bitki ve bulutlar için) aşılayıcı rüzgârlar gönderdik de gökten bir su indirip sizi onunla suvardık. O suyu hazinelerde tutan da siz değilsiniz.
Elbette ve elbette biz diriltiriz, öldürürüz ve hepsinin variseri de biziz (onlar hep helâk olacak, biz ise ebedîyyen bakîyiz. ).
Andolsun, içinizden İslâmda öne geçmek istiyenleri de biliriz, geri kalmak istiyenleri de biliriz.
Muhakkak Rabbin odur ki, onları kıyamet gününde hesaba çekmek için toplayacaktır. Gerçekten O, Hakîm’dir; Alîm’dir.
Andolsun ki, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
Cin yaratığını da daha önce şiddetli ateşten yarattık.
Rabbin, Meleklere şöyle dediği vakti hatırla: “- Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir insan yaratacağım.
Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruh verdiğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın.”
Bunun üzerine Meleklerin hepsi toptan secde ettiler.
Ancak İblîs, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi.
Allah buyurdu ki: “- Ey İblîs! Sen, neye secde edenlerle beraber olmadın?”
İblîs şöyle dedi: “- Kuru bir çamurdan şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana, benim secde etmem doğru olmaz.”
Allah buyurdu ki: “- O halde, o cennetten çık, çünkü sen koğulmuşsun.
Şüphe yok ki, lânet, kıyamet gününe kadar senin üzerindedir.”
İblîs: “- Rabbim! Öyle ise, insanların kabirlerinden kaldırılacakları güne (kıyamete) kadar bana mühlet ver.” dedi.
Allah buyurdu ki, sen mühlet verilenlerdensin,
Allah katında bilinen bir vaktin gününe kadar...
İblîs şöyle dedi: “- Rabbim! Beni azdırmana yemin ederim ki, muhakkak surette ben, yeryüzünde kullara, (fenalıkları) süsleyeceğim; elbette onların hepsini azdıracağım.
Ancak içlerinden ihlâsa sahip müminler müstesna...”
Allah Tealâ şöyle buyurdu: “- İşte (ihlâslı müminleri azıtamıyacağına dair) bu dediğin söz, bana aid gerçek bir yoldur.
Azgın olanlardan sana uyan müstesna, kullarımın üzerinde asla senin hiç bir hükmün yoktur.”
Şüphesiz ki cehennem de, o azgınların hepsinin vaad olunan yeridir.
O cehennem’in yedi kapısı olup, her bir kapıya onlardan bir miktar bölünmüştür. (Tabakaları ayrı ayrıdır.)
Takva sahipleri, elbette cennetlerde ve pınarlardadırlar.
Girin oraya; selâmetle, emin olarak...
Biz, o cennetliklerin kalblerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar.
Orada kendilerine hiç bir zahmet dokunmaz ve oradan çıkarılacak da değillerdir.
(Ey Rasûlüm), kullarıma haber ver ki, gerçekten ben Gafûr’um, Rahîm’im.
Bununla beraber, azabım da çok acıklı bir azabdır.
Hem o kullara, İbrahîm’in misafirlerinden (kendisine misafir olarak gelen meleklerden) haber ver:
Hani melekler, İbrahîm’in yanına varıp “selam” demişlerdi (İbrahîm misafir melekler için hazırladığı yemeği, misafirlerin yemediğini görünce) dedi ki: “- Biz, sizden cidden korkuyoruz.”
Melekler de: “-Korkma, gerçekten biz, sana, bilgin bir oğul müjdeliyoruz.” dediler.
Onlar: “- Seni hak ve gerçekle müjdeledik, onun için Allah’ın rahmetinden ümidini kesenlerden olma” dediler.
İbrâhim, dedi ki: “- Sapıklardan başka, kim Rabbinin rahmetinden ümid keser?”
(Yine) dedi ki: “-Ey elçiler (Allah’ın melekleri!) Bundan sonra işiniz ne?”
Onlar şöyle dediler: “- Biz mücrim (günahkâr) bir topluluğa gönderildik. (Onları helâk edeceğiz, bu topluluk da Lût kavmidir.)
Ancak (iman eden) Lût ailesi müstesnadır. Biz, onların hepsini muhakkak kurtaracağız.
Yalnız Lût’un karısını, gerçekten azab içinde kalanlardan takdîr ettik.”
Melek olan elçiler, Lût kavmine gelince.
Lût dedi ki: “- Doğrusu siz ürkülecek bir kavimsiniz
Elçiler dediler ki: “- Yok, biz sana kavminin şüphe edip durdukları azabı getirdik.
Sana, onların azabına dair gerçekle geldik, ve biz muhakkak doğru söyleyicileriz.
Hemen gecenin bir kısmında aileni yürüt (yola çıkar), sen de arkalarından git ve hiç kimse ardına bakmasın (zira göreceği azabın şiddetine tahammül edemez); emrolunduğunuz yere geçin gidin.”
Biz, Lût’a şu kesin emri vahyettik: Bu kâfirler sabaha çıkarken muhakkak kökleri kesilmiş olacaktır.
(Sedum) şehri halkı, (güzelliklerini haber aldıkları elçilerin ırzına tecavüz hırsı ile) sevinerek yanlarına geldi.
Lût (o gelen mütecâvizlere) dedi ki: “- Hakikaten bunlar benim misafirlerimdir, beni rüsvay etmeyin.
Allah’dan korkun ve beni utandırmayın.”
Onlar “- Biz, seni âlemin işine karışmaktan men etmedik mi?” dediler.
Lût şöyle dedi: “- Eğer sözümü tutarsanız, işte bunlar kızlarım (onları size nikâhlayayım).
(Rasûlüm!) Ömrün hakkı için, doğrusu onlar sarhoşlukları içinde azgın bir halde idiler.
Nihayet onları, güneşin doğma vaktinde korkunç gürültü yakalayıverdi.
Hemen şehirlerinin üstünü altına geçirdik ve üzerlerine de çamurdan pişirilmiş taş yağdırdık.
Elbette bunda keskin anlayışlılar için ibret alâmetleri var.
Hem o Lût kavminin bulunduğu şehir harabesi, (Kureyş kâfirlerinin de ibret alabileceği uğrak) bir yol üzerinde bulunmaktadır.
Gerçekten bunda iman edenler için bir ibret vardır.
(Şuayb Aleyhisselâmın kavmi olup ormanlıkta yaşayan) eyke halkı da hakikaten zalimler (iman etmiyen kâfirler) idi.
Biz Eyke halkından da intikam aldık. (Sedum ve Eyke şehirlerinin) ikisi de (herkesin görebileceği uğrak) apaçık bir yol üzerindedir.
Doğrusu (Sâlih Peygamberin Semûd kavmi olan) Hicir halkı da peygamberleri yalanladılar.
Biz, onlara, mûcizelerimizi vermiştik de onlardan yüz çevirip durmuşlardı.
Bunları da o (korkunç) sayha (ses ve gürültü) sabahleyin yakalayıverdi. (gürültü ve zelzele neticesi helâk oldular.)
Böylece elde ettikleri muhkem evlerin, mal ve evlâdların kendilerine hiç faydası olmadı.
Biz göklerle Arzı ve aralarındaki şeyleri ancak hak ve hikmetle yarattık. (boşuna değil)... Elbetteki kıyamet gelecektir. Şimdi sen onlardan yüz çevir veya güzel muamelede bulun (Allah cezalarını verecektir.) Not: Bu âyeti kerime Kıtal âyeti ile nesh edilmiştir.
Gerçekten Rabbin kemaliyle yaratandır, Alîm’dir.
Andolsun ki, biz, sana, (her namazda) okunup tekrarlanan yedi âyeti (Fâtiha sûresini) ve şu büyük Kur’ân’ı verdik.
Sakın o kâfirlerden bir takımlarına verip de kendilerini zevklendirdiğimiz şeye (mal ve servete) gözlerini uzatıp rağbetle bakma; ve onların iman etmeyişlerine üzülme de müminlere kanadını indir, (onlara tevazu göster, kendilerini himayene al).
Bir de (Ey Rasûlüm) de ki: “-Haberiniz olsun, ben, (üzerinize bir azap ineceğini bildiren) açık bir korkutucuyum:
Tıpkı o Yahudi ve Hristiyanlara indirdiğimiz (azap) gibi.
Onlar, o kimselerdir ki, kitablarını kısım kısım yapmışlardı (bir kısmına inanıyor, diğer bir kısmına inanmıyorlardı.)
(92-93) Rabbin hakkı için, biz onların hepsine muhakkak surette yapmakta oldukları şeylerden soracağız (ve cezalarını vereceğiz).
(92-93) Rabbin hakkı için, biz onların hepsine muhakkak surette yapmakta oldukları şeylerden soracağız (ve cezalarını vereceğiz).
Şimdi sen, emrolunduğun şeyi, çatlatırcasına bildir ve müşriklerden yüz çevir (sözlerine aldırış etme).
Muhakkak ki biz, (seninle alay eden) o müstehzîlere karşı kâfiyiz, (onları helâk ederiz).
Onlar, o kimselerdir ki, Allah ile beraber başka bir ilâh tanırlar. Onlar, yakında (başlarına gelecek akıbeti) bileceklerdir.
Gerçekten biliriz ki, onların sözlerine göğsün daralıyor, için sıkılıyor.
O halde, Rabbini hamd ile tesbîh et (sübhanellahi ve bihamdihi de) ve secde edenlerden ol. (Namaz kıl).
Yok ettigimiz her hangi bir kasabanin elbette belli bir yazisi vardir.
Hicbir ummet kendi suresini one de alamaz, geciktiremez de.
(6-7) Onlar: «Ey kendisine Kitap indirilen kimse! Sen mutlaka delisin. Dogrulardan isen melekleri bize getirsene» dediler.
(6-7) Onlar: «Ey kendisine Kitap indirilen kimse! Sen mutlaka delisin. Dogrulardan isen melekleri bize getirsene» dediler.
Biz melekleri ancak gerekince inidiririz. O takdirde de ceza gorecekler asla geri birakilmazlar.
Dogrusu Kitap´i Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz.
And olsun ki, senden once cesitli ummetlere peygamber gondermistik.
Onlara gelen her peygamberi alaya aliyorlardi.
(12-13) Ayni sekilde biz de Kitap´i suclularin kalblerine sokariz, ama ona yine de inanmazlar. Oysa kendilerinden oncekilerin ugradiklari meydandadir.
(12-13) Ayni sekilde biz de Kitap´i suclularin kalblerine sokariz, ama ona yine de inanmazlar. Oysa kendilerinden oncekilerin ugradiklari meydandadir.
(14-15) Onlara gokten bir kapi acsak da, oradan cikmaga koyulsalar: «Gozlerimiz dondu, biz herhalde buyulendik» derler. *
(14-15) Onlara gokten bir kapi acsak da, oradan cikmaga koyulsalar: «Gozlerimiz dondu, biz herhalde buyulendik» derler. *
And olsun ki, gokte burclar meydana getirdik, onlari bakanlar icin donattik.
Onlari, kovulmus her seytandan koruduk.
Fakat kulak hirsizligi yapan olursa, parlak bir ates onu kovalar.
Yeri yaydik, oraya sabit daglar yerlestirdik, orada her seyi bir olcuye gore bitirdik.
Orada sizin ve rizik veremiyeceginiz kimseler icin gecimlikler meydana getirdik.
Hazinesi Bizim katimizda olmayan hicbir sey yoktur. Biz onu ancak belli bir olcuye gore indiririz.
Ruzgarlari asilayici olarak gonderdik; yukaridan su indirdik de sizi onunla suladik. Yoksa siz onu toplayamazdiniz.
Dogrusu dirilten ve olduren Biziz; hepsinin gerisinde de Biz kaliriz.
And olsun ki, sizden once gecenleri biliriz; and olsun ki, geri kalanlari da biliriz.
Dogrusu Rabbin onlari diriltip bir araya getirecektir. suphesiz O Hakim´dir, herseyi bilen´dir. *
And olsun ki, insani kuru balciktan, islenebilen kara topraktan yarattik.
Cinleri de, daha once, dumansiz atasten yarattik.
(28-29) Rabbin meleklere: «Ben, balciktan, islenebilen kara topraktan bir insan yaratacagim. Onu yapip ruhumdan ufledigimde ona secdeye kapanin» demisti.
(28-29) Rabbin meleklere: «Ben, balciktan, islenebilen kara topraktan bir insan yaratacagim. Onu yapip ruhumdan ufledigimde ona secdeye kapanin» demisti.
(30-31) Bunun uzerine, Iblis´in disinda butun melekler hemen secde ettiler. O, secde edenlerle beraber olmaktan cekindi.
(30-31) Bunun uzerine, Iblis´in disinda butun melekler hemen secde ettiler. O, secde edenlerle beraber olmaktan cekindi.
Allah: «Ey Iblis! Secde edenlerle beraber olmaktan seni alikoyan nedir?» dedi.
O: «Balciktan, islenebilen kara topraktan yarattigin insana secde edemem» dedi.
(34-35) «leyse defol oradan, sen artik kovulmus birisin. Dogrusu hesap gunune kadar lanet sanadir» dedi.
(34-35) «leyse defol oradan, sen artik kovulmus birisin. Dogrusu hesap gunune kadar lanet sanadir» dedi.
«ORabbim! Beni hic olmazsa, tekrar dirilecekleri gune kadar ertele» dedi.
(37-38) Allah: «Sen, bilinen gun gelene kadar birakilanlardansin» dedi.
(37-38) Allah: «Sen, bilinen gun gelene kadar birakilanlardansin» dedi.
(39-40) «ORabbim! Beni saptirdigin icin, and olsun ki yeryuzunde fenaliklari onlara guzel gosterecegim; halis kildgin kullarin bir yana, onlarin hepsini saptiracagim» dedi.
(39-40) «ORabbim! Beni saptirdigin icin, and olsun ki yeryuzunde fenaliklari onlara guzel gosterecegim; halis kildgin kullarin bir yana, onlarin hepsini saptiracagim» dedi.
(41-42) Allah soyle dedi: «Benim gerekli kildigim dosdogru yol budur; «kullarimin uzerinde senin bir nufuzun olamaz. Ancak sana uyan sapiklar bunun disindadir.»
(41-42) Allah soyle dedi: «Benim gerekli kildigim dosdogru yol budur; «kullarimin uzerinde senin bir nufuzun olamaz. Ancak sana uyan sapiklar bunun disindadir.»
«Ee Cehennem onlarin hepsinin toplanacgi yerdir.»
O cehennemin yedi kapisi olup, her kapidan onlarin girecekleri ayrilmis bir kisim vardir. *
Allah´a karsi gelmekten sakinanlar ise, cennetlerde, pinar baslarindadirlar.
«Oraya guven icinde, esenlikle girin,» denilir.
Biz onlarin gonullerinde olan kini cikardik, artik onlar sedirler uzerinde karsilikli oturan kardeslerdir.
Onlar orada bir yorgunluk hissetmezler. Oradan cikarilacak da degillerdir.
(49-50) Kullarima Benim bagislayan, merhamet eden oldugumu, azabimin can yakici bir azap oldugunu haber ver.
(49-50) Kullarima Benim bagislayan, merhamet eden oldugumu, azabimin can yakici bir azap oldugunu haber ver.
Onlara Ibrahim´in konuklarini da anlat:
(52-53) Ibrahim´in yanina girdiklerinde selam vermislerdi. O: «Dogrusu biz sizden korkuyoruz» demisti de: «Korkma, biz sana, bilgin bir oglun olacagini mujdelemeye geldik» demislerdi.
(52-53) Ibrahim´in yanina girdiklerinde selam vermislerdi. O: «Dogrusu biz sizden korkuyoruz» demisti de: «Korkma, biz sana, bilgin bir oglun olacagini mujdelemeye geldik» demislerdi.
«Ben kocamisken bana mujde mi veriyorsunuz? Neye dayanarak mujdeliyorsunuz?» deyince:
(56-57) «aten sapiklardan baska kim Rabbinin rahmetinden umudunu keser!» diyerek sormustu: «Ey elciler! Isiniz nedir?»
(56-57) «aten sapiklardan baska kim Rabbinin rahmetinden umudunu keser!» diyerek sormustu: «Ey elciler! Isiniz nedir?»
(58-60) soyle cevap vermislerdi: «Biz suphesiz suclu bir millete gonderildik. Lut´un ailesi bunun disindadir. Karisi haric hepsini kurtaracagiz. Karisinin geride kalanlardan olmasini gerekli bulduk."*
(58-60) soyle cevap vermislerdi: «Biz suphesiz suclu bir millete gonderildik. Lut´un ailesi bunun disindadir. Karisi haric hepsini kurtaracagiz. Karisinin geride kalanlardan olmasini gerekli bulduk."*
(58-60) soyle cevap vermislerdi: «Biz suphesiz suclu bir millete gonderildik. Lut´un ailesi bunun disindadir. Karisi haric hepsini kurtaracagiz. Karisinin geride kalanlardan olmasini gerekli bulduk."*
(63-65) «Biz sana sadece suphe edip durduklari azabi getirdik. Sana gercekle geldik. suphesiz biz dogru soyleyenleriz. Artik, geceleyin bir ara, aileni yola cikar, sen de arkalarindan git; hic biriniz arkaya bakmasin; emrolundugunuz yere dogru yuruyun» dediler.
(63-65) «Biz sana sadece suphe edip durduklari azabi getirdik. Sana gercekle geldik. suphesiz biz dogru soyleyenleriz. Artik, geceleyin bir ara, aileni yola cikar, sen de arkalarindan git; hic biriniz arkaya bakmasin; emrolundugunuz yere dogru yuruyun» dediler.
(63-65) «Biz sana sadece suphe edip durduklari azabi getirdik. Sana gercekle geldik. suphesiz biz dogru soyleyenleriz. Artik, geceleyin bir ara, aileni yola cikar, sen de arkalarindan git; hic biriniz arkaya bakmasin; emrolundugunuz yere dogru yuruyun» dediler.
Boylece Lut´a bunlarin sonlarinin kesilmis olarak sabahliyacaklarini bildirdik.
«Biz sana kimseyi misafir kabul etmeyi yasak etmemis miydik?» dediler.
Lut: «Alacaksaniz,iste benim kizlarim» dedi.
Senin hayatina and olsun ki, onlar sahosluklari icinde bocalayip duruyorlardi.
Tanyeri agarirken, ciglik onlari yakalayiverdi.
Memleketlerini alt ust ettik, uzerlerine sert tas yagdirdik.
Bunda, gorebilen insanlar icin ibretler vardir.
O sehrin kalintilari islek yollar uzerinde hala durmaktadir.
Bunda inananlar icin ibret vardir.
Eykeliler de, suphesiz zalim kimselerdi.
Bunun icin onlardan da ocaldik. Hala her iki memleket de islek bir yol uzerindedirler. *
And olsun ki, Hicr halki peygamberi yalanlamislardi.
Onlara ayetlerimizi verdigimiz halde, yuz cevirmislerdi.
Daglarda, guven icinde olarak evler yontuyorlardi.
Sabaha karsi ciglik onlari yakalayiverdi.
Yaptiklari kendilerine bir fayda saglamadi.
Biz, gokleri, yeri ve her ikisi arasinda bulunanlari geregince yarattik. Kiyamet gunu suphesiz gelecektir. O halde yumusak ve iyi davran.
Dogrusu yaratan ve bilen ancak Rabbindir.
And olsun ki, sana daima tekrarlanan yedi ayetli Fatiha´yi ve Kurani Azim´i verdik.
Kafirler icinde bazi kimselere verdigimiz kat kat servete gozunu dikme; onlara uzulme; inananlari kanatlarin altina al.
De ki: «Dogrusu ben apacik bir uyariciyim.»
(90-93) Kuran´i islerine geldigi gibi bolenlere de, kendi Kitablarinin bir kismina inanip bir kismini kabul etmiyen yahudi ve hiristiyanlara da nitekim Kitap indirmistik; Rabbine and olsun ki hepsini, yaptiklarindan sorumlu tutacagiz.
(90-93) Kuran´i islerine geldigi gibi bolenlere de, kendi Kitablarinin bir kismina inanip bir kismini kabul etmiyen yahudi ve hiristiyanlara da nitekim Kitap indirmistik; Rabbine and olsun ki hepsini, yaptiklarindan sorumlu tutacagiz.
(90-93) Kuran´i islerine geldigi gibi bolenlere de, kendi Kitablarinin bir kismina inanip bir kismini kabul etmiyen yahudi ve hiristiyanlara da nitekim Kitap indirmistik; Rabbine and olsun ki hepsini, yaptiklarindan sorumlu tutacagiz.
(90-93) Kuran´i islerine geldigi gibi bolenlere de, kendi Kitablarinin bir kismina inanip bir kismini kabul etmiyen yahudi ve hiristiyanlara da nitekim Kitap indirmistik; Rabbine and olsun ki hepsini, yaptiklarindan sorumlu tutacagiz.
Artik buyrulani acikca ortaya koy, puta tapanlara aldiris etme.
(95-96) Allah´la beraber baska bir tanrinin bulundugunu kabul eden alaycilara karsi suphesiz Biz sana kafiyiz. Yakinda ne oldugunu ogreneceklerdir.
(95-96) Allah´la beraber baska bir tanrinin bulundugunu kabul eden alaycilara karsi suphesiz Biz sana kafiyiz. Yakinda ne oldugunu ogreneceklerdir.
And olsun ki, soyledikleri seylerden senin gonlunun daraldigini biliyoruz.
(98-99) Rabbini hamd ile an, secde edenlerden ol ve olunceye kadar Rabbine kulluk et. *
(98-99) Rabbini hamd ile an, secde edenlerden ol ve olunceye kadar Rabbine kulluk et. *
Elif - Lâm - Râ. Bunlar Kitab´ın ve apaçık olan, açıklayan Kur´ân´ın âyetleridir.
Kâfirler çok defa Müslüman olmayı arzu edeceklerdir.
Bırak da onları, yesinler (nefs ve şehvet otlağında) geçinip yararlansınlar ; emel (=sonu gelmeyen arzu) onları avundursun. İleride (böylesine sefih bir hayatın sonunun nereye varacağını) bileceklerdir.
Hiç bir kasabayı yok etmedik ki, onun bilinen belli bir yazısı olmasın.
Hiç bir ümmet ecelinin ne önüne geçebilir, ne de ondan geri kalabilir.
Dediler ki: «Ey o kendisine zikir (Kitâb) indirildiğini (iddia edip duran) kişi! Doğrusu sen delisin.
Eğer doğrulardan isen bize melekleri getirseneI.»
Melekleri ancak hak´ka dayalı bir hikmet) ile indiririz ve o zaman da (inkarcılara) mühlet verilmez, göz açtırılmaz.
Şüphesiz ki Kur´ân´ı biz indirdik ve elbette biz onun koruyucularıyızdır.
And olsun ki, senden önceki topluluklara kendilerinden (uyarıcı peygamberler) göndermişizdir.
Ne var ki onlara ne kadar bir peygamber geldiyse, mutlaka onu alaya aldılar.
Bunun gibi onu (sapıklık, inkâr, alay ve şirki) suçlu günahkârların kalblerine sokarız (öncekilerin kalblerine soktuğumuz gibi).
Kur´ân´a inanmazlar. Halbuki öncekilerin (bu yüzden başlarına) bir sünnet (ilâhî hüküm) de gelip geçmiştir, (misâli vardır).
(14-15) Kendilerine gökten bir kapı açsak, onlar da yukarı yükselip çıksalar yine de diyecekler ki, gözlerimize perde kapanmış, belki de biz büyülenmiş bir milletiz.
(14-15) Kendilerine gökten bir kapı açsak, onlar da yukarı yükselip çıksalar yine de diyecekler ki, gözlerimize perde kapanmış, belki de biz büyülenmiş bir milletiz.
Şanıma and olsun ki, gökte burçlar yarattık ve onları seyredenler için süsleyip (çekici görünümde) donattık.
Hem onları kovulmuş her şeytandan koruduk.
Ancak kulak hırsızlığıyla bir şeyler çalmak isteyenleri parlak bir ateş parçası izleyip kovalar.
Yeryüzünü de yaydık, orada ağırlığı olan sabit dağlar koyduk ve orada ölçülmüş (miktar ve özelliği belirlenmiş) her şeyi yetiştirdik.
Yine yeryüzünde size ve sizin rızık veremiyeceğiniz kimselere (canlılara) geçimlikler meydana getirdik.
Hiç bir şey yoktur ki, onun hazineleri katımızda olmasın ve biz onu ancak belirli bir ölçüde indiririz.
Rüzgârları da aşılayıcılar olarak gönderdik. Gökten su indirdik de onunla sizi suladık; yoksa siz onu toplayıp depolayacak değilsiniz.
Şüphesiz ki biz, diriltir ve öldürürüz ve vâris olanlar da biziz.
And olsun ki, sizden öne geçmek isteyenleri de bilmişizdir; arkada kalmak isteyenleri de...
Şüphesiz ki, Rabbin onları diriltip biraraya getirecek. Çünkü O, mutlak hikmet sahibidir, yegâne bilendir.
Şanıma and olsun ki, insanı pişmedik balçıktan yarattık.
Cânn´ı da daha önce dumansız zehirli ateşten yarattık.
Bir vakitler Rabbin meleklere : «Gerçekten ben, pişmedik kuru çamurdan, biçimlendirilmiş balçıktan bir beşer (insan) yaratacağım.
Bu bakımdan onu düzenleyip ruhumdan ona üflediğimde derhal secdeye kapanın» demişti.
Bu buyruk üzerine meleklerin hepsi birden secde ettiler.
Ancak İBLİS secde edenlerle beraber olmaktan çekinip (emre uymadı, Âdem´e secde etmedi).
Allah, «ey İblîs», dedi, «neyin var, neden secde edenlerle beraber olmadın ?»
İblîs, «pişmedik kuru, şekillendirilmiş balçıktan yarattığın bir beşere (insana) secde etmem için ben var olmadım» dedi.
Bunun üzerine Allah ona: «Çık oradan ; çünkü doğrusu sen koğulmüş ve sürülmüşsün !
Ve doğrusu hesap-cezâ gününe kadar elbette lanet senin üzerindedir,» dedi.
İblîs, «Rabbim, öyle ise bana onların dirilip kalkacakları güne kadar mühlet ver» dedi.
(37-38) Allah da, «sen bilinen vaktin gününe kadar mühlet verilenlerdensin» dedi.
(37-38) Allah da, «sen bilinen vaktin gününe kadar mühlet verilenlerdensin» dedi.
İblîs, «Rabbim, dedi, beni azdırman hakkı için yeryüzünde insanlara (günah ve kötülükleri) iyice süsleyeceğim ve hepsini de azdıracağım.
Ancak içlerinden ihlâs (gösterişten uzak, katıksız bir samimiyetle Allah rızası gözeterek amel etme şuurunu) verdiğin kulların müstesna...»
Allah, «işte bu bana göre dosdoğru yoldur !» dedi.
Şüphesiz ki, kullarımın üzerinde senin hiçbir sultan yoktur; ancak şaşkın azgınlardan senin peşine takılanlar müstesna.
Ve gerçekten Cehennem hepsine va´dolunan yerdir.
Onun yedi kapısı vardır; her kapıdan onlar için ayrılmış bir kısım ve pay mevcuttur.
Şüphesiz ki takva sahipleri (Allah´tan saygı ile korkup fenalıklardan sakınanlar) Cennetlerde pınarlar (başlarında zevk-u safa içinde)dirier.
Girin oraya, esenlik ve güven içinde ! (denilir).
Kalblerindeki kini söküp çıkarmışızdır. Sedirler üzerinde karşılıklı oturan kardeşlerdir onlar.
Orada onlara hiçbir zahmet ve yorgunluk dokunmaz ve onlar bir daha oradan çıkarılacak da değillerdir.
(49-50) Kullarıma haber ver ki, gerçekten ben, evet ben, çok bağışlayan, çok merhamet edenim ve doğrusu azabım da çok elem verici bir azâbdır.
(49-50) Kullarıma haber ver ki, gerçekten ben, evet ben, çok bağışlayan, çok merhamet edenim ve doğrusu azabım da çok elem verici bir azâbdır.
(Ey Muhammed !) Onlara İbrahim´in konuklarından da haber ver.
Bir vakit İbrahim´in yanına gelerek «selâm !» demişlerdi. O da, «doğrusu biz sizden korkuyoruz» demişti.
Onlar, «korkma, çünkü biz seni bilgin bir oğulla müjdeliyoruz» demişlerdi.
Yaşlılık gelip yapışmışken, beni mi müjdeliyorsunuz? Hem neye göre müjdeliyorsunuz ? demişti.
Dediler ki: «Seni hak ile müjdeledik. Artık sen ümitsizlerden olma !»
O da, «sapıklardan başka kim Rabbinin rahmetinden ümidini keser ?» demişti.
«Ey elçiler! Göreviniz ne?» diyerek sormuştu.
Onlar da: «Doğrusu biz suçlu günahkâr bir kavme gönderildik.»
«Ancak Lût ailesi müstesna, onların hepsini elbette kurtaracağız.
Yalnız Onun karısını değil; onun (helak olmasını) takdîr etmişizdir ; o elbette geride kalanlardandır» demişlerdi.
Ne vakit ki, Lût ailesine elçiler geldi,
Lût, onlara : «Elbette (yabancısınız) tanınan bir topluluk değilsiniz,» dedi.
Onlar da, «kavmin, hakkında şüphe edip durdukları şeyi (gelecek azabı) sana getirdik.
Sana Hakk´ın (buyruğuyla) geldik; şüphen olmasın ki biz doğrularız.
Gecenin bir bölümünde aileni yola koy, sen de arkalarından onları izle ve sakın sizden hiçbiri dönüp arkasına bakmasın ; emrolunduğunuz yere geçip gidin» dediler.
Lût´a şu emri hükmettiğimizi bildirdik: «Sabahladıklarında bunların kökü kesilmiş olacak.»
(Memleketlerine yabancı kimselerin geldiğini haber alan) şehir halkı birbirine müjde vererek (Lût´a) geldiler.
O da «şüpheniz olmasın ki, bunlar benim konuklarımdır; beni rüsvay etmeyin ;
Allah´tan korkun da beni utandırıp üzmeyin» dedi.
Onlar: «Biz seni yabancıları (konuk edinmek)den men´etmemiş miydik ?» dediler.
O da, «işte kızlarım, eğer yapmak (evlenmek) istiyorsanız, (onları size nikâhlıyabilirim)» dedi.
(Peygamberim !) hayatına yemin olsun ki, onlar sarhoşlukları içinde ne yaptıklarını bilmiyorlardı.
Güneş doğarken bir ses, bir uğultu onları yakalayıverdi.
Şehirlerinin üstünü altına getiriverdik ve üzerlerine çamurdan pişirilmiş taş yağdırdık.
Şüphesiz ki bunda seziş, anlayış, görüş yeteneği olanlara öğütler, ibretler, belgeler vardır.
Ve şehrin kalıntısı, öteden beri işlek olan yol üzerinde duruyor.
Doğrusu bunda mü´minler için âyetler vardır.
EYKE halkı da cidden zâlimlerdi.
O yüzden onlardan da intikam aldık. (Sözünü ettiğimiz) şehirlerin ikisi de açık bir (yolun) önünde bulunuyordur.
And olsun ki, Hicir halkı da peygamberleri yalanlamışlardı.
Biz ise onlara âyetler (açık belgeler ve mu´cizeler) verdik; buna rağmen ondan yüzçevirdiler.
(82-83) Dağlarda evler yontarak güven içinde bulunuyorlardı; derken sabahladıklarında onları müthiş bir ses ve uğultu yakalayıverdi.
(82-83) Dağlarda evler yontarak güven içinde bulunuyorlardı; derken sabahladıklarında onları müthiş bir ses ve uğultu yakalayıverdi.
Artık elde ettikleri şeylerin kendilerine hiç de yararı olmadı.
Gökleri, yeri ve bu ikisi arasındaki şeyleri ancak Hak ile yarattık. Kıyamet mutlaka gelecektir. O halde onları bağışla da güzel-tatlı davranmaya devam et.
Şüphesiz ki senin Rabbin (gerektiği ölçüde) yaratan ve (her şeyi hakkıyle) bilendir.
And olsun ki sana tekrarlanan yedi ikili âyeti ve çok büyük kutsal Kur´ân´ı verdik.
Kâfirlerden bir kısmına —birbirine emsal sayılacak ölçüde— verdiğimiz servete gözlerini dikme, onların imân etmemesine karşı üzülme ; bir de (tevazu) kanadını mü´minlere indir.
Ve de ki: Şüphesiz ben açık bir uyarıcıyım.
Nitekim işbölümü yapanlara.
Kur´ân´ı parça parça edenlere de (azâb indirmiştik).
(92-93) Rabbin hakkı için elbette onların hepsinden, yapageldikleri şeylerden bir bir soracağız.
(92-93) Rabbin hakkı için elbette onların hepsinden, yapageldikleri şeylerden bir bir soracağız.
(Ey Şanlı Peygamber!) Artık sen ne ile emrolunuyorsan (onu hak ile bâtılın arasını) ayıracak şekilde ortaya koy. Allah´a ortak koşanlardan yüzçevir (de aldırış etme onlara).
(95-96) Şüphen olmasın ki, Allah ile beraber başka ilâh tanıyan o alaycı gruba karşı biz sana yeteriz. İleride (ne olacağını) bilecekler.
(95-96) Şüphen olmasın ki, Allah ile beraber başka ilâh tanıyan o alaycı gruba karşı biz sana yeteriz. İleride (ne olacağını) bilecekler.
Şanıma yemin olsun ki, biz onların dediklerinden dolayı senin göğsünün daraldığını biliyoruz.
Sen Rabbine hamd ile tesbîh et ve secde edenlerden ol!
Sana yakın (hak ile ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibâdet et!
Elif Lâm Râ. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur’an’ın âyetleridir.
İnkâr edenler, “Keşke müslüman olsaydık” diye çok arzu edeceklerdir.
Bırak onları yesinler (içsinler), yararlansınlar; emelleri onları oyalayadursun. İleride (gerçeği) bilecekler.
Helâk ettiğimiz her memleketin mutlaka bilinen bir yazısı (belli vakti) vardır.
Hiçbir toplum ecelini geçemez ve ondan geri de kalamaz.
Dediler ki: “Ey kendisine Zikir (Kur’an) indirilen kimse! Sen mutlaka delisin!”
“Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!”
Biz, melekleri ancak hak ve hikmete uygun olarak indiririz. O zaman da onlara mühlet verilmez.
Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.
Ey Muhammed! Andolsun, senden önceki topluluklara da peygamber gönderdik.
Onlar kendilerine gelen her peygamberle alay ediyorlardı.
Aynı şekilde (onların tutumlarına uygun olarak) biz onu suçluların kalbine sokarız.
Önceki milletlerin (helâkine dair Allah’ın) kanunu geçmiş iken onlar buna (Kur’an’a) inanmazlar.
(14-15) Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar, yine “Gözlerimiz döndürüldü, biz herhâlde büyülenmiş bir toplumuz” derlerdi.
(14-15) Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar, yine “Gözlerimiz döndürüldü, biz herhâlde büyülenmiş bir toplumuz” derlerdi.
Andolsun, biz gökte burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik.
Onu kovulmuş her şeytandan koruduk.
Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ateş takip etmektedir.
Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.
Orada hem sizin için, hem de sizin rızık vermediğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik.
Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.
Rüzgârları da aşılayıcı olarak gönderip yukarıdan su indirerek sizi onunla suladık. Onu toplayıp depolayan da siz değilsiniz.
Hiç şüphesiz biz diriltir, biz öldürürüz ve biz (her şeye gerçek) varisleriz
Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, sonraya kalanları da.
Şüphesiz senin Rabbin onları diriltip bir araya getirecektir. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık.
Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık.
(28-29) Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.
(28-29) Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.
Bunun üzerine bütün melekler saygı ile eğildiler.
Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı.
Allah, “Ey İblis! Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın ne?” dedi.
İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.”
(34-35) Allah, “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir” dedi.
(34-35) Allah, “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir” dedi.
İblis: “Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver” dedi.
(37-38) Allah da, "O hâlde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi.
(37-38) Allah da, "O hâlde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi.
(39-40) İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi.
(39-40) İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi.
(41-42) Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi.
(41-42) Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi.
Şüphesiz cehennem, onların hepsinin buluşacağı yerdir.
Onun yedi kapısı vardır ve her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır.
Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve pınarlar başındadır.
Biz, onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar.
Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.
(49-50) Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.
(49-50) Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.
Onlara İbrahim’in misafirlerinden de haber ver.
Hani misafirler İbrahim’in yanına girmiş ve “Selâm” demişlerdi. O da, “Gerçekten biz sizden korkuyoruz” demişti.
Onlar, “Korkma, biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz” dediler.
İbrahim, “Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?” dedi.
“Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma” dediler.
Dedi ki: “Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?”
İbrahim, “Ey Elçiler! Göreviniz nedir?” dedi.
Şöyle dediler: “Şüphesiz biz suçlu bir millete gönderildik.
(59-60) Lût’un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lût’un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz, onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik.
(59-60) Lût’un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lût’un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz, onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik.
“Allah’a karşı gelmekten sakının, beni utandırmayın” dedi.
Onlar, “Biz seni insanlarla ilgilenmekten men etmemiş miydik” dediler.
Lût: “İşte kızlarım. Eğer yapacaksanız (onlarla evlenebilirsiniz)” dedi.
(Melekler, Lût’a:) “Ömrüne andolsun ki onlar (şehvetten) gözleri dönmüş hâlde, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlar (Bu durumda asla seni dinlemezler)” dediler.
Derken güneşin doğuşu sırasında, o korkunç uğultulu ses onları yakalayıverdi.
Hemen onların altını üstüne getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.
Şüphesiz bunda düşünüp görebilen kimseler için ibretler vardır.
O şehrin kalıntıları hâlâ mevcut olan bir yol üstünde duruyor.
Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır.
“Eyke” halkı da şüphesiz zalim idiler.
Onlardan da intikam aldık. İkisi de (Lût kavminin yaşadığı Sodom ile Şu’ayb kavminin yaşadığı Eyke) belirgin bir anayol üzerinde idiler.
Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı.
Biz, onlara âyetlerimizi vermiştik de onlardan yüz çevirmişlerdi.
Onlar güven içinde dağlardan evler yontuyorlardı.
Onları da sabaha çıkarlarken o korkunç uğultulu ses yakalayıverdi.
Kazanmakta oldukları şeyler kendilerine bir fayda vermedi.
Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları ancak hakka ve hikmete uygun olarak yarattık. Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Sen şimdi güzel bir şekilde hoşgörü ile muamele et.
Şüphesiz, Rabbin hakkıyla yaratanın (ve her şeyi) bilenin ta kendisidir.
Andolsun, biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve büyük Kur’an’ı verdik.
Kâfirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun olma ve mü’minlere (şefkat) kanadını indir.
De ki: “Gerçekten ben, apaçık bir uyarıcıyım.”
Nitekim biz kendi kitaplarını parçalara ayıranlara da (kitap) indirmiştik.
Ki onlar, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr ederek) Kur’an’ı da parça parça edenlerdir.
(92-93) Rabbine andolsun, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız.
(92-93) Rabbine andolsun, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız.
Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme.
(95-96) Şüphesiz biz, Allah ile beraber başka ilâh edinen alaycılara karşı sana yeteriz. İlerde bilecekler.
(95-96) Şüphesiz biz, Allah ile beraber başka ilâh edinen alaycılara karşı sana yeteriz. İlerde bilecekler.
Andolsun, onların söyledikleri şeylerden dolayı göğsünün daraldığını biliyoruz.
O hâlde, Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt) ve secde edenlerden ol.
Elif. Lâm. Râ. Bunlar Kitab´ın ve apaçık bir Kur´an´ın âyetleridir.
İnkâr edenler zaman zaman, keşke biz de müslüman olsaydık, diye arzu ederler.
Onları bırak; yesinler, eğlensinler ve boş ümit onları oyalayadursun. (Kötü sonucu) yakında bilecekler!
Helâk ettiğimiz hiçbir ülke yoktur ki hakkında (bizce) bilinen bir yazgı olmasın.
Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez, ve onu geciktiremez.
Dediler ki: «Ey kendisine Kur´an indirilen (Muhammed)! Sen mutlaka bir mecnunsun!»
«Eğer doğru söyleyenlerden idiysen, bize melekleri getirmeliydin.»
Biz melekleri ancak hak ile indiririz. O zaman onlara mühlet verilmez.
Kur´an´ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.
Andolsun, senden önceki milletler arasında da elçiler gönderdik.
Onlara bir peygamber gelmeyedursun, hemen onunla alay ederlerdi.
İşte böylece biz onu, (inkârcılığı) suçluların kalplerine sokarız.
Öncekilerin başına gelenlerden ders almaları gerekirken onlar hala buna (Kur´an´a) inanmıyorlar.
(14-15) Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar, yine de «Gözlerimiz boyandı, daha doğrusu bize büyü yapılmıştır.» derler.
(14-15) Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar, yine de «Gözlerimiz boyandı, daha doğrusu bize büyü yapılmıştır.» derler.
Andolsun, biz gökte birtakım burçlar yarattık ve seyr edenler için onu süsledik.
Onları, taşlanmış (kovulmuş) her şeytandan koruduk.
Ancak kulak hırsızlığı eden müstesna. Onun da peşine açık bir alev sütunu düşmüştür.
Yeri uzatıp yaydık, orada sabit dağlar yerleştirdik, yine orada miktarı ve ölçüsü belirli olan şeyler bitirdik.
Orada hem sizin için hem de rızıkları size ait olmayanlar için (gerekli) geçim vasıtaları yarattık.
Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.
Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı karşıladık. (Biz bunları yapmasaydık) siz onu (yeterli) suyu depolayamazdınız.
Şüphesiz biz diriltir ve biz öldürürüz! Ve her şeye biz vâris oluruz.
Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları da biliriz.
Şüphesiz Rabbin onları (kıyamette) toplayacaktır. Çünkü O, hakîmdir, alîmdir.
Andolsun biz insanı, (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık.
Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık.
Hani Rabbin meleklere demişti ki: «Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım.»
«Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!»
Meleklerin hepsi de hemen secde ettiler.
Fakat İblis hariç! O, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı.
(Allah:) Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmayışının sebebi nedir? dedi.
(İblis:) Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim, dedi.
Allah şöyle buyurdu: Öyle ise oradan çık! Artık kovuldun!
Muhakkak ki kıyamet gününe kadar lânet senin üzerine olacaktır!
(İblis:) Rabbim! Öyle ise, (varlıkların) tekrar dirileceği güne kadar bana mühlet ver, dedi.
(37-38) Allah: Sen bilinen bir vakte kadar kendilerine mühlet verilenlerdensin, buyurdu.
(37-38) Allah: Sen bilinen bir vakte kadar kendilerine mühlet verilenlerdensin, buyurdu.
(İblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!
Ancak onlardan ihlâslı kulların müstesna.
(Allah) şöyle buyurdu: «İşte bana varan dosdoğru yol budur.»
«Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur. Ancak azgınlardan sana uyanlar müstesna.»
Muhakkak cehennem, onların hepsine vâdolunan yerdir.
Cehennemin yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için birer gurup ayrılmıştır.
(Allah´ın azabından korkup rahmetine sığınan) takvâ sahipleri, mutlaka cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar.
«Oraya emniyet ve selâmetle girin» (denilir, onlara).
Biz, onların gönüllerindeki kini söküp attık; onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar.
Onlara orada hiçbir yorgunluk gelmeyecek ve onlar, oradan çıkarılmayacaklardır.
(Resûlüm!) Kullarıma, benim, çok bağışlayıcı ve pek esirgeyici olduğumu haber ver.
Benim azabımın elem verici bir azap olduğunu da bildir.
Onlara İbrahim´in misafirlerinden (meleklerden) de haber ver.
Onun yanına girdikleri zaman, «selam» dediler. (İbrahim:) Biz sizden çekiniyoruz, dedi.
Dediler ki: Korkma; biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz.
(İbrahim:) Bana ihtiyarlık çökmesine rağmen beni müjdeliyor musunuz? Beni ne ile müjdeliyorsunuz? dedi.
Sana gerçeği müjdeledik, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma! dediler.
(İbrahim:) dedi ki: Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?
«Ey elçiler! (Başka) ne işiniz var?» dedi.
Dediler ki: «Biz, suçlu bir topluma (onları helâk etmeye) gönderildik.»
«Ancak Lût ailesi hariç. Onların hepsini kurtaracağız.»
«(Fakat Lût´un) karısı müstesna; biz onun geri kalanlardan olmasını takdir ettik.»
Elif, Lam, Ra. Bunlar işte sana Kitabın ve gerçekleri açıklayan bir Kur´an´ın ayetleridir.
Bir zaman gelecek, küfredenler, müslüman olsaydılar diye arzu çekecekler.
Bırak onları, yesinler, içsinler, keyif sürsünler ve emel kendilerini oyalasın; sonra bilecekler!
Biz, hiçbir memleketi herhalde bilinen bir yazısı olmaksızın helak etmedik.
Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
Bir de Onlar: «Ey kendisine kitap indirilmiş olan, sen mutlaka delisin!
Eğer doğru söyleyenlerden isen, getirsene o melekleri bize!» dediler.
Biz, o melekleri ancak hak ile indiririz ve o zaman, onlara göz açtırılmaz.
Şüphe yok ki, o Kur´an´ı Biz indirdik. Biz; her halde onu muhafaza da edeceğiz!
Yüceliğime andolsun ki, senden önce, geçmiş topluluklar içinden de peygamberler gönderdik.
Ve onlara hiçbir peygamber gelmiyordu ki, onunla alay ediyor olmasınlar.
Biz böylece suçluların kalplerine sokarız onu.
Geçmiş milletlerin başına gelenler önlerinde geçmişken yine de ona iman etmezler.
(14-15) Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalardı: «Herhalde gözlerimiz döndürüldü; belki de biz büyüye tutulmuş bir topluluğuz.» diyeceklerdi.
(14-15) Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalardı: «Herhalde gözlerimiz döndürüldü; belki de biz büyüye tutulmuş bir topluluğuz.» diyeceklerdi.
Şanım hakkı için biz, gökte burçlar yaptık ve onu seyredenler için süsledik.
Bir de onu lanetlenmiş her şeytandan koruduk.
Ancak kulak hırsızlığı yapan olursa, onu da parlak bir alev takip etmektedir.
Yeri de döşeyip yaydık, ona ağır baskılar bıraktık ve onda ölçülü herşeyden bitirdik.
Orada size ve sizin rızıklarını vermediğiniz kimselere geçim yolları sağladık.
Hazineleri, Bizim yanımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Fakat Biz onu, ancak belirli bir ölçü ile indiririz.
Bir de aşılayıcı rüzgarlar gönderdik de gökten bir su indirip sizi onunla suladık. Onu depolarda tutan da siz değilsiniz.
Her halde Biz, kesinlikle hem hayat verir, hem öldürürüz. Hepsine varis de Biziz.
Andolsun ki içinizden öne geçmek isteyenleri de geri kalmak isteyenleri de bilmekteyiz.
Muhakkak Rabbin onları hep toplayacaktır. Gerçekten O, hikmet sahibidir, herşeyi bilendir.
Gerçekten Biz, insanı kuru bir çamurdan, biçimlendirilmiş bir balçıktan yarattık.
Cini ise, daha önce zehirleyici şiddetli ateşten yaratmıştık.
Ve düşün o vakti ki, Rabbin meleklere: «Ben, kuru bir çamurdan biçimlendirilmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım.
Bunun için, Ben onu muntazam bir insan kıvamına getirip içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal onun için secdeye kapanın!»
Bunun üzerine bütün melekler hep birden secde ettiler.
Ancak iblis, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı.
Allah: «Ey iblis, sen neden secde edenlerle beraber olmadın?» dedi.
İblis: «Benim, kuru bir çamurdan, biçimlendirilmiş bir balçıktan yarattığın bir insana secde etmem olacak şey değildir!» dedi.
Allah: «O halde çık oradan; çünkü sen, artık kovulmuşsundur!
Ve bu lanet ceza gününe kadar üzerindedir.» dedi.
İblis: «Ey Rabbim, öyle ise, bana onların kabirlerinden kaldırılacakları güne kadar mühlet ver!» dedi.
(37-38) Allah: «Haydi, sen bilinen zamanın gününe kadar mühlet verilenlerdensin!» dedi.
(37-38) Allah: «Haydi, sen bilinen zamanın gününe kadar mühlet verilenlerdensin!» dedi.
Allah: «Ey Rabbim, beni azdırmana karşılık yemin ederim ki, kesinlikle ben yeryüzünde onlar için tezyinat yapacağım ve hepsini azdıracağım!
Ancak içlerinden ihlasa erdirilen kulların hariç!» dedi.
Allah: «Bu, ´Garanti ederim.´ dosdoğru bir cadde.» dedi.
Gerçekten senin, benim o kullarım üzerinde hiçbir hakimiyetin yoktur; ancak, azgınlardan sana uyanlar bunların dışındadır.
Kesinlikle bunların topuna va´dedilen yer, cehennemdir.
Onun yedi kapısı vardır. Her kapıya, onlardan bir grup ayrılmıştır.
Elbette takva sahipleri, cennetlerde ve pınarlar içinde olacaklardır.
«Rahatlık ve güvenlik içinde girin onlara!»
Sinelerindeki kinleri soymuşuzdur, köşkler üzerinde kardeşler olarak karşı karşıya oturacaklardır.
Orada kendilerine hiçbir zahmet dokunmaz; onlar, oradan çıkarılacak da değillerdir.
Kullarıma haber ver, benim gerçekten çok bağışlayan ve merhamet eden olduğumu;
bununla birlikte azabım da acı bir azaptır.
Bir de onlara, İbrahim´in misafirlerinden sözet!
Onlar, onun yanına girdiklerinde «Selam!» dediler. İbrahim: «Biz gerçekten sizden korkuyoruz!» dedi.
Onlar: «Korkma, sana ilim sahibi bir oğul müjdeliyoruz.» dediler.
İbrahim: «Beni mi müjdelediniz, bana ihtiyarlık gelip çatmışken artık beni neye dayanarak müjdeliyorsunuz?» dedi.
Onlar: «Biz seni gerçek şeyle müjdeledik; onun için ümidini kesenlerden olma!» dedi.
İbrahim: «Rabbimin rahmetinden sapıklığa düşenlerden başka kim ümidini keser?» dedi.
Ey elçiler, bunun ardından göreviniz nedir? diye sordu.
Onlar: «Haberin olsun, biz suçlu bir topluluğa gönderildik.
Ancak, Lut ailesi başka; biz onların hepsini kesinlikle kurtaracağız.
Yalnız karısı hakkında karar verdik; O, muhakkak kalacaklardandır.
Elçiler Lut ailesine geldikleri zaman,
Lut: «Siz, gerçekten ürkülecek bir topluluksunuz.» dedi.
Onlar: «Hayır, biz sana onların şüphe edip durduklarını getirdik.
Sana gerçekle geldik, emin ol biz doğru söyleyenleriz.
Hemen gecenin bir bölümünde aileni yola çıkar, sen de arkalarından git, içinizden hiçbir kimse arkasına bakmasın ve emrolunduğunuz yere geçin gidin!»
Ona kesin olarak şu emri vahyettik: «Sabaha çıkarken şunların arkaları katiyyen kesilecek.»
Şehir halkı da haber alıp keyifle gelmişlerdi.
Lut onlara: «Aman ha, onlar benim konuklarımdır; artık beni rezil etmeyin.
Allah´tan korkun, beni utandırmayım» dedi.
Onlar: «Biz sana aleme karışmayı yasaklamadık mı?» dediler.
Lut: «İşte şunlar kızlarım, eğer yapacaksanız!» dedi,
Resulüm, ömrüne yemin ederim ki, gerçekten onlar, sarhoşlukları içinde ne halt ettiklerini bilmiyorlardı.
Derken, güneş doğmaya başlarken onları, o sayha, korkunç ses tutuverdi.
Derhal şehirlerinin üstünü altına getirdik ve balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık üzerlerine.
Elbette bunda düşünce ve anlayışı olanlara deliller vardır.
Ve o harabe yol üstünde duruyor.
Kesinlikle bunda imanı olanlar için bir ibret vardır.
Gerçekten Eyke halkı da zalim kimselerdi.
Onlardan da intikam aldık, ikisi de apaçık önde bulunuyorlar.
Gerçekten Hicr halkı da peygamberleri yalanladılar
Biz onlara ayetlerimizi vermiştik, fakat onlardan yüz çeviriyorlardı.
Kazanmakta oldukları şeylerin kendilerine hiç faydası olmadı.
Öyle ya, Biz gökleri, yeri ve aralarındakileri, ancak hak ve hikmete uygun olarak yarattık ve şüphesiz o saat mutlaka gelecektir. Şimdilik onlara iyi davran.
Çünkü senin Rabbin, herşeyi yaratan, herşeyi bilendir.
Andolsun ki, sana namazlarda tekrarlanan yedi ayeti (Fatiha´yı) ve Yüce Kur´an´ı verdik.
Sakın, o kafirlerden bir takımlarını zevkyab ettiğimiz şeylere göz atma, onlara karşı üzülme ve müminlere kanadını indir.
Ve de ki: «Benim o apaçık uyarıcı ben!»
Tıpkı o taksim edenlere indirdiğimiz gibi.
O Kur´an´ı kısım kısım ayıranlara.
(92-93) Rabbin hakkı için, Biz onların hepsine mutlaka ve muhakkak bütün yaptıklarını soracağız.
(92-93) Rabbin hakkı için, Biz onların hepsine mutlaka ve muhakkak bütün yaptıklarını soracağız.
Şimdi sen ne ile emrolunduysan, kafalarına çatlat ve Allah ´a ortak koşanlara aldırma!
Herhalde Biz, o alay edenlerin hakkından gelmek için sana yeteriz.
Allah ile birlikte başka bir ilah edinen o herifler bilirler geleceği.
Andolsun ki, onların sözlerine gerçekten içinin sıkıldığını biliyoruz.
O halde Rabbine hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol!
Kazanmakta oldukları şeyler, onlardan hiçbir zararı savmadı.
Biz gökleri, yeri ve aralarındaki varlıkları ancak hak ve hikmetle yarattık ve elbette ki, kıyamet kopacaktır. (Ey Peygamber!) Şimdi sen onlara yumuşak davran ve güzel muamele et.
Şüphesiz Rabbin kemaliyle yaratandır ve iyi bilendir.
Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi âyeti (Fatihayı) ve yüce Kur´ân´ı verdik.
Sakın o kâfirlerden birtakımlarına verip de kendilerini zevklendirdiğimiz şeye (mal ve servete) heveslenip göz dikeyim deme. Onlardan dolayı üzülme. Müminlere merhamet kanatlarını indir.
De ki: «Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcıyım.»
(İnanmazsanız başınıza) tıpkı o taksimcilere (yahudi ve hıristiyanlara) indirdiğimiz azap gibi (bir azab inecektir).
Onlar, Kur´ân´ın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayarak onu kısım kısım böldüler.
(92-93) Rabbin hakkı için biz, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı hesaba çekeceğiz.
(92-93) Rabbin hakkı için biz, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı hesaba çekeceğiz.
Şimdi sen emrolunduğunu açıkça tebliğ et. Müşriklerden yüz çevir.
Muhakkak ki alay edenlere karşı biz sana yeteriz.
Onlar Allah ile birlikte başkasını ilâh edinenlerdir. Onlar yakında bileceklerdir.
Gerçekten biliriz ki, onların söylediklerine göğsün daralıyor.
O halde Rabbini hamd ile tesbih et. Ve secde edenlerden ol.
Elif, Lâm, Ra; bunlar kitabın, Kur´an´ın ayetleridir.
Gün gelecek, kâfirler «keşke vaktiyle müslüman olsaydık» diyeceklerdir.
Bırak onları yesinler, dünya nimetlerinden yararlansınlar ve ihtirasları ile oyalansınlar, ilerde gerçeği öğreneceklerdir.
Yok ettiğimiz her beldenin mutlaka uğradığı akıbete ilişkin belirli bir yazısı vardır.
Hiçbir millet ne yokoluş gününü öne alabilir ve ne de yaşama süresini aşabilir.
Müşrikler dediler ki; «Ey kendisine Kur´an inen adam, sen kesinlikle delinin birisin.»
Eğer söylediklerin doğru ise bize melekler ile birlikte gelseydin ya.
Oysa biz melekleri ancak gerektiğinde indiririz, o zaman da onlara artık mühlet tanınmaz.»
Bu Kur´an´ı gerçekten biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz.
Ey Muhammed, biz senden önce de eskiden yaşamış çeşitli milletlere peygamberler göndermiştik.
Bu milletler, kendilerine gelen her peygamberi mutlaka alaya almışlardır.
Biz böylece peygamberleri alaya alma huyunu günahkârların kalplerine aşılarız.
Onlar Kur´an´a inanmazlar. Oysa daha önceki yoldaşları hakkında ilahi kanun işlemişti.
Eğer onlara bir kapı açsak da göğe çıkmaya koyulsalar.
«Gözlerimiz hayal görüyor, herhalde birileri bize büyü yaptı,» derler.
Gökte takım yıldızlar (ya da yörüngeler) yarattık ve onları gözetleyenler için çeşitli güzellikler ile donattık.
Göğü bütün kovulmuş şeytanlardan koruduk.
Ancak kulak hırsızlığına yeltenen bir şeytan olursa onu parlak ışıklı bir kayan yıldız kovalar.
Yerin alanını geniş yaptık, oraya sabit dağlar serpiştirdik ve orada belirli bir ölçü uyarınca her bitkiyi bitirdik.
Orada gerek sizin için ve gerekse rızıkları tarafınızdan sağlanması sözkonusu olmayan diğer canlılar için besin kaynakları yarattık.
Evrende varolan her şeyin hazinesi, ana kaynağı bizim yanımızdadır. Ve biz her şeyi size belirli bir ölçüye göre indiririz.
Gönderdiğimiz yağmur yükleyici rüzgârlar aracılığı ile size gökten su indirerek su ihtiyacınızı karşıladık. Yoksa su kaynağını oluşturan siz değilsiniz.
Dirilten de öldüren de yalnız biziz ve her şey sonunda bize kalır.
Biz sizin eskiden gelip geçenlerini de geride kalanlarını da biliriz.
Hiç kuşkusuz Rabbin tüm insanları biraraya toplayacaktır. O her işi yerinde yapar ve her şeyi bilir.
Gerçekten biz insanı kara çamurdan oluşmuş kuru balçıktan yarattık.
Cinni de daha önce dumansız alevden yarattık.
Hani Rabbin, meleklere dedi ki; «Ben kara çamurdan oluşmuş kuru balçıktan bir insan yaratacağım.»
Ona biçim verip içine kendi ruhumdan bir soluk üflediğimde önünde secdeye kapanınız!»
Bunun üzerine bütün melekler hep birlikte secdeye kapandılar.
Yalnız İblis, secdeye kapananlar arasında olmayı reddetti.
Allah «Ey İblis, seni secde edenler ile birlikte olmaktan alıkoyan nedir?» dedi.
İblis «Kara çamurdan oluşmuş kuru balçıktan yarattığın insana secde etmek bana yakışmaz» dedi.
Allah «Öyleyse defol oradan, artık sen rahmetimden kovulmuşsun» dedi.
Hesaplaşma gününe kadar sürekli olarak lânetim üzerinedir.
İblis, «Ey Rabbim, o halde insanların tekrar dirilecekleri güne kadar bana yaşama süresi tanı» dedi.
Allah, «Sen kendilerine yaşama süresi tanınanlardansın» dedi.
O belirli vaktin gününe kadar.
İblis dedi ki; «Ey Rabbim, beni kışkırtıp sapıklığa düşürdüğün için dünyada kötülüğü onlara cazip göstererek hepsini yoldan çıkaracağım.
Sadece onların arasındaki seçkin kulların hariç.
Allah dedi ki; «İşte bana ileten doğru yolum budur.»
Sana uyan sapıklar dışındaki kullarım üzerinde senin hiçbir nüfuzun, hiçbir etkileme gücün yoktur.
Onların hepsinin buluşma yerleri cehennemdir.
Oranın yedi kapısı vardır. Her kapıdan hangi cehennemlik grupların içeriye girecekleri belirlenmiştir.
Kötülükten sakınanlar ise, cennetteler ve pınar başlarındadırlar.
Onlara «Esenlikle ve güven içinde oraya giriniz» denir.
Biz cennetliklerin kalplerindeki tüm kin tortularını çekip çıkardık, onlar orada karşılıklı koltuklarda oturan kardeşlerdir.
Onlar orada bıkkınlık hissetmezler, oradan çıkarılmaları da sözkonusu değildir.
Ey Muhammed, kullarıma haber ver ki, ben gerçekten affediciyim, merhametliyim.
Fakat azabım da son derece acıklı bir azaptır.
Onlara İbrahim´in konukları hakkında da bilgi ver.
Hani İbrahim´in yanına girip selâm verdiklerinde O «Biz sizden korkuyoruz» dedi.
Onlar «Korkma, biz sana bilgin bir oğlun olacağını müjdeliyoruz.»
İbrahim «Hayli ilerlemiş yaşıma rağmen mi bana bu müjdeyi veriyorsunuz? O halde neye dayanarak müjde veriyorsunuz?» dedi.
Onlar dediler ki «Sana bu müjdeyi gerçeğe dayanarak veriyoruz, sakın umutsuzlardan olma.»
İbrahim, «sapıklardan başka kim Allah´ın rahmetinden ümit keser» dedi.
İbrahim; «Ey elçiler göreviniz nedir?» dedi.
Onlar dediler ki, «Biz günahkâr bir topluma gönderildik.
Yalnız Lût´un bağlıları ile ailesi hariç; onların tümünü kurtaracağız.
Yalnız Lût´un eşi hariç, onun geride kalanlar arasında olmasını uygun gördük.
Bu elçiler Lût´un evine geldiklerinde.
Lût; «Siz benim tanımadığım kimselersiniz» dedi.
Onlar dediler ki; «Biz sana soydaşlarının kuşku ile karşıladıkları ilahi azabı haber vermeye geldik.»
Sana gerçeği getirdik, kesinlikle doğru söylüyoruz.
Gecenin bir saatinde aileni ve bağlılarını yola çıkar, sen de peşlerinden git, hiçbiriniz arkasına bakmasın, emredildiğiniz yere doğru yol alın.
Böylece Lût´a bu önemli olayı, yani sabah olunca şu adamların soylarının kurumuş olacağı yolundaki hükmümüzü bildirdik.
Şehir halkı sevinç içinde Lût´un evine geldi.
Lût onlara dedi ki; «Bunlar benim konuklarımdır, sakın beni onlar karşısında rezil etmeyiniz.»
Allah´dan korkunuz, beni utandırmayınız.»
Hemşehrileri ona; «İnsanlar ile ilişki kurmayı biz sana yasaklamamış mıydık?» dediler.
Lût; «Eğer bir şey yapacaksanız, işte size kızlarım» dedi.
Ey Muhammed, hayatın hakkı için onlar sarhoşlukları içinde debeleniyorlardı.
Tanyeri ağarırken korkunç bir gürültüye tutuldular.
Beldelerinin altını üstüne getirdik ve üzerlerine taşlaşmış balçık kütleleri yağdırdık.
Hiç şüphesiz görüntü aracılığı ile işin özünü kavrayabilenler için bu olayda alınacak birçok dersler vardır.
Bu beldenin yıkıntıları halâ işlek olan bir yol üzerindedir.
Bu yıkıntılarda mü´minler için ibret dersleri vardır.
Eyke halkı da, hiç kuşkusuz zalim kimselerdi.
Bu yüzden onlardan da öç aldık; bu beldelerin her ikisi de işlek bir yol üzerindedirler.
Hicr vadisinin halkı da gerçekten peygamberleri yalanlamışlardı.
Onlara mucizelerimizi gösterdik, fakat onlar yüz çevirdiler.
Onlar dağları oyup güvenli köşkler yapıyorlardı.
Gün doğarken korkunç bir gürültüye tutuldular.
Oydukları köşkler hiçbir işlerine yaramadı.
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındaki varlıkları bir gerekçeye dayalı olarak yarattık, boşuna yaratmadık. Kıyamet anı kesinlikle gelecektir. O halde onların küstahlıklarını soylu bir umursamazlıkla karşıla.
Her şeyi yaratan ve her şeyi bilen Rabbindir.
Gerçekten sana sürekli tekrarlanan yedi ayetli Fatiha suresini ve yüce Kur´an´ı verdik.
Erkek, kadın bazı kâfirlere verdiğimiz kimi dünya nimetlerine göz dikme ve (iman etmiyorlar diye) onlar için üzülme, mü´minlere karşı alçak gönüllülük kanatlarını indir.
Ben açık sözlü bir uyarıcıyım de.
Kutsal kitaplarının ayetleri arasında ayırım gözeten bölücülere de mesaj indirdik.
Onlar ki, Kur´an´ın ayetleri arasında da ayırım gözettiler.
Rabbin hakkı için, onların tümünü kesinlikle sorguya çekeceğiz.
Yaptıkları işler konusunda.
Sana buyurulanı açıktan açığa bildir. Ve müşriklere aldırış etme.
O istihzacılara karşı muhakkak ki biz sana yeteriz.
Onlar ki Allah’la beraber başka bir tanrı tanırlar. Onlar yakında bileceklerdir.
Andolsun ki onların dediklerinden göğsünün daraldığını biliyoruz.
Sen hemen Rabbini hamd ile tesbih et. Ve secde edenlerden ol.
Ve sana «yakîn» gelinceye kadar Rabbine ibadet et.
Elif, Lam, Ra. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kuran´ın ayetleridir.
O küfredenler müslüman olmayı nice kereler dileyecekler.
Onları bırak; yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun. İlerde bileceklerdir.
Biz, kendisi için bilinen (takdir edilmiş) bir kitap olmaksızın hiç bir ülkeyi yıkıma uğratmadık.
Hiç bir ümmet kendi ecelini ne öne alabilir, ne de onlar ertelenebilirler.
Onlar: "Ey kendisine kitap indirilen (Muhammed). Gerçekten sen cinlenmiş (bir deli)sin" dediler.
"Eğer doğruyu söylüyor isen, bizlere melekleri getirmeli değil miydin?"
Hak olmaksızın biz melekleri indirmeyiz. O zaman da onlara göz açtırılmaz.
Hiç şüphesiz, zikri (Kuran´ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.
Andolsun, senden önce geçmiş topluluklara da elçiler gönderdik.
Onlara herhangi bir elçi gelmeyegörsün, mutlaka onunla alay ederlerdi.
Böylece biz onu (alayı), suçlu günahkarların kalplerine sokarız.
Onlar ona (indirilen kitaba) inanmazlar, oysa ki öncekilerin sünneti geçmiştir.
Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, ordan yukarı yükselseler de,
Mutlaka: "Gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz" diyeceklerdir.
Andolsun, gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik.
Ve onu her kovulan şeytandan koruduk.
Ancak kulak hırsızlığı yapan olursa, onu da parlak bir ateş izler.
Yere (gelince,) onu döşeyip yaydık, onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda her şeyden ölçüsü belirlenmiş ürünler bitirdik.
Ve orda sizler için ve kendisine rızık vericiler olmadığınız kimseler (varlıklar ve canlılar) için geçimlikler kıldık.
Hiç bir şey yoktur ki, hazineleri bizim katımızda olmasın; ancak onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz.
Ve aşılayıcılar olarak rüzgarları gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri suladık. Oysa siz onun hazine koruyucuları değilsiniz.
Şüphesiz biz, gerçekten biz yaşatır ve öldürürüz ve varis olanlar biziz.
Andolsun sizden öne (veya önceden) geçenleri bilmişizdir; ve (yine) andolsun, geride kalanları da bilmişizdir.
Ve şüphesiz senin rabbin, O, onları haşredecektir. Gerçekten O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.
Andolsun insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
Ve Cann´ı da daha önce ´nüfuz eden kavurucu´ ateşten yaratmışlık.
Hani rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım."
"Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın."
Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti.
Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp dayattı.
Dedi ki: "Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?"
Dedi ki: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim."
Dedi ki: "Öyleyse ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş bulunmaktasın."
"Ve şüphesiz, din gününe kadar lanet senin üzerinedir."
Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı."
Dedi ki: "Öyleyse, sen (kendisine) süre tanınanlardansın."
"Bilinen günün vaktine kadar."
Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp saptıracağım."
"Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna."
(Tanrı ) Dedi ki: "İşte bu, bana göre dosdoğru olan yoldur."
"Şüphesiz, kışkırtılıp saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiç bir gücün yoktur."
"Ve hiç şüphe yok, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir."
Onun yedi kapısı vardır; onlardan her bir kapı için bir grup ayrılmıştır.
Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır.
Oraya esenlikle ve güvenlikle (aminiyn) girin.
Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.
Orada onlara hiç bir yorgunluk dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak değildirler.
Haber ver kullarıma; şüphesiz ben, ben bağışlayanım, esirgeyenim.
Ve şüphesiz azabım; o acıklı bir azaptır.
Onlara İbrahim´in konuklarından haber ver.
Yanına girdiklerinde "Selam" demişlerdi. O da: "Biz sizden korkmaktayız" demişti.
Dediler ki: "Korkma biz sana bilgin bir çocuk müjdelemekteyiz."
Dedi ki: "Bana ihtiyarlık gelip çökmüşken mi müjdeliyorsunuz? Beni ne ile müjdelemektesiniz?"
"Tanrı´dan korkup sakının ve beni küçük düşürmeyin."
Dediler ki: "Biz seni ´herkes(in işin)e karışmaktan´ alıkoymamış mıydık?"
Dedi ki: "Eğer yapmak istiyorsanız, işte bunlar benim kızlarım."
Ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde kör sersemdiler.
Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıverdi.
Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık.
Elbette bunda ´derin bir kavrayışa sahip olanlar´ için gerçekten ayetler vardır.
O (şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hala) durmaktadır.
Elbette, bunda inançlılar için gerçekten bir ayet vardır.
Eyke halkı da gerçekten zalim kimselerdi.
Bundan dolayı onlardan intikam aldık; her ikisi de açıkça (gözler) ön(ün)dedir (lebi imamin) / her ikisi de Levh-i Mahfuz´dadır.
Andolsun, Hicr halkı da gönderilen(elçi)leri yalanlamışlardı.
Onlara ayetlerimizi vermiştik de ondan yüz çevirmişlerdi.
Dağlardan güvenli (aminiyn) evler yontuyorlardı.
Derken, sabah vaktine girdiklerinde onları o dayanılmaz çığlık yakalayıverdi.
Buna rağmen kazandıkları şeyler, (uğrayacakları sondan kurtulmak için) onlara yetmedi.
Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakilerini hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran.
Çünkü rabbin, yaratan ve bilenin ta kendisidir.
Andolsun, sana çiftlerden yediyi ve büyük Kuran´ı verdik.
Sakın onlardan bazılarını yararlandırdığımız şeylere gözünü dikme, onlara karşı hüzne kapılma, inançlılar için de (şefkat) kanatlarını ger.
Ve de ki: "Şüphe yok, ben apaçık bir uyarıcıyım."
Parça ayırıcılarına indirdiğimiz gibi,
Ki onlar Kuranı parça parça kıldılar.
Rabbine andolsun, onların tümüne (bunu) soracağız.
Yapmakta oldukları şeyleri.
Öyleyse sana buyrulanı açıkça söyle ve müşriklere aldırış etme.
Şüphesiz o alay edenlere (karşı) biz sana yeteriz.
Ki onlar, Tanrı ile beraber başka tanrıları (ortak) kılmaktadırlar; onlar yakında bilip öğreneceklerdir.
Andolsun, onların söylemekte olduklarına karşı senin göğsünün daraldığını biliyoruz.
Sen rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.
Elif, lâm, raa. Bunlar kitabın, (hakıykatları) apaçık anlatan Kur´ânın âyetleridir.
O küfredenler zaman zaman (nedametle) temennî edecek (ler): «(Âh vaktiyle) müslüman olaymışlar»
Bırak onları (kendi hallerine): Yesinler, faydalansınlar (eğlensinler), onlar emel oyalaya dursun. Sonra bilecekler onlar.
Biz hiçbir memleketi, onun (levh-i mahfuzda) ma´lûm (ve mukadder) bir yazısı olmaksızın, helak etmedik.
Hiçbir ümmet ne ecelinin önüne geçebilir, ne de onlar (bunu) gecikdirebilirler.
Dediler ki: «Ey kendisine kitâb indirilen (zât), mutlak ve mutlak sen bir mecnunsun»!
«(Da´vanda) doğru söyleyenlerdendin de bize melekleri getirmeli değil miydin»?
Biz o melekleri hak (kın, hikmet ve kaderin bir iktizası) olmadan indirmeyiz. O zaman da kendilerine (ne) mühlet, (ne aman) verilmez.
Kur´ânı biz indirdik, biz. Onun koruyucuları da, şübhesiz ki, biziz.
Andolsun, senden mukaddem (gelen) önceki ümmetler içinde de (peygamberler) göndermişizdir.
Onlara her hangi bir peygamber gelmeye dursun ille onunla istihza (alay) ederlerdi.
Biz böylece o (istihzâyi) günahkârların kalblerine sokarız.
(Kendilerinden) evvelkilerin (İmansızlıkları ve istihzaları yüzünden ma´ruz kaldıkları felâketler ma´lûm iken ve o gibiler hakkında ilâhî bir) sünnet (ve kanun) da geçmişken yine onlar buna (bu Kur´ana, bu peygambere) inanmazlar.
(14-15) Onlara gökden bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar (o zaman da) muhakkak ki: «Gözlerimiz (bir serhoş gözü gibi) döndürülmüşdür. Belki de biz büyülenmişler zümresiyiz» diyeceklerdir.
(14-15) Onlara gökden bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar (o zaman da) muhakkak ki: «Gözlerimiz (bir serhoş gözü gibi) döndürülmüşdür. Belki de biz büyülenmişler zümresiyiz» diyeceklerdir.
Andolsun, biz gökde burçlar yapmış, onları (ibretle) temâşâ edenler için süslenmişizdir.
Biz onları taşlanan (sürülen, koğulan) her şeytandan koruduk.
Ancak kulak hırsızlığı eden (şeytan) vardır ki onun ardına da (bakanların) apaçık (gördüğü) bir ateş parçası düşmekdedir.
Yeri de (döşeyib) yaydık. Onda sabit dağlar (yaratıb) koyduk, oralarda (hikmet ve maslahatla) ölçülmüş her şeyden (münâsib) nebatlar bitirdik.
Orada hem sizin için, hem rızıklarını te´mîn edemeyeceğiniz kimseler için bir çok geçim (sebeb) ler (i) yaratdık.
Hiçbir şey (haaric) olmamak üzere (hepsinin) hazîneleri bizim nezdimizdedir.. Biz on (lar) ı ma´lûm bir mıkdar dışında indirmeyiz.
Biz aşılayıcı rüzgârlar gönderdik. Gökden de su indirib onunla sizleri sıvardık. Bunların hazinedarları da siz değilsiniz.
Gerçek biz, mutlak biz hem diriltiriz, hem öldürürüz. Biz (Hepsinin) vârisleriyizdir.
Andolsun, sizden öne geçenleri de bilmişizdir, geri kalanları da biz bilmişizdir.
Şübhe yok ki Rabb´in, (evet) O, onları (kabirlerinden kaldırıb) toplayacakdır. Hakıykat O, tam bir hüküm ve hikmet saahibidir, (her şey´i de) hakkıyle bilendir.
Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, suuretlenmiş bir balçıkdan yaratdık.
Cânn´ı da daha önce çok zehirleyici ateşden yaratdık.
Hatırla o vakti ki Rabbin meleklere: «Ben, demişdi, kuru bir çamurdan, suuretlenmiş bir balçıkdan bir beşer yaratacağım».
«O halde ben onun yaratılışını bitirdiğim, ona ruhumdan üflediğim zaman siz derhal onun için secdeye kapanın».
Bunun üzerine meleklerin hepsi topdan secde etdi.
Ancak İblîs bu secde edenlerle beraber olmakdan (çekinerek) dayatdı.
(Cenâb-ı Hak): «Ey İblîs, sen neye secde edenlerle beraber olmadın?» dedi.
«Ben, dedi, kuru bir çamurdan, suuretlenmiş bir balçıkdan yaratdığın beşer için secde edeyim diye (var) olmadım»!
(Cenâb-ı Hak) şöyle buyurdu: «O halde çık buradan. Çünkü sen artık koğulmuşsundur».
«Hiç şübhesiz ceza gününe kadar lâ´net senin tependedir».
«Ey Rabbim, dedi, öyleyse bana (insanların) kabirlerinden kaldırılacakları güne kadar mühlet ver».
(37-38) Buyurdu: «O halde sen (ındallah) ma´lûm olan (bir) zamanın gününe kadar gecikdirilenlerdensin».
(37-38) Buyurdu: «O halde sen (ındallah) ma´lûm olan (bir) zamanın gününe kadar gecikdirilenlerdensin».
«Ey Rabbim, dedi, beni azdırdığın şey´e (rahmetinden tard etmene) mukaabil ben de andolsun yer (yüzün) de onlar (ın ma´sıyetlerini) her halde süsleyeceğim (onları kendilerine hoş göstereceğim). Onların hepsini, topdan, muhakkak ki, azdıracağım».
«Ancak onlardan ihlâsa erdirilmiş kulların müstesna».
Buyurdu ki: «İşte bu, bana göre (hak ve lâyık) olan doğru bir yoldur».
«Benim kullarımın üzerinde senin hiç bir tahakküm (ün) yokdur. Meğer ki azıb sapanlardan sana tâbi´ olanlar olsun».
«Şeksiz şübhesiz onların topuna va´d olunan yer cehennemdir».
«Onun yedi kapısı, onlardan her kapının (onlara) ayrılmış birer nasıybi vardır».
Biz onların göğüslerindeki kîni söküb atdık (atacağız. Onlar) kardeşler haalinde, karşı karşıya tahtları üzerindedirler (tahtlarına dayanarak oturacaklardır).
Orada bunlara hiçbir yorgunluk ve zahmet değmeyecek. Oradan bunlar çıkarılacak da değildirler.
(Habîbim) kullarıma haber (i) ver ki: «Hakîkaten ben (evet) ben çok yarlığayıcı, kemâliyle esirgeyiciyim».
«(Bununla beraber) benim azabım da elbette en acıklı azabın ta kendisidir o».
Onlara İbrâhîmin müsâfirleri (olan meleklerimi) de haber ver.
Hani bunlar onun karşısına girib «Selâm» demişlerdi. O da: «Biz, demişdi, sizden endîşe edicileriz».
Dediler ki: «Korkma, hakıykat biz sana çok bilgin bir oğul müjde ediyoruz».
«Bana, dedi, ihtiyarlık çökmüşken (nasıl olub da) müjde verdiniz? Bu tebşiri neye istinaden yapıyorsunuz»?
Dediler: «Seni hak olarak muştuluyoruz. O halde ümîdini kesenlerden olma».
(İbrâhîm): «Rabbinin rahmetinden sapıklardan başka kim ümidini keser»? dedi.
«Ey gönderilenler (elçiler), dedi, daha işiniz (me´muriyetiniz) ne»?
Dediler: «Gerçek biz günahkarlar güruhuna gönderildik».
«Şu kadar ki Lût ailesi bunların dışındadır. Biz onları, hepsini behemehal kurtarıcılarız».
«Karısı başka. Biz onun mutlakaa geride kalan kimselerden olması (lüzum) unu takdîr etdik»,
Vaktâkî elçi (melek) ler Lût ailesine geldi.
(Lût) dedi ki: «Herhalde siz tanınmamış bir zümresiniz».
Onlar da: «Hayır, dediler, biz sana onların, hakkında şek etmekde oldukları şey´i (azabı) getirdik».
«Sana Hak (kın emri) ile geldik. Biz şübhesiz doğru söyleyenleriz».
«O halde gecenin bir kısmında aileni yürüt, sen de arkalarından git. Sizden kimse ardına (dönüb) bakmasın. Emr olunacağınız yere geçib gidin».
Ona şu (kat´î) emri vahyetdik: «Sabaha çıkarlarken onların arkası behemehal kesilmiş olacakdır».
Şehir halkı sevine sevine (müsâfirlerin yanına) geldi.
«Biz seni, dediler, elâleme karışmakdan, (bizim bu gibi işlerimize müdâhale etmekden) men etmedik mi»?
(Lût) dedi: «Eğer (dediğinizi) yapıcılarsanız işte bunlar, (işte) kızlarım».
(Habîbim) seni ebedî yâd-ı cemîline yemîn ederim ki onlar serhoşlukları (azgınlıkları) içinde muhakkak serserî bir halde idiler.
Derken onları, işrak vakfına girdikleri sırada, o (korkunç) ses yakalayıverdi.
Hemen (şehirlerinin) üstünü altına getirdik. Tepelerine de balçıkdan pişirilmiş bir taş (yağmuru) yağdırdık.
Elbette bunda fikr-ü firâseti olanlar için ibretler vardır.
O (şehrin haraabeleri) hakıykat (herkesin göreceği, Kureyşin işlediği) bir yol üstünde (haalâ) durucudur.
Bunda îman edenler için muhakkak bir ibret vardır.
Ashaab-ı Eyke de cidden zaalim (kimse) lerdi.
Onun için bunlardan da intikam aldık. (Bu yerlerin) ikisi de apaçık bir yol (üzerinde) dir.
Andolsun ki ashaab-ı Hicr de peygamberleri tekzîb etmişlerdir.
Biz onlara âyetlerimizi vermişdik de bunlardan yüz çevirici idiler.
Onlar dağlardan emîn, emîn evler yontub oyarlardı.
Derken onları dahi sabaha girdikleri sırada o (korkunç) ses yakalayıverdi.
Binâen´aleyh kazanageldikleri (irtikâb etdikleri) o şeyler kendilerinden (hiç bir azabı) defi edemedi.
Gökleri, yeri ve aralarındaki şeyleri biz hak (ve hikmete uygun) olmayarak (şer ve fesadın devam etmesi için) yaratmadık. Elbette o saat gelecekdir. Şimdilik sen aldırış etme, (onlara karşı) güzel (ve tatlı muaamelede) bulun.
Şübhesiz ki senin Rabbin (seni de, onları da) hakkıyle yaratanın, (senin de, onların da haalini ve her şey´i) kemâliyle bilenin kendisidir.
Andolsun ki biz sana (namazın her rek´atında) tekrarlanan yedi (âyet-i kerîme) yi ve şu büyük Kur´ânı verdik.
Sakın (o kâfirlerden) bir takımlarını faidelendirdiğimiz şeylere (servete ve sâireye) iki gözünü dikib uzatma. Onların karşısında tasalanma. Mü´minler için de (şefekat kanadını indir.
Ve de ki: «Şübhesiz ben, (evet) ben (üstünüze inecek azâb-ı ilâhîyi) açıkça haber verenim».
(90-91) Nitekim iş bölümü yapanlara, Kur´ânı parçalayanlara da (öyle azâb) indirmişdik.
(90-91) Nitekim iş bölümü yapanlara, Kur´ânı parçalayanlara da (öyle azâb) indirmişdik.
(92-93) İşte Rabbine andolsun ki onlara, topuna yapmakda oldukları şeyleri elbette soracağız.
(92-93) İşte Rabbine andolsun ki onlara, topuna yapmakda oldukları şeyleri elbette soracağız.
Şimdi sen ne ile emrolunuyorsan (kafalarını çatlatırcasına) apaçık bildir. Müşriklere aldırış etme.
(95-96) Allahla beraber diğer bir Tanrı daha tanıyan o istihzâcılara muhakkak ki biz yeteriz. Onlar yakında (uğrayacakları akıbetleri) bileceklerdir.
(95-96) Allahla beraber diğer bir Tanrı daha tanıyan o istihzâcılara muhakkak ki biz yeteriz. Onlar yakında (uğrayacakları akıbetleri) bileceklerdir.
Andolsun, biliyoruz ki onların söyleyip durduklarından göğsün cidden daralıyor (habîbim).
Sen hemen Rabbini, hamd ile, tesbîh et ve secde edenlerden ol.
Elif, lâm, râ. İşte bunlar, Kitab´ın ve Kur´ân-ı Mübîn´in (açıkça beyan edilmiş Kur´ân´ın) âyetleridir.
İhtimal ki; kâfirler “Keşke müslüman (teslim olanlar) olsaydık.” diye temenni edecekler.
Onları terket (bırak). Yesinler ve metalansınlar (faydalansınlar) ve emel(ler) onları oyalasın (meşgul etsin). Fakat yakında bilecekler.
Ve Biz hiçbir ülkeyi, onun malûm (bilinen) bir kitabı olmaksızın helâk etmedik.
Hiçbir ümmet, ecelini evvele alamaz ve tehir edemez (geciktiremez, sonraya alamaz).
Ve: “Ey kendisine zikir indirilen! Gerçekten sen, mutlaka mecnunsun (delisin).” dediler.
Eğer sen sadıklardansan, bize melekleri getirmen gerekmez miydi?
Biz hak ile olmaksızın melekleri indirmeyiz. O taktirde onlara mühlet de (zaman da) verilmez.
Muhakkak ki; zikri (Kur´ân-ı Kerim´i) Biz indirdik. O´nun koruyucuları (da) mutlaka Biziz.
Ve andolsun senden önce, evvelki toplumlara da (resûller) gönderdik.
Onlara (hiç) bir resûl gelmedi ki; onunla alay etmiş olmasınlar.
İşte böylece onu (alay etmeyi), mücrimlerin kalplerine sokarız.
Evvelkilerin sünneti (adeti) gelip geçtiği halde onlar, ona (resûle) îmân etmezler.
Ve onlara semadan bir kapı açsak, böylece oradan yükselseler (çıksalar) bile.
Mutlaka: “Sadece gözlerimiz bağlandı (engellendi, gerçeği göremiyoruz). Hayır, biz büyülenmiş bir kavimiz.” demiş olacaklar.
Andolsun ki; Biz semada burçlar kıldık. Ve bakanlar için onu süsledik.
Ve Biz, onu taşlanmış (kovulmuş) şeytan(lar)ın hepsinden muhafaza ettik.
Ancak kim duyma hırsızlığı yaptıysa (gaybî bilgileri çalmak istediyse), o zaman onu açıkça yakıcı bir ateş parçası takip etti.
Ve yeryüzü; onu uzattık (yaydık) ve oraya büyük dağlar koyduk. Ve orada her şeyden (bütün bitkilerden) mevzun (birbiriyle orantılı) olarak bitkiler yetiştirdik.
Sizin için de, sizin rızıklandırılanlar olmadığınız kimseler için de, maişetler (geçim kaynakları) kıldık.
Hazinesi bizim yanımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Malûm (bilinen) bir kaderi (takdir edilmiş miktarı) olmaksızın onu indirmeyiz.
Ve Biz, rüzgârları (yağmur) yüklü olarak gönderdik. Böylece semadan su indirdik de, sizi onunla suladık. Ve onun (suyun) hazinelerini (denizleri, nehirleri, toprak altı ve toprak üstü su kaynaklarını, gölleri) oluşturan siz değilsiniz.
Ve muhakkak ki; Biz, sadece Biz hayat veririz. Ve Biz öldürürüz. Ve varis olanlar da Biziz.
Andolsun ki; sizden evvelkileri biliyoruz. Ve andolsun ki; sonrakileri de biliyoruz.
Ve muhakkak ki; senin Rabbin, O, onları haşreder (huzurunda toplar). Muhakkak ki; O, Hakîm´dir, Alîm´dir.
Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.
Ve cânn; onu, daha önce semûm´un ateşinden yarattık.
Rabbin meleklere şöyle demişti: "Ben mutlaka, “hamein mesnûn olan salsalin”den (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) bir beşer (insan) halkedeceğim.”
Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın!
Böylece meleklerin hepsi birden, toplu olarak secde etti.
İblis hariç. Secde edenlerle beraber olmaktan (direnerek) kaçındı.
Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “Ey iblis! Sen niçin secde edenlerle beraber olmadın?”
(İblis:) “Ben, hamein mesnun (standart bir şekil verilmiş, organik dönüşüme uğramış) olan salsalinden halkettiğin bir beşere secde etmem (eden olmam).” dedi.
(Allahû Tealâ şöyle) buyurdu: “Hemen oradan çık! Muhakkak ki; sen bu sebeple kovuldun."
Ve muhakkak ki; lânet, dîn gününe (karşılıkların, ceza veya mükâfatın verildiği güne) kadar senin üzerinedir.
(İblis): “Rabbim, öyleyse bana beas gününe (diriltilecekleri güne) kadar zaman ver.” dedi.
(Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: “Öyleyse sen, gerçekten mühlet (süre) verilenlerdensin.”
Malûm olan (bilinen) vaktin gününe kadar.
(İblis şöyle) dedi: “Rabbim, beni azdırmandan dolayı, onlara mutlaka yeryüzünde (azgınlığı) süsleyeceğim ve mutlaka onların hepsini azdıracağım.
Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.
Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”
Azgın olanlardan (iğvaya düşürdüklerinden) sana tâbî olan kimseler hariç, muhakkak ki; benim kullarım üzerinde senin bir sultanlığın (gücün) yoktur.
Ve onların hepsine vaadedilen yer, elbette, mutlaka cehennemdir.
Onun (cehennemin) 7 kapısı vardır. Her kapı için onlardan taksim edilmiş (bölünmüş) bir grup vardır.
Muhakkak ki; takva sahipleri, cennetlerin içinde ve pınarlar başındadırlar.
Emin olarak, selâm ile oraya (cennete) girin!
Ve onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip çıkardık. Onlar, kardeş olarak karşılıklı tahtlar üzerindedirler.
Onlara, orada bir yorgunluk dokunmaz. Ve onlar, oradan çıkarılacak değildirler.
Kullarıma haber ver. Muhakkak ki; Ben Gafur´um (mağfiret edenim) ve Rahîm´im (rahmet edenim, rahmet nuru gönderenim).
Ve muhakkak ki; Benim azabım; o, elîm (çok acı) bir azaptır.
Ve onlara, İbrâhîm (A.S)´ın misafirlerinden haber ver.
Onun yanına girdikleri zaman: “Selâm (olsun)” dediler. (İbrâhîm A.S) şöyle dedi: “Gerçekten biz sizden korkuyoruz.”
(İbrâhîm (A.S)´ın misafirleri) şöyle dediler: “(Siz) korkmayın! Muhakkak ki; biz seni, bir âlim (erkek) çocuk ile müjdeliyoruz.”
“Bana ihtiyarlık gelmişken mi beni müjdeliyorsunuz? Böyleyken ne ile müjdeliyorsunuz?” dedi.
“Biz seni hak ile müjdeledik. Artık ´ümit kesenler´den olma.” dediler.
"Dalâlette olanlardan başka, kim Rabbinin rahmetinden ümidini keser?" dedi.
Şöyle dedi: “Ey elçiler! Bundan sonra sizin konuşacağınız konu nedir?”
"Muhakkak ki; biz, mücrim (günahkâr) bir kavme gönderildik." dediler.
Lut´un ailesi hariç, muhakkak ki; Biz onların hepsini mutlaka kurtaracağız.
Onun hanımı (kadını) hariç. Çünkü onun mutlaka geride kalanlardan (helâk olacaklardan) olmasını takdir ettik.
Böylece, gönderilmiş olan resûller (elçiler), Lut´un ailesine geldiği zaman...
(Lut (A.S) şöyle) dedi: “Muhakkak ki; siz tanınmayan bir kavimsiniz (yabancı bir topluluksunuz).”
“Hayır, biz, onların hakkında şüphe ettikleri şey ile sana geldik.” dediler.
Ve biz sana hakkı getirdik. Ve muhakkak ki; biz sadıklarız (doğru söyleyenleriz).
Hemen ailenle, gecenin bir kısmında yürüyerek yola çıkın! Onların arkasından, onları takip et. Sizden hiçbiriniz arkasına dönüp bakmasın. Ve emrolunacağınız yere gidin.
Ve onların “arkası kesilmiş (nesli tükenmiş)” olarak sabahlayacakları (helâk olup yok olacakları) emrini, ona bildirdik.
Ve şehir halkı, birbirini müjdeleyerek geldi.
(Lut A.S) şöyle dedi: "Muhakkak ki; bunlar benim misafirlerimdir. Artık beni mahçup etmeyin(utandırmayın)."
Allah´a karşı takva sahibi olun, sakının. Beni alçaltmayın (rezil etmeyin).
Biz seni elâlemin (başkalarının) işine karışmaktan nehyetmedik (men etmedik) mi?
Şöyle dedi: “Eğer düşündüğünüzü yapacaksanız işte bunlar, benim kızlarım.”
Ömrüne andolsun ki; muhakkak ki, onlar sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı.
Böylece, müşrikleri (güneş doğduğu vakit orada bulunanları) bir sayha (korkunç bir ses dalgası) aldı, yakaladı.
Böylece onun (o beldenin) üstünü altına getirdik. Onların üzerine siccîl´den (öldürücü) taşlar yağdırdık.
İşte bunda, ibretle izleyenler için, elbette deliller vardır.
Ve muhakkak ki o gerçekten, yol üzerinde mukîmdir (hâla durmaktadır).
Muhakkak ki; bunda mü´minler (nefslerinin kalbine îmân yazılmış olanlar) için elbette deliller (ibretler) vardır.
Eyke halkı da gerçekten zalim idiler.
Bu sebeple onlardan da intikam aldık ve muhakkak ki; ikisi de (iki şehir de) gerçekten, açıkça bir rehberdir(gelecek nesillere ibrettir).
Onlara âyetlerimizi (mucizelerimizi, delillerimizi) verdik. Fakat onlar, ondan yüz çevirdiler.
Ve onlar, dağlardan (sağlamlığına) güvenilir evler (yontarak) oyuyorlardı.
Böylece sabah vaktine erenleri (sabaha çıkanları), bir sayha (korkunç bir ses) yakaladı.
Böylece, iktisab ettikleri (kazanmış oldukları) şeyler, onlara bir fayda vermedi.
Biz semaları ve yeryüzünü ve o ikisinin arasındaki şeyleri, başka bir şey için yaratmadık. Ancak hak ile yarattık. Ve muhakkak ki; o saat (kıyâmet) mutlaka gelecektir. Artık onlardan güzellikle yüz çevir.
Muhakkak ki; senin Rabbin, O; yaratan ve bilendir.
Ve andolsun ki; sana mesânî(ikinci)den 7´yi (7´liyi, 7´li olarak) ve Kur´ân-ul Azîm´i verdik.
Onlardan bir kısmına çifter çifter (bol bol) met´a olarak verdiğimiz şeylere gözlerini dikme. Onlar için mahzun olma. Mü´minlere (kalplerine îmân yazılmış olan kimselere) kanatlarını indir (mutevazi ol, himaye et).
“Ve muhakkak ki; ben apaçık (uyaran, açıklayan, beyan eden) bir nezirim.” de.
Muktesimlere (kısım kısım ayıranlara) indirdiğimiz gibi.
Onlar, Kur´ân-ı Kerim´i parça parça kıldılar.
Artık Rabbine andolsun ki; onların hepsine mutlaka soracağız.
Yapmış oldukları şeylerden.
Artık emrolunduğun şeyi açıkça bildir. Ve müşriklerden yüz çevir.
Muhakkak ki; Biz, alay edenlere karşı sana kâfiyiz (yeteriz).
Allah ile beraber başka ilâh kılanlar (kabul edenler), artık yakında bilecekler (öğrenecekler).
Andolsun ki; Biz, onların söylediklerinden dolayı senin göğsünün daraldığını biliyoruz.
Öyleyse Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.
Ve sana “yakîn” gelinceye (son yakîne, Hakk´ul yakîne, Allah´a köle olmaya ulaşıncaya) kadar Rabbine kul ol!
Elif-Lam-Ra. Bunlar ilahi kitabın -kendisi açık olan ve hakkı açıkça gösteren bir ilahi okuma metninin- ayetleridir.
Bir vakit gelecek ki, (şimdi) bu gerçeği inkara kalkışanlar, keşke (dünya hayatındayken) Allah´a boyun eğip teslim olsaydık diye yerinecekler.
(Şimdi) kendi hallerine bırak onları, yiyip (içsinler), avunsunlar; bu arada (boş hazların) umudu aldatıp oyalasın onları; nasıl olsa günü gelince (gerçeği) öğrenecekler.
Biz, çünkü, hiçbir toplumu, (önceden) ilahi bir kelamdan bütünüyle haberli kılmadan helak etmedik;
(Ve zaten) hiçbir ümmet kendisi için belirlenmiş sürenin bitimini öne alamayacağı gibi erteleyemez de.
(Hal böyleyken, hakkı inkar edenler, yine de): "Ey kendisine (sözde) uyarıcı/hatırlatıcı bir mesaj indirilen kişi; sen düpedüz bir mecnunsun!" diyorlar,
"Doğru sözlü biriysen, bize melekleri getirsene!"
(Oysa,) Biz melekleri ancak hakk(ın iktizası) olarak indiririz; ve o zaman da artık (ilahi mesajı reddetmeleri yüzünden cezayı hak edenler) asla geri bırakılmazlar!
Kimsenin kuşkusu olmasın ki, bu uyarıcı/hatırlatıcı mesajı, ayet ayet Biz indirdik: ve yine kimsenin kuşkusu olmasın ki, (bütün tahriflerden) onu yine Biz koruyacağız.
Gerçek şu ki, (ey Peygamber,) senden önce de gelip geçmiş ayrı ayrı topluluklara (elçiler) gönderdik;
onlara hiçbir elçi gelmedi ki, o´nunla alay etmesinler.
Biz (mesajımızdan yana) bu (alaycı tutumu), işte böylece, o günaha gömülüp gitmiş kimselerin yüreklerine sokarız,
önceki (zalim)lerin izlediği yol (ve bu yolda başlarına gelenler) de nicedir gözlerinin önünde olduğu halde buna inanmazlar.
Hatta onlara gökten bir kapı açsaydık ve oraya biteviye yükseliyor olsalardı,
kuşkusuz, o zaman da: "Bizim düpedüz gözlerimiz bağlandı!" diyeceklerdi, "Demek ki, büyülenmiş kimseleriz biz!"
Gerçekten de, Biz gökyüzüne büyük takım yıldızları serpiştirdik ve onları, seyredenler için süsleyip bezedik:
Ve onları kovulmuş her türlü şeytani güce karşı koruma altına aldık;
öyle ki, ((göğün) sırlarını) çalmaya kalkışacak olan(lar)ın ardına hemen parlak bir alev takılır.
Ve yeryüzünü yayıp üzerine yerinden oynatılmaz dağlar yerleştirdik; ve orada (hayatın) her türünün dengeli bir biçimde büyüyüp boyvermesini sağladık;
Ve yine orada hem sizin için, hem de rızkı size bağlı olmayan öteki bütün canlılar için geçim vasıtaları sağladık.
Çünkü hiçbir şey yoktur ki, kaynağı Bizim katımızda olmasın; ve Biz hiçbir şey indirmeyiz ki, kusursuzca belirlenmiş bir ölçüye, bir uyuma dayanmasın.
(Bitkileri) döllendirmek, bereketlendirmek için rüzgarları gönderiyor; ve ayrıca, susuzluğunuzu gidermek için gökten su indiriyoruz; yoksa onun kaynağını elinde tutan siz değilsiniz.
Ve muhakkak ki, hayatı bahşeden de, ölüme hükmeden de Biziz; ve geçici olan göçüp gittikten sonra her şeyin sahibi olarak kalacak olan yine Biziz!
Muhakkak ki, Biz sizden önce geçip gidenleri de (her halleriyle) biliyoruz, sizden sonra gelecek olanları da elbet biliyoruz;
Ve kuşkusuz, (Hesap Günü´nde) onların hepsini bir arada toplayacak olan senin Rabbindir; gerçekten de her şeyin aslını bilen, doğru hüküm ve hikmetle edip eyleyen O´dur.
Gerçek şu ki, Biz insanı ses veren balçıktan, biçim verilebilir, özlü, kara bir balçıktan yarattık.
Görünmeyen yaratıkları ise, ondan (çok) önce, yakıcı/bunaltıcı yellerin ateşinden yaratmıştık.
Ve hani, Rabbin meleklere: "Haberiniz olsun, Ben biçim verilebilir özlü kara balçıktan bir ölümlü varlık yaratacağım" demişti,
"Ona belirli bir biçim verip de ruhumdan üflediğim zaman onun önünde yere kapanın!"
Bunun üzerine meleklerin hepsi topluca yere kapandılar,
yalnızca İblis (buna katılmadı); yere kapananlarla birlikte olmaya yanaşmadı o.
"Ey İblis!" diye buyurdu Allah, "Seni yere kapananlarla beraber olmaktan alıkoyan sebep ne?"
"Ses veren bir balçıktan, biçim verilmiş özlü bir çamurdan yarattığın ölümlü bir varlığın önünde yere kapanmak bana yakışmaz!" diye karşılık verdi (İblis).
"Çık git öyleyse bu (meleki makam)dan!" diye buyurdu O; "Çünkü, sen artık kovulmuş birisin!
Ve bil ki, Hesap Günü´ne kadar lanet(im) peşinde olacak!"
"Madem öyle, ey Rabbim," dedi (İblis), "bana ölümden kalkılacağı Gün´e kadar zaman tanı!"
"Pekala, öyle olsun:" diye buyurdu O, "kendilerine zaman tanınanlardan biri olacaksın,
(tabii,) vakti (ancak Benim tarafımdan) bilinen o Gün´e kadar."
(Bunun üzerine İblis:) "Beni yolun dışına attığın için, ben de, kuşkusuz, yeryüzünde (kötülükleri) onlara süsleyip bezeyeceğim ve muhakkak ki onların hepsini ayartıp yoldan çıkaracağım,
Yalnızca Senin gerçek kulların bunun dışında (kalacak)!"
"Benim için, doğru yol budur:" dedi O,
"aslında, (zaten) yoldan çıkmış olup da (kendi iradeleriyle) senin peşine takılanların dışında, Benim kullarım üzerinde senin bir nüfuzun olmayacaktır."
Berikilerin hepsi için vaad edilen varış yeri, muhakkak ki, cehennemdir,
o cehennem ki, yedi kapıdan girilir; her kapıdan onlardan (günahlarının niteliğine göre) ayrı bir kafile halinde".
Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler ise, onlar (kendilerini) hasbahçeler içinde gözelerin, kaynakların başında (bulacaklar),
"Esenlik ve güvenlik içinde girin oraya!" (sözleriyle karşılanacaklar orada).
(O zaman) Biz onları içlerinde (kalmış) olabilecek nahoş duygu ve düşüncelerden arındıracağız ve (böylece) birbirleriyle kardeş olarak mutluluk tahtları üzerinde karşı karşıya oturacaklar.
Orada (bu esenlik, bahtiyarlık içinde) yorgunluk, bitkinlik ilişmeyecek onlara; ve oradan asla çıkarılmayacaklar.
Kullarıma, acıyan, esirgeyen gerçek bağışlayıcının Ben olduğumu anlat;
en can yakıcı azabın da Benim azabım olduğunu!
Ve onlara, (yine) İbrahim´in konuklarını anlat:
Hani, o´nun yanına geldiklerinde o´na: "Sana selam olsun!" demişler; o da onlara: "Biz sizden korkuyoruz!" diye cevap vermişti.
(Bunun üzerine) onlar: "Yo, korkma! Biz sana, kendisine derin ve doğru bilgi bahşedilmiş bir oğlun olacağını müjdelemeye geldik".
"Üzerime yaşlılık çökmüş olduğu halde, bana böyle bir müjde veriyorsunuz, öyle mi?" diye sordu (İbrahim), "Peki, hangi (beklenmedik) şeyle müjdeliyorsunuz beni?"
"Seni gerçekleşmesi kaçınılmaz olan bir şeyle müjdeliyoruz; onun için sakın umut kesenlerden olma!" dediler.
(İbrahim:) "Rabbinin rahmetinden, büsbütün yolunu şaşırmış olanlardan başka kim kesebilir ki umudunu?" dedi.
Ve ekledi: "(Bana başka) bir diyeceğiniz var mı, ey (yüce makamın) elçileri?"
"Biz, doğrusu, günaha gömülüp giden (helak edilecek) bir topluma gönderildik" diye cevap verdiler,
"Lut´un ailesi bu hükmün dışında; onların hepsini, eksiksiz kurtaracağız,
bir tek, (Allah´ın, hakkında:) ´Biz geride kalanların arasında olmasını öngördük!´ (dediği, Lut´un) karısı bunun dışında".
Ve elçiler, Lut´un evine gelince,
(Lut onlara): "Doğrusu, siz (burada) tanınmayan kimselersiniz!" dedi.
Onlar da: "Evet, fakat biz sana, (kötülükten yana olanların) şüphe edip durdukları şey(i duyurmak) için geldik" diye cevap verdiler,
"ve sana (gerçekleşmesi kaçınılmaz olan) hakkı getirdik; çünkü, kuşku yok ki, biz doğruyu söylüyoruz".
Bu durumda artık sen, ailenle birlikte gecenin bir vaktinde yola koyul; sen onları geriden takip et; sizden hiç kimse arkasına bakmasın; yalnızca emredildiğiniz yöne doğru ilerleyin".
Ve (elçilerimiz aracılığıyla) o´na şu hükmü tebliğ ettik: "Bu (günahkar)ların son kalıntıları da sabaha varmadan silinip ortadan kaldırılacaktır".
Bu arada, şehir halkı sevinerek (Lut´a) geldiler.
(Lut) seslendi: "Bakın, bunlar benim konuklarım;" dedi, "beni utandırmayın,
Allah´tan korkun da beni rüsvay etmeyin!"
Cevap verdiler: "Biz sana insanlarla görüşmeyi, (onlara kol kanat germeyi) yasaklamamış mıydık?"
(Lut:) "(Niyetli olduğunuz şeyi) ille yapacaksanız," dedi, "işte bunlar benim kızlarım, (onları alın)!"
(Fakat melekler Lut´a:) "Canı sağolasıca!" dediler, "(Onlar bu durumda seni hiç dinlerler mi?) Baksana, (şehvetten) gözleri dönmüş, körcesine sendeleyip, öteye beriye sarkıntılık yapıp duruyorlar!"
Ve derken, tan yeri ağarırken, (hak ettikleri azabın) gürültüsü apansız yakaladı onları
ve böylece (bu günahkar şehirlerin) altını üstüne getirdik; belirlenmiş cezanın infazı için üzerlerine püskürtü halinde sert taşlar yağdırdık.
Şüphesiz, bütün bunlarda, işaretlerden anlam çıkarmasını bilen kimseler için çıkarılacak nice dersler vardır.
Çünkü, gerçekten de (sözü geçen) bu (şehirler) bugün hala yerinde durmakta olan bir yol üzerindeydiler.
Şüphesiz, bütün bunlarda (Allah´a) inanan kimseler için çıkarılacak bir ders vardır.
(Medyen´in) ağaçlı vadilerinin sakinleri de, doğrusu, ıslah olmaz zalim kimselerdi.
Ve bu yüzden onları da hak ettikleri cezaya uğrattık. Gerçek şu ki, sözü geçen her iki (günahkar toplum) da, (bugün dahi) görülebilen bir ana yol üzerinde yaşamaktaydılar.
Ve (benzer biçimde), Hicr halkı da (Bizim) gönderdiklerimizi yalanlamaya kalkıştılar:
Oysa, onlara mesajlarımızı bahşetmiştik; ne var ki, onlara inatla sırt çevirdiler;
güya, dağları yontarak kendilerine güvenli konutlar yapıyorlardı:
ama sonunda, (bir) sabah erkenden onları da (hak ettikleri azabın) gürültüsü apansız yakalayıverdi;
ellerine geçirdikleri (güç) kendilerine bir yarar sağlamadı.
İmdi, (unutma ki,) Biz gökleri ve yeri ve bu ikisi arasında var olan her şeyi, onları (içsel) bir gerçekliğe bağlı kılmadan yaratmadık; (Bu gerçeğin bütünüyle apaçık ortaya çıkacağı) Saat mutlaka gelecektir. Bunun içindir ki, (insanların kusurlarını) güzel, katıksız bir olgunlukla karşıla!
çünkü, senin Rabbindir, her şeyin özünü bilen ve her şeyin gerçek ve mutlak Yaratıcısı!
Ve gerçek şu ki, Biz sana sık sık tekrarlanan (ayetlerden oluşan) yedili (bir sure) bahşettik ve (böylece senin önüne) yüce Kur´an´ı (açıp serdik):
(O halde, hakkı inkar eden) birtakım kimselere verdiğimiz dünyevi zenginliklerden yana gözünü çevirme. Ve (seni umursamıyorlar diye) onlar için üzülme; fakat müminlere kol kanat ger,
ve de ki: "Haberiniz olsun, ben (Allah´ın vaad ettiği) açık sözlü uyarıcıyım!"
(Bir ilahi kelam bağışladık sana), tıpkı onu (sonradan) bölüp parçalayanlara indirdiğimiz gibi,
işte onlar, (şimdi) Kur´an´ı da tutarsız, insicamsız bir anlam (demeti) olarak göstermek istiyorlar!
Rabbine andolsun ki, onların hepsini (Hesap Günü´nde) sorgulayacağız,
(hem de) bütün yapıp ettiklerini hesaba katarak!
Öyleyse artık, sana (açıklaman) emredilen şeyi açıkça ortaya koy ve Allah´tan başkasına tanrısal nitelikler yakıştıran o kimseleri kendi hallerine bırak:
çünkü, ilahi mesajı küçümseyen, onunla alay edenlere karşı Biz sana yeteriz;
o kimseler ki, Allah´la beraber başka tanrısal güçlerin de var olduğunu vehmediyorlar; ama nasıl olsa, (gerçeğin ne olduğunu) yakında öğrenecekler.
Söyledikleri (karalayıcı) şeylerden ötürü içinin daraldığını kuşkusuz, biliyoruz:
Fakat sen yine de Rabbinin yüceliğini, sınırsız kudret ve kemalini övgüyle an; (O´nun huzurunda) teslimiyet içinde yere kapanan kimselerden ol,
Elif, Lâm, Râ. Bunlar kitabın ve Kur´an-ı Mübîn´in âyetleridir.
O kâfir olanlar, çok kere arzu edeceklerdir ki, keşke müslüman olmuş olsaydılar.
Onları bırak, yesinler ve faidelensinler ve onları arzuları oyalayadursun. Artık yakında bileceklerdir.
Ve hiçbir ülkeyi helâk etmedik ki, illâ onun için malum bir kitap vardır.
Hiçbir ümmet, ecelini ne geçebilir ve ne de geciktirebilirler.
Ve dediler ki: «Ey üzerine kitap indirilmiş olan! (zât) Şüphe yok sen elbette bir mecnûnsun.»
«Eğer sen sâdıklardan isen bize melekleri getirmeli değil misin?»
Biz melekleri ancak hak ile indiririz ve o zaman (münkirlerin) kendilerine bir mühlet verilmiş olmazlar.
Şüphe yok ki, o Kur´an´ı Biz indirdik Biz. Ve muhakkak ki, onun için muhafız olanlar da Bizleriz.
Ve andolsun ki, senden evvelki kavimler arasında da (peygamberler) göndermiştik.
Ve onlara bir peygamber gelmezdi ki, illâ onunla istihzâda bulunur olmuşlardı.
İşte böylece onu (o istihzâyı) günahkâr olanların kalplerine sokarız.
Onlar buna, (bu Kur´an´a) inanmazlar. Halbuki, evvelkilerin sünneti (başlarına gelen felaketler) gelip geçmiştir.
Ve eğer onların üzerine gökten bir kapı açsak da oradan yukarıya çıkacak olsalar,
Elbette diyeceklerdir ki: «Muhakkak gözlerimiz döndürülmüştür, belkide biz büyülenmiş bir cemaatiz.»
Andolsun ki, Biz gökte burçlar yaptık ve onu nazar edenler için tezyin ettik.
Ve onu her bir taşlanmış şeytandan koruduk.
Ancak o ki, kulak hırsızlık etmiş olur. Artık onu da apaçık bir ateş parçası takip eder.
Yeryüzünü de yaydık ve onda sabit dağlar bıraktık. Ve onda her bir ölçülmüş şeyden bitirdik.
Ve sizin için ve rızıklarını verir olmadığınız kimseler için orada yaşama sebeplerini vücuda getirdik.
Ve hiçbir şey yoktur ki illâ onun hazineleri Bizim nezdimizdedir. Ve onu indirmeyiz. Ancak malum bir miktar ile (indiririz).
Ve rüzgârları da aşılayıcılar olarak gönderdik. Sonra gökten su indirdik de onunla sizleri suvardık ve siz onun için hazinedar değilsiniz.
Ve muhakkak ki Biz, evet Biz elbette diriltir ve öldürürüz. Varisler olanlar da Bizleriz.
Andolsun ki, Biz elbette sizden önce geçenleri de, geri kalanları da biliriz.
Ve şüphe yok. Senin Rabbindir ki, O onları haşredecektir. Muhakkak ki, O hakîmdir, alîmdir.
Muhakkak ki, Biz insanı kuru bir çamurdan, tegayyür etmiş bir balçıktan yarattık.
Cin tâifesini de evvelce bir dumansız ateşten yaratmıştık.
Ve yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere demişti ki: «Ben kuru bir çamurdan, bir suretlenmiş balçıktan bir insan yaratıcıyım.»
«Artık Ben onu tesviye ettiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman siz hemen onun için secde ediciler olarak yere kapanın.»
Bunun üzerine bütün melekler hep birden secde ettiler.
Şeytan müstesna. O secde edenler ile beraber bulunmaktan kaçındı.
(Cenâb-ı Hak) buyurdu ki: «Ey Şeytan! Senin için ne var ki, secde edenler ile beraber olmayasın?»
(Şeytan) Dedi ki: «Kuru bir çamurdan, sûretlenmiş bir balçıktan yaratmış olduğun bir insana ben secde etmek için olmadım.»
(Hak Teâlâ da) Buyurdu ki: «Artık çık oradan, muhakkak ki, sen kovulmuşundur.»
(35-36) «Ve şüphe yok ki, Kıyamet gününe kadar lânet senin üzerinedir.» (Şeytan da) Dedi ki: «Yarabbi! Öyle ise kabirlerinden kaldırılacakları güne kadar bana mühlet ver.»
(35-36) «Ve şüphe yok ki, Kıyamet gününe kadar lânet senin üzerinedir.» (Şeytan da) Dedi ki: «Yarabbi! Öyle ise kabirlerinden kaldırılacakları güne kadar bana mühlet ver.»
(37-38) (Allah Teâlâ da) buyurdu ki: «Artık şüphe yok, sen mühlet verilmişlerdensin.» «Malum olan vakit gününe kadar.»
(37-38) (Allah Teâlâ da) buyurdu ki: «Artık şüphe yok, sen mühlet verilmişlerdensin.» «Malum olan vakit gününe kadar.»
(Şeytan) Dedi ki: «Beni azdırdığından dolayı ben de herhalde onlar için yeryüzünde bezeyeceğim ve onların hepsini azdıracağım.»
«Onlardan muhlisler olan kulların müstesna.»
(41-42) (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Bu bana ait dosdoğru bir yoldur. Şüphe yok ki, benim kullarımın üzerinde senin için bir saltanat yoktur, ancak azgınlardan sana ittiba etmiş olanlar müstesna.»
(41-42) (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Bu bana ait dosdoğru bir yoldur. Şüphe yok ki, benim kullarımın üzerinde senin için bir saltanat yoktur, ancak azgınlardan sana ittiba etmiş olanlar müstesna.»
«Ve muhakkak ki, onların hepsine elbette vaadolunmuş olan yer, cehennemdir.»
«Onlar için yedi kapı vardır. Herbir kapı için onlardan ayrılmış bir cüz vardır.»
«Muttakî olanlar ise muhakkak ki, cennetler ve pınarlar içindedirler.»
«Oraya eminler olarak selâm ile giriveriniz.»
Ve onların sinelerindeki kirden olan şeyleri çıkarıp attık. Onlar tahtlar üzerinde kardeşler olarak karşı karşıya bulunacaklardır.
Onlara orada bir zahmet dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.
(49-50) Kullarıma haber ver, Ben, şüphe yok ki Ben, yarlığayıcıyım, ziyâdesiyle esirgeciyim. Muhakkak ki, Benim azabım da o pek acıklı bir azaptır.
(49-50) Kullarıma haber ver, Ben, şüphe yok ki Ben, yarlığayıcıyım, ziyâdesiyle esirgeciyim. Muhakkak ki, Benim azabım da o pek acıklı bir azaptır.
Onlara İbrahim´in misafirlerinden de haber ver.
O vakit ki, O´nun huzuruna girmişler de selâm vermişlerdi. O da, «Biz sizden hakikaten korkuyoruz,» demişti.
(Onlar da) Demişlerdi ki: «Korkma, muhakkak seni ziyade bilgin bir oğul ile müjdeleriz.»
Dedi ki: «Bana müjde verir misiniz ki, üzerime ihtiyarlık çökmüştür. Artık beni ne ile müjdeliyorsunuz?»
Dediler ki: «Seni hak ile müjdeledik, artık sen ümitsizliğe düşmüş olanlardan olma.»
Dedi ki: «Sapıtmışlardan başka kim Rabbinin rahmetinden ümidini keser.»
Ve dedi ki: «Ey elçiler! Artık işiniz nedir?»
Dediler ki: «Muhakkak biz, mücrimler olan bir kavime gönderilmişizdir.»
«Lût´un efrâd-ı ailesi müstesna. Şüphesiz ki, biz onların hepsini kurtaracağız.»
Zevcesi başka, takdir ettik ki, muhakkak o, elbette (azapta) kalacaklardandır.
Vaktâ ki, gönderilmiş olanlar, Lût´un âl´ine geldiler.
(Lut aleyhisselâm) Dedi ki: «Muhakkak siz, meçhul bir tâifesiniz.»
(63-64) (Onlar da) Dediler ki: «Hayır,biz sana onların kendisinde şüphe eder oldukları şey ile geldik. Ve sana hak ile geldik ve şüphe yok ki, biz elbette sâdıklardanız.»
(63-64) (Onlar da) Dediler ki: «Hayır,biz sana onların kendisinde şüphe eder oldukları şey ile geldik. Ve sana hak ile geldik ve şüphe yok ki, biz elbette sâdıklardanız.»
(65-66) «Artık efrâd-ı aileni gecenin bir kısmında yürüt (yola çıkar) sen de arkalarını takib et ve sizden hiç biri ardına dönüp bakmasın ve emrolunduğunuz tarafa geçip gidiniz.» Ve ona (Hazreti Lût´a) şu emri kat´iyyen vahyettik ki, onların arkaları sabaha çıkacakları vakit elbette kesilmiş olacaktır.
(65-66) «Artık efrâd-ı aileni gecenin bir kısmında yürüt (yola çıkar) sen de arkalarını takib et ve sizden hiç biri ardına dönüp bakmasın ve emrolunduğunuz tarafa geçip gidiniz.» Ve ona (Hazreti Lût´a) şu emri kat´iyyen vahyettik ki, onların arkaları sabaha çıkacakları vakit elbette kesilmiş olacaktır.
(67-69) Ve şehir ahalisi birbirini müjdeliyerek geldiler. (Hazret-i Lût) Dedi ki: «Şüphe yok, onlar benim misafirlerimdir. Artık beni rüsvay etmeyin. Ve Allah´tan korkun ve beni utandırmayın.»
(67-69) Ve şehir ahalisi birbirini müjdeliyerek geldiler. (Hazret-i Lût) Dedi ki: «Şüphe yok, onlar benim misafirlerimdir. Artık beni rüsvay etmeyin. Ve Allah´tan korkun ve beni utandırmayın.»
(67-69) Ve şehir ahalisi birbirini müjdeliyerek geldiler. (Hazret-i Lût) Dedi ki: «Şüphe yok, onlar benim misafirlerimdir. Artık beni rüsvay etmeyin. Ve Allah´tan korkun ve beni utandırmayın.»
(Kavmi de) Dediler ki: «Biz seni âlemlerin işine karışmaktan men etmiş değil miydik?»
(Hazret-i Lût) da dedi ki: «İşte onlar benim kızlarımdır. Eğer siz (teehhül) yapacak kimseler iseniz.»
Ömrüne andolsun ki, şüphe yok, onlar kendi sarhoşlukları içinde şaşırıp durur kimseler idi.
Artık onları işrak vaktine girdikleri sırada, o sayha tutuverdi.
Hemen onların üstünü altına getirdik ve onların üzerine balçıktan yapılmış taşlar yağdırdık.
Şüphe yok ki, bunda düşünceli kimseler için elbette ibretler vardır.
(76-77) Ve şüphe yok ki, o bir sabit yoldur. Muhakkak ki, bunda mü´minler için elbette bir ibret vardır.
(76-77) Ve şüphe yok ki, o bir sabit yoldur. Muhakkak ki, bunda mü´minler için elbette bir ibret vardır.
Ve şüphe yok ki, Eyke ahalisi de elbette zalimler idi.
Artık onlardan da intikam aldık ve şüphe yok ki, ikisi de elbette apaçık öndedirler.
Kasem olsun ki Hicr ahalisi de peygamberleri tekzîp etmişlerdir.
Ve onlara âyetlerimizi vermiş idik de onlardan yüz çevirici olmuşlardı.
Ve onlar emniyet içinde olarak dağlardan evler yontar olmuşlardı.
Sonra onları, sabahladıkları an o sayha yakalamış oldu.
Artık o kazanageldikleri şeyleri kendilerini kurtaramadı.
Ve semaları ve yeri ve aralarında olanları yaratmadık, ancak hak ile yarattık ve Kıyamet anı da elbette gelecektir. Artık sen güzel bir kaçınmakla kaçın. Onlardan yüz çevir.
Şüphe yok ki, senin Rabbindir bihakkın bilen, ziyâdesiyle yaratıcı olan ancak O´dur.
Zâtı akdesime kasem olsun ki, sana tekrarlanan yediyi (Fatiha sûresini) ve büyük Kur´an´ı verdik.
Sakın onlardan bazı sınıfları faidelendirmiş olduğumuz şeylere iki gözünü uzatma ve onlara karşı mahzun olma ve mü´minler için kanatlarını indir.
Ve de ki: «Ben, şüphesiz ben (sizi azab-ı ilâhî ile) apaçık korkutucuyum.»
Nitekim (o azabı,) taksimcilerin üzerlerine indirmiştik.
O kimseler (in üzerine ki, Kur´an´ı) taksime uğratmak istemişlerdi.
İmdi Rabbine andolsun ki, elbette onlara, hepsine soracağız.
Bütün yapar olduklarından.
Artık sen emir olunduğun şeyi izhar et ve müşrik olanlara aldırış etme.
Şüphe yok ki, Biz o müstehzîlere karşı sana yeteriz.
Onlar ki, Allah Teâlâ ile beraber başka tanrı edinirler. Artık yakında bileceklerdir.
Andolsun ki, biliyoruz, söyledikleri şeyden dolayı senin göğsün muhakkak ki, darlaşıyor.
Sen hemen Rabbine hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.
Elif Lâm Râ. Bunlar kitabın ve Kur´ân-ı Mübin´in âyetleridir
Bir zaman olur kâfirler, "Keşke vaktiyle Müslüman olmuş olsaydık!" diye çok hasret çekerler.
Bırak onları, yesin içsinler, zevklerine düşsünler, arzu ve emelleri kendilerini oyalaya dursun. Yakında bilecekler!
Bizim imha ettiğimiz her memleket hakkında mutlaka daha önce kararlaştırılmış, malum bir vaade vardır
Hiç bir ümmet vaadesini ne öne alabilir, ne erteleyebilir
O kâfirler, alay ederek: "Ey o kendisine kitap indirilmiş olan dediler; mutlaka sen bir delisin!Eğer iddianda tutarlı isen, ne diye bize o melekleri getirip göstermiyorsun?"
Biz o melekleri ancak hikmet gereğince göndeririz. Ama o zaman da, kendilerine hiç mühlet verilmez, derhal işleri bitirilir, mahvolup giderler
Hiç şüphe yok ki o zikri, Kur´ân´ı Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biz´iz.
Senden önce gelip geçen milletlere de Biz Peygamberler gönderdik. Ama onlara hiç bir resul gelmedi ki onunla alay etmiş olmasınlar
Biz böylece o inkâr ve alayı suçluların kalplerine sokarız. Geçmiş ümmetlerin başlarına gelen felaketler ibret teşkil ettiği halde yine de onlar iman etmezler
Hatta o kâfirlere gökten bir kapı açsak, onlar da yukarı yükselip çıksalar, yine de "Galiba gözlerimiz bağlandı, belki de büyüye tutulduk!" derler
Gerçekten Biz, gökte burçlar yarattık ve onları seyredenler için yıldızlarla süsledik.Hem onu kovulmuş her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı edenler olursa, onu da parlak bir ışık kovalar.
Yeri de yaydık, genişlettik ve oraya sağlam dağlar çaktık ve orada hikmetle ölçülmüş olarak her türlü nebatı yetiştirdik.
Orada hem siz insanlar için, hem rızkını sizin vermediğiniz daha nice yaratıklar için geçimlikler meydana getirdik
Hiçbir şey yoktur ki onu meydana getiren hazinelerin anahtarları elimizde olmasın. Biz onu ancak belirli bir ölçü ile indiririz
Aşılayıcı Rüzgârlar gönderdik. Derken gökten yağmur indirip onunla sizi suladık.Halbuki o suyu hazinelerde depolayan da sizler değilsiniz.
Muhakkak ki hayatı veren de Biz´iz, hayatı geri alıp öldüren de ve elbette hepsine vâris olacak, hepsinden sonraya kalacak olan baki de Biz´iz
Doğrusu sizden, önden gidenleri de, geri kalanları da Biz pek iyi biliriz
Senin Rabbin, elbette onları mahşerde toplayacaktır. Çünkü O hakîmdir, alîmdir (tam hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi bilir)
Biz insanı kara çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
Cinleri de daha önce, zehirli ateşten yaratmıştık
Ve hani Rabbin meleklere: "Ben, demişti, kuru çamurdan, şekillenmiş bir çamurdan bir beşer yaratacağım.
"Bu itibarla, Ben onu düzenlediğim insan şekline koyduğum ve içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal onun önünde secdeye kapanınız."
İblis hariç bütün melekler secdeye kapandılar. O ise kibirlenip, secde edenler arasında yer almadı
Allah İblis´e: "Sen niye secde edenlerle beraber olmadın?" diye sordu
"Benim," dedi, "kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan yarattığın bir beşere secde etmem mümkün değildir."
Allah şöyle buyurdu: "O halde, defol buradan! Çünkü sen kovuldun, ve bu lânet, hesap gününe kadar senin üzerinde devam edecektir.
"Ya Rabbî!" dedi, "O halde insanların diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver!
"Haydi, buyurdu, belirli bir güne kadar sana müsaade edildi.
İblis dedi ki: "Ya Rabbî! Beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki ben de dünyada onlara günahları süsleyeceğim ve senin ihlasa erdirdiğin kulların müstesna, onların hepsini azdıracağım"
Allah buyurdu: "Bu seçkin kullarımın tuttuğu yol, işte Ben´im gözettiğim dosdoğru yoldur."
"Şüphesiz Benim o seçkin kullarım üzerinde senin hiçbir nüfûzun yoktur, ancak senin peşine takılmış şaşkın azgınlar başka!
Şüphesiz cehennem de o azgınların hepsinin varacakları yerdir. Oranın yedi kapısı vardır ve her kapıdan kimlerin gireceği belirlenmiştir
Şeytana uymaktan korunan müttakiler ise cennetlerde ve pınar başlarındadırlar
"Esenlikle, emin olarak girin oraya!" (denir onlara)
Onların kalplerindeki kini söküp çıkarmışızdır. Dost ve kardeş olarak, divanlar üzerinde karşı karşıya otururlar
Orada kendilerine hiç bir zahmet ve meşakkat dokunmaz, oradan hiç çıkarılmazlar
Kullarıma haber ver ki (günahları örten) gafur, (ihsanı bol olan) rahîm Ben´im.Bununla beraber azabım da elîm mi elîm
Onlara İbrâhim´in misafirlerinden de bahset.
Onun yanına girdiklerinde "Selam!" dediler. İbrâhim: "Biz sizden korkuyoruz." dedi
"Korkma!" dediler. "Biz sana (büyüdüğünde âlim olacak) bir oğlunuzun dünyaya geleceğini müjdeliyoruz."
"Beni mi müjdeliyorsunuz?" dedi. "Bana ihtiyarlık gelip çatmışken, artık beni nasıl tebşir edersiniz?
"Sana gerçeği müjdeledik, onun için ümit kesenlerden olma!" dediler
O da: "Rabbinin rahmetinden, hak yoldan sapanlardan başka kim ümit keser ki?" dedi
Ve ilâve etti: "Ey elçiler, bundan başka işiniz nedir? sorabilir miyim?
"Haberin olsun!" dediler, "Biz, Lut´un ailesi dışında suçlu bir topluluğu cezalandırmak için gönderildik; onun karısı hariç tüm ailesini kurtaracağız. Zira eşinin suçlularla beraber kalmasını gerekli gördük.
Elçiler Lut´un evine gelince O: "Doğrusu, siz ürkülecek kimselersiniz." dedi
"Yok" dediler, "Biz sana, onların şüphe ettikleri cezayı getirdik ve sana emr-i Hak ile geldik, emin ol biz sadık kimseleriz.Hemen gecenin sonunda aileni yola çıkar, sen de arkalarından git, içinizden hiç kimse dönüp ardına bakmasın, size emredilen yere geçin gidin."
Ona şu kesin emri vahyettik: "Sabaha çıkarlarken onların kökü kesilmiş olacaktır!"
Şehir halkı da misafirlerin geldiğini duyup eğlenmek için gelmişlerdi
"Bunlar benim misafirlerim!" dedi, "Ne olur beni mahcûp etmeyin. Allah´tan korkun da beni rüsvay etmeyin.
Onlarsa: "Biz seni elalemin işine karışmaktan menetmemiş miydik (şunu bunu korumak sana mı kalmış!)" dediler
Lût: "Eğer evlenmek isterseniz, işte kızlarım, onlarla evlenebilirsiniz" dedi
(Resulüm!) "Hayatın hakkı için onlar, kendilerini öylesine kaybetmişlerdi ki sarhoşlukları içinde sürünüp gitmekte idiler.
Güneş doğarken o korkunç ses bastırıverdi onları
Bir anda şehirlerinin üstünü altına çevirdik. Pişirilmiş çamurdan yapılmış taş yağmuruna tuttuk onları
Elbette bunda işaretten anlayanlar için alınacak nice ibretler vardır
Hem o şehir harabesi uğrak bir yol üzerindedir
Elbette bunda, iman edecekler için çok ibretler vardır
Eyke halkı da zalim mi zalim bir halk idi
Onlara da hak ettikleri cezayı verdik. Bu her iki şehir harabesi de uğrak bir yol üzerindedir
Hicr halkı da peygamberleri yalancı saydı
Onlara delil ve mûcizelerimizi verdik, ama onlar bu delillerden yüz çevirdiler
Dağlarda evler yontarak güven içinde bulunuyorlardı
Bir sabah o korkunç ses bastırıverdi onları
Kazanıp ele geçirdikleri mal ve imkânlar hiçbir fayda vermedi kendilerine
Öyle ya, Biz gökleri, yeri ve bu ikisinin aralarında bulunan varlıkları elbette boşuna değil, gerçek bir gaye ve hikmetle yarattık.Hiç şüphe yok ki o kıyamet saati gelip çatacaktır. Öyleyse müsamaha ile tatlılıkla davran onlara.
Elbette senin Rabbin mükemmel yaratan ve her şeyi hakkıyla bilendir.
Şu kesin ki biz sana Seb-i mesânî ile şu yüce Kur´ân´ı verdik
Sakın o kâfirlerden bir kısmına geçici bir zevk olarak verdiğimiz dünya nimetlerine göz dikme!Onların iman etmemelerinden ötürü üzülme ve müminlere kol kanat ger, onları şefkatle koru.
Ve de ki: "Sizleri bekleyen felakete karşı sizi açıkça uyarıyorum.
Tıpkı o bölüşenlerin, O Kur´ân´ı parça parça edenlerin başlarına indirdiğimiz felaket gibi
Rabbin hakkı için, onların hepsini sorguya çekeceğiz
Onları yaptıkları işlerden sorumlu tutacağız
Şimdi sen, sana ne emredilmişse onu açıkça onlara söyle.O müşriklere aldırma!
Seninle alay edenlerin haklarından gelmeye Biz yeteriz
Onlar Allah´tan başka tanrı uyduruyorlar ama yaptıklarının sonucunu yakında öğrenecekler
Onların bu kabil iddialarından ötürü senin canının sıkıldığını çok iyi biliyoruz
Ama sen Rabbini hamd ile tenzih et ve secde edenlerden ol
Sana ölüm gelip çatıncaya kadar da Rabbine ibadet et.
Elif lâm râ. Şunlar Kitabın ve apaçık Kur´an´ın âyetleridir.
Bir zaman gelir ki nankörlük edenler, "Keşke müslüman olsaydılar" diye arzu ederler.
Bırak onlar yesinler, eğlensinler; arzu onları oyalasın. Yakında (yaptıklarının kötü sonucunu) bileceklerdir.
Biz hiçbir kenti yok etmedik ki, onun mutlaka bilinen bir yazısı olmasın (helâk ettiğimiz her ülkenin yazılmış, tesbit edilmiş bir süresi vardır. O süre dolunca onları yok etmişizdir).
Hiçbir millet ne süresini geçebilir, ne de (ondan) geri kalır (her kavim mutlaka, kendileri için belirtilmiş sürede helâk olur).
Dediler ki: "Ey kendisine Zikir (Kitap) indirilmiş olan, sen mutlaka cinlenmişsin!"
"Eğer doğrulardansan, bize melekleri getirsene!"
Biz, melekleri ancak hak ile (hikmet gereğince) indiririz, o zaman da kendilerine asla göz açtırılmaz, (derhal işleri bitirilir, mahvolup giderler).
O Zikri (Kitap)ı biz indirdik biz; ve O´nun koruyucusu da elbette biziz!
Andolsun, senden önceki milletlerin kolları içine de elçiler gönderdik.
Onlara hiçbir elçi gelmezdi ki, onunla alay etmesinler.
İşte biz o(Tanrı Zikri)ni suçluların kalblerine böyle sokarız.
Kendilerinden öncekilerin sünneti (inkârcıların mahvedileceği yasası) geçtiği halde yine de ona inanmazlar.
Onlara gökten bir kapı açsak da oraya çıkacak olsalardı:
"Herhalde gözlerimiz döndürüldü, biz büyülenmiş bir topluluğuz," derlerdi.
Andolsun biz, gökte burçlar yaptık. Ve onu bakanlar için süsledik.
Ve onu, her recim (taşlanmış, kovulmuş uydurma sözler atan) şeytândan koruduk.
Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ışın kovalar.
Arzı da yaydık, oraya sağlam dağlar attık ve orada ölçülü mütenâsib şeyler bitirdik.
Orada sizin için ve (beslediğinizi sandığınız, fakat aslında) sizin beslemediğiniz kimseler için geçimlikler var ettik.
Hiçbir şey yoktur ki onun hazineleri, bizim yanımızda olmasın, ama biz onu, bilinen bir miktar ile indiririz.
Rüzgârları, aşılayıcı olarak gönderdik de gökten su indirdik, böylece sizi suladık. Onu depolayan siz değilsiniz.
Biziz, elbette biz ki, yaşatır, öldürürüz; gerçek vâris olan da biziz (her fâninin mülkü bize geçer. Ölmeyen, dâimâ kalan yalnız biziz).
Andolsun, sizden önce geçenleri de bildik, sonra gelenleri de bildik.
Gerçekten onları toplayacak olan, Rabbindir. O hükümdardır, bilendir.
Andolsun biz insanı pişmemiş çamurdan, değişmiş cıvık balçıktan yarattık.
Cinne gelince onu da (insandan) daha önce, (vücudun gözeneklerine) nüfuz eden kavurucu ateşten yarattık.
Bir zaman Rabbin meleklere demişti ki: "Ben kupkuru çamurdan, değişken balçıktan bir insan yaratacağım!"
"Onu düzenle(yip insan şekline koydu)ğum ve ona ruhumdan üflediğim zaman hemen ona secdeye kapanın!"
Meleklerin hepsi topluca secde ettiler.
Yalnız İblis, secde edenlerle beraber olmayı kabul etmedi.
(Allâh): "Ey İblis, nen var ki, sen secde edenlerle beraber olmadın?" dedi.
(İblis): "Ben bir çamurdan, değişken bir balçıktan yarattığın insana secde edemem!" dedi.
(Allâh): "Öyleyse çık oradan (meleklerin içinden çık), dedi, çünkü sen kovuldun!"
"Tâ cezâ gününe kadar üzerine lâ´net edilecektir!"
(İblis): "Rabbim," dedi "bâri tekrar dirilecekleri güne kadar beni(m canımı almayı) ertele!"
"Seni âlemlerden (başkalarının işine karışmaktan) menetmemiş miydik?" dediler.
"Eğer yapacaksanız, işte kızlarım." dedi.
Senin ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı.
Güneşin doğma zamanına girerlerken korkunç ses onları yakaladı.
O kentin üstünü altına getirdik ve üzerlerine de çamurdan pişmiş taşlar yağdırdık.
Şüphesiz bunda işâretten anlayanlara (nice) ibretler vardır.
Ve o (kent, herkesin gelip geçtiği) bir yol üzerinde durmaktadır.
Elbette bunda inananlar için bir ibret vardır.
Gerçekten Eyke halkı da zâlim kimselerdi.
Onlardan da öcümüzü aldık, her ikisi de (Sodom da, Eyke de) hâlâ (yol üzerinde, gözler) ön(ün) de apaçık durmaktadır.
Andolsun Hicr halkı (Semûd kavmi) de peygamberleri yalanladılar.
Onlara âyetlerimizi verdik, ama onlardan yüz çeviriyorlardı.
Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.
Sabaha girerlerken onları da (o) korkunç ses yakaladı.
Kazandıkları, kendilerinden hiçbir şeyi savamadı.
Biz gökleri yeri ve bunlar arasında bulunanları hak ile yarattık; (gerçeğin ortaya çıkacağı) o sâ´at, mutlaka gelecektir! Şimdi sen güzel bir hoşgörü ile hareket et.
Yaratan, bilen ancak Rabbindir..
Andolsun sana ikililerden yedi ve bu büyük Kur´ân´ı verdik.
Onlardan bazı çiftlere (sınıflara) verdiğimiz dünyâlığa gözlerini dikme ve (sana inanmadıkları için) onlara üzülme. Mü´minlere kanadını indir, (onlara karşı mütevâzi, şefkatli davran).
Ve: "Ben, ancak ben, apaçık bir uyarıcıyım!" de.
(Siz bilirsiniz, inanmazsanız Allâh´ın azâbı başınıza inecektir.) Tıpkı o bölücülere (veya and içenlere) indirdiğimiz gibi (sizin başınıza da azâb indiririz)!
Onlar ki Kur´ân´ı bölük bölük ettiler.
Senin Rabbin hakkı için biz onların hepsine mutlaka soracağız:
Yaptıkları şeylerden.
Sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve ortak koşanlara aldırma.
O alay edenlere karşı biz sana yeteriz.
O, Allâh ile beraber başka tanrı tutanlar, yakında (yaptıklarının sonucunu) bileceklerdir!
Andolsun onların söylediklerine senin göğsünün daraldığını (canının sıkıldığını) biliyoruz.
Sen Rabbini hamd ile tesbih et (O´nu övecek sözlerle an, subhanallahi velhamdulillah de) ve secde edenlerden ol.
Ve Rabbine kulluk et ki sana yakin gelsin (kesin bilgiye eresin)!
Elif, Lâm, Râ! İşte kitabın ayetleri ve apaçık Kur’an!
Kafirler bir zaman gelir ki müslüman olmayı şiddetle isterler.
Onları bırak, yesinler, eğlensinler, beklentileri onları oyalasın. Nasıl olsa öğrenecekler.
Bilinen bir yazgısı olmayan hiçbir ülkeyi yok etmedik.
Hiç bir ümmet ecelinin önüne geçemez ve erteleyemez.
Nitekim şöyle demişlerdi: - Ey kendisine zikir indirilen, kesinlikle sen delisin!
Eğer doğru söylüyorsan, bize melekleri getirmeli değil miydin?
Melekleri haksız yere indirmeyiz, indirince de onlara süre verilmez.
Kur’an’ı şüphesiz biz indirdik. O’nu koruyacak olan da şüphesiz biziz.
Senden önce de geçmiş toplumlara elçiler göndermiştik.
Onlara hiç bir elçi gelmedi ki onunla alay etmemiş olsunlar.
İşte biz onu suçluların kalplerine sokarız.
Onlar da öncekilerin yaptığı gibi ona inanmazlar.
Onlara gökten bir kapı açsak da onlar oradan yukarı çıksalar bile,
Yine de: “gözlerimiz bağlandı, belki de hepimiz büyülendik” derler.
Gökte burçlar varettik ve onları bakanlar için süsledik.
Onu lanetlenmiş şeytanlardan koruduk.
Ancak kulak hırsızlığı yapmak isteyen olursa onu parlak bir ateş kovalar.
Yeri de yaydık. Oraya sabit dağlar yerleştirdik. Orada her şeyden ölçülü olarak ürün verdik.
Orada sizin için ve sizin beslemediğiniz kimseler için geçimlikler belirledik.
Kaynağı yanımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Ancak biz onu belli bir ölçüye göre indiririz.
Sert rüzgarlar gönderdik, onunla sizi suladığımız suyu gökten indirdik. Siz onun sahibi değilsiniz.
Şüphesiz biz, hem hayat veririz hem de öldürürüz. Ebedi olan da biziz.
Sizden önce geçenleri bildiğimiz gibi, sizden sonra gelecekleri de biliriz.
Kesinlikle, Rabbin onları bir araya toplayacaktır. Çünkü O, hakimdir, alimdir.
İnsanı, kuru bir çamurdan, olgunlaşmış bir balçıktan yarattık.
Daha önce de cinleri yakıp kavuran bir ateşten yaratmıştık.
Rabbin, meleklere şöyle demişti: -Ben, kuru bir çamurdan, olgunlaşmış balçıktan bir beşer yaratacağım.
(29-31) Onu düzenleyip, canlandırdığım zaman, derhal onun için secdeye kapanınız. Meleklerin hepsi topluca secde etti. İblis hariç, O, büyüklendi ve secde edenlerle beraber olmadı.
(29-31) Onu düzenleyip, canlandırdığım zaman, derhal onun için secdeye kapanınız. Meleklerin hepsi topluca secde etti. İblis hariç, O, büyüklendi ve secde edenlerle beraber olmadı.
(29-31) Onu düzenleyip, canlandırdığım zaman, derhal onun için secdeye kapanınız. Meleklerin hepsi topluca secde etti. İblis hariç, O, büyüklendi ve secde edenlerle beraber olmadı.
Allah: -Ey İblis, secde edenlerle beraber olmanı engelleyen nedir? dedi.
-Ben, kuru bir çamurdan, olgun bir balçıktan yarattığın bir beşere secde etmek için var olmadım, dedi.
- Defol oradan, sen kovuldun! dedi.
Hesap gününe kadar lanet sana!
-Rabbim, dedi. Yeniden diriliş gününe kadar beni ertele.
-Sen, ertelenenlerdensin! dedi.
Vakti bilinen bir güne kadar..
-Rabbim, dedi. (İblis) beni azdırdığın şey adına yemin ederim ki, yeryüzündekileri onlara süslü göstereceğim ve saptıracağım hepsini!
Ancak, içlerinde ihlas sahibi kulların hariç.
-Bu benim gösterdiğim dosdoğru yoldur, dedi.
Senin, kullarım üzerinde hiçbir hakimiyetin yoktur, sana uyan azgınlar dışında.
Onların hepsine vaat olunan yer cehennemdir.
Onun yedi kapısı vardır. Her kapısının kısımlara ayrılmış bölümleri vardır.
Takva sahipleri, cennetlerde ve pınarlardadır.
Esenlikle, güvenle girin oraya!
Biz, onların gönlündeki tüm kini söküp attık. Onlar, kardeşler olarak karşılıklı koltuklarda otururlar.
Onlara, orada hiçbir yorgunluk ve zahmet hissetmeleri yoktur. Ve onlar, oradan hiç çıkarılmazlar.
-Kullarıma benim, çok bağışlayıcı ve merhametli olduğumu haber ver.
Azabıma gelince o acı bir azaptır.
Onlara İbrahim’in misafirlerinden haber ver.
Onun yanına girdikleri zaman: “Selam!“ demişlerdi. O da: “Biz, sizden endişe ediyoruz” demişti.
Onlar: -Endişelenme, biz sana bilgin bir erkek evlat müjdeliyoruz, dediler.
-Bana ihtiyarlık gelmiş olduğu halde mi müjde veriyorsunuz? Neye dayanarak müjde veriyorsunuz? dedi
-Seni gerçekten müjdeliyoruz. Ümitsizliğe düşenlerden olma! dediler.
-Rabbin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümidini keser? dedi.
Ey elçiler asıl göreviniz nedir? dedi.
-Biz, günahkar bir topluma gönderildik, dediler.
(59-60) Lût ailesini, -geride kalanlardan olması kesinleşen karısı dışında- hepsini kurtaracağız.
(59-60) Lût ailesini, -geride kalanlardan olması kesinleşen karısı dışında- hepsini kurtaracağız.
Elçiler, Lût ailesine gelince:
-Siz, tanınmayan kimselersiniz, dedi Lût.
-Biz sana hakkında şüphe ettiklerini (azabı) getirdik.
Sana hak olanı getirdik, şüphesiz biz doğru söyleyenleriz.
Bu sebeple, gecenin bir saatinde aileni yola çıkar. Sen de onların arkasından git. Sizden hiç kimse arkasına bakmasın, emrolonduğunuz yere gidin.
Ona, Sabahleyin onların arkasının kesilmiş olacağı hususunu da açıklamıştık.
Elif, Lâm, Râ, Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur´an´ın ayetleridir.
O küfredenler müslüman olmayı nice kereler dileyecekler.
Onları bırak; yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun. İlerde bileceklerdir.
Biz, kendisi için bilinen (takdir edilmiş) bir kitap olmaksızın hiç bir ülkeyi yıkıma uğratmadık.
Hiç bir ümmet, kendi ecelini ne öne alabilir, ne de onlar ertelenebilirler.
Onlar: «Ey kendisine kitap indirilen (Muhammed). Gerçekten sen cinlenmiş (bir deli)sin!» dediler.
«Eğer doğruyu söyleyenlerden isen, bizlere melekleri getirmeli değil miydin?»
Hak olmaksızın biz melekleri indirmeyiz. O zaman da onlara göz açtırılmaz.
Hiç şüphesiz, zikri (Kur´an´ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.
Andolsun, senden önce geçmiş topluluklara da elçiler gönderdik.
Onlara herhangi bir peygamber gelmeyegörsün, mutlaka onunla alay ederlerdi.
Böylece biz onu (alayı), suçlu günahkârların kalblerine sokarız.
Onlar ona (indirilen Kitaba) inanmazlar, oysaki evvelkilerin sünneti geçmiştir.
Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak da ordan yukarı yükselseler de,
Mutlaka: «Gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz» diyeceklerdir.
Andolsun, biz gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik.
Ve onu her kovulan şeytandan koruduk.
Ancak kulak hırsızlığı yapan olursa, onu da parlak bir ateş izler.
Yere (gelince,) onu döşeyip yaydık, onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda her şeyden ölçüsü belirlenmiş ürünler bitirdik.
Ve orda sizler için ve kendisine rızık vericiler olmadığınız kimseler (varlıklar ve canlılar) için geçimlikler kıldık.
Hiç bir şey yoktur ki, hazineleri bizim katımızda olmasın; ancak biz onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz.
Ve aşılayıcılar olarak rüzgârları gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri suladık. Oysa siz onun hazine koruyucuları değilsiniz.
Şüphesiz Biz, gerçekten Biz yaşatır ve öldürürüz ve varis olanlar Biziz.
Andolsun, sizden öne (veya önceden) geçenleri bilmişizdir; ve (yine) andolsun, geride kalanları da bilmişizdir.
Ve şüphesiz senin Rabbin, O, onları haşredecektir. Gerçekten O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir.
Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
Ve Cânn´ı da daha önce ´nüfuz eden kavurucu´ ateşten yaratmıştık.
Hani Rabbin meleklere demişti: «Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım,»
«Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek kapanın.»
Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti;
Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp dayattı.
Dedi ki: «Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?»
Dedi ki: «Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim.»
Dedi ki: «Öyleyse ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş bulunmaktasın.»
«Ve şüphesiz, din gününe kadar lanet senin üzerinedir.»
Dedi ki: «Rabbim, öyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı.»
Dedi ki: «Öyleyse, sen (kendisine) süre tanınanlardansın.»
«Bilinen günün vaktine kadar.»
Dedi ki: «Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp saptıracağım.»
«Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.»
(Allah) Dedi ki: «İşte bu, bana göre dosdoğru olan yoldur.»
«Şüphesiz, kışkırtılıp saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiç bir gücün yoktur.»
«Ve hiç şüphe yok, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir.»
Onun yedi kapısı vardır; onlardan her bir kapı için bir grup ayrılmıştır.
Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır.
Oraya esenlikle ve güvenlikle girin.
Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.
Orada onlara hiç bir yorgunluk dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak değildirler.
Haber ver kullarıma; şüphesiz ben, ben bağışlayanım, esirgeyenim.
Ve şüphesiz azabım; o acıklı bir azaptır.
Onlara İbrahim´in konuklarından da haber ver.
Yanına girdiklerinde «Selam» demişlerdi. O da: «Biz sizden korkmaktayız» demişti.
Dediler ki: «Korkma, biz sana bilgin bir çocuk müjdelemekteyiz.»
Dedi ki: «Bana ihtiyarlık gelip çökmüşken mi müjdeliyorsunuz? Beni ne ile müjdelemektesiniz?»
«Allah´tan korkup sakının ve beni küçük düşürmeyin.»
Dediler ki: «Biz seni ´herkes(in işin)e karışmaktan´ alıkoymamış mıydık?»
Dedi ki: «Eğer yapmak istiyorsanız, işte bunlar, benim kızlarım.´
Ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde kör sersemdiler.
Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıverdi.
Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık.
Elbette bunda ´derin bir kavrayışa sahip olanlar´ için gerçekten ayetler vardır.
O (şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hâlâ) durmaktadır.
Elbette, bunda iman edenler için gerçekten ayetler vardır.
Eyke halkı da gerçekten zalim kimselerdi.
Bundan dolayı onlardan intikam aldık; her ikisi de açıkça (gözler) ön(ün) dedir.
Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamışlardı.
Onlara ayetlerimizi vermiştik de ondan yüz çevirmişlerdi.
Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.
Derken, onları sabah vaktine girdiklerinde, o dayanılmaz çığlık yakalayıverdi.
Buna rağmen kazandıkları şeyler, (uğrayacakları sondan kurtarmaya) onlara yetmedi.
Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakileri hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran.
Çünkü Rabbin, yaratan ve bilenin ta kendisidir.
Andolsun, sana çiftlerden yediyi ve büyük Kur´an´ı verdik.
Sakın onlardan bazılarını yararlandırdığımız şeylere gözünü dikme, onlara karşı hüzne kapılma, mü´minler için de (şefkat) kanatlarını ger.
Ve de ki: «Şüphe yok, ben apaçık bir uyarıcıyım.»
Parça ayırıcılarına indirdiğimiz gibi,
Ki onlar Kur´anı parça parça kıldılar.
Rabbine andolsun, onların tümüne (bunu) soracağız.
Yapmakta oldukları şeyleri.
Öyleyse sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklere aldırış etme.
Şüphesiz o alay edenlere (karşı) biz sana yeteriz.
Ki onlar, Allah ile beraber başka ilahları (ortak) kılmaktadırlar; onlar yakında bilip öğreneceklerdir.
Andolsun, onların söylemekte olduklarına karşı senin göğsünün daraldığını biliyoruz.
Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.