Elif lâm râ; bir kitaptır bu ki âyetleri, delillerle sağlamlaştırılmış, sonra apaçık bildirilmiştir, hüküm ve hikmet sâhibi olan ve her şeyden haberdâr bulunan Tanrı katından inmedir.
Emreder ki ancak Allah´a kulluk edin; şüphe yok ki ben, onun tarafından sizi korkutmak ve size müjde vermek için gelmişim.
Ve Rabbinizden yarlıganma dileyin, sonra da tövbe edin ona da sizi mukadder zamânadek güzel bir sûrette geçindirsin, nîmetlerinden faydalandırsın ve her ihsân sâhibine, ettiği lütuf ve ihsânın mükâfatını versin. Fakat döner, yüz çevirirseniz şüphe yok ki ben, o büyük günün azâbına uğrayacağınızdan korkmaktayım.
Dönüp varacağınız yer, Allah´ın tapısıdır ve onun, her şeye gücü yeter.
Haberiniz olsun ki onlar, içlerindekini gizlemek için göğüslerini kapatırlar; bilin ki onlar, duymamak için elbiselerine kat-kat bürünmeye çalışırlar; fakat o vakit bile gizlediklerini de bilir, açığa vurduklarını da. Şüphe yok ki o, gönüllerde ne varsa hepsini bilir.
Yeryüzünde hiçbir mahlûk yoktur ki rızkını vermek, Allah´a âit olmasına ve karâr ettikleri ata bellerini de bilir, tevdî edildikleri ana rahîmlerini de. Ve her şey, apaçık kitapta tespît edilmiştir.
Öyle bir mabuttur ki hanginiz daha iyi hareket edecek, bunu size bildirmek ve sizi sınamak için gökleri ve yeryüzünü altı günde yarattı, daha önce emri ve saltanatı, yarattığı suya cariydi. Onlara, siz ölümden sonra tekrar dirileceksiniz dersen kâfir olanlar derler ki: Bu, ancak apaçık bir aldatma.
Onların uğrayacakları azâbı, mukadder bir zamana kadar geciktirirsek, bunun teahhuruna da sebep nedir derler. Bilin ki onlara azâbın gelip çattığı gün o azap, artık geriye bırakılamaz ve alay ettikleri musîbet, onları çepeçevre kuşatır.
İnsana, katımızdan bir rahmet tattırsak da sonra alıversek onu insandan, şüphe yok ki her şeyden ümidini keser, bir nankör olur gider.
Fakat ona, bir dertten, bir musîbetten sonra nîmeti tattırırsak benden bütün kötülükler gitti der. Şüphe yok ki o şımarır, böbürlenmeye övünmeye koyulur.
Ancak sabredenler ve iyi işlerde bulunanlar müstesnadır. Öyle kişilerdir onlar ki onların hakkıdır yarlıganmak ve büyük bir ecir ve mükafat.
Ona bir hazine indirilseydi, yahut onunla berâber yanında bir melek de gelseydi demelerine sıkılarak sana vahyedilenlerin bir kısmını terk ediverecek misin? Sen ancak bir korkutucusun ve Allah her şeyi korur.
Yoksa kendi uyduruyor mu diyorlar? De ki: Hadi, gerçekseniz, Allah´tan başka gücünüz kime yetiyorsa, kimlere güveniyorsanız onları da çağırın da hep berâber, buna eşit on sûre meydana getirin.
Fakat davetinize icâbet etmezlerse artık iyice bilin ki o, ancak Allah´ın bilgisiyle indirilmiştir ve ondan başka hiçbir tapacak yoktur. Hâlâ mı Müslüman olmuyorsunuz?
Kim dünya yaşayışını ve ziynetini dilerse bu çeşit kişilerin yaptıklarının karşılığını tam olarak öderiz ve onlar, bu hususta hiçbir zarara uğramazlar.
Öyle kişilerdir onlar ki âhirette onlara ancak ateş var, dünyâda işledikleri işlerse boşa gitmiştir, zâten de bütün işledikleri boştur.
Rabbinden apaçık bir delile sâhip olan, bundan başka bir de tanığı olup daha önce din ve dünyâ işlerinde uyulan ve aynı rahmet olan Mûsâ´nın kitabında da bildirilen kişi, yalnız dünyâyı dileyene benzer mi? Rablerinden açık bir delile sâhib olanlar, Kur´ân´a inanırlar; topluluklardan onu inkâr edenlere vaadedilen yerse ateştir. Artık bu hususta şüpheye düşme, çünkü o, Rabbinden gelmedir, gerçektir, fakat insanların çoğu inanmaz.
Yalan yere Allah´a iftirâ edenden daha zâlim kimdir ki? Onlar, Rablerine arzedilecekler, tanıklar da işte bunlardı diyecekler, Rablerine karşı yalan söyleyenler. İyice bilin, Allah´ın lâneti zâlimleredir.
Onlar, halkı Allah yolundan menederler ve o yoldan saptırmak isterler, onlar âhiret inkâr edenlerin ta kendileridir.
Onlar, ne yeryüzünde azaptan kaçıp kurtulabilirler, ne de Allah´tan başka bir yardımcıları vardır. Azapları da kat-kat arttırılır. Çünkü onların işitmeye tahammülleri yoktu, görmezlerdi de.
Onlar, öyle kişilerdir ki kendilerine zarar verdiler ve uydurdukları şeyler de onlardan çekildi, kaybolup gitti.
Gerçekten de onlar âhirette en çok ziyana uğrayanların ta kendileridir.
İnanıp iyi işlerde bulunanlara ve Rablerine yalvarıp yakaranlara gelince: Onlardır cennet ehli ve onlar, orada ebedî kalırlar.
Bu iki bölük, kör ve sağırla gören ve duyan adama benzer sanki; bu ikisi, birbirine eşit olur mu hiç? Yoksa düşünmez misiniz?
Andolsun ki biz Nûh´u, kavmine gönderdik de şüphe yok ki dedi, ben, size apaçık bir korkutucuyum.
Ancak Allah´a kulluk edin, çünkü gerçekten de elemli bir günün azâbı gelip çatacak size, bundan korkuyorum ben.
Kavminin kâfir olanlarından ileri gelenler, biz dediler, seni de bizim gibi bir adam görmedeyiz ve sana uyanları da görüyoruz ki düşünmeden ve derhal sana kapılıveren ve ancak aşağılık tabakadan olan adamlarımız ve sizin, bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz, hattâ yalancı olduğunuzu sanıyoruz.
Nûh, ey kavmim dedi, ya ben Rabbimden apaçık bir delille gelmişsem ve katından bana bir rahmet vermişse, fakat bunu, siz görmüyorsanız. İstemediğiniz halde kabûl etmeniz için de sizi zorlayacak mıyım ki?
Ey kavmim, bu yüzden bir mal da istemem sizden; ecrim, ancak Allah´a ait ve ben, inananları kovacak da değilim; şüphe yok ki onlar, Rablerine kavuşacaklar, fakat sizi görüyorum ki bilgisiz bir kavimsiniz.
Onları kovarsam ey kavmim, Allah´tan başka kim yardım eder bana, hiç de mi düşünmezsiniz?
Ve ben, Allah´ın hazîneleri yanımda demediğim gibi gaybı bilirim de demiyorum ve ben bir meleğim gibi bir söz de etmiyorum, fakat sizin gözünüze hor görünenler hakkında, Allah onlara hiçbir sûretle ve kesin olarak bir hayır vermez de diyemem. İçlerinde ne var, Allah daha iyi bilir. Ancak onları kovar, haklarında bu çeşit sözler söylersem mutlaka zulmedenlerden olurum.
Yâ Nûh dediler, gerçekten de bizimle uğraşmadasın ve uğraşmanda ileri de gittin, gerçeklerdensen hadi, tehdit edip durduğun azâba uğrat bizi.
Nûh, dilerse dedi, Allah uğratır ancak o azâba sizi ve onu âciz bir hâle getiremezsiniz siz.
Azgınlığınıza karşılık Allah sizi helâk etmeyi murâd etmişse öğüt vermek istesem de öğüdüm bir fayda vermez size. Odur Rabbiniz ve dönüp onun tapısına varacaksınız.
Yoksa kendisi uyduruyor bunları mı diyorlar. De ki: Eğer uyduruyorsam benim suçum, bana âit ve ben sizin yaptığınız suçlardan uzağım.
Nûh´a, kavminden inananlardan başkaları kesin olarak inanmayacak, artık sen de onların yaptıkları işler yüzünden kederlenme diye vahyedildi.
Nezâretimiz altında ve vahyimize uyarak bir gemi yap, zulmedenler için af dileme benden, şüphe yok ki sularda boğulacak onlar.
Gemiyi yapmaya koyulmuştu ve kavminin ileri gelenleri, yanından geçerken alay ediyorlardı onunla, o da, alay ediyorsunuz bizimle ama diyordu, siz nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle öyle alay edeceğiz.
Artık, uğrayanı hor-hakir edecek azâbın kime gelip çatacağını ve daimî azâba kimin uğrayacağını yakında bilir, anlarsınız.
Sonucu emrimiz gelip tandırın altından su kaynamaya başlayınca her mahlûktan birer çifti ve helâki taktîr edilenden başka âilenden olanları ve inananları gemiye yükle dedik; zâten maiyetinde bulunan inanmış kişiler de pek azdı.
Ve Nûh, binin gemiye dedi; akıp gitmesi de Allah adıyladır onun, durması da. Şüphe yok ki Rabbim, suçları örter, rahîmdir.
Gemi, içindekilerle dağlar gibi dalgalar üstünde akıp gidiyordu. Nûh, kendisinden çekilip ayrı bir yerde bulunan oğluna oğulcuğum dedi, bin sen de bizimle ve kâfirlerle berâber olma.
O, dağda bir yere sığınırım ben dedi. Nûh, bugün dedi Allah´ın acıdığı kişilerden başka onun emrinden kurtulacak yok ve derken aralarına bir dalgadır giriverdi ve o da boğulanlara katıldı.
Ve dendi ki: Ey yeryüzü, em suyunu ve ey gök kes yağmurunu ve su emildi ve iş yapıldı-bitti ve oturdu Cûdi’ye gemi ve uzaklık denildi, zulmeden topluluğa.
Ve Nûh Rabbine niyâz edip dedi ki: Rabbim, oğlum da şüphe yok ki âilemdendi ve şüphe yok ki vaadin gerçektir senin ve sen, hükmedenlerin en hayırlısısın.
De ki: Yâ Nûh, o, kesin olarak senin âilenden değil, çünkü o, kötü bir iş işledi. Artık bilmediğin şeyi isteme benden şüphe yok ki bilgisizlerden olmaman için öğüt vermedeyim sana.
Nûh, Rabbim dedi, bilmediğim şeyi senden istemekten, gene sana sığınırım ve beni yarlıgamazsan, bana acımazsan ziyankârlardan olurum ben.
Dendi ki: Nûh, sana ve seninle berâber bulunanlardan türeyecek ümmetlere bizden gönderilen esenlikler ve bereketlerle in gemiden. Onlardan türeyecek ümmetler içinde öyleleri de var ki onları da bir müddet faydalandıracak, geçindireceğiz de sonra bizden elemli bir azâba uğrayacaktır onlar.
İşte bunlar, gaibe âit haberlerdir ki sana onları vahyediyoruz. Bundan önce ne sen onları biliyordun, ne kavmin biliyordu, sabret artık; şüphe yok ki sonuç, çekinenlerindir.
Âd kavmine de kardeşleri Hûd´u göndermiştik de ey kavmim demişti, Allah´a kulluk edin, ondan başka bir mabudunuz yok; siz ancak iftirâ etmedesiniz.
Ey kavmim, buna karşılık sizden bir ecir de istemiyorum, ecrim, ancak beni yaratana âit, hâlâ akıl etmeyecek misiniz?
Ey kavmim, Rabbinizden yarlı-ganma dileyin de sonra tövbe edin ona, size gökten bol bol yağmur yağdırsın, kuvvetinize, fazlasıyla kuvvet katsın ve mücrim olarak yüz çevirmeyin.
Ey Hûd dediler, sen bize apaçık bir delil gösteremiyorsun, biz de senin sözünle tanrılarımızı bırakmayız ve biz sana inanmıyoruz.
Tanrılarımızın bir kısmı seni fena çarpmış deriz de başka bir şeycik demeyiz. O, şüphe yok ki dedi, ben Allah´ı tanık tutmadayım, siz de tanık olun, ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden tamamıyla uzağım.
Onu bırakıyor da taptıklarınızı ona eş tutuyorsunuz, uzağım onlardan, hadi, hepiniz, aleyhime düzen kurun, sonra da hiç göz açtırmayın bana.
Şüphe yok ki ben, Rabbim ve Rabbiniz Allah´a dayandım; yeryüzünde yürür hiçbir mahlûk yoktur ki o, onun alnına düşen saçlardan tutup çekmesin, onun mukadderatını tâyin etmesin ve şüphe yok ki Rabbim, dosdoğru yoldadır, bütün kudretiyle berâber adâletiyle, lütfuyla hükmeder.
Yüz çevirirseniz bilin ki ben, size neyi tebliğ etmek için gönderildiysem onu tamamıyla tebliğ ettim ve Rabbim, sizin yerinize, sizden başka bir topluluğu geçirecek ve siz ona hiçbir sûretle zarar veremezsiniz. Şüphe yok ki Rabbim her şeyi korur.
Emrimiz gelince Hûd´u ve onunla berâber bulunan inanmış kişileri, bizden bir rahmet olarak kurtardık ve onlara ağır bir azaptan necat verdik.
İşte Âd, Rablerinin delillerini bile-bile inkâr ettiler ve peygamberlerine asi oldular ve her inatçı cebbar kişiye uydular.
Ve şu dünyada da lânete uğratıldılar, kıyamet gününde de. Bilin ki hiç şüphe yok Âd, Rablerine karşı kâfir oldu; bilin, uzaklık Hûd´un kavmi Âd´a.
Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih´i göndermiştik. Ey kavmim demişti, Allah´a kulluk edin, ondan başka bir mabudunuz yok. Sizi yeryüzünden yaratıp meydana getirdi ve orayı îmâra memûr etti sizi; artık ondan yarlıganma dileyin, sonra da tövbe edin ona. Şüphe yok ki Rabbim, yakındır, duâları kabul eder.
Ey Sâlih dediler, bundan önce sen aramızda, hakkında iyi ümitler beslediğimiz birisiydin, şimdi atalarımızın taptıkları şeylerden bizi vaz geçirmek mi istiyorsun? Ve biz, gerçekten de senin bizi dâvet ettiğin şey hakkında şüphe içindeyiz, tereddüt etmekteyiz.
O, ey kavmim dedi, ya ben Rabbimden apaçık bir delille gelmişsem ve katından bana bir rahmet vermişse. Ona isyân edersem Allah´a karşı kim yardım edebilir bana? Ve beni boyuna ziyana sokmaktan başka bir şey de yapmıyorsunuz.
Ey kavmim, işte şu Allah´ın dişi devesi, size bir mûcize. Bırakın onu da yeryüzünde yiyip gezsin ve ona kötülükle dokunmayın, sonra pek yakın bir azap gelip çatar size.
Ayaklarını kesip öldürdüler onu, Sâlih de yurdunuzda üç gün daha yaşayıp geçinin dedi, bu, yalan denmesine imkân bulunmayan bir vait.
Emrimiz gelince Sâlih´i ve onunla berâber bulunan inananları, bir rahmet olarak kurtardık ve o günün horluğundan necat verdik onlara. Şüphe yok ki Rabbin, çok kuvvetlidir, o, pek üstündür.
Bir bağırış, o zulmedenleri kapıverdi, yurtlarında, diz çökmüş bir halde helâk oluverdiler.
Sanki orada hiç yaşamamışlar, hiç oturmamışlardı. Bilin ki hiç şüphe yok Semûd, Rablerine karşı kâfir oldu, bilin, uzaklık Semûd´a.
Elçilerimiz, İbrâhim´e müjde vermek üzere gelip esenlik sana dediler. O da esenlik size dedi ve durup eğlenmeden hemen kızarmış bir buzağı getirdi.
Yemeğe el uzatmadıklarını görünce de halleri, hoşuna gitmedi ve onlardan, içine bir korku düştü. Dediler ki: Korkma, biz Lût kavmine gönderildik.
Karısı, ayakta durup sevincinden gülmedeydi ki biz ona, İshak´ı müjdeledik, İshak´tan sonra da Yakup´u.
O, eyvahlar olsun dedi, ben mi doğuracağım? Ben bir kocakarıyım, şu kocam da ihtiyar. Şüphe yok ki bu, pek şaşılacak bir şey.
Onlar, Allah´ın işine mi şaşıyorsun dediler, ey Ehli Beyt, Allah´ın rahmeti ve bereketleri size; şüphe yok ki o, övülmeye lâyık, kullara müstahak olmadan ihsânda bulunan bir Tanrıdır.
İbrâhim´in korkusu yatışıp müjdelenince Lût kavmi hakkında bizimle mücâdeleye girişmişti.
Çünkü İbrâhim, gerçekten de pek halîmdi, fazla duâ edip ağlardı, kendisini tamamıyla Tanrıya vermişti.
Ey İbrâhim dediler, vazgeç bundan, şüphe yok ki Rabbinin emri gelip çatmıştır ve şüphe yok ki onlar reddine imkân olmayan bir belâya uğrayacaklar.
Elçilerimiz, Lût´a gelince Lût, gelişlerinden endişeye düştü, içine bir korku girdi, gönlü daraldı ve bu dedi, pek çetin bir gün.
Kavmi, koşa koşa onun yanına geldi, onlar, önceden de kötülükler yapar dururlardı. Lût, ey kavmim dedi, işte kızlarım, onlar, sizin için daha temiz, artık Allah´tan çekinin de beni, konuklarımdan utandırmayın. İçinizde, aklı başında bir adam da mı yok?
Andolsun ki dediler, sen de bilirsin, kızlarında hiç gözümüz yok, sen bizim ne istediğimizi bilirsin.
Lût, size karşı koyacak gücüm, kuvvetim olsaydı, yahut da kuvvetli bir aşîretim olsaydı da ona sığınsaydım dedi.
Melekler, ey Lût dediler, şüphe yok ki biz, Rabbinin elçileriyiz, onlar, sana kesin olarak ilişemezler; sen gece karanlığı basınca âilene mensup olanlarla yola düş, hiçbiriniz, ardına bakmasın, ancak karını berâber götürme, çünkü o da onların uğrayacağı azâba uğrayacak. Şüphe yok ki uğrayacakları azâbın mukadder zamanı, sabah çağıdır; sabah da yakın değil mi?
Emrimiz gelince, o şehirlerin altını üstüne getirdik, tepelerine, üst-üste yığılıp taş kesilmiş balçıktan meydana gelmiş taşlar yağdırdık.
Sanki damgalanmıştı Rabbinin indinde de azâp için hazırlanmıştı o taşlar ve onlar, şimdi de zâlimlerden uzak değil.
Medyen´e de, kardeşleri Şuayb´i göndermiştik de ey kavmim demişti, Allah´a kulluk edin, ondan başka bir mabudunuz yok. Ölçeği-tartıyı eksik tutmayın, çünkü ben gerçekten de hayırlara uğradığınızı görmedeyim ve şüphe yok ki ben, bir gün sizi çepeçevre kuşatıverecek bir azâba uğramanızdan korkuyorum.
Ey kavmim, ölçeği doğru ölçün, terâziyi doğru tartın, halkın mallarını eksiltmeyin, yeryüzünde bozgunculuk etmeye çalışmayın.
İnanmışsanız Allah´ın bıraktığı kâr, daha hayırlıdır size ve ben de size bir bekçi değilim.
Ey Şuayb dediler, kıldığın namaz mı, tuttuğun din mi emrediyor sana da bizi atalarımızın taptıklarından vazgeçirmeye uğraşıyor, mallarımızı da dilediğimiz gibi tasarruf etmemize mâni olmaya kalkışıyorsun? Halbuki sen, şüphe yok ki halîm-selim ve aklı başında bir adamsın.
Ey kavmim dedi Şuayb, ya Rabbimden apaçık bir delille gelmişsem, ya kendi katından beni güzel bir rızıkla rızıklandırmışsa. Sizi nehyet-tiğim şeye kendim aykırı hareket edemem ki. Gücümün yettiği kadar ıslâh etmek istiyorum sizi ve başarım, ancak Allah´tandır, ona dayandım ve sonunda da dönüp onun tapısına varacağım.
Ey kavmim, bana karşı güttüğünüz düşmanlık, Nûh, yahut Hûd, yahut da Sâlih kavimlerinin uğradıkları azâba benzer bir azâba uğratmasın sizi; Lût kavmi de uzak değil sizden.
Rabbinizden yarlıganma dileyin, sonra da tövbe edin ona; şüphe yok ki Rabbim rahîmdir, kullarını sever.
Ey Şuayb dediler, söylediğin sözlerin çoğunu anlamıyoruz ve seni de içimizde zayıf görmedeyiz. Kabîlen olmasaydı seni taşlardık ve sen, bizden üstün değilsin zâten.
Şuayb, ey kavmim dedi, kabîlem, sizce Allah´tan daha fazla mı saygıya değer ki onu ardınıza attınız? Şüphe yok ki Rabbim, bütün yaptıklarınızı kavrar.
Ey kavmim, elinizden ne geliyorsa yapın, ben de yapmadayım elimden geleni. Kime, aşağılatıcı azap gelecek ve kim yalancıdır, yakında bilir, anlarsınız; gözetip durun, ben de gözlüyorum.
Emrimiz gelince Şuayb´i ve onunla berâber inanmış olanları, bizden bir rahmet olarak kurtardık, zulmedenleriyse bir bağırış kavrayıverdi ve hepsi de yurtlarında diz çökmüş bir halde helâk oluverdi.
Sanki yurtlarında hiç yaşamamışlar, hiç oturmamışlardı. Bilin ki uzaklık Medyen ehline, nitekim Semûd da öylece uzaklaşıp gitti.
Andolsun ki biz Mûsâ´yı, delillerimizle ve apaçık bir burhanla göndermiştik
Firavun´a ve kavminden ileri gelenlere fakat gene de onlar Firavun´un buyruğuna uymuşlardı, halbuki Firavun’un buyruğu, hiç de doğruyu göstermiyor, hayra sevketmiyordu.
O, kıyâmet günü de kavminin önüne düşecektir ve artık onları ateşe götürmüş, gitmiştir ve vardıkları yer, ne de kötü yerdir.
Burada da lânete uğradılar, kıyâmet gününde de. Şu bağışlanan bağış, ne de kötü bağıştır.
Bunlar, mâceralarını sana hikâye ettiğimiz şehirlere âit haberler; o şehirlerden harâbeleri hâlâ duranlar var, biçilmiş ekin gibi yerle bir olanlar, eseri bile kalmayanlar var.
Biz zulmetmedik onlara, fakat onlar, kendi kendilerine zulmettiler; Rabbinin emri gelince, Allah´ı bırakıp da kulluk ettikleri tanrıları, onlara hiçbir fayda veremedi ve ziyanlarını arttırmaktan başka bir şey yapamadı.
İşte Rabbin, zulmeden şehirleri böyle alıverir, aldığı, azâbına uğrattığı zaman da şüphe yok ki onun kavrayışı pek elemlidir, pek çetindir.
Gerçekten de bunda, âhiret azâbından korkanlara bir ibret var; o gün, bütün insanların bir araya toplanacağı bir gündür ve bütün insanların hazır olacağı bir gün.
Ve biz o günün gelip çatmasını, ancak sayılı bir müddet için geciktiririz.
O gün geldi mi hiçbir kimse, Rabbinin izni olmaksızın konuşamaz; onların bir kısmı kutsuzdur, bir kısmı kutlu.
Ama kutsuz olanlar, gerçekten de ateştedir, onların inliyerek nefes almaları da oradadır, biten bir inilti gibi nefes vermeleri de.
Rabbinin dilediğinden başka hepsi de orada ebedî kalır göklerle yeryüzü durdukça; şüphe yok ki Rabbin, dilediğini dilediği gibi yapar.
Ama kutlu olanlarsa cennettedir, orada ebedî kalır Rabbinin dilediğinden başka hepsi, gökler ve yeryüzü durdukça; bitip tükenmesi olmayan bir bağıştır bu.
Artık bunların taptıkları şeylerin boşluğunda bir şüphen olmasın; önceden ataları nasıl tapıyorsa onlar da tıpkı o çeşit tapıyorlar ve biz de onların nasîbini eksiksiz olarak vereceğiz.
Andolsun ki biz Mûsâ´ya da kitap vermiştik de onda ihtilâfa düşmüşlerdi; Rabbinin taktîr ettiği vaadi olmasaydı çoktan aralarında hükmedilir, iş bitmiş olurdu ve onlar, gerçekten de bu hususta şiddetli bir şüphe ve tereddüd içinde kalmışlardır.
Ve şüphe yok ki Rabbin, onların yaptıkları şeylere tam bir karşılık verecektir, şüphe yok ki o, ne yapıyorlarsa hepsinden de haberdardır.
Artık sen, sana nasıl emredildiyse öylece dosdoğru hareket et ve seninle berâber bulunan ve tövbe etmiş olanlar da dosdoğru hareket etsinler ve taşkınlıkta bulunmayın, çünkü şüphe yok ki o, ne yapıyorsanız hepsini de görür.
Ve zulmedenlere meyletmeyin, sonra ateşle azâba uğrarsınız ve Allah´tan başka bir dostunuz yoktur, sonra yardım da görmezsiniz.
Ve gündüzün başlangıcıyla son kısmında ve gecenin ilk çağlarında namaz kıl; şüphe yok ki güzel işler, kötülükleri giderir. İşte bu, iyi düşünenlere bir öğüttür.
Ve sabret, çünkü Allah, gerçekten de iyilik edenlerin ecrini zâyi etmez.
Sizden önceki çağlarda, halkı, yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışan idrâk ve ibâdet ehli bir bölük halk bulunsaydı ne olurdu; halbuki içlerinden kurtardıklarımız pek azdı ve zulmedenler, yalnız kendilerine verilmiş olan devlete uydular ve suçlu oldular.
Rabbin, ahâlisi, birbirini ıslâh edip duran şehirleri zulümle helâk etmez.
Rabbin dileseydi insanları bir tek ümmet haline getirirdi, fakat onlar, aykırılığa düşmekten bir türlü kurtulamazlar.
Ancak Rabbinin merhamet ettiği kimseler müstesnâ ve zâten de bunun için halketmiştir onları ve Rabbinin sözü de tamamıyla yerine gelmiştir: And-olsun ki cehennemi, cinlerin ve insanların bir kısmıyla dolduracağım.
Peygamberlere âit haberlerin hepsinden, gönlünü yatıştıracak olanlarını, sana hikâye ediyoruz ve bu kıssalarda, sana gerçek haberler, inananlara da öğüt ve ibret var.
İnanmayanlara de ki: Gücünüzün yettiğini yapın, şüphe yok ki biz de yapmadayız.
Ve bekleyin, şüphe yok ki biz de beklemedeyiz.
Ve göklerle yeryüzünde gaibe âit olan, bilinmeyen her şey, Allah´ındır ve bütün işler, dönüp ona varır, artık ona kulluk et ve ona dayan. Rabbin, yaptığınız şeylerden gafil değildir.
Elif. Lâm. Râ. (Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmış bir kitaptır.
(De ki: Bu Kitap) "Allah´tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.
Ve Rabbinizden mağfiret dilemeniz, sonra da ona tevbe etmeniz için (indirildi. Eğer bu emrolunanları yaparsanız), Allah sizi, tayin edilmiş bir süreye kadar güzel bir şekilde yaşatır, fazlasını yapan herkese de iyiliğinin karşılığını verir. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım."
Dönüşünüz yalnız Allah´adır. O, her şeye kadirdir.
Bilesiniz ki, onlar Peygamber´den, (düşmanlıklarını) gizlemeleri için göğüslerini çevirirler (gönüllerinden geçeni gizlerler). İyi bilin ki, onlar elbiselerine büründükleri zaman dahi, Allah onların gizlediklerini de, açığa çıkardıklarını da bilir. Çünkü O, kalplerin özünü bilendir.
Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah´ın üzerinedir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekanı bilir. (Bunların) hepsi açık bir kitapta (levh-i mahfuz´da) dır.
O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için, Arş´ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Yemin ederim ki, (Resûlüm!): "Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz" desen, kâfir olanlar derhal "Bu, açık bir büyüden başka bir şey değildir" derler.
Andolsun, eğer biz onlardan azabı sayılı bir süreye kadar ertelesek, mutlaka "Onun gelmesini engelleyen nedir?" derler. Bilesiniz ki, kendilerine azap geldiği gün, bir daha onlardan uzaklaştırılacak değildir. Ve alay etmekte oldukları şey, onları çepeçevre kuşatacaktır.
Eğer insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da sonra bunu ondan çekip alırsak, tamamen ümitsiz ve nankör olur.
Eğer kendisine dokunan bir zarardan sonra ona bir nimet tattırırsak, elbette "Kötülükler benden gitti" der. Çünkü o (bunu derken) şımarıktır, kibirlidir.
Ancak (musibetlere) sabredip güzel iş yapanlar böyle değildir. İşte onlar için bir bağış ve bir büyük mükâfat vardır.
Belki de sen (müşriklerin:) "Ona (gökten) bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!" demelerinden ötürü sana vahyolunan âyetlerin bir kısmını (duyurmayı) terk edeceksin ve bu yüzden ruhun daralacaktır. (İyi bil ki) sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekîldir.
Yoksa, "Onu (Kur´an´ı) kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah´tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin.
Eğer (onlar) size cevap veremiyorlarsa, bilin ki, o ancak Allah´ın ilmiyle indirilmiştir ve O´ndan başka tanrı yoktur. Artık siz müslüman oluyor musunuz?
Kim, (yalnız) dünya hayatını ve zinetini istemekte ise, işlerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve orada onlar hiçbir zarara uğratılmazlar.
İşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir; (dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir; yapmakta oldukları şeyler (zaten) bâtıldır.
Rabbin tarafından (gelmiş) açık bir delile dayanan ve kendisini Rabbinden bir şahidin izlediği, ayrıca kendisinden önce, bir önder ve bir rahmet olarak Musa´nın Kitab´ı (elinde) bulunan kimse (inkârcılar gibi) midir? Çünkü bunlar ona (Kur´an´a) inanırlar. Zümrelerden hangisi onu inkâr ederse işte cehennem ateşi onun varacağı yerdir, bundan şüphen olmasın; zira bu, senin Rabbin tarafından bildirilmiş gerçektir; fakat insanların çoğu inanmazlar.
Kim Allah´a karşı yalan uydurandan daha zalim olabilir? Onlar (kıyamet gününde) Rablerine arz edilecekler, şahitler de: İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir, diyecekler. Bilin ki, Allah´ın lâneti zalimlerin üzerinedir!
Onlar, (insanları) Allah´ın yolundan alıkoyan ve onu eğri göstermek isteyenlerdir. Ahireti inkâr edenler de onlardır.
Onlar yeryüzünde (Allah´ı) âciz bırakacak değillerdir; onların Allah´tan başka (yardım isteyecekleri) dostları da yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Çünkü onlar (gerçekleri) ne görebiliyorlar ne de kulak veriyorlardı.
İşte onlar kendilerini ziyana uğrattılar. Uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden kaybolup gitti.
Şüphesiz onlar, ahirette en çok ziyana uğrayanlardır.
İnanıp da güzel işler yapan ve Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince, işte onlar cennet ehlidir. Onlar orada ebedî kalırlar.
Bu iki zümrenin (müminlerle kâfirlerin) durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların hali hiç eşit olur mu? Hâla ibret almıyor musunuz?
Andolsun, biz Nuh´u kavmine elçi gönderdik. Onlara: "Ben (dedi), sizin için apaçık bir uyarıcıyım.
Allah´tan başkasına tapmayın! Ben, size (gelecek) elem verici bir günün azabından korkuyorum."
Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: "Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizin yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz."
(Nuh) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbim tarafından (bildirilen) açık bir delil üzerinde isem ve O bana kendi katından bir rahmet vermiş de bu size gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz? Siz onu istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız?
Ey kavmim! Allah´ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah´a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim; çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi, bilgisizce davranan bir topluluk olarak görüyorum.
Ey kavmim! Ben onları kovarsam, beni Allah´tan (onun azabından) kim korur? Düşünmüyor musunuz?
Ben size: "Allah´ın hazineleri benim yanımdadır" demiyorum, gaybı da bilmem. "Ben bir meleğim" de demiyorum, sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, "Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir" diyemem. Onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum."
Dediler ki: Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin ve bize karşı mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen, kendisiyle bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir!
(Nuh) dedi ki: "Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz (Allah´ı) âciz bırakacak değilsiniz.
Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdüm size fayda vermez. (Çünkü) O sizin Rabbinizdir. Ve (nihayet) O´na döndürüleceksiniz."
(Resûlüm!) Yoksa, "Bunu uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Eğer onu uydurduysam günahım bana aittir. Fakat ben sizin işlediğiniz günahtan uzağım."
Nuh´a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme.
Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır!
Nuh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: "Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle alay edeceğiz!
Kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli bir azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz."
Nihayet emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh´a dedik ki: "(Canlı çeşitlerinin) her birinden iki eş ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!" Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti.
(Nuh) dedi ki: "Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah´ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir."
Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! diye seslendi.
Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nuh): "Bugün Allah´ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah´tan başka koruyacak kimse yoktur" dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.
(Nihayet) "Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!" denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve: "O zalimler topluluğunun canı cehenneme!" denildi.
Nuh Rabbine dua edip dedi ki: "Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin."
Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.
Nuh dedi ki: Ey Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum!
Denildi ki: Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in! Kendilerini (dünyada) faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine elem verici bir azabın dokunacağı ümmetler de olacaktır.
(Resûlüm!) İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde sabret. Çünkü iyi sonuç (sabredip) sakınanlarındır.
Âd kavmine de kardeşleri Hûd´u (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka tanrınız yoktur. Siz yalan uyduranlardan başkası değilsiniz.
Ey kavmim! Ben, ona (peygamberliğe) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Hâla aklınızı kullanmıyor musunuz?
Ey kavmim! Rabbinizden bağış dileyin; sonra da O´na tevbe edin ki, üzerinize göğü (yağmuru) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Günah işleyerek (Allah´tan) yüz çevirmeyin.
Dediler ki: Ey Hûd! Sen bize açık bir mucize getirmedin, biz de senin sözünle tanrılarımızı bırakacak değiliz ve biz sana iman edecek de değiliz.
Biz "Tanrılarımızdan biri seni fena çarpmış!" demekten başka bir söz söylemeyiz! (Hûd) dedi ki: "Ben Allah´ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım."
O´ndan başka (taptıklarınızın hepsinden uzağım). Haydi hepiniz bana tuzak kurun; sonra da bana mühlet vermeyin!
Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah´a dayandım. Çünkü yürüyen hiçbir varlık yoktur ki, O, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru yoldadır.
Eğer yüz çevirirseniz şüphesiz ki benimle size gönderileni size bildirdim. Rabbim (dilerse) sizden başka bir kavmi yerinize getirir de O´na hiçbir zarar veremezsiniz. Çünkü benim Rabbim her şeyi gözetendir.
Emrimiz gelince, Hûd´u ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık, onları ağır bir azaptan kurtuluşa erdirdik.
İşte Âd (kavmi). Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler; O´nun peygamberlerine âsi oldular ve inatçı her zorbanın emrine uydular.
Onlar hem bu dünyada hem de kıyamet gününde lânete tâbi tutuldular. Biliniz ki, Ad (kavmi) Rablerini inkâr ettiler. (Şunu da) bilin ki Hûd´un kavmi Âd, Allah´ın rahmetinden uzak kılındı.
Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih´i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka tanrınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı. Ve sizi orada yaşattı. O halde O´ndan mağfiret isteyin; sonra da O´na tevbe edin. Çünkü Rabbim (kullarına) çok yakındır, (dualarını) kabul edendir.
Dediler ki: Ey Sâlih! Sen bundan önce içimizde ümit beslenen birisiydin. (Şimdi) babalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi engelliyor musun? Doğrusu biz, bizi kendisine (kulluğa) çağırdığın şeyden ciddi bir şüphe içindeyiz.
(Sâlih) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden (verilen) apaçık bir delil üzerinde isem ve O bana kendinden bir rahmet (peygamberlik) vermişse, buna ne dersiniz? Bu durum karşısında O´na âsi olursam beni Allah´tan (O´nun azabından) kim korur? O zaman siz de bana ziyan vermekten fazla bir şey yapamazsınız.
Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah´ın devesi. Onu bırakın, Allah´ın arzında yesin (içsin). Ona kötülük dokundurmayın; sonra sizi yakın bir azap yakalar.
Fakat Semûd kavmi o deveyi, ayaklarını keserek öldürdüler. Sâlih dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha yaşayın (sonra helâk olacaksınız)!" Bu söz, yalanlanamayan bir tehdit idi.
Emrimiz gelince, Sâlih´i ve onunla beraber iman edenleri, bizden bir rahmet olarak (azaptan) ve o günün zilletinden kurtardık. Şüphesiz Rabbin kuvvetlidir, (her şeye) galip gelendir.
Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı ve yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
Sanki orada hiç oturmamışlardı. Biliniz ki, Semûd kavmi gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Yine bilesiniz ki, Semûd kavmi (Allah´ın rahmetinden) uzak kılındı.
Andolsun ki elçilerimiz (melekler) İbrahim´e müjde getirdiler ve: "Selam (sana)" dediler. O da: "(Size de) selam" dedi ve hemen kızartılmış bir buzağı getirdi.
Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içine bir korku düştü. Dediler ki: Korkma! (biz melekleriz). Lût kavmine gönderildik.
O esnada hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak´ı, İshak´ın ardından da Ya´kub´u müjdeledik.
(İbrahim´in karısı:) Olacak şey değil! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey! dedi.
(Melekler) dediler ki: Allah´ın emrine şaşıyor musun? Ey ev halkı! Allah´ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphesiz ki O, övülmeye lâyıktır, iyiliği boldur.
İbrahim´den korku gidip kendisine müjde gelince, Lût kavmi hakkında (adeta) bizimle mücadeleye başladı.
İbrahim cidden yumuşak huylu, bağrı yanık, kendisini Allah´a vermiş biri idi.
(Melekler dediler ki): Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Çünkü Rabbinin (azap) emri gelmiştir. Ve onlara, geri çevrilmez bir azap mutlaka gelecektir!
Elçilerimiz Lût´a gelince, (Lût) onların yüzünden üzüldü ve onlardan dolayı içi daraldı da "Bu, çetin bir gündür" dedi.
Lût´un kavmi, koşarak onun yanına geldiler. Daha önce de o kötü işleri yapmaktaydılar. (Lût): "Ey kavmim! İşte şunlar kızlarımdır (onlarla evlenin); sizin için onlar daha temizdir. Allah´tan korkun ve misafirlerimin önünde beni rezil etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mu!" dedi.
Dediler ki: Senin kızlarında bizim bir hakkımız olmadığını biliyorsun. Ve sen bizim ne istediğimizi elbette bilirsin.
(Lût:) Keşke benim size karşı (koyacak) bir gücüm olsaydı veya güçlü bir kaleye sığınabilseydim! dedi.
(Melekler) dediler ki: Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamazlar. Sen gecenin bir kısmında ailenle (yola çıkıp) yürü. Karından başka sizden hiçbiri geride kalmasın. Çünkü onlara gelecek olan (azap) şüphesiz ona da isabet edecektir. Onlara vâdolunan (helâk) zamanı, sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?
Emrimiz gelince, oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine (balçıktan) pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık.
(O taşlar:) Rabbin katında işaretlenerek (yağdırılmıştır). Onlar zalimlerden uzak değildir.
Medyen´e de kardeşleri Şuayb´ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah´a kulluk edin! Sizin için ondan başka tanrı yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Zira ben sizi hayır (ve bolluk) içinde görüyorum. Ve ben, gerçekten sizin için kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.
Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.
Eğer mümin iseniz Allah´ın (helâlinden) bıraktığı (kâr) sizin için daha hayırlıdır. Ben üzerinize bir bekçi değilim.
Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!
Dedi ki: Ey kavmim! Eğer benim, Rabbim tarafından (verilmiş) apaçık bir delilim varsa ve O bana tarafından güzel bir rızık vermişse buna ne dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerin aksini yaparak size aykırı davranmak istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat başarmam ancak Allah´ın yardımı iledir. Yalnız O´na dayandım ve yalnız O´na döneceğim.
Ey kavmim! Sakın bana karşı düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hûd kavminin, yahut Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi size de bir musibet getirmesin! Lût kavmi de sizden uzak değildir.
Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O´na tevbe edin. Muhakkak ki Rabbim çok merhametlidir, (müminleri) çok sever.
Dediler ki: Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve içimizde seni cidden zayıf (âciz) görüyoruz! Eğer kabilen olmasa, seni mutlaka taşlayarak öldürürüz. Sen bizden üstün değilsin.
(Şuayb:) "Ey kavmim dedi, size göre benim kabilem Allah´tan daha mı güçlü ve değerli ki, onu (Allah´ın emirlerini) arkanıza atıp unuttunuz. Şüphesiz ki Rabbim yapmakta olduklarınızı çepeçevre kuşatıcıdır.
Ey kavmim! Elinizden geleni yapın! Ben de yapacağım! Kendisini rezil edecek azabın geleceği şahsın ve yalancının kim olduğunu yakında öğreneceksiniz! Bekleyin! Ben de sizinle beraber beklemekteyim."
Emrimiz gelince, Şuayb´ı ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık; zulmedenleri ise korkunç bir gürültü yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
Sanki orada hiç barınmamışlardı. Biliniz ki, Semûd kavmi (Allah´ın rahmetinden) uzak olduğu gibi Medyen kavmi de uzak oldu.
Andolsun ki Musa´yı da mucizelerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.
Firavun´a ve onun ileri gelenlerine. Fakat onlar Firavun´un emrine uydular. Oysa Firavun´un emri doğru değildi.
Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne düşecek ve onları (çekip) ateşe götürecektir. Varacakları yer ne kötü yerdir!
Onlar burada da, kıyamet gününde de lânete uğratıldılar. (Onlara) verilen bu armağan ne kötü armağandır!
(Ey Muhammed!) İşte bu, (halkı helâk olmuş) memleketlerin haberlerindendir. Biz onu sana anlatıyoruz; onlardan (bugüne kadar izleri) kalan da vardır, biçilmiş ekin (gibi yok olan) da vardır.
Onlara biz zulmetmedik; fakat, onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin (azap) emri geldiğinde, Allah´ı bırakıp da taptıkları tanrıları, onlara hiçbir şey sağlamadı, ziyanlarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı.
Rabbin, haksızlık eden memleketleri (onların halkını) yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle (şiddetlidir). Şüphesiz onun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir!
İşte bunda, ahiret azabından korkanlar için elbette bir ibret vardır. O gün bütün insanların bir araya toplandığı bir gündür ve o gün (bütün mahlûkatın) hazır bulunduğu bir gündür.
Biz onu (kıyamet gününü) sadece sayılı bir müddete kadar bekletiriz.
O geldiği gün Allah´ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimi bedbahttır, kimi mutlu.
Bedbaht olanlar ateştedirler, orada onların (öyle feci) nefes alıp vermeleri vardır ki.
Rabbinin dilediği hariç, (onlar) gökler ve yer durdukça o ateşte ebedî kalacaklardır. Çünkü Rabbin, istediğini hakkıyla yapandır.
Mutlu olanlara gelince, onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da orada ebedî kalacaklardır. Bu (nimetler) bitmez, tükenmez bir lütuftur.
O halde onların tapmakta oldukları şeylerden (bu şeylerin onları azaba götürdüğünden) şüphen olmasın. Çünkü onlar ancak daha önce babalarının taptığı gibi tapıyorlar. Biz onların (azaptan) nasiplerini mutlaka eksiksiz olarak vereceğiz.
Andolsun biz Musa´ya Kitab´ı verdik; fakat onda ihtilaf edildi. Eğer Rabbinden bir söz geçmemiş olsaydı, elbette onların arasında hüküm verilmişti (ve işleri de bitirilmişti). Şüphesiz ki onlar (Mekkeliler) de Kur´an hakkında derin bir şüphe içindedirler.
Şüphesiz Rabbin, onların her birinin amellerinin karşılığını onlara tam olarak verecektir. Çünkü Rabbin, onların yapmakta olduklarından haberdardır.
O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.
Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah´tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O´ndan da) yardım göremezsiniz!
Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.
(Ey Muhammed!) Sabırlı ol, çünkü Allah güzel iş yapanların mükâfatını zayi etmez.
Sizden önceki asırlarda yeryüzünde (insanları) bozgunculuktan alıkoyacak faziletli kimseler bulunsaydı ya! Fakat onlardan, kurtuluşa erdirdiğimiz az bir kısmı müstesnadır (bunlar görevlerini yaptılar). Zulmedenler ise, kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Zaten günahkâr idiler.
Halkı iyi olduğu halde Rabbin, haksızlıkla memleketleri helâk etmez.
Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler.
Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesnadır. Zaten Rabbin onları bunun için yarattı. Rabbinin, "Andolsun ki cehennemi tümüyle insanlar ve cinlerle dolduracağım" sözü yerini buldu.
Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz. Bunda sana gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir.
İman etmeyenlere de ki: Elinizden geleni yapın! Biz de (gerekeni) yapmaktayız!
Bekleyin! Şüphesiz biz de beklemekteyiz!
Göklerin ve yerin gaybı (sırrı) yalnız Allah´a aittir. Her iş O´na döndürülür. Öyle ise O´na kulluk et ve O´na dayan! Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir.
Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve herşeyden haberdar olan (Allah) tarafından birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış bir Kitap´tır (ki:)
Öyle ki, Allah´tan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten Ben, sizi O’nun tarafından uyaran ve müjdeleyenim;
Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O´na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten Ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.
Sizin dönüşünüz Allah´adır. O, herşeye güç yetirendir.
Haberiniz olsun; gerçekten onlar, ondan gizlenmek için göğüslerini büker (Hak´tan kaçınıp yan çizer)ler. (Yine) Haberiniz olsun; onlar, örtülerine büründükleri zaman, O, gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah´a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır.
O´nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O´dur. Andolsun onlara: "Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz" dersen, inkar edenler mutlaka: "Bu, açıkça bir büyüden başkası değildir" derler.
Andolsun, onlardan azabı sayılı bir topluluğa (veya belirli bir süreye) kadar ertelesek, mutlaka: "Onu alıkoyan nedir?" derler. Haberiniz olsun; onlara bunun geleceği gün, onlardan geri çevrilecek değildir ve alaya almakta oldukları şey de kendilerini çepeçevre kuşatacaktır.
Andolsun, Biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra bunu kendisinden çekip-alsak, kuşkusuz o, (artık) umudunu kesmiş bir nankördür.
Ve andolsun, kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet taddırsak, kuşkusuz; "Kötülükler benden gidiverdi" der. Çünkü o, şımarıktır, böbürlenendir.
Sabredenler ve salih amellerde bulunanlar başka. İşte, bağışlanma ve büyük ecir bunlarındır.
Şimdi onların: "Ona bir hazine indirilmeli veya onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi?" demeleri dolayısıyla göğsün daralıp sana vahyolunanlardan bir kısmını terk mi edeceksin? Sen yalnızca bir uyarıcısın. Allah herşeye vekildir.
Yoksa: "Onu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Haydi siz, yalan üzere uydurulmuş olarak onun benzeri on sûre getirin ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah´tan başka çağırabildiklerinizi çağırın."
Eğer buna rağmen size cevab vermezlerse, artık biliniz ki, o, gerçekten Allah´ın ilmiyle indirilmiştir ve O´ndan başka İlah yoktur. Öyleyse artık, siz Müslüman mısınız?
Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz ve onlar bunda hiçbir eksikliğe uğratılmazlar.
İşte bunların, ahirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Onların onda (dünyada) bütün işledikleri boşa çıkmıştır ve yapmakta oldukları şeyler de geçersiz olmuştur.
Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan, onu yine ondan bir şahid izleyen ve ondan önce bir önder ve rahmet olarak Musa´nın kitabı (kendisini doğrulamakta) bulunan kimse, (artık onlar) gibi midir? İşte onlar, buna (Kur´an´a) inanırlar. Gruplardan biri onu inkar ederse, ateş ona vaadedilen yerdir. Öyleyse, bundan kuşkuda olma, çünkü o, Rabbinden olan bir haktır. Ancak insanların çoğunluğu inanmazlar.
Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? İşte bunlar, Rablerine sunulacaklar ve şahidler: "Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır" diyecekler. Haberiniz olsun; Allah´ın laneti zalimlerin üzerinedir.
Bunlar Allah´ın yolundan engelleyenler ve onda çarpıklık arayanlardır. Onlar, ahireti tanımayanlardır.
Bunlar, yeryüzünde (Allah´ı) aciz bırakacak değildir ve bunların Allah´tan başka velileri yoktur. Azap onlar için kat kat artırılır. Bunlar (hakkı) işitmeye güç yetirmezlerdi ve görmezlerdi de.
İşte bunlar, kendilerini hüsrana uğratanlardır ve yalan olarak uydurdukları (düzme tanrılar da) onlardan uzaklaşıp-kaybolmuşlardır.
Hiç şüphesiz bunlar, ahirette en çok hüsrana uğrayanlardır.
İman edip salih amellerde bulunanlar ve ´Rablerine kalpleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar´, işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda süresiz kalacaklardır.
Bu iki grubun örneği; kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Örnekçe bunlar eşit olur mu? Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?
Andolsun, Biz Nuh´u kavmine gönderdik. (Onlara:) "Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıp-korkutucuyum."
"Allah´tan başkasına kulluk etmeyin. Ben size (gelecek olan) acı bir günün azabından korkarım" (dedi).
Kavminden, ileri gelen inkarcılar: "Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine, biz sizi yalancılar sanıyoruz" dedi.
Dedi ki: "Ey kavmim, görüşünüz nedir söyleyin? Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve Rabbim bana Kendi Katından bir rahmet vermiş de (bu,) sizin gözlerinizden saklı tutulmuşsa? Siz bunu istemiyorken biz sizi buna zorlayacak mıyız?"
"Ey Kavmim, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ecrim, yalnızca Allah´a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklar. Ancak ben sizi, cahillik etmekte olan bir kavim görüyorum.
"Ey kavmim, ben onları kovarsam, Allah´tan (gelecek azaba karşı) bana kim yardım edecek? Hiç düşünmez misiniz?"
"Ben size Allah´ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu söylemiyorum ve gözlerinizin aşağılık gördüklerine, Allah kesin olarak bir hayır vermez de demiyorum. Nefislerinde olanı Allah daha iyi bilir. Bu durumda (bunun aksini yaparsam) gerçekten o zaman zalimlerdenim (demek)dir."
Dediler ki: "Ey Nuh, bizimle çekişip-durdun, bu çekişmede ileri de gittin. Eğer doğru söylüyorsan, bize vaadettiğini getir (görelim.)"
Dedi ki: "Eğer dilerse, onu size Allah getirir ve siz (O´nu) aciz bırakacak değilsiniz."
"Eğer Allah sizi azdırmayı dilemişse, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdümün size yararı olmaz. O sizin Rabbinizdir ve O´na döndürüleceksiniz."
Onlar: "Bunu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Eğer onu ben uydurduysam, günahım bana aittir. Ama ben, sizlerin suç olarak işlemekte olduklarınızdan uzağım."
Nuh´a vahyedildi: "Gerçekten iman edenlerin dışında, kesin olarak kimse inanmayacak. Şu halde onların işlemekte olduklarından dolayı üzülme."
"Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi imal et. Zulmedenler konusunda Bana hitapta bulunma. Çünkü onlar suda- boğulacaklardır."
Gemiyi yapıyordu. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. O: "Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz" dedi.
"Artık, ilerde bileceksiniz. Aşağılatıcı azap kime gelecek ve sürekli azap kimin üstüne çökecek."
Sonunda emrimiz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman, dedik ki: "Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında, aileni ve iman edenleri ona yükle." Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.
Dedi ki: "Ona binin. Onun yüzmesi de, demir atması (durması) da Allah´ın adıyladır. Şüphesiz, benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir."
(Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde yüzüyorken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: "Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kafirlerle birlikte olma."
(Oğlu) Dedi ki: "Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur." Dedi ki: "Bugün Allah´ın emrinden, esirgeyen olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur." Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.
Denildi ki: "Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut." Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi (dağı) üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: "Uzak olsunlar" denildi.
Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve Senin va´din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin."
Dedi ki: "Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi Benden isteme. Gerçekten Ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum."
Dedi ki: "Rabbim, bilgim olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum."
"Ey Nuh" denildi. "Sana ve seninle birlikte olan ümmetler üzerine Bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden türeyecek diğer kafir) Ümmetleri de yararlandıracağız, sonra onlara Bizden acı bir azap dokunacaktır."
Bunlar: Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bunları sen ve kavmin bundan önce bilmiyordun. Şu halde sabret. Şüphesiz (güzel olan) sonuç takva sahiplerinindir.
Ad (halkına da) kardeşleri Hud´u (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah´a ibadet edin, sizin O´ndan başka İlahınız yoktur. Siz yalan olarak (tanrılar) düzenlerden başkası değilsiniz.
Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz?
Ey kavmim, Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O´na tevbe edin. Üstünüze gökten sağanak (yağmurlar, bol nimetler) yağdırsın ve gücünüze güç katsın. Suçlu-günahkarlar olarak yüz çevirmeyin."
"Ey Hud" dediler. "Sen bize apaçık bir belge (mucize) ile gelmiş değilsin ve biz de senin sözünle ilahlarımızı terk etmeyiz. Sana iman edecek de değiliz."
"Biz: ´Bazı ilahlarımız seni çok kötü çarpmıştır´ (demekten) başka bir şey söylemeyiz." Dedi ki: "Allah´ı şahid tutarım, siz de şahidler olun ki, gerçekten ben, sizin şirk koştuklarınızdan uzağım."
"O´nun dışındaki (tanrılardan). Artık siz bana, toplu olarak dilediğiniz tuzağı kurun, sonra bana süre tanımayın."
"Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah´a tevekkül ettim. O´nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)"
"Buna rağmen yüz çevirirseniz, artık size kendisiyle gönderildiğim şeyi tebliğ ettim. Rabbim de sizden başka bir kavmi yerinize geçirir. Siz O´na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Doğrusu benim Rabbim, herşeyi gözetleyip-koruyandır."
Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmet ile Hud´u ve O’nunla birlikte iman edenleri kurtardık. Onları şiddetli-ağır bir azaptan kurtardık.
İşte Ad (halkı): Rablerinin ayetlerini tanımayıp reddettiler. O´nun elçilerine isyan ettiler ve her inatçı zorbanın emri ardınca yürüdüler.
Ve bu dünyada da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. Haberiniz olsun; gerçekten Ad (halkı), Rablerine (karşı) inkar ettiler. Haberiniz olsun; Hud kavmi Ad´a (Allah´ın rahmetinden) uzaklık (verildi).
Semud (halkına da) kardeşleri Salih´i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah´a ibadet edin, sizin O´ndan başka İlahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O´ndan bağışlanma dileyin, sonra O´na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir."
Dediler ki: "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz."
Dedi ki: "Ey kavmim, görüşünüz nedir söyler misiniz? Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerindeysem ve bana Tarafından bir rahmet vermişse, bu durumda O´na isyan edecek olursam Allah´a karşı bana kim yardım edecektir? Şu halde kaybımı arttırmaktan başka bana (hiçbir yarar) sağlamayacaksınız."
"Ey kavmim, size işte bir ayet olarak Allah´ın devesi; onu serbest bırakın, Allah´ın arzında yesin. Ona kötülük (vermek niyeti)yle dokunmayın. Yoksa sizi yakın bir azap sarıverir."
Fakat onu öldürdüler. (Salih) Dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmayacak bir vaaddir."
Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Salih´i ve O’nunla birlikte iman edenleri o günün aşağılatıcı azabından kurtardık. Doğrusu senin Rabbin, güçlü olandır, Aziz olandır.
O zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.
Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud (halkı) gerçekten Rablerine (karşı) inkar etmişlerdi. Haberiniz olsun; Semud (halkına Allah´ın rahmetinden) uzaklık (verildi.)
Andolsun, elçilerimiz İbrahim´e müjde ile geldikleri zaman; "Selam" dediler. O da: "Selam" dedi (ve) hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı getirdi.
Ellerinin ona uzanmadığını görünce (İbrahim durumdan) hoşlanmadı ve içine bir tür korku düştü. Dediler ki: "Korkma. Biz Lut kavmine gönderildik."
Karısı ayaktaydı, bunun üzerine güldü. Biz ona İshak´ı, İshak´ın arkasından da Yakub´u müjdeledik.
"Vay bana" dedi (kadın). "Ben kocamış bir kadın iken ve şu kocam da bir ihtiyar iken doğuracak mıyım? Gerçekten bu, şaşırtıcı bir şey!.."
Dediler ki: "Allah´ın emrine mi şaşıyorsun? Allah´ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı şüphesiz O, övülmeye layık olandır, Mecid´tir."
İbrahim´den korku gittiği ve ona müjde geldiği zaman, Lut kavmi konusunda Bizimle çekişip-tartışmalara giriyor(du).
Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah´a) yönelen biriydi.
"Ey İbrahim, bundan vazgeç. Çünkü gerçek şu ki, Rabbinin emri gelmiştir ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azap gelmiştir."
Elçilerimiz Lut´a geldiği zaman, onlardan dolayı kaygılandı, göğsünü bir sıkıntı bastı ve: "Bu, zorlu bir gün" dedi.
Kavmi ona doğru koşarak geldi; onlar daha önceden kötülükler işlemekteydiler. "Ey kavmim" dedi. "İşte benim kızlarım, bunlar sizler için daha temizdir. Artık Allah´tan korkun ve beni misafirim önünde küçük düşürmeyin. İçinizde hiç aklı başında olan (reşid) bir adam yok mu?"
Dediler ki: "Andolsun, senin kızlarında bizim haktan bir şeyimiz (ilgimiz ve arzumuz) olmadığını sen de bilmişsindir. Bizim ne istediğimizi gerçekte sen biliyorsun."
Dedi ki: "Size yetecek gücüm olsaydı veya sağlam bir yere sığınabilseydim."
(Elçiler) Dediler ki: "Ey Lut, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana kesin olarak ulaşamazlar. Gecenin bir parçasında ailenle birlikte yürü (yola çık). Sakın, hiçbiriniz dönüp arkasına bakmasın; fakat senin karın başka. Çünkü onlara isabet edecek olan, ona da isabet edecektir. Onlara va´dolunan (azap) sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi?"
Böylece emrimiz geldiği zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık;
Rabbinin Katında ´belli bir biçime sokulmuş, damgalanmış´ olarak. Bunlar zalimlerden uzak değildir.
Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb´ı (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah´a ibadet edin, O´ndan başka İlahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın; gerçekten sizi bir ´bolluk ve refah (hayır)´ içinde görüyorum. Doğrusu sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum."
"Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerden düşürüp- eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın."
"Eğer mü´minseniz, Allah´ın bıraktığı (helal işlerden olan kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim."
Dediler ki: "Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor? Çünkü sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı başında (reşid bir adam)sın."
Dedi ki: "Ey kavmim görüşünüz nedir söyler misiniz? Ya ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve O da beni Kendisi´nden güzel bir rızık ile rızıklandırmışsa? Ben, size yasakladığım şeylere (kendim sahiplenmek suretiyle) size aykırı düşmek istemiyorum. Benim istediğim, gücüm oranında yalnızca ıslah etmektir. Benim başarım ancak Allah iledir; O´na tevekkül ettim ve O´na içten yönelip-dönerim."
"Ey kavmim, bana karşı gelişiniz, sakın Nuh kavminin ya da Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına gelenlerin bir benzerini size de isabet ettirmesin. Üstelik Lut kavmi size pek uzak değil."
"Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O´na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir."
"Ey Şuayb" dediler. "Senin söylediklerinin çoğunu biz ´kavrayıp anlamıyoruz´. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar-öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin."
Dedi ki: "Ey kavmim, sizce benim yakın-çevrem, Allah´tan daha mı üstündür ki, O´nu arkanızda-unutuluvermiş (önemsiz) bir şey edindiniz. Şüphesiz benim Rabbim, yapmakta olduklarınızı sarıp-kuşatandır."
"Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz, ben de yapacağım. Kime aşağılatıcı azap gelecek ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. Siz gözetleyip durun, ben de sizinle birlikte gözetleyeceğim."
Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Şuayb´ı ve O’nunla birlikte iman edenleri kurtardık; o zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.
Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud (halkına) nasıl bir uzaklık verildiyse Medyen (halkına da Allah´ın rahmetinden öyle) bir uzaklık (verildi).
Andolsun, Musa´yı ayetlerimizle ve apaçık olan bir delille gönderdik.
Firavun´a ve onun önde gelen çevresine. Onlar Firavun´un emrine uymuşlardı. Oysa Firavun´un emri doğruya-götürücü (irşad edici) değildi.
O, kıyamet günü kavminin önderliğine geçer, böylece onları ateşe götürmüş olur. Sonunda vardıkları yer, ne kötü bir yerdir..
Onlar, burda da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. (Bu) Verilen bağış, ne kötü bir bağıştır.
Bunlar, sana doğru haber (kıssa) olarak aktardığımız (geçmişteki) nesillerin haberleridir. Onlardan kimi ayakta kalmış, (hala izleri var, kimi de) biçilmiş ekin (gibi yerlebir edilmiş, kalıntısı silinmiş) dir.
Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmettiler. Böylece Rabbinin emri geldiği zaman, Allah´ı bırakıp da taptıkları ilahları, onlara hiçbir şey sağlayamadı, ´helak ve kayıplarını´ arttırmaktan başka bir işe yaramadı.
Onlar, zulüm işlemektelerken, ülkeleri (veya nesilleri) yakaladığı zaman... Rabbinin yakalaması işte böyledir. Gerçekten O´nun yakalaması pek acı, pek şiddetlidir.
Ahiret azabından korkan için bunda kesin ayetler vardır. O, bütün insanların kendisinde toplanacağı bir gündür ve o, gözlemlenebilen bir gündür.
Biz onu sayılı bir sürenin (ecelin) dışında ertelemeyiz.
(Kıyametin) Geleceği günde, O´nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi ´bedbaht ve mutsuz´, (kimi de) mutlu ve bahtiyardır.
Mutsuz olanlar ateştedirler, onlar için orada (kahırla ve acıyla) nefes alıp vermeler vardır.
Onlar, Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz kalacaklardır. Çünkü Rabbin, gerçekten dilediğini yapandır.
Mutlu olanlar da, artık onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz kalacaklardır. (Bu) kesintisi olmayan bir ihsandır.
Artık onların tapmakta oldukları şeyler konusunda, sakın kuşkuda olma. Daha önceleri, ataları nasıl tapıyor idiyseler, bunlar da ancak böyle tapıyorlar. Şüphesiz Biz, onların paylarını eksiltmeksizin onlara ödeyecek olanlarız.
Andolsun, Musa´ya kitabı verdik, onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş olacaktı. Gerçekten onlar, bundan (Kur´an´dan) yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Şüphesiz Rabbin, onlardan tümüne yapıp ettiklerini(n karşılığını) onlara tastamam ödeyecektir. Çünkü O, yapıp-ettiklerinden haberdar olandır.
Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O, yaptıklarınızı görendir.
Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah´tan başka velileriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz.
Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür.
Ve sabret. Gerçekten Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez.
Sizden önceki nesillerden onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler. Onlar, suçlu-günahkarlardı.
Halkı, ıslah eden kimseler iken, senin Rabbin o ülkeleri zulüm ile helak edecek değildi.
Eğer Rabbin dileseydi, insanları elbette tek bir ümmet kılardı. Oysa, onlar, anlaşmazlığı sürdürmektedirler:
Rabbinin rahmet ettikleri dışında. Onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin (şu) sözü tamamlanıp gerçekleşmiştir: "Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, (kafirlerin) tümüyle dolduracağım."
Sana elçilerin haberlerinden -kalbini sağlamlaştıracak- doğru haberler aktarıyoruz. Bunda sana hak ve mü´minlere bir öğüt ve uyarı gelmiştir.
İman etmeyenlere de ki: "Yapabileceğinizi yapın; elbette biz de yapacağız."
Ve gözleyip durun; gerçekten biz de gözleyip duruyoruz."
Göklerin ve yerin gaybı Allah´ındır, bütün işler O´na döndürülür; öyleyse O´na kulluk edin ve O´na tevekkül edin. Senin Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Elif, Lâm, Râ. Bu bir kitabdır ki, âyetleri, en sağlam bir nazımla (söz dizisi ile) kuvvetlendirilmiştir. Sonra hikmet sâhibi, her şeyi bilen Allah tarafından, bu âyetler, hüküm ve öğütlerle açıklanmıştır.
Öyle ki, Allah’dan başkasına ibadet etmeyin. Ben, size, onun tarafından, cennetle müjdeleyen ve cehennemle korkutan, mürsel bir Peygamberim.
Hem Rabbinizin mağfiretini isteyin. Sonra O’na tevbe edin ki, size takdîr edilmiş belirli bir zamana (ölüme) kadar güzel bir şekilde yaşatsın ve iyi hareket sahibine, fazlından dünya ve ahirette mükâfatını versin. Eğer imandan yüz çevirirseniz, biliniz ki, ben, başınıza gelecek büyük bir günah azabından korkarım.
Dönüşünüz ancak Allah’adır. O, her şeye kadîrdir.
Haberiniz olsun ki, münafıklar, Peygambere olan düşmanlıklarını gizlemek için, göğüslerini hakdan çevirirler, arkalarını dönerler. Evet amma, örtülerine bürünüp yatarlarken de Allah, onların neyi gizlediklerini bilir. Çünkü O, bütün kalblerin özünü bilendir.
Yerde yürüyen ne kadar canlı varsa, hepsinin rızkı ancak Allah’a aittir. Onların dünyadaki meskenlerini de bilir, yumurtalıklardaki yerlerini de... Bunların hepsi Levh-i Mahfuz’da yazılıdır.
Amel bakımından, en güzel kim olduğu hususunda, sizi imtihan etmek için, gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. Bundan önce ARŞ’ı, su üstünde idi. (Yer ve gökler yaratılmadan önce hükümranlığı su üzerindeydi. Suyu daha evvel yaratmıştı). Böyle iken, eğer sen (Ey Rasûlüm) desen ki: “Öldükten sonra muhakkak siz dirileceksiniz” kâfir olanlar mutlaka şöyle derler; “- Bu söylediğin apaçık bir aldatma ve bâtıldan başka bir şey değil...”
Eğer ilerideki belirli bir müddete kadar kendilerinden azabı geciktirirsek, o vakit de muhakkak (alay tarzında) şöyle derler: “- Bu azabın inişini engelliyen nedir?” Bilsinler ki, azap onlara geleceği gün, kendilerinden çevrilecek değildir. O alay ettikleri azab da kendilerini sarmış bulunacaktır.
İnsanoğluna, tarafımızdan bir rahmet (sıhhat ve zenginlik) taddırıp da sonra bunu çekip alıversek, şüphesiz ki o, Allah’ın ihsanından tamamen ümidini kesen, evvelki nimeti unutan nakör bir kimse olur.
Fakat ona dokunan bir dertten sonra, kendisine bir nimet taddırırsak, “ - Doğrusu benden bütün fenalıklar gitti.” der ve şüphesiz sevinir, öğünür.
Ancak her iki halde de sabredip sâlih amelleri işliyenler müstesnadır. İşte, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir sevap vardır.
Şimdi sen (Ey Resulüm), müşrikler: “- ona bir hazine indirilseydi, yahut beraberinde bir melek gelseydi ya”, demelerinden ötürü göğsün daralacak, sana vahyolunanın bazısını terkedecek (söylemiyecek) hâle gelirsin. Fakat sen, ancak Allah’ın azabı ile korkutan bir peygambersin. Allah ise her şeye vekîldir. (Ona güven; O, müşriklerin cezasını verir.).
Yoksa, Kur’ân’ı kendisi uydurdu mu, diyor müşrikler? O halde şöyle de: “- Haydin onun gibi uydurma on sûre getirin ve bunun için, Allah’dan başka gücünüzün yettiğini de çağırın. Eğer doğru söylüyorsanız, bunu yaparsınız.”
Yok, eğer yardıma çağırdınız kimseler size (ey müşrikler) cevap veremedilerse, artık bilin ki, Kur’ân ancak Allah’ın ilmi ile indirilmiştir ve ondan başka ilâh yoktur. Artık müslüman oluyor musunuz?”
Kim dünya hayatını ve onun gösterişli zevklerini isterse, biz onlara, amellerinin karşlığını tamamen öderiz (sıhhat, zenginlik ve zevkle yaşarlar). Bu hususta, onlara noksanlık yapılmaz.
Bunlar, o kimselerdir ki, ahirette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur. Yaptıkları ameller boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmış oldukları şeyler boştur.
Bir mümin ki, Rabbi tarafından verilen açık bir delil (gerçek dâvasını isbat eden selim bir akıl) üzeredir ve bunu, Allah’dan bir şâhid olan Kur’ân, bir de Kur’ân’dan evvel kendisine uyulan ve büyük bir nimet bulunan Mûsa’nın kitabı (Tevrat) da teyîd ediyor; hiç o, sırf dünya hayatını istiyen asiler gibi olur mu? İşte bu vasıfta olanlar, Kur’ân’a iman ederler. Herhangi bir topluluk da Kur’ân’ı inkâr ederse, artık ateş, onun vaadedilen yeridir. Sen de, sakın bunda bir şüpheye düşme. Çünkü bu Kur’ân ve onun vaadi. Rabbin tarafından hakdır. Fakat insanların çoğu iman etmezler.
Allah’a ortak veya çocuk isnad etmek suretiyle O’na iftira edenden daha zalim kimdir? Bu zalimler, Rablerine arz olunacaklar ve şahitler (melekler veya insanın kendi uzuvları) de şöyle diyecekler: “- Şunlar Rablerine karşı yalan söyliyenlerdir.” Haberiniz olsun, Allah’ın lâneti zalimlerin üzerinedir.
Zalimler ki, Allah yolundan çevirirler, onu eğriltmek isterler, bunlar âhireti inkâr edenlerdir.
Bunlar, Allah dünyada kendilerine azab etmek istediği zaman, onu âciz bırakacak değillerdir. Kendilerini azabdan kurtaracak, Allah’dan başka hiç bir yardımcıları da yoktur. Onlara kat kat azab edilir. Çünkü dünyada, hakkı işitmeğe tahammül etmezler ve gerçeği göremezlerdi.
İşte bunlar, kendilerine yazık etmiş kimselerdir. Allah’a şefaatçi diye uydurdukları putlar da kendilerinden kaybolup gitmiştir.
Elbette onlar, ahirette en çok ziyan (perişanlık) çekenlerdir.
Fakat iman edip sâlih amellerde bulunanlar ve huşû ile Rablerine itaat edenler (var ya), işte bunlar cennetliktirler, orada onlar ebedî kalıcıdırlar.
Bu iki zümrenin (kâfirlerle müminlerin) hali, kör ve sağır olanlarla, gören ve işiten kimselerin durumu gibidir. Hiç bunlar eşit olurlar mı? Artık düşünmez misiniz?
Gerçekten biz Nûh’u, şöyle desin diye, kavmine gönderdik: “- Haberiniz olsun, ben, size azabın sebeblerini ve kurtuluşun yolunu açıklayan bir korkutucuyum;
Allah’dan başkasına ibadet etmeyin. Doğrusu ben, size acıklı bir günün azabından (başınıza çöküvermesinden) korkuyorum.”
Buna karşı, Nûh’un kavminden küfür öncüleri olanlar şöyle dediler: “- Biz, seni ancak bizim gibi bir insan görüyoruz ve sana bağlı olanları da ilk bakışta, en düşüklerimizden ibaret görüyoruz. Sizin, bize fazla bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz; hattâ sizi yalancılar sanıyoruz.”
Nûh şöyle dedi: “-Ey Kavmim! Söyleyin bakayım, fikriniz nedir? Eğer ben Rabbimden verilen açık bir burhan (mûcize) üzerinde isem (Bu benim Peygamberlik dâvamı doğruluyorsa), bir de Allah bana kendi katından bir Peygamberlik vermiş de, size, onu görecek göz verilmemişse, istemediğiniz halde onu size zorla mı kabul ettireceğiz?
Ey Kavmim! peygamberliği tebliğ işinden dolayı sizden bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah’a aittir ve ben iman edenleri (isteğiniz gibi) kovacak değilim. Elbette onlar Rablerine kavuşacaklar (eğer kendilerini kovarsam, beni ona şikâyet ederler). Ancak ben, sizi cahillik yapmakta olan bir topluluk görüyorum.
Ey kavmim! (Etrafındakileri kov, biz sana iman ederiz, teklifiniz üzerine) , ben onları kovarsam Allah’ın intikamından beni kim kurtarabilir? Hiç de düşünmez misiniz?
Ben size, Allah’ın hazineleri yanımdadır ve gaybı da bilirim, demiyorum. Ben bir meleğim de demiyorum. Gözlerinizin hor gördüğü mümin kimseler hakkında, Allah onlara, hiç bir hayır vermez , de demem. Onların içlerindekini en iyi bilen Allah’dır. Ben, bunları söylediğim takdirde, zalimlerden olmuş olurum.”
Nûh’a cevap olarak şöyle dediler: “- Gerçekten bizimle mücadele ettin. Bizimle olan mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğru söyleyenlerdensen, bizi korkutup durduğun azabı, haydi getir bakalım.”
Nûh dedi ki: “- Dileyince, azabı, ancak Allah size getirir; ve siz onu, azap etmekten âciz bırakacak değilsiniz.
Eğer Allah, sizi saptırmayı (helâkinizi) murad ediyorsa, ben size nasîhat etmek istesem de benim nasîhatım size fayda vermez. O, Rabbinizdir ve nihayet ona döndürüleceksiniz.”
Yoksa Nûh’un kavmi: “- Bu vahyi Nûh uydurdu mu diyorlar? Ey Nûh, onlara de ki: “- Eğer onu uydurdumsa, günahı benim boynumadır. Ben ise, sizin bana yaptığınız iftira günahından beriyim. “
Nûh’a şöyle vahyolunmuştu: “- Haberin olsun, önceden iman edenlerden başka, kavminden hiç biri asla iman etmiyecek. O halde yaptıkları şeylerden (eziyet ve tekziplerden ) ötürü kederlenme.
Nezaretimiz altında ve vahyimiz gereğince gemi yap. Hem o zulmedenler hakkında, azabın kendilerinden kaldırılması için, bana dua etme; çünkü onlar, suda boğulacaklardır.
Nûh gemiyi yapıyordu. Kavminden her hangi bir topluluk yanından her geçtikçe, kendisiyle alay ediyordu. Nûh onlara: “- Eğer şimdi bizimle alay edip eğleniyorsanız, biz de (Allah’ın azabı size geldiği zaman), bizimle alay ettiğiniz gibi, sizinle alay edeceğiz.
Artık pek yakında, perişan edecek azabın kime geleceğini ve devamlı bir azabın kimin başına konacağını bileceksiniz.” dedi.
Nihayet helâk etme emrimiz geldiği ve fırından su taşıp fışkırdığı (yahut geminin kazanı kaynadığı) vakit Nûh’a şöyle dedik: “-Faydalanılan hayvanların her cinsinden erkek ve dişi olmak üzere ikişer tane çift ve üzerlerine boğulma emri takdir edilenler müstena, aile halkınla bir de iman edenleri gemiye yükle.” Zaten beraberinde iman edenler pek azdı.
Nûh dedi ki: “- Her duruşunda ve gidişinde Allah’ın ismiyle (besmele getirmek üzere) binin gemiye (veya besmele getirerek gemiye binin. Onun gidişi de, duruşu da Allah’ın kudretiyledir). Gerçekten Rabbim Gafûr’dur, Rahîm’dir. “
Gemi, onları, dağlar gibi dalgalar içinde yüzüp götürüyordu. Nûh, gemiden ayrı bir yerde olan oğluna bağırdı: “- Ey oğulcağızım! Gel, bizimle beraber bin. Kâfirlerle birlikte olma.”
O, (babasına) dedi ki: “- Beni sudan koruyacak bir dağa sığınırım.” Babası şöyle dedi: “- Bugün Allah’ın emrinden koruyacak yoktur. Meğer ki, Allah iman nasip etmekle rahmet buyursun.” Nihayet, ikisinin arasına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu.
Allah’ın emri olarak: “Ey arz, suyunu yut ve ey gök! Yağmuru tut.” denildi. Su çekildi ve iş bitirildi. Gemide CÛDİ dağı üzerinde kararlaştı ve : “-Zâlimler helâk olsun.” denildi.
Nûh Rabbine dua edip şöyle dedi: “- Ya Rab! elbette oğlum, benim ailemdendir. Senin vaadin hakdır, onu yerine getirirsin (Halbuki ailemi kurtaracağına dair vaadin vardı. Şimdi oğlumun durumu nedir?) Sen hâkimlerin hâkimisin.”
Allah şöyle buyurdu: “-Ey Nûh! O, senin ailenden değildir. Çünkü o, sâlih olmıyan bir amel sahibidir (kâfirdir). O halde bilmediğin bir şeyi benden isteme. Seni, cahillerden olmaktan menederim.”
Nûh, dedi ki: “- Ey Rabbim, bilmediğim şeyi, senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, hüsrana düşenlerden olurum.”
Şöyle denildi: “- Ey Nûh! Sana ve gemide seninle beraber bulunan müminlere (veya soylarına) bizden bir selâmet ve bereketlerle (gemiden) in. Onlardan bir takım kâfir ümmetler olacak ki, biz onları dünyada rızıklarla faydalandıracağız. Sonra da, âhirette kendilerine, bizden acıklı bir azâp dokunacaktır.
(Ey Rasûlüm), işte bunlar gayb haberlerindendir. Sana bunları vahy ile bildiriyoruz. Bundan önce, onları ne sen bilirdin, ne kavmin... O halde sen de sabret. Şüphe yok ki, kurtuluş takva sahiplerinindir.
Âd kavmine de (soyca) kardeşleri Hûd’u Peygamber gönderdik. Onlara dedi ki: “- Ey kavmim, Allah’a ibadet edin. Sizin ondan başka hiç bir ilâhınız yoktur. Sizin ona ortak koşmanız, ancak bir yalan ve iftiradır.
Ey kavmim! Peygamberliğimi tebliğe karşı sizden bir mükâfat istemiyorum. Benim mükâfatım, ancak beni yaradana aittir. Artık anlamıyacak mısınız?
Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra ona tevbe edin ki, gökten üzerinize bol bol bereket (ekinleri yetiştirecek yağmur) indirsin ve kuvvetinize kuvvet katarak sizi (neslinizi) çoğaltsın. Günahlarınıza ısrar ettiğiniz halde imandan yüz çevirmeyin.”
Onlar da dediler ki: “- Ey Hûd, sen bize açık bir mûcize getirmedin. Biz, senin sözünle tanrılarımızı terk etmeyiz ve biz sana inanmayız.
(54-55) Ancak şunu söyleriz ki, ilâhlarımıza sövdüğünden onların bazısı, muhakkak seni bir fenalıkla (cinnet ve hezeyanla) çarpmıştır.” Hûd: “- İşte ben Allah’ı şâhid tutuyorum ve siz de şâhid olun ki, ben, Allah’dan başka ona koştuğunuz ortakların hiç birini tanımıyorum; onlardan beriyim. Artık hepiniz toplanın, bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra bir an bile müsaade etmeyin.
(54-55) Ancak şunu söyleriz ki, ilâhlarımıza sövdüğünden onların bazısı, muhakkak seni bir fenalıkla (cinnet ve hezeyanla) çarpmıştır.” Hûd: “- İşte ben Allah’ı şâhid tutuyorum ve siz de şâhid olun ki, ben, Allah’dan başka ona koştuğunuz ortakların hiç birini tanımıyorum; onlardan beriyim. Artık hepiniz toplanın, bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra bir an bile müsaade etmeyin.
Doğrusu, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. Hareket eden hiç bir yaratık yoktur ki, idare ve tasarrufunu O tutmasın. Benim Rabbim, gerçekten doğru bir yol üzerindedir.
Şimdi imandan yüz çevirirseniz, tebliğde ileri gitmem. Ben size gönderilmiş olduğum tebliğ vazifemi işte yaptım. Rabbim, sizin yerinize diğer bir kavmi getirir de, siz O’na zerrece zarar edemezsiniz. Muhakkak ki Rabbim, her şey üzerinde, koruyucu ve gözetleyicidir.”
Helâk emrimiz gelince, bizden bir rahmet olarak Hûd’u ve beraberindeki müminleri kurtardık; hem onları çok ağır bir azabdan kurtardık.
İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler ve onun peygamberlerine isyan eylediler. Böylece başları bulunan, her inadcı zorbanın emrine uydu gittiler.
Onlar, hem dünyada, hem ahiret gününde bir lânete (ceza ve azaba) tabi tutuldular. Dikkat edin! Ad Kavmi, gerçekten Rabbini inkâr etti. Haberiniz olsun! Hûd’un kavmi âd, Allah’ın rahmetinden uzak kalmıştır.
Semûd kavmine de (soyca) kardeşleri sâlih’i gönderdik. onlara de ki: “- Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. Sizin ondan başka hiç bir ilâhınız yoktur. Sizi topraktan o yarattı ve sizi orada imar yapmaya (ömür sürmeye) memur etti. O halde, ondan mağfiret isteyin. Sonra tevbe edip ona yönelin. Muhakkak ki Rabbim, müminlere rahmetiyle yakındır, duaları kabul edicidir.”
Onlar: “-Ey sâlih, sen bundan önce aramızda ümid edilen (güvenilen) bir kimse idin. Şimdi, babalarımızın taptığı şeylere (putlara) tapmaktan bizi vaz geçirmek mi istiyorsun? Doğrusu biz, senin bizi dâvet ettiğin Allah’a ibadetten kuşkulandırıcı bir şüphe içindeyiz” dediler.
Sâlih (onlara şöyle) dedi: “- ey kavmim, söyleyin bakayım, fikriniz nedir? Eğer ben, Rabbim tarafından açık bir mûcize üzerinde isem; ve bana kendi katından bir peygamberlik vermişse, ben Allah’a isyan ettiğim takdirde, beni ondan kim kurtarabilir? Demek ki, siz bana ziyan ilâve etmekten başka hiç bir şey yapmıyacaksınız.
Ey kavmim! İşte bu gördüğünüz, Allah’ın dişi devesi, size bir mûcizedir. Onu kendi haline bırakın, Allah’ın arzından yayılsın otlasın. Ona fena bir maksadla el sürmeyin, sonra sizi peşin bir azap yakalar.”
Nihayet o devenin ayaklarını keserek onu öldürdüler. Bunun üzerine sâlih şöyle dedi: “- Memleketinizde üç gün daha yaşayadurun. İşte bu, yalan çıkarılamıyan bir vaaddir.”
Azab emrimizin vakti gelince, Sâlih’i ve beraberinde iman etmiş olanları, tarafımızdan bir merhamet ile kurtardık; hem o günün rüsvaylığından da... Gerçekten senin Rabbin çok kuvvetlidir, her şeye galibdir.
O zulmedenleri ise, korkunç gürültü yakalayıverdi de evlerinde çöküp helâk oldular.
Sanki orada bir şenlik kurmamışlardı. Haberiniz olsun ki, Semûd kavmi, doğrusu Rablerine küfrettiler. Biliniz ki, Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden uzak düşmüş, helâk olmuştur.
Şanım hakkı için, (melek olan) elçilerimiz İbrahim’e müjde ile gelip “selâmün aleyk” dediler. O da onlara “aleykümü’s-Selâm” dedi ve hemen gidip (onlara) kızartılmış bir buzağı getirdi.
İbrahîm, ellerinin, getirilen bu yemeğe uzanmadığını görünce, onlardan ürktü ve içinde, kendilerinden bir nevi korku duydu. Onlar: “- Korkma, çünkü biz (yemez-içmez melekleriz. Azap için) lût kavmine gönderildik.” dediler.
İbrahim’in hanımı hizmette bulunurken, bu söylenenleri duyunca güldü. Bunun üzerine, biz de ona İshak’ı ve İshak’ın arkasından da torunu Yakub’u müjdeledik.
(İbrâhim’in hanımı) şöyle dedi: “- Ay! Ben doğuracak mıyım? Ben ihtiyar bir kadın ve bu kocam da bir ihtiyar iken!... Doğrusu bu, çok şaşılacak bir şey!...
(Melekler ona) dediler ki: “- Sen Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketleri üzerinize olsun, ehl-i beyt... Şüphe yok ki Allah nimet vermesiyle hamde lâyıktır, lütuf ve ihsanıyla yücedir.”
İbrahîm’den o korku gidince ve kendisine (bir çocuk doğacağına dair) müjde gelince, Lût kavmi hakkında (azap edilmeleri mevzuunda) elçilerimiz olan meleklerle mücadeleye başladı (azabın kaldırılmasını istedi.)
Çünkü İbrahîm, hakikaten yumuşak huylu, bağrı yanık ve kendisini tamamen Allah’a teslim etmiş bir kimse idi.
Melekler: -Ey İbrahîm! Bu mücadeleden vazgeç; çünkü Rabbinin emri geldi. Muhakkak surette onlara, geri çevrilmesi imkânsız bir azab gelecektir.” dediler.
Elçi meleklerimiz, Lût’a varınca, (kavmi bu güzel kılıklı elçilere bir fenılık ederler diye) onlar yüzünden kederlendi ve göğsüne sıkıntı geldi. “Bu, çok zor bir gün” dedi.
Lût’un kavmi koşarak kendisine gelmişlerdi ve bundan önce kötü işler (oğlancılık) yapıyorlardı. (misafirleri olan elçi meleklere bir fenalık yapmasınlar diye) Lût şöyle dedi: “- Ey Kavmim! İşte şunlar kızlarım (onları kendinize nikâh edin, elçilere dokunmayın.) Sizin için, onlar daha temizdir. Artık Allah’dan korkun, beni misafirlerim içinde rüsvay etmeyin. Hiç aranızda, iyiliği emredip kötülükten alıkoyacak, aklı başında bir adam yok mu?”
Onlar dediler ki: “- Senin kızlarında hiç bir hakkımız olmadığını elbette bilmişsindir. Sen bizim ne istediğimizi (erkeklere varmak niyyetimizi) doğrusu bilirsin.”
Lût; “- Keşke size karşı bir kuvvetim olsa, yahut sağlam bir topluluğa dayansam!” dedi.
(Elçi melekler) şöyle dediler: “- Ey Lût!” Gerçekten biz, Rabbinin elçileriyiz, onlar asla sana dokunamazlar. Hemen gecenin bir kısmında ev halkınla çık git ve içinizden hiç biri geri kalmasın; ancak karın müstesna. Çünkü kavmine isabet edecek azap, ona da gelecektir. Onların helâk zamanı, sabah vaktidir. Sabah, yakın değil mi?”
Onlara azab emrimiz gelince, o memleketin üstünü altına getirdik ve üzerlerine, arka arkaya ateşte pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık.
Ki onlar, Rabbinin katında (hükmünde) azab için damgalanmışlardı. Bu taşlar, senin ümmetinin zalimlerinden de uzak değildir. (Onların da başına yağar.)
Medyen şehri halkına da kardeşleri Şuayb’i gönderdik. O, şöyle dedi: “- Ey Kavmim! Allah’a ibadet edin. Sizin ondan başka hiç bir ilâhınız yoktur. Ölçeği ve tartıyı noksan yapmayın; ben sizi bir hayır ve bereket içinde görüyorum. Bununla beraber hileye devam ederseniz, ben, sizi kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum.
Ey kavmim! Ölçekte ve tartıda adâleti yerine getirin. İnsanların mallarını eksiltmeyin ve yeryüzünde fesad çıkararak fenalık etmeyin.
Eğer müminseniz, Allah’ın halâl olarak bırakıldığı kâr, sizin için daha hayırlıdır. Ben de sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim.”
Onlar dediler ki: “- Ey Şuayb! Babalarımızın taptıkları şeyleri terketmemizi, istemekten vazgeçmemizi, sana namazın mı emrediyor? Doğrusu sen, yumuşak huylusun, çok akıllısın. (MaşAllah!... diyerek alay ettiler.)”
Şuayb şöyle dedi: “-Ey Kavmim! Söyleyin bakayım! Eğer ben, Rabbimden bir Peygamberlik üzerinde bulunuyorsam ve o, bana katından güzel bir rızık vermişse, ne yapmalıyım? Ben size aykırı hareket etmekle, sizi alıkoyduğum şeylere, kendim düşmek istemiyorum. Ben, ancak gücümün yettiği kadar islâh etmek istiyorum. Başarım da yalnız Allah’ın yardımı iledir. Sadece ona tevekkül ettim ve ona döneceğim.
Ey kavmim! Bana karşı gelmeniz, Nûh kavminin yahud Hûd kavminin veya sâlih kavminin başlarına gelenler gibi, sakın size bir musîbet getirmesin. Hele Lût kavmi, zaman ve yer bakımından sizden uzak değildir (onların başlarına gelenlerden ibret almaz mısınız.)
Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra, günahlardan tevbe edip ona sığının. Gerçekten benim Rabbim çok merhametlidir, çok sevgilidir.”
Onlar şöyle dediler: “-Ey Şuayp! Biz, senin söylediklerinin çoğunu iyice anlamıyoruz ve seni de içimizde hakikaten zayıf (âciz) görüyoruz. Eğer aşiretin olmasaydı, muhakkak seni taşla öldürürdük. Senin bize karşı hiç bir üstünlüğün ve kıymetin yok; (ancak dinimize bağlı aşiretinin önemi vardır.)”
Şuayb dedi ki: “- Ey kavmim! Benim aşiretim, size göre Allah’dan daha azîz midir ki, beni aşiretim için öldürmüyorsunuz da Allah’ı arkanıza atıp unutuyorsunuz? Şüphe yok ki benim Rabbimin ilmi, bütün yaptıklarınızı kuşatıcıdır.
Ey kavmim! Bütün imkânlarınızla yapacağınızı yapın. Ben de vazifemi yapacağım. Yakında, kendisini perişan edecek azabın kime geleceğini ve yalancının kim olduğunu bileceksiniz. O azabı gözetleyin, ben de sizinle beraber gözetliyorum.”
Azab emrimiz gelince, Şuayb’ı ve beraberinde iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. O zulmedenleri ise, korkunç bir gürültü yakaladı da yurdlarında çöküp helâk oldular.
Sanki orada hiç şenlik kurmamışlaradı. Bakın, Semûd kavmi nasıl helâk olduysa, Medyen halkı da öylece helâk olmuştur.
(96-97) Şânım hakkı için, biz Mûsa’yı da Firavuna ve kavminin ileri gelenlerine mûcizelerimizle ve apaçık Asâ hüccetimizle gönderdik de, onlar, Firavun’un emrine uydular. Firavun’un emri ise hak değildi (sapıklıktı.).
(96-97) Şânım hakkı için, biz Mûsa’yı da Firavuna ve kavminin ileri gelenlerine mûcizelerimizle ve apaçık Asâ hüccetimizle gönderdik de, onlar, Firavun’un emrine uydular. Firavun’un emri ise hak değildi (sapıklıktı.).
Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne geçecek ve onları ateşe götürecektir. O varılan yer de, ne kötü bir yerdir!...
Hem burada (dünyada), hem de kıyamet gününde bir lânete uğratıldılar. Onlara verilen bu bahşiş ne kötü bir bahşiştir!...
İşte bu, helâk olmuş memleketlerin haberlerindendir ki, onu sana anlatıyoruz. O memleketlerin bâzısının izi kalmıştır, bâzısı da ekin gibi biçilmiş yok olmuştur.
Biz,onlara zulüm yapmadık, fakat onlar (küfre varmakla) kendilerine zulmettiler. Allah’dan başka taptıkları tanrıları, (Ey Rasûlüm) Rabbinin emri geldiği zaman, kendilerine hiç bir fayda vermedi ve zararlarını artırmaktan başka bir şey yapmadı.
İşte Rabbin, zulümkâr memleketleri çarptığı zaman, böyle yakalayıp çarpar. Doğrusu onun cezalandırması çok acıklıdır, pek şiddetlidir.
Bu haberlerde, ahiret azabından korkanlar için muhakkak bir ibret vardır. O kıyamet günü, bütün insanların bir arada toplanmış bulunacağı bir gündür. O, herkesin hazır olacağı bir gündür.
Biz, o kıyamet gününü ancak sayılı bir müddet için geriye bırakıyoruz.
O gün gelince, Allah’ın izni olmadıkça, hiç kimse konuşamaz. Artık insanlardan bir kısmı muazzebdir; bir kısmı da bahtiyardır.
Muazzeb olanlar, ateştedirler ki, onlar için orada feci bir inilti ve soluma vardır.
(Ahiretin) gökleri ve yeri durdukça, onlar, cehennem’de ebedî olarak kalıcıdırlar, Ancak Rabbinin dilediği başka (dilediğinin azabını başka bir azaba çevirir, veya azab çeken müminleri selâmete çıkarır, cennete kor.) Çünkü Rabbin, dilediğini, hemen noksansız yapar.
Amma bahtiyar olanlar, cennetliktirler, Ahiretin gökleri ve yeri durdukça, onlar, cennette ebedî olarak kalıcıdırlar. Ancak Rabbinin (daha önce müminlerden bir kısım günahkârların azabını) dilediği müddet müstesna. Bu bitmez ve tükenmez bir lütûfdur.
O halde, şu müşriklerin ibadet ettikleri putların dalâlet olduğunda sakın şüphe etme. Onlar, ancak babalarının önceden ibadet ettikleri gibi ibadet ediyorlar. Biz de onların azabdan olan nasiplerini muhakkak noksansız vereceğiz.
Yemin olsun ki, biz Mûsa’ya Tevrat’ı verdik de onun hakkında (bazısı inanıp, bâzısı inanmamak suretiyle) ihtilâfa düşüldü. Eğer Rabbinden bir kelime (ilâhi bir takdîr) bulunup geçmiş olmasaydı, hemen aralarında hüküm verilmiş, cezaları görülmüştü. Gerçekten (Ey Rasûlüm) senin milletinin kâfirleri de Kur’ân dan kuşkulandırıcı bir şüphe içindedirler.
Muhakkak ki Rabbin, onların tümünün (iman edenlerle iman etmeyenlerin) amellerinin karşılığını verecektir, (müminleri cennete kâfirleri cehenneme koyacaktır); Çünkü Allah onların yaptığı her şeyden tamamiyle haberdardır.
Onun için sen, emrolunduğun şekilde, beraberinde tevbe edenlerle dosdoğru hareket et. Aşırı gitmeyin; çünkü Allah, yaptıklarınızın hepsini kemaliyle görücüdür.
Bir de zalimlere (sevgi beslemek, yağcılık yapmak veya yaptıkları işlere rızâ göstermek suretiyle) meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (Cehennemlik olursunuz). Allah’dan başka yardımcılarınız da yoktur; sonra azabından kurtarılamazsınız.
Gündüzün iki tarafında (öğle ve ikindi vakitlerinde) ve geceye yakın üç vakitte (akşam, yatsı ve sabah vakitlerinde) gereği üzre namaz kıl. Doğrusu bu hasenat (beş vakit namazın sevabı, küçük) günahları mahveder, Bu, ibretle düşünenlere bir nasihattır.
(Ey Rasûlüm, kavminin eziyetlerine ve ibadete) sabret; çünkü Allah, iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmez.
Şimdi, sizden önceki devirlerden geri kalan akıl sahipleri, yeryüzünde fesad çıkarmaktan (insanları) alıkoysalardı ya! Fakat onlardan kurtuluşa erdirdiğimiz kimseler pek azdır. Zulüm yapanlar ise, kendilerine verilen refahın (lüks saltanatının) ardına düştüler ve hep mücrim, günahkâr oldular.
Memleketlerin halkı, zulümden berî bulundukları halde, Rabbin, asla o memleketleri zulümle helâk etmez.
Eğer Rabbin dileseydi, bütün insanları tek bir dine bağlı kılardı. Halbuki onlar çeşitli dinlere uyarak ihtilâf edip duracaklardır.
Ancak Rabbinin rahmetiyle, hak din üzere anlaşıp ayrılmıyanlar müstesnadır. Allah, insanları bunun için (bir kısmının ihtilâfı ve bir kısmının hak din üzere bulunması için) yarattı ve Rabbinin meleklerine olan şu: “- And olsun, cehennemi tamamen insanlardan ve cinlerden dolduracağım”, sözü tamamen yerine geldi.
Peygamberlerin haberlerinden kalbini kuvvetle tatmin edeceğimiz her haberi, sana hâdise olarak anlatıyoruz. Bu sûrede de sana hak, müminlere bir öğüt ve bir ihtar geldi.
İman etmiyenlere (Ey Rasûlüm) de ki; “- Bulunduğunuz hal üzere çalışın, biz de çalışıcılarız.
Gözetleyin akıbetinizi, biz de bunu gözetleyiciyiz.”
Göklerin ve yerin sırrı, Allah’ın ilmindedir. Bütün işler de ona döndürülür. O halde, yalnız O’na ibadet et ve O’na tevekkül kıl. Senin Rabbin, yapmakta olduğunuz şeylerden gafil değildir.
(1-2) Elif, Lam, Ra. Bu Kitap, hakim ve haberdar olan Allah tarafindan, Allah´tan baskasina kulluk etmeyesiniz diye ayetleri kesin kilinmis, sonra da uzun uzadiya aciklanmis bir Kitap´dir. Ben size, O´nun tarafindan gonderilmis bir uyarici ve mujdeciyim. Rabbinizden magfiret dileyin ve O´na tevbe edin ki, belli bir sureye kadar sizi guzelce gecindirsin ve her fazilet sahibine faziletinin karsÙlÙgÙnÙ versin. Eger yuz cevirirseniz o zaman ben dogrusu hakkÙnÙzda buyuk gunun azabÙndan korkarÙm.
(1-2) Elif, Lam, Ra. Bu Kitap, hakim ve haberdar olan Allah tarafindan, Allah´tan baskasina kulluk etmeyesiniz diye ayetleri kesin kilinmis, sonra da uzun uzadiya aciklanmis bir Kitap´dir. Ben size, O´nun tarafindan gonderilmis bir uyarici ve mujdeciyim. Rabbinizden magfiret dileyin ve O´na tevbe edin ki, belli bir sureye kadar sizi guzelce gecindirsin ve her fazilet sahibine faziletinin karsÙlÙgÙnÙ versin. Eger yuz cevirirseniz o zaman ben dogrusu hakkÙnÙzda buyuk gunun azabÙndan korkarÙm.
N/A
Donusunuz ancak Allah´adir. O her seye kadir´dir.
Bilin ki, onlar Kuran okunurken gizlenmek icin iki buklum olurlar. Bilin ki, elbiselerine burunduklerinde bile Allah onlarin gizlediklerini ve aciga vurduklarini bilir. Cunku O, kalblerde olani bilendir.
Yeryuzunde yasayan butun canlilarin rizki ancak Allah´a aittir. O, canlilari babalarin sulbunde kararlasmis ve analarin rahminde kararlasmakta iken de bilir. Her sey apacik bir Kitaptadir.
Ars´i su uzerinde iken, hanginizin daha guzel isi isleyecegini ortaya koymak icin, gokleri ve yeri alti gunde yaratan O´dur. And olsun ki, «Siz gercekten, olumden sonra dirileceksiniz» desen, inkar edenler: «Bu, apacik bir sihirden baska bir sey degildir» derler.
And olsun ki, onlarin azabini sayili bir sureye kadar ertelesek, «Onu alikoyan nedir?» derler. Bilin ki, onlara azap geldigi gun, artik geri cevrilmez; alaya aldiklari sey onlari mahvedecektir. *
And olsun ki, insana nimetimizi tattirir sonra onu ondan cekip alirsak, o suphesiz umutsuz bir nankore doner.
Basina gelen sikintidan sonra, ona bir nimet tattirirsak «Musibetler basimdan gitti» der; dogrusu o, simarip boburlenen biridir.
Bunlarin disinda, sabredip iyi isler isleyen kimseler, iste onlara magfiret ve buyuk ecir vardir.
Putperestlerin: «Ona bir hazine indirilmeli veya yaninda bir melek gelmeli degil miydi?» demelerinden senin kalbin daralir ve belki de sana vahyolunanin bir kismini terkedecek olursun. Sen ancak bir uyaricisin, Allah her seye vekildir.
Senin icin: «Onu uydurdu» diyorlar, oyle mi? De ki: «Oyleyse onun surelerine benzer uydurma on sure meydana getirin, iddianizda samimi iseniz, Allah´tan baska cagirabilecekelerinizi de cagirin.»
Soylediginizi yapamazlarsa, bilin ki o, ancak Allah´in ilmiyle indirilmistir. O´ndan baska tanri yoktur, artik muslumansiniz degil mi?
Dunya hayatini ve guzelliklerini isteyenlere, orada islediklerinin karsilgini tastamam, veririz; onlar orada bir eksiklige de ugratilmazlar.
Iste ahirette onlara atesten baska bir sey yoktur. Isledikleri seyler orada bosa gitmistir. Zaten yapmakta olduklari da batildir.
Rabbinin katindan bir belgesi ve onun arkasindan da bir sahidi olanlar, onlerinde de Musa´nin Kitap´i onder ve rahmet olarak bulunanlardir ki, iste onlar Kuran´a inanirlar. Hangi topluluk onu inkar ederse yeri atestir; senin de bundan suphen olmasin. Dogrusu o, Rabbinden bir gercektir, fakat insanlarÙn cogu inanmazlar.
Yalan soyleyerek Allah´a iftira edenden daha zalim kim vardir? Iste bunlar Rablerine goturulurler ve sahidler: «Rablerine yalan soyleyenler bunlardir» derler. Bilin ki Allah´in laneti haksizlik yapanlaradir.
Bunlar Allah´in yolundan alikorlar ve o yolu egriltmege calisirlar; iste onlar ahireti inkar edenlerdir.
Bunlar yeryuzunde Allah´i aciz birakamazlar. Allah´dan baska kendilerini kurtaracak dostlari da yoktur. Azap onlara kat kat verilir; isitemezler ve goremezlerdi.
Iste bunlar kendilerine yazik edenlerdir. Uydurduklari putlar da onlardan uzaklasip kaybolmustur.
Ahirette en cok kayba ugrayacaklar suphesiz bunlardir.
Dogrusu inanan ve yararli is yapanlar ve Rablerine boyun egenler, iste onlar cennetliklerdir; orada temellidirler.
Bu iki zumrenin durumu, kor ve sagir kimse ile goren ve isiten kimsenin durumuna benzer. Durumlari hic esit olabilir mi? Ibret almiyor musunuz? *
(25-26) And olsun ki biz Nuh´u kendi milletine gonderdik; «Ben sizin icin apacik bir uyariciyim; Allah´tan baskasina kulluk etmeyin; dogrusu ben hakkinizda can yakici bir gunun azabindan korkuyorum.» dedi.
(25-26) And olsun ki biz Nuh´u kendi milletine gonderdik; «Ben sizin icin apacik bir uyariciyim; Allah´tan baskasina kulluk etmeyin; dogrusu ben hakkinizda can yakici bir gunun azabindan korkuyorum.» dedi.
Milletinin inkarci ileri gelenleri: «Senin ancak kendimiz gibi bir insan oldugunu goruyoruz. Daha baslangicta, sana bizim ayak takimi disinda kimsenin uydugunu gormuyoruz. Sizin bizden bir ustunlugunuz yoktur; biz sizi yalanci saniyoruz» dediler.
Nuh: «Ey milletim! Rabbimin katindan bir delilim bulunsa ve bana yine katindan bir rahmet vermis de bunlar sizden gizlenmis olsa, soyleyin bana, hoslanmadiginiz halde zorla sizi bunlara mecbur mu ederiz?» dedi.
«Ey milletim! Buna karsilik ben sizden bir mal da istemiyorum. Benim ucretim Allah´a aittir; inananlari da kovacak degilim; cunku onlar Rableriyle karsilasacaklar; fakat ben sizi cahil bir millet olarak goruyorum.
«Ey milletim! Onlari kovarsam, Allah´a karsi beni kim savunur? Dusunmez misiniz?»
«ize, Allah´in hazineleri yanimdadir demiyorum; gaybi da bilmem; dogrusu melek oldugumu da soylemiyorum; kucuk gorduklerinize Allah iyilik vermeyecektir diyemem; iclerinde olani Allah daha iyi bilir. Yoksa suphesiz haksizlik edenlerden olurum.»
«Ey Nuh! Bizimle cidden tartistin; hem de cok tartistin. Dogru sozlulerden isen tehdit ettigin azabi basimiza getir» dediler.
(33-34) «ncak Allah dilerse onu basiniza getirir, siz O´nu aciz birakamazsiniz. Allah sizi azdirmak isterse, ben size ogut vermek istesem de faydasi olmaz. O, sizin Rabbinizdir, O´na donduruleceksiniz» dedi.
(33-34) «ncak Allah dilerse onu basiniza getirir, siz O´nu aciz birakamazsiniz. Allah sizi azdirmak isterse, ben size ogut vermek istesem de faydasi olmaz. O, sizin Rabbinizdir, O´na donduruleceksiniz» dedi.
Sana «Kuran´i kendiliginden uydurdu» derler, de ki: «Uydurdumsa sucu bana aittir; oysa ben sizin islediginiz gunahlardan uzagim.» *
(36-37) Nuh´a, «Senin milletinden, inanmis olanlardan baskasi inanmayacaktir; onlarin yapageldiklerine uzulme; nezaretimiz altinda, sana bildirdigimiz gibi gemiyi yap. Haksizlik yapanlar icin Bana bas vurma, cunku onlar suda bogulacaklardir» diye Allah tarafÙndan vahyolundu.
(36-37) Nuh´a, «Senin milletinden, inanmis olanlardan baskasi inanmayacaktir; onlarin yapageldiklerine uzulme; nezaretimiz altinda, sana bildirdigimiz gibi gemiyi yap. Haksizlik yapanlar icin Bana bas vurma, cunku onlar suda bogulacaklardir» diye Allah tarafÙndan vahyolundu.
(38-39) Gemiyi yaparken, milletinin inkarci ileri gelenleri yanina ugradikca onunla alay ederlerdi. O da: «Bizimle alay ediyorsunuz ama, alay ettiginiz gibi biz de sizinle alay edecegiz; rezil edecek olan azabin kime gelecegini ve kime surekli azabin inecegini goreceksiniz» dedi.
(38-39) Gemiyi yaparken, milletinin inkarci ileri gelenleri yanina ugradikca onunla alay ederlerdi. O da: «Bizimle alay ediyorsunuz ama, alay ettiginiz gibi biz de sizinle alay edecegiz; rezil edecek olan azabin kime gelecegini ve kime surekli azabin inecegini goreceksiniz» dedi.
Buyrugumuz gelip tandirdan sular kaynamaga baslayinca, «Her cinsten birer cifti ve aleyhine hukum verilmis olanin disinda kalan coluk cocugunu ve inananlari gemiye bindir» dedik. Pek az kimse onunla beraber inanmisti.
Allah «Oraya binin; yurumesi ve durmasi Allah´in ismiyledir, Rabbin bagislar ve merhamet eder» dedi.
Gemi, daglar gibi dalgalar icinde onlari gotururken, Nuh, bir kenarda ayri kalmis olan ogluna «Ey ogulcugum! Bizimle beraber gel, kafirlerle birlik olma» diye seslendi.
Yere, «Suyunu cek!", goge, «Ey gok sen de tut!» denildi. Su cekildi, is de bitti; gemi Cudi´ye oturdu. «Haksizlik yapan millet Allah´in rahmetinden uzak olsun» denildi.
Nuh Rabbine seslendi: «Rabbim! Oglum benim ailemdendi. Dogrusu Senin vadin haktir. Sen hukmedenlerin en iyi hukmedenisin» dedi.
Allah: «Ey Nuh! O senin ailenden sayilmaz; cunku kotu bir is islemistir; oyleyse bilmedigin seyi Benden isteme. Iste sana ogut, bilgisizlerden olma» dedi.
"Rabbim! Bilmedigim seyi Senden istemekten Sana siginirim. Beni bagislamaz ve bana merhamet etmezsen kaybedenlerden olurum» dedi.
«Ey Nuh! Sana ve Seninle beraber olan topluluklara bizden bir selamet ve bereketle gemiden in. Ama bircok topluluklari da gecindirecegiz, sonra onlara can yakici bir azap verecegiz» denildi.
Bunlar sana vahyettigimiz bilinmeyen olaylardir. Sen de, milletin de daha once bunlari bilmezdiniz. Sabret, sonuc, Allah´tan sakinanlarindir. *
Ad milletine kardesleri Hud´u gonderdik. µoyle dedi: «Ey milletim! Allah´a kulluk edin. O´ndan baska tanriniz yoktur; yoksa sadece yalan uyduran kimseler olursunuz.»
«Ey milletim! Buna karsliki sizden bir ucret istemiyorum. Benim ucretim ancak beni yaratana aittir. Akletmez misiniz?»
«Ey milletim! Rabbinizden magfiret dileyin, sonra O´na tevbe edin ki size gokten bol bol yagmur gondersin, kuvvetinize kuvvet katsin; suclular olarak yuz cevirmeyin.»
«Ey Hud! Sen bize bir belge getirmeden, senin sozunden oturu tanrilarimizi terketmeyiz ve sana inanmayiz.
(54-57) Bir kisim tanrilarimiz seni carpmistir, demekten baska birsey demeyiz» dediler. Hud: «Dogrusu ben Allah´i sahit tutuyorum; siz de sahit olun ki ben O´nu birakip kostugunuz ortaklardan uzagim. Hepiniz bana tuzak kurun sonra da ertelemeyin. Ben, ancak benim de sizin de Rabbiniz olan Allah´a guvenirim. Hicbir canlÙ yoktur ki Allah ona el koymamÙs bulunsun. Rabbim elbette dogru yoldadÙr. Eger yuz cevirirseniz, suphesiz ben size benimle gonderileni bildirdim. Rabbim sizden baska bir milleti yerinize getirebilir, O´na bir sey de yapamazsÙnÙz. Dogrusu Rabbim herseyi koruyandÙr» dedi.
(54-57) Bir kisim tanrilarimiz seni carpmistir, demekten baska birsey demeyiz» dediler. Hud: «Dogrusu ben Allah´i sahit tutuyorum; siz de sahit olun ki ben O´nu birakip kostugunuz ortaklardan uzagim. Hepiniz bana tuzak kurun sonra da ertelemeyin. Ben, ancak benim de sizin de Rabbiniz olan Allah´a guvenirim. Hicbir canlÙ yoktur ki Allah ona el koymamÙs bulunsun. Rabbim elbette dogru yoldadÙr. Eger yuz cevirirseniz, suphesiz ben size benimle gonderileni bildirdim. Rabbim sizden baska bir milleti yerinize getirebilir, O´na bir sey de yapamazsÙnÙz. Dogrusu Rabbim herseyi koruyandÙr» dedi.
(54-57) Bir kisim tanrilarimiz seni carpmistir, demekten baska birsey demeyiz» dediler. Hud: «Dogrusu ben Allah´i sahit tutuyorum; siz de sahit olun ki ben O´nu birakip kostugunuz ortaklardan uzagim. Hepiniz bana tuzak kurun sonra da ertelemeyin. Ben, ancak benim de sizin de Rabbiniz olan Allah´a guvenirim. Hicbir canlÙ yoktur ki Allah ona el koymamÙs bulunsun. Rabbim elbette dogru yoldadÙr. Eger yuz cevirirseniz, suphesiz ben size benimle gonderileni bildirdim. Rabbim sizden baska bir milleti yerinize getirebilir, O´na bir sey de yapamazsÙnÙz. Dogrusu Rabbim herseyi koruyandÙr» dedi.
(54-57) Bir kisim tanrilarimiz seni carpmistir, demekten baska birsey demeyiz» dediler. Hud: «Dogrusu ben Allah´i sahit tutuyorum; siz de sahit olun ki ben O´nu birakip kostugunuz ortaklardan uzagim. Hepiniz bana tuzak kurun sonra da ertelemeyin. Ben, ancak benim de sizin de Rabbiniz olan Allah´a guvenirim. Hicbir canlÙ yoktur ki Allah ona el koymamÙs bulunsun. Rabbim elbette dogru yoldadÙr. Eger yuz cevirirseniz, suphesiz ben size benimle gonderileni bildirdim. Rabbim sizden baska bir milleti yerinize getirebilir, O´na bir sey de yapamazsÙnÙz. Dogrusu Rabbim herseyi koruyandÙr» dedi.
Buyrugumuz gelince, Hud´u ve beraberindeki inananlari, rahmetimizle kurtardik. Onlari cetin bir azabdan koruduk.
Iste bu, Rablerinin ayetlerini bile bile inkar eden, peygamberlerine kafa tutan ve her inatci zorbanin emrine uyan Ad milletidir.
Bu dunyada da, kiyamet gununde de lanete ugradilar. Bilin ki Ad milleti Rablerini inkar etti ve yine bilin ki Hud´un milleti Ad Allah´in rahmetinden uzaklasti. *
Semud milletine kardesleri Salih´i gonderdik. «Ey milletim! Allah´a kulluk edin; O´ndan baska tanriniz yoktur; sizi yeryuzunde yaratip orayi imar etmenizi dileyen O´dur. Oyleyse O´ndan magfiret dileyin, sonra da O´na tevbe edin. Dogrusu Rabbim size yakÙn ve dualarÙ kabul edendir» dedi.
«Ey Salih! Sen bundan once, aramizda kendisinden iyilik beklenir bir kimseydin; simdi babalarimizin taptiklarina bizi tapmaktan men mi ediyorsun? Dogrusu bizi cagirdigin seyden suphe ve endisedeyiz» dediler.
«Ey milletim! Eger Rabbimden bir belgem olur ve bana rahmet eder de ben O´na bas kaldirirsam, soyleyin, Allah´a karsi beni kim savunur? Bana zararimi artirmaktan baska birsey yapamazsiniz» dedi.
«Ey milletim! Bu, size bir ayet olarak, Allah´in devesidir. Birakin onu, Allah´in topraginda otlasin; ona fenalik etmeyin,yoksa siz hemen azaba ugrarsiniz»
Buna ragmen onu kesip devirdiler. O zaman Salih: «Yurudunuzda uc gun daha kalin. Bu, yalanlanmayacak bir sozdur» dedi.
Buyrugumuz gelince, Salih´i ve beraberindeki inananlari katimizdan bir rahmet olarak o gunun rezilliginden kurtardik. Dogrusu Rabbin pek kuvvetli ve gucludur.
Haksizlik yapanlari bir ciglik tuttu, olduklari yerde diz ustu cokuverdiler.
Sanki orada hic yasamamislardi. Bilin ki, Semud milleti Rabbi´ni inkar etmisti. Bilin ki, Semud milleti Allah´in rahmetinden uzaklasti. *
And olsun ki, elcilerimiz mujde ile Ibrahim´e geldiler. «Selam sana» dediler, «Size de selam» dedi, hemen kizartilmis bir buzagi getirdi.
Ellerini ona uzatmadiklarini gorunce, durumlarini begenmedi ve icine korku dustu. Onlar, «Korkma, biz Lut milletine gonderildik» dediler.
Bu arada, Ibrahim´in ayakta duran karisi gulunce, «Ona Ishak´i ardindan Yakub´u mujdeleriz» dediler.
«Vay basima gelenler! Ben bir kocakari, kocam da ihtiyar olmusken nasil dogurabilirim? Dogrusu bu sasilacak bir sey» dedi.
«Ey evin hanimi! Allah´in rahmeti ve bereketleri uzerinize olmusken, nasil Allah´in isine sasarsin? O, ovulmeye layiktir, yucelerin yucesidir» dediler.
Ibrahim´in korkusu gidip de mujde kendisine ulasinca, Lut milleti hakkinda elcilerimizle tartismaya giristi.
Dogrusu Ibrahim cok icli, yumusak huylu ve kendini Allah´a vermis bir kimse idi.
Elcilerimiz, «Ey Ibrahim! Bundan vazgec, dogrusu Rabbinin emri gelmistir. Onlara, suphesiz, geri cevrilemeyecek bir azap gelmektedir» dediler.
Elcilerimiz Lut´a gelince, onun fenasina gitti; cok sikildi, «Bu cetin bir gundur» dedi.
Milleti ona kosarak geldiler. Daha once kotu isler isliyorlardi. «Ey milletim! Iste bunlar benim kizlarim, onlar sizin icin daha temizdir. (Size nikahliyabilirim!) Allah´tan sakinin, konuklarimin onunde beni rezil etmeyin. Icinizde akli basinda kimse yok mudur?» dedi.
«And olsun ki, senin kizlarinla bir isimiz olmadigini biliyorsun; dogrusu, ne istedigimizin farkindasin» dediler.
«eske size yetecek bir kuvvetim olsa veya saglam bir yere siginsam» dedi.
«Ey Lut! Biz Rabbinin ecileriyiz, onlar sana ilisemiyecekler; geceleyin birara, ailenle beraber yola cik; karinin disinda kimse geri kalmasin. Dogrusu onlarin basina gelen onun basina da gelecektir. Vadeleri gun dogana kadardir. Gun dogmasi yakin degil mi?» dediler.
(82-83) Buyrugumuz gelince oralarin altini ustune getirdik; uzerine Rabbinin katindan, isaretli olarak yigin yigin sert tas yagdirdik. Bunlar zalimlerden hicbir zaman uzak olmayacaktir.*
(82-83) Buyrugumuz gelince oralarin altini ustune getirdik; uzerine Rabbinin katindan, isaretli olarak yigin yigin sert tas yagdirdik. Bunlar zalimlerden hicbir zaman uzak olmayacaktir.*
Medyen halkina kardesleri µuayb´i gonderdik. µoyle dedi: «Ey milletim! Allah´a kulluk edin; O´ndan baska tanriniz yoktur. Olcuyu tartiyi eksik tutmayin. Dogrusu ben sizi bolluk icinde goruyorum ve hakkinizda kusatici bir gunun azabindan korkuyorum.»
«Ey milletim! Olcuyu ve tartiyi tamami tamamina yapin; insanlara esyalarini eksik vermeyin; yeryuzunde bozgunculuk yaparak karisiklik cikarmayin.»
«naniyorsaniz, Allah´in geri biraktigi helal kar sizin icin daha hayirlidir. Ben size bekci degilim.»
«Ey µuayb! Babalarimizin taptigini birakmamizi emreden veya mallarimizi istedigimiz gibi kullanmamizi meneden senin namazin midir? Sen dogrusu akli basinda, yumusak huylu birisin» dediler.
«Ey Milletim! Rabbimden benim bir belgem oldugu ve bana guzel bir rizik da verdigi halde, O´na karsi gelebilir miyim? Soylesenize! Size yasak ettigim seylerde, aykiri hareket etmek istemem; gucumun yettigi kadar islah etmekten baska bir dilegim yoktur. BasarÙm ancak Allah´tandÙr, O´na guvendim; O´na yoneliyorum» dedi.
«Ey Milletim! Bana karsi gelmeniz, Nuh milletine veya Hud milletine yahut da Salih milletine gelen felaketin bir benzerini, sakin basiniza getirmesin. Lut milleti sizden uzak degildir.»
«ORabbinizden magfiret dileyin; O´na tevbe edin; dogrusu Rabbim merhamet eder ve cok sever.»
«Ey µuayb! Soylediklerinin cogunu anlamiyor ve dogrusu seni aramizda gucsuz goruyoruz. Eger taraftarlarin olmasaydi seni taslardik. Esasen bizim gozumuzde pek itibarin da yoktur» dediler.
«Ey Milletim! Benim taraftarlarim size gore Allah´tan daha mi degerlidir ki Allah´a sirt cevirdiniz? Dogrusu Rabbim yaptiklarinizi bilgisiyle kusatmistir» dedi.
«Ey Milletim! Durumunuzun gerektirdigini yapin, dogrusu ben de yapacagim. Kime rezil edici bir azabin gelecegini, kimin yalanci oldugunu bileceksiniz. Gozleyin, dogrusu ben de sizinle beraber gozluyorum.»
Buyrugumuz gelince, µuayb´i ve beraberindeki inananlari katimizdan bir rahmet olarak kurtardik. Haksizlik yapanlari bir ciglik yakaladi, olduklari yerde diz ustu cokuverdiler.
Sanki orada hic yasamamislardi. Bilin ki Semud milleti Allah´in rahmetinden uzaklastigi gibi Medyen halki da uzaklasti.*
(96-97) And olsun ki Musa´yi FIravun ve erkanina mucizeleremizle, apacik bir delil ile gonderdik. Firavun´un buyruguna uydular, oysa Firavun´un buyurdugu sagduyuya uygun degildi.
(96-97) And olsun ki Musa´yi FIravun ve erkanina mucizeleremizle, apacik bir delil ile gonderdik. Firavun´un buyruguna uydular, oysa Firavun´un buyurdugu sagduyuya uygun degildi.
Firavun, kiyamet gununde milletine onculuk eder, onlari cehenneme goturur. Gittikleri yer ne kotu yerdir!
Hem burada ve hem kiyamet gununde lanete ugratilirlar. Bu ne kotu bir bagistir!
«Bu sana anlattiklarimiz, kasabalarin basindan gecenlerdir. Onlarin bir kismi hala duruyor, bir kismi ise silinip gitmistir.
Onlara Biz zulmetmedik, fakat onlar kendilerine yazik ettiler. Rabbinin buyrugu gelince, Allah´i birakip taptiklari tanrilar kendilerine bir fayda vermedi, kayiplarini artirmaktan baska bir seye yaramadi.
Allah, kasabalarin zalim halkini yakalayinca, boyle yakalar; yakalamasi da siddetli ve elimdir.
Ahiretin azabindan korkanlara, bunda, hic suphesiz ibret vardir. Bu, insanlarin toplanacagi gundur; bu, gorulecek bir gundur.
Biz, o gunu, ancak belli bir sureye kadar geciktiririz.
O gun gelince, Allah´in izni olmaksizin hic kimse konusamaz: Iclerinde bedbaht olanlar da, mesut olanlar da vardir.
Bedbaht olanlar cehennemdedirler. Onlar orada ah edip inlerler.
Rabbinin dilemesi bir yana, gokler ve yer durdukca, orada temelli kalacaklardir. Rabbin, suphesiz, her istedigini yapar.
Mesud olanlar ise cennettedirler. Rabbinin dilemesi bir yana, sonsuz bir lutuf olarak, gokler ve yer durdukca, orada temelli kalacaklardir.
Bu putperestlerin taptiklarinin batil oldugunda suphen olmasin; daha once babalarinin tapmis olduklari gibi onlar da taparlar. Onlara paylarini suphesiz eksiksiz olarak odeyecegiz.*
And olsun ki, Musa´ya Kitap verdik; onda ayriliga dustuler. Eger Rabbinin verilmis bir sozu olmasaydi, aralarinda coktan hukmedilmis olurdu. Dogrusu onlar, Kitap´in Allah katindan oldugunda suphe ve endise icindedirler.
Rabbin, onlarin islerinin karsiligini elbette tamamen verecektir. O, suphesiz, onlarin yaptiklarini bilir.
Sen, beraberindeki tevbe edenlerle birlikte emrolundugun gibi dosdogru ol. Asiri gitmeyin, dogrusu Allah yaptiklarinizi gorur.
Haksizlik yapanlara yonelmeyin, yoksa ates size de dokunur. Sizin Allah´tan baska dostunuz yoktur; sonra, yardim da goremezsiniz.
Gunduzun iki ucunda ve gecenin gunduze yakin zamanlarinda namaz kil. Dogrusu iyilikler kotulukleri giderir. Bu, ogut kabul edenlere bir oguttur.
Sabret, Allah iyi davrananlarin ecrini elbette zayi etmez.
Sizden onceki nesillerin ileri gelenleri, yeryuzunde bozgunculuga engel olmali degil miydiler? Onlardan kurtardiklarimiz pek azdir. Kendilerine verilen nimete karsi haksizlik edenlere uyanlar ise suclu oldular.
Rabbin, kasabalarin halki islah olmusken, haksiz yere onlari yok etmez.
(118-11) 9 Eger Rabbin dileseydi insanlari tek bir ummet kilardi. Fakat, Rabbinin merhamet ettikleri bir yana, hala ayriliktadirlar, esasen onlari bunun icin yaratmistir. Rabbinin «And olsun ki cehennemi hep insan ve cin ile dolduracagim» sozu yerine gelmistir.
(118-11) 9 Eger Rabbin dileseydi insanlari tek bir ummet kilardi. Fakat, Rabbinin merhamet ettikleri bir yana, hala ayriliktadirlar, esasen onlari bunun icin yaratmistir. Rabbinin «And olsun ki cehennemi hep insan ve cin ile dolduracagim» sozu yerine gelmistir.
Peygamberlerin baslarindan gecenlerden, sana anlattigimiz her sey, senin gonlunu pekistirmemizi saglar; sana bu belgelerle gercek; inanananlara da ogut ve hatirlatma gelmistir.
(121-12) 2 Inanmayanlara: «Durumunuzun gerektirdigini yapin, dogrusu biz de yapiyoruz; bekleyin, biz de bekliyoruz» de.
(121-12) 2 Inanmayanlara: «Durumunuzun gerektirdigini yapin, dogrusu biz de yapiyoruz; bekleyin, biz de bekliyoruz» de.
Goklerin ve yerin gaybi Allah´a aittir. Butun isler O´na dondurulur. Oyleyse O´na kulluk et, O´na guven. Rabbin, yaptiklarinizdan habersiz degildir. *
Elif - Lâm - Râ. Bu bir kitabdır ki âyetleri sağlam esaslara, kuvvetli kesin delillere oturtulmuştur. Sonra da bir bir açıklanmıştır. Bu, yegâne hikmet sahibi ve her şeyden haberli (yüce kudret) katındandır.
Öyle ki, Allah´tan başkasına ibâdet etmiyesiniz. Ben de şüphesiz O´ndan (gönderilen) bir uyarıcı ve müjdeciyim.
Ve Rabbinizden bağışlanma isteyesiniz, sonra da O´na tevbe edesiniz ; tâ ki belli bir süreye kadar sizi güzel bir geçimle geçindirsin ve her fazîlet sahibine faziletini versin. Eğer yüzçevirirseniz, doğrusu ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım.
Dönüşünüz ancak Allah´adır. O´nun güç ve kudreti her şeye yeter.
Dikkat et ki, onlar O´ndan gizlenmek için göğüslerini katlayıp (iki) büklüm olurlar. Haberiniz olsun ki, elbiselerine büründüklerinde, Allah onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. Şüphesiz ki Allah göğüslerde dönüp dolaşanı bilendir.
Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah´a ait olmasın. Onların yerleştikleri yeri de, tevdi´ edildikleri yeri de bilir. Bunların hepsi açık kitâbdadır.
O sizi denemek, hanginizin amelinin daha güzel olduğunu ortaya çıkarmak için gökleri ve yeri altı gün (devir)de yarattı ki Arş´ı da su üstünde idi. Eğer onlara, öldükten sonra dirilip kalkacaksınız, diyecek olsan, o küfredenler, «elbette bu açık bir sihirden başkası değildir!» diyecekler.
Şayet azabı onlardan sayılı bir süreye kadar geciktirecek olsak, «onu engelleyip alıkoyan nedir?» diyecekler. Bilin ki azâb onlara geldiği gün, artık kendilerinden çevrilecek değildir ve alaya aldıkları şey onları iyiden iyiye kuşatacaktır.
İnsana kendi tarafımızdan bir rahmet tattırdıktan sonra, onu ondan çekip alırsak, (bir de bakarsın ki) o çok umutsuz ve çok nankördür.
Eğer kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra nîmet tattırsak, and olsun ki o, «sıkıntılar ve kötülükler benden ayrılıp gitti» der. Şüphesiz ki o (bu durumda) çokça sevinir ve böbürlenir.
Ancak sabredip güzel-yararlı amellerde bulunanlar böyle değildirler. İşte bunlara bağışlanma ve büyük mükâfat vardır.
Onların O´na (sapık inkarcıların Peygamber´e) bir hazine indirmeli değil miydi veya onunla beraber bir melek gelmeli değil miydi ? demelerinden neredeyse sana vahyolunanın bir kısmını terkeder gibi oluyorsun ve bu sebeple göğsün daralıyor. (Unutma ki) sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise, her şeyi düzenleyen, koruyan tek güven kaynağıdır.
Yoksa Kur´ân´ı O mu uydurdu diyorlar ? De ki: Öyle ise haydi onun gibi uydurma on sûre getirin ve sözünüzde doğrulardan iseniz, Allah´ tan başka gücünüzün yettiği (kadar) kimseleri (de yardımınıza) çağırın.
Eğer sizin (bu önerinize) olumlu cevap vermezlerse, bilin ki O, Allah´ın ilmiyle donatılarak indirilmiştir. O´ndan başka hiçbir ilâh yoktur, ancak O vardır. Artık siz teslimiyet gösterip İslâm´ı kabul etmez misiniz?
Dünya hayatını, onun süs ve şatafatını isteyenlere, Dünya´da işlediklerinin karşılığını tastamam veririz ve onlar burada bir zarara ve eksikliğe de uğratılmazlar.
İşte bunlar, öyle kimselerdir ki, Âhiret´de kendilerine ateşten başkası yoktur. Dünya´da işledikleri boşa gitmiştir ve yaptıklarının hepsi de değersiz ve anlamsızdır.
Rabbinden açık bir belge üzere olan ve onu, yine Rabbinden bir şâhid izleyen ve önünde de bir önder ve rahmet ölçüsü olan Musa´nın kitabı bulunan kimse, (sadece dünyalık isteyen ve şöhret peşinde koşan) gibi midir ? İşte bunlar Kur´ân´a inanırlar. Hangi zümre de onu inkâr eder, tanımazlık yaparsa, ateş onun va´dolunmuş yeridir. Ve sakın bu hususta şüpheci olma ! Çünkü Kur´ân Rabbinden (inen) hakkın-gerçeğin kendisidir. Ne var ki insanların çoğu inanmazlar.
Allah´a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir ? işte böyleleri Rablerinin huzuruna çıkarılırlar ; şâhidler de «Rablarına karşı yalan uyduranlar işte bunlardır I» derler. Haberiniz olsun ki, Allah´ın laneti zâlimleredir.
O zâlimler ki, Allah´ın yolundan alıkorlar, onu eğri göstermek isterler. Bunlar, evet bunlardır Âhiret´i inkâr edenler.
Bunlar yeryüzünde (Allah´ı) âciz bırakıcı da değillerdir ve Allah´ tan başka kendilerine dostluk elini uzatacak (kendilerine sahip çıkacak) kimseleri de yoktur. Onlara azâb kat kat olup katmerleşecek. Aslında onlar ne (hakk´ın sesini) işitmeye güc getirebilmişlerdi, ne de (gerçeği) görebilmişlerdi.
İşte bunlar kendilerine yazık edenlerdir ve uydurdukları şeyler (putlar ve benzeri uydurma ilâhlar) de kendilerine yan çizip gitmiştir.
Şüphe yok ki, Âhiret´te de zarara uğrayanlar onlardır.
Onlar ki, imân edip iyi-yararlı amellerde bulundular ve Rablarına gönülden bağlanıp kalb yatışkanlığıyla O´na yönelip eğildiler, işte onlar Cennet yaranıdırlar ve orada ebedî kalıcılardır.
Bu iki (zıt) zümrenin misâli, kör ile sağıra, gören ile işitene benzer ; hiç bunlar eşit olurlar mı ? Artık düşünüp öğüt almaz mısınız?
And olsun ki, Nuh´u kendi kavmine (peygamber olarak) gönderdik. (O da kavmine): «Şüphesiz ben sizin için açık bir uyarıcıyım.
Allah´tan başkasına tapmayın. Doğrusu ben, hakkınızda elîm bir günün azabından korkuyorum,» demişti.
Kavminden inkâra sapanların ileri gelenleri: «Biz seni de ancak kendimiz gibi bir insan olarak görüyoruz ; hem sana ancak ilk bakışta bizden en rezil ve aşağılık kimselerin uyduğunu müşahede ediyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de, faziletinizi de göremiyoruz; belki sizi yalancılar sanıyoruz» demişlerdi.
Nûh : «Ey kavmim !» dedi, «ne dersiniz, eğer ben Rabbimden gelen açık bir kanıt üzere isem ve O kendi katından bana bir rahmet vermiş de o size kapalı kalmışsa, ondan tiksinip hoşlanmadığınız halde sizi ona zorlayabilir miyim ?»
Ey kavmim, buna karşılık sizden bir mal da istemiyorum. Benim ecrim (hizmetimin karşılığı) ancak Allah´a aittir ve şüphesiz ki ben o imân edenleri kovacak da değilim. Onlar mutlaka Rablarına kavuşacaklardır. Ama ben sizi cehalet içinde (bocalayan) bir kavim olarak görüyorum.
Ey kavmim, onları (imân edenleri) kovacak olursam, Allah´ın (vereceği cezadan) kim (beni kurtarıp) yardım edebilir? Hiç düşünmüyor musunuz ?
Ben size, Allah´ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Gözlerinizin, küçük görüp hafife aldığı kişilere Allah hiç hayır vermeyecek de demem. Onların içyüzünü Allah daha iyi bilir. Aksi halde şüphe etmeyin ki zâlimlerden olurum.
(Kavmi ona) : Ey Nûh ! Dediler, cidden bizimle tartışıp uğraştın ve bizimle uğraşmanı çoğalttın (ileri gittin). Eğer doğrulardan isen şu bizi tehdîd edip durduğun (azabı) getir.
Nûh : Onu size ancak, dilerse Allah getirir; Allah´ı âciz bırakacak değilsiniz.
Eğer Allah, sizi azdırıp yok etmek istese, ben size öğüt vermek istesem de öğüdüm size bir yarar sağlamaz. O sizin Rabbinizdir ve ancak O´na döndürüleceksiniz.
Yoksa onu uydurdu mu diyorlar ? De ki: Eğer onu uydurdumsa, günah ve vebali benim üzerimedir ve ben sizin işlediğiniz günah ve vebalinizden beriyim, dedi.
Nuh´a, senin kavminden imân edenlerden başkası, şüphen olmasın ki (sana) inanmıyacaktır. Artık onların işleyegeldiklerinden dolayı üzülüp tasalanma.
Gözetimimiz altında ve vahyimiz doğrultusunda gemiyi yap ve sakın zulmedenler hakkında bana hitabda bulunma ; çünkü onlar mutlaka boğulacaklardır, diye vahyolundu.
Nûh gemiyi yapmaya başladı ; kavminin ileri gelenleri yanından geçtikçe onu alaya alıyorlardı. Nûh onlara : «Bizimle alay ediyorsunuz ; bizimle alay ettiğiniz gibi biz de (yakında) sizinle alay edeceğiz.
İleride rüsvay edici azabın kime geleceğini ve kalıcı azabın kimin üzerine ineceğini anlayacaksınız» dedi.
Sonunda emrimiz gelip tennur kaynamaya başlayınca (Nuh´a) dedik ki: «Her (hayvanın) dişi ve erkeğinden ikişer taneyi ve aleyhinde (ilâhi) hüküm geçmiş olanlar dışında aileni ve imân edenleri gemiye yüklet (bindir)!» Ne var ki, beraberinde imân edenler pek az kimseler idi.
Nûh, «Bininiz ona ; yüzüp yürümesi de, demir atıp durması da Allah´ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim, çok bağışlayan, çok merhamet eden, dir,» dedi.
Gemi, içinde taşıdıklarıyla birlikte dağ gibi dalgalar arasında yüzüp yol alıyordu. Nûh, ayrı bir yere çekilen oğluna, «oğulcağızım ! Bizimle beraber (gel) gemiye bin, kâfirlerle beraber olma,» diye seslendi.
O, «ben az sonra bir dağa sığınırım, o beni sudan korur» dedi. Nûh ona: «Bugün Allah´ın emrinden koruyacak (hiçbir güc ve yardımcı) yoktur; ancak O´nun merhamet ettiği müstesna,» derken aralarına dal ga(lar) girdi ve o da boğulanlardan (biri) oldu.
Ey yeryüzü ! Suyunu yut; ey gök ! Sen de (suyunu) tut, denildi. Su çekildi, iş bitirildi ve gemi CÛDÎ üzerinde yöntemli şekilde durdu. O zâlimler topluluğuna da «rahmetten uzak olun !» denildi.
Nûh, Rabbına (yanık bir yürekle) seslendi «Rabbim ! Doğrusu oğlum benim ailemdendi. Şüphesiz ki senin va´din haktır ve sen hükmedenlerin en iyi hükmedenisin» dedi.
Allah Ona : «Ey Nûh ! Şüphesiz ki, o senin ailenden değildir; çünkü onun (yaptığı) cidden sâlih (İyi-yararlı) bir âmel değildi. Artık (içyüzünü) bilmediğin bir şeyi benden isteme. Bilgisizlerden olmayasın diye gerçekten sana öğüt veriyorum» buyurdu.
Nûh dedi ki: «Rabbim! Bilmediğim bir şeyi senden istemekten yine sana sığınırım; eğer beni bağışlamaz ve merhamet etmezsen elbette zarara uğrayanlardan olurum»
Denildi ki: «Ey Nûh! Bizden sana ve seninle birlikte bulunan mü´ minlere (topluluklara) bir selâmet ve çok bereketlerle gemiden in.. İleride nice ümmetleri de geçindirip yararlandıracağız ; sonra da bizden onlara elem verici azâb dokunacak.»
İşte bunlar, sana vahiy ile bildirdiğimiz gaybî haberlerdir. Daha önce ne sen bunu biliyordun, ne de kavmin biliyordu. Öyleyse sen de sabret. Sonunda kazanacak olanlar, elbette Allah´tan korkup (kötülüklerden) sakınanlardır.
Âd (kavmine) de kardeşleri Hûd´u (peygamber olarak) gönderdik.. «Ey kavmim,» dedi, «Allah´a tapın ; sizin O´ndan başka ilâhınız yoktur. Siz ancak yalan uydurup duruyorsunuz.
Ey kavmim, buna karşı sizden bir ecir (hizmet karşılığı bir ücret) istemiyorum. Benim ücretim ancak beni yoktan yaratana aittir. Artık aklınızı kullanmaz mısınız?
Ey kavmim, Rabbinizden bağışlanmanızı dileyin ; sonra da O´na tevbe edin ki. üzerinize bol yağmur göndersin ; kuvvetinize kuvvet katarak gücünüzü artırsın; siz de artık günahkâr suçlular olarak (O´ndan) yüzçevirmeyin.»
Ey Hûd ! Dediler, sen bize açık bir belge (mu´cize) getirmedin, bu yüzden senin sözünden dolayı tanrılarımızı bırakacak ve sana da imân edecek değiliz.
Bizim sana sözümüz ancak şudur: Tanrılarımızdan bir kısmı seni fena halde çarpmıştır. O da ; «Ben, Allah´ı şâhid ediniyorum ve siz de şâhid olun ki, ben sizin, Allah´ı bırakıp da O´na ortak koştuklarınızdan beriyim.
Artık hep birlikte benim için dilediğiniz tuzağı kurun, sonra da bana hiç süre tanımayın.
Doğrusu ben, benim de Rabbim, sizin de Rabblniz Allah´a güvenip dayanmışımdır. Hiçbir yerde bir canlı yoktur ki Allah onun perçeminden tutmuş bulunmasın, (her şeyin dizgini O´nun kudret elinde bulunuyordur). Şüphesiz ki, Rabbim dosdoğru yoldadır, (buyrukları ancak doğruyu, iyiyi, güzeli, yararlıyı ve mutluluğu yansıtır).
Eğer yüzçevirirseniz, gerçekten ben size benimle gönderilen (ilâhî buyrukları) teblîğ ettim. Rabbim, sizden başka bir kavmi yerinize getirir de siz ona hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Şüphesiz ki Rabbim, her şeyi gözetip koruyandır,» dedi.
Buyruğumu taşıyan hükmümüz gelince, kendi katımızdan bir rahmetle Hûd´u ve onunla birlikte olan mü´minleri kurtardık, onları oldukça ağır bir azâbdan selâmete erdirdik.
İşte bu Âd kavmi, Rablarının âyetlerini inatla inkâr ettiler, O´nun peygamberine karşı geldiler ve her inatçı zorbanın emrine uydular.
Bu Dünya´da da, Âhiret´te de lanet peşlerine takılıp kaldı; haberiniz olsun ki Âd kavmi, Rablarını tanımayıp küfrü seçtiler. Bilin ki Hûd kavmi Âd´a (ilâhî rahmetten) uzaklık olsun.
Semûd (kavmine) de kardeşleri Salih´i (peygamber olarak) gönderdik. «Ey kavmim,» dedi, «Allah´a tapın, sizin O´ndan başka tanrılarınız yoktur. Sizi yerden (topraktan) yetiştirip meydana getiren ve sizin bir ömür geçirip orayı bayındır hale getirmenizi dileyen O´dur. O halde O´ndan bağışlanmanızı dileyin de O´na yönelip tevbe edin. Şüphesiz ki Rabbim çok yakındır ve (duaları, tevbe ve istiğfarları) kabul edendir.»
Ey Salih, dediler, sen bundan önce aramızda ümit beslenir bir kişi idin ; babalarımızın taptıklarına tapmamızdan alıkoymaya mı çalışıyorsun ?! Doğrusu biz, bizi davet ettiğin şey hakkında şüphe ve kuşku içindeyiz.
«Ey kavmim,» dedi, «söyleyin, eğer ben Rabbimden açık bir belge (mu´cize ve yeterli belge) üzere isem ve bana kendi katından bir rahmet vermişse, O´na isyan ettiğim takdirde (Allah´ın azabından kurtulabilmem için) kim bana yardım eder? O halde siz benim hakkımda zararı artırmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz.
Ey kavmim, işte bu size bir âyet (mu´cize, açık belge) olarak Allah´ın (belirlediği) dişi devedir; bırakın da Allah´ın arzında otlayadursun;ona kötülükle dokunmayın, yoksa çok yakın bir azâb sizi ya kalayı verir,
Bu uyarıya rağmen onlar deveyi devirip öldürdüler. Salih onlara : Öyle ise evinizde üç gün (daha) yaşayıp yararlanın. Bu, yalanı olmayan bir tehdittir,» dedi.
Buyruğumuz gelince, Salih´i ve beraberindeki imân edenleri, katımızdan bir rahmetle kurtardık, hem de o günün rezilliğinden.. Şüphesiz ki, Rabbin yegâne güçlü ve yegâne üstündür.
O zulmedenleri korkunç bir ses, bir gürültü yakalayıverdi, derken evlerinde dizüstü çöküp kaldılar.
Sanki daha önce orada hiç oturmamış (yuva kurup geçinmemiş) gibi oldular. Dikkat edin, Semûd kavmi Rablerini tanımadılar ve Semûd´a (ilâhî rahmetten) uzaklık olsun.
And olsun ki, elçilerimiz (melekler) İbrahim´e müjde ile geldiler ve «Selâm» dediler. O da (size de) selâm, dedi ve oyalanmadan kızartılmış bir buzağı getirdi.
(Gelen müsafirlerin) ellerinin (sofraya) uzanmadığını görünce, durumlarını yadırgadı, onlardan içine bir korku düştü, ibrahim´e: «Korkma, şüphesiz ki biz Lût kavmine gönderildik» dediler.
İbrahim´in karısı ayakta idi. güldü. Biz de ona İshâk ve onun ardından Yâkub´u müjdeledik.
Vay, dedi, doğuracak mıyım ? Oysa ben bir kocakarı, şu kocam da bir ihtiyar. Doğrusu bu şaşılacak şey !
(Elçi melekler) ona : «Allah´ın emrine mi şaşıyorsun ? Ey ev halkı, Allah´ın rahmeti ve bereketleri üzerinizdedir. Şüphesiz ki Allah çok övülmeye lâyıktır ve O, çok yüce ve çok şanlıdır.
İbrahim´in korkusu gidip kendine müjde gelince, Lût kavmi hakkında bizim (elçilerimiz)le tartışmaya başladı.
Şüphesiz ki İbrahim çok yumuşak huylu, yufka yürekli ve kendini bütünüyle Allah´a veren bir kimse idi.
Ey İbrahim, bu (tartışman)dan vazgeç. Çünkü gerçekten Rabbin em ri gelmiştir ve onlara reddi mümkün olmayan azâb gelecektir.
Elçilerimiz Lût´a geldiler; bu yüzden Lût endişeye kapılıp fenalaştı, için için sıkıldı ve «Bu ne çetin bir gün !» dedi.
Kavmi ise ona koşa koşa gelirdiler; zaten onlar daha önce de kötü fiiller işliyorlardı. Lût «Ey kavmim,» dedi, «işte kızlarım, bunlar (nikâh akdiyle) sizin için daha pâk ve uygundur. Artık Allah´tan korkun da beni misafirlerim hakkında rüsvay etmeyin. İçinizde doğru düşünen, doğru yolda yürüyen bir adam yok mudur?!»
Lût´a dediler ki: «Elbette sen de bilirsin, bizim senin kızlarında hiçbir hakkımız yoktur ve sen bizim ne istediğimizi de çok iyi bilirsin.»
Lût onlara dedi ki: «Ah, keşke size karşı yetecek bir gücüm olsaydı veya çok sağlam bir yere sığınabilseydim i»
(O elçi melekler): «Ey Lût,» dediler, «şüphesiz ki biz, Rabbinin elçileriyiz ; onlar sana, mümkün değil el uzatamazlar. Gecenin bir bölümünde ailenle birlikte yola çık, hiç biriniz arkasına dönüp bakmasın. Ancak eşin değil; çünkü kavmine dokunacak olan (azâb) ona da dokunacak. Şüphesiz ki onlara va´dolunan vakit sabahtır ; sabah vakti yakın değil midir?
Buyruğumuz gelince (ülkenin) üstünü altına getirdik; birbiri üzerine konulmuş pişmiş balçık (gibi) taşlar yağdırdık ki bu taşlar Allah yanında belirlenmişti ve zâlimlerden de asla uzak değildi.
Buyruğumuz gelince (ülkenin) üstünü altına getirdik; birbiri üzerine konulmuş pişmiş balçık (gibi) taşlar yağdırdık ki bu taşlar Allah yanında belirlenmişti ve zâlimlerden de asla uzak değildi.
Medyen´e de kardeşleri Şuâyb´ı (peygamber olarak) gönderdik. Ey kavmim, dedi, Allah´a kulluk edin ; sizin O´ndan başka ilâhınız yoktur. Ölçü ve tartıyı eksik tutmayın ; ben sizi elbette hayr ( = bol nîmet, geniş refah imkânları) içinde görüyorum. Ve doğrusu ben sizi çepeçevre saracak bir günün azabından endişe etmekteyim.
Ey kavmim, ölçü ve tartıyı adaletle uygulayın, insanların eşyasını (haksız yollardan) eksiltmeyin; yeryüzünde bozgunculuk ederek fenalık yapmayın.
İnanmış kişiler iseniz, Allah´ın (helâlinden) bıraktığı kâr daha hayırlıdır. Ve ben sizin üzerinizde koruyucu ve gözetici de değilim.
Onlar, «ey Şuâyb,» dediler, «babalarımızın taptığını terketmemizi veya kendi mallarımızda dilediğimizi yapmamızı bırakıvermemizi senin namazın mı emrediyor? Şüphesiz ki sen, yumuşak huylusun, doğru bir kimsesin, aklı basındasın.»
«Ey kavmim,» dedi, «ya ben Rabbimden açık bir mucize üzere isem ve kendi katından beni güzel bir rızıkla rızıklandırmışsa, ne dersiniz, (O´na nankörlük edebilir miyim ?). Ve ben sizi men´ettiğim şeyde aykırı hareket edip (onu işlemek) istemem. Ben ancak gücüm yettiğince düzeltmek isterim. Muvaffakiyetim ancak Allah´ın yardımıyladır ve ben ancak O´na güvenip dayanırım ve O´na derin saygı ve sevgi ile yönelirim.
Ey kavmim ! Bana düşmanlık beslemeniz, Nûh kavmine veya Hûd kavmine ya da Salih kavmine dokunan musibetin bir benzerini size dokundurmasın. Lût kavmi de sizden pek uzak değildir.
Rabbınızdan bağışlanma dileyin de O´na tevbe edin. Şüphesiz ki Rabbim, çok merhametlidir ve çok sevendir, sevilendir.»
Dediler ki: Ey Şuâyb ! Biz senin söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve biz seni aramızda zayıf olarak görüyoruz. Kabilen olmasaydı, elbette seni taşlardık. Hem sen bizim yanımızda pek aziz-şerefli, itibırlı, üstün bir kimse de değilsin.
Ey kavmim, dedi, size göre benim kabilem Allah´tan daha mı azizdir ki, O´nun (buyruklarını) arkanıza attınız ? Rabbim elbette sizin yapageldiğinizi (ilmiyle) kuşatmıştır.
Ey kavmim, imkânınızı ortaya koyup elinizden geleni yapın. Şüphesiz ben de (gerekeni) yapacağım. Rüsvay edici azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu bileceksiniz. (Gelecek azabı) gözleyin, ben de sizinle beraber gözleyip bekliyorum.
Buyruğumuz gelince, Şuâyb´ı ve beraberindeki imân edenleri rahmetimizle kurtardık. Zâlimleri ise korkunç bir ses ve uğultu yakalayıverdi; evlerinde dizüstü çöküp kaldılar. Orada hiç bulunmamış, yaşamamış gibi oldular. Dikkat edin, Semûd kavmi nasıl (ilâhî) rahmetten uzak kaldıysa Medyen de uzak kaldı.
Buyruğumuz gelince, Şuâyb´ı ve beraberindeki imân edenleri rahmetimizle kurtardık. Zâlimleri ise korkunç bir ses ve uğultu yakalayıverdi; evlerinde dizüstü çöküp kaldılar. Orada hiç bulunmamış, yaşamamış gibi oldular. Dikkat edin, Semûd kavmi nasıl (ilâhî) rahmetten uzak kaldıysa Medyen de uzak kaldı.
And ollsun ki, biz Musa´ yi da âyetlerimizle ve açık-sağlam belge ile Fir´avn´a ve onun (milletinin) ileri gelenlerine gönderdik. Bununla beraber onlar (o ileri gelenler) yine de Fir´avn´ın emrine uydular. Oysa Fir´avn´ın emri doğru ve sıhhatli değildi.
And ollsun ki, biz Musa´ yi da âyetlerimizle ve açık-sağlam belge ile Fir´avn´a ve onun (milletinin) ileri gelenlerine gönderdik. Bununla beraber onlar (o ileri gelenler) yine de Fir´avn´ın emrine uydular. Oysa Fir´avn´ın emri doğru ve sıhhatli değildi.
Fir´avn Kıyamet günü kavminin önüne düşer de onları (suya götürür gibi) ateşe götürür. Varacakları yer ne kötü yerdir.
Burada lanet peşlerine takıldı ; Kıyamet gününde de (öyle olacak). Desteklendikleri şey ne kötü destektir.
(Ey Muhammed!) Bu, ilâhî azaba uğrayan kasabaların haberlerinden (bazı safhalar)dır ki, sana nakledip anlatıyoruz. Bu kıssalardan bir kısmının kalıntısı duruyor, bir kısmı ise biçilmiş ekin gibi (belirsiz olmuştur).
Biz onlara zulmetmedik ; fakat onlar kendilerine zulmettiler. Rabbin buyruğu gelince, onlara, Allah´ı bırakıp da taptıkları tanrılar bir yarar sağlamadı; zararlarını, silinip yok olmalarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı.
İşte Rabbin kasabalar halkını —zalimlikleri üzere— yakaladığı zaman böyle yakalar. Şüphesiz ki, O´nun yakalaması çok elîm ve şiddetlidir.
Şüphesiz ki bu (naklettiğimiz kıssalarda) Âhiret azabından korkanlar için ibretli belge vardır; o, insanların biraraya gelip toplanacağı bir gündür; o, hazır olup görülecek bir gündür.
O günü ancak belli bir vakte kadar geciktiririz.
O gün geldikte Allah´ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimi bedbaht-mutsuz, kimi de bahtlı-mutludur.
Bedbaht-mutsuz olanlar ateştedirler. Onların orada şiddetli inilti ve sesli sesli soluğu vardır.
Gökler ve yer durdukça orada temelli kalıcılardır; ancak Rabbin dilediği müstesna. Çünkü Rabbin dilediğini (hakkıyle) yapıp yerine getirendir.
Bahtlı-mutlu olanlar ise, Cennet´tedirler; gökler ve yer durdukça orada temelli kalıcılardır; ancak Rabbin dilediği müstesna. Bu, ardı-arkası kesilmeyen bir bağıştır.
Artık bunların taptıklarının (böyle bir azaba yol açacak bir sapıklık olduğunda) şüphen olmasın ; onlar ancak daha önce babalarının taptıkları gibi taparlar. Biz de elbette (ateşten) nasiplerini noksansız vereceğiz.
And olsun ki, Musa´ya kitab verdik, ne var ki, (idraksizler yüzünden) onda anlaşmazlık meydana geldi. Eğer Rabbinden geçmiş bir söz olmasaydı hemen aralarında hükmedilip (çoktan) sonuca bağlanmış olurdu bile. Ve doğrusu onlar bunda kuşku ve şüphe içindeler.
Şüphesiz her birinin amellerinin (karşılığını) Rabbin tastamam verecektir. Doğrusu O, onların yapa geldiklerinden haberlidir.
O halde sen —ve beraberinde tevbe edenlerle birlikte— em-rolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı gitmeyin. Allah ne yaptıklarınızı şüphesiz ki iyiden iyiye görendir.
Ve bir de zulmedenlere meyletmeyin, yoksa dokunur size ateş. Allah´tan başka sizin dost ve sahibiniz de yoktur. Sonra (O´ndan da) yardım göremezsiniz.
Hem gündüzün iki ucunda ve gecenin ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (temizleyip) giderir. Bu, iyi düşünenlere bir öğüt, bir hatırlatmadır.
Ve sabret; şüphesiz ki Allah iyiliği huy edinip iyilikte bulunanların mükâfatını zayi´etmez.
Sizden önceki nesillerden akıl ve idrâk sahiplerinin yeryüzünde fitne ve fesadı yasaklamaları gerekmiyor muydu ? Onlardan kurtardığımızın pek azı ancak (bu fazileti gösterip mücâdele etmişti). O zulmedenler ise kendilerine sunulan refahın peşine düştüler, zaten onlar suçlu günahkârlar idi.
Rabbin, halkından, kendilerini (ve çevrelerini) düzeltenler bulundukça kasabaları haksız yere yok edecek değildir.
Eğer Rabbin dileseydi, insanları bir tek ümmet haline getirirdi. (Görüldüğü gibi) onlar durmadan anlaşmazlık halindeler.
Ancak Rabbinin merhamet ettiği kimseler müstesna. Zaten Rabbin insanları bunun için (bu duygu ve düşüncede) yaratmıştır. Ve Rabbinin şu sözü tamamlanıp yerini bulmuştur : «And olsun ki, Cehennem´i tamamen cinlerden ve insanlardan (olan günahkâr suçlularla) dolduracağım.»
(İşte ey Muhammed !) Gelip gecen peygamberlerin olup biten bu haberlerinden senin kalbini yatıştırıp pekiştirecek kadarını sana anlattık. Bu sûrede de sana hak; mü´minlere öğüt ve (düşünüp gerçeği daha iyi kavrayabilmeleri için) hatırlatma gelmiştir.
Sen o imân etmiyenlere de ki: Yapacağınızı yapın ; doğrusu biz de (gerekeni) yapacağız.
Bekleyip durun, biz de bekliyoruz.
Göklerin ve yerin gaybı Allah´ındır. Bütün işler O´na döndürülür. Artık O´na ibâdet edin ve O´na güvenip dayanın. Rabbin yapageldiğinizden habersiz değildir.
(1-2) Elif Lâm Râ. Bu Kur’an; âyetleri, hüküm ve hikmet sahibi (bulunan ve her şeyden) hakkıyla haberdar olan Allah tarafından muhkem (eksiksiz, sağlam ve açık) kılınmış, sonra da Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır. (De ki:) “Şüphesiz ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.”
(1-2) Elif Lâm Râ. Bu Kur’an; âyetleri, hüküm ve hikmet sahibi (bulunan ve her şeyden) hakkıyla haberdar olan Allah tarafından muhkem (eksiksiz, sağlam ve açık) kılınmış, sonra da Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır. (De ki:) “Şüphesiz ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.”
Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin ki sizi belirlenmiş bir süreye (ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir şekilde yararlandırsın ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.
Dönüşünüz ancak Allah’adır. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
İyi bilin ki onlar, O’ndan gizlenmek için kalplerindeki düşmanlığı gizliyorlar. Yine iyi bilin ki, elbiselerine büründükleri zaman bile, Allah onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır.
O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş´ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. Böyle iken “Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz” desen, inkârcılar “Mutlaka bu, apaçık bir büyüdür” derler.
Andolsun, biz onlardan azabı belirli bir süreye kadar geciktirsek, o zaman da mutlaka “Onu ne alıkoyuyor?” derler. İyi bilin ki, azap onlara geleceği gün, kendilerinden bir daha uzaklaştırılmaz ve alay etmekte oldukları şey, kendilerini çepeçevre kuşatmış olur.
Eğer insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da, sonra bunu ondan çekip alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve nankör oluverir.
Ama kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırırsak mutlaka, “Kötülükler benden gitti” diyecektir. Çünkü o, şımarık ve böbürlenen biridir.
Ancak sabredip salih amel işleyenler böyle değildir. İşte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.
(Ey Muhammed!) Belki de sen, (müşriklerin) “Ona bir hazine indirilseydi veya beraberinde bir melek gelseydi ya!” demelerinden dolayı sana vahyolunanlardan bir kısmını göz ardı edeceksin ve o yüzden göğsün daralacak. Fakat sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir.
Yoksa “onu (Kur’an’ı) uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Allah’tan başka gücünüzün yettiklerini de (yardıma) çağırıp, siz de onun gibi uydurma on sûre getirin.”
Eğer size (bu konuda) cevap veremedilerse, bilin ki o (Kur’an) ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Artık müslüman oluyor musunuz?
Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar.
İşte onlar, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey olmayan kimselerdir. (Dünyada) yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş şeylerdir.
Rabbi katından açık bir delile dayanan kimse, yalnız dünyalık isteyen kimse gibi midir? Kaldı ki, bu delili Rabbinden bir şahit (Kur’an) ve bir de ondan (Kur’an’dan) önce bir önder ve bir rahmet olarak (indirilmiş olan) Mûsâ’nın kitabı (Tevrat) desteklemektedir. İşte bunlar ona (Kur’an’a) inanırlar. Gruplardan her kim onu inkâr ederse, ateş onun varacağı yerdir. Ondan hiç şüphen olmasın. Şüphesiz o, Rabbin tarafından (bildirilmiş) gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmazlar.
Kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine arz edilecekler ve şâhitler de, “Rablerine karşı yalan söyleyenler işte bunlardır” diyeceklerdir. Biliniz ki, Allah’ın lâneti zalimler üzerinedir.
Onlar (halkı) Allah yolundan alıkoyan ve onu eğri ve çelişkili göstermek isteyen kimselerdir. Hem de onlar ahireti inkâr edenlerin ta kendileridir.
Onlar yeryüzünde (Allah’ı) âciz bırakabilecek değillerdir. Onların Allah’tan başka sığınabilecekleri bir yardımcıları da yoktur. Azap onlar için kat kat artırılacaktır. Çünkü onlar (gerçekleri) işitmeğe tahammül edemiyorlar, hem de görmüyorlardı.
İşte bunlar, kendilerini ziyana uğratan kimselerdir. Uydurmakta oldukları şeyler de kendilerini yüz üstü bırakıp kaybolup gitmiştir.
Şüphesiz bunlar ahirette en çok ziyana uğrayanlardır.
İman edip, salih ameller işleyen ve Rablerine gönülden bağlananlara gelince, işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
Bu iki zümrenin durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların durumları hiç birbirlerine denk olur mu? Hâlâ düşünmez misiniz?
Andolsun, biz Nûh’u kavmine peygamber olarak gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.”
“Allah’tan başkasına ibadet ve kulluk etmeyin. Doğrusu ben sizin adınıza elem dolu bir günün azabından korkuyorum.”
Kavminin inkâr eden ileri gelenleri, “Biz, senin ancak bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz. İlk bakışta sana uyanların da ancak en aşağılıklarımızdan ibaret olduğunu görüyoruz. Sizin bize karşı herhangi bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine sizin yalancı kimseler olduğunuzu sanıyoruz” dediler.
Nûh dedi ki: “Ey Kavmim! Söyleyin bakalım; şâyet ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerinde isem ve O, kendi katından bana bir rahmet vermiş de siz ona karşı kör kalmışsanız, onu istemediğiniz hâlde, biz sizi ona zorlayacak mıyız?”
“Ey kavmim! Buna karşı ben sizden herhangi bir mal da istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah’a âittir. Ben o iman edenleri (teklifinize uyarak) kovacak da değilim. Çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizin bilgisizce davranan bir toplum olduğunuzu görüyorum.”
“Ey kavmim! Eğer ben onları kovarsam, beni Allah’tan kim koruyabilir? Hiç düşünmüyor musunuz?”
Size ben, “Allah’ın hazineleri yanımdadır”, demiyorum; gaybı da bilmem. “Ben bir meleğim” de demiyorum. Sizin hor gördüğünüz kimseler için, “Allah, onlara asla hiçbir hayır vermez” de diyemem. Allah, onların içlerindekini daha iyi bilir. Böyle bir şey söylersem, o zaman ben gerçekten zâlimlerden olurum.
Dediler ki: “Ey Nûh! Bizimle tartıştın ve tartışmayı uzattın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi kendisiyle bizi tehdit ettiğin azabı getir.”
Nûh dedi ki: “Onu size, dilerse ancak Allah getirir ve siz (Allah’ı) âciz bırakamazsınız.”
Ben size öğüt vermek istesem de, eğer Allah sizi azdırmak istemişse, öğüdüm size fayda vermez. O, sizin Rabbinizdir ve O’na döndürüleceksiniz.
(Ey Muhammed!) Yoksa “Onu (Kur’an’ı) kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu uydurmuşsam, suçum bana âittir. Ben de sizin işlemekte olduğunuz suçlardan uzağım.”
Nûh’a vahyolundu ki: “Kavminden daha önce iman etmiş olanlardan başka, artık hiç kimse iman etmeyecek. O hâlde, onların yapmakta oldukları şeylerden dolayı üzülme.”
“Gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulmedenler hakkında bana bir şey söyleme. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.”
(Nûh) gemiyi yapıyordu. Kavminden ileri gelenler her ne zaman yanına uğrasalar, onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: “Bizimle alay ediyorsanız, sizin bizimle alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz.”
Artık, geldiği kimseyi rezil eden azabın kime geleceğini, kimin üzerine sürekli bir azabın ineceğini ileride anlayacaksınız.
Nihayet emrimiz gelip, tandır kaynamaya başlayınca (sular coşup taşınca) Nûh’a dedik ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri hakkında daha önce hüküm verilmiş olanlar dışındaki âilen ile iman edenleri ona yükle.” Ama, onunla beraber sadece pek az kimse iman etmişti.
(Nûh), “Binin ona. Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” dedi.
Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nûh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna, “Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla birlikte olma” diye seslendi.
O, “Ben, kendimi sudan koruyacak bir dağa sığınacağım” dedi. Nûh, “Bugün Allah’ın rahmet ettikleri hariç, O’nun azabından korunacak hiç kimse yoktur” dedi. Derken aralarına dalga giriverdi de oğlu boğulanlardan oldu.
“Ey yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu” denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cûdî’ye oturdu ve “Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun!” denildi.
Nûh, Rabbine seslenip şöyle dedi: “Rabbim! Şüphesiz oğlum da âilemdendir. Senin va’din elbette gerçektir. Sen de hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.”
Allah, “Ey Nûh! O, asla senin âilenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O hâlde, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben, sana cahillerden olmamanı öğütlerim” dedi.
Nûh, “Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum” dedi.
Ona denildi ki: “Ey Nûh! Sana ve seninle birlikte bulunanlardan birçok ümmete bizden esenlik ve bereketlerle (gemiden) in. Daha birtakım ümmetler de olacak ki, biz onları (dünyada) yararlandıracağız. Sonra da bizden kendilerine elem dolu bir azap dokunacak.”
İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun, ne de kavmin. O hâlde sabret. Çünkü (iyi) sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanların olacaktır.
Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik. Hûd, şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka sizin hiçbir ilâhınız yoktur. Siz, sadece iftira ediyorsunuz.”
“Ey kavmim! Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak beni yaratana âittir. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”
“Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin ve gücünüze güç katsın. Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin.”
Dediler ki: “Ey Hûd! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle ilâhlarımızı bırakacak değiliz. Biz sana iman edecek de değiliz.”
(54-55) Biz sadece şunu söyleriz: “Seni, ilâhlarımızdan biri fena çarpmış.” Hûd, dedi ki: “İşte ben Allah’ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Haydi hepiniz toptan bana tuzak kurun, sonra da bana göz açtırmayın.”
(54-55) Biz sadece şunu söyleriz: “Seni, ilâhlarımızdan biri fena çarpmış.” Hûd, dedi ki: “İşte ben Allah’ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Haydi hepiniz toptan bana tuzak kurun, sonra da bana göz açtırmayın.”
“İşte ben, hem benim, hem sizin Rabbiniz olan Allah’a dayandım. Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.”
“Eğer yüz çevirirseniz; bilin ki ben, benimle gönderileni size tebliğ ettim. Rabbim (dilerse) sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir ve siz O’na bir zarar veremezsiniz. Şüphesiz Rabbim, her şeyi koruyup gözetendir.”
Helâk emrimiz gelince, Hûd’u ve beraberindeki iman etmiş olanları, tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları ağır bir azaptan kurtardık.
İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler. O’nun peygamberlerine karşı geldiler ve inatçı her zorbanın emrine uydular!
Onlar, hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lânete uğratıldılar. Biliniz ki Âd kavmi, Rablerini inkâr etti. (Yine) biliniz ki Hûd’un kavmi Âd, Allah’ın rahmetinden uzaklaştı.
Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i peygamber gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yok. O, sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında görevli (ve buna donanımlı) kıldı. Öyle ise O’ndan bağışlanma dileyin; sonra da O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir.
Onlar şöyle dediler: “Ey Salih! Bundan önce sen, aramızda ümit beslenen bir kimseydin. Şimdi babalarımızın taptıklarına tapmamızı bize yasaklıyor musun? Şüphesiz, biz senin bizi çağırdığın şeyden derin bir şüphe içindeyiz.”
Salih, dedi ki: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, eğer ben Rabbim tarafından apaçık bir delil üzerinde isem ve bana tarafından bir rahmet (peygamberlik) vermişse, O’na karşı geldiğim takdirde beni Allah’tan kim koruyabilir? Demek ki, zarara uğratmaktan başka bana katkınız olmaz.”
“Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah’ın dişi bir devesi. Bırakın onu, Allah’ın arzında yayılıp otlasın. Ona kötülük dokundurmayın, yoksa sizi yakın bir azap yakalar.”
Derken onu kestiler. Salih, dedi ki: “Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. (Sonra helâk olacaksınız.) İşte bu, yalanlanamayacak bir tehdittir.”
(Helâk) emrimiz geldiğinde Salih’i ve beraberindeki iman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmetle helâktan ve o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz Rabbin mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Zulmedenleri o korkunç uğultulu ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semûd kavmi Rablerini inkâr etti. (Yine) biliniz ki Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden uzaklaştı.
Andolsun, elçilerimiz (melekler), İbrahim’e müjde getirip “Selâm sana!” dediler. O, “Size de selâm” dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte gecikmedi.
Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku duydu. Dediler ki: “Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik.”
İbrahim’in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak’ı müjdeledik; İshak’ın arkasından da Yakûb’u.
Karısı, “Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı ve bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Gerçekten bu, çok şaşılacak bir şey!” dedi.
Melekler, “Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketi size olsun ey (peygamber ocağının) ev halkı! Şüphesiz O, övülmeye lâyıktır, şanı yücedir.” dediler.
İbrahim’in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizim (elçilerimiz)le tartışmaya başladı.
Çünkü İbrahim çok içli ve Allah’a yönelen bir kimseydi.
Elçilerimiz, “Ey İbrahim bundan vazgeç! Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir. Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir” dediler.
Elçilerimiz Lût’a gelince onların yüzünden üzüldü, göğsü daraldı ve “Bu çok zor bir gün” dedi.
Kavmi, (konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere) ona doğru koşa koşa geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. Lût, dedi ki: “Ey Kavmim! İşte kızlarım. Onlar(la nikâhlanmanız) sizin için daha temizdir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve konuklarıma karşı beni rezil etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?”
Onlar, “İyi biliyorsun ki kızlarında bizim gözümüz yok. Sen bizim ne istediğimizi çok iyi biliyorsun” dediler.
(Lût da:) “Keşke size karşı (koyacak) bir gücüm olsaydı, ya da sağlam bir desteğe dayanabilseydim” dedi.
Konukları şöyle dedi: “Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla ulaşamayacaklar. Geceleyin bir vakitte aileni al götür. İçinizden kimse ardına bakmasın. Ancak karın müstesna. (Onu bırak.) Çünkü onların (kavminin) başına gelecek olan azap, onun başına da gelecektir. Onların azabla buluşma zamanı sabahtır. Sabah yakın değil midir?!”
(82-83) (Azap) emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerine de Rabbinin katında işaretlenmiş pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık. Bunlar zalimlerden uzak değildir.
(82-83) (Azap) emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerine de Rabbinin katında işaretlenmiş pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık. Bunlar zalimlerden uzak değildir.
Medyen halkına da kardeşleri Şu’ayb’ı peygamber gönderdik. O, şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizi bolluk içinde görüyorum. Ben sizin adınıza kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.”
“Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. İnsanların eşyalarını (mallarını ve haklarını) eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”
“Eğer inanan kimselerseniz Allah’ın bıraktığı helâl kazanç sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin başınızda bir bekçi değilim.”
Dediler ki: “Ey Şu´ayb! Babalarımızın taptığını, yahut mallarımız hakkında dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor. Oysa sen gerçekten yumuşak huylu ve aklı başında bir adamsın.”
Şu’ayb, şöyle dedi: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, ya ben Rabbimden gelen açık bir delil üzere isem ve katından bana güzel bir rızık vermişse!. Ben size yasakladığımı kendim yapmak istemiyorum. Ben sadece gücüm yettiğince (sizi) düzeltmek istiyorum. Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben sadece O’na tevekkül ettim ve sadece O’na yöneliyorum.”
“Ey Kavmim! Bana karşı olan düşmanlığınız, Nûh kavminin veya Hûd kavminin yahut Salih kavminin başına gelenin benzeri gibi bir felaketi sakın sizin de başınıza getirmesin. (Ve unutmayın ki) Lût kavmi sizden uzak değildir.”
“Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.”
Dediler ki: “Ey Şu’ayb! Dediklerinin çoğunu anlamıyoruz. Hem biz seni aramızda zayıf görüyoruz. Eğer kabilen olmasaydı, seni taşa tutardık. Zaten sen bizce itibarlı biri değilsin.”
Şu’ayb, şöyle dedi: “Ey kavmim! Benim kabilem sizce Allah’tan daha itibarlı mı ki, O’na sırt çevirdiniz. Şüphesiz Rabbim sizin yaptıklarınızı kuşatmıştır.”
“Ey Kavmim! Elinizden geleni yapın. Şüphesiz ben de (elimden geleni) yapacağım. Rezil edici azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu yakında bileceksiniz. Gözleyin. Şüphesiz ben de sizinle beraber gözlüyorum.”
(Azap) emrimiz gelince, Şu’ayb’ı ve onunla birlikte iman edenleri, katımızdan bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri ise o korkunç (uğultulu) ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden uzaklaştığı gibi Medyen halkı da uzaklaştı.
(96-97) Andolsun, biz Mûsâ’yı âyetlerimizle ve apaçık bir mucize ile Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına peygamber gönderdik de ileri gelenler Firavun’un emrine uydular. Hâlbuki Firavun’un emri doğru değildi.
(96-97) Andolsun, biz Mûsâ’yı âyetlerimizle ve apaçık bir mucize ile Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına peygamber gönderdik de ileri gelenler Firavun’un emrine uydular. Hâlbuki Firavun’un emri doğru değildi.
Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne geçecek ve onları ateşe götürecektir. Ne kötü varış yeridir orası!
Onlar, hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lânete uğratıldılar. Ne kötü destektir onlara verilen destek!
(Ey Muhammed!) Bunlar o memleketlerin haberlerinden bazılarıdır. Onları sana anlatıyoruz. Onlardan ayakta duranlar da var, yıkılıp gidenler de.
Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin azap emri gelince, Allah’ı bırakıp da taptıkları ilâhları kendilerine hiçbir fayda sağlamadı. İlâhları onların sadece ziyanlarını artırdı.
Zulme sapmış memleketlerin halkını yakaladığında, Rabbinin yakalaması işte böyledir! Şüphesiz O’nun yakalaması can yakıcı ve şiddetlidir.
Şüphesiz, ahiret azabından korkanlar için bunda bir ibret vardır. Bu, insanların (hesap ve ceza için) toplanacakları bir gündür. Bu, herkesin toplanıp bir araya geleceği bir gündür.
Biz onu ancak belirli bir zamana kadar erteliyoruz.
O gün geldiği zaman Allah’ın izni olmadan hiçbir kimse konuşamaz. Onlardan mutsuz (cehennemlik) olanlar da vardır, mutlu (cennetlik) olanlar da.
Mutsuz olanlara gelince; cehennemdedirler. Onların orada şiddetli bir soluyuşları vardır.
Onlar, gökler ve yerler durdukça orada ebedî olarak kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Şüphesiz Rabbin istediğini yapandır.
Mutlu olanlara gelince, gökler ve yerler durdukça içinde ebedî kalmak üzere cennettedirler. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Bu, onlara ardı kesilmez bir lütuf olarak verilmiştir.
(Ey Muhammed!) Şunların taptıkları şeylerin batıl olduğu konusunda şüpheye düşme. Onlar sadece, daha önce babalarının taptığı gibi tapıyorlar. Şüphesiz biz onlara (azaptan) paylarını eksiksiz olarak tastamam vereceğiz.
Andolsun, biz Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik de onun hakkında ayrılığa düşülmüştü. Eğer daha önce Rabbinin bir sözü geçmemiş olsaydı, elbette aralarında hüküm verilirdi. Onlar da (müşrikler de) o Kur’an hakkında derin bir şüphe içindedirler.
Şüphesiz Rabbin onların her birine, yaptıklarının karşılığını tastamam verecektir. Şüphesiz Rabbin onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.
Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.
Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.
(Ey Muhammed!) Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür.
Sabret! Çünkü, Allah iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmez.
Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! Ancak içlerinden kendilerini kurtardığımız pek az kimse bunu yapmıştı. Zulmedenler ise içinde şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve günahkâr kimseler oldular.
Rabbin, halkları salih ve ıslah edici kimseler iken memleketleri zulmederek helâk etmez.
(118-119) Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan (suçlularla) dolduracağım” sözü kesinleşti.
(118-119) Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan (suçlularla) dolduracağım” sözü kesinleşti.
(Ey Muhammed!) Peygamberlerin haberlerinden, kendileriyle senin kalbini pekiştirdiğimiz her bir haberi sana aktarıyoruz. Bunlarda, sana hak, mü’minlere de bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir.
İman etmeyenlere de ki: “Elinizden geleni yapın, biz de yapacağız.”
“Bekleyin, biz de bekleyeceğiz.”
Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah’a mahsustur. Bütün işler O’na döndürülür. Öyle ise O’na kulluk et ve O’na tevekkül et. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Elif. Lâm. Râ. (Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmış bir kitaptır.
(De ki: Bu Kitap) «Allah´tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.
Ve Rabbinizden mağfiret dilemeniz, sonra da ona tevbe etmeniz için (indirildi. Eğer bu emrolunanları yaparsanız), Allah sizi, tayin edilmiş bir süreye kadar güzel bir şekilde yaşatır, fazlasını yapan herkese de iyiliğinin karşılığını verir. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım.»
Dönüşünüz yalnız Allah´adır. O, her şeye kadirdir.
Bilesiniz ki, onlar Peygamber´den, (düşmanlıklarını) gizlemeleri için göğüslerini çevirirler (gönüllerinden geçeni gizlerler). İyi bilin ki, onlar elbiselerine büründükleri zaman dahi, Allah onların gizlediklerini de, açığa çıkardıklarını da bilir. Çünkü O, kalplerin özünü bilendir.
Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah´ın üzerinedir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekanı bilir. (Bunların) hepsi açık bir kitapta (levh-i mahfuz´da) dır.
O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için, Arş´ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Yemin ederim ki, (Resûlüm!): «Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz» desen, kâfir olanlar derhal «Bu, açık bir büyüden başka bir şey değildir» derler.
Andolsun, eğer biz onlardan azabı sayılı bir süreye kadar ertelesek, mutlaka «Onun gelmesini engelleyen nedir?» derler. Bilesiniz ki, kendilerine azap geldiği gün, bir daha onlardan uzaklaştırılacak değildir. Ve alay etmekte oldukları şey, onları çepeçevre kuşatacaktır.
Eğer insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da sonra bunu ondan çekip alırsak, tamamen ümitsiz ve nankör olur.
Eğer kendisine dokunan bir zarardan sonra ona bir nimet tattırırsak, elbette «Kötülükler benden gitti» der. Çünkü o (bunu derken) şımarıktır, kibirlidir.
Ancak (musibetlere) sabredip güzel iş yapanlar böyle değildir. İşte onlar için bir bağış ve bir büyük mükâfat vardır.
Belki de sen (müşriklerin:) «Ona (gökten) bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!» demelerinden ötürü sana vahyolunan âyetlerin bir kısmını (duyurmayı) terk edeceksin ve bu yüzden ruhun daralacaktır. (İyi bil ki) sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekîldir.
Yoksa, «Onu (Kur´an´ı) kendisi uydurdu» mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah´tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin.
Eğer (onlar) size cevap veremiyorlarsa, bilin ki, o ancak Allah´ın ilmiyle indirilmiştir ve O´ndan başka tanrı yoktur. Artık siz müslüman oluyor musunuz?
Kim, (yalnız) dünya hayatını ve zinetini istemekte ise, işlerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve orada onlar hiçbir zarara uğratılmazlar.
İşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir; (dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir; yapmakta oldukları şeyler (zaten) bâtıldır.
Rabbin tarafından (gelmiş) açık bir delile dayanan ve kendisini Rabbinden bir şahidin izlediği, ayrıca kendisinden önce, bir önder ve bir rahmet olarak Musa´nın Kitab´ı (elinde) bulunan kimse (inkârcılar gibi) midir? Çünkü bunlar ona (Kur´an´a) inanırlar. Zümrelerden hangisi onu inkâr ederse işte cehennem ateşi onun varacağı yerdir, bundan şüphen olmasın; zira bu, senin Rabbin tarafından bildirilmiş gerçektir; fakat insanların çoğu inanmazlar.
Kim Allah´a karşı yalan uydurandan daha zalim olabilir? Onlar (kıyamet gününde) Rablerine arz edilecekler, şahitler de: İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir, diyecekler. Bilin ki, Allah´ın lâneti zalimlerin üzerinedir!
Onlar, (insanları) Allah´ın yolundan alıkoyan ve onu eğri göstermek isteyenlerdir. Ahireti inkâr edenler de onlardır.
Onlar yeryüzünde (Allah´ı) âciz bırakacak değillerdir; onların Allah´tan başka (yardım isteyecekleri) dostları da yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Çünkü onlar (gerçekleri) ne görebiliyorlar ne de kulak veriyorlardı.
İşte onlar kendilerini ziyana uğrattılar. Uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden kaybolup gitti.
Şüphesiz onlar, ahirette en çok ziyana uğrayanlardır.
İnanıp da güzel işler yapan ve Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince, işte onlar cennet ehlidir. Onlar orada ebedî kalırlar.
Bu iki zümrenin (müminlerle kâfirlerin) durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların hali hiç eşit olur mu? Hâla ibret almıyor musunuz?
Andolsun, biz Nuh´u kavmine elçi gönderdik. Onlara: «Ben (dedi), sizin için apaçık bir uyarıcıyım.
Allah´tan başkasına tapmayın! Ben, size (gelecek) elem verici bir günün azabından korkuyorum.»
Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: «Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizin yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz.»
(Nuh) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbim tarafından (bildirilen) açık bir delil üzerinde isem ve O bana kendi katından bir rahmet vermiş de bu size gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz? Siz onu istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız?
Ey kavmim! Allah´ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah´a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim; çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi, bilgisizce davranan bir topluluk olarak görüyorum.
Ey kavmim! Ben onları kovarsam, beni Allah´tan (onun azabından) kim korur? Düşünmüyor musunuz?
Ben size: «Allah´ın hazineleri benim yanımdadır» demiyorum, gaybı da bilmem. «Ben bir meleğim» de demiyorum. Sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, «Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir» diyemem. Onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum.»
Dediler ki: Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin ve bize karşı mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen, kendisiyle bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir!
(Nuh) dedi ki: «Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz (Allah´ı) âciz bırakacak değilsiniz.
Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdüm size fayda vermez. (Çünkü) O sizin Rabbinizdir. Ve (nihayet) O´na döndürüleceksiniz.»
(Resûlüm!) Yoksa, «Bunu uydurdu» mu diyorlar? De ki: «Eğer onu uydurduysam günahım bana aittir. Fakat ben sizin işlediğiniz günahtan uzağım.»
Nuh´a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme.
Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır!
Nuh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: «Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle alay edeceğiz!
Kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli bir azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz.»
Nihayet emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh´a dedik ki: «(Canlı çeşitlerinin) her birinden birer çift ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!» Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti.
(Nuh) dedi ki: «Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah´ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.»
Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! diye seslendi.
Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nuh): «Bugün Allah´ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah´tan başka koruyacak kimse yoktur» dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.
(Nihayet) «Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!» denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve: «O zalimler topluluğunun canı cehenneme!» denildi.
Nuh Rabbine dua edip dedi ki: «Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin.»
Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.
Nuh dedi ki: Ey Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum!
Denildi ki: Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in! Kendilerini (dünyada) faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine elem verici bir azabın dokunacağı ümmetler de olacaktır.
(Resûlüm!) İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde sabret. Çünkü iyi sonuç (sabredip) sakınanlarındır.
Âd kavmine de kardeşleri Hûd´u (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka tanrınız yoktur. Siz yalan uyduranlardan başkası değilsiniz.
Ey kavmim! Ben, ona (peygamberliğe) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Hâla aklınızı kullanmıyor musunuz?
Ey kavmim! Rabbinizden bağış dileyin; sonra da O´na tevbe edin ki, üzerinize göğü (yağmuru) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Günah işleyerek (Allah´tan) yüz çevirmeyin.
Dediler ki: Ey Hûd! Sen bize açık bir mucize getirmedin, biz de senin sözünle tanrılarımızı bırakacak değiliz ve biz sana iman edecek de değiliz.
Biz «Tanrılarımızdan biri seni fena çarpmış!» demekten başka bir söz söylemeyiz! (Hûd) dedi ki: «Ben Allah´ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım.»
«O´ndan başka (taptıklarınızın hepsinden uzağım). Haydi hepiniz bana tuzak kurun; sonra da bana mühlet vermeyin!»
«Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah´a dayandım. Çünkü yürüyen hiçbir varlık yoktur ki, O, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru yoldadır.»
«Eğer yüz çevirirseniz şüphesiz ki benimle size gönderileni size bildirdim. Rabbim (dilerse) sizden başka bir kavmi yerinize getirir de O´na hiçbir zarar veremezsiniz. Çünkü benim Rabbim her şeyi gözetendir.»
Emrimiz gelince, Hûd´u ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık, onları ağır bir azaptan kurtuluşa erdirdik.
İşte Âd (kavmi). Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler; O´nun peygamberlerine âsi oldular ve inatçı her zorbanın emrine uydular.
Onlar hem bu dünyada hem de kıyamet gününde lânete tâbi tutuldular. Biliniz ki, Âd (kavmi) Rablerini inkâr ettiler. (Şunu da) bilin ki Hûd´un kavmi Âd, Allah´ın rahmetinden uzak kılındı.
Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih´i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka tanrınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı. Ve sizi orada yaşattı. O halde O´ndan mağfiret isteyin; sonra da O´na tevbe edin. Çünkü Rabbim (kullarına) çok yakındır, (dualarını) kabul edendir.
Dediler ki: Ey Sâlih! Sen bundan önce içimizde ümit beslenen birisiydin. (Şimdi) babalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi engelliyor musun? Doğrusu biz, bizi kendisine (kulluğa) çağırdığın şeyden ciddi bir şüphe içindeyiz.
(Sâlih) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden (verilen) apaçık bir delil üzerinde isem ve O bana kendinden bir rahmet (peygamberlik) vermişse, buna ne dersiniz? Bu durum karşısında O´na âsi olursam beni Allah´tan (O´nun azabından) kim korur? O zaman siz de bana ziyan vermekten fazla bir şey yapamazsınız.
Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah´ın devesi. Onu bırakın, Allah´ın arzında yesin (içsin). Ona kötülük dokundurmayın; sonra sizi yakın bir azap yakalar.
Fakat Semûd kavmi o deveyi, ayaklarını keserek öldürdüler. Sâlih dedi ki: «Yurdunuzda üç gün daha yaşayın (sonra helâk olacaksınız)!» Bu söz, yalanlanamayan bir tehdit idi.
Emrimiz gelince, Sâlih´i ve onunla beraber iman edenleri, bizden bir rahmet olarak (azaptan) ve o günün zilletinden kurtardık. Şüphesiz Rabbin kuvvetlidir, (her şeye) galip gelendir.
Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı ve yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
Sanki orada hiç oturmamışlardı. Biliniz ki, Semûd kavmi gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Yine bilesiniz ki, Semûd kavmi (Allah´ın rahmetinden) uzak kılındı.
Andolsun ki elçilerimiz (melekler) İbrahim´e müjde getirdiler ve: «Selam (sana) » dediler. O da: «(Size de)selam» dedi ve hemen kızartılmış bir buzağı getirdi.
Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içine bir korku düştü. Dediler ki: Korkma! (biz melekleriz). Lût kavmine gönderildik.
O esnada hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak´ı, İshak´ın ardından da Ya´kub´u müjdeledik.
(İbrahim´in karısı:) Olacak şey değil! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey! dedi.
(Melekler) dediler ki: Allah´ın emrine şaşıyor musun? Ey ev halkı! Allah´ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphesiz ki O, övülmeye lâyıktır, iyiliği boldur.
İbrahim´den korku gidip kendisine müjde gelince, Lût kavmi hakkında (adeta) bizimle mücadeleye başladı.
İbrahim cidden yumuşak huylu, bağrı yanık, kendisini Allah´a vermiş biri idi.
(Melekler dediler ki): Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Çünkü Rabbinin (azap) emri gelmiştir. Ve onlara, geri çevrilmez bir azap mutlaka gelecektir!
Elçilerimiz Lût´a gelince, (Lût) onların yüzünden üzüldü ve onlardan dolayı içi daraldı da «Bu, çetin bir gündür» dedi.
Lût´un kavmi, koşarak onun yanına geldiler. Daha önce de o kötü işleri yapmaktaydılar. (Lût): «Ey kavmim! İşte şunlar kızlarımdır (onlarla evlenin); sizin için onlar daha temizdir. Allah´tan korkun ve misafirlerimin önünde beni rezil etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mu!» dedi.
Dediler ki: Senin kızlarında bizim bir hakkımız olmadığını biliyorsun. Ve sen bizim ne istediğimizi elbette bilirsin.
(Lût:) Keşke benim size karşı (koyacak) bir gücüm olsaydı veya güçlü bir kaleye sığınabilseydim! dedi.
(Melekler) dediler ki: Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamazlar. Sen gecenin bir kısmında ailenle (yola çıkıp) yürü. Karından başka sizden hiçbiri geride kalmasın. Çünkü onlara gelecek olan (azap) şüphesiz ona da isabet edecektir. Onlara vâdolunan (helâk) zamanı, sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?
Emrimiz gelince, oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine (balçıktan) pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık.
(O taşlar:) Rabbin katında işaretlenerek (yağdırılmıştır). Onlar zalimlerden uzak değildir.
Medyen´e de kardeşleri Şuayb´ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah´a kulluk edin! Sizin için ondan başka tanrı yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Zira ben sizi hayır (ve bolluk) içinde görüyorum. Ve ben, gerçekten sizin için kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.
Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.
Eğer mümin iseniz Allah´ın (helâlinden) bıraktığı (kâr) sizin için daha hayırlıdır. Ben üzerinize bir bekçi değilim.
Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!
Dedi ki: Ey kavmim! Eğer benim, Rabbim tarafından (verilmiş) apaçık bir delilim varsa ve O bana tarafından güzel bir rızık vermişse buna ne dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerin aksini yaparak size aykırı davranmak istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat başarmam ancak Allah´ın yardımı iledir. Yalnız O´na dayandım ve yalnız O´na döneceğim.
Ey kavmim! Sakın bana karşı düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hûd kavminin yahut Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi size de bir musibet getirmesin! Lût kavmi de sizden uzak değildir.
Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O´na tevbe edin. Muhakkak ki Rabbim çok merhametlidir, (müminleri) çok sever.
Dediler ki: Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve içimizde seni cidden zayıf (âciz) görüyoruz! Eğer kabilen olmasa, seni mutlaka taşlayarak öldürürüz. Sen bizden üstün değilsin.
(Şuayb:) «Ey kavmim dedi, size göre benim kabilem Allah´tan daha mı güçlü ve değerli ki, onu (Allah´ın emirlerini) arkanıza atıp unuttunuz. Şüphesiz ki Rabbim yapmakta olduklarınızı çepeçevre kuşatıcıdır.
Ey kavmim! Elinizden geleni yapın! Ben de yapacağım! Kendisini rezil edecek azabın geleceği şahsın ve yalancının kim olduğunu yakında öğreneceksiniz! Bekleyin! Ben de sizinle beraber beklemekteyim.»
Emrimiz gelince, Şuayb´ı ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık; zulmedenleri ise korkunç bir gürültü yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
Sanki orada hiç barınmamışlardı. Biliniz ki, Semûd kavmi (Allah´ın rahmetinden) uzak olduğu gibi Medyen kavmi de uzak oldu.
(96-97) Andolsun ki Musa´yı da mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun´a ve onun ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar Firavun´un emrine uydular. Oysa Firavun´un emri doğru değildi.
(96-97) Andolsun ki Musa´yı da mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun´a ve onun ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar Firavun´un emrine uydular. Oysa Firavun´un emri doğru değildi.
Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne düşecek ve onları (çekip) ateşe götürecektir. Varacakları yer ne kötü yerdir!
Onlar burada da, kıyamet gününde de lânete uğratıldılar. (Onlara) verilen bu armağan ne kötü armağandır!
(Ey Muhammed!) İşte bu, (halkı helâk olmuş) memleketlerin haberlerindendir. Biz onu sana anlatıyoruz; onlardan (bugüne kadar izleri) kalan da vardır, biçilmiş ekin (gibi yok olan) da vardır.
Onlara biz zulmetmedik; fakat, onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin (azap) emri geldiğinde, Allah´ı bırakıp da taptıkları tanrıları, onlara hiçbir şey sağlamadı, ziyanlarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı.
Rabbin, haksızlık eden memleketleri (onların halkını) yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle (şiddetlidir). Şüphesiz onun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir!
İşte bunda, ahiret azabından korkanlar için elbette bir ibret vardır. O gün bütün insanların bir araya toplandığı bir gündür ve o gün (bütün mahlûkatın) hazır bulunduğu bir gündür.
Biz onu (kıyamet gününü) sadece sayılı bir müddete kadar bekletiriz.
O geldiği gün Allah´ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimi bedbahttır, kimi mutlu.
Bedbaht olanlar ateştedirler, orada onların (öyle feci) nefes alıp vermeleri vardır ki.
Rabbinin dilediği hariç, (onlar) gökler ve yer durdukça o ateşte ebedî kalacaklardır. Çünkü Rabbin, istediğini hakkıyla yapandır.
Mutlu olanlara gelince, onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da orada ebedî kalacaklardır. Bu (nimetler) bitmez, tükenmez bir lütuftur.
O halde onların tapmakta oldukları şeylerden (bu şeylerin onları azaba götürdüğünden) şüphen olmasın. Çünkü onlar ancak daha önce babalarının taptığı gibi tapıyorlar. Biz onların (azaptan) nasiplerini mutlaka eksiksiz olarak vereceğiz.
Andolsun biz Musa´ya Kitab´ı verdik; fakat onda ihtilaf edildi. Eğer Rabbinden bir söz geçmemiş olsaydı, elbette onların arasında hüküm verilmişti (ve işleri de bitirilmişti). Şüphesiz ki onlar (Mekkeliler) de Kur´an hakkında derin bir şüphe içindedirler.
Şüphesiz Rabbin, onların her birinin amellerinin karşılığını onlara tam olarak verecektir. Çünkü Rabbin, onların yapmakta olduklarından haberdardır.
O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.
Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah´tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O´ndan da) yardım göremezsiniz!
Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.
(Ey Muhammed!) Sabırlı ol, çünkü Allah güzel iş yapanların mükâfatını zayi etmez.
Sizden önceki asırlarda yeryüzünde (insanları) bozgunculuktan alıkoyacak faziletli kimseler bulunsaydı ya! Fakat onlardan, kurtuluşa erdirdiğimiz az bir kısmı müstesnadır (bunlar görevlerini yaptılar). Zulmedenler ise, kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Zaten günahkâr idiler.
Halkı iyi olduğu halde Rabbin, haksızlıkla memleketleri helâk etmez.
Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler.
Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesnadır. Zaten Rabbin onları bunun için yarattı. Rabbinin, «Andolsun ki cehennemi tümüyle insanlar ve cinlerle dolduracağım» sözü yerini buldu.
Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz. Bunda sana gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir.
İman etmeyenlere de ki: Elinizden geleni yapın! Biz de (gerekeni) yapmaktayız!
Bekleyin! Şüphesiz biz de beklemekteyiz!
Göklerin ve yerin gaybı (sırrı) yalnız Allah´a aittir. Her iş O´na döndürülür. Öyle ise O´na kulluk et ve O´na dayan! Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir.
Elif, Lam, Ra. Bu, hikmet sahibi ve herşeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış,sonra da ayrıntılı olarak açıklanmış bir Kitaptır,
şöyle ki, Allah´tan başkasına kul olmayın! Ben size O´nun tarafından müjdelemek ve uyarmak için gönderilmiş bir peygamberim!
Bir de Rabbinizin mağfiretini isteyin, sonra O´na tevbe edin ki, sizi muayyen bir zamana kadar güzel bir şekilde yaşatsın ve her fazilet sahibine, mükafatını versin. Eğer yüz çevirirseniz, haberiniz olsun ki ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım!
Dönüşünüz ancak Allah´adır! O ise, herşeye gücü yetendir!
Bak onlar O´ndan gizlenmek için göğüslerini büküyorlar! Evet, ama onlar örtülerine bürünürlürken, Allah onların neyi gizlediklerini ve neyi açığa vurduklarını bilir çünkü O bütün sinelerin özünü bilir!
Yerde rızkı Allah´a ait olmayan hiçbir debelenen yoktur; O, onların duracakları yeri de, emanet edildikleri yeri de bilir. Onların hepsi açık bir kitaptadır.
O, hanginizin daha güzel davranacağı hususunda sizi imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde yarattı; Arşı su üstünde idi. Böyle iken Allah bilir ya, sen onlara: «Siz öldükten sonra diriltileceksiniz.» dersen, küfredenler kesinlikle: «Bu apaçık aldatmadan başka birşey değildir!» derler.
Eğer kendilerinden ilerideki sayılı bir süreye kadar azabı geciktirecek olsak, mutlaka: «Onu ne engelliyor?» derler. Azap onlara geleceği gün, artık kendilerinden çevrilecek değildir ve alay ettikleri şey kendilerini sarmış olacaktır.
Şayet insana tarafımızdan bir nimet tattırıp sonra da onu kendisinden çekip alırsak, şüphesiz ki, o bütün ümidini yitirir ve nankör biri oluverir.
Şayet ona, dokunan bir sıkıntıdan sonra bir mutluluk tattırıverirsek: «Her halde benden bütün kötülükler gitti.» der ve mutlaka sevinir, övünür.
Ancak her iki durumda da sabredip güzel güzel işler yapanlar başka; işte onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır.
Şimdi belki de sen, onların: «Ona bir hazine indirilse veya beraberinde bir melek gelse ya!» demeleri yüzünden için sıkılarak, sana vahyolunanın bir kısmını terkedecek olursun. Fakat sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise herşeye vekildir.
Yoksa: «Onu kendisi uydurdu» mu diyorlar? De ki: «Öyle ise, haydi onun gibi uydurma on sure getirin ve Allah´tan başka gücünüzün yettiğini de çağırın, eğer doğru söylüyorsanız bunu yapın.»
Eğer bunun üzerine size cevap veremedilerse, artık bilin ki, o ancak Allah´ın ilmiyle indirilmiştir ve O´ndan başka ilah yoktur. Nasıl artık teslim ediyor, İslam´ı kabul ediyorsunuz değil mi?
Her kim dünya hayatını ve onun süsünü arzu ederse, Biz onlara dünyada yaptıklarının karşılığını tamamen öderiz ve bu konuda kendilerine densizlik yapılmaz.
Fakat onlar, ahirette öyle olurlar ki, kendilerine ateşten başka birşey yoktur ve orada yaptıkları bütün iyilikler heba olmuştur, bütün yaptıkları boştur.
Rabbinden açık bir delil üzerinde olan, O´nun tarafından bir şahidin izlediği, ayrıca kendisinden önce bir rehber ve rahmet olarak Musa´nın kitabı bulunan kimse onlara benzer mi? İşte bunlar, ona iman ederler. Gruplardan her kim ona küfrederse, artık onun varacağı yer ateştir, sakın bunda şüpheye düşme; çünkü bu Rabbinden bir gerçektir. Ne var ki, insanların çoğu imana gelmezler.
Bir yalanı Allah´a iftira edenden dana zalim kim olabilir? Bunlar, Rablerinin huzuruna çıkarılacaklar, şahitler de: «İşte bunlar, Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir!» diyeceklerdir. Haberiniz olsun, Allah´ın laneti zalimleredir.
Onlar ki, Allah yolundan alıkoyarlar ve onu eğriltmek isterler. Ahireti inkar edenler de onlardır.
Bunlar, yeryüzünde aciz bırakacak değillerdir, kendilerini Allah´tan kurtaracak bir kayırıcıları da yoktur. Onlara azap katlanacaktır. Onlar hem işitmeye tahammül edemiyorlardı hem de görmüyorlardı.
İşte bunlar kendilerine yazık etmiş kimselerdir ve uydurdukları uydurmaları da kendilerini bırakarak kaybolup gitmişlerdir.
Şüphe yok ki, onlar, ahirette en çok zarara uğrayanlardır.
Fakat iman edip güzel işler yapanlar ve Rablerine edeple gönülden itaat edenler, işte bunlar, cennetliklerdir; orada sonsuza dek kalacaklardır.
Bu iki grubun durumu, kör ve sağır ile gören ve işitenin durumu gibidir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Artık düşünmez misiniz?
Andolsun ki, vaktiyle Nuh´u kavmine gönderdik. Nuh onlara: « Ben size azabın sebeplerini ve kurtuluşun yolunu açıklayan bir uyarıcıyım.
Allah´tan başkasına kulluk etmeyin! Gerçekten ben acı bir günün azabının başınıza gelmesinden korkuyorum!» dedi.
Buna karşı kavminden küfreden ileri gelenler: «Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz, sana uyanları ise ilk bakışta en aşağılık olanlarımızdan ibaret görüyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Hatta sizi yalancılar sanıyoruz.» dediler.
Nuh: «Ey kavmim, ne dersiniz? Eğer ben Rabbimden açık bir delil üzerinde isem ve O, bana katından bir rahmet vermiş de size onu görecek göz verilmemişse, onu istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız?
Ey kavmim, ben sizden buna karşı bir mal da istemiyorum. Benim mükafatım yalnızca Allah´a aittir ve ben, o iman edenleri kovacak değilim. Kesinlikle onlar Rablerine kavuşacaklar, ama ben sizi cahillik eden bir topluluk olarak görüyorum.
Ey kavmim, ben onları kovarsam, beni Allah´tan kim kurtaracak? Artık bir düşünmez misiniz?
Ben size, «Allah´ın hazineleri benim yanımdadır.» demiyorum. Ne gaybı bilirim, ne de « Ben bir meleğim.» diyorum. O sizin gözlerinizin horladığı kişiler hakkında: «Allah, onlara hiçbir hayır vermez.» de demem. Onların içlerindekini en iyi bilen Allah´tır. O takdirde zalimlerden olmuş olurum!» dedi.
Onlar: «Ey Nuh, gerçekten bizimle çok uğraştın ve bizimle yaptığın mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bizi tehdit edip durduğun azabı getir de görelim.» dediler.
Nuh: «Onu size ancak dilerse Allah getirir ve siz onu aciz bırakacak değilsiniz.
Eğer Allah sizi helak etmeyi diliyorsa, ben size öğüt vermek istesem de öğüdümün size yararı olmaz. O, sizin Rabbinizdir ve sonunda O´na döndürüleceksiniz!» dedi.
Yoksa: «Onu uydurdu mu?» diyorlar? De ki: «Eğer uydurdumsa vebali boynumadır. Oysa ben, sizin yüklendiğiniz vebalden uzağım!»
Bir de Nuh´a vahyolunmuştu ki: «Haberin olsun, kavminden iman etmiş olanların dışında hiçbiri iman etmeyecektir; onun için her ne yaparlarsa gam yeme!
Bizim gözetimimizde ve vahyimiz dairesinde gemi yap ve Bana o zulmedenler hakkında birşey söyleme; çünkü onlar, boğulacaklardır!»
O, gemiyi yapıyordu ve kavminden herhangi bir güruh da yanından geçtikçe onunla eğleniyorlardı. Nuh: «Eğer bizimle eğleniyorsanız, biz de sizin eğlendiğiniz gibi eğleneceğiz sizinle!
İleride rüsvay edecek azabın kime geleceğini ve kalıcı ahiret azabının da kimin başına ineceğini bileceksiniz!» dedi.
Nihayet emrimiz gelip de tennür (geminin kazanı) kaynayınca Nuh´a: «Her birinden ikişer çift alıp aleyhinde hüküm geçmiş olanların dışında aileni ve iman edenleri gemiye yükle!» dedik. Zaten onunla birlikte pek azı dışında kimse iman etmemişti.
Nuh: «Binin içine, yürümesi de durması da Allah´ ın adıyladır. Şüphe yok ki, Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.» dedi.
Gemi, içindekilerle birlikte dağlar gibi dalgalar içinde akıp gidiyordu ve Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna: «Ay oğlum, gel bizimle beraber bin, kafirlerle beraber olma!» diye seslendi.
O: «Ben, beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.» dedi. Nuh: «Bugün Allah´ın emrinden koruyacak yok; meğer ki O rahmet ede!» dedi, derken dalga aralarına giriverdi ve o da boğulanlardan oldu.
Bir de: «Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sende açıl!» denildi ; su çekildi, iş bitirildi, gemi Cudi üzerinde durdu ve bu zalim topluluğa: «Defolun!» denilmişti.
Nuh Rabbine seslenip: «Ey Rabbim! Elbette oğlum benim ailemdendir, Senin va´din de kesinlikle haktır ve Sen hakimlerin en iyi hükmedenisin!» dedi.
Allah: «Ey Nuh, O, asla senin ailenden değildir. O, doğru olmayan bir iştir. O halde bilmediğin birşeyi benden isteme! Ben, seni cahillerden olmaktan men ederim.» buyurdu.
Nuh: «Ey Rabbim, senden bilmediğim şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer sen, beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen hüsrana düşenlerden olurum!» dedi.
Denildi ki: «Ey Nuh, sana ve beraberindeki kimselerden birçok ümmetlere tarafımızdan bir selam ve birçok bereketlerle in! Daha birçok ümmetleri de ileride faydalandıracağız. Sonra Bizden onlara acı bir azap dokunacaktır.»
İşte bunlar, sana vahyile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen bilirdin, ne de kavmin. O halde sabret, iyi sonuç Allah´tan korkanlarındır.
Ad´a kardeşleri Hud´ u gönderdik, onlara: « Ey kavmim, Allah´a kulluk edin, sizin O´ndan başka hiçbir ilahınız yoktur. Siz yalnızca iftira etmektesiniz.
Ey kavmim, ben sizden buna karşılık bir ücret istemiyorum; benim mükafatım, ancak beni yaratana aittir. Artık akıllanmayacak mısınız?
Ey kavmim, Rabbinizden bağışlanmanızı dileyin, sonra O´na tevbe ile başvurun ki, size bolca göğün feyzini, bereketini indirsin, gücünüze güç katarak artırsın; günahkarlar olarak yüz çevirmeyin» dedi.
Dediler ki: «Ey Hud, sen bize mucize getirmedin, biz ise senin sözünle ilahlarımızı terketmeyiz ve biz sana inanmayız!»
(54-55) Biz yalnız «herhalde Tanrılarımızın bazısı seni fena çarpmış.» deriz. Hud: «Ben Allah´ı şahit gösteriyorum, siz de şahit olun ki, ben ondan başka, ona ortak koştuklarınızdan hiçbirini tanımıyorum; artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra da bana bir an bile süre tanımayın!
(54-55) Biz yalnız «herhalde Tanrılarımızın bazısı seni fena çarpmış.» deriz. Hud: «Ben Allah´ı şahit gösteriyorum, siz de şahit olun ki, ben ondan başka, ona ortak koştuklarınızdan hiçbirini tanımıyorum; artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra da bana bir an bile süre tanımayın!
Ben kesinlikle hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah´a dayanmışım. O´nun perçeminden tutmadığı hiçbir canlı yoktur. Şüphe yok ki, Rabbim doğru bir yol üzerindedir.
Eğer siz yüz çevirirseniz, ben işte size gönderilmiş olduğum vazifemi size tebliğ ettim. Rabbim sizin yerinize başka bir topluluk da getirir ve siz O´na zerrece zarar veremezsiniz. Rabbim, kesinlikle herşeyi gözetip koruyandır.» dedi.
Fermanımız geldiğinde Hud´u ve beraberinde iman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmetle kurtardık, hem onları ağır bir azaptan kurtardık.
İşte Ad kavmi, Rablerinin ayetlerini inkar ettiler, peygamberlerine isyan ettiler ve her inatçı zorbanın emrine uydular.
Hem bu dünyada hem de kıyamet gününde bir lanet cezasına çarptırıldılar. Bak işte, Ad topluluğu Rablerine küfrettiler ve bak işte, defoldu gitti Hud´un kavmi Ad!
Semud´a da kardeşleri Salih´i gönderdik. O: «Ey kavmim, Allah´a kulluk edin, O´ndan başka bir ilahınız da yoktur. Sizi, yerden O meydana getirdi, yeryüzünde yerleşme ve imar etme gücünü size O verdi; O´nun bağışlamasını isteyin, sonra O´na tevbe edin! Şüphe yok ki, Rabbim yakındır, duaları kabul edendir.» dedi.
Onlar: «Ey Salih, bundan önce sen, içimizde ümit beslenen bir kişiydin, şimdi bizi babalarımızın tapındığına tapmaktan vazgeçirmek mi istiyorsun? Biz kesinlikle senin bizi davet ettiğin şeyden çok kuşkulandıran bir şüphe içindeyiz.» dediler.
Salih: «Ey kavmim, ne dersiniz, eğer Rabbimden açık bir delil ile gelmişsem ve bana katından bir rahmet vermişse, O´na isyan ettiğim takdirde beni O´ndan kim kurtarabilir? Demek ki, siz bana zarar vermekten başka birşey yapmayacaksınız.
Ey kavmim, işte şu Allah´ın dişi devesi size bir mucizedir; bırakın onu, Allah´ın toprağında yayılsın ve ona kötü bir maksatla el sürmeyin. Yoksa sizi yakın bir azap yakalar!» dedi.
Derken onu tepeleyip öldürdüler. Bunun üzerine Salih onlara: «Evinizde üç gün yaşayın; işte bu, yalanlanamayacak bir tehdittir!» dedi.
Emrimiz geldiğinde Salih´i ve beraberinde iman etmiş olanları, tarafımızdan bir rahmetle azaptan ve o günün rezilliğinden kurtardık. Çünkü Rabbindir çok güçlü, çok üstün olan.
O zulmedenleri ise bir müthiş ses yakaladı da yurtlarında çöke kaldılar.
Sanki orada bir şenlik kurmamışlardır. Bak işte Semud topluluğu gerçekten Rablerine küfrettiler ve bak işte defoldu gitti Semud!
Andolsun şanıma ki, İbrahim´e de elçilerimiz müjde ile geldi ve «Selam!» dediler. O da: «Selam!» dedi ve durmadan gidip kızartılmış bir buzağı getirdi.
Ona ellerini uzatmadıklarını görünce kendilerini yadırgadı ve içinde onlara karşı bir korku duydu. Onlar: «Korkma, zira biz Lut kavmine gönderildik!» dediler.
İbrahim´in zevcesi de ayakta dinliyordu ve bunu duyunca güldü. Bunun üzerine ona İshak´ı müjdeledik, İshak´ın arkasından da Yakub´u.
Vay dedi zevcesi, «Ben bir kocakarı, kocam da bir ihtiyar iken doğurabilir miyim? Gerçekten bu çok şaşılacak bir şey !
Elçiler: «Sen Allah´ın işine mi şaşıyorsun ? Allah´ın rahmeti ve bereketi var üzerinizde ey ev halkı, şüphe yok ki, O, övülmeye layık ve lütfü çok olandır.» dediler.
İbrahim´in korkusu gidip kendisine müjde gelince, Lut kavmi hakkında bizimle mücadeleye girişti.
Çünkü İbrahim, gerçekten çok yumuşak huylu, yanık kalpli ve sığınandı.
Elçiler: «Ey İbrahim, vazgeç bundan, çünkü Rabbinin buyruğu geldi ve kesinlikle onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir.
Elçilerimiz Lut´a geldiğinde onların yüzünden fenalaştı, eli ayağı dolaştı ve «Bu, çok çetin bir gündür!» dedi.
Kavmi ona zıpır zıpır koşup gelmişlerdi, bundan önce de kötü kötü işler yapıyorlardı. Lut: «Ey kavmim, işte kızlarım, onlar sizin için daha temiz; Allah´tan korkun da beni konuklarım arasında rüsvay etmeyin, içinizde aklı başında bir adam yok mu?!» dedi.
Kavmi: «Herhalde bilirsiniz ki, bizim senin kızlarında hiçbir hakkımız yoktur ve sen bizim ne istediğimizi pekala bilirsin!» dediler.
Lut: «Keşke benim size karşı bir kuvvetim olsaydı veya çok sarp bir kaleye sığınabilseydim!» dedi.
Elçiler: «Ey Lut, emin ol, biz Rabbinin elçileriyiz; onlar sana ihtimali yok el uzatamazlar, sen hemen ailenle gecenin bir bölümünde yola çık. İçinizden hiçbir kimse geri kalmasın, ancak karın hariç; çünkü onlara gelen felaket ona da gelecektir. Haberin olsun, onlara va´dedilen zaman sabahtır, sabah yakın değil mi?» dediler.
Emrimiz geldiğinde, o memleketin üstünü altına geçirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş istif taşlar yağdırdık.
Rabbin katında damgalanmıştı ve bunlar zalimlerden uzak değildir!
Medyen´e de kardeşleri Şu´ayb´ı gönderdik. Şu´ayb onlara: «Ey kavmim, Allah´a kulluk edin, sizin O´ndan başka hiçbir ilahınız yoktur. Ölçeği ve tartıyı da eksik tutmayın; ben sizi bir refah içinde görüyorum ve ben, sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum.
Ey kavmim, ölçeği ve teraziyi tam dengi dengine tutun. İnsanların eşyasına densizlik etmeyin ve yeryüzünde bozgunculuk ederek fenalık yapmayın!
Allah´ın helalinden bıraktığı kar, sizin için daha hayırlıdır, eğer iman etmişler iseniz. Fakat ben sizin üzerinizde bir gözcü değilim.
Onlar: «Ey Şu´ayb, atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımız hususunda dilediğimizi yapmamamızı sana namazın mı emrediyor? Herhalde sen çok uslu ve akıllısın !» dediler.
Şu´ayb: «Ey kavmim, ne dersiniz, eğer ben Rabbimin katından açık bir delil ile gelmişsem ve O, bana kendi katından güzel bir rızık vermişse ne yapmalıyım? Size muhalefet etmemle sizi men ettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. Ben, yalnızca gücümün yettiği kadar düzeltmeyi istiyorum, başarım da Allah´ın yardımı iledir. Ben yalnız O´na dayandım ve ancak O´na yüz tutarım.
Ey kavmim , bana karşı çıkmanız, sakın sizi Nuh kavminin veya Hud kavminin ya da Salih kavminin başlarına gelenler gibi bir felakete sürüklemesin! Lut kavmi de sizden uzak değildir!
Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra pişmanlık duyup O´na yönelin. Şüphe yok ki, Rabbim çok esirgeyici ve sevgi doludur.» dedi.
Ey Şu´ayb, biz senin söylediklerinin çoğunu iyi anlamıyoruz ve aramızda seni gerçekten güçsüz buluyoruz. Eğer senin yakınlarından beş on kişi olmasaydı, kesinlikle seni taşlayarak öldürürdük. Senin bizim için hiçbir önemin yok! dediler.
Şu´ayb: «Ey kavmim, benim yakınlarım sizin için Allah´tan daha mı önemli ki, onu arkanıza atıp unuttunuz? Bilin ki, Rabbim bütün yaptıklarınızı kuşatmıştır.
Ey kavmim, bütün gücünüzle yapacağınızı yapın, ben görevimi yapıyorum. İleride kendisini rüsvay edecek azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu anlayacaksınız! Bekleyin, ben de sizinle birlikte bekliyorum!» dedi.
Emrimiz geldjğinde Şu´ayb´ı ve beraberinde iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. O zulmedenleri ise dehşet verici bir ses yakaladı ve yurtlarında çöküp kaldılar.
Sanki orada şenlik kurmamışlardı. Bak işte Semud defolup gittiği gibi Medyen de defolup gitti.
Ululuğuma andolsun ki, Musa´yı da ayetlerimizle ve açık bir delil ile gönderdik.
Firavun´a ve onun ileri gelenlerine; onlar, Firavun´un emrine uydular. Oysa Firavun´un emri akıllıca değildir.
Kıyamet gününde kavminin önüne düşecek ve onları suya götürür gibi ateşe götürecektir. O varılan yer de ne fena maslaktır!
Hem burada hem de kıyamet gününde arkalarından bir lanetle takip edildiler. Bu yapılan destek ne fena destektir!
İşte bu, medeniyetlerin sana anlattığımız önemli haberlerindendir. Onlardan kalan da var, biçilip yerle bir edilen de var.
Biz, onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmettiler; Allah´tan başka taptıkları tanrıları, Rabbinin emri geldiği zaman kendilerine hiçbir yarar sağlamadı ve hasarlarını artırmaktan başka hiçbir işe yaramadı.
İşte Rabbin, zulmetmekte olan medeniyetleri çarptığı zaman böyle çarpar; çünkü O´nun cezası çok acı, çok çetindir!
Gerçekten bunda, ahiret azabından korkanlar için kesin bir ibret vardır. O, tüm insanların kendisi için toplanacağı bir gündür; mutlaka görülecek bir gündür.
Biz, onu ancak belirli bir süre için geciktiriyoruz.
Onun geleceği günde hiçbir kimse, Allah´ın izni olmadan konuşamayacaktır. Artık onlardan kimi mutsuz, kimi mutludur.
Mutsuzlar, ateştedirler; çok feci bir soluyuşları ve hıçkırıkları vardır orada.
Onlar orada gökler ve yer durdukça sürekli kalacaklardır. Ancak Rabbin dilediği süre başka; çünkü Rabbin, dilediğini yapandır.
Ama mutlu olanlar cennettedirler, Rabbinin dilediği süreden başka, gökler ve yer durdukça onlar orada ebedi kalacaklardır; kesintisiz bir lütuf olmak üzere.
O halde sakın şunların ibadet edişlerinden şüpheye düşme! Onlar, yalnızca önceden atalarının taptıkları gibi tapıyorlar. Biz de mutlaka nasiplerini kendilerine tamamiyle vereceğiz.
Andolsun ki, Musa´ ya kitabı verdik de onda anlaşmazlığa düşüldü. Rabbinden önceden verilmiş bir söz olmasaydı, kesinlikle aralarında hüküm verilmiş, bitmiş olurdu. Onlar ise bundan kuşkulu bir şüphe içindedirler.
Gerçekten her biri öyle kimselerdi ki, Rabbin onlara yaptıklarının karşılığını mutlaka ödeyecektir. Çünkü O, bütün yaptıklarından haberdardır.
Onun için emrolunduğun gibi doğruluk et; sen ve beraberinde tevbe edenler de böyle olsun ve aşırı gitmeyin! Çünkü O, bütün yaptıklarınızı görür.
Ve zulmedenlere meyl etmeyin; yoksa size ateş dokunur. Allah´tan başka kayıranlarınız da yoktur;sonra kurtulamazsınız.
Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl! Çünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, algılaması olanlara bir öğüttür.
Ve sabret, çünkü Allah iyi davrananların mükafatını ziyan etmez.
Şimdi sizden önceki devirlerden yeryüzünde bozgunculuğu yasaklayan faziletli kimseler bulunmalıydı. Ancak onlardan, yalnızca kurtardığımız pek az kimselerden başka yok. Zulmedenler ise kendisi ile şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve hep suçlu oldular.
Rabbin ahalisi iyi gidişatlı olan o memleketleri haksızlık yapacak helak edecek değildi ya!
Rabbin dileseydi, kesinlikle bütün insanları bir tek ümmet yapardı. Oysa ihtilaf edip duracaklardır.
Ancak Rabbinin rahmeti ile bağışladığı kimseler başka. Zaten onları bunun için yarattı ve Rabbinin: «Andolsun ki, cehennemi tamamen cinlerden ve insanlardan dolduracağım!» sözü tamamen yerine geldi.
Peygamberlerin haberlerinden kalbini kuvvetlendireceğimiz her türlüsünü sana anlatıyoruz. Bu surede de sana gerçek, mü´minlere bir öğüt ve uyarı geldi.
İman etmeyenlere de ki: «Siz yerinizde sayarak, yapacağınızı yapın! Mutlaka biz de çalışıyoruz.
Bekleyin! Her halde biz de bekliyoruz.»
Bununla beraber göklerin ve yerin sırrını Allah bilir. Bütün işler O´na döndürülür; yalnız O´na ibadet et ve O´na dayan! Rabbin yaptığınızdan ve yapacağınızdan habersiz değildir.
Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra da herşeyden haberdar olan hikmet sahibi Allah tarafından âyetleri ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
(Şöyle ki:) Allah´dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O´nun tarafından müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir peygamberim.
Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin, sonra ona tevbe edin ki sizi, belli bir süreye kadar güzel güzel yaşatsın. Ve her fazilet sahibine layık olduğu ihsanı versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım.
Dönüşünüz yalnızca Allah´adır. O´nun da herşeye gücü yeter.
Dikkat edin! Görmüyor musunuz, onlar düşmanlıklarını gizlemek için göğüslerini çeviriyorlar. İyi bilin ki, onlar örtülerine bürünürlerken, neyi gizleyip, neyi açığa vurduklarını Allah biliyor. Muhakkak ki Allah, gönülde gizlenenleri de bilir.
Yeryüzünde rızkı Allah´a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır.
O, öyle bir Allah´dır ki, hanginizin daha güzel amel işleyeceğini imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde yarattı. Arşı da su üstündeydi. Onlara «öldükten sonra tekrar dirileceksiniz» dersen, o kâfirler de kesinlikle sana: «Bu apaçık bir sihirden başka birşey değildir.» diyecekler.
Ve eğer bunlardan bir kısmının göreceği azabı belli bir süreye kadar erteleyecek olursak, o zaman da «onu engelleyen nedir ki?» diyecekler. İyi bilin ki, o azap onlara geldiği gün kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve o alay ettikleri şey kendilerini kuşatmış olacaktır.
Ve şayet insana tarafımızdan bir rahmet tattırır, sonra da onu kendisinden geri alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve nankör bir kimse olur.
Ve şayet ona dokunan bir sıkıntıdan sonra bir nimet tattırırsak, «Artık benden bütün kötülükler silinip gitti.» der, mutlaka böbürlenir ve şımarır.
Ancak (her iki halde de) sabır gösterip iyi ameller işleyenler müstesnadır. İşte onlara bir mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.
(Ey Resulüm!) Şimdi belki sen, «Ona bir hazine indirilse, ya da beraberinde bir melek gezip dolaşsa ya!» diyorlar diye sana vahyolunan vahyin bir kısmını terkedecek olursun ve bundan dolayı da göğsün daralır. Sen yalnızca bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir.
Yoksa «onu kendi uydurdu» mu diyorlar? O halde sen de onlara de ki: «Haydi siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin. Allah´dan başka çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın. Eğer doğru söylüyorsanız» (bunu yaparsınız).
Yok eğer bunun üzerine size cevap vermedilerse, artık bilin ki, bu Kur´ân ancak Allah´ın ilmiyle indirilmiştir. O´ndan başka ilâh yoktur. Artık müslüman oluyorsunuz, değil mi?
Her kim dünya hayatını ve güzelliklerini isterse biz onlara amellerinin karşılığını orada tamamen öderiz. Bu hususta kendilerine bir densizlik yapılmaz.
Fakat onlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşuna gitmiştir. Zaten bütün yaptıkları da batıldır.
O dünyayı isteyenler, hiç Rabbinden açık bir belge üzere olan kimse gibi midir? O belgeyi yine Allah´dan gelen bir şahid olarak Kur´ân izliyor, ondan önce de bir rehber ve rahmet olan kitap, Musa´nın kitabı yine onu destekliyor. Böyle olanlar Kur´ân´a inanırlar. Hangi hizipten olursa olsun kim onu inkâr ederse, ona vaad edilen yer ateştir. İşte bütün bunlardan dolayı sen de bu Kur´ân´dan şüphe içinde olma. Kesinlikle o haktır, Rabbindendir. Fakat insanların çoğu iman etmezler.
Üstelik bir yalanı Allah´a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Bunlar Rablerinin huzuruna arzolunacaklar, şahitler de şöyle diyecekler: «İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir». İyi bilin ki: Allah´ın laneti zalimlerin üzerinedir.
Onlar ki, Allah yolundan döndürmeye çalışırlar ve o yolu eğri büğrü yapmak isterler. Üstelik onlar, evet onlar ahirete de inanmazlar.
Onlar yeryüzünde (herkesi) yıldıracak değillerdir. Kendilerini koruyacak Allah´dan başka kimseleri de yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Üstelik onlar hakkı işitmeye tahammül edemiyorlardı ve de görmüyorlardı.
Onlar kendilerine yazık etmiş olan kimselerdir. O iftira edip uydurdukları da kendilerinden yüz çevirip gitmişlerdir.
Kesinlikle bunlar ahirette de en ziyade hüsrana uğrayacak olanlardır.
Fakat iman edip salih amel işleyenler ve Rablerine karşı edepli olanlar, güvenen ve itaat edenler var ya, işte bunlar da cennet ehlidirler. Onlar orada ebedi kalırlar.
Bu iki ayrı grubun meseli, kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Bunlar hiç eşit olabilirler mi? Hâlâ düşünmeyecek misiniz?
Andolsun ki, vaktiyle Nuh´u da kavmine gönderdik, O, onlara şöyle dedi: «Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.»
«Allah´dan başkasına ibadet etmeyin! Ben, size gelecek acı bir günün azabından korkarım.»
Buna karşılık, kavminin ileri gelen kâfirlerinden bir kısmı dediler ki: «Biz seni bizim gibi insanlardan biri olarak görüyoruz, başka değil. İlk bakışta bizim ayak takımımızdan başkasının senin arkana düştüğünü görmüyoruz. Sizin bizden fazla bir meziyetinizi de görmüyoruz. Aksine sizi yalancılar sanıyoruz.»
Nuh dedi ki; «Ey kavmim! Peki şu söyleyeceğime ne diyeceksiniz? Ben Rabbimden apaçık bir delil üzere isem ve O, bana kendi tarafından bir rahmet bahşetmişse, size de onu görecek göz verilmemişse biz, istemediğiniz halde onu size zorla mı kabul ettireceğiz?»
«Ey kavmim! Ben sizden herhangi bir mal mülk istemiyorum. Benim mükafatım ancak Allah´a aittir. Ve ben ona iman edenleri kovacak değilim. Onlar elbette Rablerine kavuşacaklar. Fakat ben de sizi cahillik eden bir kavim görüyorum.»
«Ey kavmim, ben onları etrafımdan kovacak olursam, Allah´dan beni kim kurtarabilir? Siz hiç düşünmez misiniz?»
Ben size «Allah´ın hazineleri benim yanımdadır.» demiyorum ki. Ben size «Ben bir meleğim.» de demiyorum. O sizin kendinize göre, hor gördükleriniz hakkında «Allah onlara hiçbir hayır vermez.» de demiyorum. Onların içlerindeki niyeti, en iyi Allah bilir. (Bu söylediklerimin aksini iddia etseydim) asıl o zaman zalimlerden olurdum.
Dediler ki; «Ey Nuh! Bizimle didişip durdun, didişmende de çok ileri gittin. Eğer doğru söylüyorsan, bizi tehdit ettiğin şu azabı getir de görelim.»
Nuh dedi ki; «Onu ancak Allah dilerse getirir. Ve siz O´nu yıldıracak değilsiniz.»
Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah sizi helâk etmeyi murad ediyorsa, zaten öğüt vermemin size bir faydası olmaz. Rabbiniz O´dur ve nihayet O´na döndürüleceksiniz.
Yoksa «Onu uydurdu» mu diyorlar? De ki; «Eğer uydurdumsa vebali benim boynumadır. Bense sizin yüklendiğiniz vebalden uzağım».
Ayrıca Nuh´a şöyle vahyettik: «Bil ki kavminden şimdiye kadar iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman etmeyecektir. Onun için yaptıkları şeylerden dolayı kederlenme.»
Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulüm yapanlar hakkında da bana bir şey söyleme. Çünkü onlar kesinlikle suda boğulacaklardır.
Gemiyi yapıyordu, kavminden bazı ileri gelen gruplar, onun yanından gelip geçtikçe, onunla alay ediyorlardı. Nuh dedi ki: «Bizimle eğleniyorsunuz, biz de sizinle tıpkı bizimle eğlendiğiniz gibi alay edip eğleneceğiz.»
O perişan edici azabın kime geleceğini ve o sürekli azabın kimin başına ineceğini ilerde bileceksiniz.
Nihayet emrimiz geldiği ve tennur (tandır veya geminin kazanı) tutuşup parladığı zaman dedik ki; «Erkeği ve dişisi olan her canlıdan ikişer tane, aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında, aileni ve iman etmiş olanları geminin içine yükle». Zaten beraberinde iman edenler çok az idi.
Nuh dedi ki; «Allah´ın adıyla binin içine. Onun akışı da, duruşu da (O´nun adıyladır). Hiç şüphesiz Rabbim gerçekten çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.
Gemi içindekilerle birlikte, dağlar gibi dalgalar arasında akıp gidiyordu. Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı: «Yavrucuğum, gel, bizimle beraber bin! Kâfirlerle beraber olma!»
O, dedi ki; «Ben, beni sudan koruyacak bir dağa çıkacağım». Nuh da «Bu gün Allah´ın merhamet ettiğinden başkasını, Allah´ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur.» dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. O da boğulanlardan oldu.
Allah tarafından denildi ki: «Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de suyunu kes!» Ve sular çekildi. Emir yerine gelmiş oldu. Gemi de Cudi dağı üzerine oturdu. O zalim kavme böylece dünyadan uzak olun denildi.
Nuh Rabbine niyaz edip dedi ki: «Ey Rabbim! Oğlum benim ehlimdendi senin vaadin de elbette haktır ve gerçektir. Ve sen hakimler hakimisin.»
Allah: «Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlin (âilen)´den değildir. Çünkü o salih olmayan bir amelin sahibidir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım.»
Nuh: «Ey Rabbim! Ben bilmediğim bir şeyi istemiş olmaktan dolayı sana sığınırım. Sen beni bağışlamazsan, bana merhamet etmezsen ben hüsrana uğrayanlardan olurum.
«Ey Nuh!» denildi, « Bizden bir selâm sana ve seninle birlikte olanlardan gelecek ümmetlere, kutluluk dileğiyle gemiden in. İlerde kendilerini bir çok nimetten faydalandıracağımız, sonra da bu yüzden kendilerine tarafımızdan acıklı bir azap dokunacak nice ümmetler olacaktır.»
İşte bunlar gayb haberlerindendir. Bunları sana vahiyle bildiriyoruz. Bundan önce bunları ne sen bilirdin, ne de kavmin. O halde sabret, akıbet muhakkak muttakilerindir.
Âd kavmine de kardeşleri Hud´u gönderdik. Dedi ki: «Ey kavmim! Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka bir ilâhınız yoktur. Siz sadece iftira edip duruyorsunuz.»
«Ey kavmim! Bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak beni yaratana aittir. Artık akıllanmayacak mısınız?»
«Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra O´na tevbe edin ki, üzerinize gökten bol bol bereket indirsin ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak çoğaltsın. Gelin günahkâr olarak dönüp gitmeyin.»
Dediler ki; «Ey Hud! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle tanrılarımızı terk etmeyiz. Ve biz sana inanmayız.»
«Ancak şu kadarını diyebiliriz ki; «tanrılarımızdan bazısı seni fena çarpmış». O da dedi ki; «Allah´ı şahit tutuyorum, siz de şahid olun ki ben, Allah´a koştuğunuz ortaklardan uzağım.»
«O´ndan başka herşeyden uzağım, artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra hiç bekletmeyin.
«Ben muhakkak ki, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah´a dayanmaktayım. Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, idaresi ve yönetimi O´nun elinde olmasın. Benim Rabbim, hiç şüphe yok ki, doğru yoldadır.»
«Eğer, yine de yüz çevirirseniz, ben size ne ile gönderilmişsem, işte onu tebliğ ettim. Ayrıca Rabbim, sizin yerinize başka bir kavmi getirir de siz O´na zerrece zarar veremezsiniz. Hiç şüphesiz O, herşeyi koruyup gözetendir.
Ne zaman ki emrimiz geldi, Hud´u ve beraberindeki iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, ayrıca onları çok ağır bir azaptan da kurtardık.
İşte Âd kavmi buydu. Rablerinin âyetlerini bile bile inkâr ettiler ve peygamberlerine isyan ettiler. Başa geçen her zorbanın emrine uyup arkasından gittiler.
Hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde bir lânetle izlendiler. Bilin ki, Âd kavmi, gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Yine bilin ki, Hud´un kavmi olan Âd, defolup gittiler.
Semud kavmine de kardeşleri Salih´i gönderdik. Dedi ki, «Ey kavmim! Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka bir tanrınız daha yoktur. Sizi topraktan O meydana getirdi. Sizi orada ömür sürmeye O memur etti. Bu sebepten O´nun mağfiretini isteyin, sonra O´na tevbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır, dualarınızı kabul eder.»
Dediler: «Ey Salih! Bundan önce sen bizim içimizde ümit beslenir bir zat idin. Şimdi bizi babalarımızın taptıklarına tapmaktan mı engelliyorsun? Biz, doğrusunu istersen bizi davet ettiğin şeyden kuşkulandıran bir şüphe içindeyiz.»
Salih dedi: «Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden açık bir mucize üzerinde isem ve o bana tarafından bir rahmet bahşetmiş ise, ben Allah´a isyan ettiğim takdirde beni O´ndan kim kurtarabilir? Demek ki, siz bana zarar vermekten başka bir şey yapmıyorsunuz.»
«Ey kavmim! İşte şu, Allah´ın dişi devesi, size bir mucizedir. Bırakın onu Allah´ın yer yüzünde (otlaklarında) otlasın. Ve ona kötü bir maksatla el sürmeyin, sonra sizi yakın bir azap yakalar.»
Derken, o deveyi kestiler. Bunun üzerine Salih dedi ki: «Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. İşte bu, yalan çıkmayacak olan kesin bir vaaddir.»
Ne zaman ki, azap emrimiz geldi, Salih´i ve beraberindeki iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtardık, üstelik o günün perişanlığından da kurtardık. Hiç şüphesiz Rabbin güçlüdür, mutlak üstündür.
O zalimleri, korkunç bir gürültü yakalayıverdi de oldukları yerde çöküp kaldılar.
Sanki orada güzel güzel yaşayıp durmamışlardı. Bak işte Semud, gerçekten de Rablerine küfretmişlerdi. Bak işte nasıl yok olup gittiler.
Andolsun ki, İbrahim´e de elçilerimiz (melekler) müjde ile geldiler ve «selâm» dediler, o da «selâm» dedi ve hemen gidip onlara kızartılmış bir buzağı getirdi.
Fakat onların o buzağıya el sürmediklerini görünce, tuhafına gitti ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar da «Korkma, biz Lut´un kavmine gönderildik.» dediler.
İbrahim´in karısı ayakta duruyordu bunun üzerine yüzü güldü. Ona İshak´ı ve İshak´ın arkasından da Ya´kub´u müjdeledik.
«Vay başıma gelene!» dedi, «Ben bir kocakarıyım, kocam da yaşlı bir adam. Bu gerçekten çok tuhaf bir şey!»
Dediler: «Sen Allah´ın emrine mi şaşıyorsun? Allah´ın rahmeti ve berekâtı üzerinizdedir. Ey ev halkı! Muhakkak ki O, hamiddir (övülmeye lâyıktır), meciddir (cömertliği boldur).»
İbrahim´den korku iyice geçip gidince, bu müjde de kendisine gelince, bizim (meleklerimiz)le Lut kavmi hakkında tartışmaya girişti:
Çünkü İbrahim, çok yumuşak huylu ve çok yufka yürekli (yanık kalbli) idi.
Melekler: «Ey İbrahim! Bu konuda bizimle tartışmaktan vazgeç. Çünkü Rabbinin emri kesin olarak geldi ve onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap gelecektir.
Ne zaman ki, elçilerimiz Lut´a geldiler, bunların gelişleri yüzünden Lut fenalaştı, eli ayağı birbirine dolaştı ve «Bu gün çetin bir gündür.» dedi.
Daha önceleri çirkin işler yapmış olan kavmi harıl harıl koşup geldiler. Lut onlara: «Ey kavmim! İşte size kızlarım, onlar sizin için daha temizdirler. Gelin Allah´tan korkun, beni misafirlerime rezil rüsvay etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?» dedi.
Onlar: «Sen de bilirsin ki, bizim senin kızlarınla bir ilgimiz yoktur. Sen bizim ne istediğimizi gayet iyi biliyorsun.» dediler.
Lut dedi: «Ne olurdu size karşı bir kuvvetim olsaydı, ya da çok sarp bir yere sığınabilseydim.»
Melekler dediler: «Ey Lut! Şundan emin ol ki, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla zarar veremezler. Sen, gecenin bir kısmı olunca ailenle birlikte hemen buradan çık git. İçinizden hiç kimse geri kalmasın, eşin başka. Çünkü ona da onlara gelecek olan musibet gelecektir. Haberin olsun, helâk zamanları sabah vaktidir. Zaten sabah yakın değil mi?»
Ne zaman ki, emrimiz geldi, o ülkenin altını üstüne getirdik ve üzerlerine istif edilip pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık.
Bu taşlar Rabbinin katında damgalanmışlardı. Bunlar zalimlerden uzak şeyler değildir.
Medyen´e de kardeşleri Şu´ayb´i gönderdik. Dedi ki: «Ey kavmim! Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka ilâhınız yoktur. Ölçeği de, teraziyi de eksik tutmayın. Ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum. Bununla beraber yine de sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum.»
«Ey kavmim! Ölçerken ve tartarken adaleti yerine getirin. Halkın malına densizlik etmeyin ve yeryüzünde fesatçılık yaparak fenalık etmeyin.»
Eğer mümin iseniz, Allah´ın helâlinden size ihsan ettiği kâr sizin için daha hayırlıdır. Bununla beraber ben sizin üzerinize gözcü değilim.»
Dediler ki; «Ey Şu´ayb, atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa ki sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın.»
Şu´ayb dedi ki: «Ey kavmim! Şayet ben Rabbimden ispat edici bir delil üzerinde bulunuyorsam ve şayet bana, O kendi katından güzel bir rızık ihsan etmişse, söyleyin bakalım ben ne yapmalıyım? Ben size karşı çıkmakla sizi menettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmeye çalışıyorum. Muvaffakiyetim de ancak Allah´ın yardımı ile olacaktır. Ben yalnızca O´na dayandım ve ancak O´na döneceğim.»
«Ey kavmim! Bana karşı gelmeniz sakın sizi, Nuh kavminin veya Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına gelen musibetler gibi bir musibete uğratmasın. Lut kavmi de sizden uzak değildir.
Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O´na tevbe ile yönelin. Şüphesiz ki, benim Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.
Dediler ki: «Ey Şu´ayb! Biz senin söylediklerinin çoğundan birşey anlamıyoruz. Ayrıca seni içimizde çok zayıf biri olarak görüyoruz. Eğer akrabaların olmasaydı mutlaka seni recmederdik (taşa tutardık). Senin bize hiçbir üstünlüğün yoktur.»
Şu´ayb dedi: «Ey kavmim! Benim akrabalarım size Allah´dan daha mı değerli ki, Allah´a sırt çevirip, onu unuttunuz? Muhakkak ki, Rabbim bütün yaptıklarınızı çepeçevre kuşatmıştır.»
«Ey kavmim! Var gücünüzle yapacağınız ne varsa yapın! Ben de görevimi yapmaya devam edeceğim. Perişan edecek azabın kime geleceğini ve yalancının kim olduğunu ilerde anlayacaksınız. Bekleyiniz, ben de sizinle beraber bekleyeceğim.»
Ne zaman ki, emrimiz geldi, Şu´ayb ve beraberindeki müminler, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtuldular. Ve o zalimleri korkunç bir gürültü yakaladı da oldukları yerde çöküp kaldılar.
Sanki orada hiç güzel gün görmemişlerdi. Dikkat edin, Semud kavmi nasıl helâk olup gittiyse Medyen de öyle yok olup gitti.
Andolsun Musa´yı da âyetlerimizle ve apaçık bir belge ile gönderdik.
Firavun´a ve cemaatine. Bunlar Firavun´un emrine uydular. Halbuki Firavun´un emri hak değildir.
Kıyamet günü, kavminin önüne düşer. Artık o bunları ateşe götürmüştür. O varılan yer, ne kötü bir yerdir.
Hem burada, hem de kıyamet gününde lanetle izlendiler. Onlara verilen bu karşı destek ne fena bir destektir!
İşte bu helâk olmuş memleketlerin önemli haberlerindendir. Sana onu kıssa olarak anlatıyoruz. Onlardan yerinde duranlar da var, biçilenler (yok olup gidenler) de.
Biz onlara zulmetmedik, onlar kendi kendilerine zulmettiler. Allah´ı bırakıp da taptıkları tanrılar, Rabbinin emri gelince kendilerine hiçbir fayda sağlayamadılar. Hasarlarını arttırmaktan başka bir şeye yaramadılar.
İşte Rabbin, zalim memleketleri cezalandırdığı zaman böyle cezalandırır. Çünkü O´nun cezası çok acı, çok çetindir.
Ahiret azabından korkanlar için bunda muhakkak ki, bir ibret vardır. O, öyle bir gündür ki, bütün insanlar onun için toplanacaktır ve o, öyle bir gündür ki, mutlaka görülecektir.
Biz onu sadece belli bir süreye kadar geciktiriyoruz.
O gün gelince Allah´ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onların kimi bedbaht, kimi de mutludur.
Bedbaht olanlar ateştedirler. Onlar orada başka türlü soluyacak, başka türlü haykıracaklar.
Onlar orada gökler ve yer durdukça duracaklar. Ancak Rabb´inin diledikleri başka. Çünkü Rabbin dilediğini yapandır.
Mutlu olanlar ise cennettedirler. Orada gökler ve yer durdukça duracaklar, ancak Rabbinin diledikleri başka. (Bu) ardı arası kesilmeyen bir ihsan olacak.
O halde sakın şunların ibadet edişlerinden şüpheye düşme. Daha önce ataları nasıl ibadet ediyor idiyseler bunlar da öyle ibadet ediyorlar. Biz de kendilerine nasiplerini elbette eksiksiz olarak öderiz.
Andolsun ki, Musa´ya kitabı verdik, yine de onda ihtilafa düşüldü. Eğer Rabbinden daha önce verilmiş bir karar olmasa idi, elbette haklarında hüküm verilmiş bitmişti. Muhakkak ki onlar, bundan kuşkulu bir şüphe içindedirler.
Gerçekten de onların her biri öyle kimselerdir ki, yaptıklarının karşılığını Rabbin kendilerine hakkiyle ödeyecektir. Çünkü O, onların yaptıkları her şeyden haberdardır.
İşte bundan dolayı emrolunduğun gibi doğru ol! Beraberindeki tevbe edenler de (doğru olsunlar). Aşırı gitmeyin! Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görüp durmaktadır.
Ve zulüm yapanlara yakınlık göstermeyin ki, size de ateş dokunmasın. Allah´dan başka yardımcılarınız da yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.
Gündüzün her iki tarafında ve gecenin saçaklarında (gündüze yakın olan saatlerinde) namaz kıl! Muhakkak ki, iyilik kötülükleri giderir. Bu ise, düşünebilenlere bir öğüttür.
Ve sabret! Çünkü Allah iyilik edenlerin mükafatını yitirmez.
Sizden önceki devirlerden bakıyye sahipleri (kitap ehli) yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışsalardı ne iyi olurdu. Fakat onların içinden kurtardığımız pek az kimse bunu yaptı. O zulmedenler ise şımartıldıkları refahın peşine düştüler ve hepsi de suçlu oldular.
Senin Rabbin, halkları iyi ve ıslahatçı iken, o memleketleri haksız yere helak edecek değildir.
Eğer Rabbin dileseydi elbette bütün insanları tek bir ümmet yapardı. Halbuki yine de ihtilaf edip duracaklardı.
Ancak Rabbinin rahmetle yarlığadığı kimseler başka. Onun içindir ki, onları yarattı. Ve Rabbinin «Andolsun ki cehennemi cinlerden ve insanlardan tamamen dolduracağım» sözü böylece tamam oldu.
Peygamberlere ait haberlerden kalbini yatıştıracak olanlardan her türlüsünü sana kıssa olarak anlatıyoruz. Bunda da sana bir hakikat, müminlere de bir öğüt ve ibret gelmiştir.
İmana gelmeyen o kâfirlere de ki: «Elinizden geleni geri koymayın! Biz de yapacağımızı yapacağız.»
Siz bekleyin görün, biz de bekleyip göreceğiz.
Göklerin ve yerin gaybını bilmek yalnızca Allah´a mahsustur. Her iş O´na döndürülür. Sen yalnızca O´na ibadet et ve yalnızca O´na dayan. Rabbin yaptıklarınızın hiçbirinden gafil değildir.
Elif, Lâm, Ra. Bu Kur´an, her işi yerinde ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından muhkem, uyumlu cümlelerle örülen, sonra ayrıntılı biçimde açıklanan ayetlerden oluşmuş bir kitaptır.
(İçeriğinin özü şudur): Allah´dan başkasına kulluk sunmayınız. Ben, O´nun size gönderdiği bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.
Rabbinizden af dileyiniz, pişmanlık duygusu ile O´na yöneliniz ki, belirli bir sürenin sonuna kadar sizi mutlu yaşatsın ve her erdemli kişiye erdemli davranışlarının ödülünü versin. Eğer O´na sırt dönerseniz, sizin hesabınıza büyük günün azabından korkarım.
Dönüş yeriniz Allah´ın huzurudur. O´nun gücü her şeye yeter.
Haberiniz olsun ki, müşrikler kendilerine Kur´an okunurken Allah´dan gizlenmek için başlarını göğüslerine yapıştırarak iki büklüm olurlar. Haberiniz olsun ki, Allah başlarını elbiselerinin altında sakladıklarında gerek gizli tuttukları ve gerekse açığa vurdukları tüm duygularını bilir. O kalplerin özünü bilir.
Yeryüzündeki bütün canlı türlerinin beslenmelerini ve geçinmelerini sağlamak Allah´ın garantisi altındadır. O, onların ilk barınma yerleri ile geçiş yerlerini bilir. Bütün bunlar açık bir kitapta yazılıdır.
Sizi sınavdan geçirerek hanginizin daha iyi işler yapacağınızı belirlemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O´dur. Bu yaratılış süreci sırasında O´nun Arş´ı su üzerinde idi. Böyleyken eğer kâfirlere «Öldükten sonra dirileceksiniz» diyecek olsan, «Bu iddia, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir» diyeceklerdir.
Eğer onların azabını belirli bir sürenin sonuna ertelersek, ´Bu azabı bizden alıkoyan nedir?´ derler. Haberleri olsun ki, azabımızla yüzyüze geldiklerinde onu hiç kimse başlarından savamaz, böylece alay konusu ettikleri akıbetin pençesine düşerler.
Eğer insana önce rahmetlerimizi tattırıp sonra onu elinden alsak, o mutsuz bir nanköre dönüşür.
Eğer insanın başına gelen bir sıkıntının ardından kendisine mutluluk tattıracak olursak, kesinlikle «Kötü günler artık geride kaldı» diyecektir. İnsan gerçekten kendini beğenmiş bir şımarıktır.
Yalnız sıkıntılı günlerde sabreden ve iyi ameller işleyenler bu iki kategorinin dışındadırlar; onları bağışlanma ve büyük ödül bekliyor.
Müşriklerin «Muhammed´e gökten bir hazine inseydi ya, ya da kendisi ile birlikte bir melek gelseydi ya» şeklindeki sözleri canını sıkabilir ve bu yüzden sana indirdiğimiz vahyin bir bölümünü onlara duyurmaktan vazgeçebilirsin. Oysa sen sadece bir uyarıcısın. Her şeyin yönlendiricisi Allah´dır.
Yoksa onlar «Muhammed, bu Kur´an´ı kendi uydurdu» mu diyorlar. Onlara de ki, «Öyleyse Kur´an´ın surelerine benzeyen on sure de siz uydurun bakalım. Eğer söylediğiniz doğru ise, bu konuda Allah dışında yardıma çağırabileceklerinizi de yardıma çağırın.»
Eğer bu çağrına karşılık vermezlerse anlayınız ki, bu Kur´an Allah´ın bilgisi altında indirilmiştir ve O´ndan başka ilah yoktur. Nasıl, artık müslüman oldunuz mu?
Sadece dünya hayatını ve bu hayatın çekici güzelliklerini isteyenlere çalışmalarının karşılığını orada tam olarak veririz, onlar orada hiçbir ödül kısıntısına uğratılmazlar.
Ama ahirette onlar için sadece cehennem ateşi vardır, dünyada yaptıkları iyi işler boşa gider, işledikleri yararlı ameller geçersiz olur.
Bir de Rabbinden kaynaklanan açık belgelere dayanan kimseleri düşünelim. Bu belgeleri yine Allah katından gelen bir tanık izliyor. Bu kimseler onun da öncesinde Musa´nın önder ve rahmet nitelikli kitabının onayı ile desteklenmişlerdir. (Böyleleri sırf dünya hayatı peşinde koşanlarla hiç bir olur mu?)
Allah´a yalan yakıştırmalar yapanlardan daha zalim kim olabilir? Onlar Rabblerinin huzuruna çıkarıldıklarında, tanıklar «Bunlar Rabbleri hakkında yalan yakıştırmalar düzmüşlerdir» derler. Haberiniz olsun ki, Allah´ın lâneti zalimlerin üzerinedir.
Onlar insanları Allah yolundan alıkoyarlar. O yolu eğri göstermeye yeltenirler ve ahireti de inkâr ederler.
Bunların, Allah´ın yapacaklarına engel olmaları sözkonusu değildir. Allah dışında dayanakları, destekçileri de yoktur. Azapları katlanır. Ne işitebilirler ve ne de görebilirler.
Bunlar kendilerini hüsrana düşürmüşler ve uydurdukları ilahlar ortalıkta görünmez olmuşlardır.
Onlar, hiç kuşkusuz, ahirette en ağır hüsrana uğrayacak kimseler olacaklardır.
İman edip iyi ameller işleyenlere ve Allah´a gönülden saygı besleyenlere gelince, onlar cennetliklerdir ve orada ebedi olarak kalacaklardır.
Bu iki grup kör ve sağır ile görebilen ve işitebilen kimselere benzer. Hiç bu iki grubun durumu bir olur mu? Acaba ibret dersi almaz mısınız?
Biz Nuh´u soydaşlarına peygamber olarak gönderdik. (O onlara dedi ki); «Ben sizin için açık bir uyarıcıyım.»
Sırf Allah´a kulluk sununuz. Yoksa sizin hesabınıza acıklı bir günün azabından korkarım.
Soydaşlarının ileri gelen kâfirleri O´na dediler ki, «Biz senin sadece bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz. Sana uyanların da aramızdaki ilkel düşünceli, ayak takımı olduğunu görüyoruz. Sizin bize karşı herhangi bir üstünlük taşıdığınız görüşünde değiliz. Tersine sizlerin yalan söylediğiniz kanısındayız.
Nuh dedi ki; «Ey soydaşlarım, baksanıza, eğer ben Rabbimden gelen açık belgelere dayanıyorsam, eğer O bana kendi katından bir rahmet verdi ise de siz bunu görmekten yoksun bırakıldı iseniz, istemediğiniz halde sizi bu açık belgeleri ve bu rahmeti kabul etmeye mi zorlayacağız?»
Ey soydaşlarım, bu uyarı çabalarıma karşılık sizden maddi bir karşılık istemiyorum, benim ücretimi verecek olan Allah´dır, mü´minleri yanımdan kovacak değilim, çünkü onlar Rabblerine kavuşacaklardır. Fakat sizin gerçeklerden habersiz bir toplum olduğunuzu görüyorum.
Ey soydaşlarım, eğer o mü´minleri yanımdan kovacak olursam, Allah´a karşı beni kim savunabilir? Bunu hiç düşünmüyor musunuz?
Size ´Allah´ın hazineleri benim elimin altında da´ demiyorum, gayp alemini de bilemem, ´Ben bir meleğim´ de demiyorum. Sizin gözlerinize hor görünen kimselere Allah´ın hiçbir hayır vermediğini de söyleyemem, kalplerinde neler olduğunu herkesten iyi bilen Allah´dır. Yoksa zalimlerden biri olurum.
Soydaşları dediler ki; «Bizimle tartıştın, üstelik bu tartışmayı çok uzattın, eğer söylediklerin doğru ise, ileride karşımıza çıkacak diye bizi korkuttuğun azabı şimdi başımıza getir de görelim.»
Nuh dedi ki; «O azabı eğer dilerse yalnız Allah başınıza getirebilir. Siz O´nun yapacaklarına engel olamazsınız.»
Eğer Allah, sizin azmanızı istiyorsa, size nasihat etmek istesem de benim nasihatim size yararlı olmaz. O´dur sizin Rabbiniz ve O´nun huzuruna döneceksiniz.
Ey Muhammed -salât ve selâm üzerine olsun- yoksa sana «Bu Kur´an´ı sen uydurdun mu?» diyorlar. Onlara de ki; «Eğer onu ben uydurdumsa, suçu bana aittir. Ben sizin suçlarınızın sorumluluğundan uzağım.»
Nuh´a vahiy yolu ile bildirildi ki; «Daha önce inananlar dışında soydaşlarından başka inanan olmayacaktır. Onların yaptıklarından dolayı üzülme.»
Bizim gözlerimiz önünde ve vahyimiz uyarınca gemiyi yap, zalimler konusunda bana başvurma, çünkü onlar kesinlikle boğulacaklardır.
Nuh, gemiyi yapar. İleri gelen soydaşlarının yanından geçen her grubu kendisini alaya alır. Nuh da onlara dedi ki; «Siz bizimle alay ediyorsunuz, ama şimdi siz bizimle nasıl alay ediyorsanız. İlerde biz sizinle alay edeceğiz.»
Perişan edici azabın hangimizin başına geleceğini, hangimizin sürekli azaba uğrayacağını yakında öğreneceksiniz.
Nihayet emrimiz gelip tandır kaynamaya (her taraftan sular fışkırmaya) başlayınca Nuh´a «Her canlı türünün birer çiftini, boğulacağına ilişkin hükmümüzün kesinleştiği kimse dışında kalan aile bireylerini ve mü´minleri gemiye bindir» dedik. Zaten O´na az sayıda kişi inanmıştı.
Nuh dedi ki; «Haydi gemiye bininiz. Onun sular içinde yol alması da, bir yerde durması da Allah´ın adı ile gerçekleşecektir. Hiç şüphesiz Rabbim affedicidir, merhametlidir.»
Gemi, içindeki yolcularla birlikte dağ gibi dalgalar arasında akıyor, yol alıyordu. O sırada Nuh, bir kenarda duran oğluna «Yavrum, bizimle birlikte gemiye bin, kâfirler arasında kalma» diye seslendi.
Oğlu «Beni sulardan koruyacak bir dağa sığınacağım» dedi. Nuh, ona «Bugün Allah´ın emrinden kurtaracak hiçbir güç yoktur, sadece O´nun esirgedikleri kurtulabilir» dedi. Tam bu sırada aralarına bir dalga girdi de Nuh´un oğlu boğulanların arasına katıldı.
Bir süre sonra yere «Ey yer, suyunu yut» ve göğe «Ey gök, yağmurunu tut» dendi. Bunun üzerine sular çekildi, Allah´ın emri gerçekleşti ve gemi Cudi´ye oturdu. Bu sırada «Kahrolsun zalimler güruhu» diyen bir ses duyuldu.
Nuh, Rabbine seslenerek dedi ki; «Ey Rabbim, oğlum ailemin bir bireyi idi, senin vaadin de gerçektir ve sen kesinlikle hüküm verenlerin en yerinde hüküm verenisin.»
Allah dedi ki; «Ey Nuh, o oğlun senin ailenden değildi. Çünkü o kötü işler yaptı. İçyüzünü bilmediğin bir şeyi yapmamı benden isteme. Sana cahillerden olmamanı öğütlerim.»
Nuh dedi ki; «İçyüzünü bilmediğim bir şeyi yapmanı istemekten sana sığınırım. Eğer sen beni affetmez, bana merhamet etmezsen hüsrana uğrayanlardan olurum.»
Bu sırada şöyle bir ses duyuldu; «Ey Nuh, sana ve yanındakilerden meydana gelecek ümmetlere sunacağımız esenliğin ve bereketlerin eşliğinde gemiden in. Yanındakilerin soyundan başka ümmetler de gelecektir. Bunlara bir süreye kadar dünya nimetlerini tattırdıktan sonra kendilerini acıklı azabımıza çarptıracağız.»
Ey Muhammed, bu anlatılanlar sana vahiy yolu ile bildirdiğimiz gaybe ilişkin haberlerdir. Bundan önce ne sen ve ne de soydaşların bu olayları bilmiyordunuz. Müşriklerin olumsuz tepkilerine karşı sabret; sonuç, kötülüklerden sakınanlarındır.
Adoğullarına da kardeşleri Hud´u peygamber olarak gönderdik. Hud dedi ki; «Ey soydaşlarım, sadece Allah´a kulluk sununuz, O´ndan başka ilahınız yoktur. Başka ilahlara taptığınız için sizler birer iftiracısınız, uydurmaların peşinden gidiyorsunuz.»
Ey soydaşlarım, bu uyarı çabalarıma karşılık sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi, beni yoktan vareden Allah verecektir. Acaba aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?
Soydaşlarım, Rabbinizden af dileyiniz, arkasından O´na yöneliniz ki, size gökten bol yağmur göndersin, gücünüze güç katsın, suç işlemekte ısrar ederek çağrıma sırt çevirmeyiniz.
Soydaşları dediler ki; «Ey Hud, bize somut bir mucize getirmiş değilsin. Sırf öyle diyorsun diye ilahlarımızı bırakmayız, sana kesinlikle inanmıyoruz.»
Sana söyleyeceğimiz tek söz şudur: «Seni ilahlarımızdan biri çarpmış olmalı.» Hud dedi ki; «Ben Allah´ı şahit tutuyorum, ayrıca siz de şahit olunuz ki, ben O´na koştuğunuz ortaklardan uzağım.»
Siz ve Allah dışında O´na ortak koştuğunuz ilahlar hep birlikte bana istediğiniz tuzağı kurunuz, sonra da bana hiç mühlet vermeyiniz.
Ben, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah´a dayandım. Hiçbir canlı yoktur ki, perçemi O´nun avucu içinde olmasın. Hiç kuşkusuz benim Rabbim, doğru yoldadır.
Eğer benim çağrıma sırt dönecek olursanız, ben size gönderilen mesajı duyurdum. Rabbim, sizin yerinize başka bir toplum getirir. Siz O´na hiçbir zarar dokunduramazsınız. Hiç kuşkusuz, her şey Rabbimin gözetimi ve denetimi altındadır.
Azaba ilişkin emrimiz geldiğinde Hud´u ve beraberindeki mü´minleri, rahmetimizin sonucu olarak, kurtardık; onları ağır azaptan koruduk.
İşte sana o Adoğulları; onlar Rabblerinin ayetlerini yalanladılar, O´nun peygamberlerine karşı geldiler ve ne kadar küstah zorba varsa hepsinin emirlerine uydular.
Gerek bu dünyada gerek kıyamet gününde Allah´ın lânetine uğradılar. Haberiniz olsun, Adoğulları Rabblerini inkâr ettiler. Hey, kahrolsun Hud´un soydaşları olan Adoğulları!
Semudoğulları´na da kardeşleri Salih´i peygamber olarak gönderdik. Salih dedi ki; ´´Soydaşlarım, sadece Allah´a kulluk sununuz, O´ndan başka bir ilahınız yoktur. Sizi topraktan yaratan ve yeryüzüne yerleştirerek burayı kalkındırmakla görevlendiren O´dur. O´ndan af dileyiniz, O´na yöneliniz. Çünkü Allah, kullarına yakındır ve dileklerin kabul edicisidir.
Soydaşları dediler ki; «Ya Salih, bundan önce sen kendisine umut bağladığımız bir kişi idin. Şimdi bize atalarımızın taptıkları ilahlara tapmayı mı yasaklıyorsun? Bizi benimsemeye çağırdığın ilkeler konusunda koyu bir kuşku içindeyiz.»
Ey soydaşlarım, baksanıza, eğer ben Rabbimden gelen açık bir belgeye dayanıyorsam, O bana kendi katından bir rahmet bağışladı ise, emrine karşı geldiğim taktirde beni O´ndan kim kurtaracak? Sizin bana zararımı arttırmaktan başka hiç bir katkınız olamaz.
Ey soydaşlarım, bu Allah´ın devesidir, size bir mucize olarak gönderildi; bırakın onu Allah´ın toprağında dolaşıp yesin içsin; ona bir kötülük dokundurmayın, yoksa yakın vadeli bir azaba çarpılırsınız.
Buna rağmen onu kesip devirdiler. O zaman: “Yurdunuzda üç gün daha kalın, bu yalanlanmayacak sözdür.” ...
Azaba ilişkin emrimiz geldiğinde Salih ile beraberindeki mü´minleri helak olmaktan ve o günkü onur kırıcı perişanlıktan, rahmetimizin sonucu olarak, kurtardık. Hiç şüphesiz senin Rabbin güçlüdür, üstün iradelidir.
O zalimleri müthiş bir gürültü yakaladı da evlerinde, oldukları yerde yığılıp kalıverdiler.
Sanki az önce o evlerde yaşayanlar onlar değildi. Haberiniz olsun ki, Semudoğulları Rabblerini inkâr ettiler. Hey, kahrolsun Semudoğulları!
Hani elçilerimiz İbrahim´e müjdeli haberi getirdiklerinde ona, «Selâm sana» dediler. O da onlara «Selâm size» dedi. Az sonra önlerine kızarmış bir buzağı getirdi.
İbrahim, elçilerin kızarmış buzağıya doğru el uzatmadıklarını görünce, konukları tuhafına gitti, içine onlardan kaynaklanan bir korku düştü. Bu sırada konukları «Korkma, biz Lût´un soydaşlarına gönderildik» dediler.
O sırada ayakta duran İbrahim´in karısı bu haberi duyunca güldü. Biz de ona o elçiler aracılığı ile oğlu İshak´ın ve İshak´ın arkasından da torunu Yakub´un müjdesini ilettik.
Aman Allah´ım! Doğum mu yapacağım? Oysa ben yaşlı bir kadınım, şu eşim de ihtiyar bir adamdır. Bu şaşılacak bir şey!
Konuklar, kadına «Allah´ın işine mi şaşıyorsun? Ey hane halkı, Allah´ın rahmeti ve bereketi üzerinizdedir. Hiç kuşkusuz O, övgüye ve yüceltilmeye lâyıktır» dediler.
İbrahim´in korkusu geçip de müjdeli haberi alınca, Lût´un soydaşları hakkında elçilerimiz ile tartışmaya girişti.
İbrahim, gerçekten hoşgörülü, yumuşak kalpli ve kendini Allah´a adamış bir kimse idi.
Konuk melekler ona dediler ki; «Ey İbrahim, bu işten vazgeç; çünkü Rabbinin emri gelmiştir. Onların başlarına geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap gelecektir.»
Elçilerimiz Lût´un yanına vardıklarında kaygıya kapıldı, canı sıkıldı ve «bugün, zor bir gündür» dedi.
Soydaşları apar topar evine koştular. Daha önce pis işler yapıyorlar, iğrenç ilişkilerde bulunuyorlardı. Lût onlara dedi ki; «Soydaşlarım, işte kızlarım, onlarla eşleşmek sizin için daha temiz bir iştir. Allah´dan korkun da beni konuklarım önünde rezil etmeyin. İçinizde aklı başında biri yok mu?»
Soydaşları «Biliyorsun ki, bizim kızlarınla bir işimiz, onlara yönelik bir amacımız yok. Sen bizim ne istediğimizi iyi bilirsin» dediler.
Lût, melek konuklarına dönerek dedi ki, «Keşki siz bana dayanak olacak güçte olsaydınız, ya da himayelerine sığınabileceğim gözüpek adamlarım olsaydı!»
Konukları dediler ki; «Ey Lût, biz Rabbinin elçileriyiz; onlar sana ilişemeyecekler. Geceleyin bir ara aileni yanına alarak yola çık, hiçbiriniz geride kalmasın. Yalnız eşini yanına alma. Çünkü soydaşlarının başına ne gelecekse onun da başına gelecektir. Vadeleri tanyeri ağarınca dolacaktır. Tanyerinin ağarması yakın değil mi?»
Azaba ilişkin emrimiz geldiğinde orayı altüst ettik, oranın halkı üzerine, sağanak halinde balçıkla kaplanmış taşlar yağdırdık.
Bunlar Rabbinin katında dökülüp damgalanmış taşlardı. Bu tür bir azap, zalimlerin uzağında değildir.
Medyenoğulları´na da kardeşleri Şuayb´ı peygamber olarak gönderdik. Şuayb dedi ki; «Ey soydaşlarım, sadece Allah´a kulluk sununuz, O´ndan başka ilahınız yoktur. Birşey ölçer ya da tartarken eksik ölçüp tartmayınız. Bolluk içinde olduğunuzu görüyorum, ama sizin hesabınıza kıyamet gününün geniş kapsamlı azabından korkuyorum.»
«Ey soydaşlarım, bir şey ölçer ya da tartarken adalete uyarak ölçüyü ve tartıyı tam tutunuz. Halkın mallarına düşük değer biçmeyiniz. Yeryüzünde kargaşa çıkarıp dirliği bozmayınız.
Eğer mü´min kimseler iseniz, Allah´ın size bıraktığı pay, hakkınızda daha hayırlıdır. Ben sizi gözetlemekle, korumakla görevli değilim.»
Soydaşları dedi ki; «Ey Şuayb, atalarımızın taptıkları ilahlara tapmayı bırakmamızı ve mallarımız konusunda dilediğimiz tasarrufları yapmaktan kaçınmamızı emreden, empoze eden faktör, şu kıldığın namaz mıdır? Aslında sen yumuşak huylu, uslu ve aklı başında bir adamsın.»
Şuayb dedi ki; «Soydaşlarım, baksanıza, ya ben Rabbimden gelen açık bir belgeye dayanıyorsam ve O bana kendi rahmetinin sonucu olarak temiz bir geçim kaynağı vermiş ise? Yasakladığım hareketleri kendim yaparak size ters düşmek istemiyorum. Tek isteğim, gücümün yettiği oranda bozuklukları düzeltmektir. Başarım Allah´ın yardımına bağlıdır. Yalnız O´na dayanıyor ve sadece O´na yöneliyorum.»
Soydaşlarım, içinizdeki bana ters düşme, zıt çıkma tutkusu, Nuh´un, Hud´un ya da Salih´in soydaşlarının başına gelen felâketler gibi bir felâketin sizin de başınıza gelmesine sakın yolaçmasın. Üstelik Lût kavmi size pek uzak değil.
Soydaşlarım, Rabbinizden af dileyiniz, sonra O´na yöneliniz. Hiç şüphesiz Rabbim kullarına karşı merhametlidir, sevecendir.
Medyenoğulları dediler ki; «Ey Şuayb, söylediklerinin çoğundan hiçbir şey anlamıyoruz. Seni aramızda güçsüz görüyoruz. Eğer aşiretin olmasaydı, seni taşa tutarak öldürürdük. Sen bizim gözümüzde saygın ve dokunulmaz bir kişi değilsin.
Ey soydaşlarım, aşiretim sizin gözünüzde Allah´dan daha mı üstün, daha mı önemlidir ki, O´na sırt döndünüz, O´nu yabana attınız? Hiç kuşkusuz, yaptığınız her hareket Rabbimin bilgisinin kapsamı içindedir.
Soydaşlarım, siz bildiğiniz gibi hareket ediniz, ben de bildiğim gibi hareket edeyim. Hangimizin perişan edici bir azaba uğrayacağını, hangimizin yalancı olduğunu yakında göreceksiniz. Bekleyiniz; ben de sizinle birlikte bekliyorum.
Azaba ilişkin emrimiz geldiğinde Şuayb ile beraberindeki mü´minleri, rahmetimizin sonucu olarak kurtardık. O zalimler müthiş bir gürültüye tutuldular da evlerinde, oldukları yerde yığılıp kalıverdiler.
Sanki az önce o evlerde yaşayanlar onlar değildi. Hey, Semudoğulları nasıl kahroldularsa, Medyenoğulları da öyle kahrolsunlar!
Musa´yı da ayetlerimizle ve somut mucizeler ile peygamber olarak gönderdik.
Onu Firavun´a ve yandaşlarına gönderdik. Yândaşları Firavun´un emrine uydular. Oysa Firavun´un emri doğruya iletici değildir.
Kıyamet günü, Firavun soydaşlarının önüne düşerek onları cehenneme götürdü. Vardıkları yer ne fena bir yerdir!
Çarpıldıkları azaba ek olarak hem dünyada hem de ahirette lânete uğramışlardır. Paylarına düşen bu armağan ne fena bir armağandır.
Ya Muhammed, sana anlattığımız bu olaylar, bu şehirlerin hikâyeleridir. Bu şehirlerin kimisi halâ duruyor, kimisi de biçilmiş ekin tarlasına dönüşmüştür.
O şehirlerin halklarına biz zulmetmedik, tersine onlar kendilerine zalimlik ettiler. Allah´ın azaba ilişkin emri geldiğinde Allah dışında imdada çağırdıkları düzmece ilahları, hiçbir dertlerine deva olmadılar, yıkımlarını arttırmaktan başka hiçbir işlerine yaramadılar.
İşte Rabbin, zalim halkların şehirlerinin yakasından tutunca böyle tutar. Hiç kuşkusuz O´nun yakaya yapışması pek sert ve acıklıdır.
Ahiret azabından korkanlar için bu olaylardan çıkarılacak dersler vardır. O gün tüm insanların toplantı günüdür, herkes o günün canlı tanığı olacaktır.
Biz o günü, sadece sayılı günlerin sonuna kadar erteliyoruz.
O gün geldiğinde Allah´ın izni olmadıkça hiç kimse konuşamaz. O gün kimi insanlar mutlu, kimisi ise bedbahttır.
Bedbahtların varacakları yer cehennem ateşidir. Onların orada ahlandıkları, vahlandıkları, hırıltılı seslerle inledikleri duyulur.
Gökler ile yer durdukça, Rabbinin dileği uyarınca cehennemlikler orada sürekli kalacaklardır. Hiç kuşkusuz Rabbin neyi isterse onu yapar.
Mutluların varacakları yer ise cennettir. Gökler ile yer durdukça Rabbinin dileği uyarınca cennetlikler kesintisiz bir bağış olarak orada sürekli kalacaklardır.
Ey Muhammed, şu müşriklerin taptıkları ilahların düzmece oldukları konusunda sakın kuşkun olmasın. Onlar vaktiyle atalarının yaptıkları gibi asılsız ilahlara tapıyorlar. Onlara hakettikleri karşılığı eksiksiz olarak vereceğiz.
Musa´ya kitap verdik, fakat bu kitap (Tevrat) hakkında insanlar görüş ayrılığına düştüler. Eğer Rabbinin daha önce verilmiş kesin hükmü olmasaydı, o anlaşmazlığa düşenler hakkında çoktan hüküm verilirdi. Onlar Tevrat konusunda koyu bir kuşku içindedirler.
Kuşku yok ki, Rabbin onların tümüne davranışlarının karşılığını tam olarak verecektir. Hiç şüphesiz, O, onların neler yaptıklarından haberdardır.
Ey Muhammed, sana emredildiği gibi dosdoğru ol; yanındaki eski sapıklıklarından tevbe edenler de öyle olsunlar. Sakın ölçüleri aşmayınız. Hiç kuşkusuz Allah bütün yaptıklarınızı görür,
Sakın zalimlere eğilim, yakınlık göstermeyiniz. Yoksa cehennem ateşi yakalar sizi; Allah´dan başka bir dostunuz, bir dayanağınız yoktur. O zaman O´nun yardımını göremezsiniz.
Gündüzün iki ucunda ve gecenin ilk saatlerinde namaz kıl ; iyi ameller kötülükleri giderirler. Bu hatırlatmalar öğüt alacak yetenekte olanlar için birer öğüttür.
Müşriklerin sana çektirdikleri sıkıntılara karşı sabret; çünkü Allah, iyi davranışları ödülsüz bırakmaz.
Sizden önceki kuşaklardan, yeryüzünde bozgunculuktan sakındıran birtakım akıllı ve erdemli kimseler çıksaydı ya! Sadece toplu felaketlerden kurtardığımız az sayıda kimse bu görevi yerine getirdi. Zalimler ise kendilerini şımartan ihtiraslarına kapılarak ağır suçlara daldılar.
Sözkonusu şehirlerin halkları doğru yoldayken, Rabbin oraları haksızlıkla helak etmiş değildir.
Eğer Rabbin dileseydi, tüm insanları tek bir ümmet yapardı. Oysa insanlar sürekli görüş ve inanç ayrılığı içindedirler.
Yalnız Rabbinin merhametine mazhar olabilenler doğru yolda görüş ve inanç birliği sağlayabiliyorlar. Zaten Allah insanları bunun için yarattı. Rabbinin «cehennemi, mutlaka insanlarla ve cinlerle dolduracağım» şeklindeki sözü çoktan kesinleşti.
Sana anlattığımız, önceki peygamberlerin hayatına ilişkin her olay, gönlünü ferahlatmayı ve azmini pekiştirmeyi amaçlıyor. Bu hikâyeler sana gerçeği ilettikleri gibi mü´minler için de öğüt ve hatırlatma niteliğindedirler.
İnanmayanlara de ki; ´Siz bildiğiniz gibi hareket ediniz, biz de bildiğimiz gibi hareket edelim. ´
Bekleyiniz bakalım, biz de bekliyoruz.
Göklere ve yere ilişkin bilinmezliklerin (gaybın) bilgisi Allah´ın tekelindedir. Her işin kesin çözüm mercii O´dur. Öyleyse sırf O´na kulluk sun, yalnız O´na dayan; Rabbın onların neler yaptıklarından habersiz değildir.
Elif, Lam, Ra. (Bu) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Tanrı) tarafından birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış bir Kitap´tır.
Öyle ki, Tanrı´dan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten ben, sizi O´nun tarafından uyaran ve müjdeleyenim;
Ve rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O´na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir ecele kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.
Sizin dönüşünüz Tanrı´yadır. O, her şeye güç yetirendir.
Haberiniz olsun; gerçekten onlar, ondan gizlenmek için göğüslerini büker (Hak´tan kaçınıp yan çizer)ler. (Yine) Haberiniz olsun; onlar, örtülerine büründükleri zaman, O, gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
Yeryüzünde hiç bir canlı yoktur ki rızkı Tanrı´ya ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de, geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır.
O´nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O´dur. Andolsun onlara: "Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz" dersen, küfredenler mutlaka: "Bu, açıkça bir büyüden başkası değildir" derler.
Andolsun, onlardan azabı sayılı bir ümmete (veya belirli bir süreye) kadar ertelesek, mutlaka: "Onu alıkoyan nedir?" derler. Haberiniz olsun; onlara bunun geleceği gün, onlardan geri çevrilecek değildir ve alaya almakta oldukları şey de kendilerini çepeçevre kuşatacaktır.
Andolsun, biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra bunu kendisinden çekip alsak, kuşkusuz o, (artık) umudunu kesmiş bir (çok / pek) kafirdir (mübalağa sigası).
Ve andolsun, kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırsak, kuşkusuz "Kötülükler benden gidiverdi" der. Çünkü o, şımarıktır, böbürlenendir.
Sabredenler ve salih amellerde bulunanlar başka. İşte, bağışlanma ve büyük ecir bunlarındır.
Şimdi onların: "Ona bir hazine indirilmeli veya onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi?" demeleri dolayısıyla göğsün daralıp sana vahyolunanlardan bir kısmını terk mi edeceksin? Sen yalnızca bir uyarıcısın. Tanrı her şeye vekildir.
Yoksa: "Onu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Haydi siz, yalan üzere uydurulmuş olarak onun benzeri on süre getirin ve eğer doğru sözlüyseniz, Tanrı´dan başka çağırabildiklerinizi çağırın."
Eğer buna rağmen size cevab vermezlerse, artık bilin ki, o, gerçekten Tanrı´nın ilmiyle indirilmiştir ve O´ndan başka tanrı yoktur. Öyleyse artık, siz müslüman mısınız?
Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini isterse onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz ve onlar bunda hiç bir eksikliğe uğratılmazlar.
İşte bunların ahirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Onların onda (dünyada) bütün işledikleri boşa çıkmıştır ve yapmakta oldukları şeyler de geçersiz olmuştur.
Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan, onu yine ondan bir şahid izleyen ve ondan önce bir imam ve rahmet olarak Musa´nın kitabı [kendisini doğrulamakta] bulunan kimse, (artık onlar) gibi midir? İşte onlar buna (Kuran´a) inanırlar. Gruplardan biri ona küfrederse, ateş ona vaadedilen yerdir. Öyleyse, bundan kuşkuda olma çünkü o, rabbinden olan bir haktır. Ancak insanların çoğunluğu inanmazlar.
Tanrı´ya karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? İşte bunlar, rablerine sunulacaklar ve şahidler: "Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır" diyecekler. Haberiniz olsun; Tanrı´nın laneti zalimlerin üzerinedir.
Bunlar Tanrı´nın yolundan engelleyenler ve onda çarpıklık arayanlardır. Onlar, ahirete küfredenlerdir.
Bunlar, yeryüzünde (Tanrı´yı) aciz bırakacak değildir ve bunların Tanrı´dan başka velileri yoktur. Azab onlar için kat kat arttırılır. Bunlar (hakkı) işitmeye güç yetirmezlerdi ve görmezlerdi de.
İşte bunlar, kendilerini hüsrana uğratanlardır ve yalan olarak uydurdukları (düzme tanrılar da) onlardan uzaklaşıp kaybolmuşlardır.
Hiç şüphesiz bunlar, ahirette en çok hüsrana uğrayanlardır.
İnanıp salih amellerde bulunanlar ve ´rablerine kalbleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar´, işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda süresiz kalacaklardır.
Bu iki grubun örneği, kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Örnekçe bunlar eşit olur mu? Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?
Andolsun, biz Nuh´u kavmine gönderdik. (Onlara:) "Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıp korkutucuyum."
"Tanrı´dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size (gelecek olan) acı bir günün azabından korkarım" (dedi).
Kavminden ileri gelen küfredenler: "Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine, biz sizi yalancılar sanıyoruz" dedi.
Dedi ki: "Ey Kavmim, görüşünüz nedir söyleyin? Eğer ben rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve rabbim bana kendi katından bir rahmet vermiş de (bu,) sizin gözlerinizden saklı tutulmuşsa? Siz bunu istemiyorken biz sizi buna zorlayacak mıyız?"
"Ey kavmim, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ecrim yalnızca Tanrı´ya aittir. Ben inananları kovacak değilim. Onlar gerçekten rablerine kavuşacaklar. Ancak ben sizi cahillik etmekte olan bir kavim görüyorum."
"Ey kavmim, ben onları kovarsam, Tanrı´dan (gelecek azaba karşı) bana kim yardım edecek? Hiç düşünmez misiniz?"
"Ben size Tanrı´nın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu söylemiyorum ve gözlerinizin aşağılık gördüklerine Tanrı kesin olarak bir hayır vermez de demiyorum. Nefslerinde olanı Tanrı daha iyi bilir. Bu durumda (bunun aksini yaparsam) gerçekten o zaman zalimlerdenim (demek)dir."
Dediler ki: "Ey Nuh, bizimle çekişip durdun, bu çekişmede ileri de gittin. Eğer doğru söylüyorsan, bize vaadettiğini getir (görelim.)"
Dedi ki: "Eğer dilerse, onu size Tanrı getirir ve siz (O´nu) aciz bırakacak değilsiniz."
"Eğer Tanrı sizi azdırmayı dilemişse, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdümün size yararı olmaz. O sizin rabbinizdir ve O´na döndürüleceksiniz."
Onlar: "Bunu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Eğer onu ben uydurduysam, günahım bana aittir. Ama ben, sizlerin suç olarak işlemekte olduklarınızdan uzağım."
Nuh´a vahyedildi: "Gerçekten inananların dışında, kesin olarak kimse inanmayacak. Şu halde onların işlemekte olduklarından dolayı üzülme."
"Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi imal et. Zulmedenler konusunda bana hitapta bulunma. Çünkü onlar suda boğulacaklardır."
Gemiyi yapıyordu. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında O´nunla alay ediyordu. O: "Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz" dedi.
"Artık, ilerde bileceksiniz. Aşağılatıcı azab kime gelecek ve sürekli azab kimin üstüne çökecek."
Sonunda buyruğumuz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman dedik ki: "Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında ehlini (aileni) ve inananları ona bindir." Zaten onunla birlikte çok azından başkası inanmamıştı.
Dedi ki: "Ona binin. Onun yüzmesi de demir atması (durması) da Tanrı´nın adıyladır. Şüphesiz, benim rabbim bağışlayandır, esirgeyendir."
(Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde yüzüyorken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: "Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kafirlerle birlikte olma."
(Oğlu) Dedi ki: "Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur." Dedi ki: "Bu gün Tanrı´nın buyruğundan esirgeyen (Tanrı)dan başka bir koruyucu yoktur. Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.
Denildi ki: "Ey yer, suyunu tut ve ey gök, sen de tut." Su çekildi, buyruk yerine getirildi / bitirildi, (gemi de) Cudi (dağı) üstüne durdu ve zalimler topluluğuna da: "Uzak olsunlar" denildi.
Nuh rabbine seslendi. Dedi ki: "Rabbim kuşkusuz benim oğlum ehlimdendir (ailemdendir) ve senin vaadin de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin."
Dedi ki: "Ey Nuh, kesinlikle o senin ehlinden (ailenden) değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Gerçekten ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum."
Dedi ki: "Rabbim, bilgim olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum."
"Ey Nuh" denildi. "Sana ve seninle birlikte olan ümmetler üzerine bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. [Sizden türeyecek diğer kafir] Ümmetleri de yararlandıracağız, sonra onlara bizden acı bir azab dokunacaktır."
Bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bunları sen ve kavmin bundan önce bilmiyordun. Şu halde sabret. Şüphesiz (güzel olan) sonuç takva sahiplerinindir.
Ad (halkına da) kardeşleri Hud´u (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Tanrı´ya ibadet edin, sizin O´ndan başka tanrınız yoktur. Siz yalan olarak (tanrılar) düzenlerden başkası değilsiniz.
"Ey kavmim ben bunun karşılığında sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan (fetaraniy) başkasına ait değildir. Akletmeyecek misiniz?"
"Ey kavmim rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O´na tevbe edin. Üstünüze gökten sağanak (yağmurlar, bol nimetler) yağdırsın ve gücünüze güç katsın. Suçlu günahkarlar olarak yüz çevirmeyin."
"Ey Hud" dediler. "Sen bize apaçık bir belge (mucize) ile gelmiş değilsin ve biz de senin sözünle tanrılarımızı terketmeyiz. Sana inançlı olacak da değiliz."
"Biz: ´Bazı tanrılarımız seni çok kötü çarpmıştır´ (demekten) başka bir şey söylemeyiz." Dedi ki: "Tanrı´yı şahid tutarım, siz de şahidler olun ki, gerçekten ben sizin şirk koştuklarınızdan uzağım."
"O´nun dışındaki (tanrılardan). Artık siz bana, toplu olarak dilediğiniz tuzağı kurun, sonra bana süre tanımayın."
"Ben gerçekten, benim de rabbim, sizin de rabbiniz olan Tanrı´ya tevekkül ettim. O´nun, alnından yakalayıp denetlemediği hiç bir canlı yoktur. Muhakkak benim rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)"
"Buna rağmen yüz çevirirseniz artık size kendisiyle gönderildiğim şeyi tebliğ ettim. Rabbim de sizden başka bir kavmi yerinize geçirir. Siz O´na hiç bir şeyle zarar veremezsiniz. Doğrusu benim rabbim, her şeyi gözetleyip koruyandır."
Buyruğumuz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmet ile Hud´u ve O´nunla birtikte inananları kurtardık. Onları şiddetli / ağır bir azabtan kurtardık.
İşte Ad (halkı); rablerinin ayetlerini tanımayıp reddettiler. O´nun elçilerine isyan ettiler ve her inatçı zorbanın buyruğu ardınca yürüdüler.
Ve bu dünyada da kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. Haberiniz olsun; gerçekten Ad (halkı), rablerine küfrettiler. Haberiniz olsun; Hud kavmi Ad´a (Tanrı´nın rahmetinden) uzaklık (verildi).
Semud (halkına da) kardeşleri Salih´i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Tanrı´ya ibadet edin, sizin O´ndan başka tanrınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O´ndan bağışlanma dileyin, sonra O´na tevbe edin. Şüphesiz benim rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir."
Dediler ki: "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz."
Dedi ki: "Ey kavmim, görüşünüz nedir söyler misiniz? Eğer ben rabbimden apaçık bir belge üzerindeysem ve bana tarafından bir rahmet vermişse, bu durumda O´na isyan edecek olursam Tanrı´ya karşı bana kim yardım edecektir? Şu halde kaybımı arttırmaktan başka bana (hiç bir yarar) sağlamayacaksınız."
"Ey kavmim, size işte bir ayet olarak Tanrı´nın devesi; onu serbest bırakın, Tanrı´nın arzında yesin. Ona kötülük (etmek niyetiy)le dokunmayın. Yoksa sizi yakın bir azab sarıverir."
Fakat onu öldürdüler. (Salih) Dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmayacak bir vaaddir."
Buyruğumuz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Salih´i ve O´nunla birlikte inananları o günün aşağılatıcı azabından kurtardık. Doğrusu senin rabbin güçlü olandır, aziz olandır.
O zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.
Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud (halkı) gerçekten rablerine küfrettiler. Haberiniz olsun; Semud (halkına Tanrı´nın rahmetinden) uzaklık (verildi.)
Andolsun, elçilerimiz İbrahim´e müjde ile geldikleri zaman; "Selam" dediler. O da: "Selam" dedi (ve) hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı getirdi.
Ellerinin ona uzanmadığını görünce (İbrahim durumdan) hoşlanmadı / yadırgadı (nekirehüm)ve içine bir tür korku düştü. Dediler ki: "Korkma. Biz Lut kavmine gönderildik."
Karısı ayaktaydı, bunun üzerine güldü. Biz ona İshak´ı, İshak´ın arkasından da Yakub´u müjdeledik.
"Vay bana" dedi (kadın). "Ben kocamış bir kadın iken ve şu kocam da bir ihtiyar iken doğuracak mıyım? Gerçekten bu, şaşırtıcı bir şey!.."
Dediler ki: "Tanrı´nın buyruğuna mı şaşıyorsun? Tanrı´nın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev ehli şüphesiz O, övülmeye layık olandır, Mecid´tir."
İbrahim´den korku gittiği ve ona müjde geldiği zaman, Lut, kavmi konusunda bizimle çekişip tartışmalara giriyor(du).
Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Tanrı´ya) yönelen biriydi.
"Ey İbrahim, bundan vazgeç. Çünkü gerçek şu ki, rabbinin buyruğu gelmiştir ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azab gelmiştir."
Elçilerimiz Lut´a geldiği zaman, onlardan dolayı kaygılandı, göğsünü bir sıkıntı bastı ve: "Bu, zorlu bir gün" dedi.
Kavmi ona doğru koşarak geldi; onlar daha önceden kötülükler işlemekteydiler. "Ey kavmim" dedi. "İşte benim kızlarım, bunlar sizler için daha temizdir. Artık Tanrı´dan korkun ve beni misafirim önünde küçük düşürmeyin. İçinizde hiç aklı başında olan (reşid) bir adam yok mu?"
Dediler ki: "Andolsun, senin kızlarında bizim haktan bir şeyimiz (ilgimiz ve arzumuz) olmadığını sen de bilmişsindir. Bizim ne istediğimizi gerçekte sen biliyorsun."
Dedi ki: "Size yetecek gücüm olsaydı veya sağlam bir yere sığınabilseydim."
(Elçiler) Dediler ki: "Ey Lut biz rabbinin elçileriyiz. Onlar sana kesin olarak ulaşamazlar. Gecenin bir parçasında ehlinle (ailenle) birlikte yürü (yola çık). Sakın, hiç biriniz dönüp arkasına bakmasın; fakat senin karın başka. Çünkü onlara isabet edecek olan, ona da isabet edecektir. Onlara va´dolunan (azab) sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi?"
Böylece buyruğumuz geldiği zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık.
Rabbinin katında ´belli bir biçime sokulmuş, damgalanmış´ olarak. Bunlar zalimlerden uzak değildir.
Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb´ı (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim Tanrı´ya ibadet edin, O´ndan başka tanrınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın; gerçekten sizi bir ´bolluk ve refah (hayır)´ içinde görüyorum. Doğrusu sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum."
"Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerden düşürüp eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın."
"Eğer inançlılarsanız Tanrı´nın bıraktığı [helal işlerden olan kazanç] sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim."
Dediler ki: "Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı buyuruyor? Çünkü sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı başında (reşid bir adam)sın."
Dedi ki: "Ey kavmim görüşünüz nedir söyler misiniz? Ya ben rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve O da beni kendisinden güzel bir rızık ile rızıklandırmışsa? Ben, size yasakladığım şeylere (kendim sahiplenmek suretiyle) size aykırı düşmek istemiyorum. Benim istediğim, gücüm oranında yalnızca ıslah etmektir. Benim başarım ancak Tanrı iledir; O´na tevekkül ettim ve O´na içten yönelip dönerim."
"Ey kavmim, bana karşı gelişiniz, sakın Nuh kavminin ya da Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına gelenlerin bir benzerini size de isabet ettirmesin. Üstelik Lut kavmi size pek uzak değil."
"Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O´na tevbe edin. Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir."
"Ey Şuayb" dediler. "Senin söylediklerinin çoğunu biz kavrayamıyoruz. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin."
Dedi ki: "Ey kavmim, size benim yakın çevrem, Tanrı´dan daha mı üstündür ki, O´nu arkanızda unutuluvermiş (önemsiz) bir şey edindiniz. Şüphesiz benim rabbim, yapmakta olduklarınızı sarıp kuşatandır."
"Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz, ben de yapacağım. Kime aşağılatıcı azab gelecek ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. Siz gözetleyip durun, ben de sizinle birlikte gözetleyeceğim."
Buyruğumuz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Şuayb´ı ve onunla birlikte inananları kurtardık; o zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.
Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud (halkına) nasıl bir uzaklık verildiyse Medyen (halkına da Tanrı´nın rahmetinden öyle) bir uzaklık (verildi).
Andolsun, Musa´yı ayetlerimizle ve apaçık olan bir delille gönderdik.
Firavun´a ve onun önde gelen çevresine. Onlar Firavun´un buyruğuna uymuşlardı. Oysa Firavun´un buyruğu doğruya götürücü (irşad edici) değildi.
O, kıyamet günü kavminin önderliğine geçer, böylece onları ateşe götürmüş olur. Sonunda vardıkları yer, ne kötü bir yerdir..
Onlar, burda da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. (Bu) Verilen bağış, ne kötü bir bağıştır.
Bunlar, sana doğru haber (kıssa) olarak aktardığımız (geçmişteki) nesillerin haberleridir. Onlardan kimi ayakta kalmış, (hala izleri var, kimi de) biçilmiş ekin (gibi yerlebir edilmiş, kalıntısı silinmiş)dir.
Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmettiler. Böylece rabbinin buyruğu geldiği zaman, Tanrı´yı bırakıp da taptıkları tanrıları onlara hiç bir şey sağlayamadı, ´helak ve kayıplarını´ arttırmaktan başka bir işe yaramadı.
Onlar, zulüm işlemektelerken, ülkeleri (veya nesilleri) yakaladığı zaman... rabbinin yakalaması işte böyledir. Gerçekten O´nun yakalaması pek acı, pek şiddetlidir.
Ahiret azabından korkan için bunda kesin bir ayet vardır. O, bütün insanların kendisinde toplanacağı bir gündür ve o, gözlemlenebilen bir gündür.
Biz onu sayılı bir ecelin dışında ertelemeyiz.
(Kıyametin) Geleceği günde, O´nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi ´bedbaht ve mutsuz´, (kimi de) mutlu ve bahtiyardır.
Mutsuz olanlar ateştedirler, onlar için orada (kahırla ve acıyla) nefes alıp vermeler vardır.
Onlar, rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz kalacaklardır. Çünkü rabbin, gerçekten dilediğini yapandır.
Mutlu olanlar da, artık onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz kalacaklardır. (Bu) kesintisi olmayan bir ihsandır.
Artık onların tapmakta oldukları şeyler konusunda, sakın kuşkuda olma. Daha önceleri ataları nasıl tapıyor idiyseler, bunlar da ancak böyle tapıyorlar. Şüphesiz Biz, onların paylarını eksiltmeksizin onlara ödeyecek olanlarız.
Andolsun, Musa´ya kitabı verdik, onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer rabbinden bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş olacaktı. Gerçekten onlar, bundan (Kuran´dan) yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Şüphesiz rabbin, onlardan tümüne yapıp ettiklerini(n karşılığını) onlara tastamam ödeyecektir. Çünkü O, yapıp ettiklerinden haberdar olandır.
Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte buyrulduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O, yaptıklarınızı görendir.
Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Tanrı´dan başka velileriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz.
Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür.
Ve sabret. Gerçekten Tanrı, iyilik yapanların ecrini kaybetmez.
Sizden önceki nesillerden onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler. Onlar, suçlu günahkarlardı.
Ahalisi (ehli) ıslah eden kimseler iken, senin rabbin o ülkeleri zulm ile helak edecek değildi.
Eğer rabbin dileseydi, insanları elbette tek bir ümmet kılardı. Oysa, onlar anlaşmazlığı sürdürmektedir.
Rabbinin rahmet ettikleri dışında. Onları bunun için yarattı. Böylece rabbinin (şu) sözü tamamlanıp gerçekleşmiştir: "Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, (kafirlerin) tümüyle dolduracağım."
Sana elçilerin haberlerinden yüreğini (fuadek) sağlamlaştıracak doğru haberler aktarıyoruz. Bunda sana hak ve müminlere bir öğüt ve uyarı gelmiştir.
İnanmayanlara de ki: "Yapabileceğinizi yapın; elbette biz de yapacağız."
"Ve gözleyip durun; gerçekten biz de gözleyip duruyoruz."
Göklerin ve yerin gaybı Tanrı´nındır, bütün buyruklar O´na döndürülür; öyleyse O´na kulluk edin ve O´na tevekkül edin. Senin rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Elif, lâm, raa. (Bu) öyle bir kitabdır ki âyetleri (en kat´î bürhanlarla) desteklenmiş, sonra da apaçık bildirilmiş, (her işi) hikmetle yapan, (her şeyden) kemâliyle haberdâr olan (Allah) tarafından (indirilmişdir).
Tâki Allahdan başkasına ibâdet etmeyin. Şübhesiz, ben sizi Onun tarafından (eğri yolun akıbetinden) korkutan, (mü´minlere) müjde veren (bir peygamber) im.
Ve tâki Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra (ıhlâs ile) ona dönün ki sizi adı konmuş (ta´yîn ve takdîr edilmiş) bir müddete kadar güzel ni´metleriyle fâidelendirsin, her fazıylet saahibine kendi fazl (-u kerem) ini versin. (Habîbim onlara de ki:) «Eğer (îmandan) yüz çevirirseniz ben sizin başınıza (gelecek) büyük bir günün azabından korkarım».
Dönüşünüz ancak Allaha dır. O her şey´e hakkıyle kaadirdir.
Haberiniz olsun ki ondan (o peygamberden düşmanlıklarını) gizlemeleri için göğüslerini dürüb bükerler. (Hakkı işitmemek için) elbiseleriyle örtündükleri zaman da (hallerine) dikkat et. (Halbuki) Allah Onların gizleyeceklerini de, açığa vuracaklarını da biliyor. Çünkü O, sinelerin ta özünü bilendir.
Yerde yürüyen hiç bir canlı haaric olmamak üzere rızıklar) Allahın üstünedir. Onların duracak yerlerini de, emânet edilen yerlerini de O bilir. (Bunların) hepsi (ve bütün halleri) o apaçık kitabdadır.
O, hanginizin ameli (haal-ü hareketi) daha güzel olduğu (hususunda) sizi imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde yaratandır. (Bundan evvel ise) arşı su üstünde idi. And olsun ki «Ölümden sonra muhakkak yine diriltileceksiniz» desen kâfir olanlar mutlakaa «Bu, apaçık bir aldatmadan başka (bir şey) değildir» derler.
Andolsun ki biz kendilerinden azabı sayılı bir müddete kadar gecikdirsek mutlakaa diyeceklerdir ki: «Bunu alıkoyan (sebeb) de ne»? Haberiniz olsun ki, o bunlara geleceği gün kendilerinden döndürülecek değildir. Eğlenceye alageldikleri şey (azâb) onları çepçevre kuşatacakdır.
İnsana bizden bir rahmet (ve ni´met) tatdırıb da sonra bunu kendisinden soyub alıversek, andolsun, (o anda) o, (Allahın fazlından) ümidini kesen bir adam, (evvelki ni´metleri tamamen unutan) bir nankördür.
Şâyed kendisine dokunan bir derdden sonra ona ni´meti tatdırırsak andolsun diyecek ki: «Benden kötülükler (bir daha gelmemek üzere) uzaklaşıb gitdi». Çünkü o (bu anda) şımarıkdır, (halka karşı) böbürlenendir.
(Derdlere, sıkıntılara) göğüs gerib de güzel güzel amel (ve hareketler) de bulunanlar böyle değil. (Günâhlarını) yarlığamak ve büyük mükâfat işte bunlar, bunlar içindir.
Şimdi sen (müşriklerin belki): «Ona (gökden) bir hazîne indirilseydi, yahud maiyyetinde bir de melek gelseydi ya» demelerinden (nâşî) sana vahy olunandan bir kısmını, bu yüzden yüreğin daralarak, hemen terk mi edivereceksin? Sen ancak bir nezirsin (Allahın azâbiyle korkutan bir peygambersin). Allah ise her şey´e hakkıyle vekildir.
Yoksa onu (Kur´ânı) kendisi mi uydurdu diyorlar? De ki: «O halde haydi siz de onun gibi on sûre getirin düzme ve uydurma olarak. Allahdan başka kime gücünüz yetiyorsa (kime güveniyorsanız) onları da (yardıma) çağırın, eğer (iddianızda) doğrucular iseniz.
Eğer bunun üzerine (ey müşrikler) onlar da (o yardıma çağırdıklarınız da ızhaar-ı acz edib) size cevab veremediler, (bu işi beceremediler) se bilin ki, demek, o (Kur´an) ancak Allahın ilmiyle indirilmişdir. (O Allah ki) hakîkaten kendinden başka hiç bir Tanrı yokdur. Artık siz müslüman oluyor musunuz?!
Kim (yalınız) dünyâ hayaatını ve onun zînet (ve ihtişam) ını arzu ederse onların yapdıklarının (çalışdıklarının) karşılığını burada tamamen öderiz. Onlar bu hususda bir eksikliğe de uğratılmazlar.
Onlar öyle kimselerdir ki âhiretde kendilerine ateşden başkası yokdur. (Dünyâda) işledikleri şeyler (hattâ iyilikler) orada boşa gitmişdir. Zâten yapageldikleri hep boşdur (onların).
(Yalınız dünyâ hayaatını arzu eden kimse); Rabbinin açık bir delîl? üzerinde bulunub da ardınca yine Ondan bir şâhid gelen, ondan önce de bir rehber ve bir rahmet olmak üzere Musânın hitabı (ile tasdıyk edilmiş) olan kimse gibi midir ki böyle olanlar ona (Kur´ana) inanırlar. Her hangi bir güruh onu tanımazsa ateş onun va´d edilen yeridir. Sen de bundan şübhe içinde olma. Çünkü o, hakdır, Rabbindendir. Fakat insanların çoğu îman etmezler.
Allaha karşı (kendiliğinden) yalan düzenden daha zaalim kimdir? Onlar Rablerine arzedilecekler, şâhidler de «İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir» diyecek. Haberiniz olsun ki Allahın lâ´neti zaalimlerin tepesindedir.
Öyle (zaalimler) ki (insanları) Allahın yolundan döndürürler, onu eğriltmek isterler. Onlar âhireti inkâr edenlerin ta kendileridir.
Onlar yer yüzünde (Allâhı) âciz bırakabilecek değillerdir. Kendilerini Allahdan (kurtaracak) hiç bir haamîleri de yokdur. Onların azabı kat kat olacakdır. (Çünkü) onlar (hakkı) işitmiye tehammül edemezlerdi, (onu) görmezlerdi de.
Onlar nefislerine ziyan edenlerdir. Uydurmakda oldukları şeyler (putlar) da kendilerinden uzaklaşıb gaybolmuşdur.
Şübhesiz onlar âhiretde en çok zarar görenlerin ta kendileridir.
Îman edib de güzel işler yapanlar (a) ve huşu ve tevaazu´la Rablerine bağlananlar (a gelince) onlar cennetin yaranıdırlar. Onun içinde ebedî kalıcıdırlar onlar.
Bu iki zümrenin haali kör ve sağırla gören ve işiden (in haali) gibidir. Bunlar birbirine denk olurlar mı hiç? Haalâ iyi düşünmeyecek misiniz?
(25-26) Andolsun ki biz Nuhu kavmine (peygamber olarak) göndermişizdir. (O, öyle demişdi:) «Şübhesiz ki ben sizi Allahın azabından apaçık korkutanım. Allahdan başkasına ibâdet etmeyin. Hakıykat, ben sizi başınıza acıklı bir günün azabı (gelib çatması) ndan endîyşe ediyorum».
(25-26) Andolsun ki biz Nuhu kavmine (peygamber olarak) göndermişizdir. (O, öyle demişdi:) «Şübhesiz ki ben sizi Allahın azabından apaçık korkutanım. Allahdan başkasına ibâdet etmeyin. Hakıykat, ben sizi başınıza acıklı bir günün azabı (gelib çatması) ndan endîyşe ediyorum».
Bunun üzerine kavminden küfredenlerin elebaşları «Biz seni kendimiz gibi bir insandan başka olarak görmüyoruz. Basıyt ve zaahirî bir görüşle (uyan) en aşağı tabakalarımızdan başkasının sana tâbi olduğunu da görmüyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü dahi görmüyoruz. Biz sizi bil´akis yalancılar sanıyoruz» dedi (ler).
(Nuh) dedi ki: «Ya ben (da´vâmın sıdkına şâhid olmak üzere) Rabbimden (gelen) apaçık bir bürhan üzerinde isem? O, bana kendi katından bir rahmet vermiş de bunlar siz (in kör gözleriniz) den gizli bırakılmışsa? Söyleyin bana ey kavmim? Sizi ona, kendiniz hoş görmeyib dururken de zorlayacak mıyız (sanki)»?
Ey kavmim, bundan (bu tebliğlerimden) dolayı sizden hiç bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım Allahdan başkasına âid değildir ve ben îman edenleri tardedici de değilim. Çünkü onlar muhakkak ki Rablerine kavuşanlardır. Ancak ben sizi cahillik eder bir kavm görüyorum».
«Ey kavmim, ben onları koğarsam Allahdan (Allahın intikaamından) beni kim (kurtarabilir, bana kim) yardım eder? Hiç de düşünmez misiniz?»
«Ben size: Allahın hazîneleri benim nezdimdedir demiyorum. Ben ğaybı bilmem. Ben hakıykatde bir melek´im de demiyorum. Bununla beraber gözlerinizin hor gördüğü kimseler (mü´minler) hakkında Allah onlara asla bir hayr vermeyecekdir dahi diyemem. Allah, onların özlerindekini ençok bilendir. (Eğer bunları tard edersem) o takdirde şübhesiz ki ben zaalimlerdenimdir».
Dediler: «Ey Nuh, bizimle cidden uğraşdın. Bizimle olan bu mücâdelende ileri de gitdin. Eğer sen doğruculardan isen bizi tehdîd edib durduğun (azâb) ı haydi getir bize».
(Nuh da): «Dilerse onu size ancak Allah getirir. Siz (Onu) âciz bırakabilecekler değilsiniz» dedi.
«Eğer Allah sizi helak etmek dilemişse, ben sizin iyiliğinizi arzu etmiş olsam bile, bu hayırhahlığım size fâide vermez. O, sizin Rabbinizdir ve nihayet ancak Ona döndürüleceksiniz».
(Habîbim) belki «Onu (Kur´ânı) kendiliğinden uydurdu» derler. De ki: «Eğer ben onu kendim uydurdumsa günâhı benim üstüme olsun. Halbuki ben sizin (böyle bir iftira ile) irtikâb edegeldiğiniz (günâh) dan tamamen uzağım».
Nuha şu hakıykat vahy olundu: «Kavminden gerçek îman etmiş olanlardan başkası asla îman etmeyecekdir. O halde (bîhûde üzülüb de) işleyegeldikleri şeylerden (tecâvüzlerden) dolayı tasalanma».
«Bizim nezâretimiz ve vahyimiz ile gemi yap. Zulmedenler hakkında bana bir şey söyleme. Çünkü onlar suda boğulmuşlardır (boğulacaklardır)».
(Nuh) gemiyi yapıyordu. Kavminden her hangi bir güruh yanından geçdikçe onunla eğleniyorlardı. Dedi ki: «Eğer bizimle eğlenirseniz biz de sizinle, bu eğlendiğiniz gibi, eğleneceğiz».
«Artık kendisini rüsvay edecek azabın kime gelib çatacağını (bundan başka âhiretdeki) dâim? azabın da kimin başına geleceğini ileride bileceksiniz».
Nihayet emrimiz gelib de fırın kaynadığı zaman (Nuha) dedik ki: «Her birinden (her bir neviden erkek ve dişi) ikişer çift ile — aleyhinde söz geçmiş (helakleri takdîr edilmiş) olanlar müstesna — aileni ve îman edenleri içine yükle». Zâten onun maiyyetindeki az kimselerden başkası da îman etmemişdi.
(Nuh) dedi ki: «Binin içerisine. Onun akması da, durması da Allahın adıyladır. Seksiz şübhesiz Rabbim çok yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir».
O (gemi) bunları dağlar gibi dalga (lar) içinden akıtıb götürüyordu. Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı: «Oğulcağızım, (gel) bizim yanımıza sen de bin, kâfirlerden olma».
O, dedi ki: «Bir dağa sığınırım, o beni sudan korur». (Nuh da şöyle) dedi: «Bu gün Allahın emrinden, esirgeyen kendinden başka, hiç bir koruyucu yokdur», ikisinin arasına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu.
(Taraf-ı ilâhîden) denildi ki: «Ey arz suyunu yut, ey gök sen de tut». Su kesildi, iş olub bitirildi, (gemi de) Cûdî (dağının) üzerinde durdu. O zaalimler güruhuna «Uzak olsunlar» denildi.
Nuh Rabbine düâ edib dedi ki: «Ey Rabbim, benim oğlum da şübhesiz benim ailemdendir. Senin va´din elbette hakdır ve Sen haakimlerin haakimisin».
(Allah da şöyle) buyurdu: «Ey Nuh, o kat´iyyen senin ailenden değildir. Çünkü o (nun işlediği) Saalih olmayan (kötü) bir işdir. O halde bilgin olmadığı bir şey´i benden isteme. Seni bilmezlerden olmakdan bihakkın men ederim».
(Nuh) «Ey Rabbim, dedi, ben bilgimin olmadığı şey´i Senden istemekden Sana sığınırım. Eğer beni yarlığamazsan, beni esirgemezsen husrâne düşmüşlerden olurum».
Denildi ki: «Yâ Nuh, sana ve (gemide) maiyyetinde bulunanlardan (gelecek mü´min) ümmetlere bizden selâm (-ü selâmet) ve bereketlerle in (gemiden. Onlardan türeyecek diğer kâfir) ümmetler de vardır ki biz onları dahi (dünyâda bol rızıklarla) fâidelendireceğiz. Sonra ise (âhiretde) onları bizden acıklı bir azâb çarpacakdır..
Bunlar gayb haberlerindendir ki sana onları vahyediyoruz. Onları bundan evvel ne sen biliyordun, ne kavmin. O halde (Habîbim) sen de (Nuh gibi her cefâye) katlan. Akıbet hiç şübhesiz takvaaye erenlerindir.
Âd´e biraderleri Hûd´ü (gönderdik). «Ey kavmim, dedi, Allaha kulluk edin. Sizin Ondan başka hiç bir Tanrınız yok. Siz (Allaha karşı) yalan düzenlerden başka (kimseler) değilsiniz».
«Ey kavmim, ben buna (bu teblîğıma) mukaabil sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım, beni yaradandan başkasına âid değildir. Haalâ akıllanmayacak mısınız?».
«Ey kavmim, Rabbinden mağfiret isteyin. Sonra yine Ona tevbe (ve rücû) edin ki üstünüze gökden bol bol (feyzini) göndersin, kuvvetinize daha fazla kuvvet katsın. Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin».
Dediler ki: «Ey Hûd, sen bize açık bir mu´cize getirmedin. Biz de senin sözünle Tanrılarımızı bırakıcı değiliz. Sana inanıcılar da değiliz».
(54-55) Biz «Tanrılarımızdan kimi seni fena çarpmış» (demekden) başka (bir şey) söylemeyiz. (Hûd) dedi: «Allâhı hakıykî şâhid gösteririm ve siz de şâhid olun ki ben sizin Allâhı bırakıb da Ona ortak tutmakda devam etdiğiniz şeylerden kat´iyyen uzağım. Artık bana topyekûn istediğiniz tuzağı kurun, sonra bana mühlet de vermeyin».
(54-55) Biz «Tanrılarımızdan kimi seni fena çarpmış» (demekden) başka (bir şey) söylemeyiz. (Hûd) dedi: «Allâhı hakıykî şâhid gösteririm ve siz de şâhid olun ki ben sizin Allâhı bırakıb da Ona ortak tutmakda devam etdiğiniz şeylerden kat´iyyen uzağım. Artık bana topyekûn istediğiniz tuzağı kurun, sonra bana mühlet de vermeyin».
«Şübhesiz ki ben, kendimin de, sizin de Rabbiniz olan Allaha güvenib dayandım. Yürür hiç bir mahlûk haaric olmamak üzere (hepsinin) alnından tutan Odur. Benim Rabbim hakıykaten doğru bir yol üzerindedir».
«Eğer şimdi yüz çevirirseniz (ne diyeyim). Ben size ne ile gönderilmişsem işte size onu tebliğ etdim. Rabbim size yerinize diğer bir kavmi getirir de Ona hiç bir şeyle zarar yapamazsınız. Şübhesiz ki benim Rabbim her şey´in üstünde bir nigehbandır».
Vaktaki (azâb) emrimiz geldi. Hûd´ü de, maiyyetindeki mü´minleri de, bizden bir rahmet olarak, selâmete erdirdik, onları ağır azâbdan kurtardık.
İşte Âd (kavmi)! Onlar Rablerinin âyetlerini bilerek inkâr etdiler, peygamberlerine aasî oldular, inâdcı her zorbanın emri ardınca gitdiler.
Onlar bu dünyâda da, kıyaamet gününde de lâ´net (cezasına) tâbi´ tutuldular. Haberiniz olsun ki Âd (kavmi) Rablerine küfretdiler. Gözünüzü açın ki Hûd´ün kavmi olan Âd´e (rahmet-i ilâhiyyeden ebedi) uzaklık (verildi).
Semuud´a biraderleri Saalih´i (gönderdik). Dedi ki: «Ey kavmim, Allaha kulluk edin. Sizin Ondan başka hiç bir Tanrınız yokdur. O, sizi toprakdan meydana getirdi, sizi orada ömür geçirmiye (yahud: i´maara) me´mur etdi. O halde Ondan mağfiret isteyin, sonra Ona tevbe edin (hep Ona dönün). Şübhesiz ki Rabbim (in rahmeti) çok yakındır; O, (duaları da) kabul edendir».
«Ey Saalih, dediler, sen bundan evvel içimizde ümîd beslenen bir (zât) din. (Şimdi) atalarımızın tapdığı şeylere tapmamızdan bizi vaz geçirmek mi istiyorsun? Senin bizi (kulluğuna) da´vet etdiğin (Rab) den hakıykaten şek içindeyiz, şübheleniciyiz».
(Saalih) dedi ki: «Ey kavmim, ya ben Rabbimden (gelen) apaçık bir mu´cizenin üzerinde isem ve O, kendinden bana bir rahmet (bir peygamberlik) vermişse? (Buna) ne dersiniz? O halde Allah (ın intikaamın) dan, eğer Ona isyan edersem, (kurtarmak hususunda) bana kim yardım eder? Demek, siz beni ziyana uğratmakdan, (bunu) bana karşı artırmakdan başka, bir şey yapmayacaksınız».
«Ey kavmim, işte size bir âyet (bir mu´cize) olmak üzere Allahın şu dişi devesi! Artık onu (serbest) bırakın. Allahın arzında yesin. Ona fenalık edib dokunmayın. Binnetîce sizi yakın bir azâb yakalar».
Derken, onu, ayaklarını keserek öldürdüler. Bunun üzerine (Saalih) dedi ki: «Memleketinizde üç gün daha yaşayın. İşte bu, yalanı çıkarılamayacak bir tehdîddir».
Vaktaki (azâb) emrimiz geldi, Saalihi de, onun maiyyetinde îman etmiş olanları da tarafımızdan bir esirgeme olarak (azâbdan ve) o günün rüsvaylığından kurtardık. Şübhesiz ki senin Rabbin, O, çok kuvvetlidir, mutlak gaalibdir.
O zaalimleri ise korkunç bir ses alıb götürdü de yurdlarına diz üstü çöken (canları çıkan) kimseler oluverdiler.
Sanki orada (zâten) oturmamışlardı. Haberiniz olsun ki Semud (kavmi) hakıykaten Rablerine küfretdiler, gözünüzü açın ki Semuda (rahmet-i ilâhiyyeden) uzaklık (verilmişdir).
Andolsun, elçilerimiz, İbrâhîme müjde ile gelib «Selâm» dediler. O da «Selâm» dedi ve eğlenmeden gidib (onlara) kızartılmış bir buzağı getirdi.
(İbrâhîm), ellerinin buna uzanmadığını görünce onları (n durumundan) hoşlanmadı, onlardan kalbine bir nev´i korku gizledi. Onlar: «Korkma, dediler, çünkü biz Luut kavmine gönderildik».
(İbrâhîmin) karısı (hizmet için) ayakda idi. (Bu söz üzerine) güldü. Biz de ona İshakı, İshakın ardından da (torunu) Ya´kubu müjdeledik.
«(Kadın) vay, dedi, kendim bir koca karı, şu zevcim de bir ihtiyar iken ben mi doğuracak mışım? Bu, cidden pek şaşılacak bir şey»!
(Elçi melekler): «Allahın emrine mi şaşıyorsun? Ey ehl-i beyt, Allahın rahmeti, bereketleri sizin üzerinizdedir. Şübhe yok ki, O, asıl hamde lâyık, hayr-u ihsanı çok olandır» dediler.
Vaktaki İbrâhîmden o korku gitdi, kendisine bir de müjde geldi. (Şimdi o) Lût kavmi hakkında (adetâ) bizimle mücâdele ediyordu).
Çünkü İbrâhîm cidden yumuşak huylu, yüreği yanık, kendisini tamamen Allaha vermiş biri idi.
«Ey İbrâhîm, (dediler), bundan (bu mücâdeleden) vaz geç. Zîrâ hakıykat şudur: Rabbinin emri gelmişdir. Onlara muhakkak reddolunamıyacak bir azâb gelib çatıcıdır»,
Vaktaki elçilerimiz Lûta geldi. O, bunlar yüzünden kaygıya düşdü, bunlar yüzünden göğsü daraldı ve: «Bu çetin bir gündür» dedi.
(Lûtun) kavmi, kendisine doğru (soluk soluğa) koşarak yanına geldi. Onlar daha evvelden kötülükleri işlemiye alışmış kimselerdi. (Lût): «Ey kavmim, dedi, işte kızlarım. Sizin için onlar daha temizdir. Artık Allahdan korkun, beni müsâfirlerimin içinde küçük düşürmeyin. İçinizde aklı başında bir adam da yok mu sizin»?
Dediler: «Andolsun, senin de bildiğin vech ile bizim senin kızlarınla hiç bir hak (ve alâka) mız yokdur. Sen bizim ne dilediğimizi elbette bilirsin».
(Lût: «Ah), dedi, size (yetecek) bir kuvvetim olsaydı, yahud sarp bir kal´aya sığınabilseydim»!
(Elçi melekler): «Yâ Lût, emîn ol, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana kat´iyyen dokunamazlar. Sen hemen gecenin bir kısmında ailenle yürü (yola çık). İçinizden hiç biri geri kalmasın. Yalınız karın müstesna. Çünkü onlara (kavmine) isaabet edecek (azâb) hiç şübhesiz ona da çarpacakdır. Onlara va´d olunan (helak) zamanı sabah vaktidir. Sabah vaktı da yakın değil mi?» dediler.
(82-83) Vaktaki (azâb) emrimiz geldi, (o memleketin) üstünü altına getirdik ve tepelerine balçıkdan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdik ki onlar Rabbinin katında hep damgalanmışlardı. Onlar zaalimlerden uzak değildir.
(82-83) Vaktaki (azâb) emrimiz geldi, (o memleketin) üstünü altına getirdik ve tepelerine balçıkdan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdik ki onlar Rabbinin katında hep damgalanmışlardı. Onlar zaalimlerden uzak değildir.
Medyen´e de biraderleri Şuaybı (gönderdik). Dedi ki: «Ey kavmim, Allaha kulluk edin. Sizin ondan başka hiç bir Tanrınız yokdur. Ölçeği, tartıya eksik tutmayın. Ben sizi hakıykat bir ni´met (ve refah) içinde görüyorum. Şübhesiz ki ben bir gün (hepinizi) çepçevre kuşatıcı bir azâbdan korkmakdayım».
«Ey kavmim ölçekde ve tartıda adaleti yerine getirin. Nâsin eşyasını (mallarını, hakkını) eksiltmeyin. Yer yüzünde fesadcılar olarak fenalık yapmayın».
«Eğer mü´min kimseler iseniz Allah´ın (halâlınden) bırakdığı (kâr) sizin için daha hayırlıdır. (Bununla beraber) ben sizin üzerinizde bir bekçi de değilim».
Dediler ki: «Ey Şuayb, atalarımızın tapdığı şeylerden, yahud mallarımızdan ne dilersek onu yapmamızdan vaz geçmemizi sana namazın mı emrediyor? Çünkü sen, muhakkak ki sen (biliyoruz) yumuşak huylu, aklı başında (bir adam) sın».
«Ey kavmim, dedi, ya ben Rabbimden (gelen) apaçık bir bürhanın üzerinde isem ve O, bana kendisinden güzel bir rızk ihsan etmiş ise? (Buna) ne dersiniz? Size etdiğim yasağa rağmen, kendim size muhaalefet etmek istemiyorum ki. Ben gücümün yetdiği kadar ıslahdan başka bir şey arzu etmem. Benim muvaffakıyyetim ancak Allahın yardımıyledir. Ben yalınız Ona güvenib dayandım ve yalınız Ona dönerim».
«Ey kavmim, bana olan düşmanlığınız, Nuh kavminin, ya Hûd kavminin, yahud Saalih kavminin başlarına gelenler gibi size bir musîybet yüklemesin. Lût kavmi de sizden uzak değil».
«Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra Ona tevbe ile rücû edin. Çünkü Rabbim çok esirgeyendir, (mü´minleri) çok sevendir».
Dediler ki: «Ey Şuayb, biz senin söylemekde olduğundan bir çoğunu iyice anlamıyoruz. Seni de içimizden cidden zaîf görüyoruz. Eğer kabilen olmasaydı muhakkak ki seni taşla öldürürdük. Sen bizden üstün bir şeref saahibi değilsin ki...»
(Şuayb): «Ey kavmim, dedi, size göre benim kabilem mi Allahdan daha şereflidir ki Onu (tutub) arkanıza atılmış (değersiz) bir şey edindiniz? Benim Rabbim (in ilmi) şübhesiz ne yaparsanız (hepsini) çepçevre kuşatıcıdır».
«Ey kavmim, elinizden geleni yapın. Ben de (vazîfemi) yapıcıyım: Yakında bileceksiniz ki kendisini rüsvay edecek azâb kime gelecekdir ve o yalancı kimdir? (O azabı) gözetleyin, ben de sizinle beraber (onu) gözetleyiciyim».
Vaktaki (azâb) emrimiz geldi. Hem Şuaybı, hem onun maiyyetinde îman etmiş olanları, bizden bir esirgeme olarak, kurtardık. Zulmedenleri ise korkunç bir ses yakaladı da yurdlarında diz üstü çöke kaldılar (helak oldular).
Sanki onlar zâten orada oturmamışlardı. Haberiniz olsun ki Semud (kavmi) rahmet-i ilâhiyyeden nasıl uzaklaşdıysa Medyen (kavmi) ne de öylece bir uzaklık (verildi).
(96-97) Andolsun ki biz Musâyı da Fir´avna ve onun ileri gelenlerine mucizelerimizle ve apaçık bir hüccetle gönderdik de yine onlar Fir´avnın emrine tâbi oldular. Halbuki Fir´avn´ın emri hiç de salâhiyyetli ve dürüst değildi.
(96-97) Andolsun ki biz Musâyı da Fir´avna ve onun ileri gelenlerine mucizelerimizle ve apaçık bir hüccetle gönderdik de yine onlar Fir´avnın emrine tâbi oldular. Halbuki Fir´avn´ın emri hiç de salâhiyyetli ve dürüst değildi.
O, kıyaamet günü kavminin önüne düşecekdir. Artık o, bunları (suya götürür gibi) ateşe götürmüşdür. Vardıkları o yer ne kötü yerdir.
Burada da, kıyaamet gününde de lâ´nete tâbi tutuldular onlar. (Kendilerine) verilen bu vergi ne kötü vergidir!
Sana kıssa olarak bildirmekde olduğumuz bu (haberler, helak olmuş) memleketlerin haberlerindendir ki onların kimi (nin izleri) ayakda kalmış, (kimi de) biçilmiş ekin (gibi yok olmuşdur).
Onlara biz zulmetmedik, fakat onlar kendi nefislerine zulmetdiler. Binâen´aleyh Allâhı bırakıb tapdıkları (yalancı) Tanrılar, Rabbinin (azâb) emri geldiği zaman, onlara hiç bir fâide vermedi, ziyanlarını artırmakdan başka bir şey´e yaramadı.
Rabbinin yakalayışı — (ahâlîsi) zulmeder halde bulunan memleketleri yakaladığı zaman — işte böyle (olur). Şübhesiz ki Onun çarpması (cezası) pek acıklıdır, pek çetindir.
Bunda (bu kıssalarda) âhiret azabından korkanlar için kat´î birer ibret vardır. O, bütün insanların bir arada toplanmış olacakları bir gündür. O, (istisnasız bütün halkın) haazır olacakları bir gündür.
Biz onu (kıyaamet gününü) ancak sayılı bir müddet için gecikdiririz.
Gelecek olan o günde Allahdan izinsiz hiç bir kimse konuşmaz. Artık onlardan kimi şakıy (bedbaht), kimi de saîd (bahtiyar) dir.
Şakıy olanlara gelince: Onlar ateşdedirler ki orada (çok fecî) bir nefes alıb vermeleri vardır onların.
Gökler ve yer durdukça orada ebedî kalıcıdırlar. Rabbinin dilediği (müddet) başka. Çünkü Rabbin ne dilerse hakkıyle onu yapandır.
Mes´ud olanlara gelince: Onlar da cennetdedirler. Rabbinin dilediği (müddet) müstesna olmak üzere gökler ve yer durdukça onlar orada ebedî kalıcıdırlar. (Bu), bir lütf-ü ihsandır ki (tükenib) kesilmesi yokdur.
Artık onların tapmakda oldukları şeyler (in kendilerini ne feci akıbetlere sürükleyeceğin) den şübhe içinde olma. Onlar, daha evvelden ataları nasıl tapıyorlar idiyse (başka suretle değil) tıbkı onun gibi tapıyorlar. Biz de elbet nasıyblerini (cezalarını) eksiksiz vericiyiz.
Andolsun ki biz Musâya o kitabı (Tevrâtı) verdik de onun hakkında da ihtilâf edildi. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı elbette aralarında (şimdiye kadar) hüküm verilmiş bitmişdi bile. Hakıykat onlar (senin kavmin) bu (Kur´an) dan yana şiddetli bir tereddüd ve şübhe içindedirler.
Şübhesiz Rabbin, her birinin amellerini (amellerinin karşılığını) onlara tam olarak verecekdir. Çünkü O, ne yapıyorlarsa (hepsinden) hakkıyle haberdârdır.
O halde sen [habîbim), maiyyetindeki tevbe edenlerle beraber, emr olunduğun vech ile, dosdoğru hareket et. Aşırı gitmeyin. Çünkü O, ne yaparsanız (hepsini) hakkıyle görücüdür.
Bir de zulmedenlere meyletmeyin. Sonra size ateş çarpar. Zâten sizin Allahdan başka yardımcılarınız yokdur. Sonra (Ondan da) yardım göremezsiniz.
Gündüzün iki tarafında, gecenin de yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl. Çünkü güzellikler kötülükleri (günâhları) giderir. Bu, iyi düşünenlere bir öğüddür.
Sabr-u sebat et. Zîrâ Allah iyi hareket edenlerin mükâfatını zaayi etmez.
Sizden önceki devirlerde (insanları) yer yüzünde fesâd (çıkarmak) dan vaz geçirmiye çalışacak (bu suretle onları helâkden kurtaracak) fazilet saahibleri bulunmalı değil miydi? (O devirlerin insanları) içinden (vazifelerini yapdıkları için) kurtardığımız (kimseler) ancak (pek) azdır. Zaalim olanlar ise yalınız kendilerine verilen (dünyevî) refahın ardına düşdüler, günahkâr insanlardı onlar.
Senin Rabbin — ehâlîsi (hem nefislerini, hem yekdiğerini) ıslaahedib dururken de — O memleketleri (sırf) şirk yüzünden helak edecek değildi ya.
Eğer Rabbin dileseydi bütün insanları muhakkak ki bir tek ümmet yapardı. Onlar ihtilâf edici bir halde (işte böylece) devam edib gideceklerdir.
Rabbinin, rahmet (ine mazhar) etdiği kimseler müstesna. (Allah) onları bunun için yaratmışdır. Bununla beraber Rabbinin şu sözü de tastamam yerine gelmişdir: «Andolsun ki ben cehennemi bütün insan ve cinden (müstehık olanlarla) dolduracağım».
Peygamberlerin haberlerinden — onunla kalbini (tatmin ve) tesbîit edeceğimiz — her çeşidini sana kıssa olarak anlatıyoruz. Bunda, (bu sûre ile) de sana hak ve mü´minlere bir öğüd ve bir muhtıra gelmişdir.
Îman etmeyeceklere de ki: «Elinizden, gücünüzden geleni yapın. Biz de şübhesiz çalışıcılarız».
«Siz gözetleyin, biz de her halde gözetleyiciyiz».
«Göklerin ve yerin (sırr-ı) ğaybı Allahındır. Her iş Ona döndürülür, öyle ise Ona ibâdet et, Ona güvenib dayan. Senin Rabbin yapmakda olduğunuz şeylerden gaafil (ve habersiz) değildir».
Elif, Lam, Ra. Bu kitab, ayetleri kesinleştirilmiş, sonra da Hakim ve Habir olan Allah tarafından uzun uzadıya açıklanmıştır.
Allah´tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye. Muhakkak ki ben, size O´nun katından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim.
Rabbınızdan mağfiret dileyin, sonra O´na tevbe edin ki, belli bir süreye kadar sizi güzelce geçindirsin. Her lütuf sahibine lütfunu versin. Eğer yüzçevirirseniz; o zaman ben, başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım.
Dönüşünüz ancak Allah´a dır. Ve O, her şeye Kadir´dir.
Dikkat edin, onlar peygambere düşmanlıklarını gizlemek için iki büklüm olurlar. Elbiselerine büründükleri zaman da dikkat edin. Allah, onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını bilir. Çünkü O, göğüslerde olanı bilendir.
Yeryüzünde yürüyen hiç bir canlı yoktur ki, rızkı Allah´a ait olmasın. Onların durup dinlenecek ve saklanacak yerlerini de O bilir. Hepsi apaçık kitabdadır.
Hanginizin daha güzel ameli olduğunu denemek için; gökleri ve yeri altı günde yaratan O´dur. Zaten Arş´ı su üstünde idi. Andolsun ki; ölümden sonra muhakkak siz yine dirileceksiniz, desen; küfredenler mutlaka: Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir, diyeceklerdir.
Sayılı bir müddete kadar üzerlerinden azabı erteleyecek olsak mutlaka: Bunu alıkoyan da ne? derler. Dikkat edin, o geldiği gün, onlardan asla dönmeyecek, alaya aldıkları şey onları mahvedecektir.
Biz, insana tarafımızdan bir rahmet tattırır, sonra onu geri alırsak; andolsun ki o, pek ümitsiz, pek nankör olur.
Şayet başına gelen bir sıkıntıdan sonra ona bir nimet tattırırsak; kötülükler başımdan gitti der, şımarır ve öğünür.
Sadece sabredip de güzel ameller işleyenlere; işte onlara mağfiret ve büyük ecir vardır.
Belki de sen; ona bir hazine indirilmeli veya yakında bir melek gelmeli değil miydi? demelerinden ötürü sana vahyolunanların bir kısmını terkedecek olursun. Sen, ancak bir uyarıcısın. Ve Allah; her şeye Vekil´dir.
Yoksa: Onu kendisi uydurdu mu? diyorlar. De ki: Eğer doğru söylüyorsanız; haydi onun surelerine benzer uydurma on sure meydana getirin. Allah´tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın.
Size cevab veremezlerse bilin ki; o, ancak Allah´ın ilmiyle indirilmiştir. Ve O´ndan başka ilah yoktur. Hala müslüman olmuyor musunuz?
Kim, dünya hayatını ve onun süsünü isterse; onlara amellerinin karşılığını burada tamamen öderiz. Onlar bu hususta hiç bir zarara da uğratılmazlar.
Onlar, öyle kimselerdir ki; ahirette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri ameller boşa gitmiştir. Yapageldikleri zaten batıldır.
Rabbından açık bir delil üzerinde bulunan, ardınca da Rabbı tarafından bir şahid gelen, ondan önce de Musa´nın imam ve rahmet olan kitabını tasdik eden kimse, başkaları gibi midir? İşte onlar; Kur´an´a inanırlar. Herhhangi bir güruh onu inkar ederse; onun varacağı yer ateştir. Bundan şüphen olmasın. Doğrusu o, Rabbın tarafından gelen bir gerçektir, ama insanların çoğu inanmazlar.
Allah´a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kim vardır? Bunlar Rabblarının huzuruna götürülürler ve şahidler: Rabblarına yalan uyduranlar bunlardır, derler. Bilin ki; Allah´ın laneti zalimlerin üzerinedir.
Onlar ki Allah yolundan alıkorlar. Ve o yolu eğriltmeye çalışırlar. Ve ahireti inkar edenler de onlardır.
Bunlar, yeryüzünde aciz bırakacak olanlar değillerdir. Allah´a karşı duracak yardımcıları da yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Onlar, işitmeye tahammül edemez ve göremezlerdi de.
Kendilerini kayba uğratanlar, işte bunlardır. Uydurdukları şeyler de kendilerinden kaybolup gitmiştir.
Şüphesiz ahirette büsbütün kayba uğrayanlar da bunlardır.
Doğrusu inanan, salih ameller işleyen ve Rabblarına boyun eğenler; işte onlardır cennetlik olanlar. Orada ebediyyen kalacaklardır.
Bu iki zümrenin durumu kör ve sağır kimse ile gören ve işiten kimsenin durumuna benzer. İkisi bir olur mu hiç? Hala ibret almıyor musunuz?
Gerçekten Nuh´u da kavmine göndermiştik. Ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım.
Allah´tan başkasına ibadet etmeyin. Doğrusu ben, hakkınızda acıklı bir günün azabından korkuyorum.
Bunun üzerine kavminden küfredenlerin elebaşları dediler ki: Biz, senin ancak kendimiz gibi bir insan olduğunu görüyoruz. İçimizde sadece ayak takımının, başlangıçta düşünmeden sana uydukları gözümüzün önündedir. Sizin bize üstün bir meziyyetinizi görmüyoruz. Aksine biz, sizi yalancılar sanıyoruz.
Nuh dedi ki: Ey kavmim; eğer Rabbım tarafından bir delilim bulunur ve O, katından bana ihsan eder de bunlar sizden gizli kalırsa; onu istemediğiniz halde size zorla mı kabul ettireceğiz?
Ey kavmim: buna karşılık olarak sizden hiç bir mal istemiyorum. Benim ücretim yalnız Allah´a aittir. İnananları da kovacak değilim. Çünkü onlar, Rabblarına kavuşacaklardır. Ne var ki ben; sizi, cahil bir kavim olarak görüyorum.
Ey kavmim; ben, onları kovarsam; beni, Allah´a karşı kim savunur? Hala düşünemiyor musunuz?
Ben, size: Allah´ın hazineleri yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmem. Meleğim de demiyorum. Hor gördüklerinize Allah iyilik vermeyecektir de demiyorum. İçlerinde olanı en iyi bilen Allah´tır. Yoksa ben de zalimlerden olurum.
Onlar dediler ki: Ey Nuh; bizimle tartıştın, çok uğraştın, doğru sözlü isen haydi tehdid ettiğin şeyi getir.
Dedi ki: Onu size dilediği takdirde ancak Allah getirir. Ve siz, O´nu asla aciz bırakamazsınız.
Allah, sizi azdırmak isterse; ben size öğüt vermek istesem de faydası olmaz, Rabbınız O´dur. O´na döndürüleceksiniz.
Yoksa: «onu kendiliğinden uydurdu» mu derler? De ki: Ben bunu uydurduysam vebali banadır. Oysa ben, sizin işlediğiniz günahlardan tamamen uzağım.
Nuh´a vahyolundu ki: Senin kavminden iman edenlerden başkası asla inanmayacaktır. Bunun için onların işlediklerine üzülme.
Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap. Zulmedenler için Bana bir şey söyleme. Çünkü onlar, suda boğulacaklardır.
Gemiyi yapmaya başladı. Kavminin ileri gelenleri yanına uğradıkça onunla eğlenirlerdi. O da dedi ki: Bizimle alay ediyorsunuz ama, sizin alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz.
Rüsvay edici azabın kime geleceğini sürekli azabın kime ineceğini göreceksiniz.
Nihayet buyruğumuz gelip sular kaynamaya başlayınca: Her cinsten birer çifti ve hakkında hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve inananları gemiye al, dedik. Zaten onunla beraber pek az kimse inanmıştı.
Nuh dedi ki: Ona binin, onun akıp gitmesi de durması da Allah´ın adıyladır. Rabbım muhakkak Gafur ve Rahim´dir.
Dağlar gibi dalgaların içinde onları götürürken Nuh bir kenarda ayrı kalmış oğluna: Bizimle beraber gel, küfredenlerle birlikte olma, diye seslendi.
O: Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır, deyince; Nuh: Bu gün Allah´ın rahmetine erişenden başkası için Allah´ın buyruğundan kurtuluş yoktur, dedi. Ve aralarına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu.
Denildi ki: Ey yer suyunu çek, Ey gök, sen de tut, su çekildi, iş de bitti. Gemi Cudi´ye oturdu. Zalimler güruhu Allah´ın rahmetinden uzak olsun, denildi.
Nuh Rabbına yakardı ve: Ey Rabbım; oğlum benim ailemdendi, ama Senin vaadin haktır. Ve sen; hakimlerin en iyi hükmedenisin, dedi.
Buyurdu ki: Ey Nuh; o senin ailenden değildir. Çünkü kötü bir iş işlemiştir. Öyleyse bilmediğin şeyi Benden isteme. Cahillerden olmaman için sana öğüt veriyorum.
Rabbım; bilmediğim şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Beni bağışlamaz ve yarlıgamazsan; hüsrana uğrayanlardan olurum, dedi.
Ey Nuh; bizim katımızdan selametle in. Sana ve seninle beraber olan ümmetlere hayır ve bereketler olsun. Ama öyle ümmetler var ki; onları bir süre geçindireceğiz. Sonra onlara can yakıcı bir azab vereceğiz, denildi.
İşte bunlar, gayb haberlerindendir ki sana vahyediyoruz. Ne sen, ne de kavmin daha önce bunları bilemezdiniz. Öyleyse sabret, çünkü akıbet müttakilerindir.
Ad´a kardeşleri Hud´u gönderdik. O dedi ki: Ey kavmim; Allah´a ibadet edin, O´ndan başka ilahınız yoktur, yoksa sadece yalan uyduran kimseler olursunuz.
Ey kavmim; ben sizden bunun için bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, yalnız beni yaratana aittir. Aklınız ermiyor mu?
Ey kavmim; Rabbınızdan mağfiret dileyin, sonra O´na tevbe edin ki size gökten bol bol yağmur göndersin, kuvvetinize kuvvet, katsın. Ve suçlular olarak dönmeyin.
Dediler ki: Ey Hud; sen bize apaçık bir burhanla gelmedin, senin sözünden dolayı ilahlarımızı terkedemeyiz ve sana inanmayız.
İlahlarımızdan biri seni fena çarpmış, demekten başka bir şey de söylemeyiz. Dedi ki: Doğrusu ben, Allah´ı şahid tutuyorum. Siz de şahid olun ki; sizin Allah´tan başka şirk koştuğunuz şeylerden, ben uzağım.
Hepiniz birlikte tuzak kurun bana. Sonra da hiç müsade etmeyin.
Ben, sadece benim de, sizin de Rabbınız olan Allah´a tevekkül ettim. Yürüyen hiç bir canlı yoktur ki; O, alnından tutmasın. Elbette dosdoğru yol üzeredir benim Rabbım.
Yüz çevirirseniz; bilin ki: Ben, size neyi bildirmek için gönderildimse onları bildirdim. Rabbım, yerinize sizden başka bir kavim de getirebilir. Ve siz, O´na bir şey yapamazsınız. Doğrusu Rabbım, her şeye Hafiz´dir.
Emrimiz gelince; Hud´u ve beraberindeki mü´minleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları katı bir azabtan kurtardık.
Ad da, Rabblarının ayetlerini bile bile inkar ettiler. Peygamberlerine isyan ettiler. Ve her inadçı zorbanın emrine uydular.
Bu dünyada da, kıyamet gününde de la´nete uğradılar. Bilin ki: Ad, Rabblarını inkar ettiler. Ve yine bilin ki; Hud´un kavmi Ad, Allah´ın rahmetinden uzaklaştı.
Semud´a da kardeşleri Salih´i, Ey kavmim; Allah´a kulluk edin, sizin O´ndan başka tanrınız yoktur. O´dur sizi yeryüzünden yaratıp orayı i´mar etmenizi isteyen. Mağfiret dileyin O´ndan, sonra da tevbe edin. Şüphesiz Rabbım, size yakındır, kabul edendir, dedi.
Dediler ki: Ey Salih, aramızda bundan önce kendisinden iyilik beklenmiş kimseydin sen. Şimdi kalkıp da babalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi vazgeçirmek mi istiyorsun? Doğrusu, bizi çağırdığın şeyden şüphe ve endişe içindeyiz.
Dedi ki: Ey kavmim; Rabbımdan açık bir delilim olur, bana rahmet eder ve ben de O´na baş kaldırırsam; söyleyin bakalım, beni Allah´a karşı kim savunur? Bana hüsrandan başka bir şey kazandırmazsınız.
Ey kavmim; bu, size bir ayet olarak Allah´ın yarattığı dişi devedir, bırakın onu da Allah´ın toprağında otlasın. Ona kötü maksadla dokunmayın. Yoksa siz, pek yakın bir azaba uğrarsınız.
Buna rağmen onu kesip devirdiler. O zaman: Yurdunuzda üç gün daha kalın. Bu; yalanlanmayacak bir sözdür, dedi.
Emrimiz gelince; Salih´i ve beraberindeki mü´minleri, tarafımızdan bir rahmet ile azabdan ve o günün rüsvaylığından kurtardık. Doğrusu Rabbın; Kavi´dir, Aziz´dir.
Zulmedenleri bir çığlık tuttu. Oldukları yerde diz üstü çöküverdiler.
Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Bilin ki; Semud, Rabblarını inkar etmişlerdi. Ve yine bilin ki; Semud, Allah´ın rahmetinden uzaklaştı.
Elçilerimiz İbrahim´e müjdelerle gelmiş: Selam, demişlerdi de o; Selam, demiş ve beklemeden onlara kızartılmış bir buzağı ikram etmişti.
Ellerinin ona uzanmadığını görünce, durumlarını beğenmedi ve içine korku düştü. Korkma, biz Lut kavmine gönderildik, dediler.
Hanımı ayakta idi. Bunun üzerine güldü. Biz de ona İshak´ı, İshak´ın ardından Ya´kub´u müjdeledik.
Vay başıma gelenler, ben mi doğuracağım? Ben kocamış biri, şu erim de bir ihtiyar iken. Doğrusu bu, şaşılacak bir şey, dedi.
Dediler ki: Allah´ın işine mi şaşarsın ey evin hanımı? Allah´ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizedir. Muhakkak ki O, Hamid´dir, Mecid´dir.
İbrahim´in korkusu geçipte müjde kendisine ulaşınca; Lut kavmi hakkında bizimle tartışmaya girişti.
Doğrusu İbrahim; yumuşak huylu, çok içli ve kendisini Allah´a vermiş bir kimseydi.
Ey İbrahim; bundan vazgeç, zira Rabbının fermanı gelmiştir. Onlara muhakkak geri çevirilmeyecek bir azab gelmektedir.
Elçilerimiz Lut´a gelince; onların gelmelerinden endişeye düştü, çok sıkıldı ve: İşte bu çok çetin bir gündür, dedi.
Kavmi ona koşa koşa geldi. Daha önce de kötü işler işlerlerdi. Ey kavmim; işte kızlarım, bunlar sizin için daha temizdir. Allah´tan korkun da misafirlerin önünde beni rezil etmeyin. İçinizde aklı erer bir kimse yok mudur? dedi.
Dediler ki: Senin kızlarınla bizim bir ilgimizin olmadığını biliyorsun. Sen ne istediğimizi bilirsin.
Keşke size yetecek bir kuvvetim olsaydı. Veya sağlam bir yere sığınsaydım dedi.
Dediler ki: Ey Lut; biz Rabbının elçileriyiz. Onlar sana ilişemeyecekler. Bir ara geceleyin ailenle birlikte yola çık. Karının dışında kimse geri kalmasın. Doğrusu onların başına gelecek olan, onun da başına gelecektir. Onların başına gelecek sabahleyindir. Daha sabah yakın değil mi?
Emrimiz gelince; oranın üstünü altına getirdik ve üzerine yığın yığın sert taşlar yağdırdık.
Ki bu taşlar, Rabbının katında işaretlenmiştir. Bunlar zalimlerden hiç bir zaman uzak olmayacaktır.
Medyen´e de kardeşleri Şuayb´ı. Dedi ki: Ey kavmim; Allah´a kulluk edin, O´ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü tartıyı eksik tutmayın. Ben sizi, iyi bir halde, refah içinde görüyorum. Ve sizi azabla kuşatacak bir günden korkuyorum.
Ey kavmim; ölçüyü ve tartıyı yerine getirin. İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
İman ediyorsanız; Allah´ın geri bıraktığı sizin için daha hayırlıdır. Sonra ben, sizin üzerinizde bir koruyucu da değilim.
Dediler ki: Ey Şuayb; senin namazın mı bize babalarımızın taptıklarını ve mallarımızı dilediğimiz gibi kullanmamızı men´ediyor? Sen, doğrusu aklı başında, yumuşak huylu birisin.
Dedi ki: Ey kavmim; ben Rabbımdan apaçık bir delil üzere iken O, bana kendisinden güzel bir rızık ihsan etmişse; ne dersiniz? Size yasakladığım şeylere aykırı hareket etmek istemem. Gücümün yettiği kadar islah etmekten başka bir isteğim yoktur. Başarım; ancak Allah´tadır. O´na tevekkül ettim ve O´na yöneliyorum.
Ey kavmim; bana karşı gelmeniz; Nuh kavminin, Hud kavminin, Salih kavminin başına gelen felaketin benzerini, sakın başınıza getirmesin. Lut kavmi de sizden pek uzak değildir.
Rabbınızdan mağfiret dileyin, sonra da tevbe edin O´na. Doğrusu benim Rabbım, Rahim´dir, Vedud´dur.
Dediler ki: Ey Şuayb; söylediklerinin çoğunu anlamıyor ve seni aramızda cidden zayıf görüyoruz. Taraftarların olmasaydı, seni taşlardık. Esasen sen, bizim yanımızda şerefli kimse de değilsin.
Dedi ki: Ey kavmim; benim taraftarlarım size göre Allah´tan daha mı üstün ki O´na sırt çevirdiniz? Doğrusu Rabbım, sizin yaptıklarınızı kuşatmıştır.
Ey kavmim; elinizden geleni yapın. Doğrusu ben de yapacağım. Kime rüsvay edecek bir azabın geleceğini ve kimin yalancı olduğunu bileceksiniz. Gözetletin, doğrusu ben de sizinle beraber gözetleyenlerdenim.
Emrimiz gelince; Şuayb´ı ve beraberindeki inananları, katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Zulmedenleri de korkunç bir ses yakaladı ve oldukları yerde diz üstü çöküverdiler.
Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Bilin ki; Semud da Medyen de Allah´ın rahmetinden uzaklaştı.
Andolsun ki Musa´yı, ayetlerimizle ve apaçık bir delille Firavun´a ve erkanına gönderdik.
Yine de onlar Firavun´un emrine uydular. Oysa Firavun´un emri hiç de doğru değildi.
O, kıyamet gününde kavmine öncülük eder ve onları ateşe götürür. Ne kötü yerdir onların gittikleri yer.
Hem burada, hem de kıyamet gününde la´nete uğratıldılar. Kendilerine verilen bu bağış ne kötü bir bağıştır.
Bunlar; o kasabanın haberleridir ki, sana anlatıyoruz. Onların bir kısmı hala duruyor, bir kısmı ise silinip gitmiştir.
Onlara, Biz zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmettiler. Rabbının emri gelince de Allah´ı bırakıp taptıkları ilahları kendilerine bir fayda vermedi. Kayıplarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı.
İşte böyledir Rabbının yakalayışı; kasabaların zalim halkını yakaladığı zaman. Çünkü O´nun yakalaması hem şiddetli, hem de acıklıdır.
Muhakkak ki ahiret azabından korkanlar için, bunda ayet vardır. O gün; bütün insanların toplanacağı gündür ve o, görülecek gündür.
Biz, o günü, ancak sayılı bir süreye kadar erteleriz.
O gün gelince; Allah´ın izni olmadan kimse konuşamaz. Onlardan kimisi bedbaht, kimisi de bahtiyardır.
Bedbahtlara gelince; onlar, cehennenmdedirler. Orada yüksek sesle solurlar.
Gökler ve yer durdukça orada temelli kalacaklardır. Rabbının dilediği müddet başka. Muhakkak ki Rabbın, dilediğini elbette yapandır.
Bahtiyar olanlar ise cennettedirler. Gökler ve yer durdukça temelli kalacaklardır orada. Rabbının dilediği başka. Bu, ardı arkası kesilmeyen bir vergidir.
Öyleyse bunların taptıkları şeyler konusunda sakın şüphede olma. Daha önce babalarının taptıkları gibi onlar da taparlar. Onların paylarını eksiksiz ödeyeceğiz.
Andolsun ki; Musa´ya kitabı verdik de hakkında ihtilafa düştüler. Eğer Rabbından bir söz geçmiş olmasaydı; aralarında hüküm verilmiş bitmişti bile. Doğrusu onlar, bundan yana şiddetli bir tereddüd ve şüphe içindedirler.
Hiç şüphe yok ki Rabbın; herkese amellerinin karşılığını tamamen ödeyecektir. Muhakkak ki O; yaptıklarınızdan haberdardır.
Öyleyse sen, emrolunduğun gibi dosdoğru hareket et. Beraberindeki tevbe edenler de. Aşırı gitmeyin. Çünkü O, yaptıklarınızı görür.
Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah´tan başka yardımcılarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.
Gündüzün iki tarafında ve gecenin de yakın saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu; öğüt kabul edenlere bir öğüttür.
Sabret, çünkü Allah ihsan edenlerin ücretini zayi etmez.
Sizden önceki nesillerin ileri gelenleri yeryüzünde bozgunculuğa engel olmalı değil miydiler? Onlardan kurtardıklarımız pek azdır. Zalim olanlar ise yalnız kendilerine verilen refahın ardına düştüler. Suçlu kimselerdi onlar.
Kasabaların halkı ıslah edilip dururken Rabbın haksız yere onları helak etmez.
Rabbın dileseydi; bütün insanları tek bir ümmet yapardı. Onlar ise hala ayrılıktadırlar.
Esasen onları bunun için yaratmıştır. Rabbının rahmet ettikleri müstesnadır. Bununla beraber, Rabbının şu sözü de tamamen yerine gelmiştir: Şüphesiz ki Ben, cehennemi hep insan ve cinn ile dolduracağım.
Peygamberlerin haberlerinden hepsini senin kalbini bunlarla pekiştirmek için sana anlatıyoruz. Bununla sana hak, mü´minlere de öğüt ve nasihat geldi.
İnanmayanlara de ki: Elinizden geleni yapın, biz de yapacağız.
Bekleyin, biz de bekleyeceğiz.
Göklerin ve yerin gaybı Allah´ındır. Bütün işler O´na döndürülür. Öyleyse O´na ibadet et ve O´na tevekkül et. Rabbın; yaptıklarınızdan gafil değildir.
Elif, lâm, râ. (Bu), âyetleri muhkem kılınmış (sağlamlaştırılmış), sonra Hakîm (hüküm sahibi, hikmet sahibi) ve Habîr (herşeyden haberdar) Olan´ın katından fasıl, fasıl açıklanmış bir Kitap´tır.
(Bu kitap), Allah´tan başkasına kul olmamanız içindir. Muhakkak ki ben, O´ndan (O´nun tarafından) sizin için bir uyarıcı ve müjdeciyim.
Ve Rabbinizden mağfiret istemeniz, sonra O´na tövbe etmeniz, belirlenmiş bir zamana kadar sizi güzel bir meta ile metalandırması (geçindirmesi) ve her fazl sahibine, fazlını vermesi içindir. Ve eğer (geri) dönerseniz o zaman ben, büyük günün azabının sizin üzerinize olmasından korkarım.
Sizin dönüşünüz Allah´adır ve O, herşeye kaadirdir.
Gerçekten onlar, O´ndan (Allah´tan) gizlenmek için, göğüslerini bükmüyorlar mı? Böylece elbiselerini perde (örtü) yapmıyorlar mı? (Allah, onların) gizledikleri şeyleri ve açıkladıkları şeyleri bilir. Muhakkak ki O, sinelerde olanı bilendir.
Ve yeryüzünde yürüyen bir canlı yoktur ki; onun rızkı, Allah´ın üzerine (Allah´a ait) olmasın. Ve onun karar kıldığı (kaldığı) yeri ve onun emanet (geçici) durduğu yeri bilir. Hepsi Kitab-ı Mübîn´dedir.
“Hanginiz en güzel ameli yapacak?” diye sizi imtihan etmek için 6 günde (6 yevmde) semaları ve yeryüzünü yaratan O´dur. Ve O´nun arşı su üzerinde idi. Eğer sen: “Muhakkak ki siz, ölümden sonra beas edileceksiniz (diriltileceksiniz).” dersen, kâfir olan(inkâr eden, örten) kimseler mutlaka (şöyle) derler: “Bu ancak apaçık bir sihirdir.”
Ve eğer bir ümmete azabı, (onlardan) belli bir süre ertelesek (tehir etsek), mutlaka: “Onu tutan (men eden) nedir?” derler. Onlara azap geldiği gün, onlardan uzaklaştırılacak değil. (Öyle) değil mi? Onunla alay etmiş oldukları şey, onları kuşattı (ihata etti).
Ve insana tarafımızdan bir rahmet tattırsak, sonra onu ondan çekip alsak, muhakkak ki o, tamamen ümitsiz bir nankör (kâfir) olur.
Ve eğer ona darlık isabet ettikten sonra, ona ni´met tattırırsak, mutlaka: “Kötülükler benden gitti.” der. Muhakkak ki o, şımarık bir övünen (böbürlenen)dir.
Sabredenler ve salih amel (nefsi tezkiye edici amel) yapanlar hariç. İşte onlar için mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi) ve büyük ecir (mükâfat, bedel) vardır.
Artık belki de sen, sana vahyolunanın bir kısmını terkedeceksin, onların: “Ona bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi olmaz mıydı?” demeleri (üzerine) ve senin göğsünün (onunla) daralması sebebiyle. Sen ancak bir nezirsin (uyarıcısın) ve Allah, herşeye vekildir.
Yoksa: “Onu uydurdu mu?” diyorlar. “Öyleyse onun gibi uydurulmuş olan 10 sure getirin. Ve eğer siz, doğru söyleyenlerseniz, Allah´tan başka gücünüzün yettiği kişileri de çağırın!” de.
O zaman (eğer) size icabet edemezlerse o taktirde (O´nun) Allah´ın ilmi ile indirilmiş olduğunu ve O´ndan başka ilâh olmadığını bilin! Artık siz müslüman oldunuz mu (İslâm´a girdiniz mi)?
Kim dünya hayatını ve onun ziynetini (süsünü) isterse (istedi ise) onların amellerini(n karşılığını) orada, onlara öderiz (veririz). Ve onlara, orada (karşılıkları) eksiltilmez.
İşte onlar, onlar için ahirette ateşten başka bir şey yoktur. Ve orada (dünyada) yaptıkları şeyler, heba oldu (boşa gitti). Ve yapmış oldukları şeyler bâtıldır (geçersizdir).
Artık O´nun (Allah) tarafından bir şahitin, onu okuduğu kimse mi Rabbinden kesin bir delil üzerinde oldu ki; ondan önce bir imam (rehber) ve bir rahmet olarak Musa (A.S)´ın kitabı var(dır)? İşte onlar, ona inanırlar. Ve bir topluluktan onu inkâr eden, böylece ona vaadedilen yeri, ateş olan kimse mi (Rabbinden kesin bir delil üzerinde oldu)? Bundan sonra ondan şüphe içinde olma. Çünkü o, senin Rabbinden bir haktır. Lâkin insanların çoğu mü´min olmazlar (inanmazlar).
Ve kim, Allah´a yalanla iftira edenden, daha zalimdir? İşte onlar Rab´lerine arz edilirler. Ve şahitler: “İşte bunlar Rab´lerine yalan söyleyenler.” derler. Allah´ın lâneti zalimlerin üzerine değil mi?
Onlar ki; Allah´ın yolundan (kişinin mürşidine ulaşmasına mani olarak ruhunun, vücudundan ayrılarak Allah´a ulaştıran Sıratı Mustakîm´e ulaşmasına engel oldukları için) saptırırlar. Ve onu (ruhun ölmeden Allah´a ulaşmasını) eğmek ve bükmek isterler (gerçek kavramından uzaklaştırmak isterler). Onlar, ahireti (ruhun ölmeden Allah´a ulaşmasını) inkâr edenlerdir.
İşte onlar, yeryüzünde (Allah´ı) aciz bırakacak değiller. Ve onların Allah´tan başka dostları olmadı. Onlara azap kat kat arttırılır. Onlar işitmeye güç yetiremediler (sem´î hassaları çalışmadı). Ve onlar göremediler (basar hassaları çalışmadı).
İşte onlar nefslerini hüsrana düşüren kimselerdir. Ve uydurmuş oldukları şeyler onlardan uzaklaştı (gitti).
Kesinlikle ahirette en çok hüsrana uğrayacak olanlar muhakkak ki, onlardır.
Muhakkak ki; âmenû olanlar (ölmeden evvel Allah´a ulaşmayı dileyenler), ıslâh edici amel (nefs tezkiyesi) yapanlar ve Rab´lerine huşû duyanlar (kalplerine ihbat konulanlar, razı ve itaatkâr olanlar), işte onlar, cennet ehlidir. Onlar, orada ebedî kalanlardır.
İki toplumun durumu, âmâ ve sağır ile gören (basar hassası çalışan) ve işitenin (sem´î hassası çalışan) durumu (örneği) gibidir. İkisinin hali (seviyesi) eşit midir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
Ve andolsun ki; Nuh´u kendi kavmine gönderdik. Muhakkak ki ben, sizin için ifadesi açık ve kesin bir uyarıcıyım.
Allah´tan başkasına kul olmamanız için (açıkça uyaran bir uyarıcıyım.) Muhakkak ki ben, elîm (acı) günün azabının sizin üzerinize olmasından korkuyorum.
O zaman kavminden inkâr eden kimselerin ileri gelenleri (şöyle) dedi: “Biz seni, bizim gibi beşerden başka (olarak) görmüyoruz. Ve bizden aşağı (fakir, zayıf, aciz) olan basit görüş sahibi kimselerden başkasının da sana tâbî olduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilâkis sizleri yalancı zannediyoruz.”
Dedi ki: “Ey kavmim! Sizin reyiniz (görüşünüz) bu mu? Eğer ben, Rabbimden bir beyyine üzerinde isem ve bana Kendi katından bir rahmet verdi ise ve artık o, size gizli tutulduysa ve siz onu kerih görüyorken, sizi ona mecbur mu edelim (zorlayalım mı)?”
Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah´a aittir. Ve ben âmenû olanları ((Allah´a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab´lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
Ve ey kavmim! Eğer ben onları uzaklaştırırsam, Allah´a karşı bana kim yardım eder? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
Ve size: “Allah´ın hazineleri yanımdadır.” demiyorum. Ve gaybı bilmiyorum ve: “Muhakkak ki; ben bir meleğim.” demiyorum. Ve gözlerinizin hakir gördüğü kimselere (Allah´a ulaşmayı dileyenlere): “Allah asla bir hayır vermeyecek.” demiyorum. Onların nefslerindekileri Allah bilir. O taktirde (doğruyu söylemezsem) muhakkak ki; ben, elbette zalimlerden olurum.
“Ya Nuh!” dediler. “Bizimle mücâdele etmiştin (çekişmiştin), hatta bizimle mücâdelede çok ileri gittin. Eğer sen sadıklardansan, o taktirde bize vaadettiğin şeyi getir.”
Şöyle dedi: “Onu size ancak eğer dilerse Allah getirir. Ve siz, (Allah´ı) aciz bırakacak değilsiniz.”
Ve eğer size nasihat etmek istersem (istesem de), şâyet Allah sizi azdırmak isterse, benim nasihatim size fayda vermez. O, sizin Rabbinizdir ve O´na döndürüleceksiniz.
Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: “Eğer onu ben uydurduysam, o zaman benim suçum bana ait. Ve ben, sizlerin işlediği suçlardan uzağım.”
Ve Nuh´a: “Senin kavminden âmenû olmuş olanlar hariç, onlar asla mü´min olmayacak.” (diye) vahyedildi. Artık onların yapmış olduğu şeylerden dolayı sen, yeise kapılma.
Vahyimizle ve Bizim gözetimimizde gemiyi inşa et (yap)! Zulmedenler hakkında Bana hitap etme. Onlar, muhakkak ki; boğulacak olanlardır.
Ve o gemiyi yaparken, kavminin ileri gelenleri ona her uğradıklarında onunla alay ettiler. (Nuh (A.S) şöyle) dedi: “Eğer bizimle alay ediyorsanız sonra da muhakkak ki; biz, sizin alay ettiğiniz gibi sizinle alay edeceğiz.”
Kendisine alçaltacak bir azap gelecek kimseleri artık yakında bileceksiniz. Ve onun üzerine, kalıcı azap nüfuz edecek.
Ve emrimiz gelince, tennur kaynadı. “O zaman herşeyden, iki unsurdan oluşan (bir dişi ve bir erkek) bir çifti ve haklarında söz geçmiş olanlar (boğulacakların sözü: âyet-37) hariç, aileni ve âmenû olanları onun içine yükle.” dedik. Az kişiden başkası, onunla beraber âmenû olmadı.
Ve ona binin. Onun yüzmesi ve demir atması (durması) Allah´ın adıyladır. Muhakkak ki benim Rabbim mutlaka Gafûr´dur (mağfiret eden), Rahîm´dir (rahmet nuru gönderen).
Ve o (gemi) onlarla, dağ gibi dalgalar içinde yüzüyordu. Ve Nuh, ayrı bir yerde duran oğluna seslendi: “Ey oğulcuğum, bizimle beraber bin ve kâfirlerle beraber olma!”
(Nuh (A.S)´ın oğlu şöyle) dedi: “Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.” Nuh (A.S): “Bugün Allah´ın emrinden koruyan bir koruyucu yoktur. (Allah´ın) rahmet ettiği kimseler hariç.” dedi. Ve ikisinin arasına dalga(lar) girdi ve böylece boğulanlardan oldu.
Ve: “Ey arz (yeryüzü), suyunu yut! Ey sema (suyunu) tut!” denildi. Ve su çekildi ve emir yerine getirildi. Ve (gemi), Cudi (dağı)nın üzerine yerleşti. Ve zalim kavme: “Uzak olsunlar.” denildi.
Ve Nuh (A.S) Rabbine seslendi. “Sonra (şöyle)dedi: “Rabbim! Muhakkak ki oğlum benim ailemdendir. Ve muhakkak ki Senin vaadin haktır ve Sen, hüküm verenlerin en iyi hüküm verenisin.”
(Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: “Ey Nuh! Muhakkak ki o, senin ailenden değildir. Muhakkak ki onun yaptığı salih olmayan bir ameldir. Öyleyse senin hakkında bir ilmin (bilgin) olmayan şeyi, Benden isteme. Muhakkak ki Ben, cahillerden olursun diye sana öğüt veriyorum.”
(Nuh A.S): “Rabbim, muhakkak ki ben, onun hakkında benim bir ilmim (bilgim) olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve Senin, beni mağfiret etmen ve Senin, bana rahmet etmen olmazsa ben, hüsrana uğrayanlardan olurum.” dedi.
(Şöyle) denildi: “Ey Nuh, sana ve seninle beraber olan ümmetlere (toplumlara) Bizden bir selâmetle, bereketlerle in! Ve (bazı) ümmetler (olacak ki), onları metalandıracağız (faydalandıracağız). Sonra onlara Bizden elîm (acı) azap dokunacak.”
İşte bunlar, sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Sen ve senin kavmin, bundan önce onu bilmiyordunuz. Artık sabret, muhakkak ki (güzel) sonuç, takva sahiplerinindir.
Ve Ad kavmine, onların kardeşi Hud (A.S) (şöyle) dedi: “Ey kavmim, Allah´a kul olun! Sizin, O´ndan (Allah´tan) başka İlâh´ınız yoktur. Siz ancak iftira edenlersiniz (uyduranlarsınız).”
Ey kavmim, ona (onun karşılığında) sizden bir ecir (ücret) istemiyorum! Eğer ücretim varsa, ancak beni Yaratan´a aittir. Hâlâ akıl etmez misiniz?
Ya kavmim! Rabbinizin mağfiretini isteyin. Sonra O´na tövbe edin (mürşidin önünde tövbe edip, zikre başlayın). Üzerinize sema(dan) bol yağmur (bol rahmet) göndersin. Ve sizin kuvvetinizi, kuvvet ile arttırsın. Ve mücrimler (suçlular) olarak yüz çevirmeyin.
“Ya Hud! Bize bir delil (mucize) getirmedin ve biz, senin sözünden dolayı ilâhlarımızı terketmeyiz. Ve biz, sana inanmayız.” dediler.
Biz ancak: “Bizim bazı ilâhlarımız, fena halde seni çarptı.” deriz. (Onlara şöyle) dedi: “Ben Allah´ı şahit tutuyorum. Ve sizin şirk koştuğunuz şeylerden benim muhakkak ki (kesinlikle), uzak (berî) olduğuma şahitlik edin!”
O´ndan (Allah´tan) başka (putlarla), haydi hepiniz bana tuzak kurun. Sonra da bana mühlet vermeyin.
Muhakkak ki ben, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah´a tevekkül ettim. Yürüyen hiçbir canlı mahlûk (dabbe) yoktur ki; O (Allahû Tealâ), onun perçeminden tutmuş (O´nun kontrolü altında) olmasın. Muhakkak ki benim Rabbim, Sıratı Mustakîm üzeredir (Sıratı Mustakîm´in kontrolü Allah´tadır).
Eğer hâlâ dönerseniz (yüz çevirirseniz) böylece ben, bana gönderileni (vahyi, kitabı); onu size tebliğ etmiş oldum. Ve Rabbim, sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir (halife kılar). Ve siz, ona (hiç) bir şeyle zarar veremezsiniz. Muhakkak ki benim Rabbim, herşeyi muhafaza edendir (en iyi koruyan).
Ve emrimiz geldiği zaman, Bizden bir rahmet ile Hud (A.S)´ı ve âmenû olanları, onunla beraber kurtardık. Ve onları ağır (çok şiddetli) bir azaptan kurtardık.
Ve işte Ad kavmi, Rab´lerinin âyetlerini bilerek inkâr ettiler ve O´nun resûllerine asi oldular (isyan ettiler). Ve azgın zorbaların hepsinin emrine tâbî oldular.
Ve bu dünyada ve kıyâmet günü lânete tâbî tutuldular ve Ad kavmi Rab´lerini inkâr etmediler mi? Hud (A.S)´ın kavmi Ad (kavmi) (Allahû Tealâ´nın rahmetinden) uzak kaldı, öyle değil mi?
Ve Semud kavmine, onların kardeşi Salih (A.S) şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah´a kul olun. Sizin için O´ndan başka ilâh yoktur. Sizi arzdan yaratan ve orada, size imar ettiren O´dur. Öyleyse O´ndan mağfiret isteyin. Sonra O´na tövbe edin (Allah´a yönelin). Benim Rabbim muhakkak ki yakındır, (dualara) icabet edendir.”
“Ya Salih, sen bundan önce aramızda, hakkında ümit beslenen bir kimse olmuştun!” dediler. “Babalarımızın taptığı şeylere, bizim tapmamızı sen bize nehy mi ediyorsun? Gerçekten, bizi O´na davet ettiğin şüphe verici şeyden, biz kesinlikle tereddüt içindeyiz.” dediler.
Salih (A.S) şöyle dedi: “Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden bir delil üzerinde isem ve bana Kendinden bir rahmet vermiş ise de görüşünüz (bu) mu? Şâyet ben, O´na asi olursam Allah´a karşı kim bana yardım eder? O taktirde benim hayırdan uzaklaşmamı artırmanızdan başka bir şey olmaz.”
Ve ey kavmim! Bu Allah´ın (dişi) devesi, sizin için bir âyettir (mucize). Artık onu serbest bırakın. Allah´ın arzından yesin. Ve ona kötülükle dokunmayın. Aksi halde sizi, yakın bir azap yakalar.
Buna rağmen onu kestiler. Bunun üzerine (Salih (A.S) şöyle) dedi: “Yurdunuzda üç gün (daha) faydalanın. Bu yalanlanması (tekzip edilmesi) olmayan bir vaaddir.”
Bundan sonra emrimiz geldiği zaman Salih (A.S)´ı ve onun yanındaki âmenû olan kimseleri Bizden bir rahmetle kurtardık. Ve izin gününün zilletinden (de) kurtardık. Muhakkak ki senin Rabbin, O; Kaviyy´dir (güçlü), Azîz´dir (yüce).
Ve zulmeden kimseleri bir sayha (çok kuvvetli korkunç ses) aldı (helâk etti). Böylece kendi yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar.
Sanki orada hiç var olmamışlar (yaşamamışlar) gibi. Gerçekten Semud kavmi Rab´lerini inkâr etmediler mi? Semud kavmi (Allah´tan) uzak kaldı. Öyle değil mi?
Ve andolsun elçilerimiz İbrâhîm (A.S)´a müjde ile geldiler: “Selâm” dediler. O (İbrâhîm A.S) da: “Selâm” dedi. Bunun üzerine, çok geçmeden kızarmış bir buzağı getirdi. (Kızarmış bir buzağı getirmesi gecikmedi.)
Fakat onların ellerinin ona uzanmadığını görünce onları yadırgadı. Ve onlardan (dolayı) bir korku hissetti. (Onlar): “Korkma, muhakkak ki biz, Lut kavmine gönderildik.” dediler.
Ve ayakta duran hanımı, bunun üzerine gülümsedi. O zaman onu, İshak ile ve İshak´ın arkasından Yâkub ile müjdeledik.
“Hayret, ben ihtiyar (aciz) iken mi doğuracağım? Ve (işte) bu eşim de ihtiyar. Muhakkak ki bu, elbette şaşılacak bir şeydir.” dedi.
(Melekler) dediler ki: “Allah´ın emrine mi şaşırıyorsun? Ey ev halkı, Allah´ın rahmeti ve bereketi sizin üzerinize!” Muhakkak ki O, Hamîd (çok övülen, çok hamdedilen)dir, Mecîd´dir (şanı, yüce olan).
Artık İbrâhîm (A.S)´dan korku gidip, ona müjde geldiği zaman Lut kavmi hakkında Bizimle mücâdele ediyor(du).
Muhakkak ki İbrâhîm (A.S), cidden çok halim (yumuşak huylu), çok acıyan (yalvaran)dır, Allah´a yönelmiş bir kimsedir.
Ey İbrâhîm, bundan vazgeç! Çünkü senin Rabbinin emri gelmiştir. Ve muhakkak ki onlara, geri çevrilemez bir azap gelecek (verilecek).
Ve resûllerimiz Lut (A.S)´a geldiği zaman onlardan dolayı üzüldü ve içi daralıp, telâşlandı. Ve: “Bu, çok kötü (zorlu) bir gün.” dedi.
Ve onun kavmi, koşarak onun yanına (ona) geldi. Ve daha önceden seyyiat (kötü şeyler) yapıyorlardı. “Ya kavmim, işte bunlar kızlarım! Onlar sizin için daha temizdir. Artık (Allah´tan sakının), Allah´a karşı takva sahibi olun ve misafirlerimin yanında beni rezil etmeyin. Sizin aranızda irşad eden bir adam yok mu?” dedi.
“Andolsun ki; senin de bildiğin (gibi), kızların konusunda bir hakkımız (isteğimiz) yok. Ve muhakkak ki sen, bizim ne istediğimizi (maksadımızı) elbette biliyorsun.” dediler.
(Lut (A.S) şöyle) dedi: “Keşke size karşı benim bir kuvvetim olsaydı veya ben, kuvvetli bir taraftara (muhkem bir yere) sığınsaydım.”
(Resûller şöyle) dediler: “Ey Lut! Muhakkak ki biz, senin Rabbinin resûlleriyiz (elçileriyiz). Onlar sana asla ulaşamazlar. Hemen gecenin bir kısmında hanımın hariç, ailen ile gece çık, yürü. Sizin içinizden biriniz (hiç kimse) geri dönmesin (dönüp bakmasın). Çünkü; onlara isabet eden şey, ona da isabet edecek. Muhakkak ki onlara vaadedilen vakit, sabah vaktidir. Sabah vakti yakın değil mi?”
Artık emrimiz geldiği zaman onu (o şehri) alt üst ettik (onu yükseltip alçalttık). Onların üzerine, istif edilmiş (dizilip hazırlanmış) siccilden (pişirilip sertleştirilmiş kerpiçten yapılmış) taşlar yağdırdık.
Rabbinin katında damgalanmıştır (işaretlenmiştir). Ve o, zalimlerden uzak değildir.
Ve Medyen kavmine, onların kardeşi Şuayb şöyle dedi: “Ey kavmim, Allah´a kul olun! Sizin için ondan başka ilâh yoktur. Ölçeği ve tartıyı eksiltmeyin. Gerçekten ben sizi hayırda (bollukta, refahta) görüyorum. Ve muhakkak ki ben, ihata eden (kuşatan) günün azabının üzerinize olmasından korkuyorum.”
Ve ey kavmim, ölçeği ve tartıyı adaletle ölçün (yerine getirin)! İnsanların eşyalarını (haklarını) eksiltmeyin. Ve fesat çıkaranlar (olarak) yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.
Eğer siz mü´minlerseniz Allah´ın bakiyesi (ticaretin bıraktığı kâr, helâl kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ve ben, sizin üzerinize muhafız (gözleyici) değilim.
“Ya Şuayb! Babalarımızın ibadet ettiği şeyleri ve de mallarımız konusunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Muhakkak ki sen, halimsin, reşidsin (rüşde erensin, irşad edensin).” dediler.
(Şuayb şöyle ) dedi: “Eğer ben, Rabbimden bir delil üzerinde isem ve beni kendinden güzel bir rızıkla rızıklandırdı ise de görüşünüz (bu) mu? Sizi ondan men ettiğim şeyde size muhalefet etmek istemiyorum. Sadece gücümün yettiği kadar ıslâh etmek istiyorum. Benim başarım ancak Allah iledir. Ben, O´na tevekkül ettim ve O´na yöneldim.”
Ey kavmim, bana karşı gelmeniz, Nuh (A.S)´ın kavmine veya Hud (A.S)´ın kavmine veya Salih (A.S)´ın kavmine isabet eden musîbetlerin bir benzerini, sakın size de isabet ettirmesin! Ve Lut (A.S)´ın kavmi, sizden uzak değildir.
Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin (dileyin). Sonra O´na (Resûl veya mürşid önünde) tövbe edin. Muhakkak ki benim Rabbim, rahmet eden (rahmet nuru gönderen) dir, Vedûd´dur (seven).
Şöyle dediler: “Ya Şuayb, senin söylediklerinin çoğunu biz anlamadık! Ve gerçekten biz, seni içimizde zayıf görüyoruz. Ve senin rahtın (sana destek olan gurubun) olmasaydı mutlaka seni taşlardık. Ve sen, bize karşı üstün değilsin.”
Ey kavmim! Benim rahtım (arkadaşlarım), sizin yanınızda Allah´tan daha mı üstün? Ve O´nu (Allah´ı) unutarak arkanıza attınız (önem vermediniz). Muhakkak ki benim Rabbim, yaptıklarınızı ihata eder (ilmi ile kuşatır).
Ey kavmim, yapacağınız (yapabileceğiniz) şeyi yapın! Muhakkak ki ben de yapıyorum. Onu alçaltan azap kime gelir ve kim yalancıdır, yakında bileceksiniz. Ve gözleyin (bekleyin). Muhakkak ki ben de sizinle beraber bekliyorum.
Ve emrimiz geldiği zaman Şuayb (A.S)´ı ve onunla beraber âmenû olanları, Bizden bir rahmetle kurtardık. Zalim kimseleri bir sayha (ses) aldı. Böylece kendi diyarlarında diz üstü çöküp kaldılar.
Orada hiç yaşanmamış gibiydi. Medyen kavmi de, Semud kavminin (Allah´ın rahmetinden) uzak olduğu gibi (Allah´ın rahmetinden) uzaklaştırılmadı mı?
Ve andolsun ki; Musa (A.S)´ı âyetlerimizle ve apaçık bir sultanla gönderdik.
Firavun ve onun kavminin ileri gelenlerine (Musa (A.S)´ı gönderdik (âyet-96). Fakat onlar, firavunun emrine tâbî oldular. Ve firavunun emri (ise) irşad edici değildi.
(Firavun), kıyâmet günü kavminin önüne geçerek böylece onları ateşe götürecek. Ve girilen yer (ne) kötü bir yerdir.
Ve burada, kıyâmet gününde lânete tâbî tutuldular. Verilen bahşiş (ne) kötü bir bağıştır.
İşte bu sana anlattığımız, beldelerin haberlerindendir. Onlardan ayakta kalanlar (izleri hâlâ duranlar) ve hasat olanlar (izleri silinmiş olanlar) vardır.
Ve Biz, onlara zulmetmedik. Ve lâkin onlar, kendilerine zulmettiler. Rabbinin emri geldiği zaman Allah´tan başka dua ettikleri ilâhlar, onlara bir fayda sağlamadı (vermedi). Ve onların helâklarını artırmaktan başka (bir şey) olmadı.
Halkı zalim olan ülkeleri ahzettiği zaman senin Rabbinin yakalaması işte böyledir. Onun ahzı (yakalaması), muhakkak ki çok şiddetlidir, çok elîmdir.
Muhakkak ki bunda, ahiret azabından korkan kimse için, elbette bir âyet (delil) vardır. İşte bu, insanların toplanma günüdür. Ve işte bu, şahadet günüdür.
Ve Biz, onu (o günü), sayılı (belirli) bir vadeden(ecelden) başka ertelemeyiz.
O gün gelince, O´nun izni olmaksızın kimse konuşamaz. O zaman onlardan bir kısmı şâkîdir (bedbaht), bir kısmı saiddir (mutlu).
Şâkî olanlara gelince; artık onlar, ateştedir. Onlar, orada (yüksek sesle inleyerek ve) çok zor bir şekilde soluk soluğa, nefes alıp verirler.
Onlar, semalar ve yeryüzü (cehennemin semaları ve arzı) durdukça orada ebedî kalanlardır (kalacaklardır). Rabbinin dilediği şey (cehennemi yok etmeyi dilemesi) hariç. Muhakkak ki senin Rabbin, dilediği şeyi yapandır.
Fakat mutlu olanlar, artık cennettedir. (Cennetlerin) semaları ve arzı durdukça, Rabbinin dilediği şey (cenneti yok etmeyi dilemesi) hariç, onlar orada ebedî kalanlardır (kalacaklardır).
Artık sen, onların taptığı şeylerden şüphe içinde olma. Onlar, ancak babalarının önceden ibadet ettiği gibi ibadet ediyorlar (onların taptığı şeylere tapıyorlar). Ve muhakkak ki Biz, onların nasiplerini eksiltmeksizin öderiz (ödeyenleriz).
Ve andolsun Musa (A.S)´a kitap verdik. Onun hakkında ihtilâfa (anlaşmazlığa) düştüler. Rabbinden bir söz (hesabın kıyâmet gününde görüleceği) geçmemiş olsaydı onların aralarında mutlaka hüküm verilmiş olurdu. Muhakkak ki onlar, mutlaka O´ndan (Kur´ân´dan) şüpheli bir tereddüt içindedirler.
Ve muhakkak ki Rabbin, onların hepsinin amellerinin karşılığını mutlaka onlara öder. Muhakkak ki O, onların amellerinden (yaptığı şeylerden) haberdar olandır.
Artık sen, sana tövbe ederek, tâbî olanlarla birlikte emrolunduğun gibi istikamet üzere ol. Ve azgınlık yapmayın (aşırı gitmeyin). Muhakkak ki O, yaptıklarınızı görendir.
Ve zalim olan kimselere meyletmeyiniz. O taktirde size ateş dokunur. Sizin Allah´tan başka dostunuz yoktur. Sonra yardım olunmazsınız.
Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın kısmında namazı ikame et. Muhakkak ki haseneler (kazanılan dereceler), seyyiati (kaybedilen dereceleri) giderir. İşte bu, zikredenler için bir öğüttür.
Ve sabret, muhakkak ki Allah, muhsinlerin ecrini zayi etmez.
Bu durumda, sizden önceki nesillerden bakiye sahiplerinden (asırlarca münkerden nehyedenler ve ma´rufla emredenler) onlardan kurtardıklarımızdan pek azı dışındakilerden de bir kısmı, yeryüzünde fesattan nehyetseler (men) olmaz mıydı? Zalim olanlar, onları şımartan şeylere (mal, mülk) tâbî oldular. Ve mücrimler (suçlular) oldular.
Ve senin Rabbin, halkı ıslâh edici olan beldeleri zulüm ile helâk edici olmadı.
Ve Rabbin, şâyet dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı. Oysa ihtilâflar devam edecek.
Rabbinin rahmet ettiği (Rahîm esmasıyla tecelli ederek rahmet nuru gönderdiği) kimseler (ihtilâfa düşmeyip Allah´a ulaşmayı dileyenler) hariç. Ve onları (insanları), bunun için (ihtilâfa düşenlerle düşmeyenleri ayırmak için) yarattı. Rabbinin (ihtilâfa düşenler yani Allah´a ulaşmayı dilemeyenler için) sözü tamamlandı: Cehennemi mutlaka tamamen insanlar ve cinlerle dolduracağım.
Ve sana anlattığımız şeylerin hepsi, resûllerin haberlerindendir. Onlarla senin kalbindeki fuad hassasını (fiziğin ötesindeki idrak) sağlamlaştırırız. Ve bunda (bu haberlerde) sana hak, mü´minlere öğüt ve zikir geldi.
Ve mü´min olmayanlara de ki: “Siz yapmakta olduğunuz şeyleri yapın (devam edin). Muhakkak ki biz (de) yapanlarız.”
Ve bekleyin! Muhakkak ki biz de bekleyenleriz.
Semaların (göklerin) ve arzın gaybı Allah´ındır. İşlerin hepsi O´na döndürülür. Öyleyse O´na kul olun ve tevekkül edin. Senin Rabbin, yaptığınız şeylerden gâfil (habersiz) değildir.
Elif-Lam-Ra. (Bu) İlahi bir kitaptır ki, ayetleri her şeyden bütünüyle haberdar olan hikmet sahibi (Allah) tarafından kendi içlerinde açık ve anlaşılır kılınmış, birbirleriyle açıklanmış ve ayrıca birbirleriyle bağlantılı olarak etraflı biçimde dile getirilmiştir
ki, Allahtan başkasına kulluk etmeyesiniz. (Ey Peygamber, de ki:) "Bakın ben size Onun tarafından bir uyarıcı ve müjdeleyici (olarak) görevlendirildim:
Rabbinizden günahlarınız için bağışlanma dileyin ve sonra tevbe ve pişmanlık tavrı içinde Ona yönelin ki, O da sizi (bu dünya) hayatında (Onun belirlediği) bir süre doluncaya kadar güzel bir geçimle geçindirsin; ve (öte dünyada da) erdem sahibi herkese erdemliliğinin karşılığını (fazlasıyla) versin. Fakat eğer (doğru yoldan) dönerseniz, o zaman, doğrusu o zorlu Gün (gelip çattığında) azabın sizin başınıza gelmesinden korkarım!
Hepinizin dönüşü Allahadır; ve O her şeyi edip eylemeye yeten sınırsız bir kudrete sahiptir.
Bakın hele, (kitabın doğruluğunu inkara şartlanmış olanlar) kendilerini Onun gözetiminden gizlemek için kalplerini (nasıl) kat kat örtülerle örtüyorlar. Bilin ki, (hakikati görmemek ya da duymamak için kat kat) giysiler içine girdikleri zaman (bile) O, onların gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bütünüyle bilmektedir; çünkü O, kalplerde olan hakkında mutlak ve eksiksiz bilgi sahibidir.
Ve yeryüzünde yaşayan hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allaha bağlı olmasın; ayrıca O, her canlının (yeryüzünde) yaşama süresini de, (ölümden sonra) yerleşip kalacağı yeri de bilmektedir: Bütün bunlar apaçık bir kitapta yer almış bulunmaktadır.
Odur, gökleri ve yeri altı evrede yaratan; Ve (hayatı yarattığı sürece) Onun kudret ve tahtı suyun üstündeydi. (Allah size böylece Ona olan bağımlılığınızı hatırlatıyor) ki sizi sınayıp hanginizin eylem ve davranışça iyi olduğunu ortaya koysun. Şöyle ki: eğer (sen, ey Peygamber,) (insanlara:) "Unutmayın ki, ölümden sonra diriltileceksiniz!" desen, hakkı inkara şartlanmış olanlar hemen, "Açıkçası, bu büyüleyici bir vehimden başka bir şey değil!" diye karşılık verirler.
Ve ayrıca, onların (hak ettiği) azabı (tarafımızdan) belirlenmiş bir vakte kadar ertelesek hemen şöyle derler: "Onun (hemen gerçekleşmesini) önleyen ne?" Bilin ki, o Gün (o sözü geçen azap) onların başına geldiği zaman, onu kendilerinden uzak tutacak hiçbir güç olmayacak; ve alay edip durdukları şey onları kuşatıp bunaltacaktır.
Bunun gibi, insana katımızdan bir rahmet tattırsak, sonra da onu kendisinden çekip alsak, hemen (önceki lütfumuzu) nankörce unutup umutsuzluğa düşer.
Yine, başına gelen bir darlıktan, sıkıntıdan sonra bir bolluk, bir genişlik tattıracak olsak hemen "Musibetler yakamı bıraktı!" diyerek, kendinden bilir, kurumlu boş bir sevince kaptırır kendini.
(İnsanların çoğu böyledir; pek tabii) güçlüklere göğüs geren, dürüst ve erdemli davranan kimseler bunun dışında; işte bu sonrakiler ki, onları günahlarından ötürü arınma, bağışlanma ve büyük bir mükafat beklemektedir.
O halde, (ey Peygamber, sırf inkarcılar hoşlanmıyor diye ve) onların "Niçin ona (gökten) bir hazine inmedi" ya da, "(niçin) onunla (gözle görülebilen) bir melek gelmedi?" diye söylenmelerinden ötürü yüreğin daralıyor diye sana vahyedilen mesajın bir kısmını göz ardı etmen hiç doğru olur mu? (Unutma ki,) sen sadece bir uyarıcısın; Allah ise her şeyin üzerinde gözetici olarak bulunuyor,
ve bunun içindir ki: "Onu (Kuranı) (Muhammedin kendisi) uydurdu!" diyorlarsa, (onlara) de ki: "Madem öyle, doğru sözlü kimselerdensiniz, o zaman, onunkilerle aynı değerde insan zihninden çıkma on sure getirin (de görelim); hem (bu iş için) Allahtan başka kimi (yardıma) çağırabilirseniz çağırın.
Ve eğer (bu yardıma çağırdıklarınız) size yardım edemiyorlarsa o zaman bilin ki, (bu Kuran) ancak ve ancak Allahın ilminden indirilmiştir, (ve yine bilin ki) Ondan başka ilah yoktur. O halde, şimdi artık Ona teslim olacak mısınız?"
Dünya hayatını ve onun görkemini, zenginliğini isteyenlere gelince, onlara bu (hayatta) yapıp ettiklerinin karşılığını tam olarak ödeyeceğiz ve onlar da hak ettiklerinden asla yoksun bırakılmayacaklar:
İşte bunlar, ahirette paylarına ateşten başka bir şey düşmeyen kimselerdir. Çünkü onların bu (dünyada) yapıp ettikleri hep boşa gidecektir, yapıp ettikleri değersizdi zaten.
O halde, (hiç dünya hayatından ötesini umursamayan biriyle) Rabbinin katından apaçık bir kanıta dayanan kimse bir tutulabilir mi? O kanıt ki, Onun katından olan (bu) tanıklık belgesiyle ulaştırılmaktadır, hem de ondan önce (bir tanıklık belgesi), bir rehber ve rahmet olarak Musaya vahyedilen kitap da ortada iken. Onlar, (bu mesajı anlayan kimseler, işte yalnız onlar) o mesaja inanırlar; ama (düşmanlık için) örgütlenmiş inkarcılarınsa (ahirette) varacakları yer ateştir. Bunun içindir ki, bu (vahyin gerçekliğinden) asla bir şüphen olmasın: o elbette Rabbinden (gelen) bir gerçektir, insanların çoğu ona inanmasa da.
Kendi yalanlarını Allaha yakıştıran kimselerden daha zalim kim olabilir? (Hesap Gününde) böyleleri Rablerinin huzuruna çıkarıldıklarında (kendilerine karşı) tanıklığa çağırılanlar (onlar için): "Rableri hakkında yalan söyleyen kimseler işte bunlardı!" diyecekler. Unutmayın, Allahın laneti zalimlere yöneltilmiştir,
o zalimler ki, başkalarını Allahın yolundan alıkoyarlar ve onu eğri, dolambaçlı bir yol olarak göstermeye çalışırlar; ahiret hayatını yok sayan zaten onlardır!
Böyleleri, yeryüzünde (yaptıkları yanlarına kalsa bile, nihai hesaptan) yakalarını kurtaramayacak, kendilerini Allaha karşı koruyacak bir dost da bulamayacaklar. (Hakkı) işitme yetilerini kullanmadıklarından ve görmek, fark etmek istemediklerinden ötürü (öte dünyada) azap kat kat artırılacaktır onlar için.
İşte kendi kendilerine (kendi güçlerine, yeteneklerine) yazık edenler böyleleridir; onların o yalana dayalı çürük tezlerinin kendilerine (Hesap Gününde) bir yararı olmayacak:
Ve hiç şüphe yok ki, öte dünyada kaybedecek olan da onlar olacak!
(Buna karşılık,) gerçek imana erişen, dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan ve Rablerine alçak gönüllülükle boyun eğen kimseler; cennetlik olanlar, orada yerleşip sonsuza kadar yaşayacak olanlar işte böyleleridir.
Bu iki bölük insanın kıyaslanması, kör ve sağır olan kimseyle gören ve işiten kimsenin kıyaslanması gibidir: bu ikisi yapı olarak hiç bir tutulabilir mi? Hiç değilse, bunu aklınızda tutmayacak mısınız?
Ve gerçek şu ki, Biz Nuhu (da aynı mesajla) kavmine gönderdik: "Bilin ki, ben size açık, yalın bir uyarıyla geldim
ki Allahtan başkasına kulluk etmeyesiniz, çünkü sizin için çok acıklı bir Günün azabından korkuyorum!"
Kavminden hakkı kabule yanaşmayanların ileri gelenleri: "Biz senin kişiliğinde bizim gibi ölümlü bir insandan başka bir şey görmüyoruz" dediler, "üstelik, hemen ilk bakışta, içimizde, aşağı tabakadan bir takım (dar görüşlü) insanların dışında kimsenin seni izlediğini de görmüyoruz; dolayısıyla, bize karşı bir üstünlüğünüz olduğu görüşünde değiliz; tersine, yalancı kimseler olduğunuzu sanıyoruz!"
(Nuh:) "Ey kavmim!" dedi, "Ne dersiniz, ya benim, Rabbimin katından apaçık bir kanıta dayandığım; Onun katından bana (aydınlatıcı) bir rahmetin, (bir vahyin) bahşedildiği doğruysa ve siz de buna karşı kör kalmışsanız, söyleyin, hoşunuza gitmediği halde onu görüp fark etmeniz için sizi zorlayabilir miyiz?"
"Ey kavmim; üstelik bu mesaj(ı size ulaştırdığım) için sizden bir çıkar da ummuyorum; benim (çabalarımın) karşılığı ancak Allah katındadır. Ayrıca, ben imana erişenler(in hiç birini) yanımdan kovmayacağım. Çünkü onlar Rablerine kavuşacaklar(ını biliyorlar); ama size gelince, sizin (doğrudan eğriden habersiz, yol yordam) bilmez bir topluluk olduğunuzu görüyorum!
Hem, ey kavmim, eğer onları yanımdan kovarsam, söyleyin, Allaha karşı kim korur, kim savunur beni? Bunu hiç aklınıza getirmiyor musunuz?
"Öte yandan, size Allahın hazineleri benim yanımdadır demiyorum, insanın duyu ve algı alanının ötesini bilirim de (demiyorum), bir melek olduğumu da söylemiyorum; sizin o hor gördüğünüz kimselere Allahın bir hayır ulaştırmayacağını ise zaten söyleyemem, çünkü onların kalplerinde olanı Allah daha iyi bilir. (Ve eğer bu kabil şeyler söyleyecek olsaydım) kuşkusuz, zalimlerden olurdum."
(İnkarcıların ileri gelenleri:) "Ey Nuh, bizimle çok tartıştın, tartışmayı (gereksiz yere) fazla uzattın" dediler, "eğer doğru sözlü kimselerdensen artık getir şu bizi tehdit edip durduğun şeyi!"
"Eğer dilerse" dedi, "onu size ancak Allah getirebilir ve siz de yakanızı kurtaramazsınız:
çünkü size öğüt vermek istesem de, eğer Allah sizin azgınlık içinde kalmanızı dilemişse, benim öğüdümün size hiçbir yararı olmaz. Rabbiniz Odur ve hepiniz er geç Ona döneceksiniz."
"(Muhammed) kendisi bu (kıssayı) uydurdu" diyorlar, öyle mi? (Ey Peygamber) de ki: "Eğer onu ben uydurduysam bu günahımdan ben sorumlu olayım; ama (hiç değilse) sizin işlediğiniz günahtan uzağım".
Ve Nuh´a: "Senin kavminden, şimdiye kadar inanmış olanların dışında kimse inanmayacak" diye vahyettik, "Bu yüzden, onların yapabilecekleri şeylerden ötürü sakın tasalanma,
Bizim gözetimimiz ve vahyettiğimiz biçimde (seni ve seninle beraber olanları kurtaracak olan) tekneyi inşa et ve haksızlığa sapanlar için bana başvurma, çünkü onlar boğulacaklar!"
Ve böylece (Nuh) gemiyi yapmaya başladı; (o bu işle uğraşırken) kavminin ileri gelenleri her ne zaman yanından geçseler onunla alay eder eğlenirlerdi; o da onlara: "Siz bizimle alay ediyorsanız, bilin ki, sizin alay ettiğiniz gibi biz de (yaklaşan azaptan yana bilgisizliğinizden ötürü) sizinle alay ediyoruz" derdi.
"Çünkü, yakında siz de öğreneceksiniz, (dünya hayatında) alçaltıcı azabın kimin başına geleceğini ve (öte dünyadaki) sürekli azabın da kimin başına konacağını!"
(Bu böylece devam etti) ta ki, hükmümüz vaki olup da yeryüzünde sular taşkınlar halinde kaynayıp coşuncaya kadar. (Nuh´a): "Her cins (hayvandan) birer çift ve haklarında hüküm verilmiş olanları değil, yalnız aileni ve imana erişenleri gemiye bindir!" dedik, çünkü o´nun inancını paylaşanlar zaten küçük bir topluluktu.
Böylece (kendisini izleyenlere Nuh): "Haydi, binin artık," dedi, "yürümesi de, demir atması da Allah adıyla olan bu gemiye! Doğrusu, benim Rabbim gerçekten bağışlayıcıdır, esirgeyicidir!"
Ve derken, onları götüren gemi dağ gibi dalgaların arasında seyre koyuldu. Ve o an kıyıda kalan oğluna (Nuh): "Oğulcuğum" diye bağırdı, "gel bin bizimle gemiye, o inkarcıların yanında kalma!"
(Fakat oğlu:) "Ben, beni sulara karşı koruyacak bir dağa sığınacağım" dedi.(Nuh:) "Bugün, (Allah´ın) acımasını, esirgemesini hak etmiş olanların dışında, kimse için Allah´ın hükmünden kurtuluş yoktur!" Ve tam o anda aralarında bir dalga yükseldi ve (oğul) boğulup gidenlerin arasına karıştı.
Ve derken, "Ey yer, suyunu yut!" denildi; "Ey gök, (yağmurunu) durdur!" Ve böylece sular çekildi, (Allah´ın) hükmü yerine geldi, gemi Cudi Dağı´na oturdu. Ve böylece, zulmeden bu halk için "uzak olsunlar!" sözü söylenmiş oldu.
Bu arada Nuh Rabbine yakarıp "Rabbim!" dedi, "O benim kendi oğlumdu, ailemden biriydi; demek ki, Senin vaadin (herkes için) geçerli ve Sen hüküm verenlerin en adili, en söz geçirenisin!"
(Allah:) "Ey Nuh!" dedi, "O senin ailenden sayılmazdı; çünkü iyi ve doğru olmayan bir şey yaptı o. Ayrıca hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şey isteme Benden: böylece, sana cahillerden olmamanı öğütlüyorum".
"Ey Rabbim!" dedi (Nuh), "Senden, hakkında bilgi sahibi olmadığım herhangi bir şey istemekten Sana sığınırım! Çünkü, beni bağışlamaz, beni acıyıp esirgemezsen, şüphesiz, kaybedenlerden olurum!"
Bunun üzerine (Nuh´a) "Ey Nuh!" denildi, "Sana ve seninle beraber (olanlara; senin ve) onlar(ın soyun)dan gelecek olan (iyi) insanlara katımızdan bir barış ve güvenlik, bir bolluk bereket (vaadi) ile gemiden in. Fakat (senin ve onların soyundan gelecek olan zalim ve inkarcı) insanlara gelince, Biz onların (bu dünyada belli bir süre) tutunup geçinmelerine fırsat verecek, sonra da başlarına katımızdan bir azap saracağız."
Bütün bunlar (ey Muhammed,) sana vahyettiğimiz bilinmedik haberlerdendir ki onları ne sen ne de soydaşların bundan önce (bu haliyle ve tam olarak) bilmiyordunuz. Öyleyse, sen de artık (Nuh gibi) sabırlı ol. Çünkü, unutma ki, gelecek, mutlaka, Allah´a karşı sorumluluk bilincine sahip olanlardan yana olacaktır!
Ad toplumuna da soydaşları Hud´u gönderdik. O (da onlara): "Ey kavmim! (Yalnızca) Allah´a kulluk edin!" dedi, (çünkü) sizin O´ndan başka tanrınız yok. (Bu halinizle) aslı olmayan şeyler uyduran kimselersiniz sadece!
"Ey kavmim! Bu (uyarılar) için sizden bir karşılık da bekliyor değilim; benim (çabalarımın) karşılığı beni yaratan (Allah´tan) başkasına düşmez. Öyleyse, artık aklınızı kullanmayacak mısınız?"
"Ey kavmim! Haydi artık günahlarınız için Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da tevbe ve pişmanlık içinde O´na yönelin ki, size gökten bolca rahmet ve bereket yağdırsın; gücünüze güç katsın ve iflah bulmaz suçlular olarak (benden) yüz çevirmeyin!"
(Soydaşları:) "Ey Hud!" dediler, "Bize (peygamber olduğunu kanıtlayan) açık bir delil, bir belge getirmedin; bu yüzden, senin bir tek sözünle tanrılarımızı bir kenara atıp sana inanacak değiliz.
Seni tanrılarımızdan biri fena çarpmış demekten başka sözümüz yok sana!" (Hud:) "Allah´ı tanık tutarım, ve siz de tanık olun ki, kesinlikle uzağım ben, sizin yaptığınız gibi tanrılar edinmekten;
yani, O´ndan başkalarını! Haydi, bana karşı topunuz (istediğiniz kadar) tuzak kurun, elinizden geleni ardınıza komayın!
Ama unutmayın ki, ben, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah´a güvenip dayanıyorum; çünkü hiçbir canlı yoktur ki ipini O tutuyor olmasın. Rabbimin yolu elbette (yolların) dosdoğru olanıdır!
(Bu yoldan) dönüp gitmeyi seçerseniz, o zaman, (bilin ki) ben, size ulaştırmakla görevlendirildiğim mesajı size duyurdum; (artık bundan sonra, dilerse) Rabbim başka bir kavmi sizin yerinize getirir; bu konuda O´na hiçbir şekilde engel olamazsınız. Çünkü, muhakkak ki her şeyin gözetimi O´nun elindedir!"
Ve böylece, hükmümüz vaki olunca, Hud´u ve onunla aynı inancı paylaşanları katımızdan bir koruma lütfuyla kurtardık; kendilerini (ahiretteki) ağır ve zorlu azaptan (da) kurtardık.
İşte, Rablerinin ayetlerini reddeden, O´nun elçilerine baş kaldıran ve hak hakikat düşmanı her inatçı zorbanın koyduğu yasaya boyun eğen Ad toplumu(nun sonu) böyle (oldu).
Bu dünyada da (Allah´ın) laneti kovaladı durdu onları, ölümden sonra kalkış gününde de (sonuç olarak yine onunla kuşatılacaklar). Bakın, işte Rablerini böyle yok saymıştı ´Ad (toplumu)! Bakın, işte böyle yok olup gitti Hud´un kavmi ´Ad.
Semud (toplumuna da) soydaşları Salih´i gönderdik.(Salih onlara:) "Ey kavmim! (Yalnızca) Allah´a kulluk edin!" dedi, "(Çünkü) sizin O´ndan başka tanrınız yok. Sizi topraktan yaratıp geliştiren, orayı bayındır kılmanızı sağlayan O´dur. Bunun içindir ki, artık günahlarınızdan ötürü Rabbinizden bağışlanma dileyin ve sonra da tevbe ve pişmanlık içinde O´na yönelin, çünkü, benim Rabbim, (Kendisine yönelen herkese) her zaman yakınlık gösterir, (dualara) cevap verir!"
"Ey Salih!" diye karşılık verdiler, "Sen bundan önce aramızda büyük umutlar beslenen biriydin! (Şimdi) bizi atalarımızın kulluk edegeldiği şeylere kulluk etmekten mi alıkoyacaksın? Doğrusu şu ki, bizi çağırdığın (dava) hakkında son derece ciddi bir şüphe ve kaygı içindeyiz!"
"Ey kavmim!" diye karşılık verdi (Salih), "Ne dersiniz, ya ben, katından bana bir rahmet bahşeden Rabbimden apaçık bir kanıt üzerindeysem, (söyleyin), O´na tutup baş kaldırırsam o zaman kim Allah´a karşı kol kanat gerer bana? Bu durumda, sizin önerdiğiniz şey yıkımımı artırmaktan öteye gitmez!"
Ve "Ey kavmim!" diye, devam etti, "Bu, Allah´a ait olan dişi deve sizin için bir işaret olacaktır; bunun için, onu bırakın Allah´ın arzında otlasın; ona bir kötülük yapmayın, yoksa beklenmedik bir azaba duçar olursunuz!"
Bu (uyarıya) rağmen, hunharca boğazladılar onu. Bunun üzerine (Salih): "Artık (sadece) üç gün(ünüz) kaldı, barınaklarınızda eyleşecek" dedi, "bu (söylediğim) yalanlanamayacak bir yargıdır!"
Ve derken, hükmümüz vaki olunca, katımızdan bir esirgemeyle Salih´i ve o´nunla aynı inancı paylaşanları kurtardık; ve (onları) o (kıyamet) Gün(ü Bizim lanetimize uğramanın vereceği) alçalmadan (da kurtardık). Doğrusu, senin Rabbin, gerçekten sınırsız kuvvet ve kudret sahibi O yüceler yücesidir.
O zulmedenlere gelince, onları (Allah katından cezalandırıcı) bir sayha yakalayıverdi de kendi evlerinde cansız olarak yere yığılıp kaldılar;
sanki (daha önce) orada hiç yaşamamışlar gibi. Bakın, işte Rablerini böyle yok saydı Semudlular! Bakın, işte böyle yok olup gitti Semud!
Ve Gerçek şu ki, İbrahim´e (semavi) elçilerimiz müjdeyle geldiler, (ve) "Selam olsun!" dediler; o da (onlara): "(Size de) selam olsun!" diye karşılık verdi ve sonra da onların önüne kızarmış bir buzağıyı getirip koymakta gecikmedi.
Fakat ellerinin yemeğe gitmediğini görünce onların bu davranışı tuhafına gitti; onlardan yana içine bir korku düştü. (Ama) onlar: "Korkma! Biz Lut kavmine gönderildik" dediler.
Ve (yanlarında) ayaküstü bekleyen karısı, orada öyle (sevinçle) gülümsüyordu; işte bu haldeyken o´na İshak´ı(n doğumunu) müjdeledik ve İshak´ın ardından da (o´nun oğlu) Yakub(un doğumunu).
"Vah bana!" dedi, "Ben yaşlı bir kadın, kocam da yaşlı bir adam iken, hala çocuk mu doğuracağım? Doğrusu, yadırganacak bir şey bu!"
"Allah´ın dilediğini gerçekleştirmesini mi yadırgıyorsun?" dediler, "Allah´ın rahmet ve bereketi sizin üzerinize olsun ey bu evin insanları, (hemen hatırlayın ki,) her zaman her övgüye layık olan O´dur; şanı çok yüce olan O!"
Böylece İbrahim´in korkusu geçtikten ve kendisine (sözü geçen) müjde verildikten sonra Lut kavmi hakkında Bize yakarmaya başladı;
çünkü, İbrahim ince ruhlu, yumuşak başlı, çok içli, merhametli ve dönüp dönüp Rabbine yönelmek, O´na yakın olmak isteyen biriydi.
(Elçiler:) "Ey İbrahim, vazgeç bu yakarıdan!" dediler, "Rabbinin hükmü bir kere gelmiş bulunuyor: artık onlara geri çevrilmez bir azap vaki olacak!"
Ve elçilerimiz, Lut´a geldiğinde, kendilerini koruyacak gücü olmadığını görerek onlar hesabına derin bir kaygı duydu ve "Zor bir gün, bu!" diye belirtti, (kaygısını).
Ve (çirkin arzularla) eve doğru sürüklenen kavmi seğirterek ona geldiler; bunlar, daha önce de hep (buna benzer) çirkin işler işleyip durmuşlardı. (Lut): "Kavmim! İşte kızlarım!" dedi, "Onlar (erkeklerden) daha uygun olur sizler için! Allah´tan korkun da konuklarıma (saldırarak) beni rüsvay etmeyin! Aranızda hiç mi aklı başında kimse yok?
"Sen de biliyorsun ki senin kızlarında gözümüz yok" dediler, "Sen, aslında bizim neyin peşinde olduğumuzu çok iyi bilirsin!"
"N´olurdu, size karşı koyabilecek gücüm olsaydı!" diye hayıflandı, "ya da sırtımı dayayabileceğim bir dayanak!"
(Bunun üzerine melekler:) "Ey Lut, bak, biz senin Rabbinin elçileriyiz! (Korkma,) (düşmanların) sana asla ilişemeyecekler! Artık, ailenle beraber gecenin bir vaktinde yola çık; aranızdan kimse arkasına bakmasın, karının dışında (ailenden kimse arkada kalmasın): çünkü, bil ki, onların başına gelecek olan onun da başına gelecek. Onlar için belirlenmiş vakit tam da (bu) sabah; eh, sabah da zaten yaklaşmadı mı?
Ve böylece hükmümüz vaki olunca bu (günahkar şehirlerin) altını üstüne getirdik; ve önceden yazılmış bir cezanın infazı için üzerlerine birbiri ardından püskürtü halinde sert taşlar yağdırdık.
O taşlar ki, (günaha gömülüp gitmiş böyle toplumları tepelemek için) Rabbinin katında hazırlanmış, işaretlenmiştir. O taşlar ki, zalimlerin başından hiç eksik olmaz!
Ve Medyen halkına da kardeşleri Şuayb´ı (gönderdik. Onlara:) "Ey kavmim! (yalnızca) Allah´a kulluk edin!" dedi, "(Çünkü) sizin O´ndan başka tanrınız yok. Ve (birbirinizle olan alışverişinizde) ölçüyü tartıyı eksik tutmayın. Gerçi (şimdi) sizi refah ve zenginlik içinde görüyorum; ama, doğrusu sizin için, (dehşetiyle) kuşatacak bir Gün´ün azabından korkuyorum!
Bunun içindir ki, ey kavmim, ölçüyle tartıyla yaptığınız alışverişte dürüst ve duyarlı olun; insanları kendi hakları olan şeylerden yoksun bırakmayın; ve kötülüğü yayarak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın.
Eğer (O´na) inanıyorsanız, Allah´ın bıraktığı şey sizin için en hayırlısıdır! (Bütün bu sınırları kendiniz gözetin,) ben sizin üzerinizde bir bekçi değilim".
"Ey Şuayb!" dediler, "(Şu) senin dua (alışkanlığın) mı, atalarımızın tapınageldiği şeyleri bırakmamız ve malımız mülkümüz üzerine keyfi tasarruflarda bulunmamamız yönünde bizi uyarmanı zorunlu kılıyor? Çünkü, (biz) sen(i) aslında yumuşak başlı, aklı başında biri (olarak biliriz).
(Şuayb:) "Ey kavmim!" diye karşılık verdi, "Ne dersiniz, ya ben Rabbimden apaçık bir kanıta dayanıyorsam, ya beni kendi katından güzel bir rızıkla rızıklandırmışsa, (söyleyin, o zaman, başka nasıl davranabilirim?) Hem ben, sizden yapmamanızı istediğim şeyi, sizin hilafınıza yapmak istiyor da değilim. Ben sadece gücümün elverdiği kadar ıslah etmek istiyorum; ama (bunda ne kadar) başarı göstereceğim bütünüyle Allah´a bağlıdır. Ben O´na güvenip dayanıyor ve her zaman, her konuda O´na yöneliyorum!"
"Ey kavmim! Benimle ayrı yol tutmanız sakın sizi günaha sürüklemesin; yoksa Nuh halkının, Hud halkının, Salih halkının başına gelen sizin de başınıza gelir; ve (hatırlayın ki,) Lut kavmi sizden fazla uzak değil!
Öyleyse günahlarınız için Rabbinizden bağışlanma dileyin ve sonra da tevbe ve pişmanlık içinde O´na yönelin! Çünkü O acıyıp esirgeyenlerin en yücesi, sevginin kaynağı, gözesidir!"
(Fakat soydaşları o´na:) "Ey Şuayb! Söylediklerinden pek bir şey anlamıyoruz" dediler, "ayrıca aramızda ne kadar zayıf olduğunun da açıkça farkındayız; eğer ailen olmasaydı seni mutlaka öldüresiye taşlardık! Öyle ya, bizim üstümüzde bir gücün, bir nüfuzun yok ki!"
(Şuayb:) "Ey kavmim! Aileme olan saygınız Allah´a olandan daha mı fazla? Ki O´nu, arkanıza atıp unutabileceğiniz bir şey gibi görüyorsunuz! Muhakkak ki, benim Rabbim (sınırsız bilgi ve kudretiyle) yapıp ettiğiniz her şeyi biliyor, kuşatıyor!" dedi.
"Bunun içindir ki, ey kavmim, artık (bana karşı) gücünüz neye yetiyorsa onu yapın; çünkü, bilin ki, ben (Allah yolunda) eyleme devam edeceğim: zamanı gelince, alçaltıcı, rüsvay edici bir azabın (aramızdan) kimin payına düşeceğini ve (aramızdan) kimin yalancı olduğunu öğreneceksiniz! Gözleyin öyleyse, (olacak olanı); ve bilin ki, ben de sizinle birlikte gözlüyorum!"
Ve derken, hükmümüz vaki olunca, katımızdan bir rahmetle Şuayb´ı ve o´nunla aynı inancı paylaşanları kurtardık; zulüm ve haksızlık içinde olanları ise bir sayha, bir gürlemeyle tepeledik; öyle ki, kendi evlerinde cansız yere yığılıp kaldılar,
sanki daha önce hiç orada yaşamamışlar gibi. İşte böyle silinip gitti Medyen (halkı), tıpkı Semud (halkının) silinip gittiği gibi.
Ve Gerçek şu ki, Biz Musa´yı ayetlerimizle ve apaçık bir yetkiyle
Firavun ve onun seçkinler çevresine gönderdik. Ama berikiler, Firavun´un hükmüne boyun eğdiler oysa, Firavun´un hükmü hiçbir şekilde sağduyu ürünü değildi.
(Ve bu yüzden de) Kıyamet Günü halkının önüne düşüp, (bu dünyadaki batıl yönetimin bir) sonuc(u) olarak onları ateşe sürükleyecek; ne kötü bir menzil bu sürüklendikleri!
Öyle ya; burada (bu dünyada, Allah´ın) laneti kovaladı durdu onları, Kıyamet Günü´nde de (onunla tepelenecekler:) ne kötü bir pay, bu paylarına düşen!
(İnsanlığa bir ders olsun diye) bu sana anlattıklarımız (gelip gitmiş) kasaba (halk)ları(nı)n başından geçenlerdir ki, bu (kasaba)ların bazıları hala yerinde duruyor, bazılarıysa biçilmiş tarlalar gibi (silinip gitmişler):
Pek tabii, onlara Biz zulmetmedik; tersine onlar kendi kendilerine zulmettiler. Ve Rablerinin hükmü vaki olduğunda, Allah´ı bırakıp yalvarıp yakardıkları o (düzmece) tanrıları hiçbir işe yaramadı, yok olup gitmelerini hızlandırmaktan başka!
İşte senin Rabbin, tepelediği zaman böyle tepeler; halkı zalim olan kasabaları. Gerçekten de O´nun tepelemesi çok acı verici, çok zorludur!
Aşikar olan şu ki, bütün bu (anlatıla)nlarda, o Son Gün başa gelebilecek azaptan korkanlar için apaçık bir ders, bir uyarı vardır; o Gün ki, bütün insanlık için bir toplanma, bir araya gelme Gün´ü olacaktır; o Gün ki, her şeyin apaçık ortaya serildiği Gün olacaktır.
Ve o Gün´ü Biz, belli bir sürenin dışında artık ertelemeyeceğiz.
O Gün gelince, O´nun izni olmadıkça kimse konuşamayacak; ve (bir araya getirilenlerden) kimileri bedbaht, kimileri de bahtiyar olacak.
Bedbaht olanlar (dünyadayken yaptıklarından ötürü) ateşte (yaşayacak) ve orada ah çekip inleyecekler.
(Ve) Rabbin aksini dilemedikçe, gökler ve yer yerinde durduğu sürece orada kalacaklar: çünkü, dilediğini yapan (Allah´)tır, senin Rabbin.
Bahtiyar olanlara gelince, onlar (da dünyada yaptıklarından ötürü) cennette (yaşayacak) ve Rabbin bunun aksini dilemedikçe, gökler ve yer yerinde durduğu sürece -bitmeyen bir lütfun sonucu olarak- orada kalacaklar.
Bunun içindir ki, (ey Peygamber), o (eğri yolda olan) insanların tapınıp durdukları şeylerin ne idüğü hakkında en küçük bir şüphen olmasın: onların (ahmakça) tapınıp durduğu şeyler, atalarının da vaktiyle tapındığı şeylerdir. Onlara (iyi ya da kötü, her ne ki kazanmışlarsa) paylarına düşeni elbette eksiksiz vereceğiz.
Ve gerçek şu ki, Biz Musa´ya da (öz olarak aynı ilkeleri içine alan bir) kitap verdik, insanların bir kısmı ona karşı (da) kendi görüşleriyle karşı çıktılar. Eğer Rabbin tarafından önceden takdir edilmiş bir karar olmasaydı, şüphesiz, aralarında (hemen, o safhada) yargı gerçekleştirilir (ve işleri bitirilir)di: çünkü, onlar da (sana karşı çıkan kimseler gibi) (kendilerini Allah´a çağıran) kişi hakkında ciddi bir şüphe ve güvensizlik göstermişlerdi.
Şüphesiz, Rabbin onların her birine edip eyledikleri her şeyin karşılığını tam olarak ödeyecektir: çünkü O, onların edip eylediği her şeyin mutlaka farkındadır!
Öyleyse, artık emredildiğin yönde, yanında yer alanlarla birlikte, doğru yolu tutun ve sizden hiç biriniz gurura kapılıp da çizgiyi aşmasın: çünkü, unutmayın, yaptığınız her şeyi O görüyor.
Ve asla zulümde ısrar edenlerden yana eğilim göstermeyin.Yoksa, (ahirette) ateş size de dokunur; ve Allah´tan başka koruyucunuz olmadığına göre, o zaman (O´nun tarafından da) yardım edilmez size!
Ve gündüzün başında ve sonunda, bir de gecenin erken saatlerinde salatta devamlı ol; çünkü muhakkak ki iyi eylemler kötü eylemleri giderir; (Allah´ı) hatırında tutanlar için bir öğüt, bir hatırlatmadır bu.
Ve sabret, sonuna kadar dayan: çünkü Allah iyilik yapanların hak ettiği karşılığı hiçbir şekilde zayi etmez!
Fakat, ne yazık ki, (yok ettiğimiz) sizden önceki kuşaklar arasından, yeryüzünde yozlaşmaya karşı çıkan -(doğru yolu izledikleri için) kendilerini kurtardığımız küçük toplulukların dışında- akıl / iz´an ve erdem sahibi kimseler çıkmadı. Ve zulme eğilim gösteren çoğunluk yalnızca kendilerini yozlaştıran hazların peşine düşüp günaha gömülüp gittiler.
Yoksa, senin Rabbin, halkı (birbirlerine karşı) dürüst davrandıkları sürece, bir toplumu (sırf) (çarpık inançları) yüzünden asla helak etmez.
Hem, Rabbin dileseydi, bütün insanlığı bir tek ümmet yapardı; fakat (O, yollarını seçmekte kendilerini özgür bıraktı diye) hala farklı görüşler benimsemekteler;
pek tabii, Rabbinin (aydınlatıcı, yol gösterici) lütfunu bahşettiği kimseler başka. Oysa, (işte) bu (lütfa erişmeleri) için yarattı (hepsini.) Fakat, (bu ilahi yol gösterme lütfunu tepenler için) Rabbinin, "Muhakkak ki Ben cehennemi hep, görünmeyen varlıklarla ve insanlarla dolduracağım" sözü yerini bulmuş olacak.
Ve böylece, elçilerin haberlerinden senin yüreğini güçlendirecek her şeyi sana anlatıyoruz. Öyle ki, bu kıssalarla hak ulaşıyor sana ve ayrıca müminlere de bir öğüt, bir hatırlatma.
Ve inanmayanlara gelince, onlara şöyle de: "Artık elinizden ne geliyorsa yapın; ama bilin ki, biz de (Allah yolunda elimizden geleni) yapacağız;
Ve (olacak olanı) bekleyin bakalım; doğrusu, biz de bekleyeceğiz!"
Göklerin ve yerin bilinmeyen, görülüp gözlenemeyen yüzü Allah´ın elindedir; ve var olan her şey (çıktığı kaynak olarak) hep O´na döndürülmektedir. Öyleyse, O´na kulluk et; O´na güven/O´na dayan; çünkü Rabbin yapıp ettiklerinizden asla habersiz değildir.
Elif, Lâm Râ, bir kitaptır ki, âyetleri hakîm ve habîr olan Cenâb-ı Hak tarafından ihkam ve sonra tafsil edilmiştir.
Şunun içindir ki, Allah Teâlâ´dan başkasına ubûdiyette bulunmayın. «Şüphe yok ki, ben sizin için O´nun tarafından bir nezîr ve beşîrim.»
«Ve hem Rabbinizden mağfiret dileyiniz. Sonra O´na tevbe ediniz ki, sizi müsemma olan ecele kadar güzel bir nîmet ile müstefit etsin ve her fazilet sahibine fazlını versin. Ve eğer yüz çevirirseniz şüphe yok ki, sizin üzerinize büyük bir günün azabından korkarım.»
Bütün dönüşünüz Allah Teâlâ´yadır. O ise her bir şey üzerine kâdirdir.
Haberdar olunuz ki, onlar şüphesiz ondan gizlenmek için göğüslerini bükerler. Agah olunuz ki, onlar örtülerine bürünürlerken de O, onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını bilir. Şüphe yok ki o, bütün sinelerin ahvalini hakkıyla bilicidir.
Ve yeryüzünde hiçbir yürüyen hayat sahibi yoktur ki, illâ onun rızkı Allah Teâlâ´ya aittir. Ve onun duracağı yeri de, emanet bırakılacak yeri de bilir. Hepsi de apaçık bir kitaptadır.
Ve O, O´dur ki (o Hâlik-ı Azîm´dir ki) gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır ve O´nun Arş´ı su üzerinde idi. Hanginizin amelce daha güzel olduğunuzu imtihan için (yaratmıştır). Ve eğer sen desen ki: «Siz öldükten sonra şüphe yok ki, yine diriltileceksinizdir.» Elbette ki kâfir olanlar diyeceklerdir ki: «Bu bir apaçık büyüden başka değildir.»
Ve andolsun ki, eğer onlardan azabı sayılı bir müddete kadar geri bırakacak olsak elbette diyeceklerdir ki: «Onu men eden nedir?» Haberiniz olsun ki, onlara geleceği gün, kendilerinden bertaraf edilecek değildir ve kendisiyle istihzâda bulundukları şey, onları ihata edecektir.
Ve eğer insana tarafımızdan bir rahmet tattırır, sonra da onu ondan çekip alırsak şüphe yok ki o elbette çok me´yustur, nankördür.
Ve eğer ona isabet eden bir zahmetten sonra bir nîmet tattırırsak elbette der ki: «Benden bütün kötülükler gidiverdi.» Şüphe yok ki, O bu halde pek sevinen, çok öğünendir.
Sabredenler ve sâlih amellerde bulunanlar ise müstesna. İşte onlar var ya. Onlar için mağfiret ve pek büyük bir mükâfaat vardır.
İmdi sen ihtimal ki, «Onun izerine bir hazine indirilmeli veya onunla beraber bir melek gelmeli mi idi?» demelerinden dolayı sana vahyolunanların bazısını terkedici ve onunla göğsün daralır bulunacaksın. Sen ancak bir nezirsin. Allah Teâlâ ise her şey üzerine vekildir.
Yoksa, «O´nu kendisi uydurdu?» mu diyorlar? De ki: «Onun mislinden on sûre uydurmalar olarak getiriniz, Allah Teâlâ´dan başka gücünüz yettiği kimseleri de davet ediniz, eğer sâdık kimseler oldunuz ise.»
İmdi size cevap vermezlerse artık biliniz ki, şüphesiz Allah Teâlâ´nın ilmiyle indirilmiştir ve O´ndan başka bir mâbûd yoktur. Binaenaleyh siz müslümanlar mısınız?
Her kim dünya hayatını ve onun ziynetini dilerse onlara da dünya amellerini tamamen öderiz ve onlar orada bir eksikliğe uğratılmazlar.
Onlar o kimselerdir ki, onlar için ateşten başkası yoktur. Ve işlemiş oldukları şeyler orada beyhude bulunmuştur ve bütün işledikleri bâtıl olmuştur.
İmdi Rabbinden bir açık delil üzere olan ve onun tarafından bir şahid takip eden ve onun evvelinden de Mûsa´nın bir rehber ve rahmet olarak bulunan zât (dünya hayatını ve ziynetini dileyip duran kimse gibi olur mu?) O zâtlar O´na imân ederler. Ve muhtelif tâifelerden her kim onu inkâr ederse o kimselerinde vaadedilmiş olan yeri cehennemdir. Artık ondan bir şüphede bulunma. Şüphe yok ki, o Rabbinden bir haktır, velâkin insanların ekserisi imân etmezler.
Daha zalim kimdir o kimseden ki, bir yalanı Allah Teâlâ´ya iftira etmiş olur? Onlar Rablerine arzedileceklerdir ve şahitler de diyeceklerdir ki: «İşte Rablerine karşı yalanlarda bulunanlar onlardır. Haberiniz olsun ki, Allah Teâlâ´nın lâneti zalimler üzerinedir.»
Onlar ki, Allah Teâlâ´nın yolundan (nâsı) men´e çalışırlar. Ve onun (o yol) için eğrilik isterler ve onlar (evet) onlar ahireti münkirdirler.
Onlar yerde aciz bırakır kimseler olmamışlardır. Ve onlar için Allah Teâlâ´nın gayrı yardımcılarından da yoktur. Onlar için azap, kat kat olacaktır. Onlar işitmeğe tahammül eder olmamışlardı ve görür kimseler de olmamışlardı.
İşte onlar o kimselerdir ki, kendi nefislerine yazık etmişlerdir. Ve onlardan iftira eder oldukları şeyler de gaib olup gitmiştir.
Şüphe yok ki, ahirette en ziyâde hüsrâna uğrayanlar onlardır.
İmân edenler, ve sâlih amellerde bulunanlar ve Rablerine kemal-i itaat ve huşû ile mutmain olanlar (yok mu) işte şüphesiz ki onlar cennet sahibidirler, onlar orada ebedîyyen kalıcılardır.
Bu iki tâifenin meseli, kör ve sağır ile, gören ve işiten gibidir. Bunlar hiç meselce müsavî olurlar mı? Artık güzelce düşünmez misiniz?
Ve and olsun ki, Nûh´u kavmine gönderdik, «Şüphe yok ki ben sizin için apaçık bir nezirim,» (diye).
«Allah Teâlâ´dan başkasına ibadet etmeyin, muhakkak ki, ben sizin üzerinize elîm bir günün azabından korkuyorum.»
Onun kavminden kâfir olan eşraftan bir gürûh ise dedi ki: «Biz seni bizim mislimiz gibi bir beşerden başka görmüyoruz ve sana tâbi olanları da biz ilk nazarda bizim en aşağılarımızdan başka görmüyoruz ve sizin için bizim üzerimize bir fazlalık da görmüyoruz. Belki sizi yalancılar zannediyoruz.»
Dedi ki: «Ey kavmim! Bana haber veriniz, eğer ben Rabbimden bir açık bürhan üzere oldum ise ve kendi cânibinden bana bir rahmet vermiş ise, sizin üzerinize ise gizli kalmış ise artık siz onu kerih gördüğünüz halde onu size ilzam mı edeceğiz?»
«Ve ey kavmim! Sizden onun üzerine bir mal istemiyorum. Benim mükâfaatım ancak Allah Teâlâ´ya aittir ve ben imân edenleri kovucu değilim. Şüphe yok ki, onlar Rablerine kavuşanlardır velâkin ben sizi cahillik eder bir tâife görüyorum.»
«Ve ey kavmim! Eğer ben onları kovar isem bana Allah Teâlâ´dan başka kim yardım eder. Artık hiç düşünmez misiniz?»
«Ve ben size, ´Benim yanımda Allah Teâlâ´nın hazineleri vardır´ demiyorum. Ve ben gaybı bilmem. Ve ben demem ki, ´Ben muhakkak bir meleğim´, veya demem ki, ´Sizin gözlerinizin hor gördüğü kimselere Allah Teâlâ elbette hayır vermeyecektir.´ Allah Teâlâ onların nefislerinde olanı da bihakkın bilendir. Şüphe yok ki, ben o vakit zalimlerden olmuş olurum.»
Dediler ki: «Ey Nûh! Bizim ile muhakkak ki mücadelede bulundun, artık mücadelemizi arttırdın. Eğer sen sâdıklardan oldun ise imdi bize tehdit ettiğin şeyi getiriver.»
Dedi ki: «Onu size ancak Allah Teâlâ dilerse getirir ve siz aciz bırakıcılar değilsinizdir.
«Ve benim nasihatım size faide verecek değildir, size nasihatta bulunmak istesem de, eğer Allah Teâlâ sizi idlâl etmek irâde eder oldu ise. Rabbiniz O´dur ve O´na döndürüleceksinizdir.»
Yoksa, «O´nu uydurdu!» mu diyorlar? De ki: «Eğer onu ben uydurdum ise günahı benim üzerimedir. Halbuki, ben sizin yapar olduğunuz günahtan berîyim.»
Ve Nûh´a vahyolundu ki, «Muhakkak kavminden imân etmeyecektir, ancak cidden imân etmiş olanlar müstesna. Artık yapar oldukları şey ile mahzun olma.»
«Gemiyi Bizim nezaretimiz ve vahyimiz ile yap ve zulmetmiş olanlar hakkında Bana müracaatta bulunma. Şüphe yok ki, onlar boğulmuşlardır.»
Ve gemiyi yapıyordu ve kavminden hangi bir gürûh yanından her geçip gidince de O´nunla alay ediyorlardı. Dedi ki: «Eğer bizim ile alay ederseniz artık şüphe yok ki, biz de sizin alay ettiğiniz gibi sizinle alay ederiz.»
«Artık ileride bileceksinizdir ki, kendisini rüsvay edecek azap kime gelecektir ve daimi bir azap kimin üzerine nâzil olacaktır?»
Nihâyet emrimiz geldiği ve tennur kaynadığı vakit dedi ki: «Onun içine herbirinden ikişer çift ve aleyhine hüküm sabketmiş olandan maada ehlini ve imân etmiş olanları yükle.» Ve maamafih pek azından başkası onunla beraber imân etmemişti.
Ve dedi ki: «Onun içine akması ve durması anında da Allah Teâlâ´nın ismini yâd ederek binin. Şüphe yok ki, Rabbim gafûrdur, rahîmdir.»
Ve gemi onlar ile beraber dağlar gibi dalgalar içinde akıp gidiyordu. Ve Nûh, oğluna nidâ etti, o ayrı bir yere çekilmişti. «Ey oğlum! Bizimle beraber bin ve kâfirler ile beraber olma!» (dedi).
Dedi ki: «Ben bir dağa sığınacağım, beni sudan korur.» (Nûh da) Dedi ki: «Bugün Allah´ın emrinden koruyacak yoktur, O´nun rahmet ettiği müstesna.» Ve ikisinin arasına dalga giriverdi de o boğulanlardan oldu.
Ve denildi ki: «Ey yer! Suyunu yut ve ey gök açıl.» Ve su kesildi ve iş icra edilmiş oldu. Gemi de Cûdi dağının üzerine yerleşti. Ve, «Zalimler olan kavim için uzaklık olsun!» denildi.
Ve Nûh Rabbine nidâ etti de dedi ki: «Yarabbi! Şüphe yok, oğlum benim âilemdendir ve muhakkak ki, Senin vaadin haktır ve hakîmlerin hakîmi Sen´sin.»
Buyurdu ki: «Ey Nûh! O muhakkak senin ehlinden değildir. Şüphesiz ki o gayrı sâlih bir iştir. Artık kendisine senin için bilgi olmayan bir şeyi Benden sorma. Muhakkak ki, Ben sana cahillerden olmayasın diye öğüt veririm.»
Dedi ki: «Ey Rabbim! Kendisine benim için bilgi olmayan bir şeyi Senden sormaktan şüphe yok ki ben Sana sığınırım ve eğer benim için mağfiret etmez ve beni esirgemezsen ben hüsrâna düşenlerden olurum.»
Denildi ki: «Ey Nûh! Bizden bir selâm ile ve senin üzerine ve seninle beraber olanlardan neş´et edecek ümmetler üzerine birçok bereketler ile (gemiden) in. Ve birtakım milletleri de ileride faidelendireceğiz, sonra onlara Bizden acıklı bir azap dokunacaktır.»
İşte bu, gayb haberlerindendir. Bunu sana vahyediyoruz. Bunu ne sen ve ne de kavmin bundan evvel bilir değildiniz. Artık sabret. Şüphe yok ki akıbet muttakîler içindir.
Âd (kavmine) de kardeşleri Hûd´u (peygamber) gönderdik. Dedi ki: «Ey kavmim! Allah´a ibadet ediniz, sizin için O´ndan başka hiçbir mabûd yoktur. Sizler ise iftira edenlerden başka değilsiniz.»
«Ey kavmim! Onun üzerine sizden bir mükâfaat istemiyorum. Benim mükâfaatım ancak beni yaratmış olana aitir. Siz hâlâ âkilâne düşünmeyecek misiniz?»
«Ve ey kavmim! Rabbinize istiğfarda bulunun. Sonra O´na tevbe edin ki, üzerinize semânın feyzini bol bol göndersin ve sizin kuvvetinizi kuvvet ilavesiyle arttırsın ve günahkârlar olarak yüz çevirmeyiniz.»
Dediler ki: «Ey Hûd! Sen bize bir beyyine ile gelmedin ve biz de senin sözünden dolayı kendi tanrılarımızı terkedici değiliz ve sana inanan kimseler de değiliz.»
«Biz demeyiz, ancak (deriz ki) seni tanrılarımızdan bazısı fena bir sûrette çarpmıştır.» Dedi ki: «Ben şüphesiz Allah Teâlâ´yı işhâd ediyorum ve siz de şahid olunuz ki, ben sizin şerik ittihaz ettiğiniz şeylerden muhakkak berîyim.»
«O´nun gayrı, artık bana karşı istediğiniz mekr ve hileyi cümleten yapınız, sonra bana asla bakmayınız.»
«Şüphe yok ki ben, benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah Teâlâ´ya tevekkül ettim. Hiçbir hareket sahibi hayvan yoktur ki, illâ onun alnından tutan O´dur. Muhakkak ki, benim Rabbim dosdoğru bir yol üzerinedir.»
«Artık siz yüz çevirir iseniz, ben size kendisiyle gönderilmiş olduğum şeyi muhakkak ki tebliğ ettim. Ve Rabbim sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir ve siz O´nu hiç bir şey ile mutazarrır edemezsiniz. Şüphe yok ki, Rabbim herbir şey üzerine muhafızdır.»
Vaktâ ki emrimiz geldi. Hûd´u ve O´nunla beraber imân etmiş olanları Bizden bir rahmet ile kurtardık ve onları kaba bir azaptan da hâlâs ettik.
Ve işte o da Âd´dır ki, Rablerinin âyetlerini inkar ettiler ve O´nun peygamberlerine âsi oldular ve herbir inatçı cebbârın emrine uydular.
Ve bu dünyada bir lânete tâbi tutuldular, Kıyamet gününde de. Haberiniz olsun, şüphe yok ki Âd, Rablerine kâfir oldular. Agâh olunuz ki, Hûd kavmi olan Âd için bir uzaklık olsun.
Semûd´a da kardeşleri olan Sâlih (peygamber gönderilmiştir). Dedi ki: «Ey kavmim! Allah Teâlâ´ya ibadet ediniz. Sizin için O´ndan başka bir ilâh yoktur. Sizi yerden o icad etti ve sizi orada o yaşattı. Artık O´ndan mağfiret dileyiniz, sonra O´na tevbe ediniz. Şüphe yok ki, benim Rabbim yakındır, icabet edicidir.»
Dediler ki: «Ey Sâlih! Sen bundan evvel bizim içimizde ümit beslenilen bir zât idin. Sen babalarımızın ibadet eder oldukları şeylere ibadet etmekten bizi nehy eder misin? Ve şüphe yok ki, biz kendisine bizi dâvet ettiğin şeyden bir şekk içindeyiz. Şüphedeyiz.»
Dedi ki: «Ey kavmim! Bana haber veriniz, eğer ben Rabbimden açık bir bürhan üzere isem ve O kendisinden bana bir rahmet ihsan etmiş ise o halde O´na isyan edersem, artık Allah´ıma karşı bana kim yardım edebilir? Demek ki, siz bana ziyandan başka bir şey arttırmış olmayacaksınız.»
«Ve ey kavmim! İşte şu sizin için bir mucize olmak üzere Allah´ın bir dişi devesidir. Artık onu bırakınız, Allah´ın arzında otlasın ve ona bir kötülükle dokunmayınız, sonra sizi pek yakın bir azap yakalar.»
Sonra onu boğazladılar. Bunun üzerine dedi ki: «Yurdunuzda üç gün daha yaşayınız. İşte bu, yalanlanmamış olan bir vaaddir.»
Vaktâ ki emrimiz geldi, Sâlih´i ve O´nunla beraber imân etmiş olanları Bizden bir rahmet sebebiyle necâta erdirdik, hem de o günün mezelletinden (kurtardık). Şüphe yok ki çok kuvvetli, çok izzet sahibi olan, ancak senin o Rabbindir.
O zulmetmiş olanları da bir korkunç ses yakaladı. Artık yurtlarında diz üstü çöküp bitmiş bir halde sabahladılar.
Sanki orada hiç ikamet etmemişlerdi. Biliniz ki, şüphesiz Semûd, Rablerine kâfir olmuşlardı. Haberiniz olsun ki, Semûd için bir uzaklık vardır.
Ve muhakkak ki, Bizim elçilerimiz İbrahim´e müjde ile gelmişti. «Selâm!» dediler. O da, «Selâmdır» dedi. Sonra gecikmeden bir kızartılmış buzağı getirdi.
Vaktâ ki, onların ellerini ona uzatmadıklarını gördü. Onları hoşlanmadı ve onlardan gizlice korkar oldu. Dediler ki: «Korkma, biz muhakkak Lût kavmine gönderildik.»
Ve O´nun refikası ayakta bulunuyordu, gülüverdi. Artık onu İshak ile ve İshak´ın ardından da Yâkub ile müjdeledik
Dedi ki: «Vay halime! Ben çocuk doğurabilir miyim? Ben bir koca kadınım, kocam da bir ihtiyardır. Şüphe yok ki bu acaip bir şeydir.»
Dediler ki: «Sen Allah´ın emrinden taaccüb eder misin? Ey ehl-i Beyt! Allah´ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphe yok ki o hamîddir, mecîddir.»
Vaktâ ki, İbrahim´den korku gidiverdi ve kendisine müjde geldi, Lût kavmi hakkında Bizimle mücadelede bulunur oldu.
Şüphe yok ki, İbrahim elbette pek hilm sahibidir, çok âh ü enîn edicidir, ve Hakk´a rücû edicidir.
«Ey İbrahim! Bu mücadeleden vazgeç. Şüphe yok ki, artık Rabbin emri gelmiştir. Ve muhakkak ki, onlara reddedilmemiş olan bir azap gelivermektedir.»
Vaktâ ki, elçilerimiz Lût´a geldi, onların sebebiyle endişeye düştü ve onların yüzünden kalbi daraldı ve «Bu bir şiddetli gündür,» dedi.
Ve O´na kavmi koşarak geldi ve evvelceden kötü kötü fiilleri yapar olmuşlardı. Dedi ki: «Ey kavmim! İşte onlar benim kızlarımdır, onlar sizin için en temizdirler. Artık Allah´tan korkunuz ve beni misafirlerim hakkında rüsvay etmeyiniz, sizden akıllı bir erkek yok mudur?»
Dediler ki: «Muhakkak sen bilmişsindir ki bizim için senin kızlarda bir hak yoktur. Ve şüphe yoktur ki sen bizim ne kasdettiğimizi elbette bilirsin.»
Dedi ki: «Eğer benim için size karşı bir kuvvet olsa idi veya şiddetli bir kal´aya iltica edecek olsa idim.»
Dediler ki: «Ey Lût! Şüphe yok ki biz senin Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana elbette kavuşamayacaklardır. Artık sen âilen ile gecenin bir kısmında yürü ve sizden hiçbir kimse geri kalmasın, zevcen ise müstesna. Şüphesiz ki onlara isabet edecek şey, ona da isabet edicidir. Muhakkak ki onların vaadedilen zamanları, sabah vaktidir, sabah vakti ise yakın değil midir?»
Vaktâ ki, emrimiz geldi, onun (o yurdun) üstünü altına çevirdik ve onun üzerine ateşte pişirilmiş, birbirine bitişik bulunmuş balçıktan taşlar yağdırdık.
(O taşlar) Rabbin indinde nişanlanmış idi, ve o, zalimlerden uzak değildir.
Medyen´e de kardeşleri Şuayb´ı (gönderdik). Dedi ki: «Ey Kavmim! Allah´a ubûdiyette bulunun, sizin için O´ndan başka bir mabûd yoktur. Ve ölçeği ve teraziyi eksik kılmayın. Şüphe yok, ben sizi bir hayır içinde görüyorum. Ve ben muhakkak ki, sizin üzerinize bir kaplayıcı günün azabından korkarım.»
«Ve ey kavmim! Ölçeği de, teraziyi de adâlet ile ifâ edin ve nâsa eşyalarını eksiltmeyin ve yeryüzünde müfsidler olarak fesad çıkarmayın.»
«Eğer siz imân etmiş kimseler iseniz Allah´ın geri bıraktığı sizin için hayırlıdır ve ben sizin üzerinize bir muhafız değilim.»
Dediler ki: «Ey Şuayb! Atalarımızın ibadet ettikleri şeyleri veya mallarımızda dilediğimizi işlememizi, terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Şüphe yok elbette sen, çok ilim ve akıl sahibisin.»
Dedi ki: «Ey kavmim! Haber veriniz, eğer ben Rabbim tarafından bir açık bürhan üzere isem ve beni kendi tarafından güzel bir rızk ile merzûk etmiş ise ve ben sizi nehyettiğim şey hususunda size muhalefet etmek istemem, ben ise başka değil, gücüm yettiği kadar ıslah isterim ve benim muvaffakiyetim ancak Allah Teâlâ iledir. Yalnız O´na tevekkül ettim ve ancak O´na dönerim.»
«Ve ey kavmim! Bana olan adâvet, Nûh kavmine veya Hûd kavmine veya Sâlih kavmine isabet etmiş olanın mislini size de isabet etmeyi kazandırmasın. Ve Lût kavmi de sizden uzak değildir.»
«Ve Rabbinizden medet dileyiniz. Sonra O´na tevbe ediniz. Şüphe yok, benim Rabbim merhametlidir, çok muhîbdir.»
Dediler ki: «Ya Şuayb! Söylediklerinden bir çoğunu iyice anlayamıyoruz. Şüphe yok ki, biz seni aramızda cidden zayıf görüyoruz ve eğer senin aşiretin olmasa idi elbette seni taşlayarak öldürürdük ve sen bizim üzerimize bir izzet sahibi değilsin.»
Dedi ki: «Ey kavmim! Benim aşiretim sizin üzerinize Allah´tan daha azîz midir? Halbuki, O´nu ardınızda unutulmuş tutuverdiniz. Şüphe, yok ki benim Rabbim, yapar olduğunuz şeyleri çepeçevre kuşatıcıdır.»
«Ve ey kavmim! Bütün kuvvetinizle dilediğinizi yapınız. Şüphe yok ki, ben de yapıcıyım. Yakında bilirsiniz ki, kendisini rüsvay edecek azap kime gelecek ve yalancı olan kim imiş? Ve gözetiniz, muhakkak ki, ben de sizinle beraber gözeticiyim.»
Vaktâ ki emrimiz geldi. Şuayb´ı ve O´nunla beraber imân etmiş olanları Bizden bir rahmet ile necâta erdirdik ve zulmetmiş olanları ise bir korkunç gürültü yakaladı. Artık yurtlarında çökekalmışlar olarak sabahladılar.
Sanki onlar orada yaşamamışlardı. Haberiniz olsun, Semûd uzaklaştığı gibi Medyen için de bir uzaklaşma olsun.
Ve andolsun ki, Mûsa´yı âyetlerimiz ile ve apaçık bir hüccetle gönderdik.
Fir´avun´a ve onun ileri gelenlerine. Onlar ise Fir´avun´un emrine uydular. Halbuki, Fir´avun´un emri doğru değildi.
Kıyamet gününde kavminin önüne düşer. Derken onları ateşe götürmüş olur. Ve ne fena bir sudur, o varılmış olan su.
Burada da bir lânete tâbi tutuldular, Kıyamet gününde de. Ne kötü bir yardımdır bu yapılmış olan yardım.
İşte bu, karyelerin haberlerindendir. Onu sana hikaye ediyoruz. Onlardan bâki olan da vardır, biçilmiş olan da.
Ve biz onlara zulmetmedik, velâkin onlar kendi nefislerine zulmettiler. Allah Teâlâ´dan gayrı taptıkları tanrıları, Rabbin emri geldiği vakit onları hiçbir şeyden müstefid etmiş olmadı ve onlara hüsrândan başka bir şey arttırmış da olmadılar.
Ve işte Rabbin yakalaması böyledir, karyeleri zalim oldukları halde yakaladığı zaman, şüphe yok ki O´nun yakalaması pek acıklıdır, pek şiddetlidir.
Şüphe yok ki, bunda ahiret azabından korkan kimse için bir ibret vardır. O bir gündür ki, O´nun için nâs toplanmış olacaktır ve o kendisinden şehâdet yapılacak bir gündür.
Ve Biz onu ancak sayılı bir müddet için tehire bırakmış oluruz.
O geldiği gün hiçbir şahıs konuşamaz. Ancak onun izniyle (konuşmak müstesna). Artık onlardan kimi şakidir, kimi de saiddir.
İmdi şekavete düşmüş olanlar ateştedirler. Onlar için orada şiddetli bir soluyuş ve bir hıçkırık vardır.
(Onlar) Orada gökler ve yer devam ettikçe ebedî surette duruculardır. Rabbinin dilediği müddet müstesna. Şüphe yok ki, senin Rabbin dilediğini bihakkın işleyicidir.
Velâkin said olanlar cennettedirler. Rabbin dilediği müddetten başka gökler ve yer devam ettikçe orada muhalleddirler. Bir atiyye ki, kesilmiş değildir.
Artık onların taptıkları şeyden bir şüphede bulunma. Onlar ibadette bulunmazlar, ancak evvelce babalarının taptıkları gibi tapınmakta bulunurlar. Ve Biz de şüphe yok ki, onlara nâsiplerini eksik olmaksızın ödeyeceğiz.
Ve yemin olsun ki, Mûsa´ya kitabı verdik. Derken onda ihtilâf olundu. Eğer Rabbin tarafından bir kelime geçmiş olmasa idi elbette aralarında hükmolunurdu. Ve muhakkak ki, onlar ondan ızdıraba düşüren şiddetli bir şüphe içindedirler.
Ve şüphe yok ki, Rabbin her birine amellerini tamamiyle ödeyecektir. Muhakkak ki O, yapar olduklarına bihakkın vâkıftır.
Artık emrolunduğun gibi istikamette bulun ve tevbe etmiş, seninle beraber bulunmuş olanlar da. Ve haddi tecâvüz etmeyin, şüphe yok ki O, yapar olduğunuz şeyleri bihakkın görücüdür.
Ve zulmetmiş olanlara meyil etmeyiniz. Yoksa size ateş dokunur ve sizin için Allah Teâlâ´dan başka yardımcılardan (kimse) yoktur. Sonra nusrete nâil olamazsınız.
Ve namazı gündüzün iki tarafında ve geceden de gündüze yakın saatlerde dosdoğru kıl. Şüphe yok ki güzellikler, kötülükleri giderir. Bu, güzelce düşünenler için bir iyi öğüttür.
Ve sabret. Zira şüphe yok ki, Allah Teâlâ muhsin olanların mükâfaatını zâyi etmez.
Sizden evvelki asırlarda yeryüzünde fesattan nehyeder bir kısım fazilet sahipleri bulunmalı değil miydi? Ancak onlardan necâta erdirdiğimiz bir azı müstesna, ve o zulmedenler ise kendilerinin içinde bulundukları refaha (dünya varlığına) uydular ve günahkâr kimseler oldular.
Ve senin Rabbin, ahalisi muslih kimse oldukları halde şehirleri bir zulüm sebebiyle helâk eder olmadı.
Ve eğer Rabbin dilese idi, elbette bütün nâsı bir tek ümmet kılardı. Fakat onlar ihtilâf eder kimseler olmaktan geri durmayacaklardır.
Ancak Rabbinin rahmet ettiği kimseler müstesna. Ve onun içindir, onları yaratmıştır. Ve Rabbinin şu beyanı da tamam olmuştur ki, «Elbette cehennemi bütün cinlerden ve insanlardan dolduracağım.»
Peygamberlerin bütün haberlerinden kendisiyle kalbini tesbit edeceğimiz olanlarını sana hikaye ediyoruz. Ve bunda sana hak ve mü´minler için bir öğüt ve bir muhtıra gelmiştir.
Ve imân etmeyenlere de ki: «Siz kendi iktidarınız dairesinde çalışınız, şüphe yok ki, biz de çalışanlarız.»
«Ve siz gözetiniz, şüphesiz ki biz de gözetenleriz.»
Ve göklerin ve yerin gaybı Allah içindir ve emrin hepsi de O´na döndürülecektir. Artık O´na ibadet et ve O´na tevekkülde bulun ve Rabbin neler yapar olduğunuzdan asla gâfil değildir.
Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki âyetleri en kesin delillerle desteklenmiş, sonra da güzelce açıklanmış, tam hüküm ve hikmet sahibi, her şeyden haberdar olan (hakîm ve habîr) tarafından gönderilmiştir.
Bir maksat da şudur: Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra O´na tövbe edin!O´na dönün ki belirlenmiş bir ömür süresinin sonuna kadar sizi nimetleriyle yaşatsın ve faziletli bir hayat sürenlere, lütuf ve fazlından mükâfatlarını versin.Fakat imandan yüz çevirirseniz sizin tepenize inecek o müthiş günün azabından korkarım.
Zaten hepinizin toptan döneceği yer, O´nun huzurudur. O, istediği her şeyi yapmaya kadirdir
Dikkat edin, işin farkına varın: O kâfirler, eğilip bükülerek haktan yan çizer, böylece Peygamberden gizlenmek isterler.(Aslında Allah´tan kaçıp saklanmak isterler, ama nasıl saklanabilirler ki!)Onlar örtülerine büründükleri zaman dahi Allah onların içlerinde gizlediklerini de, açığa vurduklarını da pek iyi bilir.Çünkü O bütün sinelerin kökünü, künhünü dahi bilir
Yeryüzünde kımıldayan hiçbir canlı yoktur ki onun rızkı Allah´a ait olmasın.Allah her canlının hayatını geçirdiği yeri de, öleceği yeri de bilir. Bütün bunlar apaçık bir kitaptadır
Hem O´dur ki gökleri ve yeri altı günde yarattı. Bundan önce ise Arş´ı su üstünde idi.Bu kâinatı yaratması sizden hanginizin daha güzel iş yapacağını ortaya koymak içindir. Böyle iken sen onlara "öldükten sonra elbette dirileceksiniz." dersen, o kâfirler bunu haber veren Kur´ân´ı kasdederek "Bu, aldatıcı olma yönünden, besbelli bir büyüden başka bir şey değil!" derler.
Şayet Biz kendilerine azap göndermeyi belirli bir zamana kadar ertelersek: "Bu azabı alıkoyan sebep nedir?" derler.İyi bilin ki o azap başlarına geldiği gün, artık onlardan geriye çevrilmez ve alaya aldıkları o azap, kendilerini çepeçevre kuşatmış olur.
Eğer insana tarafımızdan bir rahmet tattırır, sonra o nimeti geri alırsak o, son derece ümitsiz, son derece nankör olur
Fakat başına gelen bir dertten sonra kendisine bir nimet tattırırsak: "Artık bütün dertler ve belalar bir daha gelmemek üzere bitti gitti!" der, sevinir, övünür durur
Ancak her iki halde de sabredip makbul ve güzel işler yapanlar başka! İşte onlar için pek geniş bir mağfiret ve pek büyük bir mükâfat vardır.
İmdi, senin de muhatap olduğun imtihan icabı ey Resûlüm, o müşriklerin: "Ona bir hazine indirilse ya!" veya "beraberinde bir melek gelse ya!" demelerinden ötürü, belki de göğsün daralarak sana vahyolunanın bir kısmını terk edecek olursun.Fakat sen böyle yapmazsın ve yapma! Zira sen sadece uyaran bir elçisin. Bütün işleri düzenleyen, herkese lâyık olduğu neticeyi verecek olan ise Allah Teâlâdır.
Yoksa "Kur´ân´ı kendisi uydurmuş." mu diyorlar.De ki: "İddianızda tutarlı iseniz, haydi belagatte onunkine benzer on sûre getirin, isterse kendi uydurmanız olsun ve Allah´tan başka çağırabileceğiniz herkesi de yardımınıza çağırın!
Eğer bu dâvetinizi kabul etmezlerse, bilin ki o ancak Allah´ın ilmiyle indirilmiştir ve O´ndan başka ilah yoktur. Nasıl, artık hakka teslim olup Müslüman oluyorsunuz değil mi
Kim dünya hayatını ve dünyanın zinet ve şatafatını isterse, Biz orada onların işlerinin karşılığını kendilerine tam tamına öderiz ve onlara dünyada asla haksızlık yapılmaz.
Fakat onlara âhirette ateşten başka bir şey yoktur.Onların dünyada yaptıkları bütün işler hatta iyilikler bile heder olmuştur, bütün yaptıkları boşa gitmiştir
Rabbi tarafından gönderilen kesin delile (Kur´ân´a) dayanan,peşinden de o delili destekleyen (diğer mûcizelerden şahitleri) bulunan, daha önce de rehber ve rahmet olarak gönderilmiş Mûsâ´nın kitabı ile tasdik edilen kimse, yalnız dünya hayatını arzu eden gibi olur mu? İşte bu kesin delile dayananlar Kur´ân´a iman ederler. Hangi zümre de onu reddederse bilsin ki varacağı yer ateştir. Bunda hiç şüphen olmasın.Çünkü o Rabbinden gelen hakikatin ta kendisidir; fakat insanların çoğu buna iman etmezler.
Uydurduğu bir yalanı Allah´a isnad edenden daha zalim kim olabilir?Onlar Rab´lerinin huzuruna getirilecek ve şahitler de: "İşte Rab´leri hakkında yalan uyduranlar! İyi biliniz ki Allah´ın lâneti zalimlerin üzerinedir." diyeceklerdir
O zalimler ki insanları Allah yolundan çevirirler ve onu eğri göstermek isterler. Âhireti de inkâr ederler
Allah onları azaba uğratmak isterse, onlar dünyadan kaçıp Allah´ın hükmünden kurtulamazlar. Allah´tan başka kendilerini koruyacak hâmiler de bulamazlar. Onların azabı kat kat olur.Çünkü hakkı işitmeye tahammül edemiyorlardı. Hem de gerçeği görmüyorlardı.
İşte bunlar kendilerini büyük ziyana uğratmışlar ve uydurdukları tanrılar da, ortalıkta görünmez olmuşlardır.
Hiç şüphe yok ki âhirette en büyük hüsrana uğrayanlar bunlardır
Fakat iman edip makbul ve güzel işler yapanlar ve mevlâlarına gönülden bağlanıp itaat edenler ise cennetliktir. Onlar orada ebedî kalacaklardır
Bu iki zümrenin durumu, tıpkı âma ve sağıra kıyasla, gören ve işiten kimsenin durumu gibidir. Bunların hali hiç eşit olur mu? Artık düşünüp ibret almaz mısınız?
Gerçekten Biz vaktiyle, Nuh´u kendi halkına gönderdik, şunu ilan etsin diye:"Bilesiniz ki ben sizi açıkça uyarmaya geldim. Sakın Allah´tan başkasına ibadet etmeyin. Doğrusu, bu gidişle, ben sizin canınızı yakacak, gayet acı bir günün azabına uğramanızdan endişe ederim."
Buna karşı halkının ileri gelen kâfirleri hep birden kalkıp: "Bize göre, sen sadece bizim gibi bir insansın, bizden farkın yoktur. Hem sonra senin peşinden gidenler toplumumuzun en düşük kimseleri, bu da gözler önünde!Ayrıca sizin bize karşı bir meziyetiniz olduğunu da görmüyoruz. Bilâkis sizin yalancı olduğunuzu düşünüyoruz" dediler.
Nuh şöyle cevap verdi: "Ey benim halkım! Düşünün bir kere: Ya ben Rabbimden gelen çok âşikâr bir belgeye, kesin delile dayanıyorsam, ya O, bana tarafından bir nübüvvet vermiş, bunlar size gizli kalmış da siz görememişseniz?Ne yapalım, istemediğiniz o rahmete girmeye sizi zorlayabilir miyiz?
"Hem ey halkım! Bu tebliğimden ötürü sizden maddî bir karşılık istiyor değilim.Benim mükâfatımı verecek olan yalnız Allah Teâlâdır. Ben o iman edenleri kovacak da değilim. Elbette onlar Rab´lerine kavuşacaklar (O da onları imanlarından dolayı ödüllendirecektir). Ama ben sizin cehalet içinde yuvarlanan bir toplum olduğunuzu görüyorum."
"Ey halkım! Ben onları kovacak olsam Allah indinde bu sorumluluktan beni kim kurtarabilir, Kim bana yardım edebilir? Artık bir düşünmez misiniz
Ben size: "Yok Allah´ın hazineleri benim elimdedir!" yok: "Ben gaybı bilirim!"yok: "Ben bir meleğim!" demiyorum.Hor gördüğünüz müminlere "Allah hiçbir hayır, hiçbir meziyet vermez!" de demem. Allah onların içlerinde olanı pek iyi bilir.Böyle bir şey yaptığım takdirde ben elbette zalimlerden olurum."
"Ey Nûh! dediler. Bizimle mücadele ettin, bu mücadelende de hayli ileri gittin.Yeter artık, eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bizi tehdit edip durduğun o azabı getir de görelim!
Nuh cevap verip dedi ki: "Onu, dilerse ancak Allah getirir ve O´nun elinden siz asla kaçıp kurtulamazsınız.
Allah sizin helâkinizi dilemişse, ben sizin iyiliğinizi arzu etsem bile, size öğüt verip iyiliğinizi istemem size fayda etmez. Rabbiniz O´dur ve siz O´nun huzuruna götürüleceksiniz.
Yoksa "Kur´ân´ı, kendisi uydurdu!" mu diyorlar? De ki: "Eğer uydurdumsa günahı bana aittir. Ama ben de sizin işlediğiniz suçlardan beriyim.
Nuh´a şöyle vahyolundu ki: "Artık halkından, daha önce iman etmiş olanlar dışında, hiç kimse iman etmeyecek.Öyleyse o kâfirlerin yaptıklarından dolayı kederlenme de, Bizim gözetimimiz altında ve vahyimiz doğrultusunda, gemiyi yap ve o zalimler lehinde Ben´den hiçbir ricada bulunma. Çünkü onlar suda boğulacaklardır."
Nuh gemiyi yapıyor, halkından ileri gelenler her ne zaman yanından geçseler onunla alay ediyorlardı.Nuh da: "Siz, dedi; şimdi bizimle alay ediyorsanız, elbet bizim de sizinle alay edeceğimiz bir gün gelir.
"Artık rüsvay edecek azabın kime gelip çatacağını, ayrıca âhiretteki daimi azabın da kimin üzerine ineceğini yakında görüp öğrenirsiniz.
Nihayet emrimiz gelip de tennur kaynadığı zaman Nuh´a dedik ki:"Her hayvan türünden erkekli dişili ikişer eş ile haklarında helâk hükmü verilmiş olanları hariç olmak üzere, aileni bir de iman edenleri gemiye al!" Zaten beraberinde iman eden pek az insan vardı.
Nuh dedi ki "Binin gemiye! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah´ın adıyladır. Gerçekten Rabbim gafurdur, rahîmdir" (affı, rahmet ve ihsanı pek boldur)
Gemi onları dağlar gibi dalgalar arasından geçirirken, Nuh biraz ötede olan oğluna: "Evladım, gel sen de bizimle gemiye bin de kâfirlerle beraber kalma!" diye seslendi.
O: "Beni sudan koruyacak bir dağa sığınırım!" dedi. Nuh ise: "Bugün Allah´ın helâk emrinden koruyacak hiçbir kuvvet yoktur. Ancak O´nun merhamet ettiği kurtulur!" der demez, birden aralarına dalga girdi, ve oğlu boğulanlardan oldu
Kâfirler boğulduktan sonra yerle göğe: "Ey yer suyunu yut ve sen ey gök suyunu tut!" diye emir buyuruldu. Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cudi üzerinde yerleşti ve "Kahrolsun o zalimler!" denildi.
Nuh Rabbine hitâb edip: "Ya Rabbî, dedi, elbette boğulan oğlum da ailemdendi, öz evladımdı. (Halbuki ben onları gemiye alırken Sen bana kurtulacaklarını, müjdelemiştin). Senin vaadin elbette haktır ve Sen hâkimlerin hâkimisin!
"Ey Nuh!" buyurdu Allah, "O senin ailenden değil. Çünkü o, dürüst iş yapan, temiz bir insan değildi.O halde, hakkında kesin bilgin olmayan bir şeyi Benden isteme. Cahilce bir davranışta bulunmayasın diye sana öğüt veriyorum.
"Ya Rabbî, dedi, hakkında kesin bilgim olmayan şeyi istemekten Sana sığınırım. Eğer beni affetmez, bana merhamet etmezsen, her şeyi kaybedenlerden olurum.
"Ey Nuh! denildi, sana ve beraberinde bulunan mümin topluluklara Bizim tarafımızdan bir selâmet ve çok bereketlerle gemiden in!Gelecek nesiller içinde niceleri de olacak ki onları dünyada bir müddet yaşatacağız, sonra da Biz den onlara gayet acı bir azap dokunacaktır."
İşte bunlar gayb olan birtakım haberlerdir. Onları sana Biz vahyediyoruz.Halbuki bu vahiyden önce onları ne sen, ne de milletin bilmezdiniz.Öyleyse onların red ve inkârlarına karşı sabret, dişini sık ve şüphen olmasın ki hayırlı âkıbet müttakilerindir (Sonunda kazananlar, Allah´ı sayıp O´nun emirlerini çiğnemekten sakınanlar olacaktır).
Âd kavmine de, kardeşleri Hûd´u peygamber olarak gönderdik.O da: "Ey benim halkım! Yalnız Allah´a ibadet edin, zaten sizin O´ndan başka bir ilahınız yoktur. Siz şirk koşmakla iftira etmekten başka bir şey yapmıyorsunuz!
"Ey halkım! Risaleti tebliğden dolayı sizden hiçbir ücret beklemiyorum.Ben mükâfatımı yalnız ve yalnız beni yaratandan beklerim. Hiç düşünmez misiniz?
"Ey halkım! Haydi Rabbinizden af dileyin, sonra ona tövbe edin, O´na dönün ki gökten size bol bol yağmur göndersin, gücünüze güç katsın, n´olur, yüz çevirip suçlu duruma düşmeyin!"
"Ey Hûd! dediler, sen bize açık bir belge, bir mûcize getirmedin.Biz de senin sözüne bakarak tanrılarımızı bırakacak değiliz. Sana asla inanacak da değiliz.
"Galiba tanrılarımızdan biri seni pek fena çarpmış!" demekten başka bir şey söyleyemeyiz. Hûd dedi ki: "Ben Allah´ı şahit tutuyorum, siz de şahid olun ki: ben sizin Allah´a şerik koştuklarınızdan hiç birini tanımıyorum. Artık hepiniz toplanın, bana istediğiniz tuzağı kurun, hiç göz açtırmayın, hiç süre tanımayın.Ben benim de, sizin de Rabbiniz olan Allah´a dayanıp güvendim. Hiç bir canlı yoktur ki mukadderatı O´nun elinde olmasın. Rabbim elbette tam istikamet üzeredir."
Eğer haktan yüz çevirirseniz, ben müsterihim, zira size ulaştırmakla görevli olduğum buyrukları size tebliğ ettim.Rabbim dilerse, sizi gönderip yerinize başka bir topluluk getirir. Ama siz O´na hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Muhakkak ki Rabbim her şeyi denetlemektedir
Azaba dair emrimiz gelince Hûd ve beraberinde olan müminleri, tarafımızdan bir rahmet eseri olarak kurtardık, onları pek ağır bir azaptan selâmete çıkardık
İşte Âd halkı buydu...Rab´lerinin âyetlerini inkâr ettiler, O´nun peygamberlerine isyan ettiler ve Hakka karşı gelen her inatçı zorbanın isteklerine uydular.Hem bu dünyada lânete tâbi tutuldular, hem de kıyamet gününde.Evet, Âd halkı, Rab´lerini tanımayıp inkâr yolunu tuttular.Dikkat et: Nasıl da defoldu gitti o Hûd´un kavmi Âd!
Semûd kavmine de kardeşleri Salih´i elçi olarak gönderdik. "Ey benim halkım!" dedi, "Yalnız Allah´a ibadet edin, çünkü sizin O´ndan başka ilahınız yoktur.Sizi topraktan yetiştirip yaratan, sizi orada yaşatan O´dur. O halde O´ndan mağfiret dileyin, yine O´na dönün, tövbe edin.Çünkü Rabbim kullarına çok yakın ve onların tövbe ve dualarını kabul edendir."
"Ey Salih!" dediler, "Sen şimdiye kadar ümit bağladığımız bir kişi idin. Şimdi ne oldu sana. Ne diye bizi atalarımızın taptığı tanrılara tapmaktan vazgeçirmek istiyorsun?Doğrusu, senin çağırdığın bu fikrin doğruluğundan şüphe içindeyiz, kuşkulanıyoruz.
Salih: "Ey benim halkım!" dedi, "Şimdi söyleyin bakayım: Şayet ben Rabbimden gelen kesin delile dayanıyorsam ve O bana tarafından bir nübüvvet lütfetmişse? Peki bu durumda ben kalkıp Allah´a isyan edersem, O´nun cezasından kim beni kurtarabilir?Sizin bana hiçbir faydanız olamaz, olsa olsa ziyanımı artırırsınız.Hem Ey halkım! İşte size mûcize olarak Allah´ın devesi! Bırakın onu Allah´ın mülkünde yayılsın, yesin içsin. Sakın kötü bir maksatla ona el sürmeyin, yoksa çok geçmez sizi bir azap kıstırıverir."
Fakat halk o deveyi tepeleyince Salih onlara: "Yurdunuzda üç günlük bir ömrünüz kaldı. Sonra helâk olacaksınız. İşte hilafı olmayan kesin söz!" dedi.
Azap emrimiz gelince, tarafımızdan bir lütuf olarak Salih´i ve beraberindeki müminleri azaptan ve o günün zilletinden kurtardık. Şüphesiz ki senin Rabbin kavî ve azîzdir (çok kuvvetlidir, mutlak galiptir)
Zulmedenleri ise o korkunç ses tutuverdi de diyarlarında çökekaldılar.Sanki hiç orada yaşamamış gibi oldular, ortadan silindiler.Evet... inkâr etti Rabbini Semûd milleti. Evet, işte onun için defolup gitti Semûd milleti
Bir zaman da elçilerimiz İbrâhim´e varıp onu müjdelemek üzere "Selâm sana!" dediler. O da: Size de Selâm!" deyip çok kalmadan, elinde nefis, güzelce kızartılmış körpe bir dana getirip ikram etti.
Ama misafirlerinin ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onların bu hali hoşuna gitmedi ve onlardan kuşkulandı, kalbine bir korku girdi. "Korkma!" dediler. "Çünkü biz aslında Lût kavmini imha etmek için gönderildik.
Bu sırada hanımı da, hizmet için ayakta durmuş, onları dinliyordu. Bunu işitince gülümsedi.Biz de onu İshak´ın, onun peşinden de Yâkub´un doğumu ile müjdeledik.
İbrâhim´in hanımı: "Ay! dedi, ben bir kocakarı, kocam da bir pir iken ben mi doğuracağım! Doğrusu bu çok şaşılacak bir şey!"
Elçi melekler: "Sen, dediler, Allah´ın emrine mi şaşırıyorsun? Ey ehl-i beyt! Allah´ın rahmeti ve bereketi sizin üzerinize olsun. O gerçekten her türlü hamde lâyıktır, hayır ve ihsanı boldur.
Vaktaki İbrâhim´in kalbinden korku geçip gitti ve ona müjde geldi, hemen tuttu Lût´un halkı hakkında bizimle mücadeleye başladı.Çünkü İbrâhim çok yumuşak huylu, yufka yürekli ve kendisini Allah´a teslim eden bir kuldu.
"İbrâhim! Vazgeç sen bu işten. İşte Rabbinin helâk emri gelip çattı ve hiç şüphe yok ki onlara, geri çeviremeyecekleri bir azap geliyor.
O elçilerimiz Lût´a gelince o fena halde sıkıldı, onlar yüzünden göğsü daraldı ve:"Gerçekten bu gün pek çetin bir gün!" dedi.
Esasen kötü işler yapagelen halkı, kötü niyetle koşa koşa Lût´a geldiler, Lût: "Ey halkım! dedi, işte kızlarım! Onlar sizin için nikâh akdi ile, daha temiz, şaibeden daha uzaktır.Öyle ise Allah´tan korkun, emirlerini, çiğnemekten sakının da,bari misafirlerimin yanında beni rüsvay etmeyin! Yok mu içinizde aklı başında bir adam?"
Şöyle dediler: "Sen de pek iyi bilirsin ki senin kızlarında hakkımız ve onlarla hiç bir alâkamız yoktur, onlarda gözümüz yoktur, ama sen bizim ne istediğimizi pekâla biliyorsun!
"Keşke" dedi, "size karşı yetecek bir gücüm olsaydı veya pek sağlam bir kaleye dayansaydım!
Melekler: "Lût! dediler, Biz Allah´ın elçileri seninleyiz, hiç merak etme, onlar size hiçbir kötülük yapamayacaklardır.Haydi öyleyse, gecenin bir vaktinde ailenle yola çık, yürü! Beraberindekilerin hiç biri geri dönüp bakmasın, yalnız eşin bunun dışındadır.Zira ötekilere ulaşan hangi rüsvaylık varsa, ona da gelecektir. Onların helâk olma zamanı sabah vaktidir. Sahi! Sabah da pek yakın değil mi?
Azap emrimiz gelince o ülkenin üstünü altına çevirdik ve üzerlerine pişirilmiş balçıktan yapılıp istif edilmiş ve Rabbinin nezdinde damgalanmış taşlar yağdırdık.Evet bu taşlar şimdiki zalimlerden de uzak değildir.
Medyen halkına da kardeşleri Şuayb´ı gönderdik. O da onlara: "Ey halkım! dedi, yalnız Allah´a ibadet edin, çünkü sizin O´ndan başka tanrınız yoktur. Hem ölçü ve tartıyı eksik tutmayın!Ben sizin bolluk içinde olduğunuzu görüyorum. Ama böyle devam edecek olursanız, sizi azapla kuşatacak olan bir günden korkuyorum.
Ey halkım! Ölçü ve tartıyı dengi dengine tam tutun, halkın hakkını yemeyin ve ülkede müfsitlik ederek fenalık yapmayın!
Eğer mümin iseniz, Allah´ın helâlinden bıraktığı kâr, sizin için daha hayırlıdır. Ben sadece sizin iyiliğinizi düşünerek öğüt veriyorum, yoksa sizin üzerinizde bir bekçi değilim."
"Şuayb!" dediler, "atalarımızın taptıkları tanrılarımızı terketmeyi yahut mallarımızı dilediğimiz gibi kullanmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor? Aferin, amma da akıllı, uslu bir adamsın ha!
Şuayb: "Ey halkım! dedi, ya ben Rabbimden gelen açık delile dayanıyorsamve O, kendi katından bana güzel bir nasip lütfetmişse?O´na nankörlük etmem doğru olur mu?Hem ben sizi birtakım şeylerden menederek kendim onları işlemek istemiyorum ki! İstediğim tek şey, gücüm yettiğince ortamı düzeltmektir.Muvaffak olmam sadece Allah´ın yardımı ile olur. Onun için ben de yalnız O´na dayanıyorum, O´na yöneliyorum
Ey halkım! Bana muhalif olmanız sakın sizi Nuh halkının, yahut Hûd halkının, veyahut Semûd halkının başına gelen felaketler gibi bir musîbete uğratmasın.Lût kavmi ise zaman ve mekân bakımından zaten uzağınızda değil, bari onların başına gelen felaketten ibret alın
Rabbinizden af ve mağfiret dileyin, sonra günahlarınızdan tövbe edip O´na sığının. O sizi affeder ve korur. Çünkü Rabbim rahimdir, veduddur" (pek merhametlidir, kullarını çok sever).
Halkı ise "Şuayb!" dediler, "söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz, kabul etmiyoruz.Hem içimizde seni pek zayıf görüyoruz, eğer senin üç beş kişilik akraba grubunun hatırı olmasaydı seni taşa tutar linç ederdik.Bizim nazarımızda senin hiç önemin yoktur.
Şuayb: "Ey milletim! Demek akrabam sizin nazarınızda Allah Teâlâdan daha mı kıymetli ki siz O´nun buyruklarını arkanıza atıverdiniz.Ama şunu hiç unutmayın ki Rabbim, yaptığınız bütün şeyleri ilmi ile ihata etmektedir
Ey milletim! Siz vargücünüzle elinizden geleni yapın, ben de vazifemi yapıyorum.Zelil ve perişan eden azabın kime geleceğini ve asıl yalancının kim olduğunu yakında bilip öğreneceksiniz.Gelecek azabı gözleyip bekleyin, ben de gözlüyorum!
Azap emrimiz gelince, tarafımızdan bir lütuf olarak Şuayb ve beraberindeki müminleri o azaptan kurtardık. Zulmedenleri ise o korkunç ses bastırıverdi de diyarlarında çökekaldılar.Sanki hiç orada yaşamamış gibi oldular...Evet, Semûd halkı defolup gittiği gibi Medyen halkı da defoldu gitti
Mûsâ´yı da âyetlerimizle ve özellikle pek âşikâr bir delil ile, Firavun´a ve ileri gelen yardımcılarına Peygamber olarak gönderdik.Ama adamlar tutup Firavun´un emrine tâbi oldular. Oysa Firavun´un emri tutarlı ve doğru bir emir değildi.
O, kıyamet günü halkının önüne düşecek, onları ateşe götürecektir. Vardıkları o yer ne fena bir yerdir!
Bu dünyada da, kıyamet gününde de lânetle kovalandılar. Peşlerindeki destek, ne kötü bir destek!
İşte sana bildirdiğimiz bu haberler, helâk olmuş diyarların haberleri.Onların kiminin izleri hâlâ dururken, kimi biçilmiş ekin gibi yok olmuştur
Biz onlara zulmetmedik, asıl onlar kendi kendilerine zulmettiler.Rabbinin azap emri gelince Allah´tan başka taptıkları tanrılar kendilerine hiçbir fayda vermedi. Hatta onların ziyanlarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı
Halkı zalim olan ülkeleri cezaya çarptırdığı zaman Rabbinin çarpması işte böyle olur! Şüphesiz ki O´nun çarpması pek acı, pek çetindir
Bu anlatılan olaylarda, âhiret azabından korkanlar için elbette ibret verici bir ders vardır.O gün, bütün insanların bir araya toplandığı mahşer günü olacaktır. O gün bütün gök ve yer ehlinin tanık olacağı gündür!
Biz o günü ancak belirli bir müddete kadar erteleriz
O gün gelince, Allah´ın izni olmaksızın hiç kimse konuşamaz. Artık onlardan kimi bedbaht, kimi mutludur.
Senin Rabbinin dilemesi hariç, gökler ve yer durdukça, orada ebedî kalacaklardır. Çünkü Rabbin dilediğini yapar.
Mutlu olanlar ise cennettedirler. Senin Rabbinin dilemesi hariç gökler ve yer durdukça orada ebedî kalacaklardır. Kesintisi olmayan bir ihsan içinde olacaklardır
Artık o müşriklerin taptıkları şeylerin kendilerini ne feci âkıbete sürükleyeceğinden hiç şüphen olmasın. Daha önce ataları nasıl tapınıyor idiyse bunlar da onları taklid ederek öylece tapınıyorlar. Biz de elbet müstehakları ne ise, eksiksiz tam tamına vereceğiz
Mûsâ´ya Tevrat´ı verdik. Kur´ân hakkında senin halkının yaptığı gibi onun hakkında da ihtilâf edip kimi iman, kimi inkâr etti. Şayet Rabbinin, insanlara mühlet verme vaadi olmasaydı, elbette haklarında nihâi hüküm verilmiş, iş bitirilmiş olurdu. Bu gerçeğe rağmen, senin halkın hâlâ, Kur´ân´dan ve azaptan yana şiddetli bir tereddüt ve şüphe içindedir.
Hiç şüphe yok ki Rabbin herkesin işlerinin karşılığını tam tamına ödeyecektir. Çünkü O, onların bütün yaptıklarından haberdardır
Öyleyse ey Resulüm, sen beraberinde olup tövbe edenlerle birlikte, sana nasıl emredilmişse öyle dosdoğru hareket et.Aşırı gitmeyin. Çünkü O, yaptığınız her şeyi görmekte olup işlerinizin karşılığını da size verecektir
Bir de sakın zulmedenlere meyletmeyin, sempati duymayın. Yoksa size ateş dokunur.Aslında sizin Allah´tan başka yardımcınız yoktur. Sonra O´ndan da yardım görmezsiniz
Gündüzün iki tarafında, gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl. Zira böyle güzel işler insandan uzak olmayan günahları silip giderir. Bu, düşünen ve ibret alanlara bir nasihattır.
Sabret, zira Allah iyi davrananların mükâfatını zayi etmez
Sizden önceki nesillerde, dünyada fesat ve düzensizliği menedecek, böylece onları helâk olmaktan koruyacak idrâk ve fazilet sahipleri bulunmalı değil miydi? Onların içinden görevlerini yaptıklarından ötürü kurtardığımız az kimse var.Zalimler ise içinde bulundukları refahın ardına düştüler. Doğrusu onlar suçlu kimselerdi
Rabbin, halkı dürüst hareket eden, hem kendi nefislerini, hem de birbirlerini düzeltmeye çalışan diyarları, haksız yere asla helâk etmez.
Eğer Rabbin dileseydi bütün insanları hakta ittifak eden bir tek ümmet yapardı. Fakat O bunu irade etmediğinden ittifak etmemişlerdir ve işte böylece ihtilaf eder vaziyette devam edeceklerdir. Ancak Rabbinin lütfederek hakta birleşmeyi nasib ettiği kimseler bunun dışındadır. Esasen O, insanları bunun için yaratmıştır.Böylece, Rabbinin "Ben cehennemi, bütün cin ve insanlardan müstehak olanlarla dolduracağım." sözü gerçekleşecektir.
Peygamberlerin haberlerinden, senin kalbini takviye edecek her şeyi sana anlatıyoruz. Bu sûrede de sana hak ve gerçek, müminlere de bir öğüt ve talimat gelmiştir
İman etmeyenlere de de ki: "Siz yerinizde sayarak elinizden geleni yapın, ama biz de çalışacağız, gerekeni yapacağız.Siz bizim için felaket gözleyin bakalım, biz de eski ümmetlerin başına gelen felaketlerin size gelmesini gözleyip bekliyoruz
Bununla beraber, göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah´a mahsustur. Bütün işler, hükmetmesi için O´na götürülür.Öyleyse sen yalnız O´na ibadet et, yalnız O´na dayan, O´na güven. Rabbin yaptıklarınızdan asla habersiz değildir
Elif lâm râ. (Bu,) bir Kitaptır ki, hikmet sâhibi, herşeyden haberi olan (Allâh) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış ve güzelce açıklanmıştır.
Tâ ki Allah´tan başkasına tapmayasınız. Ben de, O´ndan size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.
Ve Rabbinizden mağfiret dileyesiniz, sonra O´na tevbe edesiniz ki, sizi belirtilmiş bir süreye kadar güzelce yaşatsın ve her lutuf sâhibine lutfetsin. Ve eğer yüz çevirirseniz, ben sizin için büyük bir günün azâbından korkarım.
Dönüşünüz Allaha´dır. O, herşeyi yapacak güçtedir.
İyi bilin ki, onlar O´ndan gizlenmek için göğüslerini bükerler. Yine iyi bilin ki onlar, örtülerine büründükleri zaman dahi (Allâh onların) içlerinde gizlediklerini ve açığa vurduklarını bilir. Çünkü O, göğüslerin özünü bilendir.
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah´a âit olmasın. (Allâh) onun durduğu ve emânet bırakıldığı yeri bilir. Bunların hepsi apaçık bir kitaptadır.
Gökleri ve yeri altı günde yaradan O´dur. O zaman Arş´ı su üzerinde idi. (Bu kâinâtı yarattı) Ki, hanginizin daha güzel iş yaptığınızı denesin. Böyle iken yine sen: "Öldükten sonra diriltileceksiniz" desen, inkâr edenler, mutlaka: "Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir." derler.
Andolsun onlardan azâbı sayılı bir ümmete (belli bir süreye) ertelesek, "Onu tut(up bize gelmesine engel ol)an nedir?" derler. İyi bilin ki, o (azâb) başlarına geldiği gün, bir daha onlardan geri çevrilmez ve alay ettikleri şey, kendilerini kuşatmış olur.
Eğer biz insana, bizden bir rahmet taddırsak da sonra onu kendisinden çekip alsak, hemen o, umutsuzluğa düşer, nankör olur.
Ve eğer kendisine dokunan bir zarardan sonra ona bir ni´met taddırsak, mutlaka: "Kötülükler benden gitti" der, sevinir, övünür.
Ancak sabredip iyi işler yapanlar böyle değildir. İşte onlar için mağfiret ve büyük mükâfât vardır.
Herhalde sen: "Ona bir hazine indirilmeli veya beraberinde bir melek gelmeli değil miydi?" demelerinden ötürü, sana vahyolunanın bir kısmını bırakacaksın ve bununla göğsün sıkılacak; ama sen sadece bir uyarıcısın (böyle sözlere aldırma), her şeye vekil olan Allah´tır.
Yoksa, "O´nu uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Öyleyse siz de onun benzeri on uydurulmuş sûre getirin; eğer doğru iseniz Allah´tan başka, çağırabildiklerinizi de (yardıma) çağırın (da bunu yapın)!"
Eğer size cevap veremedilerse bilin ki (o) Allâh´ın bilgisiyle indirilmiştir ve O´ndan başka tanrı yoktur. Nasıl, artık müslüman oldunuz mu?
Kimler dünyâ hayâtını ve süsünü isterse onlara oradaki amellerin(in karşılığın)ı tam veririz ve onlar orada hiçbir eksikliğe uğratılmazlar.
Ama onlar öyle kimselerdir ki âhirette onlar için ateşten başka bir şey yoktur ve yaptıklarının hepsi orada boşa çıkmıştır, amelleri hep bâtıl olmuştur!
Hiç böyleleri, şu kimse gibi olur mu ki, o Rabbinden bir delil üzerinde bulunur, ayrıca O´ndan bir şâhid de onu takib eder. O(Hak şâhidi Kur´a)n´dan önce de bir önder ve rahmet olarak Mûsâ´nın Kitabı var. İşte onlar O(Kur´â)n´a inanırlar. Topluluklardan kim onu inkâr ederse, onun yeri ateştir! O(Kur´â)n´dan hiç kuşkun olmasın. Muhakkak o, Rabbinden gelen gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmazlar.
Allah´a yalan uyduranlardan daha zâlim kim olabilir? Onlar Rablerine sunulacaklar. Şâhidler de: "İşte Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır!" diyecekler. İyi bilin ki Allâh´ın la´neti zâlimlerin üzerinedir.
Onlar ki Allâh´ın yoluna engel olurlar ve onu eğriltmek isterler ve onlar, (evet) onlar, âhireti de tanımazlar.
Onlar dünyâda Allâh´ı âciz bırakacak değillerdir. Ve onların Allah´tan başka dostları da yoktur. Onlar için azâb kat kat yapılır. Çünkü (gerçeği) işitmeğe tahammül edemezlerdi ve (onu) görmezlerdi.
İşte onlar canlarını ziyana sokan kimselerdir. Ve uydurdukları şeyler, kendilerinden kaybolup gitmiştir.
Elbette âhirette en çok ziyana uğrayanlar onlardır.
İnanıp iyi işler yapan ve Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince; işte onlar da cennet halkıdır, onlar orada ebedi kalacaklardır.
Bu iki zümrenin durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Bunlar bir olur mu hiç? Hâlâ ibret almaz mısınız?
Andolsun biz Nûh´u da kavmine gönderdik: "Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım."
"Allah´tan başkasına tapmayın. Gerçekten ben, sizin, acı bir günün azâbına uğramanızdan korkuyorum." (dedi).
Kavminden ileri gelen inkârcı grup dedi ki: "Biz seni de bizim gibi insan görüyoruz ve sana bizim basit görüşlü ayak takımlarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz; tersine sizi yalancı sanıyoruz!"
Dedi ki: "Ey kavmim, bakın, ya ben Rabbimden bir delil üzerinde isem ve (O), kendi katından bana bir rahmet vermiş de, o (rahmet) sizin gözlerinizden gizli bırakılmış ise? Şimdi siz onu istemezken, biz sizi o(Tanrı rahmeti)ne zorla mı sokacağız?"
"Ey kavmim, buna karşı ben sizden bir mal istemiyorum, benim ücretim Allah´a âittir. Ve (siz istemiyor, hor görüyorsunuz diye) ben, inananları (yanımdan) kovacak değilim. Çünkü onlar Rablerinin huzûruna gidecek(yaptıklarının hesabını verecek)lerdir. (Herkes kendi amelinden sorumludur. Onları niçin kovayım?) Fakat ben sizi, câhillik eden bir kavim görüyorum."
"Ey kavmim, ben onları kovarsam, Allah´a karşı beni kim savunur? Düşünmüyor musunuz?"
Ben size: "Allâh´ın hazineleri benim yanımdadır." demiyorum. Gaybı da bilmem. "Ben meleğim," de demiyorum. Sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için "Allâh onlara bir hayır vermeyecek" de demem. Allâh, onların içlerinde olanı daha iyi bilir. Böyle bir şey yaptığım takdirde ben, mutlaka zâlimlerden olurum."
Dediler ki: "Ey Nûh, bizimle mücâdele ettin. Hem bizimle mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen haydi bizi tehdit ettiğin şeyi bize getir!"
Dedi: "Onu, ancak Allâh dilerse size getirir; siz engel olamazsınız!"
"Eğer Allâh, sizi azdırmak diliyorsa, ben size öğüt de etmek istesem, öğütüm size yarar sağlamaz. Rabbiniz O´dur ve siz O´na döndürüleceksiniz."
Yoksa "O(Kur´â)n´ı uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Eğer O´nu uydurmuşsam, suçum banadır. Ama ben sizin işlediğiniz suçlardan uzağım."
Nûh´a vahyolundu ki: "Kavminden, inanmış olanlardan başka kimse inanmayacak, onların yaptıklarından dolayı üzülme!"
"Gözlerimizin önünde ve vahyimiz gereğince gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana hitâbetme (onların kurtuluşu için bana yalvarma); onlar mutlaka boğulacaklardır!"
Nûh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler yanından geçtikçe onunla alay ediyorlardı. "Siz bizimle alay ederseniz, sizin alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz?" dedi.
"Yakında bileceksiniz: İnsanı rezil eden azâb kime geliyor, sürekli azâb kimin başına konuyor?"
Nihâyet emrimiz gelip de tandır kaynayınca (iş ciddileşip sular kaynamağa başlayınca, Nûh´a) dedik ki: "Her şeyden ikişer çifti ve aleyhlerinde hüküm verdiklerimiz hâric olmak üzere âileni ve inananları gemiye yükle!" Zaten onunla beraber inanan pek azdı.
"Haydi, gemiye binin, dedi. Onun akıp gitmesi de durması da Allâh´ın adıyledir. Rabbim, elbette bağışlayandır, esirgeyendir!"
Gemi, onları dağlar gibi dalga(lar) arasından geçirirken Nûh, bir kenarda duran oğluna. "Yavrum, bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma!" diye seslendi.
(Oğlu): "Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım," dedi. (Nûh): "Bugün, Allâh´ın emrinden koruyacak hiçbir şey yoktur, ancak O´nun acıdığı (kurtulur)." dedi. Ve aralarına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu.
"Ey yer, suyunu yut ve ey gök tut!" denildi. Su azaldı, iş bitirildi. (Gemi) Cudi´ye oturdu. "Haksızlık yapan kavim yok olsun!" denildi.
Nûh Rabbine seslendi: "Rabbim, dedi, oğlum benim âilemdendir. Senin sözün elbette haktır ve sen hâkimlerin hâkimisin!"
(Rabbi): "Ey Nûh, dedi, o senin âilenden değildir. O, yaramaz iş yaptı. Bilmediğin bir şeyi benden isteme. Sana câhillerden olmamanı öğütlerim!"
(Nûh) dedi ki: "Rabbim, bilmediğim bir şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz, bana acımazsan ziyana uğrayanlardan olurum!"
"Ey Nûh, denildi, sana ve seninle beraber bulunan ümmetlerden bir bölüme bizden selâmet ve bolluklarla (gemiden) in. Ama öyle ümmetler de var ki, onları bir süre yaşatacağız, sonra onlara bizden acı bir azâb dokunacaktır!"
(Ey Muhammed), bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Ne sen, ne de kavmin, daha önce bunları bilmiyordunuz. O halde sabret, sonuç korunanlarındır.
Âd(kavmin)e de kardeşleri Hûd´u (gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Allah´a kulluk edin, O´ndan başka tanrınız yoktur. Siz sadece uyduruyorsunuz!"
"Ey kavmim, ben sizden bunun için bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratana düşer. Aklınızı kullanmıyor musunuz?"
"Ey kavmim, Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O´na tevbe edin (O´na yönelin) ki gökten üzerinize bol bol rahmet göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın. Suç işleyerek (Allah´tan) yüz çevirmeyin!"
Dediler ki: "Ey Hûd, bize bir mu´cize getirmedin. Biz senin sözünle tanrılarımızı terk edecek değiliz ve biz sana inanacak değiliz!"
"(Senin hakkında)" seni tanrılarımızdan biri fena çarpmış!" demekten başka bir söz bulamıyoruz" Dedi ki: "Ben Allâh´ı şâhid tutuyorum, siz de şâhid olun ki, ben sizin (Allah´a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım."
O(Allâh)´dan başka (taptığınız tanrılardan). Haydi hepiniz bana tuzak kurun, sonra bana hiç göz açtırmayın (elinizden ne gelirse yapın)!"
"Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah´a dayandım. Hiçbir canlı yoktur ki O, onun perçeminden tutmuş olmasın (onu dilediği gibi yönetmesin). Gerçekten Rabbim, doğru bir yol üzerindedir (O âdildir, yanında kimse zulme uğramaz)."
"Eğer yüz çevirirseniz, artık ben size sunmakla görevlendirildiğim mesajı size duyurdum. Rabbim, sizin yerinize başka bir kavim de getirebilir. Siz O´na hiçbir zarar veremezsiniz. Şüphesiz Rabbim, herşeyi koruy(up gözet)endir."
Emrimiz gelince Hûd´u ve onunla beraber inanmış olanları bizden bir rahmetle kurtardık; onları katı bir azâbdan kurtardık.
İşte Âd (kavmi), Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler, peygamberlerine karşı geldiler ve her inatçı zorbanın emrine uydular.
Böylece hem bu dünyâda, hem de kıyâmet gününde peşlerine la´net takıldı. İyi bilin, ´Âd (kavmi) Rablerini inkâr ettiler; iyi bilin Hûd´un kavmi ´Âd, (Allâh´ın rahmetinden) uzak olsun (yok olup gitsin)!
Semûd(kavmin)e de kardeşleri Sâlih´i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah´a kulluk edin, O´ndan başka tanrınız yoktur! Sizi yerden inşâ eden ve orada yaşatan O´dur; O´ndan mağfiret dileyin, sonra O´na tevbe edin! Çünkü Rabbim yakındır, (du´âları) kabul edendir."
Dediler ki: "Ey Sâlih, sen bundan önce bizim aramızda ümit beslenen kişi idin. Şimdi atalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi men mi ediyorsun? Biz senin bizi çağırdığın şeyden şüphe içindeyiz, kuşkulanıyoruz!"
"Ey kavmim, dedi, bakın ya ben Rabbimden bir kanıt üzerinde isem ve O, bana kendinden bir rahmet vermişse? Peki bu durumda O´na karşı gelirsem beni Allah´tan kim kurtarır? Sizin bana, ziyanımı artırmaktan başka bir katkınız olamaz!"
"Ey kavmim, işte şu, Allâh´ın devesi, size bir mu´cizedir. Bırakın onu, Allâh´ın arzında yesin, ona bir kötülük dokundurmayın, yoksa sizi yakın bir azâb yakalar!"
Fakat onu kesip devirdiler. (Sâlih) dedi ki: "Yurdunuzda üç gün yaşayın, (sonra mahvolacaksınız); bu, yalan olmayan bir uyarıdır!"
Nihâyet emrimiz gelince Sâlih´i ve onunla beraber inanmış olanları, bizden bir rahmetle kurtardık, (onları) o günün zilletinden (kurtardık). İşte Rabbin öyle güçlü, öyle gâliptir.
Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı, yurtlarında çöküp kaldılar.
Orada hiç şenlik kurmamış gibi oldular. İyi bilin ki Semûd (kavmi), Rablerini inkâr ettiler ve iyi bilin ki Semûd (kavmi) def olup gittiler!
Elçilerimiz, İbrâhim´e müjde getirip "selâm!" demişlerdi. O da "selâm!" dedi; çok durmadan hemen (elçilere) kızarmış bir buzağı getirdi.
Ellerinin buzağıya uzanmadığını görünce durumlarını beğenmedi ve onlardan ötürü içinde bir korku duydu. "Korkma, dediler, biz Lût kavmine gönderildik."
Ayakta durmakta olan karısı, güldü. Biz de ona İshak´ı müjdeledik. İshak´ın ardından da Ya´kûb´u.
"Vay, dedi, ben bir kocakarı, bu kocam da bir pir iken doğuracak mıyım? Bu, cidden şaşılacak bir şey!"
Dediler ki: "Allâh´ın işine mi şaşıyorsun? Allâh´ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı! O, övülmeğe lâyıktır, iyiliği boldur."
İbrâhim´den korku gidip kendisine sevinç gelince, Lût kavmi hakkında bizimle tartışmağa başladı (onlardan azâbı kaldırmamızı veya hafifletmemizi ricâ ediyordu).
Çünkü İbrâhim, gerçekten halimdir, içlidir, (Allah´a) yüz tutup yalvarandır.
(Melekler): "Ey İbrâhim, dediler, bundan vazgeç (boşuna uğraşma). Zira Rabbinin emri gelmiştir. Mutlaka onlara, geri çevrilmez azâb gelecektir!"
Elçilerimiz Lût´a gelince onlar yüzünden kaygılandı. onlar için arşını daraldı (ne yapacağını şaşırdı): "Bu, çetin bir gündür!" dedi.
Daha önce de kötü işler yapmakta olan kavmi koşarak ona geldiler. (Lût): "Ey kavmim, dedi, işte kızlarım, onlar sizin için daha (güzel, daha) temiz! Allah´tan korkun, konuklarımın içinde beni rezil etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mu sizin?"
Dediler ki: "Senin kızlarında bizim bir hakkımız olmadığını bilmişsindir. Ve sen bizim ne istediğimizi de pekâlâ bilirsin!"
(Lût): "Keşke sizi savacak gücüm olsaydı, yahut da çok sarp bir kaleye sığınabilseydim!" dedi.
(Melekler) dediler ki: "Ey Lût, biz senin Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamazlar. Gecenin bir kısmında âileni yürüt; içinizden karından başka hiç kimse geri dönüp bakmasın. Çünkü ötekilerine erişen (azâb) ona da erişecektir. Başlarına gelecek azâb zamanı, sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi?"
(Azâb) emrimiz gelince oranın üstünü altına getirdik, üzerine de taş yağdırdık: Çamurdan pişmiş, (azâb için) hazırlanmış, istif edilmiş.
Rabbinin katında işâretlenmiş (taşlar). O, zâlimlerden uzak değildir.
Medyen´e de kardeşleri Şu´ayb´i (gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Alah´a kulluk edin, sizin O´ndan başka tanrınız yoktur; ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizi bolluk içinde görüyorum ve ben sizin için kuşatıcı bir günün azâbından korkuyorum!"
"Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı tam dengeli yapın, insanların eşyasını eksik vermeyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak kötülük etmeyin!"
"Eğer inanan insanlar iseniz, Allâh´ın bıraktığı (kâr), sizin için daha hayırlıdır. Fakat ben sizin üzerinize bekçi değilim!"
"Ey Şu´ayb, dediler, senin namazın mı sana, babalarımızın taptığı şeylerden, yahut mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi emrediyor? Oysa sen, yumuşak huylu, akıllı(bir insan)sın!"
"Ey kavmim, dedi, bakın, ya ben Rabbimden bir kanıt üzerinde isem ve (O), bana kendinden güzel bir rızık vermişse? Ben size menettiğim şeylerde size aykırı davranmak istemiyorum. Sadece gücümün yettiği kadar düzeltmek istiyorum. Başarım ancak Allâh(ın yardımı) iledir. Yalnız O´na dayandım ve yalnız O´na yönelirim!"
"Ey kavmim, bana karşı gelmeniz, sakın sizi Nûh kavminin yahut Hûd kavminin veyahut Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi bir felâkete uğratmasın! Lût kavmi henüz sizden uzak değildir."
"Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O´na tevbe edin! Doğrusu Rabbim çok esirgeyen, çok sevendir."
Dediler ki: "Ey Şu´ayb, senin söylediklerinden çoğunu anlamıyoruz, biz seni içimizde zayıf görüyoruz. Kabilen olmasaydı seni mutlaka taşla(yarak öldürü)rdük! Senin bizim yanımızda hiçbir değerin yoktur!"
"Ey kavmim, dedi, size göre kabilem Allah´tan daha mı değerli ki O´nu arkanıza at(ıp unut)tunuz? Şüphesiz Rabbim yaptıklarınızı kuşatıcıdır (herşeyinizi bilmektedir)."
"Ey kavmim, olduğunuz yerde (yaptığınızı) yapın, ben de yapıyorum. Yakında kime azâbın gelip kendisini rezil edeceğini ve kimin yalancı olduğunu bileceksiniz. Gözetin, ben de sizinle beraber gözetmekteyim!"
Emrimiz gelince, Şu´ayb´i ve onunla beraber inanmış olanları bizden bir acıma ile kurtardık; zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı, yurtlarında çöküp kaldılar.
Sanki orada hiç şenlik kurmamışlardı! İyi bilin ki, Semûd (kavmi) nasıl uzaklaşıp gittiyse Medyen halkı da öyle uzaklaşıp gitti.
Andolsun, Mûsâ´yı da âyetlerimizle ve açık bir delil ile gönderdik.
Fir´avn´a ve adamlarına. (Ama o insanlar), Fir´avn´ın buyruğuna uydular. Oysa, Fir´avn´ın buyruğu, doğruya iletici değildi.
(Fir´avn), kıyâmet günü kavminin önünde gidiyor. İşte onları ateşe getirdi. O varılan yer de ne fenâ bir yerdir!
Bu dünyâda da (onların) ardına la´net takılmıştır, kıyâmet gününde de (burada da la´netle anılacaklardır, âhirette de)! Bu vergi, ne kötü bir vergidir!
(Ey Muhammed), bu sana anlattıklarımız, o kentlerin haberlerinden(başlarına gelen olaylardan)dır. Onlardan kimi hâlâ ayakta, kimi de biçilmiştir.
Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar, kendi kendilerine zulmediyorlardı. Rabbinin emri geldiği zaman, Allah´tan başka yalvardıkları tanrıları, kendilerinden hiçbir şeyi savamadı ve onların ziyanlarını artırmaktan başka bir işe yaramadı!
İşte Rabbin zulmeden kentleri yakaladığı zaman böyle yakalar. Doğrusu O´nun yakalaması, çok acı ve çok çetindir.
Şüphesiz âhiret azâbından korkanlar için, bunda elbette ibret vardır. O, bütün insanların toplandığı bir gündür ve o, görülecek bir gündür.
Biz onu, sadece sayılı bir süre için erteliyoruz.
O geldiği gün, hiç kimse O´nun izni olmadan konuşamaz. O(raya toplana)nlardan kimi şaki (bahtsız), kimi sa´id(mutlu)dur.
Bahtsızlar ateştedirler. Onların orada (o bunaltıcı ateş içinde) bir soluk alıp verişleri vardır ki!...
Gökler ve yer durdukça orada sürekli kalacaklardır. Meğer Rabbin, çıkmalarını dilemiş olsun. Çünkü Rabbin, istediğini yapandır.
Mutlu kılınanlar ise cennettedirler. Gökler ve yer durdukça orada sürekli kalacaklardır. Meğer Rabbin, çıkmalarını dilemiş olsun. Bu, kesintisiz bir vergidir!.
Şunların taptıkları şeyler(in, yararsızlığın)dan hiç kuşkun olmasın. Onlar da önceden atalarının taptığı gibi tapıyorlar. Biz onların da paylarını eksiksiz vereceğiz!
Andolsun, Mûsâ´ya Kitabı verdik, onda da ayrılığa düşüldü. Rabbin, (süre tanıyacağına) söz vermemiş olsaydı, derhal aralarında hüküm verilmiş, (hak eden, cezâsını bulmuş) olurdu. Onlar, bu(Kur´â)n´dan kuşkulu bir şüphe içindedirler.
Şüphesiz Rabbin, hepsinin işlerini(n karşılığını) tam verecektir. Çünkü Allâh, yaptıklarını bilmektedir.
Öyleyse emrolunduğun gibi doğru ol; seninle beraber tevbe edenler de (doğru olsunlar), aşırı gitmeyiniz! Zira O, yaptıklarınızı görmektedir.
Sakın zulmedenlere dayanmayın, sonra size ateş dokunur. Sizin Allah´tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım edilmez.
Gündüzün iki tarafında (sabah, akşam) ve geceye yakın sâ´atlerde namaz kıl; çünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür.
Sabret, çünkü Allâh güzel davrananların ecrini zayi etmez.
Sizden önceki nesillerden akıllı kimselerin, yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan men´etmeleri gerekmez miydi? Fakat onlar arasından, ancak kendilerini kurtardığımız pek az kişi böyle yaptı. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düşüp şımardılar ve suç işleyenler olup çıktılar.
Halkı uslu kimseler olsaydı, Rabbin o kentleri, zulüm ile helâk edecek değildi.
Rabbin dileseydi, insanları bir tek ümmet yapardı. Ama ihtilâf edip durmaktadırlar.
Yalnız Rabbinin acıdıkları (bu ihtilâfın dışında kalmışlardır). Zaten (Allâh) onları bunun için yaratmıştır. Rabbinin: "Andolsun, ben cehennemi hep cinlerden ve insanlardan bir kısmıyle dolduracağım!" sözü tam yerine gelmiştir.
Peygamberlerin haberlerinden, senin kalbini sağlamlaştıracak her şeyi sana anlatıyoruz. Bunda da sana hak ve inananlar için bir öğüt ve ibret gelmiştir.
İnanmayanlara de: "Olduğunuz yerde yapacağınızı yapın, biz de yapıyoruz!"
"Bekleyin, biz de bekliyoruz!"
Göklerin ve yerin gaybı (görünmez bilgisi), Allah´a âittir. Bütün işler hep Allah´a döndürülüp götürülür. O´na kulluk et ve O´na dayan. Rabbin sizin yaptıklarınızdan gâfil değildir.
Elif Lâm Râ, Bu, Ayetleri sağlam, hakim ve haberdar olan Allah tarafından açıklanmış bir kitaptır.
(2-3) Ben, Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz, Rabbinize bağışlanma dileyip, kendisine yönelesiniz diye vakti belirlenmiş bir süreye kadar güzel bir geçimlikle sizi geçindirmesi ve her fazilet sahibine değerini vermesi için O’ndan size bir uyarıcı ve müjdeciyim. Şayet yüz çevirirseniz, başınıza gelecek büyük günün azabından korkarım.
(2-3) Ben, Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz, Rabbinize bağışlanma dileyip, kendisine yönelesiniz diye vakti belirlenmiş bir süreye kadar güzel bir geçimlikle sizi geçindirmesi ve her fazilet sahibine değerini vermesi için O’ndan size bir uyarıcı ve müjdeciyim. Şayet yüz çevirirseniz, başınıza gelecek büyük günün azabından korkarım.
Dönüşünüz Allah’adır. O’nun her şeye gücü yeter.
Dikkat edin, O’ndan gizlenmek için iki büklüm oluyorlar. İyi bilin ki, Allah elbiselerine büründükleri zaman da gizlediklerini ve açıkladıklarını bilir. O, kalplerin özünü bilir.
Yeryüzünde hareket eden her canlının rızkı Allah’a aittir. Onun yerleştiği yeri de ayrıldığı yeri de bilir. Hepsi açıklanmış bir kitaptadır.
O’nun arşı su üzerinde iken hanginiz daha güzel çalışacak diye denemek için gökleri ve yeri altı aşamada / günde yaratan O’dur. Şayet sen: -Kesinlikle siz, öldükten sonra yine dirileceksiniz, demiş olsan, inkar edenler: -Bu apaçık büyüden /aldatmadan başka bir şey değildir, derler.
Şayet azabı onlardan sayılı bir süreye kadar ertelersek: -O´nu engelleyen nedir? derler. Dikkat edin. Alay ettikleri şey onlara geldiği gün; onlardan hiç ayrılmaz ve onları çepeçevre içine alır.
Eğer insanlara tarafımızdan bir rahmet tattırıp, sonra onu kendisinden geri alırsak, o artık, ümitsiz bir nankör olur.
Eğer ona, kendisine dokunan sıkıntıdan sonra nimetler verirsek şöyle söyleyecektir: -Kötülükler benden uzaklaştı. O, gerçekten şımaracak ve övünecektir.
Sabreden ve doğru hareket eden kimseler böyle değildir. İşte onlara, bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.
O halde sen: -Ona bir hazine indirilmeli veya Onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi? dedikleri için göğsün daralıp sana vahyedilenin bir kısmını terk mi edeceksin? Sen ancak bir uyarıcısın. Allah, her şeyin vekilidir.
Yoksa: -Onu kendisi uydurdu mu diyorlar? De ki: -Ona benzer uydurulmuş on sûre getirin. Eğer doğru iseniz Allah’tan başka gücünüzün yettiği kimseleri de çağırın!
Eğer size karşılık vermezlerse, onun ancak Allah’ın bilgisi ile indirilmiş olduğunu ve O’ndan başka ilah olmadığını bilin! Artık siz gerçeği kabul ettiniz mi?
Dünya hayatını ve onun süslerini isteyenlere, orada yaptıklarının karşılığını hiç eksiksiz öderiz.
Bunlar için ahirette ateşten başka bir şey yoktur. Orada yaptıkları şeyler boşa gitmiştir ve işledikleri zaten batıldır.
Rabbinden bir belgesi olup, onu izleyen bir şahit ve ondan önce Musa’nın önder ve rahmet kitabı -ki onlar, o kitaba inanırlar.- olan kimse ile gruplardan onu inkar eden kimse bir midir? Ateş, onlara vaat edilen yerdir. Ondan şüphen olmasın. Şüphesiz O, Rabbinden gelen haktır. Fakat, insanların çoğu inanmazlar.
(18-19) Allah hakkında yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Onlar, Rab’lerinin huzuruna çıkarıldıklarında, şahitler: -Bunlar, Rab’leri hakkında yalan söyleyen kimselerdir.” derler. Dikkat edin, Allah’ın laneti, Allah’ın yolundan engelleyen ve onda bir çarpıklık arayan ve ahireti de tanımayan zalimlerin üzerinedir.
(18-19) Allah hakkında yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Onlar, Rab’lerinin huzuruna çıkarıldıklarında, şahitler: -Bunlar, Rab’leri hakkında yalan söyleyen kimselerdir.” derler. Dikkat edin, Allah’ın laneti, Allah’ın yolundan engelleyen ve onda bir çarpıklık arayan ve ahireti de tanımayan zalimlerin üzerinedir.
Bunlar, yeryüzünde aciz bırakacak değillerdir. Onların Allah’tan başka bir velisi de yoktur. Onlara kat kat azap vardır. Çünkü onlar, işitemezler, göremezlerdi.
Bunlar kendilerini mahvedenlerdir. Onları uydurdukları da terketmiştir.
Hiç kuşkusuz ki onlar, ahirette en çok hüsrana uğrayanlardır.
İman edip, doğru işler yapanlar ve Rab’lerine kesinkes bağlananlar, onlar, cennet halkıdırlar. Onlar orada temelli kalacaklardır.
Bu iki grup; ‘kör-sağır’ ile ‘görüp-işitene benzer. Örnekçe bu ikisi eşit mi? Hiç düşünmez misiniz?
(25-26) Nuh’u halkına göndermiştik: -Ben, Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye size, açık bir uyarıcıyım. Ben, acı bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum.
(25-26) Nuh’u halkına göndermiştik: -Ben, Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye size, açık bir uyarıcıyım. Ben, acı bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum.
Halkının ileri gelen kafir takımı: -Biz, senin sadece bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz. Sana, görüşü kıymetsiz ayak takımından başka kimsenin uyduğunu da görmüyoruz. Sizin bizim üzerimize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine, sizin yalancı olduğunuzu sanıyoruz, dediler.
-Ey Halkım, dedi. Sonunu düşündünüz mü? Eğer ben, Rabbim tarafından açık bir belge ile gelmişsem ve O’nun yanından bana, bir rahmet verilmişse; siz de bunu görmüyorsanız? İstemediğiniz halde sizi (onu kabul edin diye) zorluyor muyuz?
-Ey Halkım, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ücretimi Allah verecektir. Ben, inanan kimseleri kovamam. Onlar, elbette Rab’lerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizin cahillik eden bir halk olduğunuzu görüyorum.
-Ey Halkım, eğer ben onları kovarsam, Allah’a karşı bana kim yardım edebilir?! Hiç düşünmüyor musunuz?
Ben, size, “Allah’ın hazineleri yanımdadır” demiyorum. Gaybı bilmem. Ben, bir meleğim de demiyorum. Gözlerinizin hor gördüklerine “Allah kesinlikle iyilik vermez” de demiyorum. Onların kalplerinde olanı en iyi Allah bilir. Eğer bunları söylersem zalimlerden olurum.
Dediler ki: -Ey Nuh, bizimle çok uğraştın ve çekiştin. Eğer doğru söylüyorsan haydi bize vaat ettiğini getir.
-Eğer dilerse onu size getirecek olan ancak Allah’tır. Siz ondan kaçamayacaksınız.
Eğer Allah sizin azmanızı dilemişse ben size öğüt vermek istesem de, öğüdüm size fayda vermez. O, sizin Rabbinizdir ve O’na döndürüleceksiniz.
Yoksa, “Bunları uyduruyor” mu diyorlar? De ki: -Eğer, onu uyduruyorsam, suçu bana aittir. Ben sizin işlediğiniz suçlardan tamamen uzağım.
Nuh’a: “Gerçekten iman edenlerin dışında, kesin olarak kavminden kimse inanmayacak. O halde, onların yaptıklarına üzülme.” diye vahyedildi.
“Bizim gözetimimizde vahyettiğimiz şekilde gemi yap, zulmedenler için beni muhatap alma, onlar boğulacaklardır."
Nuh gemiyi yapar. Halkının önde gelenleri ona her uğrayışlarında, onunla alay ederler. O: -Bizimle alay edin bakalım, biz de, alay ettiğiniz gibi sizinle alay edeceğiz, der.
Birazdan aşağılatıcı azabın kime geleceğini ve kalıcı azabın kimi kuşatacağını anlayacaksınız.
Sonunda emrimiz gelip, yerden sular kaynamağa başlayınca: -Her şeyden ikişer çift aleyhlerinde hüküm verilmiş olan dışında aileni ve iman edenleri ona bindir, dedik. Zaten onun yanında iman etmiş olan kimseler çok azdı.
-Ona binin, Onun yürümesi ve durması Allah’ın adıyladır. Şüphesiz Rabbim, bağışlayan ve merhamet edendir, dedi.
Gemi dağlar gibi dalgalar arasında akıp gidiyordu. Nuh, bir kenara çekilmiş oğluna: -Yavrucuğum, bizimle bin, kafirlerle olma! diye seslendi.
Oğlu: -Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım dedi. Nuh: -Bugün, Allah’ın kendisine acıdığından başkasının tutunacağı bir yer yoktur, derken aralarına bir dalga girdi de o da boğulanlardan oldu.
-Ey yeryüzü suyunu yut, ey gök tut denildi. Su çekildi, emir gerçekleşti, gemi Cudi’ye oturdu. Ve şöyle denildi: -Kahrolsun zalim toplum!
Nuh, Rabbine yalvararak şöyle dedi: -Rabbim, Şüphesiz oğlum benim ailemdendir ve şüphesiz senin vaadin de gerçektir. Sen hüküm verenlerin en doğru karar verenisin!
Allah: -Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildi, çünkü doğru olmayanı yaptı. Öyleyse, bilmediğin şeyi benden isteme. Cahillerden olma diye sana öğüt veriyorum, dedi
-Rabbim, bilmediğim şeyi senden dilemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan hüsrana uğrayanlardan olurum, dedi.
-Ey Nuh, sana ve seninle birlikte olan topluluklara, bizden bir esenlik ve bereketle in. Ve daha sonraki toplumlara da geçimlikler vereceğiz. Sonra onlara katımızdan can yakıcı bir azap dokunacaktır, denildi.
İşte bunlar, sana vahyettiğimiz bilinmeyen haberlerdir. Bundan önce ne sen ne de kavmin onu bilmiyordunuz. O halde, sabret, sonuç muttakilerindir.
Âd toplumuna da kardeşleri Hûd’u gönderdik: -Ey halkım, dedi. Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Ötekileri siz uyduruyorsunuz, dedi.
Ey halkım, sizden bir mükafat beklemiyorum. Benim mükafatım, beni yoktan yaratana aittir. Aklınızı kullanmıyor musunuz?
Ey halkım, Rabbiniz´den af dileyin. Sonra O’na yönelin ki size bol bol yağmur göndersin. Kuvvetinize kuvvet katsın, siz de suçlular olarak yüz çevirmeyin.
-Ey Hûd, sen bize apaçık bir belge getirmedin, biz de senin sözünle ilahlarımızı bırakacak ve sana inanacak değiliz, dediler.
-Biz ancak ‘seni ilahlarımızdan biri çarpmış’ demekten başka bir şey demeyiz, dediler. Hûd: -Ben, Allah’ı şahit tutuyorum. Siz de şahit olun ki, ben sizin O’nu bırakıp koştuğunuz şirklerden uzağım.
O’ndan başka bana tüm tuzağınızı kurun. Göz açtırmayın, dedi.
Şüphesiz ben, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a dayandım. Hiç bir canlı yoktur ki O, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbimin yolu yolların dosdoğru olanıdır.
Ben size elçisi olduğum şeyi açıkladım. Eğer yüz çevirirseniz, Rabbim, yerinize sizden başka bir toplum getirir. Ona hiç bir şekilde zarar veremezsiniz. Kuşkusuz Rabbim, herşeyi koruyandır, dedi.
Emrimiz gelince Hûd’u ve yanındaki müminleri rahmetimizle kurtardık. Onları çetin bir azaptan koruduk.
İşte Âd, Rabbinin ayetlerini bile bile inkar ettiler ve O’nun elçilerine isyan edip, her inatçı zorba emrine uydular.
Bu dünyada da, kıyamet gününde de lanete uğradılar. İyi bilin ki Âd, Rabbini tanımadı. Dikkat edin, Hûd’un toplumu Âd helak edildi.
Semûd’a kardeşleri Salih’i gönderdik. -Ey halkım, Allah’a kulluk ediniz. Sizin, O’ndan başka bir ilahınız yoktur. Sizi yeryüzünde meydana getiren ve sizin orayı imar etmenizi dileyen O’dur. O halde O’ndan af dileyin. Sonra da O’na yönelin. Kuşkusuz Rabbim, yakındır, dedi.
-Ey Salih, bundan önce aramızda kendisinden iyilik beklenen bir kimse idin. Şimdi, atalarımızın kulluk ettiklerine bizim kulluk etmemizi mi yasaklıyorsun? Doğrusu biz, davet ettiğin şeyden iyiden iyiye şüphe ediyoruz, dediler.
Salih: -Ey halkım, Rabbimden bir belge üzerindeysem ve bana ondan bir rahmet verilmiş olduğu halde O’na isyan edersem, bana Allah’a karşı kim yardım edebilir?! Bana zararımı artırmaktan başka bir şey yapamazsınız, dedi.
-Ey halkım, Bu, size açık bir belge olarak Allah’ın devesidir. Onu bırakın, Allah’ın arzında yayılsın. Ona kötülük etmeyin; yoksa sizi çok yakında bir azap çarpar.
Deveyi kestiler. “Ancak üç gün daha yurdunuzda yaşarsınız, bu yalanlanmayacak bir sözdür.” dedi.
Emrimiz gelince Salih’i ve beraberindeki müminleri, katımızdan bir rahmet ile o günün aşağılatıcı azabından kurtardık. Kuşkusuz Rabbin, güçlüdür, onurludur.
Zalimleri ise bir çığlık aldı ve yurtlarında cansız olarak yığılıp kaldılar.
Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Bilin ki, Semudlular, Rablerini yok saydılar. Bilin ki Semud, helak edildi.
Elçilerimiz, müjde ile İbrahim’e gelmişler ve “selam!” demişlerdi. İbrahim de: -Selam! deyip, hemen bir kızarmış dana getirdi.
Ellerini ona uzatmadıklarını görünce durumları hoşuna gitmedi ve içine bir korku düştü. -Korkma, dediler. Biz, Lut halkına gönderildik.”
Bu arada ayakta durmakta olan karısı güldü. Biz, Ona İshak’ı müjdeledik. İshak’ın ardından da Yakub’u!
-Vay başıma gelenler, Ben ihtiyar bir kadınım, kocam da yaşlı olduğu halde nasıl doğurabilirim? Bu şaşılacak bir şey! dedi.
-Sen Allah’ın işine mi şaşırıyorsun? dediler, Ey evin halkı, Allah’ın rahmeti ve bereketi sizin üzerinizdedir. Şüphesiz, övgüye layık ve eşsiz cömert O’dur.
İbrahim’in korkusu geçip, müjdeyi de alınca Lut halkı hakkında bizimle tartışmaya başladı.
Çünkü İbrahim, çok yumuşak ve yufka yürekliydi, kendisini Allah’a vermişti.
-Ey İbrahim, bundan vazgeç. Şüphesiz Rabbinin emri gelmiştir. Ve onlara kesinlikle geri çevrilemeyecek bir azap gelmektedir, dediler.
Elçilerimiz, Lut’a gelince endişelendi. Onları korumaktan aciz olduğu için sıkıntı bastı ve “Zorlu bir gün.” dedi.
Daha önce çirkin işler yapan halk, koşarak ona geldiler. Lût: -Ey kavmim, İşte bunlar, kızlarımdır. Onlar sizin için daha temizdir. Allah’tan korkun, misafirlerime beni rezil etmeyin. İçinizde hiç mi doğru bir adam yok? dedi.
-Senin kızlarınla bizim bir işimizin olmadığını biliyorsun. Sen bizim ne istediğimizi de elbette biliyorsun, dediler.
-Keşke size yetecek bir kuvvetim ya da sığınacak sağlam bir yerim olsaydı, dedi.
-Ey Lût, Biz, Rabbinin elçileriyiz. Onlar, sana dokunamayacaklar, karanlık basınca ailenle beraber yola çık, karın dışında kimse geri kalmasın. Onların başına gelen, onun da başına gelecektir. Onlara vaat edilen sabahtır. Sabah da yakın değil mi?! dediler.
(82-83) Emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerlerine Rabbin katından, işaretli olarak yığın yığın sert taş yağdırdık. Bunlar şimdi de zalimlerden uzak değildir.
(82-83) Emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerlerine Rabbin katından, işaretli olarak yığın yığın sert taş yağdırdık. Bunlar şimdi de zalimlerden uzak değildir.
Medyen’e de kardeşleri Şuayb’i (gönderdik). -Ey halkım, dedi. Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Ölçü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben, sizin bolluk içinde olduğunuzu görüyorum. Ve ben, sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum.
-Ey Halkım, ölçü ve tartıyı hakkıyla yapın. Kimsenin malını eksik vermeyin. Yeryüzünde fesatçı olup karışıklık çıkarmayın.
Eğer mümin olursanız Allah’ın bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin bekçiniz değilim.
Onlar da: -Ey Şuayb, atalarımızın kulluk ettiğini veya mallarımızı istediğimiz gibi kullanmamızı bırakmamızı senin salâtın mı emrediyor? Oysa sen olgun ve yumuşak huylu birisiydin, dediler.
Şuayb: -Ey Halkım, benim, Rabbimden bir belgem olduğu ve bana güzel bir rızık verdiği halde, O’na karşı gelebileceğimi düşünüyor musunuz? Size yasak ettiğim şeylerde, size aykırı hareket etmek istemem. Sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Başarım yalnız Allah´a bağlıdır. O’na dayandım, O’na yöneldim, dedi.
-Ey halkım, beni dinlememeniz, Nuh halkına veya Hûd halkına ya da Salih´in halkına gelen felaketler gibi bir felakete, sizi de uğratmasın. Lut halkı sizden uzak değildir.
Rabbinizden af dileyin. O’na yönelin, kuşkusuz Rabbim, merhamet eder, çok sever.
-Ey Şuayb, Biz, senin söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve biz, senin aramızda zayıf olduğunu görüyoruz. Eğer taraftarların olmasaydı seni taşa tutardık. Zaten senin bizim gözümüzde hiç bir değerinde yok, dediler.
-Ey Halkım, benim taraftarlarım size göre Allah’tan daha mı değerlidir ki O’nu hiç hesaba katmıyorsunuz? Şüphesiz Rabbim, sizin yaptıklarınızı kuşatıcılar, dedi.
-Ey halkım, elinizden geleni yapın, ben de yapacağım. Kime rezil edici bir azabın geleceğini, kimin yalancı olduğunu bileceksiniz. Bekleyin, doğrusu ben de sizinle bekliyorum.
Emrimiz gelince, Şuayb’i ve beraberindeki mü’minleri katımızdan bir rahmetle kurtardık. Zalimleri bir çığlık yakaladı. Oldukları yerde yapışıp kaldılar.
Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Dikkat edin, Semûd’un mahvolduğu gibi Medyen de mahvoldu.
(96-97) Musa’yı da ayetlerimizle ve açık bir belge ile Firavun ve çevresine göndermiştik. Onlar, Firavun’un emrine uydular; oysa Firavun’un buyruğu doğru yola çıkarmazdı.
(96-97) Musa’yı da ayetlerimizle ve açık bir belge ile Firavun ve çevresine göndermiştik. Onlar, Firavun’un emrine uydular; oysa Firavun’un buyruğu doğru yola çıkarmazdı.
(Firavun), Kıyamet günü halkına öncülük eder. Onları ateşe götürür. Gittikleri yer ne kötü yerdir.
Hem burada da kıyamet gününde de lanete uğrarlar. Bu ne kötü bir bağıştır.
Bu sana anlattıklarımız, yerleşim yerlerinin haberleridir ki onlardan bir kısmı hala sağlamdır; bir kısmının da kökü kazınmıştır.
Onlara biz zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin emri geldiği zaman Allah’ı bırakıp yalvardıkları ilahları onlara hiç bir fayda sağlamadı. Kayıplarını artırmaktan başka bir işe yaramadı.
Rabbin, zalim ülkeleri böyle yakalar. Şüphesiz O’nun yakalaması acı verici, şiddetlidir.
Ahiretin azabından korkanlara bunda ibretler vardır. Bu, toplanma günüdür. Bu, şahitlik günüdür.
Biz, o günü belli bir süreye kadar erteleriz.
O gün gelince, Allah’ın izni olmadıkça hiç kimse konuşamaz. Onların bir kısmı şakidir, bir kısmı mesuttur.
Şaki olanlar ateştedirler. Orada ah edip inlerler.
Rabbinin dilemesi dışında, gökler ve yer durdukça onlar da ateşte daimidirler. Şüphesiz Rabbin, dilediğini yapandır.
Mesut olanlar ise cennettedirler. Rabbin dilemesi dışında gökler ve yer durdukça, orada temelli kalacaklardır. Bu sonsuz bir lütufdur.
Öyleyse sakın onların taptığı şeylerden kuşkun olmasın ki onlar, daha önce babalarının tapındığı gibi tapınıyorlar. Biz, onlara nasiblerini hiç eksiksiz ödeyeceğiz.
Musa’ya kitab vermiştik. Onda ihtilaf ettiler. Daha önce Rabbin tarafından verilmiş bir söz olmasaydı, aralarındaki ihtilaf halledilirdi. Onlar, hala ondan şek ve şüphe içindedirler.
Rabbin onların yaptıklarının karşılığını tam olarak verecektir. Allah, onların yaptıklarından haberdardır.
Sen, yanındaki yönelmiş insanlarla birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Taşkınlık yapmayın. Kuşkusuz O, yaptıklarınızı görür.
Zalimlere yönelmeyin, yoksa ateş size de dokunur. Sizin Allah’tan başka bir veliniz yoktur. Sonra yardım da görmezsiniz.
Gündüzün iki ucunda ve gecenin ilk saatlerinde namaz kıl, iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir hatırlatmadır.
Sabret, Allah iyilerin ecrini zayi etmez.
Sizden önceki devirlerde yeryüzünde fesattan vazgeçirmeye çalışacak fazilet sahipleri bulunmalı değil miydi? Onlardan sadece çok azını kurtardık. Fakat zalimler kendilerine verilen nimetlerle azdılar. Günahkar oldular.
Rabbin, halkı dürüst olan ülkeleri haksız yere helak edecek değildir.
Eğer Rabbin dileseydi, insanları tek bir toplum kılardı. Fakat onlar bir türlü ihtilaftan kurtulamazlar.
Yalnız Rabbinin merhamet ettikleri bunun dışındalar. Esasen, Onları bunun için yarattı. Rabbinin “Cehennemi tamamen cin ve insanlarla dolduracağım.” diye buyurduğu söz yerine gelmiştir.
Bizim sana her bir peygamberin haberini anlatmamız senin kalbini sağlamlaştırmak içindir. Bu konuda sana gerçek olan, güzel öğüt ve uyarı gelmiştir.
İman etmeyenlere şöyle de: -Elinizden geleni yapın, biz de yapacağız.
Bekleyin, biz de bekliyoruz.
Göklerin ve yerin gizlisi Allah’a aittir. Bütün işler O’na döner. Yalnız O’na kulluk et, O’na bağlan. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Elif, Lâm, Râ, (Bu,) Ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi olan ve her şeyden haberdar bulunan (Allah) tarafından birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış bir Kitap ´tır (ki:)
Öyle ki, Allah´tan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten ben, sizi onun tarafından uyarıp korkutan ve müjdeleyenim;
Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O´na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.
Sizin dönüşünüz Allah´adır. O, her şeye güç yetirendir.
Haberiniz olsun; gerçekten onlar, ondan gizlenmek için göğüslerini büker (Hak´tan kaçınıp yan çizer) ler. (Yine) Haberiniz olsun; onlar, örtülerine büründükleri zaman, O, gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bilmektedir. Çünkü O, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
Yeryüzünde hiç bir canlı yoktur ki, rızkı Allah´a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitaptadır.
O´nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O´dur. Andolsun onlara: «Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz» dersen, küfre sapanlar mutlaka: «Bu, açıkça bir büyüdür başkası değildir» derler.
Andolsun, onlardan azabı sayılı bir topluluğa (veya belirli bir süreye) kadar ertelersek, mutlaka: «Onu akılkoyan nedir?» derler. Haberiniz olsun; onlara bunun geleceği gün, onlardan geri çevrilecek değildir ve alaya almakta oldukları şey de kendilerini çepeçevre kuşatacaktır.
Andolsun, biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra bunu kendisinden çekip alsak, kuşkusuz o, (artık) umudunu kesmiş bir nankördür.
Ve andolsun, kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet taddırırsak, kuşkusuz: «Kötülükler benden gidiverdi» der. Çünkü o, şımarıktır, böbürlenendir.
Sabredenler ve salih amellerde bulunanlar başka. İşte, bağışlanma ve büyük ecir bunlarındır.
Şimdi onların: «Ona bir hazine indirilmeli veya onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi?» demeleri dolayısıyla göğsün daralıp sana vahyolunanlardan bir kısımını mı terkedeceksin? Sen yalnızca bir uyarıp korkutucusun. Allah her şeye vekildir.
Yoksa: «Onu kendisi uydurdu» mu diyorlar? De ki: «Haydi siz, yalan üzere uydurulmuş olarak onun benzeri on sure getirin ve eğer doğru sözlüler iseniz, Allah´tan başka çağırabildiklerinizi çağırın.»
Eğer buna rağmen size cevap vermezlerse, artık biliniz ki, o, gerçekten Allah´ın ilmiyle indirilmiştir ve O´ndan başka ilah yoktur. Öyleyse artık, siz müslüman mısınız?
Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz ve onlar bunda hiç bir eksikliğe de uğratılmazlar.
İşte bunların, ahirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Onların onda (dünyada) bütün işledikleri boşa çıkmıştır ve yapmakta oldukları şeyler de geçersiz olmuştur.
Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan, onu yine ondan bir şahid izleyen ve ondan önce de bir önder ve rahmet olarak Musa´nın kitabı (kendisini doğrulamakta) bulunan kimse, (artık onlar) gibi midir? İşte onlar, buna (Kur´an´a) inanırlar. Gruplardan biri onu inkâr ederse, ateş ona vaadedilen yerdir. Öyleyse, bundan kuşkuda olma, çünkü o, Rabbinden olan bir haktır. Ancak insanların çoğunluğu inanmazlar.
Allah hakkında yalan uydurup iftira edenden daha zalim kimdir? İşte bunlar, Rablerine sunulacaklar ve şahidler: «Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır» diyecekler. Haberiniz olsun; Allah´ın laneti zalimlerin üzerinedir.
Bunlar, Allah´ın yolundan engelleyenler ve onda çarpıklık arayanlardır. Onlar, ahireti de tanımayanlardır.
Bunlar, yeryüzünde (Allah´ı) aciz bırakacak değildir ve bunların Allah´tan başka velileri de yoktur. Azab onlar için kat kat arttırılır. Bunlar (hakkı) işitmeye güç yetirmezlerdi ve görmezlerdi de.
İşte bunlar, kendilerini hüsrana uğratanlardır ve yalan olarak uydurmakta oldukları (düzme tanrılar da) onlardan uzaklaşıp kaybolmuşlardır.
Hiç şüphesiz bunlar, ahirette en çok hüsrana uğrayanlardır.
İman edip salih amellerde bulunanlar ve ´Rablerine kalbleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar´, işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda temelli olarak kalacaklardır.
Bu iki grubun örneği; kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Örnekçe bunlar eşit olur mu? Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?
Andolsun, biz Nuh´u kavmine gönderdik. (Onlara:) «Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıp korkutucuyum.»
«Allah´tan başkasına kulluk etmeyin. Ben size (gelecek olan) acıklı bir günün azabından korkmaktayım» (dedi) .
Kavminden, ileri gelen inkarcılar: «Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine biz sizi yalancılar sanıyoruz» dedi.
Dedi ki: «Ey Kavmim, görüşünüz nedir söyleyin? Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve Rabbim bana kendi katından bir rahmet vermiş de (bu), sizin gözlerinizden saklı tutulmuşsa? Siz bunu istemiyorken biz sizi buna zorlayacak mıyız?
«Ey kavmim, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ecrim, yalnızca Allah´a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklar. Ancak ben sizi, cahillik etmekte olan bir kavim görüyorum.
«Ey kavmim, ben onları kovarsam, Allah´tan (gelecek azaba karşı) bana kim yardım edecek? Hiç düşünmez misiniz?»
«Ben size Allah´ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu söylemiyorum ve gözlerinizin aşağılık gördüklerine, Allah kesin olarak onlara bir hayır vermez de demiyorum. Nefislerinde olanı Allah daha iyi bilir. Bu durumda (bunun aksini yaparsam) gerçekten o zaman zalimlerdenim (demek) dir.»
Dediler ki: «Ey Nuh, bizimle çekişip durdun, bu çekişmede ileri de gittin. Eğer doğru söylüyorsan bize vaadettiğini getir (görelim.)»
Dedi ki: «Eğer dilerse, onu size Allah getirir ve siz (O´nu) aciz bırakacak değilsiniz.»
«Eğer Allah sizi azdırmayı dilemişse, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdümün size yararı olmaz. O sizin Rabbinizdir ve O´na döndürüleceksiniz.»
Onlar: «Bunu kendisi uydurdu» mu diyorlar? De ki: «Eğer onu ben uydurduysam, günahım bana aittir. Ama ben, sizlerin suç olarak işlemekte olduklarınızdan uzağım.»
Nuh´a vahyedildi: «Gerçekten iman edenlerin dışında, kesin olarak kimse inanmayacak. Şu halde onların işlemekte olduklarından dolayı üzülme.»
«Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi imal et. Zulme sapanlar konusunda da bana hitapta bulunma. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.»
Gemiyi yapmaktaydı. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. O: «Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz» dedi.
«Artık siz, ilerde bileceksiniz. Aşağılatıcı azab kime gelecek ve sürekli azab kimin üstüne çökecek.»
Sonunda emrimiz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman, dedik ki: «Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında, aileni ve iman edenleri ona yükle.» Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.
Dedi ki: «Ona binin. Onun yüzmesi de, demir atması (durması) da Allah´ın adıyladır. Şüphe yok, benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir.»
(Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde yüzmekteyken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: «Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kâfirlerle birlikte olma.»
(Oğlu) Dedi ki: «Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur.» Dedi ki: «Bugün Allah´ın emrinden, esirgeyen olan (Allah) dan başka bir koruyucu yoktur.» Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.
Denildi ki: «Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut.» Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cûdi (dağı) üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: «Uzak olsunlar» denildi.
Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: «Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve senin va´din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin.»
Dedi ki: «Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır) . Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Gerçekten ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.»
Dedi ki: «Rabbim, bilgim olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.»
«Ey Nuh» denildi. «Sana ve seninle birlikte olan ümmetler üzerine bizden selâm ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden türeyecek diğer kâfir) Ümmetleri de yararlandıracağız, sonra onlara bizden acıklı bir azab dokunacaktır.»
Bunlar: Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bunları sen ve kavmin bundan önce bilmiyordun. Şu halde sabret. Şüphesiz (güzel olan) sonuç takva sahiplerinindir.
Ad (halkına da) kardeşleri Hûd´u (gönderdik) . Dedi ki: «Ey kavmim, Allah´a ibadet edin, sizin O´ndan başka ilahınız yoktur. Siz yalan olarak (tanrılar) düzenlerden başkası değilsiniz.
Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz?
Ey kavmim, Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O´na tevbe edin. Üstünüze gökten sağanak (yağmurlar, bol nimetler) yağdırsın ve gücünüze güç katsın. Suçlu günahkârlar olarak yüz çevirmeyin.»
«Ey Hûd» dediler. «Sen bize apaçık bir belge (mucize) ile gelmiş değilsin ve biz de senin sözünle ilahlarımızı terketmeyiz. Sana iman edecek de değiliz.»
«Biz: ´Bazı ilahlarımız seni çok kötü çarpmıştır´ (demekten) başka bir şey söylemeyiz.» Dedi ki: «Allah´ı şahid tutarım, siz de şahidler olun ki, gerçekten ben, sizin şirk katmakta olduklarınızdan uzağım;»
«O´nun dışındaki (tanrılardan). Artık siz bana, toplu olarak dilediğiniz tuzağı kurun, sonra bana süre de tanımayın.»
«Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah´a tevekkül ettim. O´nun, alnından yakalayıp denetlemediği hiç bir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerindedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)»
«Buna rağmen yüz çevirirsiniz, artık size kendisiyle gönderildiğim şeyi tebliğ ettim. Rabbim de sizden başka bir kavmi yerinize geçirir. Siz O´na hiç bir şeyle zarar veremezsiniz. Doğrusu benim Rabbim, her şeyi gözetleyip koruyandır.»
Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmet ile Hûd´u ve onunla birlikte iman edenleri kurtardık. Onları şiddetli, ağır bir azabtan kurtardık.
İşte Ad (halkı): Rablerinin ayetlerini tanımayıp reddettiler. O´nun peygamberlerine isyan ettiler ve her inatçı zorbanın emri ardınca yürüdüler.
Ve bu dünyada da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. Haberiniz olsun; gerçekten Ad (halkı), Rablerine (karşı) küfrettiler. Haberiniz olsun; Hûd kavmi Ad´a (Allah´ın rahmetinden) uzaklık (verildi).
Semud (halkına da) kardeşleri Salih´i (gönderdik). Dedi ki: «Ey kavmim, Allah´a ibadet edin, sizin O´ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda sizi ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O´ndan bağışlanma dileyin, sonra O´na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir.»
Dediler ki: «Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmamızdan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz.»
Dedi ki: «Ey kavmim, görüşünüz nedir söyler misiniz? Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerindeysem ve bana tarafından bir rahmet vermişse, bu durumda da O´na isyan edecek olursam Allah´a karşı bana kim yardım edecektir? Şu halde kaybımı arttırmaktan başka bana (hiç bir yarar) sağlamayacaksınız.»
«Ey kavmim, size işte bir ayet olarak Allah´ın devesi; onu serbest bırakın, Allah´ın arzında yesin. Ona kötülük (vermek niyetiy) le dokunmayın. Yoksa sizi yakın bir azab sarıverir.»
Fakat onu öldürdüler. (Salih) Dedi ki: «Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmayacak bir vaaddir.»
Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Salih´i ve onunla birlikte iman edenleri o günün aşağılatıcı azabından kurtardık. Doğrusu senin Rabbin, güçlü olandır, aziz olandır.
O zulme sapanları dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.
Sanki orda hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud (halkı) gerçekten Rablerine (karşı) küfretmişlerdi. Haberiniz olsun; Semud (halkına Allah´ın rahmetinden) uzaklık (verildi).
Andolsun, elçilerimiz İbrahim´e müjde ile geldikleri zaman: «Selam» dediler. O da: «Selam» dedi (ve) hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı getirdi.
Ellerinin ona uzanmadığını görünce (İbrahim durumdan) hoşlanmadı ve içine bir tür korku düştü. Dediler ki: «Korkma. Biz Lut kavmine gönderildik.»
Karısı da ayaktaydı, bunun üzerine güldü. Biz de ona İshak´ı, İshak´ın arkasından da Yakub´u müjdeledik.
«Vay bana» dedi (kadın) . «Ben kocamış bir kadın iken ve şu kocam da bir ihtiyar iken doğuracak mıyım? Gerçekten bu, şaşırtıcı bir şey!..»
Dediler ki: «Allah´ın emrine mi şaşırıyorsun? Allah´ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı şüphesiz O, övülmeye layık olandır, Mecîd´tir.»
İbrahim´den korku gittiği ve ona müjde geldiği zaman, Lût kavmi konusunda bizimle çekişip tartışmalara giriyor(du) .
Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah´a) yönelen biriydi.
«Ey İbrahim, bundan vazgeç. Çünkü gerçek şu ki, Rabbinin emri gelmiştir ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azab gelmiştir.»
Elçilerimiz Lût´a geldiği zaman, onlardan dolayı kaygılandı, göğsünü bir sıkıntı bastı ve: «Bu, zorlu bir gün» dedi.
Kavmi ona doğru koşarak geldi; onlar daha önceden kötülükler işlemekteydiler. «Ey kavmim» dedi. «İşte benim kızlarım, bunlar sizler için daha temizdir. Artık Allah´tan korkun ve beni misafirim önünde küçük düşürmeyin. İçinizde hiç aklı başında olan (reşid) bir adam da yok mu?»
Dediler ki: «Andolsun, senin kızlarında bizim haktan bir şeyimiz (ilgimiz ve arzumuz) olmadığını sen de bilmişsindir. Bizim ne istemekte olduğumuzu gerçekte sen biliyorsun.»
Dedi ki: «Size yetecek gücüm olsaydı veya sağlam bir yere sığınabilseydim.»
(Elçiler) Dediler ki: «Ey Lût, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana kesin olarak ulaşamazlar. Gecenin bir parçasında ailenle birlikte yürü (yola çık) . Sakın, hiç biriniz dönüp arkasına bakmasın; fakat senin karın başka. Çünkü onlara isabet edecek olan ona da isabet edecektir. Onlara va´dolunan (azab) sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi?
Böylece emrimiz geldiği zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık;
Rabbinin katında ´belli bir biçime sokulmuş, damgalanmış´ olarak. Bunlar zalimlerden uzak değildir.
Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb´ı (gönderdik) . Dedi ki: «Ey kavmim, Allah´a ibadet edin, sizin O´ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın; gerçekten ben, sizi bir ´bolluk ve refah (hayır) ´ içinde görüyorum. Doğrusu ben, sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum.»
«Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerden düşürüp eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.»
«Eğer mü´minseniz, Allah´ın bıraktığı (helal işlerden olan kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim.»
Dediler ki: «Ey Şuayb, senin namazın mı atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vaz geçmemizi emretmektedir. Çünkü sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı başında (reşid bir adam) sın.»
Dedi ki: «Ey kavmim görüşünüz nedir söyler misiniz? Ya ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve O da beni kendisinden güzel bir rızık ile rızıklandırmışsa? Ben, size yasakladığım şeylere (kendim sahiplenmek suretiyle) size aykırı düşmek istemiyorum. Benim istediğim, gücüm oranında yalnızca ıslah etmektir. Benim başarım ancak Allah iledir; O´na tevekkül ettim ve O´na içten yönelip dönerim.»
«Ey kavmim, bana karşı gelişiniz, sakın Nuh kavminin ya da Hûd kavminin veya Salih kavminin başlarına gelenlerin bir benzerini size de isabet ettirmesin. Üstelik Lût kavmi size pek uzak değil.»
«Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O´na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir.»
«Ey Şuayb» dediler. «Senin söylediklerinin çoğunu biz ´kavrayıp anlamıyoruz´. Doğrusu biz seni içimizde zayıf da görüyoruz. Eğer yakın çevren olmasaydı, gerçekten biz seni taşa tutar öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin.»
Dedi ki: «Ey kavmim, sizce benim yakın çevrem, Allah´tan daha mı üstündür ki, O´nu arkanızda unutuluvermiş (önemsiz) bir şey edindiniz. Şüphesiz benim Rabbim, yapmakta olduklarınızı sarıp kuşatandır.»
«Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; kuşku yok, ben de yapacağım. Kime aşağılatıcı azab gelecek ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. Siz gözetleyip durun, ben de sizlerle birlikte gözetleyeceğim.»
Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Şuayb´ı ve onunla birlikte iman edenleri kurtardık; o zulme sapanları dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.
Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi, haberiniz olsun; Semud (halkına) nasıl bir uzaklık verildiyse Medyen (halkına da Allah´ın rahmetinden öyle) bir uzaklık (verildi) .
Andolsun, Musa´yı ayetlerimizle ve apaçık olan ispatlayıcı bir delille gönderdik.
Firavun´a ve onun önde gelen çevresine. Onlar Firavun´un emrine uymuşlardı. Oysa Firavun´un emri doğruya götürücü (irşad edici) değildi.
O, kıyamet günü kavminin önderliğine geçer, böylece onları ateşe götürmüş olur. Sonunda vardıkları yer, ne kötü bir yerdir..
Onlar, burda da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. (Bu) Verilen bağış, ne kötü bir bağıştır.
Bunlar, sana doğru haber (kıssa) olarak aktardığımız (geçmişteki) kuşakların haberleridir. Onlardan kimi ayakta kalmış, (hâlâ izleri var, kimi de) biçilmiş ekin (gibi yerlebir edilmiş, kalıntısı silinmiş) dir.
Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmettiler. Böylece Rabbinin emri geldiği zaman, Allah´ı bırakıp da taptıkları ilahları, onlara hiç bir şey sağlayamadı, ´helak ve kayıplarını´ arttırmaktan başka bir işe yaramadı.
Onlar, zulüm işlemektelerken, ülkeleri (veya kuşakları) yakaladığı zaman, Rabbinin yakalayıvermesi işte böyledir. Gerçekten O´nun yakalayıvermesi pek acıklı, pek şiddetlidir.
Ahiret azabından korkan için bunda kesin ayetler vardır. O, bütün insanların kendisinde toplanacağı bir gündür ve o, gözlemlenebilen bir gündür.
Biz onu sayılı bir sürenin (ecelin) dışında ertelemeyiz.
(Kıyametin) Geleceği günde, O´nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi ´bedbaht ve mutsuz´, (kimi de) mutlu ve bahtiyardır.
Mutsuz olanlar ateştedirler, onlar için orda (kahırla ve acıyla) nefes alıp vermeler vardır.
Onlar, Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada temelli kalacaklardır. Çünkü Rabbin, gerçekten dilediğini yapandır.
Mutlu olanlar da, artık onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orda temelli kalacaklardır. (Bu) kesintisi olmayan bir ihsandır.
Artık onların tapmakta oldukları şeyler konusunda, sakın kuşkuda olma. Daha önceleri, ataları nasıl tapıyor idiyseler, bunlar da ancak böyle tapıyorlar. Kuşkusuz biz, onların paylarını eksiltmeksizin onlara ödeyecek olanlarız.
Andolsun, Musa´ya kitabı verdik, onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş olacaktı. Gerçekten onlar, bundan (Kur´an´dan) yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Şüphesiz Rabbin, onlardan tümüne yapıp ettiklerini(n karşılığını) onlara tastamam ödeyecektir. Çünkü O, yapıp ettiklerinden haberdar olandır.
Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O, yapmakta olduklarınızı görendir.
Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah´tan başka velileriniz yoktur, sonra yardım da göremezsiniz.
Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür.
Ve sabret. Gerçekten Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez.
Sizden önceki kuşaklardan onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler. Onlar, suçlu günahkârlardı.
Halkı, ıslah eden kimseler iken, senin Rabbin o ülkeleri zulm ile helak edecek değildi.
Eğer Rabbin dileseydi, insanları elbette tek bir ümmet kılardı. Oysa, onlar, anlaşmazlığı sürdürmektedirler:
Rabbinin rahmet ettikleri dışında onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin (şu) sözü tamamlanıp gerçekleşmiştir: «Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, onların tümünden dolduracağım.»
Sana peygamberlerin haberlerinden -kalbini kendisiyle sağlamlaştıracak- doğru haberler aktarıyoruz. Bunda da sana hak ve mü´minlere bir öğüt ve uyarı gelmiştir.
İman etmeyenlere de ki: «Yapabileceğinizi yapın; kuşkusuz biz de yapacağız.»
Ve gözleyip durun; gerçekten biz de gözleyip durmaktayız.»
Göklerin ve yerin gaybı Allah´ındır, bütün işler O´na döndürülür; öyleyse O´na kulluk edin ve O´na tevekkül edin. Senin Rabbin yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.
Elif, Lâm, Râ. Hakîm ve Habîr olandan bir kitaptır ki bu, ayetleri önce muhkem kılınmış, sonra ayrıntılı hale getirilmiştir.
Ki başkasına değil, yalnız Allah´a ibadet edesiniz! Kuşkusuz, ben size O´ndan gelen bir uyarıcı ve müjdeciyim.
Af dileyin Rabbinizden; sonra da tövbe ile O´na yönelin ki, belirlenmiş bir süreye kadar sizi güzel bir nimetle nimetlendirsin ve her farklı derece sahibine hak ettiği ödülü versin. Eğer yüz çevirirseniz, o takdirde sizi büyük bir günün azabıyla korkuturum.
Yalnız Allah´adır dönüşünüz. Ve O, herşeye Kadîr´dir.
Dikkatle bakın! Onlar O´ndan gizlenmek için göğüslerini bükerler. Dikkat edin! Onlar giysileriyle sarılıp sarmaladıkları zaman da O, onların gizlemekte olduklarını da açığa vurduklarını da bilmektedir. Çünkü O, göğüslerin içini çok iyi bilendir.
Yerde hiçbir debelenen yoktur ki, rızkı Allah´ın üzerinde olmasın. O, onun karar kıldığı noktayı da bilir, emanet edildiği yeri de. Herşey, apaçık bir Kitap´tadır.
O, odur ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. O´nun arşı da su üzerinde idi. Böyle yapması, iş ve davranış yönünden hanginizin daha güzel olduğunu belirlemek için sizi denemeye yöneliktir. Sen, "Kuşkusuz, sizler ölümden sonra diriltileceksiniz!" dediğinde, küfre batanlar hemen ve kesinlikle şöyle derler: "Bu apaçık bir büyüden başka şey değildir."
Ve eğer onlardan azabı, belirlenmiş bir süreye kadar ertelesek, mutlaka şöyle diyeceklerdir: "Onu erteleyen de ne?" Gözünüzü açın, azap onlara geldiği gün, kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve alay edip durdukları şey, kendilerini sarmış olacaktır.
İnsana bizden bir rahmet tattırıp sonra onu ondan çekip alsak, insan elbette çok ümitsiz, çok nankör bir hale düşer.
Ve eğer ona, kendisine gelip çatan bir zorluk ve kederden sonra bolluk ve nimet tattırırsak, hiç kuşkusuz şöyle diyecektir: "Tüm sıkıntı ve kötülükler benden uzaklaşmıştır." Bu durumda o, bir sevinç şımarığı, bir kendini beğenmiş olur.
Sabredip hayra ve barışa yönelik amel sergileyenler böyle yapmazlar. Bunlar kendileri için bir yarlıgama ve büyük bir ödül öngörülen kişilerdir.
Belki de sen; onlar, "Ona bir hazine indirilseydi, yahut beraberinde bir melek gelseydi ya!" diyorlar diye göğsün sıkışıp daralarak, sana vahyedilmekte olanının bir kısmını terk etmeye kalkarsın. Gerçek olan şu ki, sen sadece bir uyarıcısın. Allah ise her şey üzerinde bir Vekîl´dir.
Yoksa, "Onu uydurdu" mu diyorlar! De ki: "Öyleyse hadi, onun benzeri, uydurma on sure de siz getirin; eğer doğru sözlüler iseniz, Allah´tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın."
Eğer size cevap veremedilerse artık bilin ki o, ancak Allah´ın ilmiyle indirilmiştir. Ve O´ndan başka da ilah yoktur. Artık müslüman oluyor/Allah´a teslim oluyor musunuz?
Her kim iğreti hayatı ve onun süsünü isterse böylelerinin yapıp ettiklerinin karşılığını kendilerine bu hayatta tam olarak veririz. Onlar dünyada hiçbir eksiltmeye uğratılmazlar.
Öyleleridir ki bunlar, âhirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Sanayi olarak ürettikleri, orada işe yaramaz olmuştur. Yapıp ettikleri de bâtıl hale gelmiştir.
Böyleleri şu kimse gibi olur mu: Rabbinden bir beyyine üzerinedir, O´ndan bir tanık da kendisini izler. Tanıktan önce de bir kılavuz ve rahmet olarak Mûsa´nın kitabı var. Onlar ona inanırlar. Hiziplerden onu inkâr edenin varış yeri ateştir. Ondan asla kuşkuya düşme; o Rabbinden bir haktır ama insanların çokları inanmıyorlar.
Yalan düzerek Allah´a iftira edenden daha zalim kim var? Onlar Rablerine arz edilecekler. Tanıklar diyecekler ki: "İşte bunlardır Rableri hakkında yalan uyduranlar." Herkes duysun ki, Allah´ın laneti zalimler üstünedir.
O zalimler ki, Allah´ın yolundan alıkoyar, o yolu yamultmak isterler. Onlar, âhireti de inkâr ederler.
Bunlar yeryüzünde kimseyi âciz bırakamazlar. Allah´tan başka hiçbir dostları da yoktur. Onlara azap kat kat verilecektir. Hem işitmeye güçleri yetmiyordu hem de göremiyorlardı.
İşte bunlardır öz benliklerini hüsrana uğratanlar. İftira için kullandıkları şeyler de kendilerini bırakıp kaybolmuştur.
Hiç kuşku yok ki bunlar, âhirette de hüsranın en beterine uğrayanlar olacaklardır.
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yaparak Rablerine içten bir bağlılıkla boyun eğenlere gelince, onlar cennet halkıdırlar. Sürekli kalacaklardır orada.
Bu iki topluluğun durumu körle sağır, görenle işiten farkına benzer. Örnek olarak bu ikisi bir olur mu? Hâlâ düşünüp taşınıyor musunuz?
Yemin olsun biz, Nûh´u da toplumuna resul olarak göndermiştik. "Ben sizin için açık bir uyarıcıyım."
"Allah´tan başkasına kulluk etmeyin. Korkunç bir gününün azabına uğramanızdan korkuyorum." demişti de,
Toplumunun küfre sapanlarından bir grup kodaman şöyle konuşmuştu: "Bize göre sen, bizim gibi bir insandan başkası değilsin. Bakıyoruz sana, ayak takımımızın basit görüşlü insanlarından başkası ardına düşmüyor. Sizin bize hiçbir üstünlüğünüzün olduğuna inanmıyoruz. Aksine, sizi yalancılar sayıyoruz."
Nûh dedi ki: "Ey toplumum! Bir düşünün! Ya ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeysem; katından bana bir rahmet vermiş de o rahmet sizin gözlerinizden saklanmışsa! Siz ona tiksintiyle bakarken, biz sizi ona zorla mı ulaştıracağız?"
"Hem ben sizden buna karşı bir mal da istemiyorum. Benim ücretim Allah´tandır. Ama ben iman edenleri paylayıp kovamam. Çünkü onlar Rablerine varacaklar. Ama sizin cehalete batmış bir toplum olduğunuzu görüyorum."
"Ey toplumum! Eğer ben onları paylayıp kovarsam, Allah´a karşı bana kim yardım edebilir? Hâlâ düşünmüyor musunuz?"
"Ben size demiyorum ki, Allah´ın hazineleri benim yanımdadır. Ben gaybı bilmem. Ben bir meleğim de demiyorum. Ama gözlerinizin horlayarak baktığı kişiler için, ´Allah bunlara hiçbir hayır vermeyecek´ diyemem. Onların benliklerinde neyin saklı olduğunu Allah daha iyi bilir. Başka türlü davranırsam kesinlikle zalimlerden olurum."
Dediler ki: "Ey Nûh! Sen bizimle uğraştın, bizimle mücadelede çok da ileri gittin. Eğer doğru sözlülerden isen bizi tehdit ettiğin şeyi ortaya getir."
Nûh dedi: "Onu size, dilediği takdirde ancak Allah getirir, siz de hiçbir engel çıkaramazsınız."
"Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermeyi gaye edinsem de öğüdüm size hiçbir yarar sağlamaz. O´dur sizin Rabbiniz ve O´na döndürüleceksiniz."
Yoksa, "Onu kendisi uydurdu." mu diyorlar? De ki: "Eğer onu uydurmuşsam işlediğim suç benim aleyhimedir. Ama ben, sizin işlemekte olduğunuz suçlardan sorumlu değilim."
Nûh´a şöyle vahyolundu: "Toplumundan, daha önce inanmış olanlar dışında hiç kimse iman etmeyecektir. Artık onların yaptıkları yüzünden tasalanıp durma."
Vahyimize bağlı olarak gözlerimizin önünde gemiyi yap. Ve zulmedenler hakkında benimle karşılıklı laf edip durma. Onlar, mutlaka boğulacaklardır.
Gemiyi yapıyordu. Toplumundan herhangi bir grup yanından geçtikçe onunla alay ediyorlardı. Dedi ki Nûh "Bizimle alay ediyorsanız, biz de sizinle alay edeceğiz. Tıpkı sizin eğlendiğiniz gibi."
"Rezil eden azabın kime geleceğini, sürekli azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz."
Nihayet emrimiz gelip de tandır kaynayınca şöyle seslendik: "Yükle içine her birinden ikişer çift ve aleyhinde hüküm verilen hariç olmak üzere aileni, bir de iman etmiş olanları." Ama Nûh´la birlikte çok az bir kısmı iman etmişti.
Nûh dedi: "Binin içine! Onun akıp gitmesi de demir atması da Allah´ın adıyladır. Benim Rabbim elbette ki Gafûr´dur, Rahîm´dir."
Gemi onları, dağlar gibi dalgalar üstünden yürütüp götürüyordu. Nûh onlardan ayrı bir yerde duran oğluna seslendi: "Oğulcuğum, bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma."
Oğlu cevap verdi: "Bir dağa sığınacağım, beni sudan korur." Nûh dedi: "Allah´ın merhamet ettiği dışında bugün hiç kimse için Allah´ın kararından kurtaracak yoktur." Ve ikisi arasına dalga girdi de o, boğulanlar arasına katıldı.
Ve denildi: "Ey yer! Suyunu yut ve ey gök, sen de tut." Ve su çekidi. İş bitirilmişti. Gemi, Cûdi üzerine oturdu ve haykırıldı: "O zalimler topluluğu geri gelmez olsun!"
Bu arada Nûh, Rabbine yakardı da dedi ki: "Rabbim, oğlum benim ailemdendi! Senin vaadin elbette haktır. Sen hâkimlerin, hükmü en güzel verenisin."
Allah buyurdu: "Ey Nûh! O, senin ailenden değildi. Yaptığı, iyi olmayan bir işti. Hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Cahillerden olmaman hususunda seni uyarırım."
Nûh dedi: "Rabbim! Hakkında bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni affetmez, bana acımazsan hüsrana uğrayanlardan olurum."
Şöyle denildi: "Ey Nûh! Sana ve seninle beraber olanlardan diğer gruplara bizden bereketler ve bir selamla aşağıya in. Bazı ümmetler de var, kendilerini önce nimetlendireceğiz sonra bizden acıklı bir azap hepsini kucaklayacak."
İşte bunlar, sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları sen de bilmiyordun, toplumun da... Artık sabırlı ol! Sonuç, takvaya sarılanlarındır.
Âd´a da kardeşleri Hûd´u gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka ilahınız yok. Siz sadece uydurmalara bel bağlamışsınız."
"Ey toplumum! Bu tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına düşmez. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?"
"Ey toplumum! Rabbinizden af dileyin, sonra O´na yönelin ki üzerinize göğü bol bol göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın. Günahkârlar olup da Allah´tan yüz çevirmeyin."
Dediler ki: "Ey Hûd! Bize hiçbir kanıt getirmedin. Senin sözünle ilahlarımızı terk edecek değiliz. Zaten biz sana inanmıyoruz."
"Sadece şunu söylüyoruz: ´İlahlarımızdan biri seni kötü çarpmış." Hûd dedi: "Ben Allah´ı tanık tutuyorum, siz de tanık olun ki, ben sizin Allah´a ortak yaptıklarınızdan uzağım."
"Allah dışındaki tanrılarınızdan uzağım. Hadi, hep birlikte bana tuzak kurun, bana hiç göz açtırmayın."
"Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah´a dayanıp güvendim. Hiçbir canlı yoktur ki O, onu perçeminden yakalamış olmasın. Hiç kuşkusuz benim Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir."
"Eğer yüz çevirirseniz ben, bana gönderilen şeyi size tebliğ etmiş bulunuyorum. Rabbim, yerinize başka bir topluluk getirir ve siz O´na hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Kuşkusuz benim Rabbim her şey üzerinde bir Hafîz´dir; kollar, gözetir."
Emrimiz gelince, Hûd´u ve onunla birlikte iman etmiş olanları bizden bir rahmetle kurtardık. Biz onları çok ağır bir azaptan kurtardık.
İşte buydu Âd. Rablerinin ayetlerine kafa tuttular, O´nun resullerine isyan ettiler. Ve her inatçı zorbanın emrine uydular.
Bu dünyada ve kıyamet gününde arkalarına lanet takıldı. Dikkat edin; Âd, Rablerine nankörlük etmişti. Dikkat edin, Hûd´un kavmi olan Âd geri gelmez oldu.
Semûd´a da kardeşleri Sâlih´i gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka ilahınız yok. Sizi topraktan oluşturan ve size orada ömür geçirten O´dur. Artık O´ndan af dileyin, O´na dönün. Rabbim Karîb´dir, bize çok yakındır; Mucîb´dir, bize cevap verir."
Dediler ki: "Ey Sâlih! Sen bundan önce, aramızda aranan/ümit beslenen bir kişi idin. Şimdi kalkmış, atalarımızın kulluk ettiklerine kulluk etmemizi mi yasaklıyorsun? Gerçek şu ki biz, bizi çağırdığın şey hakkında kafaları karıştıran bir kuşku içindeyiz."
Dedi ki: "Ey kavmim! Hiç düşündünüz mü? Ya ben Rabbimden bir beyyine üzerindeysem, bana kendisinden bir rahmet sunmuşsa! Bu durumda ben O´na isyan edersem, bana Allah´a karşı kim yardım eder? Sizin bana, yıkım ve hüsranı artırmak dışında bir katkınız olamaz."
"Ey toplumum! İşte şu size, Allah´ın bir mucize olan devesi. Rahat bırakın onu. Allah´ın toprağında karnını doyursun. Bir kötülük dokundurmayın ona. Yoksa sizi çok yakın bir azap yakalayıverir."
Ama deveyi yere yıkıp kestiler. Sâlih dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha nimetlenin. Bu, yalanlanamayacak bir tehdittir."
Emrimiz gelince Sâlih´i ve onunla birlikte iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık. O günün rezilliğinden kurtardık. Senin Rabbin, evet O, Kavî´dir, Azîz´dir.
Zulme sapmış olanları o korkunç titreşimli ses yakaladı da öz yurtlarında yere çökmüş hale geldiler.
Sanki hiç hayat sürmemişlerdi orada. Dikkat edin! Semûd kavmi, Rablerine nankörlük etmişti. Dikkat edin, Semûd geri dönmez olmuştur.
Yemin olsun, resullerimiz İbrahim´e muştu getirip "Selam!" demişlerdi. O da "Selam!" demiş, fazla beklemeden kızartılmış bir buzağı getirmişti.
Ellerinin ona ulaşmadığını görünce onlardan işkillendi. Ve kendilerinden ürpermeye başladı. "Korkma, dediler, biz Lût kavmine gönderildik."
Orada dikilmekte olan karısı güldü. Bunun üzerine ona İshak´ı müjdeledik, İshak´ın arkasından da Yakub´u.
"Vay başıma, dedi. Doğuracak mıyım ben? Kendim bir kocakarı, kocam bir ihtiyar. Gerçekten şaşılacak şey bu."
Dediler ki: "Allah´ın emrine mi şaşıyorsun? Allah´ın rahmeti ve bereketleri üzerinizdedir ey ev halkı! O Hamîd´dir, Mecîd´dir."
İbrahim´den korku gidip yerine müjde gelince, Lût kavmi hakkında bizimle tartışır oldu.
İbrahim, gerçekten yufka yürekli bir insandı; herkes için ah eder, içini çekerdi, yalvarıp yakarırdı.
"Ey İbrahim! Bu halinden vazgeç. Rabbinin emri gelmiştir. Geri çevrilemez bir azap onların enselerine binecektir."
Elçilerimiz Lût´a geldiğinde onlar için kaygılanmış, göğsü daralmış da şöyle demişti: "Bu, zorlu bir gün!"
Lût´un kavmi koşarak onun yanına geldi. Bunlar daha önce de kötülükler yapmışlardı. Lût dedi ki: "Ey toplumum! İşte şunlar kızlarım. Onlar sizin için daha temiz. Allah´tan korkun da misafirlerim önünde beni rezil etmeyin. İçinizde olgun bir adam yok mu?"
Dediler ki: "Senin kızlarında hakkımız olmadığını çok iyi biliyorsun. Ne istediğimizi de çok iyi biliyorsun."
Dedi: "Ah, size karşı koyacak bir gücüm olsaydı yahut sağlam bir kaleye sığınabilseydim."
Melekler dediler: "Biz senin Rabbinin elçileriyiz. Sana asla el süremezler. Gecenin bir yerinde aileni götür. İçinizden hiç kimse geri kalmasın; karın müstesna. O, ötekilere çatan belaya çarptırılacaktır. Onların azap vakti, sabah vaktidir. Sabah da ne kadar yakın, değil mi?"
Nihayet emrimiz gelince oranın üstünü altına getirdik. Ve üzerlerine, pişirilmiş çamurdan yapılıp istif edilmiş taş yağdırdık.
Rabbin katında damgalanmış taşlar. Zalimlerden çok uzak değildir bu.
Medyen´e, kardeşleri Şuayb´ı göndermiştik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah´a kulluk edin. O´ndan başka tanrınız yok sizin. Eksik ölçüp yanlış tartmayın. Sizi nimet-bereket içinde görüyorum, ama sizin için sarıp kuşatan bir günün azabından da korkuyorum."
"Ey toplumum! Ölçüyü ve tartıyı tam bir dürüstlükle yapın. İnsanların eşyalarını tırtıklamayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak dolaşmayın."
"Eğer inananlar iseniz, Allah´ın bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinizde bir bekçi değilim."
Dediler ki: "Ey Şuayb! Namazın/duan mı emrediyor sana, atalarımızın tapar olduğunu terk etmemizi yahut mallarımızda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi? Esasında sen; gerçekten yumuşak huylu, olgun bir insansın."
Dedi: "Ey toplumum! Ya ben Rabbimden bir beyyine üzerindeysem, bana, lütfundan güzel bir rızık vermişse!... Size yasakladığım şeylerde, size söylediğimin aksine davranmak istemiyorum. Gücüm ölçüsünde barış ve iyilikten başka bir şey de istemiyorum. Başarım ancak Allah´ın desteğiyledir. Yalnız O´na güvendim ben, yalnız O´na yöneliyorum."
"Ey toplumum! Bana kafa tutmanız, sakın sizi Nûh kavminin yahut Hûd kavminin yahut Sâlih kavminin başlarına gelen musibetle yüz yüze getirmesin. Lût kavmi de sizden pek uzak değil."
"Rabbinizden af dileyip O´na yönelin. Rabbim Rahîm´dir, rahmeti sınırsızdır; Vedûd´dur, çok sevgilidir."
Dediler ki: "Ey Şuayb! Söylediklerinin birçoğunu anlamıyoruz. Ve biz seni aramızda zayıf bir adam olarak görüyoruz. Hani, kabilen olmasa, kafanı taşla ezivereceğiz. Senin bize karşı hiçbir üstünlüğün yok."
Dedi: "Ey toplumum! Sizce kabilem Allah´tan daha mı güçlü ve onurlu! Allah´ı arkanıza atıp dışlanmış hale getirdiniz. Rabbim, yapıp ettiklerinizi çepeçevre kuşatmıştır."
"Ey toplumum! Elinizden geleni yapın, ben görevimi yapıyorum. Yakında bileceksiniz rezil edici bir azabın kime geleceğini, yalancının kim olduğunu! Gözetleyin, ben de sizinle beraber gözetliyorum."
Emrimiz gelince Şuayb´ı ve onunla birlikte iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri o yüksek titreşimli sayha yakaladı da öz yurtlarında yere çömelmiş hale geldiler.
Sanki hiç yurt tutmamışlardı orada. Bakıp görün ki, Medyen de tıpkı Semûd gibi, dönüşü olmayan bir gidişle gitti.
Yemin olsun, Mûsa´yı ayetlerimizle ve açık bir kanıtla gönderdik;
Firavun´a ve kodamanlarına. Ama onlar Firavun´un emrine uydular. Oysaki, Firavun´un emri doğruya ve güzele ulaştırmıyordu.
Kıyamet günü kavmine önderlik eder. İşte onları suya götürür gibi ateşe götürdü. Ne kötü varış yeridir o götürüldükleri yer!
Peşlerine lanet takılmıştır: Hem burada hem kıyamet gününde ne kötü destektir o arkalarına takılmış olan!
İşte bunlar o kentlerin/medeniyetlerin haberlerinden bir kısmı, anlatıyoruz sana. Kimi hâlâ ayakta onların, kimi kökünden biçilip gitmiştir.
Onlara biz zulmetmedik. Ama onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin emri geldiğinde, Allah´ı bırakıp da yakardıkları ilahları kendilerine hiçbir yarar sağlamadı. İlahları onların sadece hasar ve hüsranlarını artırdı.
Rabbin zulme sapan kentleri/medeniyetleri çarptığı zaman, işte böyle çarpar. O´nun çarpması gerçekten korkunçtur, şiddetlidir.
Âhiret azabından korkan için bunda elbette ki bir ibret vardır. O, insanları bir araya getiren bir gündür. Görülesi bir gündür o!
Biz onu, sadece belirli bir süre için erteliyoruz.
O geldiği gün hiçbir benlik, O´nun izni olmadan söz söyleyemez. Onların bir kısmı bahtsız, bir kısmı mutludur.
Bahtsızlığa düşenler ateş içindedir. Çok ıstıraplı bir soluyuş ve hıçkırışları vardır orada.
Rabbinin dilemesi hariç, gökler ve yer durdukça onlar orada hep kalacaklardır. Rabbin, dilediğini öyle bir yerine getirir ki!...
Mutluluğa erdirilenlere gelince, onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi hariç, gökler ve yer durdukça onlar, hep orada kalacaklardır. Kesintisiz bir lütuf olarak...
Şunların kulluk etmekte oldukları şeyler yüzünden bir kuşku içine girme. Daha önce atalarının kulluk ettikleri gibi kulluk ediyorlar, hepsi bu. Biz onların da nasiplerini hiç eksiltmeden elbette vereceğiz.
Yemin olsun, Mûsa´ya Kitap´ı verdik de onda da ihtilafa düşüldü. Rabbinden bir kelime, önceden gelmiş olmasaydı, aralarında iş mutlaka bitirilirdi. Onlar bunun hakkında, kafaları karıştıran bir kuşku içindedirler.
Hiç kuşkusuz, Rabbin hepsinin amellerinin karşılığını tam tamına kendilerine verecektir. O, onların yapmakta olduklarından haberdardır.
O halde sen, emrolunduğun gibi dosdoğru yürü! Seninle birlikte tövbe edenler de... Sakın aşırılık edip azmayın! O, yapmakta olduklarınızı görüyor.
Zulmedenlere eğilim göstermeyin! Yoksa ateş sizi sarmalar. Allah´tan başka dostlarınız kalmaz, size yardım de edilmez.
Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namazı/duayı yerine getir. Güzellikler kötülükleri silip süpürür. İşte bu, Allah´ı ananlara bir öğüttür.
Sabret! Allah, güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmez.
Sizden önceki kuşakların söz ve eser sahibi olanları, yeryüzünde bozgunculuktan alıkoymalı değiller miydi? Ama içlerinden kurtarmış olduklarımızın az bir kısmı dışında hiçbiri bunu yapmadı. Zulme sapanlar ise içine gömüldükleri servet şımarıklığının ardına düşüp suçlular haline geldiler.
Halkı iyilik ve barış sevenler olsaydı, Rabbin o kentleri/medeniyetleri zulümle helâk edecek değildi ya!
Eğer Rabbin dileseydi insanları elbette ki bir tek ümmet yapardı. Ama birbirleriyle çekişmeye devam edeceklerdir.
Rabbinin rahmet ettikleri müstesna. O, onları işte bunun için yaratmıştır. Rabbinin, "Yemin olsun ben cehennemi, tümden insanlar ve cinlerle dolduracağım!" sözü tamamlanacaktır.
Resullerin haberlerinden, kendisiyle kalbini destekleyip sağlamlaştıracağımız her şeyi sana anlatıyoruz. Bunun içinde sana hak gelmiştir. Bunda, inananlar için bir öğüt ve hatırlatma da vardır.
İnanmayanlara de ki: "Yapabildiğinizi yapın, biz de işimizi yapıyoruz."
"Bekleyin, biz de bekliyoruz!"
Göklerin ve yerin gizli bilgileri Allah´a aittir. Tüm iş ve oluş O´na döndürülür. O halde O´na kulluk et, O´na dayanıp güven! Rabbin, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.