Kalem

الْقَلَمِ

Yazar: Abdulbakî Gölpınarlı - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Nûn, andolsun kâleme ve yazdıklarına.
  2. Sen, Rabbinin nîmeti sâyesinde deli değilsin.
  3. Ve sana, tükenmez, minnetsiz bir mükâfat var.
  4. Ve şüphe yok ki sen, pek büyük bir ahlâka sâhipsin elbette.
  5. Yakında sen de görürsün ve onlar da görürler.
  6. Deliliğe uğramış hanginiz?
  7. Şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanı da daha iyi bilir ve o, doğru yolu bulanları da daha iyi bilir.
  8. Artık yalanlayanlara itâat etme.
  9. Onlara yumuşaklık göstermeni arzularlar, öyle hareket etsen onlar da yumuşaklık gösterirler.
  10. Ve itâat etme çok yemin edenlerin, reyinde isâbet bulunmayanların hiçbirine.
  11. Ayıp arayan, kovucu ve söz getirip götürücüyle.
  12. Hayrı tamâmıyla meneden haddini aşmış suçluya.
  13. Ayrıca da çirkin ve kötü huylu soysuza.
  14. Mal-mülk ve evlât sâhibi bile olsa.
  15. Ona âyetlerimizi okuyunca eskilere âit masallar dedi.
  16. Büyüyüp bir hortuma dönen burnuna, yakında bir damga vururuz.
  17. Ve biz, onları açlıkla, kıtlıkla sınarız, nitekim o bahçe sâhiplerini de sınamıştık; hani, sabahleyin erkenden, bahçelerindeki mahsûlü kesmeye ant içmişlerdi.
  18. Ve Tanrı dilerse de dememişlerdi.
  19. Halbuki bahçenin üstünde, Rab-binden gelen bir felâket dolaşmadaydı ki onlar uyuyorlardı.
  20. Derken bahçe, bütün mahsûlü kesilip biçilmiş, kupkuru çorak bir yere, bir çöle dönmüştü.
  21. Sabahleyin birbirlerine sesleniyorlardı.
  22. Mahsûlünüzü kesip devşirecekseniz erkence koşun, gidin.
  23. Derken yola düştüler ve birbirlerine de gizlice diyorlardı ki.
  24. Bugün hiçbir yoksula yol vermeyin, yanınıza gelmesin sakın.
  25. Ve kendilerini, yoksulları men etmeye güçleri yeter sanarak erkenden gittiler.
  26. Bahçeyi görünce gerçekten de dediler, elbette yolumuzu şaşırdık.
  27. Hayır dediler, biz mahrûm olup gitmişiz.
  28. İçlerinden en iyileri, ben demedim miydi size dedi, mâbûdunuzu tenzîh etseniz ne olurdu.
  29. Dediler ki: Şanı yücedir Rabbimi-zin, gerçekten de zâlimlerden olduk biz.
  30. Bir birlerine dönerek birbirlerini kınamaya başladılar.
  31. Yazıklar olsun bize dediler, gerçekten de azmışız biz.
  32. Umulur ki Rabbimiz, onun yerine bize daha da hayırlısını verir, gerçekten de biz, Rabbimizi dilemede, ondan istemedeyiz.
  33. İşte bunun gibidir azap ve elbette âhiret azâbı, daha da büyüktür bilirseniz.
  34. Şüphe yok ki çekinenlere, Rableri katında Naîm cennetleri var.
  35. Artık Müslümanları da suçlularla bir mi tutacağız?
  36. Ne oldu size ki? Nasıl hükmediyorsunuz?
  37. Yoksa size mahsus bir kitap var da oradan mı okuyorsunuz.
  38. Orada, neyi beğenir, isterseniz sizindir diye mi yazılı?
  39. Yoksa hükmü kıyâmetedek sürecek antlar mı ettik size, şüphe yok ki ne buyurursanız o olacak sizin için diye?
  40. Onlara sor, bunlara kefîl olan kimmiş içlerinden?
  41. Yoksa ortakları mı var? Doğru söylüyorlarsa gelsinler bakalım ortaklarıyla.
  42. O gün, işler güçleşir ve secdeye dâvet edilirler, derken güçleri yetmez.
  43. Gözleri yere dikilir, üstlerine aşağılık çöker ve gerçekten de sağ esenken de secdeye dâvet edilmişlerdir de secde etmemişlerdi.
  44. Artık sen, bu sözü yalanlayanı bırak bana, biz onları yavaş-yavaş, hiç bilmedikleri yerden cehenneme çeker-dururuz.
  45. Ve onlara mühlet vermedeyim, fakat şüphe yok ki azâbım, pek kuvvetlidir.
  46. Yoksa onlardan ücret istiyorsun da derken onlar da ağır bir borç altında mı kaldılar?
  47. Yoksa gizli âlem, onların yanında da onu mu yazıyorlar?
  48. Artık sabret Rabbinin hükmüne ve balıkla arkadaş olana benzeme; hani o, dertten boğulmuş bir halde Rabbine nidâ etmişti.
  49. Rabbinden bir nîmet erişmeseydi ona elbette bir yere, fenâ bir halde bırakılır giderdi.
  50. Derken Rabbi, onu seçti de temiz kişilerden kıldı.
  51. Ve az kalmıştı ki kâfirler, Kur´ân´ı duydukları zaman seni gözleriyle yiyip helâk etsinler ve derlerdi ki: Şüphe yok, bu, bir deli elbette.
  52. Halbuki o, ancak âlemlere bir öğüttür.
Yazar: Adem Uğur - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki,
  2. Sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin.
  3. Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.
  4. Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.
  5. (Sen de) göreceksin, onlar da görecekler,
  6. Hanginizde delilik olduğunu yakında.
  7. Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilen O´dur.
  8. O halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun eğme!
  9. Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.
  10. Şunların hiçbirine itâat etme: Yemin edip duran, aşağılık,
  11. (Herkesi) kötüleyen, söz götürüp getiren,
  12. Hayra engel olan, mütecâviz ve saldırgan günahkar,
  13. Kaba ve kötülükle damgalı,
  14. Mal ve oğullar sahibi olmuş diye (böyle yolunu şaşırmış)
  15. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman o, "Öncekilerin masalları!" der.
  16. Biz yakında onun burnuna damga vuracağız (kibirini kırıp rezil edeceğiz).
  17. Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi.
  18. Onlar istisna da etmiyorlardı.
  19. Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir âfet (ateş) bahçeyi sarıverdi de,
  20. Bahçe kapkara kesildi.
  21. Sabah olurken birbirlerine seslendiler.
  22. Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin! diye.
  23. Derken yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı.
  24. Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın diye.
  25. (Evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.
  26. Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler.
  27. Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!
  28. İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: Ben size "Rabbinizi tesbih etsenize" dememiş miydim?
  29. Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler.
  30. Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.
  31. (Nihayet) şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz.
  32. Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi(O´nun hoşnutluğunu) arzuluyoruz.
  33. İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!
  34. Şu da muhakkak ki, takvâ sahipleri için Rableri katında nimetleri bol cennetler vardır.
  35. Öyle ya, (Allah´a) teslimiyet gösterenleri, (o) günahkârlar gibi tutar mıyız hiç?
  36. Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?
  37. Yoksa size ait bir kitap var da, (bu bâtıl inanışları) onda mı okuyorsunuz?
  38. Onda, beğendiğiniz her şey sizin için mutlaka vardır (diye mi yazılı)?
  39. Yoksa, "Ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?
  40. Sor onlara: Bu iddiayı onların hangisi savunacak?
  41. Yoksa ortakları mı var onların? Sözlerinde doğru iseler, hadi getirsinler ortaklarını!
  42. O gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler.
  43. Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür. Halbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı).
  44. (Resûlüm!) Sen bu sözü (Kur´an´ı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz.
  45. Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim fendim çok sağlamdır!
  46. Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
  47. Yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar?
  48. Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, dertli dertli Rabbine niyaz etmişti.
  49. Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı o, mutlaka, kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.
  50. Fakat ardından, Rabbi onu seçti (vahiy verdi) ve onu sâlihlerden kıldı.
  51. O inkâr edenler Zikr´i (Kur´an´ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâla da (kin ve hasetlerinden:) "Hiç şüphe yok o bir delidir" derler.
  52. Oysa o (Kur´an), âlemler için ancak bir öğüttür.
Yazar: Ali Bulaç - Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı Meal ve Sözlük
  1. Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.
  2. Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnun değilsin.
  3. Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır.
  4. Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.
  5. Artık yakında göreceksin ve onlar da görecekler.
  6. Sizden, hanginizin ´fitneye tutulup-çıldırdığını.´
  7. Elbette senin Rabbin, kimin Kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir.
  8. Şu halde yalanlayanlara itaat etme.
  9. Onlar, senin kendilerine yaranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı.
  10. Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık,
  11. Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan),
  12. Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar,
  13. Zorba-saygısız, sonra da kulağı kesik;
  14. Mal (servet) ve çocuklar sahibi oldu diye,
  15. Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: "(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır" diyen.
  16. Yakında Biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız.
  17. Gerçek şu ki, Biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi.
  18. (Bu konuda) Hiçbir istisna yapmıyorlardı.
  19. Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp-gelen bir bela´ onun üstünü sarıp-kuşatıverdi.
  20. Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup-kapkara kesildi.
  21. Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler.
  22. "Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkıp-çıkın."
  23. Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp-gittiler:
  24. "Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın."
  25. (Yoksulları) Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler.
  26. Ama onu görünce: "Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız" dediler.
  27. "Hayır, biz (herşeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık."
  28. (İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: "Ben size dememiş miydim? (Allah´ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?"
  29. Dediler ki: "Rabbimiz Seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz."
  30. Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar.
  31. "Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız" dediler.
  32. "Belki Rabbimiz, onun yerine daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca Rabbimiz´e rağbet eden kimseleriz."
  33. İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; bir bilseler.
  34. Doğrusu, muttaki olanlar için Rableri Katında nimetlerle donatılmış cennetler vardır.
  35. Öyleyse, Müslümanları suçlu-günahkar olanlar gibi (eşit) kılar mıyız?
  36. Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
  37. Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var?
  38. İçinde, neyi seçip-beğenirseniz, mutlaka sizin olacak diye.
  39. Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki siz ne hüküm verirseniz o, mutlaka sizin kalacak, diye.
  40. Onlara sor: "Hangisi bunun savunuculuğunu yapacak?
  41. Yoksa onların ortakları mı var? Şu halde eğer doğru sözlü kimselerse, ortaklarını getirsinler.
  42. Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler.
  43. Gözleri ´korkudan ve dehşetten düşük´, kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi.
  44. Artık bu sözü yalan sayanı sen Bana bırak. Biz onları, bilmeyecekleri bir yönden derece derece (azaba) yaklaştıracağız.
  45. Ben, onlara süre tanıyorum. Elbette Benim düzenim (cezalandırmam) sapasağlamdır.
  46. Sen, onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, onlar, haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altında kalmışlar?
  47. Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında mıdır ki, kendileri yazıp duruyorlar?
  48. Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.
  49. Eğer Rabbinden bir nimet ona ulaşmasaydı, mutlaka yerilmiş ve çıplak bir durumda (karaya) atılmış olacaktı.
  50. Fakat Rabbi onu seçti ve onu salih olanlardan kıldı.
  51. O inkar edenler, zikri (Kur´an´ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. "O, gerçekten bir delidir" diyorlar.
  52. Oysa o (Kur´an), alemlere bir zikr (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref)den başka bir şey değildir.
Yazar: Ali Fikri Yavuz - Kur'an-ı Kerim ve İzahlı Meal-i Alisi
  1. Nûn ve kalem, bir de satıra yazı yazdıkları şeyler hakkı için,
  2. Sen (Ey Rasûlüm, ikram edildiğin) Rabbinin (peygamberlik) nimeti ile bir mecnûn değilsin;
  3. Ve muhakkak sana tükenmez bir sevap var...
  4. Gerçekten sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin.
  5. Yakında göreceksin, onlar da (akıbetlerini) görecekler;
  6. Hanginizmiş mecnûn...
  7. Muhakkak senin Rabbin, kendi yolundan kimin saptığını en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de en iyi bilendir.
  8. O halde (Ey Rasûlüm, Allah’ı, Kur’an’ı ve peygamberi) yalanlıyanları tanıma.
  9. Arzu ettiler ki, (kendilerine) yumuşaklık göstersen, onlar da sana yumuşak davransalar.
  10. Bir de tanıma (haklı haksız) her çok yemin edeni, değersizi;
  11. Çok ayıplayanı, koğuculukla gezeni...
  12. Hayırdan alıkoyanı, aşırı zalimi, çok günahkârı;
  13. Zorbayı, bütün bunlarla beraber soysuz olan yardıkçıyı...
  14. Mal sahibidir ve oğulları vardır diye, (bunlara itaat etme).
  15. Ona âyetlerimiz (Kur’an) okunduğu zaman; “- Eskilerin masalları...” demiştir.
  16. Biz, yakında onun burnunu dağlıyacağız.
  17. Muhakkak ki biz, Mekke’lileri (kıtlık, açlık, ölüm ve esaret gibi belâlarla) imtihan ettik; nasıl ki o bağ sahiplerini bir belâ ile imtihan etmiştik: Hani o bağ sahipleri, sabah olunca bağın meyvelerini mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.
  18. İstisna da yapmıyorlaradı, (İnşaallah demiyorlardı).
  19. Bir de onlar uyurlarken, o bahçe üzerine Rabbinden bir belâ indi de,
  20. O bahçe, kapkara kesiliverdi, (kökünden yandı gitti).
  21. Derken sabahleyin birbirlerine seslendiler:
  22. “Haydin devşirecekseniz, ürününüzü toplamaya erken çıkın!”
  23. Hemen fırladılar; aralarında şöyle fısıldaşıyorlardı:
  24. “Bugün bağınıza bir miskin sokulmasın.”
  25. Hem zanlarınca, miskinleri mahrum etmeğe güçleri yeterek erkenden gittiler...
  26. Vakta ki o bahçeyi (böyle yanmış kapkara) gördüler : “-Biz, herhalde yanlış gelmişiz.” dediler.
  27. (Etrafa bakınıp kendi bahçeleri olduğunu anladıkları zaman da): “-Hayır, (bahçenin bereketinden) biz mahrum edilmişiz.” dediler.
  28. İnsaflıları şöyle dedi: “- Ben demedim mi size, tesbîh etseydiniz? (İnşaallah deyeydiniz).”
  29. Onlar: “- Seni tenzîh ederiz, Rabbimiz! Doğrusu biz zalimlermişiz.” dediler.
  30. Sonra da döndüler, birbirlerine kabahat yüklemeye başladılar:
  31. Dediler ki: “-Yazıklar olsun bizler azgınlarmışız.
  32. Umulur ki Rabbimiz, bize, onun yerine daha hayırlısını verir. Muhakkak biz, Rabbimizden hayır istiyenleriz.”
  33. İşte böyledir azab... Ahiret azabı ise, daha büyüktür; eğer bunu bilseler, (sakınırlardı).
  34. Muhakkak ki takva sahibleri için, Rableri katında Na’îm= nimetleri tükenmez cennetler var.
  35. Artık müslümanları, mücrim kâfirler gibi yapar mıyız, (hiç sevap bakımından onları bir tutar mıyız)?
  36. (Ey kâfirler, öldükten sonra müminle kâfir müsavi olur demekle) neyinize güveniyorsunuz? Nasıl (böyle yanlış) hüküm veriyorsunuz?
  37. Yoksa size mahsus kitap var da, onda şu dersi mi okuyorsunuz.
  38. “- Siz her şeyi arzu ederseniz, muhakkak o sizin olacak.” diye, içinde yazılı mıdır?
  39. Yoksa size karşı, üzerimizde kıyamet gününe kadar sürecek yeminler, taahhüdler mi var ki, kendi menfaatiniz için ne hüküm veriyorsanız mutlaka sizin olacak?
  40. (Ey Rasûlüm) onlara sor: “-İçlerinden hangisi (bu söyledikleri sözü dava edip doğru çıkarmağa) kefildir?...
  41. Yoksa onların (bu sözde) ortakları mı var? Öyle ise, o ortaklarını da getirsinler, eğer (sözlerinde) doğru iseler.”
  42. O kıyamet günü ki, iş güçleşip hakikat perdesi açılmağa başlıyacak, secdeye (Hakka boyun eğmeğe) çağrılacaklar; fakat güçleri yetmiyecektir.
  43. Gözleri düşkün bir halde, kendilerini bir zillet saracaktır. Halbuki, vaktiyle (dünyada) başları selâmette iken, bu secdeye davet olunuyorlardı; (da onu kabul etmiyorlardı).
  44. O halde (Ey Rasûlüm), bu Kur’an’ı yalan sayanları bana bırak, (sen kalbini onlarla meşgul etme. Ben onların hakkından gelirim). Biz, onları, bilemiyecekleri yönden derece derece azaba yaklaştırırız; (Onlara sıhhat ve bol nimet veririz de, onu haklarında iyi zannederler. Halbuki o kâfirlere verdiğimiz bu mühletin sonu fecidir).
  45. Ben onlara mühlet veririm; çünkü benim azabım çok şiddetlidir, (onu kimse önliyemez).
  46. Yoksa sen, (Mekke halkına risaletini tebliğden dolayı) onlardan bir ücret istiyorsun da, borçlu kalmaktan, yük altında ezilmişlerdir?
  47. Yoksa gayb (Allah’ın ilmi) yanlarında da, onlar (ondan) mı yazıyorlar?
  48. O halde (Ey Rasûlüm, Allah’ın kâfirlere mühlet vermesine dair olan) Rabbinin hükmüne sabret de, Yûnus peygamber gibi (aceleci) olma. Hani o, (balığın karnında) gamla dolu olduğu halde dua etmişti.
  49. Eğer Rabbinden, ona, bir rahmet yetişmiş olmasaydı, kötü bir şekilde (balığın karnından) yeryüzüne atılacaktı.
  50. Fakat Rabbi onu seçti de, kendisini salihlerden (peygamberlerden) kıldı.
  51. Doğrusu o kâfirler, Kur’an’ı işittikleri vakit, (sana olan düşmanlıklarından dolayı) az kalsın gözleri ile seni devireceklerdi. Hâlâ da (senin için): “-Muhakkak O bir mecnûndur.” diyorlar.
  52. Halbuki o Kur’an bütün âlemler için ancak bir öğüddür.
Yazar: Bekir Sadak - Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlatımı
  1. (1-2) Nun; kalem ve onunla yazilanlara and olsun ki, sen Rabbinin nimetine ugramis bir kimsesin, deli degilsin.
  2. (1-2) Nun; kalem ve onunla yazilanlara and olsun ki, sen Rabbinin nimetine ugramis bir kimsesin, deli degilsin.
  3. Dogrusu sana kesintisiz bir ecir vardir.
  4. suphesiz sen buyuk bir ahlaka sahipsindir.
  5. (5-6) Hanginizin aklindan zoru oldugunu yakinda sen de goreceksin, onlar da gorecekler.
  6. (5-6) Hanginizin aklindan zoru oldugunu yakinda sen de goreceksin, onlar da gorecekler.
  7. Dogrusu senin Rabbin, yolundan sapitanlari cok iyi bilir; O, dogru yolda olanlari da cok iyi bilir.
  8. Bundan boyle, yalanlayanlara aldirma;
  9. (Onlar sana indirilen ayetlerden begenmediklerini birakman suretiyle senin) kendilerine yumusak davranmani isterler; boyle yapsan, onlar da seni over, yumusak davranirlar.
  10. (10-14) Diliyle igneleyen, kovuculuk eden, iyiligi daima onleyen, asiri giden, suc isleyen, cok yemin eden alcak zorbaya, butun bunlar disinda bir de soysuzlukla damgalanmis kimseye, mal ve ogullari vardir diye aldiris etmeyesin.
  11. (10-14) Diliyle igneleyen, kovuculuk eden, iyiligi daima onleyen, asiri giden, suc isleyen, cok yemin eden alcak zorbaya, butun bunlar disinda bir de soysuzlukla damgalanmis kimseye, mal ve ogullari vardir diye aldiris etmeyesin.
  12. (10-14) Diliyle igneleyen, kovuculuk eden, iyiligi daima onleyen, asiri giden, suc isleyen, cok yemin eden alcak zorbaya, butun bunlar disinda bir de soysuzlukla damgalanmis kimseye, mal ve ogullari vardir diye aldiris etmeyesin.
  13. (10-14) Diliyle igneleyen, kovuculuk eden, iyiligi daima onleyen, asiri giden, suc isleyen, cok yemin eden alcak zorbaya, butun bunlar disinda bir de soysuzlukla damgalanmis kimseye, mal ve ogullari vardir diye aldiris etmeyesin.
  14. (10-14) Diliyle igneleyen, kovuculuk eden, iyiligi daima onleyen, asiri giden, suc isleyen, cok yemin eden alcak zorbaya, butun bunlar disinda bir de soysuzlukla damgalanmis kimseye, mal ve ogullari vardir diye aldiris etmeyesin.
  15. Ayetlerimiz ona okundugu zaman: «Oncekilerin masallari» der.
  16. Onun havada olan burnunu yakinda yere surtecegiz.
  17. (17-18) Biz bunlari, vaktiyle bahce sahiplerini denedigimiz gibi denedik. Sahipleri daha sabah olmadan, bahceyi devsireceklerine bir istisna payi birakmaksizin yemin etmislerdi.
  18. (17-18) Biz bunlari, vaktiyle bahce sahiplerini denedigimiz gibi denedik. Sahipleri daha sabah olmadan, bahceyi devsireceklerine bir istisna payi birakmaksizin yemin etmislerdi.
  19. (19-20) Ama onlar daha uykudayken Rabbinin katindan gonderilen bir salgin o bahceyi sarivermisti de bahce kapkara kesilmisti.
  20. (19-20) Ama onlar daha uykudayken Rabbinin katindan gonderilen bir salgin o bahceyi sarivermisti de bahce kapkara kesilmisti.
  21. (21-22) Sabah erken: «Urunlerinizi devsirecekseniz erken cikin» diye birbirlerine seslendiler.
  22. (21-22) Sabah erken: «Urunlerinizi devsirecekseniz erken cikin» diye birbirlerine seslendiler.
  23. (23-24) «ugun orada, hicbir duskun kimse yanimiza sokulmasin» diye gizli gizli konusarak yuruyorlardi.
  24. (23-24) «ugun orada, hicbir duskun kimse yanimiza sokulmasin» diye gizli gizli konusarak yuruyorlardi.
  25. Yoksullara yardim etmeye gucleri yeterken boyle konusarak erkenden gittiler.
  26. (26-27) Bahceyi gorduklerinde: «Herhalde yolumuzu sasirmis olacagiz; belki de biz yoksun birakildik» dediler.
  27. (26-27) Bahceyi gorduklerinde: «Herhalde yolumuzu sasirmis olacagiz; belki de biz yoksun birakildik» dediler.
  28. Ortancalari: «Ben size Allah´i anmaniz gerekmez mi? dememis miydim?» dedi.
  29. «ORabbimizi tenzih ederiz; dogrusu biz yazik etmistik» dediler.
  30. Birbirlerini yermeye basladilar.
  31. Sonra soyle dediler: «Yaziklar olsun bize; dogrusu azginlik edenlerdendik.»
  32. «Belki Rabbimiz bize bundan daha iyisini verir; dogrusu artik, Rabbimizden dilemekteyiz.»
  33. Iste azap boyledir; ama ahiret azabi daha buyuktur; keske bilseler! *
  34. Allah´a karsi gelmekten sakinanlara, Rableri katinda nimet cennetleri vardir.
  35. Kendilerini Allah´a vermis olanlari hic suclular gibi tutar miyiz?
  36. Ne oluyorsunuz? Ne bicim hukmediyorsunuz?
  37. Yoksa okudugunuz bir kitabiniz mi var?
  38. Sectikleriniz herhalde orada olacaktir.
  39. Yoksa aleyhimizde, kiyamet gunune kadar suregidecek ahidleriniz mi var ki, kendinize hukmettikleriniz sizin olacaktir?
  40. Sor onlara: «Bunu kim uzerine alir?»
  41. Yoksa onlarin ortaklari mi vardir? Dogru sozlu iseler ortaklarini getirsinler.
  42. (42-43) O gun isin dehsetinden baldirlar acilir; gozleri donmu3gj olarak yuzlerini zillet burur; Secdeye cagirilirlar ama buna gucleri yetmez. Oysa, kendileri sapasaglam olduklari zaman secdeye cagirilmislardi.
  43. (42-43) O gun isin dehsetinden baldirlar acilir; gozleri donmu3gj olarak yuzlerini zillet burur; Secdeye cagirilirlar ama buna gucleri yetmez. Oysa, kendileri sapasaglam olduklari zaman secdeye cagirilmislardi.
  44. Kuran´i yalanlayanlari Bana birak; Biz onlari bilmedikleri yerden yavas yavas azaba yaklastiracagiz.
  45. Onlara mehil veriyorum; dogrusu Benim tuzagim saglamdir.
  46. Yoksa, sen onlardan ucret istiyorsun da, agir bir borc altinda mi kaliyorlar? Elbette hayir.
  47. Yoksa, gaybin bilgisi kendilerinin katinda da onlar mi yaziyorlar?
  48. Sen Rabbinin hukmune kadar sabret; balik sahibi (Yunus) gibi olma, o, pek uzgun olarak Rabbine seslenmisti.
  49. Rabbinin katindan ona bir nimet ulasmasaydi, kinanmis olarak sahile atilacakti.
  50. (50-51) Rabbi onu secip iyilerden kildi. Dogrusu inkar edenler, Kuran´i dinlediklerinde nerdeyse seni gozleriyle yikip devireceklerdi. «O delidir» diyorlardi.
  51. (50-51) Rabbi onu secip iyilerden kildi. Dogrusu inkar edenler, Kuran´i dinlediklerinde nerdeyse seni gozleriyle yikip devireceklerdi. «O delidir» diyorlardi.
  52. Oysa Kuran, alemler icin bir ogutten baska bir sey degildir. *
Yazar: Celal Yıldırım - Tefsirli Kur'an-ı Kerim Meali
  1. Nûn´a, Kâlem´e ve (kalemle) satır satır yazdıklarına and olsun ki,
  2. Sen, Rabbin nîmetiyle (şımarıp dengeni kaybeden) bir çılgın değilsin.
  3. Şüphesiz ki senin için ardı arkası kesilmez bir ecir vardır.
  4. Ve sen, elbette büyük yüksek bir ahlâk üzeresin.
  5. (5-6) Yakında kimlerin fitneye uğramış çılgın olduğunu sen de göreceksin, onlar da görecekler.
  6. (5-6) Yakında kimlerin fitneye uğramış çılgın olduğunu sen de göreceksin, onlar da görecekler.
  7. Şüphesiz ki Rabbin, yolundan sapan kimseyi daha iyi bilir ve O, doğru yol üzere bulunanları da daha iyi bilir.
  8. (Hakk´ı) yalan sayanlara boyun eğme.
  9. Onlar senin yapmacık da olsa (kendilerine) yumuşak ve müsamahalı davranmanı, kendilerinin de sana yapmacık yumuşaklık göstereceklerini isterler.
  10. (10-11-12-13-14) Çok yemin eden, değersiz alçak, kusur araştırıp leke süren, ikiyüzlülük edip söz götürüp getiren, hayra hep engel olan, saldırgan olup hakları çiğneyen, günah işleyen, kaba ve şerefsiz ve sonra da soysuz olan hiçbir kimseye —mal ve oğullar sahibi de olsa— boyun eğme.
  11. (10-11-12-13-14) Çok yemin eden, değersiz alçak, kusur araştırıp leke süren, ikiyüzlülük edip söz götürüp getiren, hayra hep engel olan, saldırgan olup hakları çiğneyen, günah işleyen, kaba ve şerefsiz ve sonra da soysuz olan hiçbir kimseye —mal ve oğullar sahibi de olsa— boyun eğme.
  12. (10-11-12-13-14) Çok yemin eden, değersiz alçak, kusur araştırıp leke süren, ikiyüzlülük edip söz götürüp getiren, hayra hep engel olan, saldırgan olup hakları çiğneyen, günah işleyen, kaba ve şerefsiz ve sonra da soysuz olan hiçbir kimseye —mal ve oğullar sahibi de olsa— boyun eğme.
  13. (10-11-12-13-14) Çok yemin eden, değersiz alçak, kusur araştırıp leke süren, ikiyüzlülük edip söz götürüp getiren, hayra hep engel olan, saldırgan olup hakları çiğneyen, günah işleyen, kaba ve şerefsiz ve sonra da soysuz olan hiçbir kimseye —mal ve oğullar sahibi de olsa— boyun eğme.
  14. (10-11-12-13-14) Çok yemin eden, değersiz alçak, kusur araştırıp leke süren, ikiyüzlülük edip söz götürüp getiren, hayra hep engel olan, saldırgan olup hakları çiğneyen, günah işleyen, kaba ve şerefsiz ve sonra da soysuz olan hiçbir kimseye —mal ve oğullar sahibi de olsa— boyun eğme.
  15. Onun karşısında âyetlerimiz okunurken: «Öncekilerin masallarıdır» der.
  16. Yakında onun burnunu damgalıyacağız.
  17. (17-18) Şüphesiz ki biz, onları ürünlerini sabahladıklarında devşireceklerine yemin eden ve hiçbir istisna yapmayan bahçe sahiplerini belâya uğratıp denediğimiz gibi belâya uğratıp denedik.
  18. (17-18) Şüphesiz ki biz, onları ürünlerini sabahladıklarında devşireceklerine yemin eden ve hiçbir istisna yapmayan bahçe sahiplerini belâya uğratıp denediğimiz gibi belâya uğratıp denedik.
  19. Kendileri henüz uykuda iken Rabbin tarafından dolaşan bir belâ, bahçeyi sarıverdi.
  20. Sabaha doğru bahçe (yok olup) siyah bir kül (yığını halin)e döndü.
  21. Sabahleyin birbirlerine seslendiler:
  22. Devşirecekseniz, haydi durmayın erkenden ürünlerinizin başına gidiniz !
  23. (23-24) Derken hemen yola koyuldular ve şöyle fısıldaştılar: «Sakın bugün ürünlerimizin orada aramıza bir yoksul sokulmasın.»
  24. (23-24) Derken hemen yola koyuldular ve şöyle fısıldaştılar: «Sakın bugün ürünlerimizin orada aramıza bir yoksul sokulmasın.»
  25. (Yoksulu) engellemeye güçleri yeter halde sabah erkenden gittiler.
  26. (26-27) Bahçeyi görünce : «Biz şüphesiz şaşırıp (başka yere) sapmışız, hayır biz mahrum kalmışız» dediler.
  27. (26-27) Bahçeyi görünce : «Biz şüphesiz şaşırıp (başka yere) sapmışız, hayır biz mahrum kalmışız» dediler.
  28. çlerinden en uygun düşüneni : «Ben size demedim mi, tesbîh etseydiniz ya !?» dedi.
  29. Onlar da: «Rabbimiz! Seni tesbîh ve tenzîh ederiz. Şüphesiz ki, biz zalimlermişiz» dediler.
  30. Sonra birbirlerine dönüp kendilerini kınamaya başladılar.
  31. Yazıklar olsun bize! Doğrusu biz azgınlarmışız.
  32. Umulur ki Rabbimiz, o bahçenin yerine bize daha iyisini verir. Biz artık Rabbımızı (O´nun lûtf-u keremini) gönülden istemekteyiz, dediler.
  33. İşte azâb böyledir ve and olsun ki Âhiret azabı daha büyüktür. Bunu bir bilseler!.
  34. Şüphesiz ki, muttakîlere (Allah´tan korkup haksızlıktan, azgınlıktan, cimrilikten sakınanlara) Rabblarının yanında Nîmet Cennetleri (veya Naim Cennetleri) vardır.
  35. Artık biz, (hakka) teslimiyet gösterenleri, günahkâr suçlular gibi mi tutarız ?
  36. Ne oluyor size ? Nasıl hükmediyorsunuz?..
  37. Yoksa size ait ders yapıp okuduğunuz bir kitap mı var?
  38. İçinde neleri seçip beğenirseniz onlar sizin olacak (diye) bir bilgi mi var?
  39. Yoksa üzerimizde Kıyâmet´e kadar sürüp gidecek sizden yana yeminler mi var ki, siz neleri hükmederseniz o sizin olacak diye ?
  40. Sor onlara: İçlerinden hangisi buna kefîl ?..
  41. Yoksa onlara ait ortaklar mı var? O halde eğer doğru kişiler iseler, ortaklarını getirsinler.
  42. O gün, baldır-bacak açılacak ; secdeye çağrılacaklar ama (buna) güçleri yetmiyecek.
  43. Gözleri korkudan kararmış halde kendilerini zillet sarıvermiştir. Oysa (daha önce Dünya´da) kendileri sağlam ve sıhhatli iken secdeye çağrılırlardı.
  44. Artık bu sözü yalanlayanı bana bırak; biz, onları bilmedikleri cihetten kademe kademe sürükleyip (azaba) yaklaştırırız.
  45. Onlara biraz zaman verip erteliyoruz; şüphesiz ki, benim ceza düzenim oldukça sağlamdır.
  46. Yoksa sen, onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden kendileri ağır bir borç altına mı girmiş bulunuyorlar?
  47. Yoksa gayb ile ilgili bilgiler yanlarında bulunuyor da onu mu yazıyorlar ?
  48. Sen, Rabbının hükmünü sabırla bekle de, o balığın arkadaşı (Yunus) gibi olma. Hani o öfkeye kapılıp üzüntü içinde (Rabbına) seslenip duâ etmişti.
  49. Eğer Rabbından ona bir lütuf nimeti erişmeseydi, yerilecek bir halde çırılçıplak (sahile) atılacaktı.
  50. Ama Rabbi, onu seçti de iyi-yararlı kişilerden eyledi.
  51. Kâfirler, Kur´ân´ı işittikleri zaman neredeyse seni gözleriyle ye rinden devirecekler ve: «Bu elbette delinin biridir» diyorlardı.
  52. Halbuki Kur´ân, ancak milletler için bir öğüttür.
Yazar: Diyanet - Diyanet 1
  1. (1-2) Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin.
  2. (1-2) Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin.
  3. Şüphesiz sana tükenmez bir mükâfat vardır.
  4. Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.
  5. (5-6) Hanginizin deli olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.
  6. (5-6) Hanginizin deli olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.
  7. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi daha iyi bilir. O, hidayete erenleri de daha iyi bilir.
  8. O hâlde yalanlayanlara boyun eğme.
  9. İstediler ki, yumuşak davranasın, böylece onlar da yumuşak davransınlar.
  10. (10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
  11. (10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
  12. (10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
  13. (10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
  14. (10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
  15. Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, “Öncekilerin masalları!” der.
  16. Yakında biz onun burnunu damgalayacağız.
  17. Şüphesiz biz, vaktiyle “bahçe sahipleri”ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi.
  18. (Bunu tasarlarken) istisna da yapmıyorlardı. (“İnşaallah” demiyorlardı.)
  19. Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı.
  20. Böylece bahçe, (anızı) yakılmış toprağa döndü.
  21. (21-22) Derken, sabahleyin birbirlerine, “Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin” diye seslendiler.
  22. (21-22) Derken, sabahleyin birbirlerine, “Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin” diye seslendiler.
  23. (23-24) Bunun üzerine, “Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın” diye fısıldaşarak yola koyuldular.
  24. (23-24) Bunun üzerine, “Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın” diye fısıldaşarak yola koyuldular.
  25. (Yoksullara yardım etmeğe) güçleri yettiği hâlde (böyle söyleyerek) erkenden yola çıktılar.
  26. Fakat bahçeyi o hâlde gördüklerinde, “Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!” dediler.
  27. (Gerçeği anlayınca da), “Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!” dediler.
  28. Onların en akl-ı selim sahibi olanı, “Ben size ‘Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememiş miydim?” dedi.
  29. Onlar, “Rabbimizi tesbih ederiz (yüceltiriz). Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz” dediler.
  30. Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar.
  31. Şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!”
  32. “Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız.”
  33. İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi!
  34. Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naîm cennetleri vardır.
  35. Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız?
  36. Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
  37. Yoksa size ait bir kitabınız var da (bu batıl hükümleri) ondan mı okuyorsunuz?
  38. Onda, “Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir” (diye mi yazılı?)
  39. Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız?
  40. Sor onlara: “Onların hangisi bu (iddianın doğruluğu)na kefildir?”
  41. Yoksa onların ortakları mı var? Doğru söyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını!
  42. (42-43) Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı.
  43. (42-43) Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı.
  44. (Ey Muhammed!) Bu sözü (Kur’an’ı) yalanlayanlarla beni baş başa bırak. Biz onları bilemeyecekleri biçimde adım adım helâka yaklaştıracağız.
  45. Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır.
  46. Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar bu yüzden ağır bir borç yükü altına mı girmişlerdir?
  47. Yahut gayb (Levh-i Mahfuz) kendi yanlarında da onlar mı (bundan aktarıp) yazıyorlar?
  48. Sen, Rabbinin hükmüne sabret. Balık sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, (balığın karnında) kederli bir hâlde Rabbine yakarmıştı.
  49. Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir hâlde ıssız bir yere atılacaktı.
  50. (Fakat böyle olmadı.) Rabbi onu (peygamber olarak) seçti ve salih kimselerden kıldı.
  51. Şüphesiz inkâr edenler Zikr’i (Kur’an’ı) duydukları zaman neredeyse seni gözleriyle devirecekler. (Senin için,) “Hiç şüphe yok o bir delidir” diyorlar.
  52. Hâlbuki o (Kur’an), âlemler için ancak bir öğüttür.
Yazar: Diyanet - Diyanet 2
  1. (1-2) Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki (Resûlüm), sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin.
  2. (1-2) Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki (Resûlüm), sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin.
  3. Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.
  4. Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.
  5. (5-6) Hanginizde delilik olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da.
  6. (5-6) Hanginizde delilik olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da.
  7. Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilen O´dur.
  8. O halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun eğme!
  9. Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.
  10. (10-14) (Resûlüm!) Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan lâf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, mütecâviz, günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine, mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
  11. (10-14) (Resûlüm!) Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan lâf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, mütecâviz, günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine, mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
  12. (10-14) (Resûlüm!) Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan lâf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, mütecâviz, günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine, mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
  13. (10-14) (Resûlüm!) Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan lâf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, mütecâviz, günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine, mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
  14. (10-14) (Resûlüm!) Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan lâf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, mütecâviz, günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine, mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
  15. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman o, «Öncekilerin masalları!» der.
  16. Biz yakında onun burnuna damga vuracağız (kibirini kırıp rezil edeceğiz).
  17. (17-18) Biz, vaktiyle «bahçe sahipleri»ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi. Onlar istisna da etmiyorlardı.
  18. (17-18) Biz, vaktiyle «bahçe sahipleri»ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi. Onlar istisna da etmiyorlardı.
  19. (19-20) Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir âfet (ateş) bahçeyi sarıverdi de, bahçe kapkara kesildi.
  20. (19-20) Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir âfet (ateş) bahçeyi sarıverdi de, bahçe kapkara kesildi.
  21. (21-22) (Beri tarafta ise) onlar, sabah olurken: Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin! diye birbirlerine seslendiler.
  22. (21-22) (Beri tarafta ise) onlar, sabah olurken: Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin! diye birbirlerine seslendiler.
  23. (23-24) Derken: Aman, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın! diye fısıldaşa fısıldaşa yola koyuldular.
  24. (23-24) Derken: Aman, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın! diye fısıldaşa fısıldaşa yola koyuldular.
  25. (Evet, yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.
  26. Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler.
  27. Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!
  28. İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: Ben size «Rabbinizi tesbih etsenize» dememiş miydim?
  29. Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler.
  30. Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.
  31. (Nihayet) şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz.
  32. Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi(O´nun hoşnutluğunu) arzuluyoruz.
  33. İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!
  34. Şu da muhakkak ki, takvâ sahipleri için Rableri katında nimetleri bol cennetler vardır.
  35. Öyle ya, (Allah´a) teslimiyet gösterenleri, (o) günahkârlar gibi tutar mıyız hiç?
  36. Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?
  37. Yoksa size ait bir kitap var da, (bu bâtıl inanışları) onda mı okuyorsunuz?
  38. Onda, beğendiğiniz her şey sizin için mutlaka vardır (diye mi yazılı)?
  39. Yoksa, «Ne hükmederseniz mutlaka sizindir» diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?
  40. Sor onlara: Bu iddiayı onların hangisi savunacak?
  41. Yoksa ortakları mı var onların? Sözlerinde doğru iseler, hadi getirsinler ortaklarını!
  42. O gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler.
  43. Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür. Halbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı).
  44. (Resûlüm!) Sen bu sözü (Kur´an´ı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz.
  45. Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim fendim çok sağlamdır!
  46. Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
  47. Yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar?
  48. Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, dertli dertli Rabbine niyaz etmişti.
  49. Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı o, mutlaka, kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.
  50. Fakat ardından, Rabbi onu seçti (vahiy verdi) ve onu sâlihlerden kıldı.
  51. O inkâr edenler Zikr´i (Kur´an´ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâla da (kin ve hasetlerinden:) «Hiç şüphe yok o bir delidir» derler.
  52. Oysa o (Kur´an), âlemler için ancak bir öğüttür.
Yazar: Elmalılı Hamdi Yazır - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Nun, Kaleme ve kalem ehlinin satıra dizdiklerine ve dizecekleri hakkı için,
  2. sen Rabbinin nimeti sayesinde, deli değilsin.
  3. Ve muhakkak senin için tükenmez bir mükafat var.
  4. Ve herhalde sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.
  5. Yakında göreceksin ve görecekler,
  6. O fitne, o delilik hanginizdeymiş.
  7. Şüphesiz Rabbindir, yolundan sapanı en iyi bilen, yine O´dur doğru yola erenleri en iyi bilen.
  8. O halde tanıma o yalan diyenleri!
  9. Arzu ettiler ki, sen (onları) yağlasan onlar da sana yağ yapacaklardı.
  10. Tanıma şunların hiç birini; çok yemin eden o aşağılık,
  11. gammaz, koğuculukla gezer,
  12. hayrı engelleyen, saldırgan, vebal yüklü,
  13. zobu (kaba), sonra da takma (soysuzlukla damgalı),
  14. mal ve oğulları var diye.
  15. Karşısında ayetlerimiz okunurken: «Eskilerin masalları.» dedi.
  16. Yakında Biz onu o hortumunun üzerinden damgalayacağız
  17. Haberiniz olsun ki, Biz onlara bela vermişizdir, (tıpkı) o bağ sahiplerine bela verdiğimiz gibi. O sırada ki, sabah olunca mutlaka onu devşireceklerine yemin etmişlerdi.
  18. (Allah izin verirse, diye) bir istisna da yapmıyorlardı.
  19. Derken onlar uyurken Rabbin tarafından bir dolaşan (afet) onun üzerinden dolaşıverdi.
  20. Sabaha kadar o bağ sırıma (biçilmiş tarlaya) dönmüştü.
  21. Derken sabaha yakın birbirlerine seslendiler.
  22. Haydi, kesecekseniz harsinize (ekininize) erkence koşun! dediler.
  23. Hemen fırladılar, şöyle mızırdaşıyorlardı (fısıldaşıyorlardı):
  24. Sakın bugün aranıza bir yoksul sokulmasın! diyorlardı.
  25. Sadece engelleme gücüne sahip (bir tavırla) erkenden gittiler.
  26. Ama bağı gördüklerinde: «Biz her halde yanlış gelmişiz.
  27. Yok, biz mahrum edilmişiz.» dediler.
  28. En mutedil olanları: «Ben size Rabbinizi tesbih etsenize, demedim mi?» dedi.
  29. Onlar: «Rabbimiz Seni tenzih ederiz, doğrusu bizler zalimlermişiz!» dediler.
  30. Sonra döndüler, kendilerini kınıyorlardı:
  31. Yazıklar olsun bizlere; bizler doğrusu azgınlarmışız.
  32. Ola ki, Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir; gerçekten biz bütün ümidimizi Rabbimize çeviriyoruz.» diye.
  33. İşte böyledir azap. Elbette ahiret azabı daha büyüktür, fakat bilselerdi!
  34. Şüphesiz ki, korunan takva sahipleri içindir Rabbinin katında nimetleri bol cennetler.
  35. Ya artık, müslümanları suçlular gibi yapar mıyız?
  36. Neyiniz var, nasıl hükmediyorsunuz?
  37. Yoksa size ait bir kitap var da onda şu dersi mi okuyorsunuz?
  38. Siz bu alemde neyi beğenirseniz o mutlaka sizin olacak diye (mi yazıyor o kitapta).
  39. Yoksa size karşı üzerinizde kıyamet gününe kadar sürecek yeminler taahhütler mi var, «Siz her ne hüküm verirseniz mutlaka öyle olacak.» diye.
  40. Sor bakalım onlara, içlerinden ona kefil hangisi?
  41. Yoksa onların ortakları mı var? O halde ortaklarını getirsinler, doğru söylüyorsalar!
  42. Saktan keşfolunacağı (gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya konulup iş büyümeye başladığı) gün secdeye davet edililirler, ama artık güçleri yetmez.
  43. Gözleri düşmüş, kendilerini bir zillet sarmış bulunur. Oysa onlar, o secdeye sağ salim iken davet ediliyorlardı.
  44. O halde Bana bırak bu sözü yalanlayanları! Biz onları bilmeyecekleri yönden derece derece azap uçurumuna yuvarlarız.
  45. Ve Ben, onların iplerini uzatır (süre tanır)ım, çünkü fendim sağlamdır.
  46. Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır borç altında mı eziliyorlar?
  47. Yoksa gayb yanlarında da onlar mı yazıyorlar?
  48. O halde Rabbinin hükmüne sabret de balık sahibi (Yunus peygamber) gibi olma! Hani o, öfkeye boğulmuş da seslenmişti.
  49. Ona Rabbinden bir nimet yetişmiş olmasaydı, o fezaya, alana elbette yerilmiş olarak atılacaktı.
  50. Fakat Rabbi onu seçti de iyilerden kıldı.
  51. Ve gerçekten o küfredenler o zikri (Kur´an´ı) işittikleri zaman az daha seni gözleriyle kaydıracaklardı; bir de durmuşlar: «O şüphesiz bir deli.» diyorlar.
  52. Halbuki o (Kur´an) bütün akıllı alemler için bir öğüttür.
Yazar: Elmalılı Hamdi Yazır - Kur'an-ı Kerim ve Meali (Sadeleştirilmiş)
  1. Nûn, Kaleme ve yazdıklarına andolsun.
  2. Sen Rabbinin nimetiyle mecnun değilsin.
  3. Kuşkusuz senin için tükenmez bir ecir var.
  4. Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.
  5. Sen de göreceksin, onlar da görecek.
  6. Hanginizde imiş o fitne ve cinnet.
  7. Doğrusu Rabbin, yolundan sapanı en iyi bilendir. Hidayete ereni de en iyi bilen O´dur.
  8. O halde, yalanlayıcılara itaat etme.
  9. Onlar istediler ki yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.
  10. Şunların hiçbirine boyun eğme: Yemin edip duran aşağılık,
  11. Daima kusur arayıp kınayan, hep lâf götürüp getiren,
  12. Hayra engel olan, saldırgan, günahkâr,
  13. Kaba ve haşin, sonra da kötülükle damgalı,
  14. Mal ve oğulları var diye (böyle davranır).
  15. Kendisine âyetlerimiz okunduğunda: «Eskilerin masalları» der.
  16. Yakında biz onu hortumunun (burnunun) üzerinden damgalayacağız.
  17. Biz onlara da belâ verdik, bahçe sahiplerine verdiğimiz gibi. Hani onlar sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.
  18. İstisna da etmiyorlardı («inşaallah» demiyorlardı).
  19. Fakat onlar uyurken dolaşıcı bir belâ onu sardı da,
  20. Bahçe simsiyah kesiliverdi.
  21. Derken sabahleyin birbirlerine seslendiler:
  22. «Haydi, devşirecekseniz erkenden ekininize gidin» diye.
  23. Derken fırladılar, aralarında fısıldaşıyorlardı.
  24. «Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın» diyorlardı.
  25. (Zanlarınca yoksulları) engellemeye güçleri yeterek erkenden gittiler.
  26. Fakat bahçeyi gördüklerinde: «Biz herhalde yanlış gelmişiz» dediler .
  27. «Yok, biz mahrum edilmişiz.» (dediler).
  28. İçlerinde en makul olanı şöyle dedi: «Ben size Rabbinizi tesbih etsenize dememiş miydim?»
  29. «Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zalimler imişiz.» (dediler).
  30. Ardından suçu birbirlerine yüklemeye başladılar.
  31. Yazıklar olsun bize, dediler, biz azgınlarmışız.
  32. Ola ki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz Rabbimize yönelir, ondan umarız.
  33. İşte azap böyledir. Elbette ahiret azabı daha büyüktür. Fakat bilselerdi.
  34. Kuşkusuz korunanlar için de, Rableri katında nimetleri bol bahçeler vardır.
  35. Öyle ya, teslimiyet gösterenleri suçlular gibi tutar mıyız hiç?
  36. Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz?
  37. Yoksa size ait bir kitap var da onda mı okuyorsunuz?
  38. O kitapta, «beğendiğiniz her şey sizindir» diye mi yazılı?
  39. Yoksa, «ne hükmederseniz mutlaka sizindir» diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?
  40. Sor bakalım onlara, içlerinden ona kefil hangisi?
  41. Yoksa ortakları mı var onların? Doğru iseler ortaklarını getirsinler.
  42. O gün işler zorlaşır ve secdeye davet edilirler. Fakat güç yetiremezler.
  43. Gözleri düşük bir halde kendilerini bir zillet kaplar. Oysa onlar sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı.
  44. Bu sözü yalanlayanı bana bırak. Onları bilmedikleri yönden derece derece azaba yaklaştıracağız.
  45. Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır.
  46. Yoksa onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
  47. Yoksa gayb onların yanlarında da onlar mı yazıyorlar?
  48. Rabbinin hükmüne sabret, balık sahibi gibi olma. Hani o öfkeye boğulmuş da nida etmişti.
  49. Rabbinden bir nimet yetişmiş olmasaydı, elbette kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.
  50. Fakat Rabbi onu seçti de iyilerden kıldı.
  51. O kafirler Kur´ân´ı işittikleri zaman neredeyse seni gözleri ile devireceklerdi. Bir de durmuşlar «o bir deli» diyorlar.
  52. Halbuki o âlemler için bir öğüttür.
Yazar: Seyyid Kutub - Fizilal-il Kuran
  1. Nun. Kaleme ve onunla yazdıranlara and olsun.
  2. Sen, Rabbinin nimetiyle cinlenmiş değilsin.
  3. Senin için kesintisiz bir mükafat vardır.
  4. Ve sen yüce bir ahlaka sahipsin.
  5. Sen de göreceksin, onlar da görecekler.
  6. Hanginizin sınandığını.
  7. Şüphesiz Rabbin, kimlerin kendi yolundan saptığını ve kimlerin doğru yolda olduğunu herkesten iyi bilir.
  8. Öyleyse yalanlayanlara itaat etme.
  9. Onlar istediler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.
  10. Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran aşağılık.
  11. Herkesi kınayan, söz götürüp getiren.
  12. Hayra engel olan, saldırgan, günahkar.
  13. Kaba, sonra da soysuz, alçak.
  14. Mal ve oğullar sahibi olmuş diye (yolunu şaşırmış)
  15. Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: «Eskilerin masalları» dedi.
  16. Biz yakında onun burnuna damga vuracağız.
  17. Biz, vakti ile «bahçe sahiplerini» sınadığımız gibi, onları da sınadık. Hani onlar (bahçe sahipleri) sabah olurken kimse görmeden onun mahsullerini toplayacaklarına yemin etmişlerdi.
  18. Onlar istisna da etmiyorlardı.
  19. Ancak onlar uyurken Rabbin katından gönderilen bir salgın o bahçeyi sarıvermişti de.
  20. Bahçe simsiyah olmuştu.
  21. Sabahleyin birbirlerine seslendiler.
  22. Haydi ürünleri toplayacaksanız erkenden ekininize gidin diye.
  23. Derken yürüdüler ve şöyle fısıldaşıyorlardı:
  24. Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın.
  25. Ürünleri toplayacaklarından emin olarak erkenden gittiler.
  26. Fakat bahçeyi görünce «Herhalde biz yolu şaşırdık» dediler.
  27. Hayır doğrusu biz mahrum bırakıldık.
  28. Ortancaları, «Ben size demedim mi? Allah´ı noksan sıfatlardan tenzih etmeniz gerekmez miydi?» dedi.
  29. «Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz kendi kendimize zulüm etmişiz» dediler.
  30. Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.
  31. Nihayet şöyle dediler: «Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kimselermişiz.»
  32. Belki Rabbimiz bize bundan daha iyisini verir; doğrusu artık, Rabbimizden dilemekteyiz.
  33. İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi.
  34. Muttakiler içinde Rabbleri katında nimet bahçeleri vardır.
  35. Öyle ya biz Müslümanları o günahkarlarla bir tutar mıyız hiç?
  36. Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?
  37. Yoksa bir kitabınız var da ondan mı bu hükümleri okuyorsunuz?
  38. Onda beğendiğiniz her şeyi mi buluyorsunuz?
  39. Yoksa «İstediğiniz gibi hükmedebilirsiniz» diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?
  40. Sor onlara: Bu iddiayı onların hangisi savunacak?
  41. Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Doğru iseler ortaklarını çağırsınlar.
  42. O gün işin dehşetinden baldırlar açılır; ve secdeye davet edilecekleri gün secde edemezler.
  43. Gözleri dönmüş olarak yüzlerini zillet kaplar. Onlar sağlam iken de secdeye davet edildiler fakat secde etmezlerdi.
  44. Bu sözü yalanlayanı bana bırak; onları bilmedikleri yerden derece derece azaba yaklaştıracağız.
  45. Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır.
  46. Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır borç altında mı kalıyorlar?
  47. Yoksa gaybın bilgisi kendi yanlarında da onlar mı istedikleri gibi yazıyorlar?
  48. Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi Yunus gibi olma, o pek üzgün olarak Rabbine seslenmişti.
  49. Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka çırıl çıplak, kınanacak bir halde bir yere atılırdı.
  50. Fakat Rabbi O´nun duasını kabul etti de onu salih insanlardan yaptı.
  51. Doğrusu kafirler Kuran´ı dinlediklerinde neredeyse seni gözleriyle yıkıp devireceklerdi. «O delidir» diyorlardı.
  52. Oysa Kur´an alemler için bir öğütten başka bir şey değildir.
Yazar: Gültekin Onan - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.
  2. Sen, rabbinin nimetiyle bir mecnun değilsin.
  3. Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır.
  4. Ve kuşkusuz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.
  5. Artık yakında göreceksin ve onlar da görecekler.
  6. Sizden, hanginizin ´fitneye tutulup çıldırdığını´.
  7. Elbette senin rabbin, kimin kendi yolundan şaşırıp saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir.
  8. Şu halde yalanlayanlara itaat etme.
  9. Onlar, senin kendilerine yaranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp uzlaşacaklardı.
  10. Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık,
  11. Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan),
  12. Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, alabildiğince günahkar,
  13. Zorba, saygısız, sonra da kulağı kesik,
  14. Mal (servet) ve çocuklar sahibi oldu diye,
  15. Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: "(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır" diyen.
  16. Yakında biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız.
  17. Gerçek şu ki, biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi.
  18. (Bu konuda) Hiçbir istisna yapmıyorlardı.
  19. Fakat onlar, uyuyorlarken, rabbin tarafından dolaşıp gelen bir bela onun üstünü sarıp kuşatıverdi.
  20. Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup kapkara kesildi.
  21. Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler.
  22. "Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkıp çıkın."
  23. Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp gittiler:
  24. "Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın."
  25. (Yoksulları) Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler.
  26. Ama onu görünce: "Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız" dediler.
  27. "Hayır, biz (her şeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık."
  28. (İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: "Ben size dememiş miydim? (Tanrı´yı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?"
  29. Dediler ki: "Rabbimiz seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz."
  30. Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar.
  31. "Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız" dediler.
  32. "Belki rabbimiz, onun yerine daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca rabbimize rağbet eden kimseleriz."
  33. İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; bir bilseler.
  34. Doğrusu, muttaki olanlar için rableri katında nimetlerle donatılmış cennetler vardır.
  35. Öyleyse, müslümanları suçlu günahkar olanlar gibi (eşit) kılar mıyız?
  36. Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
  37. Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var?
  38. İçinde, neyi seçip beğenirseniz, mutlaka sizin olacak diye.
  39. Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki siz ne hüküm verirseniz o, mutlaka sizin kalacak, diye.
  40. Onlara sor: "Hangisi bunun savunuculuğunu yapacak?"
  41. Yoksa onların ortakları mı var? Şu halde eğer doğru sözlü kimselerse, ortaklarını getirsinler.
  42. Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler.
  43. Gözleri ´korkudan ve dehşetten düşük´, kendilerini de zillet sarıp kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi.
  44. Artık bu sözü yalan sayanı sen bana bırak. Biz onları, bilmeyecekleri bir yönden derece derece (azaba) yaklaştıracağız.
  45. Ben, onlara süre tanıyorum. Elbette benim düzenim (cezalandırmam) sapasağlamdır.
  46. Sen, onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, onlar, haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altında kalmışlar?
  47. Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında mıdır ki, kendileri yazıp duruyorlar?
  48. Şimdi sen, rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (rabbine) çağrıda bulunmuştu.
  49. Eğer rabbinden bir nimet ona ulaşmasaydı, mutlaka yerilmiş ve çıplak bir durumda (karaya) atılmış olacaktı.
  50. Fakat rabbi onu seçti ve onu salih olanlardan kıldı.
  51. O küfredenler zikri (Kuran´ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. "O, gerçekten bir delidir" diyorlar.
  52. Oysa o (Kuran), alemlere bir zikr (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref)den başka bir şey değildir.
Yazar: Hasan Basri Çantay - Kur'an Meali - Kur’an-ı Hakim Ve Meal-i Kerim
  1. Hokka ile kaleme ve (erbâb-ı kalemin) yazmakda oldukları şeylere andolsun ki,
  2. (Habîbim) sen, Rabbinin ni´meti sayesinde, bir mecnun değilsin.
  3. Senin için muhakkak ve muhakkak tükenmeyen bir mükâfat vardır.
  4. Hiç şüphesiz büyük bir ahlaak üzerindesin sen.
  5. Yakında göreceksin, onlar da görecekler,
  6. Delilik hanginizde imiş?
  7. Şübhesiz ki Rabbin, O, kendi yolundan sapan kişiyi çok iyi bilendir. O, hidâyete ermiş olanları da pek iyi bilendir.
  8. Artık (Habîbim) o yalanlayanları tanıma (onlara boyun eğme).
  9. Onlar arzuu etdiler ki sen yumuşak davranasın da kendileri de yumuşaklık göstersinler.
  10. (10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men´eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)!
  11. (10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men´eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)!
  12. (10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men´eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)!
  13. (10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men´eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)!
  14. (Öylesini tanıma) mal ve oğullar saahibi olmuş diye.
  15. Karşısında âyetlerimiz okunduğu zaman o, «Evvelkilerin masalları» demişdir.
  16. Biz yakında onun hortumunun üstüne damga basacağız!
  17. Biz, o bağçe saahiblerini nasıl belâya uğratdiysek muhakkak bunları da belâlandırdık. Hani (bağçe saahibleri) sabah olunca onu mutlakaa devşireceklerine, biçeceklerine yemîn etmişlerdi.
  18. (Bu babda) istisna da yapmıyorlardı.
  19. Halbuki onlar uyurlarken hemen Rabbinden (gönderilen) dolaşıcı bir belâ onu sardı da.
  20. (O bağçe) simsiyah kesiliverdi.
  21. İşte sabaha karşı birbirlerini çağırdılar.
  22. «Devşirecekseniz erkence mahsulünüzü (devşirmiye) çıkın» diye.
  23. Derken onlar aralarında fısıldaşarak gitdiler:
  24. «Sakın bugün karşınıza hiçbir yoksul (çıkıb) oraya girmesin» diye.
  25. (Fakirleri) men´e (sanki) gücleri yetecek adamlar tavriyle erkenden gitdiler.
  26. Fakat onu (bu halde) görüverince dediler ki: «Her halde biz yanlış gelenleriz».
  27. (Sonra hakıykatı anlayınca da) «Hayır, biz mahrum (kalmış) larız».
  28. Ortancaları: «Ben size demedim mi? (Allâhı) tenzîh etmeli değil miydiniz?» dedi.
  29. «Seni (tesbîh ve) tenzîh ederiz ey Rabbimiz. Hakıykaten biz zaalimlermişiz» dediler.
  30. Şimdi kabahati birbirlerine yüklemiye başladı (lar).
  31. «Yazıklar olsun bize, dediler, hakıykaten biz azgınlarmışız».
  32. «(Eh) Rabbimizin bize, bunun yerine, ondan daha hayırlısını vermesi me´müldür. Biz (bütün dilek ve isteklerimizi artık) gerçekden Rabbimize çevirenleriz».
  33. İşte azâb böyledir. Ahiret azâbı ise elbet daha büyükdür. (Bunu) bilselerdi...
  34. Şübhesiz ki (fenâlıkdan) sakınanlar için Rableri nezdinde ni´meti dâim ve haalis cennetler vardır.
  35. Öyle ya, biz müslümanları o günahkârlar gibi yapar mıyız hiç?
  36. Size ne oluyor? Nasıl böyle hükmediyorsunuz?
  37. Yoksa size mahsus (indirilmiş) bir kitab var da onda mı okuyorsunuz?!
  38. Ki içinde ne (arzu ve) ihtiyar ederseniz, hepsi mutlaka sizin (olacakdır diye yazılıdır)?!
  39. Yahud üzerimizde, sizin lehinize kıyamet gününe kadar (sürecek) yeminler (imiz, teahhüdlerimiz) mi vardır ki (nefisleriniz için) ne hukûm ederseniz, mutlaka sizindir?!
  40. (Habîbim) sor kendilerine: Onlardan hangisi bunun avukatı olacak?
  41. Yoksa ortakları da mı var onların? Öyleyse o ortaklarını da getirsinler, (iddialarında) doğrucu (adam) lar iseler.
  42. (Hatırla ki o gün) baldır (lar) ın açılacağı, kendilerinin secdeye da´vet edilecekleri bir gündür. Fakat (buna) güc yetiremeyeceklerdir.
  43. (Evet, secdeye da´vet edilecekler) gözleri düşük, kendilerini bir zillet sarmış olarak. Halbuki onlar bu secdeye (dünyâda) herşeyden salim ve sapasağlam iken da´vet ediliyorlardı.
  44. Artık bu sözü yalan sayanları bana bırak. Biz onları, kendilerinin bilmeyecekleri bir cihetden, derece derece azaba yaklaşdırıyoruz.
  45. Ben onlara mühlet (zaman) veriyorum. Şübhe yok ki benim fendim sağlamdır!
  46. Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da onlar (sana ödeyecekleri) bir borcdan dolayı ağır yük altında mı bırakılmışlardır.
  47. Yahud gayb, yanlarındadır da onlar (bunu ondan) mı yazıyorlar?
  48. (Habîbim) sen (şimdilik) Rabbinin hükmüne (intizaaren) sabret. O balık saahibi gibi olma. Hatırla ki o, gamla dolu olarak (Rabbine) düâ etmişdi.
  49. Eğer Rabbinden ona bir ni´met erişmiş olmasaydı o, mutlakaa çırıl çıplak (çıkarıldığı) o yere kınanmış bir halde atılacakdı .
  50. (Bunun ardından) Rabbi onu seçdi de kendisini saalihlerden yapdı.
  51. Hakıykat, o küfredenler zikri işitdikleri zaman az kaldı seni gözleriyle yıkacaklardı. Haalâ da (kîn ve hasedlerinden) «O, mutlakaa bir mecnundur» diyorlar.
  52. Halbuki o (Kur´an bütün) âlemler için (mahz-ı) şerefden başka (bir şey) değildir.
Yazar: İbni Kesir - Büyük Kuran Tefsiri
  1. Nun. Kaleme ve onunla yazılanlara andolsun ki;
  2. Sen, nimeti sayesinde bir deli değilsin.
  3. Doğrusu senin için tükenmeyen bir mükafat vardır.
  4. Muhakkak ki sen; büyük bir ahlak üzerindesin
  5. Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler;
  6. Hanginizin aklından zoru olduğunu.
  7. Muhakkak ki senin Rabbın; kendi yolundan sapanları çok iyi bilir. Ve O, hidayete erevleri de en iyi bilendir.
  8. Öyleyse sen; yalanlayanlara uyma.
  9. Onlar isterler ki; sen yumuşak davranasın da kendileri de yumuşaklık göstersinler.
  10. Sen; yemin edip duran, izzet-i nefsi bulunmayana uyma.
  11. Daima ayıplayan ve laf getirip götürene.
  12. Durmadan hayra engel olana, haddi aşana, çok günahkara.
  13. Kaba, haşin ve bunlardan başka da kulağı kesik olana,
  14. Mal ve oğullar sahibi olmuş diye.
  15. Ayetlerimiz ona okunduğu zaman; öncekilerin masalları, der.
  16. Biz, onun burnunu yakında yere sürteceğiz.
  17. Biz; vaktiyle o bahçe sahiplerini denediğimiz gibi bunları da denedik. Hani sabah olunca; onu mutlaka devşireceklerine ve biçeceklerine yemin etmişlerdi.
  18. Bir istisna da yapmıyorlardı.
  19. Ama onlar, daha uykuda iken; Rabbının katından gönderilen bir salgın onu sardı da,
  20. O, kupkuru kesildi.
  21. Sabah erken birbirlerine seslendiler;
  22. Mahsullerinizi devşirecekseniz erkence çıkın, diye.
  23. Ve gizli gizli konuşarak yürüyorlardı.
  24. Sakın bugün hiç bir yoksul çıkmasın karşınıza ve oraya girmesin, diye.
  25. Güçleri yetermiş gibi erkenden gittiler.
  26. Onu gördüklerinde dediler ki: Herhalde biz yanlış geldik.
  27. Hayır, belki de biz mahrum bırakıldık.
  28. Ortancaları dedi ki: Ben size demedim mi? Tesbih etmeli değil miydiniz?
  29. Dediler ki: Tesbih ederiz Seni Rabbımız, gerçekten biz, zalimlerden olmuşuz.
  30. Şimdi birbirlerini yermeye başladılar.
  31. Dediler ki: Yazıklar olsun bize, doğrusu biz; azgınlardanmışız.
  32. Belki Rabbımız bize bundan daha iyisini verir. Doğrusu biz; artık Rabbımızdan dilemekteyiz.
  33. Azab işte böyledir. Fakat ahiret azabı elbet daha büyüktür. Keşki bilmiş olsalardı.
  34. Muhakkak ki müttakiler için, Rabbları katında Naim cennetleri vardır.
  35. Biz; müslümanları suçlular gibi tutar mıyız hiç?
  36. Ne oluyor size, nasıl hükmediyorsunuz?
  37. Yoksa size mahsus bir kitab var da ondan mı okuyorsunuz?
  38. Seçtikleriniz herhalde orada olacaktır.
  39. Yoksa kıyamet gününe kadar sürüp gidecek ahidler mi var aleyhimizde? Muhakkak ki hükmettikleriniz sizin olacaktır.
  40. Sor onlara; hangisi bunu üzerine alacak?
  41. Yoksa onların ortakları mı var? Öyleyse ortaklarını da getirsinler. Eğer sadıklardan iseler.
  42. O gün; baldırlar açılır ve secdeye çağrılırlar. Ama buna güç yetiremezler.
  43. Gözleri dönmüş olarak, yğzlerini zillet bürür. Halbuki kendileri sapa* sağlam oldukları vakit secdeye çağırılmışlardı.
  44. Bu sözü yalanlayanları Bana bırak. Biz; onları, kendilerinin bilmeyecekleri bir yönden derece derece azaba yaklaştıracağız.
  45. Ben; onlara mühlet veriyorum. Benim tuzağım muhakkak sağlamdır.
  46. Yoksa sen, onlardan bir ücret istiyorsun da ağır bir borç altında mı kalmışlardır?
  47. Yoksa gayb kendilerinin katında mıdır da ondan yazıyorlar?
  48. Sen; Rabbının hükmüne sabret ve balık sahibi gibi olma. Hani o; gamla dolu olarak, Rabbına seslenmişti.
  49. Rabbının katında ona bir nimet erişmiş olmasaydı; mutlaka o, kınanmış olarak çıplak bir yere atılacaktı.
  50. Rabbı, onu seçti de salihlerden kıldı.
  51. Doğrusu o küfredenler, zikri işittiklerinde, az kalsın seni gözleriyle yiyeceklerdi. Ve o, mutlaka bir delidir, diyorlardı.
  52. Halbuki o, alemler için öğütten başka bir şey değildir.
Yazar: İskender Ali Mihr - Kur'ân-ı Kerim Lafz-ı ve Ruhu Tefsiri
  1. Nûn. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun!
  2. Rabbinin ni´meti ile sen mecnun değilsin.
  3. Ve muhakkak ki senin için, elbette kesintisi olmayan mükâfat vardır.
  4. Ve muhakkak ki sen, mutlaka çok büyük bir ahlâk üzeresin.
  5. Artık yakında sen göreceksin ve onlar da görecekler.
  6. Sizin hanginiz meftun (şaşkın)?
  7. Muhakkak ki senin Rabbin; O, kim Kendi yolundan saptı, çok iyi bilir ve O hidayete ermiş olanları da çok iyi bilir.
  8. Öyleyse yalanlayanlara itaat etme.
  9. Onlar senin müsamaha göstermeni temenni ettiler (istediler), o zaman onlar da müsamaha göstereceklerdi.
  10. Lüzumsuz yere çok yemin edenlerin hiçbirine itaat etme.
  11. Devamlı kusur arayanlara, lâf taşıyanlara (itaat etme).
  12. Hayrı devamlı engelleyenlere, haddi tecavüz eden günahkârlara (itaat etme).
  13. Kötülük yapan zorbalara, bundan başka haram yiyen günahkârlara (itaat etme).
  14. Mallara ve oğullara sahip olmaları (sebebiyle onlara itaat etme).
  15. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: “(Bunlar) evvelkilerin masalları.” dedi.
  16. Biz yakında onun burnu üzerine damga basacağız.
  17. Muhakkak ki Biz, onları belâya uğrattık. Bostan mahsulünü mutlaka, sabah erkenden (fakirlere göstermeden) devşirmek için yeminleşen bostan sahiplerini belâya uğrattığımız gibi.
  18. Ve bir istisna yapmıyorlar.
  19. Fakat onlar uyuyorken, Rabbin tarafından gönderilen bir afet onun (bostan mahsullerinin) üzerinde dolaştı.
  20. Böylece (mahsul) simsiyah oldu (bahçe kara toprak gibi oldu).
  21. Nihayet sabah olunca birbirlerine seslendiler.
  22. Eğer devşirecekseniz, tarlanıza sabah erken gidin!
  23. Bundan sonra aralarında gizlice konuşarak (evden) ayrıldılar.
  24. Sakın bugün oraya (bostana) sizin yanınıza bir yoksul girmesin.
  25. Ve (yoksulları) men etmeye güçleri yetecek (diye) sabah erkenden gittiler.
  26. Fakat onu (bostanın halini) görünce: “Muhakkak ki biz, gerçekten dalâlette olan kimseleriz.” dediler.
  27. Hayır, biz mahrum olan kimseleriz.
  28. Onların en makul düşüneni: “Ben, size eğer (Allah´ı) tesbih etmiyorsanız, olmaz (tesbih etmeniz gerekir) demedim mi?” dedi.
  29. “Bizim Rabbimiz Sübhan´dır (yücedir, herşeyden münezzehtir). Muhakkak ki biz, zalim kimseler olduk.” dediler.
  30. Bunun üzerine birbirlerine, kınayarak karşılık verdiler.
  31. Yazıklar olsun bize, muhakkak ki biz, haddi aşan kimseler olduk.
  32. Rabbimizin bize, onun yerine, ondan daha hayırlısını bedel olarak vermesi umulur. Muhakkak ki biz, Rabbimize rağbet eden kimseleriz.
  33. Azap, işte böyledir ve ahiret azabı elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi.
  34. Muhakkak ki takva sahipleri için, Rab´lerinin yanında Naîm cennetleri vardır.
  35. İşte böyle, müslümanları (teslim olanları), mücrimler (suçlular) gibi kılar mıyız (bir tutar mıyız)?
  36. Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
  37. Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan ders mi okuyorsunuz?
  38. Gerçekten onun içinde (o kitapta) “beğenip seçtiğiniz şeyler mutlaka sizindir” (mi yazılı)?
  39. Yoksa sizin için kıyâmete kadar sürecek olan, üzerimizde yeminler mi var: “Ne hüküm verirseniz, o mutlaka sizindir (diye).”
  40. Onlara sor: “Onların hangisi bunun savunucusudur?”
  41. Yoksa onların ortakları mı var? Öyleyse ortaklarını getirsinler, eğer doğru söyleyen kimse iseler.
  42. Gerçeklerin açığa çıktığı gün, secde etmeye davet olunurlar. Fakat (secde etmeye) güçleri yetmez.
  43. Gözleri korkudan ürpermiş halde, onları bir zillet kaplar. Onlar, salimken (sağlıklı ve selâmette iken) secde etmeye davet olunmuşlardı.
  44. Artık bu sözü yalanlayan kişileri Bana bırak. Yakında onları bilmedikleri bir yerden tedricen (yavaş yavaş azaba) yaklaştıracağız.
  45. Ve Ben, onlara mühlet veriyorum. Muhakkak ki Benim tuzağım, çok kuvvetlidir.
  46. Yoksa onlardan ücret mi istiyorsun? Böylece onlar ağır bir borç altındalar mı?
  47. Veya gayb (bilinmeyen âlemler), onların yanında da, artık onlar mı yazıyorlar?
  48. Artık Rabbinin hükmüne sabret. Ve balık sahibi (Yunus A.S) gibi olma. O, çok hüzünlü, gamlı olarak (Rabbine) nida etmişti.
  49. Eğer O´nun Rabbinden kendisine bir ni´met yetişmese idi, mutlaka O, zemmolunmuş (kınanmış) olarak boş araziye atılmış olacaktı.
  50. Fakat O´nun Rabbi, kendisini seçti, böylece O´nu salihlerden kıldı.
  51. Ve inkâr edenler, zikri (Kur´ân´ı) işittikleri zaman gerçekten seni, neredeyse gözleri ile devirirler. Ve: “Muhakkak ki o, gerçekten mecnundur (delidir).” derler.
  52. Ve O (Kur´ân), âlemlere zikirden (öğütten) başka bir şey değildir.
Yazar: Muhammed Esed - Kur'an Mesajı Meal-Tefsir
  1. Nun. Düşün kalemi ve (onunla) yazdıklarını!
  2. Sen bir deli değilsin, Rabbinin nimeti sayesinde!
  3. Ve senin için kesintisiz bir ödül vardır;
  4. çünkü sen, üstün bir hayat tarzına sahipsin;
  5. ve (bir gün) sen de göreceksin, onlar, (şimdi seni küçümseyenler) de görecekler,
  6. hanginiz(in) akıldan yoksun olduğunu.
  7. Gerçek şu ki, yalnız senin Rabbin, kimin kendi yolundan saptığını bilir ve yalnız O´dur, kimin doğru yolda olduğunu bilen.
  8. O halde, hakikati yalanlayanlar(ın arzu ve özlemlerin)e uyma!
  9. Onlar senin (kendilerine) yumuşak davranmanı isterler ki kendileri de (sana) yumuşak davransınlar.
  10. Ayrıca, yemin edip duran alçağa uyma,
  11. (yahut) iğrenç dedikodular yapan iftiracıya,
  12. (yahut) iyiliğe mani olana, (yahut) günahkar zorbaya,
  13. (yahut) ihtiraslarına esir olmuş zalime ve bütün bunların ötesinde (hemcinslerine) hiçbir faydası dokunmayana.
  14. Onun mal mülk ve çocuk sahibi olmasından mıdır
  15. ki ne zaman mesajlarımız böyle birine iletildiyse, "Bunlar eski zaman hikayeleri!" demişti?
  16. (Bunun için) Biz onu, yakasını kurtaramayacağı bir zillet ile damgalayacağız!
  17. Ve Biz o (günahkar)ları (sadece) sınayacağız, tıpkı ağaçtaki meyveleri ertesi gün kesinlikle toplayacağına yemin eden bazı bahçe sahiplerini sınadığımız gibi;
  18. ve onlar (Allah´ın iradesi ile ilgili) hiçbir istisnai kayıt da koymamışlardı:
  19. bunun üzerine, onlar uykudayken Rabbinden (gelen) bir salgın o (bahçeyi) sarmıştı,
  20. ve ertesi gün (bütün bitkiler) sararıp kurumuştu.
  21. Sabah erken kalktıklarında birbirlerine seslendiler:
  22. "Meyve toplamak istiyorsanız erkenden tarlanıza gidin!"
  23. Derken yola koyuldular, giderken fısıldaşıyorlardı:
  24. "Bugün hiçbir yoksul, bahçeye girip (siz habersizken) yanınıza (sokulmayacak)!"
  25. ve amaçlarına ulaşmaya kararlı bir şekilde erkenden kalkıp gittiler.
  26. Ama bahçeye bakıp onu (tanınmaz halde) görünce: "Herhalde yolumuzu şaşırmış olacağız!" diye bağırdılar;
  27. (ve sonra da) "Hayır, galiba elimizden çıkmış!" (dediler).
  28. Aralarındaki en akl-ı selim sahibi olanı, "Ben size, Allah´ın sınırsız şanını yüceltmelisiniz demedim mi?" diye sordu.
  29. Onlar: "Rabbimizin şanı yücedir! Doğrusu biz zulüm işliyorduk!" diye cevap verdiler;
  30. ve sonra dönüp birbirlerini suçlamaya başladılar.
  31. (Sonunda) "Yazıklar olsun bize!" dediler, "Gerçekten biz küstahça davranmıştık!
  32. (Ama) belki Rabbimiz yerine daha iyisini bize bağışlayacak. Biz de ümitle O´na yöneleceğiz!"
  33. İşte (bazı insanları bu dünyada denemek için verdiğimiz) azap böyledir ama öteki dünyada (günahkarların uğrayacağı) azap daha şiddetli olacak; keşke bunu bilselerdi!
  34. Çünkü, (yalnız) Allah´a karşı sorumluluklarının bilincinde olanları Rableri katında mutluluk bahçeleri beklemektedir:
  35. yoksa, Bize teslim olanlara suçlular ile aynı şekilde mi davranalım?
  36. Sizin neyiniz var? (Haklı ile haksız arasındaki) yargınızı neye dayandırıyorsunuz?
  37. Yoksa dönüp baktığınız (özel) bir kitabınız mı var,
  38. içinde istediğiniz her şeyi bulabileceğiniz (bir kitap)?
  39. Yoksa vereceğiniz her hükmün sizin (meşru hakkınız) olacağına dair Kıyamet Günü´ne kadar Bizi bağlayan sağlam bir vaad mi aldınız?
  40. Onlara sor hangisi bunu yüklenecek!
  41. Yoksa görüşlerini destekleyen bilge kişiler mi var? Peki, iddialarında samimi iseler kendilerini destekleyenleri göstersinler,
  42. insan bedeninin bir kemik yığınından ibaret hale getirileceği gün ve onların, (şimdi hakikati inkar edenlerin, Allah´ın huzurunda) secde etmeye çağrılacakları ama onu yapmaya güçlerinin yetmeyeceği gün.
  43. (işte o Gün) gözleri zilletin ağırlığıyla ürkekleşip durgunlaşacaktır; çünkü hayatta iken (Allah´ın huzurunda) secde etmeye çağrılmaları (boşa gitmişti).
  44. O halde bu haberi yalanlayanları Bana bırak. Onları, ne olup bittiğini fark etmeyecekleri şekilde, yavaş yavaş alçaltacağız;
  45. çünkü onlara bir süre belli bir üstünlük versem de Benim ince planım son derece sağlamdır!
  46. Yoksa, (ey Peygamber,) onlardan bir karşılık isteyeceğinden ve böylece (seni dinledikleri için) borç yükü altında kalacaklar(ından mı korkuyorlar)?
  47. Yoksa, (bütün varoluşun) gizli gerçekliği(nin) kendi kavrayış alanları içinde (olduğunu), böylece (zamanla) onu yazabilecekler(ini) mi (zannediyorlar)?
  48. Öyleyse, Rabbinin hükmüne sabırla katlan ve öfkeye kapılıp da sonra (ızdırap içinde) haykıran büyük balık sahibi gibi olma!
  49. (Ve hatırla:) o´na Rabbinin rahmeti ulaşmamış olsaydı mutlaka aşağılanmış bir şekilde ıssız bir sahile atılmış olurdu
  50. ama (bilindiği gibi,) Rabbi o´nu alıp dürüst ve erdemliler arasına koydu.
  51. Bu nedenle, hakikati inkara şartlanmış olanlar bu uyarı ve öğüdü her duyduklarında gözleriyle seni öldürecek gibi olsalar ve "(Muhammed mi?) o kesinlikle bir delidir!" deseler bile, (sabırlı ol.)
  52. (Sabırlı ol!) Çünkü bu, (Allah´tan) bütün insanlığa yönelik bir öğüt ve uyarıdan başka bir şey değildir.
Yazar: Ömer Nasuhi Bilmen - Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali
  1. Nûn ve Kalem´e ve yazdıkları şeylere andolsun ki,
  2. Sen Rabbinin nîmeti sayesinde mecnûn değilsin.
  3. Ve şüphe yok ki senin için bir tükenmez mükâfaat vardır.
  4. Ve muhakkak ki sen pek büyük bir ahlak üzerindesin.
  5. (5-6) Artık yakında göreceksin ve göreceklerdir, fitneye uğramış olan hanginiz imiş?
  6. (5-6) Artık yakında göreceksin ve göreceklerdir, fitneye uğramış olan hanginiz imiş?
  7. (7-9) Şüphe yok ki Rabbindir, O´dur. O´nun yolundan sapıtmış olanı en ziyâde bilen ve O´dur hidâyete ereni de en ziyâde bilen. Artık o tekzîp edenlere itaat etmemekte devam et. Onlar arzu ettiler ki sen yaltaklanıvermiş olsa idin. O zaman onlar da yaltaklanacaklardı.
  8. (7-9) Şüphe yok ki Rabbindir, O´dur. O´nun yolundan sapıtmış olanı en ziyâde bilen ve O´dur hidâyete ereni de en ziyâde bilen. Artık o tekzîp edenlere itaat etmemekte devam et. Onlar arzu ettiler ki sen yaltaklanıvermiş olsa idin. O zaman onlar da yaltaklanacaklardı.
  9. (7-9) Şüphe yok ki Rabbindir, O´dur. O´nun yolundan sapıtmış olanı en ziyâde bilen ve O´dur hidâyete ereni de en ziyâde bilen. Artık o tekzîp edenlere itaat etmemekte devam et. Onlar arzu ettiler ki sen yaltaklanıvermiş olsa idin. O zaman onlar da yaltaklanacaklardı.
  10. (10-12) Ve itaat gösterme her çok yemîn edene, âdî fikirli olana. Daima kusur arayana. Lâf götürüp getirene. Hayırdan men´e çalışıp durana, haddi tecavüz edene, çok günahkâr olana.
  11. (10-12) Ve itaat gösterme her çok yemîn edene, âdî fikirli olana. Daima kusur arayana. Lâf götürüp getirene. Hayırdan men´e çalışıp durana, haddi tecavüz edene, çok günahkâr olana.
  12. (10-12) Ve itaat gösterme her çok yemîn edene, âdî fikirli olana. Daima kusur arayana. Lâf götürüp getirene. Hayırdan men´e çalışıp durana, haddi tecavüz edene, çok günahkâr olana.
  13. (13-15) Bunun ötesinde de kötü sözlü olup fenalıklarla tanışmış bulunana. Mal ve oğullar sahibi olmuş diye. Ona karşı Bizim âyetlerimiz okunduğu zaman dedi ki: «Evvelkilerin meseleleridir.»
  14. (13-15) Bunun ötesinde de kötü sözlü olup fenalıklarla tanışmış bulunana. Mal ve oğullar sahibi olmuş diye. Ona karşı Bizim âyetlerimiz okunduğu zaman dedi ki: «Evvelkilerin meseleleridir.»
  15. (13-15) Bunun ötesinde de kötü sözlü olup fenalıklarla tanışmış bulunana. Mal ve oğullar sahibi olmuş diye. Ona karşı Bizim âyetlerimiz okunduğu zaman dedi ki: «Evvelkilerin meseleleridir.»
  16. Biz yakında onun burnu üzerine damga basacağız.
  17. Şüphe yok ki Biz bunları da, bostan sahiplerini belaya uğrattığımız gibi belaya uğrattık. O vakit ki onlar yemîn etmişlerdi ki, sabahleyin erkenden elbette o bostandaki mahsulâtı devşireceklerdi.
  18. (18-19) Bir istisnada da bulunmuyorlardı. Derken onlar uykuda iken o bostanın üzerine Rabbin tarafından bir azap (beliyye) dolaşıverdi.
  19. (18-19) Bir istisnada da bulunmuyorlardı. Derken onlar uykuda iken o bostanın üzerine Rabbin tarafından bir azap (beliyye) dolaşıverdi.
  20. (20-21) Artık o bostan yanarak simsiyah kesilmiş gibi bir hale dönüverdi. Derken sabahladıkları vakit birbirlerine seslendiler.
  21. (20-21) Artık o bostan yanarak simsiyah kesilmiş gibi bir hale dönüverdi. Derken sabahladıkları vakit birbirlerine seslendiler.
  22. (22-23) «Eğer kesip devşirecek iseniz (bostanınıza) sabahleyin erken varınız.» Artık aralarında gizlice söyleşerek gidiverdiler.
  23. (22-23) «Eğer kesip devşirecek iseniz (bostanınıza) sabahleyin erken varınız.» Artık aralarında gizlice söyleşerek gidiverdiler.
  24. (24-25) «Sakın bugün aranızda bir yoksul o bostana girivermesin,» diyorlardı. Ve yoksulları men´e kâdir oldukları halde erkenden gidiverdiler.
  25. (24-25) «Sakın bugün aranızda bir yoksul o bostana girivermesin,» diyorlardı. Ve yoksulları men´e kâdir oldukları halde erkenden gidiverdiler.
  26. (26-27) Vaktâ ki o bostanlarını (o halde) gördüler, dediler ki: «Şüphe yok bizler elbette sapık kimseleriz. Hayır, biz mahrum kimseleriz.»
  27. (26-27) Vaktâ ki o bostanlarını (o halde) gördüler, dediler ki: «Şüphe yok bizler elbette sapık kimseleriz. Hayır, biz mahrum kimseleriz.»
  28. Orta halde bulunanları dedi ki: «Ben size, ´tesbih eder olmalı değil misiniz?´ demedim mi?»
  29. (29-30) Dediler ki: «Ey Rabbimiz! Seni tesbih (tenzih) ederiz, muhakkak ki, biz zalim kimseler olduk.» Artık birbirlerine dönerek birbirlerini levme başladılar.
  30. (29-30) Dediler ki: «Ey Rabbimiz! Seni tesbih (tenzih) ederiz, muhakkak ki, biz zalim kimseler olduk.» Artık birbirlerine dönerek birbirlerini levme başladılar.
  31. (31-32) Dediler ki: «Yazıklar olsun bizlere. Şüphe yok ki biz haddi tecavüz etmişler olduk. Umulur ki Rabbimiz bize ondan daha hayırlısını bedel olarak verir, şüphe yok ki biz teveccüh edip Rabbimizin affını rica edenleriz.»
  32. (31-32) Dediler ki: «Yazıklar olsun bizlere. Şüphe yok ki biz haddi tecavüz etmişler olduk. Umulur ki Rabbimiz bize ondan daha hayırlısını bedel olarak verir, şüphe yok ki biz teveccüh edip Rabbimizin affını rica edenleriz.»
  33. İşte azap böylecedir ve muhakkak ki, ahiret azabı daha büyüktür, eğer bilselerdi.
  34. (34-36) Şüphe yok ki muttakîler için Rableri indinde naim cennetleri vardır. Ya müslümanları o günahkârlar gibi kılar mıyız? Sizin için ne var, nasıl hükmediyorsunuz?
  35. (34-36) Şüphe yok ki muttakîler için Rableri indinde naim cennetleri vardır. Ya müslümanları o günahkârlar gibi kılar mıyız? Sizin için ne var, nasıl hükmediyorsunuz?
  36. (34-36) Şüphe yok ki muttakîler için Rableri indinde naim cennetleri vardır. Ya müslümanları o günahkârlar gibi kılar mıyız? Sizin için ne var, nasıl hükmediyorsunuz?
  37. (37-39) Yoksa sizin için bir kitap var da onda mı okuyorsunuz ki? Her neyi ihtiyar ederseniz, muhakkak sizin içindir. Yoksa sizin için Kıyamete kadar üzerinizde yeminler mi vardır ki? Ne hükmeder olursanız sizin içindir.
  38. (37-39) Yoksa sizin için bir kitap var da onda mı okuyorsunuz ki? Her neyi ihtiyar ederseniz, muhakkak sizin içindir. Yoksa sizin için Kıyamete kadar üzerinizde yeminler mi vardır ki? Ne hükmeder olursanız sizin içindir.
  39. (37-39) Yoksa sizin için bir kitap var da onda mı okuyorsunuz ki? Her neyi ihtiyar ederseniz, muhakkak sizin içindir. Yoksa sizin için Kıyamete kadar üzerinizde yeminler mi vardır ki? Ne hükmeder olursanız sizin içindir.
  40. (40-42) Onlara soruver, buna hangisi kefildir? Yoksa onlar için ortaklar mı vardır? Haydi eğer doğru sözlü kimseler iseler o ortaklarını getiriversinler. O gün ki, bacaklar açılır ve secdelere davet olunurlar, artık muktedir olamayacaklardır.
  41. (40-42) Onlara soruver, buna hangisi kefildir? Yoksa onlar için ortaklar mı vardır? Haydi eğer doğru sözlü kimseler iseler o ortaklarını getiriversinler. O gün ki, bacaklar açılır ve secdelere davet olunurlar, artık muktedir olamayacaklardır.
  42. (40-42) Onlara soruver, buna hangisi kefildir? Yoksa onlar için ortaklar mı vardır? Haydi eğer doğru sözlü kimseler iseler o ortaklarını getiriversinler. O gün ki, bacaklar açılır ve secdelere davet olunurlar, artık muktedir olamayacaklardır.
  43. Gözleri kararmış, kendilerini zillet kaplamış (bulunurlar). Halbuki onlar sapasağlam iken bu secdelere dâvet olunuyorlardı.
  44. Artık bu kelâmı tekzîp edenleri bana bırak. Onları bilmedikleri bir taraftan derece derece (azaba) yaklaştıracağız.
  45. (45-46) Ve onlar için bir mühlet veririm. Şüphe yok ki, benim fendim sağlamdır. Yoksa onlardan bir ücret mi istiyorsun da, artık onlar bir borçtan dolayı ağır bir yük altında mı bulunmuşlardır?
  46. (45-46) Ve onlar için bir mühlet veririm. Şüphe yok ki, benim fendim sağlamdır. Yoksa onlardan bir ücret mi istiyorsun da, artık onlar bir borçtan dolayı ağır bir yük altında mı bulunmuşlardır?
  47. Yoksa onların yanlarında gayb mi vardır ki, artık onlar yazıveriyorlar?
  48. Artık sen Rabbinin hükmüne sabret. O balık sahibi gibi olma. O zaman ki, O gazaba tutulmuş olduğu bir halde nidâ etti.
  49. Eğer ona Rabbinden bir nîmet erişmiş olmasa idi, elbette fezaya metrut bir halde atılmış olacaktı.
  50. (50-51) Fakat onu Rabbi mümtaz kıldı. Artık onu sâlihlerden kılmış oldu. Ve az kaldı ki, o kâfir olanlar, o zikri işittikleri zaman seni gözleriyle kaydırıversinler ve derler ki: «Şüphe yok, o elbette bir mecnûndur.»
  51. (50-51) Fakat onu Rabbi mümtaz kıldı. Artık onu sâlihlerden kılmış oldu. Ve az kaldı ki, o kâfir olanlar, o zikri işittikleri zaman seni gözleriyle kaydırıversinler ve derler ki: «Şüphe yok, o elbette bir mecnûndur.»
  52. Halbuki, o başka değil âlemler için bir mev´izadır.
Yazar: Suat Yıldırım - Kura'an-ı Hakim ve Açıklamalı Meali
  1. Nûn. Kalem ve ehl-i kalemin satırlara dizdikleri ve dizecekleri şeyler hakkı için
  2. Rabbinin lütfuyla, deli değilsin
  3. Hem senin ecrin, mükâfatın hiç kesilmez!
  4. Ve sen pek yüksek bir ahlâk üzerindesin!
  5. Yakında göreceksin, onlar da görecekler
  6. Hanginizde imiş o dertler, o delilikler
  7. Senin Rabbin şüphesiz pek iyi bilir:Allah yolundan sapanlar kimdir ve O´nun yolunu tutanlar kimdir
  8. O halde, hakkı yalan sayanların, sözlerine sakın uyma
  9. İsterler ki sen gevşeyesin de, böylece kendileri de yumuşasınlar
  10. Sakın uyma: Servet ve hanedan sahibi diye, o bol bol yemin eden, değersiz adama! O gammaz, söz gezdiren, hayrın önünü kesene, o saldırgana, günaha dadanmışa! Şerefsiz, kaba, hem de soysuz olana! Kendisine âyetlerimiz okunduğunda "Bu eski insanların masalları!" diyene, yakında onun burnunu dağlayıp damga basarız.
  11. Biz tıpkı o bahçe sahiplerini sınadığımız gibi, bunları da sınadık.Onlar sabah erken mahsulü devşireceklerini yeminle pekiştirip kesin söylemiş, (inşaallah dememiş), Allah´ın iznine bağlamamışlardı. Ayrıca fakirlerin payını düşünmemişlerdi
  12. Fakat onlar henüz uykuda iken, Rabbin tarafından gönderilen bir afet bahçeyi kapladı. Bahçe sabahleyin siyah kül haline geliverdi.
  13. Onlar ise olup bitenden habersiz, neşeli neşeli birbirlerine seslendiler: "Haydi, mâdem devşireceksiniz, çabuk ekininizin başına!
  14. Hemen yola koyuldular. Bir taraftan da aralarında şöyle fiskos ediyorlardı: "Sakın, bugün yanımıza fakir fukara gelmesin, onların bahçeye girmelerine hiç imkân vermeyin!
  15. Yoksulları engelleme azmi içinde ilerlediler
  16. Bahçeyi görünce: apışıp kaldılar. "Galiba yolu şaşırdık, yanlış yere geldik!" dediler
  17. Çok geçmeden işi anlayınca: "Hayır! dediler, Doğrusu felakete uğramışız!
  18. En makul olanları ise: "Ben size Allah´ı zikretmenizi söylememiş miydim!" dedi
  19. Bunun üzerine "Sübhansın ya Rabbenâ, her türlü noksandan uzaksın! Doğrusu biz kendimize zulmetmişiz!" deyip, birbirlerini kınamaya başladılar
  20. "Yazıklar olsun bize, ne azgın kimselermişiz!
  21. Olur ki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz Rabbimizin rahmetini arzu ediyor, O´na dönüyoruz.
  22. Azap böyledir işte! Âhiretteki azap ise daha müthiştir. Keşke bunu bir bilselerdi
  23. Allah´ı sayan, haramlardan sakınan müttakilere ise Rab´leri nezdinde naîm cennetleri vardır
  24. Biz hiç, Allah´a itaat ve teslimiyet gösterenleri suçlu kâfirlerle bir tutar mıyız
  25. Neyiniz var, nasıl olur da böyle bir şey iddia edebilirsiniz? Ne biçim hüküm veriyorsunuz öyle
  26. Yoksa size ait bir kitap var da bu kabîl bilgileri oradan mı okuyorsunuz
  27. Onda "Siz neyi tercih ederseniz size verilir." diye bir bilgi mi buluyorsunuz
  28. Yoksa "Neye hükmederseniz o yerine getirilir." diye, kıyamete kadar geçerli olacak size yeminle verilmiş sözümüz mü var
  29. Sor bakalım onlara: "Böylesi bir iddiayı savunacak kimse var mı aralarında
  30. Yoksa güvendikleri şerikleri mi var?" iddialarında tutarlı iseler getirsinler de görelim o ortakları
  31. O gün işler son derece güçleşir, paçalar tutuşur. Bütün insanlar secdeye dâvet edilir, fakat kâfirler secde edemezler
  32. Gözleri yerde, kendilerini zillet kaplamıştır. Halbuki dünyada bedenleri sağlam, âzaları salim iken de secdeye dâvet edilirler, ama bunu yapmazlardı
  33. O halde sen bu şerefli sözü, Kur´ân´ı yalan sayanı Bana bırak! Biz onları, bilmedikleri, farkına varmadıkları bir yerden, yavaş yavaş azaba yaklaştırırız. Ben onlara mühlet veriyorum! Doğrusu Ben´im düzenim, pek sağlamdır.
  34. Yoksa sen onlardan bu risalet hizmetinden ötürü bir ücret istiyorsun da onlar cereme ödemekten ezilmişler mi
  35. Yoksa gayb kitabı yanlarında da, onlar oradan mı yazıp duruyorlar
  36. Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle ve balığın yoldaşı olan zat gibi olma! Hani o dertli dertli Rabbine yalvarmıştı:
  37. Şayet Rabbinden gelen bir lütuf onun imdadına yetişmeseydi, kınanmaya müstahak bir vaziyette, deniz tarafından karaya atılırdı
  38. Ama Rabbi, kendisini seçti de onu en iyi, en has kullarından kıldı
  39. O kâfirler Zikri (Kur´ân´ı) işittikleri zaman, hırslarından neredeyse seni bakışlarıyla kaydıracak, âdeta gözleriyle yiyecekler! Hâlâ da: "o, delinin teki!" derler
  40. Delilik nerede, o nerede? Kur´ân´ın hiç delilikle ilgisi mi olur? Kur´ân olsa olsa, sadece bütün insanlara bir derstir
Yazar: Süleyman Ateş - Kuran'ı Kerim Meali
  1. Nûn. Kaleme ve (kalemle) yazdıklarına andolsun.
  2. Sen, Rabbinin ni´metiyle cinlenmiş (deli) değilsin.
  3. Senin için kesintisiz bir mükâfât vardır.
  4. Ve sen, büyük bir ahlâk üzerindesin.
  5. (Sen de) Göreceksin, onlar da görecekler;
  6. Hanginizin fitnelenmiş (cin çarpmış delirmiş) olduğunu.
  7. Şüphesiz Rabbin, kim(ler)in kendi yolundan saptığını ve kimlerin yolda olduğunu en iyi bilen O´dur.
  8. Öyleyse yalanlayanlara itâ´at etme.
  9. İstediler ki, sen yağcılık yapasın da onlar da yağcılık yapsınlar (sana yumuşak davransınlar).
  10. Şunların hiçbirine itâ´at etme: Yemin edip duran aşağılık,
  11. Kötüleyip duran, söz götürüp getiren,
  12. Hayra engel olan, saldırgan, günâhkâr,
  13. Kaba, sonra da kötülükle damgalı,
  14. Mal ve oğullar sâhibi olmuş diye (yolunu şaşırmış).
  15. Kendisine âyetlerimiz okunduğu zaman: "Eskilerin masalları" der.
  16. Biz onu burnunun üzerine damga vurup işâretleyeceğiz.
  17. Biz bunlara da belâ verdik, şu bahçe sâhiplerine belâ verdiğimiz gibi: Hani onlar, sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.
  18. İstisnâ da etmiyorlar (Allâh dilerse biçeriz demiyorlar)dı.
  19. Fakat onlar uyurlarken hemen (gönderilen) dolaşıcı bir belâ, onu sardı da,
  20. Bahçe simsiyah kesiliverdi.
  21. Sabahleyin birbirlerine seslendiler:
  22. "Haydi devşirecekseniz erkenden ekininize gidin" diye.
  23. Derken yürüdüler; fısıldaşıyorlardı:
  24. "Sakın, bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın" diye.
  25. Devşirebileceklerini umarak erkenden gittiler.
  26. Fakat bahçeyi görünce: "Herhalde biz yolu şaşırdık." dediler.
  27. "Hayır, doğrusu biz mahrum bırakıldık!"
  28. Orta (yolda giden iyi)leri: "Ben size demedim mi? Rabbinizi tesbih etmeniz gerekmez miydi?" dedi.
  29. "Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zulmedenlermişiz!" dediler.
  30. Dönüp birbirlerini kınamağa başladılar:
  31. "Yazık bize, dediler, biz azgınlarmışız!"
  32. "Belki Rabbimiz, bize onun yerine ondan daha iyisini verir. Biz Rabbimize yönelir, O´ndan umarız."
  33. İşte azâb böyledir. Âhiret azâbı ise daha büyüktür, keşke bilselerdi.
  34. Korunanlar için de Rableri katında ni´met bahçeleri vardır.
  35. Biz müslümanları suçlular gibi yapar mıyız hiç?
  36. Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz?
  37. Yoksa sizin bir Kitabınız var da onda mı (bu hükümleri) okuyorsunuz?
  38. Onda istediğiniz her şeyi buluyorsunuz?
  39. Yoksa sizin istediğiniz hükmü verebileceğinize dair, kıyâmete kadar sürecek andlarınız mı var üzerimizde?
  40. Sor onlara: Onların hangisi buna kefil olacak?
  41. Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Doğru iseler ortaklarını çağırsınlar.
  42. Bacaktan açılacağı (paçanın sıvanacağı, işlerin güçleşeceği) ve secdeye da´vet edilecekleri gün (secde) edemezler.
  43. Gözleri düşük olarak yüzlerini bir zillet kaplar. Onlar sağlam iken de secdeye da´vet edilirler (fakat secde etmezler)di.
  44. Bu sözü yalanlayanı bana bırak; onları bilmedikleri yerden derece derece (azâba) yaklaştıracağız.
  45. Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır (onu kimse bozamaz).
  46. Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır borç altında mı kalıyorlar?
  47. Yoksa gayb (görünmez bilgi hazinesi), kendi yanlarında da onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar?
  48. Sen Rabbinin hükmüne sabret, balık sâhibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, sıkıntıdan yutkunarak (Allah´a) seslenmişti.
  49. Eğer Rabbinden ona bir ni´met yetişmeseydi, yerilerek çıplak bir yere atılırdı.
  50. Fakat Rabbi onun du´âsını kabul etti de onu Sâlih (iyi insan)lardan yaptı.
  51. O inkâr edenler Zikr (Kur´ân)´ı işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi. "O mecnundur" diyorlardı.
  52. Halbuki o, âlemler için uyarıdan başka bir şey değildir!
Yazar: Şaban Piriş - Kur'an-ı Kerim Türkçe Anlamı
  1. Nûn, kaleme ve onunla yazılanlara yemin olsun.
  2. Sen Rabbinin nimeti sayesinde cinlenmiş değilsin.
  3. Senin için sonsuz bir ecir vardır.
  4. Sen, büyük bir ahlak üzeresin.
  5. Sen de göreceksin, onlar da görecekler..
  6. Hanginizin deli olduğunu..
  7. Rabbin, yolundan sapanı en iyi bilen O’dur. Doğru yolda olanı da en iyi bilen O’dur.
  8. Sakın yalanlayanlara itaat etme!
  9. Onlar ister ki, sen müsamaha gösteresin de onlar da müsamaha göstersinler.
  10. Yemin edip duran alçağa itaat etme!
  11. Ayıp arayana ve laf götürüp getirene..
  12. İyiliği engelleyene, günaha düşkün olana...
  13. Kaba, üstelik kötü ün sahibi...
  14. Mal ve oğul sahibi olması sebebiyle.
  15. Ona ayetlerimiz okunduğu zaman: -Eskilerin masalları!.. der.
  16. Yakında onun burnunu yere sürteceğiz.
  17. Biz onları, sabahleyin meyvelerini toplamaya yemin eden bahçe sahiplerini denediğimiz gibi denedik.
  18. Hiçbir istisna da yapmıyorlardı.
  19. Onlar uyurken, Rabbin tarafından bir felaket bahçeyi sarıverdi.
  20. Sabaha bahçe kapkara kesildi.
  21. Sabahleyin birbirlerine seslendiler:
  22. (22-23) -Mahsulü toplayacaksanız, erkenden yola çıkın! diye gizlice konuşarak yola düştüler.
  23. (22-23) -Mahsulü toplayacaksanız, erkenden yola çıkın! diye gizlice konuşarak yola düştüler.
  24. -Sakın bugün hiçbir yoksul oraya girmesin, diyerek..
  25. Varlıklı oldukları halde (muhtaçları) engellemek için erken yola çıktılar.
  26. Onu gördüklerinde: -Yolu şaşırdık, dediler.
  27. -Hayır, Biz mahrum bırakıldık.
  28. Onların en insaflı olanı: -Ben size (Allah’ı) tesbih etmemiz gerekmez mi, dememiş miydim? dedi.
  29. Hemen akılları başlarına geldi ve: -Rabbimiz´in şanı yücedir. Biz, zalimlerden olduk, dediler.
  30. Başladılar birbirlerini kınamaya..
  31. -Yazıklar olsun bize, azgınlardan olduk, dediler.
  32. Belki Rabbimiz bize bundan daha iyisini verir. Biz, ancak Rabbimiz´den dilemekteyiz.
  33. İşte azap böyledir. Ahiret azabı daha büyüktür. Bilmiş olsalardı...
  34. Şüphesiz takva sahipleri için Rab’leri katında nimet cennetleri vardır.
  35. Müslüman olanlarla suçluları bir tutar mıyız?
  36. Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
  37. Yoksa sizin bir kitabınız var da oradan mı ders çıkarıyorsunuz?
  38. Herhalde orada ne arzu ederseniz hepsi sizin...
  39. Yoksa, kıyamete kadar neye karar verirseniz sizin olacak diye bizden alınmış yeminleriniz mi var?
  40. Onlara sor, hangisi buna kefil olacak?
  41. Yoksa, onların hissedarları mı var? Eğer doğru söyleyen kimseler iseler, getirsinler hissedarlarını..
  42. İşler kızıştığı gün, secdeye çağrılırlar da buna güçleri yetmez.
  43. Gözleri yere yıkılmış, yüzlerini zillet bürümüş/perişan olmuşlardır. Oysa onlar, selamette iken secdeye çağrılmışlardı.
  44. Bu sözü yalan sayanları bana bırak. Onları bilmedikleri bir yerden ağır ağır azaba yaklaştıracağız.
  45. Onlara mühlet veriyorum. Çünkü benim tuzağım çok sağlamdır.
  46. Yoksa, onlardan bir ücret istiyorsun da ağır bir borç altındalar mı?
  47. Yoksa gayb onların yanında da, onlar mı yazıyorlar?
  48. Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi /Yunus gibi olma. Hani O, boğuk bir sesle Rabbine seslenmişti.
  49. Rabbinden ona bir nimet erişmiş olmasaydı, kınanmış olarak çıplak bir yere atılacaktı.
  50. Rabbi O’nu seçti ve salih kimselerden kıldı.
  51. Kafir olanlar, zikri işittiklerinde seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi: -O, kesinlikle delidir, diyorlardı.
  52. Oysa o/Kur’an toplumlara bir uyarı/öğütten başka bir şey değildir.
Yazar: Ebu'l Al'a Mevdudi - Tefhim-ul Kuran
  1. Nûn, Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.
  2. Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnun değilsin.
  3. Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır.
  4. Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin.
  5. Artık yakında göreceksin ve onlar da görmüş olacaklar.
  6. Sizden hanginiz ´fitneye tutulup çıldırdığını.´
  7. Elbette senin Rabbin, kimin kendi yolundan şaşırıp saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir.
  8. Şu halde yalanlayanlara itaat etme.
  9. Onlar, senin kendilerine yaranıp onlarla uzlaşmanı arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp uzlaşacaklardı.
  10. Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık,
  11. Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan).
  12. Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkâr,
  13. Zorba, saygısız, sonra da kulağı kesik,
  14. Mal (servet) ve çocuklar sahibi oldu diye,
  15. Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: «(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır» diyen.
  16. Yakında biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız.
  17. Gerçek şu ki, biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi.
  18. (Bu konuda) Hiçbir istisna da yapmıyorlardı.
  19. Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp gelen bir bela onun üstünü sarıp kuşatıverdi.
  20. Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup kapkara kesildi.
  21. Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler.
  22. «Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkın, çıkın.»
  23. Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp gittiler:
  24. «Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın.»
  25. (Yoksulları) Engellemeğe güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler.
  26. Ama onu görünce: «Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız» dediler.
  27. «Hayır, biz (her şeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık.»
  28. (İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: «Ben size dememiş miydim? (Allah´ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?»
  29. Dediler ki: «Rabbimiz, seni tesbih eder yüceltiriz; gerçekten bizler zalim olanlarmışız.»
  30. Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamağa başladılar:
  31. «Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız» dediler.
  32. «Belki Rabbimiz, onun yerine ondan daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca Rabbimize rağbet eden kimseleriz.»
  33. İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; onlar bir bilseler.
  34. Şüphe yok, muttaki olanlar için Rableri katında nimetlerle donatılmış cennetler vardır.
  35. Öyleyse, Müslümanları suçlu günahkâr olanlar gibi (eşit) kılar mıyız?
  36. Size ne oluyor? Siz nasıl hüküm veriyorsunuz?
  37. Yoksa sizin (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var?
  38. İçinde, siz neyi seçip beğenirseniz, mutlaka sizin olacak, diye.
  39. Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki siz ne hüküm verirseniz o, mutlaka sizin kalacak, diye.
  40. Onlara sor: «Onlardan hanginiz bunun savunuculuğunu yapacak?»
  41. Yoksa onların ortakları mı var? Şu halde eğer doğru sözlü kimselerse, ortaklarını da getirsinler.
  42. Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler.
  43. Gözleri ´korkudan ve dehşetten düşük,´ kendilerine de zillet sarıp kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi.
  44. Artık bu sözü yalan sayanı sen bana bırak. Biz onları, bilmeyecekleri bir yönden derece derece (günahla yükletip azaba) yaklaştıracağız.
  45. Ben, onlara süre tanıyorum. Hiç şüphesiz benim düzenim (cezalandırmam) sapasağlamdır.
  46. Yoksa sen, onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, onlar, haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altında kalmışlar?
  47. Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında mıdır ki, kendileri yazıp duruyorlar?
  48. Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.
  49. Eğer Rabbinden bir nimet ona ulaşıp yetişmeseydi, mutlaka kendisi yerilmiş ve çıplak bir durumda (karaya) atılmış olacaktı.
  50. Fakat Rabbi onu seçti ve onu salih olanlardan kıldı.
  51. O küfretmekte olanlar, zikri (Kur´an´ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle yıkıp devireceklerdi. «O, gerçekten bir delidir» diyorlar.
  52. Oysa o (Kur´an), alemlere bir zikr (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref)ten başka bir şey değildir.
Yazar: Yaşar Nuri Öztürk - Kur'an-ı Kerim Meali
  1. Nûn! Yemin olsun kaleme ve satır satır yazdıklarına
  2. Ki sen, cin tasallutuna uğramış değilsin; Rabbinin nimeti sayesinde,
  3. Senin için kesintisiz bir ödül var.
  4. Ve gerçekten sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin.
  5. Yakında göreceksin, onlar da görecekler,
  6. Hanginizmiş fitneye tutulan, deliren!
  7. Senin Rabbin, evet O´dur kendi yolundan kimin saptığını en iyi bilen. Ve O´dur kimin doğruya ve güzele kılavuzlandığını en iyi bilen.
  8. O halde, yalanlayanlara itaat etme!
  9. İstediler ki sen, alttan alıp gevşek davranasın/yağcılık edesin de onlar da yağcılık etsinler/yumuşaklık göstersinler.
  10. Şunların hiçbirine eğilme, uyma: Çok yemin eden, bayağı-alçak,
  11. Alaycı/gammaz, koğuculuk için dolaşıp duran,
  12. Hayrı engelleyen, sınır tanımaz-saldırgan, günaha batmış,
  13. Kaba/obur, bütün bunlardan sonra da soyu bozuk, kötülükle damgalı.
  14. Mal ve oğullar sahibi olmuş da ne olmuş?
  15. Ayetlerimiz ona okunduğunda şöyle der: "Daha öncekilerin masalları!"
  16. Yakında biz onun hortumu üzerine damga basacağız/burnunu sürteceğiz.
  17. Biz onları, o bahçe sahiplerini belalandırdığımız gibi belalandırdık. Hani, onlar sabaha çıktıklarında, bahçeyi mutlaka kesip biçeceklerine yemin etmişlerdi.
  18. Hiçbir istisna tanımıyorlardı.
  19. Ama onlar uyumaktayken, Rabbinden gelen bir dolaşıcı bahçeyi dolaştı da,
  20. O, simsiyah kesiliverdi.
  21. Sabaha çıktıklarında birbirlerine seslendiler:
  22. "Hadi, eğer biçecekseniz ekininize erken gidin."
  23. Yola koyuldular. Aralarında fısıldaşıyorlardı:
  24. "Hey! Bugün oraya bir yoksul girip yanınıza gelmesin!"
  25. Sadece engellemeye, şiddete güçleri yeten kişiler olarak erkenden vardılar.
  26. Fakat bahçeyi görünce: "Yahu, biz yanlış gelmişiz." dediler!
  27. "Hayır, hayır! Biz mahrum edilenleriz."
  28. Ortancaları/ılımlı olanı şöyle dedi: "Ben size söylemedim mi? Tespih etseydiniz ya!"
  29. O zaman dediler ki: "Tespih ederiz seni, ey Rabbimiz! Gerçekten biz zalimler olduk."
  30. Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar.
  31. "Yazıklar olsun bize, dediler, biz gerçekten azgınlarmışız!"
  32. "Umarız, Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz de her şeyimizle Rabbimize yöneliriz."
  33. İşte böyledir azap! Âhiretin azabı ise gerçekten çok daha büyüktür. Bir bilselerdi!
  34. Takva sahipleri için, Rableri katında nimetlerle dolu cennetler vardır.
  35. Biz, Müslümanları/Allah´a teslim olanları, suçlular gibi yapar mıyız?
  36. Neniz var sizin, nasıl hüküm veriyorsunuz?
  37. Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan ders mi görüyorsunuz?
  38. Onda, keyfinize uyan her şeyi rahatça buluyorsunuz.
  39. Yoksa sizin lehinize üzerimizde kıyamete kadar uzanacak yeminler mi var da siz ne hükmederseniz oluverecek!
  40. Sor onlara: "Böyle bir şeye hangisi kefil?"
  41. Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Eğer doğru sözlüler iseler, çağırıversinler ortaklarını!
  42. Baldırın çıplak kalacağı, secdelere çağrılacakları gün, onu da yapamayacaklar.
  43. Gözleri yere eğilmiş, benliklerini zillet kaplamıştır. Onlar, sapasağlam oldukları zaman da secde etmeye çağrılıyorlardı.
  44. Bu sözü yalanlayanla beni baş başa bırak. Onları, bilmedikleri yerden yakalayacağız.
  45. Süre tanıyorum onlara. Tuzağım gerçekten zorludur benim.
  46. Bir ücret mi istiyorsun kendilerinden de onlar, bir borç altında eziliyorlar!
  47. Yoksa gayb, yanlarında da onlar mı yazıyorlar?
  48. Artık, Rabbinin hüküm vermesi için sabret! Balığın dostu Yûnus gibi olma! Hani o, öfkelendirilmiş bir halde yakarmıştı.
  49. Eğer ona, Rabbinden bir nimet ulaşmasaydı, horlanmış bir halde cascavlak bir yere atılırdı.
  50. Fakat Rabbi onu seçip yüceltti ve barışseverlerden yaptı.
  51. O küfre sapanlar, Zikir´i/Kur´an´ı işittiklerinde az kalsın gözleriyle seni devireceklerdi. "Bu tam bir cinlidir." diyorlardı.
  52. Oysaki o Zikir/Kur´an âlemler için bir öğütten başka şey değildir.