Meâric

الْمَعَارِجِ

Yazar: Abdulbakî Gölpınarlı - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. İsteyen biri, istedi gelip çatacak azâbı.
  2. O azâbı ki kâfirlerin başından defedecek yok.
  3. Yüksek dereceler sahibi Allah´tandır.
  4. Melekler ve Rûh, kendilerine emredilen yere çıkarlar bir günde ki miktarı elli bin yıldır.
  5. Artık sabret güzel bir sabırla.
  6. Şüphe yok ki onlar uzak görürler onu.
  7. Ve bizse pek yakın görürüz onu.
  8. O gün gök, yağ tortusuna döner.
  9. Ve dağlar, atılmış renk-renk pamuğa benzer.
  10. Ve hiçbir dost, dostunu sormaz.
  11. Birbirlerini görüp tanırlar da ve suçlu, o günün azâbına karşılık oğlunu da vermek ister.
  12. Eşini de, kardeşini de.
  13. Kendisini barındıran kabîle halkını da.
  14. Ve kim varsa yeryüzünde hepsini de fedâ etmek ve sonra da kendini kurtarmak ister.
  15. Fakat imkânı yok; şüphe yok ki cehennem alev-alev yanmadadır.
  16. Ne el bırakmadadır, ne ayak, ne et bırakmadadır, ne deri.
  17. Çağırır dönüp gideni.
  18. Ve toplayıp biriktireni.
  19. Şüphe yok ki insan haris yaratılmıştır.
  20. Bir şerre uğrarsa bağırır, sızlanır.
  21. Ve bir hayır elde ederse vermez, kıskanır.
  22. Ancak müstesnâdır namaz kılanlar.
  23. Öylesine kılanlar ki namazlarını dâimâ kılarlar.
  24. Ve öyle kişilerdir onlar ki mallarında malûm bir hak var.
  25. İsteyene ve mahrûm olana.
  26. Ve öyle kişilerdir onlar ki cezâ gününü gerçek bilirler.
  27. Ve öyle kişilerdir onlar ki Rablerinin azâbından korkarlar.
  28. şüphe yok ki Rablerinin azâbından da kimse emîn olamaz.
  29. Ve öyle kişilerdir onlar ki ırzlarını korurlar.
  30. Ancak eşleri ve temellük ettikleri müstesnâ ve artık bu hususta da kınanmazlar onlar.
  31. Bunlarda başkasını isteyenlere gelince, onlardır haddi aşanların ta kendileri.
  32. Ve öyle kişilerdir onlar ki emânetlerine ve ahitlerine riâyet ederler.
  33. Ve öyle kişilerdir onlar ki tanıklıklarında doğrudurlar.
  34. Ve öyle kişilerdir onlar ki namazlarını korurlar.
  35. İşte onlardır cennetlerde ağırlananlar.
  36. Ne oluyor kâfirlere ki sana doğru koşmadalar.
  37. Sağdan ve soldan parça-parça ve bölük-bölük.
  38. Onların her biri, Naîm cennetine sokulacaklarını mı umuyorlar?
  39. Fakat imkânı yok; şüphe yok ki biz, onları, onların da bildikleri şeyden yarattık.
  40. Andolsun doğuların Rabbine ve batıların Rabbine, gerçekten de bizim gücümüz yeter.
  41. Onlardan daha hayırlısını, yerlerine geçirmeye ve kimse önümüze geçemez.
  42. Bırak artık onları dalsınlar daldıklarına ve oynasınlar oynadıklarıyla, kendilerine vaadedilen güne kavuşuncaya dek.
  43. O gün, kabirlerinden çıkarlar da koşmaya başlarlar, sanki dikilmiş hedeflere yelmedeler.
  44. Gözleri yerde, üstlerine aşağılık çökmüş; işte onlara vaadedilen gün, bugündür.
Yazar: Adem Uğur - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Bir soran inecek azabı sordu:
  2. İnkârcılar için; ki onu savacak yoktur,
  3. Yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından.
  4. Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.
  5. (Resûlüm!) Şimdi sen güzelce sabret.
  6. Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar.
  7. Biz ise onu yakın görmekteyiz.
  8. O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur.
  9. Dağlar da atılmış yüne döner.
  10. Dost, dostu sormaz.
  11. Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını,
  12. Karısını ve kardeşini,
  13. Kendisini koruyup barındıran tüm ailesini
  14. Ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın.
  15. Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir.
  16. Derileri kavurup soyar.
  17. Yüz çevirip geri döneni, (kendine) çağırır!
  18. (Servet) toplayıp yığan kimseyi!.
  19. Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır.
  20. Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder.
  21. Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir.
  22. Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar,
  23. Ki, onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;).
  24. Mallarında, belli bir hak vardır,
  25. Sâile ve mahrûma (vermek için).
  26. Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar;
  27. Rab´lerinin azabından korkanlar,
  28. Ki Rab´lerinin azabı(na karşı) emin olunamaz;
  29. Irzlarını koruyanlar
  30. Ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz;
  31. Bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir,
  32. Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler;
  33. Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar;
  34. Namazlarını koruyanlar;
  35. İşte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar.
  36. (Resûlüm!) O kâfirlere ne oluyor ki, sana doğru koşuyorlar?
  37. Bölük bölük sağından ve solundan (gelip etrafını sarıyorlar).
  38. Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?
  39. Hayır (hiç ummasınlar!) Şüphesiz biz onları, kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık (fakat ibret almadılar, imana gelmediler).
  40. Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, bizim gücümüz yeter:
  41. Şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez.
  42. Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar.
  43. O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar.
  44. Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!
Yazar: Ali Bulaç - Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı Meal ve Sözlük
  1. İstekte bulunan biri, (muhakkak) gerçekleşecek olan bir azabı istedi.
  2. Kafirler için olan bu (azabı) geri çevirecek yoktur.
  3. (Bu azap) Yüce makamlar sahibi olan Allah´tandır.
  4. Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.
  5. Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret.
  6. Çünkü, gerçekten onlar, bunu uzak görüyorlar.
  7. Biz ise, onu pek yakın görüyoruz.
  8. Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün;
  9. Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak.
  10. (Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz.
  11. Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister;
  12. Kendi eşini ve kardeşini,
  13. Ve onu barındıran aşiretini de;
  14. Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa.
  15. Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir:
  16. Başın derisini kavurup-soyar.
  17. Yüz çevirip arkasını döneni çağırır-durur.
  18. (Durmaksızın mal ve servet) Toplayıp bir yerde (üstüste) yığmakta olanı.
  19. Gerçekten, insan, ´bencil ve haris´ olarak yaratıldı.
  20. Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar.
  21. Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder).
  22. Ancak namaz kılanlar hariç;
  23. Ki onlar, namazlarında süreklidirler.
  24. Ve onların mallarında belirli bir hak vardır:
  25. Yoksul ve yoksun olan(lar)için.
  26. Onlar, din gününü tasdik etmektedirler.
  27. Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar.
  28. Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz.
  29. Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar;
  30. Ancak kendi eşleri ya da sağ ellerinin malik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar.
  31. Fakat bunun ötesini arayanlar, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.
  32. (Bir de) Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyyen) riayet edenlerdir.
  33. Şahidliklerinde dosdoğru davrananlardır.
  34. Namazlarını (titizlikle) koruyanlardır.
  35. İşte onlar, cennetler içinde ağırlananlardır.
  36. Şimdi inkar edenlere ne oluyor ki, boyunlarını sana uzatıp koşuyorlar.
  37. Sağ yandan ve sol yandan bölükler halinde.
  38. Onlardan her biri, nimetlerle donatılmış cennete gireceğini mi umuyor (tamah ediyor)?
  39. Hayır; doğrusu Biz onları bildikleri şeyden yarattık.
  40. Artık, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim; Biz gerçekten güç yetireniz;
  41. Onların yerine kendilerinden daha hayırlılarına getirip-değiştirmeye. Üstelik Bizim önümüze geçilemez.
  42. Şu halde sen, kendilerine vadedilen (azap) günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak; dalıp-oynasınlar, oyalansınlar.
  43. Kabirlerinden koşarcasına çıkarılacakları gün, sanki onlar dikili birşeye yönelmiş gibidirler.
  44. Gözleri ´korkudan ve dehşetten düşük´ yüzlerini de bir zillet kaplamış; işte bu, kendilerine vadedilmekte olan (kıyamet ve azap) günüdür.
Yazar: Ali Fikri Yavuz - Kur'an-ı Kerim ve İzahlı Meal-i Alisi
  1. İnecek olan bir azabı, istedi bir isteyen;
  2. Kâfirler için öyle bir azab ki, yoktur onu bir engelleyen.
  3. (O azabın inişi) yüksek makamların sahibi Allah’dandır.
  4. (Bu makamların) her birine, melekler ve cebrâil, miktarı elli bin yıl olan, bir günde çıkar.
  5. O halde (Ey Rasûlüm, o kâfirlerin eziyetlerine) güzel bir sabır ile sabret; (çünkü azabın inme zamanı yaklaşmıştır).
  6. Doğrusu onlar, onu uzak (imkânsız) görüyorlar.
  7. Fakat biz, o azabı yakın görüyoruz.
  8. O gün, gök erimiş maden gibi olacak;
  9. Dağlar da, renk renk atılmış yün gibi bulunacak.
  10. Hiç bir yakın (akraba), bir yakına halini sormaz.
  11. (O kıyamet gününde akraba ve hısımlar) birbirlerine gösterilirler; (fakat herkes kendi derdi ile meşgul olduğundan birbirlerini tanıyamazlar). Mücrim (müşrik), o günün azabından kurtulmak için ister ki, fidye (bedel) verse oğullarını,
  12. Karısını, kardeşini,
  13. Kendini barındıran aşiretini,
  14. Yeryüzünde bulunanların hepsini de, sonra kendini kurtarsa...
  15. Hayır (Allah onu azabdan kurtarmaz). Çünkü, o cehennem alevli bir ateştir.
  16. Eli ayağı, (bütün uzuvları) söküp çıkarandır.
  17. Çağırır o ateş, imandan yüz çevirip de (Hakka) arka döneni,
  18. Bir de (mal ve para) biriktirip depoya, kasaya yığanı...
  19. Gerçekten insan harîs ve cimri yaratılmıştır.
  20. Kendine bir zarar dokundu mu, feryadı basar.
  21. Ona hayır (mal) isabet edince de kıskanç...
  22. Namaz kılanlar müstesnadır.
  23. Namaz kılan o kimseler ki, onlar namazlarına devamlıdırlar,
  24. Onlar ki, mallarında belirli bir hak vardır:
  25. Hem dilenen, hem de iffetinden dilenemiyen için...
  26. Onlar ki, hesap gününü tasdik ederler.
  27. Onlar ki, Rablerinin azabından korkarlar;
  28. Çünkü Rablerinin azabından emin bulunulmaz.
  29. Onlar ki, avret yerlerini korurlar,
  30. Ancak zevcelerine ve cariyelerine müstesna... Çünkü onlar (bunlarda) kınanmazlar.
  31. Fakat bundan (zevce ve cariyelerden) ötesini arayanlar, işte onlar haddi aşanlardır.
  32. Onlar ki, emanetlerine ve verdikleri söze riayet edenler,
  33. Onlar ki, şahidliklerinde dürüstlük yaparlar,
  34. Onlar ki, namazlarını gözetirler, (şartlarına riayet ederek gereği üzere devamlı olarak kılarlar),
  35. İşte bunlar, cennetlerde ikram olunanlardır...
  36. Şimdi o kâfirlere ne oluyor ki, (seninle alay etmek için) boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar;
  37. Sağdan ve soldan bölük bölük...
  38. Onlardan her şahıs, (nimetleri bol olan) Naîm Cennetine sokulacağını ümid mi ediyor?
  39. Hayır, öyle şey yok. Biz; onları bildikleri şeyden (nutfeden) yarattık; (insanın aslı olan bu maddenin, iman olmaksızın ne değeri olabilir? Bununla yoğrulup da iman nuru ile aydınlığa çıkmıyan kimse, cennete girmeyi nasıl isteyebilir?)
  40. Artık doğuların ve batıların Rabbine kasem olsun ki, muhakkak biz kadiriz,
  41. Onların (o kâfirlerin) yerine, kendilerinden daha hayırlısını getirmeye... Hem bizim önümüze geçilmez.
  42. O halde (Ey Rasûlüm) bırak o inkârcıları, (bâtıl inançlarına) dalsınlar ve oynaya dursunlar; tâ o vaad olundukları güne kavuşturulacakları zamana kadar...
  43. O gün, kabirlerinden koşarak çıkacaklar; sanki (ibadet ettikleri) dikili putlara koşuyorlarmış gibi...
  44. Gözleri (zillet içinde) düşkün bir halde, kendilerini bir horluk kaplayacak. İşte bugün, o (azabla) vaad edildikleri kıyamet günüdür.
Yazar: Bekir Sadak - Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlatımı
  1. (1-3) Birisi, yuksek derecelere sahip olan Allah katindan, inkarcilara gelecek ve savunulmasi imkansiz olacak azabi soruyor.
  2. (1-3) Birisi, yuksek derecelere sahip olan Allah katindan, inkarcilara gelecek ve savunulmasi imkansiz olacak azabi soruyor.
  3. (1-3) Birisi, yuksek derecelere sahip olan Allah katindan, inkarcilara gelecek ve savunulmasi imkansiz olacak azabi soruyor.
  4. Melekler ve Cebrail mikdari ellibin yil olan o derecelere bir gunde yukselirler.
  5. Guzel guzel sabret;
  6. Dogrusu inkarcilar azabi uzak goruyorlar.
  7. Ama biz onu yakin gormekteyiz.
  8. Gok, o gun, erimis maden gibi olur.
  9. Daglar da atilmis pamuga doner.
  10. Hic bir dost diger bir dostunu sormaz.
  11. (11-14) Onlar birbirlerine yalniz gosterilirler. Suclu kimse o gunun azabindan kurtulmak icin ogullarini, ailesini, kardesini, kendisini barindirmis olan sulalesini ve yeryuzunde bulunan herkesi feda etmek ve boylece kendisini kurtarmak ister.
  12. (11-14) Onlar birbirlerine yalniz gosterilirler. Suclu kimse o gunun azabindan kurtulmak icin ogullarini, ailesini, kardesini, kendisini barindirmis olan sulalesini ve yeryuzunde bulunan herkesi feda etmek ve boylece kendisini kurtarmak ister.
  13. (11-14) Onlar birbirlerine yalniz gosterilirler. Suclu kimse o gunun azabindan kurtulmak icin ogullarini, ailesini, kardesini, kendisini barindirmis olan sulalesini ve yeryuzunde bulunan herkesi feda etmek ve boylece kendisini kurtarmak ister.
  14. (11-14) Onlar birbirlerine yalniz gosterilirler. Suclu kimse o gunun azabindan kurtulmak icin ogullarini, ailesini, kardesini, kendisini barindirmis olan sulalesini ve yeryuzunde bulunan herkesi feda etmek ve boylece kendisini kurtarmak ister.
  15. (15-18) Hayir, olmaz... Orada sirtini cevirip yuzgeri edeni, malini toplayip kimseye hakkini vermeden saklayani cagiran, deriyi soyup kavuran, alevli ates vardir.
  16. (15-18) Hayir, olmaz... Orada sirtini cevirip yuzgeri edeni, malini toplayip kimseye hakkini vermeden saklayani cagiran, deriyi soyup kavuran, alevli ates vardir.
  17. (15-18) Hayir, olmaz... Orada sirtini cevirip yuzgeri edeni, malini toplayip kimseye hakkini vermeden saklayani cagiran, deriyi soyup kavuran, alevli ates vardir.
  18. (15-18) Hayir, olmaz... Orada sirtini cevirip yuzgeri edeni, malini toplayip kimseye hakkini vermeden saklayani cagiran, deriyi soyup kavuran, alevli ates vardir.
  19. Insan gercekten pek huysuz yaratilmistir:
  20. Basina bir fenalik gelince feryat eder,
  21. Bir iyilige ugrarsa onu herkesten meneder;
  22. (22-27) Ancak namaz kilip namazlarinda yoksul ve yoksuna belirli bir hak taniyanlar, ceza gununu dogrulayanlar, Rablerinin azabindan korkanlar boyle degildir.
  23. (22-27) Ancak namaz kilip namazlarinda yoksul ve yoksuna belirli bir hak taniyanlar, ceza gununu dogrulayanlar, Rablerinin azabindan korkanlar boyle degildir.
  24. (22-27) Ancak namaz kilip namazlarinda yoksul ve yoksuna belirli bir hak taniyanlar, ceza gununu dogrulayanlar, Rablerinin azabindan korkanlar boyle degildir.
  25. (22-27) Ancak namaz kilip namazlarinda yoksul ve yoksuna belirli bir hak taniyanlar, ceza gununu dogrulayanlar, Rablerinin azabindan korkanlar boyle degildir.
  26. (22-27) Ancak namaz kilip namazlarinda yoksul ve yoksuna belirli bir hak taniyanlar, ceza gununu dogrulayanlar, Rablerinin azabindan korkanlar boyle degildir.
  27. (22-27) Ancak namaz kilip namazlarinda yoksul ve yoksuna belirli bir hak taniyanlar, ceza gununu dogrulayanlar, Rablerinin azabindan korkanlar boyle degildir.
  28. Dogrusu Rablerinin azabindan kimse guvende degildir.
  29. (29-30) Esleri ve cariyeleri disinda, mahrem yerlerini herkesten koruyanlar, dogrusu bunlar yerilmezler.
  30. (29-30) Esleri ve cariyeleri disinda, mahrem yerlerini herkesten koruyanlar, dogrusu bunlar yerilmezler.
  31. Bu sinirlari asmak isteyenler, iste onlar, asiri gidenlerdir.
  32. Emanetlerini ve sozlerini yerine getirenler,
  33. sahidliklerini geregi gibi yapanlar,
  34. Namazlarina riayet edenler,
  35. Iste onlar, cennetlerde ikram olunacak kimselerdir. *
  36. (36-37) Inkar edenlere ne oluyor, sana dogru sagdan soldan topluluklar halinde kosusuyorlar?
  37. (36-37) Inkar edenlere ne oluyor, sana dogru sagdan soldan topluluklar halinde kosusuyorlar?
  38. N/A
  39. Hayir; dogrusu onlari kendilerinin de bildikleri seyden yaratmisizdir.
  40. (40-41) Dogularin ve batilarin Rabbine yemin ederim ki, onlarin yerine daha iyilerini getirmege Bizim gucumuz yeter ve kimse de onumuze gecemez.
  41. (40-41) Dogularin ve batilarin Rabbine yemin ederim ki, onlarin yerine daha iyilerini getirmege Bizim gucumuz yeter ve kimse de onumuze gecemez.
  42. Onlari birak; kendilerine soz verilen gune kavusmalarina kadar dalip oynasinlar.
  43. (43-44) Kabirlerden cabuk cabuk cikacaklari gun, gozleri donmus, yuzlerini zillet burumus olarak sanki dikili taslara dogru kosarlar. Iste bu, onlara soz verilmis olan gundur. *
  44. (43-44) Kabirlerden cabuk cabuk cikacaklari gun, gozleri donmus, yuzlerini zillet burumus olarak sanki dikili taslara dogru kosarlar. Iste bu, onlara soz verilmis olan gundur. *
Yazar: Celal Yıldırım - Tefsirli Kur'an-ı Kerim Meali
  1. (1-2-3) Bir soran, yükselme yollarının ve basamaklarının sahibi Allah´tan kâfirlerin başına gelecek ve hiçbir kimsenin savamayacağı azabı soruyor.
  2. (1-2-3) Bir soran, yükselme yollarının ve basamaklarının sahibi Allah´tan kâfirlerin başına gelecek ve hiçbir kimsenin savamayacağı azabı soruyor.
  3. (1-2-3) Bir soran, yükselme yollarının ve basamaklarının sahibi Allah´tan kâfirlerin başına gelecek ve hiçbir kimsenin savamayacağı azabı soruyor.
  4. Melekler ve Ruh (Melek Cebrail veya çok büyük bir melek olan Ruh), miktarı elli bin yıl olan bir günde ona (o derecelere) yükselirler.
  5. Artık sen, güzelce sabret (de neticeyi bekle).
  6. Şüphesiz o kâfirler azabı uzak görürler.
  7. Biz ise, onu yakın görmekteyiz.
  8. O gün ki gök erimiş maden gibi olur.
  9. Dağlar, atılmış renk renk yüne benzer.
  10. Candan hiçbir dost, candan bir dostunu sormaz.
  11. (11-12-13-14) Birbirlerine gösterilirler (ama) suçlu günahkârlar o günün azabına karşılık oğullarını, eşini, kardeşini, kendisini barındıran kabile ve obasını ve yeryüzündeki her şeyi fidye verip kendini kurtarmak ister.
  12. (11-12-13-14) Birbirlerine gösterilirler (ama) suçlu günahkârlar o günün azabına karşılık oğullarını, eşini, kardeşini, kendisini barındıran kabile ve obasını ve yeryüzündeki her şeyi fidye verip kendini kurtarmak ister.
  13. (11-12-13-14) Birbirlerine gösterilirler (ama) suçlu günahkârlar o günün azabına karşılık oğullarını, eşini, kardeşini, kendisini barındıran kabile ve obasını ve yeryüzündeki her şeyi fidye verip kendini kurtarmak ister.
  14. (11-12-13-14) Birbirlerine gösterilirler (ama) suçlu günahkârlar o günün azabına karşılık oğullarını, eşini, kardeşini, kendisini barındıran kabile ve obasını ve yeryüzündeki her şeyi fidye verip kendini kurtarmak ister.
  15. Hayır (bu mümkün değil), doğrusu Cehennem alev alev köpürüp duran yerdir..
  16. Bedenin etrafını ve organlarını koparırcasına kavurur.
  17. (17-18) Arkasını döneni, yüzçevirip gideni, mal toplayıp yığanı davet eder.
  18. (17-18) Arkasını döneni, yüzçevirip gideni, mal toplayıp yığanı davet eder.
  19. Şüphesiz ki insan, hırslı açgözlü yaratılmıştır.
  20. Kendisine bir kötülük dokununca basar feryadı.
  21. Bir iyilik erişince de (kıskanır da onu başkasından) men´eder.
  22. (22-23) Ancak şunlar müstesna : Namaz kılanlar ve namazlarına devam edenler.
  23. (22-23) Ancak şunlar müstesna : Namaz kılanlar ve namazlarına devam edenler.
  24. (24-25) Mallarında, muhtaç durumda olana, maldan yoksun bulunana belirli bir hak ayıranlar.
  25. (24-25) Mallarında, muhtaç durumda olana, maldan yoksun bulunana belirli bir hak ayıranlar.
  26. Hesap ve ceza gününü doğrulayıp inananlar.
  27. (27-28) Rablarının azabından korkup içi titreyenler, —ki Rablarının azabından elbette güven içinde kalınmaz—.
  28. (27-28) Rablarının azabından korkup içi titreyenler, —ki Rablarının azabından elbette güven içinde kalınmaz—.
  29. (29-30) Eşlerine ve ellerinin sahip bulunduğu cariyelere karşı müstesna —ki bunlara karşı kınanmazlar—, iffetlerini koruyanlar,
  30. (29-30) Eşlerine ve ellerinin sahip bulunduğu cariyelere karşı müstesna —ki bunlara karşı kınanmazlar—, iffetlerini koruyanlar,
  31. Bunun ötesini arayıp arzu edenler (olursa), işte onlar (meşru´ sınırı) aşanlardır..
  32. Emanetlerini ve verdikleri sözü yerine getirirler.
  33. Şahitliklerini dosdoğru yerine getirirler.
  34. Namazlarını (vakitlerinde) kılarak korurlar.
  35. İşte bunlar Cennetlerde ağırlananlardır.
  36. (36-37) O inkâr edenlere ne oluyor ki, sağdan soldan bölük bölük boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar ?
  37. (36-37) O inkâr edenlere ne oluyor ki, sağdan soldan bölük bölük boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar ?
  38. Onlardan her kişi Nîmet Cenneti (veya Naim Cennetijne yerleştirilmeyi mi umuyorlar?
  39. Hayır, elbette biz, onları bildikleri şeyden yarattık..
  40. (40-41) Hayır, (İlâhî sünnet onların sandığı gibi değildir). Doğuların ve batıların Rabbına and içerim ki, elbette bizim onların yerine kendilerinden hayırlısını getirmeğe kudretimiz yeter ve bizim önümüze de geçilmez.
  41. (40-41) Hayır, (İlâhî sünnet onların sandığı gibi değildir). Doğuların ve batıların Rabbına and içerim ki, elbette bizim onların yerine kendilerinden hayırlısını getirmeğe kudretimiz yeter ve bizim önümüze de geçilmez.
  42. Artık sen, onları bırak da, kendileri için va´dolunan güne kavuşuncaya kadar (inkâr ve azgınlıklarına) dalıp oynasınlar.
  43. O gün onlar, sanki dikili hedefe acele akın edip gidiyorlarmış gibi kabirlerinden sür´atle çıkarlar.
  44. Gözleri korkudan alçalıp düşük bir haldedir, zillet kendilerini saracak ; işte bu, Va´dolundukları gündür.
Yazar: Diyanet - Diyanet 1
  1. (1-3) Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.
  2. (1-3) Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.
  3. (1-3) Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.
  4. Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.
  5. (Ey Muhammed!) Sen güzel bir şekilde sabret.
  6. Şüphesiz onlar o azabı uzak görüyorlar.
  7. Biz ise onu yakın görüyoruz.
  8. (8-9) Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.
  9. (8-9) Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.
  10. (O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz.
  11. (11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.
  12. (11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.
  13. (11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.
  14. (11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.
  15. (15-16) Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.
  16. (15-16) Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.
  17. (17-18) O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.
  18. (17-18) O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.
  19. Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.
  20. Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır.
  21. Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır.
  22. Ancak, namaz kılanlar başka.
  23. Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.
  24. (24-25) Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.
  25. (24-25) Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.
  26. Onlar, ceza gününü tasdik eden kimselerdir.
  27. Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir.
  28. Çünkü, Rablerinin azabından emin olunamaz.
  29. Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir.
  30. Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar.
  31. Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir.
  32. Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.
  33. Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.
  34. Onlar, namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir.
  35. İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir.
  36. (36-37) Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar?
  37. (36-37) Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar?
  38. Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor?
  39. Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden (meniden) yarattık.
  40. (40-41) Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez.
  41. (40-41) Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez.
  42. Sen onları bırak, uyarıldıkları günlerine kavuşuncaya kadar batıl inançlarına dalsınlar ve oynasınlar.
  43. (43-44) Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür.
  44. (43-44) Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür.
Yazar: Diyanet - Diyanet 2
  1. (1-3) Birisi, yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından inkârcılara gelecek olan ve hiç kimsenin savamayacağı azabı istedi!
  2. (1-3) Birisi, yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından inkârcılara gelecek olan ve hiç kimsenin savamayacağı azabı istedi!
  3. (1-3) Birisi, yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından inkârcılara gelecek olan ve hiç kimsenin savamayacağı azabı istedi!
  4. Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.
  5. (Resûlüm!) Şimdi sen güzelce sabret.
  6. Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar.
  7. Biz ise onu yakın görmekteyiz.
  8. O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur.
  9. Dağlar da atılmış yüne döner.
  10. Dost, dostu sormaz.
  11. (11-14) Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın.
  12. (11-14) Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın.
  13. (11-14) Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın.
  14. (11-14) Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın.
  15. Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir.
  16. Derileri kavurup soyar.
  17. (17-18) Yüz çevirip geri dönen, (servet) toplayıp yığan kimseyi (kendine) çağırır.
  18. (17-18) Yüz çevirip geri dönen, (servet) toplayıp yığan kimseyi (kendine) çağırır.
  19. Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır.
  20. Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder.
  21. Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir.
  22. (22-23) Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar, ki onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;)
  23. (22-23) Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar, ki onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;)
  24. (24-25) Mallarında, isteyene ve (isteyemediği için) mahrum kalmışa belli bir hak tanıyanlar;
  25. (24-25) Mallarında, isteyene ve (isteyemediği için) mahrum kalmışa belli bir hak tanıyanlar;
  26. Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar;
  27. (27-28) Rablerinin azabından korkanlar, ki Rablerinin azabı(na karşı) emin olunamaz;
  28. (27-28) Rablerinin azabından korkanlar, ki Rablerinin azabı(na karşı) emin olunamaz;
  29. (29-31) Irzlarını koruyanlar -ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz; bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir-;
  30. (29-31) Irzlarını koruyanlar -ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz; bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir-;
  31. (29-31) Irzlarını koruyanlar -ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz; bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir-;
  32. Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler;
  33. Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar;
  34. Namazlarını koruyanlar;
  35. İşte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar.
  36. (36-37) (Resûlüm!) O kâfirlere ne oluyor ki, bölük bölük sağından ve solundan sana doğru koşuyorlar.
  37. (36-37) (Resûlüm!) O kâfirlere ne oluyor ki, bölük bölük sağından ve solundan sana doğru koşuyorlar.
  38. Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?
  39. Hayır (hiç ummasınlar!) Şüphesiz biz onları, kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık (fakat ibret almadılar, imana gelmediler).
  40. (40-41) Şu halde (işin gerçeği) öyle (umdukları gibi) değil! Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez.
  41. (40-41) Şu halde (işin gerçeği) öyle (umdukları gibi) değil! Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez.
  42. Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar.
  43. (43-44) O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!
  44. (43-44) O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!
Yazar: Elmalılı Hamdi Yazır - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. İsteyen biri, olacak bir azabı istedi.
  2. Kafirler için yok onu engelleyecek.
  3. O, miraçların sahibi Allah´tandır.
  4. Melekler ve Ruh (Cebrail), süresi elli bin yıl tutan bir günde ona yükselip çıkarlar.
  5. O halde sabret biraz, güzel bir sabır ile!
  6. Çünkü onlar, onu uzak görürler.
  7. Biz ise onu yakın görürüz.
  8. O gün, gök erimiş bir maden gibi olur.
  9. Dağlar da atılmış renkli yün gibi.
  10. Ve bir dost dosta halini sormaz.
  11. Birbirlerine gösterilirlerken, suçlu o günün azabından kurtulmak için fidye vermek ister; oğullarını,
  12. karısını, kardeşini,
  13. kendisini barındıran fasilesini (kabilesini)
  14. ve yeryüzünde bulunanların hepsini (verip) sonra kendisini kurtarsa.
  15. Hayır, çünkü o salgın alevli bir ateştir.
  16. Derileri soyan ateştir.
  17. Çağırır arkasını dönüp tersine gideni.
  18. Toplayıp toplayıp kasaya yığanı.
  19. Gerçekten insan hırslı ve huysuz yaratılmıştır.
  20. Fenalık dokununca mızıkçı,
  21. hayır dokununca kıskançtır.
  22. Sadece namaz kılanlar bunun dışındadır.
  23. Onlar ki, namazlarına devam ederler.
  24. Onlar ki, mallarında belli bir hak vardır.
  25. Hem isteyen için, hem de istemekten utanan yoksul için.
  26. Ve onlar ki, ceza gününü tasdik ederler.
  27. Ve onlar ki, Rablerinin azabından korkarlar.
  28. Çünkü Rablerinin azabından emin olunmaz.
  29. Ve onlar ki, apışlarını (ırzlarını) korurlar.
  30. Ancak karılarına ve sahibi bulundukları cariyelere başka, çünkü bundan dolayı kınanmazlar.
  31. Fakat ondan ötesini arayanlar ise haddi aşan haşarılardır.
  32. Ve onlar ki, kendilerine emanet edileni korur, verdikleri sözü yerine getirirler.
  33. Ve onlar ki, şahitliklerinde dürüstdürler.
  34. Ve onlar ki, namazları üzerine muhafızlık ederler.
  35. İşte onlar, cennetlerde ağırlananlardır.
  36. Şimdi ne oluyor o küfredenlere ki, sana doğru boyunlarını uzatarak koşuyorlar?
  37. Sağdan ve soldan bölük bölük.
  38. Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?
  39. Yağma yok, Biz onları o bildikleri şeyden yarattık.
  40. Artık o doğuların ve batıların Rabbi için yemine ne hacet; şüphesiz ki, Bizim elbette gücümüz yeter!
  41. Onları kendilerinden hayırlısına değiştirebiliriz ve Bizim önümüze geçilmez.
  42. O halde bırak onları, kendilerine vadolunan güne çatacakları ana kadar dalsınlar ve oynayadursunlar.
  43. O gün ki, kabirlerden hızlı hızlı çıkacaklar, sanki, çantalarıyla dikmelere (putlara) gidiyorlarmış gibi fırlayacaklar.
  44. Gözleri düşkün, kendilerini bir zillet saracak da saracak. Odur işte onların vadolunup durdukları gün!
Yazar: Elmalılı Hamdi Yazır - Kur'an-ı Kerim ve Meali (Sadeleştirilmiş)
  1. Bir isteyen, olacak azabı istedi.
  2. Kâfirler için onu savacak yok.
  3. O, derece ve makamların sahibi Allah´tandır.
  4. Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar.
  5. O halde güzel bir sabır ile sabret.
  6. Çünkü onlar onu uzak görürler.
  7. Biz ise onu yakın görüyoruz.
  8. O gün gök erimiş bir maden gibi olur.
  9. Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur.
  10. Dost dostun halini soramaz.
  11. Birbirlerine gösterilirler. Suçlu o günün azabından kurtulmak için fidye vermek ister; oğullarını,
  12. Eşini ve kardeşini,
  13. Kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini,
  14. Ve yeryüzünde bulunanların hepsini ki, tek kendini kurtarabilsin.
  15. Hayır, o alevlenen bir ateştir.
  16. Derileri kavurur, soyar.
  17. Çağırır, sırtını dönüp gideni,
  18. Mal toplayıp kasada yığanı,
  19. Doğrusu insan dayanıksız ve huysuz yaratılmıştır.
  20. Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır.
  21. Kendisine hayır dokundu mu cimrilik eder.
  22. Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır.
  23. Onlar ki namazlarını sürekli kılarlar.
  24. Onların mallarında belli bir hak vardır,
  25. Hem isteyen için, hem de istemekten utanan yoksul için.
  26. Onlar ki ceza gününü tasdik ederler.
  27. Rablerinin azabından korkarlar.
  28. Çünkü Rablerinin azabından emin olunmaz.
  29. Onlar ki ırzlarını korurlar.
  30. Ancak zevcelerine ve cariyelerine karşı hariç. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar.
  31. Bundan ötesini isteyenler, var ya işte onlar haddi aşanlardır.
  32. Onlar emanetlerini ve ahitlerini gözetirler.
  33. Şahitliklerinde dürüsttürler.
  34. Namazlarına devam ederler.
  35. İşte bunlar cennetlerde ağırlanırlar.
  36. Şimdi ne oluyor o inkâr edenlere ki, sana doğru boyunlarını uzatarak koşuyorlar?
  37. Sağdan ve soldan bölük bölük.
  38. Onlardan herbiri, bir nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?
  39. Hayır, biz onları bildikleri şeyden yarattık.
  40. Artık o doğuların ve batıların Rabbine yemine ne gerek, elbette bizim gücümüz yeter.
  41. Onları kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirebiliriz ve bizim önümüze geçilmez.
  42. O halde bırak onları, kendilerine vaad edilen günlerine kavuşuncaya kadar dalıp oynayadursunlar.
  43. O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkacaklar, sanki putlara gidiyorlarmış gibi fırlayacaklar.
  44. Gözleri düşük, kendilerini bir alçaklık saracak da saracak. İşte onlara vaad edilen gün, o gündür.
Yazar: Seyyid Kutub - Fizilal-il Kuran
  1. Bir isteyen, inecek azabı istedi.
  2. Kafirlerin başına; ki onu savacak yoktur.
  3. Yükselme derecelerinin sahibi Allah´tandır.
  4. Melekler ve ruh, miktarı elli bin yıl süren bir gün içinde O´na yükselir.
  5. Şimdi sen güzelce sabret.
  6. Onlar onu uzak görüyorlar.
  7. Biz ise onu yakın görüyoruz.
  8. O gün gök, erimiş bakır gibi olur.
  9. Dağlar, atılmış renkli yün gibi olur.
  10. Dost dostun halini sormaz.
  11. birbirlerine gösterirler. Suçlu ister ki o günün azabından kurtulmak için fidye versin: oğullarını,
  12. eşini ve kardeşini,
  13. kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini.
  14. Ve yeryüzünde bulunanların hepsini versin de tek kendisini kurtarsın.
  15. Hayır! O alevden bir ateştir.
  16. Deriler kavurur, soyar.
  17. Kendine çağırır; sırtını dönüp gideni.
  18. Mal toplayıp kasada yığanı.
  19. Doğrusu insan hırslı ve huysuz yaratılmıştır.
  20. Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır.
  21. Kendisine hayır dokundu mu yoksullara yardım etmez..
  22. Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır.
  23. Onlar ki: Namazlarını sürekli kılarlar aksatmazlar.
  24. Mallarında belli bir hisse vardır.
  25. Saile ve mahruma.
  26. Ceza gününü tasdik ederler.
  27. Rabblerinin azabından korkarlar.
  28. Çünkü Rabblerinin azabına güven olmaz.
  29. Irzlarını korurlar.
  30. Yalnız eşlerine ya da ellerinin altında bulunan cariyelere karşı korumazlar. Bundan ötürü de onlar kınanmazlar.
  31. Ama kim bundan ötesini ararsa, onlar sınırı aşanlardır.
  32. Emanetlerini ve ahidlerini gözetirler.
  33. Şahidliklerini yaparlar.
  34. Namazlarını korurlar.
  35. İşte onlar cennetlerde ağırlanırlar.
  36. O nankörlere ne oluyor ki sana doğru koşuyorlar
  37. Sağdan, soldan, ayrı ayrı gruplar halinde gelip etrafını sarıyorlar.
  38. Onlardan her biri, nimet cennetine sokulacağını mı umuyor yoksa?
  39. Hayır! Öyle şey yok. Aldatıcı akıbetten kurtulamazlar onlar. Biz onları bildikleri şeyden yarattık.
  40. Yoo, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki bizim gücümüz yeter.
  41. Onları, kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirmeğe. Bizim önümüze geçilmez.
  42. Bırak onları kendilerine va´dedilen günlerine kavuşuncaya kadar dalsın oynasınlar.
  43. O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkarlar. Onlar dikilen putlara yahut hedeflere doğru koşar gibi koşarlar.
  44. Gözleri düşük, yüzlerini alçaklık bürümüş bir durumda. İşte onlara vaadedilen gün, bugündür.
Yazar: Gültekin Onan - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. İstekte bulunan biri, (muhakkak) gerçekleşecek olan bir azabı istedi.
  2. Kafirler için olan bu (azabı) geri çevirecek yoktur.
  3. (Bu azab) Yüce makamlar sahibi olan Tanrı´dandır.
  4. Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.
  5. Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret.
  6. Çünkü, gerçekten onlar, bunu uzak görüyorlar.
  7. Biz ise, onu pek yakın görüyoruz.
  8. Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün;
  9. Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak.
  10. (Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz.
  11. Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister;
  12. Kendi eşini ve kardeşini,
  13. Ve onu barındıran aşiretini de;
  14. Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa.
  15. Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir.
  16. Başın derisini kavurup soyar.
  17. Yüz çevirip arkasını döneni çağırır durur.
  18. (Durmaksızın mal ve servet) Toplayıp bir yerde (üstüste) yığmakta olanı.
  19. Gerçekten, insan, ´bencil ve haris´ olarak yaratıldı.
  20. Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar.
  21. Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder).
  22. Ancak namaz kılanlar hariç;
  23. Ki onlar, namazlarında süreklidirler.
  24. Ve onların mallarında belirli bir hak vardır.
  25. Yoksul ve yoksun olan(lar) için.
  26. Onlar, din gününü tasdik etmektedirler.
  27. Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar.
  28. Şüphesiz rablerinin azabından güvencede (emin) olunamaz.
  29. Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar.
  30. Ancak kendi eşleri ya da sağ ellerinin malik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar.
  31. Fakat bunun ötesini arayanlar, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.
  32. (Bir de) Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyyen) riayet edenlerdir.
  33. Şahidliklerinde dosdoğru davrananlardır.
  34. Namazlarını (titizlikle) koruyanlardır.
  35. İşte onlar cennetler içinde ağırlananlardır.
  36. Şimdi küfredenlere ne oluyor ki, boyunlarını sana uzatıp koşuyorlar.
  37. Sağ yandan ve sol yandan bölükler halinde.
  38. Onlardan her biri, nimetlerle donatılmış cennete gireceğini mi umuyor (tamah ediyor)?
  39. Hayır; doğrusu biz onları bildikleri şeyden yarattık.
  40. Artık, doğuların ve batıların rabbine yemin ederim; biz gerçekten güç yetireniz;
  41. Onların yerine kendilerinden daha hayırlılarını getirip değiştirmeye. Üstelik bizim önümüze geçilemez.
  42. Şu halde sen kendilerine vadedilen (azab) günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak; dalıp oynasınlar, oyalansınlar.
  43. Kabirlerinden koşarcasına çıkarılacakları gün, sanki onlar dikili bir şeye yönelmiş gibidirler.
  44. Gözleri ´korkudan ve dehşetten düşük´, yüzlerini de bir zillet kaplamış; işte bu, kendilerine vadedilmekte olan (kıyamet ve azab) günüdür.
Yazar: Hasan Basri Çantay - Kur'an Meali - Kur’an-ı Hakim Ve Meal-i Kerim
  1. İsteyen biri inecek azâbı istedi.
  2. (O) kâfirlere mahsusdur ki onu (kendilerinden) hiçbir önleyecek (defedebilecek) yokdur.
  3. (O), derecelerin saahibi Allahdandır.
  4. Melekler de, Ruuh da oraya bir günde yükselib çıkar ki mesafesi (dünyâ seneleriyle) elli bin yıldır.
  5. (Habîbim) sen (şimdilik) güzel bir sabr ile katlan.
  6. Filhakıyka onlar bunu (imkândan) uzak görürler,
  7. Biz ise onu yakın görüyoruz.
  8. O gün gök erimiş ma´den gibi olacak,
  9. dağlar yün gibi olacak,
  10. hiçbir hısım bir hısımı sormayacak.
  11. Onlar birbirine (sâdece) gösterilirler. Günahkâr o günün azabından (kurtulmak için şunları) feda etmeği arzu eder: Oğullarını,
  12. karısını, biraderini,
  13. kendisini (aralarına katıb) barındırmakda olan soyunu sopunu,
  14. ve yer (yüzün) de kim varsa hepsini. Ki nihayet (bu fedâkârlığı) kendisini (Allahın azabından) kurtarsın.
  15. Fakat ne mümkin! Çünkü o (ateş) (kâfirler için hazırlanmış) haalis alevdir,
  16. bedenin bütün uzuvlarını söküb koparandır (o).
  17. (Gel gel diye) çağırır: (îmandan, hakdan) yüz dönen, (tâatden) arka çeviren kişiyi,
  18. (mal) birikdirib de kab içinde saklayanı.
  19. Hakıykat insan, hırsına düşkün (ve sabrı kıt) yaratılmışdır.
  20. Kendisine şer dokundu mu feryadı basandır,
  21. ona hayır dokununca da çok cimri dir.
  22. (22-23) (Fakat şunlar) öyle değil: Namaz kılanlar ki onlar namazlarına devam edenlerdir.
  23. (22-23) (Fakat şunlar) öyle değil: Namaz kılanlar ki onlar namazlarına devam edenlerdir.
  24. (24-25) Mallarında sâil ve mahrum için belli bir hak tanıyanlar,
  25. (24-25) Mallarında sâil ve mahrum için belli bir hak tanıyanlar,
  26. ceza (ve hisab) gününün doğruluğuna inananlar.
  27. Bir de (şunlar): Rablerinin azabından korkanlar.
  28. Ki onlar filhakıyka Rablerinin azabından garantili değildirler.
  29. (29-30) Şunlar da (öyle): Karılarından, yahud sağ ellerinin mâlik olduklarından başkasına karşı utanacak yerlerini saklayanlar. Çünkü onlar (bunlar Hakkında) kınanmış değildirler.
  30. (29-30) Şunlar da (öyle): Karılarından, yahud sağ ellerinin mâlik olduklarından başkasına karşı utanacak yerlerini saklayanlar. Çünkü onlar (bunlar Hakkında) kınanmış değildirler.
  31. Fakat bundan ötesini arayan kişiler (yok mu?) işte onlar haddi çiğneyip aşanların ta kendileridir.
  32. (Şunlar da müstesna:) Emânetlerine ve ahidlerine riaayet edenler.
  33. Sahiciliklerini (dosdoğru) yapanlar,
  34. Namazları (nın hakkını) muhaafaza edenler,
  35. işte bunlar cennetlerde ikram olunanlardır.
  36. (36-37) Şimdi, o küfredenlere ne oluyor ki senin sağ (ın) dan, sol (un) dan halka halka hep gözlerini sana doğru dikib bakmakdadırlar.
  37. (36-37) Şimdi, o küfredenlere ne oluyor ki senin sağ (ın) dan, sol (un) dan halka halka hep gözlerini sana doğru dikib bakmakdadırlar.
  38. Onlardan herkes Naîm cennetine sokulacağını mı ümîd ediyor?
  39. Hayır (ne gezer)! Hakıykat biz onları (da) o bilib durdukları şeyden yaratdık.
  40. (40-41) Yine hayır, (iş onların umdukları gibi değildir). Doğuların, batıların Rabbine andederim ki, şübhesiz biz onların yerine kendilerinden daha hayırlısını getirmiye de elbette kaadiriz ve biz, önümüze geçilebilecekler (den) de değiliz.
  41. (40-41) Yine hayır, (iş onların umdukları gibi değildir). Doğuların, batıların Rabbine andederim ki, şübhesiz biz onların yerine kendilerinden daha hayırlısını getirmiye de elbette kaadiriz ve biz, önümüze geçilebilecekler (den) de değiliz.
  42. (Şimdilik) onları (hallerine) bırak. (Azâb ile) tehdîd edilmekde oldukları günlerine kavuşuncaya kadar dalsınlar, oynaya dursunlar.
  43. O gün onlar, sanki dikili bir şey´e koşuyorlar gibi, kabirlerin) den fırlaya fırlaya (mahşere) çıkarlar,
  44. gözleri horlukla aşağıda, kendilerini bir zillet (ve hakaaret) kaplamış olarak. İşte bu, onların tehdîd edilegeldikleri gündür.
Yazar: İbni Kesir - Büyük Kuran Tefsiri
  1. İsteyen birisi, inecek azabı istedi.
  2. O; kafirler içindir ve onu engelleyecek yoktur.
  3. Derecelere sahip, Allah katındandır.
  4. Melekler de, ruh da miktarı ellibin yıl olan bir günde ona yükselip çıkarlar.
  5. Öyleyse Sen, güzel güzel sabret.
  6. Doğrusu onlar; bunu uzak görüyorlar.
  7. Biz ise; onu, yakın görmekteyiz.
  8. O gün gök, erimiş maden gibi olur.
  9. Dağlar ise atılmış pamuk gibi.
  10. Hiç bir yakın bir yakınını sormaz.
  11. Yalnız birbirine gösterilirler. Suçlu kişi; o günün azabından kurtulmak için oğullarını feda etmek ister.
  12. Eşini ve kardeşini,
  13. Kendisini barındırmış olan sülalesini.
  14. Ve yeryüzünde bulunan herkesi. Ki nihayet kendisini kurtarsın.
  15. Fakat ne mümkün, çünkü o; halis alevdir.
  16. Deriyi soyup kavurandır.
  17. Yüz çevirip arkasına döneni çağırır.
  18. Malını toplayıp kap içinde saklayanı da.
  19. Gerçekten insan; hırsına düşkün yaratılmıştır.
  20. Başına bir fenalık gelince, feryadı basandır.
  21. Kendisine bir hayır dokununca da çok cimridir.
  22. Ancak namaz kılanlar müstesna.
  23. Onlar ki; namazlarında daimdirler.
  24. Ve onlar ki; mallarında belirli bir hak vardır;
  25. Dilenen ve yoksula.
  26. Onlar ki; din gününü doğrularlar.
  27. Ve onlar ki; Rabblarının azabından korkarlar.
  28. Doğrusu onlar, Rabblarının azabından güvende değildirler.
  29. Ve onlar ki; mahrem yerlerini korurlar.
  30. Ancak eşleri ve sağ ellerinin malik oldukları müstesna. Doğrusu onlar, bunun için kınanacak değildirler.
  31. Kim de bundan ötesini ararsa; işte onlar, haddi aşanların kendileridir.
  32. Ve onlar ki; emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler.
  33. Ve onlar ki; şahidliklerini gereği gibi yaparlar.
  34. Ve onlar ki; namazlarını muhafaza ederler.
  35. İşte bunlar; cennetlerde ikram olunanlardır.
  36. O küfredenlere ne oluyor ki; gözlerini sana doğru dikip bakmaktadırlar.
  37. Sağdan ve soldan halka halka olarak.
  38. Onlardan herkes Naim cennetine konulacağını mı umuyor?
  39. Hayır. Doğrusu Biz; onları, bilip durdukları şeyden yarattık.
  40. Doğuların ve Batıların Rabbına yemin ederim ki, şüphesiz Biz; gücü yetenleriz.
  41. Ki onların yerine kendilerinden daha iyilerini getirelim. Ve Biz, önüne geçilecekler de değiliz.
  42. Bırak onları, kendilerine vaadolunan güne kavuşuncaya kadar dalıp oynasınlar.
  43. O gün; onlar, dikili taşlara doğru koşuyorlarmış gibi, kabirlerden çabuk çabuk çıkarlar.
  44. Gözleri dönmüş, yüzlerini zillet bürümüş olarak. İşte bu; onlara vaad olunan gündür.
Yazar: İskender Ali Mihr - Kur'ân-ı Kerim Lafz-ı ve Ruhu Tefsiri
  1. Talep sahibi birisi, vuku bulacak vakayı (azabı) istedi.
  2. Kâfirler için, onu geri çevirecek kimse yoktur.
  3. (O azap), mearic (yüksekliklerin, yüksek derecelerin) sahibi Allah tarafındandır.
  4. Melekler ve ruh, O´na, süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.
  5. Artık güzel bir sabırla sabret.
  6. Muhakkak ki onlar, onu (kâfirler için vuku bulacak azabı), uzak (bir ihtimal) olarak görüyorlar.
  7. Ve Biz, onu yakın olarak görüyoruz.
  8. O gün (azap günü) gökyüzü, erimiş maden gibi olacak.
  9. Ve dağlar (atılmış) rengârenk yün parçaları gibi olacak.
  10. Ve (o gün) hiçbir dost, başka bir dostu sormaz.
  11. Onlar birbirlerine gösterilirler, günahkâr olan izin günü, azaptan kurtulmak için, oğullarını fidye olarak verebilmeyi temenni eder.
  12. Kendi eşini ve kardeşini.
  13. Ve kendisini barındıran aşiretini.
  14. Ve yeryüzünde kim varsa hepsini (versin de), sonra kendisini kurtarsın.
  15. Hayır, asla! Muhakkak ki o (kurtulmak istediği), alev alev yanan ateştir.
  16. (O ateş), baş derisini yakıp kavurucudur.
  17. Kim arkasını döner ve (îmândan) yüz çevirirse onu çağırır.
  18. Ve (mal, servet) toplayıp, sonra da onu biriktireni.
  19. Muhakkak ki insan, sabırsız ve tamahkâr olarak yaratıldı.
  20. Kendisine bir şerr dokununca feryat edicidir.
  21. Ve kendisine bir hayır dokunduğu zaman cimrilik edendir.
  22. Namaz kılanlar hariç.
  23. Onlar namazlarına devam edenlerdir.
  24. Ve onlar, mallarında belirli bir hak bulunanlardır.
  25. İsteyenler ve mahrum olanlar için.
  26. Ve onlar ki, dîn gününü tasdik ederler.
  27. Ve onlar, Rab´lerinin azabından korkanlardır.
  28. Muhakkak ki onların Rabbinin azabı, gayri memundur (ondan emin olunamaz).
  29. Ve onlar, ırzlarını muhafaza edenlerdir.
  30. Zevcelerine ve ellerinin arasında sahip olduklarına (cariyelerine karşı durumları) hariç. Çünkü muhakkak ki onlar, kınanmış değildir.
  31. Artık kim bunun arkasını ararsa (fazlasını isterse), o taktirde işte onlar; onlar haddi aşmış olanlardır.
  32. Ve onlar emanetlerine ve ahdlerine riayet edenlerdir.
  33. Ve onlar, şahitliklerinde kaim olanlardır (şahitliğe devam edenler).
  34. Ve onlar, namazlarını muhafaza edenlerdir (devamlı kılanlardır).
  35. İşte onlar, cennetlerde ikram olunan kimselerdir.
  36. İnkâr edenler, şimdi niçin senin tarafına doğru hızla koşar oldular?
  37. Sağdan ve soldan dağınık gruplar halinde.
  38. Onlardan hepsi Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor?
  39. Hayır, asla! Muhakkak ki Biz, onları bildikleri şeyden yarattık.
  40. Artık hayır (öyle değil). Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim. Muhakkak ki Biz, elbette kaadiriz (öyle ki).
  41. Onlardan daha hayırlısı ile değiştirmeye (onların yerine getirmeye)! Ve Biz, önüne geçilebilecek (engellenebilecek) değiliz.
  42. Artık onları terket, vaadolundukları güne kavuşuncaya kadar dalsınlar ve oynasınlar.
  43. Kabirlerinden süratle çıkacakları gün, sanki onlar bir hedefe koşuyor gibidir.
  44. Onların bakışları korkulu bir haldedir, onları bir zillet kaplar. İşte bu, onların vaadolundukları gündür.
Yazar: Muhammed Esed - Kur'an Mesajı Meal-Tefsir
  1. Sorup araştırmak isteyen biri, (öteki dünyada) başa gelecek azabı sorabilir,
  2. hakikati inkar edenlerin (başına). (Öyleyse, bil ki) hiçbir şey ona mani olamaz;
  3. (çünkü o,) Allah´tan (gelir,) katına yükselmenin birçok yolu olan (Allah´tan):
  4. bütün melekler ve (insana bahşedilmiş olan) ilham O´na (bir günde) yükselir, uzunluğu elli bin yıl (gibi) süren bir günde.
  5. Bu nedenle, (sen ey iman eden), bütün sıkıntılara sabırla katlan!
  6. Bak, insanlar o (hesaba) uzak bir şey olarak bakıyorlar,
  7. ama Biz onu yakın görüyoruz!
  8. (Bu hesap,) göğün erimiş madene benzeyeceği Gün (vuku bulacak),
  9. ve dağların yün topakları gibi olacağı,
  10. ve hiç kimsenin arkadaşını(n durumunu) sormayacağı,
  11. ama onların birbirlerinin gözü önünde olacaklar(ı gün): (çünkü,) her suçlu, o Gün çocuklarını feda ederek kendisini kurtarmak ister,
  12. ve eşini ve kardeşini,
  13. ve kendisini himaye etmiş bütün akrabalarını,
  14. ve yeryüzünde yaşayan (başka) herkesi, onların tümünü; böylece yalnız kendini kurtarabilsin diye.
  15. Ama hayır! (Onu bekleyen) tek şey alev saçan bir ateştir,
  16. derisini kavuran (bir ateş)!
  17. O, (iyiye ve doğruya) sırtını dönenleri ve (hakikatten) uzaklaşanları kendine çeker,
  18. ve (servet) biriktirip, (onu öteki insanların elinden) alanları.
  19. Gerçek şu ki, insan tatminsiz bir tabiata sahiptir.
  20. (Kural olarak,) başına bir kötülük geldiği zaman sızlanmaya başlar,
  21. bir iyilik ile karşılaşınca da onu bencilce (sahiplenip başka insanlardan) uzak tutar.
  22. Ancak namazda bilinçli olarak Allah´a yönelenler böyle değildir,
  23. (ve) namazlarında devamlı ve kararlı olanlar;
  24. ve şunlar: malları üzerinde (başkasının) hak sahibi olduğunu kabul edenler,
  25. (yardım) isteyenlerin ve (hayatın güzel şeylerinden) yoksun bulunanların;
  26. ve Hesap Günü´nü(n geleceğini) tasdik edenler;
  27. ve Rablerinin azabına karşı korku ve saygı içinde bulunanlar,
  28. zaten Rabbinin azabına karşı hiç kimse kendini (tam) bir güven içinde hissedemez;
  29. Ve iffetlerine karşı duyarlı olanlar,
  30. eşleri; yani (nikah yoluyla) meşru şekilde sahip oldukları dışında (isteklerini frenleyenler,) çünkü ancak o zaman hiçbir kınamaya uğramazlar,
  31. ama o (sınır)ın ötesine geçmek isteyenler, gerçek haddi aşanlardır;
  32. emanetlere ve ahidlerine riayet edenler;
  33. ve şahitlik yaptıkları zaman kararlı duranlar;
  34. ve namazlarını (bütün dünyevi endişelerden) uzak tutanlar.
  35. İşte bunlardır (cennet) bahçeler(in)de ağırlanacak olanlar!
  36. O halde bu hakikati inkara şartlanmış olanlara ne oluyor ki senin önünde şaşkın vaziyette oraya buraya koşturuyorlar,
  37. sağdan ve soldan kalabalıklar halinde (sana gelerek)?
  38. Onların her biri (bu şekilde) bir esenlik bahçesine gireceğini mi sanıyor?
  39. Asla! Çünkü, Biz onları (çok iyi) bildikleri bir şeyden yarattık!
  40. Evet! Bütün gündoğumu ve günbatımı noktalarının Rabbini (Bizim varlığımıza) tanıklık etmeye çağırırım; şüphesiz Biz muktediriz,
  41. onları kendilerinden daha hayırlı (bir toplum) ile değiştirmeye. Çünkü Bizi (istediğimizi yapmaktan) alıkoyan hiçbir şey yoktur.
  42. O halde, bırak onları, kendilerine vaad edilen (Hesap) Günü ile karşılaşıncaya kadar boş konuşmalarla oyalansınlar ve (kelimelerle) oynayıp dursunlar;
  43. ki o Gün bir hedefe doğru yarışıyorlarmış gibi mezarlarından aceleyle fırlarlar,
  44. gözleri düşmüş, zillete duçar bir vaziyette; işte onlara defalarca haber verilen Gün...
Yazar: Ömer Nasuhi Bilmen - Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali
  1. (1-2) Bir talip, vaki olacak azabı taleb etti. Kâfirler için onu bertaraf edecek yoktur.
  2. (1-2) Bir talip, vaki olacak azabı taleb etti. Kâfirler için onu bertaraf edecek yoktur.
  3. (O azap) Yüksek dereceler sahibi olan Allah tarafındandır.
  4. Melekler ve Rûh oraya bir günde çıkarlar ki, oranın mesafesi ellibin yıldır.
  5. (5-6) Artık güzelce bir sabr ile sabret. Şüphe yok ki, onlar onu uzak görürler.
  6. (5-6) Artık güzelce bir sabr ile sabret. Şüphe yok ki, onlar onu uzak görürler.
  7. (7-8) Halbuki, Biz onu pek yakın görürüz. O gün ki, (azabı vaki olur) gök erimiş maden gibi olacaktır.
  8. (7-8) Halbuki, Biz onu pek yakın görürüz. O gün ki, (azabı vaki olur) gök erimiş maden gibi olacaktır.
  9. (9-10) Dağlar da atılmış rengârenk yün gibi olacaktır. Hiçbir dost da bir dostu sormaz.
  10. (9-10) Dağlar da atılmış rengârenk yün gibi olacaktır. Hiçbir dost da bir dostu sormaz.
  11. (11-12) Onlar birbirlerine gösterilirler. Günahkar olan temenni eder ki, o günün azabından dolayı oğullarını feda etsin. Ve refikasını ve kardeşini feda etsin.
  12. (11-12) Onlar birbirlerine gösterilirler. Günahkar olan temenni eder ki, o günün azabından dolayı oğullarını feda etsin. Ve refikasını ve kardeşini feda etsin.
  13. (13-14) Ve kendisini barındıran aşiretini (feda etsin). Ve yeryüzünde kim var ise, cümlesini fidye-i necât olarak versin de (sonra) bu fedakarlığı kendisini kurtarsın.
  14. (13-14) Ve kendisini barındıran aşiretini (feda etsin). Ve yeryüzünde kim var ise, cümlesini fidye-i necât olarak versin de (sonra) bu fedakarlığı kendisini kurtarsın.
  15. (15-16) Hayır. Asla. Şüphe yok ki o bir mühim ateştir. Nâsın derisi için bir soyup dağıtıcıdır.
  16. (15-16) Hayır. Asla. Şüphe yok ki o bir mühim ateştir. Nâsın derisi için bir soyup dağıtıcıdır.
  17. (17-18) Çağırır, arkasını dönüp yüz çevireni. Ve (malı) toplayıp da, bir kap içinde saklayanı.
  18. (17-18) Çağırır, arkasını dönüp yüz çevireni. Ve (malı) toplayıp da, bir kap içinde saklayanı.
  19. (19-20) Şüphe yok ki insan haris olarak yaradılmıştır. Ona şer dokunduğu zaman çok feryat edicidir.
  20. (19-20) Şüphe yok ki insan haris olarak yaradılmıştır. Ona şer dokunduğu zaman çok feryat edicidir.
  21. (21-22) Ve ona hayır dokunduğu zaman da çok cimridir, kıskançtır. Namaz kılanlar müstesna.
  22. (21-22) Ve ona hayır dokunduğu zaman da çok cimridir, kıskançtır. Namaz kılanlar müstesna.
  23. (23-24) Onlar ki namazları üzerine devam ederler. Ve onlar ki, mallarında bir malum hak vardır.
  24. (23-24) Onlar ki namazları üzerine devam ederler. Ve onlar ki, mallarında bir malum hak vardır.
  25. Dilenen ve mahrum olan için.
  26. (26-27) Ve onlar ki ceza gününü tasdik ederler. Ve onlar ki, Rablerinin azabından korkanlardır.
  27. (26-27) Ve onlar ki ceza gününü tasdik ederler. Ve onlar ki, Rablerinin azabından korkanlardır.
  28. Şüphe yok ki, Rablerinin azabı gayr-i me´mundur, ondan kimse emin olamaz.
  29. Ve onlar ki, kendi tenâsül uzuvlarını muhafaza ederler.
  30. Zevcelerine veya mâlik bulundukları cariyelerine karşı müstesna, çünkü onlar kınanmış değildirler.
  31. Artık her kim bunun ötesini araştırırsa işte haddi aşmış olanlar onlardır, onlar.
  32. (32-33) Ve onlar ki emanetlerine ve ahdlerine riâyet ederler. Ve onlar ki, şehâdetlerini doğruca ikame ederler.
  33. (32-33) Ve onlar ki emanetlerine ve ahdlerine riâyet ederler. Ve onlar ki, şehâdetlerini doğruca ikame ederler.
  34. Ve onlar ki, namazları üzerine muhafazada bulunurlar.
  35. İşte onlar cennetlerde ikram olunmuş zâtlardır.
  36. (36-37) Artık ne var o kâfir olanlara ki senin cihetine koşarlar. Dağınık fırkalar olarak sağdan ve soldan.
  37. (36-37) Artık ne var o kâfir olanlara ki senin cihetine koşarlar. Dağınık fırkalar olarak sağdan ve soldan.
  38. Onlardan her bir şahıs naim cennetine girdirileceğini mi ümit ediyor?
  39. Hayır, asla. Şüphe yok ki Biz onları bilir oldukları şeyden yarattık.
  40. Artık öyle değil, meşriklerin ve mağriblerin Rabbine kasem ederim ki şüphe yok, Biz elbette kâdiriz,
  41. Onlardan hayırlısına tebdîl etmeye. Ve biz önüne geçilmişler değiliz.
  42. Şimdilik onları bırak, dalsınlar ve oynasınlar, vaad olundukları günlerine kavuşacaklarına değin.
  43. O gün ki, kabirlerinden sür´atle çıkarlar, sanki onlar dikili bir şeye koşarlar.
  44. Gözleri düşkün olduğu halde kendilerini bir zillet kaplayacaktır, işte o, onların tehdid olunmuş oldukları gündür.
Yazar: Suat Yıldırım - Kura'an-ı Hakim ve Açıklamalı Meali
  1. Biri çıkıp gelecek azabı sordu.
  2. O azap ki onu, kâfirlerden uzaklaştıracak hiçbir kuvvet yoktur
  3. Çünkü bu azap, yüceler yücesi Allah´tan gelecektir
  4. Melekler ve Rûh, O´nun Arş´ına; miktarı ellibin sene olan bir günde yükselirler.
  5. O halde sen, müşriklerin eziyetlerine güzelce sabret. Çünkü azabın inmesi yaklaşmaktadır
  6. Onlar, o günü çok uzakta zannediyorlar, ama Biz yakın olduğunu biliyoruz
  7. O gün gök erimiş maden gibi olur
  8. Dağlar ise atılmış rengârenk yüne döner.
  9. Birbirlerine gösterildikleri halde hiçbir candan dost, dostunun hâlini sormaz.Her mücrim o günkü azaptan kurtulmak için fidye olarak oğullarını, eşini, kardeşini,kendisine sahip çıkan sülalesini, hatta dünyada olanların tamamını verip de kurtulmak ister.
  10. Lâkin ne mümkün! O cehennem alev alev yanan bir ateştir
  11. Eli, ayağı, bütün uzuvları söküp atar
  12. İmana sırtını dönüp haktan yüz çevireni, bir de servet toplayıp yığan ve hayırda harcamayanı o ateş kendine çağırır
  13. Gerçekten insan cimri olarak yaratılmıştır
  14. Başı derde düştü mü sızlanır durur
  15. Ama servet sahibi olunca da pinti kesilir
  16. Ancak namazlarını devamlı kılanlar böyle değildir
  17. $2
  18. Onlar o kimselerdir ki mallarında isteyen ve yoksun olanların haklarını ayırırlar
  19. Onlar hesap gününü tasdik ederler
  20. Onlar Rab´lerinin cezasından korkarlar.
  21. Çünkü Rab´lerinin azabından kimse emin olamaz
  22. Onlar edep yerlerini, eşleri ve cariyelerinden başkasından korurlar. Yalnız bunlarla münasebeti olanlar ayıplanamazlar
  23. Ama bu sınırın ötesine geçenler haddi aşmış, zulüm işlemiş olurlar
  24. Onlar üzerlerine aldıkları emanetlere ve verdikleri sözlere riayet ederler
  25. Onlar şahitliklerini dürüstçe ifa ederler
  26. Onlar namazlarına tam dikkat ederler
  27. İşte bunlar cennetlerde ikrama nail olacaklar
  28. O kâfirlere ne oluyor ki, seninle alay etmek maksadıyla sağdan soldan dağınık gruplar halinde, boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar
  29. Onlardan her biri (iman etmeden) naîm cennetine yerleşmeye mi hevesleniyor
  30. (Hiç heveslenmesin, hiç kimsenin öteki insanlar üzerinde böbürlenmeye hakkı olamaz). Çünkü Biz onları da, öbür insanlar gibi, o bildikleri nesneden, meniden yarattık.
  31. Hayır, Allah´ın nizamı onların sandığı gibi değildir! Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, Biz onların yerine kendilerinden daha hayırlı insanlar getirmeye kadiriz. Bizim elimizden kurtulan, gücümüzün yetmediği hiçbir şey yoktur.
  32. Artık sen onları kendi hallerine bırak da, kendilerine vâd edilen gün gelinceye kadar bâtıla dalsın, oynasınlar
  33. O gün onlar kabirlerinden çıkıp sür´atle sanki bir hedefe varmak istercesine koşarlar
  34. Gözleri yerde, kendilerini baştan aşağı bir zillet kaplamış durumdadır.İşte kendilerine vâd edilen gün, bugündür
Yazar: Süleyman Ateş - Kuran'ı Kerim Meali
  1. Bir soran, inecek azâbı sordu:
  2. Kâfirler için, ki onu savacak yoktur,
  3. Yükselme derecelerinin sâhibi Allah´tan.
  4. Melekler ve Rûh, miktarı elli bin yıl süren bir gün içinde O´na çıkar.
  5. Şimdi sen güzelce sabret.
  6. Onlar onu uzak görüyor(lar).
  7. Biz ise onu yakın görüyoruz.
  8. O gün gök, erimiş maden gibi olur.
  9. Dağlar, renkli yün gibi olur.
  10. Dost dostun halini sormaz.
  11. Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdine düştüğünden, başkasıyle ilgilenemez). Suçlu ister ki o günün azâbından (kurtulmak için) fidye versin: Oğullarını,
  12. Eşini ve kardeşini,
  13. Kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm âilesini,
  14. Ve yeryüzünde bulunanların hepsini (versin) de tek kendisini kurtarsın.
  15. Hayır! O (ateş), alevlenen bir ateştir.
  16. Derileri kavurur, soyar.
  17. (Kendine) Çağırır; sırtını dönüp gideni,
  18. (Mal) Toplayıp kasada yığanı!
  19. Doğrusu insan hırslı (ve huysuz) yaratılmıştır.
  20. Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır,
  21. Kendisine hayır dokundu mu yardım etmez (sıkı sıkı tutar).
  22. Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır.
  23. Onlar ki: Namazlarını sürekli kılarlar (aksatmazlar).
  24. Onların mallarında belli bir hisse vardır:
  25. Sâile ve mahruma (isteyene ve utancından dolayı istemeyip mahrum kalana).
  26. Cezâ gününü tasdik ederler,
  27. Rablerinin azâbından korkarlar.
  28. Çünkü Rablerinin azâbına güven olmaz.
  29. Irzlarını korurlar.
  30. Yalnız eşlerine ya da ellerinin altında bulunan (câriyelerin)e karşı (korumazlar. Bundan ötürü de) onlar kınanmazlar.
  31. Ama kim bundan ötesini ararsa, onlar (sınırı) aşanlardır.
  32. Emânetlerini ve ahidlerini gözetirler.
  33. Şâhidliklerini yaparlar.
  34. Namazlarını korurlar.
  35. İşte onlar cennetlerde ağırlanırlar.
  36. Nânkörlere ne oluyur ki sana doğru koşuyorlar?
  37. Sağdan, soldan, ayrı ayrı gruplar halinde (gelip etrafını sarıyorlar)?
  38. Onlardan her biri, ni´met cennetine sokulacağını mı umuyor?
  39. Hayır! Öyle şey yok! Biz onları bildikleri şeyden yarattık.
  40. Yoo, doğuların ve bâtıların Rabbine yemin ederim ki bizim gücümüz yeter:
  41. Onları, kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirmeğe. Bizim önümüze geçilmez (bize engel olunamaz).
  42. Bırak onları kendilerine va´dedilen günlerine kavuşuncaya kadar dalsın, oynasınlar.
  43. O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkarlar. Onlar dikilen (putlara yahut hedef)lere doğru koşar gibi (koşarlar).
  44. Gözleri düşük, yüzlerini alçaklık bürümüş bir durumda. İşte onlara va´dedilen gün, bugündür.
Yazar: Şaban Piriş - Kur'an-ı Kerim Türkçe Anlamı
  1. Araştıran biri, inecek azap hakkında bilgi istedi.
  2. Kafirler için.. Onu önleyecek hiç kimse yoktur.
  3. Yüksek dereceler sahibi Allah’tandır.
  4. Melekler ve Ruh (Cebrail) süresi elli bin yıl olan bir günde ona yükselirler.
  5. Öyleyse sen, güzel bir sabırla sabret.
  6. Onlar bunu uzak görüyorlar.
  7. Biz ise onu yakın görüyoruz.
  8. O gün, gök erimiş maden gibi olur.
  9. Dağlar ise atılmış yün gibi olur.
  10. Hiçbir yakın bir yakınını soramaz.
  11. Onlar birbirlerine gösterilirler. Suçlular o günün azabından kurtulmak için oğullarını fidye olarak vermek ister.
  12. Eşini ve kardeşini...
  13. Kendisini barındıran sülâlesini..
  14. Ve yeryüzünde bulunan herkesi... Sonra kendisini kurtarabilsin..
  15. Asla, şüphesiz O, alev almıştır.
  16. Deriyi yakıp kavurur.
  17. Çağırır arkasını dönüp, yüz çevireni.
  18. Malını toplayıp yığanı...
  19. İnsan aç gözlü yaratılmıştır.
  20. Başına bir kötülük gelince umutsuzluğa düşer.
  21. Bir iyilik dokununca da çok cimridir.
  22. Namaz kılanlar böyle değildir.
  23. Onlar, namazlarında/salatlarında daimidirler.
  24. Onların mallarında belli bir hak vardır.
  25. İsteyene ve mahrum olana..
  26. Onlar hesap gününü tasdik ederler.
  27. Rab’lerinin azabından çekinirler.
  28. Gerçekten Rab’lerinin azabından güvende olunamaz.
  29. Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir.
  30. Eşleri veya meşru şekilde sahip oldukları hariç. Çünkü onlar, bu hususta kınanmazlar.
  31. Bundan ötesini arayanlar, işte onlar haddi aşmış olanlardır.
  32. Onlar, emanetlerine ve sözlerine riayet ederler.
  33. Onlar, şahitliklerini doğru olarak yerine getirirler.
  34. Onlar, namazlarını muhafaza ederler.
  35. Onlar, cennetlerde ikram olunurlar.
  36. (36-37) Kafir olanlara ne oluyor ki; sağdan soldan, bölük pörçük uzaklaşıyorlar?
  37. (36-37) Kafir olanlara ne oluyor ki; sağdan soldan, bölük pörçük uzaklaşıyorlar?
  38. Yoksa onların her biri nimet cennetlerine mi girdirileceğini ümit ediyor?
  39. -Asla! Biz onları bildikleri şeyden yarattık.
  40. (40-41) Hayır, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz bizim onların yerine daha iyilerini getirmeye gücümüz yeter. Bizim önümüze de geçilemez.
  41. (40-41) Hayır, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz bizim onların yerine daha iyilerini getirmeye gücümüz yeter. Bizim önümüze de geçilemez.
  42. -Bırak onları, kendilerine söz verilen gün gelinceye kadar dalıp, oynasınlar!
  43. O gün onlar, dikili taşlara koştukları gibi kabirlerinden koşarak çıkarlar.
  44. Gözleri yere yıkılmış, (yüzlerini) zillet bürümüş. İşte bu, onlara söz verilen gündür!
Yazar: Ebu'l Al'a Mevdudi - Tefhim-ul Kuran
  1. İstekte bulunan biri, (muhakkak) gerçekleşecek olan bir azabı istedi.
  2. Kafirler için olan, bu (azabı) geri çevirecek kimse yoktur.
  3. (Bu azab) Yüce makamlar sahibi olan Allah´tandır.
  4. Melekler ve ruh (Cebrail) O´nun huzuruna bir günde çıkarlar ki onun miktarı elli bin yıldır.
  5. Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret.
  6. Çünkü gerçekten onlar, bunu uzak görmektedirler.
  7. Biz ise, onu pek yakın görmekteyiz.
  8. (O azab geleceği) O gün gök, erimiş gümüş gibi olur.
  9. Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak.
  10. (Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz.
  11. Onlar birbirlerine gösterirler. Bir suçlu günahkar, o günün azabını karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister;
  12. Kendi eşini ve kardeşini,
  13. Ve onu barındıran aşiretini (soyunun hepsini) de;
  14. Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa.
  15. Hayır; (böyle fidyeler kabul edilmez.) Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir:
  16. Başın derisini kavurup soyar.
  17. Yüz çevirip arkasını döneni çağırır durur.
  18. (Durmaksızın mal ve servet) Toplayıp bir yerde (üstüste) yığmakta olanı.
  19. Gerçek şu ki, insan, ´bencil ve haris´ olarak yaratıldı.
  20. Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar.
  21. Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder) .
  22. Ancak namaz kılanlar hariç;
  23. Ki onlar, namazlarında süreklidirler.
  24. Ve onların mallarında belirli bir hak vardır.
  25. Yoksul ve yoksun olan(lar) için.
  26. Onlar, din gününü de tasdik etmektedirler.
  27. Onlar, Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar.
  28. Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz.
  29. Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar:
  30. Ancak kendi eşleri ya da sağ ellerinin malik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar.
  31. Fakat bunun ötesini arayanlar, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.
  32. (Bir de) Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyyen) riayet edenlerdir.
  33. Şahidliklerinde de dosdoğru davrananlardır.
  34. Namazlarını (titizlikle) koruyanlardır.
  35. İşte onlar, cennetler içinde ağırlananlardır.
  36. Şimdi küfretmekte olanlara ne oluyor ki, boyunlarını sana uzatıp koşuyorlar.
  37. Sağ yandan ve sol yandan bölükler halinde.
  38. Onlardan her biri, nimetlerle donatılmış cennete gireceğini mi umuyor (tamah ediyor)?
  39. Hayır, doğrusu biz onları bildikleri şeyden yarattık.
  40. Artık, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim; biz gerçekten güç yetirenleriz;
  41. Onların yerine kendilerinden daha hayırlılarını getirip değiştirmeğe. Üstelik bizim önümüze geçilemez.
  42. Şu halde sen, kendilerine vadedilen (azab) günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak; dalıp oynasınlar, oyalansınlar.
  43. Kabirlerinden koşarcasına çıkacakları gün, sanki onlar dikili bir şeye yönelmişler gibidirler.
  44. Gözleri ´korkudan ve dehşetten düşük,´ yüzlerini de bir zillet sarıp kaplamış; işte bu, kendilerine vadedilmekte olan (kıyamet ve azab) günüdür.
Yazar: Yaşar Nuri Öztürk - Kur'an-ı Kerim Meali
  1. Soran birisi, geleceği kuşkusuz azabı sordu.
  2. Küfre sapanlar içindir o. Yoktur onu savacak.
  3. Yükselme boyutlarının/derecelerinin sahibi Allah´tandır o.
  4. Melekler ve Rûh, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselirler O´na.
  5. Artık güzel bir sabırla sabret!
  6. Onlar onu çok uzak görüyorlar.
  7. Biz ise onu çok yakın görüyoruz.
  8. O gün gök, erimiş bir maden gibi olur.
  9. Dağlar, atılmış, renkli yün gibi olur.
  10. En yakın dostlar birbirlerinin halini sormaz/bir dost bir dostundan bir şey isteyemez.
  11. Birbirlerine gösterilirler. Suçlu, o günün azabından kurtulmak için oğullarını fidye vermeyi bile ister.
  12. Eşini, kardeşini,
  13. Kendisini kucaklayıp barındıran ailesini.
  14. Ve yeryüzündeki insanların tümünü fidye verip kendisini kurtarmayı ister.
  15. Hayır, hayır! O, alevlenen bir ateştir.
  16. Yakar-kavurur deriyi/koparıp götürür kolu-bacağı.
  17. Çağırır, sırtını dönüp uzaklaşanı,
  18. Toplayıp kasada yığanı/depolayanı.
  19. İşin gereği şu ki insan; aceleci/hırslı/sabırsız/ tahammülsüz yaratılmıştır.
  20. Kendisine kötülük/hoşnutsuzluk dokununca basar bağırır.
  21. Kendisine hayır ve nimet ulaşınca ondan başkalarının yararlanmasına engel olur.
  22. Namazlarını/dualarını yerine getirenler müstesna.
  23. Bunlar, namazlarında/dualarında süreklidirler.
  24. Bunların mallarında belirli bir hak vardır:
  25. Yoksul ve yoksun için.
  26. Bunlar, din gününü içtenlikle doğrularlar.
  27. Bunlar, yalnız Rablerinin azabından ürperirler.
  28. Gerçekten de Rablerinin azabı emin olunmayacak bir azaptır.
  29. Bunlar, cinsiyet organlarını titizlikle korurlar.
  30. Ancak onlar, eşleriyle, akitlerinin sahip olduğu şeyler konusunda kınanamazlar.
  31. Kim bunun ötesini isterse, işte böyleleri sınırı aşanların ta kendileridir.
  32. Bunlar, kendilerindeki emanetlere ve ahitlerine sadık kalırlar.
  33. Bunlar, tanıklıklarını tam yaparlar.
  34. Ve bunlar, namazlarını/dualarını korurlar.
  35. İşte bunlar cennetlerde ikram göreceklerdir.
  36. O nankörlere ne oluyor ki, sana doğru, o yandan, bu yandan boyunlarını uzatarak geliyorlar;
  37. Sağdan ve soldan parçalar halinde.
  38. Onlardan herbiri nimet bahçesine konulacağını mı umuyor?
  39. Hayır, ummasınlar! Gerçek şu ki biz onları, bildikleri şeyden yarattık.
  40. İş, onların sandığı gibi değil! Doğuların ve batıların Rabbine yemin olsun ki, biz gerçeketen gücü yetenleriz;
  41. Onları kendilerinden daha üstün olanlarla değiştirmeye... Ve biz önüne geçilebilecekler değiliz.
  42. Bırak onları! Dalsınlar, oynasınlar kendileri için belirlenen günlerine ulaşıncaya kadar.
  43. O gün, kabirlerden fırlayarak çıkarlar. Dikilmiş putlara doğru akın akın gider gibidirler.
  44. Gözleri yere eğik; bir zillet kuşatmıştır onları. İşte bu gündür onlara vaat edilmiş olan.