Mü'minûn

الْمُؤْمِنُونَ

Yazar: Abdulbakî Gölpınarlı - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Gerçekten de kurtulmuşlardır, muratlarına ermişlerdir inananlar.
  2. Öyle kişilerdir onlar ki namazlarını gönül alçaklığıyla kılarlar.
  3. Ve öyle kişilerdir onlar ki boş şeylerden yüz çevirirler.
  4. Ve öyle kişilerdir onlar ki zekâtlarını verirler.
  5. Ve öyle kişilerdir onlar ki ırzlarını korurlar.
  6. Ancak eşleri, ve malları olan cariyeleri müstesna ve bunda da hiç kınanmaz onlar.
  7. Bunun ötesinde bir şey isteyenlerse, onlardır haddi aşanlar.
  8. Ve öyle kişilerdir onlar ki emânetlerine ve ahitlerine riâyet ederler.
  9. Ve öyle kişilerdir onlar ki namazlarını korurlar.
  10. Onlardır mîrasçılar.
  11. Öyle kişilerdir onlar ki Firdevs´i mîras alırlar ve onlar orada ebedî kalırlar.
  12. Andolsun ki biz insanı, balçık mayasından yarattık.
  13. Sonra onu, sağlam bir karar yurdunda bir katre su kıldık.
  14. Sonra o bir katre suyu kan pıhtısı haline getirdik, derken kan pıhtısını bir parça et hâline soktuk, derken ette kemikler yarattık, derken kemiklere et giydirdik, sonra da onu başka bir yaratılışla meydana getirdik; ne yücedir şanı yaratıcıların en güzeli Allah´ın.
  15. Sonra şüphe yok ki siz öleceksiniz.
  16. Sonra gene şüphe yok ki kıyâmet günü tekrar diriltileceksiniz.
  17. Ve andolsun ki üstünüzde yedi yol yarattık ve bu yaratıştan gafil değiliz biz.
  18. Ve gökten, ihtiyaç miktârınca yağmur yağdırdık da yağmur suyunu yerde kararlaştırdık, topladık ve bizim, hiç şüphe yok ki onu gidermeye de gücümüz yeter.
  19. Onunla da size hurmalıklar ve üzüm bağları meydana getirdik, oralarda sizin için birçok meyvelar var, onlardan yemedesiniz.
  20. Ve Tûr-ı Seynâ´dan çıkan bir ağaç da meydana getirdik ki yağıyla ve yiyenlere, katığıyla biter.
  21. Ve şüphe yok ki dört ayaklı hayvanlarda da ibret var sizin için elbette; karınlarındakini içiririz size ve onlarda, size daha birçok da faydalar var ve bir kısmını yersiniz.
  22. Onlara ve gemiye binersiniz.
  23. Ve andolsun ki Nûh´u kavmine gönderdik de ey kavmim dedi, kulluk edin Allah´a, size yoktur ondan başka bir mâbut, hâlâ mı çekinmeyeceksiniz?
  24. Kavminin ileri gelenlerinden kâfir olanlar, bu dediler, sizin gibi bir insandan başka bir şey değil, size üstün olmayı dilemekte ve Allah isteseydi melekleri indirirdi, fakat bizden önce gelip geçen atalarımız zamanında da böyle bir şey olduğunu duymadık biz.
  25. Bu, deliliğe tutulmuş bir adam ancak, artık bir zamanadek gözetleyin bunu.
  26. Nûh, Rabbim dedi, beni yalanlamalarına karşı sen yardım et bana.
  27. Derken ona, nezâretimiz altında ve vahyimize uyarak bir gemi yap diye vahyettik; derken emrimiz gelip tandırın altından su kaynamaya başlayınca her mahlûktan birer çifti ve helâki takdîr edilenden başka âilenden olanları gemiye yükle ve zulmedenler hakkında bana söz söyleme, şüphe yok ki onlar garkolacaklar dedik.
  28. Sen ve seninle berâber bulunanlar, gemiye oturunca da hamdolsun Allah´a ki de, bizi zâlim topluluktan kurtardı.
  29. Ve de ki: Rabbim, beni kutlulukla indir ve sensin indirenlerin en hayırlısı.
  30. Şüphe yok ki bundan deliller var elbet ve şüphesiz ki biz, insanları deneriz.
  31. Sonra onların ardından, başka bir nesil meydana getirdik.
  32. Derken onlara, kendi cinslerinden bir peygamber gönderdik de kulluk edin Allah´a dedi, yoktur size ondan başka bir mâbut, hâlâ mı çekinmezsiniz?
  33. Kavminin ileri gelenlerinden kâfir olanlar ve âhirete ulaşmayı yalanlayanlar, onlara dünyâ yaşayışında nîmetler verdiğimiz halde bu dediler, sizin gibi bir insandan başka bir şey değil; yediğiniz şeylerden o da yemekte ve içtiğiniz şeylerden o da içmekte.
  34. Kendiniz gibi bir insana itâat ederseniz o zaman gerçekten de ziyan edersiniz.
  35. Ölüp toprak ve kemik kesildikten sonra kabirden çıkacağınızı mı vaadediyor size?
  36. Size vaadedilen şey, gerçekten ne de uzak, ne de uzak.
  37. Yaşayış, ancak şu dünyâdaki yaşayışımızdan ibâret; ölürüz, yaşarız ve tekrar dirilmeyiz biz.
  38. Bu, ancak yalan yere Allah´a iftirâ eden bir adam ve biz, ona inanmayız.
  39. Rabbim dedi, beni yalanlamalarına karşı sen yardım et bana.
  40. Tanrı, az bir zamanda dedi, herhalde nâdim olacaklar.
  41. Gerçek ve yerinde gelen bir bağırışla onları helâk ediverdik de selle sürüklenip gelen çer-çöpe döndürdük; artık uzaklık, zulmeden topluluğa.
  42. Sonra onların ardından, başka bir nesil meydana getirdik.
  43. Hiçbir ümmet, helâk edilmesi mukadder olan zamânı ileriye alamayacağı gibi geriye de atamaz.
  44. Sonra birbiri ardınca peygamberlerimizi gönderdik. Bir ümmete peygamber geldi mi yalanladılar onu, biz de bir kısmını, bir kısmının peşine takıp birbiri ardınca helâk ettik onları ve adları, sözleri kaldı ancak; artık uzaklık inanmayan topluluğa.
  45. Sonra Mûsâ´yı ve kardeşi Hârûn´u, delillerimizle ve apaçık bir burhanla gönderdik.
  46. Firavun´a ve kavminin ileri gelenlerine, ululanmak istediler ve kibirli bir topluluktu onlar.
  47. Derken, inanacağız mı bizim gibi iki insana, kavimleri de bize kulluk etmede dediler.
  48. Dediler de ikisini de yalanladılar ve onlar, helâk edilenlerdi zâten.
  49. Andolsun ki biz, doğru yolu bulsunlar diye Mûsâ´ya kitap vermiştik.
  50. Ve Meryemoğlunu ve anasını kudretimize birer delil olarak yaratmış, onları düz, otlak ve sulak bir tepede barındırmıştık.
  51. Ey Peygamberler, yiyin temiz şeyleri ve iyi işlerde bulunun, şüphe yok ki ben, yaptıklarınızı bilirim.
  52. Ve şüphe yok ki şu ümmetiniz, bir ümmetten ibârettir ve ben de Rabbinizim, artık çekinin benden.
  53. Fakat din husûsunda ayrıldılar ve ayrılanlar, kendi kitaplarından başka kitapları inkâr ettiler ve her bölük, kendi elindekine râzı oldu, onunla övünmiye koyuldu.
  54. Artık bir zamânadek sapıklıkları içinde bırak onları.
  55. Sanıyorlar mı ki onlara mal ve evlât vererek mükâfatlandırmadayız, yardım etmedeyiz onlara.
  56. Hayırlara ulaşıvermelerini sağlamadayız, hayır, anlamıyorlar.
  57. Şüphe yok, öyle kişilerdir onlar ki Rablerinin büyüklüğünden korkarlar.
  58. Öyle kişilerdir onlar ki Rableri-nin delillerine inanırlar.
  59. Öyle kişilerdir onlar ki Rablerine şirk koşamazlar.
  60. Öyle kişilerdir onlar ki verecekleri neyse verirler ve yürekleri, şüphesiz olarak dönüp Rablerinin tapısına varacaklarını bildikleri için korkuyla dolar.
  61. Onlardır hayırlara, yarışırcasına koşanlar ve onlardır hayırlarda önde bulunanlar.
  62. Ve biz, hiç kimseye gücü, yetmeyeceği bir şey teklif etmeyiz ve katımızdadır gerçek olanı söyleyen kitap ve onlar, zulüm görmezler.
  63. Hayır, onların gönülleri, bu hususta sapıklık içindedir ve onların, bundan başka işledikleri işler var, onlar, o işleri işlerler.
  64. Sonunda nîmet içinde yaşayanlarını azâba uğrattığımız zaman feryâda ve yalvarmaya başlarlar.
  65. Bugün feryât edip yalvarmayın, şüphe yok ki bizden bir yardım göremezsiniz.
  66. Size âyetlerimiz okunduğu zaman gerisin geriye dönerdiniz.
  67. Ululanırdınız orada ve geceleyin de Peygamber hakkında ulu-orta söylenirdiniz.
  68. Şu Kur´ân´ı bir iyice düşünmezler mi, yoksa evvelce gelip geçen atalarına gelmeyen bir şey mi geldi onlara?
  69. Yoksa Peygamberlerini tanımazlar mı ki onu inkâr etmedeler?
  70. Yoksa onda delilik var mı derler? Hayır, o, gerçek olan Kur’ân´la gelmiştir onlara, fakat çoğu gerçeği istemez.
  71. Gerçek Tanrı, onların dileklerine uysaydı elbette gökler de bozulur-giderdi, yeryüzü de, onlarda olan varlıklar da. Hayır, biz onlara kendi yüceliklerini getirdik, gösterdik, fakat onlar kendi yüceliklerinden de yüz çevirmedeler.
  72. Yoksa onlardan ücret mi istiyorsun? Gerçekten de Rabbinin mükâfatı daha hayırlıdır ve o, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
  73. Şüphe yok ki sen, onları mutlaka doğru yola çağırmadasın.
  74. Fakat gerçekten de âhirete inanmayanlar, doğru yoldan sapıyorlar.
  75. Onlara acırsan ve uğradıkları zararı giderirsen gene azgınlıklarında şaşkıncasına ısrâr edip giderler.
  76. Andolsun ki biz onları azaplandırmıştık da gene Rablerine baş eğmemişlerdi ve yalvarmamışlardı.
  77. Sonunda, onlara çetin bir azap kapısı açmıştık da o zaman her şeyden ümitlerini kesmişlerdi.
  78. Ve o, bir mâbuttur ki size kulak, gözler ve kalpler verdi ne de az şükrediyorsunuz.
  79. Ve o, bir mâbuttur ki sizin için bitirdi yeryüzündekileri ve onun tapısında haşrolacaksınız.
  80. Ve o, bir mâbuttur ki diriltir ve öldürür ve geceyle gündüzün uzanıp kısalması da onun tedbîriyledir, akıl etmez misiniz?
  81. Hayır, onlar, hep evvelkilerin dedikleri gibi demedeler.
  82. Dediler ki: Öldükten ve toz-toprak ve kemik kesildikten sonra mı diriltileceğiz?
  83. Andolsun ki bize de, daha önce atalarımıza da vaadedilmişti bu, fakat bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değil.
  84. De ki: Kimindir yeryüzü ve orada bulunanlar biliyorsanız eğer?
  85. Diyecekler ki: Allah´ın. De ki: O halde ne diye hâlâ düşünüp anlamazsınız?
  86. De ki: Kimdir Rabbi yedi göğün ve Rabbi pek büyük arşın.
  87. Diyecekler ki: Bunlar da Allah´ın. De ki: Ne diye hâlâ çekinmezsiniz?
  88. De ki: Kimdir her şeyin saltanat ve tasarrufu elinde olan ve odur koruyan, oysa korunmaya muhtaç değil; biliyorsanız eğer?
  89. Diyecekler ki: Bunlar da Allah´ın. De ki: Ne diye hâlâ boş şeylere kapılmadasınız?
  90. Hayır, biz onlara gerçeği getirdik ve şüphe yok ki onlar, yalan söylemedeler elbette.
  91. Allah, hiç kimseyi evlât edinmez ve onunla birlikte bir başka mâbut yoktur, olsaydı her mâbut, kendi halkettiğini benimseyip alır gider ve bir kısmı, öbürlerinden üstün olurdu. Münezzehtir Allah onların söylediklerinden.
  92. Gizliyi de bilir, görüneni de; gerçekten de yücedir şirk koşanların ona eş tanıdıkları şeylerden.
  93. De ki: Rabbim, onlara vaadedileni bana göstereceksen.
  94. Rabbim, beni zâlim topluluğun içinde bırakma.
  95. Ve şüphe yok ki bizim, onlara vaadettiğimiz şeyleri sana göstermeye gücümüz yeter elbette.
  96. Kötülüğü, en güzel bir huyla defet, biz, onların neler dediğini, bizi ne çeşit tavsîf ettiklerini daha iyi biliriz.
  97. Ve de ki: Rabbim, sana sığınırım Şeytanların vesveselerinden.
  98. Ve sana sığınırım Rabbim, onların yanımda bulunmalarından.
  99. Sonunda, onlardan birine ölüm gelip çattı mı Rabbim der, beni geriye, tekrar dünyâya yolla da.
  100. Belki iyi işler işlerim ve zâyi ettiğim ömrü telâfî ederim. Hayır, boş bir söz, onun söylediği söz. Onların önlerinde, diriltilip mezarlarından çıkarılacakları günedek bir berzah var.
  101. Sûra üfürülünce aralarında ne soy-sop var, ne de birbirlerinin halini soruştuRabilirler o gün.
  102. Kimin iyilikleri ağır gelirse o çeşit kişilerdir kurtulanlar, muratlarına erenler.
  103. Ve kimin iyilikleri hafif gelirse gerçekten de o çeşit kişilerdir kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde ebedîdir onlar.
  104. Yüzlerini yalar ateş ve onlar, orada somurtup kalırlar.
  105. Siz değil miydiniz size âyetlerim okunurken onları yalanlayanlar?
  106. Rabbimiz derler, kötülüğümüz üst oldu bize ve doğru yoldan sapmış bir topluluk olduk.
  107. Rabbimiz, bizi buradan çıkar, gene kötülüğe dönersek gerçekten de zulmetmiş oluruz artık.
  108. Hoşt, defolun oraya ve bana da söz söylemeyin der.
  109. Şüphe yok ki bir bölük vardır kullarımdan, Rabbimiz derler, inandık, yarlıga bizi ve acı bize ve sensin merhametliler merhametlisi.
  110. Halbuki siz, onları alaya aldınız da sonunda beni anmayı unutturdu size bu hal ve siz onlara gülerdiniz.
  111. Şüphe yok ki ben de sabrettiklerine karşılık bugün onları mükâfatlandıracağım; şüphe yok ki onlardır muratlarına erenlerin ta kendileri.
  112. Yeraltında kaç yıl kaldınız der.
  113. Bir gün derler, yahut da bir günün bir kısmı kadar, artık, sayanlara sor.
  114. Ancak pek az kaldınız der, fakat bir bilseniz âhiretin ebedîliğini.
  115. Yoksa sizi ancak boşu boşuna yarattık gerçekten de dönüp tapımıza gelmeyeceksiniz mi sanıyordunuz?
  116. Yücedir her şeye sâhip ve mutasarrıf olan gerçek Allah, yoktur ondan başka tapacak, güzelim arşın de sâhibidir.
  117. Ve kim Allah´la berâber bir başka mâbûdu çağırırsa onun, bu hususta bir burhânı yoktur; sorusu da Rabbine âittir onun; hiç şüphe yok ki kâfirler, kurtulmazlar, muratlarına ermezler.
  118. Ve de ki Rabbim, yarlıga acı ve sensin acıyanların en hayırlısı.
Yazar: Adem Uğur - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir;
  2. Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler;
  3. Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler;
  4. Onlar ki, zekâtı verirler;
  5. Ve onlar ki, iffetlerini korurlar;
  6. Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (câriyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.
  7. Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.
  8. Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler;
  9. Ve onlar ki, namazlarına devam ederler.
  10. İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır;
  11. (Evet) Firdevs´e vâris olan bu kimseler, orada ebedî kalıcıdırlar.
  12. Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık.
  13. Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik.
  14. Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.
  15. Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz.
  16. Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.
  17. Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmaktan habersiz değiliz.
  18. Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu arzda durdurduk. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter.
  19. Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bunlarda sizin için birçok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.
  20. Tûr-i Sînâ´da da yetişen bir ağaç daha meydana getirdik ki, bu ağaç hem yağ hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir.
  21. Hayvanlarda sizin için elbette ibretler vardır. Onların karınlarındakinden (sütlerinden) size içiririz. Onlarda sizin için birçok faydalar daha vardır; etlerinden de yersiniz.
  22. Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.
  23. Andolsun ki, Nuh´u kavmine gönderdik ve o: Ey kavmim! Allah´a kulluk edin. Sizin için O´ndan başka bir tanrı yoktur. Hâla sakınmaz mısınız? dedi.
  24. Bunun üzerine, kavminin inkarcı ileri gelenleri şöyle dediler: "Bu, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık."
  25. Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp bekleyin bakalım.
  26. (Nuh), Rabbim! dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!
  27. Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Gözlerimizin önünde (muhafazamız altında) ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de, içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır.
  28. Sen, yanındakilerle birlikte gemiye yerleştiğinde: "Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah´a hamdolsun" de.
  29. Ve de ki: Rabbim! Beni bereketli bir yere indir. Sen, iskân edenlerin en hayırlısısın.
  30. Şüphesiz bunda (Nuh ve kavminin başından geçenlerde) birtakım ibretler vardır. Hakikaten biz (kullarımızı böyle) deneriz.
  31. Sonra onların ardından bir başka nesil meydana getirdik.
  32. Onlar arasından kendilerine: "Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka bir tanrınız yoktur. Hâla Allah´tan korkmaz mısınız?" (mesajını ileten) bir peygamber gönderdik.
  33. Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı inkâr eden ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz varlıklı kişiler: "Bu, dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer."
  34. Gerçekten, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz, herhalde ziyan edersiniz.
  35. Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (kabirden) çıkarılacağınızı mı vâdediyor?
  36. Bu size vâdedilen (öldükten sonra yeniden dirilmek, gerçek olmaktan) çok uzak!
  37. Hayat, şu dünya hayatımızdan ibarettir. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek de değiliz.
  38. Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz.
  39. O peygamber: Rabbim! dedi, beni yalanlamalarına karşılık bana yardımcı ol!
  40. Allah şöyle buyurdu: Pek yakında onlar mutlaka pişman olacaklar!
  41. Nitekim, vukuu kaçınılmaz olan korkunç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen sel süprüntüsüne çevirdik. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!
  42. Sonra onların ardından başka nesiller getirdik.
  43. Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
  44. Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından yok ettik ve onları ibret hikâyelerine dönüştürdük. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!
  45. Sonra âyetlerimizle ve apaçık bir fermanla Musa ve kardeşi Harun´u gönderdik.
  46. Firavun´a ve ileri gelenlerine de (gönderdik). Onlar ise kibire kapıldılar ve ululuk taslayan bir kavim oldular.
  47. Bu yüzden dediler ki: Kavimleri bize kölelik ederken, bizim gibi olan bu iki adama inanır mıyız?
  48. Böylece onları yalanladılar ve bu sebeple helâk edilenlerden oldular.
  49. Andolsun biz Musa´ya, belki onlar yola gelirler diye, Kitab´ı verdik.
  50. Meryem oğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, suyu bulunan bir tepeye yerleştirdik.
  51. Ey Peygamber! Temiz olan şeylerden yeyin; güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyle bilmekteyim.
  52. Şüphesiz bu (insanlar) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir; ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının (denildi).
  53. Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her gurup kendilerinde bulunan (fikir ve davranış) ile sevinip böbürlenmektedirler.
  54. Şimdi sen onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak!
  55. Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile.
  56. Kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz? Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar.
  57. Rablerine olan saygıdan dolayı kötülükten sakınanlar;
  58. Rablerinin âyetlerine inananlar;
  59. Rablerine ortak tanımayanlar;
  60. Ve Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri çarparak yapanlar;
  61. İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.
  62. Biz hiç kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.
  63. Hayır, onların (o inkârcıların) kalpleri bu hususta cehâlet içindedir. Ayrıca onların bundan (bu şirk ve inkârcılıklarından) öte birtakım (kötü) işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.
  64. En nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya (veya azaba) uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.
  65. Boşuna sızlanmayın bugün! Zira bizden yardım göremeyeceksiniz!
  66. Çünkü âyetlerim size okunurdu da, siz, buna karşı kibirlenerek arkanızı döner, geceleyin (Kâbe´nin etrafında toplanarak) hezeyanlar savururdunuz.
  67. Çünkü âyetlerim size okunurdu da, siz, buna karşı kibirlenerek arkanızı döner, geceleyin (Kâbe´nin etrafında toplanarak) hezeyanlar savururdunuz.
  68. Onlar bu sözü (Kur´an´ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
  69. Yoksa Peygamberlerini henüz tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?
  70. Yoksa onda bir cinnet olduğunu mu söylüyorlar? Hayır; o, kendilerine hakkı getirmiştir. Onların çoğu ise haktan hoşlanmamaktadırlar.
  71. Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunanlar bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirdiler.
  72. (Resûlüm!) Yoksa sen onlardan bir karşılık mı istiyorsun? Rabbinin vereceği daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
  73. Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
  74. Ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.
  75. Eğer onlara acıyıp da içinde bulundukları sıkıntıyı giderseydik, iyice körleşerek azgınlıklarında direnirlerdi.
  76. Andolsun, biz onları sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler, tazarru ve niyazda da bulunmuyorlar.
  77. En nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!
  78. O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne de az şükrediyorsunuz!
  79. Ve O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sırf O´nun huzurunda toplanacaksınız.
  80. Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O´nun eseridir. Hâla aklınızı kullanmaz mısınız!
  81. Buna rağmen onlar, öncekilerin dedikleri gibi dediler.
  82. Dediler ki: Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi?
  83. Hakikaten, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaadde bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir!
  84. (Resûlüm!) de ki: Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?
  85. Allah´a aittir diyecekler. Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız! de.
  86. Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş´ın Rabbi kimdir? diye sor.
  87. (Bunlar da) Allah´ındır diyecekler. Şu halde siz Allah´tan korkmaz mısınız! de.
  88. Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekûtu (mülkiyeti ve yönetimi) kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir? diye sor.
  89. (Bunların hepsi) Allah´ındır diyecekler. Öyle ise nasıl olup da büyüye kapılıyorsunuz? de.
  90. Doğrusu biz onlara gerçeği getirdik; onlar ise hakikaten yalancılardır.
  91. Allah evlât edinmemiştir; O´nunla beraber hiçbir tanrı da yoktur. Aksi takdirde her tanrı kendi yarattığını sevk ve idare eder ve mutlaka onlardan biri diğerine galebe çalardı. Allah, onların (müşriklerin) yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir.
  92. Allah, gaybı da şehâdeti de bilendir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.
  93. (Resûlüm!) De ki: "Rabbim! Eğer onlara yöneltilen tehdidi (dünyevî sıkıntıyı ve uhrevî azabı) mutlaka bana göstereceksen.
  94. Bu durumda beni zalimler topluluğunun içinde bulundurma, Rabbim!"
  95. Biz, onlara yönelttiğimiz tehdidi sana göstermeye elbette ki kadiriz.
  96. Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.
  97. Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!
  98. Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım, Rabbim!
  99. Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: "Rabbim! der, beni geri gönder;"
  100. Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım. Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.
  101. Sûra üflendiği zaman artık aralarında akrabalık bağları kalmamıştır; birbirlerini de arayıp sormazlar.
  102. Artık kimlerin (sevap) tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.
  103. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.
  104. Ateş yüzlerini yakar; orada suratları çirkin ve gülünç bir halde bulunurlar.
  105. Size âyetlerim okunurdu da, siz onları yalanlardınız değil mi?
  106. Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi altetti; biz, bir sapıklar topluluğu idik.
  107. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha (ettiklerimize) dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.
  108. Buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana karşı konuşmayın artık!
  109. Zira kullarımdan bir zümre: Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi affet; bize acı! Sen, merhametlilerin en iyisisin, demişlerdi.
  110. İşte siz onları alaya aldınız; sonunda onlar (ile alay etmeniz) size beni yâdetmeyi unutturdu, siz onlara gülüyordunuz.
  111. Bugün ben onlara, sabrettiklerinin karşılığını verdim; onlar, hakikaten muratlarına erenlerdir.
  112. (Allah inkârcılara) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye sorar.
  113. Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte sayanlara sor derler.
  114. Buyurur: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş olsaydınız!
  115. Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?
  116. Mutlak hakim ve hak olan Allah, çok yücedir. O´ndan başka tanrı yoktur, O, yüce Arş´ın sahibidir.
  117. Her kim Allah ile birlikte diğer bir tanrıya taparsa, -ki bu hususla ilgili hiçbir delili yoktur- o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. Şurası muhakkak ki kâfirler iflah olmaz.
  118. (Resûlüm!) De ki: Bağışla ve merhamet et Rabbim! Sen merhametlilerin en iyisisin.
Yazar: Ali Bulaç - Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı Meal ve Sözlük
  1. Mü´minler gerçekten felah bulmuştur;
  2. Onlar namazlarında hûşû içinde olanlardır;
  3. Onlar, ´tümüyle boş´ şeylerden yüz çevirenlerdir;
  4. Onlar, zekata ilişkin (söz ve görevlerini mutlaka) yerine getirenlerdir;
  5. Ve onlar ırzlarını koruyanlardır;
  6. Ancak eşleri ya da sağ ellerinin sahip olduklarına karşı (tutumları) hariç; bu konuda kınanmış değillerdir.
  7. Fakat kim bundan ötesini ararsa, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.
  8. (Yine) Onlar, emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir.
  9. Onlar, namazlarını da (titizlikle) koruyanlardır.
  10. İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak onlardır.
  11. Ki onlar Firdevs (cennetlerin)e de varis olacaklardır; içinde de ebedi olarak kalacaklardır.
  12. Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık.
  13. Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.
  14. Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak´ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne Yücedir.
  15. Sonra bunun ardından siz gerçekten ölecek olanlarsınız.
  16. Sonra siz gerçekten kıyamet günü diriltileceksiniz.
  17. Andolsun, Biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık; Biz yaratmada gafiller değiliz.
  18. Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yeryüzünde yerleştirdik; şüphesiz Biz onu (kurutup) giderme gücüne de sahibiz.
  19. Böylelikle, bununla size hurmalıklardan, üzümlüklerden bahçeler-bağlar geliştirdik, içlerinde çok sayıda yemişler vardır; sizler onlardan yemektesiniz.
  20. Ve (daha çok) Tur-i Sina´da çıkan bir ağaç (türü de yarattık); o yağlı ve yiyenlere bir katık olarak bitmekte (ürün vermekte)dir.
  21. Gerçekten hayvanlarda da sizin için bir ders (ibret) vardır; karınlarının içinde olanlardan size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz.
  22. Onların üzerinde ve gemilerde taşınmaktasınız.
  23. Andolsun, Biz Nuh´u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik. Böylece kavmine dedi ki: "Ey Kavmim, Allah´a kulluk edin. O´nun dışında sizin başka İlahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?"
  24. Bunun üzerine, kavminden inkara sapmış önde gelenler dediler ki: "Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah (öne sürdüklerini) dilemiş olsaydı, muhakkak melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da bunu işitmiş değiliz."
  25. "O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyin."
  26. "Rabbim" dedi (Nuh). "Beni yalanlamalarına karşılık, bana yardım et."
  27. Böylelikle Biz ona: "Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Nitekim Bizim emrimiz gelip de tandır kızışınca, onun içine her (tür hayvandan) ikişer çift ile, içlerinden aleyhlerine söz geçmiş (azap gerekmiş) olanlar dışında olan aileni de alıp koy; zulmedenler konusunda Bana muhatap olma, çünkü onlar boğulacaklardır" diye vahyettik.
  28. "Böylece sen, beraberinde olanlarla gemiye bindiğinde o zaman de ki: "Bizi o zulmeden kavimden kurtaran Allah´a hamd olsun."
  29. Ve de ki: "Rabbim, beni kutlu bir konakta indir, Sen konuklayanların en hayırlısısın."
  30. Hiç şüphesiz bunda ayetler vardır ve Biz gerçekten denemeden geçiririz.
  31. Sonra onların ardından bir başka insan-nesli yaratıp-inşa ettik.
  32. Onlara da kendi içlerinden: "Allah´a ibadet edin. O´nun dışında sizin başka İlahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?" (desin) diye içlerinden bir elçi gönderdik.
  33. Kendi kavminden, inkar edip ahirete kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki: "Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir, kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir."
  34. "Eğer sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, siz gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz."
  35. "O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va´dediyor?"
  36. "Heyhat, size va´dedilen şeye heyhat..."
  37. "O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz."
  38. "O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah´a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz."
  39. (Peygamber) Dedi ki: "Rabbim, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et."
  40. (Allah) Dedi ki: "Az bir süre (bekle), onlar gerçekten pişman olacaklar."
  41. Derken, hak (ettikleri cezaya karşılık) olmak üzere, o korkunç çığlık onları yakalayıverdi. Böylece onları bir süprüntü kılıverdik. Zulmeden kavim için yıkım olsun.
  42. Sonra onların ardından başka nesiller yaratıp-inşa ettik.
  43. Ümmetlerden hiçbiri, kendisine tespit edilmiş eceli ne öne alabilir, ne erteleyebilir.
  44. Sonra birbiri peşi sıra elçilerimizi gönderdik; her ümmete kendi elçisi geldiğinde, onu yalanladılar. Böylece Biz de onları (yıkıma uğratıp yok etmede) kimini kiminin izinde yürüttük ve onları (tarihin anlatıp aktardığı) bir olay kıldık. İman etmeyen kavim için yıkım olsun.
  45. Sonra Musa ve kardeşi Harun´u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.
  46. Firavun´a ve ileri gelen çevresine; fakat onlar büyüklendiler. Onlar, ´büyüklenen-zorba´ bir topluluktu.
  47. Dediler ki: "Bizim benzerimiz olan iki beşere mi inanacak mışız? Kaldı ki, onların kavimleri bize kullukta (kölelikte) bulunmaktadırlar."
  48. Böylece onları yalanladılar ve yıkıma uğrayanlardan oldular.
  49. Andolsun, Biz Musa’ya kitabı verdik, belki onlar hidayete erer diye.
  50. Biz, Meryem´in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık ve ikisini barınmaya elverişli ve akar suyu olan bir tepede yerleştirdik.
  51. Ey elçiler, güzel ve temiz olan şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun; çünkü gerçekten ben yapmakta olduklarınızı biliyorum.
  52. İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim; öyleyse Benden korkup-sakının.
  53. Ancak onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde böldüler; her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip sevinmektedir.
  54. Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.
  55. Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla
  56. Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller.
  57. Gerçekten, Rablerine olan haşyetlerinden dolayı saygıyla korkanlar,
  58. Rablerinin ayetlerine iman edenler,
  59. Rablerine ortak koşmayanlar,
  60. Ve gerçekten Rablerine dönecekler diye, vermekte olduklarını kalpleri ürpererek verenler;
  61. İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler.
  62. Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz; elimizde hakkı söylemekte olan bir kitap vardır ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılmazlar.
  63. Hayır, onların kalpleri bundan dolayı bir gaflet içindedir. Üstelik onların, bunun dışında yapmakta oldukları (birtakım şeyler) vardır; onlar bunun için çalışmaktadırlar.
  64. Nihayet, onların refahtan şımaran önde gelenlerini azap ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryadı basacaklar.
  65. Bugün feryad etmeyin, çünkü Bizden yardım göremezsiniz.
  66. Gerçekten Benim ayetlerim size okunuyordu, fakat siz topuklarınız üzerinde geri dönüyordunuz;
  67. Buna (ayetlerime) karşı büyüklük taslayarak; gece vakti de hezeyanlar sergiliyordunuz.
  68. Onlar, yine de o sözü (Kur´an´ı) gereği gibi düşünmediler mi, yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
  69. Ya da kendi elçilerini tanımadılar mı ki, şimdi onu inkar ediyorlar?
  70. Yahut: "Onda bir delilik var" mı diyorlar? Hayır, o, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar.
  71. Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve herşey) bozulmaya uğrardı. Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar.
  72. Yoksa sen onlardan haraç mı istiyorsun? İşte Rabbinin haracı (dünya ve ahiret armağanı) daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
  73. Gerçekten sen onları dosdoğru olan bir yola çağırıyorsun.
  74. Ancak ahirete inanmayanlar, şüphesiz yoldan sapanlardır.
  75. Eğer onlara merhamet eder ve onlara dokunan zararı gideriverirsek, taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarını sürdürecekler.
  76. Andolsun, Biz onları azapla yakalayıverdik, fakat yine de Rablerine boyun eğmediler ve yakarıp-yalvarmadılar.
  77. Sonunda, üzerlerine azabı şiddetli olan bir kapı açtığımızda, onlar bunun içinde şaşkına dönüp umutlarını kaybettiler.
  78. O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz.
  79. O, sizi yeryüzünde yaratıp-türetendir ve hepiniz yalnızca O´na (döndürülüp) toplanacaksınız.
  80. O, yaşatan ve öldürendir; gece ile gündüzün aykırılığı (veya ardarda gelişi) da O´nun (kanunu)dur. Yine de aklınızı kullanmayacak mısınız?
  81. Hayır; onlar, geçmiştekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.
  82. Dediler ki: "Öldüğümüz, bir toprak ve bir kemik olduğumuz zaman, gerçekten biz mi diriltilecek mişiz?"
  83. "Andolsun, bu tehdit, bize ve bizden önceki atalarımıza yapılmıştı; bu, geçmişlerin uydurma masallarından başka bir şey değildir."
  84. De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?"
  85. "Allah´ındır" diyecekler. De ki: "Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?"
  86. De ki: "Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş´ın Rabbi kimdir?"
  87. "Allah´ındır" diyecekler. De ki: "Yine de sakınmayacak mısınız?"
  88. De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Herşeyin melekutu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken Kendisi korunmuyor."
  89. "Allah´ındır" diyecekler. De ki: "Öyleyse nasıl oluyor da böyle büyüleniyorsunuz?"
  90. Hayır, Biz onlara hakkı getirdik, ancak onlar gerçekten yalancıdırlar.
  91. Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir ve O´nunla birlikte hiçbir İlah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendiregeldiklerinden Yücedir.
  92. Gaybı ve müşahede edilebileni bilendir; onların ortak koştuklarından Yücedir.
  93. De ki: "Rabbim, eğer onlara va´dolunan (azab)ı mutlaka bana göstereceksen,"
  94. "Rabbim, bu durumda beni zulmeden kavmin içinde bırakma."
  95. Gerçek şu ki Biz, onları tehdit ettiğimiz şeyi şüphesiz sana gösterme gücüne sahibiz.
  96. Kötülüğü en güzel olanla uzaklaştır; Biz, onların nitelendiregeldiklerini en iyi bileniz.
  97. Ve de ki: "Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından Sana sığınırım."
  98. "Ve onların benim yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım Rabbim."
  99. Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin."
  100. "Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım." Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır.
  101. Böylece Sur´a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (üstünlük unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da.
  102. Artık kimin tartısı ağır basarsa, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
  103. Kimin tartısı hafif gelirse, işte onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlar, cehennemde de ebedi olarak kalacak olanlardır.
  104. Ateş, onların yüzlerini yalayarak yakar da onun içinde onlar, (etleri sıyrılmış olarak sırıtan) dişleriyle kalıverirler.
  105. Ayetlerim size okunuyorken, yalanlayanlar sizler değil miydiniz?
  106. Dediler ki: "Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz."
  107. "Rabbimiz, bizi (ateşin) içinden çıkar, eğer yine (inkara) dönersek, artık gerçekten zalim kimseler oluruz."
  108. Der ki: "Onun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin."
  109. "Çünkü gerçekten Benim kullarımdan bir grup: “Rabbimiz, iman ettik, Sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın, derlerdi de,"
  110. "Siz onları alay konusu edinmiştiniz; öyle ki, size Benim zikrimi unutturdular ve siz onlara gülüp duruyordunuz."
  111. "Bugün Ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, ´kurtuluşa ve mutluluğa´ erenlerdir."
  112. Dedi ki: "Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?"
  113. Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor."
  114. Dedi ki: "Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz,"
  115. "Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?"
  116. Hak melik olan Allah pek Yücedir, O´ndan başka İlah yoktur; Kerim olan Arş´ın Rabbidir.
  117. Kim Allah ile beraber ona ilişkin geçerli kesin bir kanıt (burhan)ı olmaksızın başka bir İlah´a taparsa, artık onun hesabı Rabbinin Katındadır. Şüphesiz inkar edenler kurtuluşa eremezler.
  118. Ve de ki: "Rabbim, bağışla ve merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın."
Yazar: Ali Fikri Yavuz - Kur'an-ı Kerim ve İzahlı Meal-i Alisi
  1. Muhakkak müminler zafer bulmuştur.
  2. O müminler ki, namazlarında tevazu ve korku sahibidirler.
  3. Onlar ki, boş sözden ve faydasız işten yüz çevirirler.
  4. Onlar ki, zekâtlarını verirler.
  5. Onlar ki, ırzlarını korurlar.
  6. Ancak zevcelerine ve sahib oldukları cariyelerine karşı münasebetleri müstesnadır. Çünkü onlar (bu helâl olanlarda) kınanmazlar.
  7. Kim de bu helâlden başkasını ararsa, işte onlar mütecavizlerdir.
  8. Onlar ki, emanetlerine ve verdikleri söze riayet ederler.
  9. Onlar ki, namazlarını gereği üzre devamlı kılarlar; emanetlerine ve verdikleri söze riayet ederler.
  10. İşte bu vasıfları toplayanlar, varis olanlardır.
  11. Ki onlar, Firdevs cennetine varis olacaklardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır.
  12. Biz insanı (Âdem’i) muhakkak ki çamurun özünden yarattık.
  13. Sonra Adem’in neslini, sağlam bir yerde (rahimde) bir nutfe (az bir su) yaptık.
  14. Sonra o nutfeyi kan pıhtısı haline getirdik. Ondan sonra kan pıhtısını bir parça et yaptık; o et parçasını da kemikler haline çevirdik. Kemiklere de et giydirdik. Sonra ona başka bir yaratılış (ruh) verdik. Bak ki, şekil verenlerin en güzeli olan Allah’ın şanı ne kadar yücedir!...
  15. Sonra siz bunun arkasından muhakkak öleceksiniz.
  16. Sonra siz, kıyamet günü muhakkak diriltileceksiniz.
  17. Doğrusu biz, sizin üzerinizde yedi kat (gök) yarattık. Biz yaratmaktan gafil olmadık (onu korumaktayız).
  18. Gökten de bir ölçü dairesinde bir yağmur indirdik de, onu yerde iskân ettik (ırmak, göl, kuyu ve menba haline getirdik). Şüphe yok ki biz, o suyu yok etmeye de kadiriz.
  19. İşte bu su sebebiyle size hurmalıklardan, üzümlüklerden bağlar - bahçeler yaptık. İçlerinde sizin için bir çok yemişler var. Onlardan yer ve geçinirsiniz.
  20. (Yine sizin için) Tûr-i Sînâ dağından çıkan bir ağaç (zeytin ağacı) yarattık ki, hem yağ bitirir, hem de yiyecek kimselere bir katık.
  21. Davarlarda da sizin için muhakkak bir ibret vardır. Karınlarındaki sütten size içiririz. sizin için onlarda daha bir çok faydalar vardır. Hem onların etlerinden de yersiniz.
  22. Bir de (karada) hayvanların, (denizde) gemilerin üzerinde taşınırsınız.
  23. Yemin olsun ki, biz Nuh’u kavmine Peygamber gönderdik de (onlara) şöyle dedi: “- Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. O’ndan başka bir İlâhınız yoktur. Artık azabından korkmaz mısınız?”
  24. Bunun üzerine kavminden küfre varanların ileri gelenleri (başları) dedi ki: “- Bu sizin gibi ancak bir insandır, size karşı üstünleşmek istiyor. Eğer Allah dileseydi, elbette (bize peygamber olarak insan değil) melekler gönderirdi. Biz bunu, (bir insanın peygamber olabileceğini) evvelki atalarımızdan duymadık.
  25. O, ancak kendisinde cinnet bulunan bir adamdır. Bu itibarla bir zamana kadar onu bekleyin (belki akıllanır).”
  26. (Nûh şöyle) dedi: “- Ey Rabbim, onların beni yalanlamalarına karşılık sen bana yardım et.”
  27. Biz de ona şöyle vahy ettik: “- Bizim nezaretimiz altında ve emrimizle gemiyi yap. Sonra azab emrimiz gelibde tandırdan su kaynayıp fışkırınca (veya kazan kaynayınca), hemen ona, her canlıdan birer çift erkek ve dişi, bir de üzerine azab vacib olandan başka, aile halkını koy. Zulüm yapanlar hakkında da bana duada bulunma; çünkü onlar boğulmuş olacaklardır.”
  28. (Ey Nûh), sen beraberindekilerle geminin üzerine çıktığın zaman de ki: “- Hamd, O Allah’a olsun ki, bizi zalim bir kavimden kurtarmıştır.”
  29. Bir de (gemiden inince) şöyle de: “- Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur; sen konuklatanların en hayırlısısın.”
  30. Şüphesiz bunda (Nûh kıssasında) ibret alıncak çok alâmetler var. Doğrusu biz (bu şekilde insanları) imtihana çekenleriz.
  31. Nuh kavminin helâkinden sonra, arkalarından başka bir kavim yarattık (bu Âd kavmidir).
  32. Onlara da içlerinden bir peygamber (Hûd’u) gönderdik ki, şöyle desin: “- Allah’a ibadet edin; sizin ondan başka hiç bir İlâh’ınız yoktur. Artık Allah’ın azabından korkmaz mısınız?”
  33. Dünya hayatında kendilerine nimet (mal ve evlâd bolluğu) verdiğimiz halde, küfredip ahiretteki hesabla karşılaşmayı yalanlıyan ve o peygamberin kavminden ileri gelen bir topluluk şöyle dedi: “- Bu, ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor (bu bir peygamber olamaz).
  34. Eğer kendiniz gibi bir insana itaat edecek olursanız, o halde aldanmış cahiller olursunuz.
  35. Siz öldüğünüzde, bir toprak ve bir yığın kemik olduğunuz zaman, muhakkak dirileceğinizi mi size va’adediyor?
  36. O korkutulduğunuz şey (azab) ne uzak, ne uzak! (olur şey değil).
  37. Hayat, ancak bizim bu dünya hayatımızdır. Bazımız ölür, bazımız yaşarız. Fakat biz öldükten sonra diriltilmeyiz.
  38. O (size peygamber olduğunu söyliyen), ancak Allah’a karşı yalan uyduran bir adamdır. Biz ona inanacak değiliz.”
  39. (İmansızların bu sözlerinden sonra, o peygamber) şöyle dedi: “- Rabbim, beni yalanlamalarına karşı, öcümü al.”
  40. Allah buyurdu ki: “- Az bir zamanda (azabı görünce) pişman olacaklar.”
  41. Derken onları korkunç bir azab gürültüsü, Allah’dan adalet olarak, yakalayıverdi. Böylece onları bir sel süpürüntüsü yaptık. Artık helâk olsun öyle zalimler!...
  42. Sonra onların (helâkleri) arkasından başka kavimler yarattık. (Salih, Lût ve Şuayb’ın kavimlerini).
  43. Hiç bir ümmet, ecelini, (mukadder helâk zamanını) geçip öne alamaz ve geriletemez.
  44. Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete peygamberi geldikçe, onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca helâk ettik ve onları dillere destan yaptık. Artık defolsun imana gelmiyecek bir kavim!...
  45. (45-46) Sonra Mûsa ile kardeşi Harûn’u, mucizelerimizle ve açık bir hüccetle, Firavun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik de bunlar, (iman etmeyi) kibirlerine yediremediler. Onlar büyüklenen bir kavimdiler.
  46. (45-46) Sonra Mûsa ile kardeşi Harûn’u, mucizelerimizle ve açık bir hüccetle, Firavun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik de bunlar, (iman etmeyi) kibirlerine yediremediler. Onlar büyüklenen bir kavimdiler.
  47. (Bu itibarla Firavun ve kavmi) şöyle dediler: “- Biz, bizim gibi iki insana. (Mûsa ve Harûn’a) hiç iman eder miyiz! Hele bir de kavimleri bize itaat edib duruyorken?
  48. Böylece onları (Musâ ve Harûn’u) yalanladılar da helâk edilenlerden oldular, (denizde boğuldular).
  49. Yemin olsun, Mûsa’ya Tevrat’ı verdik ki, kavmi hidayete ersinler .
  50. Meryem’in oğlu İsa’yı da annesiyle (kudretimize delâlet eden) bir alâmet kıldık; (çünkü onu babasız yarattık, annesine bir insan dokunmamıştı). İkisini düz ve suyu bulunan yüksek bir yerde barındırdık.
  51. (Muhtelif zamanlarda peygamberlere şöyle hitab edildi): “- Ey Rasûller! Helâl şeylerden yeyiniz ve salih amel işleyiniz. Çünkü ben ne yaparsanız hep bilirim.
  52. İşte bu dininiz, esasta bir tek dindir; (islâm dinidir, tevhid dinidir). Ben de Rabbinizim. Artık benden korkun.
  53. Nihayet milletler, dinleri hususunda, aralarında parçalara bölündüler. Her fırka kendi din ve mezhebine güveniyor, hak olduğuna inanıyor.
  54. Şimdi (Ey Rasûlüm), o Mekke kâfirlerini bir vakte kadar dalgınlıkları içinde bırak.
  55. (55-56) Onlara dünyada verdiğimiz mal ve evlâddan dolayı, biz onların hayırlarına acele ediyoruz, zannında mı bulunuyorlar? Hayır, anlamıyorlar, (dünya haline aldanıyorlar, ahiretteki perişanlığı düşünmüyorlar).
  56. (55-56) Onlara dünyada verdiğimiz mal ve evlâddan dolayı, biz onların hayırlarına acele ediyoruz, zannında mı bulunuyorlar? Hayır, anlamıyorlar, (dünya haline aldanıyorlar, ahiretteki perişanlığı düşünmüyorlar).
  57. Gerçekten Rablerinin azabından korkanlar,
  58. Rablerinin ayetlerine iman edenler,
  59. Rablerine hiç ortak koşmıyanlar.
  60. Rablerinin huzuruna varacaklarından kalbleri korkarak verdiklerini (zekâtlarını) verenler,
  61. İşte bunlar; hayırlarda sürat yarışı yaparlar ve onlar hayır yapmak için öne geçenlerdir.
  62. Biz, herkese ancak güç ve takatı miktarınca teklif yaparız; (gücünün üstünde olan şeylerle sorumlu tutmayız). Katımızda (her kulun amelinin yazılı bulunduğu) bir kitab vardır; o, doğruyu söyler. Onlar zulme uğratılmazlar.
  63. Fakat kâfirlerin kalbleri bu Kur’an’dan bir gaflet içindedir. Onların, müminlerin amelinden başka bir takım kötü işleri vardır ki, hep onlar için çalışıp dururlar.
  64. Nihayet onların (zevke düşkün) elebaşlarını azab ile yakaladığımız zaman, çığlık kopararak yardım istiyeceklerdir.
  65. (Onlara şöyle denir): Bugün boşuna feryad etmeyin; çünkü siz, bizden kurtarılamazsınız.
  66. Size, ayetlerim okunuyordu da, gerisin geri dönüyordunuz (onları kabulden yüz çeviriyordunuz).
  67. Kur’an’a baş kaldırıb geceleyin toplantılar yaparak hezeyanlar savuruyordunuz.
  68. Hak olduğunu anlamak için Kur’an hakkında hiç düşünmediler mi? (İcazkâr lâfzına ve hikmetli manasına bakıb Allah katından olduğunu anlamadılar mı?). Yoksa onlara, evvelki atalarına gelmemiş olan bir peygamber mi geldi (de onu inkâr ediyorlar)?
  69. Yoksa, peygamberlerini doğruluk, emanet ve güzel ahlâkla) tanımadılar da, onun için mi inkâr ediyorlar?
  70. Yoksa, peygamberde bir cinnet var mı diyorlar? Hayır o peygamber, onlara hakkı (Kur’an’ı ve İslâm dinini) getirdi. Fakat onların çoğu hakkı sevmiyorlar, (inkâr ediyorlar).
  71. Eğer Allah, onların keyflerine tabi olsaydı, göklerle yer ve bunlarda bulunan kimseler muhakkak fesada uğrardı (âlem bozulurdu). Hayır, biz onlara, izzet ve şerefleri olan Kur’an’larını getirdik de onlar, şereflerinden yüz çeviriyorlar.
  72. Yoksa, sen onlardan (getirdiğin şeye mukabil) bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin (cennetteki) mükâfatı ise daha hayırlıdır. Hem Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
  73. Doğrusu sen, onları, İslâm dinine çağırıyorsun.
  74. Fakat ahirete inanmıyanlar, bu doğru yoldan sapmaktadırlar.
  75. Eğer biz, onlara (Mekke halkına) merhamet edip sıkıntılarını (uğradıkları kıtlığı) açıversek, mutlaka körükörüne giderek, yine azgınlıklarında inad edip dururlardı.
  76. Doğrusu biz onları azaba (açlık ve kıtlığa) tuttuk da, yine Rablerine karşı boyun eğmediler. Onlar yalvarmıyorlar, (imana gelmiyorlar).
  77. Nihayet üzerlerine çok şiddetli bir azab kapısı açtığımız zaman da, onun içinde ümitsizliğe düşeceklerdir.
  78. Halbuki size, o kulakları, o gözleri, o kalbleri yaratıb veren O’dur. Siz pek az şükrediyorsunuz.
  79. Sizi yer yüzünde yaratan O’dur. Kıyamet gününde hep O’na dönüb toplanacaksınız.
  80. Öldükten sonra dirilten O, dünyada öldüren O. Gece ile gündüzün birbiri ardınca değişmesi (karanlık ve aydınlık farkları) hep O’na aittir. (Bunlarda başkasının tasarrufu olamaz). Artık akıllanmıyacak mısınız?
  81. Hayır, o Mekke kâfirleri, evvelkilerin dediği gibi dediler.
  82. Şöyle demişlerdi: “- Biz ölüb de bir toprak ve bir yığın kemik olduğumuz zaman mı, cidden biz mi diriltilmiş olacağız?
  83. Yemin ederiz ki, bize de atalarımıza da bu dirilme işi bundan önce vaad olundu. Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değil.”
  84. (Ey Rasûlüm, Mekke kâfirlerine) de ki: “- Kimin o arz ve ondaki bütün varlıklar, biliyor musunuz?”
  85. Onlar diyecekler ki: “- Allah’ındır.“ Sen, de ki: “- O halde düşünüb Allah’ın kudretini anlamaz mısınız?”
  86. Yine de ki: “- O yedi göğün Rabbi kim? O çok büyük arşın Rabbi kim?”
  87. “-Allah’ındır” diyecekler, De ki: “- O halde Allah’dan korkmaz mısınız?” (Allah’dan başkasına nasıl tapınırsınız?)
  88. De ki: “- Her şeyin mülkiyet ve hazineleri elinde olan kimdir ki, daima O koruyub hükmediyor, kendisi asla korunmaya muhtaç olmuyor? Eğer biliyorsanız, cevab verin.”
  89. Yine “-Allah’ındır” diyecekler. Onlara de ki: “- O halde nereden aldatılıyorsunuz (da hakkı inkâr, ediyorsunuz)?”
  90. Doğrusu biz, onlara, hakkı (tevhîdi) getirdik. Şüphesiz onlar, (Allah çocuk edindi, melekler kızlarıdır sözlerinde) yalancıdırlar.
  91. Allah, hiç evlâd edinmemiştir, beraberinde bir ilâh da yoktur. Eğer müşriklerin dediği gibi, Allah’la beraber bir takım ilâhlar olsaydı, o takdirde her ilâh kendi yarattığını götürür, tek başlarına kalarak aralarında ayrılıklar baş gösterir ve bir kısmı diğerlerine üstün gelirdi. (Bu çekişme ve savaşlar olmadığına göre Allah’ın eşi ve ortağı yoktur.) Allah, onların isnad ettiği şirk vasıflarından (ve bütün noksanlıklardan) münezzehtir.
  92. Allah, gaybın ve hazırın âlimidir; O, müşriklerin koştukları şirklerden çok yücedir.
  93. (Ey Rasûlüm) de ki: “- Rabbim! Eğer onlara edilen azab va’dini muhakkak bana göstereceksen,
  94. Beni o zalimler topluluğu arasında bulundurma, Rabbim!”
  95. (Ey Rasûlüm), onlara vaad ettiğimiz azabı sana göstermeğe elbette kadiriz.
  96. Sen, kötülüğü en güzel hasletle (sabır ve iyilikle) bertaraf et. Biz onların ne yalan ve küfür uydurduklarını daha iyi biliriz.
  97. De ki: “-Rabbim, Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.
  98. Rabbim, onların huzurumda bulunmalarından sana sığınırım.”
  99. Nihayet o müşriklerin her birine ölüm geldiği vakit şöyle diyecekler: “-Rabbim, beni dünyaya geri çevir.
  100. Tâ ki, ben terk ettiğim imanı yerine getirib salih bir amelde bulunayım.” Hayır (artık dünyaya dönülmez), müşriklerden her birinin söylediği bu sözler, söyleyene ait faydasız bir lâfdır. Önlerinde ise bir mezar vardır; diriltilecekleri güne kadar oradadırlar.
  101. O vakit, Sûr’a üfürüldü mü, artık aralarında bugün ne neseb yardımlaşması vardır, ne de birbirinin halinden sorabilirler.
  102. O zaman (kıyamette) kimin hasenat tartıları ağır gelirse, işte onlar zafere kavuşacaklardır.
  103. Kimin de tartıları hafif gelirse, işte kendilerini hüsrana düşürenler bunlardır; cehennemde de ebedî olarak kalacaklar.
  104. Ateş yüzlerine çarpar. O halde ki, orada dişleri sırıtır durur.
  105. (Allah, o kâfirlere şöyle buyuracak): “-Size (dünyada) ayetlerim (Kur’an) okunurken, onları inkâr eden siz değilmi idiniz?”
  106. Onlar (cehennemde oldukları halde) derler ki: “- Ey Rabbimiz! Bizi kötü talihimiz mağlûb etti ve biz, hak yoldan çıkan (kâfir) bir kavim idik.
  107. Ey Rabbimiz! Bizi bu ateşden çıkar; yine küfre dönersek, o takdirde muhakkak zalimleriz.
  108. (Allah onlara şöyle) buyurur: “- Ses çıkarmayın, sinin orada! Bana bir şey söylemeyin (ateşden çıkmayı benden istemeyin).”
  109. Çünkü mümin kullarımdan bir topluluk vardı ki, onlar: “- Ey Rabbimiz, iman ettik, artık bizi bağışla ve bize merhamet et. Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.” derlerken.
  110. Siz, onları, alaya aldınız. Nihayet bu hareketiniz, bana ibadet etmeyi size unutturdu. Onlara (istihza suretiyle) gülüyordunuz.
  111. İşte ben, o müminlere, sabretmelerine karşılık, bugün bu mükâfatı (cenneti ) verdim. Muhakkak onlardır zafere erenler...”
  112. (Allah, kâfirlere kıyamet günü şöyle) buyuracak: “- Dünyada veya mezarda ne kadar seneler sayısınca kaldınız?”
  113. Onlar derler ki: “- Bir gün, yahud bir günden az kaldık. İşte (hesab tutan meleklere) sayanlara sor.”
  114. (Allah onlara şöyle) buyuracak “- Bilmiş olsanız, hakikaten pek az kaldınız (çünkü ahiretteki bekleyişiniz sonsuzdur).
  115. Sizi ancak boşuna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülmiyeceğinizi mi zannettiniz?”
  116. Mutlak olarak mülk sahibi olan Allah, (boşuna yaratmaktan, çocuk edinmekten ve bütün noksanlıklardan münezzehtir) çok yücedir. Ondan başka hiç bir İlâh yoktur; kerim olan Arş’ın Rabbidir (Arş kerimdir, çünkü rahmet oradan nâzil olur).
  117. Her kim, Allah ile bareber diğer bir ilâh’a, onu isbat edecek bir delili olmamasına rağmen, ibadet ederse onun cezası ancak Rabbinin katındadır. Gerçek şudur ki, kâfirler felâh bulmazlar.
  118. (Ey Rasûlüm) de ki: “- Rabbim! Ümmetimi bağışla, onlara merhamet buyur. Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.”
Yazar: Bekir Sadak - Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlatımı
  1. Muminler saadete ermislerdir.
  2. Onlar namazda husu icindedirler.
  3. Onlar bos seylerden yuz cevirirler.
  4. Onlar zekatlarini verirler.
  5. (5-6) Onlar, esleri ve cariyeleri disinda, mahrem yerlerini herkesten korurlar. Dogrusu bunlar yerilemezler.
  6. (5-6) Onlar, esleri ve cariyeleri disinda, mahrem yerlerini herkesten korurlar. Dogrusu bunlar yerilemezler.
  7. Bu sinirlari asmak isteyenler, iste bunlar asiri gidenlerdir.
  8. Onlar emanetlerini ve sozlerini yerine getirirler.
  9. Namazlarina riayet ederler.
  10. (10-11) iste onlar, temelli kalacaklari Firdevs cennetine varis olanlardir.
  11. (10-11) iste onlar, temelli kalacaklari Firdevs cennetine varis olanlardir.
  12. And olsun ki, insani suzme camurdan yarattik.
  13. Sonra onu nutfe halinde saglam bir yere yerlestirdik.
  14. Sonra nutfeyi kan pihtisina cevirdik, kan pihtisini bir cignemlik et yaptik, bir cignemlik etten kemikler yarattik, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu baska bir yaratik yaptik: Yaratanlarin en guzeli olan Allah ne uludur!
  15. Sizler, butun bunlardan sonra olursunuz.
  16. suphesiz kiyamet gunu tekrar diriltilirsiniz.
  17. And olsun ki, ustunuzde yedi tabaka yarattik. Biz, yarattigimizdan habersiz degiliz.
  18. Gokten suyu olculu indirdik de, onu yerde durdurduk. suphesiz onu gidermeye de Kadiriz.
  19. (19-20) Onunla, icinde, yediginiz bircok meyvalar bulunan hurmalik ve uzum baglari, Turi Sina´da yetisen, yiyenlere, yag ve katik veren zeytin agacini var ettik.
  20. (19-20) Onunla, icinde, yediginiz bircok meyvalar bulunan hurmalik ve uzum baglari, Turi Sina´da yetisen, yiyenlere, yag ve katik veren zeytin agacini var ettik.
  21. Ehli Hayvanlarda size ders vardir; onlardan cikan sutten size iciririz; onlarda daha bircok menfaatiniz vardir. Onlardan yersiniz.
  22. Hem onlarin ve hem de gemilerin uzerinde tasinirsiniz. *
  23. And olsun ki Nuh´u milletine gonderdik; onlara: «Ey milletim! Allah´a kulluk edin; O´ndan baska tanriniz yoktur; sakinmaz misiniz?» dedi.
  24. (24-25) Milletinin inkarci ileri gelenleri: «Bu, sizin gibi bir insandan baska birsey degildir. Sizden ustun olmak istiyor. Allah dilemis olsaydi melekler indirirdi. ilk atalarimizdan beri boyle birsey isitmedik. Bu adamda nedense biraz delilik var, bir sureye kadar onu gzetleyin» dediler.
  25. (24-25) Milletinin inkarci ileri gelenleri: «Bu, sizin gibi bir insandan baska birsey degildir. Sizden ustun olmak istiyor. Allah dilemis olsaydi melekler indirirdi. ilk atalarimizdan beri boyle birsey isitmedik. Bu adamda nedense biraz delilik var, bir sureye kadar onu gzetleyin» dediler.
  26. Nuh: «Rabbim! Beni yalanlamalarina karsilik bana yardim et» dedi.
  27. Bunun uzerine ona soyle vahyettik: «Nezaretimiz altinda, sana bildirdigimiz gibi gemiyi yap; buyrugumuz gelip tandirdan sular kaynayinca her cinsten birer cifti ve aleyhine hukum verilmis olanin disinda kalan coluk cocugunu alip gemiye bindir. Haksizlik yapanlar icin Bana bas vurma, cunku onlar suda bogulacaklardir.»
  28. Ey Nuh! Sen ve beraberindekiler gemiye yerlesince: «Bizi zalim milletten kurtaran Allah´a hamdolsun» de.
  29. «ORabbim! Beni mubarek bir yere indir. Sen indirenlerin en iyisisin» de.
  30. Dogrusu bunlarda dersler vardir. Biz suphesiz insanlari denemekteyiz.
  31. Bunlarin ardindan baska nesiller varettik.
  32. Onlara aralarindan: «Allah"a kulluk edin, O´ndan baska tanriniz yoktur, sakinmaz misiniz?» diyen bir elci gonderdik. *
  33. Onun, inkarci ve ahirete kavusmayi yalanlayan milletinin ileri gelenleri ki Biz onlara bu dunya hayatinda nimet vermistik soyle dediler: «Bu, yediginizden yiyen, ictiginizden icen sizin gibi bir insandan baska birsey degildir.»
  34. «endiniz gibi bir insana itaat ederseniz husrana ugrayacaginizda hic suphe yoktur.»
  35. «ldugunuz, toprak ve kemik yigini oldugunuz zaman tekrar dirilmenizle sizi tehdit mi ediyor?
  36. «Oysa tehdit edildiginiz sey ne kadar, hem de ne kadar uzak!»
  37. «Hayat ancak bu dunyadakidir. Oluruz ve yasariz; tekrar diriltilmeyiz.»
  38. «Bu, sadece Allah´a karsi yalan uyduranin biridir. Biz ona inanmayiz.»
  39. O peygamber: «Rabbim! Beni yalanci saymalarina karsilik bana yardim et» dedi.
  40. Allah da: «Az sonra pisman olacaklar» buyurdu.
  41. Gercekten, onlari bir ciglik yakaladi ve onlari supruntu yigini haline getirdik. Haksizlik eden millet, rahmetden irak olsun!
  42. Ardlarindan baska nesiller varettik.
  43. Hicbir ummet, kendi suresini ne cabuklastirabilir ve ne de geciktirebilir.
  44. Sonra birbiri pesinden peygamberlerimizi gonderdik. Her ummete peygamberi geldikce onu yalanci saydilar. Onlari birbiri pesinden yok edip hepsini birer efsane yaptik. inanmayan millet, rahmetden irak olsun!
  45. (45-46) Sonra Musa ve kardesi Harun´u, Firavun ve erkanina mucizelerimiz ve apacik delille gonderdik. Buyukluk tasladilar. Zaten magrur bir topluluktular.
  46. (45-46) Sonra Musa ve kardesi Harun´u, Firavun ve erkanina mucizelerimiz ve apacik delille gonderdik. Buyukluk tasladilar. Zaten magrur bir topluluktular.
  47. (47-48) Bu yuzden: «Milletleri bize kul iken, bizim gibi iki insana mi inanacagiz?» deyip onlari yalanci saydilar. Bu yuzden yok edildiler.
  48. (47-48) Bu yuzden: «Milletleri bize kul iken, bizim gibi iki insana mi inanacagiz?» deyip onlari yalanci saydilar. Bu yuzden yok edildiler.
  49. And olsun ki Musa´ya, dogru yola girsinler diye Kitap verdik.
  50. Meryem oglunu da, annesini de mucize kildik. Her ikisini de, pinari bulunan, oturmaya elverisli yuksek bir yere yerlestirdik. *
  51. Ey Peygamberler! Temiz seylerden yiyin, yararli is isleyin; dogrusu Ben, yaptiginizi bilirim.
  52. suphesiz bu muslumanlik, bir tek din olarak sizin dininizdir ve Ben de Rabbinizim; oyleyse Benden sakinin.
  53. Ama insanlar din konusunda aralarinda boluk boluk oldular. Her boluk kendi tuttugu yoldan memnundur.
  54. Onlari bir sureye kadar sapikliklariyla basbasa birak.
  55. (55-56) Kendilerine mal ve ogullar vermekle, iyiliklerde onlar icin acele ettigimizi mi zannederler? Hayir; farkinda degiller.
  56. (55-56) Kendilerine mal ve ogullar vermekle, iyiliklerde onlar icin acele ettigimizi mi zannederler? Hayir; farkinda degiller.
  57. (57-61) Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine es kosmayanlar, Rablerine donecekleri icin kalbleri urpererek vermeleri gerekeni verenler, iste onlar iyi islerde yaris ederler, o ugurda ileri gecerler.
  58. (57-61) Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine es kosmayanlar, Rablerine donecekleri icin kalbleri urpererek vermeleri gerekeni verenler, iste onlar iyi islerde yaris ederler, o ugurda ileri gecerler.
  59. (57-61) Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine es kosmayanlar, Rablerine donecekleri icin kalbleri urpererek vermeleri gerekeni verenler, iste onlar iyi islerde yaris ederler, o ugurda ileri gecerler.
  60. (57-61) Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine es kosmayanlar, Rablerine donecekleri icin kalbleri urpererek vermeleri gerekeni verenler, iste onlar iyi islerde yaris ederler, o ugurda ileri gecerler.
  61. (57-61) Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine es kosmayanlar, Rablerine donecekleri icin kalbleri urpererek vermeleri gerekeni verenler, iste onlar iyi islerde yaris ederler, o ugurda ileri gecerler.
  62. Biz herkese ancak gucunun yetecegi kadar yukleriz. Katimizda gercegi soyleyen bir kitap vardir; onlar haksizliga ugratilmazlar.
  63. Ama, kafirlerin kalbleri bundan habersizdir. Bundan baska da onlarin yapageldikleri isler de vardir.
  64. Sonunda simarik varliklarini azabla yakaladigimiz zaman feryat ederler.
  65. Onlara soyle deriz: «Bugun feryat etmeyin, dogrusu katimizdan bir yardim gormezsiniz.»
  66. (66-67) «Ayetlerim size okundugunda buyukluk taslayip, gece agziniza geleni soyleyerek ardiniza donuyordunuz.»
  67. (66-67) «Ayetlerim size okundugunda buyukluk taslayip, gece agziniza geleni soyleyerek ardiniza donuyordunuz.»
  68. Soyleneni hic dusunmezler mi? Yoksa onlara, once gecmis atalarina gelmeyen bir sey mi geldi?
  69. Veya peygamberlerini tanimadilar da; bu yuzden mi onu inkar ediyorlar?
  70. Ya da: «Onda delilik var» diyorlar oyle mi? Hayir; onlara gercegi getirmistir, ama cogu ondan hoslanmamaktadir.
  71. Eger gercek onlarin heveslerine uysaydi, gokler, yer ve onlarda bulananlar bozulup giderdi. Onlara, kendilerine ogut veren bir sey getirdik; onlar ise ogutlerinden yuz cevirirler.
  72. Yoksa sen onlardan bir ucret mi istiyorsun? Rabbinin ecri daha iyidir. O, rizik verenlerin en hayirlisidir.
  73. (73-74) Aslinda sen onlari dogru yola cagiriyorsun ama, ahirete inanmayanlar bu yoldan sapmaktadirlar.
  74. (73-74) Aslinda sen onlari dogru yola cagiriyorsun ama, ahirete inanmayanlar bu yoldan sapmaktadirlar.
  75. Biz onlara acisak ve baslarindaki sikintiyi gidersek bile, azginliklari icinde bocalayip kalirlar.
  76. And olsun ki, Biz onlari azabla yakalamistik, yine de Rablerine boyun egmemis ve yakarmamislardi.
  77. Sonunda onlara siddetli bir azap kapisi actigimiz zaman umitsiz kaliverdiler.*
  78. Oysa, sizin icin kulaklar, gozler ve kalbler vareden O´dur. Pek az sukrediyorsunuz.
  79. Sizi yerde yaratip yayan O´dur ve O´nun huzurunda toplanacaksiniz.
  80. Dirilten de, olduren de O´dur. Gece ile gunduzun birbiri ardindan gitmesi de O´nun emrine baglidir. Dusunmez misiniz?
  81. Hayir; yine de oncekilerin dediklerini derler.
  82. (82-83) Oncekiler: «Olup toprak ve bir yigin kemik oldugumuzda mi diriltilecegiz? And olsun ki biz ve daha once de babalarimiz tehdit edilmisti; bu, oncekilerin masallarindan baska birsey degildir» demislerdi.
  83. (82-83) Oncekiler: «Olup toprak ve bir yigin kemik oldugumuzda mi diriltilecegiz? And olsun ki biz ve daha once de babalarimiz tehdit edilmisti; bu, oncekilerin masallarindan baska birsey degildir» demislerdi.
  84. De ki: «Biliyorsaniz soyleyin, yer ve onda bulunanlar kimindir?»
  85. «Allah´indir diyecekler, «Oyleyse ders almaz misiniz?» de.
  86. «edi gogun de Rabbi, yuce arsin da Rabbi kimdir?» de.
  87. «Allah´tir» diyecekler! «Oyleyse O´na karsi gelmekten sakinmaz misiniz?» de.
  88. «iliyorsaniz soyleyin her seyin hukumranligi elinde olan, barindiran fakat himayeye muhtac olmayan kimdir?»
  89. «Allah´tir» diyecekler; «Oyleyse nasil aldaniyorsunuz» de.
  90. Hayir; Biz onlara gercegi getirdik ama, onlar yalancidirlar.
  91. Allah cocuk edinmemistir; O´nun yaninda hicbir tanri yoktur, olsaydi, her tanri kendi yarattigi ile beraber gider ve birbirinden ustun olmaga calisirlardi. Allah onlarin vasiflandirdiklarindan munezzehtir.
  92. O, gorulmeyeni de, goruleni de bilir. Kostuklari ortaklardan yucedir. *
  93. (93-94) De ki: «Rabbim! Onlarin tehdit olunduklari seyi bana mutlaka gostereceksen, o zaman beni zalim milletin icinde bulundurma Yarabbi.
  94. (93-94) De ki: «Rabbim! Onlarin tehdit olunduklari seyi bana mutlaka gostereceksen, o zaman beni zalim milletin icinde bulundurma Yarabbi.
  95. Biz onlara vadettigimizi sana elbette gosterebiliriz.
  96. Kotulugu en iyi ile sav. Onlarin vasiflandirmalarini Biz daha iyi biliriz.
  97. De ki: «Rabbim! seytanlarin kiskirtmalarindan Sana siginirim.»
  98. «ORabbim! Yanimda bulunmalarindan da Sana siginirim.»
  99. (99-100) Onlardan birine olum gelince: «Rabbim! Beni geri cevir, belki, yapmadan biraktigimi tamamlar, iyi is islerim» der. Hayir; bu soyledigi sadece kendi lafidir. Tekrar diriltilecekleri gune kadar arkalarinda geriye donmeketen onlari alikoyon bir engel vardir.
  100. (99-100) Onlardan birine olum gelince: «Rabbim! Beni geri cevir, belki, yapmadan biraktigimi tamamlar, iyi is islerim» der. Hayir; bu soyledigi sadece kendi lafidir. Tekrar diriltilecekleri gune kadar arkalarinda geriye donmeketen onlari alikoyon bir engel vardir.
  101. Sura uflendigi zaman, o gun, aralarindaki soy yakinligi fayda vermez ve birbirlerine de birsey soramazlar.
  102. Tartilari agir gelenler, iste onlar kurtulusa ermis olanlardir.
  103. Tartilari hafif gelenler, iste onlar, kendilerine yazik edendir, cehennemde temellidirler.
  104. Ates onlarin yuzlerini yalar, disleri siritip kalir.
  105. Allah: «Ayetlerim size okunurken onlari yalanliyordunuz degil mi?» der.
  106. soyle derler: «Rabbimiz! Bizi bedbahtligimiz yenmisti; sapik bir millet olmustuk.»
  107. «ORabbimiz! Bizi buradan cikar, tekrar gunaha donersek, dogrusu zulmetmis oluruz.»
  108. (108-11) 1 Allah: «inin oradan! Benimle konusmayin. Kullarimdan bir topluluk: «Rabbimiz! inandik, artik bizi bagisla, bize aci. Sen aciyanlarin en iyisisin» diyordu. Siz ise, onlari alaya aliyordunuz. Bu yaptiklariniz size Beni anmayi unutturuyordu. Onlara hep guluyordunuz. Sabretmelerine karsilik bugun onlari mukafatlandirdim. Dogrusu onlar kurtulanlardir» der.
  109. (108-11) 1 Allah: «inin oradan! Benimle konusmayin. Kullarimdan bir topluluk: «Rabbimiz! inandik, artik bizi bagisla, bize aci. Sen aciyanlarin en iyisisin» diyordu. Siz ise, onlari alaya aliyordunuz. Bu yaptiklariniz size Beni anmayi unutturuyordu. Onlara hep guluyordunuz. Sabretmelerine karsilik bugun onlari mukafatlandirdim. Dogrusu onlar kurtulanlardir» der.
  110. (108-11) 1 Allah: «inin oradan! Benimle konusmayin. Kullarimdan bir topluluk: «Rabbimiz! inandik, artik bizi bagisla, bize aci. Sen aciyanlarin en iyisisin» diyordu. Siz ise, onlari alaya aliyordunuz. Bu yaptiklariniz size Beni anmayi unutturuyordu. Onlara hep guluyordunuz. Sabretmelerine karsilik bugun onlari mukafatlandirdim. Dogrusu onlar kurtulanlardir» der.
  111. (108-11) 1 Allah: «inin oradan! Benimle konusmayin. Kullarimdan bir topluluk: «Rabbimiz! inandik, artik bizi bagisla, bize aci. Sen aciyanlarin en iyisisin» diyordu. Siz ise, onlari alaya aliyordunuz. Bu yaptiklariniz size Beni anmayi unutturuyordu. Onlara hep guluyordunuz. Sabretmelerine karsilik bugun onlari mukafatlandirdim. Dogrusu onlar kurtulanlardir» der.
  112. Allah onlara yine: «Yeryuzunde kac yil kaldiniz» der.
  113. «Bir gun veya daha az bir sure kaldik, sayanlara sor» derler.
  114. (114-11) 5 Allah´ «Pek az kaldiniz, keski bilseydiniz! Sizi bosuna yarattigimizi ve Bize dondurulmeyeceginizi mi sandiniz?» der.
  115. (114-11) 5 Allah´ «Pek az kaldiniz, keski bilseydiniz! Sizi bosuna yarattigimizi ve Bize dondurulmeyeceginizi mi sandiniz?» der.
  116. Gercek hukumdar olan Allah yucedir. O´ndan baska tanri yoktur. O, yuce arsin Rabbidir.
  117. Allah´la beraber, varligina hicbir delili olmadigi halde baska tanriya tapanin hesabini Rabbi gorecektir. Inkarcilar elbette kurtulamazlar.
  118. De ki: «Rabbim! Bagisla, merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayirlisisin."*
Yazar: Celal Yıldırım - Tefsirli Kur'an-ı Kerim Meali
  1. Mü´minler gerçekten, korktuklarından kurtulup umduklarına kavuşmuşlardır.
  2. Onlar ki, namazlarında saygı dolu bir korkuyla eğilirler.
  3. Onlar ki, boş ve anlamsız şeyden yüzçevirirler.
  4. Onlar ki zekâtı verip (emredildiği şekilde) yerine getirirler.
  5. Onlar ki, namus ve iffetlerini (arzu duymaları müstesna;) bu yüzden kınanmazlar.
  6. Ancak eşlerine veya sahip oldukları cariyelerine karşı (cinsel arzu duymalarına da) bu yüzden kınanmazlar.
  7. Artık kimler bu (meşru) sınırı geçerse, işte onlar haddi aşanlardır.
  8. Onlar ki emânetlerini ve verdikleri sözü gözetir (yerine getirirler.
  9. Onlar ki, namazlarını (vaktinde kılıp) koruyarak gözetirler.
  10. İşte onlardır vârisler,
  11. Firdevs Cenneti´ne vâris olurlar ve orada devamlı kalırlar.
  12. And olsun ki, insanı süzülmüş bir çamurdan yarattık.
  13. Sonra onu sağlamca, durup dinlenecek bir yerde nutfe haline getirdik.
  14. Sonra o nutfeyi kan pıhtısı durumuna getirdik. Kan pıhtısını ise çiğnenmiş bir et parçasına dönüştürdük. O çiğnenmiş etten de kemikler yarattık, kemiklere et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir, ne mukaddestir!
  15. Sonra bunun ardından siz elbette ölürsünüz.
  16. Sonra da şüphesiz ki siz Kıyamet günü dirilip kaldırılacaksınız.
  17. And olsun ki, üzerinizde yedi tabaka (veya yol, ya da sistem) yarattık. Ve biz yarattığımızdan habersiz değilizdir.
  18. Gökten de belli ölçü ve oranda su indirdik de onu yeryüzünde eyleştirdik. Gerçekten bizim onu (bulunduğu yerden) gidermeye gücümüz yeter.
  19. Böylece onunla size hurmalıklar, üzüm bağları, bahçeleri meydana getirdik ki, sizin için onlarda birçok meyveler vardır ve onlardan yeyip geçinirsiniz.
  20. Ve (daha çok) Tûr-i Sina´da çıkan, yiyenlere yağ ve katık bitirip veren bir ağaç da yeşerttik.
  21. Sizin için şüphesiz ki (bazı bineklerde ve) davarlarda da bir ibret (öğüt ve ders) vardır. Karınlarında oluşandan size içiririz ve sizin için onlarda daha nice yararlı şeyler vardır; onlardan yersiniz.
  22. Bunlara da, gemilere de yüklenip binersiniz.
  23. And olsun ki, biz Nuh´u kavmine gönderdik. O, «ey kavmim!» dedi, «Allah´a ibâdet edin, O´ndan başka sizin hiçbir (hakiki) tanrınız yoktur. Artık (putlara tapmaktan, azgınlıktan ve kötülüklerden) sakınmaz mısınız ?»
  24. Bunun üzerine kavminin ileri gelenlerinden inkâra sapan bir grup dedi ki: «Bu da ancak sizin gibi bir insandır. Size karşı üstünlük sağlamak ister. Allah, (peygamber göndermeyi) dilemiş olsaydı, elbette melekleri (görevlendirip) gönderirdi. Hem ilk atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik.»
  25. «Bu şüphesiz kendisinde cinnet (belirtisi) bulunan bir adamdır. Bir süre onu gözetip bekleyelim.»
  26. Nûh, «ey Rabbim ! Beni yalanlamalarına karşılık sen bana yardım et» dedi.
  27. Nuh´a, «gemiyi gözümüzün önünde (talimatımız altında) vahyimiz uyarınca yap; emrimiz gelip tandırdan su kaynayıp fışkırınca ona her (cins hayvandan) ikişer çift (veya birer çift) ve aleyhlerinde emir (hüküm) geçmiş olanın dışında aileni getirip yerleştir ve sakın o zâlimler hakkında bana hitap etme; çünkü onlar mutlaka boğulacaklardır,» diye vahyettik.
  28. Artık sen ve beraberindekiler gemiye yerleşip yerinizi alınca, de ki: «Bizi zâlim bir kavimden kurtaran Allah´a hamd olsun.»
  29. Ve de ki: «Rabbim ! Beni mubarek bir konağa indir, sen (konaklara) indirenlerin en hayırlısısın.»
  30. Şüphesiz ki (bu önemli ve ibretli olayda) birçok öğütler ve dersler vardır. Doğrusu biz hep (böyle) sınava çekeriz.
  31. Sonra onların ardından başka bir nesil ortaya çıkardık.
  32. İçlerinden (seçip beğendiklerimizi) kendilerine peygamber olarak gönderdik. (O da onlara): «Allah´a ibâdet edin, O´ndan başka sizin için (hakiki) hiçbir tanrı yoktur; artık (inkârdan, puta tapmaktan, azgınlık göstermekten) sakınmazmısınız ?» dedi.
  33. O´nun kavminden küfredip Âhiret´e kavuşmayı yalan (ve saçma) sayan, Dünya hayatında refaha kavuşturduğumuz ileri gelenler dediler ki: «Bu da ancak sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor.
  34. Eğer kendiniz gibi bir insana itaat edip peşine takılırsanız o takdirde hüsrana uğrarsınız.
  35. Siz öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, elbette (topraktan yeniden) çıkarılacağınızı mı va´dediyor O ?
  36. Va´dolunduğunuz şeyler pek uzaktır, pek uzak!.
  37. Bizim ancak Dünya hayatımızdır ki (bir kısmımız) ölürüz, (bir kısmımız) yaşarız ve biz bir daha diriltilip kaldırılmıyacağız.
  38. (Peygamberlik iddiasında bulunan) o adam, Allah´a karşı yalan uyduran bir (şaşkından) başkası değildir. Biz de ona inanacak değiliz.
  39. O (Peygamber) dedi ki: «Rabbim ! Beni yalancı saymalarına karşılık bana yardım et.»
  40. Allah buyurduki: «Az bir zamanda (azabı görünce) pişman olacaklar.»
  41. Derken korkunç bir ses gerçekten onları yakaladı da bu yüzden onları (kıyılara atılıp itilmiş) çerçöp haline getirdik. Zâlim kavme (rahmet ve yardımdan) uzaklık!.
  42. Sonra bunların ardından biz nice nesilleri ortaya çıkardık.
  43. Hiçbir ümmet (yok edilip silinecek) süresini ne ileri geçer, ne de geri kalır, (belirlenmiş vakit gelince ilâhî hüküm tecelli eder.)
  44. Sonra peygamberleri ardarda gönderdik. Ne kadar bir ümmete bir peygamber geldiyse, onu yalanladılar. Biz de onları arka arkaya (yok edip) hepsini birer masal yapıverdik. imân etmeyen bir kavme (rahmet ve yardımdan) uzaklık olsun.
  45. (45-46) Sonra da Musâ ile kardeşi Harun´u, Fir´avn´a ve onun yandaşlarına mu´cizelerle ve çok açık belge ve delillerle gönderdik. Onlar ise büyüklük tasladılar. Zaten dik başlı, kendilerini çok yükseklerde gören bir milletti.
  46. (45-46) Sonra da Musâ ile kardeşi Harun´u, Fir´avn´a ve onun yandaşlarına mu´cizelerle ve çok açık belge ve delillerle gönderdik. Onlar ise büyüklük tasladılar. Zaten dik başlı, kendilerini çok yükseklerde gören bir milletti.
  47. «Biz» dediler, «bizim gibi (yiyip içen) iki insana hiç inanır mıyız? Kaldı ki ikisinin de kavmi bize kulluk etmekteler.»
  48. Böylece Musâ ile Harun´u yalanladılar da bu yüzden yok edilen (bedbaht)lardan oldular.
  49. And olsun ki Musâ´ya o kitabı (Tevrat´ı) verdik ki, onlar doğru yolu bulsunlar.
  50. Meryem´in oğlu ile onun anasını da bir mu´cize olarak sunduk. Onları yüksekçe pınarı olan düz, oturmaya elverişli bir tepeye yerleştirip barındırdık.
  51. Ey peygamberler! Tertemiz yararlı helâl gıdalardan yeyiniz; iyi-yararlı amellerde bulununuz. Şüphesiz ki ben sizin neler yaptıklarınızı bilenim.
  52. Ve doğrusu bu (dininiz) bir tek yol ve şeriattır. (Her peygamber aynı esası yansıtmakla görevliydi). Ben de sizin (tek olan, eşi olmayan) Rabbınızım ; artık benden korkup (bu esasa uymayan şeylerden) sakının.
  53. Ama ne var ki (gerçek bu olmakla beraber) ümmetler kendi aralarında bölünüp parça parça oldular, her biri sahip bulunduğu (din ve mezhep) ile kendi halinden memnun ve mutludur.
  54. Artık sen onları (ilâhî emir ve hüküm ininceye kadar) bir süre şaşkınlıkları içinde (bocalar halde) bırak.
  55. (55-56) Kendilerine mal ve oğullardan verdiğimizle onlar hakkında hayırlarda acele koşuştuğumuzu mu sanırlar ? Hayır, onlar (ilâhî sünnetin hükmünü yürüteceğini) bir türlü anlayamıyorlar.
  56. (55-56) Kendilerine mal ve oğullardan verdiğimizle onlar hakkında hayırlarda acele koşuştuğumuzu mu sanırlar ? Hayır, onlar (ilâhî sünnetin hükmünü yürüteceğini) bir türlü anlayamıyorlar.
  57. Doğrusu onlar ki Rablarından derin bir saygı ile korkup titrerler;
  58. Onlar ki Rablerinin âyetlerine inanırlar;
  59. Onlar ki, Rablerine ortak koşmazlar ;
  60. Onlar ki kendilerine verilen (nîmetler)den (Allah yolunda muhtaçlara) verirler ve Rablarına mutlaka döneceklerini (bildikleri) için kalbleri ürperir;
  61. İşte onlar hayırlı işlerde yarışırlar ve bunun için öne geçerler.
  62. Herkese ancak gücü ve imkânı nisbetinde teklifte bulunuruz. Yanımızdaki kitap hakkı söyler ve onlar haksızlığa uğramazlar.
  63. Ne var ki, onların (o inkarcı sapıkların) kalbi bundan bilgisizlik ve dalgınlık içindedir; onların bundan başka işleyip durdukları birtakım işleri daha vardır (ki onunla oyalanıp ömür tüketirler).
  64. Ne vakit ki, refah içinde yüzen ileri gelenlerini azâb ile yakalarız, o zaman sızlanıp yardıma çağırırlar.
  65. Bugün sızlanıp yardıma çağırmayın; şüphesiz ki siz bizden yardım göremiyeceksiniz.
  66. (66-67) Âyetlerimiz cidden size okunuyordu, ama siz onu onurunuza, gururunuza yediremiyerek geceleyin yakışıksız sözler söyleyerek ökçeleriniz üzerine gerisin geri dönüyordunuz.
  67. (66-67) Âyetlerimiz cidden size okunuyordu, ama siz onu onurunuza, gururunuza yediremiyerek geceleyin yakışıksız sözler söyleyerek ökçeleriniz üzerine gerisin geri dönüyordunuz.
  68. (İnen) sözü iyice düşünüp üzerinde durmuyorlar mı, yoksa kendilerine ilk atalarına gelmeyen şeyler mi gelmiştir ?
  69. Yoksa peygamberlerini tanımadılar mı ki, onu inkâr ediyorlar ?!
  70. Yoksa o peygamberlerde bir cinnet mi var diyorlar ?! Hayır, O, onlara Hakk ile gelmiştir.
  71. Eğer Hakk, onların heveslerine uymuş olsaydı, elbette göklerle yer ve ikisinde bulunanlar (düzeni bozulup) alt-üst olurdu. Hayır, biz onlara anılmalarını sağlayanı) getirdik; ama onlar bu (şerefle) anılmalarını (sağlayan Kur´ân´dan) yüzçeviriyorlar.
  72. Yoksa (ey Muhammed !) sen onlardan bir haraçmı istiyorsun ? Rabbin vereceği ücret (çok daha) hayırlıdır; O, rızık verenlerin de hayırlısıdır.
  73. Ve şüphesiz ki sen onları dosdoğru bir yola çağırırsın.
  74. Gerçekten o Âhiret´e inanmayanlar (çağırdığın o) doğru yoldan sapmaktadırlar.
  75. Eğer biz onlara merhamet edip de üzerlerine çöken sıkıntıyı kaldırıversek, yine de azgınlıklarında inad edip bocalar dururlar.
  76. And olsun ki biz onları azâb ile yakalayıvermiştik de (buna rağmen) yine Rablarına boyun eğmemiş, yalvarıp yakarmamışlardı.
  77. Sonunda üzerlerine şiddetli bir azâb kapısı açtığımızda, ansızın şaşırıverdiler de ümitsizliğe kapıldılar.
  78. O ki size kulağı, gözleri, gönülleri yarattı; ne de az şükrediyorsunuz !.
  79. O ki sizi yeryüzünde yaratıp yaydı ve ancak (dirilip) O´nun huzurunda biraraya getirileceksiniz.
  80. O ki diriltir ve öldürür; gece ile gündüzün değişip durması, O´nun (koyduğu şaşmayan kanunlar) iledir. Artık aklınızı kullanmaz mısınız?
  81. Bilâkis öncekilerin dedikleri gibi dediler.
  82. Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman diriltilip kaldırılacak mıyız ?
  83. And olsun ki, biz de, bundan önce babalarımız da bununla va´dolunmuştuk. Bu öncekilerin masallarından başkası değildir, dediler.
  84. De ki: Yerküre ve içinde olanlar kime aittir? Eğer biliyorsanız (haydi cevap verin).
  85. Allah´a aittir diyecekler. De ki: Artık iyice düşünmez misiniz ?
  86. De ki: Yedi göğün ve o büyük Arş´ın Rabbı kimdir ?
  87. Allah´tır, diyecekler. De ki: O halde (O´ndan korkup inkâr ve sapıklıktan) sakınmaz mısınız?
  88. De ki: Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin mülkü ve tasarrufu kimin elindedir? O, güven verip korur, kendisi korunmaya muhtaç değildir.
  89. Allah´ın elindedir, diyecekler. De ki: O halde nasıl nereden büyüleniyorsunuz ?!
  90. Evet, biz onlara hakkı (doğruyu ve gerçeği) getirdik ve onlar cidden yalancıdırlar.
  91. Allah hiçbir çocuk edinmemiştir. O´nunla beraber hiç bir ilâh da yoktur; böyle olsaydı her ilâh yarattığını alıp (bir yana) giderdi de kimi kimine üstün gelirdi. Allah onların vasfedegeldiklerinden pâk ve münezzehtir.
  92. Gaybı da, hazır olanı da bilendir; onların ortak koştukları şeylerden çok yücedir.
  93. De ki: «Rabbim! İnkarcıların va´dolundukları azabı bana elbette göstereceksen,
  94. Rabbim ! Beni o zâlim topluluk arasında bulundurma.»
  95. Şüphesiz ki (Peygamberim ) onlara va´dettiğimiz azabı sana göstermeye kudretimiz yeter.
  96. Sen o kötülüğü en güzeli ile savıp karşılık ver. Biz onların vasfettiklerini daha iyi biliriz.
  97. De ki: «Rabbim ! Şeytanların vesvese ile dürtüşmelerinden sana sığınırım.
  98. Ve onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.»
  99. (99-100) Sonunda onlardan her birine ölüm gelince, (çaresiz kalıp Allah´ı hatırlar ve) Rabbim ! Beni geri çevirin de ola ki terkettiğime karşılık onu (telâfi için) iyi, yararlı amelde bulunurum, der. Hayır, bu bir sözdür ki (temenni anlamında) söyler. Dirilip (hesab gününe) kaldırılıncaya kadar önlerine bir Berzah (dönmelerine bir engel) vardır.
  100. (99-100) Sonunda onlardan her birine ölüm gelince, (çaresiz kalıp Allah´ı hatırlar ve) Rabbim ! Beni geri çevirin de ola ki terkettiğime karşılık onu (telâfi için) iyi, yararlı amelde bulunurum, der. Hayır, bu bir sözdür ki (temenni anlamında) söyler. Dirilip (hesab gününe) kaldırılıncaya kadar önlerine bir Berzah (dönmelerine bir engel) vardır.
  101. Sûr´a üfürülünce, o gün artık aralarında soy bağlan kalmaz; birbirlerinden (bir şeyler de) soramazlar.
  102. (102-103) Artık kimin terazide tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir. Kimin de terazide tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerine zarar verenlerdir; Cehennem´de devamlı kalıcılardır.
  103. (102-103) Artık kimin terazide tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir. Kimin de terazide tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerine zarar verenlerdir; Cehennem´de devamlı kalıcılardır.
  104. Ateş yüzlerini yakar da dudakları kasılarak dişleri sırıtıp kalır.
  105. (Allah onlara): Âyetlerim size okunurdu da onları yalan sayardınız, değil mi ? (buyurur).
  106. Onlar, Rabbimiz! Haydutluğumuz bize üstün geldi de (doğru yoldan) sapıtan bir millet olduk.
  107. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar, bir daha haydutluğa dönersek elbette zâlimlerizdir (o zaman) derler.
  108. (Allah onlara): Aşağılıkla sinin orada, konuşmayın benimle, der.
  109. Şüphesiz kullarımdan bir grup: «Ey Rabbimiz! İmân ettik, bizi bağışla, bize merhamet eyle; sen merhamet edenlerin en hayırlısısın» derlerdi de,
  110. Siz onları alaya alırdınız; o kadar ki (bu yaramaz haliniz) beni anmayı size unutturdu ve siz onlara (bakıp bakıp alaylı şekilde) gülüyordunuz.
  111. Doğrusu ben onları, sabrettiklerine karşılık bugün mükâfatlandırdım. Şüphesiz ki onlar, kurtuluşa erenlerin kendileridir..
  112. (Allah onlara): Yeryüzünde kaç yıl kaldınız ? diye sorar.
  113. «Bir gün ya da bir günün birazı kaldık, sayanlara sor» derler.
  114. Allah: Ancak az bir süre kaldınız. Bunu (daha önce) bir bilseydiniz a ?! Buyurur.
  115. Sizi boşuna, amaçsız yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız ?
  116. Hak hükümdar olan Allah çok yücedir; O´ndan başka tanrı yoktur. O çok şerefli aziz olan Arş´ın sahibidir.
  117. Allah´la beraber başka bir ilâha —bu hususta (isbatlayıcı) hiçbir delil yokken— ibâdet edip tapan kimsenin hesabı ancak Rabbinin yanındadır ; doğrusu kâfirler kurtuluşa eremezler.
  118. De ki: Rabbim! Bağışla, merhamet eyle; sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.
Yazar: Diyanet - Diyanet 1
  1. Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.
  2. Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler.
  3. Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.
  4. Onlar ki, zekâtı öderler.
  5. Onlar ki, ırzlarını korurlar.
  6. Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.
  7. Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır.
  8. Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.
  9. Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler.
  10. İşte bunlar varis olanların ta kendileridir.
  11. Onlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
  12. Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık.
  13. Sonra onu az bir su (meni) hâlinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik.
  14. Sonra bu az suyu “alaka” hâline getirdik. Alakayı da “mudga” yaptık. Bu “mudga”yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir!
  15. Sonra (ey insanlar) siz bunun ardından muhakkak öleceksiniz.
  16. Sonra yine muhakkak siz, kıyamet gününde (tekrar) diriltileceksiniz.
  17. Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol yarattık. Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz.
  18. Biz, gökten belli bir ölçüde su indirdik de (faydalanmanız için) onu yeryüzünde tuttuk. Bizim onu tamamen gidermeye de muhakkak gücümüz yeter.
  19. Onunla sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bu bağ ve bahçelerde sizin için pek çok meyveler vardır ve siz onlardan yiyorsunuz.
  20. Yine o su ile Sîna dağında biten bir ağaç (zeytin ağacı) yarattık ki hem yağ, hem de yiyenlere katık verir.
  21. Hayvanlarda sizin için elbette bir ibret vardır. Onların içlerindeki sütten size içiririz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır ve onlardan yersiniz de.
  22. Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.
  23. Andolsun biz, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Allah’a karşı gelmekten hâlâ sakınmaz mısınız?” dedi.
  24. Bunun üzerine kendi kavminden inkâr eden ileri gelenler şöyle dediler: “Bu ancak sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, bir melek gönderirdi. Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.”
  25. “Bu, ancak cinnet getirmiş bir adamdır. Öyle ise bir müddet onu gözetleyiniz.”
  26. (Nûh), “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” dedi.
  27. Bunun üzerine Nûh’a, “Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre o gemiyi yap” diye vahyettik. “Bizim emrimiz gelip de tandır kaynamaya başlayınca, (sular coşup taştığında Nûh’a) dedik ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri aleyhinde daha önce hüküm verilmiş olanlardan başka aileni gemiye al ve zulmeden kimseler hakkında bana hiç yalvarma! Şüphesiz onlar suda boğulacaklardır.”
  28. Sen ve beraberindeki kimseler, gemiye bindiğiniz zaman: “Bizi zalim kavmin elinden kurtaran Allah’a hamd olsun” de.
  29. Yine de ki: “Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur. Sen, konuk edenlerin en hayırlısısın.”
  30. Şüphesiz bu olayda ibretler vardır. Biz gerçekten (kullarımızı) imtihan ederiz.
  31. Sonra onların (Nûh kavminin) ardından başka bir nesil yarattık.
  32. Onlara, kendilerinden, “Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur, hâlâ O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” diye öğüt veren bir peygamber gönderdik.
  33. O peygamberin kavminden, Allah’ı inkâr eden, ahireti yalanlayan ve bizim dünya hayatında kendilerine bol bol nimet verdiğimiz ileri gelenler şöyle dediler: “O da ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, içtiğiniz şeylerden içiyor.”
  34. “Andolsun, kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz mutlaka ziyana uğrarsınız.”
  35. “O, öldüğünüz, toprak ve kemik hâline geldiğiniz zaman sizin tekrar mutlaka (diriltilip) çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?”
  36. “Hâlbuki bu size vaad olunan şey, ne kadar da uzak!”
  37. “Hayat, bu dünya hayatından ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Biz tekrar diriltilecek değiliz.”
  38. “Bu, Allah’a karşı yalan uyduran bir kimseden başkası değildir. Biz ona inanmayız.”
  39. O peygamber, “Ey Rabbim! Yalanlamalarına karşı bana yardım et!” dedi.
  40. Allah, “Yakın zamanda mutlaka pişman olacaklardır!” dedi.
  41. Derken onları o korkunç ses, kaçınılmaz olarak kıskıvrak yakalayıverdi de kendilerini çör çöp yığını hâline getirdik. Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun!
  42. Sonra bunların arkalarından başka nesiller yarattık.
  43. Hiçbir ümmet, kendi ecelinin önüne geçemez, onu geciktiremez de.
  44. Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete kendi peygamberi geldikçe, onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından helâk ettik ve onları birer ibretli hikâye yaptık. Artık inanmayan bir kavim, Allah’ın rahmetinden uzak olsun!
  45. (45-46) Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular.
  46. (45-46) Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular.
  47. Bu yüzden, “Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız” dediler.
  48. Böylece ikisini de yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular.
  49. Andolsun, hidayete ersinler diye Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik.
  50. Meryem oğlu İsa’yı ve annesini büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik.
  51. Ey peygamberler! Temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz. Doğrusu ben, sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim.
  52. Şüphesiz bu (İslâm), tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının.
  53. (İnsanlar ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir.
  54. Ey Muhammed! Sen onları bir zamana kadar, gaflet ve şaşkınlıklarıyla baş başa bırak!
  55. (55-56) Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar farkına varmıyorlar!
  56. (55-56) Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar farkına varmıyorlar!
  57. Rablerinin azametinden korkup titreyenler,
  58. Rablerinin âyetlerine inananlar,
  59. Rablerine ortak koşmayanlar,
  60. Rabblerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verenler,
  61. İşte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler.
  62. Biz hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazla yük yüklemeyiz. Katımızda hakkı söyleyen bir kitab vardır. Onlar zulme, haksızlığa uğratılmazlar.
  63. Ancak kâfirlerin kalbleri bu Kur’an’a karşı bir gaflet içindedir. Onların bundan başka yapageldikleri birtakım (kötü) işleri de vardır.
  64. Nihayet refah ve bolluk içinde olanlarını azapla kıskıvrak yakaladığımız zaman, bakmışsın ki feryat edip duruyorlar.
  65. Boşuna feryat edip durmayın bugün. Zira bizden yardım görmeyeceksiniz.
  66. (66-67) Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner, geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz.
  67. (66-67) Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner, geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz.
  68. Onlar bu sözü (Kur’an’ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, önceki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
  69. Ya da onlar henüz kendi peygamberlerini tanımadılar da o yüzden mi onu inkâr ediyorlar?
  70. Yoksa “O cinnet getirmiş” mi diyorlar? Hayır o, onlara hakkı getirdi. Hâlbuki onların pek çoğu haktan hoşlanmamaktadırlar.
  71. Eğer hak onların arzularına uysaydı, gökler ile yer ve onlarda bulunanlar elbette bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şereflerini (Kur’an’ı) getirdik. Onlar ise bu şereflerinden yüz çeviriyorlar.
  72. Ey Muhammed! Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun (da inanmıyorlar)? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
  73. Şüphesiz sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
  74. Fakat ahirete inanmayanlar, ısrarla bu yoldan çıkmaktadırlar.
  75. Biz onlara merhamet edip başlarına gelen zararı giderseydik, yine de azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlardı.
  76. Andolsun, biz onları azap ile kıskıvrak yakaladık da yine Rablerine boyun eğmediler ve O’na yalvarıp yakarmadılar.
  77. Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımızda bir de bakarsın onun içinde ümitsizliğe düşüvereceklerdir.
  78. Hâlbuki O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
  79. O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sadece O’nun huzurunda toplanacaksınız.
  80. O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de O’na aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
  81. Hayır onlar, öncekilerin söyledikleri sözler gibi sözler ettiler.
  82. Dediler ki: “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı tekrar diriltileceğiz?”
  83. Andolsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Bu, öncekilerin uydurduğu masallardan başka bir şey değildir.
  84. De ki: “Eğer biliyorsanız söyleyin: Yer ve yerde bulunanlar kime aittir?”
  85. “Allah’ındır” diyecekler. “Öyle ise siz hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?” de.
  86. De ki: “Yedi kat göklerin Rabbi, büyük Arş’ın Rabbi kimdir?”
  87. “Allah’ındır” diyecekler. “Öyle ise O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” de.
  88. De ki: “Eğer biliyorsanız söyleyin: Her şeyin hükümranlığı elinde olan, kendisi koruyan, kendisine karşı korunulamaz olan kimdir?”
  89. “Allah’ındır” diyecekler. “Öyle ise nasıl aldanıyorsunuz?” de.
  90. Hayır, biz onlara gerçeği getirdik, fakat onlar kesinlikle yalancıdırlar.
  91. (91-92) Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle olsaydı, her ilâh kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir.
  92. (91-92) Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle olsaydı, her ilâh kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir.
  93. (93-94) De ki: “Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma.”
  94. (93-94) De ki: “Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma.”
  95. Bizim onlara yönelttiğimiz tehditleri sana göstermeye elbette gücümüz yeter.
  96. Kötülüğü, en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri daha iyi biliriz.
  97. De ki: “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.”
  98. “Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.”
  99. (99-100) Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.
  100. (99-100) Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.
  101. Sûr’a üfürüldüğü zaman, (işte) o gün ne aralarında soy sop yakınlığı kalacak, ne de birbirlerini arayıp soracaklardır.
  102. Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
  103. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedî kalacaklardır.
  104. Ateş yüzlerini yalar ve onlar orada sırıtır kalırlar.
  105. Allah, “Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?” der.
  106. Onlar da şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir toplum olduk.”
  107. “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer (tekrar günaha) dönersek şüphesiz kendimize zulmetmiş oluruz.”
  108. Allah, ”Aşağılık içinde kalın orada, artık benimle konuşmayın!” der.
  109. Kullarımdan, “Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın” diyen bir grup var idi.
  110. Siz ise onlarla alay ediyordunuz. O kadar ki onlar size beni anmayı unutturdu. Onlara hep gülüyordunuz.
  111. Sabretmiş olmaları sebebiyle, bugün ben onları mükâfatlandırdım. Şüphesiz onlar başarıya erenlerin ta kendileridir.
  112. Allah, (inkârcılara) “Yeryüzünde kaç sene kaldınız?” diye sorar.
  113. Onlar, “Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor” derler.
  114. Allah, şöyle der: “Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız.”
  115. “Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”
  116. Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. O’ndan başka hiç ilâh yoktur. O, şerefli ve yüce Arş’ın Rabbidir.
  117. Kim, hakkında hiçbir delili olmadığı hâlde Allah ile birlikte başka bir ilâha taparsa, onun hesabı ancak Rabbi katındadır. Şüphesiz kâfirler asla kurtuluşa eremezler.
  118. De ki: “Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!”
Yazar: Diyanet - Diyanet 2
  1. Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir;
  2. Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler;
  3. Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler;
  4. Onlar ki, zekâtı verirler;
  5. Ve onlar ki, iffetlerini korurlar;
  6. Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (câriyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.
  7. Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.
  8. Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler;
  9. Ve onlar ki, namazlarına devam ederler.
  10. İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır;
  11. (Evet) Firdevs´e vâris olan bu kimseler, orada ebedî kalıcıdırlar.
  12. Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık.
  13. Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik.
  14. Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıp-yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.
  15. Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz.
  16. Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.
  17. Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmaktan habersiz değiliz.
  18. Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu arzda durdurduk. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter.
  19. Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bunlarda sizin için birçok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.
  20. Tûr-i Sînâ´da da yetişen bir ağaç daha meydana getirdik ki, bu ağaç hem yağ hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir.
  21. Hayvanlarda sizin için elbette ibretler vardır. Onların karınlarındakinden (sütlerinden) size içiririz. Onlarda sizin için birçok faydalar daha vardır; etlerinden de yersiniz.
  22. Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.
  23. Andolsun ki, Nuh´u kavmine gönderdik ve o: Ey kavmim! Allah´a kulluk edin. Sizin için O´ndan başka bir tanrı yoktur. Hâla sakınmaz mısınız? dedi.
  24. Bunun üzerine, kavminin inkarcı ileri gelenleri şöyle dediler: «Bu, sadece sizin gibi bir beşerdir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.»
  25. «Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp bekleyin bakalım.»
  26. (Nuh), Rabbim! dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!
  27. Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Gözlerimizin önünde (muhafazamız altında) ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca her cinsten birer çift ile, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır.
  28. Sen, yanındakilerle birlikte gemiye yerleştiğinde: «Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah´a hamdolsun» de.
  29. Ve de ki: Rabbim! Beni bereketli bir yere indir. Sen, iskân edenlerin en hayırlısısın.
  30. Şüphesiz bunda (Nuh ve kavminin başından geçenlerde) birtakım ibretler vardır. Hakikaten biz (kullarımızı böyle) deneriz.
  31. Sonra onların ardından bir başka nesil meydana getirdik.
  32. Onlar arasından kendilerine: «Allah´a kulluk edin. Sizin O´ndan başka bir tanrınız yoktur. Hâla Allah´tan korkmaz mısınız?» (mesajını ileten) bir peygamber gönderdik.
  33. Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı inkâr eden ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz varlıklı kişiler: «Bu, dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer.»
  34. «Gerçekten, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz, herhalde ziyan edersiniz.»
  35. «Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (kabirden) çıkarılacağınızı mı vâdediyor?»
  36. «Bu size vaâdedilen (öldükten sonra yeniden dirilmek, gerçek olmaktan) çok uzak!»
  37. «Hayat, şu dünya hayatımızdan ibarettir. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek de değiliz.»
  38. «O, Allah hakkında yalnızca yalan uyduran bir adamdır; biz ona inanmıyoruz.»
  39. O peygamber: Rabbim! dedi, beni yalanlamalarına karşılık bana yardımcı ol!
  40. Allah şöyle buyurdu: Pek yakında onlar mutlaka pişman olacaklar!
  41. Nitekim, vukuu kaçınılmaz olan korkunç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen sel süprüntüsüne çevirdik. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!
  42. Sonra onların ardından başka nesiller getirdik.
  43. Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
  44. Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından yok ettik ve onları ibret hikâyelerine dönüştürdük. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!
  45. (45-46) Sonra âyetlerimizle ve apaçık bir fermanla Musa ve kardeşi Harun´u Firavun´a ve ileri gelenlerine gönderdik. Onlar ise kibire kapıldılar ve ululuk taslayan bir kavim oldular.
  46. (45-46) Sonra âyetlerimizle ve apaçık bir fermanla Musa ve kardeşi Harun´u Firavun´a ve ileri gelenlerine gönderdik. Onlar ise kibire kapıldılar ve ululuk taslayan bir kavim oldular.
  47. Bu yüzden dediler ki: Kavimleri bize kölelik ederken, bizim gibi olan bu iki adama inanır mıyız?
  48. Böylece onları yalanladılar ve bu sebeple helâk edilenlerden oldular.
  49. Andolsun biz Musa´ya, belki onlar yola gelirler diye, Kitab´ı verdik.
  50. Meryem oğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, suyu bulunan bir tepeye yerleştirdik.
  51. «Ey Peygamberler! Temiz olan şeylerden yeyin; güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyle bilmekteyim.»
  52. «Şüphesiz bu (insanlar) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir; ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının» (denildi).
  53. Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her gurup kendilerinde bulunan (fikir ve davranış) ile sevinip böbürlenmektedirler.
  54. Şimdi sen onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak!
  55. (55-56) Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz? Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar.
  56. (55-56) Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz? Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar.
  57. Rablerine olan saygıdan dolayı kötülükten sakınanlar;
  58. Rablerinin âyetlerine inananlar;
  59. Rablerine ortak tanımayanlar;
  60. Ve Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri çarparak yapanlar;
  61. İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.
  62. Biz hiç kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.
  63. Hayır, onların (o inkârcıların) kalpleri bu hususta cehâlet içindedir. Ayrıca onların bundan (bu şirk ve inkârcılıklarından) öte birtakım (kötü) işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.
  64. En nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya (veya azaba) uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.
  65. Boşuna sızlanmayın bugün! Zira bizden yardım göremeyeceksiniz!
  66. (66-67) Çünkü âyetlerim size okunurdu da, siz, buna karşı kibirlenerek arkanızı döner, geceleyin (Kâbe´nin etrafında toplanarak) hezeyanlar savururdunuz.
  67. (66-67) Çünkü âyetlerim size okunurdu da, siz, buna karşı kibirlenerek arkanızı döner, geceleyin (Kâbe´nin etrafında toplanarak) hezeyanlar savururdunuz.
  68. Onlar bu sözü (Kur´an´ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
  69. Yoksa Peygamberlerini henüz tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?
  70. Yoksa onda bir cinnet olduğunu mu söylüyorlar? Hayır; o, kendilerine hakkı getirmiştir. Onların çoğu ise haktan hoşlanmamaktadırlar.
  71. Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunanlar bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirdiler.
  72. (Resûlüm!) Yoksa sen onlardan bir karşılık mı istiyorsun? Rabbinin karşılığı daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
  73. Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
  74. Ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.
  75. Eğer onlara acıyıp da içinde bulundukları sıkıntıyı giderseydik, iyice körleşerek azgınlıklarında direnirlerdi.
  76. Andolsun, biz onları sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler, tazarru ve niyazda da bulunmuyorlar.
  77. En nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!
  78. O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne de az şükrediyorsunuz!
  79. Ve O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sırf O´nun huzurunda toplanacaksınız.
  80. Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O´nun eseridir. Hâla aklınızı kullanmaz mısınız!
  81. Buna rağmen onlar, öncekilerin dedikleri gibi dediler.
  82. Dediler ki: Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi?
  83. Hakikaten, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaadde bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir!
  84. (Resûlüm!) de ki: Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?
  85. «Allah´a aittir» diyecekler. Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız! de.
  86. Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş´ın Rabbi kimdir? diye sor.
  87. «(Bunlar da) Allah´ındır» diyecekler. Şu halde siz Allah´tan korkmaz mısınız! de.
  88. Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekûtu (mülkiyeti ve yönetimi) kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir? diye sor.
  89. «(Bunların hepsi) Allah´ındır» diyecekler. Öyle ise nasıl olup da büyüye kapılıyorsunuz? de.
  90. Doğrusu biz onlara gerçeği getirdik; onlar ise hakikaten yalancılardır.
  91. Allah evlât edinmemiştir; O´nunla beraber hiçbir tanrı da yoktur. Aksi takdirde her tanrı kendi yarattığını sevk ve idare eder ve mutlaka onlardan biri diğerine galebe çalardı. Allah, onların (müşriklerin) yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir.
  92. Allah, gaybı da şehâdeti de bilendir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.
  93. (93-94) (Resûlüm!) De ki: «Rabbim! Eğer onlara yöneltilen tehdidi (dünyevî sıkıntıyı ve uhrevî azabı) mutlaka bana göstereceksen; bu durumda beni zalimler topluluğunun içinde bulundurma Rabbim!»
  94. (93-94) (Resûlüm!) De ki: «Rabbim! Eğer onlara yöneltilen tehdidi (dünyevî sıkıntıyı ve uhrevî azabı) mutlaka bana göstereceksen; bu durumda beni zalimler topluluğunun içinde bulundurma Rabbim!»
  95. Biz, onlara yönelttiğimiz tehdidi sana göstermeye elbette ki kadiriz.
  96. Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.
  97. Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!
  98. Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım, Rabbim!
  99. Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: «Rabbim! der, beni geri gönder;»
  100. «Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım.» Hayır! Bu onun ağzından çıkan (boş) bir laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.
  101. Sûra üflendiği zaman artık aralarında akrabalık bağları kalmamıştır; birbirlerini de arayıp sormazlar.
  102. Artık kimlerin (sevap) tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.
  103. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.
  104. Ateş yüzlerini yakar; orada suratları çirkin ve gülünç bir halde bulunurlar.
  105. Size âyetlerim okunurdu da, siz onları yalanlardınız değil mi?
  106. Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi altetti; biz, bir sapıklar topluluğu idik.
  107. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha (ettiklerimize) dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.
  108. Buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana karşı konuşmayın artık!
  109. Zira kullarımdan bir zümre: Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi affet; bize acı! Sen, merhametlilerin en iyisisin, demişlerdi.
  110. İşte siz onları alaya aldınız; sonunda onlar (ile alay etmeniz) size beni yâdetmeyi unutturdu, siz onlara gülüyordunuz.
  111. Bugün ben onlara, sabrettiklerinin karşılığını verdim; onlar, hakikaten muratlarına erenlerdir.
  112. (Allah inkârcılara) «Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?» diye sorar.
  113. «Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte sayanlara sor» derler.
  114. Buyurur: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş olsaydınız!
  115. Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?
  116. Mutlak hakim ve hak olan Allah, çok yücedir. O´ndan başka tanrı yoktur, O, yüce Arş´ın sahibidir.
  117. Her kim Allah ile birlikte diğer bir tanrıya taparsa, -ki bu hususla ilgili hiçbir delili yoktur- o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. Şurası muhakkak ki kâfirler iflah olmaz.
  118. (Resûlüm!) De ki: Bağışla ve merhamet et Rabbim! Sen merhametlilerin en iyisisin.
Yazar: Elmalılı Hamdi Yazır - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Gerçekten kurtuluşa erdi mü´minler.
  2. Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler.
  3. Onlar ki, faydasız işe, boş lafa bakmazlar.
  4. Onlar ki, zekat vermek için çalışırlar.
  5. Onlar ki, ırzlarını korurlar.
  6. Ancak, eşleri ve sahibi bulundukları cariyelerine karşı durumları başka; çünkü bunlarla ilişkileri yüzünden kınanmazlar.
  7. Kim de bunun ötesini ararsa, işte onlar sınırı aşanlardır.
  8. Ve onlar ki, emanetlerine ve verdikleri söze riayet ederler.
  9. Onlar ki, namazlarını muhafaza ederler.
  10. İşte onlardır o mirasçılar,
  11. Firdevs´e varis olacaklar; orada sonsuza dek kalacaklar onlar.
  12. Andolsun ki, Biz insanı süzülmüş bir çamurdan yarattık.
  13. Sonra onu, oturaklı bir karargahta bir nutfe (tohum) yaptık.
  14. Sonra o damlayı bir pıhtıya dönüştürdük, bu pıhtıyı bir et parçacığına dönüştürdük, bu et parçacığını bir takım kemiklere çevirdik, derken bu kemiklere bir et giydirdik; sonra ona bambaşka bir yaratık olarak hayat verdik. Bak ne şanlı o Allah, yaratanların en güzeli!
  15. Sonra siz, bunun arkasından mutlaka öleceksiniz.
  16. Sonra siz, kıyamet gününde muhakkak diriltileceksiniz.
  17. Gerçekte Biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık ve yaratmaktan habersiz değiliz.
  18. Gökten bir ölçü ile bir su indirdik ve onun yerde durmasını sağladık. Oysa Biz, onu giderme gücüne de sahibiz.
  19. Öyle iken durdurduk da onunla sizin için hurma bahçeleri üzüm bağları yaptık; sizin için içlerinde bir çok meyveler vardır, onlardan yer ve geçinirsiniz.
  20. Bir de Tur-i Sina´da yetişen bir ağaç ki, hem yağ hem de yiyenlere bir katık ile biter.
  21. Hayvanlarda da sizin için gerçekten bir ibret vardır. Onların karınlarındakilerden size içiriyoruz ve sizin için onlarda hem birçok yararlar vardır, hem de etlerinden yersiniz.
  22. Ayrıca hem onlara, hem de gemiye yüklenip taşınırsınız.
  23. Yüceliğime andolsun ki, Biz Nuh´u kavmine peygamber gönderdik de Nuh dedi ki: «Ey kavmim, Allah´a kulluk edin. O´ndan başka bir tanrınız yoktur. Hala sakınmayacak mısınız?
  24. Bunun üzerine kavminden küfreden kodaman güruh: «Bu, sizin gibi bir insandan başka birşey değildir, üstünüze geçmek istiyor. Eğer Allah dileseydi, elbette bir takım melekler gönderirdi. Biz eski atalarımız içinde bunu işitmedik.
  25. Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir adamdır; Onun için bunu bir süreye kadar gözetleyin!» dediler.
  26. Nuh: «Ey Rabbim, bana yalancı demelerine karşı yardım et bana!» dedi.
  27. Biz de ona şöyle vahyettik: «Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap sonra emrimiz gelip de tandır (kazan) kaynayınca hemen ona topundan bir iki çifti ve aleyhinde önceden huküm verilmiş olanların dışında aileni ona bindir ve o zulmedenler hakkında bana yakarışta bulunma; çünkü onlar kesinlikle boğulacaklardır!
  28. Sen yanındakilerle birlikte geminin üzerine çıktığında: «Hamd o Allah´a ki, bizi o zalim topluluktan kurtardı» de.
  29. Ve de ki: «Ey Rabbim, beni mübarek bir yere kondur; Sen konuklayanların en hayırlısısın.»
  30. İşte bunda birçok ibretler vardır ve gerçekten Biz, pek sınavcıyızdır.
  31. Sonra arkalarından başka bir nesil yarattık.
  32. Onların içinden de kendilerine: «Allah´a kulluk edin, O´ndan başka bir tanrınız yoktur. Artık Allah´tan kokmayacak mısınız?» diyen bir peygamber gönderdik.
  33. Dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz halde küfredip ahirete ulaşmayı yalanlayan kavminden o kodaman güruh ise şöyle dedi: «Bu, sizin gibi bir insandan başka bir şey değil; yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor.
  34. Şayet sizin gibi bir insana itaat ederseniz, muhakkak ki, siz o takdirde kesinlikle hüsrandasınızdır.
  35. Size, ölüp bir toprak ve kemik yığını haline geldiğiniz zaman muhakkak çıkarılacağınızı mı va´dediyor?
  36. Heyhat, o vadolunduğunuz şey ne kadar uzak!
  37. O, dünyadaki hayatımızdan başka birşey değildir, ölürüz ve yaşarız; fakat tekrar diriltilecek değiliz.
  38. O, sadece Allah hakkında bir yalanı uyduran bir adamdır; biz ona inanacak değiliz.»
  39. O peygamber: «Ey Rabbim, bana yalan söylüyorsun demelerinin öcünü al!» dedi.
  40. Allah buyurdu ki: «Pek yakında pişman olacaklar.»
  41. Derken, onları gerçekten korkunç bir ses alıverdi de kendilerini bir sel süpürüntüsü yapıverdik. Artık öyle bir defolmuş oldu ki o topluluk, o zalimler!
  42. Sonra arkalarından başka nesiller yarattık.
  43. Hiç bir ümmet ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
  44. Sonra Biz, ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Ne zaman bir ümmete peygamberi geldiyse, ona yalan söylüyorsun, dediler. Biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve onları birer efsane yaptık. Artık imana gelmez topluluk defolsun!
  45. Sonra bir takım ayetlerimiz ve açık bir ferman ile Musa´yı ve kardeşi Harun´u gönderdik.
  46. Firavun´a ve ileri gelenlerine. Fakat bunlar, kibirlerine yediremediler ve zaten dik başlı bir topluluk idiler.
  47. Onun için: «Biz kavimleri bize kölelik ederken, bizim gibi bu iki insana inanır mıyız?» dediler.
  48. Böylece onları yalanladılar da helak edilenlerden oldular.
  49. Andolsun ki, berikiler doğru tutabilsinler diye Musa´ya o kitabı da verdik.
  50. Meryem oğlunu ve annesini bir mucize kıldık ve ikisini oturaklı ve temiz sulu bir tepede barındırdık.
  51. Ey peygamberler, helal ve hoş şeylerden yiyin ve güzel işler yapın; çünkü Ben, bütün yaptıklarınızı bilirim.
  52. Ve işte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve Rabbiniz de Benim; artık hep Benden korkun!
  53. Derken kumandalarını aralarında kitap kitap parçalaştılar, her grup kendilerininkine güveniyor.
  54. Şimdi sen onları bir zamana kadar dalgınlıkları içinde bırak.
  55. Sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklar ile,
  56. Onlara hayırlar sağlamaya koşuyoruz. Hayır, anlayamıyorlar!
  57. Herhalde Rablerinin korkusundan titreyenler,
  58. Rablerinin ayetlerine inananlar,
  59. Rablerine hiç ortak koşmayanlar,
  60. Ve Rablerinin huzuruna varacaklarından yürekleri çarparak vergilerini verenler,
  61. İşte bunlar hayırlarda sürat yarışı yaparlar ve onun için ileri giderler.
  62. Biz, hiçbir kimseye gücünün üstünde bir teklifte bulunmayız, katımızda gerçeği söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.
  63. Fakat onların kalpleri bu konuda bir dalgınlık içindedir ve onların bundan başka bir takım işleri vardır ki, hep onlar için çalışırlar.
  64. Nihayet, refah içinde olanlarını azaba çektiğimiz zaman, hemen feryada başlayacaklardır.
  65. Feryat etmeyin bugün; çünkü siz, Bizden kurtarılamazsınız!
  66. Karşınızda ayetlerim okunuyordu da siz sırt çeviriyordunuz.
  67. Ona kafa tutarak gece lakırdıları ile hezeyanlar ederdiniz.
  68. Acaba onlar bu sözü düşünmezler mi, yoksa onlara eski atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
  69. Yoksa peygamberlerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkar ediyorlar?
  70. Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır, o, onlara gerçek ile geldi; fakat onların çoğu gerçekten hoşlanmıyorlar.
  71. Eğer Hak, onların keyiflerine uysaydı, gökler, yeryüzü ve bunlardaki kimseler kesinlikle bozulurdu. Hayır, Biz onlara unutulmaz ders olacak zikirlerini getirdik de onlar, zikirlerinden yüz çeviriyorlar.
  72. Yoksa sen onlardan bir haraç mı istiyorsun? Rabbinin mükafatı daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
  73. Doğrusu, sen onları dosdoğru bir caddeye çağırıyorsun.
  74. Fakat ahirete inanmayanlar, o caddeden sapmaktadırlar.
  75. Eğer Biz onlara acıyıp da baskılarını açıversek, mutlaka azgınlıklarında inat eder, hiçbir şey görmezler.
  76. Gerçekten Biz, onları azaba tuttuk da yine Rablerine karşı uslanmadılar ve yalvarmıyorlar da.
  77. Sonunda üzerlerine çetin azaplı bir kapı açtığımızda birden onun içinde ümitsizliğe düşeceklerdir.
  78. Halbuki, sizin için o kulağı, o gözleri ve o gönülleri yaratan O´dur. Siz, pek az şükrediyorsunuz.
  79. Sizi yeryüzünde yaratıp yayan O´dur; hep O´nun huzurunda toplanacaksınız.
  80. Hayat veren ve öldüren O´dur; gece ile gündüzün değişmesi de O´nun eseridir. Artık akıllanmayacak mısınız?
  81. Hayır, öncekilerin dediği gibi dediler.
  82. ki: «ölüp de bir toprak, bir yığın kemik olduğumuz zaman mı, sahi biz mi mutlaka diriltileceğiz?
  83. Yemin ederiz ki, bize de atalarımıza da bundan önce bu va´dolundu; bu eskilerin masallarından başka bir şey değil!»
  84. De ki: «Yeryüzü ve onda bulunan kimseler kime aittir; eğer biliyorsanız?»
  85. Allah´a aittir, diyecekler. De ki: «O halde düşünmez misiniz?
  86. Sor onlara, de ki: «Kimdir o yedi kat göklerin Rabbi ve o büyük Arşın sahibi?»
  87. Allah´a aittir, diyecekler. De ki: «O halde korkmaz mısınız?»
  88. Sor onlara ki: «Kimdir herşeyin mülkiyeti ve yönetimi kudret elinde olan, kayırıp da kendisine kayırılmaz olan; söyleyin, biliyorsanız?»
  89. Allah´a ait diyecekler. De ki: «O halde nasıl büyüleniyorsunuz?»
  90. Doğrusu Biz onlara gerçeği getirdik; onlar ise şüphesiz yalancılar.
  91. Allah asla oğul edinmedi ve beraberinde bir tanrı da yoktur; Öyle olsaydı, her tanrı kendi yarattığını sürükleyip gider ve elbette birbirlerine üstünlük taslarlardı. Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir.
  92. Allah, gaybı da aşikar olanı da bilendir. O, onların koştukları ortaklardan çok yücedir.
  93. De ki: «Rabbim, eğer onlara va´dedilen azabı bana mutlaka göstereceksen,
  94. beni o zalimler güruhu arasında bulundurma Rabbim!»
  95. Şüphesiz ki Biz, onlara yaptığımız tehdidi sana gösterme gücüne sahibiz elbette.
  96. Sen o kötülüğü en güzel bir davranışla defet; Biz onların ne halt edeceklerini daha iyi biliriz.
  97. Ve de ki: «Ey Rabbim, şeytanların dürtüştürmelerinden (kışkırtmalarından) sana sığınırım!
  98. Huzuruma gelmelerinden sana sığınırım Rabbim!»
  99. Nihayet onlardan birine ölüm geldiğinde diyecek ki: «Rabbim, döndür, döndür beni, döndür!
  100. Belki ben, o bıraktığımda (boşa geçirdiğim dünyada) iyi işler yaparım!» Hayır, hayır! Bu, onun söylediği boş bir sözdür. Ötelerinde ise yeniden diriltilecekleri güne kadar bir engel vardır.
  101. Sur´a üfrüldüğü zaman, artık o gün ne aralarında soy sop ilişkisi olacak, ne de birbirlerini soracaklar.
  102. O zaman her kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar o kurtuluş bulanlardır.
  103. Her kimin de tartıları yeğni (hafif) gelirse, işte onlar kendilerine yazık edenler ve cehennemde kalacaklardır.
  104. Orada dişleri sırıtırken ateş yüzlerini yalar.
  105. Ayetlerimiz size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz değil mi?
  106. Derler: «Rabbimiz, bizi azgınlığımız altetti ve biz, sapık bir kavim idik.
  107. Rabbimiz, çıkar bizi buradan; döner bir daha yaparsak şüphesiz ki biz zalimleriz.
  108. Allah buyurur: «Orada sinin, Bana birşey söylemeyin!
  109. Çünkü Kullarımdan: «Ey Rabbimiz, iman ettik; bizi bağışla, bize acı; Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!» diyenler vardı.
  110. Siz, onlarla alay ettiniz, hala Beni anmayı size unutturdular, onlara öyle gülüyordunuz.
  111. İşte Ben onlara sabretmelerine karşılık bugün bu mükafatı verdim. Murada erenler onlardır, onlar!
  112. Yeryüzünde kaç yıl kaldınız? diye soracak Allah
  113. Onlar: «Bir gün veya bir günün bir kısmı, sayanlara sor.» derler.
  114. Allah buyuruyor ki: «Bilmiş olsanız, gerçekten pek az kaldınız.»
  115. Yoksa siz, Bizim sizi boş yere yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?
  116. Demek ki Allah, o hak padişah yüksek, çok yüksek! Başka tanrı yoktur; ancak O vardır. O, şanlı Arş´ın sahibidir.
  117. Her kim Allah ile birlikte başka bir tanrı olduğunu iddia ederse, onun bu hususta hiçbir delili yoktur ve onun hesabı Rabbinin katında görülecektir ancak! Gerçek şu ki, kafirler kurtuluşa eremezler!
  118. Ve de ki: «Rabbim, beni bağışla, merhamet buyur; Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!»
Yazar: Elmalılı Hamdi Yazır - Kur'an-ı Kerim ve Meali (Sadeleştirilmiş)
  1. Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir,
  2. Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler,
  3. Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler,
  4. Onlar ki, zekat (vazifelerini) yerine getirirler,
  5. Ve onlar ki, iffetlerini korurlar,
  6. Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı) kınanmış değillerdir.
  7. Şu halde, kim bunun ötesine gitmeyi isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.
  8. Yine onlar ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler,
  9. Ve onlar ki, namazlarını muhafaza ederler,
  10. İşte asıl onlar varislerdir.
  11. Ki, Firdevs´e varis olan bu kimseler orada ebedî kalırlar.
  12. And olsun biz insanı, çamurdan, bir sülâleden (süzülüp çıkarılmış çamurdan) yarattık.
  13. Sonra onu emin ve sağlam bir karargahta (rahimde) nutfe (sperma) haline getirdik.
  14. Sonra nutfeyi bir alaka (embrio) yarattık, derken o alakayı bir mudga (bir çiğnem et parçası halinde) yarattık, derken o mudgayı bir takım kemik yarattık, derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra onu diğer bir yaratık olarak teşekkül ettirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir.
  15. Sonra siz bunun ardından, muhakkak ki öleceksiniz.
  16. Sonra da siz, şüphesiz, kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.
  17. Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz, yaratmaktan habersiz değiliz.
  18. Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu yerde durgunlaştırdık. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter.
  19. Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik ki, bunlarda sizin için bir çok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.
  20. Tûr-i Sinâ´da (dahi) yetişen bir ağaç da meydana getirdik ki, bu ağaç, hem yağ, hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir.
  21. Hayvanlarda da sizin için elbette ibretler vardır. Onların karınlarındakilerden size içiririz. Onlarda sizin için birtakım faydalar daha vardır; ayrıca etlerini yersiniz.
  22. Hem onlara ve hem gemiye yüklenirsiniz.
  23. And olsun biz, Nûh´u kavmine gönderdik. «Ey kavmim dedi, Allah´a kulluk edin. O´ndan başka tanrınız yoktur. Hâlâ sakınmaz mısınız?»
  24. Bunun üzerine, kavminin içinden kâfir kodaman topluluğu «Bu, dediler, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hakim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki bir melek gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.»
  25. «Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp (durumu) gözetleyin bakalım.»
  26. Nuh: «Rabbim! dedi, beni yalana çıkarmalarına karşı bana yardım et!»
  27. Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Bizim nezaretimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kaynayınca, her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır!
  28. Sen, yanındakilerle beraber gemiye yerleştiğinde: «Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah´a hamdolsun» de.
  29. Ve de ki: «Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen, konuklatanların en hayırlısısın.»
  30. Şüphesiz bunda sizin için birtakım ibretler vardır. Çünkü biz, kullarımızı böyle denemişizdir.
  31. Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.
  32. Bunun üzerine, onlar arasından kendilerine, «Allah´a kulluk edin; çünkü sizin O´ndan başka bir tanrınız yoktur. Hâlâ Allah´tan korkmaz mısınız? (mesajını ileten) bir resul gönderdik.
  33. Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kodaman güruh dedi ki: «Bu dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer.»
  34. «Gerçekten, tıpkı kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz herhalde ziyan edersiniz.»
  35. «Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (tekrar) meydana çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?»
  36. «Heyhât o size vaad edilen şey ne kadar uzak!»
  37. «Dünya hayatından başka gerçek yoktur. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek değiliz.»
  38. «Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz.»
  39. O Peygamber: «Rabbim, dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardımcı ol!»
  40. Allah şöyle buyurdu: «Pek yakında onlar pişman olacaklar!»
  41. Nitekim, Hak tarafından korkuç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen çepeçevre kuşattık. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!
  42. Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.
  43. Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
  44. Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsâne yaptık. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!
  45. Sonra birtakım âyetlerimiz ve açık bir ferman ile Musa´yı ve kardeşi Harun´u gönderdik.
  46. Firavun´a ve ileri gelenlerine de (gönderdik). Bunun üzerine onlar kibire kapıldılar ve ululuk taslayan zorba bir kavim oldular.
  47. Onun için: Biz, dediler, «kavimleri bize kölelik ederken bizim benzerimiz olan bu iki adama inanacak mıyız?»
  48. Böylece onları yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular.
  49. Andolsun biz Musa´ya belki onlar yola gelirler diye, o kitabı da verdik.
  50. Meryemoğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, sulu bir tepeye yerleştirdik.
  51. Ey peygamberler! Temiz ve helal olan şeylerden yiyin; güzel amel ve hareketlerde bulunun. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı bilirim.
  52. «Ve işte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının.» (denildi).
  53. Derken insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi.
  54. Sen şimdi onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak!
  55. Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile,
  56. Kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz. Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar.
  57. Rablerine olan saygıdan dolayı titreyenler,
  58. Rablerinin âyetlerine inananlar,
  59. Rablerine ortak tanımayanlar,
  60. Ve, Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri titreyerek yapanlar;
  61. İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.
  62. Biz hiç kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.
  63. Hayır, onların kalpleri bu hususta cehalet içindedir. Ayrıca onların bundan öte birtakım kötü işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.
  64. Nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.
  65. Boşuna feryad etmeyin bugün! Zira bizden yardım göremeyeceksiniz.
  66. Çünkü âyetlerimiz size okunurdu da, buna karşı siz arkanızı dönerdiniz.
  67. Kafa tutardınız ve geceleyin hezeyanlar savururdunuz.
  68. Onlar bu sözü (Kur´ân´ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
  69. Yoksa peygamberlerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?
  70. Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Aksine o, kendilerine hakkı getirmiştir. Halbuki onlar haktan hoşlanmamaktadırlar.
  71. Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunan kimseler bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirirler.
  72. (Resulüm!) Yoksa sen onlardan bir haraç mı istiyorsun? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
  73. Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
  74. Fakat ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.
  75. Eğer onlara acıyıp da için de bulundukları sıkıntıyı giderseydik, iyice körleşerek azgınlıklarında büsbütün direnirlerdi.
  76. Andolsun, biz onları sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler, tazarru´ ve niyazda da bulunmadılar.
  77. Nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!
  78. Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri ve o gönülleri yaratan O´dur. Ne de az şükrediyorsunuz!
  79. Ve sizi yeryüzünde yaratıp türeden O´dur. Sırf O´nun huzuruna toplanacaksınız.
  80. Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O´nun eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?
  81. Hayır, öncekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.
  82. Dediler ki: «Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi?»
  83. «Yemin ederiz ki, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaadde bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir!»
  84. (Resulüm!) de ki: «Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?»
  85. «Allah´a aittir» diyecekler. «Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız?» de.
  86. «Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş´ın Rabbi kimdir?» diye sor.
  87. «(Onlar da) Allah´ındır.» diyecekler. «Şu halde siz Allah´tan korkmaz mısınız?» de.
  88. «Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekûtu (mülkiyeti ve yönetimi) kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan; fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir?» diye sor.
  89. «(Bunlar da) Allah´ındır.» diyecekler. «Öyle ise nasıl olur da büyülenirsiniz?» de.
  90. Doğrusu biz onlara hakkı getirdik; onlar ise cidden yalancıdırlar.
  91. Allah evlat edinmemiştir; O´nunla beraber hiçbir ilâh da yoktur. Aksi takdirde her ilâh kendi yarattığını sevk ve idare eder ve bir gün mutlaka onlardan biri diğerine galip gelirdi. Allah, onların yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir.
  92. Allah, gaybı da, açık olanı da bilir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.
  93. (Resulüm!) De ki: Rabbim! Eğer onlara yöneltilen tehdidi (dünyevî sıkıntıyı ve uhrevî azabı) mutlaka göstereceksen,
  94. Bu durumda beni, o zalimler topluluğunda bulundurma, Rabbim!
  95. Biz, onlara yönelttiğimiz tehdidi sana göstermeye elbette ki kadiriz.
  96. Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav, çünkü biz onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.
  97. Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!
  98. Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.
  99. Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında, «Rabbim, der, lütfen beni (dünyaya) geri gönder,»
  100. «Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım.» Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.
  101. Sûr´a üflendiği zaman aralarında artık ne soy sop (çekişmesi) vardır, ne de birbirlerini soruşturacaklardır.
  102. Böylece kimlerin tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.
  103. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.
  104. Orada dişleri sırıtır halde iken ateş yüzlerini yalar.
  105. (Allah Teâlâ,) Size âyetlerim okunurdu da, siz onları yalanlardınız değil mi?... der.
  106. Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi altetti; biz, bir sapıklar topluluğu idik.
  107. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha (ettiklerimize) dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.
  108. (Allah) buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana konuşmayın artık.
  109. Çünkü kullarımdan bir zümre «Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi bağışla, bize merhamet et, sen, merhametlilerin en iyisisin.» diyorlardı.
  110. İşte siz onları alaya aldınız; sonunda bu davranışınız size beni yâd etmeyi unutturdu; çünkü siz onlara gülüyordunuz.
  111. Bugün ben onlara, sabrettiklerinin karşılığını verdim; onlar, hakikaten muradlarına erenlerdir.
  112. (Allah inkârcılara) «Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?» diye sorar.
  113. «Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte bilenlere sor.» derler.
  114. (Allah) buyurur ki: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş olsaydınız!
  115. Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?
  116. Mutlak hâkim ve hak olan Allah, çok yücedir. O´ndan başka ilâh yoktur. O, bereketli Arş´ın sahibidir.
  117. Her kim Allah ile birlikte diğer bir tanrıya taparsa -ki bu hususla ilgili hiçbir delili yoktur- o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. Şurası muhakkak ki, kâfirler kurtuluşa eremezler.
  118. Resulüm! De ki: «Rabbim, bağışla ve merhamet et! Sen merhametlilerin en iyisisin.»
Yazar: Seyyid Kutub - Fizilal-il Kuran
  1. Mü´minler kurtuluşa, mutluluğa ermişlerdir.
  2. Onlar ki, huşu içinde namaz kılarlar.
  3. Onlar ki, boş ve yararsız şeylerle ilgilenmezler.
  4. Onlar ki, zekâtı aksatmaksızın, tam olarak verirler.
  5. Onlar ki; edep yerlerini sakınırlar.
  6. Onlar yalnız eşleri ve cariyeleri dışında mahrem yerlerini herkesten korurlar. Bu iki durumda ayıplanmaları sözkonusu değildir.
  7. Bunların ötesine geçmek isteyenler, yasal sınırı aşmış olurlar.
  8. Onlar ki, uhdelerine verilen emanetleri korurlar ve sözlerini tutarlar.
  9. Onlar ki, namazlarını aksatmaksızın kılarlar.
  10. İşte onlar «varis» lerdir.
  11. Yani «Firdevs» cennetinin mirasçılarıdırlar, sürekli olarak orada kalacaklardır.
  12. Andolsun ki, biz insanı süzme çamurdan yarattık.
  13. Sonra sperma halinde korunaklı bir yuvaya yerleştirdik.
  14. Sonra spermayı embriyoya dönüştürdük. Arkasından embriyoyu et parçasına dönüştürdük, arkasından et parçasından kemikler yarattık, arkasından kemiklere et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratığa dönüştürdük. Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir!
  15. Sonra siz, bunun ardından öleceksiniz.
  16. Sonra siz, kıyamet günü, yeniden diriltileceksiniz.
  17. Üstünüzde birinden diğerine geçilebilen yedi katman yarattık. Bu yarattıklarımızı başıboş bırakmayız.
  18. Biz gökten belirli miktarda su yağdırarak onu yerin yüzeyinde durdurduk. Hiç şüphesiz onu geri götürmeye de gücümüz yeter.
  19. Bu su sayesinde sizin için hurma ve üzüm bağları yarattık. Bu bağlarda size yararlı birçok meyvalar yetişir, onları yiyorsunuz.
  20. Yine su sayesinde asıl kaynağı Tur-i Sina olan ve yiyenlere yağ ve katık sağlayan ağacı da yarattık.
  21. Büyükbaş hayvanlarda sizin için alınacak dersler vardır. Karınlarındaki sütten size içiriyoruz. Onlardan başka birçok yararlar sağlıyorsunuz ve etlerini yiyorsunuz.
  22. Onların sırtlarında ve gemilerde taşınıyorsunuz.
  23. Biz Nuh´u soydaşlarına peygamber olarak gönderdik. O dedi ki; «Ey soydaşlarım, Allah´a kulluk ediniz, O´ndan başka bir ilahınız yoktur. Allah´dan korkmaz mısınız?»
  24. Soydaşlarının önde gelen kâfirleri dediler ki; «Bu adam tıpkı sizin gibi bir insandır. Üzerinizde üstünlük kurmak istiyor. Eğer Allah dileseydi, bize bir melek gönderirdi. Onun söylediklerini eski atalarımızdan hiç duymamıştık.»
  25. Bu adam bir deliden başka bir şey değildir. Bir süre için onu gözetim altında tutunuz.
  26. Nuh «Ya Rabb´i, onların bu yalanlamaları karşısında bana yardım et» dedi.
  27. O´na vahiy yolu ile bildirdik ki; «Bizim gözlerimiz önünde ve vahyimiz uyarınca bir gemi yap. Emrimiz gelip de tandır kaynamaya (her yandan sular fışkırmaya) başlayınca her canlı türünün birer çifti ile boğulacağına ilişkin hükmümüzün kesinleştiği kimse dışında kalan aile bireylerini gemiye bindir. Zalimler konusunda bana başvurma; çünkü onlar kesinlikle boğulacaklardır.»
  28. Ey Nuh, sen ve beraberindekiler gemiye yerleştiğinizde «Bizi zalim soydaşlarımızdan kurtaran Allah´a hamdolsun» de.
  29. Yine de ki; «Ya Rabb´i, beni bereketli bir yere indir. Sen kullarını en iyi yerlere konduransın.»
  30. Bu olayda alınacak birçok dersler vardır. Biz Nuh´u ve soydaşlarını bu yolla sınavdan geçirmiş olduk.
  31. Onların ardından başka bir kuşak ortaya çıkardık.
  32. Onlara da «Allah´a kulluk ediniz, O´ndan başka bir ilahınız yoktur, Allah´dan korkmaz mısınız» diyen kendilerinden bir peygamber gönderdik.
  33. Soydaşları arasındaki ahiret buluşmasını yalanlayan ve kendilerine bol nimet verdiğimiz için baştan çıkan öncü kâfirler dediler ki; «Bu adam tıpkı sizin gibi bir insandır, sizin yediğinizden yiyor ve sizin içtiğinizden içiyor.»
  34. Eğer kendiniz gibi bir insana itaat edecek olursanız, o halde aldanmış cahiller olursunuz.
  35. O sizi, ölüp toprak ve kemik olduktan sonra yeniden diriltileceksiniz diye mi korkutuyor?
  36. Heyhat, heyhat! Gerçekten ne kadar uzak bir korkutmadır bu!
  37. Hayat, bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir. Kimimiz ölürüz, kimimiz yaşarız. Yeniden diriltileceğimiz sözkonusu değildir!
  38. O sadece Allah’a karşı yalan uyduran biridir. Biz ona inanmayız.
  39. O peygamber «Ya Rabb´i, bunların yalanlamaları karşısında bana yardım et.»
  40. Allah «Onlar yakında pişman olacaklardır» dedi.
  41. Derken ansızın hakettikleri müthiş bir gürültüye tutuluverdiler de kendilerini sel süprüntüsüne dönüştürdük. Kahrolsun zalimler güruhu!
  42. Onların ardından başka kuşaklar ortaya çıkardık.
  43. Hiç bir ümmet, ecelini ne öne alabilir ve ne de erteleyebilir.
  44. Sonra ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Hangi ümmete peygamberi geldi ise onu yalanladılar. Biz de onları birbiri peşisırâ yokederek tarihi olaylara dönüştürdük. Kahrolsun inanmayanlar güruhu!
  45. Sonra Musa ile kardeşi Harun´u ayetlerimiz ile ve açık kanıtla destekli olarak gönderdik.
  46. Firavun ile onun önde gelen adamlarına. Fakat onlar büyüklük kompleksine kapılarak iman etmeye yanaşmadılar. Zaten onlar kendilerini beğenmiş kimselerdi.
  47. Onlar dediler ki; «Kendimiz gibi birer insan olan şu iki adama mı inanacağız ki, onların soydaşları bize tapıyorlar?»
  48. Onları yalanladılar ve bu yüzden yok edildiler.
  49. Soydaşları doğru yolu bulsunlar diye Musa´ya kitap verdik.
  50. Meryemoğlu İsa ile annesini gücümüzün bir kanıtı olarak ortaya çıkardık. Onları yaşamaya elverişli ve akarsulu bir tepeye yerleştirdik.
  51. Ey peygamberler, temiz yiyeceklerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz. Hiç kuşkusuz ben sizin neler yaptığınızı bilirim.
  52. Sizin de bir parçasını oluşturduğunuz şu ümmet, tek bir ümmettir, ben de sizin Rabb´inizim. Öyleyse sırf benden korkunuz.
  53. Fakat insanlar bu inanç birliğini yıkarak çeşitli gruplara ayrıldılar. Her grup kendi inanç sistemi ile övündü.
  54. Bir süre için onları gafletleri ve sapıklıkları ile başbaşa bırak.
  55. Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz servetle ve evlatlarla,
  56. Onların iyiliklerine koşuyoruz? Aslında onlar işin farkında değildirler.
  57. Onlar ki, Rabb´lerinin korkusu ile titriyorlar.
  58. Ve onlar ki, Rabb´lerinin ayetlerine inanıyorlar.
  59. Ve onlar ki, Rabb´lerine ortak koşmuyorlar.
  60. Ve onlar ki, Rabb´lerine dönecekler diye kalpleri ürpererek verdikleri şeyi verirler.
  61. İşte onlar iyiliklerde yarışanlar ve bu yarışı önde bitirenlerdir.
  62. Biz herkese taşıyabileceği kadar yük yükleriz. Bizim katımızda, gerçeği olduğu gibi söyleyen bir kitap vardır. Onlara asla haksızlık edilmez.
  63. Fakat kâfirlerin kalpleri, mü´minlerin bu davranışlarından tamamen habersizdir. Onların, bunlar dışında, birtakım kötü işleri var ki, sürekli olarak onlarla meşguldürler.
  64. Ama onların azılı elebaşlarının yakasına azabımızla yapıştığımızda hemen feryadı basarlar.
  65. Bugün boşuna feryad etmeyiniz, bizden yardım göremeyeceksiniz.
  66. Vaktiyle ayetlerimiz size okunduğunda yüzünüzü arkanıza çevirirdiniz.
  67. Ayetlerimize dudak bükerek gizli toplantılarınızda saçmalıyordunuz.
  68. Acaba onlar Kur´anı incelemediler mi? Yoksa onlara, eski atalarına gelmemiş olan bir mesaj mı geldi?
  69. Yoksa peygamberlerini tanıyamadılar da bu yüzden mi ona karşı çıkıyorlar?
  70. Yoksa onun deli olduğunu mu söylüyorlar. Hayır, O onlara gerçeği getirdi ve onların çoğu gerçekten hoşlanmıyorlar.
  71. Eğer gerçek onların keyfi arzularına uysaydı, göklerin, yerin ve gökler ile yerde bulunan canlı cansız tüm varlıkların düzeni ve dengesi bozulurdu. Aslında onlara nam ve şan bağışladık. Fakat onlar kendi nam ve şanlarına sırt dönüyorlar.
  72. Yoksa sen onlardan ücret mi istiyorsun ki? Oysa Rabb´inin sana vereceği ücret daha üstündür. O rızık verenlerin en iyisidir.
  73. Aslında sen onları doğru yola çağırıyorsun.
  74. Ama ahirete inanmıyorlar doğru yolun uzağına düşüyorlar.
  75. Eğer biz onlara acısak da başlarındaki sıkıntıyı gidersek yine azgınlıkları içinde debelenmeye ısrar ederler.
  76. Biz onların yakalarına azapla yapıştık. Fakat ne Rabb´lerine boyun eğdiler ve ne de O´na yalvardılar.
  77. Ama ağır bir azabın kapısını yüzlerine açtığımızda kurtuluş ümitlerini yitirerek ne yapacaklarını şaşırırlar.
  78. Gözü, kulakları ve gönülleri yaratıp size veren O´dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
  79. Sizi yeryüzüne yerleştiren O´dur ve O´nun huzurunda toplanacaksınız.
  80. Sizi yaratan ve öldüren O´dur. Gecenin ve gündüzün birbirini izlemesi O´nun uygulamasıdır. Hiç düşünmeyecek misiniz?
  81. Tersine onlar daha önceki sapıkların dediklerini söylediler.
  82. Biz ölüp de toprak ve kemik olduktan sonra yeniden mi diriltileceğiz?
  83. Bu tehdit şimdi bize yöneltildiği gibi daha önce atalarımıza da yöneltilmişti. Bu eskilerin masallarından başka bir şey değildir.
  84. Onlara de ki, «Eğer biliyorsanız, söyleyiniz, yeryüzü ve üzerindeki tüm varlıklar kimindir?»
  85. Sana «Allah´ındır» diyecekler. De ki; «Siz kafanızı çalıştırmayacak mısınız?»
  86. Onlara de ki; «Yedi göğün ve yüce Arş´ın Rabb´i kimdir?
  87. Sana «Bunlar Allah´ındır» diyecekler. De ki; «Siz hiç O´ndan korkmaz mısınız?
  88. Onlara de ki; «Eğer biliyorsanız, söyleyiniz; tüm varlıkların egemenliği, elinde olan, her şeyi koruyup gözeten, Fakat koruyanı ve işine karışanı olmayan kimdir?»
  89. Sana «Bu yetki Allah´a aittir» diyecekler. De ki; «O halde nasıl oluyor da yanıltılıyorsunuz?»
  90. Aslında biz onlara gerçeği sunduk, fakat onlar yalan söylüyorlar.
  91. Allah evlat edinmemiştir ve O´nun yanısıra bir başka ilah yoktur. Yoksa her ilah, kendi yaratıklarını otoritesi altına alıp bir yana gider ve biri öbürüne karşı üstünlük kurmaya çalışırdı. Allah onların bu asılsız yakıştırmalarından münezzehtir.
  92. O görünmeyeni de görüneni de bilir. O onların koştukları ortaklardan münezzehtir.
  93. De ki; «Ya Rabb´i, eğer onların tehdit edildikleri azabı eğer mutlaka bana göstereceksen.»
  94. Ya Rabb´i, beni zalimler arasında bırakma.
  95. Onlara yönelttiğimiz tehdidin gerçekleştiğini sana göstermeye elbette gücümüz yeter.
  96. Sana yaptıkları kötülüğü en iyi davranışla karşıla. Biz onların asılsız yakıştırmalarını herkesten iyi biliyoruz.
  97. De ki; «Ya Rabb´i, şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım.»
  98. Onların yanımda olmalarından da sana sığınırım, ya Rabb´i.
  99. Sonunda onlardan biri ölümün eşiğine geldiğinde der ki; «Ya Rabb´i, beni geri çeviriniz.»
  100. Ki, ihmalkâr davrandığım konularda iyi ameller işleyeyim. Asla. Bu söz, boş yere söylenmiş yararsız bir lâftır. Yeniden dirilecekleri güne kadar onların önünde geçit vermez bir engel vardır.
  101. Sura üflendiği zaman, o gün artık aralarında soy bağı kalmaz ve birbirlerine hal hatır sormazlar.
  102. Kimlerin tartıları ağır gelirse onlar kurtuluşa ermişlerdir.
  103. Kimlerin tartıları hafif kalırsa onlar kendilerini mahvetmişlerdir, çünkü sonsuza dek cehennemde kalacaklardır.
  104. Orada ateş yüzlerini yalar, bu yüzden dudakları kasılacağı için dişleri sırıtır.
  105. Ayetlerimiz size okunduğunda onları yalanlıyordunuz, öyle değil mi?
  106. Cehennemlikler derler ki; «Ey Rabb´imiz, kötü arzularımıza yenik düşerek sapık bir topluluk olduk.»
  107. Ey Rabb´imiz, bizi buradan çıkar, eğer eski tutumumuza dönersek biz gerçekten zalim oluruz.
  108. Allah, der ki; «Kesin sesinizi ve sürünün orada; bana bir şey söylemeyin.»
  109. Hani vaktiyle kullarımın bir bölümü ´Ey Rabb´imiz, biz sana inandık, bizi affeyle, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en iyisisin´ diyorlardı.»
  110. Siz onları alaya alıyordunuz. Sonunda bu tutumunuz beni anmayı size unutturdu, artık onlara hep gülüyordunuz.
  111. Bugün ben onlara sabretmelerinin karşılığını verdim, şimdi onlar kurtuluşa, mutluluğa ermişlerdir.
  112. Allah, cehennemliklere der ki; «Siz yeryüzünde kaç yıl yaşadınız?»
  113. Cehennemlikler derler ki; «Orada ya bir gün, ya da bir günden daha az yaşadık, saymış olanlara sor.»
  114. Allah, onlara der ki; «Orada az bir süre kaldınız. Keşki bunu vaktiyle bilmiş olsaydınız.»
  115. Sizi boşuna yarattığımızı ve huzurumuza döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?
  116. Egemenliğin ortaksız sahibi ve gerçek olan Allah, her türlü noksanlıktan münezzehtir; O´ndan başka ilah yoktur ve yüce Arş´ın sahibidir.
  117. Kim kanıtlayıcı bir delile dayanmadığı halde Allah´ın yanısıra başka bir ilaha taparsa onun hesabını Rabb´i görecektir. Hiç kuşkusuz kâfirler iflah olmazlar.
  118. De ki; «Beni affeyle, bana merhamet et, sen merhamet edenlerin en iyisisin.»
Yazar: Gültekin Onan - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. İnançlılar gerçekten felah bulmuştur.
  2. Onlar namazlarında huşu içinde olanlardır.
  3. Onlar, ´tümüyle boş´ şeylerden yüz çevirenlerdir.
  4. Onlar, zekata ilişkin (söz ve görevlerini mutlaka) yerine getirenlerdir.
  5. Ve onlar ırzlarını koruyanlardır.
  6. Ancak eşleri ya da sağ ellerinin sahip olduklarına karşı (tutumları) hariç; bu konuda kınanmış değillerdir.
  7. Fakat kim bundan ötesini ararsa, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.
  8. (Yine) Onlar, emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir.
  9. Onlar, namazlarını da (titizlikle) koruyanlardır.
  10. İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak onlardır.
  11. Ki onlar Firdevs (cennetlerine) de varis olacaklardır; içinde de ebedi olarak kalacaklardır.
  12. Andolsun, biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık.
  13. Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.
  14. Sonra o su damlasını bir alak olarak yarattık; ardından o alakı bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Tanrı, ne yücedir.
  15. Sonra bunun ardından siz gerçekten ölecek olanlarsınız.
  16. Sonra siz gerçekten kıyamet günü diriltileceksiniz.
  17. Andolsun, biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık; biz yaratmada gafiller değiliz.
  18. Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yeryüzünde yerleştirdik; şüphesiz biz onu (kurutup) giderme gücüne de sahibiz.
  19. Böylelikle bununla size hurmalıklardan, üzümlüklerden bahçeler, bağlar getiştirdik, içlerinde çok sayıda yemişler vardır; sizler onlardan yemektesiniz.
  20. Ve (daha çok) Tur-i Sina´da çıkan bir ağaç (türü de yarattık); o yağlı ve yiyenlere bir katık olarak bitmekte (ürün vermekte)dir.
  21. Gerçekten hayvanlarda da sizin için bir ders (ibret) vardır; karınlarının içinde olanlardan size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz.
  22. Onların üzerinde ve gemilerde taşınmaktasınız.
  23. Andolsun biz Nuh´u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik. Böylece kavmine dedi ki: "Ey Kavmim, Tanrı´ya kulluk edin. Onun dışında sizin başka tanrınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?"
  24. Bunun üzerine, kavminden küfreden önde gelenler dediler ki: "Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Tanrı (öne sürdüklerini) dilemiş olsaydı, muhakkak melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da bunu işitmiş değiliz."
  25. "O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyin."
  26. "Rabbim" dedi (Nuh) "Beni yalanlamalarına karşılık, bana yardım et."
  27. Böylelikle biz ona: "Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Nitekim bizim buyruğumuz gelip de tandır kızışınca, onun içine her (tür hayvandan) ikişer çift ile, içlerinden aleyhlerine söz geçmiş olanlar dışında ehlini (aileni) de alıp koy; zulmedenler konusunda bana muhatap olma, çünkü onlar boğulacaklardır" diye vahyettik.
  28. "Böylece sen, beraberinde olanlarla gemiye bindiğinde o zaman de ki: "Bizi o zulmeden kavimden kurtaran Tanrı´ya hamdolsun."
  29. Ve de ki: "Rabbim. Beni kutlu bir konakta indir, sen konuklayanların en hayırlısısın."
  30. Hiç şüphesiz bunda ayetler vardır ve biz gerçekten denemeden geçiririz.
  31. Sonra onların ardından bir başka insan nesli yaratıp inşa ettik.
  32. Onlara da kendi içlerinden: "Tanrı´ya ibadet edin. O´nun dışında sizin başka tanrınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?" (desin) diye içlerinden bir elçi gönderdik.
  33. Kendi kavminden, küfredip ahirete kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine dünya hayatında refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki: "Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir, kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir."
  34. "Eğer sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, siz gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz."
  35. "O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı vaadediyor?"
  36. "Heyhat, size vaadedilen şeye heyhat..."
  37. "O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz."
  38. "O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Tanrı´ya karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inançlı (olacak) değiliz."
  39. (Peygamber) Dedi ki: "Rabbim, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et."
  40. (Tanrı) Dedi ki: "Az bir süre (bekle), onlar gerçeklen pişman olacaklar."
  41. Derken, hak (ettikleri cezaya karşılık) olmak üzere, o korkunç çığlık onları yakalayıverdi. Böylece onları bir süprüntü kılıverdik. Zulmeden kavim için yıkım olsun.
  42. Sonra onların ardından başka nesiller yaratıp inşa ettik.
  43. Ümmetlerden hiçbiri, kendisine tesbit edilmiş eceli ne öne alabilir, ne erteleyebilir.
  44. Sonra birbiri peşi sıra elçilerimizi gönderdik; her ümmete kendi elçisi geldiğinde onu yalanladılar. Böylece biz de onları [yıkıma uğratıp yok etmede] kimini kiminin izinde yürüttük ve onları [tarihin anlatıp aktardığı] bir olay kıldık. İnanmayan kavim için yıkım olsun.
  45. Sonra Musa ve kardeşi Harun´u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.
  46. Firavun´a ve ileri gelen çevresine; fakat onlar büyüklendiler. Onlar, ´büyüklenen, zorba´ bir topluluktu.
  47. Dediler ki: "Bizim benzerimiz olan iki beşere mi inanacakmışız? Kaldı ki, onların kavimleri bize kullukta (kölelikte) bulunmaktadırlar."
  48. Böylece onları yalanladılar ve yıkıma uğrayanlardan oldular.
  49. Andolsun, biz Musa´ya kitabı verdik, belki onlar hidayete erer diye.
  50. Biz, Meryem´in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık ve ikisini barınmaya elverişli ve akar suyu olan bir tepede yerleştirdik.
  51. Ey elçiler, güzel ve temiz olan şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun, çünkü gerçekten ben yapmakta olduklarınızı biliyorum.
  52. İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve ben de sizin rabbinizim; öyleyse benden korkup sakının.
  53. Ancak onlar, buyruklarını kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde böldüler; her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip sevinmektedir.
  54. Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.
  55. Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla,
  56. Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller.
  57. Gerçekten, rablerine olan haşyetlerinden dolayı saygıyla korkanlar;
  58. Rablerinin ayetlerine inananlar;
  59. Rablerine ortak koşmayanlar;
  60. Ve gerçekten rablerine dönecekler diye vermekte olduklarını kalpleri ürpererek verenler;
  61. İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler.
  62. Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz; elimizde hakkı söylemekte olan bir kitap vardır ve onlar hiç bir haksızlığa uğratılmazlar.
  63. Hayır, onların kalpleri bundan dolayı bir gaflet içindedir. Üstelik onların, bunun dışında yapmakta oldukları (birtakım şeyler) vardır onlar bunun için çalışmaktadırlar.
  64. Nihayet, onların refahtan şımaran önde gelenlerini azab ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryadı basacaklar.
  65. Bugün feryad etmeyin, çünkü bizden yardım göremezsiniz.
  66. Gerçekten benim ayetlerim size okunuyordu, fakat siz topuklarınız üzerinde geri dönüyordunuz;
  67. Buna (ayetlerime) karşı büyüklük taslayarak; gece vakti de hezeyanlar sergiliyordunuz.
  68. Onlar, yine de o sözü (Kuran´ı) gereği gibi düşünmediler mi, yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
  69. Ya da kendi elçilerini tanımadılar mı ki, şimdi onu inkar ediyorlar?
  70. Yahut: "Onda bir delilik var" mı diyorlar? Hayır, o, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar.
  71. Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı. Hayır, biz onlara kendi ´şan ve şeref´ (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar.
  72. Yoksa sen onlardan haraç mı istiyorsun? İşte rabbinin haracı (dünya ve ahiret armağanı) daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
  73. Gerçekten sen onları dosdoğru olan bir yola çağırıyorsun.
  74. Ancak ahirete inanmayanlar kuşkusuz yoldan sapanlardır.
  75. Eğer onlara merhamet eder ve onlara dokunan zararı gideriverirsek, taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarını sürdürecekler.
  76. Andolsun, biz onları azabla yakalayıverdik, fakat yine de rablerine boyun eğmediler ve yakarıp yalvarmadılar.
  77. Sonunda, üzerlerine azabı şiddetli olan bir kapı açtığımızda, onlar bunun içinde şaşkına dönüp umutlarını kaybettiler.
  78. O, sizin için kulakları, gözleri ve yürekleri (efideh) inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz.
  79. O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir ve hepiniz yalnızca O´na (döndürülüp) toplanacaksınız.
  80. O, yaşatan ve öldürendir; gece ile gündüzün aykırılığı (veya ardarda gelişi) da O´nun (kanunu)dur. Yine de akletmeyecek misiniz ?
  81. Hayır; onlar geçmiştekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.
  82. Dediler ki: "Öldüğümüz, bir toprak ve bir kemik olduğumuz zaman, gerçekten biz mi diriltilecek mişiz?"
  83. "Andolsun, bu tehdit, bize ve bizden önceki atalarımıza yapılmıştı; bu, geçmişlerin uydurma masallarından başka bir şey değildir."
  84. De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin:) "Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?"
  85. "Tanrı´nındır" diyecekler. De ki: "Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?"
  86. De ki: "Yedi göğün rabbi ve büyük arşın rabbi kimdir?"
  87. "Tanrı´dır" diyecekler. De ki: "Yine de sakınmayacak mısınız?"
  88. De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Her şeyin melekutu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken kendisi korunmuyor."
  89. "Tanrı´nındır" diyecekler. De ki: "Öyleyse nasıl oluyor da böyle büyüleniyorsunuz?"
  90. Hayır, biz onlara hakkı getirdik, ancak onlar gerçekten yalancıdırlar.
  91. Tanrı, hiç bir çocuk edinmemiştir ve O´nunla birlikte hiç bir tanrı yoktur; eğer olsaydı, her bir tanrı elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (tanrıların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Tanrı, onların nitelendiregeldiklerinden yücedir.
  92. Gaybı ve müşahede edilebileni bilendir; onların ortak koştuklarından yücedir.
  93. De ki: "Rabbim, eğer onlara vaadolunan (azab)ı mutlaka bana göstereceksen "
  94. "Rabbim, bu durumda beni zulmeden kavmin içinde bırakma."
  95. Gerçek şu ki biz, onları tehdit ettiğimiz şeyi şüphesiz sana gösterme gücüne sahibiz.
  96. Kötülüğü en güzel olanla uzaklaştır; biz onların nitelendiregeldiklerini en iyi bileniz.
  97. Ve de ki: "Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından sana sığınırım."
  98. "Ve onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım rabbim."
  99. Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin."
  100. "Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım." Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde diriltilip kaldırılacaklan güne kadar bir engel (berzah) vardır.
  101. Böylece Sur´a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (üstünlük unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da.
  102. Artık kimin tartısı ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
  103. Kimin tartısı hafif gelirse, işte onlar da kendi nefslerini hüsrana uğratanlar, cehennemde de ebedi olarak kalacak olanlardır.
  104. Ateş, onların yüzlerini yalayarak yakar da onun içinde onlar, (etleri sıyrılmış olarak sırıtan) dişleriyle kalıverirler.
  105. Ayetlerim size okunuyorken, yalanlayanlar sizler değil miydiniz?
  106. Dediler ki: "Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz."
  107. "Rabbimiz, bizi (ateşin) içinden çıkar, eğer yine (inkara) dönersek, artık gerçekten zalim kimseler oluruz."
  108. Der ki: "Onun içine sinin ve benimle söyleşmeyin."
  109. "Çünkü gerçekten benim kullarımdan bir grup: "Rabbimiz, inandık, sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın" derlerdi de,"
  110. "Siz onları alay konusu edinmiştiniz; öyle ki, size benim zikrimi unutturdular ve siz onlara gülüp duruyordunuz."
  111. "Bugün ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar ´kurtuluşa ve mutluluğa´ erenlerdir."
  112. Dedi ki: "Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?"
  113. Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor."
  114. Dedi ki: "Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz,"
  115. "Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?"
  116. Hak melik olan Tanrı pek yücedir, O´ndan başka tanrı yoktur; Kerim olan arşın rabbidir.
  117. Kim Tanrı ile beraber ona ilişkin geçerli ´kesin bir kanıtı´ (burhan) olmaksızın başka bir tanrıya taparsa, artık onun hesabı rabbinin katındadır. Şüphesiz kafirler kurtuluşa eremezler.
  118. Ve de ki: "Rabbim, bağışla ve merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın."
Yazar: Hasan Basri Çantay - Kur'an Meali - Kur’an-ı Hakim Ve Meal-i Kerim
  1. Mü´minler muhakkak felah bulmuşdur (korkduklarından emîn, umduklarına nail olmuşlardır).
  2. (Öyle mü´minler) ki onlar namazlarında huşuua riaayetkârdırlar.
  3. (Öyle mü´minler) ki onlar boş (lâkırdılardan) ve fâidesiz şeylerden yüz çeviricidirler.
  4. (Öyle mü´minler) ki onlar zekât (vazîfe) lerini yapanlardır.
  5. (Öyle mü´minler) ki onlar ırzlarını koruyanlardır.
  6. Şu var ki zevcelerine, yahud sağ ellerinin mâlik olduklarına (kendi cariyelerine) karşı (olan durumları) müstesnadır. Çünkü onlar (bu takdîrde) kınanmışlar değildir.
  7. O halde kim bunların ötesini isterse şübhe yok ki onlar haddi aşanlardır.
  8. (Öyle mü´minler) ki onlar emânetlerine ve ahidlerine riaayetkârdırlar.
  9. (Öyle mü´minler) ki onlar namazlarına devam ederler.
  10. İşte onlar vâris olanların ta kendileridir.
  11. Ki onlar Firdevse vâris olacaklardır. Onlar bunun için ebedî kalıcıdırlar.
  12. Andolsun biz insanı çamurdan (süzülmüş) bir hulâsadan yaratdık.
  13. Sonra onu sarp ve metîn bir karargâhda bir nutfe yapdık.
  14. Sonra o nutfeyi bir kan pıhtısı haaline getirdik, derken o kan pıhtısını bir çiğnem et yapdık, o bir çiğnem eti de kemik (ler) e kalb etdik de o kemiklere de et giydirdik. Bil´âhare onu başka yaratılışla inşâ etdik. Suret yapanların en güzeli olan Allahın sânı (bak) ne yücedir!
  15. Sonra siz bunun arkasından hiç şübhesiz ki ölüler (olacaksınız).
  16. Sonra siz kıyamet gününde muhakkak diriltilib kaldırılacaksınız.
  17. Andolsun ki biz sizin üstünüzde yedi yol yaratdık. Biz yaratmakdan gaafiller değiliz.
  18. Gökden de yetecek kadar su indirdik de onu yerde iskân etdik. Hiç şübhesiz ki biz onu gidermiye de kaadiriz.
  19. İşte bununla sizin için hurmalıklardan, üzümlüklerden nice bağçeler, bağlar yapdık ki içlerinde sizin için bir çok yemişler vardır, onlardan yersiniz de.
  20. (Sizin için) Tuur-i sînâ´dan çıkan bir ağaç da (yaratdık) ki o (yerden) yağıyle ve yiyen kimselere bir katıkla beraber biter.
  21. Davarlarda da sizin için elbette bir ibret vardır. Karınlarının içinde bulunanlardan size içiririz. Onlarda size daha bir çok fâideler vardır. Onlardan yersiniz de.
  22. Hem onların üzerine, hem gemilerin üstüne yükledilirsiniz.
  23. Andolsun biz Nuuhu kavmine (peygamber olarak) gönderdik de dedi ki: «Ey kavmim, Allaha kulluk edin. Sizin Ondan başka hiçbir Tanrınız yokdur. (Haalâ Onun ıkaabından) sakınmayacak mısınız»?
  24. Bunun üzerine kavminden ileri gelen kâfir bir güruh (şöyle) dedi: «Bu, sizin gibi bir insandan başkası değildir. Size karşı şereflenmek, üstünlük (sağlamak) istiyor o. Eğer Allah (peygamber göndermek) dileseydi elbette (bize) melekler indirirdi. Biz evvelki atalarımızdan bunu duymadık».
  25. «Kendisinde delilik olan bir adamdan başkası değildir o! Binâen´aleyh bir zamana kadar onu gözetleyin»!
  26. (Nuuh): «Hey Rabbim, dedi, onların beni tekzîb etmelerine mukaabil sen bana yardım et».
  27. Biz de ona (şöyle) vahyetdik: «Bizim nezaaretimiz ve vahyimizle gemi yap sen. Nihayet (helaklerine) emrimiz gelib de o fırın kaynayınca ona her (nev´i hayvanlardan erkek ve dişi) ikişer çift ile aileni alıb içerisine gir. (Kavminin) içinden aleyhlerine söz geçmiş (hüküm giymiş) olanlar müstesna. O zulmedenler (in kurtulması) hakkında bana hitabda bulunma. Çünkü onlar boğul (mıya mahkûm ol) muşlardır».
  28. Artık sen, maiyyetinde bulunanlarla beraber, geminin üstüne doğrulunca (şöyle) de: «Bizi o zaalimler güruhundan selâmete erdiren Allaha hamd olsun».
  29. (Şöyle de) de: «Rabbim, beni bereketli bir menzile kondur. Sen konuklayanların en hayırlısısın».
  30. Şübhe yok ki bunda nice ibretler vardır. Biz elbette (insanları) imtihaana çekenleriz.
  31. Sonra onların ardından diğer bir nesil yaratdık.
  32. Onlara da aralarında kendilerinden bir peygamber gönderdik. «Allaha kulluk edin. Sizin Ondan başka hiçbir Tanrınız yokdur. (Haalâ azâb-ı ilâhîden) sakınmayacak mısınız?» (dedi).
  33. Onun kavminden — kendilerine dünyâ hayâtında refah verdiğimiz halde küfr (-ü inkâr) eden, âhirete kavuşmayı yalan sayan — bir gurüh dedi ki: «Bu, sizin gibi bir beşerden başkası değildir. Sizin yediklerinizden yiyor, içdiklerinizden içiyor».
  34. «Eğer kendiniz gibi bir insana boyun eğerseniz, andolsun ki, bu takdîrde siz mutlakaa hüsraana düşenlersinizdir».
  35. «Öldüğünüz ve bir toprak, bir kemik olduğunuz vakit sizin her halde (diri olarak kabirlerinizden) çıkarılmış olacağınızı mı va´d (ve tehdîd) ediyor o»?
  36. «Tehdîd olunageldiğiniz o şey ne kadar uzak, ne kadar uzak»!.
  37. «O (ya´nî hayaat) bizim (şu) dünyâ hayaatımızdan başkası değildir. Ölürüz yaşarız. (Fakat) biz (tekrar) diriltilecekler değiliz».
  38. «O, Allaha karşı yalan düzen bir adamdan başkası değildir. Biz onu tasdıyk ediciler değiliz».
  39. (O peygamber): «Rabbim, dedi, beni tekzîb etmelerine mukaabil Sen bana yardım et».
  40. Buyurdu: «Âz bir (zamanda) her halde peşîman olacaklar onlar».
  41. İşte onları o müdhiş (azâb) sayha (sı), (Allahın bir) adalet (i) olmak üzere, hemen yakalayıverdi de bir çörçöp haaline getirdik onları. Artık uzak olsun zaalimler güruhu!
  42. Sonra onların ardından da başka başka nesiller yaratdık.
  43. Hiçbir ümmet (helakleri için mukadder) vaktini beriye getiremeyeceği gibi (bundan) geri de kalamazlar.
  44. Sonra peyderpey (diğer) peygamberlerimizi gönderdik. Bir ümmete peygamberi geldikçe onu tekzîb etdiler. Biz de onlardan kimini kiminin arkasına katdık (helak etdik) ve onları hikâyeler yapdık. Artık uzak olsun îmana gelmeyecek bir kavm!
  45. (45-46) Daha sonra Musâyi ve biraderi Hârunu bunca mucizelerimizle ve apaçık hüccetimizle Fir´avne ve onun ileri gelenlerine gönderdik de (îman etmeyi bir türlü) kibirlerine yediremediler. Onlar mütekebbir ve müstebid adamlardı.
  46. (45-46) Daha sonra Musâyi ve biraderi Hârunu bunca mucizelerimizle ve apaçık hüccetimizle Fir´avne ve onun ileri gelenlerine gönderdik de (îman etmeyi bir türlü) kibirlerine yediremediler. Onlar mütekebbir ve müstebid adamlardı.
  47. Onun için dediler ki: «Kavmleri bize kulluk edib dururlarken bizim gibi iki beşere îman mı edecek misiz»?
  48. İşte onları tekzîb etdiler ve helak edilenlerden oldular.
  49. Andolsun ki biz Musâya, (kavmi) belki hidâyete kavuşurlar diye, o kitabı (Tevrâtı) verdik.
  50. Meryemin oğlunu da, anasını da (kudretimize) bir âyet (ibret) kıldık. Onları düz (ya´ni oturmıya yarar) ve akar suya mâlik bir tepede barındırdık.
  51. Ey Resuller, temîz ve halâl olan şeylerden yeyin. Güzel amel (ve hareket) lerde bulunun. Çünkü ben ne yaparsanız hakkıyle bilenim.
  52. Şu (insanlar) birtek ümmet haalinde sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Benden korkun.
  53. Fakat (o kavmler) dînlerde (muhtelif) fırkalara ayrılmak, her fırka kendi ellerindeki (nezdlerindeki dîn) ile böbürlenmek suretiyle parça parça oldular.
  54. Şimdi sen onları bir vaktâ kadar sapıklıkları içinde bırak.
  55. (55-56) Onlar kendilerine imdâd etdiğimiz (verdiğimiz) mal ve evlâd ile bizim hayırlarına acele etdiğimizi mi sanıyorlar? Hayır, onlar (işin) farkına varmıyorlar.
  56. (55-56) Onlar kendilerine imdâd etdiğimiz (verdiğimiz) mal ve evlâd ile bizim hayırlarına acele etdiğimizi mi sanıyorlar? Hayır, onlar (işin) farkına varmıyorlar.
  57. (57-58-59-60-61) Hakıykaten Rablerini büyük tanıyıb (Onun korkusuyle) rikkate gelenler, Rablerinin âyetlerine îman etmekde sebat gösterenler, Rablerine eş tutmaz olanlar, Rablerinin huzuruna döneceklerinden yürekleri kork (u ile çarp) arak vergilerini verenler (yok mu?) İşte bunlardır ki hayırlarda sür´at yarışı yaparlar ve bunlar onun için tâ önde gidenlerdir.
  58. (57-58-59-60-61) Hakıykaten Rablerini büyük tanıyıb (Onun korkusuyle) rikkate gelenler, Rablerinin âyetlerine îman etmekde sebat gösterenler, Rablerine eş tutmaz olanlar, Rablerinin huzuruna döneceklerinden yürekleri kork (u ile çarp) arak vergilerini verenler (yok mu?) İşte bunlardır ki hayırlarda sür´at yarışı yaparlar ve bunlar onun için tâ önde gidenlerdir.
  59. (57-58-59-60-61) Hakıykaten Rablerini büyük tanıyıb (Onun korkusuyle) rikkate gelenler, Rablerinin âyetlerine îman etmekde sebat gösterenler, Rablerine eş tutmaz olanlar, Rablerinin huzuruna döneceklerinden yürekleri kork (u ile çarp) arak vergilerini verenler (yok mu?) İşte bunlardır ki hayırlarda sür´at yarışı yaparlar ve bunlar onun için tâ önde gidenlerdir.
  60. (57-58-59-60-61) Hakıykaten Rablerini büyük tanıyıb (Onun korkusuyle) rikkate gelenler, Rablerinin âyetlerine îman etmekde sebat gösterenler, Rablerine eş tutmaz olanlar, Rablerinin huzuruna döneceklerinden yürekleri kork (u ile çarp) arak vergilerini verenler (yok mu?) İşte bunlardır ki hayırlarda sür´at yarışı yaparlar ve bunlar onun için tâ önde gidenlerdir.
  61. (57-58-59-60-61) Hakıykaten Rablerini büyük tanıyıb (Onun korkusuyle) rikkate gelenler, Rablerinin âyetlerine îman etmekde sebat gösterenler, Rablerine eş tutmaz olanlar, Rablerinin huzuruna döneceklerinden yürekleri kork (u ile çarp) arak vergilerini verenler (yok mu?) İşte bunlardır ki hayırlarda sür´at yarışı yaparlar ve bunlar onun için tâ önde gidenlerdir.
  62. Biz hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını teklif etmeyiz. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitab vardır. Onlar asla haksızlığa uğratılmazlar.
  63. Hayır, onların (kâfirlerin) kalbleri bundan (derin bir) cehalet içindedirler. Hem Onların bundan başka bizzat işlemekde oldukları daha nice (kötü) amel (ve hareket) leri de vardır.
  64. Nihayet refah içinde olanlarını azâb ile yakaladığımız vakit onlar hemen feryâd ve istimdâd edeceklerdir.
  65. Bu gün (bîhûde) sızlanmayın. Çünkü siz bizden (kurtulmıya) yardım edilmeyeceksiniz.
  66. (66-67) Karşınızda âyetlerimiz okunuyordu da siz bunu kibrinize yediremiyerek gerisin geri dönüyor, geceleyin de (cemâat hâlinde ve Beytin etrafında) hezeyanlarda bulunuyordunuz.
  67. (66-67) Karşınızda âyetlerimiz okunuyordu da siz bunu kibrinize yediremiyerek gerisin geri dönüyor, geceleyin de (cemâat hâlinde ve Beytin etrafında) hezeyanlarda bulunuyordunuz.
  68. Bu (hak) sözü iyice düşünmediler mi hiç? Yoksa kendilerine evvelki (atalarına) gelmeyen bir şey (bir kitab ve bir peygamber) mi geldi?
  69. Yahud kendi peygamberlerini tanımadılar da şimdi onu inkâr mı edicilerdir onlar?
  70. Yoksa «Onda bir delilik var» mı diyorlar? Bil´akis o (peygamber) onlara hakkı (Kur´ânı) getirmişdir. (Fakat) onların çoğu hakkı çirkin görenlerdir.
  71. Eğer Hak onların hevâ (ve heves) lerine tâbi´ olsaydı göklerde, yerde ve bunların içinde bulunan kimseler muhakkak ki fesada uğrar (nizaamından çıkar) dı. Hayır, biz onlara (ancak) zikir (ve şeref) lerini getirdik. Onlarsa kendilerinin (bu) zikrinden yüz çeviricidirler.
  72. Yoksa sen onlardan bir hare (ücret) mi istiyorsun?! İşte Rabbinin harcı! (O) daha hayırlıdır. O, rızk verenlerin en hayırlısıdır.
  73. Hakıykatde sen onları doğru bir yola da´vet ediyorsun.
  74. Âhirete îman etmez olanlar, mutlakaa (doğru) yoldan sapanlardır.
  75. Eğer biz onlara acıyıb da kendilerindeki zararı giderecek olursak yine serseriyâne azgınlıklarında muhakkak devam ve inâd edeceklerdir.
  76. Andolsun ki biz onları (evvelce de açlık) azâb (ı) ile yakaladık da yine Rablerine baş eğmediler. Onlar yalvarıb yakarmazlar.
  77. Nihayet üzerlerine azâbı çetin bir kapı açdığımız vakit (görürsün ki) onlar bunun içinde ümidsizlikle dönüb kalmışlardır.
  78. O, sizin için o kulakları, o gözleri, o gönülleri yaratandır. (Böyle iken) ne az şükredersiniz!
  79. O, sizi yer (yüzün) de yaratıb türetendir. Hepiniz ancak Ona (dönüb) toplanacaksınız.
  80. O, hem dirilten, hem öldürendir. Gece ile gündüzün ihtilâfı da Onun (eseri) dir. Haalâ aklınızı kullanmayacak mısınız?
  81. Hayır, onlar evvelkilerin dediği gibi dediler.
  82. Onlar «Öldüğümüz ve bir toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, hakıykaten biz mi diriltilib kaldırılacakmışız?» demişlerdi.
  83. «Andederiz ki bize de, atalarımıza da daha önce bu va´d olunmuşdur. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir».
  84. (Sen Habîbim, onlara) de ki: «Kimindir o yer ve ondaki (bütün mahlûk) lar, biliyor musunuz»?
  85. «Allahındır» diyecekler. «O halde iyiden iyi düşünüb de ibret almaz mısınız siz? de.
  86. (Yine) de ki: «Kim o yedi göğün Rabbi ve o büyük arşın saahibi»?
  87. (Yine bunlar) «Allahındır» diyecekler. Sen de (şöyle) de: «Öyledir de (Allahdan başkasına tapmakdan) sakınmaz mısınız»?
  88. De ki: «Her şey´in mülk (-ü tasarruf) u elinde bulunan kimdir, ki dâima O himaaye ediyor, kendisi asla himayeye muhtâc olmuyor? (Haydi söyleyin) biliyorsanız».
  89. (Buna karşı da yine «Hepsi) Allahındır» diyecekler. De ki: «O halde nasıl olub da böyle büyüleniyorsunuz»?
  90. Hayır, biz onlara hakıykatı getirdik. Onlarsa muhakkak yalancıdırlar.
  91. Allah hiçbir evlâd edinmemişdir. Onunla birlikde hiçbir Tanrı da yokdur. (Öyle olsaydı) bu takdîrde elbette her Tanrı kendi yaratdığını (sürükler) götürür ve elbette kimi kiminin üstüne çıkıb (galebe edib) yükselirdi. Allah, onların bütün vasf (-u isnâd) etdiklerinden münezzehdir.
  92. (Öyle Allah ki) gizliyi de, aşikârı da bilendir O. İşte O, (kâfirlerin kendisine) katdıkları eşlerden (münezzehdir), çok yücedir.
  93. De ki: «Rabbim, eğer onların tehdîd edilmekde oldukları (azâbı) herhalde bana göstereceksen»,
  94. «O halde, Rabbim, beni zaalimler güruhunun içinde bırakma».
  95. Hakîkat, biz onlara va´d (ve tehdîd) etdiğimizi sana göstermiye de elbette kaadiriz.
  96. Sen kötülüğü en güzel (haslet) le defet. Biz onların neler vasf etmekde olduklarını çok iyi bileniz.
  97. Ve de ki: «Rabbim, şeytanların dürtüşdürmelerinden (vesveselerinden) sana sığınırım».
  98. «Rabbim, onların huzuurumda bulunmalarından sana sığınırım».
  99. Nihayet onlardan her birine ölüm gelib çatınca (tekrar tekrar şöyle) diyecekdir: «Rabbim, beni (dünyâye) geri gönder».
  100. Tâki ben zaayi´ etdiğim (ömrüm) mukaabilinde iyi amel (ve hareket) de bulunayım». Hayır, onun söylediği bu söz (hakıykatde) boş lâfdan ibâretdir, önlerinde ise diriltilib kaldırılacakları güne kadar (kalmalarına mâni) bir engel vardır.
  101. Suur´a üfürüldüğü zaman da artık aralarında o gün (böbürlenecekleri) soyları soplar (ı) olmadığı gibi (birbirinin haalini) de soruşmazlar onlar.
  102. Artık kimin (sevab) tartıları ağır gelirse onlar korkduklarından emîn, umduklarına nail olanların ta kendileridir.
  103. Kimin de tartıları hafîf gelirse onlar kendilerine yazık edenlerdir. (Onlar) cehennemde ebedî kalıcıdırlar.
  104. (Cehennemin) ateş (i) yüzlerine vurub yakacak, orada onlar, dişleri sırıtıb, kalacakdır.
  105. (Onlara şöyle denilecek:) Karşınızda âyetlerim okunurken onları tekzîb eden siz değil miydiniz?
  106. Dediler (diyecekler): «Ey Rabbimiz, bedbahtlığımız bize galebe etmişdi. Doğru yoldan sapanlar güruhu idik biz».
  107. «Ey Rabbimiz, bizi buradan çıkar. Eğer (yine küfre) dönersek artık hiç şübhesiz ki biz zaalimlerizdir».
  108. (Şöyle) buyurdu (buyuracak): «Yıkılıb gidin içerisine! Bana (bir şey) söylemeyin».
  109. Çünkü kullarımdan bir zümre vardır ki onlar: «Ey Rabbimiz, îman etdik. Bizi yarlığa, bizi esirge. Sen esirgeyenlerin en hayırlısısın» derlerken,
  110. Siz onları eğlence edindiniz. Hattâ bu, beni hatırlamayı size unutdurdu. Siz onlara (istihza ile) gülüyordunuz.
  111. Ben (sizin o istihza ve ezalarınıza) sabr (ve tehammül) etdiklerine mukaabil bugün onları (mü´minleri) mükâfatlandırdım. Şübhesiz ki onlar muradlarına erenlerin ta kendileridir.
  112. Buyurdu (buyuracak :) «Yerde kaç yıl kaldınız»?
  113. Dediler (diyecekler): «Bir gün, yahud bir günün bir kısmı (müddetle) kaldık. Sayanlara sor şimdi».
  114. Buyurdu (buyuracak) ki: «Az bir zamandan (fazla) kalmadınız! (Cehennemde kalacağınız ebedî zamanları) hakıykaten bir bilseydiniz».
  115. «Ya sizi ancak boş yere yaratdığımızı ve sizin hakıykaten bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız»?
  116. (Kayıdsız şartsız) mülk (ve tasarruf) ancak kendi hakkı olan Allah (böyle abes ve zâtine yakışmayacak şeylerden) çok yücedir. Ondan başka hiçbir Tanrı yokdur. Arş-ı kerîmin Rabbidir (O).
  117. Kim Allah ile beraber diğer bir Tanrıya, bunu (isbat edecek) hiçbir delili olmamasına rağmen, taparsa onun hesabı (cezası) ancak Rabbi nezdindedir. Hakıykat şudur ki kâfirler korkduklarından emîn, umduklarına nail olamıyacaklardır.
  118. (Habîbim) de ki: «Ey Rabbim, (mü´minleri) yarlığa, esirge. Sen acıyanların en hayırlısısın».
Yazar: İbni Kesir - Büyük Kuran Tefsiri
  1. Mü´minler; gerçekten felah bulmuşlardır.
  2. Ki onlar; namazlarında huşu´ içindedirler.
  3. Ki onlar; boş sözlerden yüz çevirirler.
  4. Ki onlar; zekatlarını verirler.
  5. Ki onlar; ırzlarını korurlar.
  6. Sadece eşleri ve sağ ellerinin malik oldukları müstesnadır. Doğrusu onlar; bunun için de kınanacak değildirler.
  7. Kim de bundan başkasını ararsa; işte onlar, haddi aşanlardır.
  8. Ki onlar; emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler.
  9. Ki onlar; namazlarını korurlar.
  10. İşte onlar; varis olanlardır.
  11. Onlar ki; Firdevs´e varis olacaklardır ve orada ebedi kalıcıdırlar.
  12. Andolsun ki; Biz, insanı; çamurdan, süzme bir özden yarattık.
  13. Sonra da onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik.
  14. Sonra nutfeyi bir kan pıhtısı haline getirdik. Derken o kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık. Bir çiğnemlik et parçasını kemik olarak yarattık. Kemiklere de et giydirdik. Ve sonra onu apayrı bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli olan Allah´ın şanı ne yücedir.
  15. Sonra siz, bunun arkasından hiç şüphesiz ki öleceksiniz.
  16. Sonra siz, kıyamet gününde muhakkak diriltileceksiniz.
  17. Andolsun ki; biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmadan gafiller değiliz.
  18. Gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yerde durdurduk. Şüphesiz Biz; onu gidermeye de kadiriz.
  19. Onunla sizin için hurmalıklardan, üzümlüklerden nice bağlar ve bahçeler yaptık ki içlerinde sizin için bir çok yemişler vardır. Onlardan yersiniz
  20. Tur-u Sina´da yetişen, yiyenlere yağ ve katık veren bir ağaç da var ettik
  21. Davarlarda da sizin için elbette bir ibret vardır. Onların karınlarındakinden size içiririz. Sizin için onlarda daha bir çok faydalar vardır. Ve onlardan yersiniz de.
  22. Hem onların üzerinde, hem de gemilerin üstünde taşınırsınız.
  23. Andolsun ki; Nuh´u kavmine gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim, Allah´a kulluk edin. O´ndan başka tanrınız yoktur, sakınmaz mısınız?
  24. Bunun üzerine kavminin önde gelen kafirlerinden bir grup dediler ki: Bu, sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Sizden üstün olmak istiyor. Şayet Allah dilemiş olsaydı; melekler indirirdi. İlk atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik.
  25. O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir. Bir süreye kadar onu gözetleyin.
  26. O da: Rabbım, beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et, dedi.
  27. Ona vahyettik ki: Gözetimimiz altında sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap. Buyruğumuz gelip de sular kaynayınca her cinsten ikişer çiftive aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu alıp gemiye bindir. Zalimler için bana başvurma. Çünkü onlar boğulacaklardır.
  28. Sen ve beraberindekiler, gemiye yerleşince: Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah´a hamdolsun, de.
  29. Ve de ki: Rabbım; beni mübarek bir yere indir. Ve Sen indirenlerin en hayırlısısın.
  30. Şüphesiz ki bunda ayetler vardır. Biz, elbette deneyenleriz.
  31. Bunların ardından başka bir nesil yarattık.
  32. Onlara da kendilerinden: Allah´a ibadet edin, O´ndan başka tanrınız yoktur. Hala sakınmayacak mısınız? diyen bir peygamber gönderdik.
  33. Onun kavminden; kendilerine dünya hayatında rızık verdiğimiz halde küfr ederek ahirete kavuşmayı yalanlayan ileri gelenler dediler ki: Bu, sizin gibi bir beşerden başka bir şey değildir. Sizin yediklerinizden yiyor, içtiklerinizden içiyor.
  34. Eğer kendiniz gibi bir insana boyun eğecek olursanız; hüsrana uğrayacağınızda hiç şüphe yoktur.
  35. Öldüğünüz ve bir toprak, bir kemik olduğunuz zaman tekrar dirilmenizi mi vaad ediyor?
  36. Vaad edildiğiniz şey ne kadar uzak, hem de ne kadar uzak.
  37. Hayat ancak bu dünyadakidir. Ölürüz, yaşarız. Ama tekrar diriltilecek değiliz.
  38. O, sadece Allah´a karşı yalan uyduran biridir. Biz ona inanacak değiliz.
  39. O peygamber: Rabbım, beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et, dedi.
  40. Allah da buyurdu ki: Az sonra pişman olacaklar.
  41. Gerçekten onları müthiş bir çığlık yakaladı. Ve onları bir süprüntü yığını haline getirdik. Zulmeden kavim uzak olsun.
  42. Sonra bunların ardından başka bir nesil yarattık.
  43. Hiç bir ümmet, kendi süresini öne de alamaz, geriye de bırakamaz.
  44. Sonra birbiri ardı sıra peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete peygamber geldikçe onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardı sıra yok edip hepsini birer söylenti yaptık. İnanmayan bir kavim uzak olsun.
  45. Sonra Musa´yı ve kardeşi Harun´u ayetlerimizle ve apaçık delillerle gönderdik.
  46. Firavun´a ve erkanına. Bunun üzerine büyüklük tasladılar. Zaten mağrur bir topluluktular.
  47. Bu yüzden dediler ki: Kavimleri bize kulluk edip dururken, bizim gibi şu iki insana mı inanacağız?
  48. Onları yalanladılar ve bu yüzden helake uğratılanlardan oldular.
  49. Andolsun ki; doğru yola gelsinler diye Musa´ya Kitab´ı verdik.
  50. Biz; Meryem´in oğlunu da, annesini de bir ayet kıldık. Her ikisini de sulak, oturmaya elverişli yüksek bir yere yerleştirdik.
  51. Ey peygamberler; temiz şeylerden yeyin ve salih amel işleyin. Doğrusu Ben; yaptığınızı bilirim.
  52. Şüphesiz bu; bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabb´ ınızım. Ben´den korkun.
  53. Ama onlar işlerini kendi aralarında bölük bölük ayırdılar. Her bölük kendi tuttuğu yoldan memnundur.
  54. Bir süreye kadar onları kendi sapıklıklarıyla başbaşa bırak.
  55. Zannederler mi ki; kendilerine mal ve oğullar vermekle,
  56. İyiliklerde onlar için acele davranmaktayız. Hayır farkında değiller.
  57. Muhakkak ki Rabblarından korktukları için titreyenler,
  58. Ve Rabblarının ayetlerine inananlar,
  59. Ve Rabblarına şirk koşmayanlar,
  60. Ve Rabblarına döneceklerinden kalbleri ürpererek vermeleri gerekenleri verenler,
  61. İşte onlar; hayırlara koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler.
  62. Biz, hiç kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemeyiz. Katımızda gerçeği konuşan bir kitab vardır. Ve onlar asla haksızlığa uğratılmazlar
  63. Hayır, onların kalbleri bundan habersizdir. Onların bundan başka da yapageldikleri işler vardır.
  64. En sonunda onların refahla şımaranlarını azabla yakaladığımız zaman hemen feryad ederler.
  65. Feryad etmeyin bugün. Doğrusu siz, katımızdan bir yardım görmezsiniz.
  66. Ayetlerimiz size okunuyordu da siz, ona arkanızı dönüyordunuz.
  67. Büyüklük taslıyor, gece ağzınıza geleni söylüyordunuz.
  68. Söyleneni düşünmediler mi hiç? Yoksa onlara, daha önce geçen atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
  69. Yoksa peygamberlerini tanımadılar da onun için mi inkar ediyorlar?
  70. Yahut; onda bir delilik var mı diyorlar? Hayır, o kendilerine hak ile gelmiştir. Ama onların çoğu haktan hoşlanmamaktadırlar.
  71. Şayet hak, onların heveslerine uysaydı; gökler, yer ve onlarda bulunanlar muhakkak bozulup giderdi. Hayır, Biz onlara kendi zikirlerini getirdik. Ama onlar zikirlerinden yüz çeviriyorlar.
  72. Yoksa sen, onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabbının ecri daha hayırlıdır. Ve O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
  73. Aslında sen, onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.
  74. Ama ahirete inanmayanlar, mutlaka bu yoldan sapmaktadırlar.
  75. Şayet Biz, onlara acısak ve başlarındaki sıkıntıyı gidersek yine de azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlar.
  76. Andolsun ki Biz, onları azabla yakaladık. Ama yine de Rabblarına boyun eğmediler. Onlar yalvarıp yakarmazlar.
  77. Sonunda onlara şiddetli bir azab kapısı açtığımızda şaşkına dönüp ümitsiz kalıverdiler
  78. Sizin için kulaklar, gözler ve kalbler var eden O´dur. Ne de az şükrediyorsunuz.
  79. Sizi yeryüzünde yaratıp türeten O´dur. Ve O´nun huzurunda toplanacaksınız
  80. Dirilten de, öldüren de O´dur. Geceyle gündüzün birbiri ardı sıra gelmesi de O´nun emrine bağlıdır. Hala düşünmez misiniz?
  81. Hayır, onlar yine de öncekilerin dediklerini derler.
  82. Onlar demişlerdi ki: Ölüp de toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltileceğiz?
  83. Andolsun ki biz, ve daha önce de atalarımız bununla tehdit edilmişti. Bu eskilerin masallarından başka bir şey değildir.
  84. De ki: Yer ve onda bulunanlar kimindir? Biliyorsanız söyleyin.
  85. Allah´ındır, diyecekler. Öyleyse ibret almaz mısınız? de.
  86. De ki: Yedi göğün Rabbı ve yüce Arş´ın Rabbı kimdir?
  87. Allah´tır, diyecekler. Öyleyse sakınmaz mısınız? de.
  88. De ki: Her şeyin hükümranlığı elinde olan, barındıran, ama barındırılmaya asla muhtaç olmayan kimdir?
  89. Allah´tır, diyecekler. Öyleyse nasıl aldanıyorsunuz? de.
  90. Hayır, Biz, onlara gerçeği getirdik. Ama onlar muhakkak yalancılardır.
  91. Allah, hiç bir çocuk edinmemiştir ve O´nunla birlikte hiç bir ilah da yoktur. Olsaydı; o zaman, her ilah, kendi yarattığını alıp götürür ve birbirinden üstün çıkmaya çalışırlardı. Allah, onların nitelendirdiklerinden mğünezzehtir.
  92. O, görüleni de, görülmeyeni de bilir. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir.
  93. De ki: Rabbım, onların tehdit olundukları şeyi bana mutlaka göstereceksen,
  94. Rabbım, o zaman beni zalimler güruhunun içinde bulundurma.
  95. Biz, onlara vaad ettiğimizi sana göstermeye elbette kadiriz.
  96. Sen, kötülüğü en güzel ile sav. Onların nitelendirmekte olduklarını Biz, çok daha iyi biliriz.
  97. Ve de ki: Rabbım, şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım.
  98. Rabbım, onların huzurumda bulunmalarından Sana sığınırım.
  99. Onlardan birine ölüm geldiği vakit der ki: Rabbım, beni geri döndür.
  100. Belki yapmadan bıraktığımı tamamlar ve salih amel işlerim. Hayır, bu söylediği, sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında onları geriye dönmekten alıkoyan bir berzah vardır.
  101. Sur´a üflendiği zaman; o gün, artık aralarındaki soy yakınlığı fayda vermez. Birbirlerine bir şey de soramazlar.
  102. Tartıları ağır gelenler; işte onlar, felaha ermiş olanların kendileridir.
  103. Kimin de tartıları hafif gelirse; işte onlar, kendilerine yazık edenlerdir, cehennemde ebedi kalırlar.
  104. Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır.
  105. Ayetlerim size okunurken, onları yalanlayanlar siz değil miydiniz?
  106. Derler ki: Rabbımız, bedbahtlığımız bizi yenmişti. Sapıklar topluluğu olmuştuk.
  107. Rabbımız, bizi buradan çıkar, tekrar dönersek doğrusu zulmetmiş oluruz.
  108. Buyurdu ki: Yıkılıp gidin içerisine. Benimle konuşmayın.
  109. Çünkü kullarımdan bir zümre vardı ki, onlar: Rabbımız, inandık, artık bağışla bizi, merhamet et bize. Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın, diyordu.
  110. Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Öyle ki size Benim zikrimi unutturdular. Ve siz, onlara hep gülüyordunuz.
  111. Sabrettiklerinden dolayı bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar, kurtuluşa erenlerin kendileridir.
  112. Buyurdu ki: Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?
  113. Bir gün veya daha az bir süre kaldık, sayanlara sor, dediler.
  114. Buyurdu ki: Çok az bir süre kaldınız. Keşki bilseydiniz.
  115. Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize hiç döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?
  116. Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. O´ndan başka hiç bir tanrı yoktur ve O, yüce Arş´ın Rabbıdır.
  117. Kim, başka bir tanrıya taparsa; onun hiç bir delili yoktur ve onun hesabı Rabbının katındadır. Gerçek şu ki, kafirler felah bulamazlar.
  118. De ki: Rabbım, mağfiret et, merhamet et. Sen, merhamet edenlerin en hayırlısısın.
Yazar: İskender Ali Mihr - Kur'ân-ı Kerim Lafz-ı ve Ruhu Tefsiri
  1. Mü´minler felâha ermiştir.
  2. Onlar, namazlarında huşû duyanlardır.
  3. Ve onlar, boş şeylerden yüz çevirenlerdir.
  4. Ve onlar, zekâtı verenlerdir.
  5. Ve onlar, iffetlerini (ırzlarını) koruyanlardır.
  6. Zevcelerine veya ellerinin altında sahip olduklarına (cariyelerine karşı davranışları) hariç. O taktirde muhakkak ki onlar, levmedilmiş (kınanmış) değildirler.
  7. Artık kim bunun ötesinde bir şey isterse o taktirde onlar, haddi aşanlardır.
  8. Ve onlar, emanetlerine ve ahdlerine riayet edenlerdir (uyanlar, sadık olanlardır).
  9. Ve onlar, salâvâtlarını (namazlarını) muhafaza edenler (devam ettirenler)dir.
  10. İşte onlar, varis olanlardır (mirasın sahipleridir).
  11. Onlar, firdevs cennetine varis olacaklardır. Onlar, orada ebedî kalacaklardır.
  12. Ve andolsun ki Biz, insanı balçığın (nemli organik ve inorganik toprağın) özünden yarattık.
  13. Sonra onu, mekin (sağlam) bir yerde karar kılmış (yerleşmiş) bir nutfe kıldık.
  14. Sonra da nutfeden (bir noktadan rahim duvarına bağlı) bir alaka yarattık. Sonra alakadan bir çiğnem et (görünümünde) bir mudga yarattık. Bundan sonra mudgadan kemikleri yarattık. Daha sonra kemiklere et giydirdik (üzerini et ile kapladık). Daha sonra da onu, başka bir yaratışla inşa ettik (şekillendirdik). İşte böyle Allah, Mübarek´tir, En Güzel Yaratıcı´dır.
  15. Sonra muhakkak ki siz, mutlaka meyid olacaksınız (öleceksiniz).
  16. Muhakkak ki siz, kıyâmet günü diriltileceksiniz.
  17. Ve andolsun ki Biz, sizin üzerinizde 7 yol yarattık ve Biz, yaratmaktan gâfil değiliz.
  18. Ve Biz, semadan takdir edilmiş miktarda su indirdik. Böylece onu(nla) yeryüzünde (göller, nehirler, denizler) oluşturduk. Ve muhakkak ki Biz, onu elbette (buharlaştırarak) gidermeye kaadiriz.
  19. Böylece onunla, sizin için hurma ve üzüm bahçeleri inşa ettik (oluşturduk). Orada sizin için onların pekçok meyveleri vardır ve onlardan yersiniz.
  20. Ve Turi Sina´da yetişen bir ağaç vardır ki, yağ çıkarır. Ve (o), yiyenler için bir katıktır.
  21. Ve muhakkak ki hayvanlarda, sizin için ibret vardır. Onların karınlarındaki şeyden size içiririz. Ve onda, sizin için çok menfaatler (faydalar) vardır ve ondan yersiniz.
  22. Ve onların (hayvanların) üzerinde ve gemilerin üzerinde taşınırsınız.
  23. Ve andolsun ki Nuh (A.S)´ı kendi kavmine gönderdik. O zaman (onlara): “Ey kavmim! Allah´a kul olun. Sizin için O´ndan başka İlâh yoktur. Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız (Allah´a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” dedi.
  24. Onun kavminden kâfir olanların ileri gelenleri: “Bu, sizin gibi beşerden (insandan) başka bir şey değil. Size üstün gelmek (hükmetmek) istiyor. Ve eğer Allah dileseydi mutlaka melekler indirirdi. Atalarımızdan bunun hakkında bir şey işitmedik.” dediler.
  25. O ancak cinnet getirmiş bir adamdır. O halde, onu belli bir süre bekleyin (gözetim altında tutun)!
  26. (Nuh A.S) dedi ki: “Rabbim, beni yalanladıkları için bana yardım et.”
  27. Böylece ona, gözümüzün önünde (Bizim denetimimizde) ve vahyimizle bir gemi yapmasını vahyettik. Böylece emrimiz geldiği ve tennur kaynadığı zaman hemen ona (gemiye) her çiftten ikişer tane ve ehlini bindir. Onlardan, haklarında bir söz (hüküm) geçenler hariç. Ve zulmedenler hakkında Bana hitap etme (onlar için bir şey, bir af isteme). Muhakkak ki onlar, boğulacak olanlardır (boğulmalarına daha önce hükmedilmiş olanlardır).
  28. Böylece sen ve seninle beraber olan kimseler, gemiye bindiğiniz zaman: “Zalim kavimden bizi kurtaran Allah´a hamdolsun.” de.
  29. Ve de ki: “Rabbim, beni mübarek bir inişle indir. Ve Sen, indirenlerin en hayırlısısın.”
  30. Elbette bunda âyetler vardır. Ve muhakkak ki Biz, imtihan edenleriz.
  31. Sonra da onların arkasından başka bir nesil yarattık.
  32. Böylece Biz, onlara, onların içinde, onlardan resûl gönderdik, Allah´a kul olsunlar, diye. Sizin, O´ndan başka İlâhınız yoktur. Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız (Allah´a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?
  33. Ve onun kavminden kâfirlerin ileri gelenleri, ahirete mülâki olmayı (Allah´a mülâki olmayı) yalanlayanlar ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kimseler: “Bu, sizin gibi beşerden (insandan) başka bir şey değil. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, sizin içtiğiniz şeylerden içiyor.” dediler.
  34. Ve eğer siz, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz muhakkak ki siz, o zaman mutlaka hüsrana düşenler olursunuz.
  35. Öldüğünüz ve toprak olduğunuz, kemik (haline) geldiğiniz zaman sizin, mutlaka (topraktan) çıkarılacağınızı mı size vaadediyor?
  36. Yazık, yazık size vaadedilen şeye.
  37. O (hayat), sadece dünya hayatıdır. Ölürüz ve yaşarız. Ve Biz, beas edilecek (yeniden dirilecek) değiliz.
  38. O (Resûl), ancak Allah´a yalanla iftira eden bir adamdır. Ve biz, O´na inananlar değiliz.
  39. (Resûl): “Rabbim, beni yalanlamaları sebebiyle bana yardım et.” dedi.
  40. (Allah): “Az (kısa zamanda) onlar mutlaka nadim (pişman) olacaklar.” dedi.
  41. Böylece hak ile (hakettikleri) bir sayha onları aldı (yakaladı). Onları gusa kıldık (zerreler haline getirdik). Artık zalim kavim, (Allah´ın rahmetinden) uzak olsun.
  42. Sonra onların arkasından başka nesiller yarattık.
  43. (Hiç)bir ümmet, ecelini (süresini) erkene alamaz ve tehir edemez.
  44. Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü´min olmayan kavim (Allah´ın rahmetinden) uzak olsun.
  45. Sonra Hz. Musa´yı ve kardeşi Hz. Harun´u, âyetlerimizle ve apaçık sultanla (Tevrat´la) gönderdik.
  46. (Hz. Musa´yı ve Hz. Harun´u), firavun ve onun ileri gelenlerine (gönderdik). Fakat onlar, kibirlendiler (büyüklendiler). Ve âlîn (mağrur, zorba) bir kavim oldular.
  47. Sonra dediler ki: “Bizim gibi iki beşere (Hz. Musa ve Hz. Harun´a), îmân mı edelim? Ve onların ikisinin (Musa ve Harun A.S´ın) kavmi, bize kul (köle) olmasına rağmen.”
  48. Böylece ikisini de yalanladılar. Ve helâk edilenlerden oldular.
  49. Ve andolsun, Hz. Musa´ya kitap verdik ki böylece onlar, hidayete ersinler.
  50. Ve Hz. Meryem oğlunu (Hz. İsa´yı) ve onun annesini âyet (mucize) kıldık. Ve akan suyu olan ve barınmaya müsait yüksek bir tepeye, ikisini yerleştirdik.
  51. Ey resûller! Tayyib (temiz, helâl ni´metlerden) yeyiniz. Ve salih (nefsi tezkiye edici) amel yapınız. Muhakkak ki Ben, yaptığınız şeyleri en iyi bilenim.
  52. Ve muhakkak ki bu sizin ümmetiniz, tek bir ümmettir. Ve Ben, sizin Rabbinizim. Öyleyse Bana karşı takva sahibi olun (Bana ulaşmayı dileyin).
  53. Fakat onlar, (dînin) emirlerini kendi aralarında kısımlara (fırkalara) ayırarak böldüler. Grupların hepsi, kendilerindeki (kabul ettikleri) ile ferahlanırlar.
  54. Artık onları, kendi dalâletleri içinde belli bir süreye kadar terket.
  55. Mal ve oğullarla onları desteklediğimizi mi sanıyorlar?
  56. Onlara hayırları çabuklaştırdığımızı (mı sanıyorlar)? Hayır, onlar farkında değillerdir.
  57. Muhakkak ki onlar, Rab´lerinin haşyetinden korkanlardır.
  58. Ve onlar, Rab´lerinin âyetlerine îmân ederler.
  59. Ve onlar, Rab´lerine şirk koşmazlar.
  60. Ve onlar vereceklerini verirler. Onlar, Rab´lerine geri dönenler (ulaşanlar) olduğundan onların kalpleri titrer.
  61. İşte onlar hayırlarda yarışırlar. Ve onlar, onda (hayırlarda) öne geçenlerdir.
  62. Ve (hiç) kimseyi gücünün (kapasitesinin, yapabileceğinin) dışında (ötesinde) mükellef (sorumlu) tutmayız. Nezdimizde, hakkı söyleyen bir kitap (hayat filmi) vardır. Ve onlar zulmedilmezler.
  63. Hayır, onların kalpleri bundan dolayı gaflette (dalâlette)dir. Ve onların bundan başka yaptıkları amelleri (de) vardır. Onlar, onu yapanlardır.
  64. Onların refahta olanlarını azapla aldığımız zaman (o zaman) onlar, yalvarıp bağırarak yardım isterler.
  65. O gün yalvarıp bağırarak yardım istemeyin. Muhakkak ki Bizim tarafımızdan, size yardım edilmez.
  66. Âyetlerimiz size tilâvet edilmişti (okunmuştu). O zaman siz, topuklarınız üzerinde geri dönüp kaçmıştınız.
  67. (Siz), ona (âyetlerime) kibirlenenlerdiniz. Gece toplanarak (âyetlerim hakkında) saçma sapan konuşuyordunuz.
  68. Onlar hâlâ sözü düşünmediler mi (mânâsına varmadılar mı, anlamadılar mı)? Yoksa onlara, atalarına gelmemiş olan (bir şey) mi geldi?
  69. Yoksa onlar, resûllerini tanımadılar mı (kabul etmediler mi)? Bu durumda onlar, onu (resûlü) inkâr edenlerdir.
  70. Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır (o), onlara hak ile geldi. Ve onların çoğu hakkı kerih görenlerdir.
  71. Ve Hakk, onların hevalarına tâbî olsaydı semalar, yeryüzü ve onların içinde olanlar mutlaka fesada uğrardı. Hayır, onlara zikirlerini getirdik. Fakat onlar, zikirlerinden yüz çevirenlerdir.
  72. Yoksa onlardan harc (ücret) mi istiyorsun? Oysa Rabbinin harcı (ücreti) daha hayırlıdır. Ve O, rızıklandıranların en hayırlısıdır.
  73. Ve muhakkak ki; sen, mutlaka onları Sıratı Mustakîm´e davet ediyorsun.
  74. Ve muhakkak ki ahirete (Allah´a hayatta iken ulaşmaya) inanmayanlar, mutlaka yoldan (Sıratı Mustakîm´den) sapanlar (dalâlette olanlar)dır.
  75. Ve eğer onlara rahmet (merhamet) edip, onlara zarar (sıkıntı, kıtlık) veren şeyi giderseydik, mutlaka şaşkın bir halde azgınlıklarında devam ederlerdi.
  76. Ve andolsun ki onları, azaba aldık (azaba uğrattık). Fakat onlar, Rab´lerine boyun eğmediler ve yalvarıp dua etmediler.
  77. Nihayet onların üzerine şiddetli azap kapısını açınca, o zaman onlar ümitsizlik içinde (ümitsizliğe düşenler) oldular.
  78. Ve sizin için işitme hassası, görme hassası ve fuad hassası (idrak hassası) inşa eden (yaratan) O´dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
  79. Ve sizi, arzda (yeryüzünde) yaratıp çoğaltan, yayan O´dur. Ve O´na haşrolunacaksınız (döndürüleceksiniz).
  80. Ve hayat veren ve öldüren, O´dur. Ve gece ve gündüzün ihtilâfı (karşılıklı dönüşümü), O´na aittir (O´nun hükmüdür). Hâlâ akıl etmez misiniz?
  81. Hayır, onlar, evvelkilerin söylediklerinin aynısını söylediler.
  82. “Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı? Gerçekten, mutlaka biz beas mı edileceğiz (yeniden mi diriltileceğiz)?” dediler.
  83. Andolsun ki bu, bize vaadedildi ve daha önce de babalarımıza. Bu ancak evvelkilerin efsaneleridir.
  84. De ki: “Arzın (yeryüzünün) ve onun içindekilerin kimin olduğunu eğer biliyorsanız (söyleyin).”
  85. “Allah´ındır.” diyecekler. De ki: “Hâlâ tezekkür etmeyecek misiniz (akıl etmeyecek misiniz)?”
  86. De ki: “Yedi kat göklerin Rabbi ve arşil azîmin Rabbi kimdir?”
  87. “Allah´ındır.” diyecekler. De ki: “Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız?”
  88. De ki: “Şâyet biliyorsanız (söyleyin) herşeyin mülkü (yönetimi, idaresi) elinde olan ve koruyan (himaye eden) ve Kendisi korunmaya ihtiyacı olmayan kimdir?”
  89. “Allah´ındır (Allah´tır).” diyecekler. De ki: “Öyleyse nasıl aldatılıyorsunuz?”
  90. Hayır, onlara hakkı getirdik. Ve muhakkak ki onlar, gerçekten tekzip edenlerdir (yalanlayanlardır).
  91. Allah çocuk edinmemiştir. Ve O´nunla beraber (başka) bir ilâh (hiç) olmamıştır. Öyle olsaydı bütün ilâhlar mutlaka (kendi) yarattığını giderirdi (yok ederdi). Ve mutlaka onların bir kısmı bir kısmına üstün olurdu. Allah, onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir.
  92. (Allah), gaybı (görünmeyeni) ve görüneni bilendir. Ve onların şirk koştukları şeylerden çok yücedir.
  93. De ki: “Rabbim, eğer vaadolunan şeyi bana gösterecek isen.”
  94. Rabbim, öyleyse beni zalimler kavmi içinde bırakma.
  95. Ve muhakkak ki Biz, onlara vaadettiğimiz şeyi sana göstermeye elbette kaadir olanlarız.
  96. Seyyiati (kötülüğü), en güzel olanla yok et. Biz, (onların) vasıflandırdıklarını en iyi biliriz.
  97. Ve “Şeytanların kışkırtmalarından (vesveselerinden) sana sığınırım.” de.
  98. Ve Rabbim, (şeytanların) benim yanımda bulunmalarından sana sığınırım.
  99. Onların birine ölüm geldiği zaman: “Rabbim, beni geri döndür.” dedi.
  100. “Böylece (geri gönderdiğin taktirde) terkettiğim salih amelleri (nefsi tezkiye edici ameli) işlerim.” Hayır, muhakkak ki onun söylediği söz, sadece (boş) bir kelimedir. Ve beas edilecekleri güne kadar onların arkasında berzah (engel) vardır.
  101. İzin günü sur´a üfürüldüğü zaman, artık onların aralarında bir neseb (soy bağı) yoktur. Ve (birbirlerine hal hatır) sormazlar.
  102. O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir.
  103. Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.
  104. Onların (ızdıraptan) ekşimiş olan yüzlerini ateş yalar.
  105. Âyetlerim size okunurken; onları tekzip edenler (yalanlayanlar), siz değil miydiniz?
  106. Dediler ki: “Ey Rabbimiz! Şâkîliğimiz (azgınlığımız), bize gâlip geldi ve biz, dalâlette olan bir kavim idik.”
  107. Rabbimiz, bizi oradan (cehennemden) çıkar. Bundan sonra dönersek; o zaman biz, mutlaka zalimler oluruz.
  108. Dedi ki: “Orada (cehennemde) kalın ve bana (bir şey) söylemeyin!”
  109. Muhakkak ki kullarımdan bir grup şöyle der: “Rabbimiz, biz âmenû olduk (ölmeden önce Sana ulaşmayı diledik). Artık bize mağfiret et ve bize rahmet et (Rahîm esma´n ile tecelli et). Ve Sen, Rahîm olanların en hayırlısısın.”
  110. Böylece onları alay konusu edindiniz. Öyle ki (bu), size Benim zikrimi unutturdu. Ve siz, onlara gülüyordunuz.
  111. Muhakkak ki Ben, onlar sabırlarından dolayı kurtuluşa erenler olduğundan, bugün onlara mükâfatlarını verdim.
  112. Dedi ki: “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?”
  113. “Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. O zaman (onu), sayanlara sor.” dediler.
  114. Dedi ki: “Ancak az bir zaman kaldınız. Siz bilmiş olsaydınız.”
  115. Öyleyse Bizim, sizi abes olarak (boş yere) yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?
  116. İşte Hakk Melik olan Allah, çok yüce´dir. O´ndan başka İlâh yoktur. (O), kerim arş´ın Rabbidir.
  117. Ve kim, bir burhanı (delili) olmamasına rağmen, Allah ile beraber başka bir ilâha taparsa, artık onun hesabı sadece Rabbinin katındadır. Muhakkak ki kâfirler, felâha (kurtuluşa) eremezler.
  118. Ve de ki: “Rabbim, mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir) ve rahmet et (Rahîm esması ile tecelli et). Ve Sen, Rahîm olanların en hayırlısısın.”
Yazar: Muhammed Esed - Kur'an Mesajı Meal-Tefsir
  1. Kesin olan şudur ki, inananlar kurtuluşa erişeceklerdir:
  2. onlar ki, salatlarında alçak gönüllü bir duyarlık içindedirler;
  3. onlar ki, boş ve anlamsız şeylerden yüz çevirirler;
  4. arınmak için yapılması gerekeni yaparlar;
  5. Ve onlar ki, iffetlerini korurlar;
  6. eşleri -yani, (evlilik yoluyla) meşru olarak sahip oldukları insanlar- dışında (kimsede arzularına doyum aramazlar): çünkü onlar (eşleriyle olan ilişkilerinden dolayı) kınanmazlar;
  7. ama bu (sınırı) aşmak isteyenler, işte haddi aşanlar böyleleridir;
  8. ve onlar ki, emanetlerine ve ahidlerine sadakat gösterirler,
  9. salatlarını (tüm dünyevi kaygılardan) uzak tutarlar.
  10. İşte varis olacak olanlar böyleleridir:
  11. Cennete varis olacak ve orada sonsuza kadar kalacak olanlar.
  12. İmdi, gerçek şu ki, Biz insanı balçığın özünden yaratıyoruz,
  13. ve sonra onu döl suyu damlası halinde (rahimde) özel bir koruma altında tutuyoruz;
  14. sonra bu döl suyu damlasından döllenmiş hücreyi yaratıyoruz; sonra bu döllenmiş hücreden de cenini ve ceninden kemikleri yaratıyoruz; ve sonra da kemiklere et giydirip onu yepyeni bir yaratık halinde var edip ortaya çıkarıyoruz: öyleyse, yaratanların en iyisi, en ustası olarak Allah ne yücedir!
  15. Ve bütün bunlardan sonra, kaçınılmaz olarak (hepiniz) ölümü tadıyorsunuz;
  16. ve en sonunda da, Kıyamet Günü, şüphesiz, diriltileceksiniz.
  17. Yine, gerçek şu ki, Biz sizin üzerinizde yedi (semavi) yörünge yarattık; ve şüphesiz, Biz yarattığımız alemden hiçbir şekilde habersiz değiliz.
  18. Ve Biz suyu gökten (belirlediğimiz) bir ölçüye göre indiriyor, sonra da onu yeryüzünde tutuyoruz; ama, hiç şüphesiz, bu (nimeti) geri almaya da kadiriz!
  19. Ve onunla sizin için, içinde yediğiniz pek çok meyvenin bulunduğu hurma ve üzüm bahçeleri meydana getiriyoruz;
  20. ve (yine onunla sizin için) Tur-i Sina (çevresindeki topraklar)da yetişen, ürününden yağ elde edilen ve yiyenlere hoş kokulu, lezzetli bir katık sağlayan ağacı (çıkarıyoruz).
  21. Ve evcil hayvanlarda (da) sizin için, şüphesiz, çıkarılacak bir ders vardır: onların karınlarındaki (süt)ten size içiriyoruz; onlardan, başka pek çok bakımlardan yararlanıyorsunuz: (sözgelimi,) onların etiyle besleniyorsunuz,
  22. onlarla -(deniz üzerinde) gemiler(le taşındığınız) gibi- taşınıyorsunuz.
  23. Ve yine, gerçek şu ki, Nuh´u kendi kavmine gönderdik; onlara: "Ey kavmim!" dedi, "(yalnızca) Allah´a kulluk edin, çünkü sizin O´ndan başka tanrınız yok! Hal böyleyken, yine de, O´na karşı sorumluluk duymayacak mısınız?"
  24. Ama o´nun kavmi içinde hakkı kabule yanaşmayan seçkinler çevresi: "Bu (adam) kendine sizin üstünüzde bir yer sağlamak isteyen, sizin gibi ölümlü bir kişiden başka biri değil ki!" dediler, "Çünkü, Allah (bize bir mesaj ulaştırmak) isteseydi, herhalde melekleri gönderirdi; (üstelik,) biz atalarımızdan asla bu(na benzer herhangi bir) şey işitmedik!
  25. Kaçık bir adamdan başka biri değil o; bunun için, siz o´nu bir süre gözaltında tutun".
  26. (Nuh:) "Ey Rabbim!" dedi, "Onların (bu) yalanlamalarına karşı bana yardım et!"
  27. Bunun üzerine, Biz de o´na: "Bizim gözetimimiz altında ve (sana) vahyettiğimiz yöntemlerle (seni ve seninle beraber olanları kurtaracak olan) gemiyi yap;" diye vahyettik, "ve hükmümüz gerçekleşip de seller halinde yeryüzünü sular kapladığı zaman her cins (hayvandan) bir çiftle birlikte -haklarında ceza hükmü verilmiş olanlar dışında- aileni bu (gemiye) bindir; ve sakın, o haksızlık yapmış olanlar için Bana başvurma, çünkü onlar kaçınılmaz olarak boğulacaklar!
  28. "Sen ve seninle beraber olanlar gemiye yerleşir yerleşmez de ki: ´Bütün övgüler, bizi bu zalimler topluluğundan kurtaran Allah´a aittir!"
  29. "De ki: ´Ey Rabbim! (Senin tarafından) kutlanmış, güvenli kılınmış bir yere eriştir beni; çünkü, insana erişmesi gereken yere nasıl erişeceğini en iyi gösteren Sensin!"
  30. Bu (kıssa)da, muhakkak ki, (düşünen insanlar için çıkarılacak) dersler vardır; ve şüphesiz, Biz (insanı) sınavdan geçirmekteyiz.
  31. Bu (ilk toplumlar)ın ardından yeni nesiller dünyaya getirdik;
  32. Onlara kendi içlerinden elçi gönderdik; (bu elçi de onlara aynı şeyi söyledi:) "(yalnızca) Allah´a kulluk edin; çünkü sizin O´ndan başka tanrınız yok. Buna rağmen, yine de O´na karşı sorumluluk duymayacak mısınız?"
  33. Ve (yine) toplumun -(sırf) kendilerine dünya hayatında bolluk ve genişlik bahşettik diye, bununla kurumlanıp hakkı kabule yanaşmayan, ahiret gerçeğini yalanlayan seçkinler çevresi (her defasında): "Bu (adam) yediğinizden yiyen, içtiğinizden içen, sizin gibi bir ölümlüden başka bir şey değil" dediler,
  34. "ve tıpkı sizin (şimdi yaptığınız) gibi bir ölümlüye itibar edecek olursanız, bilin ki, sonunda kaybeden mutlaka siz olacaksınız!
  35. Bu (adam) size ölüp de toza toprağa ve kemiğe dönüştükten sonra (yeni bir hayata) kavuşturulacağınızı mı vaad ediyor?
  36. Çok uzak, gerçekten çok uzak bu vaad edildiğiniz şey!
  37. Bu dünyada yaşadığınız hayattan başka hayat yok; ölürüz ve (ancak bir kere) yaşarız; ve bir daha asla diriltilmeyiz!
  38. Bu adam kendi uydurduğu yalanları Allah´a yakıştıran bir yalancıdan başka biri değil; ve dolayısıyla, biz asla o´na inanacak değiliz!"
  39. (Bunun üzerine peygamber:) "Ey Rabbim!" der, "Bunların (bu) yalanlamalarına karşı bana destek ol!"
  40. (Allah da o´na:) "Çok geçmeden, çarpılmışcasına pişman oluverecekler!" diye karşılık verir.
  41. Ve ani bir darbe şeklinde gelen (cezamız) tam yerinde ve kaçınılmaz olarak onları kıskıvrak yakalayıverir; ve böylece onları sel önünde sürüklenen çerçöp ve köpüğe çeviririz: uzak olsun, böyle bir zalimler toplumu!
  42. Ve onların ardından da yine yeni nesiller ortaya çıkardık:
  43. çünkü hiçbir ümmet kendi süresini ne öne alabilir; ve ne de geciktirebilir.
  44. Ve sonra birbiri ardından elçilerimizi gönderdik; (öyle ki,) bir ümmete kendi peygamberi gelmeye görsün, o´nu hemen yalanladılar; ve bu yüzden Biz de onları birbiri peşinden yok edip hepsini efsaneye çevirdik. Uzak olsun, inanmayanlar toplumu!
  45. Ve sonra, Musa ve kardeşi Harun´u, mesajlarımızla ve apaçık bir yetkiyle
  46. Firavun ve onun seçkinler çevresine gönderdik; fakat bunlar büyüklük tasladılar; zaten (oldum olası) kendilerini büyük gören bir toplumdu bunlar.
  47. Nitekim şöyle dediler: "Soydaşları bizim kölelerimiz olduğu halde, bizim gibi ölümlü olan bu iki insana mı inanacağız yani?"
  48. İşte böyle (diyerek) bu iki (elçiyi) yalanladılar ve böylece helak edilenlerin arasındaki yerlerini aldılar:
  49. Oysa, belki doğru yolu tutarlar diye Musa´ya kitap vermiştik.
  50. Ve (Musa´yı nasıl onurlandırdıysak) Meryem oğlunu ve anasını da (rahmetimiz için) bir sembol kıldık: Ve o´nların her ikisini de ebedi esenliğin, berrak çeşmelerin bulunduğu yüce bir makama eriştirdik.
  51. Siz ey elçiler! Dünya hayatının temiz ve meşru nimetlerinden payınızı alın; ve dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyun; ve bilin ki, yaptığınız her şeyi eksiksiz biliyorum.
  52. Muhakkak ki, bu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir; çünkü hepinizin Rabbi Benim; öyleyse Bana karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun!
  53. Ama (sizi izlediklerini söyleyen toplumlar) aralarındaki bu birliği bozup parça parça oldular; her hizip (ancak) kendi benimsediği (öğretinin dar ve katı kalıpları) içinde rahat soluk alır oldu.
  54. Fakat onları bir vakte kadar, kendi cehaletlerine gömülmüş olarak, kendi hallerine bırak.
  55. Kendilerine mal mülk ve çocuklar vermekle, sanıyorlar mı ki,
  56. onları (kendi anlayışlarına göre) iyi ve yararlı (bildikleri) şeylerde yarıştırmak (istiyoruz)? Hayır, onlar (yanıldıklarının) farkında değiller!
  57. Ama, Rablerinden korkarak kendilerini saygı ve duyarlık içinde tutanlar,
  58. Rablerinin mesajlarına inananlar,
  59. Rablerinden başka hiçbir varlığa tanrısal nitelikler yakıştırmayanlar,
  60. sonunda Rablerine dönecekleri düşüncesi içinde kalpleri titreyerek vermeleri gerekeni verenler:
  61. işte böyleleridir, hayırlarda yarışan kimseler ve (bu konuda başka herkesi) geçecek olanlar!
  62. Biz hiç kimseye gücünün üstünde yük yüklemeyiz; ve katımızda (insanların ne yaptığı, ne yapabileceği konusunda) gerçeği söyleyen bir kitap bulunmaktadır; binaenaleyh, kimseye haksızlık yapılmayacaktır.
  63. Ama, (din ve inanç birliğini bozanlara gelince,) onların kalpleri bütün bu gerçeklerden yana aymazlık içindedir! Fakat, onların (içlerinde) bu (bozgunculuk eğiliminden) başka (daha kötü) eylemlere kalkışma (eğilimleri) de var; ve onlar bu tür eylemlere devam edip gidecekler;
  64. öyle ki, sonunda, onların arasından bolluk, genişlik içinde dalıp gitmiş olanları azapla kıskıvrak yakaladığımız zaman yalvarıp yakarmaya başlayacaklar.
  65. (Fakat onlara:) "Boşuna yalvarıp yakarmayın bugün; çünkü, Bizden asla yardım görecek değilsiniz!" (denecektir).
  66. "Size mesajlarım tekrar tekrar okunduğunda, siz (her defasında) ökçelerinizin üzerinde dönüveriyor
  67. (ve) büyüklük taslayaraktan gecelerinizi olur olmaz şeyler konuşarak geçiriyordunuz."
  68. Peki, onlar (Allah´ın bu) sözünü anlamaya hiç çalışmadılar mı? Yahut geçip gitmiş atalarına hiç gelmeyen bir şey mi geldi onlara?
  69. Yoksa bunlar kendi elçilerini tanımıyorlar da, onun için mi o´nu inkar ediyorlar?
  70. Yahut "Onda delilik var!" mı diyorlar? Oysa, o onlara gerçeğin ta kendisini getirdi ama gerçek onlardan çoğunun işine gelmez!
  71. Fakat, gerçek onların arzu ve emellerine uyacak olsaydı, şüphesiz gökler ve yer içindekilerle beraber yıkılır giderdi! Oysa, Biz (bu ilahi mesajda) onlara akılda tutmaları gereken her şeyi ulaştırdık; ne var ki, kendilerine bahşedilen bu hatırlatıcı mesajdan (umursamazlıkla) yüz çevirdiler!
  72. (Ey Muhammed,) yoksa onlardan dünyevi bir karşılık mı istiyorsun? Fakat (bilmelidirler ki) Rabbinin vereceği karşılık en iyisidir; çünkü rızık verenlerin en iyisi O´dur!
  73. Ve, doğrusu sen onları gerçekten dosdoğru bir yola çağırıyorsun;
  74. ama, ahirete inanmamakta direnenler ister istemez bu yoldan sapmaktalar.
  75. Onlara merhamet edip (bu dünyada) başlarına gelebilecek darlık ve sıkıntıyı giderecek olsak, onlar yine de, o kurumlu azgınlıkları içinde körcesine bocalayıp dururlar.
  76. Ve gerçek şu ki, Biz onları azapla da sınadık, ama onlar yine de Rablerine boyun eğmediler; (bundan sonra da bağışlanma için) yalvarıp yakaracak değiller;
  77. ta ki, Biz onların önünde (ceza gününe has) zorlu bir azabın kapısını açıncaya kadar; işte ancak o zaman bütün ümitlerini kaybediverirler.
  78. (Ey İnsanlar! Rabbinizin mesajlarına kulak verin,) çünkü, sizi işitme duyusuyla, görme duyusuyla, düşünme, hissetme yeteneğiyle donatan O´dur; (yine de) ne kadar az şükrediyorsunuz!
  79. Sizi çoğaltıp yeryüzüne yayan da O´dur; ve sonunda toplanıp O´na döndürüleceksiniz.
  80. Hayatı bağışlayan ve ölüme hükmeden O´dur; geceyle gündüzün birbirini kovalaması O´nun buyruğuyladır. Öyleyse, artık aklınızı kullanmayacak mısınız?
  81. Hayır, onlar sadece geçip gitmiş insanların söylediği şeyi söylerler:
  82. "Biz öldükten, toza toprağa, kemiğe dönüştükten sonra, yeniden diriltileceğiz, öyle mi?" derler.
  83. "Gerçek şu ki, bize de, bizden önce atalarımıza da aynı şey vaad edilmişti! Eskilerin masallarından başka bir şey değil bu!"
  84. De ki: "Peki, yeryüzü ve orada var olanlar kimin, öyleyse? Biliyorsanız (hadi, söyleyin bana)!"
  85. "Allah´ın!" diye cevap vereceklerdir. De ki: "Peki, (Allah´ın birliğini, eşsiz, ortaksız olduğunu) kendiliğinizden hatırlamayacak mısınız artık?"
  86. De ki: "Peki, kimdir yedi kat göğü yerinde tutan ve yüce kudret tahtında hükümran olan?"
  87. Diyeceklerdir ki: "Allah!" De ki: "Peki, artık O´na karşı sorumluluk bilinci taşımayacak mısınız?"
  88. De ki: "Her şeyin yönetimini elinde tutan; koruyup kollayan ama kendisine karşı (kimsenin) korunup kollanamayacağı kimdir? Biliyorsanız, (hadi, söyleyin bana)!"
  89. "Allah!" diye cevap vereceklerdir. De ki: "Peki, o halde, nasıl böyle aldatılabilirsiniz?"
  90. Hayır, Biz onlara hakkı ulaştırdık; buna rağmen onlar yine de yalanı tercih ediyorlar!
  91. Allah asla çocuk edinmemiştir, ne de O´nunla beraber başka bir tanrı vardır: (çünkü, eğer başka herhangi bir tanrı) olsaydı, her tanrı kendi yarattığı alemi kendinden yana çeker ve şüphesiz her biri diğerine baskın çıkmaya çalışırdı! Sınırsız kudret ve yüceliğiyle Allah, onların tasavvur ve tanımlama yoluyla yakıştırdıkları şeylerden mutlak olarak uzaktır;
  92. O kullarının algı ve tasavvurlarının erişemediği şeyleri de, onların akıl ve duyu yoluyla tanıklık edebildikleri şeyleri de künhüyle bilir; ve bunun içindir ki, onların Kendisine yakıştırdıkları her türlü eşten ve ortaktan mutlak olarak yücedir!
  93. De ki: "Ey Rabbim! (Sana baş kaldıranların) vaad edildikleri azabın gerçekleşmesine tanık olmamı diliyorsan,
  94. Rabbim, o zaman, benim de bu zalim insanlardan biri olmama izin verme!"
  95. (İşte böyle dua et) çünkü, şüphesiz Biz, onlara vaad ettiğimiz (azabın, bu dünyada dahi gerçekleşmesine) seni tanık kılacak güçteyiz!
  96. (Fakat, onlar ne söylerlerse, ya da ne yaparlarsa yapsınlar, sen yine de onların işlediği) kötülüğü, en iyi yol hangisi ise, onunla sav: (çünkü) onların (Bize) yakıştırageldikleri şeyleri en iyi bilen Biziz.
  97. Ve de ki: "Ey Rabbim! Tüm kötü dürtülerin kışkırtmalarına karşı Sana sığınıyorum!
  98. Rabbim, onların bana yaklaşmalarından da Sana sığınıyorum!"
  99. (Ölümden sonraki hayata inanmamakta direnip de kendi kendilerini aldatanlardan) herhangi birine sonunda ölüm gelip çatınca: "Ey Rabbim!" der, "Beni (hayata) geri döndür, izin ver döneyim
  100. de (daha önce) gözardı ettiğim konularda dürüst ve erdemli işler göreyim!" Yoo, onun söylediği, şüphesiz, yalnızca (boş ve anlamsız) bir sözden ibarettir; çünkü (bir kere dünyayı terk etmiş bulunanların) ardında, yeniden diriltilecekleri Gün´e kadar (aşılması imkansız) bir (ölüm) engeli bulunmaktadır!
  101. Ve sonra, (kıyamet) suru üflendiği zaman, o Gün artık ne aralarındaki kan bağları işe yarayacaktır ne de birbirlerine (olup biten hakkında) soru sorabileceklerdir.
  102. Ve (o Gün, iyi eylem ve davranışları) tartıda ağır gelen kimseler; işte kurtuluşa erişecek olanlar böyleleridir.
  103. Ama tartıda hafif çekenlere gelince; işte, cehennemde yerleşip kalmak üzere kendi kendilerine yazık edenler de böyleleridir;
  104. ateş onların yüzlerini kavuracak ve dudakları acıdan çarpılmış olarak orada kalakalacaklar.
  105. (Ve Allah onlara:) "Mesajlarım size ulaştırılmamış mıydı ve siz de onları yalanlayıp durmamış mıydınız?" (diyecek).
  106. "Ey Rabbimiz!" diye yakaracaklar, "Bize kötü talihimiz galebe çaldı ve biz de bu yüzden eğri yola saptık!
  107. Ey Rabbimiz, bizi buradan çıkar, eğer tekrar (günaha) dönersek, o zaman, gerçekten zalim kimseler oluruz!"
  108. (Fakat Allah onlara:) "Kalın kaldığınız yerde (bu bayağılığınızla)! Ve Benimle bir daha asla konuşmayın!" diyecek.
  109. "Bakın, kullarımın arasında, ´Ey Rabbimiz! Biz (Sana) inandık; öyleyse, bizim günahlarımızı bağışla ve bize acı, çünkü gerçek acıyan(ımız), esirgeyen(imiz) Sensin! diyenler de vardı;
  110. fakat siz onları alay konusu yaptınız; öyle ki, bu sonunda size Beni anmayı büsbütün unutturdu; çünkü hep gülüp durdunuz onlara.
  111. (Ama,) bakın, güçlüklere göğüs germelerinden ötürü bugün onları mükafatlandırdım: işte, bahtiyar olacak olanlar böyleleridir!"
  112. (Ve Allah, azaptakilere:) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye soracak.
  113. "Orada bir gün kaldık, yahut bir günden daha az; bunu (zamanı) saymasını bilenlere sor..." diye cevap verecekler.
  114. (Bunun üzerine, Allah:) "Orada sadece az bir vakit kaldınız; bunu bir bilseydiniz!
  115. Sizi boş ve anlamsız bir oyun için yarattığımızı ve Bize dönmek zorunda olmadığınızı mı sanıyordunuz?"
  116. Öyleyse, artık (bilin ki) Allah yüceler yücesidir; mutlak hüküm ve egemenlik sahibidir; nihai gerçektir; O´ndan başka tanrı yoktur; çok yüce, çok cömert hükümranlık makamının sahibi O´dur!
  117. Öyleyse artık, kim ki, hakkında hiçbir delile sahip olmadığı halde Allah´la beraber başka bir tanrıya yakarırsa bunun hesabını Rabbinin katında mutlaka verecektir; (ve) şüphesiz, hakkı böylece inkar etmiş olanlar asla kurtuluşa, esenliğe erişemeyeceklerdir!
  118. Öyleyse, (ey inanan kişi,) de ki: "Rabbim! (Beni) bağışla, (bana) acı; çünkü gerçek acıyan, esirgeyen Sensin!"
Yazar: Ömer Nasuhi Bilmen - Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali
  1. Muhakkak ki, mü´minler felâha ermişlerdir.
  2. O mü´minler ki, namazlarında havf (tevazu) sahipleridir.
  3. Ve o mü´minler ki onlar, her lüzumsuz şeyden yüz çevirirler.
  4. Ve o mü´minler ki, onlar zekatı da ifâ edenlerdir.
  5. Ve o mü´minler ki, onlar elbette avret mahallerini muhafaza edenlerdir.
  6. Ancak zevceleri veya sağ ellerinin mâlik olduğu cariyeleri müstesna. Çünkü onlar, (bu halde) kınanılmış değildirler.
  7. Artık kimler de bunların ötesini istemiş olursa işte haddi tecavüz etmiş olanlar onlardır, onlar.
  8. Ve o mü´minler ki, onlar, emanetlerine ve ahdlerine riayet edenlerdir.
  9. Ve o mü´minler ki, onlar namazları üzerine muhafazada (muvazabette) bulunurlar.
  10. İşte vâris olanlar, onlardır.
  11. Onlardır ki, Firdevs´e vâris olurlar, onlar orada müebbeden kalıcılardır.
  12. Ve andolsun ki, insanı çamurdan (ibaret olan) bir hülâsadan yarattık.
  13. Sonra onu metin bir karargâhta bir nutfe kıldık.
  14. Sonra o nutfeyi bir donmuş kan yarattık, müteakiben o donmuş kanı da bir parça et kıldık, sonra o et parçasını da kemikler kıldık, kemiklere de bir et giydirdik. Sonra da onu başka bir halk olarak inşa etmiş olduk. İmdi musavvir, mukaddir olanların en güzeli olan Allah Teâlâ, pek mübarektir.
  15. Sonra şüphe yok ki, siz, bundan sonra elbette ölmüş kimselersinizdir.
  16. Sonra da muhakkak ki, siz Kıyamet günü diriltilip kaldırılacaksınız.
  17. Ve kasem olsun ki, sizin üzerinize yedi yol yarattık, Biz yaratmaktan gâfiller olmadık.
  18. Ve gökten kâfi miktar su indirdik, sonra onu yerde yerleştirdik. Şüphe yok ki, Biz onu gidermek üzerine de elbette kâdiriz.
  19. Sonra sizin için onunla hurmalıklardan, üzümlüklerden bağlar inşa ettik ki, onlarda sizin için birçok meyveler vardır ve onlardan yersiniz.
  20. Ve bir ağaç da (inşa ettik) ki, Tûr-u Sîna´dan çıkar, yiyecekler için yağ ile bir katıklık ile biter.
  21. Şüphe yok ki, sizin için en´amda (ehli hayvanlarda) bir ibret vardır. Size onların karınlarındakinden içiririz ve sizin için onlarda birçok menfaatler de vardır. Ve onlardan yersiniz.
  22. Ve onların üzerlerine ve gemilerin üzerlerine yüklenilirsiniz.
  23. Andolsun ki, Nûh´u kavmine gönderdik de dedi ki: «Ey kavmim! Allah´a ibadet edin, sizin için O´ndan başka bir ilâh yoktur. Artık ittikada bulunmaz mısınız?»
  24. Bunun üzerine kavminden kâfirler olmuş olan ileri gelen zümre dedi ki: «Bu başka değil ancak sizin gibi bir insan; istiyor ki, sizin üzerinize tefevvuk etsin. Ve eğer Allah dilemiş olsa idi elbette melekleri indirirdi. Biz bunu evvelki babalarımızdan işitmedik.»
  25. «Bu başka değil, kendisinde cinnet bulunan bir erkek. Binaenaleyh O´nu bir zamana kadar gözetiniz.»
  26. (Hazreti Nûh da) Dedi ki: «Yarabbi! Bana yardım et onların beni tekzîp etmelerine karşı.»
  27. Artık O´na vahyettik ki, «Bizim nezaretimiz ve vahyimizle gemiyi yap. Vaktâ ki emrimiz gelir de tennur kaynamağa başlarsa hemen o gemiyi herbirinden iki çift ve aleyhinde söz geçmiş olandan başka ehlini de al ve zulmetmiş olanlar hakkında bana bir hitapta bulunma. Şüphe yok ki, onlar boğulmuşlardır.»
  28. İmdi sen ve seninle beraber olanlar geminin üzerine çıktığınızda de ki: «Hamd o Allah´a olsun ki, bizi o zalimler olan kavimden kurtardı.»
  29. Ve de ki: «Yarabbi! Beni bir mübarek menzile indir ve Sen indirenlerin en hayırlısısın.»
  30. Şüphe yok ki, bunda elbette bir nice ibretler vardır ve hakikaten Biz elbette pek imtihan edicileriz.
  31. Sonra onların arkalarından başka bir nesil icad ettik.
  32. Onların içinde de onlardan bir peygamber gönderdik. Dedi ki: «Siz Allah´a ibadet edin, sizin için O´ndan başka bir ilâh yoktur. Artık ittika etmiyecek misiniz?»
  33. Onun kavminden bir tâife ki, kâfir oldular ve ahirete kavuşmayı tekzîp ettiler ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz halde dediler ki: «Bu başka değil, ancak sizin gibi bir insan, sizin yediğinizden yiyor ve sizin içtiğinizden içiyor.»
  34. «Ve eğer siz, misliniz olan bir insana itaat ederseniz, şüphe yok ki o halde muhakkak hüsrâna uğramış kimselersiniz.»
  35. «Size vaadediyor ki, siz öldüğünüz ve bir toprak ve birtakım kemikler kesildiğiniz vakit muhakkak ki, siz çıkarılmış olacaksınızdır.»
  36. «Ne uzak, ne uzak o vaad olunduğunuz şey.»
  37. «O (hayat) değildir, ancak bizim bu dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız ve biz tekrar hayata erdirilecekler değiliz.»
  38. «O başka değil, ancak bir erkektir ki, Allah´a karşı yalan yere iftirada bulunmuştur ve biz ona inananlar değiliz.»
  39. (O Peygamber de) Dedi ki: «Yarabbi! beni tekzîp ettikleri için bana yardım et.»
  40. (Cenâb-ı Hak da vahyen) Buyurdu ki: «Biraz sonra elbette ki pişman olarak sabahlayacaklardır.»
  41. Derken onları bihakkın bir sayha yakaladı da Biz onları bir sel süprüntüsü kıldık. Artık zalimler olan kavim için bir uzaklık olsun.
  42. Sonra onların ardından başka kavimler vücuda getirdik.
  43. Hiçbir ümmet, ecelini geçemez ve geriye de kalamaz.
  44. Sonra birbirini müteakip peygamberlerimizi gönderdik. Her ne zaman bir ümmete peygamberi geldi ise, onu tekzîp ettiler. Artık Biz de onların bazılarını bazılarına (helâk suretiyle) tâbi kıldık ve onları birer acaip hadise kılmış olduk, artık imân etmezler olan bir kavim için uzaklık olsun.
  45. Sonra Mûsa´yı ve kardeşi Harun´u âyetlerimizle ve bir açık hüccet ile gönderdik.
  46. Fir´avun´a ve onun kavmine. Onlar ise ululandılar ve kendilerini yüksek görür bir kavim oldular.
  47. Binaenaleyh dediler ki: «Bizim mislimiz olan iki insana imân eder miyiz, onların kavmi ise bizim için kulluk edenlerdir?»
  48. Bu cihetle onları tekzîp ettiler de artık helâk olmuş olanlardan oldular.
  49. Andolsun ki, Mûsa´ya kitap verdik, (kavmi) hidâyete erebilsinler diye.
  50. Ve Meryem´in oğlunu ve anasını bir harika kıldık ve ikisini bir oturaklı ve akar sulu yüksek bir mekanda barındırdık.
  51. Ey resûller! Safi, helâl şeylerden yiyin ve sâlih amelde bulunun. Şüphe yok ki, ben sizin her yapar olduğunuz şeyi tamamıyla biliciyim.
  52. Ve muhakkak ki, bu (İslâmiyet) bir tek din olarak hepinizin dinidir. Ve ben de Rabbinizim, artık bana ittikada bulunun.
  53. Fakat ümmetler, fırka fırka olarak aralarında dinlerini parçaladılar. Her fırka kendi yanlarında olan ile mesrurlardır.
  54. Artık sen onları kendi dalâletleri içinde bir zamana kadar terket.
  55. Zannediyorlar mı ki, onlara kendisiyle imdad ettiğimiz mal ve evlat ile.
  56. Onlar için hayırları hususunda müsaraat ederiz. Hayır, anlamıyorlar.
  57. Muhakkak o kimseler ki, onlar Rablerinin korkusundan dolayı daima havf üzere bulunur kimselerdir.
  58. Ve o kimseler ki, onlar Rablerinin âyetlerine imân ederler.
  59. Ve o kimseler ki, onlar Rablerine şerik ittihaz etmezler.
  60. Ve o kimseler ki, onlar Rablerinin huzuruna muhakkak varacaklarından dolayı kalpleri şiddetli korkarak verdiklerini (sadakaları vesâireyi) verirler.
  61. İşte onlar hayırlarda sür´at gösterirler ve onlar onun için ileri gidenlerdir.
  62. Ve Biz bir kimseye tâkatinden başka bir şey ile teklifte bulunmayız ve Bizim katımızda bir kitap vardır ki, hakkı söyler ve onlar zulmolunmazlar.
  63. Fakat kâfirlerin kalpleri bundan derin bir cehalet içindedir ve onlar için bundan başka işler vardır. Onlar o işler için çalışanlardır.
  64. Nihâyet Biz onların ileri gelenlerini azap ile yakaladığımız zaman onlar o an bağırıp yalvarmağa başlarlar.
  65. (Onlara denilir ki) «Bugün bağırıp yalvarmayınız. Şüphe yok ki, siz Bizden yardım olunmazsınız.»
  66. «Muhakkak ki, size karşı benim âyetlerim okunuyordu da siz ardınıza dönüyordunuz.»
  67. «Onunla böbürlenerek geceleyin konuşan bir cemaat halinde hezeyanlarda bulunuyordunuz.»
  68. Ya o kelâmı hâlâ tefekkür etmezler mi? Yahut onlara evvelki atalarına gelmemiş bir şey mi gelmiş oldu?
  69. Yoksa peygamberlerini bilmediler mi? Bunun için midir ki, O´nu inkar edicilerdir.
  70. Yoksa, «O´nda cinnet vardır,» mı diyorlar? Hayır onlara hak ile gelmiştir. Halbuki, onların ekserisi hakkı kerih görenlerdir.
  71. Eğer Hak onların hevâlarına uyacak olsa idi elbette gökler ve yer ve onlarda olanlar fesada uğramış olurdu. Hayır... Biz onlara (şereflerine vesile olacak olan) Kur´an´ı getirdik, onlar ise (kendi vesile-i şerefleri) olan Kur´an´dan yüz çevirenlerdir.
  72. Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? İşte Rabbinin ecri daha hayırlıdır ve O rızık verenlerin en hayırlısıdır.
  73. Ve şüphe yok ki, sen onları dosdoğru bir caddeye dâvet ediyorsun.
  74. Ve muhakkak o kimseler ki, ahirete imân etmezler, elbette onlar yoldan sapıtmışlardır.
  75. Ve eğer onlara merhamet etsen ve kendilerindeki zararı açıversen, elbetteki yine azgınlıklarında devam edip tereddütte bulunacaklardır.
  76. Andolsun ki, Biz onları azap ile yakaladık, onlar yine Rableri için tevazuda bulunmadılar ve yalvarışta bulunmadılar.
  77. Nihâyet onların üzerine bir şiddetli azapkarîn kapı açtığımız vakit de onlar onun içinde ye´se düşmüş mütehayyir kimselerdir.
  78. Halbuki O, o (Hâlık-i Kerîm)´dir ki, sizin için kulağı ve gözleri ve kalpleri yaratmıştır. Sizler ise ne kadar az şükredersiniz!
  79. Ve sizi yerde yaratıp yayan, O´dur ve O´na haşrolunacaksınızdır.
  80. Ve O, o (Hâlık-i Azîm)dir ki, diriltir ve öldürür ve gecenin ve gündüzün ihtilâfı da O´nundur. (dilemesiyledir.) Hâlâ âkilâne düşünmez misiniz?
  81. Hayır. Evvelkilerin dedikleri gibi dediler.
  82. Dediler ki: «Öldüğümüz ve toprak ve kemikler olduğumuz zaman mı biz herhalde diriltilip kaldırılacağız?»
  83. Andolsun ki, biz de ve evvelce babalarımız da bununla vaad olunmuşuzdur. Şüphe yok ki bu, evvelkilerin efsanelerinden başka değildir.
  84. De ki: «Yer ve onda olanlar, kimindir? Eğer siz bilir kimseler oldunuz ise (söyleyin).»
  85. Elbette diyeceklerdir ki: «Allah´tır.» De ki: «O halde düşünmez misiniz?»
  86. De ki: «Yedi semanın Rabbi ve Azîm arşın Rabbi kimdir?»
  87. Hemen diyeceklerdir ki: «Allah» De ki: «O halde korkmaz mısınız?»
  88. De ki: «Her şeyin melekûtu elinde (yed-i kudretinde) olan kimdir ki, o himaye eder ve kendisine karşı kimse himaye edilemez. Eğer siz bilir kimseler oldunuz iseniz (söyleyin bakalım).»
  89. Hemen diyeceklerdir ki: «Allah içindir.» De ki: «Artık siz nereden büyüleniyorsunuz?»
  90. Hayır... Biz onlara hakkı getirdik. Onlar ise şüphe yok ki, elbette yalancılardır.
  91. Allah hiçbir veled ittihaz edinmedi ve O´nunla beraber hiçbir ilâh da yoktur. O zaman her ilâh, kendi yarattığı ile giderdi ve bazıları bazısı üzerine yükselirdi. Allah ise onların vasfettiklerinden münezzehtir.
  92. Gaib olanı da, âşikâre bulunanı da bilendir. İşte onların şerik koştuklarından müteâlidir.
  93. De ki: «Yarabbi! Eğer onlara edilen vaîdi bana herhalde gösterecek isen.»
  94. «Yarabbi! Beni o zalimler olan kavmin içinde bulundurma.»
  95. Ve şüphe yok ki, Biz onlara yapmış olduğumuz vaîdi sana göstermeğe elbette kadirleriz.
  96. Sen o kötülüğü en güzel olan şey ile defet. Biz onların neler ile vasfeder olduklarını daha iyi biliriz.
  97. Ve dedi ki: «Yarabbi! Ben sana şeytanların vesveselerinden sığınırım.»
  98. «Ve Yarabbi! Sana sığınırım, onların huzuruma gelmelerinden.»
  99. Nihâyet onlardan birine ölüm gelince der ki: «Yarabbi! Beni geri gönderin.»
  100. «Belki ben terkettiğim şey hususunda bir sâlih amel işlerim.» Hayır. Bu bir lâkırdıdır ki bunu söyleyen odur ve onların önlerinde ba´s olunacakları güne kadar bir hâil vardır.
  101. Sûra üfürüleceği zaman artık aralarında ne ensab vardır ve ne de soruşurlar.
  102. Artık kimin tartıları ağır gelirse işte felâh bulmuş olanlar, onlardır.
  103. Ve kimin tartıları da hafif olmuş olursa işte nefislerine yazık etmiş olanlar, cehennemde ebedî kalanlar da onlardır.
  104. Onların yüzlerini ateş şiddetle yakar ve onlar orada dudakları açılarak dişleri sırıtıp duran kimselerdir.
  105. «Değil mi ki Benim âyetlerim size karşı tilâvet ediliyordu da siz onları tekzîp ediyordunuz.»
  106. Diyeceklerdir ki: «Ey Rabbimiz! Bizim üzerimize şekâvetimiz galebe etti ve biz sapıtmışlar olan bir kavim olduk.»
  107. «Ey Rabbimiz! Bundan bizleri çıkar, imdi bir daha dönersek artık şüphe yok ki, biz zalim kimseleriz.»
  108. Buyuracaktır ki: «Zelilâne sükut edip durun orada, Bana bir şey söylemeyin.»
  109. «Çünkü kullarımdan bir zümre var idi ki, ´Ey Rabbimiz! Sana imân ettik, artık bizi yarlığa ve bize merhamet buyur ve Sen rahmet edenlerin elbette hayırlısısın´ derlerdi.»
  110. «Halbuki, siz onlara maskara ittihaz ettiniz, tâ ki, bunlar (böyle maskaralıklarınız) size Beni yâd etmeyi unutturdular ve onlardan (istihzâ ile) güler kimseler olmuştunuz.»
  111. «Şüphe yok ki, bugün Ben onları sabrettikleri sebebiyle mükâfaata nâil ettim, muhakkak ki necâta ermiş olanlar da onlardır, onlar.»
  112. Buyuracaktır ki: «Yerde ne kadar seneler kaldınız?»
  113. Diyeceklerdir ki: «Ya bir gün veya bir günün birazı kadar kaldık.» İmdi sayanlara sor.
  114. Buyuracaktır ki: «Siz ancak pek az kaldınız, eğer siz hakikaten bilir kimseler oldunuz iseniz.»
  115. «Ya siz zannettiniz mi ki, Biz sizi ancak bir abes yere yarattık ve hakikaten siz Bize döndürülmeyeceksiniz?»
  116. Bihakkın hükümdar olan Allah Teâlâ pek yücedir. O´ndan başka bir ilâh yoktur. (O) Kerîm olan Arş´ın Rabbidir.
  117. Ve her kim Allah ile beraber bir ilâha da taparsa ki, bunun için ona hiçbir delil yoktur, artık onun hesabı muhakkak ki Rabbinin katındadır. Şüphe yok ki, kâfirler felâha nâil olmazlar.
  118. Ve de ki: «Yarabbi! Mağfiret ve rahmet buyur ve Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.»
Yazar: Suat Yıldırım - Kura'an-ı Hakim ve Açıklamalı Meali
  1. Muhakkak ki müminler, mutluluk ve başarıya erdiler
  2. Onlar namazlarında tam bir saygı ve tevazu içindedirler
  3. Onlar boş şeylerden uzak dururlar.
  4. Onlar zekâtı ifa eder (kendilerini maddeten ve manen arındırırlar).
  5. Onlar mahrem yerlerini günahlardan korurlar. Yalnız eşleri ve cariyeleri ile ilişki kurarlar. Çünkü bunu yapanlar ayıplanamazlar. Ama bu sınırın ötesine geçmek peşinde olanlar, işte onlardır haddi aşanlar
  6. O müminler üzerlerindeki emanetleri gözetirler, verdikleri sözleri tam tamına tutarlar
  7. Onlar namazlarını vaktinde eda edip zayi etmekten korurlar
  8. "İşte vâris olanlar, ebedî kalacakları Firdevs cennetine vâris olanlar onlardır onlar.
  9. Şu bir gerçektir ki Biz insanı süzme çamurdan yaratırız.
  10. Sonra onu nutfe (sperm) halinde sağlam bir yere yerleştiririz
  11. Sonra nutfeyi (rahim cidarına) yapışan bir hücreye, bunu da mudgaya, yani bir çiğnem et görünümündeki varlığa, mudgayı kemiklere dönüştürür, sonra da kemiklere et giydirip, derken yeni bir yaratılışa mazhar ederiz. İşte bak da Allah´ın ne mükemmel yaratan olduğunu bir düşün!
  12. Ve bütün bunlardan sonra, siz ey insanlar, ölürsünüz.
  13. Sonra büyük duruşma (kıyamet) günü diriltilirsiniz
  14. Yine şu da bir gerçektir ki, Biz sizin üstünüzde yedi tabaka yarattık. Biz yaratmadan da, yarattıklarımızdan da habersiz değiliz.
  15. Biz gökten belirlediğimiz bir ölçüye göre su indirir ve onu yerde dinlendiririz. Ama dilersek onu yerden gidermeye de kadiriz
  16. O su ile sizin için hurma ve üzüm bağları yetiştiririz ki onlarda size çok faydalar vardır, onlardan yersiniz de.
  17. Sina Dağından çıkan bir nebat da yetiştiririz ki o ağaç hem yağ, hem de yiyenlere bir katık çıkarır
  18. Davarlarda da sizin için ibretler vardır. Onların içinden çıkan sütle sizi besleriz. Daha onlarda sizin için nice faydalar bulunur. Onların etinden de yersiniz.
  19. Onlara da, gemilere de binersiniz.
  20. Bir zaman, halkını irşad etmesi gayesiyle Nûh´u gönderdik de: "Ey halkım, dedi, yalnız Allah´a ibadet ediniz. Zira sizin Ondan başka ilahınız yoktur. Gerçek bu iken hâlâ şirkten sakınmaz mısınız?
  21. Halkından ileri gelen birtakım kâfirler: "Bu," dediler, "sizin gibi bir insandan başka bir şey değil, böyleyken size hakim olmak istiyor." "Allah bize mesaj ulaştırmak isteseydi, (böyle sizin gibi bir insan göndermez), melaike indirirdi. Nitekim biz atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik. Bu delinin tekinden başka biri değil. Ona biraz süre tanıyın, sonra iş aydınlanır, siz de gereğini yaparsınız.
  22. Nuh: "Ya Rabbî, dedi, beni yalancı saymalarına karşı Sen yardım et bana!
  23. Biz de ona vahyedip bildirdik ki: "Nezaretimiz altında ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Buyruğumuz gelip tandır kaynayınca her cinsten birer çift ile haklarında azap hükmü takdir edilmiş olanlar dışında kalan aile halkını yanına al! Zalim ve kâfirler hakkında sakın Bana başvurma! Çünkü onlar suda boğulacaklardır.
  24. "Sen ve beraberinde olanlar gemiye yerleşince de ki: "Bizi o zalim toplumun elinden kurtaran Allah´a hamd-u senalar olsun!
  25. "Ya Rabbî, beni güvenli ve kutlu bir yere indir. Çünkü sen konuklayanların en iyisi, en mükemmelisin."
  26. Bunda elbette alınacak çok ibretler var. Gerçekten Biz insanları imtihan etmekteyiz
  27. Onlardan sonra başka nesiller yarattık
  28. Onların içinden "Yalnız bir Allah´a ibadet ediniz, zira sizin O´ndan başka tanrınız yoktur. Gerçek bu iken hâlâ şirkten sakınmaz mısınız?" diyen bir peygamber gönderdik
  29. Onun halkından kâfir olup âhiret buluşmasını yalan sayan ve kendilerine dünya hayatında bol nimet verdiğimiz eşraf takımı: "Bu," dediler, "sizin gibi bir insandan başka bir şey değil, baksanıza sizin yediklerinizden yiyor, sizin içtiklerinizden içiyor. Eğer siz, sizin gibi bir beşere itaat edecek olursanız, büyük bir kayba ve hüsrana uğrarsınız.
  30. "Ne o," dediler, bu adam siz ölüp de toprak ve kemik haline geldikten sonra sizin diriltilip mezardan çıkarılacağınızı mı vâd ediyor?
  31. "Heyhat! Heyhat! Size vâd edilen şey ne kadar da uzak!
  32. "Hayat sadece dünya hayatından ibarettir, ölür gideriz, ancak bir kere yaşarız ve ölümden sonra asla diriltilmeyiz!
  33. "Bu adam, uydurduğu yalanı Allah´a mal eden bir iftiracıdan başkası değildir ve biz hiçbir surette ona inanmayız!
  34. O Resul: "Ya Rabbî, dedi, beni yalancı saymalarına karşı Sen bana yardım eyle!
  35. Allah buyurdu: "Tasalanma, çok geçmeden onlar pişman olacaklardır!
  36. Derken korkunç bir ses onları bastırıverdi. Adalet yerini buldu. Onları sel süprüntüsüne çevirdik. Zalimler güruhunun canı cehenneme!
  37. Onlardan sonra yine başka nesiller dünyaya getirdik
  38. Hiç bir ümmet vâdesini ne öne alabilir ne de erteleyebilir
  39. Sonra resullerimizi peş peşe gönderdik. Hangi ümmete peygamberi geldiyse onlar onu yalancı saydılar.Biz de onları birbiri ardından imha ettik. Onlardan geriye bıraktığımız, sadece ibret verici hikâyeleri! İman etmeyen o halkın canı cehenneme!
  40. Sonra da Mûsa ile kardeşi Hârun´u âyetlerimizle ve apaçık delille Firavun ile ileri gelen yardımcılarına gönderdik.Onlar da hakkı kabulden kibirlendiler.Zaten onlar kendilerini çok büyük gören bir zümre idi
  41. Dediler ki: "Kendi kavimleri bizim hizmetçi kölelerimiz iken şimdi kalkıp bizim gibi beşer olan bu iki adama mı inanacağız?"
  42. Böyle deyip onları yalancı saydılar. Kendileri de helâk edilenler gürûhuna dahil oldular.
  43. Oysa doğru yolu tutmaları ümidiyle biz Mûsâ´ya kitabı verdik
  44. Meryem´in oğlunu ve annesini birer ibret vesilesi kıldık ve onları pınarları akan ve yerleşmeye elverişli yüksekçe bir yere yerleştirdik.
  45. Siz ey peygamberler! Helâl ve hoş şeylerden yiyip için, makbul ve güzel işler işleyin! Zira Ben yaptığınız her şeyi bilmekteyim
  46. Ve hepinizin dini bir tek dindir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse Bana karşı gelmekten sakının
  47. Ama peygamberleri izlediklerini iddia eden ümmetler fırkalara ayrılıp bölük bölük oldular. Her grup, kendilerine ait görüşten ötürü memnun ve mutludur
  48. Sen onları, bir süreye kadar daldıkları gaflet içinde kendi hallerine bırak!
  49. Kendilerine verdiğimiz servet ve evlatlarla iyiliklerine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller!
  50. Ama asıl Rab´lerine duydukları saygıdan dolayı çekinenler
  51. Rab´lerinin âyetlerini tasdik edenler
  52. Rab´lerine hiç ortak tanımayanlar
  53. Rab´lerine dönüp hesaba çekileceklerinden, yaptıkları hayırları kalpleri titreyerek yapanlar
  54. Evet, işte onlardır hayırlara koşanlar ve o işlerde öne geçenler
  55. Biz hiç kimseye takatinin üstünde yük yüklemeyiz. Nezdimizde gerçeği bildiren, insanların yaptıklarını tam tamına tesbit eden bir kitap vardır. Bundan ötürü asla haksızlığa uğratılmazlar.
  56. Fakat onların kalbleri bundan gafildir. Ayrıca onların bundan başka birtakım pis işleri daha var ki onları işler dururlar
  57. En nihâyet onların refaha dalıp gitmiş olanlarını azapla kıskıvrak yakaladığımızda birden feryadı basarlar
  58. Fakat onlara şöyle denilecektir: "Bugün hiç boşuna sızlanmayın! Zira siz Bizden hiçbir surette yardıma mazhar olmayacaksınız.
  59. "Âyetlerim size okunduğunda, siz kibirlenerek sırtınızı çevirirdiniz, geceleyin onun aleyhinde ileri geri konuşarak saçmalardınız."
  60. Peki onlar Allah´ın sözünü anlamaya çalışmadılar mı? Yoksa önce geçip gitmiş babalarına hiç gelmemiş olan, ömürlerinde ilk defa duydukları bir şeyle mi karşılaştılar
  61. Yoksa şu aralarında yaşamış olan Resulü, tanıdıkları biri olmadığı için mi reddediyorlar
  62. Ne o, yoksa "Onda bir delilik var!" mı diyorlar? Oysa o onlara gerçeğin ta kendisini getirdi, ama gerçek onların çoğunun işine gelmiyor
  63. Fakat gerçek onların keyiflerine tâbi olsaydı göklerin de, yerin de, oralarda yaşayanların da düzenleri bozulur, yıkılıp giderlerdi. Halbuki Biz onlara şan ve şeref getiren, öğüt veren kitap verdik ama, ne var ki onlar bu dersten yüz çeviriyorlar.
  64. Ey Resulüm, yoksa bu hizmetlerine karşılık sen onlardan bir karşılık istiyorsun da, bu, kendilerine ağır geldiği için mi senden uzak duruyorlar? Fakat bilsinler ki en iyi karşılık, sana Rabbinin vereceği karşılıktır. Çünkü O, rızık ve nimet verenlerin en hayırlısıdır.
  65. Sen gerçekten onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun
  66. Ama şu da gerçek ki âhirete inanmayanlar, yoldan sapıyorlar
  67. Eğer Biz onlara merhamet edip, uğradıkları belayı giderseydik, yine onlar azgınlıklarında devam edip giderlerdi.
  68. Biz onları çeşitli azaplara da uğrattık. Buna rağmen yine de Rab´lerine boyun eğip O´na yalvarıp yakarmadılar.
  69. Ama ne zaman onların önüne ceza gününe mahsus zorlu bir azap kapısını açarsak, işte o zaman birden bütün ümitlerini yitiriverirler
  70. Ey insanlar, Rabbinizin buyruklarına kulak verin.Çünkü sizde işitme ve görmeyi sağlayan kulak ve gözleri, düşünüp hissetmenizi sağlayan kalpleri yaratan O´dur. Şükrünüz ne kadar da az!
  71. Sizi çoğaltıp dünyaya yayan da O´dur. Muhakkak yine O´nun huzuruna götürüleceksiniz
  72. Hayatı veren de, öldüren de O´dur. Gece ile gündüzü peş peşe getiren de O´dur. Öyleyse hâlâ aklınızı başınıza alıp bunları bir düşünmez misiniz?
  73. Ama böyle yapmak yerine, kendilerinden önceki münkirlerin dediklerini dediler
  74. "Ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra biz dirilecekmişiz ha!Bize de, daha önce babalarımıza da bu vaad edilip durdu. Doğrusu bu dirilme işi, öncekilerin masallarından, başka bir şey değil!" dediler.
  75. De ki: "Bütün dünya ve içinde yaşayanlar kimindir söyleyin bakalım, biliyorsanız.
  76. Elbette: "Allah´ındır" diyeceklerdir. Öyleyse, sen de ki: "Neden aklınızı başınıza almıyorsunuz?"
  77. "Peki, yedi kat göğün ve yüce arşın Rabbi kimdir?" diye sor
  78. Elbette, "Allah´tır", diyeceklerdir. Öyleyse, sen de ki: "İnandığınız Allah´a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?
  79. De ki: "Peki her şeyin gerçek yönetimini elinde tutan, Kendisi her şeyi koruyup gözeten, ama Kendisi himaye altında olmayan kimdir? Biliyorsanız söyleyin bakalım!
  80. Elbette, "Allah´tır" diyecekler. Sen de ki: Öyleyse nasıl oluyor da büyülenip gerçekten uzaklaşıyorsunuz?
  81. Hayır, Biz onlara gerçeği getirdik; fakat buna rağmen onlar yalanı tercih ediyorlar. İşte gerçek
  82. "Allah asla evlat edinmedi. O´nun yanı sıra hiçbir tanrı da yoktur. Öyle olsaydı her tanrı kendi yarattıklarını yanına alır ve onlardan biri diğerine üstün gelmeye çalışırdı. Allah o müşriklerin isnat ve nitelendirmelerinden münezzehtir."
  83. Görünmeyen ve görünen, gizli ve âşikâr her şeyi bilen Allah, onların iddia ettikleri şerikleri olmaktan yücedir.
  84. De ki: "Ya Rabbî, eğer onlara vâd edilen o azabı bana göstereceksen, beni o zalimler güruhu içinde bırakma!
  85. Biz onlara vâd ettiğimiz azabı sana göstermeye elbette kadiriz
  86. Fakat onlar ne yaparlarsa yapsınlar, sen yine de kötülüğü en iyi tarzda sav. Biz onların, senin hakkındaki asılsız iddialarını pek iyi biliriz
  87. Sen de ki: "Ya Rabbî! Şeytanların vesveselerinden, onların yanımda bulunmalarından Sana sığınırım!
  88. Âhireti inkâr edenlerden birine ölüm gelip çatınca, işte o zaman: "Ya Rabbî!" der, "ne olur beni dünyaya geri gönderin, ta ki zayi ettiğim ömrümü telafi edip iyi işler yapayım."Hayır, hayır! Bu onun söylediği mânasız bir sözdür. Çünkü dünyadan ayrılanların önünde, artık, diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.
  89. Sûra üflendiği zaman, o gün artık ne aralarındaki akraba tutkunluğu bir fayda verir, ne de kişi bir başkasının halini sormayı hatırından geçirir
  90. O gün kimin iyilikleri mizanda ağır basarsa onlar kurtulacaklar
  91. Kimin iyilikleri tartıda hafif kalırsa, işte kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde ebedî kalanlar onlar olacaklardır
  92. Orada yüzlerini alevler yalar da, ateş dudaklarını yaktığında, dişleri açıkta kalıverir.
  93. Allah Teâlâ onlara şöyle buyurur: "Âyetlerim size okunurdu da siz onları yalan sayardınız değil mi?"
  94. "Ey Ulu Rabbimiz", derler, "azgınlığımız, kötü talihimiz ağır bastı, biz de yoldan sapan kimseler olduk bir kere. Ama ne olur ey Ulu Rabbimiz, kurtar bizi bu ateşten, eğer bir daha o kötülükleri yaparsak işte o zaman, kendimize iyice yazık eder, zalimin teki oluruz!
  95. Allah Teâlâ: "Kesin sesinizi, sakın bir daha Bana bir şey söylemeye kalkışmayın!" buyurur
  96. Kullarımdan, bir kısmı "inandık ya Rabbî! Affet günahlarımızı, merhamet et bize, çünkü Sen merhamet edenlerin en iyisi, en hayırlısısın!" dediklerinde, onları alaya alan sizler değil miydiniz!Sonunda sizin bu davranışlarınız Beni gönlünüzden geçirmeyi, Beni yâdetmeyi size unutturdu da, onlarla eğlenip durdunuz
  97. İşte Ben de sabretmelerine karşılık bugün onları ödüllendirdim.İşte umduklarına kavuşanlar onlardır
  98. Sonra Allah cehennemdekilere der ki: "Size kalsa, dünyada kaç yıl kaldınız?"
  99. Onlar: "Bir gün veya daha da az. Ne bilelim, isterseniz bunu tam tamına aklında tutanlara sor! Zira bizim aklımız başımızdan gitmiş durumda." diye cevap verirler
  100. Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Siz, doğrusu pek az kaldınız.Bu gerçeği bir bilseydiniz, Bana isyan etmezdiniz.
  101. "Bizim sizi boşuna yarattığımızı, Bizim huzurumuza dönüp hesap vermeyeceğinizi mi sandınız?
  102. "Öyleyse artık şu gerçeği bilin ki Allah yüceler yücesidir.Gerçek hükümran O´dur. O´ndan başka tanrı yoktur.Pek değerli arşın Rabbidir
  103. O halde, kim tanrılığını ispat eden hiç bir delili olmamasına rağmen,Allah´ın beraber başka bir tanrıya taparsa,âhirette Rabbinin huzurunda hesabını verecek, cezasını çekecektir.Şurası muhakkak ki kâfirler asla iflah olmazlar
  104. Öyleyse (ey Resulüm ve ey mümin!) Sen şöyle dua et:"Ya Rabbî, Sen bizi affet, Sen bize merhamet et. Zira merhamet edenlerin en hayırlısı Sensin Sen!
Yazar: Süleyman Ateş - Kuran'ı Kerim Meali
  1. Felâha ulaştı o mü´minler.
  2. Ki onlar, namazlarında saygılıdırlar.
  3. Onlar boş şeylerden yüz çevirirler.
  4. Onlar zekâtı verirler.
  5. Ve onlar ırzlarını korurlar.
  6. Ancak eşleri, yahut ellerinin sâhip olduğu (câriyeler) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı da) onlar kınanmazlar.
  7. Ama bunun ötesine gitmek isteyen olursa, işte onlar haddi aşanlardır.
  8. Ve o(mü´min)ler emânetlerine ve ahidlerine özen gösterirler.
  9. Onlar namazlarını (vakitlerinde kılarak) korurlar.
  10. İşte vâris olacaklar onlardır.
  11. Onlar (en yüksek cennet olan) Firdevs´e vâris olacaklar, orada ebedi kalacaklardır.
  12. Andolsun biz insanı çamurdan bir süzmeden yarattık.
  13. Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak sağlam bir karar yerine koyduk.
  14. Sonra nutfeyi alaka(embriyo)ya çevirdik, alaka(embriyo)yı bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik; sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli Allâh, ne yücedir!
  15. Sonra siz, bunun ardından öleceksiniz.
  16. Sonra, siz kıyâmet günü muhakkak diriltileceksiniz.
  17. Üstünüzde de yedi tabaka (yedi gök) yarattık. Biz yaratmadan gâfil değiliz.
  18. Gökten belli ölçü ve miktarda su indirip onu yerde durdurduk. Biz onu (indirmeğe kâdir olduğumuz gibi) gidermeğe de kâdiriz.
  19. Onunla size, içlerinde sizin için birçok meyvalar bulunan hurma ve üzüm bahçeleri yetiştirdik, onlardan yiyorsunuz.
  20. Yine onunla Tûr-i Sinâ´dan çıkan, (meyvası) yağlı olarak biten, yiyenlerin (yağına ekmeklerini) batıracakları bir (zeytin) ağac(ı) yetiştirdik.
  21. Hayvanlarda da sizin için ibret vardır: Karınlarının içindekinden size içiriyoruz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar var, aynı zamanda onlardan yersiniz.
  22. O (hayva)nların üzerinde ve gemiler üzerinde taşınırsınız.
  23. Andolsun biz, Nûh´u kavmine gönderdik: "Ey kavmim, dedi, Allah´a kulluk edin, sizin O´ndan başka tanrınız yoktur, korunmaz mısınız?"
  24. Kavminin içinden ileri gelen inkârcı bir grup (şöyle) dedi: "Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Size üstün gelmek istiyor. Eğer Allâh (elçi göndermek) dileseydi, melekleri indirirdi. Biz ilk babalarımızdan böyle bir şey işitmedik."
  25. "O, kendisinde delilik bulunan bir adamdır, başka bir şey değildir. Hele bir süreye kadar onu gözetleyin.
  26. (Nûh): "Rabbim, beni yalanlamaları karşısında bana yardım et (bana verdiğin sözü yerine getir)!" dedi.
  27. Biz de ona vahyettik ki: "Gözlerimizin önünde ve vahyimiz(öğretimimiz)le o gemiyi yap. Bizim buyruğumuz gelip de tandır kaynayınca her cinsten iki çift ve âileni de alıp ona sok. Yalnız onlar içinde alehylerine söz geçmiş (azâbımıza uğrama hükmü giymiş) olanları bırak. O zulmedenler hakkında bana yalvarma; onlar, mutlaka boğulacaklardır!
  28. Sen ve yanında bulunanlar gemiye yerleştiğiniz zaman: "Bizi o zâlim kavimden kurtaran Allah´a hamdolsun." de.
  29. Ve de ki: "Rabbim, beni mübârek bir inişle indir; sen konuklayanların en hayırlısısın."
  30. Gerçi biz, (onları) sınıyorduk ama, bu olayda (sizler için de) nice ibretler vardır.
  31. Sonra onların ardından başka bir nesil yetiştirdik.
  32. Onlara da kendi içlerinden: "Allah´a kulluk edin, sizin O´ndan başka Tanrınız yoktur, (Allâh´ın azâbından) korunmaz mısınız?" diyen bir elçi gönderdik.
  33. Kavminden, kendilerine dünyâ hayâtında bol ni´met verdiğimiz o inkâr eden ve âhiret buluşmasını (hesap ve cezâsını) yalanlayan eşraf takımı dedi ki: "Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Sizin yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor."
  34. "Eğer sizin gibi bir insana itâ´at ederseniz o takdirde siz, mutlaka ziyana uğrayanlarsınız demektir."
  35. "O size, siz öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman yeniden hayâta çıkarılacağınızı mı va´dediyor?"
  36. "Heyhât, o size va´dedilen şey ne kadar uzak!"
  37. "Ne ise hep bu dünyâ hayâtımızdır; ölürüz ve yaşarız, biz öldükten sonra diriltilecek değiliz."
  38. "O, Allah´a yalan uydurandan başka bir adam değildir. Biz ona inanıcı(insan)lar değiliz."
  39. (O peygamber): "Rabbim, dedi, beni yalanlamaları karşısında bana yardım et."
  40. (Allâh): "Az sonra onlar pişman olacaklar!" dedi.
  41. Derken o korkunç ses, onları gerçekten yakaladı da onları sel süprüntüsü haline getirdik. Uzak olsun o zâlim kavim!.
  42. Sonra onların ardından başka nesiller yetiştirdik.
  43. Hiçbir ümmet, ne süresinden ileri geçebilir, ne de geri kalabilir.
  44. Sonra biz, elçilerimizi ardı ardına gönderdik. Hangi ümmete elçisi geldiyse onlar onu yalanladılar, biz de onları birbiri ardınca devirdik ve hepsini birer efsâne yaptık. İnanmayan toplum uzak olsun.
  45. Sonra Mûsâ´yı ve kardeşi Hârûn´u âyetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik;
  46. Fir´avn´e ve ileri gelen adamlarına. Onlar büyüklük tasladılar ve böbürlenen bir topluluk oldular.
  47. "Şu iki adamın kavmi bize kölelik ederken, şimdi biz kalkıp bizim gibi iki insana mı inanacağız?" dediler.
  48. Onları yalanladılar ve helâk edilenlerden oldular.
  49. (Sonra Mûsâ, İsrâil oğullarını Mısır´dan çıkardı. İsrâil oğulları) Doğru yolu bulsunlar diye biz, Mûsâ´ya Kitabı (Tevrât´ı) verdik.
  50. Meryem oğlunu ve annesini bir mu´cize kıldık ve onları oturmaya uygun, çeşmeli bir tepeye yerleştirdik.
  51. "Ey elçiler, güzel şeylerden yeyin ve yararlı iş yapın. Çünkü ben yaptıklarınızı bilmekteyim."
  52. "Ve işte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir, ben de sizin Rabbinizim, benden korkun." (dedik).
  53. Fakat işlerini aralarında parçalayıp, çeşitli kitaplara ayırdılar. Her parti, kendi yanında bulunanla sevinmektedir.
  54. Bir süreye kadar onları, (daldıkları) gafletleri içinde bırak.
  55. Onlar sanıyorlar mı ki kendilerine verdiğimiz mal ve oğullar ile,
  56. Onların iyiliklerine koşuyoruz? Hayır, (bu verdiğimiz dünyâ ni´metleri, onlar için bir imtihandır, fakat onlar) farkında değiller.
  57. Onlar ki Rablerine saygıdan titrerler.
  58. Ve onlar ki Rablerinin âyetlerine inanırlar.
  59. Ve onlar ki Rablerine ortak koşmazlar.
  60. Verdiklerini, Rablerinin huzûruna dönecekleri düşüncesiyle kalbleri korkudan ürpererek verirler.
  61. İşte onlar, hayır işlerine koşarlar ve onlar hayır için önde giderler.
  62. Biz, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz. Katımızda gerçeği söyleyen bir Kitap vardır. (Herkesin eylemleri onda tesbit edilmiştir), onlara asla haksızlık edilmez.
  63. Fakat onların kalbleri, bundan gaflet içindedir. Onların bundan başka (birtakım pis) işleri daha var ki, onlar hep o işler için çalışırlar.
  64. Nihâyet varlıklılarını azâb ile yakaladığımız zaman, hemen feryâda başlarlar.
  65. "Bugün artık feryâd etmeyin, bize karşı size yardım olunmaz (kimse sizi bizim azâbımızdan kurtaramaz).
  66. "Âyetlerim size okunuyordu da siz arkanıza dönüyordunuz.
  67. "Âyetlerime karşı kibirlenerek geceleyin (Ka´be´nin çevresinde toplanıp) saçmalıyordunuz."
  68. Onlar o sözü (Kur´ân´ı) iyice düşünmediler mi, yoksa onlara, ilk atalarına gelmeyen bir şey (bir elçi ve Kitap) geldi diye mi (böyle davranıyorlar)?
  69. Yoksa elçilerini tanımadıkları (onun doğruluğunu, dürüstlüğünü bilmedikleri) için mi onu inkâr ediyorlar?
  70. Yoksa "Onda bir delilik var" mı diyorlar? Hayır, o kendilerine hakkı getirdi, fakat çokları haktan hoşlanmıyorlar.
  71. Eğer hak, onların keyiflerine uysaydı, gökler, yer ve bunların içinde bulunan kimseler bozulur, giderdi. Biz onlara Zikir´lerini getirdik fakat onlar, Zikirlerinden yüz çeviriyorlar.
  72. Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun (da onun için mi hakkı kabul etmiyorlar)? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en iyisidir.
  73. Sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
  74. Ama âhirete inanmayanlar yoldan sapıyorlar.
  75. Biz onlara acıyıp da başlarındaki sıkıntıyı açsaydık, yine azgınlıklarında bocalamağa devam ederlerdi.
  76. Andolsun biz onları azâb ile yakaladık, ama yine Rabblerine boyun eğmediler, O´na yalvarmıyorlar.
  77. Nihâyet üzerlerine şiddetli bir azâb kapısı açtığımız zaman, derhal O´nun içinde şaşkın ve umutsuz kalırlar.
  78. O´dur ki, sizin için o kulağı, o gözleri ve gönülleri inşâ etti. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
  79. O´dur ki, sizi yeryüzünde yaratıp yaydı ve O´na götürüleceksiniz.
  80. O´dur ki yaşatıyor, öldürüyor. Gecenin ve gündüzün değişmesi O´nun (eseri)dir. Aklınızı kullanmıyor musunuz?
  81. Hayır, onlar da evvelkilerin dedikleri gibi dediler:
  82. "Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, biz mi diriltileceğiz?" dediler.
  83. "Andolsun bu tehdid bize de bizden önce atalarımıza da yapıldı. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir."
  84. De ki: "Biliyorsanız dünyâ ve içinde bulunanlar kimindir?"
  85. "Allâh´ındır" diyecekler. "O halde düşün(üp, ilk kez yaratanın, ikinci defa yine yaratılabileceğini anla)mıyor musunuz?" de.
  86. "Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş´ın Rabbi kimdir?" de.
  87. "Bunlar Allâh´ındır" diyecekler. "O halde korunmuyor musunuz?" de.
  88. "Biliyorsanız (söyleyin) her şeyin melekûtu (mülkü ve yönetimi) elinde olan, koruyup kollayan, fakat kendisi korunup kollan(maya muhtaç ol)mayan kimdir?" de.
  89. "(Her şeyin yönetimi) Allah´a âittir" diyecekler. "O halde nasıl büyüleniyorsunuz?" de.
  90. Doğrusu biz, onlara hakkı getirdik, (bizim söylediklerimiz gerçektir), onlarsa yalancıdırlar.
  91. Allâh çocuk edinmemiştir. O´nunla beraber hiçbir tanrı yoktur. Öyle olsaydı her tanrı, kendi yarattığını götürürdü ve onlardan biri diğerine üstün gelmeğe çalışırdı. Allâh, onların tanımlamalarından uzaktır.
  92. (O), görünmeyeni ve görüneni bilir; onların ortak koştukları şeylerden yücedir.
  93. De ki: "Rabbim, eğer onların tehdid edildikleri şeyi mutlaka bana göstereceksen (ben sağ iken onları cezâlandıracaksan),"
  94. "Rabbim, beni şu zâlim kavmin içinde bırakma!"
  95. Biz, onları tehdid ettiğimiz şeyi sana göstermeğe elbette kâdiriz (onları cezâlandıracağız ve sen bunu göreceksin).
  96. Kötülüğü en güzel şeyle sav. Biz onların (seni) nasıl vasıflandıracaklarını biliyoruz.
  97. Ve de ki: "Rabbim, şeytânların dürtüklemelerinden sana sığınırım."
  98. "Ve onların yanıma uğramalarından sana sığınırım Rabbim."
  99. Nihâyet onlardan birine ölüm geldiği zaman: "Rabbim, der, beni geri döndürünüz!"
  100. "Ki terk ettiğim dünyâda yararlı bir iş yapayım." Hayır, bu onun söylediği bir sözdür. Önlerinde tâ diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.
  101. Sûr´a üflendiği zaman, artık o gün aralarında soylar yoktur ve (insanlar, birbirlerine soylarını) sormazlar.
  102. Kimlerin (eylemlerinin) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
  103. Kimlerin tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde sürekli kalanlardır.
  104. (Orada onların) yüzlerini ateş yalar. Öyle ki (ateşin) içinde (dehşetten dudakları gerilir de) dişleri açıkta kalır.
  105. "Âyetlerim size okunurdu da siz onları yalanlardınız değil mi?"
  106. "Rabbimiz, dediler, bahtsızlığımız bizi yendi. Biz sapık bir topluluk olduk."
  107. "Rabbimiz, bizi bundan çıkar. Eğer bir daha (yaptığımız kötü işlere) dönersek artık biz gerçekten zâlimleriz."
  108. Buyurdu ki: "Sinin orada, bana bir şey söylemeyin!"
  109. "Zira kullarımdan bir zümre: ´Rabbimiz inandık, bizi bağışla, bize acı, sen acıyanların en hayırlısısın´ dedikleri için"
  110. "Siz onlarla alay ettiniz, (sürekli onlarla uğraştığınız için onlar) size beni anmayı unutturdular. Siz dâimâ onlara gülüyordunuz."
  111. "Bugün ben, onlara sabretmelerinin karşılığını verdim; onlar (evet) işte kurtulup murâda erenler onlardır."
  112. Ve buyurdu: "Yeryüzünde yıllar sayısınca ne kadar kaldınız?"
  113. "(Herhalde) Bir gün, yahut günün bir kısmı kadar kaldık; sayanlara sor", dediler.
  114. Buyurdu ki: "Sadece az bir zaman kaldınız, keşke bilseydiniz!"
  115. "Bizim sizi boş yere, bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız?"
  116. Hak pâdişah olan Allâh, pek yücedir. O´ndan başka tanrı yoktur. O, Kerim Arş´ın sâhibidir.
  117. Kim Allâh ile beraber, varlığını kanıtlayacak hiçbir delil bulunmayan bir tanrıya taparsa, onun hesabı, Rabbinin yanındadır (onu Allâh cezâlandırır) çünkü kâfirler iflâh olmazlar.
  118. De ki: "Rabbim, bağışla, acı, sen acıyanların en hayırlısısın."
Yazar: Şaban Piriş - Kur'an-ı Kerim Türkçe Anlamı
  1. Müminler, kurtuluşa ermiştir.
  2. Onlar namazlarında huşu içinde olanlardır.
  3. Onlar, boş sözlerden ve işlerden yüz çevirenlerdir.
  4. Onlar, arınmak için hareket edenlerdir.
  5. Onlar, mahrem yerlerini koruyanlardır.
  6. Ancak eşleri ve cariyeleri hariç, çünkü bunlar, kınanmazlar.
  7. Kim bundan başkasını ararsa, işte onlar da haddi aşanlardır.
  8. Müminler, emanetlerine ve sözleşmelerine uyanlardır.
  9. Onlar, namazlarını koruyanlardır.
  10. İşte onlar, varis olanlardır.
  11. Onlar, Firdevs’e varis olacaklardır ve onlar, orada ebedi kalacaklardır.
  12. İnsanı çamurun özünden yaratmıştık.
  13. Sonra onu sağlam bir kalış yerinde, bir sperm yaptık.
  14. Sonra spermi empriyo haline getirdik. Empriyoyu et parçası yaptık. Et parçasından kemik yarattık. Kemiğe et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir varlık olarak yarattık. Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir.
  15. Sonra siz, bunun arkasından elbette öleceksiniz.
  16. Sonra kıyamet günü yeniden dirileceksiniz.
  17. Sizin üzerinizde yedi kat yaratmışızdır. Yarattıklarımızdan gafil de değiliz.
  18. Gökten belli bir ölçüye göre su indirdik. Onu yeryüzünde tuttuk. Onu gidermeye de elbette gücümüz yeter.
  19. O suyla, sizin için hurma ve üzüm bağları yetiştirdik ki oralarda sizin için birçok meyveler vardır. Siz de onlardan yersiniz.
  20. Sina Dağı’nda da yetişen, yiyenlere yağ ve katık veren bir ağaç da (o su ile yetişir).
  21. Davarlarda da sizin için bir ibret vardır. Karınlarında olandan size içiriyoruz, onlarda daha birçok faydalar vardır. Onların etlerini de yiyorsunuz.
  22. Onların üzerinde ve gemilerde taşınıyorsunuz.
  23. Nuh’u kavmine (elçi olarak) göndermiştik. Dedi ki: -Ey kavmim, Allah’a kulluk ediniz. O’ndan başka bir ilahınız yoktur. O halde korunmaz mısınız?
  24. Kavminden ileri gelen kafirler: -Bu, sizin gibi bir insandan başka bir şey değil. Sizden üstün olmak istiyor. Eğer Allah dileseydi melekleri gönderirdi. Biz, daha önceki atalarımızdan da bunu duymadık.
  25. O ancak, cinlenmiş bir adam, bir müddet onu gözetleyin.
  26. Nuh: -Rabbim, beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et, dedi.
  27. Biz de ona şöyle vahyettik: “Gözetimimiz altında bildirdiğimiz gibi bir gemi yap. Buyruğumuz gelip de tandır kaynayınca, her cinsten ikişer çift ve aleyhinde hüküm verilmiş olanlar dışında kalan aileni gemiye bindir. Zalimler için bana baş vurma, çünkü onlar boğulacaklardır.”
  28. Sen ve beraberindekiler, gemiye yerleşince: -Bizi zalim kavimden kurtaran Allah’a hamdolsun, de!
  29. Ve yine şöyle de: -Rabbim, beni mübarek bir yere indir. Konuklayanların en hayırlısı sensin!
  30. Şüphesiz bunda ayetler/belgeler vardır ve elbette biz imtihan ediyoruz.
  31. Bunların ardından başka bir nesil meydana getirdik.
  32. İçlerinden onlara: -Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka bir ilahınız yoktur, sakınmaz mısınız? diyen bir peygamber gönderdik.
  33. Dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz, inkarcı ve ahirete kavuşmayı yalanlayan kavminin ileri gelenleri şöyle dediler: -Bu sizin gibi bir insandan başka bir şey değil. Yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor.
  34. Eğer, sizin gibi bir insana itaat ederseniz, işte o zaman hüsrana uğrarsınız.
  35. Size, ölüp, toprak ve kemik olduktan sonra yeniden dirileceğinizi mi vaat ediyor?
  36. Size vaat edilen uzak, hem de çok uzak.
  37. Hayat, ancak dünya hayatıdır. Ölürüz ve yaşarız. Ama tekrar diriltilecek değiliz.
  38. O, Allah’a karşı ancak yalan uyduran bir adamdır. Biz, ona inanacak değiliz.
  39. -Rabbim, dedi. Beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et!
  40. Allah: “Az sonra pişman olacaklardır” dedi.
  41. Derken onları müthiş bir çığlık yakaladı. Onları bir süprüntü haline getirdik. Helak olup gitti zalim kavim!
  42. Sonra onların ardından başka nesiller yarattık.
  43. Hiç bir toplum süresini ne öne alabilir ne de geri bırakabilir.
  44. Daha sonra da birbiri arkasına elçiler gönderdik. Elçileri yalanladılar da biz de onları birbirine tabi kılarak yok edip, efsane haline getirdik. Yok olsun inanmayan toplum!
  45. Sonra, Musa ve kardeşi Harun’u ayetlerimiz ve apaçık belge ile göndermiştik.
  46. Firavun’a ve çevresine. Ama onlar, büyüklendiler, zaten mağrur bir kavim idiler.
  47. -Biz dediler; bizim gibi iki insana mı iman edeceğiz, üstelik onların kavmi de bize kulluk ederken?!
  48. Bu sebeple onları yalanladılar da helak edilenlerden oldular.
  49. Doğru yolu görsünler diye Musa’ya da kitabı vermiştik.
  50. Meryem’in oğlunu da, annesini de bir belge kıldık. O; İkisini akar sulu, yüksek ve meskun bir yere yerleştirdik.
  51. -Ey peygamberler, temiz şeylerden yiyin ve doğruları yapın. Çünkü ben ne yaptığınızı bilirim.
  52. İşte bu, önderliğiniz, tek bir önderliktir ve ben de sizin Rabbinizim, o halde benden korkun.
  53. İşlerini aralarında bölük bölük ayırdılar. Her grup kendi yanında olanla ferahlıyor.
  54. Bir süreye kadar onları kendi sapıklıklarıyla baş başa bırak.
  55. Zannediyorlar mı ki kendilerine mal ve oğullar sunduk diye.
  56. İyiliklerde onlara acele davranıyoruz. Hayır, onlar, ne yaptıklarının farkında değiller.
  57. Şüphesiz ki Rab’lerinin korkusundan titreyenler,
  58. Rab’lerinin ayetlerine iman edenler
  59. Ve Rab’lerine şirk koşmayanlar.
  60. Rab’lerine dönecek oldukları için kalpleri çarparak vereceklerini verenler..
  61. İşte onlar, hayırlarda yarışırlar ve en önde giderler.
  62. Hiç kimseye gücünün üstünde görev yüklemeyiz. Yanımızda hakkı söyleyen bir kitap vardır. Onlara asla zulmedilmez.
  63. Oysa (müşriklerin) kalpleri bundan gaflet içindedir ve onların yapmakta oldukları daha başka işler de vardır.
  64. En sonunda onların zenginlerini ve liderlerini azapla yakaladığımız zaman, hemen feryadı basarlar.
  65. -Feryat etmeyin, bugün; çünkü siz bizden kurtulamazsınız.
  66. Ayetlerim size okunuyordu; ama siz ona arkanızı dönüyordunuz.
  67. Ona kafa tutarak, eğlence edinip, hezeyanlar savurarak.
  68. Söyleneni hiç düşünmediler mi? Yoksa onlara, önceki atalarına gelmemiş bir şey mi geldi?
  69. Yoksa peygamberlerini tanıyamadılar da bunun için mi inkar ediyorlar?
  70. Yoksa: “Onda bir delilik var” mı diyorlar? -Hayır! O, onlara hakkı getirdi. Ama onların çoğu haktan hoşlanmıyorlar.
  71. Eğer hak onların keyfine uysaydı; gökler, yer ve her ikisinin de içindekiler bozulup giderdi. Oysa, biz onlara uyarılarını verdik. Fakat, onlar uyarılarından yüz çeviriyorlar.
  72. Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin ücreti daha iyidir. Rızık verenlerin en iyisi O’dur.
  73. Aslında sen onları dosdoğru yola çağrıyorsun.
  74. Fakat, ahirete inanmayanlar, yoldan sapan kimselerdir.
  75. Eğer onlara acıyıp, başlarındaki sıkıntıyı gidermiş olsaydık bile yine onlar azgınlıklarında inat ederdi.
  76. Gerçekten biz onları azaba tuttuk da yine Rab’lerine karşı uslanmadılar. Yalvarıp yakarmazlar da.
  77. Onların üzerine şiddetli bir azap kapısı açana kadar... İşte o zaman ümitsizliğe düşüverirler.
  78. Sizin için kulaklar, gözler ve gönüller vareden O’dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
  79. Sizi yeryüzünde yaratıp, yayan O’dur. O’nun huzurunda toplanacaksınız.
  80. Dirilten de öldüren de O’dur. Gece ve gündüzün ardarda gelmesi de O’na bağlıdır. Hala, aklınızı kullanmıyor musunuz?
  81. Aksine, evvelkilerin dedikleri gibi dediler:
  82. -Ölüp, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, biz yeniden diriltileceğiz? dediler.
  83. Bu, bize ve babalarımıza daha önce de vaat edilen eskilerin masallarından başka bir şey değildir.
  84. De ki: -Yeryüzü ve içindekiler kime aittir, eğer biliyorsanız?
  85. -Allah’a aittir, diyecekler. -Ee, peki düşünmez misiniz? de!
  86. Yedi göğün Rabbi kimdir? Ya büyük hükümranlığın Rabbi? de!
  87. “Allah’tır!” diyecekler. -Ee, O’ndan korkmuyor musunuz? de!
  88. Her şeyin mülkiyetini elinde bulunduran, koruyan fakat korunma ihtiyacı olmayan kimdir? Eğer biliyorsanız söyleyin de!
  89. “Allah’tır” diyecekler. “Öyleyse nasıl aldatılıyorsunuz?” de!
  90. Doğrusu onlara gerçeği getirdik, fakat onlar yalancıdırlar.
  91. Allah, çocuk edinmedi. O’nun yanında başka bir ilah yoktur. Eğer olsaydı, her ilah yarattığı ile gider ve elbette biri, diğerine üstün gelirdi. İsnat ettikleri vasıflardan münezzehtir Allah!
  92. O, gizliyi de açığı da bilendir, onların koştukları şirklerden çok yücedir.
  93. De ki: -Rabbim, onlara vaat edileni eğer bana göstereceksen
  94. Rabbim, o zaman beni zalim toplum içinde bulundurma!
  95. Şüphesiz biz, onlara vaat ettiğimiz (azabı) sana göstermeye kadiriz.
  96. Sen, kötülüğü en güzel ile sav. Onların nitelemekte olduklarını biz, çok daha iyi biliriz.
  97. Ve de ki: -Rabbim, şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!
  98. Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım Rabbim!
  99. Onlardan birine ölüm gelince; -Rabbim, beni geri döndür der.
  100. Belki ben, terkettiğim doğru işleri yaparım. Asla, o sadece söyleyenin bir sözüdür. Onların arkalarında yeniden diriltilecekeri güne kadar bir engel vardır.
  101. Sûr’a üflendiği zaman, işte o gün, aralarında soy bağı kalmaz, birbirlerinden birşey de isteyemezler.
  102. Kimlerin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa ermişlerdir.
  103. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini hüsrana uğratanlardır, cehennemde ebedi kalacaklardır.
  104. Ateş onların yüzlerini yalayacak ve dişleri sırıtıp kalacaktır.
  105. -Ayetlerim size okunmamış mıydı? Siz de onları yalanlamamış mıydınız?
  106. Onlar da: -Rabbimiz. İsyankarlığımız bizi yendi ve sapık bir kavim olduk.
  107. Rabbimiz, bizi ateşten çıkar. Eğer yine dönersek, biz gerçekten zalimleriz, derler.
  108. -Kesin sesinizi, orada, benimle konuşmayın.
  109. Çünkü kullarımdan bir grup: -Rabbimiz, iman ettik, bizi bağışla, bize merhamet et, merhamet edenlerin en hayırlısı sensin! derlerdi.
  110. Siz ise size benim zikrimi unutturana kadar onlarla alay ederdiniz. Siz onlara gülerdiniz.
  111. Bugün sabrettikleri için onları ödüllendirdim. Kurtuluşa ermiş olanlar, işte onlardır.
  112. -Yeryüzünde kaç yıl kaldınız? dedi.
  113. -Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık, sayanlara sor dediler.
  114. -Çok az bir süre kaldınız, keşke bilseydiniz dedi.
  115. Sizi, boş yere yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?
  116. Kendisinden başka ilah olmayan, gerçek hükümdar, şerefli tahtın Rabbi olan Allah, çok yücedir.
  117. Kim Allah ile beraber, varlığına hiçbir belge bulunmayan başka bir ilaha dua ve kulluk ederse, onun hesabı ancak Rabbinin yanındadır. Çünkü kafirler kurtuluşa eremez.
  118. De ki: -Rabbim, bağışla ve merhamet et! Merhametlilerin en hayırlısı sensin!
Yazar: Ebu'l Al'a Mevdudi - Tefhim-ul Kuran
  1. Mü´minler gerçekten felah bulmuştur;
  2. Onlar namazlarında huşû içinde olanlardır,
  3. Onlar, ´tümüyle boş´ şeylerden yüz çevirenlerdir,
  4. Onlar, zekâta ilişkin (söz ve görevlerini mutlaka) yerine getirenlerdir.
  5. Ve onlar ırzlarını koruyanlardır;
  6. Ancak eşleri ya da sağ ellerinin sahip olduklarına karşı (tutumları) hariç; bu konuda onlar, kınanmış değillerdir.
  7. Fakat kim bundan ötesini ararsa, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.
  8. (Yine) Onlar, emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir.
  9. Onlar, namazlarını da (titizlikle) koruyanlardır.
  10. İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak onlardır.
  11. Ki onlar Firdevs (cennetlerin)e varis olacaklardır; içinde de ebedi olarak kalıcıdırlar.
  12. Andolsun, biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık.
  13. Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.
  14. Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak´ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.
  15. Sonra bunun ardından siz gerçekten ölecek olanlarsınız.
  16. Sonra siz gerçekten kıyamet günü diriltileceksiniz.
  17. Andolsun, biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık; biz yaratmada gafiller değiliz.
  18. Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yeryüzünde yerleştirdik; şüphesiz biz onu (kurutup) giderme gücüne de sahibiz.
  19. Böylelikle, bununla size hurmalıklardan, üzümlüklerden bahçeler, bağlar geliştirdik, içlerinde çok sayıda yemişler vardır; sizler onlardan yemektesiniz.
  20. Ve (daha çok) Tur-i Sina´da çıkan bir ağaç (türü de yarattık); o yağlı ve yiyenlere bir katık olarak bitmekte (ürün vermekte)dir.
  21. Gerçekten hayvanlarda da sizin için bir ders (ibret) vardır; karınlarının içinde olanlardan size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz.
  22. Onların üzerinde ve gemilerde taşınmaktasınız.
  23. Andolsun, biz Nuh´u kendi kavmine (peygamber olarak) gönderdik. Böylece kavmine dedi ki: «Ey Kavmim, Allah´a kulluk edin. Onun dışında sizin başka ilahınız yoktur, yine de korkup sakınmayacak mısınız?»
  24. Bunun üzerine, kavminden küfre sapmış önde gelenler dediler ki: «Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah (öne sürdüklerini) dilemiş olsaydı, muhakkak melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarınızdan da bunu işitmiş değiliz.»
  25. «O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyin.»
  26. «Rabbim» dedi (Nuh). «Beni yalanlamalarına karşılık, bana yardım et.»
  27. Böylelikle biz ona: «Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Nitekim bizim emrimiz gelip de tandır kızışınca, onun içine her (tür hayvandan) ikişer çift ile, içlerinden aleyhlerine söz geçmiş (azab gerekmiş) olanlar dışında olan aileni de alıp koy; zulmedenler konusunda bana muhatap olma, çünkü onlar boğulacaklardır» diye vahyettik.
  28. «Böylece sen, beraberinde olanlarla gemiye bindiğinde o zaman de ki: «Bizi o zulmeden kavimden kurtaran Allah´a hamdolsun.»
  29. Ve de ki: «Rabbim, beni kutlu bir konakta indir, sen konuklayanların en hayırlısısın.»
  30. Hiç şüphesiz bunda ayetler vardır ve biz gerçekten denemeden geçiririz.
  31. Sonra onların ardından bir başka insan kuşağı yaratıp inşa ettik.
  32. Onlara da kendi içlerinden: «Allah´a ibadet edin. O´nun dışında sizin başka ilahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?» (desin) diye içlerinden bir peygamber gönderdik.
  33. Kendi kavminden, küfredip de ahirete kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki: «Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir, kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir.»
  34. «Eğer sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, siz gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz.»
  35. «O, siz öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va´dediyor?»
  36. «Heyhat, size va´dedilen şeye heyhat...»
  37. «O (bütün gerçek), bizim yalnızca (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz.»
  38. «O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah´a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz.»
  39. (Peygamber) Dedi ki: «Rabbim, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et.»
  40. (Allah) Dedi ki: «Az bir süre (bekle). Onlar gerçekten pişman olacaklar.»
  41. Derken, hak (ettikleri cezaya karşılık) olmak üzere, o korkunç çığlık onları yakalayıverdi. Böylece onları bir süprüntü kılıverdik. Zulmeden kavim için yıkım olsun!
  42. Sonra onların ardından başka kuşaklar yaratıp inşa ettik.
  43. Ümmetlerden hiç biri, kendisine tesbit edilmiş eceli ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
  44. Sonra birbiri peşi sıra peygamberlerimizi gönderdik; her ümmete kendi peygamberi geldiğinde, onu yalanladırlar. Böylece biz de onları (yıkıma uğratıp yok etmede) bir kısmını bir kısmının izinde yürüttük ve onları (tarihin anlatıp aktardığı) bir olay kıldık. İman etmeyen kavim için yıkım olsun.
  45. Sonra Musa ve kardeşi Harun´u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.
  46. Firavun´a ve ileri gelen çevresine; fakat onlar büyüklendiler. Onlar, ´büyüklenen, zorba´ bir topluluktu.
  47. «Kavimleri bize ibadet (kölelik) ederken bizim gibi iki beşere mi inanalım?» dediler.
  48. Böylece onları yalanladılar ve yıkıma uğrayanlardan oldular.
  49. Andolsun, biz Musa´ya kitabı verdik, belki onlar hidayete erer diye.
  50. Biz, Meryem´in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık ve ikisini barınmaya elverişli ve akar suyu olan bir tepede yerleştirdik.
  51. Ey Resul (peygamber)ler, güzel ve temiz olan şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun; çünkü gerçekten ben yapmakta olduklarınızı biliyorum.
  52. İşte sizin ümmetiniz bir tek olan ümmettir ve ben de sizin Rabbinizim: öyleyse benden korkup sakının.
  53. Ancak onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde parçalayıp bölündüler; her bir grup, kendi ellerindeki olanla yetinip sevinmektedir.
  54. Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.
  55. Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine vermekte olduğumuz mal ve çocuklarla,
  56. Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz) Hayır, onlar şuurunda değiller.
  57. Gerçekten, Rablerine olan haşyetlerinden dolayı saygıyla korkanlar.
  58. Rablerinin ayetlerine iman edenler,
  59. Rablerine ortak koşmayanlar,
  60. Ve onlar gerçekten Rablerine dönecekler diye, vermekte olduklarını kalpleri ürpererek verenler;
  61. İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler.
  62. Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz; elimizde hakkı söylemekte olan bir kitap vardır ve onlar hiç bir haksızlığa uğratılmazlar.
  63. Hayır, onların kalpleri bundan dolayı bir gaflet içindedir. Üstelik onların, bunun dışında da yapmakta oldukları (birtakım şeyler) vardır; onlar bunun için çalışmaktadırlar.
  64. Nihayet, onların refahtan şımaran önde gelenlerini azab ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryadı basacaklar.
  65. Bugün feryadı basmayın, çünkü siz bizden yardım göremezsiniz.
  66. Gerçekten benim ayetlerim size okunmaktaydı, fakat siz topuklarınız üzerinde geri dönüyordunuz;
  67. Buna (ayetlerime) karşı büyüklük taslayarak: gece vakti de hezeyanlar sergiliyordunuz.
  68. Onlar, yine de o sözü (Kur´an´ı) gereği gibi düşünmediler mi, yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
  69. Ya da kendi peygamberlerini tanımadılar mı ki, şimdi onu inkâr etmektedirler?
  70. Yahut: «Onda bir delilik var» mı demektedirler? Hayır, o, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar.
  71. Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı. Hayır, biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunmaktayız, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çevirmektedirler.
  72. Yoksa sen onlardan haraç mı istiyorsun? İşte Rabbinin haracı (dünya ve ahiret armağanı) daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırılısıdır.
  73. Gerçekten sen onları dosdoğru olan bir yola çağırmaktasın.
  74. Ancak ahirete inanmayanlar, şüphesiz yoldan sapmakta olanlardır.
  75. Eğer onlara merhamet eder ve onlara dokunan zararı gideriverirsek, tuğyanları içinde şaşkınca dolaşmalarını sürdürecekler.
  76. Andolsun, biz onları azabla yakalayıverdik, fakat yine de Rablerine boyun eğmediler ve yakarıp yalvarmadılar.
  77. Sonunda, üzerlerine azabı şiddetli olan bir kapı açtığımızda, onlar bunun içinde şaşkına dönüp umutlarını kaybettiler.
  78. O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne kadar az şükrediyorsunuz.
  79. O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir ve hepiniz yalnızca O´na (döndürülüp) toplanacaksınız.
  80. O, yaşatan ve öldürendir; gece ile gündüzün aykırılığı (veya ardarda gelişi) da O´nun (kanunu) dur. Yine de aklınızı kullanmayacak mısınız?
  81. Hayır; onlar, geçmiştekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.
  82. Dediler ki: «Öldüğümüz, bir toprak ve bir kemik olduğumuz zaman, gerçekten biz mi diriltilecek mişiz?»
  83. «Andolsun, bu tehdit, bize de ve bizden önceki atalarımıza da yapılmıştı; bu, geçmişlerin uydurma masallarından başka bir şey değildir.»
  84. De ki: «Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?»
  85. «Allah´ındır» diyecekler. De ki: «Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?»
  86. De ki: «Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş´ın Rabbi kimdir?»
  87. «Allah´ındır» diyecekler. De ki: «Yine de korkup sakınmayacak mısınız?»
  88. De ki: «Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Her şeyin melekûtu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken kendisi korunmuyor.»
  89. «Allah´ındır» diyecekler. De ki: «Öyleyse nasıl oluyor da siz böyle büyüleniyorsunuz?»
  90. Hayır, biz onlara hakkı getirdik, ancak onlar gerçekten yalancıdırlar.
  91. Allah, hiç bir çocuk edinmemiştir ve O´nunla birlikte hiç bir ilah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendiregeldiklerinden yücedir.
  92. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir; onların ortak koştuklarından yücedir.
  93. De ki: «Rabbim, eğer onlara va´dolunan (azab)ı mutlaka bana göstereceksen,»
  94. «Rabbim, bu durumda beni zulmeden kavmin içinde bırakma.»
  95. Gerçek şu ki biz, onları tehdit ettiğimiz şeyi şüphesiz sana gösterme gücüne sahibiz.
  96. Kötülüğü en güzel olanla uzaklaştır; biz, onların nitelendiregeldiklerini en iyi bileniz.
  97. Ve de ki: «Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından sana sığınırım.»
  98. «Ve onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım Rabbim.»
  99. Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: «Rabbim, beni geri çevirin.»
  100. «Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım.» Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır.
  101. Böylece Sur´a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (üstünlük unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da.
  102. Artık kimin tartısı ağır basarsa, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
  103. Kimin de tartısı hafif gelirse, işte onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlar, cehennemde de ebedi olarak kalacak olanlardır.
  104. Ateş, onların yüzlerini yalayarak yakar da onun içinde onlar, (etleri sıyrılmış olarak sırıtan) dişleriyle kalıverirler.
  105. Ayetlerim size okunuyorken, yalanlayanlar sizler değil miydiniz?
  106. Dediler ki: «Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi; biz de sapan bir topluluk imişiz.»
  107. «Rabbimiz, bizi (ateşin) içinden çıkar, eğer yine (küfre) dönersek, artık gerçekten zalimler oluruz.»
  108. Der ki: «Onun içine siniverin ve benimle söyleşmeyin.»
  109. «Çünkü gerçekten benim kullarımdan bir grup: -Rabbimiz, iman ettik, sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın, derlerdi de,»
  110. «Siz onları alay konusu edinmiştiniz; öyle ki, size benim zikrimi unutturdular ve siz onlara gülüp duruyordunuz.»
  111. «Bugün ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, ´kurtuluşa ve mutluluğa´ erenlerdir.»
  112. Dedi ki: «Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?»
  113. Dediler ki: «Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor.»
  114. Dedi ki: «Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten siz bir bilseydiniz,»
  115. «Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve sizin gerçekten bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?»
  116. Hak melik olan Allah pek yücedir. Ondan başka ilah yoktur; Kerim olan Arş´ın Rabbidir.
  117. Kim Allah ile beraber ona ilişkin geçerli kesin bir kanıt (burhan)ı olmaksızın başka bir ilaha taparsa, artık onun hesabı Rabbinin katındadır. Şüphesiz küfredenler kurtuluşa eremezler.
  118. Ve de ki: «Rabbim, bağışla ve merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.»
Yazar: Yaşar Nuri Öztürk - Kur'an-ı Kerim Meali
  1. Hiç kuşku yok, kurtulmuştur müminler.
  2. Namazlarında/dualarında huşû sahipleridir onlar.
  3. Boş ve lüzumsuz sözden yüz çevirmişlerdir onlar.
  4. Zekâtı vermek için faaliyettedir onlar.
  5. Cinsiyet organlarını/ırzlarını koruyanlardır onlar.
  6. Eşleri yahut akitleri aracılığıyla sahip bulundukları müstesnadır. Bu durumda kınanmış değillerdir onlar.
  7. Kim bundan ötesini isterse, işte onlar, sınırı aşanlardır.
  8. O müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır.
  9. Namazlarını/dualarını korumaya devam ederler onlar.
  10. İşte bunlardır mirasçı olanlar;
  11. Ki, Firdevs cennetine mirasçı olurlar, onda sürekli kalırlar.
  12. Yemin olsun ki, biz insanı topraktan oluşan bir özden yarattık.
  13. Sonra onu çok dayanaklı bir karargâhta bir damlacık yaptık.
  14. Sonra o damlacığı bir embriyo halinde yarattık, sonra o embriyoyu bir et parçası halinde yarattık, sonra o et parçasını bir kemik halinde yarattık ve nihayet o kemiğe de bir et giydirdik. Sonra onu bir başka yaratılışta yeniden kurduk. Yaratıcıların en güzeli Allah´ın kudret ve sanatı ne yücedir!
  15. Sonra, siz bütün bunların ardından mutlaka öleceksiniz.
  16. Sonra, siz kıyamet gününde yeniden diriltileceksiniz.
  17. Yemin olsun, biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık! Ve biz yaratılıştan/yaratılmışlardan gafil de değiliz.
  18. Gökten bir kaderle/belli ölçüde bir su indirdik de onu yeryüzünde durdurduk. Elbette ki biz, onu gidermeye de gücü yetenleriz!
  19. Onunla size hurmalardan ve üzümlerden bahçeler yetiştirdik, onlarda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyorsunuz.
  20. Ve bir ağaç da yetiştirdik ki, Tûr-i Sina´dan çıkar, yağlı olarak biter; yiyenlere katıktır.
  21. Davarlarda da sizin için elbette bir ibret vardır! Onların karınlarındakilerden size içiriyoruz. Onlarda sizin için birçok yarar var. Onlardan yiyorsunuz da.
  22. Hem onlar üzerinde hem de gemiler üzerinde taşınıyorsunuz.
  23. Yemin olsun, Nûh´u toplumuna resul olarak gönderdik de o şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah´a kulluk/ibadet edin! O´ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ sakınmayacak mısınız?"
  24. Toplumu içinden inkârcı kodaman grup şöyle dedi: "Bu adam, sizin gibi bir insandan başka şey değil; size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, melekler indirirdi. Biz ilk atalarımız arasında böyle bir şey duymadık."
  25. "Cinnet getirmiş bir adamdan başkası değildir o. Belli bir süreye kadar göz altında tutun onu."
  26. Nûh şöyle yakardı: "Rabbim, beni yalanlamaları karşısında yardım et bana!"
  27. Bunun üzerine biz, Nûh´a şöyle vahyettik: "Gözlerimizin önünde ve vahyimize uygun olarak gemiyi yap. Emrimiz gelip tandır kaynayınca, ailenle birlikte her türden iki çifti gemiye sok. İçlerinden, haklarında daha önce hüküm verilmiş olanları dışta bırak. Zulmetmiş olanlar hakkında bana yakarıp durma. Onlar kesinlikle boğulacaklardır."
  28. Sen, yanındakilerle birlikte geminin üzerine çıktığında şöyle de: "Zalimler topluluğundan bizi kurtaran Allah´a hamt olsun!"
  29. Şunu da söyle: "Rabbim, beni bereketli bir yere indir! Sen, konuk ağırlayanların en hayırlısısın."
  30. Biz onları imtihan ediyor idiysek de bunda elbette ibretler vardır!
  31. Sonra onların ardından başka bir nesil oluşturduk.
  32. Onlara da içlerinden şu yolda tebliğde bulunan bir resul gönderdik: Allah´a kulluk/ibadet edin. O´ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ ürpermiyor musunuz?
  33. Toplumunun, dünya hayatında servet ve refaha ulaştırdığımız halde inkâra sapıp âhiretteki buluşmayı yalanlayan kodaman takımı şöyle dedi: "Bu adam, sadece sizin gibi bir insan; yemekte olduğunuzdan yiyor, içmekte olduğunuzdan içiyor."
  34. "Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz, o takdirde mutlaka hüsrana uğrayanlar olursunuz."
  35. "Size, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra tekrar meydana çıkarılacağınızı mı vaat ediyor?"
  36. "Heyhat! Size vaat edilen o şey ne kadar uzak!"
  37. "Hayat, şu dünya hayatımızdan başkası değildir. Ölürüz, yaşarız ama biz tekrar diriltilecek değiliz."
  38. "O, yalan düzüp Allah´a iftira eden bir adamdan başkası değil. Biz ona inanmıyoruz."
  39. O peygamber şöyle yakardı: "Rabbim, beni yalanlamaları karşısında yardım et bana!"
  40. Allah buyurdu: "Biraz sonra kesinlikle pişman olacaklar."
  41. Nihayet, o korkunç titreşimli ses onları tam bir biçimde yakaladı da hepsini sel süprüntüsü haline getirdik. Dönmeze gitsin o zalimler topluluğu!
  42. Sonra onların arkasından başka nesiller oluşturduk.
  43. Hiçbir ümmet ne süresinden ileri geçebilir ne de geri kalır.
  44. Sonra, resullerimizi art arda gönderdik. Hangi ümmete resulü geldiyse onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsane yaptık. Dönmeze gitsin iman etmeyen bir topluluk!
  45. Sonra, Mûsa ile kardeşi Hârun´u mucizelerimizle, açık bir kanıtla gönderdik;
  46. Firavun´a ve kodamanlarına. Ancak kibre saptılar, çünkü kendilerini büyük gören bir topluluktu onlar.
  47. Şöyle dediler: "Kendilerine bağlı toplum bize kulluk-kölelik ederken, biz kalkıp bizim gibi iki insan olan şu adamlara mı inanacağız?"
  48. İkisini de yalanladılar, böylece helâk edilenler arasına katıldılar.
  49. Yemin olsun, Mûsa´ya o Kitap´ı vermiştik ki, hidayete erebilsinler.
  50. Meryem´in oğluyla annesini birer ayet kıldık ve onları oturmaya uygun pınarlı bir tepeye yerleştirdik.
  51. Ey resuller! Güzel ve temiz şeylerden yiyin ve barışa, hayra yönelik iş yapın! Çünkü ben, yapmakta olduğuklarınızı çok iyi bilmekteyim.
  52. İşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ve ben de sizin Rabbinizim; o halde benden sakının!
  53. Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere/kutsallaştırılmış hizip kitaplarına ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.
  54. Artık sen onları bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.
  55. Sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve oğullarla güçlendiriyoruz onları,
  56. Ve iyiliklerine koşuyoruz. Hayır, farkında olmuyorlar.
  57. Onlar ki, Rablerine saygıdan titrerler,
  58. Onlar ki, Rablerinin ayetlerine iman ederler,
  59. Onlar ki, Rablerine ortak koşmazlar,
  60. Onlar ki, verdiklerini, Rablerine dönecekleri için kalpleri ürpererek verirler;
  61. İşte bunlar, hayırlarda yarışırlar. Ve hayırlarda önde gidenler de onlardır.
  62. Biz, hiçbir benliğe gücünün yeteceğinden daha azını yüklemenin dışında bir teklifte bulunmayız. Bizim katımızda, hakkı söyleyen bir kitap vardır. Onlara haksızlık edilmez.
  63. Fakat onların kalpleri bundan gaflet içindedir. Onların bundan başka da işleri vardır ki, hep o işler için çalışmaktadırlar.
  64. Sonunda, servet ve refahla şımarmışlarını azapla yakaladığımızda, hemen bağırıp dövünmeye başlarlar.
  65. "Bağırıp dövünmeyin bugün, bizim karşımızda kimseden yardım göremezsiniz."
  66. "Ayetlerimiz size okunuyordu da siz ökçeleriniz üzerine gerisin geri dönüyordunuz."
  67. "Ona karşı büyüklük taslayarak, gece boyunca hezeyanlar savuruyordunuz."
  68. Sözü gereğince düşünmediler de ondan mı, yoksa kendilerine ilk atalarına gelmeyen bir şey geldi diye mi?
  69. Yoksa resullerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?
  70. Yoksa, "Onda bir cinnet mi var" diyorlar! Hayır, o kendilerine hakkı getirdi ama onların çoğu haktan tiksinen kişilerdir.
  71. Eğer hak onların keyiflerine uysaydı, gökler de yer de bunların içindekiler de kesinlikle fesada uğrardı. Hayır, biz onlara zikirlerini/Kur´anlarını getirdik ama onlar zikirlerinden/Kur´anlarından yüz çeviriyorlar.
  72. Yoksa onlardan bir vergi mi istiyorsun? Rabbinin vereceği daha hayırlıdır. Rızık verenlerin en hayırlısıdır O.
  73. Şu bir gerçek ki, sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.
  74. Ama âhirete inanmayanlar, o yoldan hep yan çiziyorlar.
  75. Eğer biz onlara acıyıp da üstlerindeki sıkıntıyı kaldırsaydık, azgınlıkları içinde sersem sersem bocalamaya devam edeceklerdi.
  76. Yemin olsun, biz onları azapla yakaladık. Ama yine de Rablerine boyun eğmediler. Sığınıp yakarmıyorlar.
  77. Nihayet, üzerlerine şiddetli bir azabın kapısını açtığımızda hemencecik ümitsizliğe düşüverecekler.
  78. Allah odur ki; sizin için işitme gücü, gözler ve gönüller oluşturdu. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!
  79. Sizi yeryüzünde yaratıp yayan da O´dur. O´nun huzurunda haşredileceksiniz.
  80. O hayat veriyor, O öldürüyor. Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişi O´nun için. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?
  81. İşin doğrusu şu: Onlar da öncekilerin söylediği gibi söylediler.
  82. Dediler ki: "Ölüp, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, gerçekten o zaman mı diriltileceğiz?"
  83. "Yemin olsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Öncekilerin masallarından başka bir şey değil bu!"
  84. De ki: "Eğer biliyorsanız, yeryüzü ve içindekiler kimindir?"
  85. "Allah´ındır!" diyecekler. De ki: "Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?"
  86. Sor: "Yedi göklerin Rabbi ve o büyük arşın Rabbi kimdir?"
  87. "Allah´tır!" diyecekler. De ki: "Hâlâ benden sakınmıyor musunuz?"
  88. Şunu da sor: "Eğer biliyorsanız söyleyin. Kimdir o, her şeyin melekûtu/aslı-esası elinde olan? O koruyup gözeten ama korunup gözetilmeyen?"
  89. "Allah´tır!" diyecekler. De ki: "Nasıl oluyor da büyüleniyorsunuz?"
  90. Hayır, hayır! Biz onlara hakkı getirdik ama onlar tam anlamıyla yalancıdırlar.
  91. Allah, çocuk edinmemiştir. O´nunla beraber herhangi bir ilah da yoktur. Eğer böyle olsaydı, her ilah kendi yarattığını yok ederdi ve mutlaka biri ötekine üstün gelmeye çalışırdı. Allah´ın şanı onların nitelendirmelerinden yücedir, arınmıştır.
  92. Gözle görülmeyeni de görüleni de bilendir O. Uzaktır onların ortak koştuklarından.
  93. De ki: "Rabbim, tehdit edildikleri şeyi bana mutlaka göstereceksen,
  94. Beni o zalimler topluluğunun içinde tutma Rabbim!"
  95. Biz, onları tehdit ettiğimiz şeyi sana göstermeye elbette kadiriz.
  96. En güzel olan neyse onunla sav kötülüğü. Onların nasıl nitelendirme yaptıklarını biz daha iyi biliriz.
  97. Ve de ki: "Rabbim, şeytanların dürtüklemelerinden sana sığınırım!"
  98. "Onların, başıma üşüşmelerinden de sana sığınırım Rabbim!"
  99. Sonunda onlardan birine ölüm geldiğinde şöyle der: "Rabbim, beni geri döndürün;
  100. Döndürün ki, o arkada bıraktığım yerde iyi bir iş yapayım." Hayır, bir kelime ki bu, o söyler onu. Ötelerinde, dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır.
  101. Sûra üfürüldüğünde, aralarında artık soy-sop/şuna-buna mensup olmalar söz konusu edilemez. Birbirlerini soruşturamazlar da.
  102. Artık kimin tartıları ağır gelirse onlar kurtulmuş olacaklardır.
  103. Tartıları hafif gelenler ise kendilerini kayba uğratanlar, uzun süre cehennemde kalanlar olacaklardır.
  104. Ateş, yüzlerini yalar. Ve onlar da içinde sırıtıp kalacaklar.
  105. "Ayetlerim size okunmadı mı?" Ve siz onları yalanlamıyor muydunuz?"
  106. Derler ki: "Rabbimiz, bahtsızlığımız bize baskın çıktı. Sapıp gitmiş bir topluluk olduk biz."
  107. "Rabbimiz, çıkar bizi oradan. Eğer bir daha aynısını yaparsak, gerçekten zalimler olacağız."
  108. Buyurur: "Yıkılıp gidin oraya, konuşmayın benimle!"
  109. Kullarımdan bir zümre "Rabbimiz, inandık; affet bizi, acı bize, sen merhametlilerin en hayırlısısın" diyorken,
  110. Siz onları alaya aldınız. Öyle ki, zikrimi/Kur´anımı size unutturdular. Siz onlara hep gülüyordunuz.
  111. Bugün onlara ben, sabretmiş olmalarının karşılığını verdim. Başarıya erip kurtulanlar, onlardır.
  112. Buyurur: "Yeryüzünde yıllar sayısıyla ne kadar kaldınız?"
  113. Derler: "Bir gün yahut günün bir kısmı kadar; sayanlara sor."
  114. Buyurdu: "Sadece birazcık kaldınız. Keşke biliyor olsaydınız."
  115. "Sizi, boş yere yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?"
  116. Yücelerden yücedir, o hak padişah olan Allah! İlah yok O´ndan başka. O şanlı arşın Rabbidir O!
  117. Kim Allah´ın yanında, hakkında hiçbir kanıt olmayan bir başka ilaha yakarır/davet ederse, onun hesabı rabbi katındadır. Hiç kuşkusuz, küfre sapanlar iflah etmezler.
  118. Şöyle yakar: "Rabbim! Affet, merhamet et! Sen merhametlilerin en hayırlısısın!"