Sidreyi, o sırada neler bürümüş, kaplamıştı, neler.
Gözü, ne kaydı, ne haddini aştı.
Andolsun ki Rabbinin pek büyük delillerinden bir kısmını gördü.
Siz de gördünüz mü, Lât´ı ve Uzzâ´yı?
Ve üçüncü öbür putu, Menât´ı?
Erkek evlâtlar sizin de kızlar onun mu?
Bu, pek insafsızca bir pay şimdi.
Bunlar, ancak sizin taktığınız, atalarınızın taktığı adlardan başka bir şey değil, Allah, onlara âit kesin bir delil indirmemiştir, ancak zanna ve nefislerinin dileğine kapılmıştır onlar ve andolsun ki Rablerinden doğru yolu gösteren de gelmiştir.
Yoksa insan, her umduğunu elde eder mi?
Gerçekten de âhiret de Allah´ındır, dünyâ da.
Ve göklerde nice melekler vardır ki Allah, dilediğine ve râzı olduğuna şefâat etmeleri için izin vermedikçe şefâatleri, hiçbir şeye yaramaz.
Şüphe yok ki âhirete inanmayanlar, meleklere dişi adları takıp duruyorlar.
Onların, bu hususta hiçbir bilgisi yok, ancak zanna kapılıyorlar ve şüphe yok ki zan, gerçeğe karşı hiçbir şeye yaramaz.
Artık yüz çevir, bizi anmadan yüz çevirenden ve ancak dünyâ yaşayışını isteyenden.
İşte bilgide ulaşabildikleri şey bu; şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan çıkıp sapanı daha iyi bilir ve odur doğru yola gireni daha iyi bilen.
Ve Allah´ındır ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde kötülük edenleri, yaptıklarına karşılık elbette cezâlandırır ve iyilik edenlereyse yaptıklarından daha da iyi mükâfat verir.
Israr etmemek şartıyle küçük günahlardan başka suçların büyüklerinden ve çirkin şeylerden sakınanlara gelince: Şüphe yok ki Rabbinin yarlıgaması pek geniştir. O, sizi yeryüzünden yaratıp meydana getirdiği zaman ve siz, analarınızın karnında birer dölken de bilir; artık siz, kendinizi temize çıkarmaya kalkışmayın, o, kim çekinmededir, daha iyi bilir.
Gördün mü artık yüz çevireni.
Ve az bir şey verip sonra kısanı, nekeslik edeni?
Gizli şeylere âit bilgi, onun katında mı da görmede.
Yoksa Mûsâ´nın sahîfelerindeki şey bildirilmedi mi ona.
Ve İbrâhîm´in sahîfelerindeki, o İbrahîm ki ahdine iyiden iyiye vefâ etmişti.
Hiçbir suçlu, bir başkasının suçunu yüklenemez.
Ve gerçekten de insan, ancak çalıştığını elde eder.
Ve şüphe yok ki çalıştığının karşılığı da gösterilir ona.
Sonra da ona, en değerli mükâfat verilir.
Ve şüphe yok ki son varılacak tapı, Rabbinin tapısıdır.
Ve şüphe yok ki odur adamakıllı güldüren ve ağlatan.
Ve şüphe yok ki odur öldüren ve dirilten.
Ve şüphe yok ki o halk etmiştir erkeği ve dişiyi.
Bir katre sudan, o suyu çıkardığı zaman.
Ve şüphe yok ki ikinci defa yaratış da ona âittir.
Ve şüphe yok ki odur zengin eden ve sermaye veren.
Ve şüphe yok ki odur Şi´râ yıldızının Rabbi.
Ve şüphe yok ki odur önceden gelip geçen Âd´ı helâk eden.
Ve Semûd´u da bırakmayan.
Ve onlardan önceki Nûh kavmini de; şüphe yok ki onlar, daha da zâlimdi ve daha da azgın.
Lût kavminin şehirlerini de altüst edip yerle yeksan etti.
Derken o şehirleri, örten örttü gitti.
Artık Rabbinin hangi nîmetinden şüphe etmedesin?
Bu Peygamber, gelip geçen korkutuculardan bir korkutucu.
Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı.
O, arzusuna göre de konuşmaz.
O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir.
Çünkü onu güçlü kuvvetli biri (Cebrail) öğretti.
Ve üstün yaratılışlı (melek), doğruldu.
Kendisi en yüksek ufukta iken.
Sonra (Muhammed´e) yaklaştı, (yere doğru) sarktı.
O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.
Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi.
(Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.
Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?
Andolsun onu, önceden bir defa daha görmüştü,
Sidretü´l-Müntehâ´nın yanında.
Cennetü´l-Me´vâ da onun yanındadır.
Sidre´yi kaplayan kaplamıştı.
Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı.
Andolsun o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü.
Gördünüz mü o Lât ve Uzzâ´yı?
Ve üçüncüleri olan ötekini, Menât´ı.
Demek erkek size, dişi O´na öyle mi?
O zaman bu, insafsızca bir taksim!
Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.
Yoksa insan, her arzu ettiği şeye sahip mi olacaktır?
Ahiret de dünya da Allah´ındır.
Göklerde nice melek var ki onların şefaatleri, dilediği ve hoşnut olduğu kimse için Allah´ın izin vermesi dışında, bir işe yaramaz.
Ahirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını takıyorlar.
Halbuki onların bu hususta hiç bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez.
Onun için sen bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselere yüz verme.
İşte onların erişebilecekleri bilgi budur. Şüphesiz ki senin Rabbin, evet O, yolundan sapanı daha iyi bilir; O, hidayette olanı da çok iyi bilir.
Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah´ındır. Bu, Allah´ın, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükâfatlandırması içindir.
Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada (bile), sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.
Gördün mü arkasını döneni?
Azıcık verip sonra vermemekte direneni?
Acaba gaybın bilgisi kendi yanındadır da o görüyor mu?
Yoksa kendisine haber verilmedi mi? Musa´nın sahifelerinde bulunan,
Ve ahdine vefa gösteren İbrahim´in (sahifelerinde bulunan şu gerçekler):
Gerçekten hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenemez.
Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.
Ve çalışması da ileride görülecektir.
Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.
Ve şüphesiz en son varış Rabbinedir.
Doğrusu güldüren de ağlatan da O´dur.
Öldüren de dirilten de O´dur.
Şurası muhakkak ki erkek ve dişiden ibaret olan iki çifti O yarattı.
(Rahime) atıldığı zaman nutfeden.
Şüphesiz tekrar diriltmek de O´na aittir.
Zengin eden de yoksul kılan da O´dur.
Doğrusu Şi´râ yıldızının Rabbi de O´dur.
Ve şüphesiz ki önceki Âd kavmini O helâk etti.
Semûd´u da (O helâk etti) ve geriye hiçbir şey bırakmadı.
Daha önce de çok zalim ve pek azgın, olan Nuh kavmini (helâk etmişti).
Altüst olan şehirleri de o böyle yaptı.
Onların başına getireceğini getirdi!
Şimdi Rabbinin nimetlerinin hangisinde şüpheye düşersin.
İşte bu ilk uyarıcılardan bir uyarıcıdır.
Yaklaşan yaklaştı.
Onu (vaktini) Allah´tan başka açığa çıkaracak yoktur.
Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.
O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
Ona (bu Kur´an´ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.
(Ki O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu.
O, en yüksek bir ufuktaydı.
Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.
Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı.
Böylece O´nun kuluna vahyettiğini vahyetti.
Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.
Yine de siz gördüğü (şey) üzerinde onunla tartışacak mısınız?
Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü.
Sidretü´l-Münteha´nın yanında.
Ki Cennetü´l-Me´va onun yanındadır.
Sidreyi örten örtmekte iken,
Göz kayıp-şaşmadı ve (sınırı) aşmadı.
Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü.
Gördünüz mü-haber verin; Lat ve Uzza´yı.
Ve üçüncü (put) olan Menat´ı(n herhangi bir güçleri var mı)?
Erkek (evlat) sizin, dişi O´nun mu?
Eğer böyleyse, bu, çarpık bir paylaşma.
Bu (putlar ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (keyfi) isimlerden başkası değildir. Allah, onlarla ilgili ´hiçbir delil´ indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) heva (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uyuyorlar. Oysa andolsun, onlara Rablerinden yol gösterici gelmiştir.
Yoksa insana ´her arzu edip dilekte bulunduğu´ şey mi var?
İşte son da, ilk de (ahiret ve dünya) Allah´ındır.
Göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri hiçbir şeyle yarar sağlamaz; ancak Allah´ın dileyip razı olduğu kimseye izin verdikten sonra başka.
Gerçek şu ki, ahirete iman etmeyenler, melekleri dişi isimlerle isimlendiriyorlar.
Oysa onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca zanna uymaktadırlar. Oysa gerçekte zan, haktan yana hiçbir yarar sağlamaz.
Şu halde sen, Bizim zikrimize sırt çeviren ve dünya hayatından başkasını istemeyenden yüz çevir.
İşte onların ilimden yana ulaşabildikleri (son sınır) budur. Şüphesiz, senin Rabbin; Kendi yolundan sapanı en iyi bilen O´dur ve hidayet bulanı da en iyi bilen O´dur.
Göklerde ve yerde olanlar Allah´ındır; öyle ki, kötülükte bulunanları, yaptıkları dolayısıyla cezalandırır, güzel davranışta bulunanları da daha güzeliyle ödüllendirir.
Ki onlar, ufak tefek günahlar dışında, günahın büyük olanından ve çirkin utanmazlıklardan kaçınırlar. Şüphesiz senin Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir; hem sizi topraktan inşa ettiği (yarattığı) ve siz daha annelerinizin karnında cenin halinde bulunduğunuz zaman da. Öyleyse kendinizi temize çıkarıp-durmayın. O, sakınanı daha iyi bilendir.
Şimdi, o yüz çevireni gördün mü?
Azıcık verdi ve gerisini kaya gibi sımsıkı elinde tuttu.
Gaybın ilmi onun yanında da o mu görüyor?
Yoksa Musa´nın sahifelerinde olan kendisine haber verilmedi mi?
Ve vefa eden İbrahim´in (sahifelerinde) olan...
Doğrusu, hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez.
Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur.
Şüphesiz kendi emeği (veya çabası) görülecektir.
Sonra ona en eksiksiz karşılık verilecektir.
Elbette son varış Rabbine olacaktır.
Doğrusu, güldüren ve ağlatan O´dur.
Doğrusu, öldüren ve dirilten O´dur.
Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O´dur.
Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman.
Gerçek şu ki, diğer diriltme (yeniden neş´et) de O´na aittir.
Doğrusu, muhtaç olmaktan O kurtardı ve sermaye verip-hoşnut kıldı.
Doğrusu, ´Şi´ra (yıldızı)nın´ Rabbi O´dur.
Doğrusu, önce gelen Ad (halkın)ı O yıkıma uğrattı.
Semud´u da. Böylelikle (o halklardan kimseyi) bırakmadı.
Daha önce Nuh kavmini de. Çünkü onlar, daha zalim ve daha azgındılar.
Altı üstüne gelen (Lut kavminin) şehirlerini de O yerin dibine geçirdi.
Böylece ona (o toplumun başına) sardırdığını sardırdı.
Öyleyse, Rabbinin hangi nimetlerinden şüphe ediyorsun?
Bu önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır.
O yaklaşmakta olan yaklaştı.
Onu Allah´ın dışında ortaya çıkaracak başka (hiçbir güç yoktur).
Şimdi siz, bu sözden mi şaşkınlığa düşüyorsunuz?
(Alayla) Gülüyorsunuz ve ağlamıyorsunuz.
Ve şuursuzca baş kaldırıyorsunuz.
Hemen, Allah´a secde edin ve (yalnızca O´na) kulluk edin.
Yıldıza (Süreyya’ya) battığı zaman kasem olsun ki,
Sapmadı doğru yoldan arkadaşınız (Hz. Peygamber), azıtmadı da; (haberiniz olsun, ey Kureyş halkı!)
O hevadan (kendi nefsinden) söylemiyor.
Kur’an sade bir vahiydir, ancak vahy olunur.
O’na, kuvvetleri pek çok olan (Cebrâil) öğretti.
Öyle ki, görünüşü güzel olub hemen hakiki şekli üzere doğruldu;
Ve o (Cebrâil) yüksek ufukta idi.
Sonra (Cebrâil, Hz. Peygambere) yaklaştı da sarktı.
(Böylece Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahud daha az oldu.
(Cebrâil) vahy etti Allah’ın kuluna vahy ettiğini!...
(Hz. Peygamber, mi’raçta gözü ile) gördüğünü, kalbi tekzib etmedi.
Şimdi siz Peygamberin o görüşüne karşı, onunla mücadele mi ediyorsunuz?
Yemin olsun ki, o (Cebrâil’i hakîki suretinde) bir daha da (mi’raçtan) inerken gördü:
Sidretü’l-Münteha’nın (yedinci göğün) yanında...
(Takva sahiblerinin barınağı olan) Me’va Cenneti onun (Sidre’nin) yanındadır.
O dem ki, Sidre’yi bürüyen bürüyordu, (çepçevre meleklerle kaplanmıştı)...
(Hz. Peygamber Aleyhisselâm gördüğü ahvali tam gördü de) göz ne kaydı, ne de aştı.
And olsun ki, (Peygamber) Rabbinin en büyük alâmetlerinden bir kısmını gördü.
Bize haber verin, (putlardan tapındığınız) Lât ve Uzza’yı...
Diğer üçüncüsü olan Menât’ı... (Bunların ne kudretleri var?)
(Evlâd olarak sevdiğiniz) erkek sizin de, (hoşlanmayıb diri diri gömdüğünüz) dişi O’nun mu?
Öyle ise bu, çok insafsız bir taksim!...
O putlar hiç bir şey değil, ancak sizin ve babalarınızın uydurduğu isimlerdir. Allah onlara (ilâh olduklarına dair) hiç bir hüccet indirmedi. O kâfirler, yalnız zanna ve nefislerin sevdasına tâbi oluyorlar. Halbuki kendilerine, Rableri katından doğru yolu gösteren (Rasûl) geldi.
Yoksa insana, her kurduğu hülya mı var?
Fakat Allah’ındır ahiret ve dünya...
Göklerde nice melekler vardır da, Allah dileyib razı olduğuna izin vermeden önce, şefaatleri hiç bir şeye yaramaz.
Doğrusu ahirete iman etmiyenler, meleklere dişi ismi takıb duruyorlar. (Melekler, Allah’ın kızlarıdır diyorlar).
Halbuki buna dair bir bilgileri yok; ancak zanna tâbi oluyorlar. Zan ise, hak olan ilmin yerini tutmaz.
Onun için (Ey Rasûlüm), sen, o bizim Kur’anımızdan yüz çevirib de yalnız dünya hayatını istiyen kimselere bakma.
İşte onların ilimden erebildikleri gaye, bu dünya işidir. Şüphesiz ki, O Rabbin, yolundan sapan kimseleri çok iyi bilendir. Hidayete erenleri de O, en iyi bilendir.
Hep Allah’ındır göklerdekiler, yerdekiler... Akıbet kötülük edenleri, yaptıklarıyla cezalandıracak, güzellik edenleri de daha güzeli (cennet) ile mükâfatlandıracaktır.
Onlar ki, küçük günahlar müstesna, günahın büyüklerinden (şirkten) ve fuhşiyattan kaçınırlar, muhakkak Rabbin geniş mağfiretlidir (onları bağışlar). O, sizi (babanız Adem’i) topraktan yarattığı sıra ve sizler analarınızın karınlarında ceninler iken, sizin hallerinizi çok iyi bilendir. Şimdi nefislerinizi temize çıkarmayın; O, Allah’dan korkanın kim olduğunu çok iyi bilendir.
Şimdi gördün mü (imandan) yüz çevireni;
Ve (malından) pek az verib de kaskatı cimrileşeni...
Gaybın ilmi, o cimrinin yanındadır da, (başkasının günahını kaldıracağını, bir gerçek olarak) kendisi mi görüyor?
Yoksa (şu gerçek), haber verilmedi mi Mûsa’nın Tevrat’ı ile,
Ve çok vefakâr İbrahim’inki ile:
“Doğrusu hiç bir günahkâr, başkasının günahını çekmez.”
Hakikaten insan için kendi çalıştığından başkası yoktur;
Ve muhakkak onun ameli yarın (kıyamette) görülecek.
Sonra ona en değerli mükâfat verilecek...
Şübhe yok ki, nihayet Rabbine gidilecek.
Muhakak ki güldüren de O’dur, ağlatan da...
Öldüren de muhakkak O’dur, dirilten de...
Gerçekten O’dur, erkeği ve dişiyi iki eş yaratan;
Bir meniden, (mahalline) ekildiği zaman...
Elbette O’na aittir, ölüleri diriltmek.
Doğrusu zengin eden, sermaye veren O...
Gerçekten (Huza’a kabilesinin tapındığı) Şi’ra yıldızının Rabbi O’dur...
Doğrusu, O helâk etti evvel ki Âd kavmini...
Semûd’u da (helâk etti ve onlardan) hiç bırakmadı.
(Âd ve Semûd kavimlerinden) daha evvel de Nûh’un kavmini...Çünkü onlar pek zalimdiler, pek azgındılar.
(Yerin dibine geçen Lût kavmine ait) kasabaları da kaldırıb yere çarptı;
Öyle ki, onlara sardırdığı musibeti sardırdı!...
(Ey insan!) şimdi Rabbinin hangi nimetine karşı şüphe edersin?
İşte bu (Peygamber Hz. Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm) o azab ile korkutan evvelki peygamberlerden bir peygamberdir.
Kıyamet yaklaştı...
Onun vaktini Allah’dan başka açıklayacak yoktur.
Şimdi siz, bu Kur’an’a mı şaşıyorsunuz? (Ey Mekke’liler).
Bir de gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz? (Alay edib eğleniyorsunuz da felâketinize ağlamıyorsunuz.)
Siz, kafa tutan gâfillersiniz.
Haydi Allah için secdeye kapanın (*) ve ibadet edin, (Allah’ın hükümlerine boyun eğin; O’ndan başkasına kulluk etmeyin.) (*) Dikkat; Secde âyetidir.
(5-7) Ona, cetin kuvvetlere sahip ve guclu olan Cebrail ogretmistir; en yuksek ufukta iken dogruluvermis.
(5-7) Ona, cetin kuvvetlere sahip ve guclu olan Cebrail ogretmistir; en yuksek ufukta iken dogruluvermis.
(5-7) Ona, cetin kuvvetlere sahip ve guclu olan Cebrail ogretmistir; en yuksek ufukta iken dogruluvermis.
Sonra yaklasmis ve inmistir.
Aralari iki yay araligi kadar belki daha da yakin oldu.
Allah o anda kuluna vahyedecegini etti.
Gozunun gordugunu gonlu yalanlamadi.
Ey inkarcilar! Onun gordugu sey hakkinda kendisi ile tartisir misiniz?
(13-14) And olsun ki o, Cebrail´i sinirin sonunda baska bir inisinde de gormustur.
(13-14) And olsun ki o, Cebrail´i sinirin sonunda baska bir inisinde de gormustur.
Orada Me´va cenneti vardir.
Sidre´yi buruyen buruyordu.
Gozu oradan ne kaydi ve ne de onu asti.
And olsun ki Rabbinin varliginin buyuk delillerini gordu.
(19-20) Ey inkarcilar! simdi Lat, Uzza ve bundan baska ucunculeri olan Menat´in ne oldugunu soyler misiniz?
(19-20) Ey inkarcilar! simdi Lat, Uzza ve bundan baska ucunculeri olan Menat´in ne oldugunu soyler misiniz?
Demek erkekler sizin, disiler Allah´in mi?
Oyleyse bu haksiz bir paylasma;
Bunlar sizin ve babalarinizin taktigi adlardan baska bir sey degildir. Allah onlari destekleyen bir delil indirmemistir. Onlar sadece saniya ve canlarinin istedigine uymaktadirlar. Oysa onlara Rablerinden and olsun ki dogruluk rehberi gelmistir.
Yoksa, her umdugu sey insanin midir?
Hayatin ilki de sonu da Allah´indir. *
Allah, diledigine ve hosnut olduguna izin vermedikce, goklerde bulunan nice meleklerin sefaati bir seye yaramaz.
Oysa onlarin bu hususta bir bilgileri yoktur, sadece saniya uyarlar. Sani ise suphesiz gercegi ifade etmez.
Bizi anmaktan yuz cevirenlere ve dunya hayatindan baska bir sey istemeyenlere aldirma.
Bu onlarin ulastiklari bilginin seviyesini gosterir. Dogrusu Rabbin yolundan sapmis olani pek iyi bilir, dogru yolda olani da cok iyi bilir.
(31-32) Goklerde olanlar ve yerde olanlar Alah´indir ki O, kotuluk yapanlara islerinin karsiligini verir; iyi davrananlara, ufak tefek kabahatleri bir yana buyuk gunahlardan ve hayasizliklardan kacinanlara islediklerinden daha iyisiyle karsiligini verir. Dogrusu Rabbinin bagisi boldur. Sizi yerden var ederken ve siz annelerinizin karinlarinda cenin halinde iken sizleri cok iyi bilen O´dur. Kendinizi temize cikarmayin. O, sakinani cok iyi bilir. *
(31-32) Goklerde olanlar ve yerde olanlar Alah´indir ki O, kotuluk yapanlara islerinin karsiligini verir; iyi davrananlara, ufak tefek kabahatleri bir yana buyuk gunahlardan ve hayasizliklardan kacinanlara islediklerinden daha iyisiyle karsiligini verir. Dogrusu Rabbinin bagisi boldur. Sizi yerden var ederken ve siz annelerinizin karinlarinda cenin halinde iken sizleri cok iyi bilen O´dur. Kendinizi temize cikarmayin. O, sakinani cok iyi bilir. *
(33-34) Yuz cevireni ve malindan biraz verip sonra vermemekte direneni gordun mu?»
(33-34) Yuz cevireni ve malindan biraz verip sonra vermemekte direneni gordun mu?»
Gorulmeyenin ilmi yaninda da o mu goruyor?
(36-37) Yoksa Musa´nin ve sozunu yerine getiren Ibrahim´in kitablarinda olanlar kendisine bildirilmedi mi ki?
(36-37) Yoksa Musa´nin ve sozunu yerine getiren Ibrahim´in kitablarinda olanlar kendisine bildirilmedi mi ki?
Hic bir gunahkar baskasinin gunah yukunu yuklenmez;
Insan ancak calistigina erisir.
Onun calismasi suphesiz gorulecektir.
Sonra ona karsiligi eksiksiz verilecektir.
Dogrusu son varis Rabbinedir.
Dogrusu, gulduren de aglatan da O´dur.
Dogrusu dirilten de olduren de O´dur.
(45-46) Dogrusu, atildiginda meniden erkek ve disiyi, iki cifti yaratan O´dur.
(45-46) Dogrusu, atildiginda meniden erkek ve disiyi, iki cifti yaratan O´dur.
Dogrusu olumden sonra tekrar dirilten de O´dur.
Dogrusu Zengin eden de varlikli kilan da O´dur.
Dogrusu sira yildizinin Rabbi O´dur.
(50-51) Ilk Ad milletini, Semud milletini yok edip geri birakmayan O´dur.
(50-51) Ilk Ad milletini, Semud milletini yok edip geri birakmayan O´dur.
Daha once de Nuh milletini yok eden O´dur; cunku onlar cok zalim ve pek taskin kimselerdi.
(53-54) Lut milletinin kasabalarini yere batiran, onlari gomdukce gomen O´dur.
(53-54) Lut milletinin kasabalarini yere batiran, onlari gomdukce gomen O´dur.
Ey Kisi! Rabbinin hangi nimetinden supheye dusersin?
(5-6-7) Onu O´na, çok çetin güce sahip olan Melek (Cebrail) öğretti ki, o güzel bir görünümdedir ve en yüksek ufukta iken doğruldu.
(5-6-7) Onu O´na, çok çetin güce sahip olan Melek (Cebrail) öğretti ki, o güzel bir görünümdedir ve en yüksek ufukta iken doğruldu.
(5-6-7) Onu O´na, çok çetin güce sahip olan Melek (Cebrail) öğretti ki, o güzel bir görünümdedir ve en yüksek ufukta iken doğruldu.
Sonra yaklaştı ve sarktıkça sarktı.
O kadar ki (aralarında) iki yay boyu veya daha az bir mesafe kaldı.
Kuluna vahyettiğini etti.
Gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı.
O´nu gördüğü, (görüp görmediği) hakkında kendisiyle hâlâ tartışmak mı istiyorsunuz ?
(13-14) And olsun ki, O´nun bir başka inişini Sidretü´i-müntehâ´nın yanında görmüştü.
(13-14) And olsun ki, O´nun bir başka inişini Sidretü´i-müntehâ´nın yanında görmüştü.
Me´vâ Cennet´i onun yanındadır.
Sidre´yi bürüyenler buruyordu o demde.
Göz, ne kaydı, ne de şaştı.
And olsun ki, O, Rabbının en büyük âyetlerini gördü.
(19-20) (Siz ey putperestler !) Ne dersiniz Lât ve Uzzâ´ya, diğer üçüncüsü Menât´a ?
(19-20) (Siz ey putperestler !) Ne dersiniz Lât ve Uzzâ´ya, diğer üçüncüsü Menât´a ?
Erkek sizin, dişi Allah´ın öyle mi ?
O takdirde bu haksızca bir taksim !
Bunlar, sizin ve babalarınızın taktıkları adlardan başkası değildir. Allah, bu hususta hiçbir belge ve delîl indirmemiştir. Onlar, ancak zanna ve nefslerinin heveslendiğine uyarlar. Oysa, and olsun ki, Rablarından onlara doğru yolu gösteren gelmiştir.
Yoksa insana her temenni ettiği mi var ?
Âhiret de, Dünya da Allah´ındır.
Göklerde nice melekler vardır ki, şefaatleri hiçbir fayda vermez ; meğer ki Allah´ın dilediğine, razı olduğuna izin verdikten sonra şefaat etmiş olsunlar..
Şüphesiz, Âhiret´e inanmayanlar, melekleri dişi diye adlandırırlar.
Onların bu hususta hiçbir bilgisi yoktur; sadece öyle sanırlar da uyup giderler. Zann ise haktan yana hiçbir şey ifâde etmez.
O halde bizi anmaktan yüzçevirenden ve ancak Dünya hayatını arzu edip durandan sen de yüzçevir.
Onların ilimden erişebildikleri işte budur. Şüphesiz ki, senin Rabbin, yolundan sapanı çok iyi bilir ve doğru yolda yürüyeni de daha iyi bilir.
Göklerde ne varsa, yerde ne varsa, hepsi Allah´ındır. Yaptıklarıyla kötülük işleyenlere ceza verir; iyilik edenlere de daha iyisiyle karşılık verir.
O iyilik işleyenler ki, ufak çaptaki kusur ve günahlar dışında günahın büyüklerinden ve her türlü ahlâk ve terbiye dışı söz ve davranışlardan kaçınırlar. Şüphesiz ki Rabbin bağışlaması geniştir. Sizi topraktan (elde edilen ürünlerle) oluşturup yetişme alanına getirdiği anlarda ve siz, analarınızın karınlarında ceninler halinde bulunduğunuz zamanda sizi en iyi bilen O´dur. Artık kendinizi temize çıkarmaya kalkışmayın. O, korkup sakınanları daha iyi bilir.
(33-34) Arkasını döneni, az şey verip gerisini yanında tutup direneni gördün mü ?
(33-34) Arkasını döneni, az şey verip gerisini yanında tutup direneni gördün mü ?
Gaybın ilmi, onun yanındadır da onu o mu görüyor?
(36-37) Yoksa Musa´nın ve ahde vefa eden İbrahim´in sahifelerindeki hususlar ona bildirilmedi mi ?
(36-37) Yoksa Musa´nın ve ahde vefa eden İbrahim´in sahifelerindeki hususlar ona bildirilmedi mi ?
Günah yükü çeken hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü çekmez.
Ve insana ancak çalışıp çabaladığı vardır.
Ve onun çalışıp çabalaması da ileride görülecek,
Sonra da ona, karşılığı tastamam verilecektir.
Ve elbette son varış Rabbınadır.
Şüphesiz ki, O, hem güldürür, hem ağlatır.
Ve elbette O, hem öldürün, hem diriltir.
(45-46) Ve gerçekten O´dur, nutfeden atıldığında (ana rahmine intikal ettiğinde) erkeği dişiyi çift yaratan.
(45-46) Ve gerçekten O´dur, nutfeden atıldığında (ana rahmine intikal ettiğinde) erkeği dişiyi çift yaratan.
Sonradan oluşturup yaratma da O´na aittir.
Ve şüphesiz O, hem zengin edendir, hem anasermaye verendir.
Ve elbette ki O, Şi´râ yıldızı´nın da Rabbıdır.
(50-51) Ve gerçekten O, ilk Âd´ı ve Semûd´u yok edip geriye bırakmayandır.
(50-51) Ve gerçekten O, ilk Âd´ı ve Semûd´u yok edip geriye bırakmayandır.
Daha önce Nûh milletini de yok edendir. Çünkü onlar, hem çok zâlim, hem çok azgın idiler.
Yerlebir edilecek kasabaların, O, altını üstüne getirdi de,
(1-2) Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.
(1-2) Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.
O, nefis arzusu ile konuşmaz.
(Size okuduğu) Kur´an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir.
(5-7) (Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu.
(5-7) (Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu.
(5-7) (Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu.
Sonra (ona) yaklaştı derken sarkıp daha da yakın oldu.
(Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahut daha az oldu.
Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti.
Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı.
(Şimdi siz) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz?
Andolsun ki, o, Cebrail’i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü.
Sidretü’l-Müntehâ’nın yanında.
Me’vâ cenneti onun (Sidre’nin) yanındadır.
O zaman Sidre’yi kaplayan kaplamıştı.
Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı.
Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.
(19-20) Lât ve Uzza’ya ve diğer üçüncüsü Menat’a ne dersiniz?
(19-20) Lât ve Uzza’ya ve diğer üçüncüsü Menat’a ne dersiniz?
Erkek size de, dişi O’na mı?
Öyle ise bu çok insafsızca bir paylaştırmadır.
Onlar ancak sizin ve atalarınızın (ilâh edindiğiniz şeylere) taktığınız isimlerdir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar (putperestler) yalnız zanna ve nefislerin arzusuna tâbi oluyorlar. Andolsun ki, kendilerine, Rableri katından yol gösterici gelmiştir.
Yoksa insan (kayıtsız şartsız), her temenni ettiği şeye sahip mi olacaktır?
Oysa, Ahiret de dünya da Allah’ındır.
Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar.
Şüphesiz ahirete iman etmeyenler, meleklere dişi isimleri veriyorlar.
Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez.
Öyle ise bizim zikrimizden (Kur’an’dan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir.
İşte onların ilimden ulaşabildikleri nokta! Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı daha iyi bilir. O, hidayete ereni de daha iyi bilir.
Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. (Bu) kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, iyilik edenleri de daha güzeliyle mükâfatlandırması için (böyle)dir.
Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah’a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir.
(33-34) Şimdi yüz çevireni; pek az verip de kaskatı cimrileşeni gördün mü?
(33-34) Şimdi yüz çevireni; pek az verip de kaskatı cimrileşeni gördün mü?
Gayb’ın ilmi kendi yanında da o gerçeği mi görüyor?
(36-37) Yoksa, Mûsâ’nın ve Allah’ın emirlerini bütünüyle yerine getiren İbrahim’in sahifelerindeki şu hakikatler kendisine haber verilmedi mi?
(36-37) Yoksa, Mûsâ’nın ve Allah’ın emirlerini bütünüyle yerine getiren İbrahim’in sahifelerindeki şu hakikatler kendisine haber verilmedi mi?
Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez.
İnsan için ancak çalıştığı vardır.
Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir.
Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.
Şüphesiz en son varış Rabbinedir.
Şüphesiz O, güldürür ve ağlatır.
Şüphesiz O, öldürür ve diriltir.
(45-46) Şüphesiz O, iki eşi, erkeği ve dişiyi, (rahme) atıldığında az bir sudan (meniden) yaratmıştır.
(45-46) Şüphesiz O, iki eşi, erkeği ve dişiyi, (rahme) atıldığında az bir sudan (meniden) yaratmıştır.
Şüphesiz tekrar diriltmek de O’na aittir.
Şüphesiz O, başkalarına muhtaç olmaktan kurtardı ve varlık sahibi kıldı.
Şüphesiz O, Şi’râ’nın Rabbidir.
(50-51) Şüphesiz O, önce gelen Âd kavmini ve Semûd kavmini helâk etti ve hiç kimseyi bırakmadı.
(50-51) Şüphesiz O, önce gelen Âd kavmini ve Semûd kavmini helâk etti ve hiç kimseyi bırakmadı.
Daha önce de Nûh’un kavmini helâk etmişti. Şüphesiz onlar daha zalim ve daha azgın kimselerdi.
(53-54) O, “Mu’tefike”yi de kaldırıp yere çarpmış ve onlara örttüğü azap örtüsünü örtmüştür.
(53-54) O, “Mu’tefike”yi de kaldırıp yere çarpmış ve onlara örttüğü azap örtüsünü örtmüştür.
O hâlde Rabbi’nin nimetlerinin hangisinden şüphe ediyorsun (ey insan!).
Bu da önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır.
Yaklaşmakta olan (Kıyamet iyice) yaklaştı.
Onu Allah’tan başka açacak kimse yoktur.
(59-61) Şimdi siz gaflet içinde eğlenerek bu söze mi (Kur’an’a mı) şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?
(59-61) Şimdi siz gaflet içinde eğlenerek bu söze mi (Kur’an’a mı) şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?
(59-61) Şimdi siz gaflet içinde eğlenerek bu söze mi (Kur’an’a mı) şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?
(1-3) Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı; o, arzusuna göre de konuşmaz.
(1-3) Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı; o, arzusuna göre de konuşmaz.
(1-3) Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı; o, arzusuna göre de konuşmaz.
O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir.
(5-7) Çünkü onu güçlü kuvvetli ve üstün yaratılışlı biri (Cebrail) öğretti. Sonra en yüksek ufukta iken asıl şekliyle doğruldu.
(5-7) Çünkü onu güçlü kuvvetli ve üstün yaratılışlı biri (Cebrail) öğretti. Sonra en yüksek ufukta iken asıl şekliyle doğruldu.
(5-7) Çünkü onu güçlü kuvvetli ve üstün yaratılışlı biri (Cebrail) öğretti. Sonra en yüksek ufukta iken asıl şekliyle doğruldu.
(8-9) Sonra (Muhammed´e) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.
(8-9) Sonra (Muhammed´e) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.
(10-11) Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi. (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.
(10-11) Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi. (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.
Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?
(13-14) Andolsun onu, Sidretü´l-Müntehâ´nın yanında önceden bir defa daha görmüştü.
(13-14) Andolsun onu, Sidretü´l-Müntehâ´nın yanında önceden bir defa daha görmüştü.
Cennetü´l-Me´vâ da onun yanındadır.
Sidre´yi kaplayan kaplamıştı.
Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı.
Andolsun o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü.
Gördünüz mü o Lât ve Uzzâ´yı?
Ve üçüncüleri olan ötekini, Menât´ı.
Demek erkek size, dişi O´na öyle mi?
O zaman bu, insafsızca bir taksim!
Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.
Yoksa insan, her arzu ettiği şeye sahip mi olacaktır?
Ahiret de dünya da Allah´ındır.
Göklerde nice melek var ki onların şefaatleri, dilediği ve hoşnut olduğu kimse için Allah´ın izin vermesi dışında, bir işe yaramaz.
Ahirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını takıyorlar.
Halbuki onların bu hususta hiç bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez.
Onun için sen bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselere yüz verme.
İşte onların erişebilecekleri bilgi budur. Şüphesiz ki senin Rabbin, evet O, yolundan sapanı daha iyi bilir; O, hidayette olanı da çok iyi bilir.
Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah´ındır. Bu, Allah´ın, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükâfatlandırması içindir.
Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada (bile), sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.
Gördün mü arkasını döneni?
Azıcık verip sonra vermemekte direneni?
Acaba gaybın bilgisi kendi yanındadır da o görüyor mu?
(36-37) Yoksa, Musa´nın ve ahdine vefa gösteren İbrahim´in sahifelerinde yazılı olanlar kendisine haber verilmedi mi?
(36-37) Yoksa, Musa´nın ve ahdine vefa gösteren İbrahim´in sahifelerinde yazılı olanlar kendisine haber verilmedi mi?
Gerçekten hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenemez.
Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.
Ve çalışması da ileride görülecektir.
Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.
Ve şüphesiz en son varış Rabbinedir.
Doğrusu güldüren de ağlatan da O´dur.
Öldüren de dirilten de O´dur.
(45-46) Şurası muhakkak ki (rahime) atıldığında nutfeden, erkek ve dişiden ibaret olan iki çifti O yarattı.
(45-46) Şurası muhakkak ki (rahime) atıldığında nutfeden, erkek ve dişiden ibaret olan iki çifti O yarattı.
Şüphesiz tekrar diriltmek de O´na aittir.
Zengin eden de yoksul kılan da O´dur.
Doğrusu Şi´râ yıldızının Rabbi de O´dur.
Ve şüphesiz ki önceki Âd kavmini O helâk etti.
Semûd´u da (O helâk etti) ve geriye hiçbir şey bırakmadı.
Daha önce de çok zalim ve pek azgın olan Nuh kavmini (helâk etmişti).
Altüst olan şehirleri de o böyle yaptı.
Onların başına getireceğini getirdi!
Şimdi Rabbinin nimetlerinin hangisinde şüpheye düşersin.
İşte bu ilk uyarıcılardan bir uyarıcıdır.
Yaklaşan yaklaştı.
Onu (vaktini) Allah´tan başka açığa çıkaracak yoktur.
İnmekte olan necme (yıldıza, Kur´an´ın inen miktarına) yemin ederim ki,
arkadaşınız şaşırmadı, azıtmadı da!
Hevadan (arzusuna göre) söylemiyor.
O (Kur´an) sadece vahyolunan bir vahiydir.
Ona, kuvvetleri çok güçlü olan öğretti.
Bir kuvvet sahibi; hemen duruklandı (doğruldu).
O en yüksek ufukta idi.
Sonra yaklaştı ve sarktı.
Aradaki mesafe iki yay boyu oldu, hatta daha yakın;
kuluna verdiği vahyi verdi.
Gözün gördüğüne kalp yalan demedi.
Gördüğü hakkında şimdi siz, onunla tartışıyor musunuz?
Andolsun ki, o onu bir kez daha inişinde gördü;
Sidretu´l-Munteha´nın yanında.
ki, Cennetu´l-Me´va onun yanındadır.
O zaman ki, o Sidre´yi bürüyen bürüyordu.
Göz ne şaştı, ne (de sınırı) aştı.
Andolsun ki, Rabbinin ayetlerinden en büyüğünü gördü.
Siz de gördünüz değil mi Lat ve Uzza´yı?
Üçüncü olarak da öteki Menat´ı?
Size erkek, O´na dişi öylemi?
Öyle ise bu çok hayıflı (haksız) bir taksim!
Onlar hiçbir şey değil, sırf sizin ve babalarınızın taktığı kuru isimlerdir. Allah onlara öyle bir saltanat indirmedi. Onlar yalnız zanna ve nefislerinin sevdasına uyuyorlar. Oysa Rablerinden kendilerine doğru yolu gösteren geldi.
Yoksa insana her kurduğu hülya mı var?
Ama ahiret ve dünya Allah´ındır.
Göklerde nice melekler vardır ki, Allah´ın dileyip razı olduğuna izin vermeden önce şefaatleri hiçbir işe yaramaz.
Evet ahirete inanmayanlar meleklere dişi adı takıp duruyorlar.
Aslında onların buna dair bilgileri yoktu, sadece zanna uyuyorlar. Oysa zan gerçekten yana hiçbir şey ifade etmez.
O halde sen de Bizi anmaktan yüz çevirip de dünya hayatından ötesini istemeyen kimselere bakma!
İşte budur onların ilimde erişebildikleri son sınır!. Şüphesiz Rabbin, O en iyi bilendir yolundan sapanı, hem de O en iyi bilendir hidayet yolunu tutanı.
Bütün göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah´ındır! Sonunda kötülük yapanları yaptıkları ile cezalandıracak; güzellik yapanları da daha güzeliyle mükafatlandıracak!
Onlar ki günahın büyüklerinden (vebalden) ve çirkef davranışlardan kaçınırlar, ancak ufak tefek kusurlar hariç; şüphesiz ki, Rabbin geniş mağfiretlidir. O sizin her halinizi en iyi bilendir, sizi topraktan meydana getirdiğinde ve sizler analarınızın karınlarında cenin halinde iken. Şimdi nefislerinizi temize çıkarmaya kalkışmayın! O´dur en iyi bilen günahtan korkup sakınanı!
Şimdi gördün ya, o haktan yüz çevireni?
Biraz verip de dayatıvereni?
Gaybın bilgisi yanında da görüyor mu?
Yoksa haber mi verilmedi Musa´nın sahifelerinde yazılı olanlar?
Ve çok vefakar olan İbrahim´inkindeki?
Ki, doğrusu hiçbir günahkar başkasının günahını çekecek değildir.
Doğrusu insanın çalıştığından başkası kendinin değildir.
Ve elbette çalışması yarın görülecek,
Sonra ona en değerli mükafat verilecek.
Ve elbette sonunda Rabbine gidilecektir.
Doğrusu güldüren, ağlatan O´dur.
Doğrusu öldüren, dirilten O´dur.
Şüphesiz erkeği, dişiyi iki eş yaratan O´dur.
(Rahime) ekildiği zaman bir nutfeden.
Şüphesiz sonraki yaratmada O´na aittir.
Doğrusu zengin eden, sermaye veren de O´dur.
Şüphesiz Şi´ra (yıldızı)nın Rabbi O´dur.
Nitekim O helak etti önce gelen Ad´ı.
Ve Semud´u da hiç bırakmadı!.
Daha önce de Nuh kavmini (helak etmişti); çünkü onlar çok zalim ve çok azgındılar.
Mü´tefikey´i de haviyeye attı (altını üstüne getirdi).
O(nun konuşması kendisine) vahyedilenden başkası değildir.
Onu, müthiş kuvvetleri olan biri öğretti
(Ki o) akıl ve görüşünde kuvvetli (bir melek)dir. Hemen (gerçek meleklik şekliyle) doğruldu.
O, en yüksek ufukta idi.
Sonra (Cebrail ona) yaklaştı ve (aşağıya doğru) sarktı.
Onunla arasındaki mesafe, iki yay kadar, yahut daha az kaldı.
(Allah), kuluna verdiği vahyi verdi.
Onun gördüğünü kalb(i) yalanlamadı.
Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?
Andolsun onu bir kez daha görmüştü.
Sidretü´l-Müntehâ´nın yanında.
Ki Cennetü´l-Me´vâ onun yanındadır.
Sidre´yi kaplayan kaplıyordu.
(Peygamberin) gözü şaşmadı ve sınırı aşmadı.
Andolsun ki o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü.
Siz de gördünüz değil mi o Lât ve Uzza´yı?
Ve üçüncü olarak da öteki (put) Menat´ı?
Size erkek O´na dişi öyle mi?
Öyle ise bu çok insafsızca bir taksim.
Onlar hiçbir şey değil, sırf sizin ve babalarınızın taktığınız (boş) isimlerdir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmedi. Onlar yalnız zanna ve nefislerin sevdasına uyuyorlar. Halbuki onlara Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.
Yoksa her arzu ettiği şey, insanın kendisinin mi (olacak)tır?
Son da ilk de (ahiret de dünya da) Allah´ındır.
Göklerde nice melek var ki Allah´ın dileyip razı olduğuna izin vermeden önce onların şefaatları hiçbir işe yaramaz.
Ahirete iman etmeyenler meleklere dişilerin adlarını takıp duruyorlar
Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise, şüphesiz hakikat bakımından birşey ifade etmez.
Onun için bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüz çevir.
İşte onların ilimden erişebilecekleri (son sınır) budur. Şüphesiz, Rabbin, yolundan sapanı da iyi bilir; O, hidayette olanı da iyi bilir.
Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah´ındır. Akıbet (sonuçta) kötülük yapanları yaptıkları ile cezalandıracak, güzel davrananları da daha güzeliyle mükafatlandıracaktır.
Onlar ki günahın büyüklerinden ve çirkin işlerden kaçınırlar, yalnız bazı küçük kusurlar hariç. Şüphesiz Rabbinin affı geniştir. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada, sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.
Şimdi gördün mü O yüz çevireni?
Azıcık verip (sonra vermemekte) direneni?
Gaybın bilgisi kendi yanındadır da, o mu görüyor?
Yoksa haber verilmedi mi Musa´nın sahifelerinde yazılı olanlar?
Ve çok vefakâr olan İbrahim´in sahifelerindekiler?
Ki hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenmez.
Doğrusu insana çalışmasından başka bir şey yoktur.
Ve çalışması da yakında görülecektir.
Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.
Ve şüphesiz en son varış, Rabbinedir.
Doğrusu güldüren de ağlatan da O´dur.
Öldüren de dirilten de O´dur.
Şüphesiz erkeği, dişiyi iki eş yaratan O´dur,
Atıldığı zaman bir nutfeden.
Şüphesiz tekrar diriltmek de O´na aittir.
Şüphesiz zengin eden de sermaye veren de O´dur.
Doğrusu Şi´râ yıldızının Rabbi O´dur.
O, helak etti önce gelen Âd´ı.
Ve Semûd´u da bırakmadı.
Önceden de Nuh kavmini (helak etmişti), çünkü onlar zulmetmiş ve azmıştı.
Altı üstüne getirilmiş şehirleri devirip yıktı.
Onları neler kapladı neler!
O halde Rabbinin hangi nimetinden kuşku duyuyorsun?
Bu da ilk uyarıcılardan bir uyarıcıdır.
Yaklaşan yaklaştı.
Onu Allah´tan başka açığa çıkaracak yoktur.
Şimdi siz bu sözden mi hayret ediyorsunuz?
Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?
Ve siz mi kafa tutuyorsunuz ey gafiller?
Haydi Allah için secdeye kapanın ve O´na kulluk edin.
Bu vahyi O´na müthiş güçleri olan Cebrail öğretti.
O üstün yetenekli melek doğruldu.
Yüce ufuktayken.
Sonra yaklaştı, yere doğru uzandı.
Öyle ki, Peygamberle araları iki yay aralığı ya da daha yakın oldu.
O anda Allah dilediği mesajı Kul´una vahyetti.
O´nun gönlü, gözünün gördüğünü yalanlamadı.
Siz şimdi gözü ile gördükleri hakkında O´nunla tartışmaya mı girişiyorsunuz?
O, Cebrail´i bir başka inişinde de görmüştü.
En uçtaki ağacın (Sidretü´l-Münteha´nın) yanında.
Yanıbaşında me´va cenneti vardı.
O sırada ağacı yaman bir şey bürümüştü.
Muhammed´in gözü ne yana kaydı ve ne de öteye geçti
O gerçekten Rabb´inin bazı büyük ayetlerini gördü.
Lât ve Uzza hakkındaki görüşünüz nedir?
Ya bunların öbürü, üçüncüsü olan Menat hakkında ne düşünüyorsunuz?
Demek erkekler sizin, dişiler Allah´ın, öyle mi?
Öyleyse bu haksız bir bölüştürmedir.
Aslında bunlar sizin ve atalarınızın uydurduğu kuru isimlerdir. Allah, onlara ilişkin hiçbir kanıt indirmemiştir. Onlar sadece sanılarının ve canlarının istediğinin peşinden gidiyorlar. Oysa onlara Rabbleri katından doğru yola ilişkin bilgi geldi.
Yoksa insanın her hayal ettiği şey gerçekleşir mi sanıyorsunuz?
Oysa hayatın sonu da ilki de (ahiret de dünya da) Allah´a aittir.
Göklerde nice melek var ki, Allah´ın dilediklerine ve hoşlandıklarına ilişkin izni olmadıkça, şefaatleri hiçbir yarar sağlamaz.
Ahirete inanmayanlar meleklere dişi adları takıyorlar.
Oysa onların bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece sanılarının peşinden gidiyorlar. Sanıları ise gerçeğin kırıntısının bile yerini tutamaz.
Bizi anmaktan yüz çeviren ve sadece dünya hayatını isteyenlerden yüz çevir.
Onların bilgilerinin erişebileceği sınır budur. Hiç kuşkusuz senin Rabb´in kimin yolundan saptığını bildiği gibi kimin doğru yolda olduğunu da bilir.
Göklerde ve yeryüzünde ne varsa hepsi Allah´a aittir. Amaç kötülük işleyenlere kötülüklerinin ve iyilik yapanlara da iyiliklerinin karşılığını vermektir.
İyilik işleyenler büyük günahlardan ve çirkin davranışlardan uzak dururlar. Sadece küçük kusurları olabilir. Senin Rabb´inin bağışlayıcılığı geniş kapsamlıdır. O sizi gerek ilk başta topraktan yaratırken ve gerekse annelerinizin karınlarında cenin aşamasındayken bilir. Öyleyse kendinizi temize çıkarmayınız. Çünkü o kimin kötülüklerden sakındığını herkesten iyi bilir.
Ey Muhammed, görüyor musun, şu gerçeğe sırt çevireni?
Önce biraz verip de arkasını getirmeyeni.
Acaba gaybın bilgisine sahiptir de o alemin sırlarını mı görüyor?
Yoksa Musa´ya indirilen kutsal sayfaların içeriğinden haberi olmadı mı?
Ve görevini titizlikle yerine getiren İbrahim´e inmiş olan kutsal sayfaların içeriğinden haberdar olmadı mı?
Ki, hiç kimse başkasının günah yükünü taşımaz.
İnsan ancak kendi çalışmasının karşılığını elde edebilir.
Onun çalışması, ilerde kesinlikle gözler önüne serilecektir.
Sonra çalışmasının karşılığı kendisine eksiksiz olarak verilecektir.
Sonunda kesinlikle Rabb´inin huzuruna varılacaktır.
Güldüren de, ağlatan da O´dur.
Öldüren de dirilten de O´dur.
Erkeği ve dişiyi çiftler halinde yaratan O´dur.
Fışkıran spermadan.
Tekrar diriltecek olan da O´dur.
İnsana zenginlik veren de gözünü doyuran da O´dur.
(Bazı müşriklerin taptıkları) «Şira» yıldızının Rabb´i de O´dur.
Eski dönemlerde yaşamış Adoğullarını yokeden O´dur.
Semudoğullarının da. Kazıdı köklerini.
Daha önce de Nuh´un soydaşlarını yoketmişti. Çünkü onlar son derece zalim ve azgın kimselerdi.
Lût´un soydaşlarının yaşadıkları yöreleri alt üst eden O´dur.
Buraları yerin dibine O geçirmiştir.
Ey insanoğlu, öyleyse Rabb´inin hangi nimetinden kuşku duyuyorsun?
Bu Peygamber de eski uyarıcıların bir halkasıdır:
Kıyamet günü iyice yaklaştı
Onun dehşetini Allah´tan başka hiç kimse başınızdan savamaz.
Bu Kur´an sizin tuhafınıza mı gidiyor?
Onu dinlerken ağlayacağınıza gülüyorsunuz, öyle mi?.
Gaflet içinde yüzüyorsunuz, değil mi?
Haydi, hemen Allah´a secde ediniz, O´na kulluk ediniz.
O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
Ona (bu Kuran´ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.
(Ki O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu.
O, en yüksek bir ufuktaydı.
Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.
Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı.
Böylece O´nun kuluna vahyettiğini vahyetti.
Onun gördüğünü yürek (fuadü) yalanlamadı.
Yine de siz gördüğü (şey) üzerinde onunla tartışacak mısınız?
Andolsun onu bir de diğer inişte görmüştü.
Sidretü´l-Münteha´nın yanında.
Ki Cennetü´l-Me´va onun yanındadır.
Sidreyi örten örtmekte iken,
Göz kayıp şaşmadı ve (sınırı) aşmadı.
Andolsun, o, rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü.
Gördünüz mü? Haber verin; Lat ve Uzza´yı.
Ve üçüncü (put) olan Menat´ı(n herhangi bir güçleri var mı)?
Erkek (evlat) sizin, dişi O´nun mu?
Eğer böyleyse, bu, çarpık bir paylaşma.
Bu (putlar ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (keyfi) isimlerden başkası değildir. Tanrı, onlarla ilgili ´hiçbir delil´ indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) heva (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uyuyorlar. Oysa, andolsun onlara rablerinden yol gösterici gelmiştir.
Yoksa insana ´her arzu edip dilekte bulunduğu´ şey mi var?
İşte son da, ilk de (ahiret ve dünya) Tanrı´nındır.
Göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri hiçbir şeyle yarar sağlamaz; ancak Tanrı´nın dileyip razı olduğu kimseye izin verdikten sonra başka.
Gerçek şu ki, ahirete inanmayanlar melekleri dişi isimlerle isimlendiriyorlar.
Oysa onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca zanna uymaktadırlar. Oysa gerçekte zan, haktan yana hiçbir yarar sağlamaz.
Şu halde sen, bizim zikrimize sırt çeviren ve dünya hayatından başkasını istemeyenden yüz çevir.
İşte onların ilimden yana ulaşabildikleri (son sınır) budur. Şüphesiz, senin rabbin; kendi yolundan sapanı en iyi bilen O´dur ve hidayet bulanı da en iyi bilen O´dur.
Göklerde ve yerde olanlar Tanrı´nındır; öyle ki, kötülükte bulunanları, yaptıkları dolayısıyla cezalandırır, güzel davranışta bulunanları da daha güzeliyle ödüllendirir.
Ki onlar, ufak tefek günahlar dışında, günahın büyük olanından ve çirkin utanmazlıklardan kaçınırlar. Şüphesiz senin rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir; hem sizi topraktan inşa ettiği (yarattığı) ve siz daha annelerinizin karnında cenin halinde bulunduğunuz zaman da. Öyleyse kendinizi temize çıkarıp durmayın. O, sakınanı daha iyi bilendir.
Şimdi, o yüz çevireni gördün mü?
Azıcık verdi ve gerisini kaya gibi sımsıkı elinde tuttu.
Gaybın ilmi onun yanında da o mu görüyor?
Yoksa Musa´nın sahifelerinde olan kendisine haber verilmedi mi?
Ve vefa eden İbrahim´in (sahifelerinde) olan...
Doğrusu, hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez.
Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur.
Şüphesiz kendi emeği (veya çabası) görülecektir.
Sonra ona en eksiksiz karşılık verilecektir.
Elbette son varış rabbine olacaktır.
Doğrusu, güldüren ve ağlatan O´dur.
Doğrusu, öldüren ve dirilten O´dur.
Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O´dur.
Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman.
Gerçek şu ki, diğer diriltme (yeniden neşet) de O´na aittir.
Doğrusu, muhtaç olmaktan O kurtardı ve sermaye verip hoşnut kıldı.
Doğrusu, Şi´ra (yıldızı)nın rabbi O´dur.
Doğrusu, önce gelen Ad (halkın)ı O yıkıma uğrattı.
Semud´u da. Böylelikle (o halklardan kimseyi) bırakmadı.
Daha önce Nuh kavmini de. Çünkü onlar, daha zalim ve daha azgındılar.
Altı üstüne gelen (Lut kavminin) şehirlerini de O yerin dibine geçirdi.
Böylece ona (o toplumun başına) sardırdığını sardırdı.
Öyleyse, rabbinin hangi nimetlerinden şüphe ediyorsun?
Bu önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır.
O yaklaşmakta olan yaklaştı.
Onu Tanrı´nın dışında ortaya çıkaracak başka (hiçbir güç yoktur).
Şimdi siz, bu sözden mi şaşkınlığa düşüyorsunuz?
(Alayla) Gülüyorsunuz ve ağlamıyorsunuz.
Ve şuursuzca baş kaldırıyorsunuz.
Hemen, Tanrı´ya secde edin ve (yalnızca O´na) kulluk edin.
saahibiniz (doğru yoldan) sapmadı. Baatıla da inanmadı.
Kendi (re´y-ü) hevâsından söylemez o.
O, kendisine (Allahdan) ilkaa edilegelen bir vahyden başkası değildir.
Onu müdhiş kuvvetlere mâlik olan öğretdi.
(Ki o) akıl ve re´yinde kâmil (bir melek) dir. Hemen (kendi suretine girib) doğruldu.
O, en yüksek ufukda idi.
Sonra (Cebrail, ona) yaklaşdı. Derken sarkdı.
(Bu suretle o, peygamberlere) iki yay kadar, yahud daha yakın oldu da,
(Allahın) kuluna vahy etdiği neyse onu vahyetdi.
Onun gördüğünü kalb (i) yalana çıkarmadı.
Şimdi siz onun bu görüşüne karşı da kendisiyle mücâdele mi edeceksiniz?
(13-14) Andolsun ki onu diğer bir defa da Sidre-tül müntehânın yanında gördü o,
(13-14) Andolsun ki onu diğer bir defa da Sidre-tül müntehânın yanında gördü o,
ki Cennet-ül me´vâ onun yanındadır.
O (gördüğü) zaman Sidreyi bürüyordu onu bürümekde olan.
(Peygamberin) göz (ü, gördüğünden) ağmadı, (onu) aşmadı da.
Andolsun ki o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını görmüşdür.
(19-20) (Allâhı bırakıb tapdığınız) Lât(ın), Uzzâ (nın) ve (bunların) üçüncüsü olan diğer Menât (ın her hangi birşey hakkında zerrece kudretleri var mı?) Bize haber verin.
(19-20) (Allâhı bırakıb tapdığınız) Lât(ın), Uzzâ (nın) ve (bunların) üçüncüsü olan diğer Menât (ın her hangi birşey hakkında zerrece kudretleri var mı?) Bize haber verin.
Erkek sizin de dişi Onun mu?!
O takdîrde bu, insafsızca bir taksîm!
Bu (putlar) sizin ve atalarınızın takdığınız adlardan başkası değildir. Allah onlara hiçbir hüccet indirmedi. Onlar, kuruntudan ve nefisler (in) in arzuu etdiği hevâ (ve heves) den başkasına tâbi´ olmuyorlar. Halbuki andolsun, kendilerine Rablerinden o hidâyet (rehberi) gelmişdir.
Yoksa insana her umduğu şey´ (e nail olma imkânı) mı var?
İşte âhiret de, dünyâ da Allahındır.
Göklerde nice melek vardır ki onların şefaatleri bile hiçbir şey´e yaramaz. Meğer ki (o şefaat) Allahın dileyeceği ve raazî olacağı kimseler için (ve ancak Onun) izin vermesinden sonra ola.
Hakıykat, âhirete îman etmez olanlar, meleklere alabildiğine dişi adı takarlar.
Halbuki onların buna dâir de bilgisi yokdur. Onlar kuruntudan başkasına tâbi´ olmazlar. Kuruntu ise, şübhesiz, hakdan hiç birşey´i ifâde etmez.
Onun için sen (Habîbim) bizim zikrimize arka çeviren, dünyâ hayâtından başkasını arzuu etmeyen kimselerden yüz çevir.
Onların ilimden erebildikleri (son had) işte budur. Şübhesiz ki Rabbin, yolundan sapan kimseleri çok iyi bilenin ta kendisidir. O, hidâyet bulan kimseleri de pek iyi bilendir.
Göklerde ne var, yerde ne varsa Allahındır. (Bunların yaratılması ve nizaama getirilmesi ise Allahın) kötülük edenleri, yapdıklarına mukaabil cezalandırılması, güzel hareket edenleri de daha güzeliyle mükâfatlandırması içindir.
(O güzel hareket edenler), ufak ufak suçlar (ı) haaric olmak üzere, günâhın büyüklerinden ve fuhuşlardan kaçınanlardır. Şübhesiz ki Rabbin, mağfireti bol olandır. O, sizi daha toprakdan yaratdığı zaman ve siz henüz analarınızın karınlarında döller haalinde olduğunuz sırada siz (in ne olduğunuzu) çok iyi bilendir. Bunun için kendinizi (beğenib) temize çıkarmayın. O, (fenâlıkdan) sakınan kimdir, çok iyi bilendir.
(33-34) Şimdi (îmandan) dönen, (malından) biraz (ını) verib de gerisini sert kaya gibi elinde tutan adamı gördün mü?
(33-34) Şimdi (îmandan) dönen, (malından) biraz (ını) verib de gerisini sert kaya gibi elinde tutan adamı gördün mü?
Gaybın ilmi onun nezdindedir de kendisi mi görüyor?!
(36-37) Yoksa Musânın ve (Allahdan aldığı emri) vazifesini tastamam îfâ eden İbrâhîmin sahîfelerinde olan (şun) lardan haberdâr mı edilmedi? :
(36-37) Yoksa Musânın ve (Allahdan aldığı emri) vazifesini tastamam îfâ eden Ibrâhîmin sahîfelerinde olan (şun) lardan haberdâr mı edilmedi? :
Hakıykaten hiçbir günahkâr diğerinin günâh yükünü çekmez.
Hakıykaten insan için kendi çalışdığından başkası yokdur.
O; akıl ve görüşünde kamildir. Hemen doğruluverdi.
Ve o; en yüce ufukta idi.
Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.
İki yay kadar yahut daha da yakın oldu.
O vakit kuluna vahyedeceğini etti.
Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.
Onun gördüğü şey üzerinde de kendisiyle tartışacak mısınız?
Andolsun ki; onu, bir de diğer inişte görmüştü.
Sidret´ül-Münteha´nın yanında.
Ki Cennet´ül-Me´va da onun yanındadır.
O zaman Sidre´yi bürümekte olan bürüyordu.
Göz, ne şaştı ne aştı.
Andolsun ki; Rabbının, ayetlerinden en büyüğünü gördü.
Gördünüz mü Lat ve Uzza´yı?
Üçüncüsü olan diğer Menat´ı?
Demek erkekler sizin, dişiler O´nun mu?
Öyleyse bu, insafsız bir paylaşma.
Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı adlardan başka bir şey değildir. Allah onlara hiç bir güç indirmemiştir. Onlar kuruntudan ve nefislerin arzu ettiği hevadan başkasına uymuyorlar. Halbuki kendilerine Rabblarından hidayet gelmiştir.
Yoksa, her umduğu şey insanın mıdır?
Ahiret de dünya da Allah´ındır.
Göklerde nice melek vardır ki; Allah, dileyeceği ve razı olacağı kimseler için izin vermedikçe onların şefaatı hiç bir şeye yaramaz.
Doğrusu ahirete inanmayanlar meleklere dişi adlarını takarlar.
Halbuki onların bu hususta bilgileri yoktur. Onlar, sadece zanna uyarlar. Zan ise hiç şüphesiz gerçekten bir şey ifade etmez.
Onun için sen, Bizim zikrimize sırt çeviren ve dünya hayatından başkasını istemeyenlerden yüz çevir.
Onların bilgiden erişebilecekleri işte budur. Muhakkak ki Rabbın; yolundan sapmış olanı en iyi bilendir. Ve O; hidayete ereni de en iyi bilendir.
Göklerde olan da, yerde olan da Allah´ındır. Kötülük edenlere yaptıklarının karşılığını vermesi, ihsan edenleri de daha güzeliyle mükafatlandırması içindir.
Onlar ki; ufak-tefek kusurları dışında günahın büyüklerinden ve hayasızlıktan kaçınırlar. Muhakkak ki Rabbın; mağfireti geniş olandır. Sizi, daha topraktan yarattığı zaman ve henüz analarınızın karınlarında cenin halinde iken sizi en iyi bilen O´dur. Kendinizi temize çıkarmayın. O; takva sahibi olanları da en iyi bilendir.
Gördün mü o yüz çevireni;
Biraz verip sonra vermemekte direneni.
Gaybın bilgisi onun yanındadır da kendisi mi görüyor?
Yoksa kendisine bildirilmedi mi Musa´nın sahifelerinde olanlar?
Ve sözünü yerine getiren İbrahim´inkinde de.
Doğrusu hiç bir günahkar başkasının günah yükünü yüklenmez.
Gerçekten insan için, çalıştığından başkası yoktur.
Ve onun çalışması ilerde görülecektir.
Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.
Muhakkak ki en son varış, Rabbınadır.
Gerçekten O´dur güldüren de, ağlatan da.
Gerçekten O´dur öldüren de, dirilten de.
Doğrusu O yarattı iki çifti; erkeği de, dişiyi de.
Atıldığında meniden.
Muhakkak tekrar diriltmek de O´na aittir.
Doğrusu muhtaç olmaktan kurtaran da O´dur, sermaye sahibi kılan da.
Doğrusu O´dur Şi´ra yıldızının Rabbı.
Ve gerçekten O helak etti evvelki Ad´ı.
Semud´u da. Geri bırakmadan.
Daha önce de Nuh kavmini. Çünkü onlar gerçekten çok zalim ve pek azgın idiler.
Altı üstüne gelen kasabaları da O, yerin dibine geçirdi.
(O´nun söyledikleri), sadece O´na vahyolunan vahiydir.
O´na çok şiddetli ve kudretli olan (Cebrail A.S) öğretti.
O (Cebrail A.S), kuvvet ve azamet sahibidir. Öylece istiva etti (yöneldi).
Ve o, ufkun en yüksek yerinde (gözüktü).
Sonra yaklaştı ve böylece indi.
Böylece iki yay mesafesi kadar, (hatta) daha yakın oldu.
Böylece O´nun kuluna vahyedeceği şeyi vahyetti.
Kalbindeki fuad (gönül gözü görmesi), gördüğü (ruhun gözlerinin gördüğü) şeyi tekzip etmedi.
Yoksa siz, onunla gördüğü şey hakkında mı tartışıyorsunuz?
Ve andolsun ki, onu başka bir inişinde de gördü.
Sidretül Münteha´nın yanında.
O´nun (Sidretül Münteha´nın) yanında Meva Cenneti (vardır).
Sidre´yi bürüyen şey bürüyordu.
Bakış kaymadı ve haddi aşmadı.
Andolsun ki o, Rabbinin büyük âyetlerinden (bir kısmını) gördü.
Siz, Lât ve Uzza´yı gördünüz mü?
Ve diğerini, üçüncüsü Menat´ı (gördünüz mü?)
Erkek (çocuklar) sizin ve kız (çocuklar) O´nun mu?
Eğer böyle ise bu, insafsız (haksız) bir taksimdir.
Onlar (bu isimler) ancak sizin ve babalarınızın onları isimlendirdiğiniz isimlerdir. Allah onlara hiçbir sultan (delil indirmedi). Onlar sadece zanna ve nefslerinin arzuladığı şeylere tâbî oluyorlar. Ve andolsun ki, onlara Rab´lerinden hidayet geldi.
Yoksa insan için sadece temenni ettiği (istediği) şey mi var?
Fakat evvel de, ahir de Allah´ındır (dünya da, ahiret de Allah´ındır).
Ve göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri (hiç)bir şeyle (hiçbir şekilde) fayda vermez. Allah´ın dilediği ve razı olduğu (tasarruf rızasına sahip) kimseye (devrin imamına) izin vermesinden sonrası hariç.
Muhakkak ki ahirete (Allah´a ruhunu ulaştırmaya ve kıyâmet gününe) inanmayanlar, melekleri mutlaka dişi isimlerle isimlendiriyorlar.
Ve onların (melekler konusunda) bir ilmi yoktur. Onlar sadece zanna tâbî olurlar. Ve muhakkak ki zan, Hak´tan yana hiçbir şeye fayda sağlamaz.
Artık zikrimizden dönen ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüz çevir.
Onların ilimden ulaşabildikleri (sadece) budur. Muhakkak ki senin Rabbin ki; O, kimin Kendi yolundan saptığını en iyi bilir ve O, kimin hidayete erdiğini en iyi bilir.
Ve göklerde ve yerde olan şeyler Allah içindir. Kötülük yapanları, yaptıkları sebebiyle cezalandırsın ve ahsen davrananları daha güzeli ile mükâfatlandırsın diye.
Onlar ki, küçük günahlar hariç, büyük günahlardan ve fuhuştan içtinap ederler (sakınırlar). Muhakkak ki Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir. O, sizi topraktan yaratmıştı. Ve siz, annelerinizin karnında cenin idiniz. Öyleyse nefslerinizi temize çıkarmayın (nefslerinizi tezkiye ettiğinizi iddia etmeyin). O (Allah), kimin takva sahibi olduğunu daha iyi bilendir.
(Allah´tan) yüz çevireni gördün mü?
Ve o, pek az verdi, kalanını kesti (vazgeçti, vermedi).
Gaybın ilmi onun yanında mı? Böylece o mu görüyor?
Yoksa Hz. Musa´nın sayfalarında olan şeylerden ona haber verilmedi mi?
Ve Hz. İbrâhîm ki, o vefa etti (Allah´ın emirlerini ifa etti).
Gerçekten (hiç)bir günahkâr, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez.
Ve insan için, çalışmasından başka bir şey yoktur.
Ve onun yaptığı çalışma (amel), yakında görülecektir.
Sonra onun karşılığı eksiksiz olarak ödenecektir.
Ve münteha (sonunda dönüş), mutlaka Rabbinedir.
Ve muhakkak ki, güldüren ve ağlatan O´dur.
Ve muhakkak ki, öldüren ve dirilten O´dur.
Ve muhakkak ki O, erkek ve dişi çiftler yarattı.
Meni akıtıldığı zaman, bir nutfeden (bir damladan).
Ve muhakkak ki, bundan sonraki neş´et (ikinci dirilme) O´na aittir.
Ve muhakkak ki O, zengin eden ve varlıklı kılan O´dur.
Ve muhakkak ki, Şira´nın (Şira Yıldızı´nın) Rabbi O´dur.
Ve muhakkak ki, evvelki Âd (halkını) helâk etti.
Ve Semud´u (da helâk etti). Böylece (onları) bâki kılmadı (geriye kimseyi bırakmadı).
Ve daha önce de Nuh (A.S)´ın kavmini (helâk etti). Muhakkak ki onlar, daha zalim ve daha azgındılar.
Ve alt üst edilen beldeyi, (Cebrail (A.S) göğe kaldırıp) yerin dibine geçirdi.
Artık onu (o kavmi) kaplayan (azap) kapladı ama ne kaplama!
O halde Rabbinin hangi ni´metlerinden şüphe ediyorsun?
Düşün yücelerden inen (Allah´ın mesajının) gözler önüne serdiğini!
Sizin bu arkadaşınız ne sapmış, ne de aldatılmıştır,
ve ne de kendi arzu ve heveslerine göre konuşmaktadır:
bu (size ilettiği), kendisine indirilen (ilahi) vahiyden başka bir şey değildir;
son derece kudretli birinin ona öğrettiği (bir vahiy):
(o,) fevkalade bir güçle donatılmış (bir melektir) ki o an geldiğinde kendini gerçek şekli ve hüviyeti ile gösterdi,
ufkun en uç noktasında görünerek,
ve sonra yaklaşarak yanına geldi,
aralarında iki yay mesafesi kalıncaya kadar, hatta daha da yakınına.
Böylece (Allah), vahyedilmesini uygun gördüğü her şeyi kuluna vahyetmiş oldu.
(Kulunun) kalbi gördüğünü yalanlamadı.
Peki siz, ne gördüğü konusunda o´nunla tartışmaya mı giriyorsunuz?
Ve onu bir kez daha gördü,
en uzak noktadaki sidre ağacının yanında,
vaad edilen bahçenin yakınında,
meçhul bir parlaklığın çevresini sarıp kuşattığı sidre ağacının başında.
(Dikkat edin,) göz ne kaydı, ne de (başka yöne) çevrildi:
ve o, gerçekten de Rabbinin en muhteşem sembollerinden bir kısmını gördü.
Hiç düşündünüz mü (neden taptığınızı) Lat ve ´Uzza´ya?
Ve (üçlünün) üçüncüsü ve sonuncusu olan Menat(a)?
Neden kendiniz için (yalnız) erkek çocuklar (istersiniz de) O´na kız çocuklar (isnad edersiniz?)
Bakın, bu kesinlikle haksız bir taksimdir!
Bu (sözde ilahi varlık)lar sizin ve atalarınızın uydurduğu boş isimlerden başka şeyler değildir; (ve) Allah onlara hiçbir yetki vermemiştir. Onlar, (o putlara tapanlar,) sadece zannın ve kuruntuların peşine takılıyorlar; halbuki şimdi onlara Rablerinden bir yol gösterici gelmiştir.
İnsan, her dilediğini elde etme hakkına sahip olduğunu mu sanır?
Halbuki hem ötekisi, hem de bu dünya, (yalnız) Allah´a aittir!
Çünkü, göklerde ne kadar çok melek olsa da, onların şefaati (hiç kimseye) en ufak bir fayda sağlamayacaktır; meğer ki Allah dilediği ve razı olduğu kimse için (şefaat) izni vermiş olsun.
Bakın, (ancak) öteki dünyaya (samimiyetle) inanmayanlar, melekleri dişi varlıklar olarak görürler;
ve onların bu konuda hiçbir bilgileri olmadığından yalnızca zannın ardından giderler ama zan, hiçbir zaman gerçeğin yerini tutmaz.
O halde, Bizi anmaktan uzak duran ve bu dünya hayatından başka bir şeye önem vermeyenlere mani ol,
ki bu onlar için bilinmeye değer tek şeydir. Şüphe yok ki Rabbin, kimin O´nun yolundan saptığını ve kimin O´nun rehberliğine uyduğunu hakkıyla bilir.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah´a aittir: O, kötülük yapanlara yaptıklarının karşılığını verecek ve iyilik yapanları da katıksız iyilikle ödüllendirecektir.
Büyük günahlardan ve çirkin fiillerden kaçınanlara gelince, onlar arada bir hataya düşseler de (bilsinler ki) Rabbin bağışlamada cömerttir. O, sizi toz topraktan var ederken de, annelerinizin rahminde saklı bulunduğunuzda da sizinle ilgili her bilgiye sahiptir. O halde kendinizi saf ve temiz görmeyin; (çünkü) O, kimin Kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıdığını en iyi bilendir.
Peki, hiç düşündün mü (Bizi hatırlamaktan) uzak duranı (ve bu dünya hayatından başka şeye değer vermeyeni),
ve (kendi ruhunun temizliği için kendisinden) bu kadar az ve bu kadar gönülsüzce vereni?
O, insan kavrayışının ötesindeki şeyin bilgisine sahip (olduğunu) ve böylece (onu açıkça) görebil(diğini mi iddia ed)iyor?
Yoksa henüz kendisine bildirilmedi mi Musa´ya gelen vahiylerde ne vardı,
ve her türlü güvene layık olan İbrahim´e;
ve hiç kimse, kimsenin yükünü taşıyacak değildir;
ve insana uğrunda çaba gösterdiği dışında bir şey verilmeyecektir;
ve zamanı geldiğinde kendisine çabası(nın gerçek anlamı) gösterilecek,
ve sonra ona tam karşılığı verilecektir;
ve (bütün mevcudatın) başı ve sonu Rabbinin katındadır;
(sizi) güldüren ve ağlatan yalnız O´dur;
ölümü getiren ve hayatı bağışlayan yalnız O´dur;
ve O´dur iki cinsi -erkeği ve dişiyi- yaratan,
(sadece) bir sperm damlasından,
ve O´nun kudretindedir ikinci bir hayatı da var etmek;
isteklerden arındıran ve mülk sahibi kılan yalnız O´dur;
ve yalnız O´dur en parlak yıldıza destek veren;
ve O´dur yok eden kadim (kabileler) ´Ad
ve Semud´u, hiçbir iz bırakmayacak şekilde,
ve onlardan önce Nuh kavmini -(çünkü,) hepsi de kötülükte çok iştahlı ve çok azgın olmuşlardı-
(işte Rabbin onları yok etti,) tıpkı yıkılıp altüst olan öteki şehirleri yok olmaya terk ettiği
ve sonra ebediyyen görünmez hale getirdiği (gibi).
O halde Rabbinin hangi nimet ve kudretinden (hala) şüphe duyabilirsin?
Bu, önceki uyarılar gibi bir uyarıdır.
Yakın olan şu (Son Saat) daha da yaklaşıyor,
(Ama) onu Allah´tan başka kimse açığa çıkaramaz...
Siz bu haberleri tuhaf mı buluyorsunuz?
Ağlayacağınıza gülüyorsunuz;
ve eğlenip duruyorsunuz?
(Ama artık) Allah´a secde edin ve (yalnız O´na) kulluk yapın!
(2-3) Sahibiniz şaşırmadı ve bâtıla inanmadı. Ve hevâdan söz söylemez.
(2-3) Sahibiniz şaşırmadı ve bâtıla inanmadı. Ve hevâdan söz söylemez.
(4-5) O başka değil, ancak bir vahiydir, vahyolunuverir. Onu kuvvetleri pek şiddetli olan öğretmiştir.
(4-5) O başka değil, ancak bir vahiydir, vahyolunuverir. Onu kuvvetleri pek şiddetli olan öğretmiştir.
(6-7) Bir kuvvet sahibi ki, hemen dosdoğru göründü. Ve o, en yüksek bir sema kıyısında idi.
(6-7) Bir kuvvet sahibi ki, hemen dosdoğru göründü. Ve o, en yüksek bir sema kıyısında idi.
(8-9) Sonra yaklaştı da aşağıya iniverdi. Derken iki yay kadar veya daha yakın oluverdi.
(8-9) Sonra yaklaştı da aşağıya iniverdi. Derken iki yay kadar veya daha yakın oluverdi.
Hemen (Allah Teâlâ´nın) kuluna vahyettiğini vahyetti.
(11-12) Gördüğü şeyi kalbi tekzîp etmedi. Onun gördüğüne karşı onunla şimdi mücadelede mi bulunacaksınız?
(11-12) Gördüğü şeyi kalbi tekzîp etmedi. Onun gördüğüne karşı onunla şimdi mücadelede mi bulunacaksınız?
Andolsun ki, O´nu (Cibril´i) diğer bir inişinde de gördü.
(14-15) Sidretü´l Müntehâ´nın yanında. Onun yanında ise Cennetü´l Me´vâ bulunmaktadır.
(14-15) Sidretü´l Müntehâ´nın yanında. Onun yanında ise Cennetü´l Me´vâ bulunmaktadır.
(16-17) O vakit ki, Sidre´yi bürüyen bürüyordu. Göz ne çevrildi ve ne de tecavüz etti.
(16-17) O vakit ki, Sidre´yi bürüyen bürüyordu. Göz ne çevrildi ve ne de tecavüz etti.
Andolsun ki, Rabbinin en büyük âyetlerinden (bir kısmını) gördü.
(19-20) Siz Lât´ı ve Uzzâ´yı gördünüz mü? Diğer üçüncü olan Menât´ı da (gördünüz mü?)
(19-20) Siz Lât´ı ve Uzzâ´yı gördünüz mü? Diğer üçüncü olan Menât´ı da (gördünüz mü?)
(21-22) Sizin için erkek de O´nun için dişi mi? Bu, o halde âdilâne olmayan bir taksim.
(21-22) Sizin için erkek de O´nun için dişi mi? Bu, o halde âdilâne olmayan bir taksim.
Onlar hiçbir şey değil, ancak birtakım isimlerdir ki, onları siz ve babalarınız takmışsınızdır. Allah Teâlâ ona dâir bir hüccet indirmemiştir. Zandan ve nefislerinin arzu ettiğinden başka bir şeye tâbi olmuyorlar. Halbuki, onlara Rablerinden bir hüda (bir rehber-i hidâyet) gelmiştir.
Yoksa insan için her temenni ettiği şey var mıdır?
Fakat Allah içindir ahiret de, dünya da.
Ve göklerde nice melekler vardır, onların şefaatleri hiçbir fâide vermez, meğer ki, Allah Teâlâ´nın dilediği ve razı olduğu kimse için müsaade verdiğinden sonra olsun.
Muhakkak o kimseler ki, ahirete imân etmezler, elbette melekleri dişilerin adıyla adlandırırlar.
Onların ona dair bir bilgileri yoktur. Zandan başka bir şeye tâbi olmazlar. Halbuki şüphe yok ki zan, haktan hiçbir şey ifade etmez.
Artık sen, Bizim zikrimizden yüz çevirenden ve dünya hayatından başkasını dilemeyen kimselerden i´raz et.
İşte onların ilimden erebildikleri budur. Şüphe yok ki Rabbin, o yolundan sapıtan kimseyi en ziyâde bilendir ve O, hidayete eren kimseyi de en ziyâde bilendir.
Göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah´ındır. Fenalıkta bulunanları yaptıkları ile cezalandıracaktır ve güzellikte bulunmuş olanları da daha güzeli ile mükâfaatlandıracaktır.
(Güzellikte bulunanlar) O kimselerdir ki, günahın büyüklerinden ve fahiş şeylerden kaçınırlar, küçük günah müstesna. Şüphe yok ki, Rabbim mağfireti geniş olandır ve O sizi en ziyâde bilendir. O vakit ki, sizi yerden, yarattı ve o vakit ki, siz analarınızın karınlarında ceninler halinde idiniz. Artık nefislerinizi tezkiye etmeyin. O, muttakî olanı en ziyâde bilendir.
(33-35) Şimdi gördün mü o kimseyi ki, (imândan) yüz çevirdi. Ve biraz şey verdi, mütebakisini de men etti. Ya gayba ait bilgi onun yanında mıdır ki, artık o görüyor.
(33-35) Şimdi gördün mü o kimseyi ki, (imândan) yüz çevirdi. Ve biraz şey verdi, mütebakisini de men etti. Ya gayba ait bilgi onun yanında mıdır ki, artık o görüyor.
(33-35) Şimdi gördün mü o kimseyi ki, (imândan) yüz çevirdi. Ve biraz şey verdi, mütebakisini de men etti. Ya gayba ait bilgi onun yanında mıdır ki, artık o görüyor.
(36-38) Yoksa Mûsa´nın sahifelerinde olan şeyden haber verilmedi mi? Ve memur olduğu şeyi bihakkın itmam etmiş olan İbrahim´in sahifelerindeki de kendisine haber verilmedi mi? Hakikaten hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez.
(36-38) Yoksa Mûsa´nın sahifelerinde olan şeyden haber verilmedi mi? Ve memur olduğu şeyi bihakkın itmam etmiş olan İbrahim´in sahifelerindeki de kendisine haber verilmedi mi? Hakikaten hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez.
(36-38) Yoksa Mûsa´nın sahifelerinde olan şeyden haber verilmedi mi? Ve memur olduğu şeyi bihakkın itmam etmiş olan İbrahim´in sahifelerindeki de kendisine haber verilmedi mi? Hakikaten hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez.
(39-42) Ve şüphesiz ki, insan için kendi çalıştığından başkası yoktur. Ve elbette ki, çalışmasını yakında görecektir. Sonra (onun çalışması) en tamam bir mükâfaat ile mükâfaatlandırılacaktır. Ve şüphe yok ki, en son gidiş Rabbinedir.
(39-42) Ve şüphesiz ki, insan için kendi çalıştığından başkası yoktur. Ve elbette ki, çalışmasını yakında görecektir. Sonra (onun çalışması) en tamam bir mükâfaat ile mükâfaatlandırılacaktır. Ve şüphe yok ki, en son gidiş Rabbinedir.
(39-42) Ve şüphesiz ki, insan için kendi çalıştığından başkası yoktur. Ve elbette ki, çalışmasını yakında görecektir. Sonra (onun çalışması) en tamam bir mükâfaat ile mükâfaatlandırılacaktır. Ve şüphe yok ki, en son gidiş Rabbinedir.
(39-42) Ve şüphesiz ki, insan için kendi çalıştığından başkası yoktur. Ve elbette ki, çalışmasını yakında görecektir. Sonra (onun çalışması) en tamam bir mükâfaat ile mükâfaatlandırılacaktır. Ve şüphe yok ki, en son gidiş Rabbinedir.
(43-44) Ve muhakkak O´dur ki, güldürdü ve ağlattı. Ve şüphe yok O´dur, O´dur ki, öldürdü ve hayata erdirdi.
(43-44) Ve muhakkak O´dur ki, güldürdü ve ağlattı. Ve şüphe yok O´dur, O´dur ki, öldürdü ve hayata erdirdi.
Ve muhakkak ki, iki çifti, erkek ile dişiyi o yarattı.
Bir nutfeden rahîmlere döküldüğü zaman.
Ve muhakkak ki O´na aittir, ölenlerin bilâhare diriltilmeleri.
Ve şüphe yok ki, O´dur zengin eden ve fakir düşüren O´dur.
Ve muhakkak ki, Şi´ra (yıldızı)nın Rabbi O´dur.
Ve şüphe yok ki, O helâk etti evvelki Âd´i.
(51-52) Ve Semûd´u (da o helâk etti) artık (onlardan hiçbirini) bırakmadı. Ve evvelce de Nûh kavmini (helâk etmişti). Şüphe yok ki, onlar olmuşlardı onlar, en zalim ve en azgın (kimseler).
(51-52) Ve Semûd´u (da o helâk etti) artık (onlardan hiçbirini) bırakmadı. Ve evvelce de Nûh kavmini (helâk etmişti). Şüphe yok ki, onlar olmuşlardı onlar, en zalim ve en azgın (kimseler).
(53-54) Mü´tefike´yi de yerlere atıverdi. Artık onların yurdlarını kaplayan kapladı.
(53-54) Mü´tefike´yi de yerlere atıverdi. Artık onların yurdlarını kaplayan kapladı.
(55-56) Artık Rabbin hangi nîmetlerinde şek edersin? İşte bu da evvelki korkutuculardan bir korkutucudur.
(55-56) Artık Rabbin hangi nîmetlerinde şek edersin? İşte bu da evvelki korkutuculardan bir korkutucudur.
(57-58) Saat yaklaştı Kıyamet tekarrüb etti. Onun için Allah Teâlâ´dan başka yoktur bir açıcı.
(57-58) Saat yaklaştı Kıyamet tekarrüb etti. Onun için Allah Teâlâ´dan başka yoktur bir açıcı.
(59-60) Şimdi siz bu kelâmdan mı teaccüb ediyorsunuz? Ve gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?
(59-60) Şimdi siz bu kelâmdan mı teaccüb ediyorsunuz? Ve gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?
Ve halbuki siz gâfillersiniz
Artık Allah için secde ediniz ve ibadette bulununuz.
O, kendisine vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir
Onu kendisine pek güçlü ve kuvvetli, o üstün akıl ve kemal sahibi olan (melek Cebrail) öğretti.
Sonra yaklaştı ve iyice sarktı. Öyle ki araları yayın iki ucu arası kadar veya daha az kaldı
O da kuluna vahyetmek istediği her şeyi vahyetti
Gözlerinin gördüğünü kalbi yalan saymadı
Şimdi siz kalkmış da onun gördükleri hakkında şüphe edip kendisiyle münakaşa mı ediyorsunuz
Onun bir başka inişini Sidretu´l-Müntehanın yanında görmüştü
Me´va cenneti de onun yanındadır
O dem ki Sidre´yi bir feyiz sarıyor, sardıkça sarıyordu..
Peygamberin gözü kaymadı, şaşmadı, aşmadı da
Vallahi gördü, hem de Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü!
Şimdi baksanıza şu Lât´a, Uzza´ya! Ve bir de şu geride olan üçüncüleri Menat´a
Erkek evlatlar size, kızlar O´na olsun, öyle mi
O zaman bu insafsız bir taksim olmaz mı
Aslında bu putlar sizin ve atalarınızın uydurduğu, kuru isimlerden, boş lafızlardan başka bir şey değildir. Allah onların tanrılıklarına delil olabilecek hiçbir şey indirmemiştir. Onlar sadece zanlarına ve nefislerinin heva ve heveslerine uyarlar. Halbuki onlara Rab´leri tarafından uyacakları mükemmel Rehber çoktan gelmiş bulunuyor
Ne o, insanoğlu kurduğu her hülyaya, içinden geçen her şeye nail olur mu sanıyor?
Hayır, öyle değil! Âhiret hayatı da, dünya hayatı da Allah´ın elindedir. Kime ve neyi vereceğini, Kendisi takdir eder
Nitekim göklerde nice melaike var ki, Allah´ın dilediği ve razı olduğu kimseler hakkında geçerli olması için izin çıkmadıkça, onların şefaatleri asla fayda vermez.
Evet, âhirete inanmayanlardır ki melaikeyi Allah´ın kızları iddia ederek onlara kız isimleri takarlar.
Onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Sadece ve sadece zanna tâbi oluyorlar. Oysa zan, hakikat karşısında ne ifade eder ki
O halde Bizi anmaktan, bu Yüce Kitabımızı dinlemekten uzak duran ve dünya zevkinden başka bir şey istemeyen kimseleri sen de bir tarafa bırak
Onların bilgi seviyesi ancak bu kadardır; bildikleri bilecekleri budur. Senin Rabbin, kimin Allah´ın yolundan saptığını, kimin doğru yolda yürüdüğünü pek iyi bilir
Göklerde ne var, yerde ne varsa hep Allah´ındır. Böyle olduğu için, sapanı ve doğru yolda olanı pek iyi bildiği, yaptıklarını kaydettiği içindir ki, kötülük işleyenleri, yaptıklarının karşılığı ile cezalandırarak, iyi hareket edenlere de en güzel mükâfatı verecektir.
O iyiler, ufak kusur ve günahlardan olmasa da, büyük günahlardan, aşikâr hayasızlıklardan kaçınırlar. Senin Rabbinin mağfireti boldur. O sizi topraktan yaratırken ve siz annelerinizin karınlarında döl halinde iken mayanızın ne olduğunu gayet iyi bilir. Öyleyse kendinizi temize çıkarmayın, övünüp durmayın. Çünkü kimin Allah´ı daha çok sayıp O´na karşı gelmekten sakındığını O pek iyi bilmektedir.
Şimdi iyice dikkat edin şu sırtını çevirip uzaklaşana!
Azıcık verip de sonra cimrilik ederek vermeyene
Gaypların bilgisi onun yanındadır da onları kendisi mi görüyor
Yoksa o Mûsâ´nın ve o çok vefalı İbrâhim´in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O´dur güldüren ve ağlatan; O´dur öldüren ve yaşatan.
Rahime atılan nutfeden (spermden) erkek ve dişi çiftini yaratma, öldükten sonra diriltme, tekrar yaratma O´na aittir. İnsanı zengin, kanaat sahibi ve halinden memnun etmek de O´na aittir. Müşriklerin taptığı Şi´râ yıldızının Rabbi de O´dur. Önceki Âd milletini yok eden de O´dur. Semud milletini yok edip geriye hiçbir şey bırakmayan da O´dur. Daha önce Nuh milletini yok eden de O. Çünkü bunlar çok zalim, çok azgındılar. Altı üstüne getirilen Lût milletinin şehirlerini yerle bir etti. Onları ne azaplar, ne musîbetler, neler kapladı neler!
Artık, ey insan, şimdi Rabbinin hangi nimetinde şüphe edersin
İşte bu Peygamber de, önceki rehberlerden ve uyaranlardan biridir. O yaklaşan (kıyamet) yaklaştı. O gelmeden, ne zaman olacağını bildirecek, geldiğinde de onu giderecek Allah´tan başka kimse yoktur.
Şimdi siz bu söze mi şaşırıyorsunuz? Hep gülüyorsunuz, ama ağlamıyorsunuz. Üstelik kafa tutuyor, oyalanıyorsunuz. Haydi artık (bırakın bu gafleti de) Allah´a secde ve ibadet edin
Andolsun, Rabbinin büyük âyetlerinden bazılarını gördü.
Gördünüz mü o Lât ve ´Uzzâ´yı?
Ve üçüncü(leri olan) öteki (put) Menat´ı?
Demek erkek size, kadın Allah´a mı?
O halde bu insafsızca bir taksim!
Onlar, sizin ve babalarınızın, (tanrı) diye isimlendirdiğiniz (boş, kavramsız) isimlerden başka bir şey değildir. Allâh, onlara hiçbir güç (tanrı oldukları hakkında hiçbir delil) indirmemiştir. O(putlara tapa)nlar zanna ve nefislerin hevesine uyuyorlar. Oysa kendilerine, Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.
Yoksa insan, her arzu ettiğine sâhip mi olacaktır?
Son da ilk de (âhiret de, dünyâ da) Allâh´ındır.
Göklerde nice melek var ki onların şefâ´ati hiçbir işe yaramaz. Meğer Allâh´ın dilediği ve râzı olduğu kimseye izin verdikten sonra olsun (ancak o zaman şefâ´atin faydası olur).
Âhirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını takıyorlar.
Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise haktan hiçbir gerçek kazandırmaz. (Zan ile gerçeğe ulaşılmaz.)
Bizi anmaktan yüz çeviren ve dünyâ hayâtından başka bir şey istemeyen kimseden yüz çevir.
İşte onların erişebilecekleri bilgi (sınırı) budur. (Bundan ötesine akılları ermez). Şüphesiz Rabbin, yolundan sapanı da iyi bilir ve O, yola geleni de iyi bilir.
Göklerde ve yerde bulunan herşey Allâh´ındır. (Bunları yaratmıştır) Ki kötülük edenleri, yaptıklarıyle cezâlandırsın, güzel davrananları da güzellikle mükâfâtlandırsın.
Onlar, günâhın büyüklerinden ve çirkin işlerden kaçınırlar, yalnız bazı küçük hatâlar işleyebilirler. Şüphesiz Rabbinin affı geniştir (O kendisine yönelen kulunu affeder). O sizi daha iyi bilir: Gerek sizi topraktan inşâ ettiği, gerek annelerinizin karınlarında bulunduğunuz zaman biçim verdiği sırada (sizin her hâlinizi bilmiştir), artık kendinizi övüp yüceltmeyin, çünkü O, korunanı daha iyi bilir.
Gördün mü şu adamı ki arkasını döndü?
Azıcık verdi, gerisini elinde sıkı sıkı tuttu?
Gayb´ın bilgisi kendi yanında da o mu (âlemin esrarını) görüyor?
Yoksa kendisine haber mi verilmedi: Mûsâ´nın sahifelerinde bulunan,
Ve çok vefâlı İbrâhim´in (sahifelerinde bulunan şu gerçekler):
Ki hiçbir günâhkâr, başkasının günâh yükünü yüklenmez.
İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur.
Ve çalışması da yakında görülecektir.
Sonra ona tastamam karşılığı verilecektir.
Ve sonunda senin Rabbine varılacaktır.
Güldüren de O´dur, ağlatan da O´dur.
Öldüren de O´dur, yaşatan da O´dur.
O yarattı iki çifti: erkeği ve dişiyi,
Atıldığı zaman nutfe (sperm)den.
Şüphesiz tekrar yaratmak da O´nun işidir.
Zengin eden O´dur, bol verip memnun eden O.
(Taptıkları) Şi´râ (yıldızı)nın Rabbi O´dur.
O helâk etti, önce gelen ´Âd´ı,
Semûd´u, komadı (onları).
Önceden de Nûh kavmini (helâk etmişti). Çünkü onlar daha zâlim ve azgın idiler.
Altı üstüne getirilen kentleri (Lût kavminin oturduğu bölgeleri) devirip yıktı.
Onların üstüne neler çöktü, neler!
O halde Rabbinin hangi ni´metinden kuşku duyuyorsun?
Bu (Kur´ân veya peygamber) de ilk uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır.
O yaklaşıcı, yaklaştı.
Onu Allah´tan başka açacak (geldiği zaman kaldıracak, vaktini erteleyecek veya onun ne zaman geleceğini belirleyecek) kimse yoktur.
Onlar, sizin ve atalarınızın adlandırılmasından başka bir şey değildir. Allah, onlar hakkında bir belge indirmemiştir. Kuruntudan ve canlarının arzu ettiğinden başka bir şeye dayanmıyorlar. Oysa, onlara Rab’lerinden kılavuz gelmiştir.
Yoksa her umduğu şey insanın mıdır?
Ahiret de dünya da Allah’ındır.
Göklerde nice melekler var ki, Allah dilediği ve razı olduğu kimseler için izin vermedikçe, onların şefaatı hiçbir işe yaramaz.
Doğrusu ahirete inanmayanlar, melekleri dişi olarak isimlendiriyorlar.
Oysa, bu konuda bir bilgileri yoktur. Sadece zanna tâbi oluyorlar. Zan ise gerçekten bir şey ifade etmez.
Bu sebeple sen, uyarımızdan yüz çevirenden ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenden uzak dur.
İşte onların bilgi seviyeleri budur. Şüphesiz Rabbin, kimin yolundan saptığını en iyi bilen O’dur. Kimin doğru yolda olduğunu da en iyi bilen O’dur.
Göklerde olan da yerde olan da Allah’ındır. Kötülük işleyenleri yaptıkları sebebiyle cezalandıracak, iyilik edenleri de en iyisi ile ödüllendirecektir.
O iyilik edenler, ufak tefek kusurları dışında, günahın büyüklerinden ve fuhşiyattan kaçarlar. Şüphesiz Rabbinin mağfireti geniştir. Sizi topraktan meydana getirdiği zaman da ve siz, annelerinizin karnında cenin halinde iken de sizi en iyi O bilir. Öyleyse, kendi kendinizi temize çıkarmayın. Kimin takvalı olduğunu en iyi o bilir.
Yüz çeviren kimseyi gördün mü?
Biraz meyletmiş ve sonra katılaşmıştır/direnmiştir.
Gaybın ilmi onun yanında da, o mu görüyor?
Yoksa, Musa’nın sahifelerinde olan şeyin haberi gelmedi mi?
Ya vefakar İbrahim’in?..
Hiçbir günahkâr başkasının günahını çekmez.
İnsan için çalıştığından başkası yoktur.
Çalışması da mutlaka gösterilecektir.
Sonra da karşılığı eksiksiz ödenecektir.
Kuşkusuz en son varış Rabbinedir.
Güldüren de O’dur, ağlatan da!
Öldüren O’dur, dirilten de!
Erkek ve dişi olarak iki cinsi yaratan O’dur.
Atıldığında bir damladan.
Tekrar diriltmek de O’na aittir.
Zengin kılan da O’dur. Kanaatkâr eden de.
Şi’ra (yıldızı)nın Rabbi de O’dur.
O helak etti evvelki Âd’ı...
Semûd’u da baki bırakmadı..
Daha önce de Nuh’un kavmini... onlar, daha zalim daha azgın idiler...
Alt üst edilmiş, yok olup gitmiştir.
Onlara şiddetli bir azap bürüdü.
O halde, Rabbinin hangi nimetinden şüphe ediyorsun?
Sahibiniz (olan peygamber) şaşırıp sapmadı ve azmadı.
O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
O (söyledikleri) yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
Ona (bu Kur´an´ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.
(Ki O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu.
O, en yüksek bir ufuktaydı.
Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.
Nitekim (ikisi arasında uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha da yakınlaştı.
Böylece O´nun kuluna vahyettiğini vahyetti.
Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.
Yine de siz görmüş olduğu üzerinde onunla tartışacak mısınız?
Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü.
Sidretü´l-Münteha´nın yanında.
Ki Cennetü´l-Me´va onun yanındadır.
Sidreyi örten örtmekte iken,
Göz kayıp şaşmadı ve (sınırı) taşmadı.
Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanını gördü.
Gördünüz mü? Haber verin; Lât ve Uzza´yı,
Ve üçüncü (put) olan Menât´ı(n herhangi bir güçleri var mı)?
Erkek (evlat) sizin, dişi de O´nun mu?
Eğer böyleyse, bu, çarpık bir paylaşma.
Bu (putlar ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (kuru ve keyfi) isimlerden başkası değildir. Allah onlarla ilgili ´hiçbir delil´ indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) heva (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uymaktadırlar. Oysa andolsun, onlara Rablerinden yol gösterici gelmiştir.
Yoksa insana ´her arzu edip dilekte bulunduğu´ şey mi var?
İşte, son da, ilk de (ahiret ve dünya) Allah´ındır.
Göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri hiçbir şeyle yarar sağlamaz; ancak Allah´ın dileyip razı olduğu kimseye izin verdikten sonra başka.
Gerçek şu ki, ahirete iman etmeyenler, melekleri dişi isimlerle isimlendiriyorlar.
Oysa onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca zanna uymaktadırlar. Oysa gerçekte zan, haktan yana hiçbir yarar sağlamaz.
Şu halde sen, bizim zikrimize sırt çeviren ve dünya hayatından başkasını istemeyenden yüz çevir.
İşte onların ilimden yana ulaşabildikleri (son sınır) budur. Hiç şüphesiz, senin Rabbin; kendi yolundan sapanı en iyi bilen O´dur ve hidayet bulanı da en iyi bilen O´dur.
Göklerde ve yerde olanlar Allah´ındır; öyle ki, kötülükte bulunanları, yapmakta oldukları dolayısıyla cezalandırır, güzel davranışta bulunanları da daha güzeliyle ödüllendirir.
Ki onlar büyük günahlardan, çirkince utanmazlıklardan kaçınırlar, ufak tefek günahlar bundan müstesnadır. Hiç şüphesiz Rabb´in, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir, hatta sizi topraktan yarattığı ve siz daha annelerinizin karınlarında cenin halinde bulunduğunuz zaman bile. Öyleyse kendinizi temize çıkarıp durmayın. O, kimin takva sahibi olduğunu en iyi bilendir.
Şimdi, o yüz çevirmekte olanı gördün mü?
Azıcık verdi ve gerisini kaya gibi sımsıkı elinde tuttu.
Gaybın ilmi onun yanındadır da o mu görüyor?
Yoksa Musa´nın sahifelerinde olan kendisine haber verilmedi mi?
Ve vefa eden İbrahim´in (sahifelerinde) olan da.
Doğrusu, hiçbir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez.
Ve doğrusu insana da kendi (emek ve) çabasından başkası yoktur.
Şüphesiz kendi (emek ve) çabası da görülecektir.
Sonra ona en eksiksiz karşılık verilecektir.
Elbette son varış Rabbine olacaktır.
Doğrusu, güldüren ve ağlatan O´dur,
Doğrusu, öldüren ve dirilten de O´dur.
Doğrusu, çiftleri, erkek ve dişiyi, yaratan da O´dur.
Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman.
Gerçek şu ki, diğer diriltme (yeniden neş´et) de O´na aittir.
Doğrusu, muhtaç olmaktan O kurtardı ve sermaye verip hoşnut kıldı.
Doğrusu, ´Şi´ra (yıldızı)nın´ Rabbi de O´dur.
Doğrusu, önce gelen Ad (halkın)ı da O yıkıma uğrattı.
Semûd´u da. Böylelikle (o halklardan kimseyi) bırakmadı.
Daha önce Nuh kavmini de. Çünkü onlar, daha zalim ve daha azgındılar.
Altı üstüne gelen (Lût kavminin) şehirlerini de O yerin dibine geçirdi.
Böylece ona (o topluma) sardırdığını sardırdı.
Öyleyse, Rabbinin hangi nimetlerinden kuşkuya düşmektesin?
Bu önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır.
O yaklaşmakta olan yaklaştı
Onu Allah´ın dışında ortaya çıkaracak başka (hiçbir güç yoktur).
Şimdi siz, bu sözden mi şaşkınlığa düşüyorsunuz?
(Alaylı) Gülüyorsunuz ve ağlamıyorsunuz.
Ve şuursuzca baş kaldırıyorsunuz.
Hemen, Allah´a secde edin ve (yalnızca O´na) kulluk edin.
Yemin olsun inip çıktığı zaman yıldıza/fışkırıp çıktığı zaman çimene/süzülüp aktığı zaman Ülker Yıldızı´na/aşağı indiği zaman o parçalar halinde ağır ağır gelene,
Ki arkadaşınız ne saptı ne de azdı.
O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor.
İndirilmiş bir vahiyden başkası değildir o.
Kuvvetleri çok müthiş olan belletip öğretti onu ona.
Akıl, güzellik ve güç sahibidir. Doğrulup dikildi.
En yüksek ufuktadır o.
Sonra iyice yaklaştı ve sarktı,
İki yayın beraberliği gibi, belki ondan da yakındı.
Böylece vahyetti kuluna vahyettiğini.
Kalp yalanlamadı gördüğünü.
Onun gördüğü şey hakkında kuşkuya düşüp onunla çekişiyor musunuz?
Yemin olsun ki onu bir başka inişte de görmüştü.
Son sınır ağacı, Sidretül Münteha yanında.
O ağacın yanındadır sığınılacak bahçe.
O vakit kuşatıp sarıyordu Sidre´yi kuşatıp saran,
Göz ne kayıp şaştı ne azıp haddi aştı.
Yemin olsun ki Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.
Gördünüz mü Uzza´yı, Lât´ı.
Ve ötekini, üçüncüsü olan Menât´ı.
Erkek size, dişi Allah´a mı?
İşte bu, insafsız bir bölüştürme.
Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında Allah bir kanıt indirmemiştir. Onlar, sadece sanıya, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere uyuyorlar. Yemin olsun, onlara hidayet Rablerinden gelmiştir.
İnsan için, her özleyip hayal ettiği var mı acaba?
Sonrası da öncesi de/âhiret de dünya da Allah´ındır.
Göklerde nice melekler var ki, şefaatleri hiçbir işe yaramaz. Allah´ın, dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesinden sonraki durum müstesna.
O âhirete inanmayanlar, meleklere mutlaka dişilerin adlarını takarlar.
Onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Yalnızca sanıya uyuyorlar. Sanı ise haktan hiçbir şey kazandırmaz.
Bizim zikrimizden/Kur´an´ımızdan yüz çeviren ve iğreti dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimseden, sen de yüz çevir.
Onların, ilimden ulaşacakları şey işte budur. Kuşkusuz, yolundan sapmış olanı Rabbin çok iyi bilir. Hidayet üzere yürüyeni de en iyi O bilir.
Göklerde ne var yerde ne varsa Allah´ındır. Bu, Allah´ın; yaptıklarıyla kötülük sergileyenleri cezalandırması, güzel davranıp güzel düşünenleri de güzellikle ödüllendirmesi içindir.
Öyle kişilerdir ki onlar, günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır. Sizi en iyi bilen O´dur: Hem sizi topraktan oluşturduğu zaman hem de annelerinizin karınlarında ceninler halinde bulunduğunuz zaman. O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O´dur.
O yüz geri döneni gördün mü?
Azıcık verdi, sona inatla sıkıca tuttu.
Gaybın bilgisi onun yanında da o mu görüyor?
Yoksa haber verilmedi mi ona, Mûsa´nın sayfalarındakiler?
Ve o çok vefalı İbrahim´in sayfalarındakiler...
Gerçek şu ki, hiçbir günahkâr bir başka günahkârın yükünü sırtlamaz.
Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur.
Ve onun çalışıp didinmesi yakında görülecektir.
Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir.
Hiç kuşkusuz, son varış Rabbinedir.
Hiç kuşkusuz, güldüren de O´dur, ağlatan da...
Hiç kuşkusuz, öldüren de O´dur, dirilten de...
Hiç kuşkusuz, iki çifti, erkeği ve dişiyi yaratan O´dur;
Meni halinde atıldığı zaman bir spermden...
Hiç kuşkusuz, o ikinci oluşum da O´nun işidir.
Hiç kuşkusuz, zenginlik veren de O´dur, nimete boğan da...
Hiç kuşkusuz, Şi´ra yıldızının/şuurlanmanın Rabbi de O´dur.
Hiç kuşkusuz, daha önceden gelmiş olan Âd´ı helâk etti.
Semûd´u da. Böylece geriye bir şey bırakmadı.
Daha önce de Nûh kavmini. Çünkü onlar, evet onlar zulmettiler, azdılar.