Onlardan önce nice ümmetleri helâk ettik de bağrışıp çığrıştılar ama kurtuluş vakti çoktan geçmişti.
Onların cinsinden bir korkutucu geldi mi şaşıp kalırlar da kâfirler derler ki: Bu, bir büyücü ve pek yalancı.
Mâbutları bir tek mâbut mu kabûl.etmiş? Gerçekten de bu, elbette pek şaşılacak şey.
Ve ileri gelenlerinden.bir kısmı, kalkıp gitmiş ve yürüyün demiştir ve dayanın mâbutlarınıza kulluk etmede; şüphe yok ki istenen şey de budur elbet.
Biz bunu son dinlerin hiçbirinde duymadık, bu, ancak bir yalan.
Kur’ân, aramızdan ona mı indirildi? Hayır, onlar, benim vahyimden şüphedeler; hayır, onlar daha tatmadılar azâbımı.
Yoksa üstün ve vergisi bol Rabbinin hazîneleri, onların yanında mı?
Yahut da göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin saltanat ve tedbîri, onların mı? Öyleyse ağsınlar göklerin kapılarına.
Bir ordudur onlar ki bölük-bölük toplanmış ve buracıkta bozguna uğrayacaklar.
Onlardan önce de Nûh´un ve Âd´ın ve ordular sahibi Firavun´un kavimleri, yalanladılar.
Ve Semûd´un kavmi ve Lût kavmi ve Ashâb-ı Eyke; işte bunlardır bölükler.
Her biri, peygamberleri ancak yalanladılar da azâbı hak ettiler.
Ve bunlar da bekliyorlar ancak o tek bağrışı ki vakti geldi miydi, gecikmesine, dönmesine imkân yok.
Ve Rabbimiz derler, soru gününden önce tez ver azâbımızı.
Sabret ne derlerse ve an güçlü-kuvvetli kulumuz Dâvûd´u, şüphe yok ki o, dâimâ Rabbine dönen, tövbe eden bir kuldu.
Şüphe.yok ki biz, dağları râm etmiştik ona, akşam ve kuşluk çağlarında, onunla berâber Rabbi tenzîh ederlerdi.
Ve kuşlar da toplanmıştı, hepsi de ona itâat ederdi.
Ve onun saltanatını kuvvetlendirdik ve ona peygamberlik ve gerçekle bâtılı ayırt ediş bilgisini verdik.
Sen, o dâvacılardan haber aldın mı? Hani Dâvûd´un ibâdet ettiği yerin duvarına tırmanmışlardı.
Hani Dâvûd´un tapısına girmişlerdi de Dâvûd, onlardan pek korkmuştu; korkma demişlerdi, iki hısımız, birimiz, öbürünün hakkına tecâvüz etti, adâletle hükmet aramızda, birimize meylederek hakkı aşma ve bizi dosdoğru yola sevket.
Şüphe yok ki şu, benim kardeşimdir, doksan dokuz dişi koyunu var ve benimse bir tek dişi koyunum; öyleyken onu da bana ver dedi ve konuşmamızda beni alt da etti.
Dedi ki: Senin dişi koyununu, kendi koyunlarına katmayı istemekle gerçekten de zulmetmiş sana ve şüphesiz ki ortakların çoğu, birbirinin hakkına tecâvüz eder, ancak inanan ve iyi işlerde bulunanlar müstesnâ ve fakat bunlar da pek azdır ve Dâvûd, biz, kendisini sınadık sandı da Rabbinden yarlıganma diledi ve eğilerek yere kapandı ve Rabbine döndü.
Ve biz de onun bu.suçunu örttük ve şüphe yok ki onun, katımızda bir yakınlık derecesi ve dönüp geleceği güzel bir makamı vardı.
Ey Dâvûd, biz seni yeryüzüne hâkim ettik, artık insanlar arasında, adâletle hükmet ve dileğine uyma ki seni Allah yolundan saptırır; Allah yolundan sapanlaraysa şiddetli bir azap var soru gününü unuttuklarından.
Ve biz, göğü ve yeryüzünü ve ikisinin arasındakileri boş yere yaratmadık; bu, kâfir olanların zannı; artık vay haline kâfirlerin ateşten.
İnananlarla iyi işlerde bulunanları, yeryüzündeki bozguncular gibi mi tutacağız, yahut çekinenlere, doğru yoldan çıkanlara ettiğimiz muâmeleyi mi yapacağız?
Bir kitaptır bu ki onu, kutlu olarak sana indirdik, âyetlerini iyice bir düşünsünler aklı başında olanlar ve ondan öğüt alsınlar diye.
Ve Dâvûd´a.Süleyman´ı ihsân ettik, ne güzel bir kuldu, şüphe yok ki o, dâimâ Rabbine dönen, tövbe eden bir kuldu.
Hani ona, üç ayağının üstünde duran ve ön ayaklarından birini büküp tırnağını yere dayayan yürük atlar arzedilmişti öğleden sonra.
Derken gerçekten de demişti, ben, güzel atları, Rabbimi anarak severim ve sonunda güneş, perde altına girmişti de.
Getirin onları bana demişti, atlar getirilince de onların ayaklarını, boyunlarını okşamıya, yelerini taramaya koyulmuştu.
Ve andolsun ki biz Süleyman´ı sınamıştık ve tahtının üstüne bir ölü koymuştuk, sonra o da tövbe edip Rabbine dönmüştü.
Rabbim demişti, beni yarlıga ve bana öyle bir saltanat ver ki benden sonra hiçbir kimse nâil olamasın o saltanata, şüphe yok ki senin vergin, ihsânın, boldur.
Ve ona rüzgârı râm etmiştik de emriyle dilediği yere hafif hafif esip giderdi.
Ve Şeytanlardan bütün mîmarları ve dalgıçları da râm etmiştik ona.
Ve bir başka kısmı da bukağılarla bağlanmıştı.
Bu, bizim vergimizdir demiştik, istersen sayısız olarak sen de ihsân et; istersen elini yum, verme.
Ve şüphe yok ki onun, katımızda bir yakınlık derecesi ve dönüp geleceği güzel bir makamı vardı.
Ve an kulumuz Eyyûb´u da, hani Rabbine nidâ.edip de demişti ki: Gerçekten de Şeytan beni yordu ve azâba uğrattı.
Vur yere ayağını, bu yıkanılacak ve içilecek serin su işte demiştik.
Ve ona âilesini de ve onlarla berâber daha bir mislini de, bizden bir rahmet ve aklı başında.olanlara da bir öğüt ve ibret olmak üzere verdik.
Eline dedik, bir demet sap al da onunla vur ve yeminini.bozma. Şüphe yok ki biz onu, sabırlı bulduk, ne güzel bir kuldu ve şüphe yok ki o, dâimâ Rabbine dönen, tövbe eden bir kuldu.
Ve an kullarımız İbrâhim´i ve İshak´ı ve Yakup´u ki ibâdette kuvvetliydi bunlar, dinde gözleri açıktı.
Biz onları, dâimâ yurtları olan âhireti anma huyuyla yarattık da özleri temiz, ihlâs sâhibi kullar ettik.
Ve şüphe yok ki onlar, katımızda, seçilmiş, hayırlı kişilerdendi elbet.
Ve an İsmâîl´i, El-Yesa´ı ve Zül-Kifl´i ve hepsi de hayırlı kişilerdendi.
Ve bu, güzel bir anılıştır ve şüphe yok ki çekinenlere elbette dönülüp varılacak pek güzel bir yer var.
Ebedî Adn cennetleri ki onlara açıktır kapıları.
Oralarda yaslanıp oturacaklar, diledikleri birçok yemişler ve içecek şeyler, hemen sunulacak kendilerine.
Ve yanlarında,.eşlerinden gözlerini ayırmayan hûriler olacak ki her biri de eşit ve aynı yaşta.
İşte bu, soru gününde size vaadedilen şey.
Şüphe yok ki bu, elbette bizim.rızkımız, hem de öylesine ki bitip tükenmesi yok.
Şu da var: Ve şüphe yok ki azgınlara elbette dönülüp gidilecek en kötü bir yer mevcut.
Cehennem. Oraya atılırlar ve orası, gerçekten, yatılıp kalınacak ne de kötü yerdir.
İşte budur azap, artık tatsınlar gâyet sıcak ve gâyet soğuk suları.
Ve daha da buna eşit çeşit-çeşit azaplar var.
Bu topluluk, size uyup sizinle berâber cehenneme girenler; rahat yüzü görmesinler; onlar, mutlaka ateşe atılacaklar.
Onlar da hayır diyecekler, asıl siz, rahat yüzü görmeyin; siz getirdiniz başımıza bunu, gerçekten de karar edilecek ne kötü yer.
Rabbimiz diyecekler, kim bizi buna uğrattıysa ateşte, azâbını bir kat daha arttır onun.
Ve ne oldu bize ki diyecekler, kötü saydığımız erleri göremiyoruz?
Onları alaya alır-dururduk, yoksa gözümüzden mi kaçtılar?
Şüphe yok ki cehennem ehlinin, birbirleriyle şu münâkaşaları, gerçektir.
De ki: Ben, ancak bir korkutucuyum ve yoktur tapacak bir ve her şeye üstün Allah´tan başka;
Rabbidir göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin o üstün olan ve suçları, cezâ vermeden önce ve tamâmıyla örten.
De ki: Bu Kur’ân, en büyük bir haberdir.
Siz ondan yüz çevirmedesiniz.
En yüce melekler topluluğu, münâkaşa ederlerken benim hiçbir bilgim yoktu.
Bana vahyedilmede ve ben, ancak apaçık bir korkutucuyum.
Hani Rabbin, meleklere, ben balçıktan bir insan yaratacağım demişti de.
Onu tamamlayınca ve ona, rûhumdan üfürünce karşısında yerlere kapanıp secde etmişlerdi.
Meleklerin hepsi birden secde etmişti.
Ancak İblis secde etmemişti, ululanmıştı ve o, kâfirlerden olmuştu.
Ey İblis demişti, kudret ellerimle yarattığıma, ne mâni oldu da secde etmedin? Ululuk mu satmadasın, yoksa yücelerden misin sen?
O, ben demişti, ondan hayırlıyım, ateşten yarattın beni ve onuysa balçıktan halkettin.
Çık git buradan hemen demişti, gerçekten de taşlanmışsın sen.
Küfredenler, (iddia ettiklerinin) aksine, bir gurur ve tefrika içindedirler.
Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. O zaman feryat ettiler. Halbuki artık kurtulma zamanı değildi.
Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve kâfirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır!
Tanrıları, tek tanrı mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir! dediler.
Onlardan ileri gelenler: Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur.
Son dinde de bunu işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır.
Kur´an aramızdan Muhammed´e mi indirildi? diyerek kalkıp yürüdüler. Belki, bunlar Kur´an´ım hakkında şüphe içine düştüler. Hayır! Azabımı henüz tatmadılar.
Yoksa azîz ve lütufkâr olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır!
Yahut göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı onların elinde midir? Öyleyse (göklerin) yollarında yükselsinler (görelim)!
Onlar, çeşitli guruplardan oluşmuş bir ordudur; işte şurada bozguna uğratılacaklardır.
Onlardan önce Nuh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi Firavun da, yalanladılar.
Semûd, Lût kavmi ve Eyke halkı da (peygamberleri) yalanladılar. İşte bunlar da (peygamberlere karşı) birleşen topluluklardır.
Onların her biri gönderilen peygamberleri yalanladılar da bu yüzden (kendilerine) azabım hak oldu.
Bunlar da ancak, bir an gecikmesi olmayan korkunç bir ses beklemektedirler.
Rabbimiz! Bizim payımızı hesap gününden önce ver, dediler.
(Resûlüm!) Onların söylediklerine sabret, kulumuz Davud´u, o kuvvet sahibi zatı hatırla. O, hep Allah´a yönelirdi.
Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşam sabah onunla beraber tesbih ederlerdi.
Kuşları da toplu halde onun emri altına vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir ve tesbih ederlerdi.
Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiş; ona hikmet ve güzel konuşma vermiştik.
(Ey Muhammed!), Sana davacıların haberi ulaştı mı? Mâbedin duvarına tırmanmışlardı.
Davud´un yanına girmişlerdi de Dâvud onlardan korkmuştu. "Korkma! Biz birbirine hasım iki davacıyız, aramızda adaletle hükmet, haksızlık etme; bize doğru yolu göster" dediler.
(Onlardan biri şöyle dedi:) Bu, kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum var. Böyle iken "Onu da bana ver" dedi ve tartışmada beni yendi.
Davud: Andolsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu, birbirlerinin haklarına tecâvüz ederler. Yalnız iman edip de iyi işler yapanlar müstesna. Bunlar da ne kadar az! dedi. Davud, kendisini denediğimizi sandı ve Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapandı, tevbe edip Allah´a yöneldi.
Sonra bu tutumundan dolayı onu bağışladık. Kuşkusuz yanımızda onun yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği vardır.
Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allah´ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah´ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.
Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri biz boş yere yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Vay o inkâr edenlerin ateşteki haline!
Yoksa biz, iman edip de iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Veya (Allah´tan) korkanları yoldan çıkanlar gibi mi sayacağız?
(Resûlüm!) Sana bu mübarek Kitab´ı, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.
Biz Davud´a Süleyman´ı verdik. Süleyman ne güzel bir kuldu! Doğrusu o, daima Allah´a yönelirdi.
Akşama doğru kendisine, üç ayağının üzerine durup bir ayağını tırnağının üzerine diken çalımlı ve safkan koşu atları sunulmuştu.
(32-33) Süleyman: Gerçekten ben mal sevgisini, Rabbimi anmak için istedim, dedi. Nihayet güneş battı. (O zaman:) Onları (atları) tekrar bana getirin, dedi. Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı.
(32-33) Süleyman: Gerçekten ben mal sevgisini, Rabbimi anmak için istedim, dedi. Nihayet güneş battı. (O zaman:) Onları (atları) tekrar bana getirin, dedi. Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı.
Andolsun biz Süleyman´ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bırakıverdik, sonra o, yine eski haline döndü.
Süleyman: Rabbim! Beni bağışla; bana, benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Şüphesiz sen, daima bağışta bulunansın, dedi.
Bunun üzerine biz rüzgarı onun emrine verdik. Onun emriyle istediği yere yumuşacık akardı.
Dalgıç ve yapı ustası şeytanları da.
Ve daha diğerlerini de zincirlerde bağlı olarak (Onun emrine verdik.)
İşte bu bizim bağışımızdır. İster ver, ister (elinde) tut; hesapsızdır dedik.
Doğrusu onun, bizim katımızda büyük bir değeri ve güzel bir yeri vardır.
(Resûlüm!) Kulumuz Eyyub´u da an. O, Rabbine: Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi, diye seslenmişti.
Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su (dedik).
Bizden bir rahmet ve olgun akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere ona hem ailesini hem de onlarla beraber bir mislini bağışladık.
Eline bir demet sap al da onunla vur, yeminini böyle yerine getir. Gerçekten biz Eyyub´u sabırlı (bir kul) bulmuştuk. O, ne iyi kuldu! Daima Allah´a yönelirdi.
(Ey Muhammed!), Kuvvetli ve basiretli kullarımız İbrahim, İshak ve Ya´kub´u da an.
Biz onları özellikle ahiret yurdunu düşünen ihlâslı kimseler kıldık.
Doğrusu onlar bizim katımızda seçkin iyi kimselerdendir.
İsmail´i, Elyesa´yı, Zülkifl´i de an. Hepsi de iyilerdendir.
İşte bu, bir hatırlatmadır. Doğrusu Allah´a karşı gelmekten sakınanlara güzel bir gelecek vardır.
Kapıları yalnızca kendilerine açılmış Adn cennetleri vardır.
Onlar koltuklara yaslanıp kurularak orada bir çok meyveler ve içecekler isterler.
Yanlarında, eşlerinden başkasına bakmayan, kendilerine yaşıt güzeller vardır.
İşte, hesap günü için size vâdolunan şeyler bunlardır.
Şüphesiz bu, bizim verdiğimiz rızıktır. Ona bitmek ve tükenmek yoktur.
Bu böyle; ama azgınlara kötü bir gelecek vardır.
Onlar cehenneme girecekler. Orası ne kötü bir kalma yeridir.
İşte bu; kaynar su ve irindir. Onu tatsınlar
Buna benzer daha türlü türlü başkaları da vardır.
(İnkârcıların liderlerine:) İşte bu sizinle beraber cehenneme girecek topluluktur (denildiğinde, liderler:) Onlar rahat yüzü görmesin (derler.) Onlar mutlaka ateşe gireceklerdir.
(Liderlere uyanlar ise:) Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin! Onu bize siz sundunuz! Ne kötü bir yerdir! derler.
Yine onlar: Rabbimiz! Bunu bizim önümüze kim getirdiyse onun ateşteki azabını iki kat artır! derler.
(İnkârcılar) derler ki: Kendilerini dünyada iken kötülerden saydığımız kimseleri burada niçin görmüyoruz?
Alaya aldığımız onlar değil miydi? Yoksa (buradalar da) onları gözden mi kaçırdık?
İşte bu, cehennem ehlinin tartışması, şüphesiz bir gerçektir.
(Resûlüm!) De ki: Ben sadece bir uyarıcıyım. Tek ve kahhâr olan Allah´tan başka bir tanrı yoktur.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi (olan Allah) üstündür, çok bağışlayıcıdır.
De ki: "Bu büyük bir haberdir."
Ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz.
Onlar orada tartışırken benim mele-i a´lâ hakkında hiçbir bilgim yoktu.
Ben ancak apaçık bir uyarıcı olduğum için bana vahyolunuyor.
Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım.
Onu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!
Bütün melekler toptan secde ettiler.
Yalnız İblis secde etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
Allah! Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin? dedi.
İblis: Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.
Allah: Çık oradan (cennetten)! Sen artık kovulmuş birisin.
Ve ceza gününe kadar lânetim senin üzerindedir! buyurdu.
İblis: Ey Rabbim! O halde tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver, dedi.
Allah: "Haydi, sen mühlet verilenlerdensin.´´
O bilinen güne kadar buyurdu.
İblis: Senin mutlak kudretine andolsun ki, onların hepsini mutlaka azdıracağım."
Ancak onlardan ihlâslı kulların hariç dedi.
Allah buyurdu ki, "O doğru ben hep doğruyu söylerim."
Mutlaka sen ve sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım!.
(Resûlüm!) De ki: Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben olduğundan başka türlü görünenlerden de değilim.
Bu Kur´an, ancak âlemler için bir öğüttür.
Onun verdiği haberin doğruluğunu bir zaman sonra çok iyi öğreneceksiniz.
Hayır; o inkar edenler (boş) bir gurur ve bir parçalanma içindedirler.
Biz kendilerinden önce, nice kuşakları yıkıma uğrattık da onlar feryad ettiler; ancak (artık) kurtulma zamanı değildi.
İçlerinden kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar. Kafirler dedi ki: "Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür."
"İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey."
Onlardan önde gelen bir grup: "Yürüyün, ilahlarınıza karşı (bağlılıkta) kararlı olun; çünkü asıl istenen budur" diye çekip gitti.
"Biz bunu, diğer dinde işitmedik, bu, içi boş bir uydurmadan başkası değildir."
"Zikir (Kur´an), içimizden ona mı indirildi?" Hayır, onlar Benim zikrimden bir kuşku içindedirler. Hayır, onlar henüz Benim azabımı tatmamışlardır.
Yoksa, güçlü ve üstün olan, karşılıksız bağışlayan Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır?
Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülkü onların mı? Öyleyse, sebepler içinde (bir imkan ve güç bularak göğe) yükselsinler.
Onlar, burada (çeşitli) fırkalardan olma bozguna uğratılmış bir ordu(durlar).
Onlardan önce Nuh kavmi, Ad ve kazıklar sahibi Firavun da yalanlamıştı.
Semud, Lut kavmi ile Eyke halkı da. İşte onlar (Allah´a karşı isyanda birleşen ve güç toplayan) fırkalar(dı).
Hepsi de elçileri yalanladılar, böylece azapla-sonuçlandırmam (onlara) hak oldu.
Bunlar da, (geldiğinde) bir anlık gecikmesi bile olmayan bir tek çığlıktan başkasını gözetlemiyorlar.
(Alaylı alaylı) Dediler ki: "Rabbimiz, hesap gününden önce (azaptan bize vadettiğin) payımızı çabuklaştırıver."
Sen onların söylediklerine karşı sabret ve Bizim güç sahibi kulumuz Davud´u hatırla; çünkü o, (her tutum ve davranışında Allah´a) yönelen biriydi.
Doğrusu Biz dağlara boyun eğdirdik, akşam ve sabah kendisiyle birlikte (Allah´ı) tesbih ederlerdi.
Ve toplanıp gelen kuşları da. Hepsi onunla (Allah´ı tesbih etmede uyum içinde) yönelip-dönmekte olanlar idi.
Onun mülkünü güçlendirmiştik. Ona hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik.
Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud´un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.
Davud´a girdiklerinde, o, onlardan ürkmüştü; dediler ki: "Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi doğru yolun ortasına yöneltip-ilet."
"Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen "Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat" dedi ve bana, konuşmada üstün geldi."
(Davud) Dedi ki: "Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır." Davud, gerçekten Bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (Bize gönülden) yönelip-döndü.
Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun Bizim Katımız´da gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
"Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah´ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azap vardır."
Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunan şeyleri batıl olarak yaratmadık. Bu, inkar edenlerin zannıdır. Ateşten (görecekleri azaptan) dolayı vay o inkar edenlere.
Yoksa Biz, iman edip salih amellerde bulunanları yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar gibi (bir) mi tutacağız? Ya da muttakileri facirler gibi (bir) mi tutacağız?
(Bu Kur´an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir Kitap´tır.
Biz Davud´a Süleyman´ı armağan ettik. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah´a) yönelip-dönen biriydi.
Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu.
O da demişti ki: "Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim." Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar.
"Onları bana geri getirin" (dedi). Sonra (onların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.
Andolsun, Biz Süleyman´ı imtihan ettik, tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü.
"Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin."
Böylece rüzgarı onun buyruğu altına verdik. Onun emriyle dilediği yöne yumuşakça eserdi.
Şeytanları da; her bina ustasını ve dalgıç olanı.
Ve (kötülük yapmamaları için) sağlam kementlerle birbirine bağlanmış diğerlerini.
"İşte bu, bizim vergimizdir. (Ey Süleyman) Artık sen de hesaba vurmaksızın, ver ya da tut."
Şüphesiz, onun Bizim Katımız´da gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
Kulumuz Eyyub´u da hatırla. Hani o: "Herhalde şeytan, bana kahredici bir acı ve azap dokundurdu" diye Rabbine seslenmişti.
"Ayağını depret. İşte yıkanacak ve içecek soğuk (su, diye vahyettik.).
Katımız´dan ona bir rahmet ve temiz akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir benzerini de bağışladık.
"Ve eline bir deste (sap) al, böylece onunla vur ve andını bozma." Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah´a) yönelip-dönen biriydi.
Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim´i, İshak´ı ve Yakub´u da hatırla.
Gerçekten Biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri kıldık.
Ve gerçekten onlar, Bizim Katımız´da seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır.
İsmail´i, Elyesa´ı ve Zülkifl´i de hatırla. Hepsi de hayırlı olanlardandır.
Bu, bir zikirdir. Şüphesiz muttakiler için, elbette varılacak güzel bir yer vardır.
Adn cennetleri; kapılar onlara açılmıştır.
İçinde yaslanıp-dayanmışlardır; orda birçok meyve ve şarap istemektedirler.
Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş yaşıt kadınlar vardır.
İşte hesap günü size va´dedilen budur.
Şüphesiz bu, Bizim rızkımızdır, bitip tükenmesi de yok.
Bu (böyle işte); gerçekten azgınlar için de muhakkak varılacak kötü bir yer vardır.
Cehennem; onlar oraya girerler; ne kötü bir yataktır o.
İşte bu; tatsınlar onu: Kaynar su ve irin.
Ve onun şeklinden başka, çift çift (olan daha beter azaplar) vardır.
(Müşrik olan hakim güçlere:) "İşte bu(nlar) da sizinle birlikte (küfür ve zulümde) göğüs gerenlerdir. Onlara bir merhaba (bile) yok. Çünkü onlar ateşe gireceklerdir." (denilir).
(Onlara uyanlar) Derler ki: "Hayır, sizler; asıl size bir merhaba yok. Bunu (azabı) siz bizim önümüze sürdünüz. Ne kötü bir durak."
Derler ki: "Rabbimiz, kim bunu bizim önümüze sürdüyse, ateşteki azabını kat kat arttır."
Ve derler ki: "Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden saydığımız adamları göremiyoruz."
Biz onları bir alay konusu edinmiştik; yoksa gözler mi onlardan kaydı?"
Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişmesi kesin bir gerçektir.
De ki: "Ben, yalnızca bir uyarıcıyım. Bir olan, kahreden Allah´tan başka bir İlah yoktur."
"Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir, üstün ve güçlü olan, bağışlayandır."
De ki: "Bu (Kur´an), büyük bir haberdir."
Sizler ise, ondan yüz çeviriyorsunuz.
"Mele-i Ala (yüce topluluk) tartışıp dururken, benim hiçbir bilgim yoktur."
"Bana ancak, yalnızca apaçık bir uyarıcı olduğum vahyolunmaktadır."
Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti.
"Onu bir biçime sokup, ona Ruhum´dan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın."
Meleklerin hepsi topluca secde etti;
Yalnız İblis hariç. O büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.
(Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?"
Dedi ki: "Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."
(Allah) Dedi ki: "Öyleyse ordan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın."
"Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar Benim lanetim senin üzerinedir."
Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dirilecekleri güne kadar bana süre tanı."
Dedi ki: "O halde, süre tanınanlardansın."
"Bilinen vaktin gününe kadar."
Dedi ki: "Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım."
"Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç."
(Allah) "İşte bu haktır ve Ben hakkı söylerim" dedi.
"Andolsun, senden ve içlerinde sana tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım."
(Ey Peygamber) De ki: "Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve (kendiliğinden) bir yükümlülük getirenlerden de değilim."
"O (Kur´an), alemler için yalnızca bir zikir (öğüt ve hatırlatma)dir."
"Gerçekten onun haberini bir zaman sonra öğreneceksiniz."
(İş kâfirlerin dediği gibi değil), doğrusu o kâfir olanlar, bir tekebbür ve bir ayrılık içindedirler.
Kendilerinden evvel nice ümmetleri helâk ettik! Çığrıştılar, fakat kurtulmak vakti değildi.
(Kureyş oğulları) içlerinden kendilerine uyarıcı bir peygamber geldiğine şaştılar da, o kâfirler şöyle dediler: “- Bu, bir sihirbazdır, bir yalancıdır.
İlâhları tek bir ilâh mı yapmış? Doğrusu bu, şaşılacak bir şey!”
Kureyş’in ileri gelenleri (birbirlerine): “Haydi yürüyün, ilâhlarınıza (putlarınıza ibadete) devam edin. Doğrusu, arzu edilecek olan budur.” diyerek (meclisten) ayrılıp gittiler.
“Biz bunun söylediğini diğer dinlerde işitmedik; mutlak bir uydurmadır,
O Kur’an, aramızdan O’na mı indirilmiş!” (dediler). Doğrusu o kâfirler, benim Kur’an’ımdan şübhededirler. Doğrusu onlar henüz azabımı tadmadılar.
Yoksa (Ey Rasûlüm), Kur’an’ı sana ihsan eden = Vehhâb, her şeye üstün olan = Azîz Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mı?
Yoksa onların mı, bütün o göklerle yerin ve aralarındakilerin mülkü? Öyle ise, göğe çıkacak yollara koyularak yükselsinler (de kâinatın hakimiyetini ele alsınlar).
Onlar, burada (yakında) mağlub edilecek muhtelif partilerden ibaret bozuk düzen bir ordudur.
Onlardan evvel tekzib etmişti Nûh kavmi, bir de Âd ve payidar mülk sahibi Firavun;
Ve Semûd, Lût kavmi, (Şuayb’ın kavmi) Eyke’liler. İşte bunlar, (peygamberleri inkâr eden perişan olmuş kâfir) partiler!...
O kavimlerin her biri, peygamberlerini tekzib etmeleriyle azabım onlara vacib oldu.
Bunlar (kavmin olan Kureyş) da ancak bir tek sayhaya (kıyametteki Sûr üfürülüşüne) bakıyorlar. Öyle ki, onun geri çevrilişi yok...
(O Mekke kâfirleri) bir de şöyle dediler: “- Ey Rabbimiz! Hesab gününden evvel amel defterimizi ver (de görelim neymiş o)!”
(Ey Rasûlüm, şimdi) sen onların dediklerine (Kâfirlerin tekzibine) sabret de (ibadette) kuvvetli kulumuz Davûd’u hatırla. Çünkü o, Allah’ın rızasına daima dönendi.
Gerçekten biz, dağları onun emrine bağlı kıldık da, akşamleyin ve kuşluk vakti onunla beraber tesbih ederlerdi.
Kuşları da toplu olarak onun emrine bağlı kıldık. (Dağlardan ve kuşlardan) her biri onun tesbihi sebebiyle devamlı tesbih ediyordu.
Biz onun mülkünü kuvvetlendirmiştik. Kendisine de peygamberlik ile kaza-hüküm ilmini verdik.
Bir de (Davûd mescidde ibadetle meşgul olduğundan kapısında bekçiler vardı. Kapıdan içeri giremiyen) davacıların haberi geldi mi sana? Hani duvardan çıkıb mescide inmişlerdi.
O vakit Davûd’un yanına vardılar da o, bunlardan ürktü. (Ona şöyle) dediler: “- Korkma, iki davacıyız. Birimiz ötekine tecavüz etti. Şimdi sen aramızda adaletle hüküm ver. Aşırı gitme de bizi hak yola çıkar.”
(İkisinden biri şöyle) dedi: “- Şu benim (din) kardeşimdir. Onun doksan dokuz dişi koyunu var. Benim ise tek dişi koyunum var. Böyle iken, onu da bana ver dedi ve beni konuşmada mağlûb etti.”
Davûd dedi ki: “- Doğrusu o, senin bir dişi koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle sana zulmetmiştir. Gerçekten ortakların çoğu birbirine haksızlık eder; ancak iman edib de salih amel işliyenler müstesnadır. Onlar da ne kadar azdır!” Davûd sanmıştı ki, kendisine sırf bir imtihan açtık. Hemen Rabbine istiğfar etti, secdeye (*) kapandı ve tevbe ile Allah’a yöneldi. * Dikkat! Secde âyetidir. (Fahr-i Razi, tefsirinde Hz. Davûd’a isnad edilen ve peygamberler hakkında asla tecviz edilmiyen kıssaları red etmektedir. Peygamberlerin şanını korumak esas olduğundan hikayelere itibar etmiyerek hakiki manayı Cenab-ı Hakkın ilmine terk etmek en salim bir yoldur.)
Biz de onun bu hatasını bağışladık. Gerçekten onun, bizim katımızda bir yakınlığı ve güzel bir akıbeti (cenneti) vardır.
Ey Davûd! Biz seni yer yüzünde halife kıldık. O halde insanlar arasında adaletle hüküm ver ve keyfe tâbi olma ki, bu seni Allah’ın yolundan saptırır. Muhakkak ki Allah yolundan sapanlar, hesab gününü unuttuklarından, kendilerine çok şiddetli bir azab vardır.
Biz, o gök ile yeri ve aralarındakileri boşuna yaratmadık. (Bunların yaratılması boşunadır sözü) o kâfirlerin zannıdır. Bu yüzden kâfirlere ateşten şiddetli bir azab vardır.
Yoksa biz, iman edib de salih ameller işliyenleri, o yeryüzündeki müfsidler (müşrikler) gibi yapar mıyız? Yahud Allah’dan korkan takva sahiblerini kâfirler gibi yapar mıyız?
Sana indirdiğimiz bu Kur’an, hayır ve bereketi çok bir kitabdır. Tâ ki ayetlerini düşünsünler ve akıl sahibleri ibret alsınlar.
Bir de Davûd’a (oğlu) Süleyman’ı ihsan ettik. Süleyman ne güzel kuldu? Çünkü o, daima (Allah’ın rızasına ve ibadetine) rücû edendi.
Hani ona öğleden sonra, saf-kan meşhur koşucu atlar arz olundukda,
O şöyle demişti: “- Beni bu mal (at) sevgisi, Rabbime ibadetden (ikindi namazını kılmaktan) alıkoydu.” Nihayet güneş batmıştı.
(Bunun üzerine, atlar kendisini meşgul edib ibadetten alıkoyduklarından onları Allah için kurban etmeye kasd etti ve şöyle dedi): “- Onları bana geri getirin.” Artık ayaklarını ve boyunlarını kesib kurban etmeğe başladı.
Gerçekten biz Süleyman’ı imtihan ettik: (Yaptığı bir hata yüzünden) biz onun saltanat tahtına (muvakkat bir zaman için) bir cin oturttuk. Bir müddet sonra (eski) mülk ve tahtına döndü.
Şöyle dua etti: “- Ey Rabbim! beni bağışla. Bana öyle bir mülk ver ki, benden sonra hiç kimsede olmasın. Muhakkak ki sen, bütün dilekleri verensin = Vehhâb’sın.”
Bunun üzerine rüzgârı onun emrine bağlı kıldık; emriyle istediği yere rahatça akar giderdi.
Şeytanları da onun emrine bağlı kıldık. O şeytanlardan kimi bina ustası, kimi de dalgıçtı.
Diğerleri de zincirlere vurulmuştu. (insanlara zarar vermekten alıkonmuşlardı).
(Biz buyurduk ki): “- Bu bizim ihsanımızdır. Artık dilediğine hesabsız olarak ver, yahud tut (verme, ey Süleyman).
Şübhesiz ki ona, katımızda bir yakınlık ve güzel bir akıbet (cennet) vardır.
Kulumuz Eyyûb’u da hatırla. Hani o, Rabbine şöyle nida etmişti: “- Gerçekten şeytan, beni zorluk ve eleme uğrattı.”
(Kendisine): “- Ayağınla yere vur.” dedik. İşte hem yıkanacak, hem içecek serin bir su!... (Yıkan ve iç, yorgunluğun ve hastalığın geçsin).
Tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahibleri için bir ibret olarak Eyyûb’a bütün ehlini ve beraberlerin de daha bir mislini bağışladık.
(Eyyûb bir işten dolayı karısına kızmış ve hastalıktan kalktığı vakit ona yüz değnek vurmayı yemin etmişti. Hem yemini bozmamak, hem de hafifletmek için Allah ona şöyle buyurdu): “- Eline (yüz başaklı) bir demet sap al da, onunla (zevcene) vur; yemininden durmazlık etme.” Dorusu biz, onu sabırlı bulduk... O ne güzel kuldu! Gerçekten o, tamamen Allah’a teveccüh etmişti.
Dinde görüş ve kuvvet sahibleri olan kullarımız İbrahîm’i, İshâk’ı, Yakûb’u da hatırla.
Çünkü biz, onları, ahiret yurdunu anmaktan ibaret pak bir hasletle hâlis (insanlar) kıldık.
Gerçekten onlar, katımızda seçilmiş hayırlı kimselerdendi.
İsmail’i, (İlyas’ın amcasının oğlu) El-Yesa’i ve Zü’l-Kifl’i de hatırla. Bunların hepsi hayırlı kimselerden...
İşte bu, (anlatılanlar, onlar için) bir şereftir. Elbette takva sahibleri için dönüb varılacak güzel bir yer var.
(O güzel yer) bütün kapıları kendilerine açık olduğu halde Adn Cennetleridir.
İçlerinde yaslanıb kurulacaklar. Orada bir çok (türlü) yemişler, içkiler istiyecekler.
Yanlarında da gözlerini zevclerinden ayırmayan, hep aynı yaşta dilberler var.
İşte hesab günü için, size vaad olunanlar bunlardır.
Bu, (cennette müminlere verdiğimiz nimet) bitmez tükenmez rızkımızdır.
Bu, müminlere mahsustur. Azgınların dönüb varacağı yer ise, muhakkak ki fena bir yerdir.
Cehenneme, oraya girecekler. O ne kötü döşektir!...
İşte bu, kâfirlere... Artık tadsınlar kaynar sudan ve irinden ibaret Cehennem azabını...
O azab şeklinden diğeri de var. Çifte çifte (türlü türlü) acılar.
(Melekler, kâfirlerin elebaşlarına, dünyada emirlerine bağlı olanları gösterib şöyle diyecekler): “- İşte sizinle birlikte cehenneme giren güruh.” (Elebaşılar da yardakçıları için şöyle diyecekler): “- Onlar rahatlık görmesinler; ateşe girmeğe hak kazanmışlardır.”
(Yardakçılar elebaşlarına şöyle) derler: “- Hayır, asıl siz rahatlık görmeyin. Bu azabı bizim önümüze siz getirdiniz. Bakın ne kötü karargâh!”
(Yine devamla şöyle) derler: “- Ey Rabbimiz! Bu azabı bizim önümüze kim geçirdi ise, onun ateşteki azabını kat kat artır.”
Bir de (o cehennemdeki azgın elebaşılar müminleri kasdederek şöyle) diyecekler: “- (Dünyada) kendilerini bayağı kimselerden saydığımız bir takım adamları (fakir müminleri bu ateşte) neye görmüyoruz?
Biz onları eğlenceye (alaya) alırdık. Yoksa gözlerimiz onlardan kaydı (da kendilerini göremiyoruz)?”
İşte bu, cehennem ehlinin birbirleriyle mücadelesi, şübhe götürmiyen bir gerçektir.
(Ey Rasûlüm), de ki: “- Ben ancak korkuyu (cehennem azabını) haber veren bir peygamberim. Ortağı olmıyan tek Kahhâr = her şeye gâlib Allah’dan başka hiç bir ilâh yoktur.
O, göklerle yerin ve aralarındakilerin Rabbidir, Azîz’dir, Gaffâr’dır = mağfireti boldur.
De ki: “- Bu (size söylediklerim) pek büyük bir haberdir.
(Öyle iken) siz ondan yüz çeviriyorsunuz.
Benim melekler topluluğuna ait ne ilmim olurdu, onlar (Adem’in yaratılması hakkında) münakaşa ederlerken?
Fakat ben, açık olarak korkutan bir peygamber olduğum içindir ki, (Adem hakkında meleklerin çekişmesine dair) o ilim bana vahyolunuyor.”
Rabbin, o vakit meleklere şöyle demişti: “- Ben bir çamurdan bir insan yaratacağım (Adem’i yaratacağım).
Onun yaratılışını tamamlayıb da tarafımdan ona ruh verdiğim zaman, hemen ona (hürmet için) secdeye kapanın.”
Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.
Yalnız iblis (Adem’e secde etmekten) kibirlendi ve kâfirlerden oldu.
(Allah İblis’e şöyle) buyurdu: “- Ey İblis! Bizzat kudretimle yarattığıma secde etmene, seni hangi şey engelledi? Kibirlenmek mi istedin, yoksa yücelenenlerden mi oldun?”
(İblis şöyle) dedi: “- Ben ondan daha hayırlıyım; beni bir ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
(Allah) buyurdu ki: “Hemen çık oradan (cennetten). Çünkü sen (benim rahmetimden) koğulmuşsun;
Ve muhakkak surette hesab gününe kadar lânetim senin üzerindedir.”
(İblis şöyle) dedi: “- Ey Rabbim! O halde (kabirlerden) dirilecekleri güne kadar beni geri bırak.”
(Allah şöyle) buyurdu: “- Haydi geri bırakılanlardansın,
Katımda belli kıyamet vakti gününe kadar...”
(İblis şöyle) dedi: “- Öyle ise, izzet ve kudretine yemin ederim ki, onların hepsini muhakkak azdıracağım.
Ancak içlerinden ihlâs sahibi kulların müstesna...”
(Allah İblis’e şöyle) buyurdu: “- Ben, hakkı yerine getiririm ve hep doğruyu söylerim.
And olsun ki, cehennemi, senden (türeyenlerle) ve Adem oğullarının içinden sana uyanların hepsi ile dolduracağım.”
(Ey Rasûlüm) de ki: “- Ben tebliğime karşı sizden bir ücret istemiyorum, (ey Mekke halkı); ve ben düzenbazlardan değilim.
Kur’an bütün âlemlere (insan ve cinlere) ancak bir öğüddür.
Muhakkak onun haberini (verdiği haberlerin doğruluğunu) bir zaman sonra, (öldükten sonra) bileceksiniz.
(1-2) Sad. Ogut veren Kuran´a and olsun ki, inkar edenler gurur ve ayrilik icindedirler.
(1-2) Sad. Ogut veren Kuran´a and olsun ki, inkar edenler gurur ve ayrilik icindedirler.
Onlardan once nice nesilleri yok ettik. Feryat ediyorlardi; oysa artik kurtulma zamani degildi.
(4-5) Aralarindan bir uyaricinin gelmesine sasmislardi. Inkarcilar: «Bu, pek yalanci bir sihirbazdir; tanrilari tek bir tanri mi yapti? Dogrusu bu tuhaf bir seydir» demislerdi.
(4-5) Aralarindan bir uyaricinin gelmesine sasmislardi. Inkarcilar: «Bu, pek yalanci bir sihirbazdir; tanrilari tek bir tanri mi yapti? Dogrusu bu tuhaf bir seydir» demislerdi.
(6-8) Onlardan ileri gelenler: «Yuruyun, tanrilariniza baglilikta direnin, sizden istenen suphesiz budur. Son dinde de bunu isitmedik; bu ancak bir uyarmadir. Kuran, aramizda ona mi indirilmeliydi?» dediler. Hayir, bunlar Kuran´imizdan suphededirler. Hayir, azabimizi henuz tatmamislardi.
(6-8) Onlardan ileri gelenler: «Yuruyun, tanrilariniza baglilikta direnin, sizden istenen suphesiz budur. Son dinde de bunu isitmedik; bu ancak bir uyarmadir. Kuran, aramizda ona mi indirilmeliydi?» dediler. Hayir, bunlar Kuran´imizdan suphededirler. Hayir, azabimizi henuz tatmamislardi.
(6-8) Onlardan ileri gelenler: «Yuruyun, tanrilariniza baglilikta direnin, sizden istenen suphesiz budur. Son dinde de bunu isitmedik; bu ancak bir uyarmadir. Kuran, aramizda ona mi indirilmeliydi?» dediler. Hayir, bunlar Kuran´imizdan suphededirler. Hayir, azabimizi henuz tatmamislardi.
Yoksa, guclu ve cok ihsan sahibi olan Rabbinin rahmet hazineleri onlarin yaninda midir?
Yahut, goklerin, yerin ve ikisi arasinda bulunanlarin hukumranligi onlarin elinde midir? Oyle ise sebeplere tevessul edip goge yukselsinler!
Onlar burada takim takim bozguna ugramis perisan bir ordudur.
(12-13) Onlardan once Nuh milleti, Ad, sarsilmaz bir saltanatin sahibi Firavun, Semud, Lut milleti, Eykeliler de peygamberleri yalanlamisti. Iste bunlar da peygamberlerine karsi birlesen topluluklardir.
(12-13) Onlardan once Nuh milleti, Ad, sarsilmaz bir saltanatin sahibi Firavun, Semud, Lut milleti, Eykeliler de peygamberleri yalanlamisti. Iste bunlar da peygamberlerine karsi birlesen topluluklardir.
Hepsi peygamberleri yalanladi da azabimi hakettiler. *
Bunlar da ancak, bir an gecikmesi olmayan tek bir ciglik beklemektedirler.
Onlar ise «Rabbimiz! Bizim payimizi hesap gununden once ver» derler.
(18-19) Dogrusu Biz, aksam sabah onunla beraber tesbih eden daglari, kuslari da toplu halde onun buyrugu altina vermistik. Herbiri ona yonelmekteydi.
(18-19) Dogrusu Biz, aksam sabah onunla beraber tesbih eden daglari, kuslari da toplu halde onun buyrugu altina vermistik. Herbiri ona yonelmekteydi.
Onun hukumranligini kuvvetlendirmistik. Ona hikmet ve kesin hukum selahiyeti vermistik.
(21-22) Sana davacilarin haberi ulasti mi? Mabedin duvarina tirmanip Davud´un yanina girmislerdi de, o onlardan urkmustu. soyle demislerdi: «Korkma, birbirinin hakkina tecavuz etmis iki davaci; aramizda adaletle hukmet, ondan ayrilma, bizi dogru yola cikar.»
(21-22) Sana davacilarin haberi ulasti mi? Mabedin duvarina tirmanip Davud´un yanina girmislerdi de, o onlardan urkmustu. soyle demislerdi: «Korkma, birbirinin hakkina tecavuz etmis iki davaci; aramizda adaletle hukmet, ondan ayrilma, bizi dogru yola cikar.»
«Bu kardesimin doksan dokuz disi koyunu, benim de bir tek disi koyunum vardir; O´nu da bana ver dedi ve tartismada beni yendi.»
SÙ Davud: «And olsun ki, senin disi koyununu kendi disi koyunlarina katmak istemekle sana haksizlikta bulunmustur. Dogrusu ortakcilarin cogu birbirlerinin haklarina tecavuz ederler. Inanip yararli is isleyenler bunun disindadir ki sayilari da ne kadar azdir!» demisti. Davud, kendisini denedigimizi sanmisti da, Rabbinden magfiret dileyerek egilip secdeye kapanmis, tevbe etmis Allah´a ynelmisti.
Boylece onu bagislamistik. Katimizda onun yakinligi ve guzel bir gelecegi vardir.
Ey Davud! Seni suphesiz yeryuzunde hukumran kildik, o halde insanlar arasinda adaletle hukmet, hevese uyma yoksa seni Allah´in yolundan saptirir. Dogrusu, Allah´in yolundan sapanlara, onlara, hesap gununu unutmalarina karsilik cetin azap vardir. *
Gogu, yeri ve ikisinin arasinda bulunanlari bosuna yaratmadik. Bunun bosuna oldugu, inkar edenlerin sanisidir. Vay atese ugrayacak inkarcilarin haline!
Yoksa, inanip yararli is isleyenleri, yeryuzunde, bozguncular gibi mi tutariz? Yoksa, Allah´a karsi gelmekten sakinanlari yoldan cikanlar gibi mi tutariz?
Sana indirdigimiz bu Kitap mubarektir; ayetlerini dusunsunler, akli olanlar da ogut alsinlar.
Davud´a Suleyman´i bahsettik; o ne guzel bir kuldu! Dogrusu o daima Allah´a yonelirdi.
Ona bir aksam ustu, calimli, cins kosu atlari sunulmustu.
(32-33) Suleyman: «Dogrusu ben bu iyi mallari, Rabbimi anmayi sagladiklari, icin severim» demisti. Kosup, toz perdesi arkasinda kaybolduklari zaman: «Artik yeter, onlari bana geri getirin» dedi. Bacaklarini ve boyunlarini sivazlamaya baslamisti.
(32-33) Suleyman: «Dogrusu ben bu iyi mallari, Rabbimi anmayi sagladiklari, icin severim» demisti. Kosup, toz perdesi arkasinda kaybolduklari zaman: «Artik yeter, onlari bana geri getirin» dedi. Bacaklarini ve boyunlarini sivazlamaya baslamisti.
And olsun ki Suleyman´i denedik, hukumranligini zayif dusurduk; sonra eski haline dondu.
Suleyman: «Rabbim! Beni bagisla, bana benden sonra kimsenin ulasamiyacagi bir hukumranlik ver; Sen suphesiz, daima bagista bulanansin» dedi.
(36-38) Bunun uzerine Biz de, istedigi yere onun buyrugu ile kolayca giden ruzgari, bina kuran ve dalgiclik yapan seytanlari, demir halkalarla bagli digerlerini onun buyrugu altina verdik.
(36-38) Bunun uzerine Biz de, istedigi yere onun buyrugu ile kolayca giden ruzgari, bina kuran ve dalgiclik yapan seytanlari, demir halkalarla bagli digerlerini onun buyrugu altina verdik.
(36-38) Bunun uzerine Biz de, istedigi yere onun buyrugu ile kolayca giden ruzgari, bina kuran ve dalgiclik yapan seytanlari, demir halkalarla bagli digerlerini onun buyrugu altina verdik.
«ste Bizim bagisimiz budur; ister ver, ister tut, hesapsizdir.» dedik.
Dogrusu onun katimizda yakinligi ve guzel bir istikbali vardir.*
Kulumuz Eyyub´u da an; Rabbine: «Dogrusu seytan bana yorgunluk ve azap verdi» diye seslenmisti.
«yagini yere vur! Iste yikanacak ve icilecek soguk bir su» dedik.
Katimizdan bir rahmet ve akil sahiplerine bir ogut olmak uzere, ona tekrar aile ve gecmis olanlarla bir mislini daha vermistik.
«Ey Eyyub! Eline bir demet sap alip onunla vur, yeminini bozma» demistik. Dogrusu Biz onu sabirli bulmustuk. Ne iyi kuldu, daima Allah´a yonelirdi.
Guclu ve anlayisli olan kullarimiz Ibrahim, Ishak ve Yakub´u da an.
Biz onlari ahiret yurdunu dusunen, icten bagli kimseler kildik.
Dogrusu onlar katimizda seckin, iyi kimselerdendirler.
Ismail´i, Elyesa´i, Zulkifl´i de an. Hepsi iyilerdendir.
Iste bu guzel bir anmadir. Dogrusu Allah´a karsi gelmekten sakinanlara guzel bir gelecek vardir.
Kapilari onlara acilmis Adn cennetleri vardir.
Orada tahtlara yaslanmis olarak turlu meyveler ve icecekler isterler.
Dogrusu, verdigimiz bu riziklar tukenecek degildir.
Bu boyle; ama azginlara kotu bir gelecek vardir.
Cehenneme girerler; ne kotu bir konaktir!
Iste bu kaynar su ve irindir, artik onu tatsinlar.
Bunlara benzer daha baskalari da vardir.
Inkarcilarin ileri gelenlerine: «Iste bu topluluk sizinle beraber gercege karsi direnenlerdir. Onlar rahat yuzu gormesin. Behemehal atese gireceklerdir» denir.
Toplulukta bulunanlar ise: «Hayir, asil siz rahat yuzu gormeyin; bunu basimiza getiren sizsiniz; ne kotu bir duraktir!» derler.
«ORabbimiz! bunu kim basimiza getirdiyse, ateste onun azabini kat kat artir» derler.
soyle derler: «Kendilerini dunyada iken kotu saydigimiz kimseleri burada nicin gormuyoruz?»
O inkâr edenler, bir gurur ve bölünme içindedirler.
Onlardan önce nice nesilleri yok ettik ki çığlık atıp yardım istiyorlardı. Ama artık kurtulma vakti değildi.
Kendilerine uyarıcı bir peygamber geldi diye hayret ediyorlar ve kâfirler: Bu çok yalancı bir sihirbazdır,
Tanrıları tek bir tanrı mı yapıyor ?! Doğrusu bu şaşılacak şey! dediler.
Onlardan ileri gelen grup da «haydi yürüyün de tanrılarınıza (ibâdet ve bağlılıkta) sabır gösterin. Çünkü elbette (sizden) istenilen de budur!»
Diğer sonraki dinde de (Hıristiyanlıkta) hiç böyle bir şey duymadık; bu bir uydurmadan başkası değildir.
«Aramızdan ona mı Kur´ân indirildi, öyle mi ?» (diyorlardı). Hayır, onlar benim Kur´ân´ımdan tam bir şüphe içindedirler. Hayır, azabımı henüz tadmış değillerdir.
Yoksa O, cok güçlü, çok üstün, O çok karşılıksız bağışlayan, ihsanda bulunan Rabb´ın rahmet hazineleri onların yanında mıdır?
Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasındaki şeylerin mülkü (saltanat ve tasarrufu) onlara mı aittir ? O takdirde sebeplere yapışıp (göklere) yükselsinler.
Onlar burada bir araya gelmiş fakat bozguna uğrayacak kırıkdökük bir ordu..
Onlardan önce Nûh, Âd ve kazıklar sahibi Fir´avn milleti de (peygamberlerini) yalanladı.
Semûd, Lût kavmi ve Eykeli´ler de böyle. Bunlar da (peygamberlere karşı gelen) birleşmiş gruplardı.
Hepsi de peygamberleri yalanladılar. Bu yüzden azabım (onlar hakkında) gerçekleşti.
Bunlar da ancak bir tek haykırış beklerler ki (vakti gelip çatınca) ona bir gecikme yoktur.
Onlar ise, «ey Rabbimiz! Hesap günü gelmeden payımızı hemen ver» derler. (Bununla hesap ve ceza konusunu alaya alırlar).
Onların söylediklerine sabret ve bizim güçlü kudretli kulumuz Davud´u an. Doğrusu O, Allah´a çokça yönelip gönül veren idi.
Kuşları da toplu halde Ona emrine verdik; akşam sabah onunla beraber tesbîh ederlerdi.
Kuşları da toplu halde ona boyun eğdirdik. Hepsi de ona yönelip uyum içinde bulunurlardı.
Onun mülk ü saltanatını sağlamlaştırdık; Ona hikmet ve hakkı bâtıldan ayırd etme yeteneği verdik.
Sana, o dâvalı-dâvacı haberi geldi mi ? Hani sûrdan tırmanıp ibâdet odasına yükselip çıkmışlardı.
Hani Davud´un yanına girmişlerdi de O, onlardan korkup ürkmüştü. Onlar: Korkma, birbirinin hakkına tecâvüz eden iki davacı; aramızda hak ve adaletle hüküm ver, hak olan sınırı aşma, bize doğru yolu göster, dediler.
Şüphen olmasın ki, bu benim kardeşimdir; doksan dokuz dişi koyunu var, benim ise bir tek dişi koyunum var. Onu da bana ver, di gerine katayım, dedi ve beni konuş mada yendi.
Dâvud, «and olsun ki, senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına katmak isteğiyle sana haksızlık etmiştir. Cidden mallarını birbirine katan ortakçıların çoğu birbirlerinin hakkına tecâvüz ederler. Ancak imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanlar müstesna. Onlar da pek azdır,» dedi. Dâvud, kendisini imtihan ettiğimizi anladı ve bu yüzden Rabbı´ndan bağışlanma dileyip secdeye kapandı ve O´na yönelip tevbe etti.
Biz de onu bağışladık ve şüphesiz ki onun yanımızda yakınlığı, dönüş ve sonuç güzelliği vardır.
Ey Dâvud ! Şüphesiz seni yeryüzünde öncekilerin yerine geçirip hükümdar kıldık. O halde insanlar arasında hak ve adaletle hüküm ver, hevesin peşine takılma, sonra seni, Allah yolundan saptırır. Allah yolundan sapanlara, hesap gününü unutmaları yüzünden elbette şiddetli bir azâb vardır.
Biz, göğü, yeri ve ikisi arasındaki şeyleri boşuna, anlamsız yaratmadık. Bu, sadece inkarcıların zan ve iddiasıdır. Ateşten vay o kâfirlere!.
Yoksa biz, imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanları, yeryüzünde fesad çıkaranlar gibi mi veya (Allah´tan) korkup (inkâr ve fitneden) sakınanları yozmuş sapıklar gibi mi tutacağız ?
Biz, sana feyiz ve bereketli bir Kitap indirdik; âyetlerini iyice düşünsünler ve akıl sahipleri de öğüt alsınlar.
Davud´a Süleyman´ı ihsan ettik. Ne güzel kuldur O! Şüphesiz O, devamlı Allah´a yönelip gönlünü O´na verendi.
Hani akşama doğru ona, durdukları zaman sakin, koştukları zaman sür´atli iyi cins koşu atları gösterilmişti.
O da, şüphesiz ben mal sevgisini Rabbımı anmama vesile olduğu için severim, demişti. Tâ ki toz perdesi ardında gözden kaybolmuşlardı..
Sonra onları bana çevirin, demiş ve onların bacaklarını, boyunlarını okşamaya başlamıştı.
And olsun ki biz Süleyman´ı bir imtihandan geçirdik; tahtının üstüne bir cesed atıverdik, o da Allah´a yönelip O´na gönül bağlılığını devam ettirdi.
Ey Rabbim! dedi, beni bağışla ; bana benden sonra hiç kimseye yaraşmayan bir mülk (hükümdarlık) ihsan eyle. Şüphesiz ki sen, karşılıksız çokça verensin.
Rüzgârı onun emrine verdik. Rüzgâr Onun emriyle tatlı tatlı istediği yana eserdi.
(37-38) Bina yapan, dalgıçlık eden her şeytanı, bukağılarla bağlı başkalarını ona başeğdirdik.
(37-38) Bina yapan, dalgıçlık eden her şeytanı, bukağılarla bağlı başkalarını ona başeğdirdik.
(Ey Süleyman !) İşte bu bizim vergimizdir, sen de bol bol ver veya yanında tut, hesapsızdır.
Şüphesiz onun yanımızda yakınlığı ve güzel dönüşü, iyi geleceği vardır.
Kulumuz Eyyûb´u da an. Hani o, Rabbına şöyle seslenmişti: «Şeytan elbette bana sıkıntı, yorgunluk ve işkence dokundurdu.»
Ona: Ayağını (yere) vur; işte yıkanacak ve içecek soğuk bir su! (dedik).
Biz ona katımızdan bir rahmet ve akıl sahipleri için bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir mislini daha verdik.
Ona, «eline bir demet sap al, onunla vur, yemininde günahkâr olma !» (dedik). Biz onu oldukça sabırlı bulduk. Ne iyi kuldur o! Şüphesiz o, Allah´a yönelip gönül verirdi.
Kudretli, basiretli kullarımız ibrahim, İshâk ve Yâkub´u an.
Şüphesiz biz, onları katıksız olarak Âhiret yurdunu düşünen hâlis kişiler kıldık.
Hem onlar yanımızda seçkin ve hayırlı kimselerdendirler.
İsmail´i, Elyesa´ı ve Zelkif´i de an. Hepsi de en hayırlı kimselerdendir.
İşte bu (anılar) bir öğüt ve hatırlamadır. Şüphesiz ki (Allah´tan) korkup (fenalıklardan) sakınanlar için dönülecek güzel bir yer ve yurt vardır.
Kapıları onlara açık Adn Cennetleri vardır.
Orada (kanepelere) yaslanırlar da birçok meyveler ve içecekler isterler.
Yanlarında ise, gözlerini sa dece eşlerine diken yaşıtlar vardır.
Bu, hesap günü için size va dedilenlerdir!
Şüphesiz bu, bizim (hazırladığımız) rızıktır ki hiç de bitip tükenmek yok.
Bu (mutlu kişiler içindir). Azgın sapıklar için çok kötü bir dönüş yeri vardır.
Yaslanacakları Cehennem vardır; ne kötü yataktır o!
İşte kaynar su ve irin, tadsınlar onu..
Bunlara benzer çifte çifte (azâblar) var.
İşte (sapıklara uyan) bu topluluk sizinle beraber (ateşe) itilip sokulanlardır ! (Uyulanlar): Onlara hiç rahat ve güven yüzü olmasın ! (derler). Çünkü onlar da ateşe girmişlerdir.
(Uyanlar ise onlara): Hayır, size rahat ve huzur yüzü olmasın ; bunu bize sunan sizsiniz. Ne kötü eyleşilecek yerdir! (derler).
Ey Rabbimiz ! Bizi buraya çekip düşüren kimseye, evet onlara ateşte azabı kat kat artır.
Ve derler ki: (Dünya´da) kendilerini kötülerden saydığımız (o inanan) adamları neden göremiyoruz ?
Onları alay ve eğlence edinirdik ; yoksa gözler onlardan (başka tarafa) kaydı da (onun için mi göremiyoruz) ?
Bu elbette gerçektir: Cehennem ehli birbirleriyle tartışıp duracak.
De ki: Ben ancak uyarıcı bir peygamberim. O, Bir olan, her şeyi kahr u saltanatı altında tutan Allah´tan başka hiçbir Tanrı yoktur.
O, göklerin, yerin ve ikisi arasında olanların Rabbıdır. Çok üstün, çok güçlü, çok bağışlayandır.
De ki: Bu (Kur´ân) büyük bir haberdir!
Siz ise Ondan hep yüzçeviriyorsunuz.
Onlar çekişip dururken Mele-i A´lâ (=Yüce Âlem)´da olup bitenler hakkında bir bilgim yoktur.
Bana ancak ve sadece vahyolunmaktadır. Ben ancak açık bir uyarıcıyım.
Bir vakit Rabbin meleklere : Ben mutlaka çamurdan bir insan yaratacağım, demişti.
Onu biçimine koyup ruhumdan ona üflediğimde, kendisine secde edin ! (diye buyurmuştum).
(73-74) Bunun üzerine meleklerin hepsi birden secde ettiler, ancak İblîs secde etmedi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
(73-74) Bunun üzerine meleklerin hepsi birden secde ettiler, ancak İblîs secde etmedi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
Allah, «Ey İblîs ! Kudret elimle yarattığım şeye secde etmekten seni alıkoyan nedir ? Büyüklük mü tasladın, yoksa kendini çok yükseklerde mi görüyorsun ?» dedi.
İblîs: Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın, dedi.
Allah: Çık oradan, çünkü şüphesiz sen kovulmuşun birisin.
Ve artık ceza gününe kadar lanetim üzerindedir senin, dedi.
İblîs : Rabbim ! Tekrar dirilip kalkacakları güne kadar bana mühlet ver, dedi.
(80-81) Allah : Gerçekten bilinen vakte (Kıyamete) kadar sen mühlet verilenlerdensin, dedi.
(80-81) Allah : Gerçekten bilinen vakte (Kıyamete) kadar sen mühlet verilenlerdensin, dedi.
(82-83) İblîs : Senin izzetin hakkı için onların hepsini saptıracağım; ancak iyi niyetli, samimî, gösterişten uzak (mü´min) kulların müstesna, dedi.
(82-83) İblîs : Senin izzetin hakkı için onların hepsini saptıracağım; ancak iyi niyetli, samimî, gösterişten uzak (mü´min) kulların müstesna, dedi.
(84-85) Allah, «Hakk Benim ve Ben ancak hakkı söylerim. Şanıma and olsun ki, Cehennem´i elbette seninle ve sana uyanlarla hepinizle dolduracağım» dedi.
(84-85) Allah, «Hakk Benim ve Ben ancak hakkı söylerim. Şanıma and olsun ki, Cehennem´i elbette seninle ve sana uyanlarla hepinizle dolduracağım» dedi.
(Ey Peygamber!) De ki: Buna (bu uyarı ve öğütlere) karşı sizden bir ücret istemiyorum ve ben kendiliğimden bir teklîf getirenlerden de değilim.
Bu (Kur´ân), ancak milletler için bir öğüttür.
Onun verdiği haberlerin (doğru çıkacağını) bir süre sonra mutlaka bilip anlayacaksınız.
Sâd. O şanlı, şerefli Kur’an’a andolsun (ki o, Allah sözüdür).
Fakat inkâr edenler bir büyüklenme ve ayrılık içindedirler.
Biz onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Onlar da feryat ettiler, ama artık kurtuluş zamanı değildi.
Kâfirler, kendilerine içlerinden bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: “Bu, yalancı bir sihirbazdır.”
“İlâhları bir tek ilâh mı yaptı? Gerçekten bu çok tuhaf bir şey!”
(6-8) İçlerinden ileri gelenler, “Gidin, ilâhlarınıza tapmaya devam edin. İşte bu istenen şeydir. Biz bunu son dinde (en son dinî inanışlarda) duymadık. Bu ancak bir uydurmadır. O zikir (Kur’an) içimizden ona mı indirildi?” diyerek kalkıp gittiler. Hayır, onlar benim Zikrimden (Kur’an’dan) şüphe içindedirler. Hayır, henüz azabımı tatmadılar.
(6-8) İçlerinden ileri gelenler, “Gidin, ilâhlarınıza tapmaya devam edin. İşte bu istenen şeydir. Biz bunu son dinde (en son dinî inanışlarda) duymadık. Bu ancak bir uydurmadır. O zikir (Kur’an) içimizden ona mı indirildi?” diyerek kalkıp gittiler. Hayır, onlar benim Zikrimden (Kur’an’dan) şüphe içindedirler. Hayır, henüz azabımı tatmadılar.
(6-8) İçlerinden ileri gelenler, “Gidin, ilâhlarınıza tapmaya devam edin. İşte bu istenen şeydir. Biz bunu son dinde (en son dinî inanışlarda) duymadık. Bu ancak bir uydurmadır. O zikir (Kur’an) içimizden ona mı indirildi?” diyerek kalkıp gittiler. Hayır, onlar benim Zikrimden (Kur’an’dan) şüphe içindedirler. Hayır, henüz azabımı tatmadılar.
Yoksa mutlak güç sahibi ve çok bağışlayan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?
Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin hükümranlığı onların mıdır? Öyle ise sebeplere yapışarak yükselsinler (bakalım!)
Onlar, çeşitli gruplardan oluşmuş ve şuracıkta bozguna uğrayacak derme çatma bir ordudur.
(12-13) Onlardan önce de Nûh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi Firavun, Semûd kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı da Peygamberleri yalanlamışlardı. İşte onlar da (böyle) gruplardı.
(12-13) Onlardan önce de Nûh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi Firavun, Semûd kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı da Peygamberleri yalanlamışlardı. İşte onlar da (böyle) gruplardı.
(O grupların) her biri peygamberleri yalanladı da onları cezalandırmam hak oldu.
Bunlar da (müşrikler de) ancak (vakti gelince) asla geri kalmayacak korkunç bir ses bekliyorlar.
Müşrikler (alay ederek) şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Hesap gününden önce payımızı hemen ver!”
Ey Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güçlü kulumuz Dâvûd’u hatırla. O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.
(18-19) Kendisiyle birlikte tesbih etsinler diye biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Dâvûd’un emrine verdik. Onların her biri Allah’a yönelmişlerdi.
(18-19) Kendisiyle birlikte tesbih etsinler diye biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Dâvûd’un emrine verdik. Onların her biri Allah’a yönelmişlerdi.
Biz Davud’un mülkünü güçlendirdik, ona hikmet ve hakla batılı ayıran söz (hüküm verme) yeteneği verdik.
Sana davacıların haberi geldi mi? Hani onlar duvarı aşarak mabede girmişlerdi.
Hani Dâvûd’un yanına girmişlerdi de Dâvûd onlardan korkmuştu. Onlar, “Korkma! Biz, iki davacı grubuz. Birimiz diğerine haksızlık etmiştir. Aramızda adaletle hükmet. Zulmetme ve bizi hak yola ilet” dediler.
İçlerinden biri şöyle dedi: “Bu benim kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken ‘Onu da bana ver’ dedi ve tartışmada beni bastırdı.”
Davud dedi ki: “Andolsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir. Esasen ortakların pek çoğu birbirine haksızlık eder. Ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır.” Dâvûd, bizim kendisini imtihan ettiğimizi anladı. Derken Rabbinden bağışlama diledi, eğilerek secdeye kapandı ve Allah’a yöneldi.
Biz de bunu ona bağışladık. Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır.
Ona dedik ki: “Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır.”
Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu (yaratılanların boş yere yaratıldığı iddiası) inkâr edenlerin zannıdır. Cehennem ateşinden dolayı vay inkâr edenlerin hâline!
Yoksa biz iman edip salih ameller işleyenleri, yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi tutacağız? Yoksa Allah’a karşı gelmekten sakınanları yoldan çıkan arsızlar gibi mi tutacağız?
Bu Kur’an, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.
Dâvûd’a Süleyman’ı bağışladık. O ne güzel kuldu! Şüphesiz o, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.
Hani ona akşamüstü bir ayağını tırnağı üstüne dikip üç ayağının üzerinde duran çalımlı ve soylu atlar sunulmuştu.
(32-33) Süleyman, “Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim” dedi. Nihayet gözden kaybolup gittikleri zaman , “Onları bana geri getirin” dedi. (Atlar gelince de) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.
(32-33) Süleyman, “Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim” dedi. Nihayet gözden kaybolup gittikleri zaman , “Onları bana geri getirin” dedi. (Atlar gelince de) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.
Andolsun, biz Süleyman’ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık. Sonra tövbe edip bize yöneldi.
Süleyman, “Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!” dedi.
Biz de rüzgârı onun buyruğuna verdik. Rüzgâr, onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi.
(37-38) Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, onun emrine verdik.
(37-38) Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, onun emrine verdik.
“İşte bu bizim ihsanımızdır. Artık sen de (istediğine) hesapsızca ver yahut verme” dedik.
Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır.
(Ey Muhammed!) Kulumuz Eyyûb’u da an. Hani o, Rabbine, “Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu” diye seslenmişti.
Biz de ona, “Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içecek soğuk bir su” dedik.
Biz ona tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını bahşettik.
Şöyle dedik: “Eline bir demet sap al ve onunla vur, yeminini bozma.” Gerçekten biz Eyyûb’u sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel bir kuldu! O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.
(Ey Muhammed!) Güçlü ve basiretli kullarımız İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u da an.
Şüphesiz biz onları, ahiret yurdunu düşünme özelliği ile (temizleyip) ihlâslı kimseler kıldık.
Şüphesiz onlar, bizim katımızda hayırlı, seçkin kimselerdendir.
(Ey Muhammed!) İsmail, el-Yesa’ ve Zülkifl’i de an. Onların her biri iyi kimselerdi.
(49-50) Bu bir öğüttür. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için elbette güzel bir dönüş yeri, kapıları kendilerine açılmış olarak Adn cennetleri vardır.
(49-50) Bu bir öğüttür. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için elbette güzel bir dönüş yeri, kapıları kendilerine açılmış olarak Adn cennetleri vardır.
Onlar orada koltuklara yaslanmış olarak pek çok meyveler ve içecekler isterler.
Yanlarında gözlerini kendilerinden ayırmayan yaşıt eşler vardır.
İşte bunlar, hesap günü için size vaad edilenlerdir.
İşte bu bizim verdiğimiz rızıktır. Ona asla tükenme yoktur.
(55-56) İşte böyle! Şüphesiz azgınlar için elbette kötü bir dönüş yeri, cehennem vardır. Onlar oraya girerler. Orası ne kötü bir yataktır!
(55-56) İşte böyle! Şüphesiz azgınlar için elbette kötü bir dönüş yeri, cehennem vardır. Onlar oraya girerler. Orası ne kötü bir yataktır!
İşte (azap), onu tatsınlar: Bir kaynar su ve bir irin.
O azaba benzer çeşit çeşit başka azaplar da vardır.
(Kendi aralarında şöyle derler:) “İşte sizinle beraber cehenneme tıkılacak bir grup. Onlara rahat ve huzur olmasın! Şüphesiz onlar cehenneme gireceklerdir.”
O grup da, “Hayır, size rahat ve huzur olmasın. Bu cehennemi bizim önümüze siz sürdünüz. Orası ne kötü durak yeridir!” der.
Şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bunu bizim önümüze kim sürdüyse, cehennemde onun azabını bir kat daha artır.”
Yine şöyle derler: “Dünyada kendilerini kötü saydığımız adamları acaba neden göremiyoruz?”
“(Cehennemlik değillerdi de) biz onları alaya mı almış olduk, yoksa (buradalar da) gözlerimizden mi kaçtılar?”
Şüphesiz bu, cehennemliklerin birbirleriyle çekişmesi kesin bir gerçektir.
(Ey Muhammed!) De ki: “Ben ancak bir uyarıcıyım. Her şey üzerinde mutlak otorite sahibi olan bir Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.”
“O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”
De ki: “Bu Kur’an, büyük bir haberdir.”
“Siz ise ondan yüz çeviriyorsunuz.”
“Aralarında tartıştıkları sırada, yüce topluluğa (ileri gelen melekler topluluğuna) dair benim hiçbir bilgim yoktu.”
“Bana ancak, benim sadece bir uyarıcı olduğum vahyediliyor.”
Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: “Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım.”
“Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin.”
Derken bütün melekler topluca saygı ile eğildiler.
Ancak İblis eğilmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
Allah, “Ey İblis! Ellerimle yarattığıma saygı ile eğilmekten seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?” dedi.
İblis, “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” dedi.
Allah, şöyle dedi: “Öyle ise çık oradan (cennetten), çünkü sen kovuldun.”
“Şüphesiz benim lânetim hesap ve ceza gününe kadar senin üzerinedir.”
İblis, “Ey Rabbim! Öyle ise bana insanların diriltilecekleri güne kadar mühlet ver” dedi.
(80-81) Allah, şöyle dedi: “Sen o bilinen vakte (kıyamet gününe) kadar mühlet verilenlerdensin.”
(80-81) Allah, şöyle dedi: “Sen o bilinen vakte (kıyamet gününe) kadar mühlet verilenlerdensin.”
(82-83) İblis, “Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım” dedi.
(82-83) İblis, “Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım” dedi.
Allah, şöyle dedi: “İşte bu gerçektir. Ben de gerçeği söylüyorum:”
“Andolsun, cehennemi seninle ve onlardan sana uyanların hepsiyle dolduracağım.”
(Ey Muhammed!) De ki: “Bundan (tebliğ görevinden) dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Ben kendiliğinden yükümlülük altına girenlerden değilim.”
“Bu Kur’an, âlemler için ancak bir öğüttür.”
“Onun haberlerinin doğruluğunu bir süre sonra mutlaka öğreneceksiniz.”
(1-2) Sâd. Öğüt veren Kur´an´a yemin ederim ki, küfredenler, (iddia ettiklerinin) aksine, bir gurur ve tefrika içindedirler.
(1-2) Sâd. Öğüt veren Kur´an´a yemin ederim ki, küfredenler, (iddia ettiklerinin) aksine, bir gurur ve tefrika içindedirler.
Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. O zaman feryat ettiler. Halbuki artık kurtulma zamanı değildi.
(4-5) Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve kâfirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır! Tanrıları, tek tanrı mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir! dediler.
(4-5) Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve kâfirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır! Tanrıları, tek tanrı mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir! dediler.
(6-8) Onlardan ileri gelenler: Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur. Son dinde de bunu işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır. Kur´an aramızdan ona mı indirildi? diyerek kalkıp yürüdüler. Hayır! Onlar kitabım hakkında şüphe içindedirler. Hayır! Azabımı henüz tatmadılar.
(6-8) Onlardan ileri gelenler: Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur. Son dinde de bunu işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır. Kur´an aramızdan ona mı indirildi? diyerek kalkıp yürüdüler. Hayır! Onlar kitabım hakkında şüphe içindedirler. Hayır! Azabımı henüz tatmadılar.
(6-8) Onlardan ileri gelenler: Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur. Son dinde de bunu işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır. Kur´an aramızdan ona mı indirildi? diyerek kalkıp yürüdüler. Hayır! Onlar kitabım hakkında şüphe içindedirler. Hayır! Azabımı henüz tatmadılar.
Yoksa azîz ve lütufkâr olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır!
Yahut göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı onların elinde midir? Öyleyse (göklerin) yollarında yükselsinler (görelim)!
Onlar, çeşitli guruplardan oluşmuş bir ordudur; işte şurada bozguna uğratılacaklardır.
(12-13) Onlardan önce Nuh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi Firavun, Semûd, Lût kavmi ve Eyke halkı da peygamberleri yalanladılar. İşte bunlar da (peygamberlere karşı) birleşen topluluklardır.
(12-13) Onlardan önce Nuh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi Firavun, Semûd, Lût kavmi ve Eyke halkı da peygamberleri yalanladılar. İşte bunlar da (peygamberlere karşı) birleşen topluluklardır.
Onların her biri gönderilen peygamberleri yalanladılar da bu yüzden (kendilerine) azabım hak oldu.
Bunlar da ancak, bir an gecikmesi olmayan korkunç bir ses beklemektedirler.
Rabbimiz! Bizim payımızı hesap gününden önce ver, dediler.
(Resûlüm!) Onların söylediklerine sabret, kulumuz Davud´u, o kuvvet sahibi zatı hatırla. O, hep Allah´a yönelirdi.
(18-19) Doğrusu biz akşam sabah onunla beraber tesbih eden dağları, toplu halde kuşları onun emri altına vermiştik. Hepsi O´na yönelmiştir.
(18-19) Doğrusu biz akşam sabah onunla beraber tesbih eden dağları, toplu halde kuşları onun emri altına vermiştik. Hepsi O´na yönelmiştir.
Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiş, ona hikmet ve güzel konuşma vermiştik.
(21-22) (Ey Muhammed!) Sana davacıların haberi ulaştı mı? Mâbedin duvarına tırmanıp, Davud´un yanına girmişlerdi de Dâvud onlardan korkmuştu. «Korkma! Biz birbirine hasım iki davacıyız, aramızda adaletle hükmet, haksızlık etme; bize doğru yolu göster» dediler.
(21-22) (Ey Muhammed!) Sana davacıların haberi ulaştı mı? Mâbedin duvarına tırmanıp, Davud´un yanına girmişlerdi de Dâvud onlardan korkmuştu. «Korkma! Biz birbirine hasım iki davacıyız, aramızda adaletle hükmet, haksızlık etme; bize doğru yolu göster» dediler.
(Onlardan biri şöyle dedi:) Bu, kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum var. Böyle iken «Onu da bana ver» dedi ve tartışmada beni yendi.
Davud: Andolsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu, birbirlerinin haklarına tecâvüz ederler. Yalnız iman edip de iyi işler yapanlar müstesna. Bunlar da ne kadar az! dedi. Davud, kendisini denediğimizi sandı ve Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapandı, tevbe edip Allah´a yöneldi.
Sonra bu tutumundan dolayı onu bağışladık. Kuşkusuz yanımızda onun yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği vardır.
Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allah´ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah´ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.
Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri biz boş yere yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Vay o inkâr edenlerin ateşteki haline!
Yoksa biz, iman edip de iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Veya (Allah´tan) korkanları yoldan çıkanlar gibi mi sayacağız?
(Resûlüm!) Sana bu mübarek Kitab´ı, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.
Biz Davud´a Süleyman´ı verdik. Süleyman ne güzel bir kuldu! Doğrusu o, daima Allah´a yönelirdi.
Akşama doğru kendisine, üç ayağının üzerine durup bir ayağını tırnağının üzerine diken çalımlı ve safkan koşu atları sunulmuştu.
(32-33) Süleyman: Gerçekten ben mal sevgisini, Rabbimi anmak için istedim, dedi. Nihayet güneş battı. (O zaman:) Onları (atları) tekrar bana getirin, dedi. Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı.
(32-33) Süleyman: Gerçekten ben mal sevgisini, Rabbimi anmak için istedim, dedi. Nihayet güneş battı. (O zaman:) Onları (atları) tekrar bana getirin, dedi. Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı.
Andolsun biz Süleyman´ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bırakıverdik, sonra o, yine eski haline döndü.
Süleyman: Rabbim! Beni bağışla; bana, benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Şüphesiz sen, daima bağışta bulunansın, dedi.
(36-38) Bunun üzerine biz de, istediği yere onun emriyle kolayca giden rüzgârı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğer yaratıkları onun emrine verdik.
(36-38) Bunun üzerine biz de, istediği yere onun emriyle kolayca giden rüzgârı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğer yaratıkları onun emrine verdik.
(36-38) Bunun üzerine biz de, istediği yere onun emriyle kolayca giden rüzgârı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğer yaratıkları onun emrine verdik.
«İşte bu bizim bağışımızdır. İster ver, ister (elinde) tut; hesapsızdır» dedik.
Doğrusu onun, bizim katımızda büyük bir değeri ve güzel bir yeri vardır.
(Resûlüm!) Kulumuz Eyyub´u da an. O, Rabbine: Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi, diye seslenmişti.
Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su (dedik).
Bizden bir rahmet ve olgun akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere ona hem ailesini hem de onlarla beraber bir mislini bağışladık.
Eline bir demet sap al da onunla vur, yeminini böyle yerine getir. Gerçekten biz Eyyub´u sabırlı (bir kul) bulmuştuk. O, ne iyi kuldu! Daima Allah´a yönelirdi.
(Ey Muhammed!), Kuvvetli ve basiretli kullarımız İbrahim, İshak ve Ya´kub´u da an.
Biz onları özellikle ahiret yurdunu düşünen ihlâslı kimseler kıldık.
Doğrusu onlar bizim katımızda seçkin iyi kimselerdendir.
İsmail´i, Elyesa´yı, Zülkifl´i de an. Hepsi de iyilerdendir.
İşte bu, bir hatırlatmadır. Doğrusu Allah´a karşı gelmekten sakınanlara güzel bir gelecek vardır.
Kapıları yalnızca kendilerine açılmış Adn cennetleri vardır.
Onlar koltuklara yaslanıp kurularak orada bir çok meyveler ve içecekler isterler.
Yanlarında, eşlerinden başkasına bakmayan, kendilerine yaşıt güzeller vardır.
İşte, hesap günü için size vâdolunan şeyler bunlardır.
Şüphesiz bu, bizim verdiğimiz rızıktır. Ona bitmek ve tükenmek yoktur.
Bu böyle; ama azgınlara kötü bir gelecek vardır.
Onlar cehenneme girecekler. Orası ne kötü bir kalma yeridir.
İşte bu; kaynar su ve irindir. Onu tatsınlar.
Buna benzer daha türlü türlü başkaları da vardır.
(İnkârcıların liderlerine:) İşte bu sizinle beraber cehenneme girecek topluluktur (denildiğinde, liderler:) Onlar rahat yüzü görmesin (derler). Onlar mutlaka ateşe gireceklerdir.
(Liderlere uyanlar ise:) Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin! Onu bize siz sundunuz! Ne kötü bir yerdir! derler.
Yine onlar: Rabbimiz! Bunu bizim önümüze kim getirdiyse onun ateşteki azabını iki kat artır! derler.
(İnkârcılar) derler ki: Kendilerini dünyada iken kötülerden saydığımız kimseleri burada niçin görmüyoruz?
Alaya aldığımız onlar değil miydi? Yoksa (buradalar da) onları gözden mi kaçırdık?
İşte bu, cehennem ehlinin tartışması, şüphesiz bir gerçektir.
(Resûlüm!) De ki: Ben sadece bir uyarıcıyım. Tek ve kahhâr olan Allah´tan başka bir tanrı yoktur.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi (olan Allah) üstündür, çok bağışlayıcıdır.
(67-68) De ki: Bu büyük bir haberdir. Ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz.
(67-68) De ki: Bu büyük bir haberdir. Ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz.
Onlar orada tartışırken benim mele-i a´lâ hakkında hiçbir bilgim yoktu.
Ben ancak apaçık bir uyarıcı olduğum için bana vahyolunuyor.
Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım.
Onu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!
Bütün melekler toptan secde ettiler.
Yalnız İblis secde etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
Allah: Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin? dedi.
İblis: Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.
(77-78) Allah: Çık oradan (cennetten)! Sen artık kovulmuş birisin, ceza gününe kadar lânetim senin üzerindedir! buyurdu.
(77-78) Allah: Çık oradan (cennetten)! Sen artık kovulmuş birisin, ceza gününe kadar lânetim senin üzerindedir! buyurdu.
İblis: Ey Rabbim! O halde tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver, dedi.
(80-81) Allah: Haydi, sen bilinen güne kadar mühlet verilenlerdensin, buyurdu.
(80-81) Allah: Haydi, sen bilinen güne kadar mühlet verilenlerdensin, buyurdu.
(82-83) İblis: Senin mutlak kudretine andolsun ki, onlardan ihlâsa erdirilmiş kulların bir yana, hepsini mutlaka azdıracağım, dedi.
(82-83) İblis: Senin mutlak kudretine andolsun ki, onlardan ihlâsa erdirilmiş kulların bir yana, hepsini mutlaka azdıracağım, dedi.
(84-85) Doğrusu -ki ben hep doğruyu söylerim- mutlaka sen ve sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım! buyurdu.
(84-85) Doğrusu -ki ben hep doğruyu söylerim- mutlaka sen ve sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım! buyurdu.
(Resûlüm!) De ki: Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben olduğundan başka türlü görünenlerden de değilim.
Bu Kur´an, ancak âlemler için bir öğüttür.
Onun verdiği haberin doğruluğunu bir zaman sonra çok iyi öğreneceksiniz.
Fakat o küfredenler bir onur ve ayrılık içindeler.
Kendilerinden önce nicelerini helak ettik. Çığrıştılar; fakat kurtulma zamanı değildi.
İçlerinden kendilerine uyarıcı bir peygamber geldiğine şaştılar da kafirler: «Bu bir sihirbaz, yaman bir yalancı» dediler.
İlahları bir tek ilah mı kılmış? Bu gerçekten şaşılacak birşey, çok tuhaf!
İçlerinden o heyet fırladı ve şöyle dedi: «Tanrılarınız üzerinde sabır ve sebat edin? Bu gerçekten arzu edilen şey, bir istek!
Biz bunu diğer dinde işitmedik, bu mutlaka bir uydurmadır.
O Kur´an aramızdan ona mı indirilmiş? Doğrusu onlar benim Kur´an´ımdan bir kuşkulu şüphe içindeler; doğrusu henüz azabımı tatmadılar.
Yoksa sana onu (Kur´an´ı) veren çok güçlü ve ihsan sahibi Rabbinin hazineleri onların yanında mı?
Yoksa bütün o göklerin, yerin ve aralarındakilerin mülkü onların mı? Öyle ise sebepler içinde üstüne çıksınlar (bütün sebeplere başvurarak yukarı çıkma yollarını denesinler).
Onlar burada hiziplerin döküntülerinden kalma bozuk (muhtelif partilerden bozguna uğramış) bir ordudur.
Onlardan önce Nuh kavmi, Ad kavmi ve o kazıkların (büyük yapıtların) sahibi Firavun da peygamberleri yalanladılar.
Semud, Lut ve Eykeliler de... işte o partililer bunlardır.
Başka değil hepsi gönderilen peygamberleri yalanladılar da azabım böyle hak oldu.
Onlar başka değil sadece bir tek sayhaya bakıyorlar. Öyle ki, ona hık yok!
Bir de: «Ey Rabbimiz, hesap gününden önce bizim pusulamızı (payımızı) acele ver!» dediler.
Şimdi sen onların dediklerine sabret de güçlü kulumuz Davud´u an! Çünkü o evvab (içli, zikir ve tesbih ile Bize çok yönelen biri) idi.
Biz dağları onun emrine vermiştik, akşam ve işrak vakti onunla birlikte tesbih ederlerdi.
Kuşları da toplu olarak (onun emrine vermiştik). Hepsi onun için terci yapardı (ona uyarak ahenkle içli zikir ve tesbih ederlerdi).
Hem mülkünü güçlendirmiş, hem de kendisine hikmet ve hakkı batıldan ayırt etme kabiliyeti vermiştik.
O zaman Davud´un yanına giriverdiler de onlardan telaşa düştü. Ona «Korkma!» dediler, «biz iki davacıyız, birimiz diğerinin hakkına tecavüz etti. Şimdi sen aramızda doğrulukla hükmet ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar.»
«Şu benim kardeşim, onun doksan dokuz kişi koyunu var, benim ise bir tek dişi koyunum var, böyle iken; «Onu da bana bırak» dedi. Ve beni söyleşmede (tartışmada) yendi.» diye anlattı.
(Davut) dedi ki: «Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle sana zulmetmiştir. Gerçekten karışıkların (bir toplum içinde yaşayanların) çoğu biribirlerine haksızlık ediyorlar. Ancak iman edip de salih amel işleyenler başka. Ama onlar da pek az. Davut kendisini imtihan ettiğimizi sanmıştı. Hemen Rabbinden mağfiret diledi , rüku ederek yere kapandı, tevbe ederek (Allah´a) yöneldi.
Biz de bu hatasını kendisine bağışladık. Gerçekten ona, yanımızda bir yakınlık ve akibet (dönüş) güzelliği vardır.
Ey Davut , gerçekten biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında doğrulukla hükmet, keyf(in)e uyma ki, seni Allah yolundan sapıtmasın; çünkü Allah yolundan sapanlar hesap gününü unuttukları için kendilerine pek şiddetli bir azap vardır.
Hem o göğü, yeri ve aralarındakileri Biz boşuna yaratmadık. O, küfredenlerin zannı. Onun için küfredenlere ateşten bir veyl var.
Yoksa iman edip de salih amel işleyenleri Biz o yeryüzündeki bozguncular gibi yapar mıyız? Yoksa o takva sahiplerini, arsız çapkınlar gibi yapar mıyız?
Bu çok mübarek kitabı, sana, özü temizler ayetlerini düşünsünler ve ibret alsınlar diye indirdik.
Bir de Davud´a Süleyman´ı ihsan ettik; ne güzel kuldu. O tesbih edip Allah´a yönelirdi.
Kendisine akşam üstü üç ayağını basıp dördüncüsünü tırnağını dikerek duran safkan atlar gösterildiğinde:
Ben, at sevgisine, Rabbimi anmaktan ötürü tutuldum. Nihayet (atlar) hicaba gizlendi (ahırlara çekildi veya koşuda gözden kayboldular).
«Geri getirin onları bana» dedi ve tuttu bacaklarını, boyunlarını silmeye başladı.
Andolsun ki Süleyman´ı fitneye düşürdük ve tahtının üzerine bir ceset bıraktık. Sonra tevbe ile önceki haline döndü
«Ya Rab, beni bağışla ve bana öyle bir mülk ihsan et ki ardımdan hiç kimseye yaraşmasın. Şüphesiz bütün dilekleri veren Sensin, Sen.» dedi.
Bunun üzerine Biz rüzgarı onun emrine verdik. Emriyle istediği yere yumuşacık akardı.
Bütün bina yapan, dalgıçlık yapan şeytanları da.
Ve zincirlere çatılmış (vurulmuş) diğerlerini de.
İşte bu bizim ihsanımızdır. Artık dilersen başkasına ver, dilersen verme. Hesabı yok, dedik.
Şüphesiz ki ona huzurumuzda bir yakınlık ve bir akibet güzelliği vardır.
Kulumuz Eyyub´u da an o zaman Rabbine şöyle nida etmişti: «Bak bana, Meşekkat ve acı ile şeytan dokundu!»
«Ayağınla depren! işte sana yıkanılacak ve içilecek soğuk bir su.» dedik.
Ve ona, bütün ailesini ve beraberlerinde bir misli daha tarafımızdan bir rahmet olarak bahşettik ki, temiz akıllılar için bir ibret olsun.
Bir de: «Elinle bir demet al da onunla (eşine) vur, yemininde durmamazlık etme.» dedik. Gerçekten Biz onu sabırlı bulduk, ne güzel kul! Hakikaten o bir evvabtır (daima Allah´a yönelmektedir).
Eller ve gözler sahipleri (güçlü ve basiretli) kullarımız İbrahim´i, İshak´ı ve Yakub´u da an.
Çünkü Biz onları temiz bir hasletle, halis ahiret yurdu düşüncesine ermiş has kullarımızdan kılmışızdır.
Çünkü onlar, gerçekten nezdimizde süzülüp seçilmiş en hayırlı kimselerdendir.
İsmail´i, Elyesa´ı ve Zülkifl´i de an! Hepsi de en hayırlı kimselerdendir.
İşte bu bir öğüttür. Şüphesiz korunan müttakiler için herhalde güzel bir istikbal (varış yeri) vardır.
Bütün kapıları kendilerine açılmış olan Adn cennetleri vardır.
İçlerine kurularak orada bir çok yemişle bambaşka bir içki isteyeceklerdir.
Yanlarında da gamzeleri kasan (bakışları yalnız kocalarına dönük) aynı yaşta dilberler vardır.
İşte bu, o hesap günü için size va´dedilenlerdir.
İşte bu bizim hiç tükenmeyecek rızkımızdır.
Bu böyledir. Şüphesiz azgınlar için de kötü bir gelecek vardır.
Cehennem! Ona yaşlanacaklar, fakat o ne çirkin döşektir!
İşte kaynar su ve irin; tatsınlar onu.
Ve o şekilden çifter çifter diğer azaplar.
Şu maiyyetiniz, göğüs germiş bir alay! Onlara merhaba (rahatlık) yok; çünkü onlar cehenneme salınıyorlar.
(Bu topluluk): «Hayır, asıl size rahatlık yok, bunu bize siz hazırladınız; bakın ne kötü yatak!» derler.
Ey Rabbimiz, bize bunu hazırlayanın ateşteki azabını kat kat artır, derler.
Bir de derler ki: «Biz bayağılardan saydığımız o adamları ne diye görmüyoruz?
Onları alaya aldıydık ya! Yoksa gözler kendilerinden kaydı mı?»
Şüphesiz şu bir gerçektir ki, ateş ehlinin birbiriyle tartışması muhakkak olacaktır.
De ki: «Ben ancak korkuyu haber veren bir peygamberim. O tek ve kahredici Allah´tan başka hiçbir tanrı yoktur.»
O göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin çok güçlü, çok bağışlayan Rabbi.»
Fakat ben açık bir uyarıcı olduğum için o bilgi bana vahyolunuyor.»
Bir vakit Rabbin meleklere demişti ki: «Haberiniz olsun, Ben bir çamurdan bir insan yaratmaktayım.
Onu şekillendirip ruhumdan ona üfledim mi, derhal ona secdeye kapanın!»
Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.
Yalnız iblis kibirlenmek istedi ve kafirlerden oldu.
Allah: «Ey iblis, o Benim iki elimle (kudretimle) yarattığıma secde etmene sana ne engel oldu? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yücelerden mi bulunuyorsun?» dedi.
(İblis) dedi ki: «Ben ondan hayırlıyım; beni bir ateşten yarattın, onu ise bir çamurdan yarattın.»
(Allah): «Hemen çık oradan, çünkü artık sen kovuldun.
Ve elbette lanetim ceza gününe kadar senin üzerindedir.» buyurdu.
(İblis de): «Yarab, o halde insanların diriltilecekleri güne kadar beni geri bırak.» dedi.
(80-81) (Allah): «Haydi belirli bir vakte kadar geri bırakılanlardansın.» buyurdu.
(80-81) (Allah): «Haydi belirli bir vakte kadar geri bırakılanlardansın.» buyurdu.
(İblis): «Öyle ise yüceliğine yemin ederim ki, ben onların hepsini mutlaka aldatıp saptırırım.
Ancak içlerinden ihlas ile seçilmiş has kulların müstesna.» dedi.
(Allah) buyurdu ki: «O doğru ve Ben hep doğruyu söylerim.
Andolsun ki, cehennemi mutlaka senden ve onların sana uyanlarından, topunuzdan tıkabasa dolduracağım.»
De ki: «Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve ben yapmacık davrananlardan da değilim.
O (Kur´an) bütün alemler için sırf bir zikir, bir öğüttür.
Ve herhalde onun haberini bir zaman sonra bileceksiniz.»
O inkâr edenler bir gurur ve ayrılık içindedirler.
Kendilerinden önce nicelerini helak ettik. Onlar çağrıştılar. Ama artık kurtuluş vakti değildi.
İçlerinden kendilerine uyarıcı bir peygamber geldiğine şaştılar da kâfirler: «Bu bir sihirbazdır, yalancıdır» dediler.
«İlâhları, bir tek ilâh mı kılmış? Bu gerçekten şaşılacak bir şey, çok tuhaf!»
İçlerinden ileri gelenler fırladılar ve dediler ki: «İlâhlarınız üzerinde sabır ve sebat edin. Bu, gerçekten arzu edilen bir murad!»
«Biz bunu başka bir dinde işitmedik, bu mutlaka bir uydurmadır.»
«Kur´ân aramızdan ona mı indirilmiş?» dediler. Doğrusu onlar benim Kur´ân´ımdan bir kuşku içindeler. Ve doğrusu onlar henüz azabımı tatmadılar.
Yoksa sana o Kur´ân´ı veren çok güçlü ve ihsan sahibi Rabbinin hazineleri onların yanında mı?
Yoksa bütün o göklerin, yerin ve aralarındakilerin mülkü onların mı? Öyle ise bütün imkanlarını seferber ederek yükselsinler de görelim!
Onlar burada çeşitli partilerden (gruplardan) bozguna uğramış bir ordudur.
Onlardan önce Nuh kavmi, Âd kavmi ve saltanat sahibi Firavun da yalanlamışlardı.
Semûd kavmi, Lut kavmi ve Eykeliler (Şuayb kavmi) de yalanlamışlardı. İşte o çeşitli partiler bunlardır.
Hepsi de gönderilen peygamberleri yalanladılar da azabım böyle hak oldu.
Onlar da bir tek haykırışa bakıyorlar. Öyle ki onun gecikmesi de yoktur.
Bir de: «Ey Rabbimiz! Hesap gününden önce bizim azabdan payımızı acele ver» dediler.
Şimdi sen onların dediklerine sabret de kuvvetli kulumuz Davud´u hatırla. Çünkü o, zikir ve tesbih ile bize yönelmişti.
Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşam sabah onunla birlikte tesbih ederlerdi.
Kuşları da toplu olarak onun emrine vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir ve tesbih ederlerdi.
Biz onun mülkünü kuvvetlendirmiş ve kendisine hikmet ve hakkı batıldan ayırt etme kabiliyeti vermiştik.
Bir de davacıların kıssası geldi mi sana? Hani surdan aşarak mihraba ulaşmışlardı.
Davud´un yanına giriverdiler de onlardan telaşe düştü. Ona «Korkma!» dediler, «biz iki davacıyız. Birimiz, birimize haksızlık etti. Şimdi sen aramızda hak ile hüküm ver ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar.»
Biri: «İşte bu benim kardeşim. Onun doksan dokuz dişi koyunu var, benim ise bir tek dişi koyunum var. Böyle iken: Onu da bana ver, dedi ve tartışmada beni yendi» diye anlattı.
Davud dedi ki: «Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle sana zulmetmiştir. Gerçekten bir cemiyette yaşayanların çoğu mutlaka birbirlerine haksızlık ediyorlar. Ancak iman edip de salih amel işleyenler başka. Ama onlar da pek az.» Davud, bizim kendisini imtihan ettiğimizi sanmıştı. Hemen Rabbinden mağfiret diledi, rüku ederek yere kapandı, tevbe ile Allah´a yöneldi.
Biz de o zannettiği şeyi kendisine bağışladık. Şüphesiz yanımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir dönüş yeri vardır.
Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hak ile hüküm ver. Keyfe, arzuya uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Çünkü Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir azab vardır.
Hem o göğü, yeri ve aralarındakileri biz boşuna yaratmadık. O, kâfirlerin zannıdır. Onun için vay ateşe girecek olan kâfirlerin haline!
Yoksa, iman edip de salih amel işleyenleri biz, o yeryüzündeki bozguncular gibi yapar mıyız? Yoksa o takva sahiplerini azgın günahkarlar gibi yapar mıyız?
Bu, sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır ki, insanlar onun âyetlerini düşünsünler ve temiz akıl sahipleri ibret alsınlar.
Bir de Davud´a Süleyman´ı bahşettik. Süleyman ne güzel kuldu. Çünkü o seslice tesbih edip Allah´a yönelirdi.
Hani kendisine bir zaman akşam üstü iyi cins ve rahvan atlar gösterilmişti.
«Ben, dedi, at sevgisini, Rabbimi anmaktan ötürü tercih ettim.» Nihayet atlar perdenin arkasına gizlendi.
«Geri getirin onları bana!» dedi ve artık onların bacaklarını, boyunlarını silmeye başladı.
Andolsun ki Süleyman´ı imtihan da ettik ve tahtının üzerine bir ceset bıraktık. Sonra tekrar tevbe ile önceki haline döndü.
Süleyman: «Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana öyle bir mülk ihsan et ki, ardımdan hiç kimseye yaraşmasın. Şüphesiz, bütün dilekleri veren sensin.» dedi.
Bunun üzerine biz rüzgarı onun emrine verdik. Onun emriyle istediği yere yumuşacık akardı.
Dalgıç ve yapı ustası şeytanları da.
Ve daha diğerlerini de zincirlerde bağlı olarak (Onun emrine verdik).
«İşte bu, bizim ihsanımızdır. Artık sen dilersen başkalarına ver veya verme. Bundan hesaba çekilmeyeceksin» dedik.
Şüphesiz ki ona huzurumuzda bir yakınlık ve güzel bir makam vardır.
Kulumuz Eyyub´u da an. Bir zaman o, Rabbine şöyle nida etmişti: «Meşakkat ve acı ile bana şeytan dokundu.»
(Biz ona): «Ayağını yere vur! İşte sana yıkanılacak ve içilecek soğuk bir su» dedik.
Ve ona, bütün ailesini ve beraberlerinde bir mislini daha tarafımızdan bir rahmet olarak bahşettik ki, akıl sahipleri için bir ibret olsun.
(Bir de dedik ki): «Eline bir demet al da onunla (eşine) vur; yemininde durmamazlık etme.» Doğrusu biz onu sabırlı bulduk. O ne güzel kul! O hakikaten daima Allah´a yönelmektedir.
Kullarımız İbrahim´i, İshak´ı ve Yakub´u da an. Onlar eller ve gözler sahipleri idiler.
Çünkü biz onları temiz bir hasletle, hâlis yurt (ahiret) düşüncesine ermiş has kullarımızdan kılmışızdır.
Çünkü onlar, nezdimizde seçilmiş en hayırlı kimselerdendir.
İsmail´i, Elyasa´yı, Zü´l-Kifl´i de an. Hepsi de en hayırlı kimselerdendir.
İşte bu bir öğüttür. Şüphesiz korunan müttakiler için herhalde güzel bir istikbal (güzel bir dönüş yeri) vardır.
Bütün kapıları kendilerine açılmış olan Adn cennetleri vardır.
İçlerine kurularak orada birçok yemişle, bambaşka bir içki isteyeceklerdir.
Yanlarında da bakışları yalnız kocalarına dönük hep aynı yaşta dilberler vardır.
O hesap günü için size vaad edilen işte budur.
İşte bu, bizim rızkımız; muhakkak ki ona hiç tükenmek yoktur.
Bu, böyledir. Şüphesiz azgınlar için de fena bir gelecek vardır.
Cehennem! Ona yaslanacaklar, fakat o ne çirkin döşektir.
İşte artık tatsınlar onu ki, o kaynar su ve irindir.
Ve o şekilden çifter çifter tadacakları diğer acılar da vardır.
İşte şunlar da sizin peşinize düşenlerdir. Onlara merhaba yok. Çünkü onlar cehenneme salınıyorlar.
(Arkadan gelenler öncekilere:) Derler ki: «Hayır, asıl size merhaba yok. Çünkü cehennemi bize siz takdim ettiniz. Bakın o ne kötü yatak!»
«Ey Rabbimiz! Bize bunu takdim edenin ateşteki azabını kat kat artır» derler.
Bir de derler ki: «Kötülerden saydığımız birtakım adamları (fakir müminleri) niye göremiyoruz?»
«Onları eğlence yerine tutmuştuk ha! Yoksa bu gözler onlardan kaydı mı?»
Şüphesiz ki bu haktır. Ateş ehlinin birbiriyle tartışması muhakkak olacaktır.
De ki: «Ben ancak korkuyu haber veren bir peygamberim. O tek ve kahredici olan Allah´tan başka tanrı da yoktur.»
«O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. O çok güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.»
De ki: «Bu, bir büyük haberdir.»
«Siz ondan yüz çeviriyorsunuz.»
«Münakaşa ederlerken, benim melekler yüksek topluluğuna ait ne bilgim olabilirdi?»
«Ancak ben açıktan açığa korkutmakla görevli olduğum için o bilgi bana vahyediliyor.»
Hani Rabbin meleklere demişti ki: «Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım.»
«Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona secdeye kapanın.»
Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.
Yalnız İblis etmedi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
Allah: «Ey İblis! O benim kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?» dedi.
İblis dedi ki: «Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.»
Allah: «Hemen çık oradan, artık sen kovuldun.»
«Ve elbette lanetim ceza gününe kadar senin üzerindedir.» buyurdu.
İblis: «Ya Rab! O halde insanların diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver.» dedi.
(80-81) Allah: «Haydi belirli bir vakte kadar mühlet verilenlerdensin» buyurdu.
(80-81) Allah: «Haydi belirli bir vakte kadar mühlet verilenlerdensin» buyurdu.
İblis: «Öyle ise izzet ve şerefine yemin ederim ki, ben onların hepsini mutlaka aldatır, saptırırım.»
«Ancak içlerinden ihlas ile seçilmiş has kulların müstesna» dedi.
Allah buyurdu ki: «O doğru, ben hep doğruyu söylerim.»
«Andolsun ki, cehennemi mutlaka senden ve onların sana uyanlarından, topunuzdan tıka basa dolduracağım.»
Ey Muhammed! De ki: «Ben o Kur´ân´a karşı sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben kendiliğimden bir şey de teklif etmiyorum.»
«O Kur´ân, bütün âlemler için bir zikir, bir öğüttür.»
«Herhalde onun haberini bir zaman sonra bileceksiniz.»
Onlardan önce nice nesilleri helak ettik de feryad ettiler. Oysa artık kurtuluş zamanı değildi.
Aralarından bir uyarıcı gelmesine şaşırdılar. İnkârcılar; «bu yalancı bir sihirbazdır» dediler.
Tanrıları bir tek tanrı mı yapıyor? Bu, cidden tuhaf bir şeydir.
Onlardan ileri gelenler; «yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur.»
Biz bunun söylediğini babalarımızın bağlı olduğu son dinde de işitmedik. Bu uydurmadan başka bir şey değildir.
Kur´an, aramızda O´na mı indirilmeliydi?» dediler. Doğrusu bunlar Kur´an hakkında şüphe içindedirler. Hayır, onlar azabımı henüz tadmadılar.»
Yoksa, güçlü ve çok ihsan sahibi olan Rabb´inin rahmet hazineleri, onların yanında mıdır?
Yahut, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı, onların elinde midir? Öyle ise sebeplere sarılıp ta göğe yükselsinler (de hükümranlığı ele geçirsinler bakalım).
Onlar derme çatma hiziplerden meydana gelmiş ordudur ki, işte şurada bozguna uğratılmışlardır.
Onlardan önce de Nuh kavmi, Ad kavmi ve sarsılmaz bir saltanat sahibi Firavun´da yalanlamıştı.
Semud kavmi, Lut kavmi ve Eyke halkı da yalanlamıştı. İşte bunlar da peygamberlerine karşı birleşen kabilelerdir.
Hepsi peygamberleri yalanladılar da azabımı hak ettiler.
Bunlar da ancak, bir an gecikmesi olmayan tek bir çığlık beklemektedirler.
İnkârcılar ise dediler ki; «Rabb´imiz! Bizim azab payımızı hesap gününden önce ver.»
Ey Muhammed! Onların söylediklerine sabret, kulumuz, Davut´u an. Çünkü o daima Allah´a yönelirdi.
Biz dağları onun emrine verdik. Sabah akşam onunla beraber tesbih ederler.
Her taraftan toplanıp gelen kuşları da onun buyruğu altına vermiştik. Her biri ona yönelmekteydi.
O´nun hükümranlığını kuvvetlendirmiş, O´na hikmet ve açık, güzel konuşma yeteneği vermiştik.
Sana davacılarının haberi geldi mi? Hani odasının duvarına tırmanmışlardı.
Hani Davud´un yanına girmişlerdi de, Davud onlardan korkmuştu. «Korkma dediler, biz iki davacıyız. Birimiz ötekinin hakkına saldırdı. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, adaletten ayrılıp bize zulmetme, bizi doğru yola çıkar.»
Bu kardeşimin doksandokuz dişi koyunu var. Benim ise bir tek dişi koyunum var. Böyle iken onu da bana ver dedi ve tartışmada beni yendi.
Davud: «And olsun ki, senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına katmak istemekle, sana büyük haksızlık etmiştir. Doğrusu ortakların çoğu birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. İnanıp yararlı iyi iş yapanlar bunun dışındadır ki, sayıları ne kadar azdır.» demişti. Davud kendisini denediğimizi sanmıştı da, Rabb´inden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapanmış, tevbe etmiş, Allah´a yönelmişti.
Böylece onu bağışladık. Yanımızda onun yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği vardır.
Ey Davud! Biz seni yeryüzünde hükümdar yaptık. İnsanlar arasında adaletle hükmet, keyfine uyma, sonra bu seni Allah´ın yolundan saptırır. Allah´ın yolundan sapanlara, hesap gününü unuttuklarından dolayı çetin azab vardır.
Göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları boşuna yaratmadık, inkâr edenler, kainatın boş bir tesadüf eseri olduğunu söylerler, bu onların zannıdır. Vay ateşe uğrayacak inkârcıların haline.
Yoksa biz iman edip de güzel amel ve hareket edenleri yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi tutacağız? Yahut Allah’tan korkanları doğru yoldan sapanlar gibi mi sayacağız?
Ey Muhammed! Bu Kur´an çok mübarek bir kitaptır. Onu sana indirdik ki, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsın.
Biz Davud´a Süleyman´ı hediye ettik. Süleyman ne güzel kuldu! Doğrusu O daima Allah´a yönelirdi.
Ona bir akşam üstü, çalımlı ve safkan koşu atları sunulmuştu.
Süleyman, «Gerçekten ben at (mal) sevgisine Rabb´imi anmayı sağladıkları için düştüm» dedi. Atlar koşup toz perdesi arkasından kayboldular.
Süleyman, «Atları bana getirin» dedi. Bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.
Andolsun, Süleyman´ı denedik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık, sonra O, yine eski haline döndü.
Süleyman: «Rabb´im! Beni bağışla, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Sen şüphesiz daima bağışta bulunansın» dedi.
Bunun üzerine Süleyman´ın buyruğu ile istediği yere kolayca giden rüzgârı emrine verdik.
Bina ustalarını ve dalgıçlık yapan şeytanları da emrine verdik.
Demir zincirlere bağlı diğer yaratıkları da onun emrine verdik.
İşte bizim bağışımız budur; «ister ver, ister tut, hesapsızdır» dedik.
Doğrusu onun, bizim yanımızda yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği vardı.
Ey Muhammed! Kulumuz Eyyub´u da an. O Rabb´ine «Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azab verdi» diye seslenmişti.
Biz de ona «Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su» dedik.
Ona bizden bir rahmet ve sağduyu sahiplerine bir ibret olarak ailesini ve onlarla beraber bir eş daha bağışladık.
Ey Eyyüb: «Eline bir demet sap al, onunla vur, yeminini bozma» demiştik. Gerçekten O çok sabırlı bir kulumuzdu, daima Allah´a yönelirdi
Ey Muhammed! Güçlü ve anlayışlı olan kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub´u da an.
Biz onları Ahiret yurdunu düşünen, gönülden bağlı kullar yaptık.
Onlar bizim yanımızda seçkin ve hayırlı kimselerdir.
İsmail´i, Elyas´ı, Zülkifl´i de an. Hepsi iyilerdendir.
Bu bir hatırlatmadır. Korunanlar için güzel bir gelecek vardır.
Kapıları onlara açılmış, Adn cennetleri vardır.
Orada tahtlara yaslanmış olarak çeşitli meyveler ve içecekler isterler.
Yanlarında bakışlarını yalnız kocalarına diken kendileriyle yaşıt güzeller vardır.
İşte hesap günü için size söz verilen bunlardır.
Doğrusu, verdiğimiz rızıklar tükenmez.
Bu böyledir; ancak azgınlara kötü bir gelecek vardır.
Cehenneme girerler. Orası ne kötü bir konaktır.
İşte bu kaynar su ve irindir, artık onu tatsınlar.
Ve daha başka çeşit çeşit azab vardır.
İnkârcıların ileri gelenlerine «işte bu topluluk sizinle beraber gerçeğe karşı direnenlerdir. Onlar rahat yüzü görmesin. Onlar mutlaka ateşe gireceklerdir» denir.
Toplulukta bulunanlar ise; «Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin; bizi buraya getiren sizsiniz, ne kötü bir duraktır» derler.
«Rabb´imiz! Bunu kim başımıza getirdiyse, ateşte onun azabını kat kat artır» derler.
«Bize ne oldu ki, dünyada iken kötülerden saydığımız adamları burada niçin görmüyoruz?» derler.
Hani onlarla alay ederdik. Yoksa onları gözden mi kaçırdık?
İşte ateş halkının tartışmaları böyledir ve bunlar gerçektir.
Ey Muhammed! De ki, «Ben sadece bir uyarıcıyım. Gücü her şeye yeten tek Allah´tan başka tanrı yoktur.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabb´ı olan Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır.»
De ki; «Bu Kur´an, büyük bir haberdir.»
«Fakat siz ondan yüz çeviriyorsunuz?»
Mele-i A´la´da kendi aralarındaki tartışmaları hakkında benim hiçbir bilgim yoktu.
Ben gelecek tehlikeleri apaçık uyarıcı olduğum içindir ki, bana vahy olunuyor.
Rabb´im Meleklere demişti ki; ben çamurdan bir insan yaratacağım.
Onu biçimlendirip ona ruhumdan üflediğim zaman derhal ona secde edin.
Meleklerin hepsi birden secde ettiler.
Yalnız İblis secde etmedi, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.
Allah: «Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden mi oldun?»
İblis: «Ben ondan üstünüm. Beni ateşten yarattın. Onu çamurdan yarattın» dedi.
Allah: «Çık oradan sen artık kovulmuş birisin.
Ceza gününe kadar lanetim senin üzerinedir» dedi.
İblis «Ey Rabbim! O halde tekrar dirilecekleri güne kadar bana mühlet ver!» dedi.
Allah: «Haydi sana mühlet verildi.
O belli vaktin gününe kadar.»
İblis: «senin izzet ve şerefine andolsun ki, onların tümünü azdıracağım» dedi.
«Yalnız onlardan ihlas sahibi kullar hariç.»
Allah: «İşte bu doğrudur. Ben gerçeği söylüyorum.
Sen ve sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım» dedi.
Ey Muhammed! De ki; «Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum, kendimden bir şey teklif edenlerden de değilim.»
Bu Kur´an, alemler için bir öğüttür.
Onun haberlerinin doğruluğunu bir süre sonra gayet iyi anlayacaksınız.
Hayır; o küfredenler (boş) bir gurur ve bir parçalanma içindedirler.
Biz kendilerinden önce, nice kuşakları yıkıma uğrattık da onlar feryad ettiler; ancak (artık) kurtulma zamanı değildi.
İçlerinden kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar. Kafirler dedi ki: "Bu yalan söyleyen bir büyücüdür."
"Tanrıları bir tek tanrı mı yaptı? Doğrusu bu şaşırtıcı bir şey."
Onlardan önde gelen bir grup: "Yürüyün, tanrılarınıza karşı (bağlılıkta) kararlı olun; çünkü asıl istenen budur" diye çekip gitti.
"Biz bunu, diğer dinde işitmedik; bu, içi boş bir uydurmadan başkası değildir."
"Zikir (Kuran), içimizden ona mı indirildi?" Hayır, onlar benim zikrimden bir kuşku içindedirler. Hayır onlar henüz benim azabımı tatmamışlardır.
Yoksa, güçlü ve üstün olan, karşılıksız bağışlayan rabbinin hazineleri onların yanında mıdır?
Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülkü onların mı? Öyleyse, sebepler içinde (bir imkan ve güç bularak) göğe yükselsinler.
Onlar burada (çeşitli) fırkalardan olma bozguna uğratılmış bir ordu(durlar).
Onlardan önce Nuh kavmi, Ad ve kazıklar sahibi Firavun da yalanlamıştı.
Semud, Lut kavmi ile Eyke halkı da. İşte onlar (Tanrı´ya karşı isyanda birleşen ve güç toplayan) fırkalar(dı).
Hepsi de elçileri yalanladılar, böylece azabla sonuçlandırmam (onlara) hak oldu.
Bunlar da, (geldiğinde) bir anlık gecikmesi bile olmayan bir tek çığlıktan başkasını gözetlemiyorlar.
(Alaylı alaylı) Dediler ki: "Rabbimiz, hesap gününden önce (azabdan bize vadettiğin) payımızı çabuklaştırıver."
Sen onların söylediklerine karşı sabret ve bizim güç sahibi kulumuz Davud´u hatırla; o [her tutum ve davranışında Tanrı´ya] dönen / yönelen (evvab) biriydi.
Doğrusu biz dağlara boyun eğdirdik, akşam ve sabah kendisiyle birlikte (Tanrı´yı) tesbih ederlerdi.
Ve toplanıp gelen kuşları da. Onların hepsi [Tanrı´yı tesbih etmede uyum içinde] yönelip dönmekte (evvab) idiler.
Onun mülkünü güçlendirmiştik. Ona hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik.
Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud´un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.
Davud´a girdiklerinde, o, onlardan ürkmüştü; dediler ki: "Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi doğru yolun ortasına yöneltip ilet."
"Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen "onu da benim payıma (koyunlarıma) kat" dedi ve bana, konuşmada üstün geldi."
(Davud) Dedi ki: "Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak inanıp salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır." Davud, gerçekten bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (bize gönülden) yönelip döndü.
Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve güzel bir dönüş yeri (meab) vardı.
"Ey Davud, gerçek şu ki, biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seri Tanrı´nın yolundan saptırır. Şüphesiz Tanrı´nın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azab vardır."
Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunan şeyleri batıl olarak yaratmadık. Bu, küfredenlerin zannıdır. Ateşten (görecekleri azabtan) dolayı vay o küfredenlere.
Yoksa biz, inanıp salih amellerde bulunanları yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar gibi (bir) mi tutacağız? Ya da muttakileri facirler gibi (bir) mi tutacağız?
(Bu Kuran,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.
Biz Davud´a Süleyman´ı armağan ettik. O ne güzel kuldu. Çünkü o, [Tanrı´ya] yönelen / dönen (evvab) biriydi.
Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan yağız atlar sunulmuştu.
O da demişti ki: "Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim." Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar.
"Onları bana geri getirin" (dedi). Sonra (onların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.
Andolsun, biz Süleyman´ı imtihan ettik, tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü.
"Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz sen, karşılıksız armağan edensin."
Böylece rüzgarı onun kullanımına / boyunduruğuna verdik. Onun buyruğuyla dilediği yöne yumuşakça eserdi.
Şeytanları da; her bina ustasını ve dalgıç olanı.
Ve (kötülük yapmamaları için) sağlam kementlerle birbirine bağlanmış diğerlerini.
"İşte bu, bizim vergimizdir. (Ey Süleyman) Artık sen de hesaba vurmaksızın, ver ya da tut."
Şüphesiz, onun bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve güzel bir dönüş yeri (meab) vardır.
Kulumuz Eyyub´u da hatırla. Hani o: "Herhalde şeytan, bana kahredici bir acı ve azab dokundurdu" diye rabbine seslenmişti.
"Ayağını depret. İşte yıkanacak ve içecek soğuk (su, diye vahyettik)."
Katımızdan ona bir rahmet ve temiz akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ehlini (ailesini) ve onlarla birlikte bir benzerini de bağışladık.
"Ve eline bir deste (sap) al böylece onunla vur ve andını bozma." Gerçekten, biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. O [Tanrı´ya] yönelen / dönen (evvab) biriydi.
Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim´i, İshak´ı ve Yakub´u da hatırla.
Gerçekten biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp anan ihlas sahipleri kıldık.
Ve gerçekten onlar, bizim katımızda seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır.
İsmail´i, Elyesa´ı ve Zülkifl´i de hatırla. Hepsi de hayırlı olanlardandır.
Bu bir zikirdir. Şüphesiz muttakiler için, elbette güzel bir dönüş yeri (meab) vardır.
Adn cennetleri; kapılar onlara açılmıştır.
İçinde yaslanıp dayanmışlardır; orada birçok meyve ve şarap istemektedirler.
Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş yaşıt kadınlar vardır.
İşte hesap günü size vaadedilen budur.
Şüphesiz bu, bizim rızkımızdır, bitip tükenmesi de yok.
Bu (böyle işte); gerçekten azgınlar için de muhakkak kötü bir dönüş yeri (meab) vardır.
Cehennem; onlar oraya girerler, ne kötü bir yataktır o.
İşte bu; tatsınlar onu: Kaynar su ve irin.
Ve onun şeklinden başka, çift çift (olan daha beter azablar) vardır.
(Müşrik olan hakim güçlere:) "işte bu(nlar) da sizinle birlikte (küfür ve zulümde) göğüs gerenlerdir. Onlara bir merhaba (bile) yok. Çünkü onlar ateşe gireceklerdir." (denilir).
(Onlara uyanlar) Derler ki: "Hayır, sizler; asıl size bir merhaba yok. Bunu (azabı) siz bizim önümüze sürdünüz. Ne kötü bir durak."
Derler ki: "Rabbimiz, kim bunu bizim önümüze sürdüyse, ateşteki azabını kat kat arttır."
Ve derler ki: "Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden saydığımız adamları göremiyoruz."
Biz onları bir alay konusu edinmiştik; yoksa gözler mi onlardan kaydı?"
Bu -ateş ehlinin birbiriyle çekişmesi (husumeti)- kesin bir gerçektir.
De ki: "Ben, yalnızca bir uyarıcıyım. Bir olan, kahreden Tanrı´dan başka bir tanrı yoktur."
"Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların rabbidir, üstün ve güçlü olan, bağışlayandır."
De ki: "Bu (Kuran) büyük bir haberdir."
Sizler ise ondan yüz çeviriyorsunuz.
"Mele-i Ala (yüce topluluk) tartışıp dururken benim hiç bir bilgim yoktur."
"Bana ancak, yalnızca apaçık bir uyarıcı olduğum vahyolunmaktadır."
Hani rabbin meleklere: "Gerçekten ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti.
"Onu bir biçime sokup ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın."
Meleklerin hepsi topluca secde etti;
Yalnız İblis hariç. O büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.
(Tanrı) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?"
Dedi ki: "Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."
(Tanrı) Dedi ki: "Öyleyse ordan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın."
"Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar benim lanetim senin üzerinedir."
Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dirilecekleri güne kadar bana süre tanı."
Dedi ki: "O halde süre tanınanlardansın."
"Bilinen vaktin gününe kadar."
Dedi ki: "Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp kışkırtacağım."
"Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç."
(Tanrı) "İşte bu haktır ve ben hakkı söylerim" dedi.
"Andolsun, senden ve içlerinde sana tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım."
(Ey Peygamber) De ki: "Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve (kendiliğinden) bir yükümlülük getirenlerden de değilim."
"O (Kuran), alemler için yalnızca bir zikir (öğüt ve hatırlatma)dır."
"Gerçekten onun haberini bir zaman sonra öğreneceksiniz."
(haal) küfredenler (in iddia etdikleri gibi değildir). Bil´akis (onların dışı boş) bir onur, (içi ise tam) bir tefrika içindedir.
Biz kendilerinden evvel nice ümmet (ler) i helâk etdik. O zaman (ne) çığlıklar kopardılar. Halbuki (o vakit, azâbdan kaçıb) kurtulma vakti değildi...
O kâfirler içlerinden (kendilerinin başına çökecek) tehlikeleri bildiren (bir peygamber) geldiğine şaşdılar, «Bu, dedi (ler), bir büyücü, bir yalancıdır»;
«O, (bütün) Tanrıları birtek Tanrı mı yapmış? Bu, cidden acâib bir şey»!
Onların elebaşılarından bir gurüh (birbirine): «Yürüyün, ma budlarınıza (ibâdetde) sebâtedin. Şübhesiz ki arzu edilecek olan budur» diyerek kalkıb gitmişdir.
«Biz bunu diğer dînde işitmedik. Bu, uydurmadan başkası değildir».
«O Kur´an, aramızdan ona mı indirilmiş»?! Hayır, onlar benim vahyimden şübhededirler. Hayır, onlar benim azabımı henüz tatmadılar.
Onların nezdinde O yegâne gaalib, (peygamberliği ve her şey´i dilediğine) ihsâneden Rabbinin rahmet hazîneleri mi var yoksa?
Yahud o göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin mülk (-ü tasarruf) u onların mı? Öyle ise sebeblerine yapışarak göğe yükselsinler!
(Onlar) derme çatma partilerden (mürekkeb) öyle bir ordudur ki işte şurada hezimete uğratılmış (lar) dır.
(12-13) Onlardan evvel Nuuh kavmi, Aad ve kazıklar saahibi Fir´avn, Semud, Lût kavim (ler) i ile Eyke yârânı da (peygamberlerini) tekzîb etmiş (ler) di. İşte o partiler (in akıbeti)!
(12-13) Onlardan evvel Nuuh kavmi, Aad ve kazıklar saahibi Fir´avn, Semud, Lût kavim (ler) i ile Eyke yârânı da (peygamberlerini) tekzîb etmiş (ler) di. İşte o partiler (in akıbeti)!
Onların herbiri, başka değil, gönderilen (o peygamber) leri tekzîb etdi (ler) de (bu yüzden onlara) azabım hak oldu.
Bunlar da iki sağım aralığı kadar bile gecikmeyecek bir tek korkunç sesden başkasını gözetmiyor (lar).
(Şöyle) dediler: «Ey Rabbimiz, hesâb gününden evvel bizim amel defterimizi acele ver (de görelim)».
(Habîbim) onlar ne derlerse sabret. Kulumuzu, o kuvvet saahibi Dâvudu hatırla. Çünkü o, dâima (Allahın rızaasına) dönen bir (zât) di.
Gerçek biz dağları (kendisine) müsahhar kıldık ki bunlar akşamlayın ve kuşluk vakti onunla birlikde durmayıb tesbîh ederlerdi.
(Her yandan ona doğru) toplanıb gelen kuşları da (kendisine râm etdik). (Gerek o dağlardan, gerek bu kuşlardan) herbiri (itaatle ona) dönücü idi.
Onun mülkünü de kuvvetlendirdik. Ona hikmet ve fasl-ı Kitâb verdik.
Sana o da´vâcıların haberi geldi mi? Hani onlar dıvardan mescide tırmanmışlardı.
O vakit Dâvudun karşısına girivermişlerdi de o, bunlardan telâşa düşmüşdü. «Korkma, dediler, (biz) iki da´vâcı (yız). Birimiz ötekimin hakkına) tecâvüz etdi. Şimdi sen aramızda adaletle hükmet. Aşırı gitme. Bizi doğru yolun ortasına çıkar».
(İçlerinden biri): «Şu benim birâderimdir. Onun doksan dokuz dişi koyunu var. Benim ise birtek dişi koyunum var. Böyle iken «Onu bana ver (de bakayım)» dedi, mücâdelede beni yendi».
(Dâvud) dedi: «Andolsun ki o, senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına (katmak) istemesiyle sana zulmetmişdir. Gerçek (mallarını birbirine) katıb karışdıran (ortak) ların çoğu mutlakaa birbirine haksızlık eder. İman edib de güzel güzel amel (ve hareket) lerde bulunanlar müstesna. (Fakat) bunlar da ne kadar azdır». Dâvud sandı ki biz kendisine mutlakaa bir azâb (süikasd) hazırladık. Bunun üzerine o, rabbinden setr (ü himaye) edilmesini istedi, rükû´ ile yere kapanıb (Allaha) döndü.
Biz de onu saalih (bir zât olarak) intihab etdik. Nezdimizde onun muhakkak bir yakınlığı ve bir akıbet güzelliği vardır.
Ey Dâvud, biz seni yer yüzünde bir halîfe yapdık. O halde insanlar arasında hak (ve adalet) le hükmet. (Hükmünde) hevâ (ve heves) e (hissiyyâtına) tâbi´ olma ki bu, seni Allah yolundan sapdırır. Çünkü Allah yolundan sapanlar (yok mu?) hesâb gününü unutdukları için onlara pek çetin bir azâb vardır.
O göğü, O yeri ve bunların arasında bulunan şeyleri biz boşuna yaratmadık. Bu, o küfredenlerin zannıdır. Bu yüzden küfredenlere ateşden helak vardır.
Yoksa biz îman edib de güzel güzel amel (ve hareket) edenleri yer yüzünde fesâd çıkaranlar gibi mi tutacağız? Yahud (Allahdan) korkanları doğru yoldan sapanlar gibi mi sayacağız?
(Bu Kur´an), âyetlerini iyiden iyi düşünsünler, temiz akıl saahibleri ibret alsınlar diye sana indirdiğimiz feyz kaynağı bir kitabdır.
Biz Dâvuda (oğlu) Süleymanı ihsan etdik. (Süleyman) ne güzel kuldu! Çünkü o, (tesbîhde, zikirde ve bütün vakıtlarında) dâima (Allaha) dönen (bir zât) di.
Hani ona öğleden sonra bir ayağını tırnağı üstüne dikib üç ayağının üzerinde duran sür´atli koşu atları gösterilmişdi de,
«Gerçek ben, mal (ya´ni at) sevgisine (sırf) Rabbimi zikretmek için düşdüm» demişdi. Nihayet (bu atlar) perdenin arkasına gizlenmiş (ler) di.
(Dedi ki:) «Onları bana döndürün». Hemen ayaklarını, boyunlarını okşamıya, taramıya başladı.
Andolsun biz, Süleymanı imtihan da etdik: Tahtının üstüne bir cesed bırakıverdik. (Nice günlerden) sonra o, yine (eski haaline) döndü.
Dedi ki: «Ey Rabbim, beni yarlığa. Bana öyle bir mülk (-ü saltanat) ver ki o, benden başka hiçbir kimseye lâyık olmasın. Şübhesiz bütün muradları ihsan eden Sensin, Sen».
Bunun üzerine biz de ona rüzgârı müsahhar etdik ki bu, onun emriyle, onun dilediği yere yumuşacık akar giderdi.
Şeytanları (onlardan) her bina ustasını, her dalgıcı,
(Yine onlardan) bukağılarla bağlanmış olan diğerlerini de (emrine râm etdik).
(Dedik ki:) «Bu, bizim vergimizdir. Artık (dilediğine) hesabsız ver, yahud tut (kıs)».
Şübhe yok ki indimizde onun mutlak bir yakınlığı ve dönüb geleceği yer güzelliği de vardır.
Kulumuz Eyyubu da an. Hani o, Rabbine şöyle nida etmişdi: «Hakıykat, şeytan beni yorgunluğa (meşakkate) ve azaba (hastalığa) uğratdı.
Ayağınla vur (yere dedik). İşte hem yıkanacak, hem içecek soğuk (bir su).
Ona hem ehlini, hem onlarla beraber bir mislini, bizden bir rahmet ve temiz akıl saahibleri için de bir ibret olmak üzere, bağışladık.
«Eline bir demet sap al da onunla vur. Yemîninde durmazlık etme» (dedik). Biz onu hakıykaten sabırlı bulduk. O, ne güzel kuldu! Hakıykat o, dâima (Allaha) dönen (bir zât) idi.
Kuvvetlerin ve basıyretlerin saahibleri olan kullarımız İbrâhîmi, İshakı, Ya´kubu da an.
Çünkü biz onları katkısız (şaibesiz) bir hasletle — ki (bu dâima) yurd (ları) nı hatırlama (ları ve onun için çalışmaları) dır — haalis (insanlar) yapdık.
Çünkü onlar bizim indimizde cidden seçginlerden, hayırlı (zâtilerdendi.
İsmâîli, Elyesaı, Zülkifli de an. (İşte) bütün bunlar hayırlı (insan) lardı..
Bu,(peygamberler için bir şeref ve) bir zikr (-i cemîl) dir. Takvâye erenlerin dönüb varacağı yerde elbette güzel (bir merci) dir:
Adin cennetleri. Onlar için bütün kapılar tastamam açılmışdır.
İçlerinde yaslanıb kuruluculardır onlar, Orada bir «ok yemişler), içecek (ler) isteyecekler.
Yanlarında da gözlerini yalınız (zevcelerine) dikmiş, bir yaşıt (dilberler) vardır.
İşte hesâb günü için size va´dolunagelen şey (ler) bunlardır.
Şübhe yok ki bü, bizim bitib tükenmeyecek rızkımızdır.
Bu, (ehl-i cennete mahsusdur). Azgınların gideceği yer ise muhakkak en kötü (bir merci) dir:
Cehennem! Onlar buraya girecekler. Artık ne kötü döşekdir o!
İşte o azâbı, (evet) onu tatsınlar (ki bu) kaynar su ve irindir.
O şekilden başka daha diğer nevi´ (azâb) lar da vardır.
İşte şu (nlar dünyâda) körü körüne maıyyetinize koşub giren güruhdur. Onlar rahat (huzur) görmesinler. Çünkü onlar (bihakkın) o ateşe gireceklerdir.
(Tâbi´ olanlar rüesâya) derler: «Hayır, siz, asıl rahat (huzur) görmeyin. Bunu bizim önümüze siz getirdiniz. (Bakın) ne çirkin durum»!
(Yine) onlar derler: «Ey Rabbimiz, bunu bizim önümüze kim getirdiyse onun ateş içindeki azabını katmerli olarak artır».
(Azgınlar) derler: «Kendilerini (dünyâda) bayağılardan saydığımız adamları neye görmüyoruz»?
«Biz onları eğlence edinirdik. Yoksa gözler (imiz) onlardan uzaklaşıb kaydı mı»?
İşte bu, (ya´nî) ehl-i cehennemin birbiriyle da´vâlaşması muhakkak ve kat´î bir gerçekdir.
(Habîbim) de ki: «Ben yalınız gelecek tehlikeleri haber veren (bir peygamber) im. (Ortakdan ve benzerden münezzeh ve) bir olan, (her şey´i) kahreden (mutlak haakim olan) Allahdan başka hiçbir Tanrı yokdur».
«Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin Rabbi; O mutlak gaalib, O çok yarlığayıcı (Allah) dır».
De ki: «Bu (Kur´an) en büyük (ve mühim) bir haberdir».
«Ki siz ondan yüz çeviricilersiniz».
«Mele´-i a´lâya, onlar aralarında münazara (ve münâkaşa) ederlerken, benim hiçbir bilgim yokdu».
«Ben ancak gelecek tehlikeleri apaçık haber verici (bir peygamber) olduğum içindir ki (o ilim) bana vahy olunuyor».
Rabbin o (münazara) zaman (ında) meleklere demişdi ki: «Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratıcıyım».
«Artık onu (n hilkatini) tamamlayıb içerisine de ruuhumdan üfürdüğüm zaman kendisi için derhal (bana) secdeye kapanın».
Bunun üzerine bütün melekler topdan secde etmiş,
yalınız İblîs kibirlenmiye yeltenmişdi. (Zâten) o, (ilm-i ilâhîde) kâfirlerdendi.
Buyurdu: «Ey İblîs, iki elimle (ya´nî bizzat) yaratdığıma secde etmenden seni hangi şey men´etdi? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yücelerden mi oldun?».
(İblîs) dedi: «Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşden, onu ise çamurdan yaratdın».
Buyurdu: «Hemen buradan çık. Zîrâ artık sen taşlanan (rahmet-i ilâhiyyeden koğulan bir mel´un) sun».
«Ve şübhesiz ki ceza gününe kadar lâ´netim senin üstünedir».
Dedi: «Ey Rabbim, o halde (insanların) tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver».
Buyurdu: «Haydi sen mühlet verilenlerdensin».
«(Bence) ma´lûm olan zamanın (bir) gününe kadar».
Dedi: «Senin izzetine (mutlak kudretine, kahrına) andederim ki ben de artık onların hepsini muhakkak azdıracağım».
Hayır, o küfredenler boş bir gurur ve bir parçalanma içindedirler.
Kendilerinden önce nice nesilleri helak ettik de onlar, çığlıklar kopardılar. Halbuki kurtulmak vakti değildi.
Küfredenler içlerinden bir uyarıcının gelmesine şaşırmışlardı da demişlerdi ki: Bu, çok yalancı bir sihirbazdır.
Tanrıları bir tek tanrı mı kıldı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey.
Onların elebaşlarından bir grup; yürüyün ve tanrılarınız üzerinde direnin. Şüphesiz ki bu; sizden istenen bir şeydir, diyerek çıkıp gittiler.
Biz, bunu diğer dinde de işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır.
Aramızdan zikir ona mı indirilmiştir? Hayır, onlar zikrimden şüphededirler. Hayır, onlar henüz azabımı tatmamışlardı.
Yoksa O Aziz, Vehhab Rabbının rahmet hazineleri onların yanında mıdır?
Yahut göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların mülkü onların mıdır? Öyleyse sebeblere tevessül etsinler de yükselsinler bakalım.
Onlar, burada derme çatma gruplardan olma bozguna uğratılmış bir ordudur.
Onlardan önce, Nuh kavmi, Ad ve kazıklar sahibi Firavun da yalanlamıştı.
Semud, Lut kavmi ve Eyke halkı da. İşte onlar, ayrı topluluklardı.
Hepsi de peygamberleri yalanladılar. Ve bu yüzden azabı hak ettiler.
Bunlar, bir tek çığlık beklemektedirler ki, onun bir an bile gecikmesi yoktur.
Ve dediler ki: Rabbımız; hesab gününden önce bizim payımızı çabuklaştırıver.
Onların söylediklerine sabret... Ve güçlü kulunuz Davud´u hatırla. Muhakkak ki o, hep Allah´a yönelirdi.
Biz, gerçekten dağları onun buyruğuna vermiştik. Sabah ve akşam tesbih ederlerdi.
Kuşları da toplu olarak. Her biri ona yönelmişti.
Onun mülkünü pekiştirmiş, kendisine hikmet ve kesin söz söyleme hakkı vermiştik.
Sana davacıların haberi ulaştı mı? Hani onlar ma´bedin duvarına tırmanmışlardı.
Davud´un yanına girmişlerdi de o, kendilerinden ürkmüştü. Demişlerdi ki: Korkma, iki davacı; birimiz birimizin hakkına tecavüz etti. Sen, aramızda hak ile hüküm ver. Ve ondan ayrılma. Bizi, doğru yolun ortasına ilet.
Gerçekten bu, kardeşimdir. Onun doksan dokuz dişi koyunu, benim de bir tek dişi koyunum var. Onu bana ver, dedi ve söyleşmede beni yendi.
O da dedi ki: Senin dişi koyununu, kendi dişi koyunlarına katmak için istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu ortakçıların çoğu birbirinin hakkına tecavüz eder. Ancak inanmış olup salih ameller işleyenler müstesnadır. Ama onlar pek azdır. Davud, kendisini imtihan ettiğimizi zannederek Rabbından mağfiret diledi. Rukua kapanarak Allah´a yöneldi.
Bunun üzerine Biz de onu bağışladık. Onun için şüphesiz ki katımızda yüksek bir makam ve güzel bir sonuç vardır.
Ey Davud; seni gerçekten yeryüzüne halife kıldık. O halde insanlar arasında hak ile hükmet. Heveslere uyma ki bu, seni Allah´ın yolundan saptırır. Şüphesiz ki Allah´ın yolundan sapanlara; onlara hesab gününü unuttuklarından ötürü, şiddetli bir azab vardır.
Biz; göğü, yeryüzünü ve ikisinin arasında bulunanları boşuna yaratmadık. Bu, küfretmiş olanların zannıdır. Vay o küfretmiş olanlara, cehennem ateşinden.
Yoksa Biz; iman etmiş ve salih amel işlemiş olanları, yeryüzünde bozgunculuk edenler gibi mi kılarız? Yoksa Biz; muttakileri, facirler gibi mi tutarız?
Ayetlerini düşünsünler ve akıl sahibi olanlar öğüt alsınlar diye, sana mübarek bir kitab indirdik.
Davud´a da Süleyman´ı lutfettik. O ne güzel bir kuldu ve muhakkak ki o, Allah´a yönelirdi.
Hani ona bir akşam, çalımlı ve cins koşu atları sunulmuştu.
Demişti ki: Doğrusu ben, Rabbımı zikretmek için mal sevgisine düştüm. Nihayet perdenin arkasına gizlenmişti.
Onları bana geri getirin, dedi, bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başlamıştı.
Andolsun ki; Biz, Süleyman´ı denemiştik. Tahtının üstüne bir ceset attık. Sonra eski haline döndü.
Dedi ki: Rabbım; bağışla beni. Ve bana öyle bir mülk ver ki; benden sonra hiç bir kimse ulaşamasın. Muhakkak ki en çok bağışta bulunan Sensin, Sen.
Bunun üzerine Biz de rüzgarı emrine verdik. Emri ile istediği yere kolayca giderdi.
Şeytanları da. Her bina ustasını ve dalgıcı da.
Demir halkalarla bağlı diğerlerini de.
Bu, bizim bağışımızdır. Artık ister hesabsızca ver, ister tut.
Doğrusu katımızda onun için yüksek bir makam ve güzel bir netice vardır.
Kulumuz Eyyub´u da hatırla. Hani Rabbına: Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azab verdi, diye seslenmişti.
Vur ayağını yere. İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su.
Katımızdan bir rahmet, akıl sahipleri için de bir öğüt olmak üzere ona, ailesini ve onlarla birlikte olanların bir mislini lutfettik.
Eline bir demet sap al da onunla vur ve yemini bozma. Biz, onu gerçekten sabırlı bulmuştuk. Ne iyi kuldu. Muhakkak ki o, Allah´a yönelirdi.
Kuvvetli ve basiretli kullarımız; İbrahim, İshak ve Ya´kub´u da hatırla.
Doğrusu Biz, onları ahiret yurdunu samimiyetle düşünen kimseler kıldık.
Ve gerçekten onlar, katımızda seçkinlerden ve hayırlılardandı.
İsmail´i, El-Yesa´ı ve Zülkifl´i de hatırla. Hepsi de iyilerdendir.
Bu bir zikirdir. Ve muhakkak ki muttakiler için güzel bir sonuç vardır.
Kapıları kendilerine açılmış Adn cennetleri.
Orada tahtlara yaslanmış olarak birçok meyveler ve içecekler isterler.
Yanlarında gözlerini yalnız eşlerine dikmiş aynı yaştan güzeller vardır.
İşte hesab günü için size vaadolunan budur.
Doğrusu bu, Bizim rızkımızdır, onun için bitip tükenme yoktur.
Bu böyle. Azgınlar için de sonucun en kötüsü vardır.
Cehennem. Oraya girerler. Ne kötü bir konaktır.
İşte şu, kaynar su ve irin. Tatsınlar onu.
Bunlara benzer daha başkaları da vardır.
İşte bu topluluk, sizinle beraber göğüs gerenlerdir. Rahat yüzü görmesin onlar. Muhakkak cehenneme gireceklerdir.
Dediler ki: Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin. Bizi buraya siz sürdünüz. Ne kötü bir duraktır burası.
Dediler ki: Rabbımız; bizi buraya kim sürdüyse ona ateşteki azabını kat kat arttır.
Ve dediler ki: Bizim kendilerini kötülerden saydığımız adamları niçin burada görmüyoruz?
Onları alaya almıştık. Yoksa şimdi gözlere görünmez mi oldular?
İşte bu, hakkın kendisidir. Cehennem ehlinin birbiriyle tartışması.
De ki: Ben, sadece bir uyarıcıyım. Vahid, Kahhar olan Allah´tan başka hiç bir ilah yoktur.
Göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların Rabbı Aziz´dir, Gafur´dur.
De ki: Bu, büyük bir haberdir.
Ama siz, ondan yüz çeviriyorsunuz.
Mele-i A´la´da olan tartışmalar hakkında benim bir bilgim yoktur.
Bana, sadece vahyolunur. Ben, ancak apaçık bir uyarıcıyım.
Hani Rabbın meleklere demişti ki: Ben, çamurdan bir insan yaratacağım.
Onu yapıp ruhumdan kendisine üflediğim zaman; derhal secde edin ona.
Bütün melekler topluca secde ettiler.
Yalnız İblis, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.
Buyurdu ki: Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden mi oldun?
Dedi ki: Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.
Buyurdu ki: Çık oradan. Şüphesiz sen, artık kovulmuş birisin.
Ve muhakkak ki din gününe kadar la´netim senin üzerinedir.
Dedi ki: Rabbım, diriltilecekleri güne kadar beni ertele.
Buyurdu ki: Sen, şüphesiz ertelenensin,
Belli bir vaktin gününe kadar.
Dedi ki: Senin izzetine yemin olsun ki ben, onların hepsini muhakkak azdırırım.
Ancak içlerinden ihlasa erdirilmiş kulların müstesna.
Buyurdu ki: İşte bu, haktır ve Ben, hakkı söylerim.
Muhakkak cehennemi seninle ve onlardan sana uyanların hepsiyle dolduracağım.
De ki: Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve ben, kendiliğimden bir şey iddia edenlerden de değilim.
Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. O zaman feryat ettiler, fakat kurtuluş vakti geçmişti.
Ve onlara kendilerinden bir uyarıcı gelmesi acayiplerine gitti (şaşırdılar). Ve kâfirler: "Bu çok yalancı bir büyücü." dediler.
İlâhları bir tek ilâh mı kılıyor? Muhakkak ki bu, gerçekten acayip (şaşılacak) bir şey.
Ve onlardan ileri gelenler: "Yürüyün! İlâhlarınıza karşı sabırlı (kararlı) olun. Muhakkak ki sizden istenen mutlaka budur." (diyerek) ayrıldılar.
Biz, diğer dînler içinde bunun gibi (bu konuda) bir şey (bütün ilâhların tek bir ilâh olduğunu) işitmedik. Bu sadece bir iftiradır.
Zikir, bizim aramızda ona mı indirildi? Hayır, onlar Benim Zikrim´den şüphe içindedirler. Hayır, onlar azabımı henüz tatmadılar.
Yoksa Azîz (yüce) ve Vehhab (çok bağışlayıcı ve lütufkâr) olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mı?
Ya da göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkü onlara mı ait? O zaman sebepler (yollar, vasıtalar) bulup yükselsinler.
(Onlar) burada hezimete uğramış olan fırkalardan meydana gelmiş bir ordudur.
Onlardan önce Nuh (A.S)´ın kavmi, Ad kavmi ve kazıklar sahibi firavun da yalanlamıştı.
Ve Semud kavmi, Lut (A.S)´ın kavmi ve Eyke halkı; işte onlar da (yalanlayan) fırkalardır.
Onların hepsi resûlleri, sadece yalanladı. Böylece ikabım (cezalandırmam) hak oldu.
Ve bunlar, kendileri için başka (hiç)bir fırsatın olmayacağı, tek bir sayhadan (çok şiddetli ses dalgasından) başka bir şey beklemiyorlar (gözlemiyorlar).
Ve: "Rabbimiz, hesap gününden önce bizim payımızı, bize acele ver." dediler.
Onların söylediklerine sabret, güç kuvvet sahibi kulumuz Davut (A.S)´ı zikret (hatırla). Muhakkak ki o, evvab idi (Allah´a ulaşmıştı).
Muhakkak ki Biz, dağları ona musahhar (emrine amade) kıldık. İşrak vakti ve akşam vakti onunla beraber tesbih ederlerdi.
Ve kuşları da birarada toplanmış olarak (ona musahhar kıldık). Onların hepsi, ona evvab idiler (yönelmişlerdi ve sığınmışlardı).
Ve onun mülkünü (idaresini) güçlendirdik. Ve ona, hikmet ve faslı hitap (hak ile bâtılı ayırıp adaletle hükmetme, hitap etme yeteneği) verdik.
Ve o hasımların (davacıların) haberi sana geldi mi? Mihraba (Davut A.S´ın ibadet ettiği yere) duvarın üstünden aşarak gelmişlerdi.
Davut (A.S)´ın yanına girdikleri zaman (Davut A.S) onlardan dehşete kapıldı (korktu). "Korkma! Birbirine haksızlık etmiş iki hasımız (davacıyız). Artık aramızda sen, hak ile hükmet. Aşırı gitme (haksızlık etme)! Bizi orta yola (adaletli çözüme) ulaştır."
Gerçekten bu benim kardeşim. Onun doksan dokuz koyunu var ve benim bir koyunum var. Buna rağmen "Ona beni kefil kıl (onu da bana ver)." dedi. Söyledikleri ile beni yendi.
(Davut A.S): "Andolsun ki, koyunlarının (arasına) senin koyununu istemekle sana zulmetti." dedi. Ve muhakkak ki ortaklardan çoğu, mutlaka birbirlerinin hakkına tecavüz ediyorlar. Âmenû olanlar (Allah´a ulaşmayı dileyenler) ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar hariç. Onlar ne kadar az! Ve Davut (A.S), onu imtihan ettiğimizi zannetti. Bunun üzerine Rabbinden mağfiret istedi ve rüku ederek secdeye kapandı. Ve Rabbine yöneldi (sözleriyle ve Rabbini görerek Allah´a ulaştı ve cevap aldı).
Böylece bu konuda ona mağfiret ettik. Muhakkak ki onun, katımızda mutlaka yüksek bir makamı ve güzel bir meabı (sığınağı) vardır.
Ey Davut! Muhakkak ki Biz, seni yeryüzünün halifesi kıldık. Bunun için insanlar arasında hak ile hükmet! Ve hevaya (nefse) tâbî olma! Aksi halde seni, Allah´ın yolundan saptırır. Muhakkak ki Allah´ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli azap vardır.
Ve gökyüzünü, arzı ve ikisi arasındaki şeyleri bâtıl (boşuna) yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Artık ateş sebebiyle (azap edilecekleri için) inkâr edenlerin vay haline.
Hiç âmenû olanları (Allah´a ulaşmayı dileyenleri) ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanları, yeryüzünde fesat çıkaranlarla ya da takva sahiplerini, facirlerle bir tutar mıyız?
Bu Mübarek Kitabı sana indirdik, âyetleri ile tedbir alsınlar ve ulûl´elbab tezekkür etsin diye.
Ve Davut (A.S)´a oğlu Süleyman´ı, armağan ettik. Ne güzel kul. Muhakkak ki o evvabtı (Allah´a ulaşmıştı).
Ona bir akşam vakti, koşmaya hazır, iyi cins atlar sunulmuştu.
Bunun üzerine dedi ki: "Muhakkak ki ben, (onları) Rabbimi zikrettiğim için hayır (hayra, daimî zikre ulaşanların) sevgisi ile seviyorum." (Atlar tozu dumana katıp koşarak toz) perdesinin arkasında kaybolunca.
"Onları bana geri getirin." (dedi). Sonra bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.
Ve andolsun ki Biz, Süleyman (A.S)´ı imtihan ettik. Ve onun kürsüsü (tahtı) üzerine ceset olarak ulaştırdık. Sonra yöneldi (ayrıldı).
"Rabbim, beni mağfiret et. Bana, benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir mülk bağışla (hediye et). Muhakkak ki Sen, Sen Vehhab´sın (çok bağışlayıcısın)." dedi.
Bunun üzerine rüzgârı ona musahhar (emre amade) kıldık. Onun emri ile dilediği yere hafif hafif eserek giderdi.
Ve şeytanları da hepsini ki, onlar bina yapanlar ve dalgıçlardır.
Ve diğerlerini (de) zincirlerle birbirine bağlı olarak (emre amade kıldık).
Bunlar bizim atâmızdır (ihsanımızdır, verdiklerimizdir). Artık dilediğine hesapsız ver veya verme.
Ve muhakkak ki onun, katımızda mutlaka yüksek bir makamı ve güzel bir meabı (sığınağı) vardır.
Ve kulumuz Eyüp (A.S)´ı zikret (hatırla). Rabbine şöyle seslenmişti: "Muhakkak ki şeytan, bana dert ve azap dokundurdu."
Ayağın ile (yere) vur. (İşte) bu serin, yıkanılacak ve içilecek su.
Ve Bizden bir rahmet ve ulûl´elbaba zikir olarak, ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha bağışladık.
Ve (Ey Eyüp!) eline bir demet sap al onunla vur, yeminini bozma. Muhakkak ki Biz, onu sabırlı bulduk. Ne iyi bir kuldu. Muhakkak ki o, Allah´a ulaşmıştı (ruhunu ölmeden evvel Allah´a ulaştırıp teslim etmişti).
Ve güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrâhîm (A.S)´ı, İshak (A.S)´ı ve Yâkub (A.S)´ı zikret.
Muhakkak ki Biz, onları (ahiret) yurdunu zikreden halis (kullar) olarak ihlâs sahibi kıldık.
Ve muhakkak ki onlar, katımızda, gerçekten "hayırlılardan ve seçilmişlerden"dir.
Ve İsmail (A.S)´ı ve İlyas (A.S)´ı ve Zülkifli (A.S)´ı da zikret. Hepsi hayırlı olanlardandır.
Bu (Kur´ân-ı Kerim), bir Zikir´dir. Ve muhakkak ki muttakiler (takva sahipleri) için sığınakların en güzeli (Allah´ın Zat´ı) vardır.
Kapıları onlara açılmış olan adn cennetleri vardır.
Orada yaslanıp oturarak pekçok meyve ve içecek isterler.
Ve onların yanlarında bakışlarını saklayan (yalnız eşlerine bakan), aynı yaşta kadınlar vardır.
Hesap günü konusunda size vaadedilen budur.
Muhakkak ki bu, gerçekten bizim tükenmez rızkımızdır.
(Cennettekilerin durumu) bu. Ve muhakkak ki azgınlar için elbette şerrli (kötü) bir meab (sığınak) vardır.
Cehennem, ona girerler. İşte o ne kötü bir döşektir.
(Cehennemdekilerin durumu) bu, böylece artık hamîmi (kaynar su) ve gassak´ı (irini) tatsınlar.
Ve onun şeklinden başka zevc ve zevceler (çifte azaplar da) vardır.
Bu grup da sizinle beraber (azaba) dayanacak olandır. Onlara merhaba yoktur. Muhakkak ki onlar ateşe girecek olanlardır.
"Hayır, asıl size merhaba yok. Onu bize siz takdim ettiniz (azaba uğramamıza sebep oldunuz). Artık (o) ne kötü bir karargâh (cehennem)." dediler.
"Rabbimiz, bunu bize kim takdim ettiyse (biz buraya kimin yüzünden geldiysek) ona, ateşte azabı kat kat arttır." dediler.
Ve (cehennemdekiler): "Biz niçin, şerrlilerden addettiğimiz adamları (burada cehennemde) görmüyoruz?" dediler.
Biz onları eğlence konusu edindik. Yoksa bakışlar(ımız) mı onlardan kaydı (ki onları göremedik)?
Muhakkak ki cehennem halkının bu çekişmesi kesinlikle gerçektir.
De ki: "Ben sadece uyarıcıyım. Vahid (tek), Kahhar (kahredici) olan Allah´tan başka bir İlâh yoktur."
Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi, Azîz´dir (yüce ve üstün), Gaffar´dır (çok mağfiret eden).
De ki: "O (Kur´ân), Büyük Bir Haber´dir."
Siz O´ndan yüz çevirenlersiniz.
Meleil Al´â´da onlar tartışırlarken benim bir bilgim yoktu.
Benim sadece apaçık bir nezir (uyarıcı) olduğum bana vahyolunuyor.
Rabbin meleklere: "Muhakkak ki Ben, tînden (nemli topraktan, balçıktan) bir insan yaratacağım." demişti.
Böylece onu sevva ettiğim ve onun içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın!
Bunun üzerine meleklerin hepsi birden secde etti.
İblis hariç ki, o kibirlendi ve kâfirlerden oldu.
(Allahû Tealâ): "Ey iblis! Ellerimle (kudretimle) halkettiğim şeye secde etmenden seni men eden (şey) nedir? Kibirlendin! Yoksa sen yücelerden mi oldun?" dedi.
(İblis): "Ben, ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten, onu tînden (nemli topraktan, balçıktan) yarattın." dedi.
(Allahû Tealâ): "Haydi oradan (cennetten) çık! Artık muhakkak ki sen, kovulmuş olanlardansın." dedi.
Ve muhakkak ki dîn gününe (kıyâmet gününe) kadar lânetim senin üzerinedir.
(İblis): "Rabbim öyleyse beas (yeniden dirilme) gününe kadar beni inzar et (bana mühlet ver)." dedi.
(Allahû Tealâ): "Öyleyse muhakkak ki sen, tehir edilenlerdensin." dedi.
Vakti malum olan (bilinen) güne kadar.
(İblis): "Bundan sonra Senin izzetine (andolsun ki) onların hepsini mutlaka azdıracağım." dedi.
Onlardan Senin muhlis kulların hariç.
(Allahû Tealâ): "İşte bu Hakk´tır. Ve Ben, hakkı söylerim." dedi.
Cehennemi mutlaka seninle ve onlardan sana tâbî olanların hepsiyle dolduracağım.
De ki: "Sizden ona (tebliğe) karşılık bir ecir (ücret) istemiyorum. Ve ben mütekelliflerden (mükellefiyet koyanlardan) değilim."
O (Kur´ân), ancak âlemlere Zikir´dir.
Ve onun haberini bir süre sonra mutlaka öğreneceksiniz.
Sad. Düşün öğüt ve uyarılarla dolu olan bu Kuran´ı!
Ama hakikati inkara şartlanmış olanlar, boş gurura kapılmış ve (bu sebeple) (doğru yolu bırakıp) yanlış ve eğri yollara sapmışlardır.
Onlardan önce kaç nesli (bu günahlarından dolayı) yok ettik! Ve artık kaçmalarının mümkün olmadığını anladıklarında (nasıl) yalvarıyorlardı (Bize)!
Şimdi bu (insanlar) aralarından bir uyarıcının çıkmasına şaşmaktadırlar; ve hakikati inkar edenler şöyle diyorlar: "O (sadece) bir büyücü, bir yalancıdır!
O, bütün ilahları (reddedip) bir (tek) ilah olduğunu mu iddia ediyor? Doğrusu, bu çok tuhaf bir şeydir!"
Liderleri öne atılır: "Pes etmeyin ve ilahlarınıza sımsıkı sarılmaya devam edin: yapılacak tek şey budur!"
Biz, yeni itikatların hiç birinde böyle (bir iddia) duymadık! Bu, (fani bir insanın) uydurmasından başka bir şey değildir!
Ne yani! (İlahi) uyarı, içimizden bir tek o´na mı indirildi?" Evet, onlar yalnız Benim uyarıma karşı şüphe içindeler. Evet, onlar henüz Benim azabımı tatmadılar.
Yoksa onlar, kudret ve lütuf sahibi olan Rabbinin rahmet hazinelerine sahip (olduklarını mı zanneder)ler?
Yoksa, göklerin ve yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin hükümranlığı onlara mı aittir? Öyleyse (akıllarına gelebilecek) her türlü vasıta ile (benzer ilahi bir makama) ulaşmayı denesinler (bakalım)!
(Fakat) işte bütün insanlar, ne kadar (sıkı şekilde) bir araya gelmiş olsalar da (hakikati kabule yanaşmazlarsa) yenilmeye mahkum olurlar.
Daha önce Nuh kavmi, ´Ad (kavmi) ve (sayısız) direkler üstünde duran çadırların sahibi Firavun (toplumu) da hakikati yalanladılar,
Semud (kabilesi) ve Lut kavmi ve (Medyen´in) yemyeşil vadilerinin sakinleri (de aynı şekilde hakikati yalanlamışlardı): Onların tümü (inkarda) birleştiler.
Hepsi de elçileri yalanladılar; ve bu nedenle cezamızı hak ettiler.
Ve onları, (şimdi hakikati inkar edenleri,) tek bir (bela) çığlığı beklemektedir. O, bir an bile gecikmeyecektir.
Onlar (alaylı bir şekilde): "Ey Rabbimiz!" derler, "Hesap Günü´nden önce payımıza düşen (cezayı) hemen ver bize!"
(Ama sen, yine,) onların söyledikleri her şeye sabırla katlan ve güçlü bir iradeye sahip bulunan kulumuz Davud´u hatırla! O, her zaman Bize yönelirdi:
(ve bunun için,) her sabah ve her akşam sınırsız kudret ve egemenliğimizi anarken dağları o´na eşlik ettirirdik,
ve (aynı şekilde) bölük bölük kuşları da. Bunlar (hep birlikte) O´na, (kendilerini yaratmış olana,) tekrar tekrar yönelirlerdi.
Biz de (buna karşılık) o´nun otoritesini güçlendirmiş ve kararlarında hikmet ve basiret üzere olmasını sağlamıştık.
Davacıların kıssasından haberin oldu mu? (Davud´un ibadet ettiği) mabedin duvarlarına tırmanan (iki kişinin kıssasından)?
Davud, onları yanında görünce telaşlanıp korktu; bunun üzerine: "Korkma!" dediler, "Biz (sadece) iki davacıyız. Birimiz ötekinin hakkına tecavüz etti, şimdi aramızda adaletle karar ver, doğrudan ayrılma ve (ikimize) dürüstlük yolunu göster".
"Bu benim kardeşim: Onun doksandokuz koyunu var, benimse (sadece) bir koyunum; buna rağmen, ´onu bana ver´ dedi ve bu tartışmada bana zorla dediğini yaptırdı".
(Davud) dedi ki: "Bu (adam) senin koyununu kendininkiler arasına katmayı istemekle sana haksızlık yapmış! Zaten yakınların çoğu birbirlerine aynı şeyi yaparlar, (Allah´a) inanıp doğru ve yararlı işler yapanlar hariç. Böylesi de ne kadar az!" Davud, (bunları söylerken) Bizim kendisini sınadığımızı (birden) anladı; bunun üzerine Rabbinden günahını bağışlamasını diledi, secdeye kapandı ve tevbe ederek O´na yöneldi.
Biz de bu (günahı)nı bağışladık, (öteki dünyada) o´nu Bizim yakınlığımız ve menzillerin en güzeli beklemektedir.
(Ve şöyle dedik:) "Ey Davud! Seni (bir Peygamber ve böylece) yeryüzündeki halifemiz kıldık: öyleyse insanlar arasında adaletle hükmet, boş arzu ve heveslere uyma, sonra onlar seni Allah yolundan saptırır. Allah yolundan sapanları ise, Hesap Günü´nü unuttuklarından dolayı şiddetli bir azap bekler!"
Ve Biz, hakikati inkar edenlerin sandığı gibi, göğü ve yeri ve ikisi arasındaki şeyleri bir amaç ve anlamdan yoksun yaratmadık. Vay hallerine (cehennem) ateşindeki o inkarcıların!
(Yoksa,) inanıp doğru ve yararlı işler yapanları yeryüzünde bozgunculuk yapanlarla bir mi tutsaydık? Allah´a karşı sorumluluklarının bilincinde olanları yoldan sapmışlarla bir mi tutsaydık?
(Ey Muhammed!) Sana indirdiğimiz bu kutsal ilahi kelam(da her şeyi açıkladık ki) insanlar onun mesajı üzerinde iyice düşünsünler ve akıl iz´an sahipleri ondan ders alsınlar.
Ve biz Davud´a (oğul olarak) Süleyman´ı armağan ettik; o, ne güzel bir kul(umuz oldu)! O, her zaman Bize yönelirdi.
(Ve) akşama doğru soylu koşu atları önüne getirildiğinde (bile),
"Ben güzel olan her şeyi severim, çünkü Rabbimi bana hatırlatır!" derdi; (atlar koşarak uzaklaşıp) gözden kayboluncaya kadar (bu sözleri tekrarladı. Daha sonra,)
"Onları bana getirin!" (diye emretti) ve bacakları ile boyunlarını (şefkatle) sıvazlamaya başladı.
Fakat (daha önce) Süleyman´ı tahtının üzerine bir ceset koymak suretiyle denemiştik; bunun üzerine (Bize) yönelmiş (ve)
"Rabbim!" demişti, "Günahlarımı affet, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver; çünkü sen lütuf sahibisin!"
Bunun üzerine rüzgarı o´nun emrine verdik ki o´nun direktifi ile istediği yöne doğru kolayca essin;
bütün bozguncu güçleri de (o´nun hizmetine verdik), her tür yapı ustasını ve dalgıcı;
ve zincirlerle birbirlerine bağlanmış diğerlerini.
(Ve ona dedik:) "Bu Bizim hediyemizdir, onu hiçbir hesap yapmadan başkalarına dilediğin gibi vermen yahut elinde tutman sana kalmıştır!"
Kuşkusuz o´nu (öteki dünyada) Bizim yakınlığımız ve menzillerin en güzeli beklemektedir.
Kulumuz Eyyub´u da hatırla, o´nun Rabbine şöyle seslendiğini: "Şeytan bana (tam bir) bıkkınlık ve azap vermektedir!"
(Bunun üzerine kendisine:) "Ayağını (yere) vur: İşte yıkanabileceğin ve içebileceğin bir soğuk su!" dedik.
Ona katımızdan bir rahmet ve bütün akıl iz´an sahiplerine bir uyarı olmak üzere mevcut nüfuslarını iki katına çıkaran yeni bir nesil armağan ettik.
(Ve sonunda o´na dedik ki:) "Şimdi eline bir demet ot al, onunla vur ve yeminini yerine getir!" Gerçekten Biz o´nu sıkıntılara karşı sabırlı gördük. O, ne güzel bir kulumuzdu, daima Bize yönelirdi!
(Hepsi de) güçlü bir iradeye ve keskin bir kavrayış yeteneğine sahip olan İbrahim, İshak ve Yakub´u hatırla:
Biz onları arı duru bir düşünce aracılığıyla temizledik. Öteki dünyayı gözetme (düşüncesiyle).
Ve Bizim nezdimizde onlar gerçekten seçkin, hayırlı kimseler arasındaydılar.
İsmail´i, Elyesa´yı ve (onlar gibi) kendisini (Bize) adayan herkesi an! Onların tümü hayırlı kimselerdi!
BU, (Allah´a inananlar için) bir uyarıdır. Çünkü, Allah´a karşı sorumluluk bilinci duyanları bütün menzillerin en güzeli beklemektedir:
Kapıları ardına kadar açık sonsuz mutluluk, esenlik bahçeleri,
orada uzanıp dinlenecekler; (ve) her tür meyveyi ve içeceği, (serbestçe) isteyebilecekler,
Bu, (dürüst ve erdemliler içindir); doğruluk ve dürüstlük sınırlarını aşanları ise en kötü bir akibet beklemektedir.
Onlar cehennemi tadacaklar, ne feci bir meskendir o!
Bu, (işte böyleleri içindir,) öyleyse bırak tatsınlar: yakıcı bir ümitsizlik ve buz gibi bir karanlık,
ve aynı cinsten azap üstüne azap!
(Ve onlar birbirlerine soracaklar: "Gördünüz mü) sizinle birlikte körükörüne (günaha) dalan bu kalabalığı? Rahat yüzü görmesin onlar! Elbet onlar (da) ateşi tadacaklar!"
(Ve) onlar, (ayartılmış olanlar,) feryad edecekler: "Hayır, asıl (sorumlu) sizsiniz! Siz rahat yüzü görmeyin! Bunu başımıza getiren sizsiniz: Ne kötü bir yer burası!"
(Ve) "Ey Rabbimiz!" diye yalvaracaklar, "Bunu kim başımıza getirdiyse onun ateş içindeki azabını kat kat artır!"
Ve ekleyecekler: "Nasıl olur da (dünyada) çarpılmış olanlar arasında saydıklarımızı(n hiç birini) burada görmeyiz,
(ve) kendileriyle alay ettiklerimizin? Yoksa (onlar burada da) biz mi göremiyoruz?
Cehennem sakinlerinin karşılıklı çekişmeleri (ve şaşkınlıkları) işte böyle sürüp gidecek!
De ki (ey Muhammed): "Ben yalnızca bir uyarıcıyım; bütün mevcudat üzerinde mutlak otorite sahibi olan Tek Allah´tan başka ilah yoktur;
göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin Rabbi, kudret sahibi ve çok bağışlayıcı!"
De ki: "Bu, muazzam bir mesajdır:
(nasıl) ondan yüz çevirirsiniz?"
(De ki ey Muhammed:) "(İnsanın yaratılışına) karşı çıktıklarında yüce topluluk(ta neler olup bittiği) hakkında bilgi sahibi değildim;
o, (Allah) tarafından bana vahyedilmemiş olsaydı ben de (size) apaçık bir uyarıda bulunamazdım!"
(Nitekim) o zaman, Rabbin meleklere demişti: "Ben balçıktan bir insan yaratacağım;
ona en uygun biçimi verip Kendi ruhumdan kattığım zaman onun önünde yere kapanın!"
Bunun üzerine bütün melekler yere kapandılar,
yalnız İblis kapanmadı: O küstahça böbürlendi ve (böylece) hakikati inkar edenlerden oldu.
(Allah): "Ey İblis!" dedi, "Kendi ellerimle yarattığım şu (varlığın önünde) yere kapanmaktan seni alıkoyan nedir? (Başka bir yaratık önünde boyun eğmeyecek kadar) kibirli misin, yoksa (yalnız) kendisini üstün görenlerden misin?"
(İblis): "Ben ondan daha üstünüm!" diye cevap verdi, "Beni ateşten, onu ise balçıktan yarattın".
(Allah) "Öyleyse" dedi, "bu (meleklik konumu)ndan çık git; çünkü sen artık gözden düşmüş/kovulmuş birisin.
Ve benim lanetim Hesap Günü´ne kadar senin üzerinde olacaktır!"
(İblis) "Ey Rabbim!" dedi, "O halde herkesin dirileceği Güne kadar bana mühlet ver!"
(Allah) "Peki, (öyle olsun)!" dedi, "Sen mühlet verilenlerden oldun,
zamanı (yalnız Benim tarafımdan) bilinen Güne kadar".
(Bunun üzerine İblis): "Senin kudretine andolsun ki, onların tümünü şiddetli bir sapıklığa sürükleyeceğim!" dedi,
"Senin ihlaslı kulların dışında (tümünü)"
(Allah,) "O zaman, gerçek şudur!" buyurdu, "ve Ben bu gerçeği söylüyorum:
Cehennemi seninle ve sana uyanlarla dolduracağım!"
De ki (ey Peygamber!): "Bu (mesaj) için sizden hiçbir karşılık istemiyorum; ve ben sahip olmadığı şeyleri iddia edenlerden değilim.
Bu (ilahi kelam), bütün alemler için ancak bir öğüt ve uyarıdır.
Ve onun anlamını bir süre sonra mutlaka kavrayacaksınız!"
Sâd, şeref ve şan sahibi olan Kur´an hakkı için (iş o kâfirlerin dedikleri gibi değildir).
Belki o kâfir olanlar, bir gurur ve muhalefet içindedirler.
Onlardan evvel nice kavimleri helâk ettik, çağırışmaya başladılar. Artık kurtuluş vakti değildi.
(4-5) Ve kendilerine içlerinden bir korkutucunun gelmesinden dolayı taaccübe düştüler ve o kâfirler dedi ki: «Bu, bir yalancı sâhirdir.» «İlâhları bir ilâh mı kılmış? Şüphe yok bu, elbette pek ziyâde acaip bir şey.»
(4-5) Ve kendilerine içlerinden bir korkutucunun gelmesinden dolayı taaccübe düştüler ve o kâfirler dedi ki: «Bu, bir yalancı sâhirdir.» «İlâhları bir ilâh mı kılmış? Şüphe yok bu, elbette pek ziyâde acaip bir şey.»
Onlardan bir gürûh, «Yürüyünüz ve ilâhlarınızın üzerine sabrediniz, şüphe yok ki, irâde edilmiş şey budur,» diye çıkıp gittiler.
«Biz bunu son millette işitmedik. Bu bir uydurmadan başka değil.»
«O Kur´an, bizim aramızda O´nun üzerine mi indirilmiştir?» (dediler). Hayır. O münkirler Benim vahyimden tereddütler içindedirler. Hayır. Azabımı henüz tatmadılar.
Yoksa onların yanında mıdır, her şeye galip, çokça bağışlayıcı olan Rabbinin rahmet hazineleri?
Yoksa göklerin ve yerin ve aralarındakilerin mülkü onlar için midir? (Öyle ise) Sebepler içinde yükseliversinler.
(11-12) Onlar burada muhtelif tâifelerden inhizama uğramış bir ordudur. Onlardan evvel Nûh kavmi ve Âd ve demir kazıklar sahibi olan Fir´avun (peygamberleri) tekzîp etmişti.
(11-12) Onlar burada muhtelif tâifelerden inhizama uğramış bir ordudur. Onlardan evvel Nûh kavmi ve Âd ve demir kazıklar sahibi olan Fir´avun (peygamberleri) tekzîp etmişti.
(13-14) Ve Semûd ve kavm-i Lût ve Eyke ahalisi de (tekzîp etmişlerdi). İşte bunlar, o tâifelerdir. Başka değil, hepsi de peygamberleri tekzîp ettiler de artık azabım hak oldu.
(13-14) Ve Semûd ve kavm-i Lût ve Eyke ahalisi de (tekzîp etmişlerdi). İşte bunlar, o tâifelerdir. Başka değil, hepsi de peygamberleri tekzîp ettiler de artık azabım hak oldu.
Bunlar da kendisi için bir deve sağılacağı kadar bile geç kalmayacak bir tek sayhadan başkasını beklemiyorlar.
Ve dediler ki: «Ey Rabbimiz! Bizim için amel defterimizi hesap gününden evvel çabucak ver.»
Dediklerine karşı sabret ve kulumuz kuvvet sahibi Dâvûd´u yâd et, şüphe yok ki, o, çok (Hakk´a) dönen bir zât idi.
Muhakkak ki, dağları musahhar kıldık, O´nunla beraber akşamleyin ve kuşluk vakti tesbih ederlerdi.
Kuşları da toplanmış olarak (O´na tâbi kıldık). Hepsi de O´na rücu ediciler idi.
Ve O´nun mülkünü kuvvetlendirmiştik ve O´na hikmet ve fasl-ı hitap vermiş idik.
Ve sana o davacıların haberi geldi mi? O vakit ki, ibadetgâha tırmanıp çıkmışlardı.
O vakit te ki, Dâvûd´un karşısına girmişlerdi de, onlardan korkuya düşmüştü. Dediler ki: «Korkma, iki davacı ki, bazımız bazısı üzerine tecavüz etmiş oldu. Artık sen aramızda hak ile hükmet, gadr etme ve bizi doğru yolun ortasına sevket.»
«Muhakkak ki şu, benim kardeşimdir. Onun doksandokuz dişi koyunu vardır. Benim için ise bir dişi koyun var. Öyle iken, «Onu bana bırak,» dedi ve beni konuşmada mağlup etti.»
Dâvud aleyhisselâm dedi ki: «Elbette senin bir koyununu kendi koyunlarına istemesiyle sana zulmetmiş oldu. Ve muhakkak ki, mal ortaklarından birçokları mutlaka bazıları bazısı üzerine tecavüz etmektedir. Ancak, imân edenler ve sâlih amellerde bulunanlar müstesna. Onlar da ne kadar az!» Ve Dâvud sandı ki muhakkak Biz onu bir imtihana tâbi tutmuş olduk. Hemen Rabbine istiğfarda bulundu ve rükû edici olarak yere kapandı ve Hakk´a rücu etti.
(25-26) Artık bunun için O´nu yarlığadık ve şüphe yok ki, O´nun için Bizim katımızda elbette bir yakınlık vardır ve bir akıbet güzelliği vardır. Ey Dâvûd! Şüphe yok ki, Biz seni yeryüzünde halife kıldık. Artık nâs arasında hak ile hükmet ve hevâya tâbi olma, sonra seni Allah´ın yolundan şaşırtır. Muhakkak o kimseler ki, Allah yolundan saparlar, onlar için hesap gününü unutmuş oldukları için bir şiddetli azap vardır.
(25-26) Artık bunun için O´nu yarlığadık ve şüphe yok ki, O´nun için Bizim katımızda elbette bir yakınlık vardır ve bir akıbet güzelliği vardır. Ey Dâvûd! Şüphe yok ki, Biz seni yeryüzünde halife kıldık. Artık nâs arasında hak ile hükmet ve hevâya tâbi olma, sonra seni Allah´ın yolundan şaşırtır. Muhakkak o kimseler ki, Allah yolundan saparlar, onlar için hesap gününü unutmuş oldukları için bir şiddetli azap vardır.
Ve göğü ve yeri ve bunların arasında olanları beyhûde yere yaratmadık. Bu, küfre düşenlerin zannıdır. Artık küfre düşmüş olanlara ateşten bir helâk vardır.
Ya imân edenleri ve sâlih sâlih amellerde bulunanları yeryüzünde fesada çalışıp duranlar gibi kılar mıyız? Ya muttakîleri günahkârlar gibi kılar mıyız?
Bu bir kitaptır ki, O´nu sana indirdik, mübarektir. Âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri ibret alsınlar diye.
Ve Davûd için Süleyman´ı bağışladık. Ne güzel kul! Şüphe yok ki, O (Hakk´a) dönücü idi.
O vakti ki, O´na süratle yürür durur hâlis atlar, öğleden sonra gösterilmişti.
Dedi ki: «Ben Rabbimin zikrinden dolayı hayrı severcesine (o atları) seviverdim.» Nihâyet (güneş veya atlar) hicap ile gizlenmiş oldu.
Dedi ki: «Onları bana iade ediniz.» Hemen bacaklarını ve boyunlarını silip okşadı.
Andolsun ki, Süleyman´ı bir fitneye düşürdük ve tahtının üzerine bir ceset olarak bıraktık. Sonra tekrar (tahtına) dönüverdi.
Dedi ki: «Yarabbi! Bana mağfiret buyur ve bana bir mülk bağışla ki, benden sonra hiçbir kimseye lâyık olmasın. Şüphe yok ki, Sen´sin çok bağışlayan, Sen.»
(36-37) Artık onun için rüzgarı musahhar kıldık, O´nun emriyle dilediği yere mülâyemetle akar giderdi. Şeytanları da, herbir bina yapıcı ve dalgıç olanı da (musahhar kıldık).
(36-37) Artık onun için rüzgarı musahhar kıldık, O´nun emriyle dilediği yere mülâyemetle akar giderdi. Şeytanları da, herbir bina yapıcı ve dalgıç olanı da (musahhar kıldık).
Başkalarını da bukağılarda bağlı oldukları halde (musahhar kıldık).
(Dedik ki:) «Bu Bizim ihsanımızdır. Artık dilediğine hesapsız ikram et ve tutuver.»
Ve şüphe yok ki, onun için Bizim indimizde bir yakınlık ve bir de dönülecek yer güzelliği vardır.
Kulumuz Eyyûb´u da yâd et. O vakit ki, Rabbine nidâ etti: «Şüphe yok ki, şeytan bana bir meşakkat ile ve bir elem ile dokundu (dedi).»
Târaf-ı ilâhi´den de denildi ki, «Ayağın ile çarpıver, işte bu, soğuk, yıkanılacak ve içilecek bir su.»
Ve O´na tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir ibret olmak üzere ehlini, hem de onlar ile beraber onların bir mislini bağışladık.
(Ve O´na emrolundu ki) Eline otlardan bir küçük demet al, sonra onunla vur ve yeminini bozmuş olma. Muhakkak ki, Biz O´nu bir sabredici bulduk. Ne güzel kul! Şüphe yok ki, o (Hakk´a) dönendir.
(45-46) Ve kuvvetler ve basiretler sahipleri olan kullarımız İbrahim´i ve İshak´ı ve Ya´kub´u da an. Şüphe yok ki, Biz onları dar-ı ahireti düşünme hasletiyle mümtaz, ihlâs sahipleri kılmıştık.
(45-46) Ve kuvvetler ve basiretler sahipleri olan kullarımız İbrahim´i ve İshak´ı ve Ya´kub´u da an. Şüphe yok ki, Biz onları dar-ı ahireti düşünme hasletiyle mümtaz, ihlâs sahipleri kılmıştık.
Ve muhakkak ki, onlar Bizim nezdimizde elbette ki seçilmişlerden, hayırlılardandır.
Ve İsmail´i ve Elyesa´yı ve Zülkifl´i de yâd et ve hepsi de hayırlılardandır.
(49-50) İşte bu, bir şereftir. Ve şüphe yok ki, muttakîler için elbette güzel bir varılacak yer de vardır. Adn cennetleridir. Onlar için kapıları açılmış olarak.
(49-50) İşte bu, bir şereftir. Ve şüphe yok ki, muttakîler için elbette güzel bir varılacak yer de vardır. Adn cennetleridir. Onlar için kapıları açılmış olarak.
Orada (koltuklara) yaslanıcılardır. Orada birçok meyveler ve içilecek şeyler isteyeceklerdir.
Ve onların yanlarında gözlerini (kocalarına dikmiş, yaşları müsavî) dilberler vardır.
(53-55) İşte hesap günü için vaad olunmuş olduğunuz şeyler bunlardır (denilecektir). Şüphe yok ki bu, elbette Bizim rızkımızdır. Bunun için bir tükenmek yoktur. Bu, böyle ve şüphe yok ki, azgınlar için de elbette dönüp gidilecek bir yaramaz yer vardır.
(53-55) İşte hesap günü için vaad olunmuş olduğunuz şeyler bunlardır (denilecektir). Şüphe yok ki bu, elbette Bizim rızkımızdır. Bunun için bir tükenmek yoktur. Bu, böyle ve şüphe yok ki, azgınlar için de elbette dönüp gidilecek bir yaramaz yer vardır.
(53-55) İşte hesap günü için vaad olunmuş olduğunuz şeyler bunlardır (denilecektir). Şüphe yok ki bu, elbette Bizim rızkımızdır. Bunun için bir tükenmek yoktur. Bu, böyle ve şüphe yok ki, azgınlar için de elbette dönüp gidilecek bir yaramaz yer vardır.
(56-58) Cehennem vardır. Ona yaslanacaklardır. Artık ne fena döşek. İşte o. Artık onu tatsınlar. Son derece sıcaktır ve gövdelerden çıkan irindir. Ve onun şeklinden başkaca da çiftler vardır.
(56-58) Cehennem vardır. Ona yaslanacaklardır. Artık ne fena döşek. İşte o. Artık onu tatsınlar. Son derece sıcaktır ve gövdelerden çıkan irindir. Ve onun şeklinden başkaca da çiftler vardır.
(56-58) Cehennem vardır. Ona yaslanacaklardır. Artık ne fena döşek. İşte o. Artık onu tatsınlar. Son derece sıcaktır ve gövdelerden çıkan irindir. Ve onun şeklinden başkaca da çiftler vardır.
(59-61) Şunlar, sizinle beraber (ateşe) dalıvermiş bir gürûhtur. Onlara bir merhaba yok. Muhakkak ki, onlar ateşe gidicilerdir. (Onlar da) Derler ki: «Hayır. Sizlersiniz (O bedduaya daha müstehak). Sizin için merhaba yoktur, belki o küfrü bizim için siz takdim ettiniz. Artık ne fena karargâh (O ateş!)» Derler ki: «Ey Rabbimiz! Bize bunu kim takdim etti ise imdi onun için ateşte azabı kat kat artır.»
(59-61) Şunlar, sizinle beraber (ateşe) dalıvermiş bir gürûhtur. Onlara bir merhaba yok. Muhakkak ki, onlar ateşe gidicilerdir. (Onlar da) Derler ki: «Hayır. Sizlersiniz (O bedduaya daha müstehak). Sizin için merhaba yoktur, belki o küfrü bizim için siz takdim ettiniz. Artık ne fena karargâh (O ateş!)» Derler ki: «Ey Rabbimiz! Bize bunu kim takdim etti ise imdi onun için ateşte azabı kat kat artır.»
(59-61) Şunlar, sizinle beraber (ateşe) dalıvermiş bir gürûhtur. Onlara bir merhaba yok. Muhakkak ki, onlar ateşe gidicilerdir. (Onlar da) Derler ki: «Hayır. Sizlersiniz (O bedduaya daha müstehak). Sizin için merhaba yoktur, belki o küfrü bizim için siz takdim ettiniz. Artık ne fena karargâh (O ateş!)» Derler ki: «Ey Rabbimiz! Bize bunu kim takdim etti ise imdi onun için ateşte azabı kat kat artır.»
Ve (azgınlar) derler ki: «Bize ne oluyor ki, birtakım erkekleri görüyoruz ki, biz onları en şerli kimselerden sayar idik?»
«Biz onları maskaraya alırdık. Yoksa onlardan gözler kaydı mı?»
Şüphe yok ki, bu, (haber verilen şey) elbette sabittir. O ateş ehlinin birbiriyle husumeti (muhakkaktır).
(65-66) De ki: «Ben şüphe yok, ancak bir korkutucuyum ve vâhid, kahhâr olan Allah´tan başka ilâh yoktur. Göklerin ve yerin ve bunların aralarında bulunanların Rabbi (O´dur). O her şeye galip, çok yarlığayıcı olandır.»
(65-66) De ki: «Ben şüphe yok, ancak bir korkutucuyum ve vâhid, kahhâr olan Allah´tan başka ilâh yoktur. Göklerin ve yerin ve bunların aralarında bulunanların Rabbi (O´dur). O her şeye galip, çok yarlığayıcı olandır.»
(67-68) De ki: «Bu (Kur´an) pek büyük bir haberdir. Siz ondan yüz çeviriyorsunuz.»
(67-68) De ki: «Bu (Kur´an) pek büyük bir haberdir. Siz ondan yüz çeviriyorsunuz.»
«Benim için Mele-i Âlâ´ya mübahasede bulunur oldukları zamana (ait) bir bilgi yoktu.»
(70-71) «Bana vahyolunmuyor, ancak ben şüphe yok bir apaçık korkutucu olduğum için (vahyolunuyor).» Ve yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere demişti ki: «Şüphe yok, Ben çamurdan bir beşer yaratıcıyım.»
(70-71) «Bana vahyolunmuyor, ancak ben şüphe yok bir apaçık korkutucu olduğum için (vahyolunuyor).» Ve yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere demişti ki: «Şüphe yok, Ben çamurdan bir beşer yaratıcıyım.»
«İmdi O´nun yaradılışını tamamladığım ve içerisine ruhumdan üfürdüğüm zaman hemen onun için secde ediciler olarak yere kapanın.»
(73-74) Bunun üzerine melekler hepsi de cümleten secde ediverdiler. İblis müstesna. O böbürlenmek istedi ve kâfirlerden oldu.
(73-74) Bunun üzerine melekler hepsi de cümleten secde ediverdiler. İblis müstesna. O böbürlenmek istedi ve kâfirlerden oldu.
(75-76) (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni ne şey alıkoydu? Kibirlenmek mi istedin, yoksa sen yükseklerden mi oldun?» (İblis) Dedi ki: «Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın.»
(75-76) (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni ne şey alıkoydu? Kibirlenmek mi istedin, yoksa sen yükseklerden mi oldun?» (İblis) Dedi ki: «Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın.»
(77-78) (Allah Teâlâ da) Buyurdu ki: «Hemen oradan çıkıver. Çünkü sen şüphe yok ki, koğulmuşsundur. Ve muhakkak ki, lânetim Kıyâmet gününe kadar senin üzerinedir.»
(77-78) (Allah Teâlâ da) Buyurdu ki: «Hemen oradan çıkıver. Çünkü sen şüphe yok ki, koğulmuşsundur. Ve muhakkak ki, lânetim Kıyâmet gününe kadar senin üzerinedir.»
(İblis de) Dedi ki: «Yarabbi! Öyle ise bana ba´s olunacakları güne kadar mühlet ver.»
(Cenâb-ı Hak da) Buyurdu ki: «Haydi, sen muhakkak ki, mühlet verilenlerdensin.»
(81-83) «O malum vakit gününe kadar.» (İblis de) Dedi ki: «Senin izzetine yemin ederim ki, elbette onların hepsini azdıracağım. Ancak onlardan ihlasa erdirilmiş olan kulların müstesna».
(81-83) «O malum vakit gününe kadar.» (İblis de) Dedi ki: «Senin izzetine yemin ederim ki, elbette onların hepsini azdıracağım. Ancak onlardan ihlasa erdirilmiş olan kulların müstesna».
(81-83) «O malum vakit gününe kadar.» (İblis de) Dedi ki: «Senin izzetine yemin ederim ki, elbette onların hepsini azdıracağım. Ancak onlardan ihlasa erdirilmiş olan kulların müstesna».
(84-86) (Hak Teâlâ da) buyurdu ki: «İmdi bu doğru ve şu hakikati söyleyeyim ki, elbette cehennemi senden ve onlardan, sana tâbi olanlardan, hepsinden dolduracağım.» De ki: «Onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum ve ben tekellüfçülerden de değilim.»
(84-86) (Hak Teâlâ da) buyurdu ki: «İmdi bu doğru ve şu hakikati söyleyeyim ki, elbette cehennemi senden ve onlardan, sana tâbi olanlardan, hepsinden dolduracağım.» De ki: «Onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum ve ben tekellüfçülerden de değilim.»
(84-86) (Hak Teâlâ da) buyurdu ki: «İmdi bu doğru ve şu hakikati söyleyeyim ki, elbette cehennemi senden ve onlardan, sana tâbi olanlardan, hepsinden dolduracağım.» De ki: «Onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum ve ben tekellüfçülerden de değilim.»
(87-88) «O (Kur´an) başka değil, bütün âlemler için bir mev´izedir. Ve andolsun ki, onun haber verdiğini bir müddet sonra elbette bilmiş olacaksınız.»
(87-88) «O (Kur´an) başka değil, bütün âlemler için bir mev´izedir. Ve andolsun ki, onun haber verdiğini bir müddet sonra elbette bilmiş olacaksınız.»
(Kâfirler) Bu Kur´ân´ı onda şüpheye yer verecek herhangi bir taraf olduğundan değil, ama asıl kendileri Allah´a karşı kibir ve muhalefet taşıdıkları için inkâr ediyorlar
Biz onlardan önce nice nesilleri silip süpürdük. O zaman ne çığlıklar, ne feryatlar kopardılar! Ama kurtuluş zamanı çoktan geçmişti!
İçlerinden kendilerini uyarıp irşad edecek birinin gelmesine her nedense şaşırdılar ve o kâfirler: "Bu bir sihirbaz, bir yalancı! İşte tutmuş bunca ilahı bir tek ilah yapmış! Bu gerçekten şaşılacak, çok tuhaf bir şey!" dediler.
İçlerinden önde gelen eşraf takımı derhal harekete geçip "Hâla mı duruyorsunuz, kalkın yürüyüp gösteri yapın ve ilahlarınız konusunda direnip dayanacağınızı ilan edin! Bu, cidden yapılması gerken bir şeydir!" dediler
"Doğrusu biz bu tevhid inancını son dinde de görmedik. Bu sırf bir uydurma!
Biz bu kadar eşraf dururken, kitap gönderilecek bir o mu kalmış!" Hayır, hayır! Onlar Benim buyruklarım hakkında tam bir şüphe içindedirler, doğrusu onlar azabımı henüz tatmadılar.
O mutlak galip, her nimeti ve özellikle peygamberliği dilediğine ihsan eden Rabbinin rahmet hazineleri yoksa onların mı yanında?
Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasında olan varlıkların hakimiyet ve yönetimi onlara mı ait? Haydi, ellerinden geliyorsa sebep ve vasıtalarını temin etsinler de göğe çıksınlar (âlemi oradan yönetsin, vahyi de isteklerine göre indirsinler!
Bunu yapmaları şöyle dursun, onlar birtakım döküntü bölüklerden oluşup buracıkta bozguna uğratılacak bozuk bir ordu
Onlardan önce Nûh, Âd toplumları ve ordular sahibi Firavun toplumu da Peygamberleri yalancı saydılar.Semûd ve Lût toplumları, Eykeliler de öyle yaptılar. İşte bunlar, peygamberlere karşı toplanan hiziplerdi
Bunların her biri peygamberlere yalancı demiş ve cezalarını hak etmişlerdi
Onların kabirlerden dirilmeleri sadece bir tek çağrıya bakar. Ses yayılır yayılmaz hemen kalkarlar
Bir de o kâfirler alayla şöyle dediler: "Ey bizim Rabbimiz, bizim azap payımızı hesap günü gelmeden çabuklaştır.
Onlar ne derlerse desinler sen sabret ve güçlü kuvvetli bir kulumuz olan Davud´u hatırla. Çünkü o daima Allah´a yönelirdi
Biz sabah akşam kendisiyle zikir ve ibadet etmeleri için dağları, toplu haldeki kuşları onun hizmetine vermiştik. Her biri onun âhengine katılır, beraber zikrederlerdi.
Biz onun hakimiyetini güçlendirdik, ona hikmet, nübüvvet, isabetli karar verme ve meramını güzelce ifade etme kabiliyeti verdik
O mahkemeleşen hasımların olayından haberin oldu mu? Onlar mâbedin duvarına tırmanıp Davud´un yanına birden girince o, onlardan ürktü. Onlar da "Korkma! dediler, biz sadece birbirimize hakkı geçen iki dâvalıyız.Senden dileğimiz: Aramızda adaletle hükmet, haktan uzaklaşma ve bize tam doğruyu göster."
"Benim şu (din) kardeşimin doksan dokuz koyunu var, benimse bir tek koyunum! Böyle iken "onu da bana bırak!" dedi ve çenesiyle beni bastırdı.
Dâvud: "Doğrusu, senin tek koyununu, kendi koyunlarına katmak istemekle o sana haksızlık etmiştir. Zaten malda ortak olanların çoğu birbirlerine haksızlık ederler. Ancak gerçekten iman edip makbul ve güzel davranışlarda bulunanlar böyle yapmazlar. Onlar da o kadar azdır ki!"Davud kendisini imtihan ettiğimizi anladı, derhal Rabbinden mağfiret diledi, eğilip secdeye kapandı ve Allah´a yöneldi
Onun bu hatasını bağışladık. Muhakkak ki onun Bize yakınlığı ve güzel bir âkıbeti vardır
"Davud! Biz seni ülkede hükümdar yaptık, sen de insanlar arasında adaletle hükmet, keyfine uyma ki seni Allah yolundan saptırmasın. Allah yolundan sapanlara hesap gününü unuttukları için, şiddetli bir azap vardır
Biz göğü, yeri ve ikisinin arasındaki varlıkları gayesiz, boşuna yaratmadık. Bu sadece kâfirlerin bir zannı ve iddiasıdır. Artık o ateşten vay haline o kâfirlerin
Biz hiç, iman edip makbul ve güzel iş yapanlara, ülkede fesat çıkararak nizamı bozanlarla aynı muameleleri yapar mıyız? Yahut Allah´ı sayıp kötülüklerden sakınanları, yoldan çıkanlarla bir tutar mıyız
Biz sana feyizli ve bereketli bir kitap indirdik ki insanlar onun âyetlerini iyice düşünsünler ve aklı yerinde olanlar ders ve ibret alsınlar
(Bunları belirttikten sonra tekrar Davud´un kıssasına dönelim:) Davud´a evlat olarak Süleyman´ı ihsan ettik. Süleyman ne güzel kuldu! Hep Allah´a yönelirdi.
Hani bir gün ikindi vakti ona, durduğunda sakin, koştuğu zaman ise süratli safkan koşu atları gösterilmişti
Onlarla ilgilenip "Ben Rabbimi hatırlattıkları için güzel şeyleri severim." dedi ve onlar gözden kayboluncaya dek onları seyredip durdu. Sonra: "Onları tekrar bana getirin!" deyip bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı
Biz Süleyman´ı denemeye tâbi tuttuk ve tahtının üzerine bir cesed bıraktık. Sonra o, Allah´a sığınıp tekrar tahtına döndü
"Ya Rabbî!" dedi, "affet beni ve bana, benden sonra hiç kimseye nasib olmayacak bir hakimiyet lutfet. Çünkü Sen, lütufları son derece bol olan vehhabsın!
Biz rüzgârı onun emrine verdik. Rüzgâr, onun emriyle istediği yere tatlı tatlı eserdi.
Bina yapan, dalgıçlık yapan her şeytanı, bukağılarla bağlı olan başkalarını da onun hizmetine verdik.
Buyurduk: "Süleyman! İşte bu, sana ihsanımızdır. İster dağıt, ister yanında tut, bu hesapsızdır.
Muhakkak ki onun Bize yakınlığı ve güzel bir âkıbeti vardır
Kulumuz Eyyûb´u da hatırla! Hani o Rabbine: "Ya Rabbî, şeytan bana bir yorgunluk ve işkence dokundurdu." diye yalvarmıştı.
Eyyûb´a: "Ayağını yere vur! dedik, İşte sana kullanıp yıkanacağın ve içeceğin soğuk bir su!
Nezdimizden bir rahmet ve sağduyu sahiplerine bir ibret olmak üzere ona; ailesini, çevresini ve onların bir mislini lütfettik
Bir de ona: "Eline bir demet sap al, onunla vur! Yemininden dönen durumuna düşme!" dedik. Doğrusu Biz onu pek sabırlı bulduk. Ne güzel kuldu o! O, gerçekten Allah´a yönelirdi.
(Ey Resulüm) Kuvvetli ve basiretli olan o zatları; kullarımız İbrâhim, İshak ve Yâkub´u da an
Biz onları özellikle âhiret yurdunu düşünen ihlâslı kişiler kıldık
Üstelik onlar Bizim yanımızda seçkin ve hayırlı zatlardı
İsmâil, Elyasa ve Zülkifl´i de hatırla. Onların hepsi hayırlı insanlardı.
İşte bu bir zikirdir, bir hatırlatmadır. Şüphesiz Allah´a karşı gelmekten sakınanlara güzel bir âkıbet vardır
O güzel yer: Kapıları yalnız kendilerine açılmış olan Adn cennetleridir
Onlar orada kanepelere dayanarak birçok meyveler ve içecekler isterler.
Onların beraberinde, gözleri kocalarından başkasını görmeyen yumuşak bakışlı, aynı yaşta güzeller vardır
Bunlar, hesap günü için size vâd olunan şeylerdir
Gerçekten bu, Bizim ihsan ettiğimiz bir nasiptir ki onun asla biteceği yoktur.
İşte bu, mutlularadır. Ama azgınlara kötü bir âkıbet vardır ki o da girip yanacakları cehennemdir. Ne kötü bir yataktır o
Bu böyledir! İşte tatsınlar bakalım o kaynar suları ve irinleri
Bu böyledir! Daha bunlara benzer başka azaplar da vardır
İşte şunlar dünyada körü körüne maiyetinizde koşup giden güruhtur!"Merhaba!" olmasın onlara, rahat yüzü görmesin o zalimler!Zira onlar cehenneme gireceklerdir
Tâbi olanlar, onlara: "Hayır, asıl size merhaba olmasın, rahat yüzü görmeyin sizler! Bu azabı bize getiren sizsiniz. O ne kötü yerdir!" derler
Sonra hep birden dua edip derler ki: "Ya Rabbena, kim bunları önümüze yığdı ise, Sen onun azabını kat kat artır!"
Azgınlar: "Neden acaba, derler, dünyada kendilerini değersiz saydığımız birtakım adamları burada görmüyoruz? Aklımız sıra, onlarla alay ederdik! Yoksa gözlerimiz onlardan kaydı da onun için mi kendilerini göremiyoruz?
İşte bu, yani cehennemliklerin dâvalaşması kesin bir gerçektir
De ki: "Ben sadece uyaran bir peygamberim. Şu kesin bir gerçektir ki tek hakim olan Allah´tan başka ilah yoktur
O göklerin, yerin ve ikisinin arasındaki varlıkların Rabbidir. Mutlak galiptir, çok mağfiret edendir
De ki: "Bu Kur´ân pek mühim bir mesajdır
Ama siz ona sırtınızı dönüyorsunuz
Mele-i Âla sakinleri tartışırlarken kendi aralarında neler konuştuklarına dair bilgim yoktur
Şu var ki: Bana sadece, açıkça uyarmak için gönderilen bir elçi olduğum vahyolunuyor.
Bir vakit Rabbin meleklere: "Ben," dedi, "çamurdan bir beşer yaratacağım.
Onu iyice biçimlendirip ona Rûhumdan üfleyince hep birden, secde ediniz."
Meleklerin hepsi secde ettiler
Lâkin İblis secde etmedi. O kibirlendi ve kâfirlerden oldu
Allah buyurdu: "İblis! Benim ellerimle yarattığım mahlûkuma neden secde etmedin? Gururlandın mı, yoksa kendini çok yükseklerde mi görüyorsun?
İblis: "Ben ondan üstünüm, çünkü beni ateşten, onu ise topraktan yarattın." dedi
Allah: "Defol oradan! Sen artık kovulmuş birisin. Lânetim de, hesap gününe kadar senin üstündedir.
"Ya Rabbî, bana insanların dirileceği güne kadar mühlet verir misin?" dedi
Allah: "Haydi sana mühlet verildi!
"Sen belirli bir vakte kadar izinlisin.
İblis: "Öyle ise, senin izzetine yemin ederim ki ben de onların hepsini şaşırtacağım. Ancak Senin ihlâsa erdirdiğin kullar bundan müstesnadır." dedi.
Allah buyurdu: "İşte bu doğru! Ben de şu hakikati söyleyeyim ki cehennemi, sen ve sana uyanlarla dolduracağım.
De ki: Ben de irşad ve risalet hizmetinden dolayı sizden bir ücret istemiyorum ve ben size kendiliğinden bir iddia içinde bulunan biri de değilim!"
Bu Kur´ân, ancak bütün milletler için bir derstir
Onun verdiği haberin doğruluğunu bir süre sonra siz de pek iyi öğrenirsiniz.
Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik de feryâd ettiler; fakat artık kurtuluş zamanı geçmişti.
Onlara kendilerinden bir uyarıcı (peygamber) gelmesine hayret ettiler de o kâfirler dediler ki: "Bu yalancı bir sihirbazdır."
"Tanrıları bir tek tanrı mı yaptı? Bu, cidden tuhaf bir şeydir."
Onlardan bir grup fırladı: "Yürüyün tanrılarınıza bağlı kalın. Çünkü bu, arzû edilen bir şeydir."
"Biz bu(nun söylediği)ni (babalarımızın bağlı olduğu) öteki dinde işitmedik. Bu uydurmadan başka bir şey değildir.!"
"O Zikr (uyarı, başka kimse kalmadı da) aramızdan ona mı indirildi?" Doğrusu, onlar benim Zikr´imden yana şüphe içindedirler. Hayır, onlar henüz azâbımı tadmadılar!..
Yoksa dâimâ üstün olan, çok lütufta bulunan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mı?
Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü onların mı? Öyleyse sebepler (vâsıtalar) içinde yükselsinler (vâsıtalara binip göklere çıksınlar da oradan âlemi yönetsinler, vahyi de kendi isteklerine göre indirsinler).
(Onlar) Şurada bozguna uğratılacak derme çatma bir ordudur.
Onlardan önce de Nûh kavmi, Âd (kavmi) ve kazıklar sâhibi (temelleri kazık gibi yere çakılmış, yüksek pramitler yaptıran) Fir´avn da yalanlamıştı.
Semûd (kavmi), Lût kavmi ve Eyke halkı da (böyle yapmıştı). İşte onlar da (peygamberlere karşı birleşik) kabilelerdi.
Hepsi de elçileri yalanladılar, benim cezâmı hak ettiler.
Bunlar(ın işi) de sadece geri dönmesi olmayan bir na´raya bakıyor.
(Alay ederek) Dediler ki: "Rabbimiz, bizim (azâb) payımızı hesap gününden önce, hemen ver."
Onların dediklerine sabret de güçlü kulumuz Dâvûd´u an; çünkü o (bize) çok başvururdu.
Biz dağları onunla beraber (tesbih etmeleri için) boyun eğdirmiştik; akşam sabah onunla tesbih ederler (onun yaptığı tesbihle çınlarlar)dı.
Toplanıp gelen kuşları da (ona râm etmiştik). Hepsi onun nağmesine katılır (beraber tesbih ederler)di.
Onun mülkünü güçlendirmiştik, kendisine hikmet (peygamberlik, yüksek bilgi, hakkı bâtıldan ayırma, dâvâları çözme) ve açık, güzel konuşma (yeteneği) vermiştik.
Sana dâvâcıların haberi geldi mi? Hani odasının duvarına tırmanmışlardı,
Dâvûd´un yanına girmişlerdi de (Dâvûd) onlardan korkmuştu: "Korkma, dediler, biz iki dâvâcıyız. Birimiz, ötekinin hakkına saldırdı. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, (adâletten ayrılıp bize) zulmetme. Bizi yolun ortasına (adâlete) götür."
"Bu kardeşimin doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum var. Böyle iken "Onu da bana ver" dedi ve konuşmada bana ağır bastı (onunla baş edemedim.)"
(Dâvûd) dedi ki: "And olsun (o) senin, koyununu kendi koyunlarına katmayı istemekle sana zulmetmiştir. Zâten (mallarını birbirine) karıştıran(ortak)ların çoğu birbirine zulmederler. Yalnız inanıp iyi işler yapanlar bunun dışındadır ki, onlar da ne kadar azdır!" Dâvûd, (bu hükümle) kendisini denediğimizi (kendisine bir belâ vereceğimizi) sandı da Rabbinden mağfiret diledi, eğilerek secdeye kapandı ve tevbe edip (bize) döndü.
Biz de ondan bunu affettik. Yanımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir geleceği vardır.
"Ey Dâvûd, biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin yerine) hükümdar yaptık. İnsanlar arasında adâletle hükmet; keyf(in)e uyma, sonra seni Allâh´ın yolundan saptırır. Allâh´ın yolundan sapanlar ise, hesap gününü unuttuklarından dolayı, çetin azâba uğrayacaklardır.
Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık (bunlar bir tesâdüf eseri değildir) bu, inkâr edenlerin zannıdır, (onlar kâinâtın boş bir tesadüf eseri olduğunu söylerler). Ateşten vay hallerine o nankörlerin!
Yoksa biz, inanıp iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Yoksa korunanları yoldan çıkanlar gibi mi tutacağız?
Sana (bu) mübarek Kitabı indirdik ki âyetlerini düşünsünler ve sâğduyu sâhipleri öğüt alsınlar.
Biz Dâvûd´a Süleymân´ı armağan ettik, (Süleymân) ne güzel kuldu! Hep Allâh´a başvururdu.
Akşam üstü kendisine sâfin (görkemli) hızlı koşan (sâf kan Arap) atları gösterilmişti.
"Ben, dedi, mal sevgisini, Rabbimi anmaktan (ötürü) tercih ettim." Nihâyet bu atlar perde ile gizlendi (koşup dağın arkasına düşmekle gözden kayboldu).
"Onları bana getirin" (dedi), bacaklarını ve boyunlarını okşamağa başladı.
Andolsun Süleymân´ı denedik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık, sonra (bize) yöneldi.
"Rabbim," dedi, "beni affet, bana, benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülk (hükümdarlık) ver. Çünkü Sensin o çok lutfeden, Sen!"
Biz, rüzgârı ona boyun eğdirdik. Onun buyruğuyla, onun istediği yere tatlı tatlı eserdi.
Ve şeytânları; her binâ ustasını ve dalgıcı,
Ve zincirlerle birbirine bağlanmış başka (şeytân)ları.
"Bu bizim ihsânımızdır. Artık dilediğine ver veya verme, hesapsızdır." (dedik).
Onun için, bizim yanımızda bir yakınlık ve güzel bir gelecek de vardır.
Kulumuz Eyyûb´u da an: (O) Rabbine "Şeytân, bana bir yorgunluk ve azâb dokundurdu" diye seslenmişti.
"Ayağını (yere) vur, işte yıkanacak ve içilecek serin (bir su)" (dedik).
Ona bizden bir rahmet ve sağduyu sâhiplerine bir ibret olarak âilesini ve onlarla beraber bir eşini daha armağan ettik.
(Dedik ki): "Eline bir demet sap al, onunla vur da yeminini bozma." Gerçekten biz onu sabreden (bir kul) bulmuştuk. Ne güzel kuldu, o dâimâ (bize) başvururdu.
Kuvvetli ve bâsiretli kullarımız İbrâhim´i, İshak´ı ve Ya´kûb´u da an.
Biz onları âhiret yurdunu düşünme özelliğiyle temizleyip, kendimize hâlis (kul) yaptık.
Onlar bizim yanımızda seçkinlerden, hayırlılardandır.
İsmâ´il´i, Elyesa´ı, Zülkifl´i de an. Hepsi de iyilerdendir.
Bu, bir hatırlatmadır. Korunanlar için güzel bir gelecek vardır:
Kapıları kendilerine açılmış Adn cennetleri.
Orada (koltuklara) yaslanarak bir çok meyva ve içki isterler.
Yanlarında da bakışlarını yalnız (kocalarına) diken (kendileriyle) yaşıt dilberler vardır.
İşte, hesap günü için size söz verilen budur!
Doğrusu bizim bu rızkımızın bitip tükenmesi yoktur!
Bu böyledir; fakat azgınlara da en kötü bir gelecek vardır:
Cehennem! Oraya girerler. Ne kötü bir döşektir o!
İşte onu tadsınlar: Kaynar ve kokuşmuş sudur!
Ve daha başka çeşit çeşit (azâb) vardır.
İşte şunlar da sizinle beraber (cehenneme) girecek olanlardır: "Onlara merhaba yok, (yerleri geniş olmasın, rahat yüzü görmesinler)! Onlar ateşe gireceklerdir."
(Uyanlar, uyulanlara) Dediler ki: "Hayır, asıl size merhaba yok, (asıl siz rahat yüzü görmeyin), siz bunu bizim önümüze getirdiniz. Ne kötü durak (bu)!"
(Ve hepsi birbiri aleyhine du´â ederek): "Rabbimiz, bunu bizim önümüze kim getirdiyse onun ateşteki azâbını bir kat daha artır!" dediler.
"Bize ne oldu ki, (dünyâda) kötülerden saydığımız adamları (burada) görmüyoruz?" dediler.
"Hani onlarla alay ederdik. Yoksa gözler(imiz) mi onlardan kaydı, (onları gözden mi kaçırdık)?"
Bu, mutlaka gerçektir, ateş halkının tartışmasıdır (bunun olacağından aslâ şüphe yoktur).
De ki: "Ben ancak bir uyarıcıyım. Tek ve (her şeyi) kahreden Allah´tan başka tanrı yoktur."
"O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir, dâimâ üstündür, çok bağışlayandır."
De ki: "O, büyük bir haberdir."
"(Ama gafletinizden dolayı) Siz ondan yüz çeviriyorsunuz."
"Yüce topluluk tartışırlarken (aralarında) neler geçtiği hakkında bir bilgim yoktu."
"Ben ancak apaçık bir uyarıcı olduğum için (bu bilgi) bana vahyediliyor."
Rabbin meleklere demişti ki: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım."
"Onu biçimlendirip ona ruhumdan üflediğim zaman derhal ona secdeye kapanın!"
Meleklerin hepsi tüm olarak secde ettiler.
Yalnız İblis etmedi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
(Rabbin ona) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü tasladın, yoksa yücelerden mi oldun?"
Dedi: "Ben ondan iyiyim. Beni ateşten, onu çamurdan yarattın."
Buyurdu ki: "Haydi çık oradan, sen kovuldun!"
"Tâ cezâ gününe kadar lânetim üzerinedir!"
"Rabbim, dedi, öyleyse yeniden dirilecekleri güne kadar bana süre ver."
Buyurdu: "Haydi sen süre verilenlerdensin."
"O belli vaktin gününe kadar."
(İblis) Dedi: "Senin izzet ve şerefine and olsun ki, onların tümünü azdıracağım."
"Yalnız onlardan ihlâslı kulların(a dokunmayacağım)."
Buyurdu ki: "Gerçektir (sen benim hâlis kullarımı kandıramazsın) ve ben gerçek olarak diyorum ki:
Senden ve onlar içinde sana uyan kimselerden (gelenler ile) cehennemi dolduracağım!"
De ki: "Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Ve ben yapmacık yapanlardan, (uydurma şeylerle peygamberlik taslayanlardan) değilim."
"O (Kur´ân), ancak bütün âlemlere öğüttür."
Bir süre sonra "Onun haberi(nin doğruluğu)nu gâyet iyi bileceksiniz!"
Sâd. Şerefli/zikir sahibi olan Kur’an’a yemin olsun ki,
Kafir olanlar kibir ve ayrılık içindedirler.
Onlardan önceki nesillerden nicelerini helak ettik. Feryat ettiler ama kurtuluş/kaçış vakti geçmişti.
Aralarından bir uyarıcının gelmesine şaşırdılar. Kafirler dedi ki: -Bu, yalancı bir sihirbaz!
İlahları tek bir ilah mı yaptı? Bu, hayret edilecek bir şeydir.
Onların ileri gelenleri: -Yürüyün, ilahlarınıza bağlılıkta sebat gösterin, sizden istenen şey budur diye yola çıktılar.
Bunu diğer dinlerde de işitmedik, bu sadece bir uydurmadır!
Kur’an, aramızdan ona mı indirilmiş? Hayır, onlar zikrimden şüphe ediyorlar. Çünkü henüz azabımı tatmadılar!
Yoksa güçlü ve bol bol veren Rabbi’nin rahmet hazineleri onların yanında mı?
Yoksa, göklerin, yerin ve arasındakilerin hakimiyeti onlara mı ait? Öyleyse sebeplerle (bir imkan ve güç bularak göğe) yükselsinler.
Değişik gruplardan meydana gelmiş ordu, işte şurada bozguna uğratılacaktır.
Onlardan önce Nuh, Âd ve piramit sahibi Firavun kavmi de yalanlamıştı.
Semud ve Lut’un kavmi de... Eyke halkı da, işte onlar da birer grup idiler!
Hemen hepsi de elçileri yalanladılar da azabımı hak ettiler.
Bir an bile gecikmesi olmayan tek bir korkunç sesten başka bir şey beklemiyorlar.
Ve diyorlardı ki: -Rabb’imiz, bize düşeni hesap gününden önce acele ver!..
Onların söylediklerine sabırlı ol ve bize yönelmiş olan güçlü kulumuz Davud’u hatırla!
Biz, dağları ona boyun eğdirmiştik. Akşam sabah onunla tesbih ederlerdi.
Bütün kuşları da... Hepsi de ona hizmet ediyorlardı.
Onun iktidarını güçlendirmiş, ona hikmet ve açık sözlülük vermiştik.
Sana o davacıların haberi gelmedi mi? Hani duvara tırmanmışlar.
Davud’un yanına girmişlerdi. Davut da onlardan korkmuştu. -Korkma, dediler. Birbirinin hakkını yemiş iki davacıyız. Aramızda hakkıyla hüküm ver. Hak’tan ayrılma. Bize orta yolu buldur.
-Bu benim kardeşimdir, O’nun doksan dokuz koyunu, benim ise tek bir koyunum var. “Onu da bana ver” dedi ve konuşmada bana üstün geldi.
Davut: -Koyununu kendi koyunları arasına katmak istemekle sana haksızlık etmiş. Zaten ortakların çoğu, birbirinin hakkına tecavüz eder. Ancak iman eden ve doğruları yapanlar hariç... Bunlarda ne kadar az! Davut, kendisini imtihan ettiğimizi anlamış ve Rabbi’nden bağışlanma dileyerek secdeye kapanmış ve O’na yönelmişti.
İşte böylece biz onu bağışlamıştık. Katımızda onun için bir yakınlık ve güzel bir gelecek hazırlamıştık.
-Ey Davud, seni yeryüzünde bir halife kıldık. O halde insanlar arasında adaletle hüküm ver. Keyfine tabi olma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlara ise hesap gününü unuttukları için şiddetli bir azap vardır.
Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu, inkar edenlerin zannıdır. Ateşe atılacak inkarcıların vay haline...
Yoksa, iman edip, doğruları yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlarla bir mi tutacağız? Yoksa, korunanları, günahkarlarla denk mi tutacağız?
Akıl sahiplerinin, ayetlerini düşünmeleri ve öğüt almaları için sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.
Davud’a Süleyman’ı bağışlamıştık. O, ne güzel bir kuldu. O, Allah’a yönelen biriydi.
Bir akşam üzeri ona safkan koşu atları sunulmuştu.
O da şöyle demişti: -Ben, malı, Rabbimin zikrine vesile olduğu için seviyorum. Sonunda atlar toz perdesinin arkasında kaybolmuştu.
Onları bana getirin, demiş, getirilince de ayaklarını ve boyunlarını okşamıştı.
Süleyman’ı bir imtihana tâbi tutmuştuk. Tahtının üzerinde ceset haline getirmiştik. Sonra da eski haline dönmüştü.
-Rabbim, beni bağışla ve bana, benden sonra hiç kimseye nasip olmayacak bir hükümranlık ver. Bol bol bağışta bulunan şüphesiz sensin!
Rüzgarı ona boyun eğdirmiştik. Emri ile dilediği yere yumuşak bir şekilde eserdi.
Her biri yapıcı ve dalgıç olan şeytanları...
Zincire vurulmuş diğerlerini de...
Bu, bizim hesapsız bağışımızdır. İster ver, ister tut.
Şüphesiz onun, bizim katımızda bir yakınlığı ve iyi bir geleceği vardır.
Kulumuz Eyyub’u da an. Hani Rabbine: “Şeytan bana bir yorgunluk ve azap verdi." diye seslenmişti.
-Ayağınla yere vur. İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su! demiştik.
Ona ailesini de bağışlamıştık. Onlarla birlikte bizden bir rahmet ve sağduyu sahiplerine de bir öğüt olması için bir mislini daha bağışlamıştık.
-Eline bir demet sap alıp, onunlar vur, yeminini bozma! Biz onu sabırlı bulduk. O, Allah’a yönelen ne güzel bir kuldu!
Güç (aksiyon) ve basiret (fikir) sahibi kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub’u da hatırla.
Biz onları gerçek yurdu düşünen, tam olarak arınmış, ihlaslı kimseler kılmıştık.
Çünkü onlar, katımızda seçilmiş ve hayırlı kimselerden idiler.
İsmail’i, Elyasa’yı ve Zülkifl’i de hatırla. Hepsi de hayırlı kimselerden idiler.
Bu bir hatırlatmadır. Allahtan korkanlar için elbette güzel bir gelecek vardır.
Kapıları kendilerine açılmış Adn Cennetleri...
Orada koltuklarına kurulmuşlar bir çok meyve ve içecek isterler.
Yanlarında da gözlerini kendilerine dikmiş onlara denk güzeller vardır.
Bu, hesap günü size vaat olunanlardır.
İşte bu hiç tükenmeyecek rızıklarımızdır.
İşte şu da azgınlar için kötü bir gelecek...
Cehennem! Oraya atılacaklar. Ne kötü daraltılmıştır.
İşte bu azap! tatsınlar onu, kaynar su ve irin!
Ve buna benzer başka cinsten azap...
-Bu, sizinle birlikte girecek bir grup, rahat yüzü görmeyecekler çünkü ateşe atılacaklar.
Orada, birbirleriyle tartışacaklar, kendilerinin cehennemlik olmalarına sebep olan kimselere lanetler yağdıracaklar. -Hayır, siz rahat yüzü görmeyin. Onu siz bizim önümüze getirdiniz derler. Ne kötü karar.
-Rabb’imiz, derler. Bunu kim bizim önümüze getirdiyse, onun azabını ateşte kat kat artır.
-Bize ne oldu da kötü saydığımız adamları burada göremiyoruz? derler.
Onlarla alay ederdik. Yoksa şimdi gözler mi onları görmek istemiyor?
İşte cehennem ehlinin tartışmaları böyle gerçekleşecektir.
De ki: -Ben sadece bir uyarıcıyım! Tek ve kahredici olan Allah’tan başka bir ilah yoktur.
O, göklerin, yerin ve arasındakilerin Rabb’i, güç ve bağış sahibidir.
De ki: -O, büyük bir mesajdır.
Siz ise ondan yüz çeviriyorsunuz.
Benim yüce alem (mele-i âla) hakkında hiç bir bilgim yoktur.
Bana, apaçık bir uyarıcı olmamdan başka bir şey vahyolunmuyor.
Rabbin meleklere: -Ben, çamurdan bir insan yaratacağım, demişti.
Onu düzenlediğim ve ona can verdiğim zaman hemen onun için secdeye kapanın.
Meleklerin hepsi topluca secde etmişti.
İblis müstesna. O, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.
Hayır; o küfredenler (boş) bir gurur ve bir parçalanma içindedirler.
Biz kendilerinden önce, nice kuşakları yıkıma uğrattık da onlar feryad ettiler; ancak (artık) kurtulma zamanı değildi.
İçlerinden kendilerine bir uyarıcı korkutucunun gelmiş olmasına şaştılar. Kâfirler dedi ki: «Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür.»
«İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey.»
Onlardan önde gelen bir grup: «Yürüyün, ilahlarınıza karşı (bağlılıkta) da kararlı olun; çünkü asıl istenen budur» diye çekip gitti.
«Biz bunu diğer dinde işitmedik, bu, içi boş bir uydurmadan başkası değildir.»
«Zikir (Kur´an), içimizden ona mı indirildi?» Hayır, onlar benim zikrimden bir kuşku içindedirler. Hayır, onlar henüz benim azabımı tatmamışlardır.
Yoksa, güçlü ve üstün olan, karşılıksız bağışlayan Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır?
Yoksa göklerin yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülkü onların mı? Öyleyse, sebepler içinde (bir imkân ve güç bularak göğe) yükselsinler.
Onlar, burada, (çeşitli) fırkalardan olma bozguna uğratılmış bir ordu(durlar).
Onlardan önce de Nuh kavmi, Ad ve kazıklar sahibi Firavun da yalanlamıştı,
Semud, Lût kavmi ile Eyke halkı da. İşte onlar da, (Allah´a karşı isyanda birleşen ve güç toplayan) fırkalar(dı).
Hepsi de peygamberleri yalanladılar, böylece azabla sonuçlandırmam (onlara) hak oldu.
Bunlar da, (geldiğinde) bir anlık gecikmesi bile olmayan bir tek çığlıktan başkasını gözetlemiyorlar.
(Alaylı alaylı) Dediler ki: «Rabbimiz, hesap gününden önce (azabdan bize vadettiğin) payımızı çabuklaştırıver.»
Onların söylemekte olduklarına karşı sabret ve bizim güç sahibi kulumuz Davud´u hatırla; çünkü o, (her tutum ve davranışında Allah´a) yönelip dönen biriydi.
Doğrusu biz dağlara boyun eğdirdik, akşam ve sabah onlar kendisiyle birlikte (Allah´ı) tesbih ederlerdi.
Ve toplanıp gelen kuşları da. Hepsi de onunla (Allah´ı tesbih etmede uyum içinde) yönelip dönmekte olanlar idi.
Onun mülkünü güçlendirmiştik. Ona hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik.
Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani onlar mihraba (Davud´un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.
Davud(un yanın)a girdiklerinde, o, onlardan ürkmüştü; onlar dediler ki: «Korkma, iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi doğru yolun ortasına yöneltip ilet.»
«Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen «Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat» dedi ve bana konuşma (tarzın)da üstün geldi.»
(Davud) Dedi ki: «Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip de salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.» Davud, gerçekten bizim onu denemeden geçirdiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rükû ederek yere kapandı ve (bize gönülden) yönelip döndü.
Böylece onu bağışladık. Şüphesiz onun bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
«Ey Davud, gerçek şu ki, biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah´ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah´ın yolundan sapanlar, hesap gününü unutmalarından dolayı onlar için şiddetli bir azab vardır.»
Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunan şeyleri batıl olarak yaratmadık. Bu, küfredenlerin zannıdır. Ateşten (görecekleri azabtan) dolayı vay o küfretmekte olanlara.
Yoksa biz, iman edip salih amellerde bulunanları yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar gibi (bir) mi tutacağız? Ya da muttakileri facirler gibi (bir) mi tutacağız?
(Bu Kur´an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.
Biz Davud´a Süleyman´ı armağan ettik. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah´a) yönelip dönen biriydi.
Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu.
O da demişti ki: «Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim.» Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar.
«Onları bana geri getirin» (dedi). Sonra da (onların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.
Andolsun, biz Süleyman´ı denemeden geçirdik. Tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü.
«Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz sen, karşılıksız armağan edensin.»
Böylece biz, rüzgârı onun buyruğu altına verdik. Onun emriyle dilediği yöne yumuşakça eserdi.
Şeytanları da; her bina ustasını ve dalgıç olanı.
Ve (kötülük yapmamaları için) sağlam kementlerle birbirine bağlanmış diğerlerini.
«İşte bu, bizim vergimizdir. (Ey Süleyman) Artık sen de hesaba vurmaksızın, ver ya da tut.»
Şüphesiz, onun bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır.
Kulumuz Eyyub´u da hatırla. Hani o: «Herhalde şeytan, bana kahredici bir acı ve azab dokundurdu» diye Rabbine seslenmişti.
«Ayağını depret. İşte yıkanacak ve içecek soğuk (su, diye vahyettik).»
Katımızdan ona bir rahmet ve temiz akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere kendi ailesini ve onlarla birlikte bir benzerini de bağışladık.
«Ve eline bir deste (sap) al, böylece onunla vur ve andını bozma.» Gerçekten, biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah´a) yönelip dönen biriydi.
Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim´i, İshak´ı ve Yakub´u da hatırla.
Gerçekten biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp anan ihlas sahipleri kıldık.
Ve gerçekten onlar, bizim katımızda seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır.
İsmail´i, Elyesa´ı ve Zülkifl´i de hatırla. Hepsi de hayırlı olanlardandır.
Bu, bir zikr´dir. Şüphesiz muttakiler için, elbette varılacak güzel bir yer vardır.
Adn cennetleri; kapılar onlara açılmıştır.
İçinde yaslanıp dayanmışlardır; orda birçok meyve ve şarap istemektedirler.
Ve yanlarında da bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş yaşıt kadınlar vardır.
İşte, hesap günü size va´dedilen budur.
Hiç şüphesiz bu, bizim rızkımızdır, bitip tükenmesi de yok.
Bu (böyle işte); gerçekten azgınlar için de muhakkak varılacak kötü bir yer vardır.
Cehennem; onlar oraya girerler; ne kötü bir yataktır o.
İşte bu; tatsınlar onu: Kaynar su ve irin.
Ve onun şeklinden başka, çift çift (olan daha beter azablar) vardır.
(Müşrik olan hakim güçlere:) «İşte bu(nlar) da sizinle birlikte (küfür ve zulümde) göğüs gerenlerdir. Onlara bir merhaba (bile) yok. Çünkü onlar ateşe gireceklerdir.» (denilir)
(Onlara uyanlar) Derler ki: «Hayır, sizler; asıl size merhaba yok. Bunu (azabı) siz bizim önümüze sürdünüz. Ne kötü bir durak.»
Derler ki: «Rabbimiz, kim bunu bizim önümüze sürdüyse, onun ateşteki azabını kat kat arttır.»
Ve derler ki: «Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden saydığımız adamları göremiyoruz.»
Biz onları bir alay konusu edinmiştik; yoksa gözler mi onlardan kaydı?»
Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişip tartışması kesin olan bir gerçektir.
De ki: «Ben, yalnızca bir uyarıcı korkutucuyum. Ve bir olan, kahreden Allah´tan başka ilah da yoktur.»
«Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir, üstün ve güçlü olan, bağışlayandır.»
De ki: «Bu (Kur´an), büyük bir haberdir.»
Sizler ise, ondan yüz çeviriyorsunuz.
«Mele-i A´lâ (yüce topluluk) tartışıp dururken, benim hiç bir bilgim yoktur.»
«Bana ancak, benim yalnızca apaçık bir uyarıcı korkutucuyum diye vahyolunmaktadır.»
Hani Rabbin meleklere: «Gerçekten ben, çamurdan bir beşer yaratacağım» demişti.
«Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman da siz onun için hemen secdeye kapanın.»
Meleklerin hepsi topluca secde etti;
Yalnız İblis hariç. O büyüklük tasladı ve (böylece) kafirlerden oldu.
(Allah) Dedi ki: «Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?»
Dedi ki: «Ben ondan daha hayırlıyım, sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.»
(Allah) Dedi ki: «Öyleyse ordan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın.»
«Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar benim lanetim senin üzerindedir.»
Dedi ki: «Rabbim, öyleyse onların dirilip kaldırılacakları güne kadar bana süre tanı.»
Dedi ki: «O halde sen, (kendilerine) süre tanınanlardansın.»
«Bilinen vaktin gününe kadar.»
Dedi ki: «Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp kışkırtacağım.»
«Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç.»
(Allah) «İşte bu haktır ve ben hakkı söylerim» dedi.
«Andolsan, senden ve içlerinde sana tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım.»
(Ey Peygamber) De ki: «Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve (kendiliğinden) bir yükümlülük getirenlerden de değilim.»
«O (Kur´an), alemler için yalnızca bir zikir (öğüt ve hatırlatma)dır.»
«Gerçekten onun haberini bir zaman sonra öğreneceksiniz.»
Sâd. Zikir/öğüt/uyarı dolu Kur´an´a yemin olsun ki,
İş hiç de onların sandığı gibi değil! O küfre sapanlar bir gurur, ayrılık ve bütünden kopuş içindedirler.
Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik biz, bağrıştılar onlar, fakat kurtuluş yoktu; geçmişti zaman.
Kendi içlerinden kendilerine bir uyarıcı geldi diye şaşıp kaldılar. Ve şöyle dedi bu nankörler: "Bu adam yalanlar düzen bir büyücü..."
"İlahları bir tek tanrı mı yapmış? Bu, gerçekten hayret edilecek bir şey!"
İçlerinden kodaman bir grup öne çıktı: "Haydi, yürüyün! İlahlarınıza sahip çıkmada kararlı davranın! Gerçek şu ki, istenip beklenen şey budur."
"Öteki millette işitmedik böyle bir şey. Bu bir uydurmadan başka şey değildir."
"Öğüt ve uyarı, içimizden ona mı indirildi?" Hayır, onlar benim zikrimden/Kur´an´ımdan kuşkulandılar. Hayır, onlar benim azabımı henüz tatmadılar.
Yoksa Azîz, Vahhâb olan Rabbinin rahmetinin hazineleri onların katında mı?
Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülk ve saltanatı onların mı? Eğer öyleyse sebepler içinde yükselsinler.
Kabilelerden oluşmuş, sözüm ona bir ordudur bu; şurada bozguna uğratılacaktır.
Onlardan önce Nûh kavmi ve Âd da yalanlamıştı. Kazıklar sahibi Firavun da...
Semûd, Lût kavmi, o sık ağaçları besleyen su kaynağının sahipleri Eykeliler de. İşte onlar da böyle hiziplerdi.
Bunların hepsi, resulleri yalanlamaktan başka bir şey yapmadılar. Sonunda azabım hak oldu.
Bunların beklediği de sadece, en küçük bir gecikmesi olmayan o müthiş titreşimli tek sestir.
Şöyle dediler: "Rabbimiz, bizim payımızı/hesap defterimizi, hesap gününden önce çabucak ver!"
Onların dediklerine sabret! O kuvvet sahibi kulumuz Davûd´u an! O, tespih nağmeleri döktüren bir kul idi.
Dağları onunla birlikte buyruk altına almıştık: Akşam-sabah birlikte tespih ederlerdi.
Kuşlar da toplu halde onunla beraberdi. Hepsi, onun tespih nağmelerine katılırdı.
Mülk ve yönetimini güçlendirmiştik. Kendisine hikmet ve hakla bâtılı ayıran söz etme yeteneği vermiştik.
Geldi mi sana, o çekişme hikâyesinin haberi? Hani, o hasımlar, duvarı aşarak mihraba ulaşmışlardı.
Davûd´un yanına girmişledi de onlardan korkmuştu. "Korkma, dediler, biz iki davacıyız. Birimiz ötekinin hakkını çiğnedi. Şimdi sen, aramızda hak ile hükmet, adaletsizlik etme. Bizi yolun denge noktasına ilet.!
"Şu benim kardeşimdir. Kendisinin doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen, onu da bana ver dedi ve tartışmada bana galip geldi."
Davûd dedi ki: "Vallahi, senin bir tek koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana zulmetmiş. Zaten ortaklardan birçoğu birbiri aleyhine haksızlık ve zulme sapar. İman edip hakka ve barışa yönelik işler yapanlar böyle değildir. Ama onlar da pek azdır." Davûd, kendisini imtihan ettiğimizi düşündü; hemen Rabbinden af diledi; rükû ederek yerlere eğildi ve Allah´a yöneldi.
Biz de ondan o günahı affettik. Katımızdan onun için bir yakınlık ve güzel bir gelecek var.
Ey Davûd, seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hakla hükmet; geçici hevese uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Allah yolundan sapanlar için, hesap gününü unutmuş olmaları yüzünden şiddetli bir azap vardır.
Biz şu göğü ve yeri ve ikisi arasındakileri boşuna yaratmadık. Böyle düşünmek, küfre sapanların sanısıdır. Vay hallerine o inkârcıların, ateş yüzünden!
Yoksa biz, iman edip hakka ve barışa yönelik işler yapanları, yeryüzünde fesat çıkaranlarla aynı mı tutacağız? Yoksa takva sahiplerini, arsız sapıklar gibi mi yapacağız?
Kutsal/bereketli bir Kitap bu; sana indirdik ki onu, ayetlerini derin derin düşünsünler ve öğüt alabilsin temiz özlüler.
Davûd´a Süleyman´ı armağan ettik. Ne güzel kul! Hep Allah´a sığınır, yakarırdı.
Akşam üstü kendisine, üç ayak üzerine basıp bir ayağını tırnak üstüne diken saf kan koşu atları sunulmuştu.
Dedi: "Servet sevgisini, Rabbimi anmak için benimsedim." Nihayet Güneş perde ardına çekildi.
"Geri getirin bana onları!" dedi. Bacaklarını, boyunlarını sıvazlamaya başladı.
Yemin olsun ki biz, Süleyman´ı imtihan ettik, tahtının üstüne bir ceset bıraktık da o, tövbe ile Allah´a yöneldi.
Şöyle yakardı: "Rabbim, affet beni! Benden sonra kimseye yaraşmayacak bir mülk/saltanat ver bana! Kuşkusuz sensin, evet sensin Vahhâb!
Bunun üzerine, rüzgârı onun emrine verdik; onun emriyle onun istediği yere uysal uysal/tatlı tatlı akıp giderdi.
Şeytanları da onun emrine verdik. Hepsi bina ustası ve dalgıçtı.
Ve demirlerle birbirine bağlı diğerlerini...
Bu, bizim lütfumuzdur; ister ver, ister elinde tut. Hesap yok...
Ve gerçeken, katımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir geleceği vardı.
Kulumuz Eyyûb´u da an! Hani, Rabbine şöyle seslenmişti: "Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu."
"Ayağını yere vur! İşte yıkanacak bir yer, işte içilecek soğuk bir su!..." dedik.
Ona bizden bir rahmet ve özü temizlere bir hatırlatma olarak, ailesini ve beraberlerinde, benzerlerini bağışladık.
"Eline bir demet sap al da onunla vur ve yeminine ters düşmüş olma!" dedik. Biz onu sabırlı bulduk. Ne güzel kuldu o! Bize yönelen, yakaran biriydi o.
Güçlü-kuvvetli, bakış ve görüş sahibi kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub´u da an!
Biz onları, yurdu düşünme özellikleriyle yücelen tertemiz kullar yaptık.
Ve bizim katımızda onlar seçkin, hayırlı kimselerdendi.
İsmail´i, Elyese´i, Zülkifll´i de an! Hepsi seçkinlerdendi.
Bir hatırlatmadır bu! Korunup sakınanlar için elbette güzel bir gelecek vardır.
Kapıları kendilerine açılmış Adn cennetleri.
Orada, yaslanmış olarak birçok meyve ve içecek isterler.
Yanlarında, bakışlarını eşlerine yöneltmiş yaşıt dilberler vardır.
Hesap günü için size vaat edilen işte budur.
İşte bu, bizim verdiğimiz rızıktır elbette. Bitip tükenmesi yoktur onun.
Bu, budur! Azgınlara da kötü bir gelecek vardır elbette!
İçine dalacakları cehennem! Ne kötü döşektir o!
İşte burada! Hadi, tatsınlar onu: Kaynar su, kokuşmuş irin.
Ve o türden bir başkası daha: Çifter çifter.
Şöyle denilir: "İşte sizinle birlikte direnişe geçen bir grup. ´Merhaba´ yok onlara! Onlar ateşe salınıyorlar."
Dediler: "Hayır, size merhaba yok. Onu siz önümüze çıkardınız. Ne kötü durak yeridir o!"
Şöyle yakardılar: "Rabbimiz, bunu bizim önümüze çıkaranın ateşteki azabını bir kat daha artır."
Şöyle dediler: "Şer temsilcilerinden saydığımız adamları, acaba neden görmüyoruz?"
"Onları alaya alırdık; yoksa gözler onlardan kaydı mı?"
İşte bu, kesin gerçektir. Ateş halkının çekişmesi gerçekleşecektir.
De ki: "Ben, sadece bir uyarıcıyım. O Vâhid ve Kahhâr Allah´tan başka hiçbir ilah yoktur."
"Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabbi´dir O. Azîz ve Gaffâr..."
De ki: "Büyük bir haberdir o."
"Yüz çevirip duruyorsunuz ondan."
"Onlar tartışırlarken, o yüce konsey hakkında benim hiçbir bilgim yoktu."
"Bana, sadece açık bir uyarıcı olduğum vahyediliyor."
Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım."
"Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde, önünde secde ederek eğilin!"
Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde etmişlerdi.
İblis etmemişti. O, kibre sapmış ve inkârcılardan olmuştu.
Allah dedi: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan neydi? Burnu büyüklük mü ettin, yoksa yücelenlerden mi oldun?"
İblis dedi: "Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın."
Buyurdu: "Hadi, çık oradan! Sen kovulmuş birisin."
"Din gününe kadar lanetim üzerinedir."
Dedi: "Rabbim, o halde insanların diriltileceği güne kadar bana süre ver."
Buyurdu: "Peki, süre verilenlerdensin."
"O bilinen güne kadar."
Dedi: "Kudret ve şerefine yemin olsun ki, onların tümünü azdıracağım."
"İçlerinden sadece samimi, seçkin kullar dışta kalacaktır."
Buyurdu: "İşte bu doğru! Ben de yalnız doğruyu söylerim."
"Gerçek şu ki, ben cehennemi seninle ve onlardan sana uyanlarla tamamen dolduracağım."
De ki: "Tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Ben size kendiliğimden/zorlamayla yükümlülük getirenlerden de değilim."
Bu, âlemler için bir Zikir´den başka şey değildir.
Yemin olsun, bir süre sonra onun haberini bileceksiniz.