Rabbidir göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin ve Rabbidir doğuların.
Şüphe yok ki biz, yakın göğü ziynetlerle bezedik.
Ve onu, her inatçı ve âsi Şeytandan koruduk.
En yüce melekler topluluğunun sözlerini duyamazlar ve her yandan sürülüp kovulurlar.
Hor-hakir bir halde ve onlar içindir ardı-arası kesilmeyen azap.
Ancak hırsızlama bir söz duyan olursa hemen onun ardından da aydınlatıcı ve delip geçen bir ateştir atılır, onu yakar.
Şimdi sor bir onlara, yaratılış bakımından onlar mı daha güçlü-kuvvetli, yoksa bizim diğer yarattıklarımız mı? Şüphe yok ki biz, onları cıvık bir balçıktan yarattık.
Belki de şaştın sen ve alay eder onlar da.
Ve öğüt verilince Kur’ân´la öğüt almazlar.
Ve bir delil gördüler mi alay etmeye kalkarlar.
Ve derler ki: Bu, ancak apaçık bir büyüden başka bir şey değil.
Ölüp toprak ve kemik olduktan sonra mı diriltileceğiz biz.
Önceki atalarımız da mı diriltilecekler?
De ki: Evet ve siz hor-hakir bir halde dirileceksiniz.
Gerçekten de ancak bir tek bağrıştan ibârettir de birdenbire görüverirler ki dirilmişler.
Ve yazıklar olsun bize derler, işte bugün, ceza günü.
İşte bugün, sizin yalanlayıp durduğunuz ayırt ediş günü.
Toplayın bir araya zulmedenleri, onlara eş olanları ve kulluk ettikleri şeyleri.
Allah´ı bırakıp da, hepsine de o koca cehennemin yolunu gösterin.
Ve durdurun onları, şüphe yok ki sorulacak onlardan.
Ne oldu size de yardım etmiyorsunuz birbirinize?
Hayır, bugün onlar, tamâmıyla teslîm olmuşlardır.
Ve bir kısmı, bir kısmına yönelir de, birbirlerini sorumlu sayarlar.
Gerçekten de derler, siz sağımızdan çıkagelir, iyilik ediyor görünürdünüz bize.
Hayır derler öbürleri, siz inanmamıştınız.
Ve size karşı bir gücümüz-kuvvetimiz yoktu bizim, hayır, siz azgın kişilerdiniz.
O yüzden de Rabbimizin, bize söylediği söz, gerçekleşti, şüphe yok ki azâbı tadacağız elbet.
Gerçekten sizi azdırdık biz, şüphe yok ki biz de azmıştık.
Hiç şüphe yok ki bugün onlar, azapta ortaktırlar.
Şüphe yok ki biz, suçlulara böyle yaparız işte.
Şüphe yok ki onlara Allah´tan başka yoktur tapacak dendi mi ululanmaya kalkışırlardı.
Ve biz derlerdi, deli bir şâir için mâbutlarımızı bırakalım mı?
Hayır, o, gerçeği getirmiştir ve peygamberlerin gerçek olduğunu bildirmiştir.
Hiç şüphe yok ki o elemli azâbı tadacaksınız elbet.
Ve ancak yaptığınız neyse onun karşılığı olarak cezâlanacaksınız.
Ancak ihlâsa eren Allah kulları müstesnâ.
Öyle kişilerdir onlar ki onlaradır mâlum rızık.
Yemişler ve onlar, büyük derecelere nâil olanlardır.
Ebedî Naîm cennetlerinde.
Karşılıklı tahtlara otururlar.
Kaynakları meydanda, akıp duran şarap ırmaklarından taslar sunulur onlara.
Bembeyazdır o şarap, lezzetlidir içenlere.
Orada ne bir sersemlik var, ne de sarhoş olurlar.
Ve yanlarında, gözlerini kendi eşlerinden ayırmayan iri gözlü hûriler var.
Sanki kuş tüyleriyle örtülmüş yumurtalar.
Bir kısmı, bir kısmına döner de bir birlerine sorarlar.
Birisi söze gelir de der ki: Bir arkadaşım vardı.
Sen de mi derdi, gerçek sayanlardansın.
Ölüp bir yığın toprak ve kemik olduktan sonra mı soruya çekileceğiz, cezâlanacağız?
Der ki: Ne oldu o, bakıp gördünüz mü acaba?
Derken kendisi bakıp görür ki o, cehennemin ta ortasında.
Allah´a andolsun ki der, az kalmıştı, beni de helâk edecektin.
Ve Rabbimin nîmeti olmasaydı ben de orada bulunanlardan olurdum.
Biz artık ölmeyecek değil miyiz?
İlk ölümümüzden sonra ve biz, azâba da uğramayacağız değil mi?
Şüphe yok ki bu, elbette büyük bir kurtuluş, büyük bir kutluluk.
Artık çalışanlar da böylesine çalışsınlar.
Böyle bir nîmete ve ziyâfete ermek mi hayırlı, yoksa zakkum ağacından yemek mi?
Şüphe yok ki biz onu, zulmedenleri sınamak için yarattık,
Şüphe yok ki o, cehennemin ta dibinden çıkar.
Tomurcukları Şeytanların başlarına benzer.
Derken onlar, onu yerler de karınları şişer.
Sonra da içimi bu zakkum gibi acı kaynar sular içerler.
Sonra da gene cehennemdir dönüp varacakları yer.
Şüphe yok ki onlar, atalarını, sapıtmış bir halde bulmuşlardı da.
Onlar da, koşa koşa onların izlerini izlemişlerdi.
Ve andolsun ki onlardan önce gelip geçenlerin de çoğu sapıtmıştı.
Ve andolsun ki biz, onların içinden, korkutucular göndermiştik onlara.
Bak da gör, korkutulanların sonucu ne oldu.
Ancak ihlâsa eren Allah kulları müstesnâ.
Ve andolsun ki Nûh, bize nidâ etmişti, biz de ne güzel icâbet etmiştik.
Ve onu ve âilesini, pek büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık.
Ve soyunu, yeryüzünde kalan bir soy haline getirdik.
Ve sonradan gelenler arasında da ona iyi bir ad-san verdik.
Esenlik Nûh´a âlemler içinde.
Şüphe yok ki biz, böyle mükâfatlandırırız iyilik edenleri.
Şüphe yok ki o, inanan kullarımızdandı.
Sonra da öbürlerini sulara boğduk.
Ve şüphe yok ki İbrâhim de onun taraftarlarındandı elbet.
Hani Rabbine tertemiz bir yürekle gelmişti o.
Hani atasına ve kavmine siz demişti, nelere kulluk ediyorsunuz?
Allah´ı bırakıp da tamâmıyla uydurma mâbutlara mı tapmak istiyorsunuz?
Âlemlerin Rabbine karşı zannınız ne?
Derken yıldızlara bir bakmıştı da,
Ben, demişti, gerçekten de hastayım.
Derken, arkalarını çevirip gitmişlerdi onlar.
Derken o da onların mâbutları olan putlara gidip demişti ki: Neye yemek yemiyorsunuz?
Ne oldu size, niçin konuşmuyorsunuz?
Derken sağ eliyle vurup kırmıştı onları.
Derken koşa-koşa yanına gelmişlerdi.
O demişti ki: Elinizde yontup yaptığınız şeylere mi kulluk ediyorsunuz?
Halbuki sizi de Allah yaratmıştır, o yontup yaptığınız şeyleri de.
Onun için bir yapı yapın da demişlerdi, atın onu ateşe.
Ona bir düzen yapmak istemişlerdi de biz onları alçaltmıştık.
Ve ben demişti, Rabbimin tapısına gidiyorum, o, doğru yolu gösterir bana.
Rabbim, bana temiz kişilerden olmak şartıyla bir oğul ihsân et.
Derken biz de ona tedbîrle hareket eden ve aceleci olmayan bir oğul vereceğimizi müjdelemiştik.
İbrâhim´le berâber koşup gezecek çağa gelince İbrâhim, oğulcağızım demişti, ben, rüyamda, seni kesiyorum gördüm, bir bak, düşün, sen ne dersin buna? O da babacığım demişti, ne emredildiyse sana, onu yap, Allah dilerse beni sabredenlerden bulursun.
İkisi de teslîm olunca onun alnını yere koymuştu.
Ve biz, ona ey İbrâhim diye nidâ etmiştik.
Rüyanı gerçekleştirdik. Şüphe yok ki biz, böyle mükâfatlandırırız iyilik edenleri.
Şüphe yok ki bu, elbette apaçık bir sınamaydı.
Ve onun yerine, kesilmek üzere büyük bir koç ihsân ettik.
Ve sonradan gelenler arasında da ona iyi bir ad-san verdik.
Esenlik İbrâhim´e.
Biz, böyle mükâfatlandırırız iyilik edenleri.
Şüphe yok ki o, inanan kullarımızdandı.
Ve ona, temiz kişilerden ve peygamber olacak İshak´ı müjdelemiştik.
Onu da kutladık, İshak´ı da ve ikisinin de soyundan iyilik eden de var, apaçık nefsine zulmeden de.
Ve andolsun ki biz, Mûsâ´ya ve Hârûn´a nîmetler verdik.
İkisini ve kavimlerini, büyük bir sıkıntıdan kurtardık.
Ve yardım ettik onlara da üst geldiler.
Ve ikisine de her şeyi apaçık gösteren kitabı verdik.
Ve ikisini de dosdoğru yola sevkettik.
Ve ikisine de, sonradan gelenler arasında iyi bir ad-san verdik.
Esenlik Mûsâ´ya ve Hârûn´a.
Şüphe yok ki biz, böyle mükâfatlandırırız iyilik edenleri;
Şüphe yok ki ikisi de inanan kullarımızdandı.
Ve şüphe yok ki İlyas, elbette peygamberlerdendi.
Hani kavmine demişti ki: Çekinmez misiniz siz?
Ba´l´i mi çağırırsınız da yaratıcıların en güzelini bırakırsınız.
O Allah´tır ki Rabbinizdir sizin ve Rabbidir gelip geçmiş atalarınızın.
Derken yalanladılar onu; şüphe yok ki tapımıza getirilecektir onlar.
Ancak ihlâsa eren Allah kulları müstesnâ.
Ve sonradan gelenler arasında ona iyi bir ad-san verdik.
Esenlik İlyas´a ve ona uyanlara.
Şüphe yok ki biz, böyle mükâfatlandırırız iyilik edenleri.
Şüphe yok ki o, inanan kullarımızdandı.
Ve şüphe yok ki Lût da elbette peygamberlerdendi.
Hani onu ve bütün âilesini kurtarmıştık.
Ancak bir kocakarı, kalanlar arasındaydı.
Sonra öbürlerinin kökünü kazıdık.
Ve şüphe yok ki siz de onların yurtlarına uğramadasınız sabahları.
Ve akşamları; hâlâ mı akıl etmezsiniz?
Ve şüphe yok ki Yunus da peygamberlerdendi elbet.
Hani, yolcularla dolu bir gemiye kaçmıştı da.
Derken kura çekmişlerdi de kur´a ona düşmüştü.
Kınanmış bir haldeydi ki onu balık yutuvermişti.
Eğer Rabbini tenzîh edenlerden olmasaydı.
Halkın tekrar dirileceği günedek balığın karnında kalırdı.
Derken onu ıssız bir yere çıkardık ve o, hastaydı da.
Ve ona gölge versin diye bir kabak fidanı bitirdik.
Ve onu yüz bin kişiye, yahut daha da artmakta olan bir topluluğa peygamber olarak gönderdik.
Derken inandılar da onları muayyen bir zamanadek yaşattık, geçindirdik.
Artık sor onlara, kızlar, Rabbinin de.oğullar, onların mı?
Yoksa melekleri kız halkettik de tanık mıydı onlar?
Haberin olsun ki şüphe yok, onlar, bu sözü uydurup söylemedeler.
Allah doğurdu demedeler ve şüphe yok ki onlar, yalancıdır elbet.
Oğulları bırakmış da kızları mı seçmiş?
Ne oluyor size, nasıl da hükmediyorsunuz?
Öğüt almaz mısınız hâlâ?
Yoksa apaçık bir deliliniz mi var?
Doğru söylüyorsanız getirin kitabınızı.
Ve onunla cinler arasında bir.akRabalık uydurmadalar ve andol-sun ki cinler de onun tapısına götürüleceklerini, orada hazır bulunacaklarını bilmişlerdir.
Yücedir,.münezzehtir vasfet-tiklerinden.
Ancak ihlâsa eren Allah kulları müstesnâ.
Gerçekten de ne siz, ne de kulluk ettikleriniz.
Onları bir sınamaya uğratamazsınız.
Ancak cehenneme girecek kişiyi azdıRabilirsiniz.
Ve melekler derler ki: Bizden hiçbir fert yoktur ki onun malûm ve muayyen bir makamı olmasın.
Ve şüphe yok ki biz, saf-saf dizilmişiz elbet.
Ve şüphe yok ki biz, mabûdumuzu tenzîh ederiz elbet.
Ve kâfirler, gerçekten de diyorlardı.
Katımızda evvelkilere âit bir kitap olsaydı.
Elbette biz de ihlâsa eren Allah kulları olurduk.
Derken kitap geldi de inanmadılar ona, yakında ne olacaklarını bilecekler.
Ve andolsun ki gönderilen kullarımıza şu sözü söylemiştik, şu hükmü takdîr etmiştik.
Şüphe yok ki onlar, elbette yardıma mazhar olacaklardır.
Ve şüphe yok ki bizim ordumuz, elbette üstündür.
Artık yüz çevir onlardan bir zamanadek.
Hele bir bak, bir gözle onları, onlar da sonuçları neymiş, yakında görecekler.
Azâbımızın çabucak gelmesini mi istiyorlar?
Fakat azâbımız, yurtlarına gelip çökünce korkutulanlar, ne de kötü bir sabaha kavuşacaklar.
Ve yüz çevir onlardan bir zamana dek.
Ve bir bak, bir gözle, onlar da sonuçları neymiş, yakında görecekler.
Yücedir, münezzehtir Rabbin ve yücelik, üstünlük ıssı Rab, onların vasfettiklerinden.
O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi, hem de doğuların Rabbidir.
Biz yakın göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik.
Ve (gökyüzünü) itaat dışına çıkan her şeytandan koruduk.
Onlar, artık mele-i a´lâ´ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar.
Kovulup atılırlar. Ve onlar için sürekli bir azap vardır.
Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da delip geçen bir parlak ışık takip eder.
Şimdi sor onlara! Yaratma bakımından onlar mı daha zor, yoksa bizim yarattığımız (insanlar) mı? Şüphesiz biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık.
Hayır, sen şaşıyorsun. Halbuki onlar alay ediyorlar.
Kendilerine öğüt verildiği vakit öğüt almazlar.
Bir mucize görseler alay ederler.
Bu ancak açık bir büyüdür, derler.
Gerçekten biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, diriltileceğiz?
İlk atalarımızda mı (diriltilecek)?
De ki: Evet, hem de hor ve hakir olarak (diriltileceksiniz).
O (diriltme) korkunç bir sesten ibaret olacak, o anda hemen onların gözleri açılıp etrafa bakacaklar.
(Durumu gören kâfirler:) Eyvah bize! Bu ceza günüdür, derler.
İşte bu; yalanlamış olduğunuz hüküm günüdür.
(Allah, meleklerine emreder:) "Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve tapmış olduklarını toplayın".
"Allah´tan başka. Onlara cehennemin yolunu gösterin".
"Onları tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler!"
Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz?
Evet, onlar o gün zilletle boyun eğeceklerdir.
(İşte bu duruma düştükleri vakit) onlardan bir kısmı, diğerlerine yönelir, birbirlerini sorumlu tutmaya çalışırlar.
(Uyanlar, uydukları adamlara:) Siz bize sağdan gelirdiniz (sûreti haktan görünürdünüz) derler.
(Ötekiler de:) "Bilâkis, derler, siz inanan kimseler değildiniz".
Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu. Fakat siz kendiniz azgın bir toplum idiniz.
Onun için Rabbimizin hükmü bize hak oldu. Biz (hak ettiğimiz cezayı) mutlaka tadacağız.
Biz sizi azdırdık. Çünkü kendimiz de azmıştık.
Şüphesiz o gün onlar azapta ortaktırlar.
İşte biz, suçlulara böyle yaparız.
Çünkü onlara: Allah´tan başka tanrı yoktur, denildiği zaman kibirle direnirlerdi.
Mecnun bir şair için biz tanrılarımızı bırakacak mıyız? derlerdi.
Hayır! O, gerçeği getirdi ve peygamberleri de doğruladı.
Kuşkusuz siz acı azabı tadacaksınız.
Çekeceğiniz ceza yapmakta olduğunuzdan başka bir şeyin cezası değildir.
(Bu azaptan) Ancak Allah´ın hâlis kulları istisnâ edilecek.
Bunlar için bilinen bir rızık vardır.
(Türlü türlü) meyveler vardır. Ve onlar ağırlanırlar.
Naîm cennetlerinde.
Tahtlar üzerinde karşılıklı otururlar.
Onlara pınardan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.
Berraktır, içenlere lezzet verir.
O içkide ne sersemletme vardır ne de onunla sarhoş olurlar.
Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gözlü eşler vardır.
Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır.
İşte o zaman, birbirlerine dönerek (dünyadaki hallerini) soracaklar.
İçlerinden biri: "Benim, bir arkadaşım vardı" der.
Derdi ki: Sen de (dirilmeye) inananlardan mısın?
Biz ölüp kemik, sonra da toprak haline geldiğimiz zaman (diriltilip) cezalanacak mıyız?
(O zât, dünyâda geçmiş olan hâdiseyi bu şekilde anlattıktan sonra Allah Teâlâ orada bulunanlara:) Siz işin gerçeğine vâkıf mısınız? dedi.
İşte o zaman konuşan baktı, arkadaşını cehennemin ortasında gördü.
"Yemin ederim ki, sen az daha beni de helâk edecektin.
Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de (cehenneme) getirilenlerden olurdum" dedi.
Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek miyiz?
Yalnız ilk ölümümüz, başka ölüm yok ve biz azâba da uğratılmayacağız ha?!
Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur.
Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsınlar.
Şimdi ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?.
Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık.
Zira o, cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır.
Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir.
(Cehennemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar.
Sonra zakkum yemeğinin üzerine onlar için, kaynar su karıştırılmış bir içki vardır.
Sonra kesinlikle onların dönüşü, çılgın ateşe olacaktır.
Kuşkusuz onlar atalarını dalâlette buldular.
Şimdi de kendileri onların peşlerinden koşturuyorlar.
Andolsun ki, onlardan önce eski milletlerin çoğu dalâlete düştü.
Kuşkusuz, biz onlara uyarıcılar göndermiştik.
Uyarılanların âkıbetinin ne olduğuna bir bak!
Allah´ın ihlâslı kulları müstesna.
Andolsun, Nuh bize yalvarıp yakardı. Biz de duayı ne güzel kabul ederiz!
Kendisini ve ailesini büyük felâketten kurtardık.
Biz yalnız Nuh´un soyunu kalıcı kıldık.
Sonradan gelenler içinde ona iyi bir nam bıraktık
Bütün âlemlerden Nuh´a selam olsun!
İşte biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
Zira o, bizim inanmış kullarımızdan idi.
Nihayet ötekileri (inanmayanları) suda boğduk.
Şüphesiz İbrahim de onun (Nuh´un) milletinden idi.
Çünkü Rabbine kalb-i selîm ile geldi.
Hani o, babasına ve kavmine: Siz kime kulluk ediyorsunuz? demişti.
Allah´tan başka bir takım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?
O halde âlemlerin Rabbi hakkındaki görüşünüz nedir?
Bunun üzerine İbrahim yıldızlara şöyle bir baktı.
Ben hastayım, dedi.
Ona arkalarını dönüp gittiler.
Yavaşça putlarının yanına vardı. (Oraya konmuş yemekleri görünce:) Yemiyor musunuz?
Neden konuşmuyorsunuz? dedi.
Bunun üzerine, yanlarına gelip sağ eliyle vurdu (kırıp geçirdi.)
(Putperestler) koşarak İbrahim´e geldiler.
İbrahim: Yonttuğunuz şeylere mi ibadet edersiniz!
Oysa ki sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah yarattı, dedi.
Onun için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın! dediler.
Böylece ona bir tuzak kurmayı istediler. Fakat biz onları alçaklardan kıldık.
(Oradan kurtulan İbrahim:) "Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek".
O: "Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver", dedi.
İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.
Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.
Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca:
Biz ona: "Ey İbrahim!" diye seslendik.
Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır.
Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.
Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık:
İbrahim´e selam! dedik.
Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.
Sâlihlerden bir peygamber olarak O´na (İbrahim´e) İshak´ı müjdeledik.
Kendisini ve İshak´ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.
Andolsun biz Musa´ya da Harun´a da nimetler verdik.
Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Kendilerine yardım ettik de galip gelen onlar oldu.
Her ikisine de apaçık anlaşılan bir kitabı (Tevrat´ı) verdik.
Her ikisini de doğru yola ilettik.
Sonra gelenler içinde, namlarına şunu bıraktık.
Musa ve Harun´a selam olsun.
Doğrusu biz, iyileri böylece mükâfatlandırırız.
Şüphesiz, ikisi de mümin kullarımızdandı.
İlyas da şüphe yok ki, peygamberlerdendi.
(İlyas) milletine: (Allah´a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
Yaratanların en iyisini bırakıp da Ba´l´e mi taparsınız? demişti.
Sizin de Rabbiniz, sizden önce gelen atalarınızın da Rabbi olan Allah´ı?
Bunun üzerine İlyas´ı yalanladılar. Onun için onların hepsi (cehenneme) götürüleceklerdir.
Ancak Allah´ın ihlâslı kulları müstesna.
Sonra gelenler içinde, kendisine bir ün bıraktık,
İlyas´a selâm! dedik.
Şüphesiz biz, iyileri işte böyle mükâfatlandırırız.
Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı.
Lût da elbette peygamberlerdendi.
Hani biz Lût´u ve ailesinin hepsini kurtardık.
Ancak geridekiler arasında kalan yaşlı bir kadın dışında,
Sonra diğerlerini yok ettik.
(Ey insanlar!) Siz onların yanlarından geçip gidiyorsunuz, sabahleyin
Ve geceleyin. Hâla akıllanmayacak mısınız?
Doğrusu Yunus da gönderilen peygamberlerdendi.
Hani o, dolu bir gemiye binip kaçmıştı.
Gemide olanlarla karşılıklı kur´a çektiler de kaybedenlerden oldu.
Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu.
Eğer Allah´ı tesbih edenlerden olmasaydı,
Tekrar diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.
Halsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık.
Ve üstüne (gölge yapması için) kabak türünden geniş yapraklı bir nebat bitirdik.
Onu, yüz bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.
Sonunda ona iman ettiler, bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar yaşattık.
Putperestlere sor: Kızlar Rabbinin de erkekler onların mı?
Yoksa biz melekleri onların gözü önünde kız olarak mı yarattık?
Dikkat edin, kesinlikle yalan uydurup söylüyorlar ki;
Allah doğurdu diyorlar. Onlar şüphesiz yalancıdırlar.
Allah, kızları oğullara tercih mi etmiş!
Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?
Hiç düşünmüyor musunuz?
Yoksa sizin açık bir deliliniz mi var?
Doğru sözlülerden iseniz, kitabınızı getirin!
Allah ile cinler arasında da bir soy birliği uydurdular. Andolsun, cinler de kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilirler.
Allah, onların isnat edegeldiklerinden yücedir, münezzehtir.
“Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et.”
Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik.
Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): “Oğlum” dedi. “Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.” (Oğlu İsmail) Dedi ki: “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaAllah, beni sabredenlerden bulacaksın.”
Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail’i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı.
Biz ona: “Ey İbrahim” diye seslendik.
“Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Şüphesiz Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.”
Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı.
Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik.
Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
İbrahim’e selam olsun.
Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
Şüphesiz o, Bizim mü’min olan kullarımızdandır.
Biz ona, salihlerden bir peygamber olarak İshak’ı da müjdeledik.
Ona ve İshak’a bereketler verdik. İkisinin soyundan, ihsanda bulunan (muhsin olan) da var, açıkça kendi nefsine zulmeden de.
Andolsun, Biz Musa’ya ve Harun’a lütufta bulunduk.
Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık.
Onlara yardım ettik, böylece üstün gelenler oldular.
Ve ikisine anlatımı-açık kitabı verdik.
Onları dosdoğru yola yöneltip-ilettik.
Sonra gelenler arasında da ikisine (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
Musa’ya ve Harun’a selam olsun.
Şüphesiz Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
Şüphesiz ikisi, Bizim mü’min olan kullarımızdandılar.
Gerçekten İlyas da, gönderilmiş (peygamber)lerdendi.
Hani kendi kavmine demişti ki: “Siz korkup sakınmaz mısınız?”
“Siz Ba’le tapıp da Yaratıcıların en güzeli (olan Allah’ı) mı bırakıyorsunuz?”
“Allah ki, sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.”
Fakat onu yalanladılar; bundan dolayı gerçekten onlar, (azap için getirilip) hazır bulundurulacak olanlardır.
Ancak, muhlis olan kullar başka.
Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
İlyas’a selam olsun.
Şüphesiz Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
Şüphesiz o, Bizim mü’min olan kullarımızdandı.
Gerçekten Lût da gönderilmiş (elçi)lerdendi.
Hani Biz onu ve ailesini topluca kurtarmıştık.
Geride bırakılanlar arasında bir yaşlı kadın dışında.
Sonra geride kalanları yerle bir ettik.
Siz onların üstünden muhakkak geçip gidiyorsunuz; sabah vakti.
Ve geceleyin. Yine de akıllanmayacak mısınız?
Şüphesiz Yunus da gönderilmiş (elçi)lerdendi.
Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.
Böylece kur’aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.
Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.
Eğer (Allah’ı çokça) tesbih edenlerden olmasaydı,
Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı.
Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık.
Ve üzerine, sık-geniş yaprakla (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik.
Onu yüzbin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik.
Sonunda ona iman ettiler, Biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.
Şimdi sen onlara sor: -Kızlar senin Rabbinin, erkek çocuklar onların mı?
Yoksa onlar, şahidlik etmekteyken Biz melekleri dişiler olarak mı yarattık?
Dikkat edin; gerçekten onlar, düzdükleri yalanlardan dolayı derler ki:
“Allah doğurdu.” Onlar, hiç şüphesiz, muhakkak yalan söyleyenlerdir.
(Allah,) Kızları, erkek çocuklara tercih mi etmiş?
Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
Hiç mi öğüt alıp-düşünmüyorsunuz?
Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var?
Eğer doğru söylüyorsanız, öyleyse getirin kitabınızı.
Onlar, Kendisi´yle (Allah ile) cinler arasında bir soy-bağı kurdular. Oysa andolsun, cinler de onların gerçekten (azap için getirilip) hazır bulundurulacaklarını bilmişlerdir.
Onların nitelendirdiklerinden Allah Yücedir.
Ancak muhlis olan kullar başka.
Artık siz de, tapmakta olduklarınız da.
O’na karşı kimseyi fitneye sürükleyecek değilsiniz.
Ancak kendisi çılgınca yanan ateşe girecek olan başka (onu sürüklersiniz).
(Melekler der ki:) “Bizden her birimiz için belli bir makam vardır.”
“Biziz, o saflar halinde dizilmiş olanlar, gerçekten biziz.”
“Biziz, o tesbih edenler de, gerçekten biziz.”
Onlar (putatapıcılar), her ne kadar şöyle diyor idiyseler de:
”Eğer yanımızda öncekilerden bir zikir (kitap) bulunmuş olsaydı.”
“Gerçekten bizler de, Allah’ın muhlis olan kullarından olurduk.”
Fakat (kitap gelince) onu tanımayıp-küfrettiler; yakında bileceklerdir.
O, göklerle yerin ve aralarındakilerin Rabbi’dir. Güneşin doğduğu yerlerin de Rabbi’dir.
Gerçekten biz, en aşağıda olan gökyüzünü, yıldızlardan ibaret bir süsle donattık.
(Hem o göğü), itaatten çıkan her şeytandan koruduk.
O şeytanlar, melekler topluluğunun kelâmını dinleyemezler, her taraftan koğulup atılırlar.
Uzaklaştırılırlar. Onlara (ahirette) devamlı bir azap var.
Ancak (o şeytanlar içinden, meleklerin sözünü) bir çalıb kapan olur. Onu da yakan parlak bir yıldız tâkib eder.
Şimdi sor Mekke halkına: (Öldükten sonra) kendilerini yaratış mı zor; yoksa bizim yarattıklarımız (melekler, gökler, arz ve yıldızlar) mı? Biz kendilerini (Adem’den, Adem’i de) yapışkan bir çamurdan yarattık.
Doğrusu (Ey Rasûlüm, Allah’ın kudretini ve öldükten sonra dirileceklerini inkâr etmelerine) sen şaştın. Onlar ise, seninle (ve taaccüb edişinle) alay ediyorlar.
Onlara Kur’an’la öğüd verildiği zaman da, düşünüp nasihat kabul etmiyorlar.
Bir mucize gördükleri vakit de eğlenceye alıyorlar.
Ve: “-Bu, ancak apaçık bir sihirdir.” dediler.
Öldüğümüz ve bir toprakla çürümüş bir yığın kemik olduğumuz zaman mı, biz mi diriltilecek mişiz?
Evvelki atalarımızda mı? (yine dediler).
(Ey Rasûlüm), de ki: “- Hem hepiniz zelîl ve hakîr olarak (diriltileceksiniz).”
Çünkü o, (Sûr’a ikinci defa) bir üfürüştür ki, derhal kabirlerinden kalkıb başlarına gelecek şeyi gözetlerler.
Şöyle derler: “-Eyvah bizlere! Bu, hesab günüdür.”
Bu, işte o sizin yalan dediğiniz (müminle kâfiri) ayırd etme günüdür.
(Allah meleklere şöyle buyurur): “- O kâfir olanları, bir de arkadaşlarını ve Allah’dan başka taptıkları putları, hep bir araya toplayın.
Toplayın da, götürün onları cehennem yoluna, (Sırat köprüsüne doğru).
Ve onları habsedin (tutuklayın); çünkü onlar sorguya çekilecekler.”
(Melekler o kâfirlere şöyle der): “- Ne oldu sizlere, (azabdan kurtulmak için) yardımlaşmıyorsunuz?”
Doğrusu, bugün (kıyamet günü Allah’ın emrine) boyun eğmişlerdir onlar.
Onlar birbirlerini suçlayıb çekişirler.
(Yardakçılar, öncülerine şöyle) diyecekler: “- Siz, bize sağdan (en sağlam taraftan) gelirdiniz.”
(Öncüler de yardakçılarına cevap verib şöyle) diyecekler: “- Hayır, doğrusu siz Allah’a iman etmemiştiniz.
Bizim de sizin üzerinize bir hakimiyetimiz yoktu; ancak siz azmış bir kavim idiniz.
Onun için Rabbimizin azabı üzerimize gerçekleşti. Muhakkak azabımızı tadacağız.
Çünkü biz, sizi, dinden çıkardık. Gerçekten biz azgın kimselerdik.”
O halde, hepsi o gün azabda ortaktırlar.
İşte biz, müşriklere böyle yaparız.
Çünkü onlara: “- Allah’dan başka hiç bir ilâh yoktur.” denildiği zaman, baş kaldırıyorlardı;
Ve: “- Hiç bir mecnûn şair için, biz putlarımızı bırakır mıyız?” diyorlardı.
Doğrusu O (Peygamber) Kur’an ile geldi ve bütün peygamberleri tasdik etti.
Elbette siz (ey Mekke halkı, tekzib etmekle) o acıklı azabı tadacaksınız.
Ve (dünyada) yapmış olduğunuz şeylerden başkasıyla cezalandırılmıyacaksınız.
Şu kadar ki, Allah’ın ihlâs sahibi kulları müstesnadır.
İşte bunlar için, (özellikleri) belli bir rızık vardır:
Türlü meyvalar... Onlar hep ikram olunurlar;
Naîm Cennetlerinde,
Karşılıklı tahtlar üzerinde...
Göze şarabından dolu bir kadehle, (hizmet için) etraflarında dolaşılır.
Bembeyaz, içenlere lezzetli...
Onu içmekte bir gaile yok ve onlar, ondan sarhoş da olmazlar.
Yanlarında, bakışlarını kocalarına hasretmiş iri gözlü hanımlar var.
Sanki onlar (tüylerle örtülü kalıb toz toprak değmiyen) berrak yumurtalar gibidirler.
İçlerinden bir sözcü şöyle der: “- Gerçekten benim (dünyada) bir arkadaşım vardı.
(Bana) derdi ki, sen cidden (hesab gününe) inananlardan mısın?
Biz öldüğümüz ve bir toprakla çürümüş bir yığın kemik olduğumuz vakit, gerçekten biz cezalanacakmıyız?”
(Sonra o sözcü, cennetteki kardeşlerine): “(Şimdi size o arkadaşı göstermek için cehenneme) bir bakar mısınız?”der.
Derken (bizzat kendisi) bakmış, onu tâ cehennemin ortasında görmüştür.
(Ona şöyle) der: “-Vallahi, doğrusu sen, az daha beni helâk edecektin.
Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de (bu cehennemde seninle) tutuklananlardan olacaktım.
(İşte bak), biz dünyadaki ilk ölümümüzden başka bir daha ölecek değiliz;
Ve biz azaba uğratılacak da değiliz.”
İşte bu, şübhe yok ki en büyük kurtuluştur.
Böyle ebedî bir saadet için çalışsın çalışanlar...
Bu (cennet nimetlerine) konmak mı hayırlı, yoksa (kokusu kötü ve tadı acı olan cehennemdeki) Zakkûm ağacı mı?
Gerçekten biz zakkûm ağacını kâfirler için (ahirette) bir azab yaptık.
O bir ağaçtır ki, cehennemin dibinden çıkar.
Meyvaları, (çirkin) şeytanların başları gibidir.
Muhakkak o kâfirler bundan yiyecekler de karınlarını bundan dolduracaklar.
Ondan doyduktan sonra, onlar için kaynar bir içki var.
Sonra da dönecekleri yer şübhesiz ki yine cehennemdir.
Çünkü onlar, babalarını (dünyada) sapıklıkta buldular.
Kendileri de onların (sapık) izleri üzerinde koşturuluyorlardı.
(Ey Rasûlüm), senin kavminden önce eski ümmetlerin çoğu dalâlette idi.
Gerçekten biz onlara, azabla korkutucu peygamberler de gönderdik.
Şimdi bak, o korkutulanların akıbeti (helâk edilişleri) nasıl oldu?
Ancak Allah’ın, küfürden korunmuş, kulları müstesna; (onlar azabdan kurtulmuşlardır).
Gerçekten Nûh bize dua etmişti de ne güzel icabet etmiştik (duasını kabul edip kavmini suda boğmuş, kendisi ile iman edenleri kurtarmıştık).
Biz, hem onu, hem ehlini (kendisine iman edenleri) o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Hem (Nûh’un kıyamete kadar) zürriyetini, bakî kalanlar kıldık.
Hem de Nûh için, sonradan gelenler içinde iyi bir yâd bıraktık.
(Onu şöyle yâd ederler): “- Bütün âlemler içinde Nûh’a selam olsun...”
İşte biz, güzel söz söyleyib güzel iş yapanları böyle mükafatlandırırız.
Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı.
Sonra da diğerlerini, (kendisine iman etmiyenleri) suda boğduk.
Şüphesiz İbrahim de, Nûh’un (esasta aynı) dinindendi.
Çünkü Rabbine halis bir kalb ile gelmişti.
O vakit babasına ve kavmine şöyle demişti: “- Siz nelere tapıyorsunuz?
Yalancılık etmek için mi Allah’dan başka ilâhlar istiyorsunuz?
Âlemlerin Rabbine olan zannınız nedir?”
Derken yıldızlara bir baktı da,
(Sirayet korkusu ile etrafındakiler kaçsın diye) “- Ben hastayım” dedi.
O vakit (yanında bulunanlar) arkalarını dönerek başından kaçıverdiler.
Bunun üzerine gizlice onların ilâhlarına (putlarına) varıb dedi ki: “- (Şu yanınızda bulunan yemekleri) yemez misiniz?”
Ne oluyor size, konuşmuyorsunuz?”
Derken onlara sağ eliyle (kuvvetle) vurub (onları) parçaladı.
Bunun üzerine kavmi koşarak kendisine geldi.
(İbrahim, onlara) dedi ki: “- Siz, kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?”
Halbuki sizi de, yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.”
(Onlar şöyle) dediler: “- İbrahim için (duvarla çevrili) bir bina yapın da, onu ateşe atın.”
Ona böyle bir tuzak kurmak istediler. Biz de tuttuk onları çok alçak duruma düşürdük.
Bir de (İbrahîm) şöyle dedi: “- Ben Rabbime, (bana emrettiği yere) gidiyorum, O bana yolunu gösterir.”
Ey Rabbim! Bana salihlerden bir çocuk ihsan buyur, (diye dua etti).
Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik.
Vakta ki, yanında koşmak çağına erdi, (ona şöyle) dedi: “- Yavrum! Ben rüyamda görüyorum ki, seni boğazlıyorum. Artık bak, ne düşünürsün?” (Çocuk ona şöyle) dedi: “- Babacağım! Sana, ne emrediliyorsa yap; İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.”
Vakta ki, bu suretle ikisi de, (baba-oğul Allah’ın emrine) teslim oldular. İbrahim, çocuğu yanı üzerine yıktı.
Biz de ona şöyle nida ettik: “- Ey İbrahîm!
Gerçekten rüyana sadakat gösterdin. Şüphe yok ki biz, güzel amel işliyenleri işte böyle mükafatlandırırız.”
Muhakkak ki bu, açık bir imtihandı.
(Oğlunu kesmeğe karşılık) ona büyük bir kurbanlık, (semiz koç) fidye verdik.
Yine ona, sonradan gelenler içinde iyi bir yâd bıraktık.
Bizden saadet ve selâmet olsun İbrahim’e...
Güzel amel işliyenleri, işte böyle mükafatlandırırız.
Çünkü o, mümin kullarımızdandı.
Bir de ona salihlerden bir peygamber olmak üzere İshâk’ı müjdeledik.
Hem İbrahîm’e, hem İshâk’a bereketler verdik. Her ikisinin soyundan mümin olan da var, nefsine açık zulmeden de var.
Gerçekten biz, Mûsa ile Harûn’u da (peygamberlikle) nimetlendirdik.
Hem kendilerini, hem (kendilerine iman eden) kavimlerini o büyük felâketten, (suda boğulmaktan) kurtardık.
Onlara yardım ettik de, galib gelenler onlar oldular.
İkisine de (helal ve haramı) açıklayan Tevrat kitabını verdik.
Kendilerine doğru yolu gösterdik.
Sonradan gelenler içinde onlara güzel bir yâd bıraktık.
Bizden Mûsa’ya ve Harûn’a saadet ve selâmet olsun...
Gerçekten biz, güzel amel işliyenleri böyle mükâfatlandırırız.
Çünkü ikisi de mümin kullarımızdandı.
Doğrusu İlyas da, gönderilen peygamberlerdendi.
O vakit kavmine şöyle demişti: “- Siz Allah’dan korkmaz mısınız?
O en güzel yaradanı bırakıb da Ba’l isimli puta mı tapıyorsunuz?
Allah sizin de Rabbinizdir, evvelki atalarınızın da Rabbidir.
Fakat onlar İlyas’ı tekzib ettiler. Muhakkak onlar hazırlanıb (cehenneme) götürüleceklerdir.
Ancak Allah’ın ihlâs sahibi (mümin) kulları müstesnadır.
Biz ona, sonradan gelenler içinde güzel bir yâd bıraktık.
Bizden saadet ve selamet olsun İlyas’a...
Gerçekten biz, güzel amel işliyenleri böyle mükafatlandırırız.
Doğrusu o, mümin kullarımızdandı.
Şüphesiz Lût da gönderilen peygamberlerdendi.
Hani hem onu, hem de ehlini toptan kurtarmıştık.
Ancak (imansız zevcesi) bir koca karı azab içinde kalanlar arasında oldu.
Sonra diğerlerini helâk eyledik.
(137-138) Elbette siz, sabah ve akşam onlara (harabeye dönmüş yurdlarına ticaret maksadıyla gelib geçerken) uğrarsınız. Artık düşünüb ibret almaz mısınız?
(137-138) Elbette siz, sabah ve akşam onlara (harabeye dönmüş yurdlarına ticaret maksadıyla gelib geçerken) uğrarsınız. Artık düşünüb ibret almaz mısınız?
Şüphesiz Yûnus da gönderilen peygamberlerdendi.
Hani o, (kavmine vaad ettiği azab gelmeyince aralarında çıkıb) yüklü gemiye kaçmıştı.
(Gemiye binince gemi durdu. O zaman, gemicilerin inancına göre geminin durması, aralarında kaçak bir kölenin bulunmasından ileri gelirdi. İşte kaçağı bulmak için aralarında) Kur’a çekti de mağlublardan oldu. (Bunun üzerine kendini denize attı).
(Kavminden kaçmış olduğundan ötürü) nefsini kınamış bir halde iken, hemen balık onu yuttu.
Eğer çok tesbih edenlerden olmasaydı.
Muhakkak (kabirlerden) dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.
Hemen onu sahile attık, hasta idi.
Üzerine (gölge vermek için) kabak cinsinden bir ağaç bitirdik.
Biz onu yüzbine, hatta daha ziyadesine peygamber göndermiştik.
Nihayet (Yunus peygamberin gaybubetinde azab gören kavmi) ona iman ettiler de onları ömürlerinin sonuna kadar geçindirdik.
(Ey Rasûlüm), şimdi Mekke halkına sor: “- Kızlar Rabbinin de, oğullar onların mı?
Yoksa biz, melekleri dişi yaratmışız da onlar şahid mi bulunuyorlarmış?
Haberin olsun ki, onlar, uydurmalarından dolayı şöyle derler:
“- Allah doğurdu.” Mühahakkak ki onlar (sözlerinde) yalancıdırlar.
(Yoksa Allah), kızları oğullara tercih mi etmiş?
Ne oluyor size, nasıl (bu kadar kötü) hüküm veriyorsunuz?
(Allah’ın evlâd edinmekten münezzeh olduğunu) hiç de mi düşünmezsiniz?
Yoksa, sizin (gökten inen) açık bir hüccetiniz, (kitabınız) mı var?
Doğru söyliyenlerseniz, getirin kitabınızı...
Bir de Mekke kâfirleri, Allah ile cinler (melekler) arasında tuttular bir hısımlık uydurdular. Gerçekten cinler bilirler ki, onlar yakalanıb cehenneme götürüleceklerdir.
Allah, onların isnad ettikleri bütün noksan vasıflardan münezzehtir.
Lâkin Allah’ın ihlâs sahibi (mümin) kulları müstesna; (onlar böyle noksan vasıfları söylemezler ve cehennemlik değildirler).
(Ey Mekke’liler), siz ve Allah’dan başka taptıklarınız,
Allah’a karşı kimseyi kandırıb ifsad edemezsiniz.
Meğer ki, (Allah’ın ezelî ilminde) cehenneme girecek kimse olsun.
(Cebrail şöyle dedi) “- Bizden (melekler topluluğundan) herkes için belli bir makam vardır, (orada Rabbine ibadet eder).
Gerçekten biz, (Allah’ın emri karşısında) saf bağlayanlarız.
Ve Muhakkak ki biz, (Allah’ı şanına lâyık olmayan şeylerden) tenzih edenleriz.”
Doğrusu (Peygamberin gelmesinden önce Mekke halkı) şöyle diyorlardı:
“- Eğer yanımızda evvelkilerin kitablarından bir kitab olsaydı,
Herhalde Allah’ın ihlas sahibi kullarından olurduk.”
Fakat şimdi onu, (Peygamber’i ve Kur’an’ı) inkâr ettiler. Artık ileride (başlarına gelecek azabı) bileceklerdir.
Gerçekten elçilikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir:
“- Muhakkak onlar (peygamberler), bizzat onlar muzaffer olacaklardır.
Ve elbette bizim (mümin) askerlerimiz; muhakkak onlar galib geleceklerdir.”
Onun için bir zamana kadar o kâfirlerden yüz çevir (Rasûlüm).
Gözetle onları, yakında (kendilerine ne yapılacağını) görecekler.
Şimdi çabucak azabımızı mı istiyorlar?
Fakat civarlarına (ansızın azab) indiği vakit, ne fenadır o kendilerine acı haber verilenlerin sabahı!...
Yine sen (Ey Rasûlüm), bir zamana kadar onlardan yüz çevir.
Gör onları, yakında (azabı) göreceklerdir.
İzzet sahibi Rabbin, onların (uygunsuz) vasıflamalarından münezzehdir.
(1-5) Sira sira duran ve onlerindekini surdukce suren ve Allah´i andikca anan meleklere and olsun ki, sizin Tanriniz birdir; goklerin, yerin ve ikisi arasinda bulunanlarin Rabbidir.
(1-5) Sira sira duran ve onlerindekini surdukce suren ve Allah´i andikca anan meleklere and olsun ki, sizin Tanriniz birdir; goklerin, yerin ve ikisi arasinda bulunanlarin Rabbidir.
(1-5) Sira sira duran ve onlerindekini surdukce suren ve Allah´i andikca anan meleklere and olsun ki, sizin Tanriniz birdir; goklerin, yerin ve ikisi arasinda bulunanlarin Rabbidir.
(1-5) Sira sira duran ve onlerindekini surdukce suren ve Allah´i andikca anan meleklere and olsun ki, sizin Tanriniz birdir; goklerin, yerin ve ikisi arasinda bulunanlarin Rabbidir.
(1-5) Sira sira duran ve onlerindekini surdukce suren ve Allah´i andikca anan meleklere and olsun ki, sizin Tanriniz birdir; goklerin, yerin ve ikisi arasinda bulunanlarin Rabbidir.
suphesiz Biz, yakin gogu bir susle, yildizlarla susledik.
Onu, inatci her turlu seytandan koruduk.
(8-9) Onlar yuce alemi asla dinleyemezler. Her yonden kovularak atilirlar. Onlara surekli bir azap vardir.
(8-9) Onlar yuce alemi asla dinleyemezler. Her yonden kovularak atilirlar. Onlara surekli bir azap vardir.
Hele bir tek soz kapan olsun; delici bir alev onun pesine dusuverir.
Allah´a es kosanlara sor: Kendilerini yaratmak mi daha zordur, yoksa Bizim yarattigimiz gokleri yaratmak mi? Aslinda Biz kendilerini ozlu ve yapiskan camurdan yaratmisizdir.
Evet; sen onlara sasiyorsun, onlar da seni alaya aliyorlar.
Onlara ogut verildiginde ogut dinlemezler.
Bir mucize gorduklerinde onu eglenceye alirlar.
(15-17) «Bu apacik bir sihirdir; oldugumuz, toprak ve kemik oldugumuz zaman, onceki babalarimiz yahut biz mi dirilecegiz?» derler.
(15-17) «Bu apacik bir sihirdir; oldugumuz, toprak ve kemik oldugumuz zaman, onceki babalarimiz yahut biz mi dirilecegiz?» derler.
(15-17) «Bu apacik bir sihirdir; oldugumuz, toprak ve kemik oldugumuz zaman, onceki babalarimiz yahut biz mi dirilecegiz?» derler.
De ki: «Evet hem de zelil ve hakir olarak.»
Tek bir ciglik. Hemen bakip kalirlar.
soyle derler: «Vay bize! Iste bu ceza gunudur.»
Onlara: «Iste bu, yalanladiginiz hukum gunudur» denir. *
(22-23) Ilgililere soyle emredilir: «Zulmedenleri, onlarla isbirligi edenleri ve Allah´i birakip da taptiklarini derleyin. Onlari cehennem yoluna koyun.»
(22-23) Ilgililere soyle emredilir: «Zulmedenleri, onlarla isbirligi edenleri ve Allah´i birakip da taptiklarini derleyin. Onlari cehennem yoluna koyun.»
«nlari durdurun; cunku kendilerinden daha da sorulacaktir.»
soyle sorulur: «Size ne oldu ki birbirinizle yardimlasmiyorsunuz?»
Hayir; bugun onlarin hepsi teslim olmuslardir.
Birbirlerine donup sorusurlar.
Ileri gelenlerine: «Dogrusu siz bize sureti hakdan gorunurdunuz» derler.
Onlar da soyle derler: «Hayir; siz inanmis kimseler degildiniz.»
«Bizim sizin ustunuzde bir nufuzumuz yoktu. Bilakis, azmis bir millettiniz.»
«Bu sebeple, Rabbimizin sozu aleyhimizde gerceklesti. suphesiz azabi tadacagiz.»
«izi biz azdirmistik, cunku kendimiz azgindik".
O gun hepsi azabda birlesirler.
Dogrusu suclulara boyle yapariz.
Onlara: «Allah´tan baska tanri yoktur» denildigi zaman suphesiz buyuklenirler.
"Deli bir sair yuzunden tanrilarimizi mi birakalim?» derlerdi.
Hayir; o, gercegi getirmis ve peygamberleri dogrulamisti.
suphesiz siz can yakici azabi tadacaksiniz.
Yaptiginizdan baska birseyle cezalanmiyacaksiniz.
Ancak Allah´a icten bagli kullar bunun disindadir.
(41-44) Iste bildirilen rizik ve meyveler onlaradir. Nimet cennetlerinde, karsilikli tahtlar uzerinde kendilerine ikram olunur.
(41-44) Iste bildirilen rizik ve meyveler onlaradir. Nimet cennetlerinde, karsilikli tahtlar uzerinde kendilerine ikram olunur.
(41-44) Iste bildirilen rizik ve meyveler onlaradir. Nimet cennetlerinde, karsilikli tahtlar uzerinde kendilerine ikram olunur.
(41-44) Iste bildirilen rizik ve meyveler onlaradir. Nimet cennetlerinde, karsilikli tahtlar uzerinde kendilerine ikram olunur.
(48-49) Yanlarinda, ortulu yumurta gibi (bembeyaz), bakislarini da yalniz eslerine cevirmis guzel gozluler vardir.
(48-49) Yanlarinda, ortulu yumurta gibi (bembeyaz), bakislarini da yalniz eslerine cevirmis guzel gozluler vardir.
Birbirlerine donup sorarlar:
(51-53) Iclerinden biri soyle der: «Benim bir dostum vardi, bana: ´Sen de mi, olup toprak ve kemik oldugumuz zaman dirilerek ceza gorecegimizi tasdik edenlerdensin?´ derdi.»
(51-53) Iclerinden biri soyle der: «Benim bir dostum vardi, bana: ´Sen de mi, olup toprak ve kemik oldugumuz zaman dirilerek ceza gorecegimizi tasdik edenlerdensin?´ derdi.»
(51-53) Iclerinden biri soyle der: «Benim bir dostum vardi, bana: ´Sen de mi, olup toprak ve kemik oldugumuz zaman dirilerek ceza gorecegimizi tasdik edenlerdensin?´ derdi.»
Yanindakilere: «Siz onu bilir misiniz?» der.
Bir bakar onu cehennemin ortasinda gorur.
Ona der ki: «Allah´a and olsun ki, az kalsin beni de mahvedecektin.»
«Eger Rabbimin lutfu olmasaydi ben de oraya goturulenlerden olurdum.»
(58-59) «irinci olumden sonra bir daha olmeyecegiz degil mi? Azap da gormeyecegiz.»
(58-59) «irinci olumden sonra bir daha olmeyecegiz degil mi? Azap da gormeyecegiz.»
Iste buyuk kurtulus suphesiz budur.
Calisanlar bunun icin calissin.
Konukluk olarak bu mu iyidir, yoksa Zakkum agaci mi?
Biz o agaci, zalimler icin bir dert yaptik.
O, cehennemin dibinde cikan bir agactir.
Tomurcuklari seytan basi gibidir.
Iste cehennemlikler bundan yerler, karinlarini onunla doldururlar.
Sonra, uzerine kaynar su katilmis icki suphesiz onlar icindir.
Dogrusu sonra donecekleri yer yine cehennemdir.
Onlar babalarini suphesiz sapik kimseler olarak bulmuslardi.
Oyleyken yine de onlarin izlerinden kovalanircasina kosturuyorlardi.
Onlardan once gecenlerin cogu, and olsun ki sapitmisti.
And olsun ki, iclerine uyaricilar gondermistik.
Uyarildigi halde yola gelmeyenlerin sonunun nasil olduguna bir bak!
Allah´in, O´na icten baglanan kullari bunun disindadir. *
And olsun ki, Nuh Bize seslenmisti de duasina ne guzel icabet etmistik.
Onu ve ailesini buyuk sikintidan kurtarmistik.
Ancak onun soyunu surekli kildik.
(78-79) Sonra gelenler icinde «Alemlerde, Nuh´a selam olsun» diye ona iyi bir un biraktik.
(78-79) Sonra gelenler icinde «Alemlerde, Nuh´a selam olsun» diye ona iyi bir un biraktik.
Iste Biz iyi davrananlari boyle mukafatlandiririz.
Dogrusu o, bizim inanmis kullarimizdandi.
Sonra, digerlerini suda bogduk.
Ibrahim de suphesiz O´nun yolunda olanlardandi.
Nitekim Rabbine temiz bir kalple geldi.
Ibrahim babasina ve milletine soyle demisti: «Nelere kulluk ediyorsunuz?»
«Allah´i birakip uydurma tanrilar mi istiyorsunuz?»
Alemlerin Rabbi hakkindaki saniniz nedir?»
(88-89) Ibrahim yildizlara bir goz atti ve «Ben rahatsizim» dedi.
(88-89) Ibrahim yildizlara bir goz atti ve «Ben rahatsizim» dedi.
Onu birakip gittiler.
(91-92) O da onlarin tanrilarina gizlice yonelip: «Sunduklari yiyecekleri yemiyor musunuz? Ne o, konusmuyor musunuz?» dedi.
(91-92) O da onlarin tanrilarina gizlice yonelip: «Sunduklari yiyecekleri yemiyor musunuz? Ne o, konusmuyor musunuz?» dedi.
Sonunda, uzerlerine yuruyup kuvvetle vurdu.
Bunun uzerine putperestler kosarak ona geldiler.
(95-96) Ibrahim onlara soyle soyledi: «Yonttugunuz seylere mi tapiyorsunuz? Oysa sizi de, yonttuklarinizi da Allah yaratmistir.»
(95-96) Ibrahim onlara soyle soyledi: «Yonttugunuz seylere mi tapiyorsunuz? Oysa sizi de, yonttuklarinizi da Allah yaratmistir.»
Putperestler: «Onun icin bir yapi yapin da onu oradan atesin icine atin» dediler.
Ona duzen kurmak istediler, ama Biz onlari altettik.
Ibrahim: «Dogrusu ben Rabbim ugrunda sizi birakip gidiyorum; O beni dogru yola eristirir» dedi.
«ORabbim! Bana iyilerden olacak bir cocuk ver» diye yalvardi.
Biz de ona yumusak huylu bir oglan mujdeledik.
Cocuk kendisinin yanisira yurumeye baslayinca: «Ey ogulcugum! Dogrusu ben uykuda iken seni bogazladigimi goruyorum, bir dusun, ne dersin?» dedi. «Ey babacigim! Ne ile emrolundunsa yap, Allah dilerse, sabredenlerden oldugumu goreceksin» dedi.
(103-10) 5 Boylece ikisi de Allah´ a teslimiyet gosterip, babasi oglunu alni uzerine yatirinca Biz: «Ey Ibrahim! Ruyayi gercek yaptin; iste biz iyi davrananlari boylece mukafatlandiririz» diye seslendik.
(103-10) 5 Boylece ikisi de Allah´ a teslimiyet gosterip, babasi oglunu alni uzerine yatirinca Biz: «Ey Ibrahim! Ruyayi gercek yaptin; iste biz iyi davrananlari boylece mukafatlandiririz» diye seslendik.
(103-10) 5 Boylece ikisi de Allah´ a teslimiyet gosterip, babasi oglunu alni uzerine yatirinca Biz: «Ey Ibrahim! Ruyayi gercek yaptin; iste biz iyi davrananlari boylece mukafatlandiririz» diye seslendik.
Dogrusu bu apacik bir deneme idi.
Ona fidye olarak buyuk bir kurbanlik verdik.
(108-10) 9 Sonra gelenler icinde «Ibrahim´e selam olsun» diye ona iyi bir un biraktik.
(108-10) 9 Sonra gelenler icinde «Ibrahim´e selam olsun» diye ona iyi bir un biraktik.
Iste iyileri boylece mukafatlandiririz.
Dogrusu o, inanmis kullarimizdandi.
Ona, iyilerden olan Ishak´i peygamber olarak mujdeledik.
Kendisini ve Ishak´i mubarek kildik; ikisinin soyunda iyi olan da vardir, aciktan aciga kendisine yazik eden de vardir. *
And olsun ki Musa ve Harun´a da iyilikte bulunmustuk.
Ikisini ve milletlerini buyuk bir sikintidan kurtarmistik.
Onlara yardim etmistik de ustun gelmislerdi.
Her ikisine de, apacik anlasilan bir Kitap vermistik.
Her ikisini de dogru yola eristirmistik.
(119-12) 0 Sonra gelenler icinde «Musa ve Harun´a selam olsun» diye iyi birer un biraktik.
(119-12) 0 Sonra gelenler icinde «Musa ve Harun´a selam olsun» diye iyi birer un biraktik.
Dogrusu Biz, iyileri boylece mukafatlandiririz.
Ikisi de suphesiz inanmis kullarimizdandi.
Dogrusu Ilyas da peygamberlerdendir.
(124-12) 6 Milletine: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Yaratanlarin en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, onceki babalarinizin da Rabbi bulunan Allah´i birakip da Baal putuna mi taparsiniz?» demisti.
(124-12) 6 Milletine: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Yaratanlarin en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, onceki babalarinizin da Rabbi bulunan Allah´i birakip da Baal putuna mi taparsiniz?» demisti.
(124-12) 6 Milletine: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Yaratanlarin en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, onceki babalarinizin da Rabbi bulunan Allah´i birakip da Baal putuna mi taparsiniz?» demisti.
(127-12) 8 Bunun uzerine onu yalanlamislardi. Allah´in O´na icten bagli kullari bir yana, bunlarin hepsi cehenneme goturuleceklerdi.
(127-12) 8 Bunun uzerine onu yalanlamislardi. Allah´in O´na icten bagli kullari bir yana, bunlarin hepsi cehenneme goturuleceklerdi.
(129-13) 0 Sonra gelenler icinde, «Ilyas´a selam olsun» diye bir un biraktik.
(129-13) 0 Sonra gelenler icinde, «Ilyas´a selam olsun» diye bir un biraktik.
Dogrusu Biz iyileri boylece mukafatlandiririz.
O, inanmis kullarimizdandi.
suphesiz Lut da peygamberlerdendir.
(134-13) 5 Geridekiler arasinda kalan yasli bir kadin disinda, Lut´u ve ailesinin hepsini kurtarmistik.
(134-13) 5 Geridekiler arasinda kalan yasli bir kadin disinda, Lut´u ve ailesinin hepsini kurtarmistik.
Sonra digerlerini yok etmistik.
(137-13) 8 Sabah aksam, onlarin yerleri uzerinden gecersiniz. Akletmez misiniz? *
(137-13) 8 Sabah aksam, onlarin yerleri uzerinden gecersiniz. Akletmez misiniz? *
Dogrusu Yunus da peygamberlerdendir.
Dolu bir gemiye kacmisti.
Gemide olanlarla karsilikli kura cekmisti de yenilenlerden olmustu, bu sebeple denize atilmisti.
Kendini kinarken onu bir balik yutmustu.
N/A
N/A
Halsiz bir halde iken kendisini sahile cikardik.
Onun icin, genis yaprakli bir bitki yetistirdik.
Onu, yuzbin veya daha cok kisiye peygamber olarak gonderdik.
Sonunda ona inandilar, bunun uzerine Biz de onlari bir sureye kadar gecindirdik.
Putperestlere sor, kizlar senin Rabbinin de erkekler onlarin mi?
Yoksa melekleri kiz olarak yarattigimizda onlar hazir mi idiler?
(151-15) 2 Dikkat edin; dogrusu onlar yalan uydurup soyluyorlar, «Allah dogurdu» diyorlar. Onlar suphesiz yalancidirlar.
(151-15) 2 Dikkat edin; dogrusu onlar yalan uydurup soyluyorlar, «Allah dogurdu» diyorlar. Onlar suphesiz yalancidirlar.
Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki şeylerin Rabbı´dır; doğuların da Rabbı´dır.
Şüphesiz ki biz Dünya semâsını (veya en yakın semâyı) yıldızlarla süsledik.
Ve orayı itaatten çıkmış her azgın şeytandan koruduk.
Mele-i A´lâ´ya kulak verip dinleyemezler ve her yandan atılıp itilip kovulurlar.
Onlar için devamlı azâb vardır.
Ancak bir söz dinleyip kapan olursa, peşine çok parlak bir kıvılcım takılır.
Onlara bir sor: Kendilerini yaratmak mı daha zordur yoksa bizim yarattıklarımız (gökler, sistemler ve düzenler) mi ?.. Şüphesiz biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.
Ne var ki sen onlara (onların
Kendilerine öğüt verilince öğüt almazlar. ise (seninle) eğleniyorlar. inkâr ve inâdlarına) şaşıyorsun, onlar
Bir acık belge (delil veya mu´cize) görseler, onunla alay ederler.
Ve derler ki, bu açık bir sihirden başkası değildir.
Biz öldüğümüz, toprak ve kemik (yığını) haline geldiğimiz zaman mı, biz (tekrar) dirilip kabirlerimizden kaldırılacağız?!
Ya önceki dede ve babalarımız da mı ?..
De ki: Evet, hem de aşağılanıp rüsvay olduğunuz halde...
Bir tek haykırış yetecek; hemen (dirilip kalktıklarını) görürler.
Vay bize ! Bu hesap ve ceza günüdür, derler.
Evet, bu yalanladığınız (haklıyı haksızdan, zâlimi mazlumdan, mü´mini kâfirden ve münafıktan) ayırd etme günüdür.
(22-23) Toplayıp sürün mahşer yerine o zulmedenleri, eşlerini, yandaşlarını ve Allah´tan başka taptıklarını, hepsini Cehennem´in yoluna koyun.
(22-23) Toplayıp sürün mahşer yerine o zulmedenleri, eşlerini, yandaşlarını ve Allah´tan başka taptıklarını, hepsini Cehennem´in yoluna koyun.
Ve onları (belli bir noktada durdurup alıkoyun) çünkü onlar mutlaka sorguya çekileceklerdir.
Ve onlara: «Size ne oldu da birbirinize yardım edemiyorsunuz ?»
Hayır, onlar bugün (ister istemez) teslimiyet içindedirler.
Birbirlerine yönelip soruşturmaya başlarlar:
Siz bize sağ taraftan (dinî açıdan) geliyordunuz, derler.
(Diğerleri), yok, sizler aslında inanmamıştınız.
Bizim sizin üzerinizde bir sultamız olmadı, ama siz, azıp sapıtan bir millettiniz, derler.
Bu yüzden Rabbınızın hakkımızdaki sözü yerine geldi. Şüphesiz ki artık onu tadıp duracağız.
Evet, sizi biz azdırdık. Çünkü biz kendimiz azgınlar idik.
Doğrusu onların hepsi o gün azâbda ortaktırlar.
Şüphesiz biz, suçlu günahkârlara böyle muamele ederiz.
Çünkü onlara : «Allah´tan başka tanrı yoktur» denildiği zaman büyüklük taslayıp (bunu kabul etmeyi gururlarına yediremediler).
Ve derlerdi ki: Deli bir şâir için hiç tanrılarımızı bırakır mıyız ?
Hayır, (O, deli değildir). O, hakk ile gelmiş ve peygamberleri tasdîk etmiştir.
Ve sizler, elbette elem verici azabı tadacaksınız.
Ve ancak siz, yaptıklarınızla cezalandırılacaksınız.
Ancak Allah´ın (imân temeli üzerinde gelişip) iyi niyetli, gösterişten uzak, samimi kulları müstesna..
İşte bunlar için bilinen, belirlenen bir rızık vardır;
(42-43) Meyveler (sunulur) ve kendileri Nîmet Cennet´inde (veya Naîm Cenneti´nde) ağırlanırlar.
(42-43) Meyveler (sunulur) ve kendileri Nîmet Cennet´inde (veya Naîm Cenneti´nde) ağırlanırlar.
Kanepeler üstünde karşılıklı otururlar.
Pınardan dolu kâseler ile etraflarında dolaşılır.
Bembeyaz, içenlere lezzet verir.
İçinde tiksindirici hiçbir şey yoktur ve onlar bundan sarhoş da olmazlar, kendilerinden de geçmezler.
Yanlarında bakışlarını yalnız eşlerine çevirmiş iri gözlü (huriler) bulunur.
Sanki onlar(ın her biri) saklı bir yumurta (gibi pürüzsüz).
Birbirlerine yönelip sorarlar;
Onlardan bir sözcü şöyle der: Doğrusu bir yakınım vardı.
Bana, «cidden sen de mi inananlardansın, (söylenen şeyleri tasdîk edenlerdensin) ?
Biz mi ölüp toprak ve kemik yığını haline geldiğimizde (yeniden dirilip) hesap ve ceza göreceğiz ?» diyordu.
(54-55) Bir diğeri, «onun ne durumda olduğunu bilir misiniz» Derken bakar da onu Cehennem´in ortasında görür.
(54-55) Bir diğeri, «onun ne durumda olduğunu bilir misiniz» Derken bakar da onu Cehennem´in ortasında görür.
«Allah´a yemin olsun ki, neredeyse beni de mahvedecektin,» der.
Eğer Rabbimin (bana şuur ve anlayış veren) nimeti olmasaydı, elbette ben de (azaba) hazır duruma getirilenlerden olurdum.
(58-59) (Onlar artık o gün) biz birinci ölümümüzden başka bir daha ölmeyeceğiz ve biz azaba da uğratılmayacağız değil mi ? (Derler.)
(58-59) (Onlar artık o gün) biz birinci ölümümüzden başka bir daha ölmeyeceğiz ve biz azaba da uğratılmayacağız değil mi ? (Derler.)
Şüphesiz ki bu büyük bir kurtuluştur.
(Dünya´da) çalışanlar bunun gibi bir kurtuluş için çalışsınlar !
Nasıl, böyle bir nimete konmak mı daha hayırlıdır, yoksa Zakkum ağacı mı ?
Şüphesiz ki biz o ağacı zâlimler için bir fitne (bir dert ve kaygı) kıldık.
O bir ağaçtır ki Cehennem´in tâ dibinden çıkar.
Tomurcukları (veya meyveleri) şeytanların başlarına benzer.
Onlar (Cehennem´dekiler) mutlaka ondan yiyecekler de karınlarını onunla dolduracaklar.
Sonra da bunun üzerine onlar için iyice kaynar bir su ile karışık bir içecek var.
Sonra elbette dönecekleri yer yine Cehennem´dir.
Çünkü onlar babalarını sapıklık içinde buldular.
Onların izleri üzerinde koşturup durdular.
Ve and olsun ki, onlardan önce gelip geçenlerin çoğu da sapıtmıştı.
And olsun ki, biz onlara uyarıcı peygamberler göndermiştik.
Artık sen, o uyarılanların sonunun ne olduğuna bir bak!
Ancak iyi niyetli, samimi, gösterişten uzak, kendini hakka veren Allah kulları müstesna..
And olsun ki, Nûh bize seslenip hâlini arzetmişti; Onun seslenişindeki isteğini kabul edenler ne güzeldir!
Biz, onu da, aile ve dostlarını da o büyük sıkıntı ve üzüntüden kurtardık.
Hem onun soyunu (yeryüzünde) baki kalanlar kıldık.
Sonra gelenler içinde Onun (şerefli ismini) bıraktık.
Âlemler (Dünya milletleri) içinde Nuh´a selâm olsun.
Şüphesiz ki biz, iyiliği, yararlı işleri huy edinenleri böyle mükâfatlandırırız.
Çünkü O, gerçekten bizim mü´min kullarımızdan idi.
Sonra (inkâr içinde kalan) diğerlerini (tufanda) boğduk.
Şüphesiz ki Nuh´un açmış olduğu yolda yürüyenlerden biri de İbrahim´di.
Hani O, Rabbına arınmış, esenliğe ermiş bir gönül ile geldi.
Hani babasına ve kendi milletine, «nelere tapıyorsunuz ?» dedi.
(88-89) Sonra yıldızlara manalı bakış baktı ve (putlardan nefret ettiğini imâ ederek) «doğrusu ben hastayım» dedi.
(88-89) Sonra yıldızlara manalı bakış baktı ve (putlardan nefret ettiğini imâ ederek) «doğrusu ben hastayım» dedi.
Bunun üzerine milleti, ona arkalarını dönüp ayrıldılar.
Sonra İbrâhim gizlice onların tanrılarına yönelip yaklaştı ve, «yemek yemez misiniz ?»
«Neden konuşmuyorsunuz ?» dedi.
Sonra üzerlerine yürüdü ve sağ eliyle vurup kırdı.
Az sonra milleti birbirine girerek İbrahim´e doğru geldiler.
İbrâhim onlara:«Yontup şekillendirdiğiniz şeylere mi tapıyorsunuz ?
Sizi de yaptığınız şeyleri de Allah yaratmıştır,» dedi.
Onlar, «bunun için bir bina yapın da (içine odun yakın ve) kendisini o Cehennem gibi ateşe atın» dediler.
Böylece Ona bir tuzak kurmayı plânladılar. Biz de onları alaşağı edip daha da alçalttık.
Ve İbrâhim, şüphesiz ben Rabbıma gidiyorum, O bana doğru yolu gösterir, dedi.
Ey Rabbim! Bana iyi-yararlı kişilerden olacak (bir evlâd) bağışla, diye duâ etti.
Biz de O´nu çok sabırlı, zarif ve yumuşak huylu bir oğul ile müjdeledik.
Çocuk Onun yanında yürüyüp konuşabilme cağına gelince, İbrâhim ona şöyle dedi: Oğulcağızım ! Doğrusu ben rüyamda seni boğazladığımı görüyorum. Bir bak, bu hususta görüşün ne ? O da : Babacığım ! Sen emredildiğini yap. Beni —İnşaallah— sabredenlerden bulacaksın, dedi.
Bunun üzerine her ikisi de (hakkın buyruğuna) teslimiyet gösterdiler ve O, oğlunu alnı üzeri yere yatırdı.
(104-105) Biz de Ona şöyle seslendik : Ey İbrâhim! Rüyayı cidden gerçekleşirdin. Şüphesiz biz, iyiliği, güzelliği, yararlı işleri huy edinenleri böyle mükâfatlandırırız.
(104-105) Biz de Ona şöyle seslendik : Ey İbrâhim! Rüyayı cidden gerçekleşirdin. Şüphesiz biz, iyiliği, güzelliği, yararlı işleri huy edinenleri böyle mükâfatlandırırız.
Şüphesiz bu, açık bir imtihan idi.
Ve onun yerine fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik.
Sonrakiler arasında onu (onun şerefli ismini) bıraktık.
Selâm İbrahim´e olsun !
Biz, iyiliği, güzelliği, yararlı işleri huy edinenleri böyle mükâfatlandırırız.
Şüphesiz o, bizim mü´min kullarımızdandır.
Ve biz ona İshâk´ı da iyi-yararlı kişilerden sayılan bir peygamber olarak müjdeledik.
Onu da, İshâk´ı da mübarek kıldık (üzerlerine feyiz, bereket ve rahmet indirdik). İkisinin soyundan iyiler de vardır; kendine açıkça zulmeden de vardır.
And olsun ki, biz, Musâ İle Harun´a (peygamberliğin) bereketli nîmetini verdik.
İkisini de, milletlerini de büyük bir sıkıntı ve üzüntüden kurtardık.
Kendilerine yardım ettik ve onlar da bu sayede üstünlük sağladılar.
İkisine (hükümleri rahatlıkla anlaşılır) çok açık kitap verdik.
İkisini de dosdoğru yola ilettik.
Sonrakiler arasında ikisini (ikisinin şerefli ismini) bıraktık.
Selâm Musâ ile Harun´a olsun.
Şüphesiz biz, iyiliği, yararlı işleri, güzelliği huy edinenleri böyle mükâfatlandırırız.
İkisi de elbette bizim mü´min kullarımızdandır.
Şüphesiz İlyâs da gönderilen peygamberlerdendir;
Hani o, kendi kavmine, «siz (Allah´tan) korkup (putlara tapmaktan, kötülük işlemekten) sakınmaz mısınız ?
(125-126) Siz, sizin de Rabbiniz, önceki babalarınızın da Rabbı olan Allah´ı, yaratanların o en güzelini bırakıp da Ba´l´e mi tapıp yalvarıyorsunuz?» demişti.
(125-126) Siz, sizin de Rabbiniz, önceki babalarınızın da Rabbı olan Allah´ı, yaratanların o en güzelini bırakıp da Ba´l´e mi tapıp yalvarıyorsunuz?» demişti.
Onu yalanladılar. Çünkü o inkarcılar da şüphesiz (Cehennem´e atılmak üzere) hazır duruma getirileceklerdir.
Ancak Allah´ın iyi niyetli samimi, gösterişten uzak (inanan) kulları müstesna..
Biz sonrakiler arasında İlyâs´ı (onun şerefli ismini) bıraktık.
Selâm Âl-i Yâsîn´e (Yâsîn ailesine, hem İlyâs´a, hem inanan kavmine) olsun !
Şüphesiz biz iyiliği, güzelliği, yararlı işlerde bulunmayı huy edinenleri böyle mükâfatlandırırız.
Doğrusu o, bizim mü´min kullarımızdandır.
Şüphesiz Lût da gönderilen peygamberlerdendir.
Hani biz onu da, ailesini de tamamen kurtardık.
Ancak geride kalanlardan bir yaşlı kadın müstesna..
Sonra da geride kalan (ahlâksız inkarcıları) kökünden yıkıp yerle bir ettik.
(137-138) Ve siz (ey yaşayanlar!) sabah akşam onların kalıntılarına uğrar geçersiniz. Artık aklınızı kullanmaz mısınız?
(137-138) Ve siz (ey yaşayanlar!) sabah akşam onların kalıntılarına uğrar geçersiniz. Artık aklınızı kullanmaz mısınız?
Şüphesiz Yûnus da gönderilen peygamberlerdendir.
Hani bir vakit dolu bir gemiye kaçmıştı da,
(Gemiciler) kur´a çekmişti, kur´a Ona düşmüştü, yenilgiye uğrayanlardan olmuştu (bu yüzden denize atılmıştı).
Yûnus kendi kendini kınarken büyük bir balık onu yutuvermişti.
(143-144) Eğer O,Tanrı´yı çokça tesbîh edenlerden olmasaydı, (insanların) dirilip kalkacağı güne kadar balığın karnında kalırdı.
(143-144) Eğer O,Tanrı´yı çokça tesbîh edenlerden olmasaydı, (insanların) dirilip kalkacağı güne kadar balığın karnında kalırdı.
Onu çıplak bir sahile attık, hasta idi.
Üzerine (gölge yapsın diye) sık ve geniş yapraklı (kabak ya da sarmaşıkgillerden) bir bitki bitirdik.
Ve onu yüzbin veya daha fazla bir topluluğa peygamber olarak gönderdik.
Onlar da artık Ona imân ettiler. Bu sebeple biz de onları bir süreye kadar yararlandırıp geçindirdik.
Yoksa biz melekleri dişiler olarak yaratmışız da onlar şâhidler mi bulunuyorlarmış ?
(151-152) Haberiniz olsun ki, onlar cidden yalan uydurmalarından, «Allah doğurdu» diyorlar ve gerçekten onlar yalancılardır.
(151-152) Haberiniz olsun ki, onlar cidden yalan uydurmalarından, «Allah doğurdu» diyorlar ve gerçekten onlar yalancılardır.
(Hâşâ Allah), kızları oğullara tercîh etmiş, öyle mi ?
Size ne oluyor, nasıl hükmediyorsunuz ?!
İyice düşünmez misiniz?
Yoksa sizin açık bir belge ve deliliniz mi var ?
Doğru kişilerden iseniz haydi kitabınızı getirin (de göreyim).
Bunlar, Allah ile cinler arasında bir de hısımlık uydurdular. Halbuki cinler de onların mutlaka azaba hazır duruma getirileceklerini bilmektedirler.
Allah, onların iddia ve isnad ettikleri sıfatlardan yücedir, münezzehtir.
Ancak Allah´ın iyi niyetli, samimi, gösterişten uzak (mü´min) kulları müstesna.
(161-162-163) Çünkü siz ve taptıklarınız, Cehennem´e girecek olanlar dışında, Allah´a karşı kimseyi azdıracak, baştan çıkartacak değilsiniz.
(161-162-163) Çünkü siz ve taptıklarınız, Cehennem´e girecek olanlar dışında, Allah´a karşı kimseyi azdıracak, baştan çıkartacak değilsiniz.
(161-162-163) Çünkü siz ve taptıklarınız, Cehennem´e girecek olanlar dışında, Allah´a karşı kimseyi azdıracak, baştan çıkartacak değilsiniz.
(Melekler), «bizden her birimiz için belli-belirli bir makam vardır.
Ve bizler mutlaka saf saf dururuz,
Ve şüphesiz bizler durmadan tesbîh ederiz,» (derler).
(167-168-169) Her ne kadar müşrikler, «yanımızda öncekilerden kalma bir kitap bulunsaydı, elbette bizler, Allah´ın hâlis kullarından olurduk» dlyorlardıysa da,
(167-168-169) Her ne kadar müşrikler, «yanımızda öncekilerden kalma bir kitap bulunsaydı, elbette bizler, Allah´ın hâlis kullarından olurduk» dlyorlardıysa da,
(167-168-169) Her ne kadar müşrikler, «yanımızda öncekilerden kalma bir kitap bulunsaydı, elbette bizler, Allah´ın hâlis kullarından olurduk» dlyorlardıysa da,
(Kitap indirilince) onu red ve inkâr ettiler. İleride (bu dönekliğin sonunun nereye varacağını) bileceklerdir.
(171-172) And olsun ki, peygamber olarak gönderdiğimiz kullarımız hakkında şu sözümüz sübut bulup gerçekleşmiştir: «Elbette onlar (peygamberler) yardım göreceklerdir.»
(171-172) And olsun ki, peygamber olarak gönderdiğimiz kullarımız hakkında şu sözümüz sübut bulup gerçekleşmiştir: «Elbette onlar (peygamberler) yardım göreceklerdir.»
«Ve şüphesiz bizim ordumuz mutlaka galib geleceklerdir.»
Artık sen onlardan bir süreye kadar yüzçevir.
Onların sonunun ne olacağını gör, onlar da göreceklerdir.
Azabımızın hemen gelmesini mi istiyorlar?
Azâb onların sahasına indiği zaman, o uyarılan (nankör inkârcı)ların sabahı ne kötü olur!
Ve sen bir süre onlardan yüzçevir.
(Sonlarının ne olacağını) gör, kendileri de yakında göreceklerdir.
Çok üstün, çok güçlü olan Rabbin, onların vasfedegeldiklerinden yücedir, münezzehtir.
(1-4) Saf bağlayıp duranlara, haykırarak sevk edenlere ve zikri (Allah’ın kelâmını) okuyanlara andolsun ki, sizin ilâhınız gerçekten bir tek ilâhtır.
(1-4) Saf bağlayıp duranlara, haykırarak sevk edenlere ve zikri (Allah’ın kelâmını) okuyanlara andolsun ki, sizin ilâhınız gerçekten bir tek ilâhtır.
(1-4) Saf bağlayıp duranlara, haykırarak sevk edenlere ve zikri (Allah’ın kelâmını) okuyanlara andolsun ki, sizin ilâhınız gerçekten bir tek ilâhtır.
(1-4) Saf bağlayıp duranlara, haykırarak sevk edenlere ve zikri (Allah’ın kelâmını) okuyanlara andolsun ki, sizin ilâhınız gerçekten bir tek ilâhtır.
O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Doğuların da (Batıların da) Rabbidir.
Biz, en yakın göğü zinetlerle, yıldızlarla donattık.
Onu itaatten çıkan her şeytandan koruduk.
(8-9) Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar. Onlar için sürekli bir azap da vardır.
(8-9) Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar. Onlar için sürekli bir azap da vardır.
Ancak onlardan söz kapan olur. Onu da delip geçen bir alev izler (ve yok eder).
(Ey Muhammed!) Şimdi sen onlara sor: “Kendilerini yaratmak mı daha zor, yoksa yarattığımız diğer şeyleri yaratmak mı?" Şüphesiz biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.
Hayır, sen (onların hâline) şaştın, onlar ise alay ediyorlar.
Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt almıyorlar.
Bir mucize gördükleri zaman onu alaya alıyorlar.
(Dediler ki:) “Bu bir büyüden başka bir şey değildir.”
“Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi tekrar diriltileceğiz?”
“Önceden gelip geçmiş atalarımız da mı?”
De ki: “Evet, hem de siz aşağılanmış kimseler olarak (diriltileceksiniz).”
O ancak şiddetli bir sesten ibarettir. Bir de bakarsın ki onlar (diriltilmiş hazır) beklemektedirler.
Şöyle diyecekler: “Vay başımıza gelene! Bu beklenen ceza günüdür.”
Onlara, “İşte bu, yalanlamakta olduğunuz hüküm ve ayırım günüdür” denilir.
(22-24) Allah, meleklere şöyle emreder: “Zulmedenleri, eşlerini ve Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarını toplayın, onları cehennemin yoluna koyun ve onları tutuklayın. Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.”
(22-24) Allah, meleklere şöyle emreder: “Zulmedenleri, eşlerini ve Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarını toplayın, onları cehennemin yoluna koyun ve onları tutuklayın. Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.”
(22-24) Allah, meleklere şöyle emreder: “Zulmedenleri, eşlerini ve Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarını toplayın, onları cehennemin yoluna koyun ve onları tutuklayın. Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.”
Onlara, “Ne diye yardımlaşmıyorsunuz?” denir.
Hayır, onlar bugün teslim olmuş kimselerdir.
Birbirlerine yönelip sorarlar (çekişirler).
Şöyle derler: “Siz bize sağdan gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz.”
Diğerleri de onlara şöyle derler: “Hayır, siz zaten mü’min kimseler değildiniz.”
“Bizim, sizin üzerinizde hiçbir hâkimiyetimiz yoktu. Hatta siz azgın bir kavimdiniz.”
“Artık Rabbimizin sözü (azap) bizim hakkımızda gerçekleşti. Biz onu mutlaka tadacağız.”
“Evet, biz sizi saptırdık. Çünkü biz de sapkın kimselerdik.”
Artık onlar o gün azapta ortaktırlar.
İşte biz suçlulara böyle yaparız.
Çünkü onlar, kendilerine, “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur” denildiği zaman, inanmayıp büyüklük taslıyorlardı.
“Biz, deli bir şair için ilâhlarımızı mı terk edeceğiz?” diyorlardı.
Hayır, öyle değil. O, hakkı getirmiş, (önceki) peygamberleri de tasdik etmiştir.
Şüphesiz siz mutlaka elem dolu azabı tadacaksınız.
Siz ancak işlediklerinizin karşılığı ile cezalandırılırsınız.
Ancak Allah’ın halis kulları başka.
(41-42) İşte onlar için belli bir rızık, meyveler vardır. Onlar ikram gören kimselerdir.
(41-42) İşte onlar için belli bir rızık, meyveler vardır. Onlar ikram gören kimselerdir.
Onlar Naîm cennetlerindedirler.
Koltuklar üzerinde karşılıklı olarak otururlar.
(45-46) Onların etrafında cennet pınarından doldurulmuş, berrak ve içenlere lezzet veren kadehler dolaştırılır.
(45-46) Onların etrafında cennet pınarından doldurulmuş, berrak ve içenlere lezzet veren kadehler dolaştırılır.
Onda baş döndürme özelliği yoktur. Onlar, onu içmekle sarhoş da olmazlar.
Yanlarında bakışlarını yalnızca kendilerine çevirmiş iri gözlü eşler vardır.
Sanki onlar (beyazlıklarıyla), saklanmış (gün yüzü görmemiş) yumurtalardır.
Derken birbirlerine yönelip sorarlar.
İçlerinden biri der ki: “Benim bir arkadaşım vardı.”
“Sen de tekrar dirilmeyi tasdik edenlerden misin?” derdi.
“Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi hesaba çekileceğiz?”
Konuşan o kimse, yanındakilere, “Bakar mısınız, hâli ne oldu?” der.
Kendisi de bakar ve onu cehennemin ortasında görür.
Ona şöyle der: “Allah’a andolsun, neredeyse beni de helâk edecektin.”
“Rabbimin nimeti olmasaydı, mutlaka ben de cehenneme konulanlardan olmuştum.”
(58-59) “Nasıl, ilk ölümümüzden başka ölmeyecek miymişiz? Bize azap edilmeyecek miymiş?”
(58-59) “Nasıl, ilk ölümümüzden başka ölmeyecek miymişiz? Bize azap edilmeyecek miymiş?”
Şüphesiz bu (cennetteki nimetlere ulaşmak) büyük bir başarıdır.
Çalışanlar böylesi için çalışsınlar!
Ziyafet olarak bu mu daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?
Şüphesiz biz onu zalimler için bir imtihan aracı kıldık.
O, cehennemin dibinde biten bir ağaçtır.
Onun meyveleri sanki şeytanların kafalarıdır.
Cehennemlikler ondan yiyecekler ve onunla karınlarını dolduracaklardır.
Sonra onlar için bunun üstüne kaynar sudan karışık bir içecek vardır.
Sonra onların dönüşleri mutlaka cehennemedir.
Çünkü onlar babalarını sapık kimseler olarak buldular.
Kendileri de onların izinden koşa koşa gitmektedirler.
Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı.
Andolsun, biz onlara da uyarıcılar göndermiştik.
Bak, uyarılanların sonu nasıl oldu!
Ancak Allah’ın ihlâslı kulları başka.
Andolsun, Nûh bize dua edip seslenmişti. Biz ne güzel cevap vereniz!
Onu ve ailesini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Onun neslini yeryüzünde kalanlar kıldık.
Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık.
Âlemler içinde Nûh’a selâm olsun!
İşte biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.
Çünkü o, bizim mü’min kullarımızdandı.
Sonra biz, diğerlerini suda boğduk.
Şüphesiz İbrahim de O’nun taraftarlarından idi.
Hani o, Rabbine temiz bir kalple gelmişti.
Hani babasına ve kavmine şöyle demişti: “Siz neye tapıyorsunuz?”
“Allah’ı bırakıp da birtakım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?”
“O hâlde, âlemlerin Rabbi hakkında görüşünüz nedir?”
(88-89) İbrahim, yıldızlara baktı ve “Ben hastayım” dedi.
(88-89) İbrahim, yıldızlara baktı ve “Ben hastayım” dedi.
Bunun üzerine arkalarını dönüp ondan uzaklaştılar.
İbrahim, onların putlarının tarafına gizlice gitti ve şöyle dedi: “Yemez misiniz?”
“Ne diye konuşmuyorsunuz?”
Derken üzerlerine yürüyüp onlara güçlü bir darbe indirdi.
Kavmi (telaş içinde) koşarak ona doğru geldi.
İbrahim, şöyle dedi: “Yonttuğunuz putlara mı tapıyorsunuz?”
“Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır.”
Kavmi, “Onun için bir bina yapın, (içinde ateş yakın) ve onu ateşe atın” dedi.
Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de onları en alçak kimseler kıldık.
İbrahim, şöyle dedi: “Ben Rabbime (O’nun emrettiği yere) gideceğim. O, bana yol gösterecektir.”
“Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla.”
Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik.
Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da, “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın” dedi.
(103-104) Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: “Ey İbrahim!”
(103-104) Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: “Ey İbrahim!”
“Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.”
“Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.”
Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık.
Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık.
İbrahim’e selâm olsun.
İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız.
Çünkü o mü’min kullarımızdandı.
Biz onu salihlerden bir peygamber olarak İshak ile de müjdeledik.
Onu da İshak’ı da uğurlu kıldık. Her ikisinin nesillerinden iyilik yapanlar da vardı, kendine apaçık zulmedenler de.
Andolsun, biz Mûsâ’ya ve Hârûn’a da lütufta bulunduk.
Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Onlara yardım ettik de onlar galip gelenler oldular.
Biz onlara (hükümlerimizi) açıklayan Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik.
Onları doğru yola ilettik.
Sonradan gelenler arasında onlara güzel birer ad bıraktık.
Mûsâ’ya ve Hârûn’a selâm olsun.
Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.
Çünkü onlar mü’min kullarımızdan idiler.
Şüphesiz İlyas da peygamberlerden idi.
Hani kavmine şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
(125-126) “Yaratıcıların en güzelini, sizin ve geçmiş atalarınızın Rabbi olan Allah’ı bırakarak “Ba’l’e mi tapıyorsunuz?”
(125-126) “Yaratıcıların en güzelini, sizin ve geçmiş atalarınızın Rabbi olan Allah’ı bırakarak “Ba’l’e mi tapıyorsunuz?”
Onu yalanladılar. Bu sebeple onlar (cehenneme) götürüleceklerdir.
Ancak Allah’ın ihlâslı kulları başka.
Sonradan gelenler içerisinde ona güzel bir ad bıraktık.
İlyas’a selâm olsun.
Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.
Çünkü o bizim mü’min kullarımızdandı.
Şüphesiz Lût da peygamberlerdendi.
(134-135) Hani biz onu ve geride kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın (kâfir olan eşi) dışında bütün ailesini kurtarmıştık.
(134-135) Hani biz onu ve geride kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın (kâfir olan eşi) dışında bütün ailesini kurtarmıştık.
Sonra da diğerlerini yok ettik.
(137-138) Şüphesiz sizler (yolculuklarınız sırasında) sabah akşam onların (harap olmuş) yurtlarına uğrayıp duruyorsunuz. Hâlâ düşünmeyecek misiniz?
(137-138) Şüphesiz sizler (yolculuklarınız sırasında) sabah akşam onların (harap olmuş) yurtlarına uğrayıp duruyorsunuz. Hâlâ düşünmeyecek misiniz?
Şüphesiz Yûnus da peygamberlerdendi.
Hani o kaçıp yüklü gemiye binmişti.
Gemidekilerle kur’a çekmiş ve kaybedenlerden olmuştu.
Böylece, Yûnus kendini kınayıp dururken balık onu yuttu.
(143-144) Eğer o, Allah’ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı.
(143-144) Eğer o, Allah’ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı.
Derken biz onu hasta bir hâlde sahile attık.
Üzerine geniş yapraklı bir ağaç bitirdik.
Biz onu yüz bin, yahut daha fazla insana peygamber olarak gönderdik.
Nihayet onlar iman ettiler. Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.
Ey Muhammed! Onlara sor: Kız çocukları Rabbinin de, erkek çocukları onların mı?
Yoksa biz melekleri dişi olarak yaratmışız da onlar şahid mi bulunuyorlarmış?
(151-152) İyi bilin ki onlar kendi uydurmaları olarak, “Allah çocuk sahibi oldu” diyorlar. Onlar elbette yalan söylüyorlar.
(151-152) İyi bilin ki onlar kendi uydurmaları olarak, “Allah çocuk sahibi oldu” diyorlar. Onlar elbette yalan söylüyorlar.
Yoksa Allah kızları erkeklere tercih mi etti?
Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz!
Hiç düşünmüyor musunuz?
Yoksa sizin apaçık bir deliliniz mi var?
Eğer doğru söyleyen kimseler iseniz getirin (bu delili içeren) kitabınızı!
Allah ile cinler arasında da nesep bağı kurdular. Oysa cinler de kendilerinin Allah’ın huzuruna getirileceklerini bilirler.
Allah, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir.
Ancak Allah’ın ihlâslı kulları bunlar gibi değildir.
(161-163) (Ey müşrikler!) Ne siz ve ne de taptıklarınız, cehenneme gireceklerden başkasını kandırıp Allah’ın yolundan saptırabilirsiniz.
(161-163) (Ey müşrikler!) Ne siz ve ne de taptıklarınız, cehenneme gireceklerden başkasını kandırıp Allah’ın yolundan saptırabilirsiniz.
(161-163) (Ey müşrikler!) Ne siz ve ne de taptıklarınız, cehenneme gireceklerden başkasını kandırıp Allah’ın yolundan saptırabilirsiniz.
(Melekler derler ki:) “Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır.”
“Şüphesiz biz (orada) saf duranlarız.”
“Şüphesiz biz (Allah’ı) tespih edip yüceltenleriz.”
(167-169) Müşrikler) şunu da söylüyorlardı: “Eğer yanımızda öncekilere verilen kitaplardan bir kitap olsaydı, elbette biz ihlâslı kullar olurduk.”
(167-169) Müşrikler) şunu da söylüyorlardı: “Eğer yanımızda öncekilere verilen kitaplardan bir kitap olsaydı, elbette biz ihlâslı kullar olurduk.”
(167-169) Müşrikler) şunu da söylüyorlardı: “Eğer yanımızda öncekilere verilen kitaplardan bir kitap olsaydı, elbette biz ihlâslı kullar olurduk.”
Fakat (kitap gelince) onu inkâr ettiler. Yakında (sonlarının ne olacağını) bilecekler.
Andolsun, peygamber olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti:
“Onlara mutlaka yardım edilecektir.”
“Şüphesiz ordularımız galip gelecektir.”
O hâlde, bir süreye kadar onlardan yüz çevir
Gözetle onları, yakında onlar da görecekler.
Yoksa onlar azabımızı acele mi istiyorlar?
Fakat azabımız onların yurtlarına indiğinde, o uyarılmış olanların sabahı ne kötü olur!
Ey Muhammed! Bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
(Bekle ve) gör. Onlar da yakında görecekler.
Senin Rabbin; kudret ve şeref sahibi olan Rab, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir.
(1-4) Saf saf dizilmişlere, toplayıp sürenlere, zikir okuyanlara yemin ederim ki, ilâhınız birdir.
(1-4) Saf saf dizilmişlere, toplayıp sürenlere, zikir okuyanlara yemin ederim ki, ilâhınız birdir.
(1-4) Saf saf dizilmişlere, toplayıp sürenlere, zikir okuyanlara yemin ederim ki, ilâhınız birdir.
(1-4) Saf saf dizilmişlere, toplayıp sürenlere, zikir okuyanlara yemin ederim ki, ilâhınız birdir.
O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi, hem de doğuların Rabbidir.
Biz yakın göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik.
Ve (gökyüzünü) itaat dışına çıkan her şeytandan koruduk.
Onlar, artık mele-i a´lâ´ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar.
Kovulup atılırlar. Ve onlar için sürekli bir azap vardır.
Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da delip geçen bir parlak ışık takip eder.
Şimdi sor onlara! Yaratma bakımından onlar mı daha zor, yoksa bizim yarattığımız (insanlar) mı? Şüphesiz biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık.
Hayır, sen şaşıyorsun. Halbuki onlar alay ediyorlar.
Kendilerine öğüt verildiği vakit öğüt almazlar.
Bir mucize görseler alay ederler.
Bu ancak açık bir büyüdür, derler.
«Gerçekten biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, diriltileceğiz?»
«İlk atalarımızda mı (diriltilecek)?»
De ki: Evet, hem de hor ve hakir olarak (diriltileceksiniz).
O (diriltme) korkunç bir sesten ibaret olacak, o anda hemen onların gözleri açılıp etrafa bakacaklar.
(Durumu gören kâfirler:) Eyvah bize! Bu ceza günüdür, derler.
İşte bu, yalanlamış olduğunuz hüküm günüdür.
(22-24) (Allah, meleklerine emreder:) Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve Allah´tan başka tapmış oldukları putlarını toplayın. Onlara cehennemin yolunu gösterin. Onları tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler!
(22-24) (Allah, meleklerine emreder:) Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve Allah´tan başka tapmış oldukları putlarını toplayın. Onlara cehennemin yolunu gösterin. Onları tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler!
(22-24) (Allah, meleklerine emreder:) Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve Allah´tan başka tapmış oldukları putlarını toplayın. Onlara cehennemin yolunu gösterin. Onları tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler!
Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz?
Evet, onlar o gün zilletle boyun eğeceklerdir.
(İşte bu duruma düştükleri vakit) onlardan bir kısmı, diğerlerine yönelir, birbirlerini sorumlu tutmaya çalışırlar.
(Uyanlar, uydukları adamlara:) Siz bize sağdan gelirdiniz (sûreti haktan görünürdünüz) derler.
(29-30) (Ötekiler de:) «Bilâkis, derler, siz inanan kimseler değildiniz. Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yok. Fakat siz kendiniz azgın bir toplum idiniz.»
(29-30) (Ötekiler de:) «Bilâkis, derler, siz inanan kimseler değildiniz. Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yok. Fakat siz kendiniz azgın bir toplum idiniz.»
«Onun için Rabbimizin hükmü bize hak oldu. Biz (hak ettiğimiz cezayı) mutlaka tadacağız.»
«Biz sizi azdırdık. Çünkü kendimiz de azmıştık.»
Şüphesiz o gün onlar azapta ortaktırlar.
İşte biz, suçlulara böyle yaparız.
Çünkü onlara: Allah´tan başka tanrı yoktur, denildiği zaman kibirle direnirlerdi.
«Mecnun bir şair için biz tanrılarımızı bırakacak mıyız?» derlerdi.
Hayır! O, gerçeği getirdi ve peygamberleri de doğruladı.
Kuşkusuz siz acı azabı tadacaksınız.
Çekeceğiniz ceza yapmakta olduğunuzdan başka bir şeyin cezası değildir.
(Bu azaptan) Ancak Allah´ın hâlis kulları istisnâ edilecek.
(41-44) Bunlar için bilinen bir rızık, türlü meyveler vardır. Naîm cennetlerinde karşılıklı koltuklar üzerine kurulmuş oldukları halde kendilerine ikram edilir.
(41-44) Bunlar için bilinen bir rızık, türlü meyveler vardır. Naîm cennetlerinde karşılıklı koltuklar üzerine kurulmuş oldukları halde kendilerine ikram edilir.
(41-44) Bunlar için bilinen bir rızık, türlü meyveler vardır. Naîm cennetlerinde karşılıklı koltuklar üzerine kurulmuş oldukları halde kendilerine ikram edilir.
(41-44) Bunlar için bilinen bir rızık, türlü meyveler vardır. Naîm cennetlerinde karşılıklı koltuklar üzerine kurulmuş oldukları halde kendilerine ikram edilir.
Onlara pınardan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.
Berraktır, içenlere lezzet verir.
O içkide ne sersemletme vardır ne de onunla sarhoş olurlar.
Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gözlü eşler vardır.
Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır.
İşte o zaman, birbirlerine dönerek (dünyadaki hallerini) soracaklar.
İçlerinden biri: «Benim, bir arkadaşım vardı» der.
(52-53) Derdi ki: Sen de (dirilmeye) inananlardan mısın? Biz ölüp kemik, sonra da toprak haline geldiğimiz zaman (diriltilip) cezalanacak mıyız?
(52-53) Derdi ki: Sen de (dirilmeye) inananlardan mısın? Biz ölüp kemik, sonra da toprak haline geldiğimiz zaman (diriltilip) cezalanacak mıyız?
(54-55) (O zât, dünyâda geçmiş olan hâdiseyi bu şekilde anlattıktan sonra Allah Teâlâ orada bulunanlara:) Siz işin gerçeğine vâkıf mısınız? dedi. İşte o zaman konuşan baktı, arkadaşını cehennemin ortasında gördü.
(54-55) (O zât, dünyâda geçmiş olan hâdiseyi bu şekilde anlattıktan sonra Allah Teâlâ orada bulunanlara:) Siz işin gerçeğine vâkıf mısınız? dedi. İşte o zaman konuşan baktı, arkadaşını cehennemin ortasında gördü.
(56-57) «Yemin ederim ki, sen az daha beni de helâk edecektin. Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de (cehenneme) getirilenlerden olurdum» dedi.
(56-57) «Yemin ederim ki, sen az daha beni de helâk edecektin. Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de (cehenneme) getirilenlerden olurdum» dedi.
(58-61) Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek ve bir daha azap görmeyecek değil miyiz? Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur. Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsın.
(58-61) Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek ve bir daha azap görmeyecek değil miyiz? Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur. Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsın.
(58-61) Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek ve bir daha azap görmeyecek değil miyiz? Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur. Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsın.
(58-61) Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek ve bir daha azap görmeyecek değil miyiz? Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur. Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsın.
(62-63) Şimdi, ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık.
(62-63) Şimdi, ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık.
Zira o, cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır.
Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir.
(Cehennemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar.
Sonra zakkum yemeğinin üzerine onlar için, kaynar su karıştırılmış bir içki vardır.
Sonra kesinlikle onların dönüşü, çılgın ateşe olacaktır.
(69-70) Kuşkusuz onlar atalarını dalâlette buldular da peşlerinden koşup gittiler.
(69-70) Kuşkusuz onlar atalarını dalâlette buldular da peşlerinden koşup gittiler.
Andolsun ki, onlardan önce eski milletlerin çoğu dalâlete düştü.
Kuşkusuz, biz onlara uyarıcılar göndermiştik.
Uyarılanların âkıbetinin ne olduğuna bir bak!
Allah´ın ihlâslı kulları müstesna.
Andolsun, Nuh bize yalvarıp yakardı. Biz de duayı ne güzel kabul ederiz!
Kendisini ve ailesini büyük felâketten kurtardık.
Biz yalnız Nuh´un soyunu kalıcı kıldık.
Sonradan gelenler içinde ona iyi bir nam bıraktık
Bütün âlemlerde Nuh´a selam olsun!
İşte biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
Zira o, bizim inanmış kullarımızdan idi.
Nihayet ötekileri (inanmayanları) suda boğduk.
Şüphesiz İbrahim de onun (Nuh´un) milletinden idi.
Çünkü Rabbine kalb-i selîm ile geldi.
Hani o, babasına ve kavmine: Siz kime kulluk ediyorsunuz? demişti.
Allah´tan başka bir takım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?
O halde âlemlerin Rabbi hakkındaki görüşünüz nedir?
Bunun üzerine İbrahim yıldızlara şöyle bir baktı.
Ben hastayım, dedi.
Ona arkalarını dönüp gittiler.
(91-92) Yavaşça putlarının yanına vardı. (Oraya konmuş yemekleri görünce:) Yemiyor musunuz? Neden konuşmuyorsunuz? dedi.
(91-92) Yavaşça putlarının yanına vardı. (Oraya konmuş yemekleri görünce:) Yemiyor musunuz? Neden konuşmuyorsunuz? dedi.
Bunun üzerine, yanlarına gelip sağ eliyle vurdu (kırıp geçirdi.)
(Putperestler) koşarak İbrahim´e geldiler.
(95-96) İbrahim: Yonttuğunuz şeylere mi ibadet edersiniz! Oysa ki sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah yarattı, dedi.
(95-96) İbrahim: Yonttuğunuz şeylere mi ibadet edersiniz! Oysa ki sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah yarattı, dedi.
Onun için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın! dediler.
Böylece ona bir tuzak kurmayı istediler. Fakat biz onları alçaklardan kıldık.
(99-100) (Oradan kurtulan İbrahim:) Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek. Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi.
(99-100) (Oradan kurtulan İbrahim:) Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek. Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi.
İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.
Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.
(103-106) Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır, diye seslendik.
(103-106) Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır, diye seslendik.
(103-106) Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır, diye seslendik.
(103-106) Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır, diye seslendik.
(107-111) Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim´e selam! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.
(107-111) Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim´e selam! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.
(107-111) Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim´e selam! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.
(107-111) Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim´e selam! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.
(107-111) Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim´e selam! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.
(112-113) Sâlihlerden bir peygamber olarak O´na (İbrahim´e) İshak´ı müjdeledik. Kendisini ve İshak´ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.
(112-113) Sâlihlerden bir peygamber olarak O´na (İbrahim´e) İshak´ı müjdeledik. Kendisini ve İshak´ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.
Andolsun biz Musa´ya da Harun´a da nimetler verdik.
Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Kendilerine yardım ettik de galip gelen onlar oldu.
Her ikisine de apaçık anlaşılan bir kitabı (Tevrat´ı) verdik.
Her ikisini de doğru yola ilettik.
(119-120) Sonra gelenler içinde, Musa ve Harun´a selam olsun, diye (iyi bir nam) bıraktık.
(119-120) Sonra gelenler içinde, Musa ve Harun´a selam olsun, diye (iyi bir nam) bıraktık.
Doğrusu biz, iyileri böylece mükâfatlandırırız.
Şüphesiz, ikisi de mümin kullarımızdandı.
İlyas da şüphe yok ki, peygamberlerdendi.
(124-126) (İlyas) milletine: (Allah´a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Yaratanların en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, sizden önce gelen atalarınızın da Rabbi olan Allah´ı bırakıp da Ba´l´e mi taparsınız? demişti.
(124-126) (İlyas) milletine: (Allah´a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Yaratanların en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, sizden önce gelen atalarınızın da Rabbi olan Allah´ı bırakıp da Ba´l´e mi taparsınız? demişti.
(124-126) (İlyas) milletine: (Allah´a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Yaratanların en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, sizden önce gelen atalarınızın da Rabbi olan Allah´ı bırakıp da Ba´l´e mi taparsınız? demişti.
(127-128) Bunun üzerine İlyas´ı yalanladılar. Onun için Allah´ın ihlâslı kulları müstesna; onların hepsi (cehenneme) götürüleceklerdir.
(127-128) Bunun üzerine İlyas´ı yalanladılar. Onun için Allah´ın ihlâslı kulları müstesna; onların hepsi (cehenneme) götürüleceklerdir.
(129-130) Sonra gelenler içinde, kendisine bir ün bıraktık, «İlyas´a selâm!» dedik.
(129-130) Sonra gelenler içinde, kendisine bir ün bıraktık, «İlyas´a selâm!» dedik.
Şüphesiz biz, iyileri işte böyle mükâfatlandırırız.
Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı.
Lût da elbette peygamberlerdendi.
(134-136) Geridekiler arasında kalan yaşlı bir kadın dışında, Lût´u ve ailesinin hepsini kurtardık. Sonra diğerlerini yok ettik.
(134-136) Geridekiler arasında kalan yaşlı bir kadın dışında, Lût´u ve ailesinin hepsini kurtardık. Sonra diğerlerini yok ettik.
(134-136) Geridekiler arasında kalan yaşlı bir kadın dışında, Lût´u ve ailesinin hepsini kurtardık. Sonra diğerlerini yok ettik.
(137-138) (Ey insanlar!) Elbette siz de sabah ve akşam onlara uğruyorsunuz. Hâla akıllanmayacak mısınız?
(137-138) (Ey insanlar!) Elbette siz de sabah ve akşam onlara uğruyorsunuz. Hâla akıllanmayacak mısınız?
Doğrusu Yunus da gönderilen peygamberlerdendi.
Hani o, dolu bir gemiye binip kaçmıştı.
Gemide olanlarla karşılıklı kur´a çektiler de kaybedenlerden oldu.
Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu.
(143-144) Eğer Allah´ı tesbih edenlerden olmasaydı, tekrar dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.
(143-144) Eğer Allah´ı tesbih edenlerden olmasaydı, tekrar dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.
Halsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık.
Ve üstüne (gölge yapması için) kabak türünden geniş yapraklı bir nebat bitirdik.
Onu, yüz bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.
Sonunda ona iman ettiler, bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar yaşattık.
Putperestlere sor: Kızlar Rabbinin de erkekler onların mı?
Yoksa biz melekleri onların gözü önünde kız olarak mı yarattık?
(151-152) Dikkat edin, kesinlikle yalan uydurup söylüyorlar; «Allah doğurdu» diyorlar. Onlar şüphesiz yalancıdırlar.
(151-152) Dikkat edin, kesinlikle yalan uydurup söylüyorlar; «Allah doğurdu» diyorlar. Onlar şüphesiz yalancıdırlar.
Allah, kızları oğullara tercih mi etmiş!
(154-156) Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz? Yoksa sizin açık bir deliliniz mi var?
(154-156) Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz? Yoksa sizin açık bir deliliniz mi var?
(154-156) Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz? Yoksa sizin açık bir deliliniz mi var?
Doğru sözlülerden iseniz, kitabınızı getirin!
Allah ile cinler arasında da bir soy birliği uydurdular. Andolsun, cinler de kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilirler.
Allah, onların isnat edegeldiklerinden yücedir, münezzehtir.
(161-163) Sizler ve taptığınız şeyler! Hiçbiriniz, cehenneme girecek kimseden başkasını Allah´a karşı azdırıp saptıramazsınız.
(161-163) Sizler ve taptığınız şeyler! Hiçbiriniz, cehenneme girecek kimseden başkasını Allah´a karşı azdırıp saptıramazsınız.
(161-163) Sizler ve taptığınız şeyler! Hiçbiriniz, cehenneme girecek kimseden başkasını Allah´a karşı azdırıp saptıramazsınız.
(164-166) (Melekler şöyle derler:) Bizim her birimiz için, bilinen bir makam vardır. Şüphesiz biz, orada sıra sıra dururuz ve şüphesiz Allah´ı tesbih ederiz.
(164-166) (Melekler şöyle derler:) Bizim her birimiz için, bilinen bir makam vardır. Şüphesiz biz, orada sıra sıra dururuz ve şüphesiz Allah´ı tesbih ederiz.
(164-166) (Melekler şöyle derler:) Bizim her birimiz için, bilinen bir makam vardır. Şüphesiz biz, orada sıra sıra dururuz ve şüphesiz Allah´ı tesbih ederiz.
(167-169) Putperestler: Eğer öncekilere verilenlerden bizde de bir kitap olsaydı, mutlaka Allah´ın ihlâslı kulları olurduk! diyorlardı.
(167-169) Putperestler: Eğer öncekilere verilenlerden bizde de bir kitap olsaydı, mutlaka Allah´ın ihlâslı kulları olurduk! diyorlardı.
(167-169) Putperestler: Eğer öncekilere verilenlerden bizde de bir kitap olsaydı, mutlaka Allah´ın ihlâslı kulları olurduk! diyorlardı.
İşte şimdi onu inkâr ettiler. Ama ileride bileceklerdir!
Andolsun ki, peygamber kullarımıza söz vermişizdir:
Onlar mutlaka zafere ulaşacaklardır.
Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir.
Onun için sen bir süreye kadar onlara aldırma.
Onların halini gör, onlar da görecekler.
Azabımızı acele mi istiyorlar?
Azap yurtlarına indiğinde, uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) sabahı ne kötü olur!
Sen bir zamana kadar onlara aldırma.
Onların halini gör, onlar da göreceklerdir.
Senin izzet sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir.
Göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbi ve bütün doğuların Rabbidir.
Bakınız Biz o dünya göğünü (yakın göğü) bir zinetle, yıldızlarla donattık.
İtaata yanaşmaz her şeytandan koruduk.
(8-9) Onlar yüce meclisi dinleyemezler. Kovulmak için her taraftan sıkıya (ateşe, mermiye) tutulurlar. Onlara ayrılmaz bir azap vardır.
(8-9) Onlar yüce meclisi dinleyemezler. Kovulmak için her taraftan sıkıya (ateşe, mermiye) tutulurlar. Onlara ayrılmaz bir azap vardır.
Ancak bir çalıp çarpan (olursa), onunda peşine delip geçen bir ateş takılır.
Şimdi sor onlara: «Yaratılışça kendileri mi daha çetin, yoksa Bizim yarattıklarımız mı?» Biz kendilerini cıvık bir çamurdan yarattık.
Fakat sen hayrettesin, onlar ise alay ediyorlar.
Uyarıldıklarında da düşünmüyorlar.
Bir mucize gördükleri zaman da alaya alıyorlar.
Ve diyorlar ki: «Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir.
Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman mı biz tekrar dirilecek mişiz?
Önceki atalarımız da mı?»
Deki: «Evet! Hem de çok aşağılanmış olarak!»
Çünkü o zorlu bir kumandadan ibarettir ki, hemen gözleri açılıverir.
«Eyvah bizlere! Bu o ceza günüdür.» derler.
İşte bu, o sizin yalan dediğiniz ayırt etme günüdür.
(22-24) O zulmedenleri, eşlerini ve Allah´tan başka taptıkları şeyleri toplayın mahşere, toplayın da götürün onları Sırat´a, cehennem köprüsüne doğru ve tutuklayın onları çünkü sorguya çekilecekler.
(22-24) O zulmedenleri, eşlerini ve Allah´tan başka taptıkları şeyleri toplayın mahşere, toplayın da götürün onları Sırat´a, cehennem köprüsüne doğru ve tutuklayın onları çünkü sorguya çekilecekler.
(22-24) O zulmedenleri, eşlerini ve Allah´tan başka taptıkları şeyleri toplayın mahşere, toplayın da götürün onları Sırat´a, cehennem köprüsüne doğru ve tutuklayın onları çünkü sorguya çekilecekler.
Ne oldu sizlere yardımlaşmıyorsunuz?
Hayır bugün onlar teslim olmuşlardır.
Birbirlerine dönmüş soruşuyorlar:
Siz bize sağdan gelir alaka gösterip dururdunuz (aldatırdınız,) derler.
(Bunlar da): «Hayır, siz inanmamıştınız,
bizim size karşı zorlayacak bir gücümüz de yoktu; fakat siz azmış bir kavimdiniz;
onun için üzerimize Rabbimizin sözü hak oldu. Muhakkak hepimiz tadacağız;
evet biz sizi kışkırttık. Çünkü biz azgındık!»
O halde hepsi o gün azapta ortaktırlar.
İşte Biz suçlulara böyle yaparız.
Çünkü onlar kendilerine: «Allah´tan başka ilah yoktur.» denildiği zaman kafa tutuyorlardı.
Ve «Biz hiç deli bir şair için ilahlarımızı bırakır mıyız?» diyorlardı.
Hayır, o hak ile geldi ve bütün peygamberleri doğruladı.
Elbette siz o acı azabı tadacaksınız.
Bununla beraber başka değil, hep yaptığınız amellerinizle cezalandırılacaksınız.
Ancak Allah´ın ihlasa mazhar kılınmış kulları müstesnadır.
İşte onlar için belli bir rızık vardır.
Meyveler vardır. Onlara daima ikram edilir.
Naim cennetlerinde.
Karşılıklı tahtlar üzerinde.
Akan kaynaktan dolu kadehlerle kendilerine pırlanılır (sunulur).
Bembeyaz, içenler için lezzetli.
Onda ne bir zarar vardır ne de başlarına vurur.
Yanlarında bakışlarını kendilerinden ayırmayan iri gözlü dilberler.
Sanki onlar örtülüp saklanmış yumurtalar gibidirler.
Derken birbirlerine dönmüş soruşuyorlar.
İçlerinden bir sözcü: «Benim bir arkadaşım vardı.»
Derdi ki: «Sen gerçekten inananlardan mısın?
Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman gerçekten biz cezalanacak mıyız?»
Nasıl bir bakıştırır mısınız (seyretmek ister misiniz)? der.
Derken bakmış, onu cehennemin ta ortasında görmüş.
Vallahi doğrusu sen az daha beni helak edecektin! der.
Rabbimin nimeti olmasaydı ben de buraya celbedilmişlerden olacaktım.
(58-59) Nasılmış bak? Biz ilk ölümümüzden başka ölecek değiliz ve biz azaba uğrayacak da değiliz.
(58-59) Nasılmış bak? Biz ilk ölümümüzden başka ölecek değiliz ve biz azaba uğrayacak da değiliz.
İşte bu, hiç şüphesiz o büyük murat, büyük bir kurtuluştur.
Böyle bir murat için çalışsın çalışan erler.
Nasıl, konmak için bu mu hayırlı yoksa o zakkum ağacı mı?
Biz onu zalimler için bir fitne kılmışızdır.
O bir ağaçtır ki cehennemin dibinde çıkar.
Tomurcukları şeytanların başları gibidir.
Mutlaka onlar ondan yiyeceklerdir; yiyecekler de ondan karınlarını dolduracaklardır.
Sonra onların üzerine kaynar sudan bir haşlamaları vardır.
Sonra da dönüşleri şüphesiz cehennemedir.
Çünkü onlar babalarını sapıklık içinde buldular.
Şimdi de onların izlerince koşturuyorlar.
Gerçekten onlardan önce eskilerin çoğu sapıklıkta idiler.
Andolsun ki, içlerinden uyarıcı peygamberler de gönderdik,
Sonra da bak o uyarılanların sonu nasıl oldu?
Ancak Allah´ın ihlas ile seçilen kulları başka.
Andolsun ki, Nuh Bize seslenmişti. Biz de gerçekten ne güzel icabet edenleriz!
hem onu ve ailesini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Hem onun neslini sürekli kalanlar kıldık.
Hem de sonradan gelenler içinde namını bıraktık.
Bütün alemler içinde Nuh´a selam!
İşte Biz iyi davrananları böyle mükafatlandırırız.
Çünkü o Bizim mü´min kullarımızdandı.
Sonra da diğerlerini suda boğduk.
Şüphesiz İbrahim de onun kolundandı.
Çünkü Rabbine tertemiz bir kalb ile geldi;
çünkü babasına ve kavmine şöyle dedi: «Siz nelere tapıyorsunuz?
Yalancılık etmek için mi Allah´tan başka ilahlar istiyorsunuz?
Siz alemlerin Rabbini ne zannediyorsunuz?»
Derken yıldızlara bir göz attı:
Ben hastayım dedi.
O zaman arkalarını dönerek başından kaçışıverdiler.
Derken bir kurnazlıkta onların ilahlarına vardı da «Buyursanıza, yemez misiniz?» dedi.
(92-93) «Neyiniz var konuşmuyorsunuz?» diyerek yaklaşıp onlara kuvvetli bir darbe indirdi.
(92-93) «Neyiniz var konuşmuyorsunuz?» diyerek yaklaşıp onlara kuvvetli bir darbe indirdi.
Bunun üzerine birbirlerine girerek ona yöneldiler.
A, siz kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? dedi.
Halbuki sizi ve yaptıklarınızı Allah yarattı.
Haydi, bunun için bir bina yapın ve bunu ateşe atın! dediler.
Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de tuttuk kendilerini daha alçak (bir duruma) düşürdük.
Bir de dedi ki: «Ben Rabbime gidiyorum, O bana yolunu gösterir.
Rabbim, bana iyilerden (bir evlat) ihsan et!»
Biz de ona uslu bir oğul müjdeledik.
(Oğlu) yanında koşma çağına gelince: «Yavrum, ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak ne düşünürsün?» dedi. (Çocuk da): «Babacığım sana ne emrediliyorsa yap! Beni inşaallah sabredenlerden bulacaksın!» dedi.
Ne zaman ki ikisi de bu şekilde (Allah´a) teslim oldular, (İbrahim) onu tuttu şakağına yıktı (şakağı üzerine yatırdı).
Ve ona şöyle seslendik: «Ey İbrahim!
Rüyaya gerçekten sadakat gösterdin, işte Biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız.»
Şüphesiz ki bu apaçık ve kesin bir imtihandı, dedik.
Ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.
Sonradan gelenler içinde kendisine iyi bir nam bıraktık.
Selam İbrahim´e!
İşte iyi hareket edenleri böyle mükafatlandırırız.
Çünkü o Bizim mü´min kullarımızdandı.
Bir de onu salihlerden bir peygamber olmak üzere İshak ile müjdeledik.
Hem ona hem İshak´a bereketler verdik, ikisinin neslinden de hem güzel davrananlar var, hem de açıkça kendi nefsine zulmedenler var.
Andolsun ki, Musa ile Harun´u da minnettar ettik.
Hem kendilerini ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık,
hem yardım ettik onlara da, galip gelenler onlar oldular.
Hem kendilerine o belli Kitab´ı (Tevrat´ı) verdik.
Kendilerini doğru yola çıkardık.
Sonrakiler içinde namlarına şunu bıraktık:
Selam Musa ile Harun´a!
İşte Biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız.
Çünkü ikisi de Bizim mü´min kullarımızdandı.
Şüphesiz İlyas da gönderilen peygamberlerdendir.
Kavmine şöyle demişti: «Siz Allah´tan korkmaz mısınız?
O en güzel yaratanı bırakıp da Ba´le mi yalvarıyorsunuz?
Rabbiniz ve önceki atalarınızın Rabbi olan Allah´ı» demişti.
O zaman onu yalanladılar. Şüphesiz ki onlar da (cehenneme atılmak üzere) hazır bulunduruldular.
Allah´ın ihlaslı kulları müstesna.
O´na da sonrakiler içinde şunu bıraktık:
Selam İlyas´a!
İşte Biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız.
Çünkü o Bizim mü´min kutlarımızdandı.
Şüphesiz Lut da gönderilen peygamberlerdendir.
Onu ve bütün ailesini kurtardık;
geride batanlar arasında kalan bir kadın hariç.
Sonra diğerlerini yerle bir ettik.
Ve siz sabahları onlara uğrar ve üzerlerinden geçersiniz,
geceleyin de; hala akıl edip düşünmez misiniz?
Şüphesiz Yunus da gönderilen peygamberlerdendir.
Hani bir vakit dolu gemiye kaç(ıp sığın)mıştı,
kur´a çekişmişti de (gemiden) kaydırılanlardan olmuştu.
Derken (denize atıldı ve) kendisini balık yuttu. Pişmandı.
Eğer çok tesbih edenlerden olmasaydı,
muhakkak diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.
Hemen Biz onu hasta bir halde bir alana çıkardık,
Üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik.
Ve onu (Yunus´u) yüz bin insana peygamber olarak gönderdik ve hatta artıyorlardı.
O zaman iman ettiler de onları bir zamana kadar yararlandırdık.
Şimdi sor o seninkilere: «Kızlar Rabbine, oğullar onlara öyle mi?
Yoksa Biz melekleri dişi yaratmışız da onlar şahit mi bulunuyorlarmış?»
Ha!.. Onlar şüphesiz uydurdukları iftiralardan dolayı;
Allah doğurdu, derler. Ve bunlar gerçekten yalancıdırlar.
(Allah) kızları oğullara tercih mi etmiş?
Nah sizlere! Nasıl hükmediyorsunuz?
Hiç mi düşünmezsiniz
Yoksa sizin için açık bir ferman mı var ?
O halde getirin kitabınızı doğru söylüyorsanız?
Bir de Allah ile cinler arasında bir soy bağı uydurdular. Andolsun cinler bilirler ki onlar huzura celbedileceklerdir.
Allah onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzeh ve yücedir.
Fakat Allah´ın ihlas ile seçilen kulları başka.
Çünkü siz ve taptıklarınız,
Allah´a karşı kimseyi baştan çıkaramazsınız,
Cehenneme saldıran kimseden başkasını.
(Melekler): «Bizden her birimizin belli bir makamı vardır.
Elbette biziz o saf saf dizilenler, biziz ;
elbette biziz o tesbih edenler, biziz.» Derler
Ve gerçek (şu ki, daha) önce şöyle diyorlardı:
Eğer yanımızda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydı,
herhalde Allah´ın ihlas ile seçilmiş kullarından olurduk.»
Fakat şimdi O´nu inkar ettiler, artık ileride bilecekler.
Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir:
Onlar (var ya), elbette onlar muhakkak muzaffer olacaklardır.
Ve elbette Bizim askerlerimiz mutlaka onlar galip geleceklerdir.
Onun için bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
Gör onları(n akibeti ne olacak! Onlar da) yakında göreceklerdir.
Ve şimdi onlar. Bizim azabımıza uğramakta acele mi ediyorlar?
Fakat (azap) onların sahasına indiği zaman o acı haber verilenlerin sabahı ne fenadır!
Yine sen bir süreye kadar onlardan yüz çevir;
gör (ne olacak akibetleri. Onlar da) yakında göreceklerdir.
Güç ve kuvvet sahibi Rabbin, onların isnat ettikleri vasıflardan münezzehtir.
O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir, bütün doğuların da Rabbidir.
Gerçekten biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir zinetle, yıldızlarla süsledik.
Onu her inatçı şeytandan koruduk.
Onlar yüksek (melekler) topluluğunu dinleyemezler. Her taraftan kovulup atılırlar.
Uzaklaştırılırlar. Onlara ardı arkası kesilmez bir azab vardır.
Ancak kulak hırsızlığı yapanlar olur. Onu da yakıcı bir alev takip eder.
Şimdi onlara sor: «Yaradılışça kendileri mi daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı?» Gerçekten biz onları cıvık bir çamurdan yarattık.
Fakat sen onlara şaşıyorsun, ama onlar (seninle) eğleniyorlar.
Kendilerine hatırlatıldığında da düşünmüyorlar.
Bir mucize gördükleri zaman da eğlenceye alıyorlar.
Ve diyorlar ki: «Bu apaçık büyüden başka bir şey değildir.»
«Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman mı biz tekrar dirilecekmişiz?»
«Önceki atalarımız da mı?»
De ki: «Evet, hem de sizler çok aşağılanmış olarak (dirileceksiniz).»
Çünkü O (sura üfürmek) zorlu bir kumandadan ibarettir ki, derhal onların gözleri açılıverir.
«Eyvah bizlere! İşte bu hesap günüdür.» derler.
(Onlara): «İşte bu, sizin yalanlamakta olduğunuz (iyi ve kötüyü) ayırt etme günüdür» denir.
(22-23) Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah´tan başka taptıkları şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata (cehennem köprüsüne) doğru.
(22-23) Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah´tan başka taptıkları şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata (cehennem köprüsüne) doğru.
Ve durdurun onları, çünkü sorguya çekilecekler.
(Onlara): «Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?» (denilir.)
Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır.
Onlar, birbirine dönmüş soruşuyorlar.
Onlar: «Siz bize (uğurlu görünerek) sağdan gelir dururdunuz» derler.
(İleri gelenler de) derler ki: «Hayır, siz inanmamıştınız.»
«Bizim de size karşı bir gücümüz yoktu. Fakat siz azmış bir kavimdiniz.»
«Onun için üzerimize Rabbimizin azab sözü hak oldu. Şüphesiz azabımızı tadacağız.»
«Evet biz, sizi kışkırttık. Çünkü biz azgındık.»
O halde hepsi o gün azabda ortaktırlar.
İşte biz günahkarlara böyle yaparız.
Çünkü onlar, kendilerine: «Allah´tan başka ilâh yoktur» denildiği zaman kafa tutuyorlardı.
Ve: «Biz, hiç, bir mecnun (deli) şair için ilâhlarımızı bırakır mıyız?» diyorlardı.
Hayır o, hak ile geldi ve bütün peygamberleri tasdik etti.
Elbette siz o acı azabı tadacaksınız.
Bununla beraber başka değil, hep yaptığınız amellerinizle cezalandırılacaksınız.
Sadece Allah´ın ihlaslı kulları müstesnadır.
İşte onlar için belli bir rızık vardır.
(42-43) Meyveler (vardır), Naîm cennetlerinde onlara hep ikram edilir.
(42-43) Meyveler (vardır), Naîm cennetlerinde onlara hep ikram edilir.
(Onlar) Karşılıklı tahtlar üzerindedirler.
(45-46) İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır.
(45-46) İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır.
Onda ne bir zararlı sonuç vardır, ne de sarhoşluk verir.
Yanlarında iri gözlü, bakışlarını kocalarından başkalarına çevirmeyen hanımlar vardır.
Sanki onlar örtülüp saklanmış yumurta gibidirler.
Derken birbirine dönüp sorarlar:
İçlerinden bir sözcü der ki: «Gerçekten benim bir arkadaşım vardı.»
Derdi ki: «Sen gerçekten inananlardan mısın?»
«Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman biz hakikaten cezalanacak mıyız?»
«Siz onu tanır mısınız?» der.
Derken bakınır ve onu cehennemin ta ortasında görür.
Ona şöyle der: «Allah´a yemin ederim ki, doğrusu sen az daha beni helak edecektin.»
«Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de bu tutuklananlardan olacaktım.»
(58-59) «Nasılmış bak. Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz? Biz azaba uğratılmayacak mıymışız?»
(58-59) «Nasılmış bak. Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz? Biz azaba uğratılmayacak mıymışız?»
İşte bu büyük kurtuluştur.
Çalışanlar işte böyle bir kurtuluş için çalışsınlar.
Nasıl, bu mu daha hayırlı konukluk için, yoksa zakkum ağacı mı?
Gerçekten biz onu zalimler için bir fitne (imtihan) yaptık.
O bir ağaçtır ki cehennemin dibinde çıkar.
Tomurcukları şeytanların başları gibidir.
Mutlaka onlar, ondan yiyecekler de karınlarını bundan dolduracaklardır.
Sonra üzerine onlar için kaynar bir içecek vardır.
Sonra da dönecekleri yer, şüphesiz cehennemdir.
Çünkü onlar, atalarını sapıklıkta buldular.
Şimdi de kendileri onların izlerinde koşturuyorlar.
Andolsun ki, onlardan öncekilerin çoğu sapıklıkta idiler.
Gerçekten biz onlara içlerinden uyarıcı peygamberler de gönderdik.
Sonra da bak o uyarılanların sonu nasıl oldu?
Ancak Allah´ın ihlas ile seçilen kulları başka.
Andolsun ki Nuh bize seslenip dua etmişti de biz de ne güzel kabul etmiştik.
Biz hem onu, hem ailesini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Hem onun neslini bâki kalanlar kıldık.
Hem de sonradan gelenler içinde güzel bir namını bıraktık.
Bütün âlemler içinde Nuh´a selam olsun.
İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.
Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.
Sonra diğerlerini suda boğduk.
Şüphesiz ki İbrahim de onun kolundandı.
Çünkü o, Rabbine tertemiz bir kalb ile gelmişti.
O babasına ve kavmine şöyle demişti: «Siz nelere tapıyorsunuz?»
«Yalancılık etmek için mi Allah´tan başka ilâhlar istiyorsunuz?»
«Siz âlemlerin Rabbini ne zannediyorsunuz?»
(88-89) Derken yıldızlara bir baktı da: «Ben gerçekten hastayım» dedi.
(88-89) Derken yıldızlara bir baktı da: «Ben gerçekten hastayım» dedi.
O zaman arkalarını dönerek başından kaçışıverdiler.
Derken bir kurnazlıkla onların ilâhlarına vardı da, «Buyursanıza, yemez misiniz?» dedi.
(Cevap vermediklerini görünce de): «Neyiniz var da konuşmuyorsunuz?» (dedi).
Nihayet bir yolunu bulup onlara kuvvetli bir darbe indirdi.
Bunun üzerine birbirlerine girerek ona yürüdüler.
İbrahim dedi ki: «A, siz kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?»
«Halbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.»
Onlar: «Haydin onun için bir yapı yapın da onu ateşe atın.» dediler.
Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de kendilerini daha alçak düşürdük.
Bir de dedi ki: «Ben Rabbime gidiyorum, o bana yolunu gösterir.»
«Ey Rabbim! Bana salihlerden (bir oğul) ihsan et!»
Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.
Oğlu, yanında koşacak çağa gelince: «Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?» dedi. Çocuk da: «Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın» dedi.
Ne zaman ki ikisi de bu şekilde Allah´a teslim oldular, İbrahim oğlunu şakağı üzerine yatırdı.
Biz de ona şöyle seslendik: «Ey İbrahim!»
«Rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki, biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.»
«Şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı.» (dedik)
Ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.
Kendisine sonradan gelenler içinde iyi bir nâm bıraktık.
Selam olsun İbrahim´e...
İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.
Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.
Ona bir de salihlerden bir peygamber olmak üzere İshak´ı müjdeledik.
Hem ona hem İshak´a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik yapanlar var, hem de açıkça kendi nefsine zulmedenler var.
Andolsun ki biz Musa ile Harun´a da nimetler verdik.
Hem kendilerini ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Hem yardım ettik onlara da, galip gelenler onlar oldular.
Hem kendilerine o belli kitabı (Tevrat´ı) verdik.
Kendilerini doğru yola çıkardık.
Sonrakiler içinde onlara iyi bir nam bıraktık:
Selam olsun, Musa ile Harun´a.
İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.
Çünkü onların ikisi de bizim mümin kullarımızdandı.
Şüphesiz İlyas da gönderilen peygamberlerdendir.
(124-126) Hani o kavmine: «Siz Allah´tan korkmaz mısınız? Yaratanların en güzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbi bulunan Allah´ı bırakıp da «Ba´l´e» (Ba´l ismindeki puta) mi yalvarıyorsunuz?» dedi.
(124-126) Hani o kavmine: «Siz Allah´tan korkmaz mısınız? Yaratanların en güzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbi bulunan Allah´ı bırakıp da «Ba´l´e» (Ba´l ismindeki puta) mi yalvarıyorsunuz?» dedi.
(124-126) Hani o kavmine: «Siz Allah´tan korkmaz mısınız? Yaratanların en güzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbi bulunan Allah´ı bırakıp da «Ba´l´e» (Ba´l ismindeki puta) mi yalvarıyorsunuz?» dedi.
Fakat onlar, onu yalanladılar. Bu yüzden onlar mutlaka (cehennemde) hazır bulundurulacaklardır.
Ancak Allah´ın ihlaslı kulları müstesna.
Ona da sonrakiler içinde şunu bıraktık:
Selam olsun İlyâsîn´e.
İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.
Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.
Şüphesiz Lût da gönderilen peygamberlerdendir.
Hani biz onu ve ailesinin tamamını kurtarmıştık.
Ancak geride kalıp batanlar içinde kalan yaşlı bir kadın hariç.
Sonra diğerlerini helak etmiştik.
(137-138) Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onlara uğrar ve üzerlerinden geçersiniz. Hâlâ akıl edip düşünmez misiniz?
(137-138) Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onlara uğrar ve üzerlerinden geçersiniz. Hâlâ akıl edip düşünmez misiniz?
Şüphesiz Yunus da gönderilen peygamberlerdendir.
Hani o bir zaman dolu bir gemiye kaçmıştı.
(Oradakilerle) kur´a çekmiş de kaydırılanlardan (yenilenlerden) olmuştu.
Derken (denize atılmış ve) kendisini balık yutmuştu. (Kendi nefsini) kınıyordu.
(143-144) Eğer çok tesbih edenlerden olmasaydı, yeniden dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.
(143-144) Eğer çok tesbih edenlerden olmasaydı, yeniden dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.
Biz onu hasta bir halde bir alana çıkardık.
Üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik.
Biz onu (Yunus´u) yüz bin veya daha çok insana peygamber olarak gönderdik.
O zaman ona iman ettiler de biz onları bir zamana kadar yaşattık.
Şimdi sor o seninkilere: «Kızlar, Rabbinin de, oğlanlar onların mı?
Yoksa biz melekleri dişi yaratmışız da onlar şahit mi bulunuyorlarmış?»
O halde, eğer doğru söylüyorsanız getirin kitabınızı.
Onlar, Allah ile cinler arasında bir neseb (hısımlık bağı) uydurdular. Oysa andolsun cinler bilirler ki, o yalancılar mutlaka cehenneme götürüleceklerdir.
Allah, onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzeh ve yücedir.
Fakat Allah´ın ihlas ile seçilen kulları başka (onlar, Allah´ı böyle şirk ile vasıflamazlar).
(161-163) Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah´a karşı kandırıp, saptıramazsınız.
(161-163) Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah´a karşı kandırıp, saptıramazsınız.
(161-163) Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah´a karşı kandırıp, saptıramazsınız.
(164-166) (Melekler): «Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!» derler.
(164-166) (Melekler): «Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!» derler.
(164-166) (Melekler): «Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!» derler.
(167-169) (Müşrikler) şöyle diyorlardı: «Eğer yanımızda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydı, elbette biz de Allah´ın ihlas ile seçilmiş kullarından olurduk.»
(167-169) (Müşrikler) şöyle diyorlardı: «Eğer yanımızda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydı, elbette biz de Allah´ın ihlas ile seçilmiş kullarından olurduk.»
(167-169) (Müşrikler) şöyle diyorlardı: «Eğer yanımızda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydı, elbette biz de Allah´ın ihlas ile seçilmiş kullarından olurduk.»
Fakat şimdi onu inkâr ettiler. Ama ilerde bileceklerdir.
(171-173) Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: «Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir.»
(171-173) Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: «Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir.»
(171-173) Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: «Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir.»
Onun için sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
Onlara (inecek azabı) gözetle! Yakında onlar da göreceklerdir.
Ya şimdi onlar, bizim azabımıza uğramakta acele mi ediyorlar?
Fakat (azabımız) onların sahasına indiği zaman, (o acı sonuçla) uyarılanların sabahı ne kötüdür!
Yine sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
(İnecek azabı) gözetle! Yakında onlar da göreceklerdir.
Senin güç ve kuvvet sahibi Rabbin, onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzeh ve yücedir.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabb´idir. Doğuların da Rabb´idir.
Bize en yakın göğü, bir süsle ve yıldızlarla süsledik.
Ve onu itaat etmeyen her şeytandan koruduk.
O şeytanlar, yüce alemi (Mele-i A´la´yı) dinleyemezler; her yandan kendilerine mermi gibi yıldızlar atılır.
Kovulup atılırlar. Ve onlar için sürekli azap vardır.
Ancak meleklerin konuşmalarından bir sözü kapan olursa, onu da delen ve yakan alevli yıldızlar takip eder.
Şimdi sor onlara; «Kendilerini yaratmak mı daha zordur, yoksa, Bizim yarattıklarımız mı?» Aslında biz kendilerini özlü ve yapışkan çamurdan yarattık.
Ey Muhammed! Evet; sen onlara şaşıyorsun, onlar da seninle alay ediyorlar.
Onlara öğüt verildiği vakit düşünüp öğüt almazlar.
Bir mucize görseler onunla alay ederler.
«Bu apaçık büyüdür» derler.
Yani biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı dirilecekmişiz?
Bizden önceki atalarımızda mı dirilecek?
De ki; «Evet, hem de hor ve hakir olarak dirileceksiniz.»
O dirilme sahnesi korkunç bir çığlıktan ibarettir. Hemen o anda gözlerini birdenbire açıp etrafa bakacaklar.
«Vah bize, bu ceza günüdür» derler.
Onlara «İşte bu yalanladığınız hüküm günüdür» denir.
Yüce Allah meleklerine emreder: «Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve taptıklarını
Allah´dan başka (taptıklarına) onlara cehennemin yolunu gösterin.
Durdurun onları, çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.
Şöyle sorulur: «Size ne oldu ki, birbirinizle yardımlaşmıyorsunuz?»
Hayır; bugün onların hepsi teslim olmuşlardır.
Onlardan kimi kimine yönelip birbirini mesul tutmaya kalkışırlar.
«Doğrusu siz bize sağdan gelirdiniz» derler.
Onlar da şöyle derler: «Hayır; siz inanmış kimseler değildiniz.»
«Ve bizim size karşı bir hakimiyetimiz de yoktu. Bilakis siz azgınlar güruhu idiniz.»
«Bu sebeple, Rabbimizin sözü hepimizin üzerine hak olmuştur. Şüphesiz azabı tadacağız.»
«Çünkü biz sizi baştan çıkardık. Zira biz de azgın kimselerdik.»
O gün hepsi azapta birleşirler.
İşte biz, suçlulara böyle yaparız.
Çünkü onlara ´Allah´dan başka ilah yoktur´ denildiği zaman büyüklük taslarlardı.
Deli bir şair için tanrılarımızı mı bırakalım? derlerdi.
Hayır! O gerçeği getirmiş ve peygamberleri de doğrulamıştı.
Şüphesiz siz can yakıcı azabı tadacaksınız.
Sadece yaptığınız işlerle cezalandırılıyorsunuz.
Ancak Allah´a gönülden bağlı kulları bu cezanın dışındadır.
Onlar için bilinen rızık vardır.
Çeşit çeşit meyveler vardır.
Nimet cennetlerinde.
Tahtlar üzerinde karşılıklı otururlar.
Önlerinden akan kaynaktan doldurulmuş kadehler dolaştırılır.
Berraktır, içenlere lezzet veren bir içki.
O içkide ne sersemletme var, ne de onunla sarhoş olurlar.
Yanlarında da bakışlarını yalnız kendisine çevirmiş iri gözlü eşler vardır.
Saklı yumurtalar gibi bembeyaz eşler.
Cennet ehli birbirine dönmüş sorarlar.
Onlardan biri: «Benim de bir arkadaşım vardı.»
Bana «Sende mi doğrulayanlardansın?»
Biz ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman mı dirilip yaptığımız işlere göre cezalanacağız?
Yanındakilere; «Siz onu bilir misiniz?» der.
Bir bakar, onu cehennemin ortasında görür.
Ona der ki; «Yemin ederim ki, sen az daha beni helâk edecektin.
Rabb´imin lütfu olmasaydı şimdi ben de cehenneme götürülürdüm» dedi.
«Biz bir daha ölmeyecek miyiz?» der.
İlk ölümümüzden başka ölüm yok ve biz azaba da uğramayacağız ha!
İşte büyük başarı ve mutluluk budur.
Çalışanlar bunun için çalışsınlar.
Cennet gibi konak mı hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?
Biz, o ağacı zalimler için fitne yaptık.
O, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır.
Tomurcukları, şeytanın başı gibidir.
İşte cehennemlikler bundan yer ve karınlarını bununla doldururlar.
Sonra, bu yemeğin üzerine kaynar su katılmış içki onlar içindir.
Sonra dönüşleri yine cehennemedir.
Çünkü onlar atalarını sapık yolda buldular.
Öyle iken yine de düşünmeden atalarının peşinden koşuyorlardı.
Andolsun onlardan öncekilerinin çoğu da sapmıştır.
Biz onların içine de uyarıcılar göndermiştik.
Bak, o uyarılanların sonu nice oldu.
Ancak, Allah´a gönülden bağlı kullar o azabın dışında kaldı.
Andolsun Nuh bize dua etmişti de ne güzel kabul etmiştik.
Onu ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
Ancak O´nun soyunu sürekli kıldık.
Sonra gelenler arasında O´na iyi bir ün bıraktık.
Alemler içinde Nuh´a selâm olsun.
İşte biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız.
Çünkü O bizim, inanan kullarımızdandı.
Sonra ötekileri (inanmayanları) suda boğduk.
İbrahim de Nuh´un milletindendi.
Çünkü tertemiz bir kalp ile Rabb´ine gelmişti.
Babasına ve kavmine: «Neye tapıyorsunuz?» demişti.
Allah´dan başka uydurma tanrılar mı istiyorsunuz?
Alemlerin Rabb´i hakkındaki düşünceniz, zannınız nedir?
İbrahim yıldızlara bir baktı.
Ben hastayım dedi.
Bunun üzerine onun yanından kaçtılar.
İbrahim de; gizlice onların tanrılarına sokuldu. «Size sundukları yiyecekleri yemiyor musunuz?»
Neyiniz var konuşamıyor musunuz? dedi.
Ve gizlice üzerlerine yürüyüp sağ eliyle putlara kuvvetli bir darbe indirdi.
Bunun üzerine puta tapanlar koşarak İbrahim´in yanına geldiler.
İbrahim onlara «Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?»
Oysa sizi de, yaptığınız bu şeyleri de Allah yaratmıştır dedi.
Puta tapanlar: «Onun için bir bina yapın da onu ateşe atın» dediler.
İbrahim´e bir tuzak kurmak istediler, biz de onların tuzaklarını boşa çıkardık, onları alçalttık.
İbrahim dedi ki: «Ben Rabb´ime gidiyorum, O beni doğru yola iletecek.»
Rabb´im bana iyilerden olacak bir çocuk ver.
Biz ona yumuşak huylu bir erkek çocuk müjdeledik.
Çocuk onun yanında koşma yaşına gelince ona; «Yavrum! Ben uykuda iken seni kestiğimi görüyorum, bir düşün ne dersin? Çocuk; «Babacığım sana emredileni yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın» dedi.
İkisi de Allah´a teslimiyet gösterip babası, oğlunu alnı üzerine yere yatırınca.
Biz ona «Ey İbrahim» diye seslendik.
Sen rüyayı doğruladın; biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız.
Gerçekten bu apaçık bir imtihan idi.
Ona fidye olarak büyük bir kurban verdik.
Sonra gelenler arasında ona iyi bir ün bıraktık.
İbrahim´e selâm olsun.
İşte biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız.
Çünkü o bizim mü´min kullarımızdandı.
Biz ona iyilerden bir peygamber olacak İshak´ı müjdeledik.
Kendisini ve İshak´ı kutlu ve bereketli kıldık. Her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, açıkça kendisine zulmeden de olacaktır.
Andolsun Musa´ya ve Harun´a da lütuflarda bulunduk.
Onları ve kavimlerini büyük sıkıntılardan kurtardık.
Onlara yardım ettik de üstün geldiler.
Onlara, apaçık anlaşılan bir Kitap vermiştik.
Ve onları doğru yola ilettik.
Sonra gelenler arasında onlara iyi bir ün bıraktık.
Musa´ya ve Harun´a bizden selâm olsun.
İşte biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız.
"Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et."
Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik.
Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): "Oğlum" dedi. "Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun." (Oğlu İsmail) Dedi ki: "Babacığım, (sana) buyrulanı yap / yerine getir. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın.
Sonunda ikisi de (Tanrı´nın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail´i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı.
Biz ona: "Ey İbrahim" diye seslendik.
"Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz "
Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı.
Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik.
Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
İbrahim´e selam olsun.
Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
Şüphesiz o, bizim inançlı kullarımızdandır.
Biz ona, salihlerden bir peygamber olarak İshak´ı da müjdeledik.
Ona ve İshak´a bereketler verdik. İkisinin soyundan, ihsanda bulunan (muhsin olan) da var, açıkça kendi nefsine zulmeden de.
Andolsun, biz Musa´ya ve Harun´a lütufta bulunduk.
Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık.
Onlara yardım ettik, böylece üstün gelenler oldular.
Ve ikisine anlatımı açık kitabı verdik.
Onları dosdoğru yola yöneltip ilettik.
Sonra gelenler arasında da ikisine (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
Musa´ya ve Harun´a selam olsun.
Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
Şüphesiz ikisi, bizim inançlı kullarımızdandılar.
Gerçekten İlyas da gönderilmiş (peygamber)lerdendi.
Hani kendi kavmine demişti ki: "Siz korkup sakınmaz mısınız?"
"Siz Ba´l´e tapıp da yaratıcıların en güzeli (olan Tanrı´yı) mı bırakıyorsunuz?"
"Tanrı ki, sizin de rabbiniz, önceki atalarınızın da rabbidir."
Fakat onu yalanladılar; bundan dolayı gerçekten onlar, (azab için getirilip) hazır bulundurulacak olanlardır.
Ancak, muhlis olan kullar başka.
Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
İlyas´a selam olsun.
Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
Şüphesiz o, bizim inançlı kullarımızdandı.
Gerçekten Lut da gönderilmiş (elçi)lerdendi.
Hani biz onu ve ehlini (ailesini) topluca kurtarmıştık.
Geride bırakılanlar arasında bir yaşlı kadın dışında.
Sonra geride kalanları yerle bir ettik.
Siz onların üstünden muhakkak geçip gidiyorsunuz; sabah vakti.
Ve geceleyin. Yine de akletmeyecek misiniz?
Şüphesiz Yunus da gönderilmiş (elçi)lerdendi.
Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.
Böylece kuraya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.
Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı.
Eğer (Tanrı´yı çokça) tesbih edenlerden olmasaydı;
Onun karnında (insanların) dirilip kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı.
Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık.
Ve üzerine, sık geniş yaprakla (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik.
Onu yüz bin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik.
Sonunda ona inandılar, biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.
Şimdi sen onlara sor: "Kızlar senin rabbinin, erkek çocuklar onların mı?"
Yoksa onlar, şahidlik etmekteyken biz melekleri dişiler olarak mı yarattık?
Dikkat edin; gerçekten onlar, düzdükleri yalanlardan dolayı derler ki:
"Tanrı doğurdu." Onlar, hiç şüphesiz, muhakkak yalan söyleyenlerdir.
(Tanrı,) Kızları, erkek çocuklara tercih mi etmiş?
Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
Hiç mi öğüt alıp düşünmüyorsunuz?
Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var?
Eğer doğru söylüyorsanız, öyleyse getirin kitabınızı.
Onlar, kendisiyle (Tanrı ile) cinler arasında bir soy bağı kurdular. Oysa andolsun, cinler de onların gerçekten (azab için getirilip) hazır bulundurulacaklarını bilmişlerdir.
Onların nitelendirdiklerinden Tanrı yücedir.
Ancak muhlis olan kullar başka.
Artık siz de, tapmakta olduklarınız da.
O´na karşı kimseyi fitneye sürükleyecek değilsiniz.
Ancak kendisi çılgınca yanan ateşe girecek olan başka (onu sürüklersiniz).
(Melekler der ki:) "Bizden her birimiz için belli bir makam vardır."
"Biziz, o saflar halinde dizilmiş olanlar, gerçekten biziz."
"Biziz, o tesbih edenler de, gerçekten biziz."
Onlar (putatapıcılar), her ne kadar şöyle diyor idiyseler de:
"Eğer yanımızda öncekilerden bir zikir (kitap) bulunmuş olsaydı."
"Gerçekten bizler de, Tanrı´nın muhlis olan kullarından olurduk."
Fakat (kitap gelince) ona küfrettiler; yakında bileceklerdir.
(1-2-3) Saflar bağlayıb duranlara, sevk (-u idare) ve (men´-u) zecredenlere, zikir okuyanlara yemîn ederim ki,
(1-2-3) Saflar bağlayıb duranlara, sevk (-u idare) ve (men´-u) zecredenlere, zikir okuyanlara yemîn ederim ki,
(1-2-3) Saflar bağlayıb duranlara, sevk (-u idare) ve (men´-u) zecredenlere, zikir okuyanlara yemîn ederim ki,
Gerçek, sizin Tanrınız hakîkaten birdir.
(O), göklerin ve yerin ve bunlar arasında ne varsa hepsinin Rabbidir. Doğuların da Rabbidir O.
Hakîkat biz (size) en yakın göğü bir zînetle, yıldızlarla (donatıp) süsledik.
(Onu itaatden çıkan) her mütemerrid şeytandan koruduk.
(8-9) Ki onlar «Mele´-i a´lâ» ya kulak verib dinleyemezler, her yandan koğularak atılırlar. Onlar için (âhiretde de) ardı arası kesilmez bir azâb vardır.
(8-9) Ki onlar «Mele´-i a´lâ» ya kulak verib dinleyemezler, her yandan koğularak atılırlar. Onlar için (âhiretde de) ardı arası kesilmez bir azâb vardır.
Meğer ki (içlerinden) bir çalıb çarpan (ı) olsun. Fakat onu da delib geçen bir alev ta´kıyb etmişdir.
Şimdi onlardan haber iste: Yaratılışda kendileri mi daha kuvvetli, yoksa bizim yaratdıklarımız mı? Hakıykat biz onları bir cıvık çamurdan yaratdık.
Belki sen (Habîbim) teaccüb etdin. Onlar da (bu teaccübünden dolayı) eğlenirler,
Kendilerine (Kur´an ile) va´z edilince düşünüb de öğüt kabul etmezler,
Bir mu´cize gördükleri vakit (onu) eğlenceye tutarlar.
(Nitekim) «Bu, dediler, apaçık bir sihirden başkası değildir».
«Biz olub de bir toprak ve bir yığın kemik olduğumuz vakit mı, saahiden biz mi mutlakaa diriltilmiş olacağız»?.
«Evvelki atalarımız da mı?»
Sen de ki: «Evet (diriltileceksiniz). Hem siz (hepiniz) hor ve hakıyr olarak».
İşte o, ancak birtek sayhadan ibâretdir ki onların birden bire gözleri açılıverecekdir.
«Eyvah bize, derler, bu, ceza ve hesâb günüdür».
(Evet), bu, sizin tekzib eder olduğunuz ayırdetme günüdür.
(22-23) (Meleklere:) «O zulmedenleri, onlara eş olanları, Allâhı bırakıb tapmakda ısraar etdikleri şeyleri bir araya toplayın da cehennem yoluna götürün» (dediler).
(22-23) (Meleklere:) «O zulmedenleri, onlara eş olanları, Allâhı bırakıb tapmakda ısraar etdikleri şeyleri bir araya toplayın da cehennem yoluna götürün» (dediler).
«Onları habsedin. Çünkü onlar mes´uldürler».
«Size ne oldu? Birbirinize yardım etmiyorsunuz ya»!
Hayır, bugün onlar (zilletle) boyun eğmişlerdir.
Onlardan kimi kimine yönelib birbirini mes´ûl tutmıya kalkışırlar.
«Hakıykat siz, derler, biz sağdan (suret-i hakdan) gelirdiniz».
(Metbu´ları da:) «Hayır, siz (esasen) îman ediciler değildiniz», derler,
«Ve bizim size karşı bir haakimiyyetimiz de yokdu. Bil´akis siz (de bizim gibi) azgınlar güruhu idiniz».
«Onun için Rabbimizin sözü (azâbı) üstümüze hak olmuşdur. Şübhesiz (azabımızı) tadıcılarız (tadacağız).
«Çünkü biz de sizi (büsbütün) başdan çıkardık. Zîrâ biz de azgın kimselerdik».
Artık şübhe yok ki bunlar o gün azâbda ortakdırlar.
Biz (diğer) günahkârlara (da) muhakkak böyle yapacağız.
Çünkü onlar «Allahdan başka hiçbir Tanrı yok» denildiği vakit büyüklük taslarlardı,
«Biz mecnun bir şâir için ma´budlarımızdan vaz mı geçecekmişiz?» derler (di).
Hayır, o, hak (ve hakıykat) ı getirmiş, bütün peygamberleri de tasdıyk etmişdir.
Elbette siz o acıklı azâbı tadıcısınız.
Yapmakda idiğiniz şeylerden başkasiyle de cezalandırılmayacaksınız.
Allahın ihlâsa (ve samîmiyyete) erdirilmiş kulları müstesna.
Onlar böyle. Onlar için (haassaları) ma´lûm bir rızık vardır.
Türlü meyveler. Onlar (izzet ve) ikram edilmiş kimselerdir,
Naıym cennetlerinde,
Birbiriyle karşılıklı tahtlar üzerinde.
Onların her biri (şerâb-ı) maıynden türlü kadehlerle tavaf (ve ziyaret edilir (ler).
Bembeyaz. İçenlere bir lezzet.
Orada bir humar (baş ağrısı) da yok, onların bundan bîhuş olacakları da yok.
Yanlarında da nazarlarını yalınız zevclerine atfetmiş iri (şahin) gözlü kadınlar vardır,
ki bunlar (kuş tüyleriyle) örtülüb saklanmış yumurtalar gibidir.
(Ehl-i cennetden) kimi kimine dönüb sorarlar.
İçlerinden bir sözcü der ki : «Hakıykat, benim (dünyâda) bir arkadaşım vardı.
(Bana:) «Gerçek sen de (tekrar dirilmiye) kat´î inananlardan mısın?» derdi.
«Biz öldüğümüz ve bir toprak, bir yığın kemik olduğumuz zaman mı, hakîkaten biz mi cezalanmış olacağız»?
(O sözü söyleyen zât, ihvanına) der ki: «Siz (onun iç yüzüne) vaakıf olucular mısınız?»
Derken o (bizzat) bakıb bunu o çılgın ateşin ta ortasında gördü.
(Ve ona) dedi ki: «Allaha yemîn ederim, sen az kaldı beni de muhakkak helak edecekdin».
«Eğer Rabbimin ni´meti olmasaydı ben de (seninle beraber cehennemde) haazır bulundurulanlardan olacakdım».
(58-59) «(Bak), biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek, biz azaba da uğratılmayacak değil miymişiz?»
(58-59) «(Bak), biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek, biz azaba da uğratılmayacak değil miymişiz?»
Muhakkak ki bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir.
Artık çalışanlar da bunun gibi (bir murad için) çalışmalıdır.
Böyle (bir ni´mete) konmak mı hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?
Hakıykat, biz onu zaalimler (kâfirler) için bir fitne (imtihan) yapdık.
Şübhesiz ki o, çılgın ateşin dibinde (bitib) çıkacakdır.
Ki tomurcukları şeytanların başları gibidir.
İşte hakıykat onlar bundan yiyecekler, bu suretle karınlarını bundan dolduracaklar.
Sonra üzerine de onlar için çok sıcak bir su ile karışdırılmış (şarab) vardır.
Sonra dönüb gidecekleri yer, şübhesiz yine cehennemdir.
Çünkü onlar atalarını sapkın kimseler bulmuşlardı da,
Kendileri de onların izleri üzerinde (birbirini itib) koşduruluyorlardı.
Andolsun ki onlardan evvel geçenlerin çoğu da sapmışdı.
Yemîn ederim ki biz içlerinde (kötü hareketlerinin encamından) korkutucu (peygamberler) de göndermişizdir.
Bak, o korkutulanların akıbeti nice oldu!
Allahın ihlâsa erdirilmiş (samirnî) kulları müstesna.
Andolsun ki Nuuh bize niyaz etmişdi de ne güzel icabet (ve kabul) eylemişdik.
Biz hem onu, hem ehlini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Zürriyyetini (yer yüzünde) devamlı kalanların ta kendileri kıldık.
Sonra gelen (peygamberler ve ümmet) ler arasında da ona (iyi bir nâm) bırakdık.
(Bütün) âlemler içinde (bizden) Nuuha selâm.
Şübhesiz biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız.
Hakıykat o, bizim mü´min kullarımızdandı.
Nihayet ötekilerini (suda) boğduk.
Şübhesiz İbrâhîm de onun fırkasındandı.
Çünkü o, Rabbine tertemiz bir kalb ile gelmişdi.
O zaman babasına ve kavmine demişdi ki: «Siz nelere tapıyorsunuz»?
«Yalancılık etmek için mi Allâhı bırakıb düzme Tanrılar diliyorsunuz»?
«Âlemlerin Rabbine zannınız nedir (böyle)»?
Derken yıldızlara bir nazar atfetdi de,
«Ben hakıykat hastayım» dedi.
O vakit ona arkalarını dönüb uzaklaşdılar.
Bunun üzerine o da kurnazca onların düzme Tanrılarına varıb dedi ki: «Hani yemek yemiyorsunuz»?!
«Ne oluyor size konuşmuyorsunuz»?!
Nihayet gizlice onları sağ eliyle bir vur (ub kır) dı.
Derken (kavmi) koşarak onun önüne çıkdı (lar).
(İbrâhîm) dedi ki: «Kendi (elinizle) yontmakda olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz»?
«Halbuki siz de, (elinizle) yapageldiğiniz şeyleri de Allah yaratmışdır».
Dediler: «Onun için bir bina yapın da alevli ateşe atın onu».
Bunun üzerine ona bir tuzak kurmak arzu etdiler. Biz ise (Bil´akis) kendilerini (zeliller ve) sefiller etdik.
(İbrâhîm): «Ben, dedi, doğrusu Rabbime gidiciyim. O, bana yol gösterir».
«Ey Rabbim, bana saalihlerden (bir oğul) ihsânet» (diye düâ etdi).
Biz de ona çok uysal bir oğul müjdesini verdik.
Artık o (oğul İbrâhîmin) yanında koşmak çağına erince (babası) «Oğulcağızım, dedi, ben seni rü´yamda boğazlıyorum görüyorum. Bak artık ne düşünürsün». (Oğlu) dedi: «Babacığım, sana edilen emir ne ise yap. İnşâallah beni sabredenlerden bulacaksın».
Vaktâkî bu suretle ikisi de (Allahın emrine) râm oldular, (İbrâhîm) onu alnı üzere yıkdı.
(104-105) Biz ona: «Yâ Ibrâhîm, rü´yâna sadâkat gösterdin. Şübhesiz ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız» diye nida etdik.
(104-105) Biz ona: «Yâ Ibrâhîm, rü´yâna sadâkat gösterdin. Şübhesiz ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız» diye nida etdik.
Hakıykat, bu, apaçık ve kat´î bir imtihandı.
Ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.
Sonra gelen (peygamberler ve ümmet) ler arasında ona (iyi bir nam) bırakdık.
(Bizden) selam İbrâhîme.
Biz iyi hareket edenleri işte böyle mükâfatlandırırız.
Hakıykat o, mü´min kullarımızdandı.
Ona saalihlerden bir peygamber olmak üzere de İshakı müjdeledik.
Hem ona, hem Ishaka (feyz-ü) bereketler verdik. Her ikisinin neslinden iyi hareket edeni de vardır, nefsine apaçık zulm edeni de.
Andolsun biz Muusâya da, Hâruuna da nimetler verdik.
Hem onlar, hem kavmlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Kendilerine yardım etdik de galebeyi kazananlar onlar oldular.
Onlara (her hakıykatı) apaçık gösteren o kitabı verdik.
Onlara doğru yolu gösterdik.
Sonra gelen (peygamberler ve ümmet) ler arasında da onlara (iyi bir nâm) bırakdık.
Musâya da, Hârûna da (bizden) selâm.
Şübhesiz ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız.
Hakıykat onlar mü´min kullarımızdandı.
İlyas da, şübhe yok ki, gönderilmiş peygamberlerdendi.
O vakit kavmine (şöyle) demişdi: «Siz (Allahdan) korkmaz mısınız»?
(125-126) «O en güzel Yaradanı, sizin de, evvelki atalarınızın da Rabbi olan Allâhı bırakıb da «Ba´l» e mi tapıyorsunuz»?
(125-126) «O en güzel Yaradanı, sizin de, evvelki atalarınızın da Rabbi olan Allâhı bırakıb da «Ba´l» e mi tapıyorsunuz»?
Fakat bunlar onu tekzîb etdiler. Şübhesiz bunlar da elbette (cehenneme) ihzaaren getirilenlerdir.
Allahın ihlâsa erdirilmiş kulları (bunlardan) müstesna.
Biz ona sonra gelen (peygamberler ve ümmet) ler içinde (iyi bir nâm) bırakdık.
(Bizden) selâm İlyâsa.
Şübhe yok ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız.
Hakıykat o, mü´min kullarımdandı.
Lût da gerçek ve şübhesiz gönderilmiş peygamberlerdendi.
Hani biz hem onu, hem ehlini topdan kurtarmışdık.
(Azâbda) kalanlar içinde bırakılan bir koca karı müstesna idi.
Sonra biz diğerlerini kökünden helak etdik.
(137-138) Elbet siz de sabah ve akşam onlar (ın yurdların) a uğruyorsunuz. Haalâ akıllanmayacak mısınız?.
(137-138) Elbet siz de sabah ve akşam onlar (ın yurdların) a uğruyorsunuz. Haalâ akıllanmayacak mısınız?.
Yunus da hiç şübhesiz gönderilen peygamberlerdendi.
Hani o, dolu bir gemiye kaçmışdı.
Derken kur´a çekmiş (ler) di de mağlûblardan olmuşdu.
O, kınanmış bir halde iken kendisini hemen balık yutmuşdu.
Eğer çok tesbîh edenlerden olmasaydı,
Her halde (insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar onun karnında kalıb gitmişdi.
İşte biz onu, kendisi de hasta olarak, açık bir yere (çıkarıb) bırakdık.
Üzerine sakı olmayan cinsden (gölgelik) bir nebat bitirdik.
Onu yüz bine peygamber gönderdik. Hattâ artıyorlardı da.
Nihayet ona îman etdiler de kendilerini bir zamana kadar geçindirdik.
Şimdi sor (Habîbim) onlara: Her halde kızlar Rabbinin de, oğullar onların mı?!
Yoksa biz melekleri dişi yaratdık da onlar (buna) şâhid midirler?
(151-52) Haberin olsun ki onlar hakıykaten yalan söyleyerek, her halde, «Allah doğurdu» derler! Onlar elbette yalancıdırlar.
(151-52) Haberin olsun ki onlar hakıykaten yalan söyleyerek, her halde, «Allah doğurdu» derler! Onlar elbette yalancıdırlar.
Kızları oğullara tercih mi etmiş O?!
Ne oluyor size? (Buna) nasıl hükmediyorsunuz?
Hiç de mi düşünmezsiniz?
Yoksa (elinizde) açık bir hüccetiniz mi var?
Öyle ise, eğer (davanızda) doğru söyleyenlerseniz, getirin kitabınızı.
Bir de Onunla cinler arasında bir hısımlık uydurdular. Andolsun ki bizzat cinler dahi onların behemehal (cehenneme) ihzaaren getirileceklerini (pek iyi) bilmiş (ler) dir.
Allah, onların isnâd edegeldiklerinden yücedir, münezzehdir.
Allahın ihlâsa erdirilmiş kulları bunlar gibi değil.
Ne siz, ne de tapmakda olduklarınız,
Siz Onun aleyhinde (hiçbir ferdi) fitneye (ve fesada) sürükleyecek (bir kudretde) değilsinizdir.
Meğer ki kendisi cehenneme girecek kimse olsun.
Bizden kimse müstesna olmamak üzere her biri için ma´lûm birer makam vardır.
Biziz o saf saf dizilenler mutlak biz.
Biziz o tesbîh edenler de mutlak biz.
Hakıykat (müşrikler evvelce) şu kat´î sözü söylüyorlardı :
«Eğer nezdimizde evvelki (ümmetlere inen) lerden bir kitab olsaydı»,
«Elbet biz de Allahın ihlâsa erdirilmiş kullarından olurduk».
Şimdi ise ona (inanmayıb) kâfir oldular, ileride (küfürlerinin akıbetini) bileceklerdir ya.
Andolsun ki (peygamber olarak) gönderilen kullarımız hakkında bizim geçmiş sözümüz (vardır):
«Muhakkak onlar, behemehal onlar mansur (ve muzafferdirler.
«Muhakkak bizim ordumuz, her halde onlar galebe edicidirler.
Onun için (Habîbim) sen bir zamana kadar onlardan yüz çevir,
Gözetle onları. Kendileri de (başlarına geleceği) yakında göreceklerdir.
Şimdi onlar çarçabuk bizim azabımızı mı istiyorlar?
Fakat bu, onların bölgesine çökünce (gelecek tehlikelerle öteden beri) korkutulan onların sabahı ne kötü (olacak) dır!
Sen (Habîbim) bir zamana kadar onlardan yüz çevir.
Gözetle (onları). Onlar da göreceklerdir.
Galebe saahibi Rabbin onların isnâd etmekde oldukları vasıflardan yücedir, münezzehdir.
Göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların Rabbıdır. Ve doğruların da Rabbıdır.
Doğrusu Biz; dünya göğünü bir süsle, yıldızlarla süsledik.
Ve onu inatçı her şeytandan koruduk.
Onlar Mele-i Ala´yı dinleyemezler ve her yönden sürülerek atılırlar.
Kovularak. Ve onlar için sürekli bir azab vardır.
Ancak çalıp çırpan olursa; onu da hemen delip geçen yakıcı bir alev takib eder.
Onlara sor; yaratış bakımından kendileri mi daha zordur, yoksa bizim yaratmış olduklarımız mı? Doğrusu Biz; onları cıvık bir çamurdan yarattık.
Hayır, sen; şaşırıp kaldın, onlarsa alay edip duruyorlar.
Kendilerine öğüt verildiğinde ise öğüt dinlemezler.
Bir ayet gördüklerinde, onu eğlenceye alırlar.
Ve derler ki: Bu, ancak apaçık bir büyüdür.
Öldüğümüzde, toprak ve kemik olduğumuzda mı, biz mi, diriltileceğiz?
Veya önceki babalarımız mı?
De ki: Evet, hem de hor ve hakir olarak.
O, sadece bir tek çığlıktır ki onların birden bire gözleri açılıverecektir.
Ve dediler ki: Vay bize, bu; din günüdür.
Bu, ayırdetme günüdür ki siz, onu yalanlamıştınız.
Zulmetmiş olanları ve onların eşlerini toplayın. Onların taptıklarını da;
Allah´tan başka. Ve onları cehennem yoluna götürün.
Durdurun onları. Çünkü onlar sorumludurlar.
Size ne oldu ki birbirinizle yardımlaşmıyorsunuz?
Hayır; onlar bugün, teslim olmuşlardır.
Bir kısmı bir kısmına dönerek soruştururlar.
Ve derler ki: Doğrusu siz, bize sağdan gelirdiniz.
Onlar da derler ki: Hayır, siz zaten iman edenler olmamıştınız.
Bizim, sizin üstünüzde bir hakimiyetimiz de yoktu. Aksine siz, azgınlar topluluğu oldunuz.
Bunu için Rabbımızın sözü, üzerimize hak oldu. Doğrusu biz, tadacak olanlarız.
Sizi azdırdık; çünkü biz de azgınlardan olmuştuk.
Artık o gün onlar, muhakkak ki azabda ortaktırlar.
Biz, suçlulara muhakkak böyle yaparız.
Çünkü onlara; Allah´tan başka ilah yoktur, denildiğinde, büyüklük taslarlardı.
Ve derlerdi ki: Deli bir şair için mi ilahlarımızı terkedeceğiz?
Hayır, O; hakkı getirmiş ve peygamberleri tasdik etmişti.
Elbette siz, elim azabı tadacaksınız.
Ve yapmış olduğunuzdan başkasıyla cezalandırılmayacaksınız.
Ancak Allah´ın ihlasa erdirilmiş kulları müstesna.
İşte onlar için, ma´lum bir rızık vardır.
Ve meyveler. Onlar, ikram edilenlerdir;
Naim cennetlerinde,
Karşılıklı tahtlar üzerinde.
Kendilerine kaynaktan doldurulmuş kadehler sunulur,
Ki bembeyazdır, içenlere zevk verir.
Başağrısı yoktur onda ve sarhoş da etmez.
Yanlarında el değmemiş ve bakışlarını yalnız eşlerine çevirmiş iri gözlüler vardır.
Sanki onlar, saklı bir yumurta gibidirler.
Bir kısmı bir kısmına dönerek soruştururlar.
İçlerinden bir sözcü der ki: Benim bir dostum vardı.
Derdi ki: Sen de mi tasdik edenlerdensin?
Öldüğümüz, toprak ve bir yığın kemik olduğumuz zaman mı, biz mi ceza göreceğiz?
Siz, onu bilir misiniz? dedi.
Bir bakar ve onu cehennemin ortasında görmüştür.
Dedi ki: Allah´a andolsun ki; az kaldı beni de mahvedecektin.
Rabbımın lutfu olmasaydı, ben de oraya götürülenlerden olacaktım.
Biz, bir daha ölmeyeceğiz değil mi?
Ancak ilk ölümümüz müstesna, ve azablandırılmayacağız da.
İşte bu, şüphesiz büyük kurtuluştur.
Çalışanlar bunun gibisi için çalışsınlar.
Konak yeri olarak bu mu hayırlıdır, yoksa zakkum ağacı mı?
Doğrusu Biz, onu; zalimler için bir fitne yaptık.
O, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır.
Tomurcukları şeytanların başları gibidir.
Onlar muhakkak ondan yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklardır.
Sonra onlar için, üzerine kaynar su katılmış içkiler de vardır.
Sonra onların dönüşü muhakkak, yine cehennemedir.
Doğrusu onlar, babalarını sapıklar olarak bulmuşlardı.
Yine de onların izlerinde koşturuluyorlardı.
Andolsun ki; onlardan önce geçenlerin çoğu da sapıtmıştı.
Ve andolsun ki; onlara, uyarıcılar göndermiştik.
Bir bak; uyarılanların akıbeti nice oldu.
Ancak Allah´ın ihlasa erdirilmiş kulları müstesna.
Andolsun ki; Nuh, Bize niyaz etmişti. Ne güzel icabet edenleriz Biz.
Onu ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
Ve onun soyunu süreklilerin kendisi kıldık.
Sonrakiler arasında ona da bıraktık.
Alemler içinde selam olsun Nuh´a.
Biz, ihsan edenleri; işte böyle mükafatlandırırız.
Doğrusu o; Bizim inanmış kullarımızdandı.
Sonra diğerlerini suda boğduk.
Muhakkak ki İbrahim de onun yolunda olanlardandı.
Çünkü Rabbına selim bir kalb ile gelmişti.
Hani babasına ve kavmine demişti ki: Neye ibadet ediyorsunuz?
Yalancılık etmek için mi, Allah´tan başka tanrılar mı istiyorsunuz?
Alemlerin Rabbı hakkındaki zannınız nedir?
Derken yıldızlara bir göz atarak baktı.
Doğrusu ben, rahatsızım, dedi.
Bunun üzerine arkalarını dönüp uzaklaştılar.
O da, tanrılarına yönelip dedi ki: Yemiyor musunuz?
Ne o, konuşmuyor musunuz?
Nihayet üzerlerine yürüyüp sağıyla vurdu.
Bunun üzerine koşarak ona geldiler.
Dedi ki: Yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?
Halbuki sizi de, yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.
Haydin; dediler, onun için bir bina yapın da onu alevli ateşe atın.
Ona hile yapmak istediler. Biz de onları en aşağılar kıldık.
O, dedi ki: Doğrusu ben, Rabbıma gidiyorum. O beni hidayete erdirir.
Rabbım, bana salihlerden ihsan et.
Biz de ona, hilim sahibi bir oğul müjdeledik.
O, kendisinin yanısıra yürümeye başlayınca dedi ki: Oğulcuğum; doğrusu ben, rüyada iken seni boğazladığımı görüyorum. Bir bak, ne dersin? O da dedi ki: Babacığım; sana emrolunanı yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun.
İkisi de teslim olunca, babası; oğlunu alnı üzere yatırdı.
Biz, ona şöyle seslendik: Ey İbrahim;
Sen rü´yayı gerçekleştirdin. Elbette Biz, ihsan edenleri böylece mükafatlandırırız.
Muhakkak ki bu, apaçık bir imtihandı.
Ve ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik.
Sonrakiler arasında ona da bıraktık.
Selam olsun İbrahim´e.
Biz, ihsan edenleri işte böyle mükafatlandırırız.
Muhakkak ki o, mü´min kullarımızdandı.
Ona salihlerden bir peygamber olmak üzere İshak´ı müjdeledik.
Onu da, İshak´ı da mübarek kıldık. O ikisinin soyundan ihsan eden de vardır, kendisine açıkça zulmeden de.
Andolsun ki; Musa ve Harun´a da lutuf da bulunmuştuk.
O ikisini de, kavimlerini de büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık.
Onlara yardım etmiştik de galibler onlar oldu.
Her ikisine de apaçık anlaşılan kitab vermiştik.
Ve onları doğru yola hidayet etmiştik.
Sonrakiler arasında; ikisini de bıraktık.
Musa ve Harun´a selam olsun.
Muhakkak ki Biz, ihsan edenleri böyle mükafatlandırırız.
Doğrusu o ikisi de, mü´min kullarımızdandı.
Muhakkak ki İlyas da peygamberlerdendi.
Hani kavmine demişti ki: Siz, hiç korkmaz mısınız?
Yaratıcıların en güzelini bırakıp da Ba´l´e mi taparsınız?
Sizin de Rabbınız, önceki babalarınızın da Rabbı olan Allah´ı.
Fakat bunlar, onu yalanlamışlardı. Muhakkak ki onlar da cehenneme götürüleceklerdir.
Yalnız Allah´ın ihlasa erdirilmiş kulları müstesna.
Sonrakiler arasında ona da bıraktık.
Selam olsun İlyas´a.
İşte Biz, ihsan edenleri böyle mükafatlandırırız.
Muhakkak ki o, mü´min kullarımızdandı.
Muhakkak ki Lut da peygamberlerdendi.
Hani Biz, onu ve ailesini topluca kurtarmıştık.
Geridekiler arasında kalan bir kocakarı müstesna.
Sonra diğerlerini yerle bir etmiştik.
Doğrusu siz, sabahleyin onlara uğrar üzerlerinden geçersiniz.
Geceleyin de. Hala akletmez misiniz?
Muhakkak ki Yunus da peygamberlerdendi.
Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.
Kur´a çekmişti de yenilenlerden olmuştu.
Yenilgiye uğramışken, bir balık yutmuştu onu.
Eğer o, tesbih edenlerden olmasaydı.
Tekrar diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalacaktı.
Rahatsız bir halde iken Biz, onu açıklık bir yere attık.
Ve onun için geniş yapraklı bir bitki yetiştirdik.
Onu yüz bin veya daha fazlasına elçi gönderdik.
Nihayet ona inandılar, Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.
Şimdi sen, onlara sor, kızlar senin Rabbının da, oğlanlar onların mı?
Yoksa, Biz, melekleri dişi olarak yarattık da onlar buna şahid miydiler?
İyi bilin ki; gerçekten onlar, iftiralarından ötürü şöyle diyorlar:
Allah doğurdu. Hiç şüphesiz onlar yalancılardır.
Kızları, oğullara tercih mi etmiş?
Ne oluyor size, nasıl hükmediyorsunuz?
Hiç düşünmüyor musunuz?
Yoksa sizin apaçık bir deliliniz mi var?
Eğer sadıklardan iseniz kitabınızı getirin.
O´nunla cinnler arasında bir neseb bağı uydurdular. Andolsun ki; cinnler de, onların götürüleceklerini bilmektedirler.
Allah, onların nitelendirdiklerinden münezzehtir.
Allah´ın ihlasa erdirilmiş kulları müstesna.
Muhakkak ki sizler ve taptıklarınız,
O´na karşı hiç fitneleyebilecek değilsiniz.
Tabii cehenneme girecek olan müstesna.
Bizim her birimizin belirli bir makamı vardır.
Ve muhakkak ki biz; saf bağlayıp duranlarız.
Ve muhakkak ki biz; tesbih edenleriz.
Onlar her ne kadar şöyle diyor idiyseler de;
Öncekilerde olduğu gibi bizde de bir zikir bulunsaydı;
Biz de elbet Allah´ın ihlasa erdirilmiş kulları olurduk.
Sonunda O´na küfrettiler, ama ilerde bileceklerdir.
Andolsun ki; Bizim, gönderilen kullarımız hakkında sözümüz geçmiştir:
Onlar muhakkak yardım görenlerdir.
Ve şüphesiz ki Bizim askerlerimiz; onlar galiblerdir.
Sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
Gözetleyiver onları, ilerde göreceklerdir.
Yoksa azabımızı mı çabucak istiyorlar?
Fakat o, yurtlarına indiğinde uyarılanların sabahı ne kötü olur.
Sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
Gözetleyiver, ilerde göreceklerdir.
Tenzih ederiz senin izzet sahibi Rabbını, onların nitelemekte olduklarından.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında olanların Rabbidir. Ve doğuların (da) Rabbidir.
Muhakkak ki Biz; dünya semasını, yıldızları ziynet kılarak süsledik.
Ve marid (azgın ve asi) şeytanların hepsinden muhafaza ederek.
Melei A´lâ´ya kulak verip dinleyemezler ve her taraftan atılırlar (kovulurlar).
Kovulmuş olarak, onlar için kesilmeyen sürekli azap vardır.
Ancak kim bir söz kapıp kaçarsa, o taktirde kayıp giden yakıcı bir alev onu takip eder (ona ulaşır, yok eder).
Hayır, onlardan fetva iste (sor): "Onlar mı yaratılış bakımından daha kuvvetli, yoksa Bizim (diğer) yarattıklarımız mı?" Muhakkak ki Biz, onları yapışkan nemli topraktan yarattık.
Evet, sen hayret ettin ve onlar (ise) alay ediyorlar.
Ve (onlara) hatırlatılınca (anlatılınca) tezekkür etmezler (dinleyip hükme varamazlar).
Ve bir âyet (mucize) gördükleri zaman alay ederler.
Ve: "Bu sadece apaçık bir sihirdir." dediler (derler).
Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı? Gerçekten biz, mutlaka beas edilenler (diriltilenler) mi olacağız?
Ve evvelki babalarımız (atalarımız) da mı?
"Evet ve siz (yeniden yaratıldığınız zaman) hor ve hakir olacaklarsınız." de.
İşte o, sadece tek bir çığlıktır. Onlar işte o zaman (diriltilince) bakacaklar (görecekler).
"Ve eyvahlar olsun bize, (işte) bu dîn günüdür." dediler.
(İşte) bu tekzip etmiş (yalanlamış) olduğunuz fasıl (haklıyı haksızdan ayırma, hüküm verme) günüdür.
Zulmedenleri ve onların eşlerini (zevcelerini) haşredin (biraraya toplayın)! Ve onların tapmış oldukları şeyleri (de).
Allah´tan başka (taptıkları). Artık onları cahîm (cehennem) yoluna hidayet edin (ulaştırın).
Artık onları tevkif edin (tutuklayın). Muhakkak ki onlar, mesuldürler (sorumludurlar).
Size ne oldu ki yardımlaşmıyorsunuz.
Hayır, onlar bugün teslim olanlardır.
Ve karşılıklı yönelip birbirlerine (hesap) sorarlar.
"Gerçekten siz bize, sağ taraftan (Allah taraftarıymış gibi) geliyordunuz." dediler (derler).
"Hayır, siz mü´min olmamıştınız (Allah´a ulaşmayı dilememiştiniz)." dediler (derler).
Ve bizim, sizin üzerinizde bir sultanlığımız, hükümranlığımız olmadı (yoktu). Hayır siz azgın bir kavim olmuştunuz.
Artık Rabbimizin (azap) sözü üzerimize hak oldu. Muhakkak ki biz, onu (azabı) mutlaka tadacak olanlarız.
Evet, sizi biz azdırdık. Gerçekten biz azgınlar olmuştuk.
İşte muhakkak ki onlar, izin günü azapta ortak olanlardır.
Gerçekten Biz, mücrimlere (suçlulara) işte böyle yaparız.
Onlara: "Allah´tan başka İlâh yoktur." denildiği zaman, onlar mutlaka kibirleniyorlardı.
Ve onlar: "Mecnun (deli) bir şair için, gerçekten biz, ilâhlarımızı terkedenler mi olacağız?" diyorlar(dı).
Hayır, o hakkı getirdi. Ve mürselleri (gönderilmiş olan resûlleri) tasdik etti.
Muhakkak ki siz, elîm azabı mutlaka tadacak olanlarsınız.
Ve yapmış olduklarınızdan başka bir şeyle cezalandırılmazsınız.
Allah´ın muhlis (halis) kulları hariç.
İşte onlar; onlar için malûm (bilinen) bir rızık vardır.
Ve meyveler, onlar ikram olunanlardır.
Naîm cennetlerinde.
Karşılıklı tahtlar üzerinde.
Onların etrafında akan sudan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.
Berrak, içenler için lezzetli.
Onun içinde aklı gideren bir şey yoktur. Ve onlar, ondan (o maiden) sarhoş olmazlar.
Ve onların yanında, bakışlarını saklayan (sadece onlara çeviren) güzel gözlü kadınlar vardır.
Onlar muhafaza edilmiş (el değmemiş) yumurta gibidir.
Bundan sonra, karşılıklı yönelip birbirlerine sorarlar.
Onlardan konuşan birisi: "Gerçekten benim bir yakınım vardı." dedi (der).
"Sen gerçekten (tekrar dirilmeyi) tasdik edenlerden misin?" dedi.
Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı? Gerçekten biz mutlaka cezalandırılacak olanlar mıyız?
"Siz muttali olanlar mısınız (onun halini yakînen bilenler misiniz)?" dedi.
O zaman (onun haline) muttali oldu. Ve böylece onu ateşin ortasında gördü.
"Allah´a yemin olsun ki, sen az daha beni de gerçekten helâk edecektin?" dedi.
Ve eğer Rabbimin ni´meti olmasaydı, mutlaka ben de (cehennemde yanmak üzere) hazır bulundurulanlardan olurdum.
Artık biz (bir daha) ölecek değiliz, öyle değil mi?
Bizim ilk ölümümüz hariç. Ve biz azap görecek olanlar (da) değiliz.
Muhakkak ki bu gerçekten fevzül azîmdir (en büyük kurtuluştur).
Artık amel edenler, bunun (fevzül azîm hedefine ulaşmak) için çalışsınlar.
Nüzul (Allah´tan indirilen karşılık) olarak bu mu yoksa zakkum ağacı mı daha hayırlı?
Muhakkak ki Biz, onu (zakkum ağacını) zalimler için fitne (imtihan) kıldık.
Muhakkak ki o (zakkum ağacı), cahîmin (cehennemin) dibinde çıkan bir ağaçtır.
Onun meyveleri şeytanların başları gibidir.
Muhakkak ki onlar, mutlaka ondan (zakkum ağacından) yiyecek, böylece onunla karınlarını dolduracak (doyuracak) olanlardır.
Sonra da muhakkak ki onlar için onun üstüne, mutlaka hamim (kaynar su) karıştırılmış (içecek) vardır.
Sonra muhakkak ki onların mercileri (dönüşleri), kesinlikle cehennemedir.
Muhakkak ki onlar, babalarını (atalarını) dalâlette buldular.
Onlar, onların (babalarının) izleri üzerinde koşuyorlar(dı).
Andolsun ki, onlardan önce, evvelkilerin çoğu (da) dalâlette idiler.
Ve andolsun ki, onlara nezirler (uyarıcılar) gönderdik.
O zaman uyarılanların akıbetleri nasıl oldu, bak!
Ancak Allah´ın muhlis kulları hariç.
Ve andolsun ki Nuh (A.S), Bize nida etti. İşte duasına icabet edilenler gerçekten ne güzel (ne güzel bir durumdadırlar).
Ve O´nu (Hz. Nuh´u) ve O´nun ailesini kerbil azîmden (büyük üzüntüden) kurtardık.
Ve O´nun (Nuh A.S´ın) zürriyetini (kıyâmete kadar) bâki kalanlardan kıldık.
Ve sonrakiler arasında ona (şerefli bir anı) bıraktık.
Âlemler içinde Nuh (A.S)´a selâm olsun.
Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
Muhakkak ki o, Bizim mü´min (Allah´a ulaşmayı dileyip bütün makamları kazanan) kullarımızdandır.
Sonra diğerlerini (suda) boğduk.
Ve muhakkak ki, onun dîninden olanlardan (önemli biri de) İbrâhîm (A.S)´dır.
O, Rabbine selîm bir kalp ile gelmişti.
Babasına ve kavmine: "Nedir bu sizin taptıklarınız?" demişti.
İftira ederek mi (Allah´a karşı yalan söyleyerek mi) Allah´tan başka ilâhlar istiyorsunuz?
Âlemlerin Rabbi hakkında sizin zannınız nedir?
Sonra yıldızlara nazar ederek baktı.
Bunun üzerine "Ben gerçekten hastayım." dedi.
Bunun üzerine ona arkalarını dönüp gittiler.
Onların ilâhları ile ilgilendi ve: "Yani (siz yemek) yemiyor musunuz?" dedi.
Yoksa siz konuşmuyor musunuz?
Sağ eliyle vurarak onları devirdi (kırdı).
Bunun üzerine hızlı hızlı koşarak karşısına dikildiler.
(İbrâhîm A.S): "Siz yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" dedi.
Ve (oysaki) sizi de, yaptığınız şeyleri de Allah yarattı.
"Onun için yüksek binalar (mancınık) inşa edin. Sonra da onu alevlerle yanan ateşin içine atın!" dediler.
Sonra ona tuzak hazırlamak istediler. Bunun üzerine onları esfelîn (en çok sefil olanlar) kıldık.
"Ve muhakkak ki ben, Rabbime ulaşan olacağım. O, beni hidayete erdirecek." dedi.
Rabbim, bana salihlerden (evlâtlar) bağışla.
Böylece onu, halim bir oğulla müjdeledik.
Böylece onunla beraber çalışma çağına eriştiği zaman dedi ki: "Ey oğulcuğum! Gerçekten ben, uykuda seni boğazladığımı gördüm. Haydi bak (bir düşün). Bu konudaki görüşün nedir?" (İsmail A.S): "Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi.
Böylece ikisi de (Allah´a) teslim olunca, (İbrâhîm A.S) onu alnı üzerine yatırdı.
Ve ona "Ey İbrâhîm!" diye nida ettik (seslendik).
Sen rüyaya sadık kaldın (yerine getirdin). Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
Muhakkak ki bu, kesin olarak apaçık bir imtihandır.
Ve ona büyük bir kurbanı fidye (oğluna karşı bedel olarak) verdik.
Sonrakiler arasında ona (şerefli bir anı) bıraktık.
İbrâhîm (A.S)´a selâm olsun.
Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
Muhakkak ki o, Bizim mü´min (Allah´a ulaşmayı dileyip bütün makamları kazanan) kullarımızdandır.
Ve Biz, onu salihlerden bir Nebî (Peygamber) olan İshak ile müjdeledik.
Ve O´na (Hz. İbrâhîm´e) ve İshak´a bereket verdik (mübarek kıldık). Ve ikisinin zürriyetinden muhsin olan (da), nefsine apaçık zulmeden (de) var.
Ve andolsun ki Musa (A.S)´ı ve Harun (A.S)´ı ni´metlendirdik.
Ve ikisini ve onların kavimlerini kerbil azîmden (büyük üzüntüden) kurtardık.
Ve onlara yardım ettik. Böylece gâlip gelenler onlar oldu.
Ve ikisine (hakikati) açıklayan kitabı verdik.
Ve ikisini (de) Sıratı Mustakîm´e hidayet ettik (ulaştırdık).
Ve sonrakiler arasında ikisine (şerefli bir anı) bıraktık.
Musa (A.S)´a ve Harun (A.S)´a selâm olsun.
Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
Muhakkak ki ikisi (de) Bizim mü´min (Allah´a ulaşmayı dileyip bütün makamları kazanan) kullarımızdandır.
Ve muhakkak ki İlyas (A.S), mutlaka gönderilen (resûl)lerdendir.
(İlyas A.S) kavmine: "Siz takva sahibi olmayacak mısınız?" demişti.
Siz (bir put olan) Ba´le mi tapıyorsunuz? Ve Yaratıcılar´ın En Güzeli´ni (Allah´ı) terk mi ediyorsunuz (vaz mı geçiyorsunuz)?
Allah, sizin ve evvelki babalarınızın (atalarınızın) Rabbidir.
Fakat onu yalanladılar. Bu sebeple muhakkak ki onlar, gerçekten (cehennemde) hazır bulundurulacak olanlardır.
Allah´ın muhlis kulları hariç.
Ve sonrakiler arasında ona (şerefli bir anı) bıraktık.
İlyas (A.S)´a selâm olsun.
Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
Muhakkak ki o, Bizim mü´min (Allah´a ulaşmayı dileyip bütün makamları kazanan) kullarımızdandır.
Ve muhakkak ki Lut (A.S), gerçekten gönderilmiş olan resûllerdendir.
Onu ve onun ailesini, hepsini kurtarmıştık.
Geride kalanlar arasında acuze bir kadın hariç.
Sonra diğerlerini dumura uğrattık (kökünü kazıdık, yok ettik).
Ve muhakkak ki siz, sabahları onlara mutlaka uğruyorsunuz.
Ve geceleyin de. Hâlâ akıl etmez misiniz?
Ve muhakkak ki Yunus (A.S), gerçekten gönderilmiş (resûl)lerdendir.
O (Yunus A.S) dolu bir gemiye (gemi ile) kaçmıştı.
Böylece kur´a çekti. Sonunda kaybedenlerden oldu.
Onu (Yunus A.S´ı) hemen bir balık yuttu. O, levmedilen biriydi (kendi kendini kınıyordu).
Eğer o gerçekten tesbih edenlerden olmasaydı.
Muhakkak ki o, beas gününe (kıyâmet gününe) kadar onun (balığın) karnında kalırdı.
Bunun üzerine onu, bitkin (hasta) bir halde boş bir alana (sahile) attık.
Ve onun üzerine (gölgelik olarak) kabak cinsinden (geniş yapraklı) bir ağaç bitirdik (yetiştirdik).
Ve onu yüz bin veya daha fazla (kişiye), (resûl olarak) gönderdik.
Böylece âmenû oldular (Allah´a ulaşmayı dilediler). Bunun üzerine onları bir süre kadar metalandırdık (faydalandırdık).
Haydi, onlardan fetva (açıklama) iste: "Kızlar Rabbinin de oğlanlar onların mı?"
Yoksa melekleri, Biz dişi olarak yarattık da onlar şahit mi oldular?
Yalanlarından dolayı mutlaka (şöyle, şöyle) diyenler kesinlikle onlar değil mi?
"Allah doğurdu." Muhakkak ki onlar, kesinlikle yalan söyleyenlerdir.
(Allah), kızları oğlanlara tercih (mi) etti?
Size ne oluyor? Nasıl (böyle) hüküm veriyorsunuz?
Hâlâ tezekkür etmeyecek misiniz?
Yoksa sizin apaçık bir sultanınız (deliliniz) mi var?
Eğer siz sadıklardansanız, o taktirde kitabınızı getirin.
Ve Allah ile cinler arasında neseb (soybağı) kıldılar (uydurdular). Ve andolsun ki cinler, (cehennemde) mutlaka hazır bulundurulacaklarını biliyorlardı.
Allah, onların vasıflandırmalarından (zanlarından) Sübhan´dır (münezzehtir).
Allah´ın muhlis kulları hariç.
Bundan sonra muhakkak ki siz ve sizin taptıklarınız.
Onun (Allah´ın) aleyhinde, kimseyi fitneye düşürecek değilsiniz (düşüremezsiniz).
Ama cehenneme girecek olanlar hariç.
Ve bizden (hiç) kimse yoktur ki, onun bilinen bir makamı olmasın.
Ve muhakkak ki biz, mutlaka (Allah´ın huzurunda) saf saf duranlarız.
Ve muhakkak ki biz, mutlaka (Allah´ı) tesbih edenleriz.
Ve onlar mutlaka, sadece (şöyle) diyorlardı.
Keşke bizim yanımızda (elimizde) evvelkilere verilenlerden bir zikir (bir kitap) olsaydı.
(O zaman) mutlaka biz, Allah´ın muhlis kullarından olurduk.
Buna rağmen O´nu (Zikri: Kur´ân-ı Kerim´i) inkâr ettiler. Fakat yakında bilecekler.
Ve andolsun ki gönderilen kullarımız için Bizim (daha önce) bir sözümüz geçti (onlara söz vermiştik).
Muhakkak ki onlar, mutlaka yardım edilecek olanlardır.
Ve muhakkak ki gâlip gelecek olanlar, mutlaka Bizim ordularımızdır.
Artık bir süre kadar onlardan yüz çevir.
Ve onları gözle! Yakında onlar da görecekler.
Hâlâ azabımızı acele olarak mı istiyorlar?
Onların sahasına (bulundukları yere) (azap) indiği zaman, işte (o gün) uyarılanların sabahı (ne kadar) kötü oldu (olacak).
Ve bir süre kadar onlardan yüz çevir.
Ve gözle! Yakında onlar da görecekler.
Senin izzet sahibi Rabbin onların vasıflandırmalarından (zanlarından) Sübhan´dır (münezzehtir).
ve bir vazgeçme çağrısı ile (kötülüklerden) alıkoymasını,
ve (bütün dünyaya) bir öğüt ve uyarıda bulunmasını:
Şüphe yok ki sizin İlahınız Tek´tir,
göklerin ve yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi; bütün gündoğumu noktalarının Rabbi!
Biz yeryüzüne en yakın gökleri yıldızların güzelliğiyle süsledik,
ve onları her türlü bozguncu, şeytani güce karşı emin kıldık,
(ki) onlar, (o bilinmeyeni bilmek isteyenler,) yüce sakinler topluluğuna kulak veremesinler ve her taraftan kovulup sürülsünler,
(rahmetten) yoksun kalsınlar ve (öteki dünyada) kendilerini bekleyen ebedi azaba duçar olsunlar;
ama eğer birisi (bu bilgiden) bir kırıntı koparmayı başarırsa, (bundan dolayı) yakıcı bir alevin pençesine düşsün.
Ve şimdi, o (hakikati inkar ede)nlerden sana cevap vermelerini iste: Onları yaratmak, Bizim yarattığımız bu (sayısız mucizelerden) daha mı zordur? Nitekim Biz onları (basit) bir balçıktan yarattık!
Hayır, sen hayranlık ve şaşkınlık duyarken onlar (yalnızca) alay ederler;
ve (hakikat) kendilerine hatırlatıldığında onu kavramaya yanaşmazlar;
ve bir (ilahi) mesajla muhatab olduklarında onu küçümserler
ve "Bu, bir (beşerin) büyülü sözlerinden başka bir şey değildir!" derler,
"Ne? Ölüp toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra sahiden yeniden dirilecek miyiz?
Yani eski atalarımız da mı?"
De ki: "Elbette, hem de en perişan ve zavallı şekilde!"
Çünkü o (alay ettikleri yeniden dirilme,) bir itham çığlığı şeklinde (aniden onların tepesinde patlayacak.) İşte o zaman (hakikati) anlamaya başlayacaklar,
ve "Eyvah!" diyecekler, "İşte Hesap Günü bugündür!"
(Ve onlara şöyle denilecek:) "Bu, yalanlamış olduğunuz (gündür, şaşmaz hakikat ile sahte ve yalan arasında) ayrım günüdür!"
(Ve Allah şöyle buyuracaktır:) "Toplayın bütün o zalimleri, kendileri gibi olanlarla ve bütün o Allah´tan başka taptıkları (ile) birlikte;
ve hepsini yakıcı ateşin yoluna sürün,
ve onları (orada) tutun!" (O zaman) böylelerine sorulacak:
"Size ne oldu ki (şimdi) birbirinize yardım etmiyorsunuz?"
Hayır, onlar o Gün isteyerek (Allah´a) teslim olacaklar;
fakat (çok geç kaldıklarından) birbirlerine dönüp bakacaklar ve birbirlerinden (geçmiş günahlarının yükünü hafifletmelerini) isteyecekler.
(Onların) bir kısmı: "Bakın" diyecek, "Siz bize (ayartma niyetiyle) sağdan yaklaşırdınız!"
Ötekiler, "Hayır" diyecekler, "aslında siz kendiniz imandan zerre kadar nasip almamıştınız!
Üstelik sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu, bilakis, siz küstahça bir kibire kapılmıştınız!
Fakat şimdi Rabbimizin sözü bizim (de) aleyhimize çıktı, biz (günahlarımızın acı meyvesini) mutlaka tadacağız.
O halde, sizi derin bir sapıklığa ittiğ(imiz eğer doğruysa), o zaman biz de vahim bir sapıklığa düşmüşüzdür!"
O Gün onların hepsi ortak azaplarını paylaşacaklar.
Günaha batmış olanlara işte böyle davranacağız:
çünkü bakın, ne zaman onlara "Allah´tan başka ilah yoktur!" denilse küstahça böbürlenirlerdi
ve "Mecnun bir şairin sözüyle biz ilahlarımızı mı terk edeceğiz?" derlerdi.
Hayır, asla! (Sizin deli şair dediğiniz) o kişi hakikati getirmiştir; ve o, (Allah´ın önceki) elçilerinin (bildirdikleri) hakikati tasdik etmektedir.
ama yapmış olduğunuzdan başka bir şeyle cezalandırılmayacaksınız.
Ancak Allah´ın halis kullarına böyle davranılmayacak:
(öteki dünyada) onlar için, yabancısı olmadıkları bir rızık hazırlanacaktır
(yeryüzündeki hayatlarının) ürünü olarak; ve onlar ağırlanacaklardır
nimet bahçelerinde,
mutluluk tahtları üzerinde birbirlerine (sevgi ile) bakışarak.
Aralarında dupduru pınarlardan (içecekle doldurulmuş) bir kase dolaştırılacak,
berrak ve içenlere tat veren (bir içecek);
çarpmayan ve sarhoşluk vermeyen.
Ve yanlarında yumuşak bakışlı, güzel gözlü eşler olacak,
gizlenmiş (deve kuşu) yumurtaları gibi (kusursuz) eşler.
Hepsi dönüp (geçmiş hayatları hakkında) birbirlerine sorular soracaklar.
İçlerinden biri şöyle diyecek: "Bakın, benim (yeryüzünde) bir arkadaşım vardı,
(bana) derdi ki, ´Ne? Sen onun doğru olduğuna gerçekten inananlardan mısın,
ölüp toz ve kemik yığını haline geldikten sonra yargılanacağımıza!"
(Ve) ekleyecek: "Bakmak (ve onu görmek) ister misiniz?"
Bunun üzerine dönüp bakar ve o (arkadaşı)nı yanan ateşin ortasında görür;
ve "Aman Allahım!" der, "(Ey eski arkadaşım), neredeyse (beni de) mahvedecektin!
Eğer Rabbimin lütfu olmasaydı ben de (şimdi) (azaba) uğratılanlar arasında olurdum!
Ama sonra, (ey cennetteki arkadaşlarım,) biz gerçekten (bir daha) ölmeyeceğiz,
önceki ölümümüz dışında ve (bir daha) azaba uğratılmayacağız, değil mi?
İşte bu; bu, gerçekten müthiş bir mazhariyettir!"
(Allah yolunda) çalışanlar, demek ki böyle bir şey için çalışırlar!
Böyle (bir cennet) mi daha iyi bir ağırlanmadır, yoksa (cehennemin) ölümcül meyve ağacı mı?
Gerçek şu ki, biz o (ağac)ı zalimler için bir sınama aracı yaptık,
zira o, (cehennemin) yakıcı ateşinin ortasında büyüyen bir ağaçtır,
meyvesi şeytanların kellesi gibi (tiksindirici)dir;
ve (zalim)ler ondan yemeye ve karınlarını onunla doldurmaya mahkumdurlar.
Bunun da üzerinde, onlar korkunç bir ümitsizlik (cezası)na çarpılacaklardır!
Ve bir kez daha (söyleyelim): yakıcı ateş onların nihai durağı olacaktır;
çünkü onlar atalarını eğri bir yol üzerinde buldular,
ve (şimdi) atalarının izinden gitmeye can atıyorlar!
Onlardan önce gelip geçmiş eski toplumların çoğu yollarını şaşırmıştı,
halbuki kendilerine uyarıcılar göndermiştik.
Bak şu uyarılmış olanların haline!
Allah´ın halis kulları hariç, (insanların çoğu sapkınlığa mütemayildir.)
Nuh (işte bu sebeple) Bize yalvarmıştı ve Bizim cevabımız ne güzeldi,
çünkü onu ve ailesini o korkunç felaketten kurtardık,
soyunu (yeryüzünde) kalıcı yaptık;
ve böylece onun sonraki kuşaklar arasında yaşayıp anılmasını sağladık.
"Bütün alemlerde Nuh´a selam olsun!"
İşte Biz güzel işler yapanları böyle ödüllendiririz;
çünkü o, Bizim gerçekten inanmış kullarımızdandı;
(böylece o´nu ve kendisini izleyenleri kurtardık) ve sonra ötekileri suda boğduk.
Doğrusu İbrahim de onun yolundan gidenlerdendi,
Rabbine tertemiz bir kalp ile yönelmişti,
babasına ve halkına şöyle seslenmişti: "Siz neye tapıyorsunuz?
Bir yalan(a) -Allah´tan başka güçler(e)- (boyun eğmek) mi istiyorsunuz?
Öyleyse alemlerin Rabbi hakkındaki görüşünüz nedir?"
Sonra yıldızlara gözünü dikti,
ve "Ben kesinlikle (gönlümden) rahatsızım!" dedi,
bunun üzerine onlar ona arkalarını döndüler ve uzaklaşıp gittiler.
O da onların tanrılarına gizlice yaklaştı ve "Ne o! (Önünüze konulmuş nimetlerden) yemiyor musunuz?
Neyiniz var ki konuşmuyorsunuz?" dedi.
Sonra üzerlerine yürüyüp onlara sağ eliyle vurdu.
Bunun üzerine diğerleri koşarak o´na doğru geldiler (ve yaptığından dolayı o´nu suçladılar).
O, "Siz" dedi, "kendi ellerinizle yonttuklarınıza mı tapıyorsunuz?
Oysa sizi de, sizin yonttuklarınızı da yaratan Allah´tır!"
Onlar, "Bir odun yığını hazırlayın ve o´nu yanan ateşin içine atın!" diye bağırdılar.
Ona kötülük yapmak istediler, ama Biz (onların planlarını bozduk ve böylece) onları küçük düşürdük.
(İbrahim,) "Ben" dedi, "(bu toprakları terk edeceğim ve) Rabbim beni ne tarafa sevk ederse oraya gideceğim!"
(Ve şöyle yalvardı:) "Ey Rabbim! Bana dürüst ve erdemli (olacak bir erkek çocuk) bağışla!"
Bunun üzerine ona (kendisi gibi) yumuşak huylu bir erkek çocuk müjdeledik.
Ve (bir gün, çocuk, babasının) tutum ve davranışlarını anlayıp paylaşacak olgunluğa eriştiğinde babası şöyle dedi: "Ey yavrucuğum! Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm, bir düşün, ne dersin?" (İsmail): "Ey babacığım" dedi, "sana emredilen neyse onu yap! İnşallah beni sıkıntıya göğüs gerenler arasında bulacaksın!"
Fakat ikisi Allah´ın emri (olarak gördükleri)ne kendilerini teslim edince ve (İbrahim) onu yüzüstü yatırınca,
kendisine seslendik: "Ey İbrahim,
sen şimdiden o rüya(nın amacı)nı yerine getirmiş oldun!" İşte iyilik yapanları Biz böyle ödüllendiririz:
çünkü bu, gerçekten apaçık bir sınama idi.
Ve fidye olarak o´na büyük bir kurban verdik,
böylece o´nun sonraki kuşaklar tarafından şöyle hatırlanmasını sağladık:
"İbrahim´e selam olsun!"
Biz iyileri böyle ödüllendiririz,
çünkü o Bizim gerçekten inanmış kullarımızdandı.
Ve (zamanı geldiğinde) ona, (kendisi de) bir peygamber (olan) dürüst ve erdemli birini, İshak´ı müjdeledik;
onu ve İshak´ı kutsadık ama onların soyundan iyi işler yapan da çıkacak, kendisine açıkça zulmeden de.
Biz, Musaya ve Harun´a da lütufta bulunduk;
onları ve kavimlerini büyük bir (kölelik) felaket(in)den kurtardık,
ve kendilerine yardım ettik de (sonunda) zafer kazanan onlar oldu.
Onlara (doğru ile eğriyi) ayırd eden ilahi kelamı verdik,
ve onları doğru yola ilettik,
ve sonraki kuşaklar arasında yaşayıp anılmalarını sağladık:
"Musa´ya ve Harun´a selam olsun!"
İyileri işte böyle ödüllendiririz,
çünkü onların ikisi de gerçekten inanmış kullarımızdandı.
Kuşkusuz, İlyas (da) elçilerimizden biriydi
ve kavmine şöyle seslenmişti: "Allah´a karşı sorumluluğunuzu idrak etmez misiniz?
Ba´l´e yalvarıp sanatkarların en güzelini, (Allah´ı) bırakır mısınız,
Allah´ı, sizin ve evvelki atalarınızın Rabbini?"
Fakat onlar (İlyas´ı) yalanladılar: bu nedenle (Hesap Günü) kesinlikle yargılanacaklardır,
yalnız Allah´ın halis kulları hariç;
ve o´nun sonraki nesiller arasında yaşayıp anılmasını sağladık:
"İlyas´a ve o´nun yolundan gidenlere selam olsun!"
İyileri işte böyle ödüllendiririz,
çünkü o, gerçekten inanmış kullarımızdan biriydi!
Şüphesiz, Lut da elçilerimizden biriydi;
(dolayısıyla, o´nun günahkar ülkesini cezalandırırken) kendisini ve aile efradını kurtardık,
geride kalanlar arasında bulunan yaşlı bir kadın dışında;
ve sonra diğerlerini tamamen yok ettik:
siz (bugüne kadar) onların yurtlarından gelip geçmektesiniz her sabah
ve her akşam. O halde (bakıp da) aklınızı kullanmıyor musunuz?
Şüphesiz, Yunus da elçilerimizden biriydi,
kaçak bir köle gibi, yüklü bir gemiye (binip) kaçmıştı.
Ve sonra kur´a çekilmiş, o, (kur´ada) kaybedenlerden olmuştu;
(sonra o´nu denize atmışlar ve) denizde büyük balık tarafından yutulmuştu, çünkü kınananlardan biriydi.
Eğer o, (en derin bunalım anlarında bile) Allah´ın sınırsız şanını yüceltenlerden olmasaydı,
herkesin yeniden dirileceği güne kadar o (balığı)n karnında kalmış olacaktı.
ama biz o´nu manevi çöküntü/iç huzursuzluğu içinde ıssız bir kıyıya çıkarttık,
ve onun üzerinde (çorak toprakta) yetişen bir bodur fidan yeşerttik.
Ve onu (bir kez daha kendi halkına,) yüz bin veya daha fazla (kişi)ye gönderdik.
Onlar, (bu defa ona) inandılar; bunun üzerine Biz, verilen süre zarfında onlara mutlu bir hayat yaşattık.
Şimdi onlardan sana cevap vermelerini iste: senin Rabbinin kızları var da onların (yalnız) erkek çocukları mı var?
Yoksa melekleri dişi yarattık da o (meleklere ilahlık isnad ede)nler bunu gördüler mi?
Bazı insanlar tamamen sahte ve yalan(a olan temayüllerin)den dolayı,
"Allah (bir erkek çocuk) doğurdu" diyorlar; onlar elbette yalan söylüyorlar;
"O, kızları oğlanlara tercih etmiştir!" (sözleri de yalandır.)
Ne oluyor size, ne biçim karar veriyorsunuz?
Hiç düşünmüyor musunuz?
Yoksa (iddialarınızı doğrulayacak) açık bir deliliniz mi var?
Eğer doğru söylüyorsanız, kendi kitabınızı getirin!
Bazıları da Allah ile bütün görünmez varlık türleri arasında bir yakınlık uydurdular; oysa bu görünmez varlıklar (da) pekala bilir ki, onlar, (bu şekilde Allah´a isnadda bulunanlar,) mutlaka (Hesap Günü O´nun huzurunda) yargılanacaklardır:
(çünkü) Allah, insanların geliştirdiği her türlü tasavvurun üstünde, sonsuz yüceliktedir.
Allah´ın halis kulları ise böyle (davranmazlar).
çünkü ne siz (Allah´a iftirada bulunan)lar, ne de sizin taptıklarınız,
hiçbiriniz, kimseyi kendi heves ve ayartmalarınıza boyun eğdiremezsiniz,
(kendi ayaklarıyla) yakıcı ateşe koşanlar hariç!
(Bütün tabiat güçleri Allah´a hamdeder ve şöyle derler:) "İçimizden hiç kimse yoktur ki (Allah tarafından) kendisi için tayin edilmiş bir yere sahip olmasın;
biz de (ibadetlerimizde O´nun önünde) saf tutarız;
ve şüphesiz biz de O´nun sınırsız şanını yüceltiriz!"
Gerçek şu ki, o (hakikati inkar ede)nler her zaman şöyle derler:
"Eğer atalarımızdan (bu yönde) bir gelenek devralmış olsaydık,
kesinlikle Allah´ın halis kulları olurduk!"
Ama (işte bu ilahi kelam önlerine konulduğu halde,) onu kabul etmeye yanaşmıyorlar! Ama zamanla (reddettikleri şeyin ne olduğunu) öğreneceklerdir:
çünkü uzun zaman önce kullarımız olan elçilere söz verdik:
kendilerine mutlaka yardım edilecektir
ve (sonunda) galip gelecek olan mutlaka Bizim ordumuz olacaktır.
Bu sebeple, o (hakikati inkar ede)nlerden bir süre uzak dur
ve onları(n kim olduklarını) gör; onlar (da) zaman içinde (şimdi görmediklerini) göreceklerdir.
Onlar azabımızın çabuklaştırılmasını acaba (gerçekten) istiyorlar mı?
Eğer öyleyse, o (azap) bir kez başlarına geldiğinde, uyarılmış olanların uyanması kötü olacaktır!
Bu sebeple onlardan bir süre uzak dur,
ve (onların ne olduklarını) gör; zamanla onlar (da şimdi görmediklerini) göreceklerdir.
Kudret ve izzet sahibi Rabbin, insanların her türlü tasavvurunun üstünde (bir yüceliğe sahip)tir.
(1-2) (İbadet için) Saflar bağlayanlar hakkı için. (Fenalıklardan) Nehy ve men edenler hakkı için.
(1-2) (İbadet için) Saflar bağlayanlar hakkı için. (Fenalıklardan) Nehy ve men edenler hakkı için.
(3-4) Kur´an´ı tilâvet edenler hakkı için. Şüphe yok ki, sizin ilahınız birdir.
(3-4) Kur´an´ı tilâvet edenler hakkı için. Şüphe yok ki, sizin ilahınız birdir.
(O) göklerin ve yerin, bunların arasındakilerin Rabbidir ve maşrıkların Rabbidir.
(6-7) Muhakkak ki, Biz yakın olan göğü ziynet ile yıldızlar ile bezedik. Ve hem her isyankar şeytandan muhafaza ettik.
(6-7) Muhakkak ki, Biz yakın olan göğü ziynet ile yıldızlar ile bezedik. Ve hem her isyankar şeytandan muhafaza ettik.
Onlar en yüksek bir cemaati (sözlerine kulak vererek) dinleyemezler ve her taraftan kovulup atılırlar.
Bir uzaklaştırılma ile uzaklaştırılmış (olurlar) ve onlar için bir daimi azap da vardır.
Ancak bir çalıp çarpan müstesna. Ona da hemen bir parça ateş parçası ulaşıverir.
İmdi onlara soruver. Onlar mı yaradılışca daha kuvvetli, yoksa Bizim (sair) yaratmış olduklarımız mı? Şüphe yok ki, Biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.
(12-14) Evet. Sen taaccüp ettin. Onlar ise istihzâda bulunurlar. Ve onlara nasihat verildiği zaman, düşünüp nasihat kabul etmezler. Ve bir mûcize gördükleri vakit de onunla istihzâ eder dururlar.
(12-14) Evet. Sen taaccüp ettin. Onlar ise istihzâda bulunurlar. Ve onlara nasihat verildiği zaman, düşünüp nasihat kabul etmezler. Ve bir mûcize gördükleri vakit de onunla istihzâ eder dururlar.
(12-14) Evet. Sen taaccüp ettin. Onlar ise istihzâda bulunurlar. Ve onlara nasihat verildiği zaman, düşünüp nasihat kabul etmezler. Ve bir mûcize gördükleri vakit de onunla istihzâ eder dururlar.
(15-17) Ve dediler ki: «Bu, bir apaçık büyüden başka bir şey değildir. Ya bizler öldüğümüz ve bir toprak ve kemikler olduğumuz vakit mi, bizler mi muhakkak yeniden diriltilmiş olacağız? Yoksa bizim evvelki babalarımız da mı (öyle) diriltilecekler?
(15-17) Ve dediler ki: «Bu, bir apaçık büyüden başka bir şey değildir. Ya bizler öldüğümüz ve bir toprak ve kemikler olduğumuz vakit mi, bizler mi muhakkak yeniden diriltilmiş olacağız? Yoksa bizim evvelki babalarımız da mı (öyle) diriltilecekler?
(15-17) Ve dediler ki: «Bu, bir apaçık büyüden başka bir şey değildir. Ya bizler öldüğümüz ve bir toprak ve kemikler olduğumuz vakit mi, bizler mi muhakkak yeniden diriltilmiş olacağız? Yoksa bizim evvelki babalarımız da mı (öyle) diriltilecekler?
(18-21) De ki: «Evet. Ve sizler zeliller olarak haşrolunacaksınızdır.» Çünkü o bir sayhadan ibarettir, onlar o zaman hemen bakar dururlar. Ve derler ki: «Eyvah bizlere! İşte bu, ceza günü.» İşte bu, sizin o yalan sandığınız ayırmak günüdür.
(18-21) De ki: «Evet. Ve sizler zeliller olarak haşrolunacaksınızdır.» Çünkü o bir sayhadan ibarettir, onlar o zaman hemen bakar dururlar. Ve derler ki: «Eyvah bizlere! İşte bu, ceza günü.» İşte bu, sizin o yalan sandığınız ayırmak günüdür.
(18-21) De ki: «Evet. Ve sizler zeliller olarak haşrolunacaksınızdır.» Çünkü o bir sayhadan ibarettir, onlar o zaman hemen bakar dururlar. Ve derler ki: «Eyvah bizlere! İşte bu, ceza günü.» İşte bu, sizin o yalan sandığınız ayırmak günüdür.
(18-21) De ki: «Evet. Ve sizler zeliller olarak haşrolunacaksınızdır.» Çünkü o bir sayhadan ibarettir, onlar o zaman hemen bakar dururlar. Ve derler ki: «Eyvah bizlere! İşte bu, ceza günü.» İşte bu, sizin o yalan sandığınız ayırmak günüdür.
(22-24) Toplayınız mahşere o zulmetmiş kimseleri ve onların eşlerini ve kendilerine taptıkları şeyleri. Allah´ın gayrı. Artık onlara cehennem yolunu bildiriniz. Ve onları tevkif ediniz. Şüphe yok ki, onlar sorguya çekilecek kimselerdir.
(22-24) Toplayınız mahşere o zulmetmiş kimseleri ve onların eşlerini ve kendilerine taptıkları şeyleri. Allah´ın gayrı. Artık onlara cehennem yolunu bildiriniz. Ve onları tevkif ediniz. Şüphe yok ki, onlar sorguya çekilecek kimselerdir.
(22-24) Toplayınız mahşere o zulmetmiş kimseleri ve onların eşlerini ve kendilerine taptıkları şeyleri. Allah´ın gayrı. Artık onlara cehennem yolunu bildiriniz. Ve onları tevkif ediniz. Şüphe yok ki, onlar sorguya çekilecek kimselerdir.
(Ve onlara denilecektir ki) «Sizin için ne oldu ki birbirinize yardım edemiyorsunuz?»
(26-27) Hayır. Bugün onlar (zelilâne bir halde) teslimiyette bulunmuş kimselerdir. Ve onların bazıları bazılarına yönelerek muhasemede bulunurlar.
(26-27) Hayır. Bugün onlar (zelilâne bir halde) teslimiyette bulunmuş kimselerdir. Ve onların bazıları bazılarına yönelerek muhasemede bulunurlar.
(Tâbi olanlar) Derler ki: «Şüphe yok, siz bize sağdan gelir olmuştunuz.»
Metbû bulunanlar da derler ki: «Hayır. Siz mü´min kimse olmuş değildiniz.»
«Bizim için sizin üzerinizde bir saltanat bulunmuş değildik. Belki siz sapıtmışlar olan bir kavim olmuş idiniz.»
«Artık hepimizin üzerine Rabbimizin sözü tahakkuk etti. Şüphe yok ki bizler, elbette (azabı) tadıcı kimseleriz.»
«Evet. Biz sizi sapıttırdık, muhakkak ki, biz de sapıklığa düşmüş kimseler idik.»
Şüphesiz ki onlar o gün azapta ortak kimselerdir.
(34-35) Biz muhakkak ki, günahkârlara böyle yaparız. Şüphe yok ki onlara, «Allah´tan başka ilâh yoktur,» denildiği vakit tekebbürde bulunurlar.
(34-35) Biz muhakkak ki, günahkârlara böyle yaparız. Şüphe yok ki onlara, «Allah´tan başka ilâh yoktur,» denildiği vakit tekebbürde bulunurlar.
Ve derler ki: «Mecnun bir şair için kendi ilâhlarımızı biz mi terkedeceğiz?»
Hayır. O hak ile geldi ve peygamberleri tasdik etti.
(38-39) Şüphe yok ki, siz elbette o pek acıklı azabı tadıcılarsınız. Ve siz, başka şeyle değil, ancak yapar olduğunuz şeyler ile (cezalandırılacaksınız).
(38-39) Şüphe yok ki, siz elbette o pek acıklı azabı tadıcılarsınız. Ve siz, başka şeyle değil, ancak yapar olduğunuz şeyler ile (cezalandırılacaksınız).
(40-42) Allah´ın ihlâsa erdirilmiş olan kulları müstesna. Onlar var ya, onlar için malûm rızk vardır. (Her nevi) Meyveler (vardır) ve onlar ikrâm olunmuşlardır.
(40-42) Allah´ın ihlâsa erdirilmiş olan kulları müstesna. Onlar var ya, onlar için malûm rızk vardır. (Her nevi) Meyveler (vardır) ve onlar ikrâm olunmuşlardır.
(40-42) Allah´ın ihlâsa erdirilmiş olan kulları müstesna. Onlar var ya, onlar için malûm rızk vardır. (Her nevi) Meyveler (vardır) ve onlar ikrâm olunmuşlardır.
(43-46) Naîm cennetlerde. Birbirleriyle karşı karşıya tahtlar üzerinde. Onların üzerlerine ırmaktan bir bardak ile dolaşılır. Bembeyaz, içenler için lezzetli.
(43-46) Naîm cennetlerde. Birbirleriyle karşı karşıya tahtlar üzerinde. Onların üzerlerine ırmaktan bir bardak ile dolaşılır. Bembeyaz, içenler için lezzetli.
(43-46) Naîm cennetlerde. Birbirleriyle karşı karşıya tahtlar üzerinde. Onların üzerlerine ırmaktan bir bardak ile dolaşılır. Bembeyaz, içenler için lezzetli.
(43-46) Naîm cennetlerde. Birbirleriyle karşı karşıya tahtlar üzerinde. Onların üzerlerine ırmaktan bir bardak ile dolaşılır. Bembeyaz, içenler için lezzetli.
(47-49) Kendisinde ne bir gâile vardır ve ne de onlar ondan sarhoş olacaklardır. Ve onların yanlarında irice gözlü, nazarlarını (kendilerine) tahsis etmiş zevceler de vardır. Sanki onlar, kapalı yumurtalardır.
(47-49) Kendisinde ne bir gâile vardır ve ne de onlar ondan sarhoş olacaklardır. Ve onların yanlarında irice gözlü, nazarlarını (kendilerine) tahsis etmiş zevceler de vardır. Sanki onlar, kapalı yumurtalardır.
(47-49) Kendisinde ne bir gâile vardır ve ne de onlar ondan sarhoş olacaklardır. Ve onların yanlarında irice gözlü, nazarlarını (kendilerine) tahsis etmiş zevceler de vardır. Sanki onlar, kapalı yumurtalardır.
(50-51) Onların (o ehl-i cennetin) bazıları bazılarına karşı teveccüh ederek soruşturmaya başlarlar. Onlardan birisi der ki: «Benim (dünyada iken) muhakkak bir arkadaşım var idi.»
(50-51) Onların (o ehl-i cennetin) bazıları bazılarına karşı teveccüh ederek soruşturmaya başlarlar. Onlardan birisi der ki: «Benim (dünyada iken) muhakkak bir arkadaşım var idi.»
Derdi ki: «Sen de hakikaten tasdik edenlerden misin?»
«Biz öldüğümüz ve biz toprak ve kemikler olduğumuz vakit mi, hakikaten biz mi tekrar hayat bulup cezalandırılanlar (olacağız?)».
Dedi ki: Siz (onun halinden) haberdar olmak ister misiniz?
Derken kendisi bakar, onu (O arkadaşını) cehennemin ortasında görür.
Der ki: «Vallahi sen az kaldı elbette beni helâk edecek idin.»
«Ve eğer Rabbimin nîmeti olmasa idi, elbette ki, ben de (bu cehennemde) hazır bulundurulmuşlardan olacak idim.»
(O cennetteki zât diyecektir ki) «Değil mi biz (artık) ölüler olmayacağız?»
«İlk ölümümüz müstesna ve biz azap görücüler de olmayacağız değil mi?»
Şüphe yok ki, bu, elbette en büyük bir kurtuluştur.
İşte çalışanlar, bunun misli için çalışıversinler.
Nasıl, bu mu bir ziyafet taamı olarak hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?
Şüphe yok ki, Biz onu (O ağacı) zalimler için bir mihnet kıldık.
Muhakkak o bir ağaçtır ki, cehennemin çukurunda (meydana) çıkar.
Onun meyvesi sanki şeytanların başlarıdır.
Artık şüphe yok ki onlar, ondan elbette yiyicilerdir ve ondan karınlarını dolduruculardır.
Sonra muhakkak ki, onlar için onun üzerine elbette pek kaynamış bir su da vardır.
Şüphe yok ki, nihâyet onların olup gidecekleri yer cehennemdir.
(69-71) Muhakkak ki, onlar atalarını sapık kimseler buldular. İmdi onlar, atalarının izleri üzerine koşturuluyorlar. Andolsun ki, onlardan evvelkilerin ekserisi de sapıtmış idi.
(69-71) Muhakkak ki, onlar atalarını sapık kimseler buldular. İmdi onlar, atalarının izleri üzerine koşturuluyorlar. Andolsun ki, onlardan evvelkilerin ekserisi de sapıtmış idi.
(69-71) Muhakkak ki, onlar atalarını sapık kimseler buldular. İmdi onlar, atalarının izleri üzerine koşturuluyorlar. Andolsun ki, onlardan evvelkilerin ekserisi de sapıtmış idi.
(72-74) Yemin olsun ki, onların içinde korkutucular göndermiş idik. Artık bak, o korkutulmuş olanların akibetleri nasıl oluverdi? Allah´ın ihlâsa erdirilmiş olan kulları müstesna.
(72-74) Yemin olsun ki, onların içinde korkutucular göndermiş idik. Artık bak, o korkutulmuş olanların akibetleri nasıl oluverdi? Allah´ın ihlâsa erdirilmiş olan kulları müstesna.
(72-74) Yemin olsun ki, onların içinde korkutucular göndermiş idik. Artık bak, o korkutulmuş olanların akibetleri nasıl oluverdi? Allah´ın ihlâsa erdirilmiş olan kulları müstesna.
Celâlim hakkı için Nûh Bize nidâ etmişti. Artık Biz ne güzel icabet edenler (olduk).
Ve O´nu ve ehlini o pek büyük gamdan kurtardık.
Ve onun zürriyetini (evet onları) payidârlar kıldık.
Ve onun üzerine sonra gelenler arasında (bir zikr-i cemîl) bıraktık.
(79-80) Selâm Nûh´a, bütün âlemler içinde. İşte şüphe yok, Biz muhsin olanları böylece mükâfaata nâil kılarız.
(79-80) Selâm Nûh´a, bütün âlemler içinde. İşte şüphe yok, Biz muhsin olanları böylece mükâfaata nâil kılarız.
(81-82) Muhakkak o, Bizim mü´min olan kullarımızdan idi. Sonra ötekilerini sulara gark ettik.
(81-82) Muhakkak o, Bizim mü´min olan kullarımızdan idi. Sonra ötekilerini sulara gark ettik.
Şüphe yok ki, İbrahim de O´nun izinden gidenlerdendir.
(84-85) Çünkü o, Rabbine tertemiz bir yürekle geldi. O vakit babasına ve kavmine dedi: «Siz nelere ibadet edersiniz?»
(84-85) Çünkü o, Rabbine tertemiz bir yürekle geldi. O vakit babasına ve kavmine dedi: «Siz nelere ibadet edersiniz?»
«Bir iftira olarak mı Allah´tan başka ilâhlar diliyorsunuz?»
«İmdi âlemlerin Rabbine âit zannınız neden ibarettir?»
(88-89) Derken yıldızlara bir bakışla baktı. Sonra dedi ki: «Şüphe yok, ben hastayım.»
(88-89) Derken yıldızlara bir bakışla baktı. Sonra dedi ki: «Şüphe yok, ben hastayım.»
Hemen ondan arkalarını çevirmişler olarak uzaklaştılar.
Artık onların putlarına gitti de (istihzâ tarikiyle) dedi ki: «Yemek yemez misiniz?»
«Size ne oluyor ki, konuşamıyorsunuz?»
Ve onların üzerine gizlice vararak eliyle bir vuruş vuruverdi.
(94-96) Bunun üzerine koşar oldukları halde ona yöneldiler. Dedi ki: «Kendi yontar olduğunuz şeye mi taparsınız?» «Halbuki Allah sizi ve yaptığınız şeyi yaratmıştır.»
(94-96) Bunun üzerine koşar oldukları halde ona yöneldiler. Dedi ki: «Kendi yontar olduğunuz şeye mi taparsınız?» «Halbuki Allah sizi ve yaptığınız şeyi yaratmıştır.»
(94-96) Bunun üzerine koşar oldukları halde ona yöneldiler. Dedi ki: «Kendi yontar olduğunuz şeye mi taparsınız?» «Halbuki Allah sizi ve yaptığınız şeyi yaratmıştır.»
Dediler ki: «Bunun için bir bina yapınız da bunu bir ateş içinde bırakınız.»
Onun için böyle bir hile dilediler. Artık Biz de onları pek sefil kimseler kıldık.
Ve dedi ki: «Şüphe yok ben Rabbime gidiciyim, elbette beni doğru yola iletir.»
(100-101) «Yarabbi! Bana sâlihlerden (bir çocuk) ihsan buyur.» Biz de onu pek yumuşak tâbiatlı bir oğul ile müjdeledik.
(100-101) «Yarabbi! Bana sâlihlerden (bir çocuk) ihsan buyur.» Biz de onu pek yumuşak tâbiatlı bir oğul ile müjdeledik.
Vaktâ ki, onunla beraber yürümek çağına yetişti. Dedi: «Oğulcağızım! Ben, şüphe yok rüyâda görüyorum ki, muhakkak seni boğazlıyorum. Artık bak, sen ne görürsün.» Dedi: «Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.»
Vaktâ ki, ikisi de inkiyâd ettiler ve O´nu alnının bir yanı üzerine yatırdı.
Ve O´na: «Ya İbrahim!» diye nidâ ettik ki,
«Sen muhakkak rüyâyı tasdik ettin. Biz böylece muhakkak muhsinleri mükâfaatlandırırız.»
Şüphe yok ki bu, elbette apaçık bir imtihandır.
Ve O´na bir büyük kurbanlık bedel verdik.
(108-109) Ve sonrakilerin arasında O´na karşı (bir güzel sena) bıraktık. İbrahim üzerine selâm olsun.
(108-109) Ve sonrakilerin arasında O´na karşı (bir güzel sena) bıraktık. İbrahim üzerine selâm olsun.
İşte muhsin olanları böylece mükâfaatlandırırız.
Şüphe yok ki, o mü´min olan kullarımızdandır.
Ve O´nu sâlihlerden bir peygamber olmak üzere İshak ile de müjdeledik.
Ve onun üzerine ve İshak üzerine bereketler verdik ve ikisinin zürriyetinden muhsin olan da vardır ve nefsine apaçık zulmeden de.
(114-115) Andolsun ki, Mûsa ve Harun üzerine de ihsanda bulunduk. Ve ikisini de ve kavimlerini de pek büyük bir gamdan kurtardık.
(114-115) Andolsun ki, Mûsa ve Harun üzerine de ihsanda bulunduk. Ve ikisini de ve kavimlerini de pek büyük bir gamdan kurtardık.
Ve onlara yardım ettik. Artık galip olanlar onlar oldular.
(117-118) Ve ikisine de o açıkça bildiren kitabı verdik. Ve ikisini de dosdoğru yola sevkettik.
(117-118) Ve ikisine de o açıkça bildiren kitabı verdik. Ve ikisini de dosdoğru yola sevkettik.
Ve sonrakiler arasında da onlar için güzel bir sena bıraktık.
Mûsa ve Harun üzerine (bizden) selâm olsun.
Şüphe yok ki Biz, muhsin olanları böylece mükâfaatlandırırız.
Muhakkak ki, ikisi de Bizim mü´minler olan kullarımızdandır.
Ve şüphe yok ki, İlyas da gönderilmiş (peygamber)lerdendir.
O vakit, kavmine demişti ki: «Siz korkmaz mısınız?»
«Ba´l´e mi tapınırsınız? Ve Hâlikların en güzeline (ibadeti) terk mi edersiniz?»
«Sizin de Rabbiniz ve evvelki atalarınızın da Rabbi olan Allah´a (ibadeti mi terkeylersiniz?)»
O vakit O´nu tekzîp ettiler. Artık onlar da elbette, (azaba) ihzar edilmişlerdir.
Allah´ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesna.
Ve O´na sonrakiler arasında (bir zikr-i cemîl) terkettik.
İlyas´ın üzerine selâm olsun.
Muhakkak ki, Biz muhsin olanları mükâfaatlandırırız.
Şüphe yok O, Bizim mü´minler olan kullarımızdandır.
(133-134) Ve muhakkak, Lût da elbette gönderilmiş peygamberlerdendir. O vakit O´nu ve ehlini necâta erdirdik.
(133-134) Ve muhakkak, Lût da elbette gönderilmiş peygamberlerdendir. O vakit O´nu ve ehlini necâta erdirdik.
Azap içinde kalanlar arasındaki bir kocakarı müstesna.
(136-137) Sonra diğerlerini de helâk ediverdik. Ve şüphe yok ki, siz elbette onların üzerlerine sabahleyin uğrarsınız.
(136-137) Sonra diğerlerini de helâk ediverdik. Ve şüphe yok ki, siz elbette onların üzerlerine sabahleyin uğrarsınız.
Ve geceleyin de. Siz âkilâne düşünmeyecek misiniz?
(139-140) Ve şüphe yok ki, Yûnus da elbette gönderilmiş peygamberlerdendir. Vaktâ ki O, dolu bir gemiye kaçmıştı.
(139-140) Ve şüphe yok ki, Yûnus da elbette gönderilmiş peygamberlerdendir. Vaktâ ki O, dolu bir gemiye kaçmıştı.
Derken kur´a çekmiş de, mağlup olanlardan olmuştu.
Artık o melâmet eder (nefsini kınar) bir halde iken O´nu balık yutuverdi.
(143-144) Eğer o çokça tesbih edenlerden olmasa idi, elbette ki, onun karnında, tekrar dirilecekleri güne kadar kalırdı.
(143-144) Eğer o çokça tesbih edenlerden olmasa idi, elbette ki, onun karnında, tekrar dirilecekleri güne kadar kalırdı.
(145-146) Artık O´nu kendisi hasta olduğu halde bir açık yere atıverdik. Ve O´nun üzerine kabak nev´inden bir ağaç bitirdik.
(145-146) Artık O´nu kendisi hasta olduğu halde bir açık yere atıverdik. Ve O´nun üzerine kabak nev´inden bir ağaç bitirdik.
(147-148) Ve O´nu yüz bin ve daha artar olana (böyle bir kavme peygamber) gönderdik. Nihâyet imân ettiler, artık onları bir müddete kadar geçindirdik (faidelendirdik).
(147-148) Ve O´nu yüz bin ve daha artar olana (böyle bir kavme peygamber) gönderdik. Nihâyet imân ettiler, artık onları bir müddete kadar geçindirdik (faidelendirdik).
(149-150) Şimdi onlara sor, «Rabbin için kızlar ve onlar içinse oğullar mı var? Yoksa melekleri dişiler olarak mı yarattık? Onlar da şahitler mi idiler?»
(149-150) Şimdi onlara sor, «Rabbin için kızlar ve onlar içinse oğullar mı var? Yoksa melekleri dişiler olarak mı yarattık? Onlar da şahitler mi idiler?»
(151-152) Agâh ol, şüphe yok ki, onlar iftiralarından dolayı elbette derler ki; «Allah doğurdu!» Ve şüphe yok ki, onlar elbette yalancı kimselerdir.
(151-152) Agâh ol, şüphe yok ki, onlar iftiralarından dolayı elbette derler ki; «Allah doğurdu!» Ve şüphe yok ki, onlar elbette yalancı kimselerdir.
Kızları oğullar üzerine tercih mi etmiş?
«Size ne oluyor? Nasıl hükmediyorsunuz?»
«Hiç düşünüvermez misiniz?»
«Yoksa sizin için apaçık bir hüccet mi var?»
«Haydi, eğer siz sâdıklar iseniz kitabınızı getiriveriniz.»
Ve bir de O´nunla cinler arasında bir neseb (iddiasında) bulundular. Andolsun ki, cinler bilmişlerdir ki, elbette onlar (cehenneme) ihzar edilmiş kimselerdir.
Allah Teâlâ, onların tavsif ettiklerinden münezzehtir.
Allah´ın ihlâsa nâil buyurmuş olduğu kulları müstesna. (onlar böyle bir tavsifte bulunmazlar).
(161-162) Artık şüphe yok ki, siz ve ibadet ettiğiniz şeyler O´na karşı (kimseyi) fitneye düşürücüler değilsinizdir.
(161-162) Artık şüphe yok ki, siz ve ibadet ettiğiniz şeyler O´na karşı (kimseyi) fitneye düşürücüler değilsinizdir.
Ancak (kendisini) cehenneme saldıran kimse müstesna.
Ve bizden ise bir kimse yoktur ki, illâ onun için bir malum makam vardır.
(165-166) Ve şüphe yok ki, bizleriz, elbette bizleriz, o saf beste olanlar. Ve muhakkak ki, bizleriz, o tesbih ediciler.
(165-166) Ve şüphe yok ki, bizleriz, elbette bizleriz, o saf beste olanlar. Ve muhakkak ki, bizleriz, o tesbih ediciler.
(167-169) Ve elbette ki, (kâfirler, evvelce) diyorlardı ki: «Eğer bizim yanımızda evvelkilerden bir kitap bulunmuş olsa idi. Elbette ki, biz Allah´ın ihlâsa nâil olmuş kullarından olur idik.»
(167-169) Ve elbette ki, (kâfirler, evvelce) diyorlardı ki: «Eğer bizim yanımızda evvelkilerden bir kitap bulunmuş olsa idi. Elbette ki, biz Allah´ın ihlâsa nâil olmuş kullarından olur idik.»
(167-169) Ve elbette ki, (kâfirler, evvelce) diyorlardı ki: «Eğer bizim yanımızda evvelkilerden bir kitap bulunmuş olsa idi. Elbette ki, biz Allah´ın ihlâsa nâil olmuş kullarından olur idik.»
(170-171) Fakat şimdi O´nu inkar ettiler. Artık ileride bileceklerdir. Celâlim hakkı için (peygamber) gönderilmiş kullarım için Bizim bir sözümüz geçmiştir.
(170-171) Fakat şimdi O´nu inkar ettiler. Artık ileride bileceklerdir. Celâlim hakkı için (peygamber) gönderilmiş kullarım için Bizim bir sözümüz geçmiştir.
(172-173) Şüphe yok ki, onlar elbette nusrete nâil olanlar onlardır. Ve muhakkak ki, Bizim ordumuz, elbette galipler olanlar onlardır.
(172-173) Şüphe yok ki, onlar elbette nusrete nâil olanlar onlardır. Ve muhakkak ki, Bizim ordumuz, elbette galipler olanlar onlardır.
(174-176) Artık sen, onlardan (O muhaliflerden) bir zamana kadar yüz çevir. Ve onlara bak! Elbette ki, yakında göreceklerdir. Ya Bizim azabımızı mı alelacele istiyorlar?
(174-176) Artık sen, onlardan (O muhaliflerden) bir zamana kadar yüz çevir. Ve onlara bak! Elbette ki, yakında göreceklerdir. Ya Bizim azabımızı mı alelacele istiyorlar?
(174-176) Artık sen, onlardan (O muhaliflerden) bir zamana kadar yüz çevir. Ve onlara bak! Elbette ki, yakında göreceklerdir. Ya Bizim azabımızı mı alelacele istiyorlar?
(177-179) Fakat onların sahasına indiği vakit artık korkutulmuş olanların sabahı ne kadar fenadır. Ve onlardan bir zamana kadar yüz çevir. Ve gör. Onlar da yakında göreceklerdir.
(177-179) Fakat onların sahasına indiği vakit artık korkutulmuş olanların sabahı ne kadar fenadır. Ve onlardan bir zamana kadar yüz çevir. Ve gör. Onlar da yakında göreceklerdir.
(177-179) Fakat onların sahasına indiği vakit artık korkutulmuş olanların sabahı ne kadar fenadır. Ve onlardan bir zamana kadar yüz çevir. Ve gör. Onlar da yakında göreceklerdir.
(180-182) Rabbin, o izzet sahibi, onların tavsif ettiklerinden münezzehtir. Ve selâm peygamberlerin üzerinedir. Ve hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.
(180-182) Rabbin, o izzet sahibi, onların tavsif ettiklerinden münezzehtir. Ve selâm peygamberlerin üzerinedir. Ve hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.
(180-182) Rabbin, o izzet sahibi, onların tavsif ettiklerinden münezzehtir. Ve selâm peygamberlerin üzerinedir. Ve hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.
O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasında olan bütün varlıkların, hem de Güneş’in bütün doğuş yerlerinin Rabbidir
Biz yere en yakın semayı yıldızlarla süsledik
Ve orayı her türlü şeytandan koruduk
Onlar Mele-i Âla’ya yükselip dinleyemezler ve her taraftan bombardımana tutulurlar
Dinlemeye kalksalar kovulup atılırlar. Hem onlar için devamlı bir azap vardır
Ne var ki içlerinden birisi bir söz kırıntısı kapmayı başarırsa, derhal yakıcı ve delici bir ışın onu kovalar
Onlara bir sor bakalım: Kendileri mi yaratılışça daha güçlü kuvvetli, yoksa Bizim diğer yarattıklarımız mı? Doğrusu Biz onları, yapışkan bir çamurdan yarattık
Ne var ki sen onların haşri inkâr etmelerine şaşırıyorsun, onlar ise seninle alay ederler
Kendilerine nasihat edildiğinde uyarmaları dikkate almazlar
Gerçeği gösteren bir delil veya bir mûcize görseler, başkalarını da onunla alay etmeye çağırır ve "Bu, derler, besbelli bir sihir! Demek biz öldükten, hem de çürümüş kemik ve toz toprak haline geldikten sonra, biz mi dirilecek mişiz! Gelmiş geçmiş babalarımız ve dedelerimiz de mi dirilecekler!
De ki: "Evet, diriltilecek, hem de zelil ve perişan bir vaziyette diriltileceksiniz!
Bu iş için sadece bir tek emir yeter! Bir de bakarsınız ki hepsi dirilmiş, etraflarına bakınıyorlar
"Eyvah, bize!" derler, "İşte bize bahsedilen hesap günü!
Melekler de: "Evet, evet bu, sizin yalan saydığınız hüküm günüdür!" derler
Yüce Allah meleklere şöyle emreder: "O zalim müşrikleri, yoldaşlarını ve Allah’tan başka putlaştırdıkları nesneleri toplayın ve hepsini doğru cehenneme sevk edin! Hem tutuklayın onları, çünkü sorguya çekilecekler!
Ne oldu size, neden birbirinize yardım etmiyorsunuz
Doğrusu bugün onlar birbirini yardımdan mahrum bırakıp azaba teslim etmişler, acz içinde kıvranmaktadırlar
Birbirlerine dönüp itham ederek karşılıklı soru yöneltirler
Tâbi olanlar önderlerine: "Siz, derler, bize (en çok önem verdiğimiz taraftan), sağ cihetten gelir, ısrarla size tâbi olmamızı isterdiniz?
"Hayır, bilakis! derler öbürleri, siz zaten iman eden kimseler değildiniz. Hem bizim, sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu ki! Bilakis, siz azgın bir gürûh idiniz!""Ne dersek boş! Artık Rabbimizin azap hükmü hakkımızda kesinleşti. Biz hak ettiğimiz cezayı mutlaka tadacağız. Evet, sizi biz kışkırttık, çünkü biz de azmış durumdaydık.
O halde o gün hepsi azap çekmekte müşterektirler
İşte Biz suçlulara böyle davranırız
Çünkü onlara "Allah’tan başka ilah yok!" denildiğinde, kibirlenip kafa tutarlar ve: "Deli bir şairin sözüne bakarak hiç biz ilahlarımızı bırakır mıyız, olacak iş mi bu?" derlerdi
Hayır! o deli değildir. O size gerçeğin ta kendisini getiren ve bütün peygamberleri tasdik eden bir resuldür
Siz yarın âhirette elbette o acı azabı tadacaksınız. Ama aslında siz sadece yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz (yoksa size bundan fazla bir azap verilmeyecek)
(Lâkin Allah’ın) ihlasa erdirdiği kulları, yaptıklarının mükâfatını, kat kat fazlasıyla alacaklardır
Onların, tarife hacet olmayan, her yönden mükemmel bir nasipleri vardır, onlara meyveler vardır. Ve onlar hep izzet ve ikramla ağırlanırlar
Naim cennetlerinde, karşılıklı tahtlar üzerinde otururlar. Kaynağından taze doldurulmuş, berrak mı berrak, içenlere pek hoş gelen, içinde zararlı ve sersemletici şey olmayan, sarhoş da etmeyen içecekler, dolu dolu kadehlerle etraflarında fır dönen hizmetçiler tarafından ikram edilir
Yanlarında, kocalarından başkasının yüzüne bakmayan, yumuşak bakışlı, güzel gözlü, gün yüzü görmemiş yumurtanın pembe beyaz renginde eşleri de olacaktır
Birbirleriyle sohbete girerler
Derken biri der ki: "Sahi, benim de yakın bir arkadaşım vardı. Yanıma gelir, iğneli iğneli "Sen de mi, derdi, bu masala inananlar arasında yer alıyorsun? Yani biz ölüp çürümüş kemik, toz toprak haline geldikten sonra, biz mi dirilip hesap vereceğiz, buna da inanılır mı?
"Şimdi ister misiniz onu size göstereyim?" Onlar da arzu edince, derhal bir tarama yapıp onu cehennemin tam ortasında bulur."Vallahi, nerdeyse beni de düştüğün o helâke sürükleyecektin! Rabbimin hidâyet nimeti yetişmeseydi, eli kolu kelepçeli getirilip o azaba atılanlardan olacaktım!
Sonra cennetteki arkadaşlarına dönerek: "O ilk ölümümüzden sonra artık bize burada ölüm olmayacak değil mi, o azap bize hiç ulaşmayacak değil mi? Ne güzel! Şükürler olsun! İşte kurtuluş, işte büyük başarı diye buna derler. Çalışanlar, asıl, böyle bir başarı elde etmek için çalışsınlar!
"Şimdi iyi düşünün!" buyurur Yüce Allah, "Sonuç olarak böylesi bir mutluluk mu iyidir, yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu zalimler için bir dert ve azap yaptık.O öyle bir ağaçtır ki cehennemin ta dibinden çıkar. Meyveleri: sanki şeytanların başları!
İşte o zalimler bunları yer ve karınlarını tıka basa doldururlar
Zakkum yemeğinin üstüne, barsakları parçalayan irin karışık kaynar su içerler
Sonra dönüşleri, şüphesiz ateşe olacaktır
Onlar atalarını haktan sapmış durumda buldular
Bunlar da onların izlerinde koşmaya can atıyorlar
Daha önce yaşayan insanların ekserisi de yoldan sapmışlardı. Biz de onları uyarıp gerçeği gösteren peygamberler göndermiştik
İşte bak ve düşün: O uyarılanların âkıbeti nice oldu
Ancak, içlerinden Allah’ın imana ve ihlasa muvaffak kıldığı kullar, elçileri dinleyip o kötü âkıbetten kurtuldular
Nitekim Nûh Bize yalvardı da, Biz onun duasını ne de güzel kabul buyurduk
Onu, ailesini ve yanındaki müminleri o müthiş felaketten kurtardık
Hayatta kalıp payidar olmayı da onun soyuna has kıldık
Sonraki nesiller içinde de ona iyi bir nam bıraktık
"Bütün milletler içinden selam var Nûh’a!
Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz
Gerçekten o, Bizim tam inanmış has kullarımızdandı
Sonra da öbürlerini, o zalim kâfirleri suda boğduk
İbrâhim de, şüphesiz onun taraftarlarından biriydi
O, Rabbine tertemiz bir kalb ile yöneldi
Babasına ve halkına şöyle dedi: "Nedir bu tapındığınız nesneler? İlle de bir iftira, bir yalan olsun diye mi Allah’tan başka mâbud arıyorsunuz!Siz Rabbülâlemin’i ne zannediyorsunuz
Bir bayram günü, İbrâhim halkın içinde iken yıldızlara bir göz atıp: "Ben, galiba hastayım!" dedi
Derhal onun yanından uzaklaştılar
O da çaktırmadan putların yanına sokuldu. Onlara takdim edilmiş öylece duran yemekleri görünce: "Buyursanıza, neden yemiyorsunuz?" Neyiniz var, neden konuşmuyorsunuz?" dedi
Hiddetini tutamıyarak iyice yaklaşıp putlara kuvvetli bir darbe indirdi
Bunu haber alan halk telaşla ve sür’atle onun yanına gittiler
O da: "Â! Siz ellerinizle yonttuğunuz bu heykellere mi tapıyorsunuz? Halbuki sizi de yaptığınız şeyleri de yaratan Yüce Allah’tır." dedi
Sonunda: "Haydin, dediler, onun için bir odun yığını hazırlayın da onu ateşin içine atın!.
Ona tuzak hazırlamak istediler, ama Biz heveslerini kursaklarında bıraktık. Asıl kendilerini perişan ettik
İbrâhim dedi ki: "Ben, Rabbimin gitmemi emrettiği yere doğru gidiyorum, O elbet bana yol gösterecektir.
"Ya Rabbî, salih evlatlar lütfet bana!
Biz de ona aklı başında bir oğul müjdeledik
Çocuk büyüyüp yanında koşacak çağa erişince bir gün ona: "Evladım, dedi, ben rüyamda seni kurban etmeye giriştiğimi görüyorum, nasıl yaparız bu işi, sen ne dersin bu işe!"Oğlu: "Babacığım! dedi, hiç düşünüp çekinme, sana Allah tarafından ne emrediliyorsa onu yap. Allah’ın izniyle benim de sabırlı, dayanıklı biri olduğumu göreceksin!"
Her ikisi de Allah’ın emrine teslim olup, İbrâhim oğlunu şakağı üzere yere yatırıp, Biz de ona: "İbrâhim! Rüyanın gereğini yerine getirdin (onu kurban etmekten seni muaf tuttuk)" deyince (onları büyük bir sevinç kapladı). Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz
Bu, gerçekten pek büyük bir imtihandı
Oğluna bedel ona büyük bir kurbanlık verdik
Sonraki nesiller içinde ona da iyi bir nam bıraktık: ki o da, bütün milletler tarafından şöyle denilmesidir
"Selam olsun İbrâhim’e!
Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz
Gerçekten o Bizim tam inanmış has kullarımızdandı
Biz de ona, salih kişilerden, üstelik peygamber olacak bir evladı, İshak’ı müjdeledik
Kendisine de İshak’a da feyiz ve bereketler verdik. Onların neslinden gelenler arasında iyi davranan da var, kendi nefsine açıkça zulmeden de
Biz Mûsa ile Harun’a da nübüvvet vererek ihsanda bulunduk
Onları da, milletlerini de müthiş bir gaileden kurtardık
Hem onlara yardım ettik de, galip gelenler onlar oldular
Kendilerine gerçekleri apaçık gösteren o kitabı verdik
Onları doğru yola ilettik
Sonraki nesiller içinde onlara da iyi bir nam bıraktık
"Selam olsun Mûsâ ile Harun’a
Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz
Gerçekten onlar, Bizim tam inanmış has kullarımızdandı
İlyas da şüphesiz resullerdendi
Hani o halkına şöyle demişti: Siz hâla şirkten ve günahlardan sakınmayacak mısınız? Sizin de, gelip geçmiş atalarınızın da Rabbi olan Allah’ı, o Mükemmel Yaradanı bırakıp hâla Ba’l’e tapmaya mı devam edeceksiniz
Fakat bunlar onu yalancı saydılar. Bundan ötürü de, onlar tutuklanıp hesap günü mutlaka yargılanacak ve cehenneme götürüleceklerdir
Ancak Allah’ın ihlasa erdirdiği kulları böyle olmaz
Sonraki nesiller içinde ona da iyi bir nam bıraktık. "Selam olsun İlyas’a!
Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz
Gerçekten o bizim tam inanmış has kullarımızdandı
Lût da şüphesiz, resullerdendi
Onun suçlu kentini cezalandırırken, geride kalanlar arasında yer alan yaşlı eşi hariç, kendisini ve ailesini kurtardık
Sonra da ötekileri imha ettik
Siz de sabah akşam onların diyarlarına uğrarsınız. Hâla aklınızı kullanmayacak mısınız
Yûnus da şüphesiz resullerdendi
Hani o, Rabbinden izinsiz kaçıp yolcusunu doldurmuş gemiye kendini atmıştı
Kur’a çekmiş, kur’ada kaybedenlerden olunca denize atılmıştı
O yaptığından ötürü pişman bir vaziyette iken balık onu yutuverdi
Şayet Allah’ı çok zikreden, ibadetli kimselerden olmasaydı, tâ mahşere kadar onun karnında kalırdı
Derken Biz onu ağaçsız çıplak bir sahile attık, o bitkin bir halde idi
Üzerine gölge yapması için, orada asma kabak cinsinden bir ağaç bitirdik
Biz onu yüz bin nüfuslu bir şehre göndermiştik, hatta gittikçe nüfusları artıyordu da
Yûnus onları tekrar hakka çağırınca, bu sefer iman ettiler. Biz de belirli bir süreye kadar onları hayattan istifade ettirdik
Onlara (Mekkelilere) sor bakalım: (hâla şirklerine devam edip) kız evlatları senin Rabbine, erkek evlatları da kendilerine mi isnad edecekler
Yoksa Biz melekleri dişi yaratmışız da onlar buna şahit mi olmuşlar
Haberiniz olsun ki onlar sırf iftira ederek "Allah doğurdu" derler. Onlar yalancıların ta kendileridirler
Allah kızları oğullara tercih mi etmiş
Ne olmuş size, aklınızı mı kaybettiniz? Ne biçim hüküm veriyorsunuz öyle
Hâla düşünüp Allah’ın bundan münezzeh olduğunu anlamayacak mısınız
Ne o, yoksa sizin açık bir deliliniz mi var
Eğer iddianızda tutarlı iseniz getirin o kitabınızı
Bir de tutup Allah ile melekler arasında bir soy bağı uydurdular! Ama o melekler, bunu iddia eden müşriklerin yargılanıp cehenneme tıkılacaklarını pek iyi bilirler
Ve şöyle derler: "Allah onların iddia ettikleri şeylerden münezzehtir, çok yücedir.
Ancak Allah’ın ihlasa erdirdiği kulları böyle olmaz, cehenneme götürülmezler
"Ey müşrikler! Ne siz, ne de sizin Allah’tan başka ibadet ettikleriniz, -ille de cehenneme girmek isteyen kimseler hariç- Allah’a yönelmek isteyen herhangi bir kulu yoldan çıkaracak bir kuvvete sahip değilsiniz.
"Bizim her birimizin belli bir makamı ve yeri vardır
Saf saf dizilenler biziz
Allah’ı zikredip O’nu tenzih edenler biziz.
Müşrikler önceleri: "Eğer, derlerdi, daha önceki milletlere verilen kitap gibi bir kitap bizde de olsaydı, Biz de yalnız Allah’a ibadet eden halis kullarından olurduk.
Ama şimdi onu red ve inkâr ettiler;Fakat yakında öğrenirler
Şu kesindir ki, Biz resul olarak gönderdiğimiz kullarımıza söz verdik ki onlar yardımımıza mazhar olacaklar ve Bizim ordumuz mutlaka galip gelecektir
Artık bir süre sen onlardan uzak dur
Onları gözetle! Zaten kendileri de başlarına geleceği yakında göreceklerdir
Şimdi onlar azabımızın çarçabuk başlarına gelmesini gerçekten istiyorlar mı
Eğer öyleyse, şunu bilsinler ki, azap onların yurtlarına inerse, o uyarılıp da yola gelmeyenlerin varacakları sabah çok fena bir sabah olacaktır
Artık sen bir süre onlardan uzak dur
Başlarına inecek azabı gözetle! Zaten kendileri de yakında gerçeği göreceklerdir
İzzet ve kudret Rabbi olan senin Rabbin, onların bütün batıl iddialarından münezzehtir, yücedir.Selam bütün peygamberleredir.Bütün hamdler âlemlerin Rabbi Allah’adır
Göklerin, yerin ve bunlar arasında bulunanların Rabbi, doğuların da Rabbidir.
Biz en yakın göğü bir zinetle, yıldızlarla süsledik.
Ve (onu) itâ´at dışına çıkan her türlü şeytândan koruduk.
O (şeyta)nlar mele-i A´lâyı (yüce melekler topluluğunu) dinleyemezler; her yandan kendilerine (ışınlar) atılır.
Kovulurlar. Onlar için sürekli bir azâb vardır.
Yalnız (yüce topluluktan) bir söz kapan olursa, onu da delici bir şihâb (ışın) izler.
Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından kendileri mi daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı? Biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık.
Hayır sen (bu muhteşem kudrete) hayran kaldın; onlarsa (seninle) alay ediyorlar.
Kendilerine öğüt verilse öğüt almıyorlar.
Bir mu´cize görseler, alay ediyorlar.
"Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değildir." diyorlar.
"Yani biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, biz mi diriltilecek mişiz?"
"Evvelki atalarımız da mı?"
De ki: "Evet siz aşağılanarak (diriltileceksiniz)!"
O (iş) sadece korkunç bir sesten ibârettir. Hemen onlar (diriltilmiş olarak) bakıyorlardır.
"Vah bize, bu cezâ günüdür!" dediler.
"Bu, yalanlamakta olduğunuz hüküm günüdür!"
(Yüce Allâh meleklerine emreder): "Toplayın o zâlimleri, onların eşlerini ve taptıklarını."
"Allah´tan başka. Onları cehennemin yoluna götürün!"
"Durdurun onları, çünkü onlar sorguya çekileceklerdir."
"Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz?"
(Başları öne eğik, utançtan yüzleri kızarmış. Cevap verecek durumda değillerdir). Hayır, onlar o gün teslim olmuşlardır.
Birbirlerine döndüler, soruyorlar.
(Uyanlar, uydukları adamlara) Dediler ki: "Siz bize sağdan gelir (güvendiğimiz yandan bize sokulup vesvese verir)diniz."
(Ötekiler de): "Hayır, dediler, zaten siz kendiniz inanan insanlar değildiniz."
"Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu. Siz kendiniz azgın bir toplum idiniz."
"Artık Rabbimizin sözü bize hak oldu. Biz (hak ettiğimiz cezâyı mutlaka) tadacağız!"
"Sizi azdırdık, çünkü biz kendimiz azmıştık (siz de bize uyunca azmış oldunuz)."
O gün onlar azâb (çekme)de ortaktırlar.
İşte biz, suçlulara böyle yaparız.
Çünkü onlara: "Allah´tan başka tanrı yoktur!" dendiği zaman büyüklük taslarlardı.
"Cinlenmiş bir şâir için biz tanrılarımızı mı terk edeceğiz?" derlerdi.
"Hayır, o (ne şâirdi, ne mecnun. O) gerçeği getirmiş ve elçileri de doğrulamıştı."
"Siz acı azâbı tadacaksınız!"
"Sadece yaptığınız (işler)le cezâlanıyorsunuz!"
Ancak Allâh´ın hâlis kulları bu cezânın dışındadır.
Onlar için bilinen bir rızık vardır.
(Türlü türlü) Meyvalar. Ve onlar ağırlanırlar.
Ni´met cennetlerinde.
Tahtlar üzerinde, karşılıklı otururlar.
Önlerinde akan kaynaktan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.
Berrak, içenlere lezzet veren bir içki.
Onda ne sersemletme var, ne onunla sarhoş olurlar.
Yanlarında da, yalnız kendilerine göz dikmiş iri gözlü eşler vardır.
Saklı yumurta gibi bembeyaz eşler.
Bunlar birbirine dönmüş soruyorlar:
Onlardan bir sözcü: "Benim, dedi, bir arkadaşım vardı."
Derdi ki: "Sen doğrulayanlardan mısın?
Biz ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, biz mi (diriltilip yaptığımız işlere göre) cezâlanacağız?"
(Sonra yanındakilere): "Bakar mısınız?" dedi.
Baktı onu cehennemin ortasında gördü.
"Tallâhi, dedi, sen az daha beni de alçaltacaktın."
"Rabbimin ni´meti olmasaydı, şimdi ben de (oraya) getirilenlerden olurdum."
"Biz bir daha ölmeyecek miyiz" der.
"Yalnız ilk ölümümüz, başka ölüm yok ve biz azâba da uğratılmayacağız ha?!"
Gerçekten büyük başarı ve mutluluk budur!
Çalışanlar bunun için çalışsınlar.
(Nasıl) Ağırlanmak için bu mu hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?
Biz onu zâlimler için bir fitne (sınav) yaptık.
O, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır.
Tomurcukları, şeytânların başları gibidir.
Onlar ondan yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklardır.
Sonra onların, bunun üzerine kaynar su karıştırılmış bir içkileri vardır.
Sonra dönecekleri yer, elbette cehennemdir.
Çünkü onlar babalarını sapık kimseler buldular.
Kendileri de onların izlerinde koşturuyorlar.
Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı.
Biz onların içine de uyarıcılar göndermiştik.
Bak, o uyarılanların sonu nice oldu.
Ancak Allâh´ın halis kulları o azâbın dışında kaldılar.
Andolsun Nûh bize yalvarmıştı da ne güzel kabul buyurmuştuk!
Onu ve âilesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
Yalnız onun zürriyetini kalıcılar yaptık (onlardan başka hepsini helâk ettik).
Sonra gelenler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık:
Âlemler içinde Nûh´a selâm olsun (bütün insanlar onu esenlikle anarlar).
İşte biz güzel davrananları böyle mükâfâtlandırırız.
Çünkü o bizim, inanan kullarımızdandı.
Sonra ötekilerini suda boğduk.
İbrâhim de onun kolundan idi.
Zirâ Rabbine tertemiz bir kalb getirmişti.
Babasına ve kavmine: "Neye tapıyorsunuz?" demişti.
"Allah´tan başka uydurma tanrılar mı istiyorsunuz?"
Âlemlerin Rabbi hakkında zannınız nedir (ki O´na böyle ortaklar koştunuz)?
Yıldızlara bir göz attı:
"Ben hastayım", dedi.
Bunun üzerine arkalarını dönüp ondan kaçtılar.
O da gizlice onların tanrılarına sokuldu: "Yemez misiniz?" dedi.
"Neyiniz var ki konuşmuyorsunuz?"
Ve gizlice üzerlerine yürüyüp sağ eliyle onlara kuvvetli bir darbe indirdi.
(Puta, tapanlar, döndüklerinde putlarını kırılmış görünce) Hemen koşarak ona gittiler.
"(Elinizle) Yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" dedi.
"Oysa sizi de, yaptığınız (bu şeyler)i de Allâh yaratmıştır."
"Onun için bir bina yapın da onu (o binâda) ateşe atın" dediler.
Ona bir tuzak kurmak istediler, biz de (onların tuzaklarını boşa çıkardık), onları alçak düşürdük.
(İbrâhim) Dedi ki: "Ben Rabbime gideceğim, O, beni doğru yola iletecek."
"Rabbim, bana iyilerden (bir çocuk) lutfet!"
Ona halim bir erkek çocuk müjdeledik.
(Çocuk) Onun yanında koşma çağına erişince (İbrâhim ona): "Yavrum, dedi, ben uykuda görüyorum ki ben seni kesiyorum; (düşün) bak, ne dersin?" (Çocuk): "Babacığım, sana emredileni yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın." dedi.
İkisi de böylece (Allâh´ın emrine) teslim olup (İbrâhim, kurban etmek için) çocuğu alnı üzerine yıkınca,
Biz ona: "İbrâhim!" diye ünledik.
"Sen rüyâyı doğruladın, işte biz, güzel davrananları böyle mükâfâtlandırırız!"
Gerçekten bu, apaçık bir sınav idi.
Ve fidye olarak ona büyük bir kurbanlık verdik.
Sonra gelenler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık.
(İleride gelecek nesiller): "İbrâhim´e selâm olsun!" (diyeceklerdi.)
İşte biz güzel davrananları böyle mükâfâtlandırırız.
Çünkü o bizim mü´min kullarımızdandı.
Biz ona İshâk´ı, iyilerden bir peygamber olarak müjdeledik.
Kendisine de, İshâk´a da bereketler verdik. Onların neslinden (gelenler arasında) iyi hareket eden de var, açıkça kendisine zulmeden de.
Andolsun Mûsâ´ya ve Hârûn´a da lutuflarda bulunduk.
Onları ve kavimlerini büyük sıkıntıdan kurtardık.
Onlara yardım ettik de üstün gelenler kendileri oldular.
Onlara açık ifâdeli Kitabı verdik.
Ve onları doğru yola ilettik.
Ve sonra gelenler arasında onlara (iyi bir ün) bıraktık.
(Hep): "Mûsâ´ya ve Hârûn´a selâm olsun!" (diyeceklerdi).
İşte biz güzel davrananları böyle mükâfâtlandırırız.
"Ba´l´e yalvarıyorsunuz da, bırakıyor musunuz, yaratıcıların en güzelini?"
"Sizin Rabbiniz ve önceki atalarınızın Rabbi olan Allâh´ı?"
Onu yalanladılar, bundan dolayı onlar (azâba) getirileceklerdir.
Yalnız Allâh´ın hâlis kulları azâb dışındadırlar.
Biz, sonra gelenler arasında ona (İlyâs´a da iyi bir ün) bıraktık:
"İlyâs´a selâm olsun."
İşte biz güzel davrananları böyle mükâfâtlandırırız.
Çünkü o bizim mü´min kullarımızdandı.
Lût da gönderilen elçilerdendi.
Onu ve âilesini kurtardık.
Yalnız (azâbda) kalacaklar arasında bulunan acûze bir kadın hâriç.
Sonra ötekileri kırdık (geçirdik).
Siz onların yanlarından geçip gidiyorsunuz; sabahleyin,
Ve geceleyin. Düşünmüyor musunuz?
Yûnus da gönderilen elçilerdendi.
Dolu gemiye kaçmıştı.
(Yükü fazla oluğundan gemi taşıyamamış, yolculardan birini denize atmak gerekmişti. Birini atmak üzere gemidekilerle) Kur´a çekti. (Yûnus) Yenilenlerden oldu. (Kur´a kendisine isâbet etti).
(Yûnus, Rabbinden izinsiz olarak kavminden ayrıldığı için) Kendi kendisini kınarken (denize attılar) balık onu yuttu.
Eğer tesbih edenlerden olmasaydı,
(İnsanların) Yeniden diriltilecekleri güne kadar balığın karnında kalırdı.
(Ama balığın karnında bizi andı, tesbih etti, biz de) Onu hasta bir halde ağaçsız, çıplak bir yere attık.
Ve üzerine (gölge yapması için) Bir asma kabak ağacı bitirdik.
Ve onu yüz bin insana ya da daha fazla olanlara elçi gönderdik.
İnandılar, biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.
Şimdi onlara sor: Rabbine kızlar, onlara da oğlanlar mı?
Yoksa biz melekleri, onların gözleri önünde dişi mi yarattık (ki meleklerin dişi olduğunu söylüyorlar)?
İyi bilin, onlar iftirâları yüzünden diyorlar ki:
"Allâh doğurdu." Onlar elbette yalancıdırlar.
(Allâh) Kızları seçip oğlanlara tercih mi etmiş?
Size ne oldu, nasıl hüküm veriyorsunuz?
Hiç mi düşünmüyorsunuz?
Yoksa sizin, (meleklerin, Allâh´ın kızları oldukları hakkında) açık bir deliliniz mi var?
Eğer doğru iseniz Kitabınızı getirin.
Allâh ile cinler arasında bir nesep, (bir soy bağlantısı) uydurdular. Oysa cinler de kendilerinin (yüce divâna) getirileceklerini bilmişlerdir.
Hâşâ Allâh, onların taktıkları sıfatlardan (münezzehtir), yücedir.
Fakat Allâh´ın temiz kulları hâriç (onlar azâba sokulmayacaklardır).
(Ey inkârcılar) Ne siz, ne de taptıklarınız,
Kandırıp Allâh´ın yolundan çıkaramazsınız;
Cehenneme girecek olandan başkasını.
"Bizden herkesin belli bir makâmı vardır."
"Biziz, o saf saf dizilenler, biz."
"Biziz, o tesbih edenler, biz."
Gerçi o(ortak koşa)nlar şöyle diyorlardı:
"Eğer yanımızda öncekiler(e gelen Kitap´lar)dan bir uyarı olsaydı."
"Elbette biz, Allâh´ın hâlis kulları olurduk!"
Ama o uyarıyı inkâr ettiler, yakında (inkâr etmelerinin sonunun nasıl olacağını) bileceklerdir.
O, göklerin, yerin ve arasındakilerin Rabb’idir. O, doğuların da Rabbidir.
Biz, en yakın göğü yıldızlarla süsledik.
Her inatçı şeytandan koruyarak.
Onlar, yüce alemi işitemezler, her yandan kovulurlar.
Uzaklaştırılarak... Onlar için devamlı bir ceza vardır.
Ancak, tek bir söz kapan olursa, hemen onu delip geçen bir alev takip eder.
Şimdi onlara sor: -Yaratılışça onlar mı daha güçlü; yoksa bizim yarattıklarımız mı? Biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.
Belki sen buna hayret ediyorsun, onlar da alay ediyorlar.
Onlara öğüt verildiği zaman öğüt almıyorlar.
Bir ayet gördükleri zaman onunla alay ediyorlar.
-Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değil! diyorlar.
Ölüp, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, biz yeniden diriltileceğiz?!
Veya önceki atalarımız mı?!
De ki: -Evet, hem de hor ve hakir olarak!
Çünkü o, korkunç bir sesten ibarettir. O zaman derhal gözleri açılacaktır.
-Eyvah bize, işte hesap günü!
İşte sizin yalanladığınız ayırt etme günü!
-Toplayın, zalimlik edenleri, eşlerini ve kulluk ettiklerini...
Allah’tan başkalarına... Onları cehennem yoluna iletin!
Durdurun onları, çünkü hesaba çekilecekler...
-Size ne oldu da birbirinize yardım etmiyorsunuz?
Hayır, onlar, bugün artık teslim olmuşlardır.
Birbirlerine dönüp sitem ederler, sorarlar.
- Siz bize sağdan geliyordununuz, derler.
Diğerleri de derler ki; -Hayır, siz inanan kimseler değildiniz.
-Bizim size karşı bir yaptırım gücümüz de yoktu. Fakat siz, zaten azgın bir toplum idiniz.
Artık Rabbimizin hakkımızdaki o sözü gerçekleşti. Kesinlikle biz onu tadacağız.
Evet sizi azdırdık, çünkü biz de azgın kimseler idik.
Doğrusu onlar, o gün, azapta müşterektirler.
Biz, günahkârlara işte böyle yaparız.
Çünkü onlar, kendilerine: -Allah’tan başka ilah yoktur, denildiği zaman büyüklenirlerdi.
-Bir mecnun şair için ilahlarımızı terk mi edeceğiz? derlerdi.
Hayır, O, gerçeği getirdi ve peygamberleri doğruladı.
Siz ise, o acı veren azabı tadacaksınız.
Ancak yaptıklarınızın cezasını göreceksiniz.
Ancak Allah’ın ihlaslı kulları hariç.
Onlar için bilinen rızıklar vardır.
Meyveler ve onlar ikrama layık olanlardır.
Nimet cennetlerinde.
Karşılıklı koltuklar üzerinde.
(45-46) Etraflarında berrak bir kaynaktan, içenlere lezzet veren kadehler dolaştırılır.
(45-46) Etraflarında berrak bir kaynaktan, içenlere lezzet veren kadehler dolaştırılır.
O, ne baş ağrısı verir, ne de ondan sarhoş olurlar.
Yanlarında da, gözlerini sadece kendisine çevirmiş, güzel gözlü eşler.
Sanki onlar, saklı bir yumurta...
İşte o zaman birbirlerine dönerek (dünyadaki hallerini) soracaklar:
Onlardan biri: -Benim bir yakın arkadaşım vardı, der.
Bana derdi ki: -Sen gerçekten tasdik mi ediyorsun?
Ölüp, toprak ve kemik olduktan sonra, biz hesap mı vereceğiz?
-Ona ne olduğunu görüyor musunuz? der birisi.
Bir de bakar ki onun ateşin ortasında olduğunu görür.
-Allah’a yemin ederim ki, sen, neredeyse beni de mahvedecektin! der.
Eğer Rabbi’min nimeti olmasaydı, ben de hüsrana uğrayanlardan olacaktım.
Şimdi, artık biz ölmeyeceğiz, değil mi?
İlk ölümümüzden başka. Biz, azaba da çarptırılmayacağız.
İşte bu, en büyük kurtuluştur.
Çalışanlar da bunun benzeri için çalışsınlar.
Bu mu daha hayırlı nimet olarak yoksa, zakkum ağacı mı?
Biz onu zalimler için bir fitne kıldık.
O, cehennemin dibinden çıkan bir ağaçtır.
Tomurcukları (ürünleri) sanki şeytanların başları gibidir.
İşte onlar, bundan yerler ve karınlarını onunla doldururlar.
Sonra onlar için, bunun üzerine kaynar su vardır.
Sonra da onların dönüşü yine ateşedir.
Onlar, babalarını, atalarını sapık kimseler olarak bulmuşlardı.
Onların izinde koşturmuşlardı.
Onlardan önce, daha evvel yetişmiş olanların çoğu da doğru yoldan sapmıştı.
İçlerinden uyarıcılar gönderdik.
Uyarılanların sonu nasıl oldu bir bak!
Allah’ın arınan ihlaslı kullarının dışında...
Nuh, bize seslenmişti de biz, ona ne güzel karşılık vermiştik.
Onu ve ailesini, o büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
Onun soyunu da devam ettirdik.
Sonradan gelenler arasında namını yaşattık.
Alemler içinde Nuh’a selam olsun!
İşte biz iyileri böyle ödüllendiririz.
Çünkü O, mü’min kullarımızdan idi.
Diğerlerini ise suda boğmuştuk.
Şüphesiz İbrahim de onun yolunda olanlardan idi.
Hani O, Rabb’ine teslimiyet içinde bir kalp ile gelmişti.
Hani O, babasına ve kavmine demişti ki: -Siz, nelere kulluk ediyorsunuz?
Allah’tan başka uydurma ilahlar mı istiyorsunuz?
Evrenin sahibi hakkındaki düşünceniz nedir?
İbrahim yıldızlara bir göz attı...
Ve “ben rahatsızım.” dedi.
Onu bırakıp gittiler.
İbrahim, onların ilahlarıyla baş başa kaldı. -Yemez misiniz? dedi.
Size ne oldu da konuşmuyorsunuz?
Sonra, üzerlerine yürüdü ve tüm kuvvetiyle vurdu.
Bu sebeple hışımla onun yanına geldiler.
İbrahim, onlara; -Yonttuğunuz şeylere mi kulluk ediyorsunuz? dedi.
Sizi de yonttuklarınızı da yaratan Allah’tır.
-Onun için bir bina yapın, onu ateşin içine atın! dediler.
Ona tuzak kurmak istediler. Ama biz onları alçalttık.
İbrahim dedi ki: -Ben, Rabbi’me yöneliyorum. O bana doğru yolu gösterecektir.
Rabb’im, bana iyilerden bir evlat bağışla.
Biz de ona yumuşak kalpli bir erkek çocuk müjdesi verdik.
Çocuk, onunla çalışacak, yürüyecek bir yaşa gelince, ona dedi ki; -Oğulcuğum, bak, rüyamda seni kurban ettiğimi görüyorum. Ne dersin? Oğlu; -Babacığım, sana emrolunanı yap! dedi. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın!.
Her ikisi de teslimiyet gösterip, İbrahim oğlunu alnı üzerine yatırdığı zaman...
-Ey İbrahim! diye seslendik.
Sen rüyanı gerçekleştirdin. Biz, iyileri böyle mükafatlandırırız.
Bu, elbette apaçık bir imtihandı.
Ona fidye olarak büyük bir kurbanlık koç vermiştik.
(108-109) Sonrakiler arasında onun için: -İbrahim’e selam olsun! mirası bıraktık.
(108-109) Sonrakiler arasında onun için: -İbrahim’e selam olsun! mirası bıraktık.
İşte iyileri böyle ödüllendiririz.
Çünkü O, mü’min kullarımızdan idi.
O’na salihlerden bir peygamber olacak İshak’ı müjdeledik.
Onu da İshak’ı da bereketlendirdik. Onların soyundan iyiler de, kendilerine gerçekten zulmedenler de vardır.
Musa ve Harun’a da lütuflarda bulunmuştuk.
O ikisini ve kavimlerini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık.
Onlara yardım etmiştik de onlar galip gelmişlerdi.
O ikisine açıkça anlaşılan kitabı vermiştik.
Onlara dosdoğru yolu göstermiştik.
(119-120) Daha sonrakiler arasında onlar için: -Musa ve Harun’a selam! mirası bıraktık.
(119-120) Daha sonrakiler arasında onlar için: -Musa ve Harun’a selam! mirası bıraktık.
İşte iyileri böyle ödüllendiririz.
Çünkü ikisi de mü’min kullarımızdan idi.
İlyas da peygamberlerden idi.
Halkına şöyle demişti: -Kokmuyor musunuz?
Yaratıcıların en iyisini bırakıp Ba’l’e mi yalvarıyorsunuz?
Sizin Rabbiniz de, daha önceki atalarınızın Rabbi de Allah’tır.
Onu yalanladılar, bu yüzden onlar, azaba hazır olmuşlardır.
Allah’ın arınmış kulları dışında.
(129-130) Ona, sonradan gelenler arasında: -İlyas’a selam! mirası bıraktık.
(129-130) Ona, sonradan gelenler arasında: -İlyas’a selam! mirası bıraktık.
İşte iyileri böyle ödüllendiririz.
Çünkü O, mü’min kullarımızdan idi.
Lût da elbette peygamber idi.
Onu ve ailesini tamamen kurtarmıştık.
Sadece geride kalanlardan olan yaşlı bir kadın dışında.
Sonra da diğerlerini helak etmiştik (yerin dipine geçirmiştik).
(137-138) Siz de sabah akşam onların üzerinden geçiyorsunuz da aklınızı kullanmıyor musunuz?
(137-138) Siz de sabah akşam onların üzerinden geçiyorsunuz da aklınızı kullanmıyor musunuz?
Yunus Peygamber de, burada adı anılan peygamberlerden. Yunus da peygamberlerden idi.
Dolu bir gemiye binmişti.
Kura çekmişler ve kaybedenlerden olmuştu.
O, kınanmış iken bir balık onu yuttu.
Eğer Allah’ı tesbih edenlerden olmasaydı.
İnsanların tekrar diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.
Ama biz onu bitkin (hasta) olduğu halde bir yere çıkardık.
Onun üzerine de geniş yapraklı bir ağaç bitirmiştik.
Sonra da onu yüz bin kişiye veya daha fazlasına göndermiştik.
Ona iman ettiler, biz de onlara bir süreye kadar geçimlik verdik.
Onlara sor, kızlar Allah’ın da, oğlanlar onların mı?
Yoksa bizim melekleri dişi olarak yarattığımıza mı şahitlik ettiler?
(151-152) Bak, onlar nasıl da uydurarak, “Allah’ın oğlu oldu” diyorlar. Gerçekten onlar yalancıdırlar.
(151-152) Bak, onlar nasıl da uydurarak, “Allah’ın oğlu oldu” diyorlar. Gerçekten onlar yalancıdırlar.
(Güya) Allah, kızları erkeklere tercih etmiş.
Size ne oluyor? Nasıl hüküm verebiliyorsunuz?
Hiç düşünmüyor musunuz?
Yoksa sizin çok açık bir belgeniz mi var?
Eğer doğru söylüyorsanız, haydi kitabınızı getirin.
Allah ile cinler arasında bir soy bağı icat ettiler. Cinler de elbette hesaba çekilebileceklerini biliyorlar.
Allah, onların vasıflandırdıkları şeylerden uzaktır.
Allah’ın ihlaslı kulları hariç (bir yana...)
Siz ve kulluk ettikleriniz.
(162-163) Cehenneme atılacaklardan başka kimseyi yoldan çıkaramazsınız.
(162-163) Cehenneme atılacaklardan başka kimseyi yoldan çıkaramazsınız.
Biz (meleklerin) her birimizin belli bir mevkisi vardır.
Biz, elbette biz dizi dizi olanlarız.
Ve yine biz, tesbih ediciler biziz.
Onlar, şöyle diyorlardı:
-Öncekilerden yanımızda bir zikir/kitap olsaydı
Elbette Allah’ın ihlaslı kulları olurduk.
Şimdi ise O’nu inkar ettiler. Ama bilecek onlar.
Peygamber olarak gönderilmiş olan kullarımız hakkında hükmümüz verilmiştir.
Onlara mutlaka yardım edilecektir.
Bizim ordularımız galip gelecektir.
Öyleyse bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
Onları gözle, onlar da gözleyecekler.
Azabımızı mı acele istiyorlar?
Azap, onların alanına inince, uyarılanların sabahı ne acıdır!
Bir süreye kadar onlardan uzaklaş.
Ve gözle, onlar da gözleyecekler.
Gücün ve üstünlüğün sahibi olan Rabbin, onların nitelediklerinden yücedir (uzaktır).
Onda ne bir gaile vardır, ne de kendilerinden geçip, akılları çelinir.
Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır.
Sanki onlar, saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüzsüz).
Böyleyken, kimi kimine yönelmiş olarak, birbirlerine soruyorlar:
Onlardan bir sözcü der ki: «Benim bir yakınım vardı.»
«Der ki: -Sen de gerçekten (dirilişi) doğrulayanlardan mısın?»
«Bizler öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda mı, gerçekten biz mi (yeniden diriltilip sonra da) sorguya çekilecekmişiz?»
(Konuşan yanındakilere) Der ki: «Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor musunuz?»
Derken, bakıverdi, onu ´çılgınca yanan ateşin´ tam ortasında gördü.
Dedi ki: «Andolsun Allah´a, neredeyse beni de ( şu bulunduğun yere) düşürecektin.»
«Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, muhakkak ben de (azab yerine getirilip) hazır bulundurulanlardan olacaktım.»
«Nasıl, biz ölecek olanlar değil miymişiz?»
«Yalnızca birinci ölümümüzden başka (öyle mi)? Ve biz azaba uğratılacak olanlar da değil miymişiz; (öyle mi)?»
Hiç şüphe yok, bu, asıl büyük ´kurtuluş ve mutluluğun´ ta kendisidir.
Böylece, çalışanlar da bunun bir benzeri için çalışmalıdır.
Nasıl, böyle bir konaklanma mı daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?
Doğrusu biz, onu kâfirler için bir fitne (bir imtihan konusu) kıldık.
Şüphesiz o, ´çılgınca yanan ateşin´ dibinde bitip çıkar.
Onun tomurcukları, şeytanların başları gibidir.
Artık hiç tartışmasız, onlar, ondan yiyecekler, böylelikle karınlarını da ondan dolduracaklar.
Sonra kendileri için onun üzerinde kaynar su karıştırılmış bir içkileri de vardır.
Sonra onların dönecekleri yer, elbette (yine) çılgınca yanan ateştir.
Çünkü onlar, atalarını da sapık kimseler olarak bulmuşlardı.
Kendileri de onların izleri üzerinde koşturup duruyorlardı.
Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı.
Andolsun, biz onlara uyarıcı-korkutucular göndermiştik.
Uyarılıp korkutulanların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
Ancak muhlis olan kullar başka.
Andolsun, Nuh bize (dua edip) seslenmişti de, ne güzel icabet etmiştik.
Onu ve ailesini, o büyük üzüntüden kurtarmıştık.
Ve onun soyunu, (dünyada) onları da baki kıldık.
Sonra gelenler arasında da ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
Âlemler içinde selam olsun Nuh´a.
Gerçekten biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
Şüphesiz o, bizim mü´min olan kullarımızdandı.
Sonra diğerlerini suda boğduk.
Doğrusu İbrahim de, onun (soyunun) bir kolundandır.
Hani o, Rabbine arınmış (selim) bir kalb ile gelmişti.
Hani babasına ve kavmine demişti ki: «Sizler neye tapıyorsunuz?»
«Birtakım uydurma yalanlar için mi Allah´tan başka ilahlar istiyorsunuz?»
«Âlemlerin Rabbi hakkındaki zannınız nedir?»
Sonra yıldızlara bir göz attı.
«Ben, doğrusu hastayım» dedi.
Böylelikle arkalarını çevirip ondan kaçmaya başladılar.
Bunun üzerine onların ilahlarına sokulup: «Yemek yemiyor musunuz?» dedi.
«Size ne oluyor ki konuşmuyorsunuz?»
Derken onların üstüne yürüyüp sağ eliyle bir darbe indirdi.
Çok geçmeden (halkı) birbirine girmiş durumda kendisine yönelip geldiler.
Dedi ki: «Yontmakta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?»
«Oysa sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır.»
Dediler ki: «Onun için (yüksekçe) bir bina inşa edin de onu çılgınca yanan ateşin içine atın.»
Böylelikle ona bir tuzak hazırlamak istediler. Oysa biz, onları alçaltılmışlar kıldık.
(İbrahim) Dedi ki «Şüphesiz ben, Rabbime gidiciyim; O, beni hidayete eriştirecektir.»
«Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et.»
Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik.
Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona) : «Oğlum» dedi. «Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken görüyordum. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.» (Oğlu İsmail) Dedi ki: «Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah, beni sabredenlerden bulacaksın.»
Sonunda ikisi de (Allah´ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail´i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı;
Biz ona: «Ey İbrahim» diye seslendik.
«Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Hiç şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.»
Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı.
Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik.
Sonra gelenler arasında da ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
İbrahim´e selam olsun.
Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
Şüphesiz o, bizim mü´min olan kullarımızdandır.
Biz ona, salihlerden bir peygamber olarak İshak´ı müjdeledik.
Ona da, İshak´a da bereketler verdik. İkisinin soyundan, ihsanda bulunan (muhsin olan) da var, açıkça kendi nefsine zulmetmekte olan da.
Andolsun, biz Musa´ya ve Harun´a lütufta bulunduk.
Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık.
Onlara yardım ettik, böylece üstün gelenler onlar oldular.
Ve ikisine anlatımı açık olan kitabı verdik.
Onları dosdoğru olan yola yöneltip ilettik.
Sonra gelenler arasında da ikisine (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
Musa´ya ve Harun´a selam olsun.
Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
Şüphesiz ikisi, bizim mü´min olan kullarımızdandırlar.
Gerçekten İlyas da, gönderilmiş (peygamber)lerdendi.
Hani kendi kavmine demişti ki: «Siz korkup sakınmaz mısınız?»
«Siz Ba´l´e tapıp da yaratıcıların en güzeli (olan Allah´ı) mı bırakıyorsunuz?»
«Allah ki, sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.»
Fakat onu yalanladılar; bundan dolayı gerçekten onlar, (azab için getirilip) hazır bulundurulacak olanlardır.
Ancak, muhlis olan kullar başka.
Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
İlyas´a selam olsun.
Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
Şüphesiz o, bizim mü´min olan kullarımızdandı.
Gerçekten Lût da gönderilmiş (peygamber)lerdendi.
Hani biz onu ve ailesini topluca kurtarmıştık;
Geride bırakılanlar arasında bir yaşlı kadın dışında.
Sonra da geride kalanları yerle bir ettik.
Siz onların üstünden muhakkak geçip gidiyorsunuz; sabah vakti.
Ve geceleyin. Yine de akıllanmayacak mısınız?
Hiç şüphesiz Yunus da, gönderilmiş (peygamber)lerdendi.
Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.
Böylece kur´aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.
Derken onu balık yutmuştu, oysa kendisi (kendini) kınanmış (sayanlardan)dı.
Eğer (Allah´ı çokça) tesbih edenlerden olmasaydı,
Onun karnında (insanların) dirilip kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı.
Sonunda o hasta bir durumdayken onu çıplak bir yere (sahile) attık.
Ve üzerine, sık geniş yapraklı (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik.
Onu yüz bin olan veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik.
Sonunda ona iman ettiler, biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.
Şimdi sen onlara sor: Kızlar senin Rabbinin, erkek çocuklar onların mı?
Yoksa onlar, şahidlik etmekteyken, biz melekleri dişiler olarak mı yarattık?
Dikkat edin; gerçekten onlar, düzdükleri yalanlardan dolayı derler ki:
«Allah doğurdu.» Onlar, hiç şüphesiz, muhakkak yalan söyleyenlerdir.
(Allah,) Kızları, erkek çocuklara tercih mi etmiş?
Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
Hiç mi öğüt alıp düşünmüyorsunuz?
Yoksa sizin apaçık olan ispatlı bir deliliniz mi var?
Eğer doğru söyleyenler iseniz, öyleyse getirin kitabınızı.
Onlar, kendisiyle (Allah ile) cinler arasında da bir soy bağı kurdular. Oysa andolsun, cinler de onların gerçekten (azab için getirilip) hazır bulundurulacaklarını bilmişlerdir.
Onların nitelendirmekte olduklarından Allah yücedir.
Ancak muhlis olan kullar başka.
Artık siz de, tapmakta olduklarınız da,
O´na karşı kimseyi fitneye sürükleyecek olanlar değilsiniz.
Ancak kendisi çılgınca yanan ateşe girecek olan başka (onu sürüklersiniz).
(Melekler der ki:) «Bizden her birimiz için belli bir makam vardır.»
«Biziz, o saflar halinde dizilmiş olanlar, gerçekten biziz.»
«Biziz, o tesbih edenler de, gerçekten biziz.»
Onlar (putatapıcılar), her ne kadar şöyle diyor idiyseler de:
«Eğer yanımızda öncekilerden bir zikir (kitap) bulunmuş olsaydı,»
«Gerçekten bizler de, Allah´ın muhlis kullarından olurduk.»
Fakat (kitap gelince) onu tanımayıp küfrettiler; yakında bileceklerdir.
Yemin olsun o saf bağlayıp dizilenlere/o saflar tutturup sıraya dizilenlere-o kanatlarını açıp toplayarak uçanlara,
O haykırarak sevk edenlere/o göğüs gererek durduranlara,
O Zikir okuyanlara,
Ki sizin ilahınız hiç kuşkusuz bir ve tektir.
Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir O; doğuların da Rabbidir O.
Biz o yakın göğü bir süsle, yıldızlarla süsleyip donattık.
Ve her türlü inatçı-âsi şeytandan koruduk.
Onlar ne kadar çırpınsalar da o yüce konseyi dinleyemezler. Ve her taraftan atışa tutulurlar;
Kovulurlar. Ve onlar için, yakalarını bırakmayan bir azap vardır.
Yüce konseyden bir söz çalıp çarpan olabilirse de onun peşine hemen delici, alevli bir yıldız takılır.
Şimdi sor onlara: Yaratış ve yaratılış bakımından onlar mı daha güçlüdür, yoksa bizim yarattığımız şuurlular mı? Gerçek şu ki, biz onları bir cıvık çamurdan yarattık.
Ama sen şaşırdın, onlarsa alay ediyorlar.
Düşünüp taşınmaya çağrıldıklarında düşünmüyorlar.
Bir ayetle yüzyüze geldiklerinde, dudak büküp eğleniyorlar.
Şöyle dediler: "Bu, apaçık bir büyüden başka şey değildir."
"Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı? Biz gerçekten diriltilecek miyiz?"
"Önceki atalarımız da mı?"
De ki: "Evet! Ve, siz de! Aşağılanmış, ezilmiş olarak."
Müthiş bir komut sesidir O. Onlar öylece bakakalacaklar.
Şöyle derler: "Vay başımıza! Din günüdür bu!"
O yalanlayıp durduğunuz ayrım günüdür bu.
Toplayın o zulmedenleri; eşlerini de. O tapınıp durmuş olduklarını da toplayın:
Allah´tan başka tapınmış olduklarını. Sürün onları cehennemin yoluna.
Durdurun onları, çünkü hepsi sorguya çekilecekler.
Neniz var da birbirinize yardım etmiyorsunuz?
Edemezler! Bugün hepsi teslim bayrağını çekmiş durumdadır.
Birbirlerine dönerek bir şeyler sorup duruyorlar.
Dediler: "Siz bize sağ taraftan geliyordunuz."
Ötekiler dediler: "Hayır, siz zaten inanmıyordunuz?"
"Bizim size karşı bir sultamız yoktu. İşin esası şu ki siz azmış bir topluluktunuz."
"Rabbimizin sözü üzerimize hak oldu. Tadacağımızı elbette tadacağız."
"Sizi saptırıp azdırmıştık. Çünkü biz de sapıp azmış kişilerdik."
Onlar o gün azap içinde ortaklık kurmuşlardır.
İşte böyle yaparız biz suçlulara/günahkârlara.
Onlar, kendilerine, "Allah´tan başka ilah yoktur" dendiğinde, kibirleniyorlardı.
Ve şöyle diyorlardı: "Mecnun bir şair yüzünden ilahlarımızı mı terk edeceğiz?"
Hayır, öyle değil! O, hakkı getirmişti. Diğer peygamberleri de tasdik etmişti.
Yemin olsun, siz o acıklı azabı mutlaka tadacaksınız!
Ve yalnız, yapıp ettiklerinizin karşılığıyla cezalandırılacaksınız.
Allah´ın içtenliğe erdirilmiş temiz kulları başkadır.
Onlar için belirlenmiş bir rızık vardır.
Çeşit çeşit meyveler vardır. İkramla karşılanan kişilerdir onlar.
O da onların ilahlarının yanına sokulup dedi: "Bir şey yemez misiniz?"
"Neniz var ki, konuşmuyorsunuz!"
İyice yanlarına sokulup sağ eliyle bir darbe indirdi.
Bir süre sonra, halkı koşarak İbrahim´e geldi.
İbrahim dedi: "Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?"
"Oysaki sizi de yaptığınız şeyleri de Allah yaratmıştır."
Dediler: "Şunun için bir bina yapın da bunu ateşin ortasına fırlatın!"
Ona tuzak kurmak istediler ama, biz onları sefiller, reziller haline getirdik.
İbrahim dedi: "Kuşkunuz olmasın ki ben Rabbime gideceğim, O bana kılavuzluk edecek."
"Rabbim, bana iyilik/barış sevenlerden birini lütfet!"
Bunun üzerine biz, İbrahim´e yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik.
Çocuk onunla birlikte koşacak yaşa gelince, İbrahim dedi: "Yavrucuğum, uykuda/düşte görüyorum ki ben seni boğazlıyorum. Bak bakalım sen ne görürsün/sen ne dersin?" "Babacığım, dedi, emrolduğun şeyi yap! Allah dilerse beni sabredenlerden bulacaksın."
Böylece ikisi de teslim olup İbrahim onu şakağı üzerine yatırınca,
Biz şöyle seslendik: "Ey İbrahim!"
"Sen rüyayı gerçekleştirdin. İşte biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz."
"Bu, hiç kuşkusuz apaçık imtihanın ta kendisiydi."
Ve ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik.
Sonra gelenler içinde onu hatırlatan bir şey bıraktık.
Selam olsun İbrahim´e!
Böyle ödüllendiririz biz, güzellik sergileyenleri!
O da bizim inanan kullarımızdandı.
Biz ona, hayrı ve barışı sevenlerden bir peygamber olan İshak´ı müjdeledik.
Ona da İshak´a da bereketler lütfettik. Onların zürriyetlerinden iyi düşünüp iyi davranan da var, öz benliğine açıkça zulmeden de var.
Yemin olsun, biz Mûsa ve Hârun´a da lütufta bulunduk.
Onları ve toplumlarını büyük sıkıntıdan kurtardık.
Onlara yardım ettik de galip gelenler kendileri oldular.
Onlara, açık-seçik bilgi sunan Kitap´ı verdik.
Her ikisini dosdoğru yola kılavuzladık.
Sonradan gelenler içinde, her ikisini hatırlatan bir şey bıraktık.
Selam olsun Mûsa´ya ve Hârun´a!
Güzel düşünüp güzel davrananları biz böyle ödüllendiririz!
O ikisi de bizim inanan kullarımızdandı.
İlyas da elbette ki peygamberlerdendi.
O da toplumuna şöyle demişti: "Hâlâ korkup sakınmıyor musunuz?"
"Bal´e yalvarıp yakarıyor, yaratıcıların en güzelini bırakıyor musunuz?"
"Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbi olan Allah´ı terk mi ediyorsunuz?"
Sonunda onu yalanladılar. Bu yüzden onlar mutlaka huzura getirileceklerdir.
Allah´ın samimi, seçkin kulları müstesna.
Sonrakiler içinde İlyas´ı hatırlatacak bir şey de bıraktık.
Selam olsun İlyas´a!
Güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz biz.
Bizim inanan kullarımızdandı o.
Hiç kuşkusuz, Lût da peygamberlerdendi.
Onu ve ailesini toptan kurtarmıştık biz.
Ancak terk edilenler içinde kalan kocakarı hariç.
Sonra ötekileri yerle bir ettik.
Kuşkusuz ki, siz onların yanından sabahları geçiyorsunuz.
Geceleyin de. Hâlâ aklınızı işletmeyecek misiniz?
Yûnus da gönderilen elçilerdendi.
Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.
Sonra kura çekti de kaybedenlerden oldu.
Derken, kendisini balık yutmuştu. O kendi kendini kınayıp duruyordu.
Eğer tespih edenlerden olmasaydı.
İnsanların diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalacaktı.
Bir süre sonra onu, çıplak araziye attık. Hastalanmıştı.
Üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik.
Onu yüzbin kişiye yahut daha fazla olanlara elçi olarak gönderdik.
Onlar inandılar. Biz de onları bir vakte kadar nimetlendirdik.
Şimdi sor şunlara: "Kızlar Rabbinin de oğlanlar onların mı?"
Yoksa biz, melekleri, bunların tanıklık ettikleri bir sırada, dişiler olarak mı yarattık?
Dikkat edin, onlar, iftiralarının bir eseri olarak mutlaka şöyle diyecekler:
"Allah doğurdu!" Vallahi onlar yalancıdırlar.
Allah, kızları oğlanlara tercih mi etmiş?
Ne oluyor size, o nasıl hüküm veriyorsunuz?
Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?
Yoksa apaçık bir kanıtınız mı var?
Eğer doğru sözlülerseniz, hadi getirin kitabınızı!
Allah´la cinler arasında bir nesep oluşturdular. Yemin olsun, cinler de bilmiştir kendilerinin Allah huzuruna mutlaka getirileceklerini/cinler de bilmiştir, bunların Allah´ın huzuruna mutlaka çıkarılacaklarını.
Allah arınmıştır bunların nitelemelerinden.
Allah´ın samimi, seçkin kulları, bunların yaptıklarından uzaktır.
Siz ve kulluk ettiğiniz şeyler,
O´na karşı kimseyi fitneye düşüremezsiniz.
Cehenneme salınacak olan müstesna.
Bizim, istisnasız herbirimizin bilinen bir makamı vardır.
O saf saf dizilenler elbette biziz.
O durmadan tespih edenler elbette biziz.
O inkârcılar şunu da söylüyorlardı:
"Eğer katımızda öncekilere verilenlerden bir öğüt/bir düşündürücü olsaydı,
Elbette biz de Allah´ın samimi kullarından olurduk."
Fakat ardından onu inkâr ettiler. Yakında bilecekler.
Yemin olsun, elçi olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz hükümleşmişti:
Onlar, yardım görenlerin ta kendileri olacaklar.
Ordularımız, galip gelenlerin ta kendileri olacaklar.
Bir vakte kadar onlardan yüz çevir!
Gözün, üstlerinde olsun; yakında görecekler.
Azabımız gelsin diye acele mi ediyorlar?
Azap, yurtlarına indiğinde, uyarılanların sabahı ne kötü olacaktır!
Yüz çevir onlardan belli bir vakte kadar!
Ve gör neler olacak. Onlar da görecekler.
Senin Rabbinin, o ululuk ve kudretin Rabbinin şanı yücedir onların verdiği sıfatlardan...