Bunda bir delil var elbette ve çoğu inanmaz gene de.
Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahîmdir.
An o zamanı ki hani Rabbin, Mûsâ´ya, git zâlimler topluluğuna diye nidâ etmişti,
Firavun´un kavmine, hâlâ mı çekinmeyecekler?
Mûsâ, Rabbim demişti, gerçekten de beni yalanlarlar diye korkuyorum.
Gönlüm daralır, dilim açılmaz, sen Hârûn´u gönder.
Ve bir de onlara karşı suçum var, korkarım, öldürürler beni.
Rab, hayır dedi, ikiniz de, delillerimizle gidin, şüphe yok ki biz, sizinleyiz, her şeyi duyarız.
Firavun´un tapısına geldiler de biz dediler, şüphe yok ki âlemlerin Rabbinin peygamberleriyiz.
İsrâiloğullarını bizimle gönder.
Firavun, sen dedi, çocukken içimizde büyüyüp yetişmedin mi ve ömrünün nice yılını aramızda geçirmedin mi?
Ve o yaptığın işi de yaptın ve sen, nankörlerdensin.
Mûsâ, o işi yaptım ama dedi, o vakit cahillerdendim.
Korktuğumdan da hemen kaçtım sizden, derken Rabbim bana peygamberlik verdi ve beni, peygamberler zümresine aldı.
Verdiğin nîmeti başıma kakıyorsun ama bu da, İsrâiloğullarını kendine kul edindiğinden meydana gelen bir şeydi.
Firavun, âlemlerin Rabbi ne der ki dedi.
Mûsâ, göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin Rabbi, dedi, iyice bilip anlıyorsanız.
Firavun, etrafındakilere, işitiyor musunuz? dedi.
Mûsâ, sizin de Rabbinizdir dedi, sizden önce gelip geçen atalarınızın da Rabbi.
Firavun, gerçekten de dedi, size gönderilen peygamberiniz, mutlaka deli.
Mûsâ, doğunun da Rabbidir dedi, batının da ve ikisi arasında bulunanların da düşünüp akıl ediyorsanız.
Firavun, eğer dedi, benden başka bir mâbut kabûl edersen seni mutlaka zindana atılmışlara katarım, hapsederim.
Mûsâ, ya sana dedi, apaçık bir delil gösterirsem,
Firavun, doğru söyleyenlerdense hadi dedi, göster onu.
Mûsâ, sopasını attı, sopa hemen apaçık görünen koca bir ejderhâ oldu.
Elini koynundan çıkardı, derhal bakanlara parıl parıl parlayan bembeyaz bir el göründü.
Firavun, yanındaki ileri gelenlere, gerçekten de dedi, bu, pek bilgili bir büyücü.
Sizi, büyüsüyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor, ne buyurursunuz şimdi?
Ona ve kardeşine bir zaman mühlet ver dediler ve şehirlere, büyücüleri toplayıp getirecek adamlar yolla da.
Adamakıllı bilgili bütün büyücüleri tapına getirsinler.
Muayyen bir günün muayyen bir zamânında büyücüler toplandı.
Halka da denildi ki siz de toplanıyor musunuz?
Umarız ki üst gelirlerse biz de büyücülere uyarız.
Derken büyücüler gelince Firavun´a üst gelirsek dediler, bize bir mükâfat var mı?
Firavun, evet dedi, siz o zaman yakınlarımdan olursunuz.
Mûsâ, onlara, atacağınız şeyleri atın dedi.
İplerini sopalarını attılar ve Firavun´un yüceliği hakkı için dediler, biz elbette üst olacağız.
Derken Mûsâ da sopasını attı, sopa, hemen onların düzüp meydana getirdiği şeyleri yutmaya başladı.
Büyücüler, derhal secdeye kapandılar.
Alemlerin Rabbine inandık dediler.
Mûsâ ve Hârûn´un Rabbine.
Firavun, size izin vermeden inandınız ha dedi, şüphe yok ki o, sizin büyüğünüz, büyüyü o öğretti size; şimdi anlarsınız siz, mutlaka ellerinizi, ayaklarınızı çaprazvari kestireceğim ve hepinizi de astıracağım.
Zararı yok dediler, şüphe yok ki biz, dönüp Rabbimize varacağız.
İlk inananlardan olduğumuz için umarız ki Rabbimiz hatâlarımızı yarlıgar.
Ve Mûsâ´ya, kullarımı geceleyin yola çıkar, şüphe yok ki ardınızdan gelecekler diye vahyettik.
Firavun, şehirlere asker toplayan adamlar yolladı.
Bunlar, hiç şüphe yok azlık bir topluluk.
Ve hiç şüphe yok ki gene de bizi kızdırmadalar.
Bizse onların şerrine karşı uyanık ve kuvvetli bir topluluğuz diye haberler gönderdi.
Derken onları bahçelerden, kaynaklardan sürüp çıkardık.
Ve defînelerden ve güzelim yerlerden ettik.
Böyle işte ve oralara İsrâiloğullarını mîrasçı kıldık.
Firavun´a uyanlar, gün doğunca İsrâiloğullarının artlarına düştüler.
İki topluluk da birbirini görünce Mûsâ´nın arkadaşları dediler ki: Mutlaka bize yetişecekler.
Mûsâ, hayır dedi, şüphe yok ki Rabbim bana yol gösterecek.
Derken Mûsâ´ya, sopanı denize vur diye vahyettik. Vurunca deniz hemen yarıldı ve her parçası, koca bir dağa döndü.
Öbürlerini buraya yaklaştırdık.
Mûsâ´yı ve onunla berâber bulunanların hepsini kurtardık.
Sonra öbürlerini sulara garkettik.
Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.
Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahîmdir.
Onlara oku İbrâhim´e âit haberi.
Hani atasına ve kavmine, neye tapıyorsunuz demişti.
Putlara tapıyoruz dediler ve onlara kulluk edip durmadayız.
Çağırdığınız vakit dedi, duyuyorlar mı?
Yahut size bir faydaları var mı, bir zarar veriyorlar mı?
Hayır dediler, atalarımızı böyle bulduk, böyle yapıyordu onlar.
Şimdi gördünüz mü dedi, neye kulluk ediyorsunuz.
Siz ve çok daha önce gelip geçen atalarınız.
Hiç şüphe yok ki artık, âlemlerin Rabbinden başka onlar, bana düşman.
Âlemlerin Rabbi, öyle bir mâbuttur ki beni yaratmıştır ve odur doğru yolu gösteren bana.
Ve öyle bir mâbuttur ki beni doyurur ve suya kandırır.
Ve hastalandığım zaman o şifâ verir bana.
Ve öyle bir mâbuttur ki beni öldürür, sonra da diriltir.
Ve öyle bir mâbuttur ki kıyâmet gününde umarım, hatâmı da yarlıgar.
Rabbim, bana peygamberlik ver ve beni temiz kişilere kat.
Sonra gelenler arasında da güzel bir adsan ver bana, doğrulukla andır beni.
Beni Naîm cennetinin mîrasçılarından et.
Atamı da yarlıga, şüphe yok o, sapıklardan.
Utandırma beni insanların dirilecekleri günde.
O günde ki ne mal fayda verir o gün, ne evlât.
Ancak Allah´a, şirkten ve şüpheden arınmış bir gönülle gelen faydalanır.
Ve cennet, o gün, çekinenlere yaklaştırılmıştır.
Ve cehennem, azgınlara gösterilmiş, meydana çıkarılmıştır.
Ve onlara, nerede kulluk ettikleriniz denilmiştir,
Allah´ı bırakıp da tapıyordunuz onlara, size yardım ediyorlar mı, yoksa kendilerine bir yardımda bulunuyorlar mı?
Hepsi de, birbiri üstüne, baş aşağı cehenneme atılmışlardır tapanlar da, tapılanlar da.
Ve İblîs´in bütün ordusu da.
Orada birbirleriyle çekişerek derler ki.
Allah hakkı için gerçekten de biz, apaçık bir sapıklık içindeydik.
Sizi, âlemlerin Rabbiyle bir tuttuğumuz zaman.
Bizi, ancak o mücrimler saptırdı.
Artık ne şefâatçilerden bir şefâatçi var bize.
Ne bir can dostu.
Ne olurdu bir kere daha dünyâya dönebilseydik de inananlardan olsaydık.
Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.
Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahîmdir.
Nûh kavmi de peygamberleri yalanladı.
Hani, kardeşleri Nûh, onlara demişti ki: Hâlâ mı çekinmezsiniz?
Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim.
Artık Allah´tan çekinin ve itâat edin bana.
Ve ben, tebliğime karşılık bir mükâfât istemem sizden, benim mükâfâtım, ancak âlemlerin Rabbine âit.
Artık Allah´tan çekinin ve itâat edin bana.
Dediler ki: Sana, aşağılık kişiler uymuş, biz de mi inanalım sana?
Nûh, benim onların yaptıklarına dâir bir bilgim yok dedi.
Onların hesâbı ancak Rabbime âittir eğer anlarsanız.
Ve ben, inananları kovamam.
Ben ancak, apaçık bir korkutucuyum.
Ey Nûh dediler, bu işten vazgeçmezsen seni mutlaka taşlarız.
Rabbim dedi, gerçekten de kavmim, yalanladı beni.
Sen, onlarla benim aramda hükmet ve beni de kurtar, inananlardan benimle berâber bulunanları da.
Derken onu da o dopdolu gemiyle kurtardık, onunla berâber bulunanları da.
Sonra da onlardan başka geri kalanları sulara garkettik.
Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.
Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahîmdir.
Âd kavmi de peygamberleri yalanladı.
Hani , kardeşleri Hûd, onlara demişti ki: Hâlâ mı çekinmezsiniz?
Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim.
Artık Allah´tan çekinin ve itâat edin bana.
Ve ben, tebliğime karşılık bir mükâfât istemem sizden, benim mükâfâtım, ancak âlemlerin Rabbine âit.
Siz, her yüksek tepede, ihtiyâcınız olmayan bir yapı kurarak eğlenip durur musunuz?
Sağlam yapılar, kaleler yaparsınız da ebedî kalacağını mı umarsınız?
Tutup yakaladığınızı cebbarcasına mı yakalarsınız?
Artık Allah´tan çekinin ve itâat edin bana.
Çekinin o mâbuttan ki bildiğiniz nîmetleri vererek yardım etti size.
Yardım etti size hayvanlar ve evlât vererek.
Ve bahçeler ve kaynaklar ihsân ederek.
Şüphe yok ki ben, o pek büyük günün azâbı size gelip çatacak, ondan korkuyorum.
Bizce bir dediler, istersen öğüt ver bize, istersen öğüt verenlerden olma.
Bu, önce gelip geçenlerin uydurmalarından başka bir şey değil.
Ve biz, azâba uğratılmayacağız.
Derken onu yalanladılar, biz de onları helâk ettik. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.
Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahîmdir.
Semûd kavmi de peygamberleri yalanladı.
Hani, kardeşleri Sâlih, onlara demişti ki: Hâlâ mı çekinmezsiniz?
Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim.
Artık Allah´tan çekinin ve itâat edin bana.
Ve ben, teblîğime karşılık bir mükâfât istemem sizden, benim mükâfâtım, ancak âlemlerin Rabbine âit.
Burada emin bir halde bırakılacak mısınız?
Bağlarda, kaynaklarda.
Ekinler içinde, tomurcukları nazik, yumuşak hurmalıklar yanında.
Ve büyük bir akılla, ustalıkla dağlarda evler yontmadasınız.
Artık Allah´tan çekinin ve itâat edin bana.
Aşırı gidenlerin emrine uymayın,
o aşırı gidenler ki yeryüzünde bozgunculuk ederler de ıslâh etmezler.
Sen dediler, ancak büyülenmiş kişilerdensin.
Bizim gibi bir insandan başka bir şey de değilsin sen. Doğru söyleyenlerdensen bir delil göster bize.
Bu dedi, dişi bir deve; su içme hakkı, bir gün onun, malûm bir gün de su içme hakkı sizin.
Ve ona kötülükle dokunmayın, sonra pek büyük bir günün azâbı, helâk eder sizi.
Ayaklarını kesip öldürdüler onu da nâdim oldular.
Azap, onları helâk ediverdi. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.
Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahîmdir.
Lût kavmi de peygamberleri yalanladı.
Hani, kardeşleri Lût, onlara demişti ki: Hâlâ mı çekinmezsiniz?
Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim.
Artık Allah’tan çekinin ve itâat edin bana.
Ve ben, tebliğime karşılık bir mükâfât istemem sizden, benim mükâfâtım, ancak âlemlerin Rabbine âit.
Siz, insanlardan erkeklere yaklaşıyor da.
Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor musunuz? Hayır, siz, haddi aşmış bir topluluksunuz.
Ey Lût dediler, bu işten vazgeçmezsen seni mutlaka şehrimizden çıkarırız.
Şüphe yok ki dedi, ben, sizin yaptığınızdan nefret etmedeyim, onu kınamadayım.
Rabbim, beni de onların yaptıkları işin azâbından kurtar, âilemi de.
Derken onu da kurtardık, bütün âilesini de.
Ancak bir kocakarı, geri kalanların içindeydi.
Sonra berikileri mahvettik.
Üstlerine öylesine bir yağmur yağdırdık ki, ne de kötüdür korkutulanlara yağdırılan yağmur.
Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.
Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahîmdir.
Ashâb-ı Eyke de peygamberleri yalanladı.
Hani Şuayb, onlara demişti ki: Hâlâ mı çekinmezsiniz?
Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim.
Artık Allah´tan çekinin ve itâat edin bana.
Ve ben, tebliğime karşılık bir mükâfât istemem sizden, benim mükâfâtım, ancak âlemlerin Rabbine âit.
Ölçeği tam ölçün, eksik ölçenlerden olmayın.
Doğru terâziyle tartın.
İnsanların haklarından hiçbir şeyi eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncu olmayın.
Çekinin o mâbuttan ki sizi de yaratmıştır, önceki ümmetleri de.
Sen dediler, ancak büyülenmiş kişilerdensin.
Ve bizim gibi insandan başka bir şey de değilsin sen ve biz seni mutlaka yalancılardan sanmadayız.
Gökyüzünden parçalar düşür üstümüze eğer doğru söyleyenlerdensen.
Rabbim dedi, yaptığınız şeyi daha iyi bilir.
Derken onu yalanladılar da karanlık günün azâbı helâk etti onları; şüphe yok ki bu, o günün pek büyük bir azâbıydı.
Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.
Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahîmdir.
Ve hiç şüphe yok ki Kur’ân, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
Rûh-ül-Emîn indirmiştir onu.
Senin gönlüne, korkutanlardan olasın diye.
Apaçık Arapçayla.
Ve şüphe yok ki o hükümler, elbette önceki kitaplarda da var.
Onu, İsrâiloğullarının bilginlerinin bilmesi de bir delil değil miydi onlara?
Kur´ân´ı Arap olmayanlardan, Arapça bilmeyenlerden birisine indirseydik de.
Onlara okusaydı gene inanmazlardı.
Biz, böylece Kur´ân´ı, mücrimlerin gönüllerine kadar işlettik.
Fakat elemli azâbı görmedikçe inanmazlar ona.
Ansızın gelip çatar onlara ve onlar anlamazlar bile.
Derler ki: Bize mühlet verilir mi acaba?
Hâlâ azâbımızın çabucak gelmesini mi isterler?
Diyelim ki yıllarca onları yaşattık, geçindirdik de.
Sonra onlara vaadedilen azap geldi.
O yaşayıp geçinmeleri, onları herhangi bir sûretle kurtarabilir mi ki?
Ve hiçbir şehri helâk etmedik ki oraya, korkutucu peygamberler göndermeyelim de.
Öğüt vermesinler ve biz zulmetmeyiz hiç.
Ve onu Şeytanlar indirmedi.
Ve bu, onlara yakışmadığı gibi buna güçleri de yetmez.
Şüphe yok ki onlar, vahyi duymaktan uzaklaştırılmışlardır.
Sakın Allah´la berâber bir başka mâbûdu çağırma, yoksa azâba uğratılanlardan olursun.
Ve en yakın hısımlarını korkut.
İnananlardan sana uyanlara karşı kanadını indir, mütevâzi ol.
Sana isyân ederlerse de de ki: Şüphe yok ki ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım.
Ve dayan üstün ve rahîm mâbûda.
Öylesine mâbut ki namaza kalktığın zaman da seni görür.
Ve secde edenler arasında secde edişini de görür.
Şüphe yok ki o, her şeyi duyar, bilir.
Haber vereyim mi size, kime iner Şeytanlar?
Onlar, bütün yalancı ve suçlulara inerler.
Ve onlar da Şeytanlara kulak verirler ve Şeytanların çoğuysa yalancıdır.
Ve şâirlere de akılsızlar ve ziyankârlar uyar.
Görmez misin ki hiç şüphe yok, onlar, her vâdide sersemce dolaşıp dururlar.
Ve hiç şüphe yok ki onlar, yapmadıkları şeyleri söylerler.
Ancak inananlar ve iyi işlerde bulunanlar ve Allah´ı çok ananlar ve zulme uğradıktan sonra yardıma mazhar olanlar müstesnâ. Ve zulmedenler, yakında bileceklerdir halleri neye varacak ve nereye varıp gidecekler.
(Resûlüm!) Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın!
Biz dilesek, onların üzerine gökten bir mucize indiririz de, ona boyunları eğilip kalır.
Kendilerine, o çok esirgeyici Allah´tan hiçbir yeni öğüt gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.
Üstelik (ona) "yalandır" derler; fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri yakında onlara gelecektir.
Yeryüzüne bir bakmazlar mı! Orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik.
Şüphesiz bunlarda (Allah´ın kudretine) bir nişâne vardır; ama çoğu iman etmezler.
Şüphe yok ki Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
(10-11) Hani Rabbin Musa´ya: O zalimler güruhuna, Firavun´un kavmine git. Hâla (başlarına gelecekten) sakınmayacaklar mı onlar? diye seslenmişti.
(10-11) Hani Rabbin Musa´ya: O zalimler güruhuna, Firavun´un kavmine git. Hâla (başlarına gelecekten) sakınmayacaklar mı onlar? diye seslenmişti.
Musa şöyle dedi: Rabbim! Doğrusu, beni yalancılıkla suçlamalarından korkuyorum.
(Bu durumda) içim daralır, dilim dönmez; onun için Harun´a da elçilik ver.
Onların bana isnad ettikleri bir suç da var. Bundan ötürü beni öldürmelerinden korkuyorum.
Allah buyurdu: Hayır (seni asla öldüremezler)! İkiniz mucizelerimizle gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.
Haydi Firavun´a gidip deyin ki: Gerçekten biz, âlemlerin Rabbi´nin elçisiyiz;
İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.
(Kendisine Allah´ın emri tebliğ edilince Firavun) dedi ki: Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi?
Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!
Musa: Ben, dedi, o işi o anda sonunun ne olacağını bilmeyerek yaptım.
Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.
O nimet diye başıma kaktığın ise, (aslında) İsrailoğullarını kendine kul köle etmendir.
Firavun şöyle dedi: Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir?
Musa cevap verdi: Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız, (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir.
(Firavun) etrafında bulunanlara: İşitiyor musunuz? dedi.
Musa dedi ki: O, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbidir.
Firavun: Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir, dedi.
Musa devamla şunu söyledi: Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir.
Firavun: Benden başkasını tanrı edinirsen, andolsun ki seni zindanlıklardan ederim! dedi.
Musa: Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı? dedi.
Firavun: Doğru söyleyenlerden isen, haydi getir onu! diye karşılık verdi.
Bunun üzerine Musa asâsını atıverdi; bir de ne görsünler, asâ apaçık koca bir yılan (oluvermiş)!
Elini de (koynundan) çıkardı; o da seyredenlere bembeyaz görünen (nur saçan bir şey oluvermiş)!
Firavun, çevresindeki ileri gelenlere: Bu, dedi, doğrusu çok bilgili bir sihirbaz!
Sizi sihiriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?
Dediler ki: Onu ve kardeşini eğle ve şehirlere toplayıcı görevliler gönder;
Ne kadar bilgisi derin sihirbaz varsa sana getirsinler.
Böylece sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde biraraya getirildi.
Halka: Siz de toplanıyor musunuz (haydi hemen toplanın), denildi.
(Firavun´un adamları:) Eğer üstün gelirlerse, herhalde sihirbazlara uyarız, dediler.
Sihirbazlar geldiklerinde Firavun´a: Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır değil mi? dediler.
Firavun cevap verdi: Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden de olacaksınız.
Musa onlara: Ne atacaksanız atın! dedi.
Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve: Firavun´un kudreti hakkı için elbette bizler galip geleceğiz, dediler.
Sonra Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuveriyor!
Firavun, (kızgınlık içinde) dedi ki: Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha! Demek ki size sihiri öğreten büyüğünüzmüş o! Ama şimdi (size yapacağımı görecek ve) bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım!
Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz.
Biz, ilk iman edenler olduğumuz için Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız.
Musa´ya: Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü takip edileceksiniz, diye vahyettik.
Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:
Esasen bunlar, sayıları az, bölük pörçük bir cemaattır.
(Böyle iken) kesinkes bizi öfkelendirmişlerdir.
Biz ise, elbette uyanık (ve yekvücut) bir cemaatız. (diyor ve dedirtiyordu).
Ama (sonunda) biz onları (Firavun ve kavmini), bahçelerden, pınarlardan, çıkardık.
Hazinelerden ve değerli bir yerlerden.
Böylece, bunlara İsrailoğullarını mirasçı yaptık.
Derken (Firavun ve adamları) gün doğumunda onların ardına düştüler.
İki topluluk birbirini görünce, Musa´nın adamları: İşte yakalandık! dediler.
Musa: Asla! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir.
Bunun üzerine Musa´ya: Asân ile denize vur! diye vahyettik. (Vurunca deniz) derhal yarıldı (on iki yol açıldı), her bölük koca bir dağ gibi oldu.
Ötekilerini de oraya yaklaştırdık.
Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.
Sonra ötekilerini suda boğduk.
Şüphesiz bunda bir ibret vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
(Resûlüm!) Onlara İbrahim´in haberini de naklet.
Hani o, babasına ve kavmine: Neye tapıyorsunuz? demişti.
Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz diye cevap verdiler.
İbrahim: Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?
Yahut size fayda ya da zarar verebiliyorlar mı?
Şöyle cevap verdiler: Hayır, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.
İbrahim dedi ki: İyi ama, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?
´´İster siz, ister eski atalarınız´´
İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur);
Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O´dur.
Beni yediren, içiren O´dur.
Hastalandığım zaman bana şifa veren O´dur.
Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O´dur.
Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O´dur.
Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.
Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle!
Beni, Naîm cennetinin vârislerinden kıl.
Babamı da bağışla (ona tevbe ve iman nasip et). Çünkü o sapıklardandır.
(İnsanların) dirilecekleri gün, beni mahcup etme.
O gün, ne mal fayda verir ne de evlât.
Ancak Allah´a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).
Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyenler(in sözüyle hareket etmeyin).
Dediler ki: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!
Sen de ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir.
Salih: İşte (mucize) bu dişi devedir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, dedi.
Ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi muazzam bir günün azabı yakalayıverir.
Buna rağmen onlar deveyi kestiler; ama pişman da oldular.
Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Lût kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladı.
Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: (Allah´a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
Artık Allah´a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.
Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir kavimsiniz!
Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir kavimsiniz!
Onlar şöyle dediler: Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, sürgün edilmişlerden olacaksın!
Lût: Doğrusu, dedi, ben sizin bu işinizden tiksinmekteyim!
Rabbim! Beni ve ailemi, onların yapageldiklerinden (vebalinden) kurtar.
Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.
Ancak bir kocakarı müstesna. O, geride kalanlardan (oldu).
Sonra diğerlerini helâk ettik.
Üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki... Uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) yağmuru ne de kötü!
Elbet bunda büyük bir ibret vardır; fakat çokları iman etmezler.
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladı.
Şuayb onlara şöyle demişti: (Allah´a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
Artık Allah´a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.
İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
Sizi ve önceki nesilleri yaratan (Allah)tan korkun.
Onlar şöyle dediler: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!
Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bilki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.
Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten azap yağdır.
Şuayb: Rabbim yaptıklarınızı en iyi bilendir, dedi.
Velhasıl onu yalancı saydılar da, kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir günün azabı idi!
Doğrusu bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Muhakkak ki o (Kur´an) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
(Resûlüm!) Onu Rûhu´l-emîn (Cebrail) indirdi.
Senin kalbine; uyarıcılardan olman için,
Apaçık Arapça bir dille.
O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır.
Benî İsrail bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir delil değil midir?
Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de,
Bunu onlara o okusaydı, yine ona iman etmezlerdi.
Onu günahkârların kalplerine böyle soktuk.
Onun için, acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.
İşte bu (azap) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir.
O zaman: Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba? diyeceklerdir.
(Durmadan mucize talebiyle) onlar bizim azabımızı mı çarçabuk istiyorlardı?
Ne dersin! Eğer biz onları yıllarca yaşatsak.
Sonra tehdit edilmekte oldukları (azap) başlarına gelse!
Faydalandırıldıkları nimetler onlara hiç yarar sağlamayacaktır.
Bununla birlikte hangi memleketi, helak ettikse muhakkak onu uyarıcı (peygamberleri) olmuştur.
(Onlar) ihtar edilmiştir ve biz zulmetmiş değilizdir.
O´nu (Kur´an´ı) şeytanlar indirmedi.
Bu onlara düşmez; zaten güçleri de yetmez.
Şüphesiz onlar, vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.
O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, sonra azap edilenlerden olursun!
(Önce) en yakın akrabanı uyar.
Sana uyan müminlere (merhamet) kanadını indir.
Şayet sana karşı gelirlerse de ki: Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak ki uzağım.
Sen O mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.
O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.
Secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor).
Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O´dur.
Şeytanların ise kime ineceğini size haber vereyim mi?
Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler.
Bunlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar.
Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyarlar.
Baksana onlar her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar.
Ve onlar yapamayacakları şeyleri söylerler.
Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah´ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.
"Gecikmeksizin Firavun´a giderek deyin ki: Gerçekten biz, alemlerin Rabbinin elçisiyiz,"
"İsrailoğulları´nı bizimle birlikte göndermen için (sana geldik)."
(Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: "Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?"
"Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin."
(Musa) Dedi ki: "Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım."
"Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen (elçilerden) kıldı."
"Bana karşı lütuf-dediğin nimet de, İsrailoğulları´nı köle kılmandan dolayıdır."
Firavun dedi ki: "Alemlerin Rabbi nedir?"
Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan herşeyin Rabbidir. Eğer ´kesin bilgiyle inanıyorsanız´ (böyledir)."
Çevresindekilere dedi ki: "İşitiyor musunuz?"
(Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir."
(Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir."
"Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan herşeyin de Rabbidir" dedi (Musa).
(Firavun) dedi ki: "Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım."
(Musa) Dedi ki: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?"
(Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru sözlü isen, onu getir."
Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi.
Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için ´parlayıp aydınlanıvermiş´.
(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: "Bu” dedi, "Doğrusu bilgin bir büyücüdür."
"Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?"
Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder,"
"Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler."
Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde biraraya getirildi.
Ve insanlara da: "Siz de toplanıyor musunuz? dendi."
"Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız."
Büyücüler geldiklerinde, Firavun´a: "Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?" dediler.
"Evet" dedi. "Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız."
Musa onlara dedi ki: "Atacağınızı atın."
Onlar da, iplerini ve asalarını atıverdiler ve: "Firavun´un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler.
Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.
Anında büyücüler secdeye kapandılar.
(Ve:) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.
"Musa´nın ve Harun´un Rabbine."
(Firavun) Dedi ki: "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım."
"Hiç zararı yok" dediler. "Çünkü biz gerçekten Rabbimiz´e dönücüleriz."
"Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz´in bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz."
Musa´ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik.
Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
"Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;"
"Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler."
´Biz ise uyanık bir toplumuz" (dedi).
Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;
Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.
İşte böyle; bunlara İsrailoğulları´nı mirasçı kıldık.
Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.
İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa´nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler.
(Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir."
Bunun üzerine Musa´ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
Ötekileri de buraya yaklaştırdık.
Musa´yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
Sonra ötekileri suda boğduk.
Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
Onlara İbrahim´in haberini de aktar-oku:
Hani, babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz?" demişti.
Demişlerdi ki: "Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz."
Dedi ki: "Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?"
"Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu?"
"Hayır" dediler. "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk."
"Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor ve dirlik-düzenlik kurmuyorlar (ıslah etmiyorlar)."
Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin."
"Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin; eğer doğru sözlü isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir-görelim."
Dedi ki: "İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir."
"Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar.
"Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak pişman oldular."
Böylece azap onları yakaladı. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
Lut (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı.
Hani onlara kardeşleri Lut: "Sakınmaz mısınız?" demişti.
"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."
"Artık Allah´tan korkup-sakının ve bana itaat edin."
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir."
"Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz?
"Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz."
Dediler ki: "Ey Lut, eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın."
Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım."
"Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar."
Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.
Yalnızca geri kalanlar içinde bir kocakarı hariç.
Sonra geride kalanları yerle bir ettik.
Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kötü.
Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir.
Eyke halkı da, gönderilen (peygamber)leri yalanladı.
Hani onlara Şuayb: "Sakınmaz mısınız?" demişti.
"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."
"Artık Allah´tan korkup-sakının ve bana itaat edin."
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir."
"Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden olmayın."
"Dosdoğru olan terazi ile tartın."
"İnsanların eşyasını değerden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın."
"Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan sakının”.
Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin”.
"Sen, yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanıyoruz."
"Eğer doğru sözlü isen, bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver."
Dedi ki: "Rabbim, yaptıklarınızı daha iyi bilir.
Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik-gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı.
Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
Gerçekten o (Kur´an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir.
Onu Ruhu´l-emin indirdi.
Uyarıcılardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir).
Apaçık Arapça bir dille.
Ve hiç şüphesiz, o (Kur´an), geçmişlerin kitaplarında da vardır.
İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir delil (ayet) değil mi?
Onu Arapça bilmeyen birine indirmiş olsaydık.
Böylece onlara okusaydı, yine ona iman edecek değillerdi.
Biz onu, suçlu-günahkarların kalbine işte böyle işlettik.
Onlar, o pek acı azabı görünceye kadar ona inanmazlar.
Artık o (azap), kendileri şuurunda olmadan onlara apansız gelecektir.
Derler ki: "Bize bir süre tanınır mı?"
Onlar yine de azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar?
Gördün mü; Biz onları yıllarca yararlandırsak,
Sonra kendilerine va´dolunan (azap günü) geliverse,
Onların ´meta ile yararlandıkları´ şey, kendilerini (görecekleri azaptan) bağımsız kılamaz.
Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın, Biz hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz.
(Onlara) Hatırlatma (yapılmıştır); Biz zulmedici değiliz.
Onu (Kur´an´ı) şeytanlar indirmemiştir.
Bu, onlara yaraşmaz ve güç de yetiremezler.
Çünkü onlar, (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulmuşlardır.
Allah ile beraber başka bir İlah´a yalvarıp-yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun.
(Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyar.
Ve mü´minlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger.
Eğer sana isyan edecek olurlarsa, artık de ki: "Gerçekten ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım."
Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah´)a tevekkül et.
O, kıyam ettiğin zaman seni görüyor.
Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı da.
Hiç şüphesiz, O, işitendir, bilendir.
Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi?
Onlar, ´gerçeği ters yüz eden,´ günaha düşkün olan her yalancıya inerler.
Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler.
Şairler ise; gerçekten onlara azgın-sapıklar uyar.
Görmedin mi; onlar, her bir vadide vehmedip duruyorlar,
Ve gerçekten onlar, yapmayacakları şeyleri söylüyorlar.
Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah´ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar (veya öclerini alanlar) başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.
Bu ayetler, sıhhatı apaçık olan Kur’an’ın âyetleridir.
Ey Rasûlüm, Kureyş halkı) iman etmiyecekler diye, kederden nerde ise, nefsine kıyacaksın.
Biz eğer dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (iman etmelerini gerektirecek bir delâlet) indiriveririz de ona boyunları eğile kalır (artık hiç biri isyan etmez).
Kendilerine, Rahman’dan yeni bir öğüt her geldikçe, muhakkak ondan yüz çevirici olmuşlardır.
Onlar, ısrarla Peygamberi ve Kur’an’ı yalanladılar. Fakat o istihza ettikleri Kur’an’ın dehşetli (azab) haberi kendilerine yakında gelecektir. (Bedir savaşında veya kıyamette perişan olacaklardır).
(O kâfirler), yeryüzüne bakmadılar mı? Her çift ve çeşit iyi nebattan orada nicelerini bitirmişizdir!...
Şüphesiz ki bu nebatları bitirmekte (Allah’ın kudretine, merhamet ve nimetinin genişliğine delâlet eden) bir alâmet vardır. Bununla beraber onların çoğu mümin olmadılar.
Muhakkak ki senin Rabbin Azîzdir (kâfirlerden intikam almaya kâdirdir), Rahîm’dir (Müminlere merhametlidir).
Bir vakit Rabbin, Mûsa’ya şöyle buyurmuştu: “- Git o zalimler kavmine;
Firavun kavmine. Hâlâ (küfürden) sakınmıyacaklar mı?”
Hem (beni tekzib etmelerinden) canım sıkılır, dilim açılmaz. Onun için Hârun’a da peygamberlik ver (ve onu tebliğ için bana arkadaş yap).
Bir de (Kıptî’yi öldürdüğümden) onların üzerimde bir kısas davası var, bundan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler.”
Allah şöyle buyurdu: “ -Hayır, ikiniz de mucizelerimizle hemen gidin. Muhakkak ki biz sizinle beraberiz, işiticileriz.
Haydin Firavun’a gidin de deyin ki: Biz alemlerin Rabbinin peygamberiyiz.
İsrail oğullarını bizimle beraber salıver (onlara azab etme).”
Firavun şöyle dedi: “- Seni çocukken yanımızda büyütmedik mi? Hem de bizde, ömründen senelerce kaldın.
O yaptığın işi (Kıptî’yi öldürmeyi) de sen işledin; sen nankörlerdensin.”
Mûsa dedi ki: “- Ben bunu, o vakit cahillerden olduğum halde yaptım.
Sizden korkunca da içinizden hemen kaçtım. Nihayet rabbim bana peygamberlik ihsan etti ve beni peygamberlerden (sana gönderilen biri) yaptı.
Zahiren başıma kaktığın o nimet de, gerçekte İsrail oğullarını kendine köle edinmiş olman içindi.”
Firavun şöyle dedi: “- Âlemlerin Rabbi de kimdir?”
Mûsa dedi ki: “- O, göklerle yerin ve aralarında bulunan her şeyin Rabbidir; eğer gerçek olarak bilenlerseniz, (O’na iman ediniz).”
Firavun, etrafında bulunan kimselere: “-Duymuyor musunuz?” (Mûsa’nın verdiği cevab, suale karşılık değildir) dedi.
Mûsa dedi ki: “- O, sizin de Rabbinizdir, daha önceki atalarınızın da Rabbidir.”
Firavun: “- Her halde size gönderilen peygamberiniz (!) ancak bir delidir.” dedi.
Mûsa dedi ki: “- O doğu ile batının ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir; eğer aklınız varsa, anlarsınız.”
Firavun şöyle dedi: “- Yemin ederim ki, eğer benden başka bir ilâh edinirsen, mutlak ve muhakkak seni zindanda bulunan kimselerden yaparım.”
Mûsa dedi ki: “- Sana, peygamberliğimi apaçık isbat edecek bir delil (mucize) getirdimse de mi, (beni zindana atacaksın)?”
Firavun: “- Eğer doğru söyliyenlerdensen, haydi getir onu.” dedi.
Bunun üzerine Mûsa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi.
Bir de elini çekti çıkardı; o da, bakanlara bembeyaz (nur saçan bir el) kesiliverdi.
Firavun, etrafındaki topluluğa dedi ki: “- Bu şüphe yok ki bilgiç bir büyücüdür;
Büyüsü ile, sizi, yerinizden (Mısır arazisinden) çıkarmak istiyor; şimdi ne (yapmamı) emir edersiniz?”
Dediler ki: “- Onu ve kardeşini tut eğle; şehirlere de toplayıcılar yolla.
Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.”
Böylece maruf bir günün tayin edilen bir vaktinde bütün sihirbazlar bir araya getirildi.
İnsanlara da, “– toplanmış mısınız?” denildi.
Eğer (büyücüler) galib gelirlerse, sanırız ki bizler, büyücülere tabi olacağız.
Nihayet büyücüler gelince, Firavun’a dediler ki: “- Gerçekten üstün gelirsek, muhakkak bize bir mükâfat var mı?
Firavun dedi ki: “-Evet (size hem mükâfat var), hem siz o vakit (kıymet ve şeref bakımından bana) muhakkak en yakın kimselerdensiniz.”
Mûsa büyücülere: “- Atın (ortaya), ne (marifet) atacaksanız.” dedi.
Onlar da hemen iplerini ve sopalarını ortaya attılar ve: “- Firavun’un izzeti hakkı için biz, şüphesiz üstün gelenleriz.” dediler.
Bunun üzerine Mûsa asâsını bırakıverdi; bir de ne görsünler, o, bütün uydurduklarını yutuyor!
Büyücüler derhal secdeye kapandılar.
Dediler ki: “- İman ettik âlemlerin Rabbine;
Mûsa ve Hârûn’un Rabbine...
(Firavun onlara şöyle) dedi: “- Ben size izin vermeden ona (Mûsa’ya) iman ettiniz, anlaşıldı ki o size büyü öğreten büyüğünüzmüş! O halde mutlaka yakında bileceksiniz: Muhakkak surette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve gerçekten hepinizi asacağım.”
Büyücüler dediler ki: “- Zararı yok, muhakkak biz Rabbimize döneceğiz.
Doğrusu biz, (içinizde Mûsa’ya) iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışlayacağını ümid ederiz.”
Mûsa’ya da, (seneler geçtikten sonra): “-İman eden kullarımı gece yola çıkar, çünkü takib edileceksiniz” diye vahy ettik.
Firavun ise, şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:
“-Bunlar, (Mûsa’ya iman eden İsraîloğulları), muhakkak ki (bize nisbetle) pek az bir topluluktur.
Fakat onlar bizi kızdırıyorlar.
Biz ise ihtiyatlı (silâh kuşanmış) bir topluluğuz.” (dedi).
Böylece Firavun’u ve kavmini çıkardık bostanlardan, pınarlardan;
Hazinelerden ve şerefli makamlardan...
İşte böyle yaptık ve onlara İsraîloğullarını mirascı kıldık.
Nİhayet güneş doğarken (Firavun ordusu), İsraîloğullarının arkalarına düştüler.
Vakta ki, iki topluluk (İsraîloğulları ile Firavun’un kıpt kavmi) birbirini görüp karşılaştı, Mûsa’nın ashabı “Yakalandık” dediler.
Mûsa: “- Hayır, Rabbim muhakkak benimledir, bana kurtuluş yolunu gösterecektir.” dedi.
Bunun üzerine Mûsa’ya: “-Asânı denize vur.” diye vahy ettik. Vurunca parçalandı, her bir parça kocaman dağ gibi oldu.
Ötekileri, (Firavuncuları) da buraya yanaştırdık.
Mûsa’yı ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.
Sonra ötekilerini boğduk.
Elbette bunda bir ibret var, böyle iken (geri kalanlardan) çoğu imana gelmedi.
Şüphe yok ki, senin Rabbin Azîz’dir= düşmanlarından intikam alır, Rahîm’dir= müminlere çok merhametlidir.
(Ey Rasûlüm), Kureyş kavmine İbrahîm’in gerçek haberini de oku.
Hani o, babasına ve kavmine demişti ki, siz neye tapıyorsunuz?
Onlar da: “- Bir takım putlara tapıyoruz, bütün gün onlara ibadete devam ediyoruz.” dediler.
(İbrahîm, onlara) dedi ki: “-Dua ettiğiniz zaman, o putlar sizi işitiyorlar mı?”
Yahud size fayda veya zarar verirler mi?”
Dediler ki: “- Hayır (bize cevab vermezler, fayda ve zararları da dokunmaz), ancak biz, babalarımızı böyle yapıyorlar bulduk.
(75-76) İbrahim şöyle dedi: “- Şimdi gördünüz mü, o sizin ve geçen atalarınızın taptıklarını?
(75-76) İbrahim şöyle dedi: “- Şimdi gördünüz mü, o sizin ve geçen atalarınızın taptıklarını?
Muhakkak onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi müstesnadır.
O’dur ki, beni yaratıb da doğru yolu bana gösteriyor.
O ‘dur ki, beni yediriyor ve içiriyor.
Hastalandığım zaman da, O bana şifa veriyor.
O’dur ki, beni öldürecek ve sonra beni diriltecek.
O’dur ki, hesab gününde günahımın bağışlanmasını kendisinden umarım.
Rabbim, bana bir hikmet (ilim ve anlayış veya peygamberlik) ver ve beni salih kimselere kat.
Benden sonra gelecek ümmetler içinde, hayırla anılacak bana güzel bir yad kıl.
Beni Naîm Cennetinin varislerinden kıl.
Babamı da hidayete ulaştır, çünkü o sapıklardan bulunuyordu.
Kabirlerden diriltilecekleri gün, beni utandırma.
O gün ki, ne mal fayda verir, ne de oğullar...
Ancak Allah’a hâlis ve pâk bir kalb ile varan müstesna.
Cennet de takva sahiblerine yaklaştırılmıştır.
Cehennem ise azgınlara apaçık gösterilmiştir.
(92-93) Ve onlara: Allah’dan başka taptıklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı, veya kendilerini kurtarıyorlar mı? denilmekte...
(92-93) Ve onlara: Allah’dan başka taptıklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı, veya kendilerini kurtarıyorlar mı? denilmekte...
Arkasından da o kâfirlerle azgınlar cehennemin içine atılmakta,
İblis’in bütün askerleri de...
Kâfirler, putları ve öncüleriyle cehennemde çekişirlerken, birbirlerine şöyle demektedirler:
“-Vallahi, doğrusu biz, açık bir sapıklık içinde idik.
Çünkü (ey putlar), sizi âlemlerin Rabbine denk tutuyorduk.
Bizi ancak (kendilerine uyduğumuz bizden önceki) mücrimler sapıttı.
Artık bizim için ne şefaatçılar var,
Ne de yakın bir dost...
Bari bizim için geriye bir dönüş olsaydı da müminlerden olsak.”
Şüphesiz bu haberlerde kesin bir ibret var; öyle iken kavminin çoğu kendisine iman etmediler.
Muhakkak ki senin Rabbin Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır, Rahîm’dir= müminleri çok bağışlayıcıdır.
Nûh kavmi, peygamberleri inkâr etti.
O vakit kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “- Siz Allah’dan korkmaz mısınız?
Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.
Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin.
Buna karşı, ben sizden bir mükâfat da istemiyorum. Benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.
O halde, Allah’dan korkun ve bana itaat edin.”
Onlar dediler ki: “- Arkana hep düşük kimseler takılmışken, biz sana iman eder miyiz?”
Nûh dedi ki: “- Onların yapmakta oldukları amellere dair benim bilgim yoktur (sadakatlarını bilmem, dış görünüşlerine bakıyorum).
Onların hesabı ancak Rabbime aiddir; eğer iyice düşünseydiniz bunu bilirdiniz (fakat siz cahillik yapıyor, bilmediğiniz şeyi söylüyorsunuz).
Hem ben müminleri koğucu değilim.
Ben ancak açık bir korkutucuyum.”
Onlar dediler ki: “- Ey Nûh! Sen eğer dediğinden vaz geçmezsen, muhakkak taşla öldürülenlerden olacaksın.”
Nûh şöyle dedi: “- Rabbim! Gerçekten kavmim beni tekzib etti.
Artık benimle onların arasındaki hükmü sen ver ve hem beni, hem de beraberimde olan müminleri kurtar.”
Bunun üzerine biz, onu ve beraberindekileri, o yükle dolu geminin içinde selâmete çıkardık.
Sonra da (gemiye binen Nûh’un) arkasından geride kalanları boğduk.
Muhakkak ki (onlara yaptığımız) bu işte, (geride kalanlar için) bir ibret var, öyle iken onların çoğu mümin olmadı.
Şüphesiz ki, senin O Rabbin Azîz’dir= kâfirleri kahreder, Rahîm’dir= müminlere çok merhametlidir.
Âd kavmi de gönderilen peygamberleri tekzib etti.
O vakit, kardeşleri Hûd peygamber onlara şöyle demişti: “- Siz Allah’dan korkmaz mısınız?
Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim.
Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin.
Buna karşı sizden bir ücret de istemiyorum; benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.
Siz, her tepeye bir alâmet (köşk) bina eder eğlenir misiniz?
Dünyada ebedî kalacakmışsınız gibi, bir takım saraylar ve havuzlar da ediniyorsunuz?
Hem (ceza için) yakaladığınız vakit, merhametsizce, zorbaca yakalıyorsunuz (dövüyor, öldürüyorsunuz).
Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin.
Size bildiğiniz şeyleri verenden sakının;
Size davarlar ve oğullar verenden,
Bağlar ve pınarlar ihsan edenden...
Doğrusu ben, size gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.”
Onlar dediler ki: “- Sen öğüd versen de, öğüd verenlerden olmasan da bizce farkı yoktur.
Bu bize getirdiğin, evvelkilerin yalanından başkası değildir.
Biz azaba uğratılmayız.”
Böylece onu (Hûd peygamberi) tekzib ettiler. Biz de onları helâk ettik. Muhakkak ki, onlara yaptığımız bu işte, sonrakiler için bir ibret vardır; öyle iken çoğu mümin olmadı.
Doğrusu senin Rabbin, muhakkak ki, O Azîz’dir= düşmanlarından intikam alıcıdır, Rahîm’dir= müminlere çok merhametlidir.
Semûd kavmi gönderilen peygamberleri tekzib etti.
O vakit, kardeşleri Salih (Peygamber) onlara şöyle demişti: “- Allah’dan korkmaz mısınız?
Gerçekten ben size gönderilen güvenilir bir peygamberim.
Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin.
Buna karşı, ben, sizden bir ücret istemiyorum; benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.
Siz, buradaki nimetler içerisinde emîn olarak bırakılacak mısınız?
Bağların ve pınarların içinde,
Ekinlerin ve meyvası yumuşak, hoş hurma ağaçlarının içinde...
Bir de dağlardan (taşlarından) neşe ve zevkle evler yontuyorsunuz.
Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin.
Kâfirlerin emrine itaat etmeyin,
(Onlar) o kimselerdir ki, yeryüzünü fesada verirler de düzeltmezler.”
Onlar (Salih peygambere) dediler ki: “- Sen çok büyülenmişlerdensin.
Sen ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyliyenlerden isen, haydi bir mucize getir.”
(Salih peygamber onlara şöyle) dedi: “- İşte bu, (Allah’ın emriyle kayadan çıkardığım) dişi bir deve! Su içme (işi), bir gün onun, belli bir gün de (nöbetle) sizin...
Sakın ona bir fenalıkla dokunmayın ki, bu yüzden sizi büyük bir günün azabı yakalar.”
Derken o deveyi kestiler, fakat pişman oldular.
Çünkü azab kendilerini yakalayıverdi. Muhakkak ki bunda bir ibret var. Öyle iken (arkadan gelenlerin) çoğu mümin olmadı.
Doğrusu senin Rabbin, muhakkak ki O, Azîz’dir, Rahîm’dir.
Lût kavmi, gönderilen peygamberleri tekzib etti.
O vakit, kardeşleri Lût kendilerine şöyle demişti: “- Allah’tan korkmaz mısınız?
Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim.
Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin.
Buna karşı ben sizden bir ücret de istemiyorum, benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.
İnsanların içinden erkeklere mi gidiyorsunuz;
Ve Rabbinizin, sizin için helâl yarattığı zevcelerinizi bırakıyorsunuz? Doğrusu siz harama tecavüz eden bir kavimsiniz.”
Onlar şöyle dediler: “- Ey Lût, eğer söylediklerinden vaz geçmezsen, yemin olsun ki, muhakkak (memleketimizden) çıkarılanlardan olacaksın.”
(Lût, kavmine şöyle) dedi: “- Doğrusu ben, sizin yaptıklarınıza buğz edenlerdenim.
Ey Rabbim! Beni ve âilemi, bunların yapmakta oldukları kötülüğün azabından kurtar.”
Biz de onu ve âilesini (kendisine iman edenleri) tamamen kurtardık.
Ancak ailesinden, geridekiler içinde yalnız karısı kaldı.
Sonra geride kalanları hep helâk ettik.
Üzerlerine (kızgın lâvlardan ibaret) taş yağmuru yağdırdık. İşte bak, azabla korkutulanların yağmuru ne kötüdür!...
Muhakkak ki bunda (onlara yaptığımız helâk işinde), arkalarından gelecekler için büyük bir ibret vardır; öyle iken, çoğu mümin olmadı.
Doğrusu senin Rabbin, muhakkak ki O, Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır. Rahîm’dir= müminlere çok merhametlidir.
Eyke (adındaki yerin) halkı gönderilen peygamberleri tekzip etti.
O vakit, (peygamberleri) Şuayp onlara şöyle demişti: “- Allah’dan korkmazmısınız?”
Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim.
Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin.
Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.
Ölçüyü ve tartıyı tam yapın da eksiltip hak yiyenlerden olmayın.
Doğru terazi ile tartın.
İnsanların mal ve haklarını düşürmeyin ve yeryüzünü yağmacılıkla, ihtilâlcilikle fesada vermeyin.
O Allah’dan korkun ki, hem sizi, hem de sizden evvelki halkı yaratmıştır.
(Onlar, peygamberleri Şuayb’a şöyle) dediler: “- Sen muhakkak çok büyülenenlerdensin.
Sen ancak bizim gibi bir insansın. Doğrusu biz, seni muhakkak yalancılardan sanıyoruz.
Eğer doğru söyliyenlerdensen, hemen üzerimize gökten bir parça düşür.”
(Şuayb, kavmine şöyle) dedi: “- Rabbim yaptıklarınızı daha iyi bilendir.”
Böylece Şuayb’ı tekzib ettiler de, (güneşin bunaltıcı sıcaklığından gölgelenmek için bulutun altında sığındıkları zaman, yakılıb mahvedildikleri) o gölge gününün azabı kendilerini yakalayıverdi. Gerçekten o büyük bir günün azabı idi.
Doğrusu bunda, (onlara yaptığımız bu helâk işinde), kendilerinden sonra gelenler için büyük bir ibret var, öyle iken çoğu mümin olmadı.
Gerçekte senin Rabbin, muhakkak ki o, Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır, Rahim’dir= müminlere çok merhametlidir.
Bu Kur’ân, muhakkak ve elbette âlemlerin Rabbi katından indirilmedir.
Onu Cebraîl Rûhu’l-Emîn indirdi,
Korkutuculardan olasın diye, kalbine (indirdi)...
Açık bir Arab dili ile...
Gerçekten o, (Kur’an’ın nâzil olacağına dair vasıf) daha evvelki kitablarda da vardır.
İsrailoğulları âlimlerin, kitâblarında Kur’an’ın vasfını bilmesi de, o kâfirlere bir delil değil mi? (Bundan da Kur’an’ın sıhhatini anlamıyorlar mı?...)
Eğer onu Arabca bilmiyenlerden birine indirseydik de,
Onu Kureyş kâfirleri üzerine okusaydı, yine iman etmiyeceklerdi.
Biz, o küfrü mücrimlerin kalblerine öyle sokmuşuz ki,
O acıklı azabı görecekleri ana kadar, bu Kur’ân’a iman etmezler.
İşte, bu azab, hiç farkında değillerken, ansızın kendilerine gelecektir.
“Bize bir mühlet verilir mi?” diyecekler.
Şimdi onlar azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar?
Gördün ya, artık onları senelerce zevklendirsek,
Sonra kendilerine verilen azab vaadi gelip çatarsa,
O yaşadıkları zevkin kendilerine hiç faydası olmıyacaktır.
Biz hangi memleket halkını helâk ettikse, muhakkak o memleket halkını korkutucu peygamberler olmuştur.
(Onlara) öğüd verilmiştir. Biz (onları helâk etmekle) zulmetmiş değilizdir.
Kur’an’ı indirmek, onlara uygun düşmez; hem de buna güçleri yetmez.
Şeytanlar, vahyi işitmekten kesin olarak menedilmişlerdir.
O halde, sakın Allah ile beraber, diğer bir ilâha ibadet etme; azaba uğratılanlardan olursun.
Önce en yakın soydaşlarını (Allah’ın dinine dâvet ederek, kendilerine öğüd ver de cehennem azabı ile) korkut.
Sana tabi olan müminlere kanadını indir (tevazu yap).
(Buna rağmen) sana isyan ve muhalefet ederlerse de ki: “- Ben sizin yaptıklarınızdan beriyim,”
Ve o Azîz Rahim’e tevekkül et (her şeye üstün, müminlere çok merhametli olan Allah’a güven).
O Allah’dır ki, namaza kalktığın zaman seni görüyor,
Secde edenler (namaz kılanlar) içinde dolaşmanı da...
Çünkü her şeyi künhü ile işitib bilen O’dur.
Ey müşrikler, size haber vereyim mi, şeytanlar kimin üzerine inerler?
Onlar, her düzenbaz günahkârın (kâhinlerle sahte peygamberlerin) üzerine inerler.
O düzenbazlardır ki, şeytanlara kulak verirler ve çoğu yalan söylerler (şeytanların telkinatını kendi bilgilerine katarlar).
(Peygamberi hicveden kâfir ve İslâm dışı) şairler ise, onlara sapık kimseler uyarlar.
Görmez misin o şairler, her yöne meyleder ve boş şeylere dalarlar.
Gerçekten onlar, şiirlerinde, yapmıyacakları şeyleri söylerler.
Ancak iman edib salih amel işliyenler, Allah’ı çok ananlar, kendilerine zulmedildikten sonra (Peygambere hiciv yapan kâfirleri reddederek) öclerini alanlar müstesnadır. O zulmedenler, yakında hangi dönüş yerine döneceklerini bilecelerdir.
suphesiz bunlarda Allah´in kudretine isaret vardir, ama cogu inanmazlar.
Rabbin suphesiz gucludur, merhametlidir. *
(10-11) Rabbin Musa´ya: «Haksizlik eden millete, Firavun´un milletine git» diye nida etmisti. «Haksizliktan sakinmazlar mi?»
(10-11) Rabbin Musa´ya: «Haksizlik eden millete, Firavun´un milletine git» diye nida etmisti. «Haksizliktan sakinmazlar mi?»
(12-14) Musa: «Rabbim! Dogrusu beni yalanlamalarindan korkuyorum; gogsum daraliyor, dilim acilmiyor. Onun icin Harun´a da elcilik ver. Onlarin bana isnat ettikleri bir suc da vardir. Beni oldurmelerinden korkuyorum» demisti.
(12-14) Musa: «Rabbim! Dogrusu beni yalanlamalarindan korkuyorum; gogsum daraliyor, dilim acilmiyor. Onun icin Harun´a da elcilik ver. Onlarin bana isnat ettikleri bir suc da vardir. Beni oldurmelerinden korkuyorum» demisti.
(12-14) Musa: «Rabbim! Dogrusu beni yalanlamalarindan korkuyorum; gogsum daraliyor, dilim acilmiyor. Onun icin Harun´a da elcilik ver. Onlarin bana isnat ettikleri bir suc da vardir. Beni oldurmelerinden korkuyorum» demisti.
(15-17) Allah: «Hayir; ikiniz mucizlerimizle gidiniz. Dogrusu Biz sizinle beraber dinlemekteyiz. Firavun´a variniz: «Biz suphesiz alemlerin Rabbinin elcisiyiz; Israilogullarini bizimle beraber gonder, deyiniz» demisti.
(15-17) Allah: «Hayir; ikiniz mucizlerimizle gidiniz. Dogrusu Biz sizinle beraber dinlemekteyiz. Firavun´a variniz: «Biz suphesiz alemlerin Rabbinin elcisiyiz; Israilogullarini bizimle beraber gonder, deyiniz» demisti.
(15-17) Allah: «Hayir; ikiniz mucizlerimizle gidiniz. Dogrusu Biz sizinle beraber dinlemekteyiz. Firavun´a variniz: «Biz suphesiz alemlerin Rabbinin elcisiyiz; Israilogullarini bizimle beraber gonder, deyiniz» demisti.
(18-19) Firavun Musa´ya: «Biz seni cocukken yanimiza alip buyutmedik mi? Hayatinin bircok yillarini aramizda gecirmedin mi? Sonunda yapacagni da yaptin. Sen nankorun birisin» dedi.
(18-19) Firavun Musa´ya: «Biz seni cocukken yanimiza alip buyutmedik mi? Hayatinin bircok yillarini aramizda gecirmedin mi? Sonunda yapacagni da yaptin. Sen nankorun birisin» dedi.
(20-22) Musa: «O isi kasden yaptimsa sapiklardan biri sayilirim. Bu yuzden sizden korkunca aranizdan kactim. Sonra, Rabbim bana hikmet verip, beni peygamber yapti. Basima kaktigin bu nimet, Israilogullarini kendine kole ettiginden oturudur» dedi.
(20-22) Musa: «O isi kasden yaptimsa sapiklardan biri sayilirim. Bu yuzden sizden korkunca aranizdan kactim. Sonra, Rabbim bana hikmet verip, beni peygamber yapti. Basima kaktigin bu nimet, Israilogullarini kendine kole ettiginden oturudur» dedi.
(20-22) Musa: «O isi kasden yaptimsa sapiklardan biri sayilirim. Bu yuzden sizden korkunca aranizdan kactim. Sonra, Rabbim bana hikmet verip, beni peygamber yapti. Basima kaktigin bu nimet, Israilogullarini kendine kole ettiginden oturudur» dedi.
Firavun: «Alemlerin Rabbi de nedir?» dedi.
Musa: Kesin olarak inanacaksaniz, bilin ki O goklerin, yerin ve ikisinin arasinda bulunanlarin Rabbidir» dedi.
Yaninda bulunanlara: «Isitmiyor musunuz?» dedi.
«Y sizin de Rabbiniz, once gecmis atalarinizin da Rabbidir» dedi.
Bunun uzerine Musa degnegini atti, besbelli bir yilan oluverdi.
Elini cikardi, bakanlara bembeyaz gorundu. *
(34-35) Firavun cevresinde bulunan ileri gelenlere: «Dogrusu bu bilgin bir sihirbaz; sizi sihirle yurdunuzdan cikarmak istiyor; ne buyurursunuz? dedi.
(34-35) Firavun cevresinde bulunan ileri gelenlere: «Dogrusu bu bilgin bir sihirbaz; sizi sihirle yurdunuzdan cikarmak istiyor; ne buyurursunuz? dedi.
(36-37) «Onu ve kardesini alikoy, sehirlere, sana butun bilgin sihirbazlari getirecek toplayicilar gonder» dediler.
(36-37) «Onu ve kardesini alikoy, sehirlere, sana butun bilgin sihirbazlari getirecek toplayicilar gonder» dediler.
Sihirbazlar, belirli bir gunun bildirilen vaktinde taplandilar.
Insanlara: «Siz de toplanir misiniz?» denildi.
«ihirbazlar ustun gelirlerse biz de onlara uyariz» dediler.
Sihirbazlar geldiklerinde, Firavun´a; «Biz ustun gelirsek, suphesiz bize bir ucret vardir degil mi?» dediler.
Firavun: «Evet; o takdirde siz gozde kimselerden olacaksiniz» dedi.
Musa onlara: «Ne atacaksaniz atin» dedi.
Onlar da iplerini ve degneklerini attilar ve: «Firavun hakki icin, suphesiz, biz ustun gelecegiz» dediler.
Bunun uzerine Musa degnegini atti; onlarin uydurduklarini yutmaga baslayiverdi.
(46-48) Bunu goren sihirbazlar secdeye kapanarak: «Alemlerin Rabbine, Musa ve Harun´un Rabbine inandik» dediler.
(46-48) Bunu goren sihirbazlar secdeye kapanarak: «Alemlerin Rabbine, Musa ve Harun´un Rabbine inandik» dediler.
(46-48) Bunu goren sihirbazlar secdeye kapanarak: «Alemlerin Rabbine, Musa ve Harun´un Rabbine inandik» dediler.
Firavun: «Ben size izin vermeden ona iman mi ettiniz? Muhakkak ki o, size sihri ogreten buyugunuzdur. simdi bileceksiniz; ellerinizi ayaklarinizi, and olsun, caprazlama kestirecegim, hepinizi astiracagim» dedi.
(50-51) Iman eden sihirbazlar: «Zarari yok, biz suphesiz Rabbimize donecegiz; inanlarin ilki olmamizdan oturu, Rabbimizin kusurlarimizi bize bagislayacagini umariz» dediler. *
(50-51) Iman eden sihirbazlar: «Zarari yok, biz suphesiz Rabbimize donecegiz; inanlarin ilki olmamizdan oturu, Rabbimizin kusurlarimizi bize bagislayacagini umariz» dediler. *
Biz Musa´ya: «Kullarimi geceleyin yola cikar; suphesiz takip edileceksiniz» diye vahyettik.
(53-56) Bu arada Firavun sehirlere, «Dogrusu bunlar bizi ofkelendiren dokuntu azinliklardir; hepimiz tedbirli olmaliyiz» diyen munadiler gonderdi.
(53-56) Bu arada Firavun sehirlere, «Dogrusu bunlar bizi ofkelendiren dokuntu azinliklardir; hepimiz tedbirli olmaliyiz» diyen munadiler gonderdi.
(53-56) Bu arada Firavun sehirlere, «Dogrusu bunlar bizi ofkelendiren dokuntu azinliklardir; hepimiz tedbirli olmaliyiz» diyen munadiler gonderdi.
(53-56) Bu arada Firavun sehirlere, «Dogrusu bunlar bizi ofkelendiren dokuntu azinliklardir; hepimiz tedbirli olmaliyiz» diyen munadiler gonderdi.
(57-59) Ama biz Firavun ve adamlarini bahcelerden, pinar baslarindan, hazinelerden ve serefli makamlardan cikardik. Boylece oralara Israilogullarini mirasci kildik.
(57-59) Ama biz Firavun ve adamlarini bahcelerden, pinar baslarindan, hazinelerden ve serefli makamlardan cikardik. Boylece oralara Israilogullarini mirasci kildik.
(57-59) Ama biz Firavun ve adamlarini bahcelerden, pinar baslarindan, hazinelerden ve serefli makamlardan cikardik. Boylece oralara Israilogullarini mirasci kildik.
Firavun ve adamlari gunes uzerlerine dogarken onlarin ardina dustuler.
Iki topluluk birbirini gordugunde, Musa´nin adamlari: «Iste yakalandik» dediler.
Musa: «Hayir; Rabbim benimle beraberdir, bana elbette yol gosterecektir» dedi.
Bunun uzerine Biz Musa´ya: «Degneginle denize vur» diye vahyettik. Hemen deniz ikiye ayrildi, her parcasi yuce bir dag gibiydi.
Iste oraya, geridekileri de yaklastirdik.
Musa ve beraberinde bulunanlarin hepsini kurtardik.
Oburlerini suda bogduk.
Bunda suphesiz ders vardir, ama cogu inanmamistir.
Ibrahim, babasina ve milletine: «Nelere tapiyorsunuz?» demisti.
«Putlara tapiyoruz, onlara baglanip duruyoruz» demislerdi.
(72-73) Ibrahim: «Cagirdiginiz zaman sizi duyarlar veya size bir fayda ve zarar verirler mi?» demisti.
(72-73) Ibrahim: «Cagirdiginiz zaman sizi duyarlar veya size bir fayda ve zarar verirler mi?» demisti.
«ayir ama, babalarimizi da bu sekilde ibadet ederken bulduk» demislerdi.
(75-83) Ibrahim: «Eski atalarinizin ve sizin nelere taptiklarinizi goruyor musunuz? Dogrusu onlar benim dusmanimdir. Dostum ancak alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, dogru yola eristiren de O´dur. Beni yediren de, iciren de O´dur. Hasta oldugumda bana O sifa verir. Beni ldurecek, sonra da diriltecek O´dur. Ahiret gununde yanilmalarimi bana bagislamasini umdugum O´dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasina kat.
(75-83) Ibrahim: «Eski atalarinizin ve sizin nelere taptiklarinizi goruyor musunuz? Dogrusu onlar benim dusmanimdir. Dostum ancak alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, dogru yola eristiren de O´dur. Beni yediren de, iciren de O´dur. Hasta oldugumda bana O sifa verir. Beni ldurecek, sonra da diriltecek O´dur. Ahiret gununde yanilmalarimi bana bagislamasini umdugum O´dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasina kat.
(75-83) Ibrahim: «Eski atalarinizin ve sizin nelere taptiklarinizi goruyor musunuz? Dogrusu onlar benim dusmanimdir. Dostum ancak alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, dogru yola eristiren de O´dur. Beni yediren de, iciren de O´dur. Hasta oldugumda bana O sifa verir. Beni ldurecek, sonra da diriltecek O´dur. Ahiret gununde yanilmalarimi bana bagislamasini umdugum O´dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasina kat.
(75-83) Ibrahim: «Eski atalarinizin ve sizin nelere taptiklarinizi goruyor musunuz? Dogrusu onlar benim dusmanimdir. Dostum ancak alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, dogru yola eristiren de O´dur. Beni yediren de, iciren de O´dur. Hasta oldugumda bana O sifa verir. Beni ldurecek, sonra da diriltecek O´dur. Ahiret gununde yanilmalarimi bana bagislamasini umdugum O´dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasina kat.
(75-83) Ibrahim: «Eski atalarinizin ve sizin nelere taptiklarinizi goruyor musunuz? Dogrusu onlar benim dusmanimdir. Dostum ancak alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, dogru yola eristiren de O´dur. Beni yediren de, iciren de O´dur. Hasta oldugumda bana O sifa verir. Beni ldurecek, sonra da diriltecek O´dur. Ahiret gununde yanilmalarimi bana bagislamasini umdugum O´dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasina kat.
(75-83) Ibrahim: «Eski atalarinizin ve sizin nelere taptiklarinizi goruyor musunuz? Dogrusu onlar benim dusmanimdir. Dostum ancak alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, dogru yola eristiren de O´dur. Beni yediren de, iciren de O´dur. Hasta oldugumda bana O sifa verir. Beni ldurecek, sonra da diriltecek O´dur. Ahiret gununde yanilmalarimi bana bagislamasini umdugum O´dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasina kat.
(75-83) Ibrahim: «Eski atalarinizin ve sizin nelere taptiklarinizi goruyor musunuz? Dogrusu onlar benim dusmanimdir. Dostum ancak alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, dogru yola eristiren de O´dur. Beni yediren de, iciren de O´dur. Hasta oldugumda bana O sifa verir. Beni ldurecek, sonra da diriltecek O´dur. Ahiret gununde yanilmalarimi bana bagislamasini umdugum O´dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasina kat.
(75-83) Ibrahim: «Eski atalarinizin ve sizin nelere taptiklarinizi goruyor musunuz? Dogrusu onlar benim dusmanimdir. Dostum ancak alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, dogru yola eristiren de O´dur. Beni yediren de, iciren de O´dur. Hasta oldugumda bana O sifa verir. Beni ldurecek, sonra da diriltecek O´dur. Ahiret gununde yanilmalarimi bana bagislamasini umdugum O´dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasina kat.
(75-83) Ibrahim: «Eski atalarinizin ve sizin nelere taptiklarinizi goruyor musunuz? Dogrusu onlar benim dusmanimdir. Dostum ancak alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, dogru yola eristiren de O´dur. Beni yediren de, iciren de O´dur. Hasta oldugumda bana O sifa verir. Beni ldurecek, sonra da diriltecek O´dur. Ahiret gununde yanilmalarimi bana bagislamasini umdugum O´dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasina kat.
(84-89) Sonrakilerin beni guzel sekilde anmalarini sagla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kil. Babami da bagisla, o suphesiz sapiklardandir. Insanlarin diriltilecegi gun, Allah´a temiz bir kalble gelenden baska kimseye malin ve ogullarin fayda vermeyecegi gun, beni rezil etme» demisti.
(84-89) Sonrakilerin beni guzel sekilde anmalarini sagla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kil. Babami da bagisla, o suphesiz sapiklardandir. Insanlarin diriltilecegi gun, Allah´a temiz bir kalble gelenden baska kimseye malin ve ogullarin fayda vermeyecegi gun, beni rezil etme» demisti.
(84-89) Sonrakilerin beni guzel sekilde anmalarini sagla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kil. Babami da bagisla, o suphesiz sapiklardandir. Insanlarin diriltilecegi gun, Allah´a temiz bir kalble gelenden baska kimseye malin ve ogullarin fayda vermeyecegi gun, beni rezil etme» demisti.
(84-89) Sonrakilerin beni guzel sekilde anmalarini sagla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kil. Babami da bagisla, o suphesiz sapiklardandir. Insanlarin diriltilecegi gun, Allah´a temiz bir kalble gelenden baska kimseye malin ve ogullarin fayda vermeyecegi gun, beni rezil etme» demisti.
(84-89) Sonrakilerin beni guzel sekilde anmalarini sagla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kil. Babami da bagisla, o suphesiz sapiklardandir. Insanlarin diriltilecegi gun, Allah´a temiz bir kalble gelenden baska kimseye malin ve ogullarin fayda vermeyecegi gun, beni rezil etme» demisti.
(84-89) Sonrakilerin beni guzel sekilde anmalarini sagla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kil. Babami da bagisla, o suphesiz sapiklardandir. Insanlarin diriltilecegi gun, Allah´a temiz bir kalble gelenden baska kimseye malin ve ogullarin fayda vermeyecegi gun, beni rezil etme» demisti.
(90-91) O gun cennet Allah´a karsi gelmekten sakinanlara yaklastirilir. Cehennem de azginlara gosterilir.
(90-91) O gun cennet Allah´a karsi gelmekten sakinanlara yaklastirilir. Cehennem de azginlara gosterilir.
(92-93) Onlara: «Allah´i birakip taptiklariniz nerededir. Size yardim ediyorlar mi veya kendilerine yardimlari dokunuyor mu?» denilir.
(92-93) Onlara: «Allah´i birakip taptiklariniz nerededir. Size yardim ediyorlar mi veya kendilerine yardimlari dokunuyor mu?» denilir.
(94-95) Onlar, azginlar ve Iblis´in adamlari, hepsi, tepetakla oraya atilirlar.
(94-95) Onlar, azginlar ve Iblis´in adamlari, hepsi, tepetakla oraya atilirlar.
(96-102) Orada putlariyla cekiserek: «Vallahi biz apacik bir sapiklikta idik; cunku biz sizi alemlerin Rabbine esit tutmustuk; bizi saptiranlar ancak suclulardir; simdi sefaatcimiz, yakin bir dostumuz yoktur; keski geriye bir donusumuz olsa da inananlardan olsak derler.
(96-102) Orada putlariyla cekiserek: «Vallahi biz apacik bir sapiklikta idik; cunku biz sizi alemlerin Rabbine esit tutmustuk; bizi saptiranlar ancak suclulardir; simdi sefaatcimiz, yakin bir dostumuz yoktur; keski geriye bir donusumuz olsa da inananlardan olsak derler.
(96-102) Orada putlariyla cekiserek: «Vallahi biz apacik bir sapiklikta idik; cunku biz sizi alemlerin Rabbine esit tutmustuk; bizi saptiranlar ancak suclulardir; simdi sefaatcimiz, yakin bir dostumuz yoktur; keski geriye bir donusumuz olsa da inananlardan olsak derler.
(96-102) Orada putlariyla cekiserek: «Vallahi biz apacik bir sapiklikta idik; cunku biz sizi alemlerin Rabbine esit tutmustuk; bizi saptiranlar ancak suclulardir; simdi sefaatcimiz, yakin bir dostumuz yoktur; keski geriye bir donusumuz olsa da inananlardan olsak derler.
(96-102) Orada putlariyla cekiserek: «Vallahi biz apacik bir sapiklikta idik; cunku biz sizi alemlerin Rabbine esit tutmustuk; bizi saptiranlar ancak suclulardir; simdi sefaatcimiz, yakin bir dostumuz yoktur; keski geriye bir donusumuz olsa da inananlardan olsak derler.
(96-102) Orada putlariyla cekiserek: «Vallahi biz apacik bir sapiklikta idik; cunku biz sizi alemlerin Rabbine esit tutmustuk; bizi saptiranlar ancak suclulardir; simdi sefaatcimiz, yakin bir dostumuz yoktur; keski geriye bir donusumuz olsa da inananlardan olsak derler.
(96-102) Orada putlariyla cekiserek: «Vallahi biz apacik bir sapiklikta idik; cunku biz sizi alemlerin Rabbine esit tutmustuk; bizi saptiranlar ancak suclulardir; simdi sefaatcimiz, yakin bir dostumuz yoktur; keski geriye bir donusumuz olsa da inananlardan olsak derler.
Bunda suphesiz bir ders vardir ama cogu inanmamistir.
Rabbin suphesiz gucludur, merhametlidir.*
Nuh´un milleti peygamberlerini yalanladi.
(106-11) 0 Kardesleri Nuh, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misinz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin» dedi.
(106-11) 0 Kardesleri Nuh, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misinz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin» dedi.
(106-11) 0 Kardesleri Nuh, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misinz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin» dedi.
(106-11) 0 Kardesleri Nuh, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misinz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin» dedi.
(106-11) 0 Kardesleri Nuh, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misinz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin» dedi.
«ana mi inanacagiz? Sana en rezil kimseler uymaktadir» dediler.
(112-11) 5 Nuh: «Onlarin yaptiklari hakkinda bir bilgim yoktur; hesablari Rabbime aittir, dusunsenize! Ben inananlari kovacak degilim. Ben sadece acikca uyariciyim» dedi.
(112-11) 5 Nuh: «Onlarin yaptiklari hakkinda bir bilgim yoktur; hesablari Rabbime aittir, dusunsenize! Ben inananlari kovacak degilim. Ben sadece acikca uyariciyim» dedi.
(112-11) 5 Nuh: «Onlarin yaptiklari hakkinda bir bilgim yoktur; hesablari Rabbime aittir, dusunsenize! Ben inananlari kovacak degilim. Ben sadece acikca uyariciyim» dedi.
(112-11) 5 Nuh: «Onlarin yaptiklari hakkinda bir bilgim yoktur; hesablari Rabbime aittir, dusunsenize! Ben inananlari kovacak degilim. Ben sadece acikca uyariciyim» dedi.
«Ey Nuh! Eger bu ise son vermezsen, suphesiz taslanacaklardan olacaksin» dediler.
(117-11) 8 Nuh: «Rabbim! Milletim beni yalanladi. Benimle onlarin arasinda Sen hukum ver. Beni ve beraberimdeki inananlari kurtar» dedi.
(117-11) 8 Nuh: «Rabbim! Milletim beni yalanladi. Benimle onlarin arasinda Sen hukum ver. Beni ve beraberimdeki inananlari kurtar» dedi.
Bunun uzerine onu ve beraberinde bulunanlari, dolu bir gemi icinde tasiyarak kurtardik.
Sonra de geride kalanlari suda bogduk.
Dogrusu bunda bir ders vardir, ama cogu inanmamistir.
Rabbin suphesiz gucludur, merhametlidir. *
Ad milleti de peygamberleri yalanladi.
(124-13) 5 Kardesleri Hud, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Siz her yuksek yere koca bir bina kurup, bos seyle mi ugrasirsiniz? Temelli kalacaginizi umarak saglam yapilar mi edinirsiniz? Yakaladiginizi zorbaca mi yakalarsiniz? Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Bildiginiz seyleri size verenden sakinin; davarlari, ogullari, bahceleri ve akarsulari size O vermistir. Dogrusu hakkinizda buyuk gunun azabindan korkuyorum» dedi.
(124-13) 5 Kardesleri Hud, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Siz her yuksek yere koca bir bina kurup, bos seyle mi ugrasirsiniz? Temelli kalacaginizi umarak saglam yapilar mi edinirsiniz? Yakaladiginizi zorbaca mi yakalarsiniz? Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Bildiginiz seyleri size verenden sakinin; davarlari, ogullari, bahceleri ve akarsulari size O vermistir. Dogrusu hakkinizda buyuk gunun azabindan korkuyorum» dedi.
(124-13) 5 Kardesleri Hud, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Siz her yuksek yere koca bir bina kurup, bos seyle mi ugrasirsiniz? Temelli kalacaginizi umarak saglam yapilar mi edinirsiniz? Yakaladiginizi zorbaca mi yakalarsiniz? Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Bildiginiz seyleri size verenden sakinin; davarlari, ogullari, bahceleri ve akarsulari size O vermistir. Dogrusu hakkinizda buyuk gunun azabindan korkuyorum» dedi.
(124-13) 5 Kardesleri Hud, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Siz her yuksek yere koca bir bina kurup, bos seyle mi ugrasirsiniz? Temelli kalacaginizi umarak saglam yapilar mi edinirsiniz? Yakaladiginizi zorbaca mi yakalarsiniz? Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Bildiginiz seyleri size verenden sakinin; davarlari, ogullari, bahceleri ve akarsulari size O vermistir. Dogrusu hakkinizda buyuk gunun azabindan korkuyorum» dedi.
(124-13) 5 Kardesleri Hud, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Siz her yuksek yere koca bir bina kurup, bos seyle mi ugrasirsiniz? Temelli kalacaginizi umarak saglam yapilar mi edinirsiniz? Yakaladiginizi zorbaca mi yakalarsiniz? Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Bildiginiz seyleri size verenden sakinin; davarlari, ogullari, bahceleri ve akarsulari size O vermistir. Dogrusu hakkinizda buyuk gunun azabindan korkuyorum» dedi.
(124-13) 5 Kardesleri Hud, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Siz her yuksek yere koca bir bina kurup, bos seyle mi ugrasirsiniz? Temelli kalacaginizi umarak saglam yapilar mi edinirsiniz? Yakaladiginizi zorbaca mi yakalarsiniz? Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Bildiginiz seyleri size verenden sakinin; davarlari, ogullari, bahceleri ve akarsulari size O vermistir. Dogrusu hakkinizda buyuk gunun azabindan korkuyorum» dedi.
(124-13) 5 Kardesleri Hud, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Siz her yuksek yere koca bir bina kurup, bos seyle mi ugrasirsiniz? Temelli kalacaginizi umarak saglam yapilar mi edinirsiniz? Yakaladiginizi zorbaca mi yakalarsiniz? Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Bildiginiz seyleri size verenden sakinin; davarlari, ogullari, bahceleri ve akarsulari size O vermistir. Dogrusu hakkinizda buyuk gunun azabindan korkuyorum» dedi.
(124-13) 5 Kardesleri Hud, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Siz her yuksek yere koca bir bina kurup, bos seyle mi ugrasirsiniz? Temelli kalacaginizi umarak saglam yapilar mi edinirsiniz? Yakaladiginizi zorbaca mi yakalarsiniz? Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Bildiginiz seyleri size verenden sakinin; davarlari, ogullari, bahceleri ve akarsulari size O vermistir. Dogrusu hakkinizda buyuk gunun azabindan korkuyorum» dedi.
(124-13) 5 Kardesleri Hud, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Siz her yuksek yere koca bir bina kurup, bos seyle mi ugrasirsiniz? Temelli kalacaginizi umarak saglam yapilar mi edinirsiniz? Yakaladiginizi zorbaca mi yakalarsiniz? Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Bildiginiz seyleri size verenden sakinin; davarlari, ogullari, bahceleri ve akarsulari size O vermistir. Dogrusu hakkinizda buyuk gunun azabindan korkuyorum» dedi.
(124-13) 5 Kardesleri Hud, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Siz her yuksek yere koca bir bina kurup, bos seyle mi ugrasirsiniz? Temelli kalacaginizi umarak saglam yapilar mi edinirsiniz? Yakaladiginizi zorbaca mi yakalarsiniz? Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Bildiginiz seyleri size verenden sakinin; davarlari, ogullari, bahceleri ve akarsulari size O vermistir. Dogrusu hakkinizda buyuk gunun azabindan korkuyorum» dedi.
(124-13) 5 Kardesleri Hud, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Siz her yuksek yere koca bir bina kurup, bos seyle mi ugrasirsiniz? Temelli kalacaginizi umarak saglam yapilar mi edinirsiniz? Yakaladiginizi zorbaca mi yakalarsiniz? Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Bildiginiz seyleri size verenden sakinin; davarlari, ogullari, bahceleri ve akarsulari size O vermistir. Dogrusu hakkinizda buyuk gunun azabindan korkuyorum» dedi.
(124-13) 5 Kardesleri Hud, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Siz her yuksek yere koca bir bina kurup, bos seyle mi ugrasirsiniz? Temelli kalacaginizi umarak saglam yapilar mi edinirsiniz? Yakaladiginizi zorbaca mi yakalarsiniz? Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Bildiginiz seyleri size verenden sakinin; davarlari, ogullari, bahceleri ve akarsulari size O vermistir. Dogrusu hakkinizda buyuk gunun azabindan korkuyorum» dedi.
(137-13) 8 Bu durumumuz oncekilerin gelenegidir. Biz azaba ugratilacak da degiliz» dediler.
(137-13) 8 Bu durumumuz oncekilerin gelenegidir. Biz azaba ugratilacak da degiliz» dediler.
Boylece onu yalanladilar; Biz de kendilerini yok ettik. Bunda suphesiz ki ders vardir; ama cogu inanmamistir.
Dogrusu Rabbin gucludur, merhametlidir. *
Semud milleti de peygamberleri yalanladi.
(142-15) 2 Kardesleri Salih onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Burada bahcelerde, pinar baslarinda, ekinler, salkimlari sarkmis hurmaliklar arasinda guven icinde birakilir misiniz? Daglarda ustalikla evler oyar misiniz? Artik Allah´tan sakinin, bana itaat edin. Yeryuzunu islah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin» dedi.
(142-15) 2 Kardesleri Salih onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Burada bahcelerde, pinar baslarinda, ekinler, salkimlari sarkmis hurmaliklar arasinda guven icinde birakilir misiniz? Daglarda ustalikla evler oyar misiniz? Artik Allah´tan sakinin, bana itaat edin. Yeryuzunu islah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin» dedi.
(142-15) 2 Kardesleri Salih onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Burada bahcelerde, pinar baslarinda, ekinler, salkimlari sarkmis hurmaliklar arasinda guven icinde birakilir misiniz? Daglarda ustalikla evler oyar misiniz? Artik Allah´tan sakinin, bana itaat edin. Yeryuzunu islah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin» dedi.
(142-15) 2 Kardesleri Salih onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Burada bahcelerde, pinar baslarinda, ekinler, salkimlari sarkmis hurmaliklar arasinda guven icinde birakilir misiniz? Daglarda ustalikla evler oyar misiniz? Artik Allah´tan sakinin, bana itaat edin. Yeryuzunu islah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin» dedi.
(142-15) 2 Kardesleri Salih onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Burada bahcelerde, pinar baslarinda, ekinler, salkimlari sarkmis hurmaliklar arasinda guven icinde birakilir misiniz? Daglarda ustalikla evler oyar misiniz? Artik Allah´tan sakinin, bana itaat edin. Yeryuzunu islah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin» dedi.
(142-15) 2 Kardesleri Salih onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Burada bahcelerde, pinar baslarinda, ekinler, salkimlari sarkmis hurmaliklar arasinda guven icinde birakilir misiniz? Daglarda ustalikla evler oyar misiniz? Artik Allah´tan sakinin, bana itaat edin. Yeryuzunu islah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin» dedi.
(142-15) 2 Kardesleri Salih onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Burada bahcelerde, pinar baslarinda, ekinler, salkimlari sarkmis hurmaliklar arasinda guven icinde birakilir misiniz? Daglarda ustalikla evler oyar misiniz? Artik Allah´tan sakinin, bana itaat edin. Yeryuzunu islah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin» dedi.
(142-15) 2 Kardesleri Salih onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Burada bahcelerde, pinar baslarinda, ekinler, salkimlari sarkmis hurmaliklar arasinda guven icinde birakilir misiniz? Daglarda ustalikla evler oyar misiniz? Artik Allah´tan sakinin, bana itaat edin. Yeryuzunu islah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin» dedi.
(142-15) 2 Kardesleri Salih onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Burada bahcelerde, pinar baslarinda, ekinler, salkimlari sarkmis hurmaliklar arasinda guven icinde birakilir misiniz? Daglarda ustalikla evler oyar misiniz? Artik Allah´tan sakinin, bana itaat edin. Yeryuzunu islah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin» dedi.
(142-15) 2 Kardesleri Salih onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Burada bahcelerde, pinar baslarinda, ekinler, salkimlari sarkmis hurmaliklar arasinda guven icinde birakilir misiniz? Daglarda ustalikla evler oyar misiniz? Artik Allah´tan sakinin, bana itaat edin. Yeryuzunu islah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin» dedi.
(142-15) 2 Kardesleri Salih onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim; artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Burada bahcelerde, pinar baslarinda, ekinler, salkimlari sarkmis hurmaliklar arasinda guven icinde birakilir misiniz? Daglarda ustalikla evler oyar misiniz? Artik Allah´tan sakinin, bana itaat edin. Yeryuzunu islah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin» dedi.
(153-15) 4 «Ben suphesiz buyulenmisin birisin; bizim gibi bir insandan baska birsey degilsin. Eger dogru sozlu isen bir belge getir» dediler.
(153-15) 4 «Ben suphesiz buyulenmisin birisin; bizim gibi bir insandan baska birsey degilsin. Eger dogru sozlu isen bir belge getir» dediler.
(155-15) 6 Salih: «Iste belge bu devedir. Kuyudan su icmek hakki belirli bir gun onun ve belirli bir gun de sizindir; sakin ona bir kotuluk yapmayin, yoksa sizi buyuk gunun azabi yakalar» dedi.
(155-15) 6 Salih: «Iste belge bu devedir. Kuyudan su icmek hakki belirli bir gun onun ve belirli bir gun de sizindir; sakin ona bir kotuluk yapmayin, yoksa sizi buyuk gunun azabi yakalar» dedi.
Onlar ise deveyi kestiler; ama pisman da oldular.
Bunun uzerine onlari azap yakaladi. Dogrusu bunda bir ders vardir, fakat cogu inanmamistir.
Rabbin suphesiz gucludur, merhametlidir. *
Lut milleti de peygamberleri yalanladi.
(161-16) 6 Kardesleri Lut, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin icin yarattigi esleri birakip da, insanlar arasinda, erkeklere mi yaklasiyorsunuz? Dogrusu siz azmis bir milletsiniz» dedi.
(161-16) 6 Kardesleri Lut, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin icin yarattigi esleri birakip da, insanlar arasinda, erkeklere mi yaklasiyorsunuz? Dogrusu siz azmis bir milletsiniz» dedi.
(161-16) 6 Kardesleri Lut, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin icin yarattigi esleri birakip da, insanlar arasinda, erkeklere mi yaklasiyorsunuz? Dogrusu siz azmis bir milletsiniz» dedi.
(161-16) 6 Kardesleri Lut, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin icin yarattigi esleri birakip da, insanlar arasinda, erkeklere mi yaklasiyorsunuz? Dogrusu siz azmis bir milletsiniz» dedi.
(161-16) 6 Kardesleri Lut, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin icin yarattigi esleri birakip da, insanlar arasinda, erkeklere mi yaklasiyorsunuz? Dogrusu siz azmis bir milletsiniz» dedi.
(161-16) 6 Kardesleri Lut, onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Buna karsi sizden bir ucret istemiyorum; benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin icin yarattigi esleri birakip da, insanlar arasinda, erkeklere mi yaklasiyorsunuz? Dogrusu siz azmis bir milletsiniz» dedi.
«Ey Lut! Bu sozlerinden vazgecmezsen, mutlaka kovulacaksin» dediler.
(168-16) 9 Lut: «Dogrusu yaptiginiza cok kizanlardanim. Rabbim! Beni ve ailemi bunlarin yapageldigi kotulukten kurtar» dedi.
(168-16) 9 Lut: «Dogrusu yaptiginiza cok kizanlardanim. Rabbim! Beni ve ailemi bunlarin yapageldigi kotulukten kurtar» dedi.
(170-17) 1 Bunun uzerine geride kalan yasli bir kadin disinda, onu ve ailesini, hepsini kurtadik.
(170-17) 1 Bunun uzerine geride kalan yasli bir kadin disinda, onu ve ailesini, hepsini kurtadik.
Digerlerini yerle bir ettik.
Uzerlerine de yagmur yagdirdik. Uyarilan fakat yola gelmeyenlerin yagmuru ne kotu idi!
suphesiz bunda bir ders vardir, ama cogu inanmamistir.
Dogrusu Rabbin gucludur, merhametlidir. *
Ormanlik yerde oturanlar, Eykeliler de peygamberleri yalanladi.
(177-18) 3 suayb onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum, benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Olcuyu tam yapin, eksiltenlerden olmayin. Dogru terazi ile tartin. insanlarin hakkini azaltmayin. Yeryuzunde bozgunculuk yaparak karisiklik cikarmayin.
(177-18) 3 suayb onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum, benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Olcuyu tam yapin, eksiltenlerden olmayin. Dogru terazi ile tartin. insanlarin hakkini azaltmayin. Yeryuzunde bozgunculuk yaparak karisiklik cikarmayin.
(177-18) 3 suayb onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum, benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Olcuyu tam yapin, eksiltenlerden olmayin. Dogru terazi ile tartin. insanlarin hakkini azaltmayin. Yeryuzunde bozgunculuk yaparak karisiklik cikarmayin.
(177-18) 3 suayb onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum, benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Olcuyu tam yapin, eksiltenlerden olmayin. Dogru terazi ile tartin. insanlarin hakkini azaltmayin. Yeryuzunde bozgunculuk yaparak karisiklik cikarmayin.
(177-18) 3 suayb onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum, benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Olcuyu tam yapin, eksiltenlerden olmayin. Dogru terazi ile tartin. insanlarin hakkini azaltmayin. Yeryuzunde bozgunculuk yaparak karisiklik cikarmayin.
(177-18) 3 suayb onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum, benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Olcuyu tam yapin, eksiltenlerden olmayin. Dogru terazi ile tartin. insanlarin hakkini azaltmayin. Yeryuzunde bozgunculuk yaparak karisiklik cikarmayin.
(177-18) 3 suayb onlara: «Allah´a karsi gelmekten sakinmaz misiniz? Dogrusu ben size gonderilmis guvenilir bir elciyim. Artik Allah´tan sakinin ve bana itaat edin. Ben buna karsi sizden bir ucret istemiyorum, benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. Olcuyu tam yapin, eksiltenlerden olmayin. Dogru terazi ile tartin. insanlarin hakkini azaltmayin. Yeryuzunde bozgunculuk yaparak karisiklik cikarmayin.
Sizi ve daha onceki nesilleri yaratandan korkun» dedi.
(185-18) 7 «Ben ancak buyulenmisin birisin. Bizim gibi bir insandan baska bir sey degilsin. Dogrusu seni yalancilardan saniyoruz. Eger dogru sozlu isen gogun bir parcasini ustumuze dusur» dediler.
(185-18) 7 «Ben ancak buyulenmisin birisin. Bizim gibi bir insandan baska bir sey degilsin. Dogrusu seni yalancilardan saniyoruz. Eger dogru sozlu isen gogun bir parcasini ustumuze dusur» dediler.
(185-18) 7 «Ben ancak buyulenmisin birisin. Bizim gibi bir insandan baska bir sey degilsin. Dogrusu seni yalancilardan saniyoruz. Eger dogru sozlu isen gogun bir parcasini ustumuze dusur» dediler.
suayb: «Rabbim yaptiklarinizi cok iyi bilir» dedi.
Ama onu yalanladilar. Bunun uzerine onlari bulutlu bir gunun azabi yakaladi. Gercekten o gun, azabi buyuk bir gundu.
Dogrusu bunda bir ders vardir. Fakat cogu inanmamistir.
Rabbin suphesiz Gucludur, merhametlidir. *
suphesiz Kuran alemlerin Rabbinin indirmesidir.
(193-19) 5 Apacik arap diliyle, uyaranlardan olman icin onu Cebrail senin kalbine indirmistir.
(193-19) 5 Apacik arap diliyle, uyaranlardan olman icin onu Cebrail senin kalbine indirmistir.
(193-19) 5 Apacik arap diliyle, uyaranlardan olman icin onu Cebrail senin kalbine indirmistir.
O, daha oncekilerin kitabinda da zikredilmistir.
Israilogullari bilginlerinin bunu bilmeye bir delilleri yok muydu?
(198-19) 9 Biz Kuran´i arabca bilmeyen kimselerden birine indirseydik de o bunlari okusaydi yine de ona inanmazlardi.
(198-19) 9 Biz Kuran´i arabca bilmeyen kimselerden birine indirseydik de o bunlari okusaydi yine de ona inanmazlardi.
(200-20) 2 Suclularin kalblerine Kuran´i boylece sokariz da, can yakici azabi gormedikce ona inanmazlar. Bu azap onlara haberleri olmadan geliverecektir.
(200-20) 2 Suclularin kalblerine Kuran´i boylece sokariz da, can yakici azabi gormedikce ona inanmazlar. Bu azap onlara haberleri olmadan geliverecektir.
(200-20) 2 Suclularin kalblerine Kuran´i boylece sokariz da, can yakici azabi gormedikce ona inanmazlar. Bu azap onlara haberleri olmadan geliverecektir.
O zaman «Erteye birakilmaz miyiz?» derler.
Bizim azabimizi mi acele istiyorlardi?
(205-20) 7 Bana soylesene, Biz onlara yillar yili nimetler vermis olsak, sonra da tehdit edildikleri sey baslarina gelse, kendilerine verilmis olan nimetler onlara bir fayda saglar mi?
(205-20) 7 Bana soylesene, Biz onlara yillar yili nimetler vermis olsak, sonra da tehdit edildikleri sey baslarina gelse, kendilerine verilmis olan nimetler onlara bir fayda saglar mi?
(205-20) 7 Bana soylesene, Biz onlara yillar yili nimetler vermis olsak, sonra da tehdit edildikleri sey baslarina gelse, kendilerine verilmis olan nimetler onlara bir fayda saglar mi?
(208-20) 9 Hicbir kasaba halkini kendilerine ogut veren uyaricilar gelmeden yok etmedik. Biz zalim degiliz.*
(208-20) 9 Hicbir kasaba halkini kendilerine ogut veren uyaricilar gelmeden yok etmedik. Biz zalim degiliz.*
Kuran´i seytanlar indirmemistir.
Bu onlara dusmez, zaten gucleri de yetmez.
Dogrusu onlar vahyi dinlemekten uzak tutulmuslardir.
O halde sakin Allah´in yaninda baska tanri tutup ona yalvarma, yoksa azap goreceklerden olursun.
Once en yakin hisimlarini uyar.
Sana uyan muminleri kanatlarin altina al.
Sana baskaldirirlarsa: «Yaptiklarinizdan uzagim» de.
(217-22) 0 Senin kalkip namaz kilanlar arasinda bulundugunu goren, guclu ve merhametli olan Allah´a guven. Dogrusu O isitir ve bilir.
(217-22) 0 Senin kalkip namaz kilanlar arasinda bulundugunu goren, guclu ve merhametli olan Allah´a guven. Dogrusu O isitir ve bilir.
(217-22) 0 Senin kalkip namaz kilanlar arasinda bulundugunu goren, guclu ve merhametli olan Allah´a guven. Dogrusu O isitir ve bilir.
(217-22) 0 Senin kalkip namaz kilanlar arasinda bulundugunu goren, guclu ve merhametli olan Allah´a guven. Dogrusu O isitir ve bilir.
«eytanlarin kime indigini size haber vereyim mi?» de.
Onlar, gunahkar iftiracilarin hepsine iner.
Bunlar seytanlara kulak verirler, cogu yalancidirlar.
sairlere ancak azginlar uyar.
(225-22) 6 Onlarin her vadide saskin saskin dolastiklarini ve yapmadiklarini yaptik dediklerini gormez misin?
(225-22) 6 Onlarin her vadide saskin saskin dolastiklarini ve yapmadiklarini yaptik dediklerini gormez misin?
Ancak inanip yararli is isleyenler, Allah´i cok cok ananlar ve haksizliga ugratildiklarinda haklarini alanlar bunun disindadir. Haksizlik eden kimseler nasil bir yikilisla yikilacaklarini anlayacaklardir. *
Bu, açık-seçik (aynı zamanda açıklayıcı) Kitab´ın âyetleridir.
(Ey Peygamber!) Onlar dosdoğru imân etmiyeoekler diye neredeyse kendine yazık edip kıyacaksın.
Biz isteseydik onlara gökten bir âyet (acık bir belge ya da mu´cize) indirirdik de onlar ona boyun eğip eğilirlerdi.
Onlara Rahmân´dan ne kadar yeni bir öğüt geldiyse mutlaka ondan yüzçevirdiler.
Cidden (onu) yalanladılar. Alaya aldıkları hususların haberi kendilerine gelecektir.
Yeryüzüne bakmadılar mı? Onda gönül çekici her (bitki)den nice çiftler yetiştirdik.
Şüphesiz ki bunda açık bir belge vardır, ama onların çoğu inanmazlar.
Rabbin gerçekten çok üstündür, çok güçlüdür ve çok merhamet sahibidir.
(10-11) Hani bir zaman Rabbin, Musâ´ya : «Zulmü âdet edinen millete, Fir´avn´ın milletine git; artık (Allah´tan) korkup (inkâr ve azgınlıktan, haksızlık ve taşkınlıktan) sakınmıyacaklar mı ?» diye seslenmişti.
(10-11) Hani bir zaman Rabbin, Musâ´ya : «Zulmü âdet edinen millete, Fir´avn´ın milletine git; artık (Allah´tan) korkup (inkâr ve azgınlıktan, haksızlık ve taşkınlıktan) sakınmıyacaklar mı ?» diye seslenmişti.
Musâ: «Rabbim! Doğrusu (beni) yalanlıyacaklarından korkuyorum da,
Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Onun için Harun´a da peygamberlik gönder.
Hem onların benim üzerimde bir (cinayet) günahı vardır; bu yüzden beni öldüreceklerinden endişeliyim» demişti.
(Allah ona): «Hayır, bırak bu endişeleri» dedi; açık belge ve mu´cizelerimizle ikiniz (onlara) gidiniz. Şüpheniz olmasın ki biz sizinle beraberiz ; (olup bitenleri) işitiriz.
İkiniz Fir´avn´a gidin de ona deyin ki:«Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin peygamberleriyiz;
İsrail oğulları´nı (salıver de) bizimle gönder.»
(Fir´avn onlara): «A, seni çocukken aramızda besleyip büyütmedik mi ve sen ömrünün birkaç yılını bizde (geçirip) kalmadın mı ?!
Yapmak istediğini yaptın ve sen (cidden) nankörlerdensin,» dedi.
Musâ, «o işi ben henüz (peygamberlik) yolunda değil iken yapmıştım» dedi.
«Sizden korktuğum zaman da aranızdan kaçtım, derken Rabbim bana hüküm ve hikmet verdi ve beni peygamberlerden eyledi.
Musâ, «eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, (bilin ki) O, doğunun da, batının da, ikisi arasındaki şeylerin de Rabbıdır; (bütün bunları yaratıp meydana getiren, terbiye edip kemâle erdirendir).» dedi.
Fir´avn, «eğer benden başka ilâh edinirsen, elbette seni zindanlıklardan ederim» dedi.
Musâ ona : «Sana açık-seçik bir belge (ve mu´cize) getirsem de mi ?» dedi.
Fir´avn, «eğer doğru kişilerden isen haydi o belgeyi getir!» dedi.
Bunun üzerine Musâ, Asâ´sını yere bırakıverdi, derken o çok açık ve belirgin ölçüde bir ejderha (oluverdi).
Ve elini çekip çıkardı derken o durup bakanlara (pırıl pırıl ışık veren) bembeyaz (bir görünüme büründü).
Fir´avn, çevresindeki ileri gelenlere, «şüphesiz ki bu, bilgin bir sihirbazdır,
Sizi kendi ülkenizden sihriyle çıkarmak istiyor; (ey ileri gelenler! Bu hususta) ne buyurursunuz ?» dedi.
Onlar, «bununla kardeşini gözaltında tut ve (sonra da) şehirlere toplayıcılar gönder de,
Bilgili olan her sihirbazı toplayıp sana getirsinler» dediler.
Böylece sihirbazlar bilinen bir günün belli vaktinde toplandılar.
Halka, «siz de toplandınız mı ?» denildi.
Üstün gelirlerse, sihirbazlara uyacağımızı umarız dediler.
Sihirbazlar geldiğinde Fir´avn´a dediler ki, «eğer üstün gelenler bizler olursak bizim için elbette bir mükâfat vardır ?»
Fir´avn, «evet, o takdirde siz elbette (bana) yakınlardan olursunuz» dedi.
Musâ, sihirbazlara : «Siz ne atacaksanız, ne ortaya koyacaksanız koyun !» dedi.
Onlar da urganlarını ve değneklerini yere attılar ve «Fir´avn´ın azizliği hakkı için elbette bizler üstünleriz» dediler.
Musâ da Asâ´sını yere attı, derken ansızın onların uydurup (göz boyayarak) ortaya koyduklarını yalayıp yuttu.
Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar.
(47-48) «Biz âlemlerin Rabbına, Musâ ve Harun´un Rabbına inandık» dediler.
(47-48) «Biz âlemlerin Rabbına, Musâ ve Harun´un Rabbına inandık» dediler.
Fir´avn, «ben size izin vermeden ona imân ettiniz (öyle mi ?) Elbette o size sihir öğreten büyüğünüzdür. Yakında (neler yapacağımı) bileceksiniz. Yemin ederim ki ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve elbette hepinizi asacağım» dedi.
(Onlar): «Ne zararı var, çünkü biz mutlaka Rabbımıza döneceğiz.
Biz (senin adamlarından) ilk imân edenler olduktan geri Rabbımızın hatâlarımızı bize bağışlayacağını ummaktayız» dediler.
Biz, Musâ´ya: «Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü gerçekten siz takip edileceksiniz» diye vahyettik.
(53-54) Fir´avn da şehir ve kasabalara (asker) toplayıcı yetkilileri gönderdi (ve dedi ki): «Şüpheniz olmasın ki bunlar sayıları pek az birer topluluktur.
(53-54) Fir´avn da şehir ve kasabalara (asker) toplayıcı yetkilileri gönderdi (ve dedi ki): «Şüpheniz olmasın ki bunlar sayıları pek az birer topluluktur.
Ve elbette bunlar bize karşı iyice kızgın olup (diş bilemektedirler).
Doğrusu biz de uyanık tedbirli bir topluluğuzdur.»
(57-58) Bununla beraber biz Fir´avn ve askerlerini bahçelerinden, pınarlarından, hazine ve yüce-şerefli makamlardan çıkardık.
(57-58) Bununla beraber biz Fir´avn ve askerlerini bahçelerinden, pınarlarından, hazine ve yüce-şerefli makamlardan çıkardık.
Böylece İsrail oğulları´nı (onların yerine) vâris kıldık.
Güneş doğup ortalığı aydınlatırken Fir´avn ve adamları onları takibe koyuldular.
Şüphe etmeyin ki ben size gönderilen güvenilir bir peygamberim.
Artık Allah´tan korkup bana itaat edin.
Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ; benim hizmetimin karşılığı ancak âlemlerin Rabbına aittir.
O halde Allah´tan korkun ve bana uyun.
Onlar Nuh´a dediler ki: Sana en rezil aşağılık insanlar uymuşken biz sana inanır mıyız?
Nûh da dedi ki:«Onların yaptıklarıyla ilgili bilgim yoktur, (onların içyüzünü bilmem).
Bir düşünseniz a, onların hesabını görmek ancak Rabbıma aittir.
Ve ben mü´minleri kovacak da değilim.
Ben ancak açık-seçik (şekilde, gelecek olan tehlikeyi haber veren ve işlenilen kötülüklere karşı elîm bir azâbın hazırlandığını duyuran) bir uyarıcıyım.
Bunun üzerine onlar dediler ki: «Ey Nûh ! Eğer (uyarıdan) vazgeçmezsen elbette taşlanacak (bedbaht)lardan olursun.»
Nûh : «Ey Rabbim !» dedi, «doğrusu milletim beni yalanladı.
Artık benimle onlar arasını (hükmederek) ayır ve benimle beraber olan mü´minleri kurtar.»
Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri (binenlerle ve yüklenen şeylerle) dolan gemide kurtardık.
Sonra da geride kalanları (suda) boğduk.
Şüphesiz ki bunda öğüt ve ibret vardır. (Ne yazık ki) onların çoğu imân etmediler.
Senin Rabbın şüphesiz ki yegâne üstündür, çok merhametlidir.
Şüpheniz olmasın ki ben, sîze gönderilen güvenilir bir peygamberim.
Artık Allah´tan korkup bana uyunuz.
Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum ; benim (hizmetimin) karşılığı ancak âlemlerin Rabbına aittir.
Siz her yüksekçe yere bir anıt yapıp (kendinizden dünyalıkça aşağı olanlarla mı) eğlenirsiniz ?
Devamlı kalacağınızı umarak birtakım (su kanalları, sarnıçlar, kaleler gibi) sanat eserleri sayılacak yapıları mı (kendinize tek iş ve amaç) ediniyorsunuz ?
Şiddetle (hınçla) atılıp yakaladığınızda zorbalar gibi mi yakalarsınız ?
Artık Allah´tan korkun ve bana uyun.
Bildiğiniz nimetleri size (cömertçe) verenden (O´na karşı gelmekten) sakının.
(133-134) Size nice nimetlerle, oğullarla, bahçelerle, pınarlarla yardımda bulunmuştur.
(133-134) Size nice nimetlerle, oğullarla, bahçelerle, pınarlarla yardımda bulunmuştur.
Ben, elbette size karşı o büyük günün azabından endişe ediyorum.»
Onlar dediler ki: Öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da bizim için fark etmez, birdir.
Bu tutumunuz, öncekilerin (sürüp gelen) âdetlerinden başkası değildir.
Ve biz azâb edilecek de değiliz.
Böylece Hûd Peygamber´i yalanladılar. Biz de onları yok ettik. Şüphesiz ki bunda öğüt ve ibret vardır ; ne yazık ki onların çoğu imân etmedi.
Şenin Rabbın elbette O´dur cok güçlü, çok üstün ; O´dur cok merhametli.
Şüpheniz olmasın ki ben sizin için güvenilir bir peygamberim.
Artık Allah´tan korkun ve bana uyun.
Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim (hizmetimin) mükâfatı ancak âlemlerin Rabbına aittir.
(146-147-148) Şu bulunduğunuz yerde ; bağlar ve bahçelerde ; pınarlar başında, ekinler içinde, gönül çekici salkım hurmalıklarda güven içinde kendi halinize bırakılacak mısınız?
(146-147-148) Şu bulunduğunuz yerde ; bağlar ve bahçelerde ; pınarlar başında, ekinler içinde, gönül çekici salkım hurmalıklarda güven içinde kendi halinize bırakılacak mısınız?
(146-147-148) Şu bulunduğunuz yerde ; bağlar ve bahçelerde ; pınarlar başında, ekinler içinde, gönül çekici salkım hurmalıklarda güven içinde kendi halinize bırakılacak mısınız?
Dağlardan da ustaca sayılacak şekilde (fakat) şımarıkça evler yontuyorsunuz : (Bunun böyle devam edeceğini mi sanıyorsunuz ? Hayır aldanıyorsunuz).
Artık Allah´tan korkun, bana itaat edin.
(151-152) Yeryüzünde fesâd çıkarıp orada dirlik-düzenlik getirmeyenlerin; inkâr ve azgınlıktan aşırı gidenlerin emrine uymayın.»
(151-152) Yeryüzünde fesâd çıkarıp orada dirlik-düzenlik getirmeyenlerin; inkâr ve azgınlıktan aşırı gidenlerin emrine uymayın.»
Dediler ki: «Elbette sen büyülenenlerden birisin.
Sen de ancak bizim gibi bir insansın ; eğer (iddianda) doğrulardan isen haydi bize bir açık belge, bir mu´cize getir.»
Sâlih, «işte (belge ve mu´cize olarak) bir dişi deve ! Su içme sırası (bir gün) onun, belirli bir gün de sizindir.
Sakın ona kötü (niyetle) dokunmayın ; sonra büyük bir azâb sizi yakalar» dedi.
Buna rağmen onlar o deveyi (bacaklarına) vurup devirdiler, (inatla onu) kestiler. (Sonra da) pişmanlık duyarak sabahladılar.
O sebeple azâb onları yakaladı. Şüphesiz ki (bu olayda) bir ibret ve öğüt vardır; ama onların çoğu imân edenler olmadı.
Ve senin Rabbin şüphesiz ki yegâne üstündür, çok güçlüdür; çok merhamet edendir.
Şüpheniz olmasın ki ben size (gönderilen güvenilir) bir peygamberim.
0 halde Allah´tan artık korkun ve bana uyun.
Bu (hizmete) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim hizmetimin karşılığı ancak âlemlerin Rabbına aittir.
(165-166) Rabbınızın sizin için yarattığı eşleri bırakıyorsunuz da âlemler içinden (kala kala) erkeklere mi (şehvetle) gidiyorsunuz ?! Hayır, siz haddi aşan bir milletsiniz.»
(165-166) Rabbınızın sizin için yarattığı eşleri bırakıyorsunuz da âlemler içinden (kala kala) erkeklere mi (şehvetle) gidiyorsunuz ?! Hayır, siz haddi aşan bir milletsiniz.»
Onlar dediler ki; «Ey Lût! Eğer (bu tür uyarılardan) vazgeçmezsen elbette (yurdundan) çıkarılanlardan olursun.»
Lût, «şüpheniz olmasın ki ben sizin yaptıklarınıza iyice içerlenenlerdenim» dedi.
Rabbim! Beni ve ailemi bunların işleyegeldiği (iğrençliğin günah ve azâb)ından kurtar, (diyerek duâ etti).
(170-171) Biz de geride kalanlar arasında yaşlı bir kadın (Lût´un eşi) dışında onu ve bütün ailesini kurtardık.
(170-171) Biz de geride kalanlar arasında yaşlı bir kadın (Lût´un eşi) dışında onu ve bütün ailesini kurtardık.
Sonra da diğerlerini yerle bir edip yok ettik.
Ve üzerlerine (taştan topraktan bir felâket) yağmuru yağdırdık. O uyarılanların yağmuru ne de kötü !
Şüphesiz ki bunda bir ibret ve öğüt vardır; ama onların çoğu imân edenler olmadı.
Ve elbette Rabbın yegâne üstündür, güçlüdür ve çok merhametlidir.
Eykeli´ler (=Ormanda eyleşen Şuâyb Peygamber´in gönderildiği kavim) de peygamberleri yalanladılar.
Şüpheniz olmasın ki ben, size (gönderilen) güvenilir bir peygamberim.
Artık Allah´tan korkun ve bana uyun.
Bu (hizmetime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim (hizmetimin) karşılığı ancak âlemlerin Rabbına aittir.
Ölçeği tam tutun; (hak yiyip hakları) eksiltenlerden olmayın.
Dosdoğru terazi ile tartın.
İnsanların (haklarından bir) şeyler eksiltmeyin ve bir de sakın yeryüzünde fesâd çıkararak düzensizlik ve bozgunculuk yapmayın.
Sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan (O eşsiz kudret)ten korkun» dedi.
«Sen ancak büyülenmiş (aklî dengesini kaybetmiş)lerden birisin.
Sen ancak bizim gibi bir insansın ; biz seni elbette yalancılardan sanıyoruz.
Eğer doğrulardan isen haydi göğün bir parçasını üzerimize düşür» dediler.
Şuâyb onlara: «Rabbim yapageldiğinizi cok iyi bilir» dedi.
Buna rağmen onu yalanladılar. O sebeple gölge (yapan bulutun ortaya çıktığı) günün azabı onları yakalayıverdi. Şüphesiz ki bu büyük bir günün azabı idi.
Bunda elbette bir öğüt ve ibret vardır. Zaten onların çoğu mü´min değildi.
Şüphesiz ki, Rabbın çok üstündür, çok güçlüdür, çok merhamet sahibidir.
Gerçekten bu Kur´ân, âlemlerin Rabbından indirilmedir.
(193-194-195) Uyarıcılardan olasın diye Ruhu´l-emîn (Melek Cebrail) onu senin kalbine açık-seçik Arap diliyle indirmiştir.
(193-194-195) Uyarıcılardan olasın diye Ruhu´l-emîn (Melek Cebrail) onu senin kalbine açık-seçik Arap diliyle indirmiştir.
(193-194-195) Uyarıcılardan olasın diye Ruhu´l-emîn (Melek Cebrail) onu senin kalbine açık-seçik Arap diliyle indirmiştir.
Hem o, öncekilere (indirilen semavî) kitaplarda da (bazı özellikleriyle) vardır.
Onu İsrail oğulları´ndan olan ilim adamlarının bilmesi onlar için (gerçeği yansıtan) bir belge ve kanıt değil midir?
(198-199) Eğer Kur´ân´ı Arap olmayanlardan birine indirseydik, o da onlara bunu okusaydı, yine de ona inanacak değillerdi.
(198-199) Eğer Kur´ân´ı Arap olmayanlardan birine indirseydik, o da onlara bunu okusaydı, yine de ona inanacak değillerdi.
(200-201) İşte biz onu (=inkâr ve sapıklığı) böylece suçlu günahkârların kalblerine aktarıp soktuk da elem verici azabı görmedikçe mümkün değil ona inanmazlar.
(200-201) İşte biz onu (=inkâr ve sapıklığı) böylece suçlu günahkârların kalblerine aktarıp soktuk da elem verici azabı görmedikçe mümkün değil ona inanmazlar.
Bu azâb, farkına varmadıkları bir halde ansızın kendilerine gelir de,
Acaba bize mühlet verilmez mi ? derler.
Onlar azabımızı mı acele istiyorlar ?
(205-206) Söylesen ya, eğer biz onları yıllarca (bolluk ve refah içinde) yararlandırıp geçindirsek, sonra da va´dolundukları (günün azabı) onlara geliverse,
(205-206) Söylesen ya, eğer biz onları yıllarca (bolluk ve refah içinde) yararlandırıp geçindirsek, sonra da va´dolundukları (günün azabı) onlara geliverse,
O yararlandırılıp geçindirildikleri bolluk ve refahın kendilerine bir faydası olur mu ?
Hiçbir kasaba (halkını), kendilerine uyarıcılar göndermedikçe yok etmiş değiliz.
Öğüt ve hatırlatmada bulunulmuştur ; ve biz onlara zulmediciler olmadık.
Kur´ân´ı (hiçbir zaman) şeytanlar indirmemiştir.
Hem bu, onlara göre uygun ve lâyık da değildir; hem güçleri de yetmez.
Onlar (inen vahyi) dinlemekten kesinlikle uzak tutulmuşlardır.
Artık sen, Allah ile beraber başka bir tanrıya duâ edip kullukta bulunma, sonra azaba uğratılanlardan olursun.
En yakın hısımlarını (bulundukları yolun eğri olduğu hakkında) uyar.
Mü´minlerden sana uyanlara (tevazu, hoşgörü, rahmet ve şefkat) kanadını (yerlere kadar) indir.
Bununla beraber (hısımlarından) sana karşı gelip başkaldırırlarsa, de ki: «Şüphesiz ben sizin işleyegeldiğiniz (inkâr, azgınlık ve sapıklık)dan beriyim.»
O yegâne güçlü, çok üstün, çok merhametli olan (Allah)´a güvenip dayan.
(218-219) O Allah ki, seni ayakta durduğun halde de, secde edenler arasında dolaştığın durumda da görüyor.
(218-219) O Allah ki, seni ayakta durduğun halde de, secde edenler arasında dolaştığın durumda da görüyor.
Çünkü gerçekten Allah işitendir, bilendir.
Size şeytanların kimler üzerine inip durduğunu haber vereyim mi ?
Her günahkâr iftiracı, yalancı, sahtekâr üzerine iner.
Bunlardır (şeytanların iftira ve yalanına) kulak verirler. Çoğu ise yalancıdır.
(Sapık hayalci) şâirlere ise, ancak yozmuş azgınlar uyarlar.
Baksana, onlar her vadide avare-şaşkın dolaşırlar.
Ve yapmadıklarını söyleyip dururlar.
Ancak imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanlar, Allah´ı çokça ananlar ve zulme uğradıktan sonra kendilerini savunup (gerektiğinde) karşı koyanlar müstesna.. O zulmedenler, yakında nasıl bir inkılâba uğrayacaklarını, nerede dönüp kalacaklarını bileceklerdir.
Bunun üzerine Mûsâ, asasını attı, bir de ne görsünler, asa açıkça kocaman bir yılan olmuş.
Elini koynundan çıkardı, bir de ne görsünler, bakanlara bembeyaz olmuş.
Firavun, çevresindeki ileri gelenlere, “Şüphesiz bu, bilgin bir sihirbazdır” dedi.
“Sizi, yaptığı sihirle, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?”
Dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de toplayıcı adamlar gönder."
“Sana bütün usta sihirbazları getirsinler.”
Böylece sihirbazlar, belli bir günün belirlenen bir vaktinde bir araya getirildiler.
İnsanlara da “Siz de toplanır mısınız?” denildi.
“Umarız, üstün gelirlerse sihirbazlara uyarız” (dediler.)
Sihirbazlar gelince, Firavun’a, “Eğer biz üstün gelirsek, gerçekten bize bir mükâfat var mı?” dediler.
Firavun, “Evet, hem o takdirde mutlaka bana yakın kimselerden olacaksınız” dedi.
Mûsâ onlara, “Hadi ortaya atacağınız şeyi atın” dedi.
Bunun üzerine onlar iplerini ve değneklerini attılar ve “Firavun’un gücüyle elbette bizler üstün geleceğiz” dediler.
Mûsâ da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa onların düzdükleri sihir takımlarını yutuyor.
Bunun üzerine sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.
“Âlemlerin Rabbine inandık” dediler.
“Mûsâ’nın ve Hârûn’un Rabbi’ne.”
Firavun, “Ben size izin vermeden ona inandınız ha? Mutlaka o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Yakında bilip göreceksiniz siz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım” dedi.
Sihirbazlar şöyle dediler: “Zararı yok, mutlaka Rabbimize döneceğiz.”
“(Burada) ilk inananlar biz olduğumuz için şüphesiz Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.”
Biz Mûsâ’ya, “Kullarımı geceleyin yola çıkar, muhakkak ki takip edileceksiniz” diye vahyettik.
Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
Dedi ki, “Bunlar pek az ve önemsiz bir topluluktur.”
“Şüphesiz onlar bize öfke duyuyorlar.”
“Ama biz uyanık ve tedbirli bir topluluğuz.”
(57-58) Biz de Firavun’un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan çıkardık.
(57-58) Biz de Firavun’un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan çıkardık.
İşte böyle yaptık ve onlara, İsrailoğullarını mirasçı kıldık.
Firavun ve adamları gün doğarken onları takibe koyuldular.
İki topluluk birbirini görünce Mûsâ’nın arkadaşları, “Eyvah yakalandık” dediler.
Mûsâ, “Hayır! Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir” dedi.
Bunun üzerine Mûsâ’ya, “Asan ile denize vur” diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibiydi.
Ötekileri de oraya yaklaştırdık.
Mûsâ’yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık.
Sonra ötekileri suda boğduk.
Bunda şüphesiz bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş değillerdi.
Şüphesiz ki senin Rabbin elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.
Ey Muhammed! Onlara İbrahim’in haberini de oku.
Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” demişti.
“Putlara tapıyoruz ve onlara tapmağa devam edeceğiz” demişlerdi.
İbrahim, dedi ki: “Onlara yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?”
“Yahut size fayda veya zararları dokunur mu?”
“Hayır, ama biz babalarımızı böyle yaparken bulduk” dediler.
(75-76) İbrahim, şöyle dedi: “Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?”
(75-76) İbrahim, şöyle dedi: “Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?”
“Şüphesiz onlar benim düşmanımdır. Ancak âlemlerin Rabbi olan Allah, dostumdur.”
“O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.”
“O, bana yediren ve içirendir.”
“Hastalandığımda da O bana şifa verir.”
“O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır.”
“Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.”
“Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.”
“Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle.”
“Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır.”
“(Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma!”
“O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!”
“Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.”
Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılacak.
(91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek.
(91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek.
(91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek.
(94-95) Artık onlar ve o azgınlar ile İblis’in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar.
(94-95) Artık onlar ve o azgınlar ile İblis’in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar.
Orada onlar taptıklarıyla çekişerek şöyle derler:
“Allah’a andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.”
“Çünkü sizi, âlemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk.”
“Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı.”
“İşte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok.”
“Candan bir dostumuz da yok.”
“Keşke (dünyaya) bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
Elbet bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmiş değillerdi.
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır.
Nûh’un kavmi de Peygamberleri yalanladı.
Hani kardeşleri Nûh, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
“O hâlde, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!”
Dediler ki: “Sana hep aşağılık kimseler uymuş iken, biz hiç sana inanır mıyız?”
Nûh, şöyle dedi: “Onların yaptıklarına dair benim ne bilgim olabilir?”
“Onların hesaplarını görmek ancak Rabbime aittir. Bir anlayabilseniz!”
“Ben inananları kovacak değilim.”
“Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
Dediler ki: “Ey Nûh! (Bu işten) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın!”
Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı.”
“Artık onlarla benim aramda sen hükmet. Beni ve benimle birlikte olan mü’minleri kurtar.”
Derken biz onu ve beraberindekileri dolu geminin içinde (taşıyıp) kurtardık.
Sonra da geride kalanları suda boğduk.
Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Şüphesiz senin Rabbin mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır.
Âd kavmi de peygamberleri yalanladı.
Hani kardeşleri Hûd, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
“Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
“Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
“Siz her yüksek yere bir alamet bina yapıp boş şeylerle eğleniyor musunuz?”
“İçlerinde ebedî yaşama ümidiyle sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?”
“Tutup yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız.”
“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
(132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.”
(132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.”
(132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.”
“Çünkü ben, sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.”
Dediler ki: “Sen ister öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bize göre birdir.”
“Bu, öncekilerin geleneklerinden başka bir şey değildir.”
“Biz azaba uğratılacak da değiliz.”
Böylece onlar Hûd’u yalanladılar. Biz de bu yüzden onları helâk ettik. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Semûd kavmi de Peygamberleri yalanladı.
Hani kardeşleri Salih, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
“Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
“Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!”
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
“Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir.”
Salih, şöyle dedi: “İşte bir dişi deve! Onun (belli bir gün) su içme hakkı var, sizin de belli bir gün su içme hakkınız vardır.”
“Sakın ona bir kötülük dokundurmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar.”
Derken onu kestiler, fakat pişman oldular.
Böylece onları azap yakaladı. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Lût’un kavmi de peygamberleri yalanladı.
Hani kardeşleri Lût, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
(165-166) “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.”
(165-166) “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.”
Lût, şöyle dedi: “Şüphesiz ben sizin yaptığınız bu çirkin işe kızanlardanım.”
“Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar.”
(170-171) Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık.
(170-171) Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık.
Sonra diğerlerini helâk ettik.
Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi!
Şüphesiz bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Eyke halkı da peygamberleri yalanladı.
Hani Şu’ayb, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
Artık, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
“Ölçüyü tam yapın. Eksik verenlerden olmayın.”
“Doğru terazi ile tartın.”
“İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”
“Sizi ve önceki nesilleri yaratana karşı gelmekten sakının.”
Onlar şöyle dediler: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.”
“Sen sadece bizim gibi bir insansın. Biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz.”
“Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi gökten üzerimize bir parça düşür.”
Şu’ayb, “Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir” dedi.
Onlar Şu’ayb’ı yalanladılar. Derken gölge gününün azabı onları yakaladı. Şüphesiz o, büyük bir günün azabı idi.
Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Şüphesiz bu Kur’an, âlemlerin Rabbi’nin indirmesidir.
(193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir.
(193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir.
(193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir.
Şüphesiz bu (Kur’an’ın indirileceği) öncekilerin kitaplarında da vardı.
İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir?
(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı.
(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı.
İşte böylece biz onu (Kur’an’ı) suçluların kalbine soktuk.
(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.
(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.
(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.
Bizim azabımızın çabuklaşmasını mı istiyorlar?
Ey Muhammed! Ne dersin; biz onları yıllarca (dünya nimetlerinden) yararlandırsak,
Sonra da kendilerine tehdit edildikleri şey gelse, (hâlleri nice olurdu?)
(Dünyada) yararlandırıldıkları şeyler onlara fayda sağlamazdı.
Biz, hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik.
Bu, bir hatırlatmadır. Biz zalim değiliz.
O Kur’an’ı şeytanlar indirmemiştir.
Zaten bu onların harcı değildir, buna güçleri de yetmez.
Çünkü onlar (vahyi) işitmekten uzaklaştırılmışlardır.
Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun!
(Önce) en yakın akrabanı uyar.
Mü’minlerden sana uyanlara kanatlarını indir.
Eğer sana karşı gelirlerse, “Şüphesiz ben sizin yaptığınız şeylerden uzağım” de.
(217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et.
(217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et.
(217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et.
Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi?
Onlar, her günahkâr yalancıya inerler.
Bunlar da şeytanlara kulak verirler. Onların çoğu ise yalancıdır.
Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar.
(225-226) Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler.
(225-226) Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler.
Ancak iman edip salih amel işleyen, Allah’ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar başka. Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir.
(Resûlüm!) Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın!
Biz dilesek, onların üzerine gökten bir mucize indiririz de, ona boyunları eğilip kalır.
Kendilerine, o çok esirgeyici Allah´tan hiçbir yeni öğüt gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.
Üstelik (ona) «yalandır» derler; fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri yakında onlara gelecektir.
Yeryüzüne bir bakmazlar mı! Orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik.
Şüphesiz bunlarda (Allah´ın kudretine) bir nişâne vardır; ama çoğu iman etmezler.
Şüphe yok ki Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
(10-11) Hani Rabbin Musa´ya: O zalimler güruhuna, Firavun´un kavmine git. Hâla (başlarına gelecekten) sakınmayacaklar mı onlar? diye seslenmişti.
(10-11) Hani Rabbin Musa´ya: O zalimler güruhuna, Firavun´un kavmine git. Hâla (başlarına gelecekten) sakınmayacaklar mı onlar? diye seslenmişti.
Musa şöyle dedi: Rabbim! Doğrusu, beni yalancılıkla suçlamalarından korkuyorum.
(Bu durumda) içim daralır, dilim dönmez; onun için Harun´a da elçilik ver.
Onların bana isnad ettikleri bir suç da var. Bundan ötürü beni öldürmelerinden korkuyorum.
Allah buyurdu: Hayır (seni asla öldüremezler)! İkiniz mucizelerimizle gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.
Haydi Firavun´a gidip deyin ki: Gerçekten biz, âlemlerin Rabbi´nin elçisiyiz;
İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.
(Kendisine Allah´ın emri tebliğ edilince Firavun) dedi ki: Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi?
Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!
Musa: Ben, dedi, o işi o anda sonunun ne olacağını bilmeyerek yaptım.
Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.
O nimet diye başıma kaktığın ise, (aslında) İsrailoğullarını kendine kul köle etmendir.
Firavun şöyle dedi: Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir?
Musa cevap verdi: Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız, (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir.
(Firavun) etrafında bulunanlara: İşitiyor musunuz? dedi.
Musa dedi ki: O, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbidir.
Firavun: Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir, dedi.
Musa devamla şunu söyledi: Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir.
Firavun: Benden başkasını tanrı edinirsen, andolsun ki seni zindanlıklardan ederim! dedi.
Musa: Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı? dedi.
Firavun: Doğru söyleyenlerden isen, haydi getir onu! diye karşılık verdi.
Bunun üzerine Musa asâsını atıverdi; bir de ne görsünler, asâ apaçık koca bir yılan (oluvermiş)!
Elini de (koynundan) çıkardı; o da seyredenlere bembeyaz görünen (nur saçan bir şey oluvermiş)!
Firavun, çevresindeki ileri gelenlere: Bu, dedi, doğrusu çok bilgili bir sihirbaz!
Sizi sihiriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?
Dediler ki: Onu ve kardeşini eğle ve şehirlere toplayıcı görevliler gönder;
Ne kadar bilgisi derin sihirbaz varsa sana getirsinler.
Böylece sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde biraraya getirildi.
Halka: Siz de toplanıyor musunuz (haydi hemen toplanın), denildi.
(Firavun´un adamları:) Eğer üstün gelirlerse, herhalde sihirbazlara uyarız, dediler.
Sihirbazlar geldiklerinde Firavun´a: Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır değil mi? dediler.
Firavun cevap verdi: Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden de olacaksınız.
Musa onlara: Ne atacaksanız atın! dedi.
Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve: Firavun´un kudreti hakkı için elbette bizler galip geleceğiz, dediler.
Sonra Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuveriyor!
(47-48) «Âlemlerin Rabbine, Musa ve Harun´un Rabbine iman ettik» dediler.
(47-48) «Âlemlerin Rabbine, Musa ve Harun´un Rabbine iman ettik» dediler.
Firavun, (kızgınlık içinde) dedi ki: Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha! Demek ki size sihiri öğreten büyüğünüzmüş o! Ama şimdi (size yapacağımı görecek ve) bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım!
«Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz.»
«Biz, ilk iman edenler olduğumuz için Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız.»
Musa´ya: Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü takip edileceksiniz, diye vahyettik.
Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:
«Esasen bunlar, sayıları az, bölük pörçük bir cemaattır.»
«(Böyle iken) kesinkes bizi öfkelendirmişlerdir.»
«Biz ise, elbette uyanık (ve yekvücut) bir cemaatız.» (diyor ve dedirtiyordu).
(57-58) Ama (sonunda) biz onları (Firavun ve kavmini), bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve değerli bir yerden çıkardık.
(57-58) Ama (sonunda) biz onları (Firavun ve kavmini), bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve değerli bir yerden çıkardık.
Böylece, bunlara İsrailoğullarını mirasçı yaptık.
Derken (Firavun ve adamları) gün doğumunda onların ardına düştüler.
İki topluluk birbirini görünce, Musa´nın adamları: İşte yakalandık! dediler.
Musa: Asla! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir.
Bunun üzerine Musa´ya: Asân ile denize vur! diye vahyettik. (Vurunca deniz) derhal yarıldı (on iki yol açıldı), her bölük koca bir dağ gibi oldu.
Ötekilerini de oraya yaklaştırdık.
Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.
Sonra ötekilerini suda boğduk.
Şüphesiz bunda bir ibret vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
(Resûlüm!) Onlara İbrahim´in haberini de naklet.
Hani o, babasına ve kavmine: Neye tapıyorsunuz? demişti.
«Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz» diye cevap verdiler.
İbrahim: Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?
Yahut size fayda ya da zarar verebiliyorlar mı?
Şöyle cevap verdiler: Hayır, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.
(75-76) İbrahim dedi ki: İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın; neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?
(75-76) İbrahim dedi ki: İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın; neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?
İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur);
Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O´dur.
Beni yediren, içiren O´dur.
Hastalandığım zaman bana şifa veren O´dur.
Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O´dur.
Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O´dur.
Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.
Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle!
Beni, Naîm cennetinin vârislerinden kıl.
Babamı da bağışla (ona tevbe ve iman nasip et). Çünkü o sapıklardandır.
(İnsanların) dirilecekleri gün, beni mahcup etme.
O gün, ne mal fayda verir ne de evlât.
Ancak Allah´a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).
(O gün) cennet, takvâ sahiplerine yaklaştırılır.
Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir.
(92-93) Onlara: Allah´tan gayrı taptıklarınız hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine (olsun) yardımları dokunuyor mu? denilir.
(92-93) Onlara: Allah´tan gayrı taptıklarınız hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine (olsun) yardımları dokunuyor mu? denilir.
(94-95) Artık onlar, o azgınlar ve İblis orduları, toptan oraya tepetaklak (cehenneme) atılırlar.
(94-95) Artık onlar, o azgınlar ve İblis orduları, toptan oraya tepetaklak (cehenneme) atılırlar.
Orada birbirleriyle çekişerek şöyle derler:
Vallahi, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.
Çünkü biz sizi âlemlerin Rabbi ile eşit tutuyorduk.
Bizi ancak o günahkârlar saptırdı.
(100-101) Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var, ne de yakın bir dostumuz.
(100-101) Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var, ne de yakın bir dostumuz.
Ah keşke bizim için (dünyaya) bir dönüş daha olsa da, müminlerden olsak!
Bunda elbet (alınacak) büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar.
Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: (Allah´a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
Artık Allah´a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.
Onun için, Allah´tan korkun ve bana itaat edin.
Onlar şöyle cevap verdiler: Sana düşük seviyeli kimseler tâbi olup dururken, biz sana iman eder miyiz hiç!
Nuh dedi ki: Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur.
Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Bir düşünseniz!
Ben iman eden kimseleri kovacak değilim.
Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.
Dediler ki: Ey Nuh! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşlanmışlardan olacaksın!
Dediler ki: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!
Sen de ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir.
Salih: İşte (mucize) bu dişi devedir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, dedi.
Ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi muazzam bir günün azabı yakalayıverir.
Buna rağmen onlar deveyi kestiler; ama pişman da oldular.
Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Lût kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladı.
Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: (Allah´a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
Artık Allah´a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.
(165-166) Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir kavimsiniz!
(165-166) Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir kavimsiniz!
Onlar şöyle dediler: Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, sürgün edilmişlerden olacaksın!
Lût: Doğrusu, dedi, ben sizin bu işinizden tiksinmekteyim!
Rabbim! Beni ve ailemi, onların yapageldiklerinden (vebalinden) kurtar.
Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.
Ancak bir kocakarı müstesna. O, geride kalanlardan (oldu).
Sonra diğerlerini helâk ettik.
Üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki... Uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) yağmuru ne de kötü!
Elbet bunda büyük bir ibret vardır; fakat çokları iman etmezler.
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladı.
Şuayb onlara şöyle demişti: (Allah´a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
Artık Allah´a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.
İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
Sizi ve önceki nesilleri yaratan (Allah)tan korkun.
Onlar şöyle dediler: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!
Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.
Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten azap yağdır.
Şuayb: Rabbim yaptıklarınızı en iyi bilendir, dedi.
Velhasıl onu yalancı saydılar da, kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir günün azabı idi!
Doğrusu bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Muhakkak ki o (Kur´an) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
(193-195) (Resûlüm!) Onu Rûhu´l-emîn (Cebrail) uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, senin kalbine indirmiştir.
(193-195) (Resûlüm!) Onu Rûhu´l-emîn (Cebrail) uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, senin kalbine indirmiştir.
(193-195) (Resûlüm!) Onu Rûhu´l-emîn (Cebrail) uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, senin kalbine indirmiştir.
O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır.
Benî İsrail bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir delil değil midir?
(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu onlara o okusaydı, yine ona iman etmezlerdi.
(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu onlara o okusaydı, yine ona iman etmezlerdi.
(200-201) Onu günahkârların kalplerine böyle soktuk. Onun için, acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.
(200-201) Onu günahkârların kalplerine böyle soktuk. Onun için, acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.
İşte bu (azap) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir.
O zaman: Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba? diyeceklerdir.
(Durmadan mucize talebiyle) onlar bizim azabımızı mı çarçabuk istiyorlardı?
(205-206) Ne dersin! Eğer biz onları yıllarca yaşatıp nimetlerden faydalandırsak, sonra tehdit edilmekte oldukları (azap) başlarına gelse!
(205-206) Ne dersin! Eğer biz onları yıllarca yaşatıp nimetlerden faydalandırsak, sonra tehdit edilmekte oldukları (azap) başlarına gelse!
Faydalandırıldıkları nimetler onlara hiç yarar sağlamayacaktır.
(208-209) Biz hiçbir memleketi, öğüt vermek üzere (gönderdiğimiz) uyarıcıları (peygamberleri) olmadan yok etmemişizdir. Biz zalim değiliz.
(208-209) Biz hiçbir memleketi, öğüt vermek üzere (gönderdiğimiz) uyarıcıları (peygamberleri) olmadan yok etmemişizdir. Biz zalim değiliz.
O´nu (Kur´an´ı) şeytanlar indirmedi.
Bu onlara düşmez; zaten güçleri de yetmez.
Şüphesiz onlar, vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.
O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, sonra azap edilenlerden olursun!
(Önce) en yakın akrabanı uyar.
Sana uyan müminlere (merhamet) kanadını indir.
Şayet sana karşı gelirlerse de ki: Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak ki uzağım.
Sen O mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.
O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.
Secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor).
Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O´dur.
Şeytanların ise kime ineceğini size haber vereyim mi?
Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler.
Bunlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar.
Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyarlar.
(225-226) Onların her vâdide başıboş dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?
(225-226) Onların her vâdide başıboş dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?
Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah´ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.
(Musa): «O, sizin Rabbiniz ve daha önceki atalarınızın Rabbidir» dedi.
(Firavun): «Size gönderilen elçiniz mutlaka delidir.» dedi.
(Musa): «O, doğunun, batının ve bunların arasındaki herşeyin Rabbidir, eğer düşünüyorsanız.» dedi.
(Firavun): «Andolsun ki, eğer benden başkasını tanrı edinirsen, seni kesinlikle zindana kapatılmışlardan ederim?» dedi.
(Musa Firavun´a): «Sana apaçık bir şey (delil) getirdimse de mi?» dedi.
(Firavun): «Haydi onu getir bakayım, doğrulardan isen» dedi.
Bunun üzerine (Musa) asasını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi;
bir de elini (koynundan) çekti çıkardı, o da bakanlara bembeyaz oluverdi.
(Firavun) etrafındaki topluluğa: «Bu gerçekten bilgiç bir sihirbaz!
Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?» dedi.
Dediler ki: «Bunu ve kardeşini alıkoy! Şehirlere de toplayıcılar gönder;
bütün bilgiç sihirbazları getirsinler!»
Böylece tesbit edilen bir günün belli bir vaktinde sihirbazlar toplandılar
ve halka: «Siz de toplanır mısınız?» denildi.
şayet üstün gelirlerse, herhalde bizler sihirbazlara uyacağız, dediler.
Sihirbazlar Firavun´a geldiklerinde: «Şayet biz galip gelirsek, bize muhakkak bir mükafat vardır değil mi?» dediler.
(Firavun): «Evet, hem siz o vakit benim en yakınlarımdan olacaksınız.» dedi.
Musa onlara: «Siz ne atacaksanız atın!» dedi.
Hemen iplerini ve sopalarını ortaya attılar ve: «Firavun´un yüceliği hakkı için şüphesiz biz üstün geleceğiz.» dediler.
Musa da asasını (yere) koyuverdi, bir de ne görsünler, onlar her ne dolap çeviriyorlarsa (bütün uydurduklarını) yutuyor.
Derhal sihirbazlar secdeye kapandılar;
«İman ettik alemlerin Rabbine;
Musa ve Harun´un Rabbine!» dediler.
(Firavun) dedi ki: «Ben size izin vermeden O´na iman ettiniz! Anlaşıldı ki, o size sihri öğreten büyüğünüzmüş! O halde kesinlikle yakında anlayacaksınız; çaresiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi muhakkak çarmıha gerdireceğim!»
(Büyücüler) dediler ki: «Zararı yok, mutlaka biz Rabbimize döneceğiz.
Herhalde biz mü´minlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimizin bize mağfiret buyuracağını ümit ederiz.
Musa´ya şunu vahyettik: «Kullarımı geceleyin yürüt (yola çıkar); çünkü takip edileceksiniz.»
Firavun da şehirlere asker toplayıcılar gönderdi;
Bunlar, şüphe yok ki küçük ve önemsiz bir toplulukturlar;
fakat hakkımızda çok kin ve nefret besliyorlar;
biz ise uyanık ve tedbirli topluluk bulunuyoruz.» diyordu.
Böylece Biz onları bahçelerden, pınarlardan,
hazinelerden ve güzel makamlardan çıkardık.
ve onlan İsrail oğullarına miras kıldık.
Derken (Firavun ve askerleri) güneş doğmuştu ki, arkalarına düştüler.
İki topluluk birbirini görünce, Musa´nın arkadaşları: «Yakalandık» dediler.
(Musa): «Hayır! asla! Rabbim muhakkak benimledir, bana yolunu gösterecektir» dedi.
Bunun üzerine Musa´ya: «Vur asan ile denize» diye vahyettik; vurunca bir infilak etti, her bölük koca bir dağ oluverdi,
ötekileri de buraya yanaştırmıştık.
Musa´yı ve beraberindekileri tamamen kurtardık,
sonra da ötekileri boğduk.
Şüphesiz bunda gerçekten bir ibret vardır; fakat çokları inanmadı.
Ve şüphesiz ki Rabbin çok güçlü ve çok merhametlidir.
Onlara İbrahim´in kıssasını da oku!
O bir vakit babasına ve kavmine: «Siz neye tapıyorsunuz?» dedi.
Bir takım putlara taparız da, onlar sayesinde toplanırız, dediler.
(İbrahim) dedi. Dua ettiğiniz vakit onlar işitirler mi;
veya size bir fayda yahut bir zarar verirler mi?»
Hayır, biz atalarımızı böyle yaparken bulduk, dediler.
(75-76) (İbrahim) dedi ki: «Siz ve sizden önceki atalarınızın neye taptıklarını şimdi gördünüz?
(75-76) (İbrahim) dedi ki: «Siz ve sizden önceki atalarınızın neye taptıklarını şimdi gördünüz?
Onların hepsi benim düşmanımdır; alemlerin Rabbi hariç;
O ki, beni yarattı, sonra da bana o doğru yolu gösterir;
O ki, beni yedirir, içirir.
Hastalandığım zaman O bana şifa verir.
O ki, beni öldürür, sonra beni yine diriltir.
Ve O ki, ceza gününde günahlarımı bağışlamasını ümit ederim.
Ya Rab, bana bir hüküm ver ve beni iyiler zümresine kat!»
Ve bana gelecekler içinde güzel bir nam tahsis eyle!
Allah´tan başka; nasıl size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarıyorlar mı?» denilmekte.
Ve arkasından hep onlar ve azgınlar o cehennemin içine fırlatılmaktadırlar.
Ve bütün o iblis orduları.
onun içinde birbirleriyle çekişirlerken şöyle demektedirler:
Vallahi biz, doğrusu açık bir sapıklık içindeymişiz.
Çünkü sizi alemlerin Rabbi seviyesinde tutuyorduk.
Ve bizi hep o suçlular şaşırtmıştı.
Bak şimdi bizim için ne şefaatçiler var,
ne de sadık bir dost!
Bari bizim için geriye (dünyaya) dönme imkanı olsaydı da, mü´minlerden olsaydık.»
Şüphesiz bunda mutlaka alınacak bir ders vardır; öyle iken çoğu inanmadı.
Ve şüphesiz ki, Rabbin çok güçlü ve çok merhametlidir.
Nuh kavmi, gönderilen peygamberleri yalanladı,
kardeşleri Nuh onlara şöyle dediği vakit: «Siz Allah´tan korkmaz mısınız?
Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.
Gelin Allah´tan korkun, bana itaat edin!
Buna karşı ben sizden bir ücret de istemiyorum. Benim mükafatım ancak alemlerin Rabbine aittir.
Gelin Allah´tan korkun, bana itaat edin!»
A! Senin ardına hep o reziller düşmüşken, biz sana hiç inanır mıyız? dediler.
(Nuh) «Benim onların ne yaptıklarına dair ne bilgim olabilir?
Sizin şuurunuz olsa onların hesabının ancak Rabbime ait olduğunu bilirdiniz.
Hem ben iman edenleri kovmaya me´mur değilim.
Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.» dedi.
Dediler ki: «Ey Nuh, eğer vazgeçmezsen, kesinlikle taşlanmışlardan olacaksın!»
(Nuh): «Ey Rabbim, anlaşıldı ki, kavmim beni yalanladılar.
Artık benimle onların arasını nasıl ayırt edeceksen et de, beni ve beraberimdeki müminleri kurtar!» dedi.
Bunun üzerine Biz de onu ve beraberindekileri, o dolu gemide taşıyarak kurtardık.
Sonra da arkasında kalanları boğuverdik.
Şüphesiz bunda mutlak bir ibret vardır; öyle iken çoğu iman etmedi.
Ve şüphesiz ki Rabbin, çok güçlü, çok merhametlidir.
Ad (kavmi de) gönderilen peygamberleri yalanladı.
Kardeşleri Hud o zaman onlara şöyle demişti: «Siz Allah´tan korkmaz mısınız?
Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.
Gelin Allah´tan korkun ve bana itaat edin!
Buna karşı ben sizden bir ücret de istemiyorum. Benim mükafatım ancak alemlerin Rabbine aittir.
Siz her tepeye bir alamet bina edip eğlenir durur musunuz?
Ebedi kalacakmışsınız gibi bir takım sanayiler ediniyorsunuz.
Hem tuttuğunuz vakit, merhametsiz zorbalar gibi tutuyorsunuz.
Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.
O Allah´tan korkun ki, size o bildiğiniz şeyleri verdi.
(133-134) Size davarlar, oğullar, cennet gibi bağlar, bahçeler, pınarlar verdi.
(133-134) Size davarlar, oğullar, cennet gibi bağlar, bahçeler, pınarlar verdi.
Cidden ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum.»
Dediler ki: «Sen ha öğüt vermişsin, ha öğüt verenlerden olmamışsın, bizce birdir.
Bu sadece eskilerin adetidir
Biz azaba uğratılacak değiliz.»
O´nu yalanladılar; Biz de kendilerini helak ediverdik. Şüphesiz bunda mutlak bir ibret vardır, ama çokları iman etmedi.
Ve şüphesiz ki Rabbin, gerçekten O, çok güçlü ve çok merhametlidir.
Semüd (kavmi) de gönderilen peygamberleri yalanladı.
Kardeşleri Salih o zaman onlara şöyle demişti: «Allah´tan korkmaz mısınız?
Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.
Gelin Allah´tan korkun ve bana itaat edin.
Buna karşı ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatım ancak alemlerin Rabbine aittir.
Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız:
cennetler, pınarlar,
salkımları sarkmış hurmalar, ekinler içinde?
Ki bir de dağlardan keyifli keyifli evler yontuyorsunuz?
Gelin, Allah´tan korkun da bana itaat edin.
İtaat etmeyin o kimselere
ki, yeryüzünü fesada verirler de ıslah etmezler.»
Dediler: «Sen iyice büyülenmişlerden birisisin;
Sen de bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin; haydi bir ayet (mucize) getir, eğer doğru konuşanlardan isen!»
(Salih): «İşte (o mucize) bir dişi deve; su hakkı bir (gün) ona, belli bir günün su hakkı da size;
sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalar.» dedi.
Derken onu vurdular, fakat pişman oldular;
çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda (alınacak) bir ibret vardır; ama çoğu iman etmedi.
Ve şüphesiz Rabbin gerçekten, O, çok güçlü ve çok merhametlidir.
Lut kavmi de gönderilen peygamberleri yalanladı.
Kardeşleri Lut o zaman onlara şöyle demişti: «Siz Allah´tan korkmaz mısınız?
Haberiniz olsun, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.
Gelin Allah´tan korkun da bana itaat edin.
Buna karşı ben sizden bir ücret de istemiyorum. Benim mükafatım ancak alemlerin Rabbine aittir.
(165-166) Sizin için yarattığı eşleri bırakıyorsunuz da insanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz? Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz!
(165-166) Sizin için yarattığı eşleri bırakıyorsunuz da insanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz? Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz!
(Onlar): «Ey Lut, and içeriz ki (bu uyarılardan) vazgeçmezsen, kesinlikle (yurdun dışına) çıkarılanlardan olacaksın!» dediler.
(Lut) dedi ki: «Doğrusu ben bu işinize kin güdenlerdenim.
Ey Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarının uğursuzluğundan kurtar!
Biz de onu ve ailesini tamamen kurtardık.
Ancak (geride) bir yaşlı kadın kaldı.
Sonra geride kalanların hepsini yerle bir ettik.
Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki, ne kötü idi O uyarılanların yağmuru!
Şüphesiz bunda gerçekten bir ibret vardır; ama çoğu iman etmedi.
Ve şüphesiz ki Rabbin, gerçekten çok güçlü ve çok merhametlidir.
Eyke halkı da gönderilen peygamberleri yalanladı
Şuayb o zaman onlara şöyle demişti: «Siz Allah´tan korkmaz mısınız?
Haberiniz olsun, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.
Gelin Allah´tan korkun ve bana itaat edin.
Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatım alemlerin Rabbine aittir.
Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın.
ve doğru terazi ile tartın!
Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin ve yeryüzünü ihtilalcilikle fesada vermeyin.
O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Yaratıcıdan korkun!»
Dediler: «Sen muhakkak büyülenmişlerdensin.
Sen de bizim gibi bir beşerden başka nesin? Doğrusu biz seni muhakkak yalancılardan sanıyoruz.
Üzerimize gökten bir parça düşürüver, eğer doğru söyleyenlerden isen.»
(Şuayb): «Rabbim yaptıklarınızı daha iyi bilir.» dedi.
Hülasa onu yalanladılar, kendilerini de o gölge gününün azabı yakalayıverdi. O cidden büyük bir günün azabı idi.
Şüphesiz bunda (alınacak) bir ibret vardır; ama çoğu iman etmedi.
Ve şüphesiz ki Rabbin, gerçekten O, çok güçlü ve çok merhametlidir.
Ve gerçekten bu (Kur´an) alemlerin Rabbinin indirmesidir.
Onu Ruhu´l-Emin (Cebrail) indirdi.
Senin kalbine ki uyarıcılardan olasın,
açık parlak bir Arapça ile.
O, şüphesiz öncekilerin kitaplarında da var.
Beni İsrail bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir delil değil mi?
Eğer onu Arapça bilmeyenlerin birine indirseydik de,
O onlara okusaydı, yine iman etmeyeceklerdi.
Biz onu suçluların kalbine öyle sokmuşuzdur.
Onlar acı azabı görecekleri zamana kadar ona iman etmezler
o azap kendilerine ansızın hiç farkında olmadıkları bir anda gelecektir,
(O zaman) diyecekler: «Acaba bize bir mühlet verilir mi?»
Acaba azabımızın acele gelmesini mi istiyorlar?
Gördün ya, onlara senelerce zevk ettirsek,
Sonra kendilerine yapılan tehdit gelip çatsa,
o yaşatıldıkları zevkin kendilerine hiç faydası olmayacaktır.
Bununla birlikte Biz hangi memleketi helak ettikse, muhakkak onun uyarıcıları olmuştur.
(Onlara) ihtar edilmiştir ve Biz haksızlık etmiş değilizdir.
Ve bunu (Kur´an´ı) şeytanlar indirmedi;
bu onlara hem yaraşmaz, hem güçleri yetmez.
Onlar (vahyi) işitmekten kesinlikle mahrum edilmişlerdir.
Bundan dolayı sakın, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarma ki azap edileceklerden olmayasın.
En yakın hısımlarını uyar.
Ve sana uyan müminlere kanadını indir.
Bunun üzerine sana isyan ederlerse: «Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım.» de.
Ve O güçlü ve merhametli olana güvenip dayan.
O ki, (namaza) kalktığın vakit seni görüyor
ve secde edenler arasında dolaşmanı da.
Çünkü, herşeyi işiten, herşeyi bilen O´dur.
Şeytanların kimin üzerine indiğini size haber vereyim mi?
Günaha kendini kaptırmış herbir sahtekar üzerine inerler.
Onlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu da yalan söylerler.
Şairler(e gelince) bunların arkasına da çapkınlar, sapkınlar düşer.
Görmüyor musun, bunlar her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar.
Hem de yapmayacakları şeyleri söylerler.
Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, Allah´ı çokça zikredenler ve kendilerine haksızlık edildikten sonra öçlerini alanlar müstesna. O haksızlık edenler hangi inkılaba münkalib olacaklarını (hangi akibete yuvarlanacaklarını) yarın bilecekler.
«Â, dedi, biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının bir çok yıllarını aramızda geçirmedin mi?»
«Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!»
Musa, «Ben, dedi, o işi o anda yaptım ki şaşkınlardandım.»
«Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.»
«O başıma kaktığın nimet de (aslında) İsrail oğullarını kendine köle edinmiş olmandır.»
Firavun şöyle dedi: «Âlemlerin Rabbi dediğin nedir ki?»
Musa cevap olarak: «Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi´dir.»
(Firavun) etrafında bulunanlara: «İşitmiyor musunuz?» dedi.
Musa dedi ki: «O sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbidir.»
(Firavun): «Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir» dedi.
Musa devamla şöyle söyledi: «Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir.»
Firavun: «Benden başkasını ilâh tutarsan, andolsun ki seni zindana kapatılmışlardan ederim» dedi.
Musa sordu: «Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?»
Firavun: «Haydi getir onu bakayım, doğrulardan isen» dedi.
Bunun üzerine Musa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi.
Elini de (koynundan) çekti çıkardı; bakanlara bembeyaz (görünen, nur saçan bir şey) oluverdi.
Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: «Bu dedi, herhalde çok bilgili bir sihirbaz!»
«Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?»
Dediler ki: «Bunu ve kardeşini eğle, şehirlere de toplayıcılar gönder.»
«Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.»
Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.
Halka, «Siz de toplanıyor musunuz? (Haydi çabuk olun)» denildi.
Sihirbazlar geldiklerinde Firavun´a «Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır, değil mi?» dediler.
Firavun cevaben: «Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden olacaksınız» dedi.
Musa onlara «Atın, ne atacaksanız» dedi.
Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve «Firavun´un kudreti hakkı için şüphesiz elbette bizler galip geleceğiz» dediler.
Ardından Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor!
Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.
«İman ettik, dediler, Âlemlerin Rabbine»
«Musa ve Harun´un Rabbine!»
Firavun (kızgınlık içinde) dedi ki: «Ben size izin vermeden O´na iman ettiniz ha! Anlaşıldı ki o size sihri öğreten büyüğünüzmüş! Ama şimdi bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi çarmıha gerdireceğim!»
«Zararı yok dediler nasıl olsa biz Rabbimize döneceğiz.»
«Herhalde biz müminlerin evveli olduğumuzdan dolayı, Rabbimizin bize mağfiret buyuracağını ümit ederiz»
Biz, Musa´ya: «Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz» diye vahyettik.
Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:
«Esasen bunlar, sayıları azar azar, bölük pörçük bir cemaattır.»
«(Böyle iken) hakkımızda çok gayz (öfke) besliyorlar.»
«Biz ise, elbette uyanık (ve tekvücut) bir cemaatız.» (diyor ve dedirtiyordu.)
Ama (sonunda) biz, onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden, pınarlardan,
Hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık.
Ve onlara İsrail oğullarını mirasçı yaptık.
Derken (Firavun ve adamları) güneş doğmuştu ki, onların ardına düştüler.
İki topluluk birbirini görünce, Musa´nın adamları «Eyvah, yakalandık! dediler.
Musa: «Hayır, aslâ! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yolunu gösterecektir.»
Bunun üzerine Musa´ya «Vur asân ile denize» diye vahyettik; vurunca bir infilak etti, her bölük koca bir dağ gibi oluverdi,
Ötekilerini de buraya yanaştırıvermiştik.
Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardık,
Sonra da ötekileri suda boğduk.
Şüphesiz bunda bir âyet (ibret) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.
Ve şüphesiz, işte o Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
(Resulüm!) onlara İbrahim´in kıssasını da naklet.
Hani o, babasına ve kavmine, «Neye tapıyorsunuz?» demişti.
«Birtakım putlara taparız da onlar sayesinde toplanırız» dediler.
İbrahim «Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?»
«Veya size fayda veya zararları olur mu?»
«Yok, dediler, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.»
(75-76) İbrahim dedi ki: «İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın olsun, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?»
(75-76) İbrahim dedi ki: «İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın olsun, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?»
«Hep onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)»
«O ki, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir,»
«Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar.»
Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri, o dolu gemide taşıyarak kurtardık.
Sonra da arkasında kalanları suda boğduk.
Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak ders) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.
Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.
Hani kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: «Siz Allah´tan korkmaz mısınız?»
«Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş, güvenilir bir Peygamberim.»
«Gelin artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
«Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.»
«Siz her tepeye bir alâmet bina edip eğlenir durur musunuz?»
«Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?»
«Hem tuttuğunuz zaman merhametsiz zorbalar gibi tutuyorsunuz.»
«Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
«O Allah´tan korkun ki, size o bildiğiniz şeyleri vermekte,»
«Davarlar, oğullar,»
«Cennet gibi bağlar, bahçeler, pınarlar ihsan etmektedir.»
«Cidden ben sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.»
Dediler ki: «Sen ha vaaz etmişsin, ha vaaz edenlerden olmamışsın, bizce birdir.»
«Bu sırf eskilerin âdetidir.»
«Biz azaba uğratılacak da değiliz.»
Böylece onu yalancı saydılar; biz de kendilerini helak ettik. Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.
Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.
Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: «Siz Allah´tan korkmaz mısınız?»
«Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.»
«Gelin artık, Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
«Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.»
«Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!»
«Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir.»
Salih «İşte (mucize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin» dedi.
«Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir.»
Derken onu kestiler; fakat pişman da oldular.
Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.
Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Lût (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.
Hani kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: «Siz Allah´tan kormaz mısınız?»
«Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.»
«Gelin artık, Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
«Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.»
«İnsanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?»
«Bırakıyorsunuz da sizler için yarattığı eşleri! Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz!»
Onlar şöyle dediler: «Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bilki, sürülenlerden olacaksın.»
Lût «Doğrusu ben, dedi, sizin bu işinize buğzedenlerdenim.»
«Yâ Rabbi! Beni ve ailemi onların yapageldiklerin(in vebalin)den kurtar.»
Biz de onu ve ailesinin tamamını kurtardık,
Ancak (geride) bir yaşlı kadın kaldı.
Sonra geridekilerin hepsini helak ettik.
Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki, (uyarılanların) o yağmuru ne kötü bir yağmurdu!
Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir.
Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla itham etti.
Hani Şuayb onlara şöyle demişti: «Siz Allah´tan korkmaz mısınız?»
«Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.»
«Gelin, Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
«Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan yalnız âlemlerin Rabbidir.»
«Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın.»
«Ve doğru terazi ile tartın.»
«Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.»
«O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah´tan korkun.»
Onlar şöyle dediler: «Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin.»
«Sen de bizim gibi bir beşerden başka nesin? Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.»
«Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver.»
Şuayb, «Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir» dedi.
Hülasa, onu yalancı saydılar da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. O cidden büyük bir günün azabı idi!
Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir.
Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Ve muhakkak ki bu (Kur´ân) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
(Resulüm!) Onu Rûhu´l-emin (Cebrail) indirdi;
Uyarıcılardan olasın diye senin kalbin üzerine;
Açık parlak bir Arapça lisan ile.
O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardı.
İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir âyet (delil) değil midir?
(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi.
(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi.
(200-201) Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk. (Okuyup anladılar, ama yine de) acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.
(200-201) Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk. (Okuyup anladılar, ama yine de) acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.
İşte bu (azab) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir.
O zaman «Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?...» diyeceklerdir.
(Oysa dünyada iken) Onlar bizim azabımızı çarçabuk istiyorlardı.
Gördün ya artık onlara senelerce zevk ettirsek,
Sonra kendilerine vaad edilen (azab) gelip çatarsa,
O yaşadıkları zevkin kendilerine hiçbir faydası olmayacaktır.
Bununla birlikte, biz hangi memleketi helak ettikse muhakkak onu uyarıcı (peygamberleri) olmuştur.
(Onlar) ihtar edilmiştir ve biz zulmetmiş değiliz.
Onu (Kur´ân´ı) şeytanlar indirmedi.
Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez.
Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.
O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, yoksa azaba uğratılanlardan olursun.
(Önce) en yakın hısımlarını uyar.
Ve sana uyan müminlere kanadını indir.
Şayet sana karşı gelirlerse, de ki: «Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak uzağım.»
Sen O, mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.
O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.
Ve secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor.)
Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O´dur.
Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi?
Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üzerine inerler.
Onlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdır.
Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyar.
(225-226) Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?
(225-226) Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?
Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, Allah´ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar müstesna; haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.
Büyücüler, «Firavun´un ululuğuna andolsun ki, üstün gelen taraf biz olacağız» diyerek iplerini ve değneklerini attılar.
Arkasından Musa değneğini atınca, değnek büyücülerin bütün göz boyayıcılıklarını yutuverdi.
Bunun üzerine bütün büyücüler secdeye kapandılar.
Ve «bütün varlıkların Rabbine inandık.
Musa ile Harun´un Rabbine dediler.
Firavun, «ben izin vermeden O´na inandınız, öyle mi? Hiç kuşkusuz O size büyücülüğü öğreten elebaşınızdı. Ama yakında başınıza neler geleceğini öğreneceksiniz. Andolsun ki, sağlı sollu birer el ve ayağınızı kesecek ve arkasından hepinizi asacağım» dedi.
Büyücüler de dediler ki, «zararı yok, nasıl olsa Rabb´imize döneceğiz.
Bizler ilk inananlar olduğumuz için Rabb´imizin kusurlarımızı bağışlayacağını umarız.»
Arkasından Musa´ya «Bana inanan kullarımı geceleyin yola çıkar; sizi takip edecekler» diye vahyettik.
Firavun asker toplamakla görevli adamlarını şehirlere saldı.
Toplanan askerlerine dedi ki, «Bu adamlar, bir avuçluk, az sayıda bir toplulukturlar.»
Fakat bizi öfkelendiriyorlar.
Biz ihtiyatlı bir toplumuz.
Böylece biz, Firavun ve soydaşlarını bahçelerden ve pınar başlarından çıkardık.
Hazinelerden ve konforlu köşklerden de.
Böylece bunlara, İsrailoğullarını mirasçı kıldık.
Firavun ile soydaşları gün doğar doğmaz İsrailoğullarının ardına düştüler.
İki topluluk birbirlerini gördüklerinde Musa´nın taraftarları «Eyvah, yakalandık» dediler.
Musa «Hayır endişelenmeyin, Rabb´im benimle birliktedir, O bana bir çıkış yolu gösterecektir´ dedi.
O sırada Musa´ya; «Değneğinle denize vur» diye vahyettik. Bunun üzerine deniz yarılarak içinde oniki yol açıldı. Denizin her parçası yüce bir dağ gibi oldu.
Arkadan gelenleri oraya yaklaştırdık.
Musa ile yanındakilerin tümünü kurtardık.
Arkasından öbürlerini suda boğduk.
Kuşku yok ki, bu olaydan alınacak dersler vardır. Fakat insanların çoğu buna inanmadı.
Ve yine kuşku yok ki, senin Rabb´in üstün iradeli ve merhametlidir.
Ey Muhammed, o müşriklere İbrahim´in olayını da anlat.
Hani İbrahim, babası ile soydaşlarına, «Neye tapıyorsunuz?» dedi.
Onlar da «Putlara tapıyoruz ve biz tapınmayı hep sürdüreceğiz» dediler.
İbrahim dedi ki, «O putlar, kendilerini imdada çağırdığınızda sesinizi işitirler mi?
Ya da size yarar veya zarar dokundurabiliyorlar mı?»
Onlar, «Hayır ama, atalarımızın böyle yaptıklarını gördük» dediler.
İbrahim dedi ki, «Nelere taptığınızı görüyor musunuz?»
Gerek sizin ve gerekse eski atalarınızın.
O putlar, benim düşmanlarımdırlar. Benim tek dostum alemlerin Rabb´i olan Allah´tır.
O beni yaratan ve doğru yola iletendir.
O beni doyuran ve içirendir.
Hastalığımda beni iyileştiren O´dur.
O, beni öldürecek ve sonra yeniden diriltecek olandır.
Hesaplaşma günü günahlarımı affedeceğini umduğum da O´dur.
Ya Rabbi, bana yararlı bilgi ve egemenlik ver ve beni iyi kullarının arasına kat.
İlerdeki kuşaklar arasında doğruluğun sözcüsü olmamı nasip eyle.
Beni bol nimetli cennette sürekli kalanlardan eyle.
Babamı affeyle. Çünkü o sapıklardandır.
İnsanların yeniden dirilecekleri gün beni mahcup etme.
Ki, o gün, insana ne malı ve ne de evlatları yarar sağlamaz.
Yalnız temiz kalple Allah´ın huzuruna gelen kurtulur.
O gün, cennet, kötülüklerden sakınanların yakınına getirilir.
Sen de sadece bizler gibi bir insansın. Senin kesinlikle yalan söylediğin kanısındayız.
Eğer doğru söylüyorsan başımıza gökten parçalar yağdır.
Şuayb «Rabbim neler yaptığınızı herkesten iyi bilir.»
Eykeliler, Şuayb´i yalanladılar. Bunun üzerine «Yakar bulut günü» nün azabı yakalarına yapıştı. O gerçekten müthiş bir günün azabı idi.
Kuşku yok ki, bu olaydan alınacak dersler vardır. Onların çoğunluğu inanmamış kimselerdi.
Ve yine kuşku yok ki, senin Rabb´in üstün iradeli ve merhametlidir.
Hiç kuşkusuz Kur´an, Rabb´in tarafından indirilmiştir.
Onu «güvenilir ruh» (Cebrail) indirdi.
Senin kalbine; uyarıcılardan biri olasın diye.
Açık, yalın bir arapça ile
Kur´an´ın temel ilkeleri, daha önceki ümmetlerin kutsal kitaplarında da yer almıştı.
İsrailoğulları bilginlerinin bu Kur´an´dan haberdar olmaları müşrikler için bir delil değil mi?
Eğer biz Kur´an´ı ana dili arapça olmayan birine indirseydik de,
Onu o müşriklere okusaydı ona yine inanmazlardı.
Böylece inanmamayı ağır suçluların kalplerine aşıladık.
Onlar acıklı azabı görmedikçe ona inanmazlar.
O azapla hiç farkında olmadıkları bir sırada, ansızın yüzyüze gelirler.
O zaman «Acaba bize mühlet verilir mi?» derler.
Onlar azabımızın bir an önce gerçekleşmesini mi istiyorlar?
Baksana, eğer onları yıllarca refah içinde yaşatsak da,
Sonra tehdit edildikleri azap başlarına gelse;
Vaktiyle refah içinde geçirdikleri hayat kendilerine hiçbir fayda sağlamaz.
Yok ettiğimiz her ülkeye mutlaka uyarıcılar gönderdik.
Amaç başlarına gelecekleri kendilerine önceden haber vermektir. Biz zalim değiliz.
Kur´an, şeytanlar tarafından indirilmiş değildir.
Bu onların sıfatları ile bağdaşmaz. Zaten onlar bunu yapamazlar da.
Çünkü onların vahyi işitmeleri engellenmiştir.
Sakın Allah´ın yanısıra başka bir ilaha yalvarma; yoksa azaba çarpılanlardan olursun.
Öncelikle en yakın akrabalarını uyar.
Sana uyan mü´minlere karşı alçak gönüllülük kanatlarını indir.
Eğer hemşehrilerin sana karşı gelirlerse onlara «Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım» de.
Üstün iradeli ve merhametli olan Allah´a dayan.
O seni namaza durduğunda görür.
Secde edenler ile birlikte eğilip dikildiğini de görür.
Hiç kuşkusuz O, herşeyi işitir ve herşeyi görür.
Şeytânların kime ineceğini size söyleyeyim mi?
Onlar ne kadar aşırı yalancı ve günah düşkünü varsa onlara inerler.
Onlar, çoğunluğu yalancı olan şeytanların söylediklerine kulak verirler.
Şairlere gelince ancak amaçsız, havai insanlar onların peşinden gider.
Görmüyormusun ki, onlar her vadiye dalarlar.
Ve yapmadıklarını söylerler.
Yalnız iman edip iyi ameller işleyenler, sık sık Allah´ı ananlar ve zulme uğradıklarında zalimlere karşı koyanlar böyle değildirler. Zalimler ne acı bir akıbetle yüzyüze geleceklerini yakında anlayacaklardır.
"Gecikmeksizin Firavuna giderek deyin ki: Gerçekten biz, alemlerin rabbinin elçisiyiz."
"İsrailoğullarını bizimle birlikte göndermen için (sana geldik)."
(Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: "Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?"
"Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen kafirlerdensin."
(Musa) Dedi ki: "Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım."
"Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım; sonra rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen (elçilerden) kıldı."
"Bana karşı lütuf dediğin nimet de, İsrailoğullarını köle kılmandan dolayıdır."
Firavun dedi ki: "Alemlerin rabbi nedir?"
Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan her şeyin rabbidir. Eğer ´kesin bilgiyle inanıyorsanız´ (böyledir)."
Çevresindekilere dedi ki: "İşitiyor musunuz?"
(Musa:) Dedi ki: "O sizin de rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da rabbidir."
(Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir."
"Eğer aklediyorsanız , O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de rabbidir" dedi (Musa).
(Firavun) dedi ki: "Andolsun, benim dışımda bir tanrı edinecek olursan seni mutlaka hapse atacağım."
(Musa) Dedi ki: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?"
(Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru sözlü isen, onu getir."
Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi.
Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için ´parlayıp aydınlanıvermiş´.
(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: "Bu" dedi "Doğrusu bilgin bir büyücüdür."
"Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?"
Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder."
"Bütün uzman, bilgin büyücüleri sana getirsinler."
Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde bir araya getirildi.
Ve insanlara da: "Siz de toplanıyor musunuz?" dendi.
"Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız."
Büyücüler geldiklerinde, Firavun´a: "Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?" dediler.
"Evet" dedi. "Üstelik şüphesiz siz en yakınlarım kılınanlardan olacaksınız."
Musa onlara dedi ki: "Atacağınızı atın."
Onlar da, iplerini ve asalarını atıverdiler ve: "Firavun´un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler.
Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.
Anında büyücüler secdeye kapandılar.
(Ve:) "Alemlerin rabbine inandık" dediler.
"Musa´nın ve Harun´un rabbine."
(Firavun) Dedi ki: "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp sallandıracağım."
"Hiç zararı yok" dediler. Çünkü biz gerçekten rabbimize çevrilip döneceğiz (münkalibun)."
"Doğrusu biz, inançlıların ilki olduğumuzdan dolayı rabbimizin bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz."
Musa´ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik.
Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
"Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur."
"Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler."
"Biz ise uyanık bir toplumuz" (dedi).
Böylelikle biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;
Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.
İşte böyle; bunlara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.
Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.
İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa´nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler.
(Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz rabbim benimle beraberdir; bana yol gösterecektir."
Bunun üzerine Musa´ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
Ötekileri de buraya yaklaştırdık.
Musa´yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
Sonra ötekileri suda boğduk.
Şüphesiz bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu inançlı olmamıştır.
Ve hiç şüphesiz, senin rabbin güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
Onlara İbrahim´in haberini de aktar / oku.
Hani, babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz?" demişti.
Demişlerdi ki: "Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz."
Dedi ki: "Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?"
"Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu?"
"Hayır" dediler. "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk."
"Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin; eğer doğru sözlü isen bu durumda bir ayet getir görelim."
Dedi ki: "İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir."
"Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar."
Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak pişman oldular.
Böylece azab onları yakaladı. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu inançlı olmamıştır / değildir.
Ve şüphesiz, senin rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
Lut (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı.
Hani onlara kardeşleri Lut: "Sakınmaz mısınız?" demişti.
"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir (emiyn) bir elçiyim."
"Artık Tanrı´dan korkup sakının ve bana itaat edin."
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin rabbine aittir."
"Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz?
"Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz."
Dediler ki: "Ey Lut, eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın."
Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yaptıklarınıza öfke ile karşı olanlardanım."
"Rabbim, beni ve ehlimi (ailemi) bunların yaptıklarından kurtar."
Bunun üzerine onu ve bütün ehlini (ailesini) kurtardık.
Yalnızca geri kalanlar içinde bir kocakarı hariç.
Sonra geride kalanları yerle bir ettik.
Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp korkutulanların yağmuru ne kötü.
Gerçekten bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu inançlı olmamıştır.
Ve şüphesiz, senin rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir.
Eyke halkı da, gönderilen (peygamber)leri yalanladı.
Hani onlara Şuayb: "Sakınmaz mısınız?" demişti.
"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir (emiyn) bir elçiyim."
"Artık Tanrı´dan korkup sakının ve bana itaat edin."
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin rabbine aittir."
"Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden olmayın."
"Dosdoğru olan terazi ile tartın."
"İnsanların eşyasını değerden düşürüp eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın."
"Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan sakının."
Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin."
"Siz, yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanıyoruz."
"Eğer doğru sözlü isen, bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver."
Dedi ki: "Rabbim, yaptıklarınızı daha iyi bilir.
Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı.
Gerçekten bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu inançlı olmamıştır.
Ve şüphesiz, senin rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
Gerçekten o (Kuran), alemlerin rabbinin (bir) indirmesidir.
Onu Ruhu´l-Emin indirdi.
Uyarıcılardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir).
Apaçık Arapça bir dille.
Ve hiç şüphesiz, o (Kuran), geçmişlerin kitaplarında da vardır.
İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir ayet değil mi?
Onu Arapça bilmeyen birine indirmiş olsaydık.
Böylece onlara okusaydı, yine ona inançlı olmayacaklardı.
Biz onu, suçlu günahkarların kalbine işte böyle işlettik.
Onlar, o pek acı azabı görünceye kadar ona inanmazlar.
Artık o (azab), kendileri şuurunda olmadan onlara apansız gelecektir.
Derler ki: "Bize bir süre tanınır mı?"
Onlar yine de azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar?
Gördün mü; biz onları yıllarca yararlandırsak,
Sonra kendilerine vaadolunan (azab günü) geliverse,
Onların ´meta ile yararlandıkları´ şey, kendilerini (görecekleri azabtan) bağımsız kılamaz.
Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın biz hiç bir ülkeyı yıkıma uğratmış değiliz.
(Onlara) Hatırlatma (yapılmıştır); biz zulmedici değiliz.
Onu, (Kuran´ı) şeytanlar indirmemiştir.
Bu, onlara yaraşmaz ve güç de yetiremezler.
Çünkü onlar, (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulmuşlardır.
Tanrı ile beraber başka bir tanrıya yalvarıp yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun.
(Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyar.
Ve inançlılardan sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger.
Eğer sana isyan edecek olurlarsa, artık de ki: "Gerçekten ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım."
Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olana tevekkül et.
O, kıyam ettiğin zaman seni görüyor.
Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı (tekallubeke) da.
Hiç şüphesiz, O, işitendir, bilendir.
Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi?
Onlar, ´gerçeği ters yüz eden´, günaha düşkün olan her yalancıya inerler.
Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler.
Şairler ise; gerçekten onlara azgın sapıklar uyar.
Görmedin mi; onlar, her bir vadide vehmedip duruyorlar,
Ve gerçekten onlar, yapmayacakları şeyleri söylüyorlar.
Ancak inananlar, salih amellerde bulunanlar ve Tanrı´yı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar (veya öçlerini alanlar) başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir devrilişle devrileceklerini / çevrilişle çevrileceklerini (münkalebin yenkalibun) pek yakında bileceklerdir.
(Muusâ): «Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunan şeylerin Rabbidir. Eğer hakıykatı yakıynen bilmiye ehil kimselerseniz (Onun birliğine îman edin)» dedi.
(Fir´avn) etrafında bulunan kimselere dedi ki: «İşitmiyor musunuz»?
(Muusâ sözüne devamla:) «(O) sizin de, evvelki atalarınızın da Rabbidir» dedi.
(Fir´avn) «Her halde size gönderilen (bu) peygamberiniz, dedi, mutlak delidir».
(Muusâ yine devamla) dedi ki: «(O) Meşrıkla mağribin ve ikisi arasında bulunan her şeylerin Rabbidir. Eğer aklınızı kullanırsanız (idrâk edersiniz)».
(Fir´avn): «Andolsun, dedi, eğer benden başka bir Tanrı edinirsen seni muhakkak ve muhakkak zindana girenlerden ederim».
(Muusâ) dedi ki: «Sana apaçık bir şey getirdimse de mi (zindana atacaksın)»?
Bunun üzerine (Muusâ) asaasını bırakıverdi. Birde (ne görsünler) o, apaçık bir ejderha!
Elini de çekib çıkardı. Bir de (ne görsünler) bu, temâşâ edenler için bembeyaz (ve nuur saçan bir el) dir.
(Fir´avn), çevresindeki ileri gelenlere: «Hiç şübhesiz, dedi, bu mutlak çok bilen bir büyücüdür».
«Ki sizi büyüsiyle yerinizden (yurdunuzdan sürüb) çıkarmak diliyor. Şimdi (buna) ne buyurursunuz»?
«Bunu ve kardeşini, dediler, gecikdir (eğle), şehirlere toplayıcılar yolla da»,
Çok bilen her büyücüyü sana getirsin (ler)».
Bu suretle muayyen bir günün belli bir vaktında bütün sihirbazlar bir araya getirildi.
Ve insanlara da: «Siz de toplamalar mısınız?» denildi.
«Umarız ki (bizimkiler) gaalib olurlarsa biz de (kendi) büyücüler (imiz) e uyarız».
Nihayet büyücüler gelince Fir´avna: «Muhakkak üstün gelirsek bize herhalde bir mükâfat var mı?» dediler.
(Fir´avn): «Evet, dedi, hem o takdîrde siz elbet ve elbet (benim) en yakınlar (ım) dan (olacak) sınız».
Muusâ onlara: «Ne atacaksınız (evvelâ) siz atın» dedi.
Onlar da ipleri ve sopalarını atıb «Fir´avnın izzeti hakkı için gaalib olanlar elbet biziz biz!» dediler.
Bunun üzerine Muusâ da asaasını bırakıverdi. Bir de (ne görsünler) o, (büyücüler) in düzer olduklarını yutuyor!
Büyücüler derhal secde ediciler olarak (yere) kapandı (lar).
(47-48) «Aalemlerin Rabbine, Muusâ ile Hâruunun Rabbine îman etdik dediler.
(47-48) «Aalemlerin Rabbine, Muusâ ile Hâruunun Rabbine îman etdik dediler.
(Fir´avn) dedi ki: «Ben size izin vermeden siz ona îman etdiniz ha! Hakıykat size büyüyü öğreten büyüğünüzmüş o! O halde yakında bileceksiniz. Herhalde sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kesdireceğim, sizin topunuzu behemehal çarmıha gerdireceğim»!
Dediler: «(Bunda) bize hiçbir zarar yok. Biz şübhesiz ki Rabbimize dönücüleriz».
«Herhalde biz îman edenlerin ilki olduğumuz için Rabbimizin bizim günâhlarımızı yarlığayacağını umarız».
Muusâya: «Kullarımı gece yola çıkar. Çünkü ta´kîb edileceksiniz» diye vahyetdik.
Fir´avn da şehirlere toplayıcılar gönderdi.
«Şübhesiz ki bunlar (Isrâîl oğulları) azar azar birer cemâatdir».
«(Böyle iken) onlar mutlakaa bizi darıltıcıdırlar».
«Biz ise elbet uyanık bir cemâatiz».
(57-58) Bu suretle onları bostanlardan, akar sulardan, hazînelerden ve şerefli makam (lar) dan çıkardık.
(57-58) Bu suretle onları bostanlardan, akar sulardan, hazînelerden ve şerefli makam (lar) dan çıkardık.
İşte (çıkarışımız) böyle oldu ve onlara İsrâîl oğullarını mîrascı kıldık.
Derken (Fir´avncular) güneş doğarken onların arkalarına düşdüler.
Vaktaki artık iki ordu birbirini görmüşdü. Muusânın ashaabı dedi ki: «Muhakkak erişilib yakalandık».
(Muusâ) «Hayır, dedi, şübhesiz ki Rabbim benimle beraberdir. O, beni (selâmet) yol (una) iletecekdir».
Bunun üzerine Muusâya: «Asaanı denize vur» diye vahyetdik. (Vurunca) derhal (deniz) yarıldı, her parça (sı) kocaman dağ gibi oldu.
Ötekileri de buraya yanaşdırdık.
Muusâ ile maiyyetinde bulunan kimseleri topdan kurtardık.
Sonra öbürlerini (suda) boğduk.
Bunda elbette bir ibret vardı. (Fakat) onların çoğu îman etmiş değillerdi.
Şu muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, mutlak gaalibdir. (Mü´minleri ise) çok esirgeyicidir.
Onlara İbrâhîme aaid dosdoğru haberi de oku.
Hani o, babasına ve kavmine: «Siz neye tapıyorsunuz?» demişdi.
Dediler: «Putlara tapıyoruz. Onun için bütün gün onlara vakf-ı hizmet etmekde sabit ve dâimiz».
(İbrâhîm): «Siz, dedi, çağırdığınız vakit onlar sizi duyuyorlar mı»?
«Yahud size (taparsanız) bir fâide veya (tapmazsanız) bir zarar yapıyorlar mı»?
Dediler ki: «Hayır, biz babalarımızı böyle bulduk (onlar da) böyle yapıyorlar (dı)».
(75-76) (İbrâhîm): «Şimdi gördünüz mü, dedi, gerek sizin, gerek daha evvelki atalarınızın neye tapmakda olduğunuzu»?
(75-76) (İbrâhîm): «Şimdi gördünüz mü, dedi, gerek sizin, gerek daha evvelki atalarınızın neye tapmakda olduğunuzu»?
«işte onlar benim muhakkak düşmanımdır. Fakat aalemlerin Rabbi böyle değil».
«(O Rabb) ki beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.
«Bana yediren, bana içiren Odur».
«Hastalandığım zaman bana şifâ veren Odur».
«Beni öldürecek, sonra beni diriltecek olan Odur».
«Ceza gününde kusurlarımı yarlığayacağını umduğum da Odur».
«Rabbim, bana hüküm ihsan et ve beni saalihler (zümresine) kat».
«(Benden) sonrakiler içinde benim için (bir) lisân-ı sıdk ver».
«Beni Naıym cennetinin vârislerinden kıl».
«Babamı da yarlığa. Çünkü o sapıklardandır».
«(Kulların) kabirlerinden kaldırılacakları gün beni rüsvay etme».
«O günde ki ne mal fâide eder, ne de oğullar».
«Meğer ki Allaha (küfr-ü nifakdan) tamamen salim bir kalb ile gelenler ola».
(O günde ki) cennet takva saahiblerine yaklaşdırılmışdır.
Cehennem de azgınlara açılıb gösterilmişdir.
(92-93) Ve anlara: «Allâhı bırakıb da tapdıklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı, yahud kendi başlarına yardımları dokunuyor mu?» denilmişdir.
(92-93) Ve anlara: «Allâhı bırakıb da tapdıklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı, yahud kendi başlarına yardımları dokunuyor mu?» denilmişdir.
(94-95) Artık onlar da, o azgınlar da, İblîs orduları da topdan yüzleri koyun, (cehennemin) içerisine atılmışlardır.
(94-95) Artık onlar da, o azgınlar da, İblîs orduları da topdan yüzleri koyun, (cehennemin) içerisine atılmışlardır.
Orada birbiriyle çekişerek şöyle dediler:
«Allaha andolsun, hakıykat biz apaçık bir sapıklık içinde idik».
«Çünkü sizi aalemlerin Rabbi ile bir seviyyede tutuyorduk».
«Bizi o mücrimlerden başkası sapdırmadı».
Artık bizim için ne şefaatçiler (den bir kimse),
«ne de candan bir dost yok».
«Bizim için hakıykaten bir geri dönüş olsaydı da biz de mü´minlerden olsaydık».
Şübhesiz ki bunda mutlak bir ibret vardır. (Fakat) onların çoğu îman ediciler değildir.
Senin Rabbin, muhakkak ki O, mutlak gaalibdir, çok esirgeyicidir.
Nuuh kavmi gönderilen (peygamber) leri tekzîb etdi.
«Şübhesiz ben size (gönderilmiş) emîn bir peygamberim».
«Artık Allahdan korkun ve bana itaat edin».
«Ben buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım aalemlerin Rabbinden başkasına aaid değildir».
(165-166) «Siz, Rabbinizin sizin için yaratdığı zevcelerinizi bırakıb da insanların içinden erkeklere mi gidiyorsunuz? Hayır, (siz halâlden harama) tecâvüz eden bir kavmsiniz».
(165-166) «Siz, Rabbinizin sizin için yaratdığı zevcelerinizi bırakıb da insanların içinden erkeklere mi gidiyorsunuz? Hayır, (siz halâlden harama) tecâvüz eden bir kavmsiniz».
Dediler: «Ey Luut, sen (bu davadan) vaz geçmezsen, andolsun, mutlak (memleketimizden koğulub) çıkarılanlardan olacaksın».
(Luut) dedi: «Ben sizin bu yapdığınıza elbette buğz edenlerdenim».
«Ey Rabbim, beni ve ehlimi onların yapageldikleri (bu kötülüğ) ün (azâb) ından kurtar».
Bunun üzerine biz onu ve ehlini kamilen kurtardık.
Geri kalanların içinde yalınız bir koca karı vardı.
Sonra geridekileri (tam bir suretde) helak etdik.
Üstlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki. (Bak) inzâr edilenlerin yağmuru ne kötüdür!
Şübhesiz bunda elbette bir ibret vardır. (Fakat) onların çoğu îman ediciler değildir.
Hakıykat, senin Rabbin, mutlak gaalibdir, çok esirgeyicidir O.
Eyke yârânı da (gönderilen) peygamberleri tekzîb etmişdir.
O zamanda ki Şuayb onlara: «(Allahdan) korkmaz mısınız?» demişdi,
«Şübhesiz ben size (gönderilmiş) emîn bir peygamberim».
«Artık Allahdan korkun ve bana itaat edin».
«Ben buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım aalemlerin Rabbinden başkasına aaid değil».
Ölçeği tam ölçün. Eksiltenlerden olmayın».
«Doğru terazi ile tartın».
«İnsanların hakkından bir şey´i kısmayın. Yer (yüzün) de fesadcılar olarak bozgunculuk etmeyin».
«(Gerek) sizi, (gerek sizden) evvelki ümmetleri yaratan (Allah) dan korkun».
Dediler: «Sen ancak fazla büyülenmişlerdensin»!
«Sen bizim gibi bir beşerden başkası değilsin. Biz senin muhakkak yalancılardan olduğunu zannediyoruz».
«Eğer doğruculardan isen gökden üstümüze bir parça düşür».
(Şuayb) dedi: «Ne yapıyorsanız Rabbim daha iyi bilicidir».
Hulâsa: Onu tekzîb etdiler de kendilerini o gölge gününün azâbı yakalayıverdi. Hakıykat bu, o günün büyük azâbı idi.
Şübhesiz bunda mutlak bir âyet vardır. (Fakat) onların çoğu îman ediciler değildir.
Hakıykat, senin Rabbin mutlak gaalibdir, çok esirgeyicidir O.
O (Kur´an) muhakkak ve muhakkak aalemlerin Rabbi (canibinden) indirilmedir.
(193-194-195) Onu Ruuh-ul Emîn, inzâr edicilerden olasın diye, senin kalbine ma´nâsı açık Arabca bir dil ile indirmişdir.
(193-194-195) Onu Ruuh-ul Emîn, inzâr edicilerden olasın diye, senin kalbine ma´nâsı açık Arabca bir dil ile indirmişdir.
(193-194-195) Onu Ruuh-ul Emîn, inzâr edicilerden olasın diye, senin kalbine ma´nâsı açık Arabca bir dil ile indirmişdir.
Şübhe yok ki o (Kur´an) daha evvelkilerin kitablarında da vardır.
İsrâîl oğulları bilginlerinin bunu bilmesi de onlar için bir âyet (bir delîl) değil miydi?
Biz onu Arabca bilmeyenlerden birine indirseydik de,
onlara karşı bunu okusaydı yîne buna îman edici kimseler değillerdi onlar.
Biz (küfrü) o günahkârların kalbine Öyle bir sokduk ki,
o pek çetin azâbı görecekleri (âna) kadar onlar (kaabil değil) bu (Kur´ana) inanmazlar.
İşte bu (azab) onlara, kendileri de farkında olmayarak, ansızın gelecekdir.
(Gelecekdir de «Acaba) bize bir mühlet verilir mî?» diyeceklerdir.
Onlar haalâ azabımızı çabuklatdırmak mı istiyorlar?
(205-206-207) Şimdi sen bana haber ver: Biz onları senelerce yaşatıb fâidelendirsek de sonra kendilerine tehdîd olunageldikleri (azâb gelib) çatıverse o yaşayıb fâidelenmiş oldukları (yıllar) kendilerini kurtarabilir mi?
(205-206-207) Şimdi sen bana haber ver: Biz onları senelerce yaşatıb fâidelendirsek de sonra kendilerine tehdîd olunageldikleri (azâb gelib) çatıverse o yaşayıb fâidelenmiş oldukları (yıllar) kendilerini kurtarabilir mi?
(205-206-207) Şimdi sen bana haber ver: Biz onları senelerce yaşatıb fâidelendirsek de sonra kendilerine tehdîd olunageldikleri (azâb gelib) çatıverse o yaşayıb fâidelenmiş oldukları (yıllar) kendilerini kurtarabilir mi?
(208-209) Biz hiçbir memleketi, ona (halkına) öğüd vermek üzere inzâr edici (peygamber) ler (göndermiş) olmadıkça helak etmedik. Biz zulmedenler değiliz.
(208-209) Biz hiçbir memleketi, ona (halkına) öğüd vermek üzere inzâr edici (peygamber) ler (göndermiş) olmadıkça helak etmedik. Biz zulmedenler değiliz.
Onu (Kur´ânı) şeytanlar indirmedi.
Bu, onlara hem yakışmaz, hem onlar (buna esasen) güc yetiremezler.
Şübhe yok ki onlar (meleklerin sözünü) işitmekden kat´î surerde azledilmişlerdir.
Sakın Allah ile beraber diğer bir Tanrı daha çağırma. (Sonra) azâblandırılanlardan olursun.
Sen (ilkin) en yakın hısımlarını inzâr et.
Mü´minlerden sana tâbi´ olanlara kanadını indir.
Bunun üzerine eğer sana isyan ederlerse de ki: «Ben sizin yapageldiklerinizden hakikaten uzağım».
Sen O mutlak gaalib, O çok esirgeyici (Allaha) güvenib dayan.
(218-219) (Öyle mutlak gaalib, öyle çok esirgeyici) ki O, (namaza) kıyam etdiğin vakit seni ve secde edenler içinde dolaşmanı (dâima) görendir.
(218-219) (Öyle mutlak gaalib, öyle çok esirgeyici) ki O, (namaza) kıyam etdiğin vakit seni ve secde edenler içinde dolaşmanı (dâima) görendir.
Çünkü hakkıyle işiden, hakkıyle bilen bizzat Odur.
(Ey müşrikler) şeytanların kimlerin üzerine indiğini size haber vereyim mi ben?
Onlar her günahkâr yalancının tepesine iner (ler).
Onlar dır ki (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar.
Şâirler (e gelince), onlara da sapıklar uyarlar.
(225-226) Onların her vâdîde hakıykaten ifrata (mübalağaya) düşegeldiklerini ve hakıykaten yapmayacakları şeyleri söyler (insanlar) olduklarını görmedin mi?
(225-226) Onların her vâdîde hakıykaten ifrata (mübalağaya) düşegeldiklerini ve hakıykaten yapmayacakları şeyleri söyler (insanlar) olduklarını görmedin mi?
Ancak îman edib de iyi iyi amel (ve hareket) de bulunanlar, Allâhı çok zikredenler ve zulme uğratıldıklarından sonra öçlerini alanlar böyle değildir. O zulmedenler yakında hangi inkılâb ile sarsılacaklarını bileceklerdir.
O da: Eğer aklınızı başınıza alırsanız; doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbıdır, dedi.
Firavun dedi ki: Benden başka bir tanrı edinirsen; şüphesiz seni hapse atılanlardan kılarım.
Sana apaçık bir şeyle gelmişsem de mi? dedi.
Firavun: Eğer doğru söylüyorsan, haydi getir onu, dedi.
Bunun üzerine o asasını attı, bir de ne görsün; apaçık bir ejderhadır.
Elini çıkardı, bir de ne görsün; bakanlara bembeyazdır.
Çevresinde bulunan ileri gelenlere dedi ki: Şüphesiz bu, belletilmiş bir büyücüdür.
Sizi büyüsüyle memleketinizden çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?
Dediler ki: Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere toplayıcılar gönder.
Belletilmiş tüm büyücüleri sana getirsinler.
Büyücüler belli bir günün tayin edilen vaktinde toplandılar.
İnsanlara: Siz de toplanır mısınız? denildi.
Eğer onlar galip gelirlerse; büyücülere belki biz de tabi oluruz.
Büyücüler geldikleri vakit, Firavun´a dediler ki: Galip gelenler biz olursak; muhakkak bize bir ücret vardır değil mi?
Evet, dedi. O takdirde siz, muhakkak gözdelerdensiniz.
Musa onlara dedi ki: Atacak olduğunuz şeyleri atın.
Onlar da bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve dediler ki: Firavun hakkı için elbette elbette biz galib gelenleriz.
Ardından Musa asasını attı. Bir de ne görsünler; onların uydurduklarını yutuveriyor.
Bunun üzerine büyücüler secdeye kapandılar.
Dediler ki: Biz, alemlerin Rabbına inandık.
Musa ve Harun´un Rabbına.
Ben size izin vermezden önce mi ona inandınız? Şüphesiz size büyü öğreten büyüğünüzdür. Şimdi bileceksiniz; elbette ben, ellerinizi ve ayaklarınızı andolsun ki çaprazlama kestireceğim ve hepinizi astıracağım, dedi.
Onlar da dediler ki: Zararı yok. Biz muhakkak Rabbımıza dönenleriz.
Mü´minlerin ilki olmamızdan dolayı biz, gerçekten Rabbımızın hatalarımızı bağışlayacağını umarız.
Musa´ya da vahyetti ki: Kullarımı geceleyin yola çıkar. Şüphesiz siz, izleneceksiniz.
Bunun üzerine Firavun şehirlere toplayıcılar gönderdi.
Şüphesiz ki bunlar; döküntü azınlıklarıdır.
Ve gerçekten bize de büyük bir öfke beslemektedirler.
Doğrusu biz, topluca tedbirli olmalıyız.
Fakat Biz, onları bahçelerden ve pınar başlarından çıkardık.
Hazinelerden ve şerefli makamlardan.
Böylece onlara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.
Güneş üzerlerine doğarken onları izlediler.
İki topluluk karşı karşıya geldiğinde, Musa´nın arkadaşları dediler ki: Gerçekten biz, yakalandık.
Hayır, dedi. Muhakkak ki Rabbım benimledir. Bana doğru yolu gösterecektir.
Bunun üzerine Musa´ya vahyettik ki: Asanı denize vur. O, hemen yarıldı ve her parçası yüce bir dağ gibi oldu.
Sonra diğerlerini oraya yaklaştırdık.
Musa´yı ve beraberindekileri yopluca kurtardık.
Sonra diğerlerini suda boğduk.
Şüphesiz ki bunda, bir ayet vardır. Ama onların çoğu inananlar değildi.
Muhakkak ki Rabbın, elbette o; Aziz´dir, Rahim´dir.
Onlara İbrahim´in haberini oku.
Hani babasına ve kavmine: Nelere tapıyorsunuz? demişti.
Onlar da: Putlara tapıyoruz ve onlara bağlanıp duruyoruz, demişlerdi.
O da demişti ki: Çağırdığınızda sizi duyuyorlar mı?
Yahut size fayda veya zarar veriyorlar mı?
Demişlerdi ki: Hayır. Atalarımızı böyle yapar gördük.
O da demişti ki: Neye tapmış olduğunuzu görüyor musunuz?
Siz ve geçmiş atalarınız?
Doğrusu onlar, benim düşmanımdır. Ancak alemlerin Rabbı müstesna.
Ki O, yaratmıştır beni. Ve O doğru yola eriştirir beni.
Ki O, yedirir, içirir beni.
Hastalandığımda O, şifa verir bana.
Ki O, öldürür beni, sonra da O, diriltir.
Ve din günü günahlarımı bağışlamasını umduğum O´dur.
Rabbım, bana hüküm ver. Ve beni salihlere kat.
Ve sonrakiler içinde bana doğru söyler bir dil ihsan et.
Beni Naim cennetinin varislerinden kıl.
Babamı da bağışla. Şüphesiz o, sapıklardan olmuştur.
Diriltilecekleri günde beni rezil etme.
O gün ki mal da fayda vermez, çocuklar da.
Ancak Allah´a kalb-i selimle gelmiş olan başka.
Cennet, muttakiler için hazırlanmıştır.
Cehennem de azgınlara gösterilir.
Ve onlara denilir ki: Nerededir taptıklarınız?
Allah´tan başka? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?
Oraya; onlar ve azgınlar atılırlar.
İblis´in askerleri de topluca.
Orada birbirleriyle çekişerek derler ki:
Andolsun Allah´a ki; biz, apaçık sapıklıkta idik.
Hani biz, sizi alemlerin Rabbı ile bir tutmuştuk.
Ve bizi suçlulardan başka da saptıran olmamıştı.
Şimdi bize şefaat eden kimse yoktur.
Ve sıcak bir dostumuz da yoktur.
Keşki bizim için geri dönüş olsa da, mü´minlerden olsak.
Muhakkak ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü´minler olmadı.
Muhakkak ki Rabbın, elbette o; Aziz´dir, Rahim´dir.
Nuh´un kavmi de peygamberleri yalanladı.
Hani onlara kardeşleri Nuh demişti ki: Siz sakınmaz mısınız?
Muhakkak ki ben, size emin bir peygamberim.
Artık Allah´tan korkun da bana itaat edin.
Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin Rabbına aittir.
O halde Allah´tan korkun da bana itaat edin.
Sana mı inanacağız? Halbuki sana uyanlar en rezil kimselerdir, dediler.
Dedi ki: Onların yapmakta oldukları şeyler hakkında bir bilgim yoktur.
Onların hesabı ancak Rabbıma aittir. Keşki düşünseniz.
Ve ben, inananları kovacak değilim.
Ben, ancak apaçık bir uyarıcıyım.
Ey Nuh, eğer son vermezsen, sen muhakkak taşlananlardan olursun, dediler
O da dedi ki: Rabbım, doğrusu kavmim beni yalanladı.
Artık benimle onların arasında Sen, bir hüküm ver. Beni ve beraberimdeki mü´minleri kurtar.
Bunun üzerine Biz de, onu ve beraberindekileri, dolu bir gemi içinde kurtardık.
Sonra geride kalanları suda boğduk.
Muhakkak ki bunda, bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü´minler olmadı.
Ve muhakkak ki Rabbın, elbette o; Aziz´dir, Rahim´dir.
Ad da peygamberleri yalanladı.
Hani onlara kardeşleri Hud demişti ki: Siz, sakınmaz mısınız?
Muhakkak ki ben, size emin bir peygamberim.
Artık Allah´tan korkun da bana itaat edin.
Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin Rabbına aittir.
Siz, her yüksek yere koca bir bina kurup boş şeylerle mi uğraşırsınız?
Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?
Ve yakaladığınız zaman da zorbaca mı yakalarsınız?
O halde Allah´tan korkun da bana itaat edin.
Bildiğiniz şeylerle sizi destekleyenden sakının.
O, desteklemiştir sizi, hayvanlar ve oğullarla;
Bahçeler ve çeşmelerle.
Doğrusu hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.
Dediler ki: Öğüt versen de, yahut öğüt verenlerden olmasan da bizim için eşittir.
Bu, öncekilerin adetinden başka bir şey değildir.
Hem biz, azaba uğratılacak da değiliz.
Böylece onu yalanladılar. Ve Biz, onları yok ettik. Muhakkak ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü´minler olmadı.
Ve muhakkak ki Rabbın, elbette o; Aziz´dir, Rahim´dir.
Semud da peygamberleri yalanladı.
Hani onlara kardeşleri Salih demişti ki: Siz, sakınmaz mısınız?
Muhakkak ki ben, size emin bir peygamberim.
Artık Allah´tan korkun da bana itaat edin.
Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak alemlerin Rabbına aittir.
Burada emniyet içinde bırakılır mısınız?
Bahçelerde, çeşmelerde.
Ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında.
Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız?
O halde Allah´tan korkun da bana itaat edin.
Müsriflerin emrine itaat etmeyin.
Onlar ki yeryüzünde bozgunculuk yaparlar da ıslah etmezler.
Dediler ki: Şüphesiz sen, ancak büyülenmişlerdensin.
Hem sen, bizim gibi insandan başka bir şey değilsin. Şayet sadıklardan isen o zaman bir ayet getir.
Dedi ki: İşte şu devedir. Su içme hakkı; belirli bir gün onun ve belirli bir gün sizindir.
Sakın ona bir kötülük yapmayın. Yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir.
Onlar ise onu kestiler de pişman oldular.
Bunun üzerine azab onları yakaladı. Muhakkak ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü´minler olmadı.
Muhakkak ki Rabbın, elbette O; Aziz´dir, Rahim´dir.
Lut kavmi de peygamberleri yalanladı.
Hani onlara kardeşleri Lut demişti ki: Siz, sakınmaz mısınız?
Muhakkak ki ben, size emin bir peygamberim.
Artık Allah´tan korkun da bana itaat edin.
Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak alemlerin Rabbına aittir.
İnsanlar arasında erkeklere mi yaklaşıyorsunuz?
Ve Rabbınızın sizin için yarattığı eşleri bırakıyor musunuz? Hayır, siz azmış bir kavimsiniz.
Dediler ki: Ey Lut, buna son vermezsen sen, elbette çıkarılanlardan olursun.
Dedi ki: Doğrusu ben, sizin işlediğinize kızanlardanım.
Rabbım, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar.
Bunun üzerine onu ve ailesini topluca kurtardık.
Sadece yaşlı bir kadın geride kalanlardan oldu.
Sonra diğerlerini yerle bir ettik.
Üzerlerine de bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür.
Muhakkak ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü´minler olmadı.
Muhakkak ki Rabbın, elbette O; Aziz´dir, Rahim´dir.
Eyke halkı da peygamberleri yalanladı.
Hani onlara Şuayb demişti ki: Siz, sakınmaz mısınız?
Muhakkak ki ben, size emin bir peygamberim.
Artık Allah´tan korkun da bana itaat edin.
Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak alemlerin Rabbına aittir.
Ölçüyü tam yapın da eksiltenlerden olmayın.
Doğru ölçekle tartın.
İnsanların eşyasını azaltmayın ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
Sizi ve daha önceki nesilleri yaratmış olandan korkun.
Dediler ki: Sen, ancak büyülenmişlerdensin.
Bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Doğrusu biz, seni yalancılardan sanıyoruz.
Eğer sadıklardan isen bize, gökten bir parça indir.
Dedi ki: Rabbım; yaptıklarınızı en iyi bilendir.
Onu da yalanladılar ve onları bulutlu bir günün azabı yakaladı. Doğrusu o, büyük bir günün azabı idi.
Muhakkak ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü´minler olmadı.
Muhakkak ki Rabbın, elbette O; Aziz´dir, Rahim´dir.
Muhakkak ki o, elbette alemlerin Rabbının indirmesidir.
Onu Ruh el-Emin indirmiştir.
Senin kalbine ki uyarıcılardan olasın.
Apaçık arab diliyle.
O, daha öncekilerin kitablarında vardır.
İsrailoğullarının bilginlerinin bunu bilmesi de onlar için bir ayet değil midir?
Biz, onu arapça bilmeyen kimselerden birine indirseydik.
Ve o, bunu onlara okusaydı, yine de ona inananlardan olmazlardı.
İşte böylece onu suçluların kalbine sokarız.
Elim azabı görünceye kadar ona inanmazlar.
O da kendilerine apansız, haberleri olmadan geliverir.
O zaman derler ki: Acaba bekletilemez miyiz?
Bizim azabımızı mı çabucak istiyorlardı.
Gördün mü, şayet Biz onları yıllarca yararlandırsak;
Sonra kendilerine vaadolunan şey başlarına gelse,
Eğlendirilmiş olmaları onlara bir fayda sağlamaz.
Uyarıcılar olmaksızın Biz, hiç bir kasabayı helak etmedik.
Öğüt olarak. Ve Biz, zalimler olmadık
Onu şeytanlar indirmemiştir.
Bu, onlara düşmez de, buna güçleri de yetmez.
Onlar, gerçekten işitmekten uzak tutuldular.
O halde Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarma. Yoksa azablandırılanlardan olursun.
Ve yakın akrabalarını uyar.
Mü´minlerden sana uyanlara kanatlarını ger.
Şayet sana isyan ederlerse, de ki: Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım.
Aziz, Rahim´e tevekkül et.
Görür O seni, kalktığında.
Secde edenler arasında bulunduğunda.
Muhakkak ki O´dur O; Semi, Alim.
Şeytanların kime indiğini size bildireyim mi?
Onlar her günahkar, her müfteriye inerler.
Bunlar ona kulak verirler ve çoğu yalancılardır.
Şairlere gelince; onlara da azgınlar uyar.
Görmedin mi; onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar.
Ve onlar, gerçekten yapmadıklarını söylerler.
Ancak iman etmiş, salih amel işlemiş, Allah´ı çokça zikretmiş ve zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar müstesnadır. Zulmedenler göreceklerdir nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını.
(Musa A.S): “Sizin ve sizden evvelki atalarınızın da Rabbidir.” dedi.
(Firavun): “Muhakkak ki size gönderilmiş olan resûlünüz mutlaka mecnundur (delidir).” dedi.
(Musa A.S): “Eğer akletmiş olsanız, şarkın ve garbın (doğunun ve batının) ve ikisi arasındakilerin de Rabbidir.” dedi.
(Firavun): “Eğer gerçekten benden başka bir ilâh edinirsen, seni mutlaka zindana atılanlardan kılarım.”
(Musa A.S): “Sana apaçık bir şey getirsem de mi?” dedi.
(Firavun): “Öyleyse sen, sadıklardan (doğru söyleyenlerden) isen, onu getir.” dedi.
Bunun üzerine Musa (A.S) asasını attı. O zaman o, apaçık (gerçek) bir yılan oldu.
Ve elini çıkardı. İşte o zaman onu seyredenler için o, bembeyaz (nurlu) oldu.
(Firavun), etrafındaki ileri gelenlere: “Muhakkak ki bu, gerçekten bilgin bir sihirbazdır.” dedi.
Sizi sihri ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Bu taktirde ne emredersiniz?
“Onu ve kardeşini beklet. Ve şehirlere toplayıcılar gönder!” dediler.
Bilgin (alîm) sihirbazların hepsini sana getirsinler.
Böylece sihirbazlar, bilinen bir günün belli bir vaktinde biraraya getirildiler.
Ve insanlara: “Siz toplandınız mı?” denildi.
Eğer onlar gâlip gelirlerse o zaman biz, sihirbazlara tâbî oluruz.
Sihirbazlar, firavuna geldikleri zaman: “Eğer biz gâlip gelirsek, gerçekten bize mutlaka bir ecir (mükâfat) var mı?” dediler.
(Firavun): “Evet, muhakkak ki siz o zaman, (bana) yakınlardan olacaksınız.” dedi.
(Musa (A.S) onlara): “Atacağınız şeyi atın.” dedi.
Böylece iplerini ve asalarını attılar. Ve “Firavunun izzeti için muhakkak ki gâlip gelenler elbette bizleriz.” dediler.
Sonra Musa (A.S) asasını attı. İşte o zaman, o (Musa (A.S)´ın asası) onların uydurdukları şeyleri yutuyordu.
Sihirbazlar hemen secde ederek yere kapandılar.
“Âlemlerin Rabbine îmân ettik.” dediler.
Musa (A.S) ve Harun (A.S)´ın Rabbine (îmân ettik).
(Firavun): “Benim size izin vermemden evvel, siz O´na îmân ettiniz. Muhakkak ki O, size sihri öğreten büyüğünüz (ustanız). Artık yakında elbette bileceksiniz. Ellerinizi ve ayaklarınızı mutlaka çaprazlama kestireceğim. Ve sizin hepinizi mutlaka astıracağım.” dedi.
“Önemli değil. Muhakkak ki biz, Rabbimize dönücüleriz (dönecek olanlarız).” dediler.
Muhakkak ki biz, mü´minlerin ilki olduk diye Rabbimizin, hatalarımızı mağfiret etmesini umuyoruz (istiyoruz).
Ve Musa (A.S)´a “Kullarım ile gece yola çık. Muhakkak ki siz, takip edilecek olanlarsınız.” diye vahyettik.
Bunun üzerine firavun, şehirlere toplayıcılar gönderdi.
Ve muhakkak ki bunlar, gerçekten (sayıları) az olan küçük bir grup.
Ve muhakkak ki onlar, gerçekten bizi çok öfkelendiren (bize karşı çok öfke duyan) (bir toplum).
Ve muhakkak ki biz, gerçekten sakınılan (korkulan) bir topluluğuz.
Böylece Biz, onları (firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan çıkardık.
Ve hazinelerden ve kerim (ikram edilmiş, yüksek) makamlardan (çıkardık).
İşte böylece onlara (onların ülkesine), İsrailoğulları´nı varis kıldık.
Böylece doğuya doğru (Kızıldeniz´e doğru), onların peşine düştüler.
İki topluluk birbirini gördüğü zaman, Musa (A.S)´ın ashabı, “Gerçekten bize yetiştiler.” dediler.
(Musa A.S): “Hayır, muhakkak ki Rabbim benimle beraber, O, beni hidayete (kurtuluşa) ulaştıracaktır.” dedi.
O zaman Musa (A.S)´a: “Asanı denize vur.” diye vahyettik. Hemen deniz infilâk etti (patlayarak yarıldı ve ikiye ayrıldı). Böylece her parça büyük ve yüksek dağ gibi oldu.
Ve diğerlerini (de) oraya yaklaştırdık.
Ve Musa (A.S)´ı ve onunla beraber olanların hepsini kurtardık.
Sonra diğerlerini (denizde) boğduk.
Muhakkak ki bunda gerçekten âyet (ibret) vardır. (Fakat) onların çoğu mü´min olmadılar.
Ve muhakkak ki senin Rabbin, işte O, elbette Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).
Ve onlara İbrâhîm (A.S)´ın haberini tilâvet et (oku)!
Babasına ve onun kavmine: “Taptığınız şey nedir?” demişti.
“Biz putlara tapıyoruz. Böylece onlara devamlı ibadet edeceğiz.” dediler.
(İbrâhîm A.S): “Dua ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı?” dedi.
Yoksa size fayda veya zarar veriyorlar mı?
“Hayır, babalarımızı böyle yapıyor (ibadet ediyor) bulduk.” dediler.
(İbrâhîm A.S): “Öyleyse taptığınız şeylerin ne olduğunu gördünüz mü?” dedi.
Siz ve sizin, geçmişteki babalarınızın (taptığı şeyleri).
Muhakkak ki onlar, benim için düşmandır ama âlemlerin Rabbi hariç.
Beni yaratan da hidayete erdiren de O´dur.
Ve beni yediren ve içiren, O´dur.
Ve hastalandığım zaman bana şifa veren, O´dur.
Ve beni öldürecek, sonra (da) beni diriltecek olan, O´dur.
Ve dîn günü, benim hatalarımı mağfiret etmesini umduğum da O´dur.
Rabbim bana hikmet bağışla ve beni salihlere dahil et.
Ve beni, sonrakilerin lisanlarında sadık kıl (sonraki nesiller arasında benim anılmamı sağla).
Ve beni, ni´metlendirilmiş cennetlerinin varislerinden kıl.
Ve babamı mağfiret et, muhakkak ki o dalâlette kalanlardan oldu.
Ve beas günü (yeniden dirilme günü, kıyâmet günü) beni mahzun etme.
Çocukların ve malın fayda vermediği gün (beni utandırma).
Onların kardeşi Nuh (A.S) onlara: “Takva sahibi olmuyor musunuz?” demişti.
Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.
Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin.
Ve ona (tebliğe) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.
Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin.
“Sana en basit insanlar tâbî olduğuna göre, biz (de) mi sana inanalım?” dediler.
“Onların yapmış oldukları şey hakkında benim ilmim (bilgim) yoktur.” dedi.
Onların hesabı, sadece Rabbime aittir, keşke farkında olsanız.
Ve ben mü´minleri tardedici (kovacak) değilim.
Ben sadece apaçık bir nezirim (uyarıcıyım).
Dediler ki: “Ey Nuh! Eğer sen, gerçekten (bizi uyarmaktan) vazgeçmezsen, sen mutlaka taşlananlardan olacaksın.”
Nuh (A.S): “Rabbim, muhakkak ki kavmim beni tekzip etti (yalanladı).” dedi.
Bu durumda benimle onların arasını öyle bir açışla aç ki (ve böylece) beni ve mü´minlerden benimle beraber olanları kurtar.
Böylece onu ve onunla beraber olanları, dolu bir gemi içinde kurtardık.
Sonra Biz, (onların) arkasında kalanları (gemiye binmeyenleri) boğduk.
Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler).
Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).
Ad kavmi, mürselini (gönderilen resûlleri) tekzip etti (yalanladı).
Onların kardeşi Hud (A.S) onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah´a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti.
Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.
Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun).
Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.
Bütün yüksek tepelere, âyet (eserler) bina ederek abesle mi iştigal (boşuna mı uğraşıyorsunuz) ediyorsunuz?
Ve (bu dünyada) ebedî kalacağınızı umarak, yapıtlar ediniyorsunuz.
Ve yakaladığınız zaman cebirle (zorbalıkla) yakaladınız (zulmettiniz).
Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun).
Ve bildiğiniz (sizlere öğrettiği) şeylerle size yardım eden (Allah´a) karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin).
Size hayvanlar ve oğullarla yardım etti.
Ve bahçelerle ve pınarlarla…
Muhakkak ki ben, azîm günün (kıyâmet gününün) azabının sizin üzerinize olmasından korkarım.
“Sen, bize vaazetsen de veya vaazedenlerden olmasan da bizim için eşittir.” dediler.
Bu ancak evvelkilerin hulûkundan (yaratmalarından, uydurmalarından) başka bir şey değildir.
Ve biz azaplandırılacak değiliz.
Böylece onu tekzip ettiler (yalanladılar). Biz de bu sebeple onları helâk ettik. Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu, mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler).
Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).
Semud (kavmi) de mürselini (resûlleri) tekzip etti (yalanladı).
Onların kardeşi Salih (A.S) da onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah´a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti.
Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.
Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun).
Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.
Siz, burada bulunduğunuz yerde emin olarak bırakılacak mısınız?
Bahçelerde ve pınarlarda…
Ve ekinler, çiçekleri açılmış hurmalıklar…
Ve dağlardan maharetle evler oyuyorsunuz (yontuyorsunuz).
Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun).
Ve müsriflerin (haddi aşanların) emrine itaat etmeyin.
Onlar (müsrifler), yeryüzünde fesat çıkarırlar ve ıslâh etmezler.
“Sen, sadece büyülenenlerdensin.” dediler.
Sen, bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Öyleyse eğer sen, sadıklardan isen bize bir âyet (mucize) getir.
(Salih A.S): “İşte bu dişi deve. Su içme hakkı onun. Bilinen (belirlenen) gün(ler)de de su içme hakkı sizin.” dedi.
Ve ona kötülükle dokunmayın. (Dokunursanız) o zaman büyük günün azabı sizi alır (yakalar).
Buna rağmen onu kestiler. Sonra da pişman oldular.
Böylece onları azap aldı (yakaladı). Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler).
Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).
Lut (A.S)´ın kavmi (de) mürselini (resûlleri) tekzip etti (yalanladı).
Onların kardeşi Lut (A.S) da onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah´a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti.
Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.
Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin (bana tâbî olun).
Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.
Siz âlemlerden (insanlardan) erkeklere mi gidiyorsunuz (yaklaşıyorsunuz)?
Ve Rabbinizin sizin için yarattığı zevcelerinizi (eşleriniz olan kadınlarınızı) bırakıyorsunuz. Hayır, siz azgın (haddi aşan) bir kavimsiniz.
“Ey Lut! Eğer gerçekten sen, (bizi uyarmaktan) vazgeçmezsen, sen mutlaka (yurdundan) ihraç edilenlerden (çıkarılanlardan, kovulanlardan) olacaksın.” dediler.
“Muhakkak ki ben, sizin amellerinize şiddetle buğzedenlerdenim (kızanlardan, tiksinenlerdenim).” dedi.
Rabbim, beni ve ehlimi (ailemi ve bana tâbî olanları), onların yaptıklarından kurtar.
Bunun üzerine Biz de onu ve ehlini (ailesini ve ona tâbî olanları), hepsini kurtardık.
Geride kalanların içinde bir ihtiyar kadın (Lut (A.S)´ın hanımı) hariç.
Sonra diğerlerini dumura uğrattık (nesillerini sona erdirdik).
Ve onların üzerine yağmur yağdırdık. İşte bu uyarılanların yağmuru, çok kötü idi.
Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler).
Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz´dir (yüce) Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).
Eyke halkı (da) mürselini (resûlleri) tekzip etti (yalanladı).
Şuayb (A.S) onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah´a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti.
Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.
Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin (bana tâbî olun).
Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.
Ölçüyü ifa edin (mizanınızı eksiye düşürmeyin). Ve muhsirinden (nefslerini hüsrana düşürenlerden, kaybettiği dereceler kazandığı derecelerden fazla olanlardan) olmayın.
İstikamet üzere olanların (Allah´a ulaşmayı dileyenlerin) kıstası (ölçüsü) ile (kaybettiğiniz derecelerden daha fazla derece kazanın) tartın.
İnsanların şeylerinden kısmayın (Allah´a ulaşmayı dilemelerine mani olarak, kazandıkları derecelerin, kaybettiği derecelerden az olmasına sebebiyet vermeyin). Ve (buna sebep olarak) yeryüzünde fesat çıkararak bozgunculuk yapmayın.
Ve sizi ve evvelki toplumları yaratana karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin).
“Sen sadece büyülenmişlerdensin.” dediler.
Ve sen, bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Ve biz, seni mutlaka yalancılardan zannediyoruz.
Öyleyse eğer sen, sadıklardan (doğru söyleyenlerden) isen üzerimize gökyüzünden bir parça düşür.
(Şuayb A.S): “Rabbim, sizin yaptıklarınızı çok iyi bilir.” dedi.
Böylece onu tekzip ettiler (yalanladılar). Bunun üzerine, “gölge günün azabı” onları aldı (yakaladı). Muhakkak ki o, azîm günün (büyük bir günün) azabıydı.
Muhakkak ki bunda, mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu, mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler).
Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).
Ve muhakkak ki O (Kur´ân), gerçekten âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.
O´nu, Ruh´ûl Emin (Cebrail A.S) indirdi.
Nezirlerden (uyaranlardan) olman için senin kalbine.
Apaçık bir Arap lisanı ile.
Ve muhakkak ki O, evvelkilerin (kitaplarının) sayfalarında mutlaka vardır.
Ve Benî İsrail´in ulemasının (âlimlerinin) O´nu bilmesi, onlar için bir delil olmadı mı?
Ve eğer Biz, O´nu bir kısım a´cemine (Arap olmayan bir gruba) indirseydik.
Onlar, (şeytanlara) kulak verirler (dinlerler) ve onların çoğu yalancıdırlar.
Ve (Allah´a karşı olan) şairler; onlara (sadece) azgınlar tâbî olurlar.
Bütün vadilerde onların (hayal peşinde) koştuklarını görmedin mi?
Ve muhakkak ki onlar yapmadıkları şeyleri söylerler.
Âmenû olanlar (Allah´a ulaşmayı dileyenler) ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar ve Allah´ı çok zikredenler ve kendine zulüm yapıldıktan sonra (Allah tarafından) yardım edilenler hariç zulmedenler, yakında hangi dönüş yerine (cehenneme) döneceklerini (ulaştırılacaklarını) bilecekler.
Bunlar, kendi içinde apaçık ve tutarlı olan ve gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan ilahi kelamın mesajlarıdır.
(İnsanların bir kısmı, ulaştırdığın mesaja) inanmıyorlar diye (üzüntüden) neredeyse kendini tüketeceksin!
Eğer dileseydik, onlara gökten öyle bir alamet indirirdik ki, onun karşısında boyunları bükülür, hemen baş eğerlerdi.
(Ama Biz böyle olsun istemedik:) ve bu yüzden, onlar da, ne zaman Rahman´dan hatırlatıcı, uyarıcı yeni bir mesaj gelse, mutlaka ondan yüz çevirirler.
Nitekim, işte (bu mesajı da) yalanladılar. Ama alay edip durdukları şeyin tahakkuku yakında bütün açıklığıyla onların karşısına çıkarılacak!
Peki bunlar, yeryüzüne hiç bakıp da düşünmediler mi: orada her çeşitten nice güzel (hayat) türleri çıkarmışız?
Şüphesiz, bunda (insanlar için çıkarılacak) bir ders vardır; ama onlardan çoğu (buna) inanmazlar.
Oysa, senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir!
Ve (hatırla,) hani, Rabbin Musa´ya: "Şu zalimler toplumuna git!" diye seslenmişti,
"Şu Bana karşı sorumluluk bilincinden uzaklaşan Firavun toplumuna!"
(Musa:) "Ey Rabbim!" diye cevap verdi, "Doğrusu, beni yalanlamalarından korkuyorum,
ve göğsümün daralacağından ve dilimin dolaşacağından (korkuyorum); bu yüzden, (bu emri) Harun´a tevdi et.
Üstelik, onların benim aleyhime ciddi bir suçlamaları da var ortada; bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum".
(Allah:) "Hayır, asla!" dedi, "Yine de, siz ikiniz mesajlarımızla gidin; (yapacağınız çağrıyı) izlemek üzere Biz de sizinle beraberiz!
Haydi, şimdi ikiniz de Firavun´a gidin ve ona deyin ki: ´Biz alemlerin Rabbinden bir mesaj getiriyoruz:
İsrailoğulları´nı bırak, bizimle gelsinler!"
(Fakat Musa mesajını Firavun´a tebliğ edince, Firavun:) "Biz seni çocukken yanımızda yetiştirmemiş miydik?" dedi, "Ve sen ömrünün pek çok yılını bizim aramızda geçirmemiş miydin?
Ama sonunda yapacağını yaptın ve nankör biri oldu(ğunu gösterdi)n!"
(Musa:) "Evet, o fiili daha ne yaptığımı bilmez biriyken işledim" dedi,
"ve sizin yanınızdan kaçtım, çünkü sizden korkuyordum. Ama daha sonra bana Rabbim (doğruyla eğri arasında) hüküm verebilme yeteneği bahşetti; ve beni elçiler(in)den biri yaptı.
Ve o başıma kaktığın iyiliğe gelince, bu İsrailoğulları´nı köleleştirmenin bir sonucu (değil mi)ydi?"
Firavun: "Bu alemlerin Rabbi de kim oluyor?" dedi.
(Musa:) "Eğer gerçekten (doğruyu) öğrenmek ve (onu) yürekten benimsemek istiyorsanız (söyleyeyim;) göklerin, yerin ve bu ikisi arasında var olan her şeyin Rabbi(dir O)!" diye cevap verdi.
(Firavun,) çevresindekilere: "(Onun ne dediğini) duydunuz mu?" dedi.
(Ve Musa:) "O sizin de Rabbinizdir, göçüp gitmiş atalarınızın da!" diye devam etti.
(Firavun:) "Bu size gönderil(diğini iddia eden) rasulünüz düpedüz bir deli, bir kaçık!" dedi.
(Fakat Musa sözlerine devamla:) "Doğunun, batının ve bu ikisi arasında kalan her yerin Rabbidir O; tabii (bunu) eğer aklınızı kullanırsanız (kavrayabilirsiniz)!" dedi.
(Firavun:) "Bak", dedi, eğer benden başka bir tanrı benimsersen, seni mutlaka hapse attırırım!"
(Musa:) "Size gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan bir şey getirmiş olsam da, öyle mi?" dedi.
(Firavun:) "Eğer doğru sözlü biriysen, haydi, çıkar ortaya o dediğini!" diye cevap verdi.
Bunun üzerine (Musa) asasını yere bıraktı, bir de ne görsünler, (her haliyle) düpedüz bir yılan!
Sonra elini ortaya çıkardı; bakanlar ne görsünler, bembeyazdı.
(Firavun) çevresindeki seçkinlere: "Doğrusu bu gerçekten çok bilgili bir büyücü" dedi,
"büyüsünün gücüyle sizi ülkenizden çıkarmak istiyor. Bu durumda ne tavsiye edersiniz?"
"Onu ve kardeşini bir süre alıkoy" dediler, "bu arada, şehirlere haberciler gönder,
hüner sahibi bütün büyücüleri toplayıp sana getirsinler".
Ve böylece büyücüler belli bir günün belirli bir saatinde bir araya geldiler.
Ve halka da "Hepiniz toplandınız mı?" denildi,
"Çünkü, umarız ki, üstün gelen büyücüler olursa onların (hükmüne) uyarız".
Büyücüler geldiklerinde, Firavun´a: "Eğer biz üstün gelirsek, doğrusu büyük bir mükafatı hak etmiş oluruz, değil mi?" dediler.
(Firavun;) "Elbette", diye cevap verdi, "o takdirde, gerçekten de benim gözdelerim arasında yer alacaksınız".
(Ve) Musa onlara: "Ne atacaksanız atın!" dedi.
Bunun üzerine onlar da halatlarını ve asalarını yere bıraktılar ve "Firavun´un sayesinde, üstün gelen mutlaka biz olacağız" dediler.
(Onların) ardından Musa da asasını atınca, bir de ne görsünler, onların bütün o düzenbazlıklarını yutmasın mı!
Bu durum karşısında büyücüler hemen yere kapanarak
"Biz alemlerin Rabbine inandık!" dediler,
"Musa´nın ve Harun´un Rabbine!"
(Firavun:) "Ben size izin vermeden ona inanıyorsunuz, öyle mi?" diye çıkıştı, "Size büyüyü öğreten ustanız bu olmalı mutlaka! Fakat yakında (benim intikamımı) göreceksiniz: içinizden çoğunun ellerini ayaklarını kestireceğim, hepinizi astıracağım!"
Onlar da: "Hayır, (sen bize) bir zarar veremezsin" diye karşılık verdiler, "(çünkü) er geç Rabbimize döneceğiz!
İnananların ilkleri olmamızdan ötürü Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız!"
Ve derken, Musa´ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü mutlaka takip edileceksiniz!" diye vahyettik.
Bu arada Firavun şehirlere münadiler çıkarıp
(tebaasına:) "Bu (İsrailoğulları) soysuz, sefil bir topluluk;
fakat kalpleri bize karşı kin ve nefretle dolu;
çünkü (görüyorlar ki) biz birlik bütünlük içindeyiz ve her türlü tehdit ve tehlikeye karşı hazırlıklıyız;
bunun içindir ki onları bağlar(ın)dan bahçeler(in)den, pınar başlarından çıkarıp attık,
zenginlikler(in)den, nüfuz ve statülerinden (yoksun bıraktık)!" diyerek (onları İsrailoğulları´na karşı harekete geçirdi).
Olaylar böyle gelişti; fakat (Firavun´un çekip aldığı bütün) bu şeylere (zaman içinde) İsrailoğulları´nın yeniden kavuşmasını sağladık.
Ve sonunda (Mısırlılar) gün doğarken onlara yetiştiler;
İki topluluk birbirinin görüş alanına girdiklerinde Musa´nın yandaşları: "İşte yakalandık!" dediler.
(Musa:) "Hayır, asla! Rabbim benimle beraber" dedi, "bana mutlaka bir çıkış yolu gösterecektir!" dedi.
Bunun üzerine, Musa´ya: "Asanla denize vur!" diye vahyettik. (Musa söyleneni yapınca) deniz ortadan yarıldı; öyle ki, açılan yolun her iki yanında sular koca dağlar gibi yükseldi.
Ve kovalayanları (da) oraya yaklaştırdık.
Öyle ki, (sonunda) Musa ve beraberindekileri kurtardık,
ama ötekileri sulara gömüverdik.
Bu (kıssada), şüphesiz, (bütün insanlar için) bir ders vardır; velev ki onlardan çoğu inanmasa da.
Ve gerçek şu ki, senin Rabbin, çok acıyan esirgeyen O yüceler yücesidir!
Onlara İbrahim´in başından geçenleri de anlat.
Hani, o babasına ve kavmine "Nelere kulluk ediyorsunuz?" diye sormuştu.
Onlar da: "Putlara kulluk ediyoruz" diye karşılık verdiler, "ve her zaman, kendini onlara adamış kimseler olarak kalacağız!"
(İbrahim:) "Peki, yalvarıp yakardığınız zaman sizi işittiklerine,
yahut size fayda ya da zarar verebildiklerine (gerçekten inanıyor musunuz)?" dedi.
"Ama" diye çıkıştılar, "biz atalarımızı da bunu yapıyor gördük!"
"İmdi, (bana gelince, ben biliyorum ki,) şüphesiz (bu düzmece tanrılar) benim düşmanlarımdır, (ve benim için) alemlerin Rabbinden başka (tanrı yoktur);
beni yaratan da, bana doğru yolu gösteren de O´dur;
ve beni yediren de, içiren de O´dur;
ve hasta olduğum zaman beni iyileştiren,
ve beni öldürecek olan ve sonra yeniden diriltecek olan (hep) O´dur.
Ve Hesap Günü´nde hatalarımı bağışlamasını umduğum kimse de O´dur.
"Ey Rabbim! Bana (doğruyla eğrinin ne olduğuna) hükmedebilme bilgi ve yeteneğini bağışla ve beni dürüst ve erdemli insanların arasına kat
ve gerçeği benden sonrakilere ulaştırabilme gücü ver bana;
ve beni o nimetlerle dolu bahçenin varislerinden biri yap!
"Ve babamı bağışla; çünkü, o gerçekten yolunu şaşıranlar arasında.
"Ve o herkesin kaldırılacağı Gün beni utandırma;
o Gün ki, ne malın mülkün, ne de çoluk çocuğun bir yararı olmayacaktır;
yalnızca Allah´ın huzuruna kötülükten korunmuş bir kalple çıkanlar (kurtulacaktır)!"
Çünkü, (o Gün) cennet, Allah´a karşı sorumluluk bilinci duyanlara yaklaştırılacaktır,
cehennemse büyük azgınlıklar içinde yitip gitmiş olanların karşısına çıkarılacaktır;
Ve onlara: "Nerede sizin bütün o tapınıp durduklarınız?" diye sorulacaktır,
"(Hani), o Allah´tan başka (tanrı yerine koyduklarınız)? Onlar, bakalım, size yahut kendilerine yardım edebilecekler mi?"
Pek tabii onlar da, azgınlık içinde yitip gidenler de, hepsi üst üste cehenneme tıkılacaklar;
ve İblis´in bütün avenesi..!
O Gün orada onlar, birbirlerini suçlayarak derler ki:
"Allah şahittir ki, biz apaçık bir sapıklık içindeydik,
çünkü, siz(in gibi yaratılmış varlıklar)ı alemlerin Rabbiyle bir tutuyorduk;
yine de (sizi tanrılaştırarak) yoldan çıkmamıza günah (önderlerimiz) sebep oldu!
Ama şimdi ne bir arka çıkanımız var,
ne de candan bir dostumuz.
N´olurdu, (o hayata) bir kere daha dönebilseydik de inananlardan olsaydık!"
Şüphesiz bütün bunlarda (insanlar için) bir ders vardır, onların çoğu (buna) inanmasa da.
Ve şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir.
Nuh toplumu (da) peygamberlerini yalanladı.
Kardeşleri Nuh onlara: "Allah´a karşı sorumluluk bilinci duymaz mısınız?" dedi,
"Bakın, ben (O´nun tarafından) size (gönderilmiş) güvenilir bir elçiyim:
öyleyse artık Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşıyın ve benim izimden yürüyün!"
"Hem bunun için sizden (dünyevi) bir karşılık da gözlemiyorum; hak ettiğim karşılığı (vermek) alemlerin Rabbinden başkasına düşmez.
Öyleyse artık Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşıyın ve benim izimden yürüyün!"
"(Toplumun) en aşağı tabakasından insanların senin ardına düştüğünü göre göre tutup sana mı inanacağız?" dediler.
(Nuh:) "Ben onların (bana gelmeden önce) neler yaptıklarını bilmem" dedi.
"Eğer iyi düşünecek olursanız, onları yargılamak ancak Rabbime düşer!
Bunun içindir ki, inandığını söyleyenleri yanımdan kovacak değilim;
ben sadece (gerçekleri) apaçık dile getiren bir uyarıcıyım."
(İnanmayanlar:) "Ey Nuh!" dediler, "Eğer (bu iddialarına) son vermezsen, mutlaka taşlanacaksın!"
(Bunun üzerine Nuh:) "Ey Rabbim!" dedi, "İşte kavmim beni yalanladı;
bunun için, benimle onlar arasındaki gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koy; beni ve benimle beraber olan müminleri kurtar!"
Ve bunun üzerine Biz de, onu ve onunla beraber olanları dopdolu bir gemi içinde kurtardık.
Sonra da, geride kalanları sulara gömüverdik.
Şüphesiz bu (kıssada insanlar için) bir ders vardır, onların çoğu (buna) inanmasa da.
Ve şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir!
(Ve) Ad toplumu (da) gönderilen elçilerden (birini) yalanladı.
"Bakın, ben size (Allah´ın gönderdiği) güvenilir bir elçiyim;
öyleyse, artık Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşıyın ve bana itaat edin!
Hem, ben sizden bunun için (dünyevi) bir karşılık da beklemiyorum; benim hak ettiğim karşılığı vermek alemlerin Rabbinden başkasına düşmez.
Her tepede cehalet eseri, (putperestçe) anıtlar, tapınaklar mı yükselteceksiniz
Ve sonsuza kadar yaşayacağınız kuruntusuyla, sapasağlam malikaneler mi edineceksiniz?
Ve (başkalarının hukukuna) el uzattığınız zaman, hiçbir sınır tanımadan, hep böyle zorbalık mı yapacaksınız?
"Öyleyse, Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşıyın ve bana itaat edin,
düşünebileceğiniz bütün (iyilikleri) size sağlayan (Allah´tan) yana duyarlı olun;
size sürüler ve çocuklar veren,
size bahçeler ve pınarlar veren (Allah´tan yana)...
Doğrusu, ben sizin için o büyük ve zorlu günün azabından korkuyorum!"
(Ama bütün bu uyarılara karşı onlar:) "Bize öğüt veriyor olsan da, olmasan da, bizim için fark etmez!" dediler.
"Bu (benimsediğimiz tutum) atalarımızın tutumundan başka bir şey değil ki..!
Hem, (bu yüzden) azaba uğrayacak da değiliz!"
İşte o´nu böyle yalanladılar; ve bunun üzerine Biz de onları yok ettik. Bu (kıssada da insanlar için) mutlaka, bir ders vardır, onlardan çoğu (buna) inanmasa da...
Ve şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir!
Hani, onlara (da) kardeşleri Salih, "Artık Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşımayacak mısınız?" demişti.
"Bakın ben (O´nun tarafından) size gönderilen güvenilir bir elçiyim;
öyleyse, artık Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşıyın ve bana itaat edin!
Üstelik, ben sizden herhangi bir karşılık da istiyor değilim; benim hak ettiğim karşılığı vermek alemlerin Rabbinden başkasına düşmez.
Bu bulunduğunuz hal üzere hep böyle güvenlik içinde bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?
Bu bahçeler içre ve bu pınar başlarında;
bu ekinler, bu zarif görünüşlü ince sürgünlü hurmalıklar arasında...
Ve dağlarda hep böyle ustalıkla evler yontabileceğinizi (mi sanıyorsunuz)?
Öyleyse, artık Allah´tan yana bilinç ve duyarlık gösterin ve bana itaat edin;
ölçüyü aşanların sözüne uymayın;
o ölçüyü aşanlar ki, yeryüzünde düzen ve uyum sağlayacaklarına bozgunculuk yaparlar!"
(Salih´in kavmi:) "Sen mutlaka büyülenmiş birisin!" dediler.
"Bizim gibi ölümlü bir insandan başka bir şey değilsin! Eğer doğru sözlü biriysen, bize bir alamet getir (de görelim)!"
(Salih:) "(İşte) şu dişi deve; su içme hakkı (belirli bir gün) onun, belirli günlerde de sizindir;
öyleyse, sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa büyük, çetin bir günün azabı gelip sizi bulur!" dedi.
Bütün bu uyarılara rağmen onlar yine de o deveyi hoyratça boğazladılar; ama bunu yaptıklarına (çok geçmeden) pişman oldular;
çünkü (Salih´in önceden haber verdiği) azap onları kıskıvrak yakaladı. Şüphesiz bu (kıssada da insanlar için) bir ders vardır; onlardan çoğu (buna) inanmasalar da...
Ve şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir!
"Bakın, ben (O´nun tarafından) size gönderilen güvenilir bir elçiyim;
öyleyse, artık Allah´tan yana bilinç ve duyarlık gösterin ve bana itaat edin!
Üstelik ben sizden herhangi bir karşılık da istiyor değilim; benim hak ettiğim karşılığı vermek alemlerin Rabbinden başkasına düşmez.
İnsanların içinden (tab´an ve hukuken meşru olan cinsi bırakıp da) erkeklere mi yaklaşıyorsunuz?
Hem de, Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizden uzaklaşarak? Yoo, siz her türlü ölçüyü aşan azgın bir toplumsunuz!"
"Ey Lut!" dediler, "Eğer (bu sözlerinden) vazgeçmezsen (bu şehirden) mutlaka kovulacaksın!"
(Lut:) "İyi bilin ki, ben bu sizin yaptıklarınızı sonuna kadar kınayanlardan biri olarak kalacağım!" dedi.
(Ve sonra şöyle dua etti:) "Ey Rabbim, beni ve ailemi bunların yapageldikleri (kötülüklerden) kurtar!"
Bunun üzerine Biz de o´nu ve ailesini kurtardık;
yalnızca geride kalmayı seçen bir kocakarı bunun dışında kaldı;
ve sonra ötekileri kırıp geçirdik;
üzerlerine (helak edici) yağmurlar yağdırdık; uyarıl(dıkları halde uslanmay)anların maruz kaldığı yağmur, gerçekten, ne korkunçtur!
Bu (kıssada da insanlar için) bir ders vardır; onlardan çoğu (buna) inanmasalar da...
Şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir!
(Ve) O ağaçlı vadinin halkı da kendilerine gönderilen elçiyi yalanladılar.
Hani, Şuayb onlara: "Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşımayacak mısınız?" demişti,
"Bakın, ben size (O´nun tarafından) gönderilmiş güvenilir bir elçiyim;
öyleyse artık Allah´tan yana bilinç ve duyarlık gösterin ve bana itaat edin!
Üstelik, ben sizden bir karşılık da beklemiyorum; benim hak ettiğim karşılığı vermek alemlerin Rabbinden başkasına düşmez.
Ölçüyü (her zaman ve herkese karşı) tam tutun; (başkalarının hakkını düzenbazca) eksilten kimselerden olmayın;
ve (tarttığınız zaman) şaşmaz bir teraziyle tartın,
insanları hak ettikleri şeylerden yoksun bırakmayın; ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın;
sizi de, sizden önceki nesilleri de yaratan Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşıyın!"
(Halkı Şuayb´a şöyle) dedi: "Sen düpedüz büyülenmiş birisin;
olup olacağın, bizim gibi ölümlü bir insansın; doğrusunu istersen, biz senin düpedüz bir yalancı olduğunu düşünüyoruz!
Eğer doğru sözlü biriysen, haydi, göğü parça parça başımıza indir (de görelim)!"
(Şuayb:) "Bütün (bu) yaptıklarınızı en iyi bilen Rabbimdir" diye cevap verdi.
Böylece onu yalanlamış oldular; ve bu yüzden, (kopkoyu) gölgelerle kaplı bir günün azabı onları kıskıvrak yakaladı.
Bu (kıssada da insanlar için) bir ders vardır; insanların çoğu (buna) inanmasalar da...
Şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir!
İmdi, şüphesiz, bu (ilahi mesaj) alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir;
onunla, mutlak güvenilirlik derecesinde olan vahiy inmiştir
senin kalbine, ki (ey Muhammed, onunla) uyaran kimselerden biri olasın
(ve çevrendekileri) apaçık Arap diliyle (uyarasın).
Ve bu (mesaj, temel çizgileriyle), hiç şüphesiz, ilahi hikmetleri bildiren önceki kitaplarda da yer almaktadır.
İsrailoğulları arasındaki (birçok) bilginin bu (gerçeği) bilmeleri onlar için yeterli bir belirti sayılmaz mı?
Onu Arap olmayan birine indirseydik,
ve bu yabancı onu (kendi diliyle) onlara okusaydı, onlar yine inanacak değillerdi.
Biz bu (mesajı)n o günahkarların kalplerinden (bir yankı bulmadan) geçip gitmesine yol açtık:
o can yakıcı azabı görmedikçe ona inanmayacaklardır.
O azap ki, sonunda, onların hiç beklemedikleri bir anda ansızın gelip çatacaktır;
ve o zaman onlar: "Acaba geri bırakılamaz mıyız?" diye feryad edecekler.
O halde, azabımızın çarçabuk gelmesini mi istiyorlar?
İmdi, düşün, (ey Muhammed): onlara (dünya hayatının) tadını çıkarmaları için yıllarca fırsat vermişsek,
ve sonra vaad edildikleri (azap) başlarına gelmişse;
kendilerine vaktiyle verilmiş olan fırsatın onlara ne yararı olabilir?
Kaldı ki, Biz hiçbir toplumu önceden uyarmadan yok etmemişizdir
ve hatırlatıcı mesajlar göndermeden; çünkü Biz (hiç kimseye) asla zulmetmeyiz.
Ve (bu ilahi mesaj öylesine katıksız vahiy ürünüdür ki) onu asla şeytani güçler indirmemiştir;
çünkü bu onların harcı değildir; zaten, buna güçleri de yetmez.
Ayrıca, onların onu dinlemeleri (de) kesin olarak engellenmiştir!
Bunun içindir ki, (ey insanoğlu,) Allah´la beraber başka bir ilaha başvurma ki kendini azaba uğrayanların arasında bulmayasın.
Ve en yakınları(ndan başlayarak erişebildiğin herkesi) uyar
ve seni izleyen müminlere kol kanat ger;
buna rağmen sana karşı çıkarlarsa, de ki: "Ben sizin yapıp ettiklerinizden sorumlu değilim!"
Ve bu yolda, çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesine güven,
O ki senin (O´nun yolunda tek başına) ayakta kalmaya çalıştığını da görmektedir,
(O´nun huzurunda) saygıyla yere kapananlar arasında yer aldığını da görmektedir;
çünkü her şeyi bütün gerçeğiyle bilen (ve dolayısıyla) her şeyi işiten O´dur!
Sana o şeytani güçlerin kime indiğini haber vereyim mi?
Onlar nerede kendi kendini aldatan günahkar biri varsa ona inerler
ki, böyleleri (zaten hep asılsız, aldatıcı şeylere) kulak verir ve onlardan çoğu başkalarına da yalan söylerler.
Şairlere gelince, (onlar da kendi kendilerini aldatmaya yatkındırlar ve bu sebeple) onlara (da yalnızca) azgınlar uymaktadır.
Görmez misin onların her vadide (sözcüklerin, hayallerin peşinde) şaşkın şaşkın dolaştıklarını;
ve (çoğu zaman) yapmadıklarını söyleyegeldiklerini?
Ama inanan, dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan, Allah´ı sıkça anan, (sadece) haksızlığa uğratıldıkdan sonra kendilerini savunan ve haksızlık yapanların, hangi devrimle devrileceklerini er geç görecekleri (konusunda Allah´ın vaadine güvenen şairler) bu hükmün dışındadır!
Sen, (onlar) mü´min olmayacaklar diye ihtimal ki, kendi nefsini helâk edeceksin!
Eğer dileyecek olsak üzerlerine gökten bir âyet indiririz de artık ona boyunları eğili kalmış olurlar.
Onlara Rahmân tarafından yeni bir mev´ize gelmez ki, illâ ondan kaçınır bir halde olmuşlardır.
Muhakkak ki, tekzîp ettiler. Artık kendisiyle istihzâda bulundukları şeyin haberleri kendilerine yakında gelecektir.
Yere bir bakmadılar mı ki, orada her çok menfaatli çiftten ne kadar bitirmişizdir!
Şüphe yok ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların ekserisi imân etmiş kimseler olmadı.
Ve muhakkak ki, Senin Rabbin elbette o, çok izzet sahibidir, çok merhametlidir.
(10-11) Ve yâd et o zamanı ki, Rabbin Mûsa´ya nidâ buyurdu ki: «Zalimler olan kavme gidiver. Fir´avun´un kavmine ki, daha sakınmayacaklar mı?»
(10-11) Ve yâd et o zamanı ki, Rabbin Mûsa´ya nidâ buyurdu ki: «Zalimler olan kavme gidiver. Fir´avun´un kavmine ki, daha sakınmayacaklar mı?»
(12-13) Dedi ki: «Yarabbi! Şüphe yok ki, beni tekzîp edeceklerinden korkarım. Ve göğsüm daralır ve dilim açılmaz, artık Harun´a da risâlet ver.»
(12-13) Dedi ki: «Yarabbi! Şüphe yok ki, beni tekzîp edeceklerinden korkarım. Ve göğsüm daralır ve dilim açılmaz, artık Harun´a da risâlet ver.»
(14-15) «Ve hem onlar için benim üzerimde bir suç da var. Binaenaleyh beni öldüreceklerinden korkarım.» (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Asla! İmdi ikiniz de Bizim âyetlerimizle gidiniz. Şüphe yok Biz işiticiler olduğumuz halde sizinle beraberiz.»
(14-15) «Ve hem onlar için benim üzerimde bir suç da var. Binaenaleyh beni öldüreceklerinden korkarım.» (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Asla! İmdi ikiniz de Bizim âyetlerimizle gidiniz. Şüphe yok Biz işiticiler olduğumuz halde sizinle beraberiz.»
«Artık Fir´avun´a gidin de deyin ki, biz şüphe yok âlemlerin Rabbinin Resûlüyüz.»
(17-18) «İsrailoğullarını bizimle beraber salıveresin diye.» Fir´avun da dedi ki: «Seni çocuk iken içimizde büyütmedik mi? Ve aramızda ömründen senelerce kalmış olmadın mı?»
(17-18) «İsrailoğullarını bizimle beraber salıveresin diye.» Fir´avun da dedi ki: «Seni çocuk iken içimizde büyütmedik mi? Ve aramızda ömründen senelerce kalmış olmadın mı?»
«Ve o yaptığın fiilini yapıverdin. O halde sen nankörlerdensin.»
(Hazreti Mûsa) Dedi ki: «Onu o vakit yaptım, fakat ben (o zaman) cahillerden idim.»
«Vaktâ ki sizden korktum, sizden firar ettim, imdi Rabbim bana hüküm verdi ve beni peygamberlerden kıldı.»
«Ve o da bir nîmettir ki, benim üzerime minnet ediyorsun, İsrailoğullarından köle edinmiş olduğundan dolayıdır.»
Fir´avun dedi ki: «Alemlerin Rabbi nedir?»
(Musa aleyhisselâm da) Dedi ki: «Göklerin ve yerin ve bunların arasında bulunanların Rabbidir, eğer siz yakinen bilir kimseler oldunuz iseniz.»
(Fir´avun) Etrafında olanlara dedi ki: «İşitiyor musunuz?»
(Musa aleyhisselâm da) Dedi ki: «Sizin Rabbinizdir ve sizin evvelki atalarınızın Rabbidir.»
(Fir´avun da) Dedi ki: «Size gönderilmiş olan resûlünüz, şüphe yok ki elbette bir mecnûndur.»
(Hazreti Mûsa da) Dedi ki: «Maşrıkın ve mağrıbın ve bunların aralarında olanların Rabbidir. Eğer siz âkilâne düşünürler oldunuz iseniz.»
(Fir´avun) Dedi ki: «Andolsun, eğer benden başka ilâh ittihaz etmiş oldun isen elbette seni zindana atılmışlardan kılarım.
Mûsa aleyhisselâm da dedi ki: «Ben sana apaçık bir şey getirmiş olunca da mı beni zindana atacaksın!»
Fir´avun da dedi ki: «Haydi onu getir, eğer sen sâdıklardan oldun isen.»
Bunun üzerine asasını bırakıverdi, o hemen bir apaçık ejderha kesildi.
Ve elini çekip çıkardı. Hemen o, nazar edenlere karşı bembeyaz (kesilmiş) idi.
(34-35) (Fir´avun) Etrafındaki ileri gelenlere dedi ki: «Şüphe yok, bu elbette bir ziyâde bilgin sâhirdir. Sizi büyüsü ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Artık siz ne emredersiniz?»
(34-35) (Fir´avun) Etrafındaki ileri gelenlere dedi ki: «Şüphe yok, bu elbette bir ziyâde bilgin sâhirdir. Sizi büyüsü ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Artık siz ne emredersiniz?»
Dediler ki: «Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere toplayıcılar yolla.»
(37-39) «Sana çok bilgin sâhirleri getirsinler.» Artık sâhirler, malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanmış oldu. Ve nâsa da denildi ki: «Siz toplanıcılar mısınız?»
(37-39) «Sana çok bilgin sâhirleri getirsinler.» Artık sâhirler, malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanmış oldu. Ve nâsa da denildi ki: «Siz toplanıcılar mısınız?»
(37-39) «Sana çok bilgin sâhirleri getirsinler.» Artık sâhirler, malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanmış oldu. Ve nâsa da denildi ki: «Siz toplanıcılar mısınız?»
«Umulur ki, biz de sâhirlere tâbi oluruz. Eğer galip olanlar onların kendileri olmuş olursa.»
Vaktâ ki sahirler geldi. Fir´avun´a dediler ki: «Eğer galip olanlar bizler olursak bizim için mutlaka bir mükâfaat var mı?»
(Fir´avun da) Dedi ki: «Evet. Ve o vakit elbette siz, en yakın bulunmuşlardansınız.»
Mûsa onlara dedi ki: «Siz ne atacaksanız atıveriniz.»
Hemen iplerini ve sopalarını atıverdiler ve dediler ki: «Fir´avun´un izzet-i hakkı için şüphe yok ki, elbette biz galip olanlarız.»
Bunu müteakip Mûsa da asasını bırakıverdl, hemen o zaman o (asası) onların uydurdukları şeyleri süratle yutar oldu.
Sihirbazlar, hemen secde ediciler olarak yere atıldı.
(Fir´avun) Dedi ki: «Ben size izin vermeden evvel siz ona imân ettiniz, şüphesiz ki, o size sihri öğretmiş olan büyüğünüzdür. Artık yakında bileceksiniz, elbette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlamasına kestireceğim ve muhakkak ki sizi toplu bir halde astıracağım.»
O imân edenler de dediler ki: «Zararı yok, şüphesiz ki, biz Rabbimize dönücüleriz.»
«Biz mü´minlerin evveli olduğumuzdan dolayı bizim için hatalarımızı Rabbimizin mağfiret buyuracağını ümid ederiz.»
(52-53) Ve Mûsa´ya vahiy ettik ki kullarım ile beraber geceleyin yürü. Çünkü, siz şüphesiz ki takip edileceklersiniz. Artık Fir´avun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
(52-53) Ve Mûsa´ya vahiy ettik ki kullarım ile beraber geceleyin yürü. Çünkü, siz şüphesiz ki takip edileceklersiniz. Artık Fir´avun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
Şöyle diyordu: «Şüphe yok, onlar (israiloğulları) az kimselerden ibaret bir tâifedir.»
«Ve muhakkak ki, onlar bizi elbette çok öfkelendirmekte bulunan kimselerdir.»
«Ve şüphe yok ki, bizler elbette pek uyanık bir cemiyetiz.»
Cenâb-ı Hak da buyuruyor ki: «Artık biz onları bostanlardan, ırmaklardan çıkardık.»
(58-59) «Ve hazinelerden ve pürnîmet bir makamdan (mahrum bıraktık).» İşte böyle oldu ve bunları (bu nîmetleri) İsrailoğullarına miras kıldık.
(58-59) «Ve hazinelerden ve pürnîmet bir makamdan (mahrum bıraktık).» İşte böyle oldu ve bunları (bu nîmetleri) İsrailoğullarına miras kıldık.
Derken (Fir´avun ile kuvvetleri) güneş parlamaya başlamış iken onların (İsrailoğullarının) arkalarına düştüler.
Vaktâ ki, iki tâife birbirini gördü. Mûsa´nın ashâbı dedi ki: «Şüphe yok, bizler elbette yetişilmiş (yakalanmış)leriz.
(Hazreti Mûsa da) Dedi ki: «Asla. Muhakkak ki Rabbim benim ile beraberdir, beni yakında selâmete erdirecektir.»
Artık Mûsa´ya vahyettik ki, asan ile denize vur, (vurunca) derhal yarıldı, hemen her parça pek büyük dağ gibi oluverdi.
Ötekilerini de buraya yaklaştırmıştık.
Ve Mûsa´yı ve O´nunla beraber olanların cümlesini necâta erdirdik.
Sonra ötekilerini garkettik.
Şüphe yok ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların ekserisi imân etmiş kimseler olmadı.
Ve şüphe yok ki, Rabbin elbette O, azîzdir, rahîmdir.
Onlara İbrahim´in de kıssasını oku.
O vakit ki, babasına ve kavmine dedi ki: «Neye ibadet ediyorsunuz?»
Dediler ki: «Putlara ibadet ediyoruz. Onlara (ibadete) devam edip duruyoruz.»
Dedi ki: «Onlara dua ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı?»
«Yahut size bir menfaat mi veya bir zarar mı verebiliyorlar?»
Dediler ki: «Yok, biz babalarımızı böylece yaparlar bulduk.»
Dedi ki: «Şimdi neye ibadet eder olduğunuzu görmüş oldunuz mu?»
«Sizin ve eski atalarınızın?»
«İşte onlar, benim için şüphe yok bir düşmandır, alemlerin Rabbi ise müstesna».
«O (Rabbülâlemin) ki, beni yarattı, elbette beni hidâyete iletecek olan O´dur.»
«Ve O´dur ki, bana o taam ihsan eder ve beni suya nâil buyurur.»
«Ve hasta olduğum zaman bana ancak o şifa verir.»
«Ve O´dur ki, beni öldürür. Sonra da beni diritir.»
«Ve O´dur ki, cem gününde benim için kusurumu af ve setretmesini umarım (niyaz ederim.)»
«Yarabbi! Bana bir hikmet bahşet ve beni sâlihlere ilhak buyur.»
«Ve sonrakiler arasında benim için bir yâd-ı cemil nâsip kıl!»
«Ve beni Nâim cennetinin varislerinden kıl!»
«Ve babam için mağfiret buyur. Şüphe yok, o sapıklardan oldu.»
(87-89) «Ve (nâsın) kabirlerden diriltilip kaldırılacakları gün beni zelil etme. O gün, ne mal faide verir ve ne de oğullar. Ancak Allah´a selim bir kalp ile varan kimse müstesna.»
(87-89) «Ve (nâsın) kabirlerden diriltilip kaldırılacakları gün beni zelil etme. O gün, ne mal faide verir ve ne de oğullar. Ancak Allah´a selim bir kalp ile varan kimse müstesna.»
(87-89) «Ve (nâsın) kabirlerden diriltilip kaldırılacakları gün beni zelil etme. O gün, ne mal faide verir ve ne de oğullar. Ancak Allah´a selim bir kalp ile varan kimse müstesna.»
Ve cennet muttakîler için yaklaştırılmıştır.
Cehennem de azgınlar için açılıp âşikâre kılınmıştır.
Ve onlara denildi: «İbadet eder olduğunuz şeyler nerede?»
«Allah´tan gayrı, (onlar) size yardım ediyorlar mı? Veya kendilerine mi yardıma çalışıyorlar.»
(94-95) Artık onlar (putlar) ve o azgınlar orada (ateşlere) fırlatılmışlardır. Ve şeytanın bütün orduları da (o ateşe) atılmışlardır.
(94-95) Artık onlar (putlar) ve o azgınlar orada (ateşlere) fırlatılmışlardır. Ve şeytanın bütün orduları da (o ateşe) atılmışlardır.
(96-97) Ve onlar orada birbirleriyle husumette bulunarak diyecekler ki: «Allah´a kasem olsun, biz apaçık bir sapıklık içinde imişiz.»
(96-97) Ve onlar orada birbirleriyle husumette bulunarak diyecekler ki: «Allah´a kasem olsun, biz apaçık bir sapıklık içinde imişiz.»
«Çünkü biz sizi (ey putlar) Âlemlerin Rabbine müsavî tutuyorduk.»
«Ve bizi ancak o mücrimler sapıtmış oldular.»
(100-101) «Artık bize ne şefaat edicilerden var. Ne de yakın bir dost var.»
(100-101) «Artık bize ne şefaat edicilerden var. Ne de yakın bir dost var.»
«İmdi bizim için bir kere (geriye) dönüş olsa idi de artık mü´minlerden olsa idik.»
(103-104) Şüphe yok, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki onların ekserisi imân etmiş kimseler olmadı. Ve şüphe yok, senin Rabbin elbette O, azîzdir, rahîmdir.
(103-104) Şüphe yok, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki onların ekserisi imân etmiş kimseler olmadı. Ve şüphe yok, senin Rabbin elbette O, azîzdir, rahîmdir.
(105-108) Nûh´un kavmi peygamberleri tekzîp ettiler. O vakit, kardeşleri Nûh, onlara dedi: «İttikada bulunmayacak mısınız? Şüphe yok, ben sizin için emin bir peygamberim. Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
(105-108) Nûh´un kavmi peygamberleri tekzîp ettiler. O vakit, kardeşleri Nûh, onlara dedi: «İttikada bulunmayacak mısınız? Şüphe yok, ben sizin için emin bir peygamberim. Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
(105-108) Nûh´un kavmi peygamberleri tekzîp ettiler. O vakit, kardeşleri Nûh, onlara dedi: «İttikada bulunmayacak mısınız? Şüphe yok, ben sizin için emin bir peygamberim. Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
(105-108) Nûh´un kavmi peygamberleri tekzîp ettiler. O vakit, kardeşleri Nûh, onlara dedi: «İttikada bulunmayacak mısınız? Şüphe yok, ben sizin için emin bir peygamberim. Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
(109-110) «Ve bunun mukabilinde sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükâfaatım, ancak alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
(109-110) «Ve bunun mukabilinde sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükâfaatım, ancak alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
Dediler: «Sana imân eder miyiz? Halbuki, sana en bayağı kimseler tebaiyyet edivermişlerdir.»
Dedi ki: «Onların ne yapar olduklarına benim ne bilgim olabilir?»
«Onların hesabı ancak Rabbime aittir, eğer anlayabilirseniz!»
«Ve ben mü´minleri tard edici değilim.»
«Ben apaçık bir korkutandan başka değilim.»
Dediler ki: «Ey Nûh! Eğer vazgeçmez isen elbette taşlanılmışlardan olursun.»
(Nûh aleyhisselâm) Dedi ki: «Ya Rabbi! Şüphe yok ki, kavmim beni tekzîp ettiler.»
«Artık benim aram ile onların aralarını bir feth ile fethet ve benimle beraber olan mü´minleri necâta erdir.»
Binaenaleyh O´nu ve O´nunla beraber dolmuş gemide bulunanları necâta erdirdik.
Sonra arkada kalanları garkettik.
Şüphe yok ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların ekserîsi imân etmiş olmadılar.
Ve muhakkak ki Rabbin, elbette O, azîzdir, rahîmdir.
O vakit ki, onlara kardeşleri Hûd dedi ki: «Korkmaz mısınız?»
«Şüphe yok ki, ben sizin için bir emin Resûlüm.»
«Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
«Ve buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfaatım ise ancak âlemlerin Rabbine aittir.»
«Siz her yüksek tepede bir alâmet bina edip eğlenir misiniz?»
«Ve birtakım sağlam köşkler de ediniyorsunuz. Sankı daimî kalacaksınız?»
(130-131) «Ve şiddetle tutup yakaladığınız zaman, cebbârlar olarak gılzetle yakalamış oldunuz. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
(130-131) «Ve şiddetle tutup yakaladığınız zaman, cebbârlar olarak gılzetle yakalamış oldunuz. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
«Ve o Zât´tan korkunuz ki, bildiğiniz şeylerle size imdat etti.»
«Size en´am ile ve oğullar ile imdat etti.»
«Ve bağlar ile ve ırmaklar ile (imdat buyurdu).»
«Şüphe yok ki, ben sizin üzerinize pek büyük bir günün azabından korkarım.»
Dediler ki: «Öğüt versen de veya öğüt verenlerden olmasan da bize karşı müsavîdir.»
(137-138) «Bu, evvelkilerin adetinden başka bir şey değildir.» «Ve bizler ise muazzep olacaklar değiliz.»
(137-138) «Bu, evvelkilerin adetinden başka bir şey değildir.» «Ve bizler ise muazzep olacaklar değiliz.»
Artık O´nu tekzîp ettiler, Biz de onları helâk ettik. Şüphe yok, bunda elbette bir ibret vardır ve onların ekserisi imân etmiş olmadılar.
Ve muhakkak, senin Rabbin elbette O, azîzdir, rahimdir.
(141-142) Semûd (kavmi de) gönderilmiş olan peygamberleri tekzîp etti. O vakit, onlara kardeşleri Salih dedi: «Korkmaz mısınız?»
(141-142) Semûd (kavmi de) gönderilmiş olan peygamberleri tekzîp etti. O vakit, onlara kardeşleri Salih dedi: «Korkmaz mısınız?»
(143-144) «Şüphe yok, ben size bir emîn resûlüm. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
(143-144) «Şüphe yok, ben size bir emîn resûlüm. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
«Ve onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfaatım ancak âlemlerin Rabbine aittir.»
«Siz burada emin kimseler olarak bırakılacak mısınız?»
«Bağlarda ve ırmaklarda?»
«Ve ekinlerin ve tomurcukları latif hurma ağaçlarının içinde?»
«Ve dağlardan hazıkâne bir halde evler yontuyorsunuz?»
«Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
(151-152) «Ve müsriflerin emrine itaat etmeyin. Öyle kimseler ki, yerde ifsat ederler ve ıslah olmazlar.»
(151-152) «Ve müsriflerin emrine itaat etmeyin. Öyle kimseler ki, yerde ifsat ederler ve ıslah olmazlar.»
Dediler ki: «Şüphe yok sen çok büyülenmişlerdensin.»
«Sen başka değil, bizim gibi bir insansın. Eğer sâdıklardan isen haydi bir alâmet getiriver.»
(155-156) Dedi ki: «İşte bu bir dişi devedir. Bunun için belli bir günde bir su içme hakkı vardır, sizin için de malum bir günde bir su içme hakkı vardır. Ve buna bir kötülük ile dokunmayın, sizi hemen pek büyük bir günün azabı yakalar.»
(155-156) Dedi ki: «İşte bu bir dişi devedir. Bunun için belli bir günde bir su içme hakkı vardır, sizin için de malum bir günde bir su içme hakkı vardır. Ve buna bir kötülük ile dokunmayın, sizi hemen pek büyük bir günün azabı yakalar.»
Derken onu boğazladılar, sonra pişman olarak sabahladılar.
Artık onları azap yakaladı. Şüphe yok ki, bunda bir ibret vardır. Böyle iken onların çokları imân etmiş olmadılar.
Ve muhakkak, senin Rabbin elbette O, pek galipdir, pek esirgeyicidir.
Lût kavmi, gônderilen peygamberleri tekzîp ettiler.
O vakit ki, onlara kardeşleri Lût dedi ki: «Korkmaz mısınız?»
«Muhakkak ki, ben sizin için emin bir peygamberim.»
«Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
«Ve buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfaatım (başkasına değil) ancak âlemlerin Rabbine aittir.»
«Siz ademîlerden erkeklere mi gidiyorsunuz?»
«Ve Rabbinizin sizin için yarattığı zevcelerinizi bırakıyorsunuz da. Hayır, siz haddi tecavüz eden bir kavimsiniz.»
Dediler ki: «Ey Lût! Andolsun ki, eğer sen nihâyet vermezsen elbette çıkarılmışlardan olacaksın.»
Dedi ki: «Şüphe yok, ben sizin işlediğiniz şey için buğz edenlerdenim.»
«Ya Rabbi! Beni ve ehlimi onların yapar oldukları şeylerden necâta erdir.»
Artık O´nu ve ehlini tamamen necâta erdirdik.
Ancak bir kocakarı geri kalan içinde (kaldı).
Sonra geri kalanları helâk ettik.
Ve onların üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Artık ne fena oldu o korkutulmuşların yağmuru!
Şüphe yok ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların çokları mü´minler olmadı.
Ve muhakkak ki, senin Rabbin elbette O azîzdir, rahîmdir.
Eyke yârânı da mürselleri tekzîp ettiler.
O vakit ki, onlara Şuayb dedi ki: «İttikada bulunmaz mısınız?»
«Şüphe yok ki, ben sizin için emin bir Resûlüm.»
«Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
«Ve onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim, ancak alemlerin Rabbine aittir.»
«Ölçeği tamamlayın ve noksan ölçenlerden olmayın.»
«Ve dosdoğru terazi ile tartın.»
«Ve nâsa eşyalarını noksan yapmayın ve yerde müfsitler olarak fesat çıkarmayın.»
«Ve sizi ve sizden evvelki ümmetleri yaratandan korkun.»
Dediler ki: «Şüphe yok, sen (iyice) büyülenmişlerdensin.»
«Ve sen bizim gibi bir insandan başka değilsin. Ve seni muhakkak yalancılardan zannediyoruz.»
«Artık sen eğer sâdıklardan isen üzerimize gökten bir parça düşürüver.»
Dedi ki: «Rabbim yapar olduğunuza pek ziyâde alîmdir.»
Velhasıl O´nu tekzîp ettiler. Derken onları Zulle gününün azabı yakaladı. Şüphe yok ki o, pek büyük bir günün azabı olmuş idi.
Muhakkak ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların ekserisi mü´min kimseler olmadı.
Ve şüphe yok ki, senin Rabbin elbette o, azîzdir, rahîmdir.
Ve şüphe yok ki, o (Kur´an) âlemlerin Rabbinin indirmiş olduğudur.
Onu Rûh-ül-Emîn indirdi.
Senin kalbin üzerine, tâ ki, sen korkutuculardan olasın.
(195-196) Pek açık olan Arabî bir lisan ile. Ve şüphe yok ki, o, daha evvelkilerin kitaplarında da (mezkûr)dur.
(195-196) Pek açık olan Arabî bir lisan ile. Ve şüphe yok ki, o, daha evvelkilerin kitaplarında da (mezkûr)dur.
Onlar için bir delil olmuş değil midir, onu Benî İsrail âlimlerinin bilir olmaları.
(198-199) Eğer onu Arapça bilmeyenlerin bazısı üzerine indirmiş olsa idik. Artık onu onlara karşı okuyacak olsa idi ona imân edenler olmuş olmazlardı.
(198-199) Eğer onu Arapça bilmeyenlerin bazısı üzerine indirmiş olsa idik. Artık onu onlara karşı okuyacak olsa idi ona imân edenler olmuş olmazlardı.
İşte öylece onu (küfrü) günahkârların kalplerine sokmuşuzdur.
O pek acılı azabı görünceye değin ona (Kur´an´a) imân etmezler.
Artık (o azap) onlara hiç farkedemez bir haldeler iken ansızın geliverir.
Size haber vereyim mi kimlerin üzerine şeytanların iniverdiğini?
Her kezzab facir üzerine iniverir.
Onlar (şeytanın sözlerine) kulak verirler ve onların ekserisi yalancı kimselerdir.
Şairlere gelince onlar da sapıklara tâbi olurlar.
Görmez misin ki, onlar her vadide şaşkıncasına yürür dururlar.
Ve şüphe yok ki, onlar yapmayacak oldukları şeyleri söylerler.
Ancak imân edenler ve sâlih sâlih amellerde bulunanlar ve Allah´ı çokca zikredenler ve zulme uğradıklarından sonra öçlerini alanlar müstesna. Ve o kimseler ki, zulmettiler, nasıl bir inkılab mahalline yuvarlanıp gideceklerini yakın da bileceklerdir.
Onlar iman etmiyor diye üzüntüden nerdeyse kendini yiyip tüketeceksin.
Eğer dileseydik onlara gökten öyle bir mûcize indirirdik ki, onun karşısında ister istemez boyun bükerlerdi
(Fakat Biz bunu istemedik.) O sebeple, ne zaman onlara Rahman´dan yeni bir mesaj gelse, mutlaka ona arkalarını dönüp uzaklaşırlar.
Nitekim işte bu mesajı da yalan saydılar, ama alay edip durdukları Kur´ân´ın bildirdiği olaylar, yakında başlarına gelince, alay etmenin ne demek olduğunu anlayacaklardır
Peki bunlar yeryüzüne, orada her güzel çiftten nice nebatlar yetiştirdiğimize hiç bakmıyorlar mı
Elbette bunda alınacak ibret vardır; fakat onların ekserisi ibret alıp da iman etmezler
Ama senin Rabbin azîz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir).
Bir vakit de Rabbin Mûsâ´ya: "Haydi! o zulme batmış olan topluma, yani Firavun´un halkına gidip, "hakkı inkârdan ve azgınlıktan sakınma zamanı gelmedi mi? de!" diye nida etti.
"Ya Rabbî" dedi, "Korkarım ki beni yalancı sayarlar, benim de göğsüm daralır, dilim tutulur. Onun için Harun´a da risalet ver!"
"Hem sonra onların benim aleyhimde bir suçlamaları da var. Bundan ötürü beni öldürmelerinden endişe ediyorum."
"Hayır!" buyurdu, "Benim âyetlerimle gidin, Biz de sizinle beraberiz, olup bitenleri işitiriz."
Gidin o Firavun´a: "Biz Rabbülâlemin tarafından sana gönderilen elçileriz, O´ndan sana mesaj getirdik: İsrailoğullarını serbest bırakacaksın, bizimle gelecekler!" deyin.
"A!" dedi, "Sen şu bebekken alıp yanımızda büyüttüğümüz çocuk değil misin? Sonra da bizim sarayımızda senelerce kalmış, ömrünün bir kısmını bizimle geçirmiştin?
"Sonunda da bildiğin o işi yapmıştın. Sen doğrusu nankörün tekisin!"
"Ben" dedi, "yanlışlıkla, sonunda ne olacağını bilmeksizin, şaşkın bir vaziyette o işi yapmıştım.
"Sizden korktuğum için de kaçmıştım. Ama Rabbim bana hüküm ve hikmet verdi ve beni peygamberler arasına dahil etti."
"O başıma kaktığın iyilik ise, İsrailoğullarını köleleştirmenin bir sonucu değil miydi?
Firavun: "Sahi, şu bahsettiğin Rabbülâlemin de ne?" dedi.
"Eğer işin gerçeğini bilmek isterseniz söyleyeyim: O, göklerin, yerin ve ikisi arasında olan her şeyin Rabbidir.
Firavun alaycı bir şekilde çevresindekilere: "Bu adamın dediklerini işittiniz değil mi? (Aklısıra cevap veriyor).
Mûsâ onu hiç duymamış gibi sözüne devam ederek: "O sizin de, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir.
Firavun: "Dikkat edin! Size gönderilen bu elçi kesinlikle bir deli!
Mûsâ: "O doğunun da, batının da, doğu ile batı arasındaki her şeyin de Rabbidir. Aklınız varsa bunu anlarsınız."
Firavun, Mûsâ´ya cevaben: "Eğer benden başka tanrı kabul edersen mutlaka seni zindanlık ederim!" dedi.
"Ya" dedi, "sana doğruluğumu ispatlayan âşikâr bir delil getirmiş olsam da mı?
"Haydi, dedi, doğru söylüyorsan, göster o belgeni de görelim!
Bunun üzerine Mûsa asâsını yere attı. Bir de ne görsünler: Değnek her haliyle tam bir ejderha oluvermiş!
Bir de elini koynundan çıkardı ki bakanların gözlerini kamaştıracak kadar parlak mı parlak!
Firavun etrafındakilere: "Bu adam, dedi, galiba usta bir sihirbaz!
"Büyü gücü ile sizi yerinizden yurdunuzdan çıkarmak istiyor, ne buyurursunuz, görüşünüzü bildirin!"
"Bunu ve kardeşini biraz burada beklet, bütün şehirlere haber gönder, sonra ne kadar usta sihirbaz varsa alıp gelsinler!" dediler
Böylece belirlenen günde bütün usta sihirbazlar toplandı
Halka da: "Haydi ne duruyorsunuz, siz de toplansanıza!" "Umarız büyücüler galip gelirler, biz de onların dinlerine tâbi oluruz!" denildi
Büyücüler Firavunun huzuruna varınca ona: "Biz galip gelirsek, elbet bize büyük bir ödül verilir herhâlde!" dediler
"Evet, evet! dedi, Üstelik, sizi yakın çevreme alacağım, benim gözdelerimden olacaksınız.
Yarışma başlayınca Mûsa: "Önce siz marifetinizi ortaya koyun, ne atacaksanız atın!" dedi
İplerini ve değneklerini yere attılar ve:"Firavun´un izzetine yemin ederiz ki galip gelen biz olacağız" dediler
Derken Mûsâ da değneğini yere attı; bir de ne görsünler: O, büyücülerin göz boyayarak uydurup ortaya koydukları şeyleri yutuveriyor
Bunu gören sihirbazlar derhal secdeye kapandılar
"Rabbülâlemin´e, Mûsâ ile Harun´un Rabbine biz de iman ettik." dediler.
Firavun: "Demek ben size izin vermeden ona inandınız ha!Anlaşıldı: Size büyüyü öğreten ustanız oymuş! Size yapacağımı da yakında öğreneceksiniz.Farklı yönlerden olmak üzere el ve ayaklarınızı kesecek ve hepinizi asacağım!
"Hiç önemi yok!" dediler, "Biz zaten Rabbimize döneceğiz!
"İman edenlerin öncüleri olduğumuzdan ötürü umarız ki Rabbimiz günahlarımızı affeder.
Mûsâ´ya da: "Mümin kullarımı geceden yola çıkar; zira siz mutlaka takip edileceksiniz!" diye vahyettik
Firavun ise onları takip etmek gayesiyle, bütün şehirlere asker toplamak üzere görevliler çıkardı
"Esasen bunlar çok küçük, sefil bir gruptur.
"Fakat bize karşı kızgın olup diş bilemektedirler
"Biz de elbette uyanık, tedbirli bir topluluğuz" diyordu
Ama neticede Biz onları bahçelerinden ve pınarlarından, hazinelerinden, servetlerinden ve kendilerince çok değerli makam ve mevkilerinden çıkardık
Bu olay böylece tamamlandı. Bahsedilen bütün o nimetlere İsrailoğullarını mirasçı yaptık.
(Takip kıssasına dönelim) Güneş doğup ortalığı aydınlatırken Firavun´un ordusu onları takibe koyuldu.
İki topluluk birbirini görecek kadar yaklaşınca Mûsâ´nın arkadaşları: "Eyvah! Bize yetiştiler!" dediler
"Hayır, asla!" dedi, "Rabbim benimledir ve O muhakkak ki bana kurtuluş yolunu gösterecektir!
Biz Mûsâ´ya: "Asânı denize vur!" diye vahyettik. Vurur vurmaz deniz yarıldı, öyle ki birer koridor gibi açılan yolun iki yanında sular büyük dağlar gibi yükseldi.
Ötekileri (Firavun´un ordusunu da) oraya yaklaştırdık. Mûsâ´yı ve beraberinde olan herkesi kurtardık. Öbürlerini ise suda boğduk
Elbette bunda alınacak ibret vardır, fakat onların ekserisi ibret alıp da iman etmezler
Ama Senin Rabbin aziz ve rahimdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir)
Onlara İbrahim´in başından geçenleri de anlat
Günün birinde o babasına ve halkına hitaben: "Söyler misiniz: siz nelere ibadet ediyorsunuz?" dedi
Onlar da: "Kendi putlarımıza ibadet ediyoruz." dediler ve ilave ettiler: "Onlara tapmaya da devam edeceğiz!
"Peki" dedi, "Siz kendilerine dua ettiğinizde onlar sizi işitiyorlar mı? Yahut taptığınızda size fayda veya tapmadığınızda size zarar verebiliyorlar mı
"Yook!" dediler, "ama atalarımızı böyle bir uygulama içinde bulduk, biz de onu benimsedik.
İbrahim dedi ki: "Peki, gerek sizin taptığınız, gerek gelip geçmiş babalarınızın taptığı şeyler hakkında biraz olsun düşünmediniz mi
Bilin ki ibadet ettiğiniz o tanrılar, Rabbülâlemin hariç, hepsi benim düşmanlarımdır.
O´dur beni yaratan ve hayat imkânlarını veren, maddeten ve mânen yol gösteren
O´dur beni doyuran, O´dur beni içiren
Hastalandığımda O´dur bana şifa veren
O´dur beni öldürecek ve sonra da diriltecek olan
Büyük hesap günü günahlarımı bağışlayacağını umduğum ulu Rabbim de yine O´dur.
Ya Rabbî! Bana hikmet ver ve beni hayırlı kulların arasına dahil eyle!
Gelecek nesiller içinde iyi nam bırakmayı, hayırla anılmayı nasib eyle bana.
Naim cennetlerine vâris olanlardan eyle beni ya Rabbî.
Babamı da affet, (ona tövbe ve iman nasib et). Zira o yolunu şaşıranlar arasında.
İnsanların diriltilip bir araya toplandığı mahşer günü rüsvay eyleme beni ya Rabbî
O gün ki ne mal, ne mülk, ne evlat insana fayda eder.
O gün insana fayda sağlayan tek şey, Allah´a teslim ettiği selim bir gönül olur
O gün cennet müttakilere yaklaştırılır.
O gün cehennem azgınlara gösterilir.
Ve onlara: "Nerede o, Allah´tan başka taptıklarınız?Size yardım edebiliyorlar mı, kendilerini olsun kurtarabiliyorlar mı?" denilir
Arkasından onlar da, o azgınlar da ve topyekûn İblis ordusu da cehenneme fırlatılır
Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler "Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!""Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu."Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!" "Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!"
Elbette bunda alınacak ibret vardır; fakat onların ekserisi ibret alıp da iman etmezler
Ama senin Rabbin aziz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir)
Nûh´un halkı da gönderilen resulleri yalancı saydı.
Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: "Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız
Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim
Öyleyse Allah´a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin
Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak Rabbülâlemîn´dir
Haydi öyleyse! Allah´a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!.
"A!" dediler, "Seni izleyenlerin, toplumun en aşağı tabakasından olduklarını göre göre sana inanmamızı nasıl beklersin?"
Nûh: "Onların daha önce ne yaptıkları hakkında bilgim yoktur. Sizin azıcık bir şuurunuz olsaydı bilirdiniz ki onların hesabı ancak Rabbime aittir
Ben iman edenleri asla kovamam. Ben sadece açıkça uyaran bir elçiyim.
Onlar: "Nûh! Bizi dinle! Eğer bu dâvadan vazgeçmezsen, mutlaka taşa tutulacaksın!" dediler
Nûh: "Ya Rabbî, dedi, halkım beni yalancı saydı.Artık benimle onlar arasındaki hükmünü Sen ver, beni ve beraberimdeki müminleri Sen halas eyle ya Rabbî!"
Hülasa Biz de onu ve yanındakileri o yükle dolu gemi içinde kurtardık
Arkasından geride kalanları da suda boğduk
Elbette bunda alınacak ibret var, fakat onların ekserisi ders alıp da iman etmezler
Ama Senin Rabbin aziz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir)
Âd halkı da resulleri yalancı saydı
Kardeşleri Hûd onlara şöyle dedi: "Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Öyleyse Allah´a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin! Bu hizmetten ötürü sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin´dir.
Siz her yol üzerinde, gelip geçenleri şaşırtmak için bir alamet yapıp saçma sapan şeylerle mi uğraşırsınız?O muazzam yapıları dünyada ebedî kalmak gayesiyle mi inşa ediyorsunuz?Başkalarının hukukuna karşı hiç sınır tanımadan hep böyle zorbalık mı yapacaksınız?
Allah´a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Size bildiğiniz bunca nimetleri veren, size davarlar ve evlatlar ihsan eden, bağ ve bahçeler, pınarlar lütfeden o Rabbinize karşı gelmekten sakının. Müthiş bir günün azabının tepenize ineceğinden, gerçekten endişe ediyorum!
"Sen" dediler, "Ha böyle nasihat etmiş, ha etmemişsin, bize göre hepsi bir.Bizim tuttuğumuz yol, önceki atalarımızın sürüp gelen âdetlerinden başka bir şey değildir.Biz bundan ötürü de cezalandırılacak değiliz!"
Neticede onu yalancı saydılar, Biz de onları imha ettik. Elbette bunda, alınacak ibret var, fakat onların ekserisi ibret alıp da iman etmezler
Ama Senin Rabbin aziz ve rahimdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir).
Semud halkı da resulleri yalancı saydı
Kardeşleri Salih onlara şöyle dedi: "Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah´a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin´dir
Siz burada, konfor ve güven içinde kendi rahatınıza bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz
Bağlarda, bahçelerde, pınarların başında, ekinler, bostanlar, dalları kırılacak derecede yüklü salkımları sarkan hurmalıklar içinde devamlı kalacağınızı mı sanıyorsunuz
Böyle düşündüğünüz için mi dağlarda ince bir sanat eseri lüks villalar yontuyorsunuz
Artık Allah´a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Sakın işi gücü dünyada fesat çıkarıp nizamı bozmak olan, düzeltme için ise hiç bir gayretleri bulunmayan o haddi aşanların isteklerine uymayın
"Sen" dediler, "bir sihirin etkisine kapılmışlardan birisin. Hem bize hiçbir üstünlüğün yok, bizim gibi bir insansın. Yok eğer böyle değil de, iddianda doğru isen mûcize göster bize!
Salih: "İşte mûcize, şu dişi deve! Nöbetleşe olarak, kuyudan bir onun içme sırası, belirli günde de sizin içme sıranız olsun. Sakın ona fenalık dokundurayım demeyin, yoksa sizi müthiş bir günün azabı bastırıverir." dedi
Derken, deveyi boğazladılar, ama çok geçmeden yaptıklarına pişman oldular
Çünkü bildirilen azap onları bastırıverdi. Elbette bunda alınacak ibret vardı. Fakat onların ekserisi ders alıp da iman etmezler
Ama senin Rabbin aziz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir)
Lût halkı da elçileri yalancı saydı
Kardeşleri Lût onlara şöyle dedi: "Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah´a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülalemindir.
Neden siz bütün insanlardan sadece erkeklere şehvetle varıyorsunuz?Neden Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıp da bu işi yapıyorsunuz?Siz hakikaten iyice azmış bir toplumsunuz.
"Bizi dinle Lût!" dediler, "Bu söylediklerine son vermezsen mutlaka yurt dışına sürüleceksin.
"Ben" dedi, "Sizin yaptığınız bu işten nefret ediyorum. "Beni ve bana tâbi olanları, onların yaptıkları kötülüğün cezasından ve onların her türlü şerrinden Sen kurtar ya Rabbi!
Biz de onu ve ona uyanları tamamen kurtardık
Yalnız bir koca karı geride kalıp helâk edilenler arasında oldu
Sonra geridekileri hep imhâ ettik
Üzerlerine öyle helâk eden bir yağmur yağdırdık ki sorma! Uyarılanların başına yağan musîbet ne fena idi
Elbette bunda alınacak ibret vardır. Fakat onların ekserisi ders alıp da iman etmezler
Ama senin Rabbin aziz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir)
Eyke halkı da resulleri yalancı saydı
Şuayb onlara şöyle dedi: "Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah´a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin.Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan, ancak Rabbülâlemin´dir.
Ölçeği, tam ölçün de eksik ölçüp hak yiyenlerden olmayın
Doğru terazi ile tartın, halkın hakkından bir şey kısmayın.Ülkede bozgunculuk yaparak nizamı bozmayın
"Sizi de sizden önceki nesilleri de yaratan Rabbinize karşı gelmekten sakının.
"Sen" dediler, "bir sihirin etkisine kapılmışsın
Bize hiç bir üstünlüğün yok, sen de bizim gibi bir insansın.Doğrusu, biz seni yalancılardan sanıyoruz
Eğer peygamberlik iddiasında doğru isen haydi gökten üstümüze bir parça düşür, üstümüze azap indir."
Şuayb: "Rabbim sizin yaptıklarınızı çok iyi biliyor." dedi.
Hasılı onu yalancı saydılar. Bunun üzerine o gölge gününün azabı onları bastırıverdi. Gerçekten o, müthiş bir günün azabı idi
Elbette bunda alınacak ibret vardır.Fakat onların ekserisi ders alıp da iman etmezler
Ama Senin Rabbin aziz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş rahmet sahibidir)
Elbette bu Kur´ân, Rabbülâlemin´in indirdiği bir kitaptır
Onu Rûhu´l-emin, uyaran nebîlerden olman için, senin kalbine açık ve vazıh bir Arapça ile indirmiştir.
Bu Kur´ân´a, elbette öncekilerin kitaplarında da işaret edilmişti.
İsrailoğullarından bilginlerin onu bilmeleri, onlar için bir delil değil midir
Eğer Biz Kur´ân´ı arap olmayanlardan birine indirseydik de onu kendilerine okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi.
İşte aynen bunun gibi, Biz o yalanlamayı suçlu kâfirlerin kalplerine öyle bir soktuk ki, o can yakıcı azaba girmedikçe ona iman etmezler
İşte bu azap, kendilerine ansızın gelir ki, onlar hiç farkında olmazlar
İşte o zaman: "Acaba, bize, azıcık olsun, bir mühlet verilir mi" derler.
Hâlâ, onlar Bizim azabımızın çarçabuk gelmesini mi istiyorlar.
Ne dersin: Onları yıllarca yaşatsak da, sonra tehdit edildikleri o azap başlarına gelse, onca seneler yaşayıp zevklenmeleri kendilerini kurtarabilir mi?
Biz hiç bir ülkeyi, uyarıcıları gelmeden imha etmedik.
Öğüt verilip hatırlatma yapılmıştır. Biz hiçbir zaman zalim olmadık
Kur´ân´ı asla şeytanlar indirmiş değildir
Bu, onların yapacağı iş değildir! Hem isteseler de buna güçleri yetmez
Çünkü onlar vahyi işitmekten kesinlikle menedilmişlerdir.
Öyleyse sakın, Allah ile beraber başka tanrıya yalvarma, sonra azaba mâruz kalanlardan olursun.
Önce en yakın akrabalarını uyar
Sana tâbi olan müminlere kol kanat ger
Bununla beraber akrabalarından sana isyan edenlere "Ben sizin yaptıklarınızdan beriyim." de
Sen o aziz-u rahîme (o mutlak galip ve geniş rahmet sahibine) güvenip dayan
Sen yolunda kaim olurken, namaza dururken de, O seni elbette görüyor. Secde edenler, ibadet edenler arasında dolaşmalarını da görüyor. Çünkü her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilen O´dur.
(Şeytanlardan bahsediyorlar) şeytanların asıl kime indiğini bildireyim mi
Onlar yalan ve iftiraya, günaha düşkün kimselere inerler
Çünkü o iftiracılar şeytanlara kulak verirler, esasen onların çoğu yalancıdırlar
Şairler var ya, bunların peşine de sapkınlarla çapkınlar düşer
Görmez misin onlar her vâdide sözcüklerin, hayallerin peşinde dolaşır ve yapmayacakları şeyleri söylerler.
Ancak iman edip, güzel ve makbul işler yapanlar, Allah´ı çok zikredip ananlar ve zulme mâruz kaldıktan sonra haklarını savunanlar müstesna. Zalimler de nasıl bir inkılab ile devrileceklerini, yakında öğrenirler.
Herhalde sen, inanmıyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin!
Dilesek onların üzerine gökten bir mu´cize indiririz de boyunları ona eğilir (inanırlar).
Rahmân´dan onlara hiçbir yeni Zikir (uyarı) gelmez ki, mutlaka ondan yüz çevirici olmasınlar.
Yalanladılar ama, alay edip durdukları şeyin haberleri, yakında kendilerine gelecektir.
Yere bakmadılar mı orada her çeşit güzel çifti bitirmişiz?
Şüphesiz bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanıcı değillerdir.
Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur merhamet eden O´dur.
Rabbin Mûsâ´ya seslendi: "O zâlim kavme git!"
"Fir´avn´ın kavmine. Onlar (kötülüklerden) korunmayacaklar mı?"
(Mûsâ): "Rabbim, dedi, ben, onların beni yalanlayacaklarından korkuyorum."
Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor (tutukluk yapıyor), onun için Hârûn´a da elçilik ver."
"Hem benim üzerimde onlara karşı işlediğim bir günâh da var (onlardan bir adam öldürmüştüm); onların beni öldürmelerinden korkuyorum."
(Allâh): "Hayır, dedi, ikiniz de âyetlerimizle gidin, biz sizinle beraberiz, (aranızda geçecekleri) dinliyoruz."
"Fir´avn´e giderek deyin ki: "Biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz."
"İsrâil oğullarını bizimle beraber gönder."
(Gittiler, Allâh´ın emrini duyurdular. Fir´avn) Dedi ki: "Biz seni, içimizden bir çocuk olarak yetiştirmedik mi? Ömründe nice yıllar aramızda kalmadın mı?"
"Ve sonunda o yaptığını da yaptın, sen nankörlerden birisin."
(Mûsâ): "Onu yaptığım zaman sapıklardan idim" dedi.
"Sizden korkunca aranızdan kaçtım, sonra Rabbim bana hükümdarlık verdi ve beni elçilerden yaptı"
"O başıma kaktığın ni´met de İsrâil oğullarını köle yapman(yüzünden)dir. (Onları köle diye kullanıp erkek çocuklarını kesmeseydin, senin eline düşmezdim)"
(Mûsâ): "Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanan kimseler iseniz (bunu anlarsınız)," dedi.
(Fir´avn): Çevresinde bulunanlara: "İşitiyor musunuz?" dedi.
(Mûsâ): "O sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir" dedi.
(Fir´avn): "Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir" dedi.
(Mûsâ): "Eğer düşünürseniz O, doğunun batının ve bunlar arasında bulunanların da Rabbidir" dedi.
(Fir´avn ey Mûsâ): "Andolsun ki benden başka tanrı edinirsen, seni mutlaka zindana atılanlardan yapacağım" dedi.
(Mûsâ, peki): "Sana (doğruluğumu) kanıtlayan apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" dedi.
(Fir´avn): "Eğer doğrulardansan onu getir (bakalım)," dedi.
(Mûsâ), asâsını attı, bir de (baktılar ki) o apaçık bir ejderha!
Elini (koltuğunun altından) çıkardı; o da, bakanlara parıl parıl parlayan bir şey oluverdi.
(Fir´avn), çevresindeki ileri gelenlere: "Bu dedi, bilgin bir büyücüdür."
"Büyüsüyle sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?"
Dediler ki: "Onu ve kardeşini eğle, kentlere toplayıcılar gönder."
"Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler."
Derken büyücüler belli bir günün belirlenen vaktinde bir araya getirildi.
Halka da: "Siz de toplanır mısınız?" denildi.
"Umarız ki büyücüler üstün gelirse biz de onlara uyarız."
Büyücüler gelince Fir´avn´e: "Eğer üstün gelenler biz olursak, bize mutlaka bir ücret var değil mi?" dediler.
"Evet dedi, hem o takdirde siz (bana) yakınlardan olacaksınız."
Mûsâ onlara: "Atacağınızı atın!" dedi.
İplerini ve değneklerini attılar ve "Fir´avn´ın şerefine biz, elbette biz gâlib geleceğiz" dediler.
Mûsâ da asâsını attı. Birden o, onların uydurduklarını yutmağa başladı.
Derhal büyücüler secdeye kapandılar:
Dediler: "Âlemlerin Rabbine inandık."
"Mûsâ´nın ve Hârûn´un Rabbine."
(Fir´avn) dedi: "Ben size izin vermeden mi ona inandınız? O, size büyü öğreten büyüğünüzdür. Öyleyse (size ne yapacağımı) yakında bileceksiniz: Ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve hepinizi asacağım!"
"Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz Rabbimize döneceğiz."
"Biz ilk inananlar olduğumuz için Rabbimizin, hatâlarımızı bağışlayacağını umarız."
Mûsâ´ya: "Kullarımı geceleyin (Mısır´dan çıkar), yürüt; siz takibedileceksiniz." diye vahyettik.
O(nun içeriği), evvelkilerin Kitaplarında da vardır.
İsrâiloğulları bilginlerinin onu bilmesi de onlar için (Kur´ân´ın Güvenilir Rûh tarafından vahyedildiğine) yeterli bir delil değil mi?
Biz onu yabancılardan birine indirseydik de,
Onu onlara okusaydı, ona inanmazlardı:
Biz onu, suçluların kalblerine öyle soktuk.
Acı azâbı görünceye kadar da ona inanmazlar.
Azâb onlara öyle ansızın gelir ki, onlar hiç farkında olmazlar.
(Birden onu karşılarında bulunca) "Acaba bize süre verilir mi?" derler.
Hâlâ bizim azâbımızı mı acele istiyorlar (doğru söyleyenlerden isen bizi tehdid ettiğin azâbı getir mi diyorlar)?
Baksana, biz onları yıllarca yaşatsak,
Sonra tehdid edildikleri (azâb) kendilerine gelse,
O yaşatıldıkları (zevk-u sefâ sürdükleri) şeyler, kendilerine ne yarar sağlardı?
Biz, hiçbir kenti helâk etmedik ki onun uyarıcıları olmasın (helâk etmeden önce mutlaka uyarıcı gönderdik).
(Uyarıcılar) uyarırlardı. Biz zulmediciler değildik.
O (Kur´â)n´ı şeytânlar (cinler) indirmedi.
Bu, onlara yaraşmaz ve zaten yapamazlar da.
Çünkü onlar, (meleklerin sözlerini) işitmekten uzaklaştırılmışlardır.
Allâh ile beraber başka bir tanrı çağırma, sonra azâb edilenlerden olursun.
En yakın akrabânı uyar.
Ve sana uyan mü´minlere kanadını indir (onlara karşı mütevâzi ve şefkatli davran).
Şâyet sana (uymaz) karşı gelirlerse: "Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım," de.
Gâlib ve esirgeyen (Allâh)´a tevekkül et.
O, seni görür; Namaza durduğun zaman,
Ve secde edenler arasında eğilip doğrulurken.
Çünkü O, işitendir, bilendir.
Şeytânların kime ineceğini size haber vereyim mi?
Onlar, her günâhkâr yalancıya inerler.
O yalancılar, (şeytânlara) kulak verirler, çokları da yalan söylerler.
Şâ´irlere gelince onlara da azgınlar uyar.
Baksana onlar, her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar?
Ve onlar yapmayacakları şeyleri söylerler.
Ancak inananlar, iyi işler yapanlar, Allâh´ı çok ananlar ve kendilerine zulmedildikten sonra (rakiplerine) üstün gelmeğe çalışanlar böyle değildir. Zulmedenler, yakında nasıl bir devrime uğrayıp devrileceklerini bileceklerdir!
-Eğer aklınızı kullanırsanız (anlarsınız ki) O, doğunun, batının ve arasındakilerin sahibi / Rabbi’dir, dedi.
-Eğer benden başka bir ilah edinirsen, seni elbette zindana atılanlardan edeceğim! dedi (Firavun).
-Sana, apaçık bir şey getirmiş olsam da mı? dedi.
-Haydi doğru söylüyorsan onu getir, bakalım! dedi.
Bunun üzerine Musa asasını atmış ve o da hemen apaçık bir yılan oluvermişti.
Elini çekip çıkardı o da bakanlara bembeyaz oluverdi.
Etrafındaki ileri gelenlere: “Bu, muhakkak bilgin bir sihirbaz!” dedi.
Sihirleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?
-Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de toplayıcılar gönder, dediler.
Sana bütün bilgiç sihirbazları getirsinler.
Sihirbazlar, belli bir günde, belirlenen bir vakitte toplandılar.
Halka da: “Siz de toplandınız mı?” denildi.
-Eğer galip gelen sihirbazlar olursa herhalde biz de onlara uyarız.
Sihirbazlar geldikleri zaman, Firavun’a: -Biz galip gelirsek, bize bir ödül var, değil mi? dediler.
-Evet, dedi. Siz o zaman, gözdelerimden olacaksınız.
Musa sihirbazlara: -Ne atacaksanız atın! dedi.
Onlar da, iplerini ve değneklerini attılar ve: -Firavun’un kudretiyle elbette galip gelecekler bizleriz! dediler.
Musa da değneğini attığı zaman, onların uydurdukları şeyleri yutmaya başladı.
Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar.
-Evrenin sahibine iman ettik, dediler.
Musa’nın ve Harun’un Rabbine!
-Ben size izin vermeden önce ona iman mı ettiniz? Anlaşıldı ki o, size sihri öğreten büyüğünüzdür, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireyim ve sizi çarmıha gerdireyim de görün siz! dedi.
Onlar da: -Önemli değil, zaten Rabbimize döneceğiz.
İnananların ilki olduğumuz için Rabbimizin günahlarımızı bağışlayacağını umarız.
Musa’ya, kullarımı geceleyin yola çıkar diye vahyettik.
Firavun ise şehirlere toplayıcılar gönderip:
-Onlar, kuşkusuz, azınlık olan bir cemaattir.
Üstelik onlar bize karşı öfkelidirler.
Ama biz tedbirli bir toplumuz.
Biz de onları, bahçelerden ve pınarlardan çıkardık.
Hazinelerden ve şerefli makamlardan...
Böylece, onlara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.
Güneşin doğuşuyla birlikte onların peşine düştüler.
İki topluluk birbirini görünce, Musa’nın arkadaşları: -İşte yakalandık, dediler.
Musa: -Hayır, asla! dedi. Çünkü, Rabbim benimle beraberdir ve bana yol gösterecektir.
İşte o sırada, Musa’ya: -Asanı denize vur, diye vahyettik. O, hemen yarıldı ve her parçası koca bir dağ gibi oluverdi.
Oraya ötekilerini de yaklaştırdık.
Musa’yı ve yanındakilerin tümünü kurtardık.
Sonra da, arkalarından gelenleri suda boğduk.
Şüphesiz bunda bir “ayet/işaret” vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler.
Şüphesiz Rabbin, güçlü ve merhametli olan O’dur.
Onlara İbrahim’in haberini de oku!
Hani, babasına ve halkına: -Neye kulluk ediyorsunuz? demişti.
Onlar da: -Putlara kulluk ediyoruz, onlara bağlılıktan hiç ayrılmayız, dediler.
-Onlara dua ettiğiniz de sizi işitiyorlar mı? dedi.
Ya da size faydaları veya zararları dokunuyor mu?
-Hayır, dediler. Atalarımızı böyle yapıyor bulduk.
Evrenin sahibinden başka, onların hepsi benim düşmanımdır.
Beni yaratan O’dur, bana yol gösteren O’dur.
Beni yediren ve içiren de O’dur.
Bana şifa veren...
Beni öldürecek olan, sonra yeniden beni diriltecek olan O’dur.
Kıyamet günü günahlarımı bağışlamasını ümit ettiğim de O’dur.
Rabbim bana kavrayış kabiliyeti ver ve beni iyiler arasına kat!
..Ve beni, sonrakiler içinde “doğrunun sözcüsü” yap!
Beni nimet cennetlerinin varislerinden kıl!
Babamı da bağışla, çünkü o, şaşkınlardandır.
İnsanların yeniden diriltilecekleri gün beni rezil etme!
O gün, ne mal fayda verir ve ne de çocuklar...
Ancak kişi Allah’a tertemiz bir kalp ile gelmiş ola.!
O gün cennet, takva sahipleri için yaklaştırılmıştır.
Cehennem de azgınlar için hortlatılmıştır.
(92-93) Onlara: -Hani nerede, Allah’tan başka kendilerine kulluk ettikleriniz? Hiç size yardım ediyorlar veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı? denilir.
(92-93) Onlara: -Hani nerede, Allah’tan başka kendilerine kulluk ettikleriniz? Hiç size yardım ediyorlar veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı? denilir.
Ve onlar, saptırıcılarla birlikte cehennemin içine tepe takla yuvarlanır
Ve İblis’in tüm ordusu da.
Orada, birbirleriyle çekişerek, şöyle derler:
-Vallahi biz, açıkça sapıklıktaydık.
Çünkü sizi evrenin sahibi ile eşit tutmuştuk.
Bizi hep o günahkarlar şaşırtmıştı.
Şimdi, bir şefaatçimiz de yok..
Sıcak bir dost da yok..
Keşke bizim bir hakkımız daha olsaydı da müminlerden oluverseydik.
İşte bunda da bir ibret vardır. Fakat onların çoğu yine de iman etmezler.
Şüphesiz Rabbin güçlüdür, merhametlidir.
Nuh’un kavmi de elçileri yalanlamıştı.
Kardeşleri Nuh, onlara şöyle demişti: “Hiç Allah’tan korkmuyor musunuz?
Ben, sizin için güvenilir bir elçiyim.
Allah’tan korkun ve bana itaat edin.
Buna karşılık sizden bir ücret de istemiyorum. Benim ücretim, ancak alemlerin Rabbine aittir.
Allah’tan korkun ve bana itaat edin.
-Sana ayak takımı tabi olmuşken, biz sana inanır mıyız? dediler.
Nuh da: -Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur.
Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Eğer anlarsanız, dedi.
Ben, müminleri kovacak değilim.
Ben, ancak apaçık bir uyarıcıyım.
-Eğer buna son vermezsen ey Nuh sen gerçekten taşlanacaklardan olacaksın! dediler.
-Rabbim, kavmim beni yalanladı, dedi.
Artık sen benimle onların arasında nasıl ayıracaksan ayır, beni ve yanımdaki müminleri kurtar.
Bunun üzerine biz, onu ve yanındakileri o yüklü gemide kurtuluşa erdirdik.
Sonra geride kalanları da suda boğduk.
İşte bunda da bir ibret vardır. Fakat, onların çoğu yine de inanacak değillerdir.
Şüphesiz Rabbin, güçlü olan, merhametli olan O’dur.
Sen, sadece bizim gibi bir insansın. Gerçekten senin yalancı olduğunu sanıyoruz.
Eğer, doğru söylüyorsan haydi üzerimize gökten bir parça düşürüver.
-Sizin yaptıklarınızı Rabbim çok iyi biliyor, dedi.
Onu yalanlamışlardı da, onları bulutlu bir günün azabı yakalamıştı. O, büyük günün azabı idi.
İşte bu olayda da bir ibret vardır, fakat onların çoğu yine de inanmış değildir.
Rabbin ise, elbette güçlü olan, merhametli olan O’dur.
Şüphesiz bu, alemlerin Rabbinin indirmesidir.
Onu Cebrail indirmiştir.
Uyarıcılardan olman için senin kalbine
Apaçık Arapça ile..
O, önceki kitaplarda da (bildirilmiştir)
İsrailoğulları’nın bilginlerinin onu bilmeleri, onlar için bir belge değil midir?
Eğer onu bir yabancıya indirseydik,
O da onlara okusaydı, yine de ona inanmazlardı.
İşte böylece onu suçluların kalbine sokarız da..
Acı azabı görünceye kadar yine de ona inanmazlar.
O azap, onlara farkında olmadıkları bir anda ansızın gelir.
İşte o zaman: -Acaba bize biraz daha süre tanınır mı? derler.
Oysa onlar, bir an önce azabımız için acele etmiyorlar mıydı?
Gördün mü onları senelerce nimetlendirsek,
Sonra da onlara vaat edilen azap gelse...
Nimet içinde bulunmaları onlara ne fayda sağlar?
(208-209) Uyarıcılar göndermediğimiz hiçbir ülkeyi helak etmedik. Hiçbir zaman zulmedici olmadık.
(208-209) Uyarıcılar göndermediğimiz hiçbir ülkeyi helak etmedik. Hiçbir zaman zulmedici olmadık.
Kur’an’ı şeytanlar indirmedi.
Bu onlara düşmez, buna güçleri de yetmez.
Çünkü onlar, vahyi dinlemekten uzak tutulmuşlardır.
Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma, azap görenlerden olursun.
En yakın akrabanı uyar.
Sana tabi olan müminlere yumuşak davran.
Eğer sana isyan ederlerse, ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım de.
Güçlü ve merhametli olan Allah’a bağlan!
(218-219) O, seni (namaza) kalktığın zaman da; secde edenler ile (secdeye) yatıp kalktığın zaman da görür.
(218-219) O, seni (namaza) kalktığın zaman da; secde edenler ile (secdeye) yatıp kalktığın zaman da görür.
Çünkü o işitendir, bilendir.
Şeytanların kime indiğini size haber vereyim mi?
Onlar, her günahkar, sahtekarlara inerler.
Onlar (şeytanlara) kulak verirler, çoğu zaten yalancıdır.
Ve şairler, onlara da azgınlar uyar.
Bilmez misin ki onlar her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar
Ve yapmadıkları şeyleri söylerler.
İman eden, doğruları yapan ve çokça Allah’a zikreden, zulme uğradıkları zaman kendilerini savunanlar hariç. Zalimler, nasıl bir inkılapla devrileceklerini yakında öğrenecekler!
Onlar mü´min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?)
Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilmiş kalıverir.
Onlara Rahman (olan Allah)´tan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler.
Gerçekten yalanladılar; fakat, alay konusu edinmekte oldukları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.
Yeryüzüne bir bakmadılar mı ki, biz onda her güzel (kerim) çiftten nice ürünler bitirdik.
Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır; ancak onların çoğu mü´min değildirler.
Hiç şüphe yok, senin Rabbin, gerçekten O, üstün ve güçlü olandır, merhamet sahibi olandır.
Hani senin Rabbin, Musa´ya seslenmişti: «Zulmetmekte olan kavime git;»
«Firavun´un kavmine. Hâlâ sakınmıyorlar mı?»
Dedi ki: «Rabbim, kuşkusuz ben, onların beni yalanlamalarından korkmaktayım.»
Göğsüm sıkışmakta, dilim dönmemektedir; bundan dolayı Harun´a da (elçilik görevini bildirmesi için Cibril´i) gönder.»
«Üstelik, onların bana karşı (davasını savunacakları bir cinayet) suçu(m) var; bundan dolayı beni öldürmelerinden de korkmaktayım.»
(Allah:) «Hayır,» dedi. «İkiniz de ayetlerimle gidin, hiç şüphesiz sizinle birlikteyiz (ve) işitmekteyiz.»
«Gecikmeksizin Firavun´a giderek deyin ki: -Gerçekten biz, âlemlerin Rabbi´nin elçisiyiz,»
«İsrailoğullarını bizimle birlikte göndermen için (sana geldik).»
(Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: «Biz seni içimizde daha çocukkken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?»
«Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin.»
(Musa) Dedi ki: «Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım.»
«Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni peygamberlerden kıldı.»
«Bana karşı lütuf dediğin nimet de, İsrailoğullarını köle kılmandan dolayıdır.»
Firavun dedi ki: «Âlemlerin Rabbi nedir?»
Dedi ki: «Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan her şeyin Rabbidir. Eğer ´kesin bilgiyle inanıyorsanız´ (böyledir).»
Çevresindekilere dedi ki: «işitiyor musunuz?»
(Musa:) Dedi ki: «O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir.»
(Firavun) Dedi ki: «Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir.»
«Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de Rabbidir» dedi (Musa).
(Firavun) Dedi ki: «Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım.»
(Musa) Dedi ki: «Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?»
(Firavun) Dedi ki: «Eğer doğru sözlülerden isen, onu getir.»
Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi.
Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için ´parlayıp aydınlanıvermiş.´
(Firavun) Çevresindeki önde gelenlere: «Bu dedi». «Doğrusu bilgin bir büyücüdür.»
«Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?»
Dediler ki: «Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder,»
«Bütün uzman, bilgin büyücüleri sana getirsinler.»
Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde bir araya getirildi.
Ve insanlara da: «Siz de toplanıyor musunuz?» dendi.
«Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız.»
Büyücüler geldiklerinde, Firavun´a: «Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten değil mi?» dediler.
«Evet» dedi. «Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan da olacaksınız»
Musa onlara dedi ki: «Atacağınızı atın.»
Onlar da, iplerini ve asalarını atıverdiler ve: «Firavun´un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz» dediler.
Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.
Anında büyücüler secdeye kapandılar.
(Ve:) «Alemlerin Rabbine iman ettik» dediler.
«Musa´nın ve Harun´un Rabbine.»
(Firavun) Dedi ki: «Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Hiç tartışmasız, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp sallandıracağım.»
«Hiç zararı yok» dediler. «Çünkü biz gerçekten Rabbimize dönücüleriz.»
«Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimizin bizim hatalarımızı bağışlayacağını ummaktayız.»
Musa´ya da: «Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz» diye vahyettik.
Bunun üzerine Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
«Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;»
«Ve şüphesiz bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.
Biz ise uyanık bir toplumuz» (dedi).
Böylelikle biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;
Hazinelerden ve soylu makam(lar) dan da.
İşte böyle; bunlara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.
Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.
İki topluluk birbirini gördükleri zaman, Musa´nın adamları: «Gerçekten yakalandık» dediler.
(Musa:) «Hayır» dedi. «Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir.»
Bunun üzerine Musa´ya: «Asanla denize vur» diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
Ötekileri de buraya yaklaştırdık.
Musa´yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
Sonra ötekilerini suda boğduk.
Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
Onlara İbrahim´in haberini de aktar / oku:
Hani, babasına ve kavmine: «Siz neye kulluk ediyorsunuz?» demişti.
Demişlerdi ki: «Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz.»
Dedi ki: «Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?»
«Ya da size bir yararları dokunuyor mu veya zararları?»
«Hayır» dediler. «Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk.»
«Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası da değilsin; eğer doğru sözlülerden isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir görelim.»
Dedi ki: «İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün su içme hakkı da sizindir.»
«Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar.»
«Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak pişman oldular.»
Böylece azab da onları yakaladı. Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
Lût (kavmi) de, gönderilen (peygamber)leri yalanladı.
Hani onlara kardeşleri Lût: «Sakınmaz mısınız?» demişti.
«Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.»
«Artık Allah´tan korkup sakının ve bana itaat edin.»
«Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir.»
«Siz insanlardan (cinsel arzuyla sadece) erkeklere mi gidiyorsunuz?
«Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz.»
Dediler ki: «Ey Lût, eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın.»
Dedi ki: «Gerçekten ben, sizin bu yapmakta olduğunuza öfke ile karşı olanlardanım.»
«Rabbim, beni ve ailemi bunların yapmakta olduklarından kurtar.»
Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.
Yalnızca geri kalanlar içinde bir kocakarı hariç.
Sonra geride kalanları yerle bir ettik.
Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp korkutulanların yağmuru ne kadar da kötü.
Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir.
Eyke halkı da, gönderilen (peygamber)leri yalanladı.
Hani onlara Şuayb: «Sakınmaz mısınız?» demişti.
«Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.»
«Artık Allah´tan korkup sakının ve bana itaat edin.»
«Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir.»
«Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden olmayın.»
«Dosdoğru olan terazi ile tartın.»
«İnsanların eşyasını değerden düşürüp eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.»
«Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan korkup sakının.»
Dediler ki: «Sen ancak büyülenmişlerdensin.»
«Sen, yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanmaktayız.»
«Eğer doğru sözlülerden isen, bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver.»
Dedi ki: «Rabbim, yapmakta olduklarınızı daha iyi bilmektedir.
Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı.
Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
Gerçekten o (Kur´an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir.
Onu Ruhu´l-Emin indirdi.
Uyarıcı korkutuculardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir).
Apaçık Arapça bir dille.
Ve hiç şüphesiz, o (Kur´an), geçmişlerin kitaplarında da vardır.
İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için ispatlayıcı bir delil (ayet) değil mi?
Onu Arapça bilmeyen birine de indirmiş olsaydık,
Böylece onlara karşı onu okusaydı, yine ona iman edecek değillerdi.
Biz onu, suçlu günahkârların kalbine işte böyle geçirip yürüttük.
Onlar, o pek acıklı azabı görünceye kadar ona inanmazlar.
Artık o (azab), kendileri şuurunda olmadan onlara apansız gelecektir.
Derler ki: «Bize bir süre tanınır mı?»
Onlar, yine de azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar?
Gördün mü; biz onları yıllarca yararlandırsak,
Sonra kendilerine va´dolunan (azab günü) geliverse,
Onların ´meta ile yararlandıkları´ şey, kendilerini (görecekleri azabtan) bağımsız kılamaz.
Kendisi için bir uyarıcı, korkutucu olmaksızın, biz hiç bir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz.
(Onlara) hatırlatma (yapılmıştır); biz zulmedenler değiliz.
Onu (Kur´an´ı) şeytanlar indirmiş değildir,
Bu, onlara yaraşmaz ve güç de yetiremezler.
Çünkü onlar, (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulmuşlardır.
Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarıp yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun.
(Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyarıp korkut.
Ve mü´minlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger.
Eğer sana isyan edecek olurlarsa, artık de ki: «Gerçekten ben, sizin yapmakta olduklarınızdan uzağım.»
Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah´) a tevekkül et.
O, kıyam ettiğin zaman seni görmektedir.
Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı da.
Hiç şüphe yok, O, işitendir, bilendir.
Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi?
Onlar, ´gerçeği ters yüz eden´, günaha düşkün olan her yalancıya inerler.
Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler.
Şairler ise; gerçekten onlara da azgın sapıklar uyar.
Görmedin mi; onlar, her bir vadide vehmedip durmaktadırlar;
Ve gerçekten onlar, yapmayacakları şeyleri söylemektedirler.
Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah´ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar (veya öçlerini alanlar) başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.
İşte sana gerçeği apaçık gösteren Kitap´ın ayetleri...
Onlar iman etmiyorlar diye kendini üzüntüden tüketir gibisin.
Eğer istersek gökten üzerlerine bir mucize indiririz de boyunları onun önünde perişanlıkla eğilip kalır.
O Rahman´dan kendilerine söze bürünmüş yeni bir hatırlatma gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz çevirirler.
Yemin olsun, yalanladılar ama yakında gelecektir onlara alaya alıp durdukları şeyin haberleri.
Bakmadılar mı yere, neler fışkırtmışız onda cömert ve bereketli her çiftten.
Bunda elbette bir mucize var, fakat onların çoğu mümin değiller.
Ve hiç kuşku yok, senin Rabbin gerçekten mutlak Azîz, mutlak Rahîm´dir.
Rabbinin Mûsa´ya, "Zulüm sergileyenler topluluğuna git" diye seslenişini hatırla.
"Firavun´un toplumuna git! Hâlâ sakınmayacaklar mı?"
Demişti ki Mûsa: "Rabbim, doğrusu ben, beni yalanlamalarından korkuyorum."
"Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Görev emrini Hârun´a gönder."
"Hem, benim üzerimde onlar aleyhine işlenmiş bir suç var; bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum."
"Hayır, olmaz!" dediler. "Ayetlerimizi götürün. Biz sizinleyiz, herşeyi dinlemekteyiz."
"Hemen Firavun´a gidin, şöyle deyin: ´Âlemlerin Rabbi´nin resulleriyiz biz."
"İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder."
Firavun dedi: "Biz seni aramızda, bir çocuk olarak koruyup beslemedik mi? Ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin."
"Ve sonunda o yaptığını da yaptın. Nankörlerden birisin sen."
Mûsa dedi: "Onu yaptığım zaman şaşkınlardandım."
"Sizden korkunca aranızdan kaçtım. Daha sonra Rabbim bana hükmetme gücü bağışladı ve beni peygamberlerden biri yaptı."
"O başıma kaktığın nimet, İsrailoğullarını köle yapmana karşılıktı."
Firavun dedi: "Peki, âlemlerin Rabbi kim?"
Dedi: "Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabbi. Eğer iyice anlayıp inanıyorsanız."
Firavun, çevresindekilere dedi: "Duyuyor musunuz?"
Mûsa dedi: "O hem sizin Rabbinizdir hem de önceki atalarınızın Rabbidir."
Firavun dedi: "Şu size gönderilmiş bulunan resulünüz gerçekten tam bir deli."
Mûsa dedi: "Eğer aklınızı işletirseniz O, doğunun, batının ve bunlar arasındakilerin de Rabbidir."
Dedi: "Benden başka ilah edinirsen, yemin olsun seni zındanlıklar arasına atarım."
Mûsa dedi: "Ya sana gerçeği gösteren birşey getirmişsem!"
Dedi: "Hadi getir onu ortaya, eğer doğru sözlülerden isen!"
O da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa korkunç bir ejderha oluvermiş.
Elini çıkardı, o da anında seyredenler önünde bembeyaz kesildi.
Firavun, çevresindeki kodamanlar konseyine şöyle dedi: "Bu adam gerçekten bilgin bir büyücü;
Büyüsüyle sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne diyorsunuz?"
Dediler: "Onu kardeşiyle birlikte alıkoy ve kentlere toplayıcılar gönder,
Ki, tüm bilgili büyücüleri huzuruna getirsinler."
Nihayet büyücüler belirlenen bir günün, belirlenen bir vaktinde bir araya getirildi.
Halka da: "Siz de toplanır mısınız?" denildi.
"Sanıyoruz ki, büyücülere uyacağız, eğer galip gelirlerse."
Büyücüler geldiklerinde, Firavun´a dediler ki: "Eğer biz galip gelirsek bize gerçekten ödül var, değil mi?"
"Evet, dedi, siz o zaman benim yakınlarımdan olacaksınız."
Mûsa onlara dedi ki: "Atacağınız şeyi atın!"
Bunun üzerine onlar, iplerini ve değneklerini ortaya attılar ve dediler: "Firavun´un onur ve yüceliği aşkına biz, evet biz galip geleceğiz."
Mûsa da asasını attı. Bir de ne görsünler, o onların hüner olarak ortaya getirdikleri şeyleri yalayıp yutuyor.
Bunun üzerine büyücüler, secdelere kapandılar.
Dediler: "İnandık âlemlerin Rabbi´ne."
"Mûsa´nın ve Hârun´un Rabbine."
Firavun haykırdı: "Ben size izin vermeden ona inandınız ha! Anlaşıldı, o sizin hepinize sihirbazlığı öğreten büyüğünüz. Yakında bileceksiniz. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlamasına keseceğim ve yemin olsun sizi toptan asacağım."
Dediler: "Zararı yok, biz nasıl olsa Rabbimize döneceğiz,
Ümidimiz odur ki, Rabbimiz hatalarımızı bağışlar çünkü biz ilk inananlar olduk."
Mûsa´ya şunu vahyettik: Kullarımı geceleyin yola çıkar. Mutlaka peşinize takılacaklar.
Bunun üzerine Firavun, kentlere toplayıcılar gönderdi:
"Kuşkusuz bunlar, küçücük bir topluluktur."
"Fakat bize gerçekten öfke püskürüyolar."
"Biz ise dikkatli davranan koca bir kitleyiz."
Bunun üzerine biz onları bahçelerinden, pınarlarından çıkardık.
Hazinelerinden, mutlu-kutlu yerlerinden ettik.
Böylece oralara İsrailoğullarını vâris kıldık.
Firavun ve adamları, gün doğarken onları izlemeye başladılar.
İki topluluk birbirini görecek hale gelince, Mûsa´nın adamları seslendi: "İşte şimdi yakalandık!"
Mûsa dedi: "Hayır, asla! Rabbim benimledir, bana kılavuzluk edecektir."
Bunun üzerine Mûsa´ya, "Asanla denize vur!" diye vahyettik. Deniz hemen yarıldı, her dalga kümesi kocaman bir dağ gibi oldu.
Ötekileri de oraya yaklaştırdık.
Mûsa´yı ve beraberindekileri toptan kurtardık.
Sonra ötekileri boğduk.
Bunda elbette bir ibret vardır ama onların çoğu inanmış kimseler değildi.
Ve şüphesiz, senin Rabbindir O mutlak Azîz, mutlak Rahîm.
İbrahim´in haberini de oku onlara.
Hani babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Siz neye ibadet ediyorsunuz?"
Dediler: "Birtakım putlara tapıyoruz. Onların önünde toplanıp tapınmaya devam edeceğiz."
Dedi: "Yalvarıp yakardığınızda sizi duyuyorlar mı?"
"Size yarar sağlıyor yahut zarar veriyorlar mı?"
Dediler: "Hayır! Ancak atalarımızı böyle yapar halde bulduk."
Dedi: "Gördünüz mü neye ibadet ediyormuşsunuz!"
"Siz ve o eski atalarınız!"
"Şüphesiz onlar benim düşmanım. Ama âlemlerin Rabbi dostum."
"O yarattı beni, O yol gösteriyor bana."
"O´dur beni doyuran, suvaran."
"Hastalandığımda O´dur bana şifa ulaştıran."
"Beni öldürecek, sonra diriltecek O´dur."
"Din gününde hatalarımı affetmesini umup durduğum da O´dur."
"Rabbim, bana hükmetme gücü/hikmet bağışla, beni hak ve barış seven iyiler arasına kat!"
"Sonradan gelecekler arasında benimle ilgili doğru/isabetli bir dil oluştur."
"Beni, nimetlerle dolu cennetin mirasçılarından kıl."
"Babamı da affet. Çünkü o, sapmışlardandır."
"Herkesin diriltileceği gün beni utandırma."
"Bir gündür ki o, ne mal fayda verir ne oğullar."
"Yalnız temiz bir kalple Allah´a varan kurtulur."
Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır.
Cehennem de şımarıp azanların karşısına getirilir.
Denir ki onlara: "O ibadet ettikleriniz nerede?"
"Allah´ın dışındakiler, size yardım ediyorlar mı? Peki, kendilerine yardımları dokunuyor mu?"
Ardından onlar ve öteki azgınlar cehennemin içine tıkılmıştır.
İblis orduları toplu haldedir.
Onun içinde birbiriyle çekişirlerken şöyle derler:
"Vallahi, biz açık bir sapıklığın ta içindeymişiz."
"Çünkü sizi âlemlerin Rabbi´yle aynı düzeyde tutuyorduk."
"Bizi saptıran, o suçlulardan başkası değildi."
"Artık ne şefaatçilerimiz var,
Ne sıcak-samimi bir dostumuz."
"Keşke bir dönüşümüz daha olsaydı da müminlerden olabilseydik."
Kuşkusuz, bütün bunlarda mutlaka bir ibret vardır. Ama onların çoğu müminler değil.
Ve kuşkusuz senin Rabbindir o mutlak Azîz, mutlak Rahîm.
Nûh kavmi de hak elçileri yalanladı.
Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: "Siz hiç sakınmıyor musunuz/"
"Ben sizin için gelmiş, güvenilir bir resulüm."
"Artık Allah´tan sakının da bana itaat edin."
"Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülüm sadece âlemlerin Rabbi´ndedir.
"Artık Allah´tan sakının da bana itaat edin."
Dediler: "Biz sana inanır mıyız? Seni, o bayağı zavallılar izliyor."
Nûh dedi: "Onların yaptıklarına ilişkin bir ilmim yok."
"Onların hesabı Rabbimden başkasına ait değildir. Bir düşünebilseniz!"
"Ben iman etmiş insanları kovamam."
"Ben sadece açık bir biçimde uyarmaktayım."
Dediler: "Ey Nûh! Eğer bu işe son vermezsen, vallahi taşlananlardan olacaksın."
Nûh şöyle yakardı: "Rabbim, toplumum beni yalanladı."
"Artık benimle onlar arasını iyice aç; beni ve beraberimdeki müminleri kurtar."
Bunun üzerine biz, onu da beraberindekileri de o yüklü gemide kurtardık.
Sonra dışta kalanları boğduk.
Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu müminler değildi
Kuşkusuz, senin Rabbindir o mutlak Azîz, mutlak Rahîm.
Âd da peygamberleri yalanladı.
Kardeşleri Hûd onlara: "Siz hiç sakınmıyor musunuz?" demişti.
"Ben sizin için, güvenilir bir resulüm."
"Artık Allah´tan sakının da bana itaat edin."
"Ben sizden bu iş için bir ücret istemiyorum. Benim ödülüm âlemlerin Rabbi´ndendir."
"Her yüksek tepeye/yola şaşılacak bir bina kurarak/bir işaret dikerek mi eğleniyorsunuz!"
"Sanayi üreten yerler edinerek sonsuzlaşmak ümidine mi düşüyorsunuz?"
"Yakaladığınız vakit zorbaca yakalıyorsunuz?"
"Artık Allah´tan sakının da bana itaat edin."
"O bildiğiniz nimetleri önünüze yayandan korkun."
"Size bir yığın nimet lütfetti: Davarlar, oğullar,
Bahçeler, pınarlar."
"Büyük bir günün azabı üstünüzedir diye korkuyorum."
Dediler: "Sen ha öğüt vermişsin ha öğüt verenlerden olmamışsın. Bizim için fark etmez."
"Bu, öncekilerin uydurmalarından başka şey değil."
"Biz azaba uğratılacak değiliz."
Onu bu şekilde yalanladılar, biz de onları helâk ettik. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu müminlerden değildi.
"Onlar yeryüzünde bozgun çıkarırlar, barış için çalışmazlar."
Dediler: "Sen, adamakıllı büyülenmişsin."
"Sen de bizim gibi bir insansın. Eğer doğru sözlülerden isen, hadi bir mucize getir."
Dedi: "Şu bir dişi devedir. Onun su içme hakkı var. Belli bir günde su içme hakkı da sizin."
"Ona kötülükle ilişmeyin. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar."
Onu yere yatırıp kestiler. Sonra da pişman oldular.
Sonunda azap onları yakaladı. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu inanan kişiler değildi.
Ve senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm´dir.
Lût kavmi de hak elçilerini yalanladı.
Kardeşler Lût onlara şöyle demişti: "Hâlâ sakınmıyor musunuz?"
"Ben size gelen emin bir elçiyim."
"Artık Allah´tan sakının da bana itaat edin."
"Ben bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbi´ndendir."
"Âlemlerin içinden erkeklere gidiyor da,
Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor musunuz? Doğrusu siz haddi aşmış bir kavimsiniz."
Dediler: "Eğer bu tavrını sona erdirmezsen, ey Lût, yemin olsun bu topraktan sürülenlerden olacaksın."
Lût dedi: "Ben sizin şu yaptığınıza öfkelenenlerdenim."
"Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından koru."
Bunun üzerine biz onu ve ailesini toplu halde kurtardık.
Ancak geridekiler arasında bir kocakarı kaldı.
Sonra ötekileri mahvedip batırdık.
Üzerlerine bir de yağmur yağdırdık. Ne de kötüymüş uyarılanların yağmuru!
Elbette bunda bir ayet var ama onların çoğu müminler değildi.
Ve senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm...
Eyke halkı da elçileri yalanladı.
Şuayb onlara demişti ki: "Hâlâ sakınmıyor musunuz?"
"Kuşkusuz, ben sizin için güvenilir bir resulüm."
"Artık Allah´tan sakının da bana itaat edin."
"Ben bu iş için sizden herhangi bir ödül de istemiyorum; benim ödülüm âlemlerin Rabbi´nden başkasında değil."
"Ölçüyü tam yapın; şunun-bunun hakkını çarpanlardan olmayın;
"Doğru-düzgün terazi ile tartın."
"Halkın eşyasını, değerlerini düşürerek almayın. Yeryüzünde, bozguncular olarak fesat çıkarmayın!"
"Sizi ve önceki nesilleri yaratandan sakının!"
Dediler: "Sen fena halde büyülenmişsin."
"Sen bizim gibi bir insandan başka şey değilsin. Biz senin yalancılardan olduğunu düşünüyoruz."
"Eğer doğru sözlülerdensen, hadi üzerimize gökten parçalar düşür!"
Şuayb dedi: "Yapmakta olduğunuzu Rabbim daha iyi bilir."
Onu yalanladılar; bunun üzerine o gölgelik gününün azabı onları yakalayıverdi. O, gerçekten büyük bir günün azabıydı.
Bunda elbette bir ibret var ama onların çoğu inanan kişiler değildi.
Ve senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm´dir.
Kesin olan şu ki, o âlemlerin Rabbi´nden indirilmiştir.
O güvenilir Rûh indirdi onu,
Senin kalbine ki, uyarıcılardan olasın.
Açık-seçik Arapça bir dille indirdi.
O, elbette ki öncekilerin kitaplarında da var.
Beniisrail bilginlerinin de onu bilmesi bunlar için bir belirti/kanıt değil mi?
Biz onu Arapça konuşmayanlardan birine indirseydik de,
O onu onlara okusaydı, yine de ona inanmayacaklardı.
Biz onu suçluların kalplerine işte böyle yolladık.
Acıklı azabı görünceye değin ona inanmazlar.
O azap onlara ansızın gelecek, farkında bile olmayacaklar.
O zaman şöyle derler: "Acaba bize süre verilir mi?"
Bizim azabımızı acele mi istiyorlar?
Görmedin mi ki, biz onları yıllarca nimetlendirsek de,
Sonra, tehdit edildikleri şey kendilerine ulaşsa,
O yararlandıkları nimetler onların hiçbir işine yaramaz.
Biz, uyarıcıları olmayan hiçbir kenti/uygarlığı helâk etmemişizdir.
Uyarı/hatırlatma olacak! Biz zalimler değiliz.
Onu şeytanlar indirmedi.
Onlara yaraşmaz, zaten güçleri de yetmez.
Çünkü onlar, dinleyişten azledilmişlerdir.
O halde, Allah´ın yanında bir başka ilaha daha yalvarma/davet etme. Yoksa azaba uğratılanlardan olursun.
En yakın akraba ve hısımlarını uyar.
Müminlerin sana uyanlarına kanadını indir.
Eğer sana isyan ederlerse şöyle de: "Ben, sizin yapmakta olduklarınızdan uzağım."
O Azîz, o Rahîm olana güvenip dayan.
O ki görüyor seni kıyam ettiğin zaman.
Görüyor nasıldır secde edenler içinde dolaşman.
Kuşkusuz, O´dur iyice bilen, iyice duyan.
Haber vereyim mi size şeytanların kime iner olduğundan?
Her bir dönek/iftiracı günahkâr üzerine iner onlar.
Kulak kabartırlar ama çoğu yalancılardır onların.
Şairlere gelince, onlara da çapkınlar-sapkınlar uyar.
Görmez misin onları ki, her vadide tutkun-şaşkın dolaşırlar.
Ve onlar, yapmayacakları şeyleri söyleyip dururlar.
İman edip barışa/hayra yönelik işler yapanlar, Allah´ı çok ananlar ve zulme uğratıldıktan sonra başarıya ulaşanlar böyle değillerdir. Zulmedenler, hangi devrime uğrayıp baş aşağı döneceklerini yakında bilecekler.