İşte böyle vahyetmededir sana ve senden öncekilere o üstün, o hüküm ve hikmet sâhibi Allah.
Onundur ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde ve odur pek yüce, pek ulu.
Müşriklerin sözlerinden neredeyse gökler, üstlerinden çatlayıp yarılacak ve melekler, ona hamd ederek tenzîh ederler onu ve yeryüzündekilere yarlı-ganma dilerler; iyice bil ki şüphe yok Allah, odur örten ve rahîm olan.
Onun bırakıp da ondan başka dostlar ve tanrılar kabûl edenlerin yaptıklarını Allah, görür, gözetir ve onların yaptıklarını görüp gözetecek, sen değilsin.
Ve işte sana, böylece Arapça Kur´ân´ı vahyettik, şehirlerin aslı ve temeli olan Mekke´yi ve çevresindeki bütün şehirleri korkutman ve geleceğinde şüphe olmayan topluluk gününü haber vererek o günün dehşetiyle korkutman için; halkın bir bölüğü cennettedir ve bir bölüğü yakıp kavuran cehennemde.
Ve Allah isteseydi elbette onları bir ümmet olarak halkederdi ve fakat dilediğini rahmetine ithâl eder ve zâlimlere gelince: Onlara ne bir dost vardır, ne bir yardımcı.
Yoksa, onu bırakıp kendilerine sâhip olacak başka mâbutlar mı kabûl ettiler? Gerçekten de kudret sâhibi ancak o Allah´tır ve odur ölüyü dirilten ve onun, her şeye gücü yeter.
Ve bir şeyde ihtilâfa düştünüz mü onun hükmü, Allah´a âittir, budur mâbûdunuz olan Rabbim Allah, ona dayandım ben ve her hususta ona dönerim ben.
Odur yoktan var eden gökleri ve yeryüzünü, size kendi cinsinizden eşler halketmiştir, davarları da çifter-çifter halketmiştir, bu sûretle üretip çoğaltmadadır sizi; ona hiçbir benzer yoktur ve odur duyan, gören.
Onundur göklerin ve yeryüzünün kilitleri, dilediğine bol-bol rızık verir, dilediğinin rızkını daraltır; şüphe yok ki o, her şeyi bilir.
Dîne âit hükümlerden, Nûh´a tavsiye ettiğini ve sana vahyettikleri-mizi ve İbrâhîm´e, Mûsâ ve İsâ´ya tavsiye ettiklerimizi, size de gidilecek yol olarak bildirdi, açıkladı; dîne yapışın ve o hususta hiçbir ayrılığa düşmeyin. Onları, inanmaya çağırdığın şey, müşriklere pek büyük, pek ağır gelmede; Allah, dilediğini kendisine seçer ve kim, ona dönerse doğru yolu gösterir ona.
Onlar, aralarındaki hırs ve haset yüzünden, kendilerine bu hususta bilgi geldikten sonra ayrılığa düştüler ve Rabbin, muayyen bir zamâna kadar onlara azâp etmemeyi takdîr etmeseydi aralarında çoktan hükmedilirdi ve onlardan sonra kitaba vâris olanlar da bu hususta elbette şüphe içindedir, tereddüde düşmüşlerdir.
Ve işte bunun için artık onları çağır ve doğru hareket et emredildiğin gibi ve uyma onların dileklerine ve de ki: Ben, kitaptan ne indirdiyse Allah, inandım ona ve bana, aranızda adâletle hükmetmem emredildi; Allah, Rabbi-mizdir ve Rabbiniz; bizim yaptıklarımız, bize âittir, sizin yaptıklarınız size; düşmanlık yok bizimle sizin aranızda; Allah, bir yerde toplayacak bizi ve sonunda dönüp onun tapısına varılacak.
Halk tarafından, ona icâbet edildikten sonra Allah hakkında cedelleşme-ye girişenlerin gösterdikleri düşmanlık, Rableri katında boştur ve onlaradır gazep ve onlaradır çetin bir azap.
Öyle bir Allah´tır ki gerçek olarak kitabı ve adâleti indirmiştir ve ne bilirsin, belki de kıyâmet, pek yakındır.
Buna inanmayanlar, çabuk gelmesini isterler ve inananlarsa gelip çatmasından korkarlar ve bilirler ki o, gerçektir; iyice bil ki kıyâmetten şüphe edip o hususta mücadeleye girişenler, elbette doğrudan pek uzak bir sapıklık içindedir.
Allah, kullarına lûtfeder, dilediğini rızıklandırır ve odur pek kuvvetli ve üstün.
Kim, âhiret kazancı isterse kazancını arttırırız ve kim, dünyâ kazancını isterse ona da dünyâya âit şeylerin bir kısmını veririz ve âhiretten bir nasîbi yoktur onun.
Yoksa Allah´ın emir ve izin vermediği bir dîni onlara kuran ortaklar mı var? Azâbın, mukadder bir zamâna geciktirilmesi takdîr edilmemiş olsaydı çoktan aralarında hükmedilir-giderdi ve şüphe yok ki zâlimleredir elemli azap.
Görürsün ki zulmedenler, kazandıkları şeylerden dolayı korkup durular ve korktukları da başlarına gelecek ve inananlar ve iyi işlerde bulunanlarsa cennet bahçelerindedir, onlarındır Rableri katında ne dilerlerse; bu, pek büyük bir lütuftur, ihsândır.
Bu, Allah´ın, inanan ve iyi işlerde bulunan kullarını müjdelemesidir işte. De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir ve kim güzel ve iyi bir iş yaparsa onun güzelim mükâfâtını arttırırız; şüphe yok ki Allah, suçları örter, iyiliğe, mükâfatla karşılık verir.
Yoksa bunu Allah´a isnât ederek o uydurdu mu derler? Gerçekten de Allah dilerse gönlünü mühürler senin ve Allah, bâtılı mahveder ve gerçeği gerçekleştirir sözleriyle; şüphe yok ki o, gönüllerde olanları bilir.
Ve o, bir mâbuttur ki kullarının tövbesini kabûl eder ve kötülükleri bağışlar ve ne yapıyorsanız, hepsini bilir.
İnanan ve iyi işlerde bulunanların dileklerine icâbet eder ve onlar hakkındaki ihsân ve keremini, lütfüyle arttırır ve kâfirlere gelince: Onlaradır çetin azap.
Ve Allah, kullarının rızkını yaysaydı, bollaştırsaydı yeryüzünde azgınlıkta bulunurlardı ve fakat o, ne kadar dilerse o kadar indirir; şüphe yok ki o, kullarından haberdardır, onları görür.
Ve öyle bir mâbuttur ki onlar, tamâmıyla ümitsizliğe düşerler de ondan sonra yağmur yağdırır ve rahmetini yayar ve odur onların işlerini tedbîr ve tasarruf eden ve hamde lâyık olan.
Ve delillerindendir gökleri ve yeryüzünü yaratması ve her ikisinde mahlûkatı yayıp dağıtması ve onun, elbette onları toplamaya da gücü yeter.
Ve size gelip çatan her felâket, ellerinizle kazandığınız bir şeydir ancak ve çoğunu da bağışlar.
Ve siz, yeryüzünde onu âciz bir hâle getiremezsiniz ve size, Allah´tan başka ne bir dost vardır, ne bir yardımcı.
Ve onun delillerindendir denizde akıp giden yüce dağlar gibi gemiler.
Dilerse rüzgârı durdurur da denizin üstünde, öylece kalakalırlar; şüphe yok ki bunda, iyiden-iyiye sabreden ve çok şükreden herkese elbette deliller var.
Yahut da, kazandıkları suçlar yüzünden fırtınalarla helâk eder gemileri ve çoğunu da bağışlar.
Delillerimiz hakkında cedelleşmeye kalkışanlar, bilsinler ki onlara hiçbir yer yok ki kaçıp da kurtulsunlar.
Gerçekten de size verilenler, dünyâ yaşayışına âit metâlardan ibâret ve Allah katındakiyse daha da hayırlıdır ve daha da fazla kalır inananlara ve Rablerine dayananlara.
Ve suçların büyüklerinden ve çirkin şeylerden kaçınanlara ve kızdıkları zaman, suçları örtenlere.
Ve Rablerinin dâvetine icâbet edenlere ve namaz kılanlara ve işlerini, aralarında danışarak yapanlara ve onları rızıklandırdığımız şeylerin bir kısmını ayırıp yoksulları doyuranlara, hayra harcayanlara.
Ve bir zulme uğradıkları zaman haddi aşmaksızın birbirlerine yardım ederek karşı duranlara.
Ve kötülüğün karşılığı, ona benzer bir kötü cezâdır. Gerçekten de kim bağışlar ve barışı sağlarsa mükâfâtı, Allah´a âittir; şüphe yok ki o, zulmedenleri sevmez.
Ve kim, zulme karşı savunursa bu çeşit kişileri suçlu saymaya bir yol yoktur.
Ancak halka zulmedenleri ve haksız yere, yeryüzünde azgınlıkta bulunanları suçlu saymaya yol var, onlaradır elemli azap.
Ve kim, dayanır ve suçları örterse şüphe yok ki bu, azme, irâdeye dayanan işlerdendir elbet.
Ve Allah, kimi saptırırsa artık ona, bundan böyle bir dost yoktur ve zâlimleri görürsün ki azâbı görünce, geriye dünyâya dönmeye derler, bir yol var mı ki?
Ve görürsün ki onlar, ateşin önüne getirildikleri zaman düştükleri horluktan ürküp titremedeler ve cehenneme, göz ucuyla gizlice bakmadalar ve inananlarsa şüphe yok ki derler, ziyana düşenler, kıyâmet gününde kendilerini ve yakınlarını ziyana düşürenlerdir. İyice bil ki zulmedenler, şüphesiz, sürekli bir azâp içindedir.
Ve Allah´tan başka onlara yardım edecek bir dost da yoktur ve Allah, kimi saptırırsa artık bir yol yok ona.
Rabbinizin dâvetine icâbet edin reddine imkân olmayan gün Allah tarafından gelip çatmadan; o gün, ne kaçıp sığınılacak bir yer var size ve ne suçlarını inkâra mecâl var size.
Yüz çevirirlerse artık biz, seni onları korumaya göndermedik ki; sana ancak tebliğ etmek düşer ve şüphe yok ki biz, insana, katımızdan bir rahmet tattırdık mı sevinir, övünür onunla, fakat elleriyle hazırlayıp kazandıkları bir kötülüğe uğrarlarsa da gerçekten insan, pek nankördür.
Allah´ındır göklerin ve yeryüzünün saltanatı ve tedbîri, dilediğini yaratır, dilediğine kız evlât verir ve dilediğine oğlan evlât.
Yahut da çift olarak hem kız evlât verir, hem oğlan ve dilediğini de kısır yaratır; şüphe yok ki onun her şeye gücü yeter.
Ve hiçbir insana söz söylemez Allah, ancak vahiyle, yahut perde ardından, yahut da bir elçi gönderir de, izniyle dilediğini vahyeder ona; şüphe yok ki o, pek yücedir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
Ve işte biz, emrimizle sana böylece Rûh´u gönderdik de vahyettik; ne kitap nedir, bilirdin, ne de iman ve fakat onu, kullarımızdan dilediğimizi doğru yola sevk eden bir nûr olarak yarattık ve şüphe yok ki sen de elbette doğru yola sevk edersin.
O yoluna Allah´ın ki onundur ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde; iyice bilin ki bütün işler, dönüp Allah tapısına varır.
Azîz ve hakîm olan Allah, sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O´nundur. O yücedir, uludur.
Neredeyse yukarılarından gökler çatlayacak! Melekler de Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yerdekiler için mağfiret diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
Allah´tan başka dostlar edinenleri Allah daima gözetlemektedir. Sen onlara vekil değilsin.
Şehirlerin anası (olan Mekke´de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur´an vahyettik. (İnsanların) bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgın alevli cehennemdedir.
Allah dileseydi onları bir tek millet yapardı. Fakat O, dilediğini rahmetine kavuşturur; zalimlerin ise hiçbir dostu ve yardımcısı yoktur.
Yoksa onlar Allah´tan başka dostlar mı edindiler? Halbuki dost yalnız Allah´tır. O ölüleri diriltir, her şeye kadirdir.
Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah´a mahsustur. İşte, bu Allah, benim Rabbimdir. O´na dayandım ve O´na yönelirim.
O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. O´nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.
Göklerin ve yerin anahtarları O´nundur. Dilediğine rızkı bol verir, dilediğinden de kısar. O, her şeyi bilendir.
Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin diye Nuh´a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim´e, Musa´ya ve İsa´ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu (din), Allah´a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine (peygamber) seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.
Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar Rabbinden bir (erteleme) sözü geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan sonra kitaba vâris kılınanlar da onun hakkında derin bir şüphe içindedirler.
İşte onun için sen (tevhide) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah´ın indirdiği Kitab´a inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O´nadır. (Âyette, Hz. Peygamber´in insanları davet edeceği prensipler açıklanırken, uyacağı esaslar da beyan edilmiştir. Buna göre davete devam edilecek, inanmayanların teklif ve ısrarları dinlenmeyecektir.)
Daveti kabul edildikten sonra, Allah hakkında tartışmaya girenlerin delilleri, Rableri katında boştur. Onlar için bir gazap, yine onlar için çetin bir azap vardır.
Kitab´ı ve mizanı hak olarak indiren Allah´tır. Ne biliyorsun, belki de kıyamet saati yakındır!
Ona inanmayanlar, onun çabuk kopmasını isterler. İnananlar ise ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki, kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler.
Allah kullarına lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O kuvvetlidir, güçlüdür.
Kim ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını arttırırız. Kim de dünya kârını istiyorsa ona da dünyadan bir şeyler veririz. Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz.
Yoksa onların, Allah´ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var? Eğer erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimlere can yakıcı bir azap vardır.
Yaptıkları şeyler başlarına gelirken zalimlerin, korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip iyi işler yapanlar da cennet bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlara diledikleri her şey vardır. İşte büyük lütuf budur.
İşte Allah´ın, iman eden ve iyi işler yapan kullarına müjdelediği nimet budur. De ki: Ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum. Kim bir iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Şüphesiz Allah bağışlayan, şükrün karşılığını verendir.
Yoksa onlar, (senin için) Allah´a karşı yalan uydurdu mu derler? Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Ve Allah bâtılı yok eder; sözleriyle hakkı ortaya koyar. Şüphesiz O, kalplerde olanları bilendir.
O, kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.
Allah, iman edip iyi işler yapanların tevbesini kabul eder, lütfundan onlara, fazlasını verir. Kâfirlere gelince, onlara da çetin bir azap vardır.
Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azarlardı. Fakat O, (rızkı) dilediği ölçüde indirir. Çünkü O, kullarının haberini alandır, onları görendir.
O, (insanlar) umutlarını kestikten sonra, yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, hakiki dosttur, övülmeye lâyık olandır.
Gökleri, yeri ve bunların içine yayıp ürettiği canlıları yaratması da O´nun delillerindendir. O dilediği zaman bunları biraraya toplamaya da kadirdir.
Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.
Yeryüzünde (O´nu) âciz bırakamazsınız. Allah´tan başka bir dostunuz ve bir yardımcınız da yoktur.
Denizde dağlar gibi akıp gidenler (gemiler) de O´nun (varlığının) delillerindendir.
Dilerse O, rüzgârı durdurur da onun (denizin) üstünde kalakalırlar. Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.
Yahut yaptıkları yüzünden onları helâk eder. Birçoğunu da affeder (kurtarır).
Böylece âyetlerimiz üzerinde tartışanlar, kendilerine kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.
Size verilen şey, yalnızca dünya hayatının geçimliğidir. Allah´ın yanında bulunanlar ise daha iyi ve daha süreklidir. Bu mükâfat iman edenler ve Rablerine dayanıp güvenenler içindir.
Onlar, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.
Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.
Bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.
Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah´a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.
Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara yapılacak bir şey yoktur.
Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır. İşte acıklı azap bunlaradır.
Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.
Allah kimi saptırırsa, bundan sonra artık onun hiçbir dostu yoktur. Azabı gördüklerinde zalimlerin: Dönecek bir yol var mı? dediklerini görürsün.
Ateşe arz olunurlarken onların, zilletten başlarını öne eğerek göz ucuyla gizli gizli baktıklarını göreceksin. İnananlar da: İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır, diyecekler. Kesinlikle biliniz ki, zalimler, sürekli bir azap içindedirler.
Onların Allah´tan başka kendilerine yardım edecek hiçbir dostları yoktur. Allah kimi saptırırsa artık onun kurtuluşa çıkan bir yolu yoktur.
Allah´tan, geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, Rabbinize uyun. Çünkü o gün, hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, itiraz da edemezsiniz.
Eğer yüz çevirirlerse, bilesin ki biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen sadece duyurmaktır. Biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinir. Ama elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük gelirse, işte o zaman insan pek nankördür!
Göklerin ve yerin mülkü Allah´ındır. Dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bahşeder.
Yahut onları, hem erkek hem de kız çocukları olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır kılar. O, her şeyi bilendir, her şeye gücü yetendir.
Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir.
İşte böylece sana da emrimizle Kur´an´ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.
(O yol) göklerin ve yerin sahibi olan Allah´ın yoludur. Dikkat edin, bütün işler sonunda Allah´a döner.
O, Aziz ve Hakim olan Allah, sana ve senden öncekilere böyle vahyetmektedir.
Göklerde ve yerde olanlar O´nundur. O, Yücedir, büyüktür.
Gökler, neredeyse üstlerinden çatlayıp-parçalanacaklar; melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Haberiniz olsun; gerçekten Allah, bağışlayan ve esirgeyen O´dur.
Allah´ın dışında birtakım veliler edinenler ise; Allah, onların üzerinde gözetleyicidir. Sen onların üzerinde bir vekil değilsin.
İşte Biz sana, böyle Arapça bir Kur´an vahyettik; şehirlerin anası (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları uyarman için ve kendisinde şüphe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarman için de. (O gün onların) Bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içerisindedirler.
Eğer Allah dileseydi, onları herhalde tek bir ümmet kılardı. Ancak O, dilediğini Kendi rahmetine sokar. Zalimlere gelince; onlar için ne bir veli vardır, ne bir yardımcı (bulursun).
Yoksa O´nun dışında birtakım veliler mi edindiler? İşte Allah; veli O´dur, ölüleri dirilten O´dur. O, herşeye güç yetirendir.
Hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şey; artık O´nun hükmü Allah´ındır. İşte Rabbim olan Allah. Ben O´na tevekkül ettim ve yalnızca O´na dönüp-yönelirim.
O, göklerin ve yerin Yaratıcısı´dır. Size kendi nefislerinizden eşler, davarlardan da çiftler var etti. Sizleri bu tarzda türetip-yayıyor. O´nun benzeri gibi olan hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.
Göklerin ve yerin anahtarları O´nundur. O, dilediğine rızkı genişletip-yayar ve kısar da. Çünkü O, herşeyi bilendir.
O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh´a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim´e, Musa´ya ve İsa´ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri´ etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten Kendisi´ne yöneleni hidayete erdirir.
Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ´tecavüz ve haksızlık´ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından kitaba mirasçı olanlar ise, herhalde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi doğru bir istikamet tuttur. Onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Ve de ki: Allah´ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adaletli davranmakla emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle aranızda ‘deliller getirerek tartışma (ya, huccete gerek)’ yoktur. Allah bizi biraraya getirip-toplayacaktır. Dönüş O´nadır."
O´na icabet olunduktan sonra, Allah hakkında (sözde) ´deliller öne sürüp tartışanların´ delilleri, Rableri Katında geçersizdir. Onların üzerinde bir gazab vardır ve şiddetli azap onlaradır.
Ki Allah, hak olmak üzere kitabı ve mizanı indirdi. Ne bilirsin; belki kıyamet-saati pek yakındır.
Onda acele edenler, (gerçekte) ona inanmayanlardır. İman edenler ise, ona karşı bir korku içindedirler ve onun gerçekten hak olduğunu bilirler. Haberiniz olsun; kıyamet-saati konusunda tartışanlar, gerçekte uzak bir sapıklık içindedirler.
Allah, kullarına karşı lütuf sahibidir; dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, Azizdir.
Kim ahiret ekinini isterse, Biz ona kendi ekininde artırmalar yaparız. Kim dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz; ancak onun ahirette bir nasibi yoktur.
Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah´ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşri´ ettiler (bir şeriat kıldılar)? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm (karar) verilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap vardır.
(O gün) Zalimleri kazandıkları dolayısıyla korkuyla titrerlerken görürsün; o (yaptıkları) da üstlerine çöküvermiştir. İman edip salih amellerde bulunanlar ise, cennet bahçelerindedirler. Rableri Katında her diledikleri onlarındır. İşte büyük fazl (nimet ve üstünlük) budur.
İşte Allah, iman edip salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki: "Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum." Kim bir iyilik kazanırsa, Biz ondaki iyiliği artırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir.
Yoksa onlar: "Allah´a karşı yalan düzüp-uydurdu"mu diyorlar? Oysa eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler. Allah, batılı yok edip-ortadan kaldırır ve Kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak pekiştirir (gerçekleştirir). Çünkü O, sinelerin özünde olanı bilendir.
Kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve işlediklerinizi bilen O´dur.
O, iman edip salih amellerde bulunanlara icabet eder ve onlara Kendi fazlından arttırır. Kafirlere gelince; onlara şiddetli bir azap vardır.
Eğer Allah, kulları için rızkı (sınırsızca) geniş tutup-yaysaydı, gerçekten yeryüzünde azarlardı. Ancak O, dilediği miktar ile indirir. Çünkü O, kullarından haberi olandır, görendir.
O´dur ki, onlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini serip-yayar. O, Veli´dir, Hamid´dir.
Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O´nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir.
Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder.
Siz yeryüzünde (O´nu) aciz bırakacak değilsiniz. Ve sizin Allah´ın dışında ne bir veliniz vardır, ne bir yardımcınız.
Denizde yüksek dağlar gibi seyreden gemiler O´nun ayetlerindendir.
Eğer dileyecek olsa, rüzgarı durdurur, böylece onun üstünde kalakalırlar. Şüphesiz, bunda çokça sabreden, çokça şükreden kimse için gerçekten ayetler vardır.
Ya da kazandıkları dolayısıyla onları yok eder, bir çoğunu da affeder.
(Öyle ki) Ayetlerimiz hakkında mücadele edenler, kendileri için hiçbir kaçacak yer olmadığını bilip-öğrensinler.
Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaı (kısa süreli faydalanması)dır. Allah Katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) iman edip Rablerine tevekkül edenler içindir;
(Bunlar,) Büyük günahlardan ve çirkin -utanmazlıklardan kaçınanlar ve gazablandıkları zaman bağışlayanlar,
Rablerine icabet edenler, namazı dosdoğru kılanlar, işleri kendi aralarında şura ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler,
Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.
Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup-sağlarsa) artık onun ecri Allah´a aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez.
Kim zulme uğradıktan sonra nusret bulur (hakkını alır)sa, artık onlar için aleyhlerinde bir yol yoktur.
Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere ´tecavüz ve haksızlıkta bulunanların´ aleyhinedir. İşte bunlara acıklı bir azap vardır.
Kim sabreder ve bağışlarsa, şüphesiz bu, azme değer işlerdendir.
Allah, kimi saptırırsa, artık bundan sonra onun hiçbir velisi yoktur. Azabı gördükleri zaman, o zalimleri bir görsen; "Geri dönmeye bir yol var mı?" derler.
Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem yakın akraba (veya yandaş)larını da hüsrana uğratmışlardır" dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azap içindedirler.
Onların Allah´ın dışında kendilerine yardım edecek velileri yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir (çıkış) yolu yoktur.
Allah´tan, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden evvel, Rabbinize icabet edin. O gün, sizin için ne sığınılacak bir yer var, ne sizin için inkar (etmeye bir imkan).
Şayet onlar, sırt çevirecek olurlarsa, artık Biz seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermiş değiliz. Sana düşen, yalnızca tebliğdir. Gerçek şu ki, Biz insana tarafımızdan bir rahmet taddırdığımız zaman, ona sevinir. Eğer onlara kendi ellerinin takdim ettikleri dolayısıyla bir kötülük isabet ederse, bu durumda insan bir nankör kesiliverir.
Göklerin ve yerin mülkü Allah´ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler armağan eder, dilediğine de erkek armağan eder.
Veya erkekler ve dişiler olarak çift (ikiz) verir. Dilediğini kısır bırakır. Gerçekten O, bilendir, güç yetirendir.
Kendisiyle Allah´ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.
Göklerde ve yerde bulunanların tümü Kendisi´ne ait olan Allah´ın yoluna. Haberiniz olsun; işler Allah´a döner.
Azîz, Hakim olan Allah, sana ve senden evvelki peygamberlere böyle (manalar) vahyediyor.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O, her şeyden yücedir, her şeyden büyüktür.
Allah’ın azametinden) nerde ise gökler üstlerinden çatlayacaklar. Melekler hamd ile Rablerine tesbih ediyorlar ve yeryüzünde bulunan kimse için mağfiret diliyorlar. Dikkat edin! Şübhesiz ki Allah, Gafûr’dur= çok bağışlayandır, Rahîm’dir= çok merhametlidir.
Allah’dan başka veliler edinenlere gelince; onların (söz ve işleri) üzerine Allah gözcüdür, sen üzerlerine bir vekil değilsin (Ey Rasûlüm, vazifen azab ile onları korkutmaktır).
Şehirlerin esası olan Mekke halkını ve bütün etrafındaki memleketler halkını sakındırasın ve hakkında şübhe olmıyan o kıyamet gününün dehşetini haber veresin diye, sana böyle Arabca bir Kur’an vahyettik. O kıyamet gününde toplananlardan bir kısmı (müminler) cennettedir, bir kısmı (kâfirler) de cehennemdedir.
Eğer Allah dileseydi, bütün insanları tek bir ümmet (aynı dine bağlı kimseler) yapardı; fakat dilediğini rahmetine koyar. Zalimlere ise, bir dost da yok, bir yardımcı da yok...
Yoksa o kâfirler, Allah’dan başka yardımcılar mı edindiler? İşte Allah! yardımcı (velî) ancak O’dur. Ölüleri O diriltir, O her şeye kadirdir.
(Kâfirlerle) anlaşamadığınız herhangi bir şey hakkında da hüküm Allah’a aittir, (O kıyamette hükmünü verecektir). İşte bu hükmü veren Allah benim Rabbim’dir. Ben ancak O’na tevekkül ettim ve yalnız O’na sığınırım.
O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır; size, kendi cinsinizden çiftler yapmıştır. Davarlardan da (erkekli dişili) çiftler... Sizi bu tarzda yaratıb üretiyor. O’nun misli (O’na benzer) hiç bir şey yoktur. O, Semî’dir= bütün söylenenleri işitir. Basîr’dir= bütün yapılanları görür.
Göklerin ve yerin (hazine) anahtarları O’nundur. Rızkı dilediğine yayar ve kısar. Çünkü O, her şeyi kemal üzre bilendir.
“-Dini elbirlik tatbik edin ve ayrılığa düşmeyin.” diye Allah, dinden (tevhid esasından) Nûh’a tavsiye ettiğini ve sana vahy eylediğimizi; bir de İbrahîm’e, Mûsa’ya, İsâ’ya tavsiye ettiğimizi, sizin için şeriat yaptı. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin bu tevhid dini ağır geldi. Allah ona, (bu hak dine) dilediklerini seçecek ve ona dönüb itaat edenleri hidayete erdirecektir.
(Geçmiş ümmetlerin veya ehl-i kitabın) ayrılığa düşmeleri ise, kendilerine ilim geldikten sonra (ayrılığın sapıklık olduğunu bildikten sonra) sırf aralarında hased ve azgınlıktan dolayıdır. Eğer Rabbinden tayin edilmiş bir vakte (kıyamete veya ömürlerinin sonuna) kadar azabın gecikmesine dair bir söz (vaad-i ilâhî) geçmiş olmasaydı, aralarında (kâfir olanların) helâk işleri mutlak bitiriverilirdi. O peygamberlerin arkasından (asr-ı saadet zamanında) Kur’an’a vâris kılınan ehl-i kitab da ondan muhakkak endişe veren bir şübhe içindedirler.
(Ey Rasûlüm), onun için sen onları tevhîde davet et ve emrolunduğun gibi, sebat üzre doğru git. Onların heveslerine uyma ve de ki: “- Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba iman ettim. Aranızda adaleti yerine getirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz (karşılığı) bize, sizin amelleriniz (karşılığı) size... Sizinle aramızda bir husumet yok. (Bu ayet-i kerime, kıtal ayeti ile nesh edilmiştir - Hâzin tefsiri). Allah hepimizi (kıyamette) bir araya toplayacak ve dönüş de ancak O’nadır.”
Allah’a icabet olunduktan (Peygamberin mucizeleri zâhir olub insanlar İslâm dinine girdikten) sonra, Allah’ın dini hakkında münakaşaya kalkışacakların hüccetleri (düşmanlık ve çekişmeleri; daha evvel gelen bizim dinimiz sizinkinden hayırlıdır sözleri) Rableri katında boştur. Hem onların üzerine bir gazab, hem de onlara (ahirette) şiddetli bir azab vardır.
O Allah’dır ki, hakkı beyan (ve ikame) için, kitabı ve adaleti indirdi. Ne bilirsin, belki kıyamet yakındır.
Kıyametin kopacağına inanmıyanlar, onu, acele isterler. İman edenler ise, hak olduğunu bilirler de ondan korkar, sakınırlar. İyi bilki, o kıyamet hakkında mücadele edib şübheye düşenler, doğrusu hakdan çok uzak bir sapıklık içindedirler.
Allah, kullarına çok lütûf ihsan edendir. Her dilediğini bir türlü rızıklandırır. O, çok kuvvetlidir, her şeye gâlibdir.
Kim ahiret sevabını isterse, onun sevabını artırırız. Kim de dünya menfaatini isterse, ona da ondan veririz; fakat ahirette ona hiç bir nasib yoktur.
Yoksa o kâfirlerin bir takım şeytanları (putları) var da, onlara, dinden Allah’ın izin vermediği şeyleri meşrû kıldılar, öyle mi? Eğer o fasıl kelimesi (azabın tehir edildiği ve amellerin ayırd edildiği kıyamet günü takdir edilmiş) olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilir, işleri (helâkleri) bitiriliverirdi. Şübhe yok ki, zalimler için acıklı bir azab vardır.
(Kıyamet gününde) o zalimleri, kazandıkları kötülüklerden dolayı titrerlerken göreceksin!... Yaptıklarının cezası başlarına inecektir. İman edib salih ameller işliyenler ise, cennetlerin en hoş bahçelerindedirler. Onlara, Rablerinin katında ne isterlerse var. İşte (müminlere olan) bu cennet, en büyük ikramdır.
İşte bu sevabdır ki, Allah iman edib salih ameller işliyen kullarını (onunla) müjdeliyor. (Ey Rasûlüm, tebliğde bulunmakta olduğun kimselere) de ki: “- Ben, (bu tebliğimden dolayı) sizden Allah’a ibadet ve yakınlıkta, sevgiden başka bir mükâfat istemiyorum.” Kim iyi bir amel kazanırsa, biz onun bu iyiliğinin sevabını artırırız. Muhakkak ki Allah Gafûr’dur= çok bağışlayandır, Şekûr’dur= az amele çok sevab verendir.
Yoksa (Mekke kâfirleri Peygamber için); “- Allah’a bir yalan uydurdu” mu diyorlar? (Buna ancak kalbleri mühürlü olan beyinsizler cür’et ederler. Bu isnad senden çok uzaktır, fakat) Allah dilerse, senin de kalbini mühürler. Allah bâtılı yok eder; ve indirdiği kitabla hakkı (İslâm dinini) yerine getirir. Şübhe yok ki O, bütün kalblerindekileri bilendir.
O’dur ki, kullarından tevbeyi kabul buyuruyor, günahlardan afv ediyor; ve O, bütün yaptıklarınızı bilir.
Allah, iman edib de salih ameller işliyenleri bağışlar, (dua ve ibadetlerini kabul eder). Fazlından onlara ziyade de verir. Kâfirlere gelince: Onlara şiddetli bir azab var.
Eğer Allah, kullarına rızkı bol bol yayıverseydi, muhakkak yeryüzünde azar, taşkınlık ederlerdi. Fakat (Allah, rızıkları) dilediği bir miktar ile indirir. Şüphesiz ki O, kullarının bütün hallerinden haberdardır, bütün yaptıklarını görendir.
Allah O’dur ki, (kullar) ümidi kesmişlerken yağmuru indirir, rahmet ve bereketini (her tarafa) yayar. O, (kendi ihsanı ile kullarına) Velî’dir, Hamîd’dir= hamd edilmeğe lâyıktır.
Göklerin ve yerin yaratılışı ve onlarda bütün canlıları üretib yayması, O’nun (sonsuz kudretinin) alâmetlerindendir; ve O, dileyeceği zaman (kıyamette) onları toplamağa kadirdir.
Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizin kazandığı (günahlar) yüzündendir. Allah ise, günahların bir çoğunu bağışlıyor (da bunlardan dolayı musibet vermiyor).
Siz, yeryüzünde (Allah’ın azabından) yakanızı kurtarabilecek değilsiniz; ve sizin için Allah’dan başka (azabı kaldıracak) bir dost, bir yardımcı yoktur.
Denizde dağlar gibi hareket edip giden gemiler yine O’nun (kudretinin) alâmetlerindendir.
Eğer Allah dilerse, o rüzgârı durduruverir de, (gemiler) deniz üzerinde kalakalırlar. Şübhesiz bunda, (Allah’ın nimetlerine) çok şükreden, ziyade sabırlı olan herkes için bir çok ibretler var.
Yahud dilerse, kazandıkları günah yüzünden, onları denizde helâk eder. Fakat Allah, (onlardan günahların) çoğunu bağışlar (da kendilerini cezalandırmaz).
Hem ayetlerimiz hakkında mücadele edenler, (onları inkâr edenler) bilsinler ki, kendileri için kaçacak bir yer yoktur.
Size verilmiş bulunan şeyler hep dünya hayatının geçici malıdır. Allah katında olan (ahiret sevabı) ise, daha hayırlı ve daha devamlıdır. (Fakat ahiret sevabı) o kimseler için hayırlıdır ki, iman etmişlerdir ve Rablerine de tevekkül ederler;
O kimselerdir ki, büyük günahlardan ve açık rezaletlerden kaçınırlar, öfkelendikleri zaman da, onlar kusur bağışlarlar;
O kimselerdir ki, Rablerine itaate icabet etmişler ve namazı gereği üzere kılmışlardır. İşleri de hep aralarında danışıklıdır. Kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) harcarlar.
O kimselerdir ki, kendi haklarına tecavüz vaki olduğu zaman, onlar yardımlaşırlar (ve intikam alırlar, haklarını yerine getirirler).
Kötülüğün cezası da ona denk bir kötülüktür. Fakat kim bağışlar ve (kendisiyle düşmanı arasını) düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aiddir. Elbette O, zalimleri sevmez.
Kim, kendisine edilen zulümden sonra hakkını alırsa, artık böyleleri üzerine (ceza için) bir yol yoktur.
(Günaha dair) yol, ancak haksızlıkla yeryüzünde azgınlık ederek insanlara zulüm yapanlar üzerinedir. İşte onlara acıklı bir azab vardır.
Her kim de sabredib suç bağışlarsa, işte bu (sabredib bağışlamak), işlerin en hayırlısındandır.
Her kimi de Allah saptırırsa, artık bundan sonra onun hiç bir yardımcısı yoktur; ve o zalimleri göreceksin ki, onlar azabı görünce şöyle diyecekler: “- Var mı geri dönmeye bir yol?”
Ve o kâfirleri, ateşe arz edilirlerken, zilletten boyunlarını bükerek göz altından (ateşe) bakarlarken göreceksin. İman etmiş olanlar da şöyle diyeceklerdir: “- Gerçekten hüsrana düşenler, kıyamet günü kendilerini de, ailelerini de hüsrana uğratanlardır.” Bilin ki, zalimler devamlı bir azab içindedirler.
Onlara, Allah’ın azabından kendilerini kurtaracak yardımcılar yoktur. Kimi de Allah saptırırsa, artık onun için bir yol (kurtuluş) yoktur.
Allah’dan (inecek azabın) geri çevrilmesine çare olmıyan bir gün (kıyamet) gelmezden önce, Rabbinizin (hak dine olan) davetini kabul edin. O gün size ne sığınacak yer vardır, ne de inkâra çare...
Yine (iman etmekten) yüz çevirirlerse, biz de seni üzerlerine (amellerini gözetecek) bir bekçi göndermedik ya!... Sana düşen ancak tebliğdir. Doğrusu biz, insana, tarafımızdan bir nimet taddırdık mı; o, bununla ferahlanır. Fakat insanlara kendi ellerinin kazancı yüzünden başlarına bir fenalık gelirse, o vakit insan (nimetlerin) hepsini unutan bir nankördür.
Bütün göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır; dilediğini yaratır, dilediği kimseye kız evlâd verir, dilediği kimseye de erkek evlâd verir.
Yahud da o evlâdları, erkekli dişili ikizler halinde verir. Dilediği kimseyi de kısır bırakır. Muhakkak ki O, Alîm’dir= her şeyi bilir, Kadîr’dir= her şeye gücü yeter.
Hiç bir insan yoktur ki, Allah’ın onunla (doğrudan doğruya) konuşması olsun; ancak vahy ile, yahud perde arkasından, yahud bir peygamber gönderib de kendi izniyle dileyeceğini vahyetmesi suretiyle olur. Çünkü O, çok yücedir, hikmet sahibidir.
(Ey Rasûlüm), işte sana böyle emrimizden bir ruh (Kur’an) vahyettik. (Halbuki daha önce) sen kitab nedir, iman nedir bilmiyordun. Fakat biz o kitabı bir nur yaptık. Onunla kullarımızdan dilediğimize hidayet vereceğiz; ve muhakkak ki sen, doğru bir yola (İslâm’a) çağırıyorsun.
O Allah yoluna ki, göklerde ne var, yerde ne varsa hep O’nundur. Dikkat edin! Bütün işler döner (sonunda) Allah’a varır.
Guclu olan, Hakim olan Allah, sana da, senden oncekilere de soylece vahyeder.
Goklerde olanlar da, yerde olanlar da O´nundur. O, yucedir ve cok buyuktur.
Melekler ise Rablerini overek tesbih eder ve yeryuzunde bulunanlar icin O´ndan bagislanma dilerler. Gokler neredeyse catlayacak. Iyi bilin. Allah suphesiz bagislayandir, merhametli olandir.
Allah´i birakip da dostlar edinenlerin islediklerini Allah gozetlemektedir. Sen, onlara vekil olmaga memur degilsin.
Boylece sehirlerin anasi olan Mekke´de ve cevresinde bulunanlari uyarman, suphe goturmeyen toplanma gunu ile uyarman icin sana arabca okunan bir Kitap vahyettik. Insanlarin bir takimi cennete, bir takimi da cilgin alevli cehenneme girer.
Eger dilemis olsaydi hepsini bir tek ummet yapardi. Ama, O, rahmetine diledigini kavusturur. Zalimlerin ise bir dost ve yardimcisi olmaz.
Demek onlar Allah´tan baska dostlar edindiler? Oysa dost, ancak Allah´tir. O, oluleri diriltir. Her seye Kadir´dir. *
Ayriliga dustugunuz herhangi bir seyde hukum vermek, Allah´a aittir. Iste bu Allah, benim Rabbimdir. O´na guvenirim ve O´na yonelirim.
Goklerin ve yerin Yaratani, size icinizden esler, cift cift hayvanlar var etmistir. Bu suretle, cogalmanizi saglamistir. O´nun benzeri hicbir sey yoktur. O, isitendir, gorendir.
Goklerin ve yerin kilitleri O´nundur. Diledigine rizki yayar ve isterse kisar, bir olcuye gore verir. Dogrusu O herseyi bilendir.
Allah Nuh´a buyurdugu seyleri size de din olarak buyurmustur. Sana vahyettik; Ibrahim´e, Musa´ya ve Isa´ya da buyurduk ki: «Dine bagli kalin, onda ayriliga dusmeyin.» Putperestleri cagirdigin sey onlarin gozunde buyumektedir. Allah diledigini kendine secer, kendisine yneleni de dogru yola eristirir.
Kendilerine ilim geldikten sonra ayriliga dusmeleri, ancak, biribirini cekememekten oldu. Eger belirli bir sure icin Rabbinin verilmis bir sozu olmasaydi, aralarinda hemen hukmedilirdi. Arkalarindan Kitaba varis kilinanlar da ondan suphe ve endise icindedirler.
Bundan oturu sen birlige cagir ve emrolundugun gibi dogru ol; onlarin heveslerine uyma ve soyle soyle: «Allah´in indirdigi Kitap´a inandim; aranizda adaletle hukmetmek ile emrolundum; Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir; bizim islediklerimiz bize, sizin isledikleriniz kendinizedir. Bizimle sizin aranizda tartisilacak bir sey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar; dnus O´nadir.
Allah´in cagrisina icabet eden bulunduktan sonra, O´nun hakkinda tartismaga girisenlerin delilleri Rableri katinda hukumsuzdur. Onlara bir gazap vardir, cetin bir azap da onlar icindir.
Gercekten Kitap´i ve olcuyu indiren Allah´tir. Ne bilirsin, belki de kiyamet saati yakindir.
O´na inanmayanlar, acele olmasini beklerler; inananlar ise korku ile titrerler ve onun gercek oldugunu bilirler. Iyi bilin ki kiyamet gunu hakkinda tartisanlar derin bir sapiklik icindedirler.
Allah, kullarina lutufta bulunandir. Diledigini riziklandirir. Kuvvetli olan da guclu olan da O´dur. *
Ahiret kazancini isteyenin kazancini artiririz; dunya kazancini isteyene de ondan veririz; ama ahirette bir payi bulunmaz.
Yoksa, Allah´in dinde izin vermedigi bir seyi onlara mesru kilacak ortaklari mi vardir? Eger kesin yargi bulunmayacak olsaydi aralarinda hemen hukmedilirdi. Dogrusu, zalimlere can yakici azap vardir.
Yaptiklari seyler baslarina gelirken, zalimlerin korkudan titrediklerini gorursun: Inanip yararli isler isleyenler cennet bahcelerindedirler. Rablerinin katinda, onlara diledikleri verilir. Iste buyuk lutuf budur.
Allah, inanip yararli isler isleyen kullarini bununla mujdeler. De ki: «Ben sizden buna karsi yakinlara sevgiden baska bir ucret istemem.» Kim guzel bir is islerse onun guzelligini arttiririz. Dogrusu Allah bagislayandir, sukrun karsiligini verendir.
Yoksa senin icin Allah´a karsi yalan yere iftira etti mi derler? Allah dilerse senin kalbini muhurler, batili da yok eder, hakki sozleriyle gerceklestirir. Dogrusu O, kalplerde olani bilendir.
(25-26) Kullarinin tevbesini kabul eden, kotulukleri affeden, yaptiklarinizi bilen, inanip yararli isler isleyenlerin duasini kabul eden, lutfuyla onlarin ecrini arttiran O´dur. Ama, inkarcilar icin cetin azap vardir.
(25-26) Kullarinin tevbesini kabul eden, kotulukleri affeden, yaptiklarinizi bilen, inanip yararli isler isleyenlerin duasini kabul eden, lutfuyla onlarin ecrini arttiran O´dur. Ama, inkarcilar icin cetin azap vardir.
Eger Allah rizki kullarinin hepsine bol bol verseydi, yeryuzunde azginlik ederlerdi. Ama O, diledigini bir olcuye gore indirir. Dogrusu O, kullarindan haberdardir, onlari gorendir.
Umutsuzluga dusmelerinin ardindan yagmuru indiren, rahmetini yayan O´dur. O, ovulmege layik olan dosttur.
Gokleri, yeri ve ikisinde yaydigi canlilari yaratmasi varliginin delillerindendir. *
Basiniza gelen herhangi bir musibet ellerinizle islediklerinizden oturudur. O, yine de cogunu affeder.
Yeryuzunde O´nu aciz birakamazsiniz. Allah´tan baska bir dostunuz da yardimciniz da yoktur.
Denizde yuce daglar gibi gemilerin yurumesi O´nun varliginin delillerindendir.
O, dilerse ruzgari durdurur, yelkenle giden gemiler o zaman denizin yuzunde durakalir. Bunlarda, sabirli olan ve cok sukreden kimseler icin deliller vardir.
Yahut yaptiklarina karsilik onlari ortadan kaldirir bir cogunu da bagislar.
Ayetlerimiz uzerinde tartisanlar, kendilerine kacacak yer olmadigini bilsinler.
(36-38) Size verilen herhangi bir sey, sadece dunya hayatinin bir gecimligidir. Allah katinda olan; inanip Rablerine guvenen, buyuk gunahlardan ve hayasizliklardan cekinen, ofkelendiklerinde bile bagislayanlar, Rablerinin cagrisina cevap verenler ve namaz kilanlar icin daha iyi ve daha sureklidir. Onlarin isleri aralarinda danisma iledir. Kendilerine verdigimiz riziktan da sarfederler.
(36-38) Size verilen herhangi bir sey, sadece dunya hayatinin bir gecimligidir. Allah katinda olan; inanip Rablerine guvenen, buyuk gunahlardan ve hayasizliklardan cekinen, ofkelendiklerinde bile bagislayanlar, Rablerinin cagrisina cevap verenler ve namaz kilanlar icin daha iyi ve daha sureklidir. Onlarin isleri aralarinda danisma iledir. Kendilerine verdigimiz riziktan da sarfederler.
(36-38) Size verilen herhangi bir sey, sadece dunya hayatinin bir gecimligidir. Allah katinda olan; inanip Rablerine guvenen, buyuk gunahlardan ve hayasizliklardan cekinen, ofkelendiklerinde bile bagislayanlar, Rablerinin cagrisina cevap verenler ve namaz kilanlar icin daha iyi ve daha sureklidir. Onlarin isleri aralarinda danisma iledir. Kendilerine verdigimiz riziktan da sarfederler.
Bir haksizliga ugradiklarinda, ustun gelmek icin aralarinda yardimlasirlar.
Bir kotulugun karsilgi, ayni sekilde bir kotuluktur. Ama kim affeder ve barisirsa, onun ecri Allah´a aittir. Dogrusu O, zulmedenleri sevmez.
Zulum gordukten sonra hakkini alan kimselere, iste onlarin aleyhine bir yol yoktur.
Insanlara zulmedenlere, yeryuzunde haksiz yere taskinlik edenlere karsi durulmalidir. Iste, can yakici azap bunlaradir.
Ama sabredip bagislayanin isi, iste bu, azmedilmeye deger islerdendir. *
Allah kimi saptirirsa, artik onun bundan sonra bir dostu olmaz. Azabi gorduklerinde, zalimlerin: «Donecek bir yol yok mudur?» dediklerini gorursun.
Asagiliktan baslari one egilmis, goz ucuyla gizli gizli etrafa bakarken, atese sunulduklarini gorursun. Inananlar: «Husranda olanlar, kiyamet gunu kendilerini de, ailelerini de husranda birakanlardir» derler. Iyi bilin ki, zalimler surekli bir azap icindedirler.
Onlarin, Allah´tan baska kendilerine yardim edecek dostlari da yoktur. Allah´in saptirdigi kimsenin cikar yolu olmaz.
Allah katindan, geri cevrilemiyecek gunun gelmesinden once Rabbinizin cagrisina cevap verin. O gun hicbirinize siginacak yer bulunmaz, inkar de edemezsiniz.
Eger yuz cevirirlerse bilsinler ki, Biz seni onlara bekci gondermedik; sana dusen sadece tebligdir. Dogrusu Biz insana katimizdan bir rahmet tattirirsak ona sevinir; ama elleriyle yaptiklari yuzunden baslarina bir kotuluk gelirse iste o zaman gorursun ki insan gercekten pek nankrdur.
Goklerin ve yerin hukumranligi Allah´indir. Diledigini yaratir, diledigine kiz cocuk, diledigine de erkek cocuk verir.
Yahut hem kiz hem erkek cocuk verir, dildigini de kisir kilar. O, bilendir, her seye Kadir´dir.
Allah bir insanla ancak vahiy suretiyle veya perde arkasindan konusur, yahut bir elci gonderir; izniyle, dildigini vahyeder. Dogrusu O yucedir, Hakim´dir.
(52-53) Iste sana da buyrugumuzla Cebrail´i gonderdik; sen Kitap nedir, iman nedir onceleri bilmezdin, fakat Biz onu, kullarimizdan diledigimizi onunla dogru yola eristirdigimiz bir nur kildik. suphesiz sen de insanlara goklerde olanlar, yerde olanlar kendisinin olan Allah´in yolunu, dogru yolu gostermektesin. iyi bilin ki isler sonunda Allah´a dner.*
(52-53) Iste sana da buyrugumuzla Cebrail´i gonderdik; sen Kitap nedir, iman nedir onceleri bilmezdin, fakat Biz onu, kullarimizdan diledigimizi onunla dogru yola eristirdigimiz bir nur kildik. suphesiz sen de insanlara goklerde olanlar, yerde olanlar kendisinin olan Allah´in yolunu, dogru yolu gostermektesin. iyi bilin ki isler sonunda Allah´a dner.*
O çok üstün, çok güçlü yegâne hikmet sahibi Allah, böylece hem sana, hem senden öncekilere vahyeder.
Göklerde olan her şey, yerde bulunan her şey O´nundur. O yücedir, uludur.
Gökler neredeyse (ilâhî kudretin azametinden veya inkarcıların Allah´ı tanımamasından) üstünden yarılacak.. Melekler ise hamd ile tesbîh etmekteler ve yeryüzündekiler için bağışlanma dilemekteler. Haberiniz olsun ki, Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
Onlar ki, Allah´ı bırakıp başka (tanrıları) dost ve sahip edindiler, Allah, onlar üzerinde görüp gözetleyicidir ve sen onlar üzerinde (koruyucu, savunucu, gözetleyici) vekîl değilsin.
İşte böylece biz sana Arapça Kur´ân indirdik ki, Ümmü´l-Kurâ´yı (Mekke halkını) ve çevresindekileri uyarasın ve meydana geleceğinde hiç şüphe olmayan o toplanma (Kıyamet) gününü hatırlatıp korkutasın. (O gün insanların) bir kısmı Cennette, bir kısmı da çılgın ateşli Cehennem´dedir.
Allah dileseydi hepsini bir ümmet yapardı. Ama O, dilediğini rahmetine sokar. Zâlimlerin ise ne bir dostu, ne de bir yardımcısı vardır.
Yoksa onlar, Allah´tan başkasını dostlar ve sahip çıkanlar mı edindiler ?! Halbuki asıl dost ve sahip çıkan Allah´tır. Ve O, ölüleri diriltir ; O´nun kudreti her şeye yeter.
Hakkında farklı görüşler ortaya koyduğunuz herhangi bir şey´in hükmü Allah´a aittir. İşte bu Allah, benim Rabbımdır; ancak O´na güvenip dayanır ve ancak O´na yönelip gönül veririm.
Gökleri ve yeri misalsiz ve benzersiz yaratandır. Size sizden eşler meydana getirdi; davarları çift çift (erkekli dişili) yarattı. Böylece sizi ana rahminde üretip çoğaltıyor. O´nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.
Göklerin ve yerin hazinelerinin anahtarları O´nundur. Rızkı dilediğine genişletip yayar ve kısıp daraltır. Şüphesiz ki O, her şeyi bilir.
O, Nuh´a vasiyyet ettiği şeyleri, sana vahyettiklerimizi, İbrahim´e, Musa´ya ve İsa´ya vasiyyet ettiklerimizi size şeriat yaptı da «dini dosdoğru ayakta tutun, onda ayrılığa düşmeyin!» (buyurdu). Allah´a ortak koşanlara, kendilerini davet ettiğin şey çok ağır gelmektedir. Allah dilediğini ona (o çağrıya veya kendine) seçer ve kendine yönelip gönül vereni doğru yola eriştirir.
Onlar ancak kendilerine (Allah, Kitap, Peygamber ve Âhiret´le ilgili) bilgi geldikten sonra —sırf aralarındaki kin ve ihtiras yüzünden— tefrikaya düştüler. Eğer Rabbından belirlenmiş vakte kadar verilmiş bir söz geçmeseydi, elbette aralarında hükmedilerek iş bitirilmiş olurdu. Onlardan sonra Kitab´a vâris olanlar da kitaptan yana tam bir şüphe içindeydiler.
İşte (ey Peygamber!), bunun için çağrına devam et, emredildiğin gibi dosdoğru ol; onların heveslerine uyma ve de ki: «Allah´ın indirdiği her kitaba imân ettim ve ben aranızda adaleti yerine getirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size aittir. Aramızda sürtüşme, tartışma ve iddialaşma diye bir şey yoktur. Allah bizi biraraya getirip toplar ve dönüş de ancak O´nadır..»
Allah´a olan çağrıya olumlu cevap verdikten sonra O´nun hakkında tartışıp duranların iddia ve delilleri Rabları yanında boş ve anlamsızdır. Üzerlerine gazab ve onlar için şiddetli azâb vardır.
O Allah, Kitab´ı hakk ile ve teraziyi (denge ve düzeni) indirmiştir. Ne bilirsin, belki o Kıyâmet´in kopuş saati yakındır.
Kıyâmet´e inanmayanlar, onun hemen gelmesini isterler. İmân edenler ise, korkup çekinirler ve onun mutlaka hakk olduğunu bilirler. Haberiniz olsun ki, Kıyâmet´in kopuş saati hakkında tartışıp duranlar, gerçekten uzak bir sapıklık içindedirler.
Allah, kullarına çok lûtufkâr, çok şefkatli bol insanlıdır. Dilediğini rızıklandırır. O çok kuvvetli ve kudretlidir, çok üstün ve çok güçlüdür.
Kim, Âhiret ekinini arzu ederse, onun arzuladığı ekini artırırız. Kim ele Dünya ekini isterse, ona da ondan veririz; Âhiret´te ise ona bir nasîb yoktur.
Yoksa Allah´ın izin vermediği dini, onlara meşru´ kılıp ortaya koyan ortaklar mı var ? Eğer kesin bir söz geçmemiş olsaydı, aralarında hükmedilirdi de iş olup biterdi. Zâlimlere elbette elem verici bir azâb vardır.
Zâlimleri o gün, kazanıp elde ettikleri şeyden dolayı korku ve kuşku içinde görürsün. Oysa korktukları başlarına gelecektir. İmân edip iyi-yararlı amellerde bulunanlar ise Cennet bahçelerindedirler. Onların dilediği her şey Rabları yanındadır. İşte bu, büyük lütuf, büyük ihsandır.
İşte bununla Allah, imân edip iyi-yararlı amellerde bulunan kullarını müjdeler. De ki: Ben, (Allah´ın buyruklarını tebliğ hususunda) yakınlıkta, hısımlıkta sevgiden başka sizden bir ücret istemiyorum. Kim çalışıp iyilik kazanırsa, ona, ondaki iyiliği artırırız. Çünkü Allah, gerçekten çok bağışlayandır ve şükredene nîmetini artırandır.
Yoksa (senin için) Allah´a karşı yalan uydurdu mu diyorlar ? Allah dilerse senin kalbini mühürler. Allah kendi sözleriyle bâtılı yok eder; hakkı isbât edip ortaya koyar. Şüphesiz ki O, gönüllerde dönüp dolaşanı bilir.
O ki, kullarının tevbelerini kabul eder, kötülüklerini affeder ve neler işlediklerini bilir.
İmân edip iyi-yararlı amellerde bulunanların (dilek ve dualarını) kabul eder de kendi bol nimetinden, geniş ihsanından onlara artırır. Kâfirlere gelince: Onlar için çok çetin bir azâb vardır.
Eğer Allah, rızkı kullarına iyice genişletip bol bol verseydi, elbette azıp tuğyan ederlerdi. Fakat onu dilediği ölçüye göre indirir. Şüphesiz ki O, kullarından haberlidir, görendir.
O ki, (kulları) umutlarını kestikten sonra yağmur indirir de rahmetini yayar. (Gerçek) dost ve yardımcı O´dur, övülmeğe de lâyık O´ dur.
O´nun varlığına (delâlet eden) belgelerden biri de, göklerin ve yerin yaratılması ve ikisinde serpiştirip yaydığı canlılardır. O´nun, dilediği zaman onları toplayıp biraraya getirmeğe gücü ve kudreti yeter.
Başınıza gelen her musîbet, ellerinizle işleyip kazandığınız (günah ve kötülükler) yüzündendir. (Bununla beraber) çoğunu affeder.
Siz yeryüzünde (Allah´ı) âciz bırakacak (güçte) değilsiniz. Sizin için Allah´tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.
O´nun (varlığına, birliğine delâlet eden) belgelerden biri de, denizde dağlar gibi yüzen gemilerdir.
Dilerse rüzgârı durdurur da (yelkenli olanları) su üstünde durakalırlar. Şüphesiz ki bunda, çokça sabreden, çokça şükreden kimse için deliller, belgeler vardır.
Veya o (gemilerdekileri) işledikleri (günah ve vebal) yüzünden (gemileri batırarak) yok eder, çoğunu da affeder.
Hem âyetlerimiz hakkında tartışıp iddialaşanlar, kendileri için kaçacak yer bulunmadığını bilsinler..
Size verilen herhangi bir şey, Dünya hayatının kısa süreli bir geçimidir. Allah yanındaki ise daha hayırlı ve devamlıdır. (Bu da) imân edip Rablarına güvenip dayananlar;
Günahın büyüklerinden ve hayâsızlıklardan kaçınanlar, öfkelendikleri zaman bağışlayanlar;
Rablarının çağrısına olumlu cevap verenler; namazı dosdoğru kılanlar; işleri kendi aralarında danışma İle çözenler; kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (Allah için) harcayanlar;
Ve zulme, hakları tecâvüze uğradıkları zaman, yardımlaşıp kendilerini savunanlar içindir.
Bir kötülüğün cezası, misliyle kötülüktür. Artık kim affeder de barıştan yana olursa, onun mükâfatı Allah´a aittir. Çünkü Allah elbette zâlimleri sevmez.
Kim de haksızlığa uğradıktan sonra sadece hakkını alırsa, işte onlar aleyhine bir yol yoktur.
Ancak insanlara zulmedip yeryüzünde haksız yere yolsuzlukta bulunup haklara tecâvüz edenler aleyhine yol vardır. İşte onlara elem verici bir azâb vardır.
Ve kim de sabredip bağışlarsa, şüphesiz ki bu, azmedilmeğe lâyık umurdandır.
Allah, kimi sapıklıkta bırakırsa, artık O´nun bundan sonra hiçbir dostu, sahip çıkanı bulunmaz. Azabı gördükleri zaman o zâlimleri bir görsen ; geri dönmeğe bir yol yok mudur? derler.
Onların, alçaklık ve aşağılıktan korktukları halde Cehennem azabına getirildiklerini, göz ucuyla ona baktıklarını görürsün. İmân edenler ise, şöyle derler: Şüphesiz ki hüsrana uğrayanlar, Kıyamet günü hem kendilerini, hem ailelerini ziyana sürükleyenlerdir. Haberiniz olsun ki, zâlimler şüphesiz devamlı azâb içindedirler.
Onlara Allah´tan başka yardım edecek dostlar, sahip de bulun maz. Allah, kimi saptırırsa, onun için bir yol da yoktur.
Allah tarafından geri çevrilmesi mümkün olmayan gün gelmeden önce Rabbınızın dâvetine olumlu cevâp verin. O gün sizin için ne bir sığınak, ne de inkâra çare vardır.
Öyle iken yüzçevirirlerse, biz seni onlar üzerine koruyucu gözetici (bir bekçi) olarak göndermedik. Sana gereken, sadece tebliğdir. Şüphesiz biz, insana kendi katımızdan bir rahmet tattırsak onunla sevinir. Kendi ellerinin hazırlayıp öne sürdükleri şey sebebiyle başlarına bir kötülük gelirse, o takdirde insan çok nankör olur.
Göklerin ve yerin mülkü Allah´ındır. Dilediğini yaratır, dilediğine kız çocuğu bağışlar, dilediğine erkek çocuğu bağışlar.
Veya onları erkekli dişili çift (ikiz) olarak verir. Dilediğini de kısır bırakır. Şüphesiz ki O, bilendir, kudreti her şeye yetendir.
Allah´a yaraşır ve yakışır olmaz bir insanla konuşsun, ancak ya vahiy ile, ya perde arkasından konuşur, ya da elçi gönderip kendi izniyle dilediğini vahyeder. Şüphesiz ki O, yücedir, hikmet sahibidir.
Ve böylece kendi emrimizden sana (kalblere canlılık veren) bir ruh (kitap) vahyettik. Oysa sen, kitap nedir, imân nedir, bilmezdin. Ama biz onu kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletmek için bir nûr kıldık ve sen gerçekten dosdoğru yolu gösterirsin !
Göklerde ne varsa, yerde ne varsa kendisine ait olan Allah´ın yolunu gösterirsin. Haberiniz olsun ki, işler (eninde sonunda) Allah´a döner.
(Ey Muhammed!) Mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah, sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O, yücedir, büyüktür.
Neredeyse gökler (O’nun azametinden) üstlerinden çatlayacaklar. Melekler ise, Rablerini hamd ile tespih ederler ve yeryüzündekiler için bağışlanma dilerler. İyi bilin ki Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Allah’tan başka dostlar edinenlere gelince, Allah onları daima gözetlemektedir. Sen onlara vekil değilsin.
Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir grup ise cehennemdedir.
Allah dileseydi, onları (aynı dine mensup) bir tek ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini rahmetine sokar. Zalimlerin ise bir dost ve yardımcısı yoktur.
Yoksa onlar Allah’tan başka dostlar mı edindiler? Hâlbuki gerçek dost Allah’tır. O, ölüleri diriltir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum.
O, gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu sûretle sizi üretiyor. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.
Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. Dilediğine rızkı bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir.
“Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!” diye Nûh’a emrettiğini, sana vahyettiğini, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve İsâ’ya emrettiğini size de din kıldı. Fakat senin kendilerini çağırdığın şey (İslâm dini), Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah, ona dilediğini seçer. İçtenlikle kendine yönelenleri de ona ulaştırır.
Onlar, kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer (azabın) belli bir süreye kadar (ertelenmesi ile ilgili olarak) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan sonra Kitab’a mirasçı kılınanlar da, onun hakkında derin bir şüphe içindedirler.
(Ey Muhammed!) Bundan dolayı sen çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevâ ve heveslerine uyma ve şöyle de: “Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah, hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de ancak O’nadır.”
Allah’ın çağrısına uyulduktan sonra O’nun hakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri katında batıldır. Onlara bir gazap vardır. Onlar için çetin bir azap vardır.
Allah, hak olarak Kitab’ı ve mizanı indirendir. Sen nereden bileceksin belki de o saat (kıyamet) yakındır.
Kıyamete inanmayanlar, onun çabuk kopmasını isterler. İnananlar ise, ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki, Kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler.
Allah, kullarına çok lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.
Kim âhiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz, fakat onun ahirette hiçbir payı yoktur.
Yoksa, Allah’ın izin vermediği bir dini kendilerine tutulacak yol kılan ortakları mı var? Eğer (cezaların ertelenmesine dair) kesin hükmü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz, zâlimler için elem dolu bir azap vardır.
Sen, zalimlerin yaptıkları şeyler tepelerine inerken bu yüzden korku ile titrediklerini göreceksin. İnanıp yararlı işler yapanlar da cennet bahçelerindedirler. Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu büyük lütuftur.
İşte bu, Allah’ın, inanıp salih ameller işleyen kullarına müjdelediği şeydir. De ki: “Ben buna (yaptığım tebliğ görevine) karşılık sizden, akrabalıktan doğan sevgiden başka bir ücret istemiyorum.” Kim güzel bir iş yaparsa, onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.
Yoksa “Yalan uydurup Allah’a iftira etti” mi diyorlar. Eğer Allah dilerse senin kalbini mühürler. Allah batılı yok eder, hakkı sözleriyle gerçekleştirir. Şüphesiz O, göğüslerin özünü (kalplerde olanları) hakkıyla bilendir.
O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.
Allah, iman edip salih ameller işleyenlerin dualarına karşılık verir; lütfundan onlara fazlasını da verir. Kâfirler için ise çetin bir azap vardır.
Allah, kullarına (tümüne birden) rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi. Fakat O, rızkı dilediği ölçüde indirir. Şüphesiz O, kullarından hakkıyla haberdardır ve onları hakkıyla görendir.
O, insanlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, dost olandır, övülmeye lâyık olandır.
Gökleri, yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması, O’nun varlığının delillerindendir. O, dilediği zaman, onları bir araya getirmeye de gücü yetendir.
Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.
Yeryüzünde O’nu âciz bırakamazsınız. Sizin için Allah’tan başka hiçbir dost ve yardımcı yoktur.
Denizde dağlar gibi yüzen gemiler, O’nun varlığının delillerindendir.
O, dilerse rüzgârı durdurur da onlar denizin üstünde durakalırlar. Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.
Yahut (içlerindekilerin) yaptıklarından dolayı onları helâk eder, birçoğunu da affeder.
Allah, böyle yapar ki, âyetlerimiz hakkında tartışanlar, kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.
(36-39) (Dünyalık olarak) size her ne verilmişse, bu dünya hayatının geçimliğidir. Allah’ın yanında bulunanlar ise daha hayırlı ve kalıcıdır. Bu mükâfat, inananlar ve Rablerine tevekkül edenler, büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlar, öfkelendikleri zaman bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namazı dosdoğru kılanlar; işleri, aralarında şûrâ (danışma) ile olanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayanlar, bir saldırıya uğradıkları zaman, aralarında yardımlaşanlar içindir.
(36-39) (Dünyalık olarak) size her ne verilmişse, bu dünya hayatının geçimliğidir. Allah’ın yanında bulunanlar ise daha hayırlı ve kalıcıdır. Bu mükâfat, inananlar ve Rablerine tevekkül edenler, büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlar, öfkelendikleri zaman bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namazı dosdoğru kılanlar; işleri, aralarında şûrâ (danışma) ile olanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayanlar, bir saldırıya uğradıkları zaman, aralarında yardımlaşanlar içindir.
(36-39) (Dünyalık olarak) size her ne verilmişse, bu dünya hayatının geçimliğidir. Allah’ın yanında bulunanlar ise daha hayırlı ve kalıcıdır. Bu mükâfat, inananlar ve Rablerine tevekkül edenler, büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlar, öfkelendikleri zaman bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namazı dosdoğru kılanlar; işleri, aralarında şûrâ (danışma) ile olanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayanlar, bir saldırıya uğradıkları zaman, aralarında yardımlaşanlar içindir.
(36-39) (Dünyalık olarak) size her ne verilmişse, bu dünya hayatının geçimliğidir. Allah’ın yanında bulunanlar ise daha hayırlı ve kalıcıdır. Bu mükâfat, inananlar ve Rablerine tevekkül edenler, büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlar, öfkelendikleri zaman bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namazı dosdoğru kılanlar; işleri, aralarında şûrâ (danışma) ile olanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayanlar, bir saldırıya uğradıkları zaman, aralarında yardımlaşanlar içindir.
Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zâlimleri sevmez.
Zulme uğradıktan sonra, kendini savunup hakkını alan kimseye (ceza vermek için) bir yol yoktur.
Ceza yolu ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler içindir. İşte onlar için elem dolu bir azap vardır.
Her kim de sabreder ve bağışlarsa, işte bu elbette azmedilecek işlerdendir.
Allah, kimi saptırırsa artık bundan sonra onun hiçbir dostu yoktur. Azabı gördüklerinde zâlimlerin, “Dünyaya dönmek için bir yol var mı?” dediklerini görürsün.
Ateşe sunulurken onların zilletten başlarını öne eğmiş, göz ucuyla gizli gizli baktıklarını görürsün. İnananlar da, “İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır” diyecekler. İyi bilin ki zâlimler, sürekli bir azap içindedirler.
Onların Allah’tan başka kendilerine yardım edecek dostları da yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir çıkar yol yoktur.
Allah’tan, geri çevrilmesi imkânsız olan bir gün gelmeden önce, Rabbinizin çağrısına uyun. O gün sizin için ne sığınacak bir yer vardır, ne de (günahlarınızı) inkâr edebilirsiniz!
Eğer yüz çevirirlerse (bilesin ki), biz seni onlara bekçi göndermedik. Sana düşen, sadece tebliğdir. Gerçekten biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımızda ona sevinir; ama elleriyle yaptıkları işler yüzünden onlara bir kötülük dokunursa, o zaman da insan pek nankördür.
Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir.
Yahut o çocukları erkekler, dişiler olmak üzere çift verir, dilediği kimseyi de kısır yapar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir, hakkıyla gücü yetendir.
Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(52-53) İşte sana da, emrimizle, bir ruh (kalpleri dirilten bir kitap) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, kendisiyle doğru yola eriştireceğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun; göklerdeki ve yerdeki her şeyin sahibi olan Allah’ın yoluna. İyi bilin ki, bütün işler sonunda Allah’a döner.
(52-53) İşte sana da, emrimizle, bir ruh (kalpleri dirilten bir kitap) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, kendisiyle doğru yola eriştireceğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun; göklerdeki ve yerdeki her şeyin sahibi olan Allah’ın yoluna. İyi bilin ki, bütün işler sonunda Allah’a döner.
Azîz ve hakîm olan Allah, sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O´nundur. O yücedir, uludur.
Neredeyse yukarılarından gökler çatlayacak! Melekler de Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yerdekiler için mağfiret diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
Allah´tan başka dostlar edinenleri Allah daima gözetlemektedir. Sen onlara vekil değilsin.
Şehirlerin anası (olan Mekke´de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur´an vahyettik. (İnsanların) bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgın alevli cehennemdedir.
Allah dileseydi onları bir tek millet yapardı. Fakat O, dilediğini rahmetine kavuşturur; zalimlerin ise hiçbir dostu ve yardımcısı yoktur.
Yoksa onlar Allah´tan başka dostlar mı edindiler? Halbuki dost yalnız Allah´tır. O ölüleri diriltir, her şeye kadirdir.
Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah´a mahsustur. İşte, bu Allah, benim Rabbimdir. O´na dayandım ve O´na yönelirim.
O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. O´nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.
Göklerin ve yerin anahtarları O´nundur. Dilediğine rızkı bol verir, dilediğinden de kısar. O, her şeyi bilendir.
«Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin» diye Nuh´a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim´e, Musa´ya ve İsa´ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu (din), Allah´a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine (peygamber) seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.
Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar Rabbinden bir (erteleme) sözü geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan sonra kitaba vâris kılınanlar da onun hakkında derin bir şüphe içindedirler.
İşte onun için sen (tevhide) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah´ın indirdiği Kitab´a inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O´nadır.
Daveti kabul edildikten sonra, Allah hakkında tartışmaya girenlerin delilleri, Rableri katında boştur. Onlar için bir gazap, yine onlar için çetin bir azap vardır.
Kitab´ı ve mizanı hak olarak indiren Allah´tır. Ne biliyorsun, belki de kıyamet saati yakındır!
Ona inanmayanlar, onun çabuk kopmasını isterler. İnananlar ise ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki, kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler.
Allah kullarına lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O kuvvetlidir, güçlüdür.
Kim ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını arttırırız. Kim de dünya kârını istiyorsa ona da dünyadan bir şeyler veririz. Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz.
Yoksa onların, Allah´ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var? Eğer erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimlere can yakıcı bir azap vardır.
Yaptıkları şeyler başlarına gelirken zalimlerin, korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip iyi işler yapanlar da cennet bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlara diledikleri her şey vardır. İşte büyük lütuf budur.
İşte Allah´ın, iman eden ve iyi işler yapan kullarına müjdelediği nimet budur. De ki: Ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum. Kim bir iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Şüphesiz Allah bağışlayan, şükrün karşılığını verendir.
Yoksa onlar, (senin için) Allah´a karşı yalan uydurdu mu derler? Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Ve Allah bâtılı yok eder; sözleriyle hakkı ortaya koyar. Şüphesiz O, kalplerde olanları bilendir.
O, kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.
Allah, iman edip iyi işler yapanların tevbesini kabul eder, lütfundan onlara, fazlasını verir. Kâfirlere gelince, onlara da çetin bir azap vardır.
Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azarlardı. Fakat O, (rızkı) dilediği ölçüde indirir. Çünkü O, kullarının haberini alandır, onları görendir.
O, (insanlar) umutlarını kestikten sonra, yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, hakiki dosttur, övülmeye lâyık olandır.
Gökleri, yeri ve bunların içine yayıp ürettiği canlıları yaratması da O´nun delillerindendir. O dilediği zaman bunları biraraya toplamaya da kadirdir.
Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.
Yeryüzünde (O´nu) âciz bırakamazsınız. Allah´tan başka bir dostunuz ve bir yardımcınız da yoktur.
Denizde dağlar gibi akıp gidenler (gemiler) de O´nun (varlığının) delillerindendir.
Dilerse O, rüzgârı durdurur da onun (denizin) üstünde kalakalırlar. Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.
Yahut yaptıkları yüzünden onları helâk eder. Birçoğunu da affeder (kurtarır).
Böylece âyetlerimiz üzerinde tartışanlar, kendilerine kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.
Size verilen şey, yalnızca dünya hayatının geçimliğidir. Allah´ın yanında bulunanlar ise daha iyi ve daha süreklidir. Bu mükâfat iman edenler ve Rablerine dayanıp güvenenler içindir.
Onlar, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.
Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.
Bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.
Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah´a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.
Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara yapılacak bir şey yoktur.
Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır. İşte acıklı azap bunlaradır.
Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.
Allah kimi saptırırsa, bundan sonra artık onun hiçbir dostu yoktur. Azabı gördüklerinde zalimlerin: Dönecek bir yol var mı? dediklerini görürsün.
Ateşe arz olunurlarken onların, zilletten başlarını öne eğerek göz ucuyla gizli gizli baktıklarını göreceksin. İnananlar da: İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır, diyecekler. Kesinlikle biliniz ki, zalimler, sürekli bir azap içindedirler.
Onların Allah´tan başka kendilerine yardım edecek hiçbir dostları yoktur. Allah kimi saptırırsa artık onun kurtuluşa çıkan bir yolu yoktur.
Allah´tan, geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, Rabbinize uyun. Çünkü o gün, hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, itiraz da edemezsiniz.
Eğer yüz çevirirlerse, bilesin ki biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen sadece duyurmaktır. Biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinir. Ama elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük gelirse, işte o zaman insan pek nankördür!
Göklerin ve yerin mülkü Allah´ındır. Dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bahşeder.
Yahut onları, hem erkek hem de kız çocukları olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır kılar. O, her şeyi bilendir, her şeye gücü yetendir.
Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir.
İşte böylece sana da emrimizle Kur´an´ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.
(O yol) göklerin ve yerin sahibi olan Allah´ın yoludur. Dikkat edin, bütün işler sonunda Allah´a döner.
O güçlü, hikmet sahibi Allah sana, senden öncekilere de işte böyle vahyediyor.
Bütün göklerdeki ve yerdeki O´nundur ve O, öyle ulu, öyle yücedir.
Hemen hemen gökler üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyorlar. Melekler Rablerine hamd ile tesbih ediyorlar ve yeryüzündeki kimseler için bağışlanma diliyorlar. Uyan, Allah´tır öyle bağışlayan, öyle merhamet eden!
O´nun dışında dostlara tutunanlara gelince, Allah onların üzerinde gözcüdür. Sen üzerlerine vekil değilsin.
İşte böylece sana Arapça bir Kur´an vahyetmekteyiz ki, Anaşehir (Mekke) halkını ve çevresindekileri uyarasın ve hakkında şüphe olmayan o toplama (kıyamet) gününün dehşetini haber veresin. Bir grup cennette, bir grup da cehennemdedir.
Allah dileseydi elbette (insanların) hepsini bir tek ümmet de yapardı. Fakat dilediğini rahmetinin içine koyuyor. Zalimlere gelince onlara ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.
Yoksa (onlar) O´ndan başka dostlar mı edindiler? Fakat, gerçek dost ancak Allah´tır. Ölüleri O diriltir ve herşeye gücü yeten de O´dur.
Herhangi birşey hakkında ihtilafa düştüğünüzde hüküm Allah´a aittir. İşte de: «O Allah, benim Rabbim, Ben O´na dayanmaktayım ve hep O´na sığınırım.´´
O gökleri ve yeri yaratan, size kendilerinizden eşler ve hayvanlardan da çiftler yaratmıştır. Sizi bu suretle üretip duruyor. O´nun benzeri gibi birşey yoktur. O, öyle işiten, öyle görendir.
Göklerin ve yerin kilitleri O´nun. Rızkı dilediğine açar ve kısar; çünkü O, herşeyi bilir.
O, size dinde Nuh´a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi ve İbrahim, Musa ve İsa´ya tavsiye ettiğimizi de kanun kıldı. Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin! Bu davet ettiğin iş müşriklere ağır geldi. Allah, ona dilediklerini seçecek ve kendine yüz tutanları (yönelenleri) de ona hidayetle eriştirecektir.
Kendilerine bilgi geldikten sonra ayrılığa düşmeleri sadece aralarındaki düşmanlık ve ihtirastan dolayıdır. Eğer Rabbin tarafından «belirli bir vakte kadar» şeklinde bir söz geçmemiş olsaydı aralarında verilen hüküm mutlaka yerine getirilir ve (iş) bitirilirdi. Kendilerinden sonra Kitab´a mirasçı kılınanlar da ondan kuşkulu bir şüphe içindedirler.
Bunun için sen durma çağır ve emrolunduğun gibi doğru git! Onların arzularına uyma ve de ki: «Ben Allah´ın indirdiği her kitaba iman getirdim ve aranızda adalet yaparım diye emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size (aittir). Aramızda tartışmaya gerek yoktur. Allah hepimizi bir araya getirecek ve hep O´na gidilecektir.»
Bu kabul edildikten sonra Allah hakkında tartışmaya kalkışacakların delilleri Rableri yanında geçersizdir. Üzerlerine bir gazap ve kendilerine şiddetli bir azap vardır.
Hakka dair kitap ve mizanı (adalet terazisini) indiren o Allah´tır. Ve ne bileceksin belki de kıyamet yakındır!
Ona inanmayan imansızlar onun çabuk gelmesini isterler, inananlar ise gerçek olduğunu bilirler de ondan korkar ve sakınırlar, iyi bil ki kıyamet hakkında tartışanlar uzak (derin) bir sapıklık içindedirler.
Allah kullarına çok lütufkardır. Dilediğine rızık verir. O çok kuvvetli, çok güçlüdür.
Her kim ahiret ekimi isterse, onun ekinini artırırız; her kim de dünya ekimini isterse, ona da ondan veririz, ama ahirette ona hiç bir nasip yoktur.
Yoksa onların Allah´ın izin vermediği şeyleri dinde kendilerine meşru kılan ortakları mı var? Eğer o fasıl kelimesi (azabımın ertelenmesine dair ezelde geçen söz) olmasaydı aralarında hüküm verilir (işleri) bitirilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap vardır.
O zalimleri kazandıkları şeyin cezası tepelerine inerken korkudan titrerlerken göreceksin, iman edip güzel güzel işler yapanlar ise cennetlerin hoş hoş bahçelerinde olacaklardır. Rablerinin yanında onlar için her istedikleri vardır, işte bu büyük lütuf.
İşte bu müjdeyle Allah, iman edip iyi iyi işler yapan kullarını müjdeliyor. De ki: «Buna karşı sizden yakınlıkta sevgiden başka bir karşılık istemem.» Her kim çalışır da bir güzellik kazanırsa ona orada daha fazla bir güzellik veririz; çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, çokça şükrün karşılığını verendir.
Yoksa, Allah´a karşı bir yalanı mı iftira etti, diyorlar. Allah dilerse senin de kalbini üstünden mühürleyiverir. Allah batılı yok eder, sözleriyle hakkı gerçekleştirir. Şüphe yok ki O, bütün sinelerin içyüzünü bilir.
O´dur kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden ve bütün yaptıklarınızı bilen.
İman edip iyi amel yapanların duasını kabul buyurur, lütfundan onlara fazlasını da verir, kafirlere gelince, onlara şiddetli bir azap vardır.
Bununla beraber Allah kullarına bol bol rızık seriverseydi, yeryüzünde azar ve taşkınlık ederlerdi. Fakat dilediği kadar ölçü ile indiriyor. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, onları görendir.
O´dur (insanlar) ümit kesmişlerken yağmuru indiren ve rahmetini her tarafa yayan. O, öyle dost, öyle övülmeye layık olandır.
Göklerin ve yerin yaratılışı ve onlarda ürettiği her canlının üretilişi de O´nun ayetlerindendir. Ve O dilediği zaman onları toplamaya da kadirdir.
Başınıza ne musibet geldiyse kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Oysa bir çoğunu da bağışlıyor.
Hem siz yeryüzünde (O´nu) aciz bırakacak değilsiniz. Ve sizi Allah´tan başka kurtaracak ne bir koruyucu, ne de bir yardımcı yoktur.
Yine O´nun ayetlerinden biri de denizde dağlar gibi akanlar (gemiler)dir.
Dilerse o rüzgarı durduruverir de (yelkenle giden gemiler) sırtı üzerinde durakalırlar. Şüphesiz ki bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için nice ayetler vardır.
Yahut da içindekilerin kazançlarıyla onları helak eder; bir çoğunu da bağışlar.
Hem ayetlerimiz hakkında mücadele edenler bilsinler ki, kendileri için kaçacak bir yer yoktur.
Özetle, size verilmiş bulunan şeyler sadece bu dünya hayatının geçici menfaatidir. Allah´ın yanında bulunanlar ise iman edip sadece Rablerine güvenen kimseler için daha hayırlı ve daha kalıcıdır.
Onlar ki, günahın büyüklerine ve açık çirkinliklere uzak bulunurlar ve öfkelendikleri vakit de kusur örterler;
Onlar, Rablerinin davetini kabul etmekte ve namazı kılmaktalar; buyrukları aralarında danışıklıdır (işlerini de aralarında danışarak çözerler) kendilerine verdiğimiz rızıklardan başkalarına dağıtırlar;
Kendilerine bir saldırı olduğu vakit birbirleriyle yardımlaşır, öçlerini alırlar.
Kötülüğün cezası yine onun gibi bir kötülüktür. Ama kim affedip islah ederse onun mükafatı Allah´a aittir. Şüphesiz o zalimleri sevmez.
Her kim zulme uğradıktan sonra öcünü alırsa artık onlar üzerine (ceza vermek için herhangi bir) yol yoktur.
Yol, ancak haksız yere yeryüzünde azgınlık ederek, insanlara zulmedenler üzerinedir, işte onlara acı bir azap vardır.
Her kim de sabreder, suç öderse işte bu, üstün davranışlardandır.
Her kimi de Allah şaşırtırsa artık bundan sonra ona hiçbir dost yoktur. O zalimleri azabı gördükleri vakit: «Geri dönmeye bir yol var mı?» derken göreceksin.
Sen onları, o ateşe sunulurlarken aşağılanmadan dolayı boyunlarını bükerek göz altından bakarlarken göreceksin! iman etmiş olanlar da şöyle derler: «Gerçek zarara uğrayanlar Kıyamet günü hem kendilerine hem ailelerine yazık etmiş kimselerdir.» Bakın zalimler gerçekten sürekli bir azap içindedirler.
Onların, Allah´ın önünden kendilerini kurtaracak dostlar da yoktur. Allah kimi de saptırırsa artık onun için (çıkar bir) yol yoktur.
Allah tarafından geri çevrilmesine çare olmayan bir gün gelmeden önce Rabbinizin davetine uyun, çünkü o gün sizin için ne sığınacak bir yer vardır, ne de inkara çare.
Yine de aldırmıyorlarsa Biz de seni üzerlerine gözcü göndermedik ya! Sana düşen sadece tebliğdir. Fakat Biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman bununla sevinirse de; kendi ellerinin yaptıkları yüzünden başlarına bir fenalık gelirse o zaman da insan hepsini unutan bir nankör olur.
Göklerin ve yerin mülkü Allah´ındır. Dilediğini yaratır, dilediği kimseye dişiler, dilediği kimseye de erkekler bahşeder.
Yahut da erkekli dişili ikizler verir, dilediğini de kısır yapar. Gerçekten O´nun ilmi çok, kudretine nihayet yoktur.
Bununla beraber hiçbir insan için Allah´ın şu üç suret dışında doğrudan doğruya ona söz söylemesi mümkün değildir; ancak, ya vahiy ile, ya perde arkasından ya da bir elçi gönderir, izniyle ona dilediğini vahyeder. Çünkü O, çok yüksek ve çok hikmet sahibidir.
Ve işte sana da böylece emrimizden bir ruh vahyettirdik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ama Biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimize hidayet vereceğiz. Ve emin ol sen de (insanları) doğru bir yola çağırıyorsun.
O Allah´ın yoluna ki, göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi O´nundur. Uyan, bütün işler döner dolaşır Allah´a varır.
Ey Muhammed! Çok güçlü hüküm ve hikmet sahibi olan Allah sana da senden öncekilere de böylece vahyeder.
Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O´nundur. O çok yücedir, çok büyüktür.
Nerde ise gökler O´nun azametinden tâ üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyorlar. Melekler Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yeryüzünde bulunan kimseler için mağfiret diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
Allah´tan başka dostlar edinenlere gelince, Allah onların üzerinde devamlı bir gözetleyicidir. Ama sen onların üzerinde bir vekil değilsin.
Böylece biz sana Arapça bir Kur´ân indirdik ki, şehirlerin anası (olan Mekke) halkını ve etrafındakileri uyarasın ve hakkında hiç şüphe olmayan kıyamet gününün dehşetinden onları korkutasın. Bir grup cennettedir, bir grup da cehennemdedir.
Eğer Allah dileseydi bütün insanları bir tek ümmet yapardı. Fakat O yalnız dilediğini rahmetinin içine almaktadır. Zalimler için ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.
Yoksa onlar Allah´tan başka dostlar mı edindiler? Oysa asıl dost Allah´tır. Ölüleri diriltecek olan da O´dur. O´nun her şeye gücü yeter.
Hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah´a aittir. İşte benim Rabbim olan Allah budur. Ben yalnız O´na güvendim ve yalnız O´na yöneliyorum.
O göklerin ve yerin yaratıcısıdır. O sizin için kendi nefsinizden eşler ve hayvanlardan da çiftler yaratmıştır. O, sizi bu düzen içerisinde üretip çoğaltıyor. O´nun benzeri olan hiçbir şey yoktur. O, her şeyi işitir ve görür.
Göklerin ve yerin kilitleri O´na aittir. O dilediğine rızkı genişletir ve daraltır. Şüphesiz ki O, her şeyi hakkıyla bilir.
Allah dinden Nuh´a tavsiye buyurduğu şeyi sizin için de bir kanun yaptı ve (Ey Muhammed!) sana vahyettiğimizi, İbrahim´e, Musa´ya ve İsa´ya tavsiye buyurduğumuzu da şeriat kıldı. Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin. Fakat senin kendilerini davet ettiğin şey, müşriklere ağır geldi. Allah dilediğini kendine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.
Onlar kendilerine bilgi geldikten sonra, ancak aralarındaki, çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer Rabbin tarafından azabın ertelendiğine dair bir söz geçmemiş olsaydı aralarında mutlaka hüküm verilirdi. Kendilerinden sonra Kitab´a vâris kılınan kitap ehli de Kur´ân hakkında bir şüphe ve tereddüt içindedirler.
Ey Muhammed! İşte bunun için insanları tevhide davet et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Onların keyiflerine uyma ve de ki: «Ben Allah´ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem emredildi. Allah bizim de rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir tartışmaya yer yoktur. Allah hepimizi biraraya toplayacaktır. Dönüş yalnız O´nadır.
Allah´ın davetine uyulduktan sonra, hâlâ O´nun dini hakkında mücadele edenlerin, getirdikleri deliller Rableri yanında batıldır. Onların üzerinde bir gazab ve kendileri için şiddetli bir azab vardır.
Bu kitabı ve ölçüyü hakla indiren Allah´tır. Ne bilirsin, belki de kıyamet saati yakındır!
O´na inanmayanlar kıyametin çabuk gelmesini istiyorlar. İnananlar ise O´ndan korkarlar ve O´nun hak olduğunu bilirler. İyi bilin ki, kıyamet saati hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler.
Allah kullarına çok lütufkârdır. Dilediğine rızık verir. O çok kuvvetlidir, çok güçlüdür.
Her kim ahiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırız, her kim de dünya kazancını isterse ona da ondan veririz, ama onun ahirette hiçbir nasibi yoktur.
Yoksa onların, Allah´ın dinde izin vermediği şeyi kendilerine meşru kılacak ortakları mı vardır? Eğer azabın ertelenmesine dair kesin yargı sözü olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilir, işleri bitirilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azab vardır.
Sen kıyamet günü kazandıkları şeyin cezası başlarına gelirken zalimlerin korkudan titrediklerini görürsün. İman edip salih amel işleyenler ise cennet bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlar için istedikleri her şey vardır. İşte büyük lütuf budur.
İşte Allah iman edip salih amel işleyen kullarını bununla müjdeler. Ey Muhammed! De ki: «Ben bu tebliğime karşı sizden akrabalıkta sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum.» Her kim bir iyilik yaparsa biz onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını verir.
Yoksa onlar, senin hakkında: «Allah´a karşı yalan uydurdu.» mu diyorlar? Eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler; batılı yok eder ve sözleriyle hakkı gerçekleştirir. Şüphesiz ki O kalplerde bulunan şeyleri hakkıyla bilir.
Kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden ve sizin yaptıklarınızı bilen O´dur.
Allah iman edip, salih amel işleyenlerin tevbesini kabul eder, onlara lütfundan daha fazlasını verir. Kâfirler için ise şiddetli bir azap vardır.
Eğer Allah rızkı kullarına bol bol verseydi, mutlaka yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Fakat O dilediğini belli bir ölçüye göre indiriyor. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, onları hakkıyla görür.
İnsanlar ümitlerini kestikten sonra yağmuru indiren ve rahmetini her tarafa yayan O´dur. Övülmeye layık olan gerçek dost O´dur.
Gökleri yeri ve her ikisinde yaydığı canlıları yaratması da Allah´ın kudretinin delillerindendir. O´nun dilediği zaman onları biraraya toplamaya da gücü yeter.
Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder.
Siz yeryüzünde (O´nu) aciz bırakamazsınız. Sizin Allah´tan başka bir dostunuz ve yardımcınız da yoktur.
Denizlerde yüce dağlar gibi gemilerin yürümesi de O´nun kudretinin delillerindendir.
Eğer O dilerse rüzgarı durdurur da yelkenle giden gemiler denizin üzerinde duruverirler. Şüphesiz ki bunda sabırlı olan ve çok şükreden kimseler için nice ibretler vardır.
Yahut da Allah kazandıkları günahlar yüzünden onları helâk eder ve birçoğunu da bağışlar.
Âyetlerimiz hakkında mücadele edenler bilsinler ki kendileri için kaçacak bir yer yoktur.
Size verilen herhangi bir şey sadece dünya hayatının geçici bir menfaatidir. Allah katında bulunanlar ise iman edip sadece Rablerine güvenen kimseler için daha hayırlı ve daha kalıcıdır.
O iman edenler, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar. Onlar öfkelendikleri zaman da kusurları bağışlarlar.
Onlar, Rablerinin davetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan onlar Allah yolunda harcarlar.
Onlar, bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirleriyle yardımlaşırlar.
Bir kötülüğün cezası yine onun gibi bir kötülüktür, ama kim affeder, bağışlarsa onun mükafatı Allah´a aittir. Şüphesiz ki Allah, zalimleri sevmez.
Zulme uğradıktan sonra hakkını alan kimseye gelince, işte onların aleyhinde ceza vermek için herhangi bir yol yoktur.
Yol ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler aleyhinedir. İşte onlar için acı bir azap vardır.
Her kim de sabreder ve kusuru bağışlarsa, işte bu elbette azmedilecek işlerdendir.
Allah kimi saptırırsa artık bundan sonra onun için hiçbir dost yoktur. Sen, azabı gördüklerinde zalimlerin: «Acaba dönecek bir yol var mıdır?» dediklerini görürsün.
Sen, onların aşağılıktan dolayı başları öne eğilmiş, göz ucuyla gizli gizli etrafa bakarlarken ateşe sunulduklarını görürsün, iman edenler de: «Gerçekten zarara uğrayanlar hem kendilerine hem de ailelerine kıyamet günü yazık etmiş olan kimselerdir.» diyeceklerdir. İyi bilin ki zalimler devamlı bir azap içerisindedirler.
Onların Allah´tan başka kendilerine yardım edecek hiçbir dostları yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onun için çıkar bir yol yoktur.
Allah tarafından, geri çevrilemeyecek kıyamet günü gelmeden önce, Rabbinizin davetine uyun, çünkü o gün, sizin için sığınacak bir yer yoktur ve siz inkâr da edemezsiniz.
Ey Muhammed! Eğer onlar yüz çevirirlerse bilsinler ki, biz seni onların üzerine bir bekçi olarak göndermedik. Sana düşen sadece tebliğdir. Gerçekten biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırırsak ona sevinir, ama elleriyle yaptıkları yüzünden kendilerine bir kötülük isabet ederse, o zaman görürsün ki insan çok nankördür.
Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız Allah´a aittir. O dilediğini yaratır, dilediğine kız çocuk, dilediğine de erkek çocuk bahşeder.
Yahut Allah onları erkek ve kız olmak üzere çift verir, dilediğini de kısır yapar. Şüphesiz ki O her şeyi bilir. O´nun her şeye gücü yeter.
Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yahut da bir elçi gönderir de izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz ki O çok yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.
İşte biz böylece sana da emrimizden Kur´ân´ı vahyettik. Yoksa sen kitap nedir? İman nedir? bilmiyordun. Fakat biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletiyoruz. Şüphesiz ki sen de insanları doğru bir yola götürüyorsun.
Göklerde ve yerde bulunanların sahibi olan Allah´ın yoluna götürüyorsun. İyi bilin ki bütün işler sonunda yalnız Allah´a dönecektir.
O üstün iradeli ve her yaptığını bir hikmete göre yapan Allah, sana ve senden önceki peygamberlere böyle vahyeder.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O´nundur. O, yücedir, büyüktür.
Neredeyse gökler onların Allah´a ortak koşmaları karşısında tepelerinden çatlayacaklar. Melekler, Rab´lerini hamd ile tesbih ederler, yerdekiler için bağışlanma dilerler. İyi bilinki Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
Allah´tan başka dostlar edinenleri Allah gözetlemektedir. Sen onların üzerinde vekil değilsin.
Ey Muhammed! Şehirlerin anası Mekke´de ve onun çevresinde bulunanları uyarman; hakkında asla şüphe olmayan toplanma gününe karşı korkutman için sana Arapça bir Kur´an vahyettik. O gün insanların bir kısmı cennete, bir kısmı da çılgın alevli cehenneme girerler.
Allah dilemiş olsaydı, onları bir tek ümmet yapardı. O dilediğine rahmetini kavuşturur. Zalimlerin ise bir dost ve yardımcısı olmaz.
Yoksa onlar Allah´tan başka dostlar (veli)mi edindiler? Halbuki dost (veli) yalnız Allah´tır. O ölüleri diriltir ve O´nun gücü herşeye yeter.
Görüş ayrılığına düştüğünüz herhangi bir meselede hüküm vermek Allah´a aittir. İşte bu, benim Rabb´im olan Allah´tır. O´na dayandım, O´na yöneldim.
Gökleri ve yeri yoktan var edendir. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da çiftler yarattı. Bu düzen içinde çoğalmanızı sağlamıştır. O´nun benzeri hiçbir şey yoktur. O herşeyi işitir, görür.
Göklerin ve yerin anahtarları Allah´ındır. Dilediğine rızkı bol verir, dilediğinden de kısar. O, herşeyi bilendir.
Allah, dinden Nuh´a tavsiye ettiği, sana vahyettiğimiz, İbrahim´e, Musa´ya ve İsa´ya tavsiye ettiğimiz ´Allah´ın dinini hayata egemen kılın ve bu konuda görüş ayrılığına düşmeyin´ direktifini sizin için bir hayat düsturu olarak öngördü. Fakat kendilerini çağırdığın bu düstur Allah´a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.
Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süre için Rabb´inin verilmiş sözü olmasaydı, aralarında hemen hükmedilirdi. Onlardan sonra Kitab´a varis kılınanlar da ondan kuşku duymaktadırlar.
Bundan dolayı sen insanları Allah´ın dinine davet et ve emrolunduğun gibi doğru ol, onların heva ve heveslerinden kaynaklanan hayat sistemlerine uyma ve de ki: «Ben Allah´ın indirdiği her Kitab´a inandım; aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabb´imiz, sizin de Rabb´inizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size aittir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak birşey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüşte O´nadır.»
İnsanlar Allah´ın çağrısını kabul ettikten sonra, Allah´ın dini hakkında tartışanların delilleri, Rab´leri yanında batıldır. Onların aleyhine bir gazab ve çetin bir azab vardır.
Gerçekten Kitab´ı ve ölçüyü indiren Allah´tır. Ne bilirsin, belki de kıyamet saati yakındır.
O’na inanmayanlar çabucak gelmesini isterler. İman edenler ise ondan korku ile titrerler. Ve O’nun hakkın kendisi olduğunu bilirler. Dikkat edin kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler.
Allah kullarına lütufkardır, dilediğini rızıklandırır. O kuvvetlidir, galibtir.
Ahiret kazancı isteyenin kazancını artırırız; dünya kazancını isteyene de ondan veririz; fakat onun ahirette bir payı bulunmaz.
Yoksa, Allah´ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara kanun kılacak ortakları mı vardır? Eğer azabı erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimler için can yakıcı bir azap vardır.
Yaptıkları işler başlarına inerken zalimlerin, korkudan titrediklerini görürsün. Utanıp iyi işler yapanlar da cennet bahçelerindedirler. Rab´lerinin yanında onlara diledikleri herşey vardır. İşte büyük lütuf budur.
Allah, inanıp salih ameller işleyen kullarını bununla müjdeler. Ey Muhammed! De ki: «Ben sizden buna karşı yakınlara sevgiden başka bir ücret istemem.» Kim güzel bir amel işlerse onun güzelliğini arttırırız. Doğrusu Allah bağışlayandır. Şükrün karşılığını verendir.
Yoksa «Allah´a yalan uydurdu» mu diyorlar? Allah dilerse senin kalbine mührü basar; batılı mahveder, hakkı sözleriyle gerçekleştirir. Doğrusu O, kalplerde olanı bilendir.
O, kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.
Allah, iman edip iyi işler yapanların tevbesini kabul eder. Lütfundan onlara fazlasını verir. Kafirlere gelince onlara da çetin bir azap vardır.
Allah kullarına rızkı bollaştırsaydı, yeryüzünde azarlardı. Fakat O rızkı dilediği ölçüde indirir. Çünkü O, kullarından haberdardır, onları görür.
İnsanların umutsuzluğa düşmelerinin ardından yağmuru indiren ve rahmetini yayan Allah´tır. O, gerçek dosttur, övülmeye layık olandır.
Gökleri, yer ve bunların içine yayıp ürettiği canlıları yaratması da O´nun ayetlerindendir. O, dilediği zaman onları tekrar toplamaya da kaadirdir
Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizin yaptığı işler yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.
Yeryüzünde O´nu aciz bırakamazsınız. Allah´tan başka bir dostunuz da yardımcınız da yoktur.
Denizde dağlar gibi akıp giden gemiler de O´nun ayetlerindendir.
Allah dilerse rüzgarı durdurur, gemiler denizin yüzünde durakalır. Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.
Yahut yaptıkları yüzünden gemileri helak eder. Bir çoğunu da affeder.
Ayetlerimiz hakkında tartışanlar, kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.
Size verilen şeyler, dünya hayatının geçimidir. İnanıp Rabb´lerine güvenenler için Allah´ın yanında bulunanlar daha iyi ve daha kalıcıdır.
Onlar büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınırlar; kızdıkları zaman da affederler.
Rabb´lerinin çağrısına gelirler, namaz kılarlar. Onların işleri aralarında danışma (İstişare) iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.
Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman, yardımlaşarak kendilerini savunurlar.
Kötülüğün cezası, yine onun gibi bir kötülüktür. Kim affeder, barışırsa onun mükafatı Allah´a aittir. Doğrusu Allah zalimleri sevmez.
Zulüm gördükten sonra hakkını alan kimselerin aleyhine bir yol yoktur.
İnsanlara zulmedenlere, yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere karşı durulmalıdır. İşte can yakıcı azap bunlaradır.
Fakat kim sabreder kendisine yapılan kötülüğü affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.
Allah kimi sapıklıkta bırakırsa artık onun, bundan sonra bir dostu olmaz. Azabı gördükleri zaman zalimlerin: «Geri dönecek bir yol var mı?» dediklerini görürsün.
Yine onları; aşağılıktan başlarını öne eğmiş vaziyette ateşe sunulurlarken göz ucuyla gizli gizli bakarken görürsün. İnananlar da: «İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır» derler. Bakın, gerçekten zalimler sürekli bir azap içindedirler.
Onların, Allah´tan başka kendilerine yardım edecek dostları yoktur. Allah kimi sapıklıkta bırakırsa artık onun için bir kurtuluş yolu yoktur.
Allah´tan, geri çevrilmesi imkansız bir gün gelmeden önce, Rabb´inizin çağrısına uyun. Çünkü o gün hiçbiriniz sığınacak bir yer bulamazsınız, inkar da edemezsiniz.
Eğer yüz çevirirlerse üzülme; biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen sadece duyurmaktır. Biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinir. Ancak elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük gelirse işte o zaman görürsün ki insan gerçekten pek nankördür.
Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah´ındır. Dilediğini yaratır, dilediğine kız çocuğu, dilediğine de erkek çocuğu verir.
Yahut hem kız hem erkek çocuk verir. Dilediğini de kısır yapar. O herşeyi bilendir, herşeye gücü yetendir.
Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasında konuşur. Yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O, yücedir ve her yaptığı yerindedir.
İşte böylece sana da emrimizle Kur´an´ı vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu (Kitab´ı), bir nur yaptık. Kullarımızdan dilediğimizi, onunla hidayete iletiyoruz. Ve şüphesiz ki sen, doğru yola götürüyorsun.
Göklerde ve yerde bulunan herşeyin sahibi Allah´ın yoluna. Dikkat edin, bütün işler sonunda Allah´a döner.
O Aziz ve Hakim olan Tanrı, sana ve senden öncekilere böyle vahyetmektedir.
Göklerde ve yerde olanlar O´nundur. O, yücedir, büyüktür.
Gökler, neredeyse üstlerinden yarılacaklar (yetefettarne); melekler de rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Haberiniz olsun; gerçekten Tanrı, bağışlayan ve esirgeyen O´dur.
Tanrı´nın dışında birtakım veliler edinenler ise; Tanrı, onların üzerinde gözetleyicidir. Sen onların üzerinde bir vekil değilsin.
İşte biz sana böyle Arapça bir Kuran vahyettik; şehirlerin anası (ümmelkur´a) (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları uyarman için ve kendisinde şüphe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarman için de. (O gün onların) bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içerisindedirler.
Eğer Tanrı dileseydi, onları her halde tek bir ümmet kılardı. Ancak O, dilediğini kendi rahmetine sokar. Zalimlere gelince; onlar için ne bir veli vardır, ne bir yardımcı.
Yoksa O´nun dışında bir takım veliler mi edindiler? İşte Tanrı; veli O´dur, ölüleri dirilten O´dur. O, her şeye güç yetirendir.
Hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şey; artık O´nun hükmü Tanrı´nındır. İşte rabbim olan Tanrı. Ben O´na tevekkül ettim ve yalnızca O´na dönüp yönelirim.
O göklerin ve yerin yaratıcısıdır (fatır). Size kendi nefislerinizden eşler, davarlardan da çiftler var etti. Sizleri bu tarzda türetip yayıyor. O´nun benzeri gibi olan hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.
Göklerin ve yerin anahtarları O´nundur. O, dilediğine rızkı genişletir / yayar veya kısar / daraltır / kısıtlar. Çünkü O her şeyi bilendir.
O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh´a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim´e, Musa´ya ve İsa´ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Tanrı, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir.
Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ´tecavüz ve haksızlık´ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer rabbinden adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve buyrulduğun gibi doğru bir yön tuttur. Onların hevalarına uyma. Ve de ki: "Tanrı´nın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adaletli davranmam buyruldu. Tanrı, bizim de rabbimiz, sizin de rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle aranızda ´deliller getirerek tartışma(ya, huccete gerek)´ yoktur. Tanrı bizi bir araya getirip toplayacaktır. Dönüş O´nadır."
O´na icabet olunduktan sonra, Tanrı hakkında (sözde) ´deliller öne sürüp tartışanların´ delilleri, rableri katında geçersizdir. Onların üzerinde bir gazab vardır ve şiddetli azab onlaradır.
Ki Tanrı, hak olmak üzere Kitabı ve mizanı indirdi. Ne bilirsin; belki kıyamet saati pek yakındır.
Onda acele edenler, (gerçekte) ona inanmayanlardır. İnananlar ise ona karşı bir korku içindedirler ve onun gerçekten hak olduğunu bilirler. Haberiniz olsun, kıyamet saati konusunda tartışanlar gerçekte uzak bir sapıklık içindedirler.
Tanrı, kullarına karşı lütuf sahibidir; dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, azizdir.
Kim ahiret ekinini isterse, biz ona kendi ekininde arttırmalar yaparız. Kim dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz; ancak onun ahirette bir nasibi yoktur.
Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Tanrı´nın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşri ettiler (bir şeriat kıldılar)? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm (karar) verilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap vardır.
(O gün) Zalimleri kazandıkları dolayısıyla korkuyla titrerlerken görürsün; o (yaptıkları) da üstlerine çöküvermiştir. İnanıp salih amellerde bulunanlar ise cennet bahçelerindedirler. Rableri katında her diledikleri onlarındır. İşte büyük fazl budur.
İşte Tanrı, inanıp salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki: "Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum." Kim bir iyilik kazanırsa biz ondaki iyiliği arttırırız. Gerçekten Tanrı bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir.
Yoksa onlar: "Tanrı´ya karşı yalan düzüp uydurdu" mu diyorlar? Oysa eğer Tanrı dilerse senin de kalbini mühürler. Tanrı, batılı yok edip ortadan kaldırır ve kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak pekiştirir (gerçekleştirir). Çünkü O, sinelerin özünde olanı bilendir.
Kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve işlediklerinizi bilen O´dur.
O, inanıp salih amellerde bulunanlara icabet eder ve onlara kendi fazlından arttırır. Kafirlere gelince; onlara şiddetli bir azap vardır.
Eğer Tanrı, kulları için rızkı (sınırsızca) geniş tutup yaysaydı, gerçekten yeryüzünde azarlardı. Ancak O, dilediği miktar ile indirir. Çünkü O, kullarından haberi olandır, görendir.
O´dur ki, onlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini serip yayar. O, Velidir, Hamiddir.
Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip yayması O´nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir.
Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Tanrı,) Çoğunu da affeder:
Siz yeryüzünde (O´nu) aciz bırakacak değilsiniz. Ve sizin Tanrı´nın dışında ne bir veliniz vardır, ne bir yardımcınız.
Denizde yüksek dağlar gibi seyreden gemiler O´nun ayetlerindendir.
Eğer dileyecek olsa, rüzgarı durdurur, böylece onun üstünde kalakalırlar. Şüphesiz, bunda çokça sabreden, çokça şükreden kimse için gerçekten ayetler vardır.
Ya da kazandıkları dolayısıyla onları yok eder, bir çoğunu da affeder.
(Öyle ki) Ayetlerimiz hakkında mücadele edenler, kendileri için hiçbir kaçacak yer olmadığını bilip öğrensinler.
Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaı (kısa süreli faydalanması)dır. Tanrı katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) İnanıp rablerine tevekkül edenler içindir.
(Bunlar,) Büyük günahlardan ve çirkin, utanmazlıklardan kaçınanlar ve gazablandıkları zaman bağışlayanlar,
Rablerine icabet edenler, namazı dosdoğru kılanlar, buyrukları kendi aralarında şura ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler,
Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.
Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup sağlarsa) artık onun ecri Tanrı´ya aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez.
Kim zulme uğradıktan sonra nusret bulur (hakkını alır)sa, artık onlar için aleyhlerinde bir yol yoktur.
Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere ´tecavüz ve haksızlıkta bulunanların´ aleyhinedir. İşte bunlara acıklı bir azab vardır.
Kim sabreder ve bağışlarsa, şüphesiz bu, azme değer buyruklardandır.
Tanrı, kimi saptırırsa, artık bundan sonra onun hiçbir velisi yoktur. Azabı gördükleri zaman, o zalimleri bir görsen; "Geri dönmeye bir yol var mı?" derler.
Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İnananlar da: "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefslerini, hem de ehlini (yakınlarını) hüsrana uğratmışlardır" dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler kalıcı bir azab içindedirler.
Onların Tanrı´nın dışında kendilerine yardım edecek velileri yoktur. Tanrı kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir (çıkış) yolu yoktur.
Tanrı´dan, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden evvel, rabbinize icabet edin. O gün, sizin için ne sığınılacak bir yer var, ne de inkar [etmeye bir imkan].
Şayet onlar, sırt çevirecek olurlarsa, artık biz seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermiş değiliz. Sana düşen, yalnızca tebliğdir. Gerçek şu ki, biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman, ona sevinir. Eğer onlara kendi ellerinin takdim ettikleri dolayısıyla bir kötülük isabet ederse, bu durumda insan (pek) kafir kesiliverir.
Göklerin ve yerin mülkü Tanrı´nındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler armağan eder, dilediğine de erkek armağan eder.
Veya erkekler ve dişiler olarak çift (ikiz) verir. Dilediğini kısır bırakır. Gerçekten O, bilendir, güç yetirendir.
Kendisiyle Tanrı´nın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile yada perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
Böylece sana buyruğumuzdan bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, inanç nedir bilmiyordun. Ancak biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip iletiyorsun.
Göklerde ve yerde bulunanların tümü kendisine ait olan Tanrı´nın yoluna. Haberiniz olsun, buyruklar Tanrı´ya döner.
O mutlak gaalib, O hukûm ve hikmet saahibi Allah sana da, senden evvelkilere de işte böyle vahyeder.
Göklerde ne var, yerde ne varsa Onundur. O (nun şânı) çok yüce, (bürhanı)çok büyükdür.
Gökler nerdeyse tepelerinden çatlayacaklar. Melekler Rablerine hamd ile tesbîh ediyorlar. Yerdeki kimselerin de yarlığanmalarını istiyorlar. Gözünüzü açın, Şübhesiz Allah, O, çok yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir.
Ondan başka velîler edinenlere gelince: Allah onların üzerinde dâima görüb gözetleyicidir. Sen (Habîbim) onların üstünde bir vekîl değilsin.
Şehirlerin anası (halkı) na ve etrafında bulunanlara gelecek tehlikeleri haber vermen için ve hakkında hiçbir şübhe bulunmayan o toplanma gününün dehşetiyle korkutman için sana böyle Arabca bir Kur´an vahyetdik. (Onlardan) bir takımı cennetde, bir takımı cehennemdedir.
Eğer Allah dileseydi onları elbet birtek ümmet de yapardı. Fakat O, kimi dilerse onu rahmetine sokar. Zaalimler (e gelince:) Onların ne bir haamisi, ne de (başkaca) bir yardımcısı yokdur.
Yoksa onlar Allahdan başkasını dostlar mı edindiler? İşte Allah! (Asıl) dost Odur. Ölüleri O diriltir. O, herşey´e hakkıyle kaadirdir.
(Kâfirlerle) ihtilâf etdiğiniz herhangi birşey hakkında hüküm vermek Allaha âiddir, işte benim Rabbim (O haakim) olan Allahdır. Ben ancak Ona güvenib dayandım. (Her müşkilde) ben yalnız Ona dönerim.
(O) gökleri ve yeri yaratandır. Size hem kendi (cins) inizden eşler, hem davarlardan eşler yapdı. Sizi bu suretle (zürriyyetlendirib) üretiyor. Onun (benzeri olmak şöyle dursun) benzeri gibisi (dahi) yokdur. O, hakkıyle işiden, kemâliyle görendir.
Göklerin ve yerin anahtarları Onundur. Kimi dilerse onun rızkını yayar, (dilediğininkini de) kısar. Çünkü O, her şey´i çok iyi bilendir.
O, «Dîni doğru tutun, onda tefrikaya düşmeyin» diye (asl-ı) dînden hem Nuuha tavsiye etdiğini, hem sana vahyeylediğimizi, hem İbrâhîme, Musâye ve îsâye tavsiye etdiğimizi sizin için de şerîat yapdı. Senin kendilerini da´vet etmekde olduğun (bu) şey müşriklerin üzerinde büyüdü (ağır geldi.) Allah kimi dilerse buna onu seçib çeker, (ancak kendisine itâatla) dönmekde olanları buna muvaffak eder.
Onlar ancak kendilerine ilim geldikden sonradır ki, aralarındaki ihtiraas yüzünden, ayrılığa düşdüler. Eğer Rabbinden ad verilmiş bir va´deye kadar bir söz geçmiş olmasaydı aralarında muhakkak hukûm verilmiş (her şey olub bitirilmişdi) bile. Onlardan sonra kitaba mîrascı yapılanlar da ondan mutlak şübheci bir tereddüd içindedirler.
İşte bunun için sen (Habîbim onları tevhide) da´vet et. Emrolunduğun vech ile dosdoğru hareketde sebat kıl. Onların hevâ (ve heves) lerine uyma ve de ki: «Ben Allahın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda (icrâ-yi) adalet etmemle emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amel (ve hareket) lerimiz bize, sizin amel (ve hareket) leriniz de size âiddir. Bizimle sizin aranızda hiçbir husumet yokdur. Allah hepimizi birlikde toplayacak. Dönüş ancak Onadır».
Allah (ın dîni) hakkında, kendisine icabet edilen şey´in ardından, (haalâ) münâkaşa edenlerin (öne sürecekleri bütün) hüccetleri Rableri indinde boşdur. Onların üzerlerine hem (inâdlarından dolayı) bir gazab, hem (küfürlerinden nâşî) kendilerine çetin bir azâb vardır.
Allah, hakkın ikaamesine sebeb olmak üzere kitab (lar) ı ve mîzânı indirendir. Ne bilirsin, belki de o saat yakındır.
Buna inanmaz olanlar onun çabuk (gelmesini) ister (ler). İnananlar ise ondan korku içindedirler. Bilirler ki o, şübhesiz hakdır. Gözünüzü açın ki o saat hakkında (şübhelenib) mücâdele edenler herhalde (hakdan) uzak bir sapıklık (çukurun) dadırlar.
Allah, kullarına çok lûtufkârdır. Kimi dilerse onu rızıklandırır. O (muradına haakim ve) kavidir, yegâne gaalibdir.
Kim âhiret ekimi dilerse onun ekinini artırırız. Kim de (sâde) dünyâ ekimini isterse ona da (yalınız) bundan veririz. Âhiretde ise onun hiçbir, nasıybi yokdur.
Yoksa onların Allahın izin vermediği şeyleri (o fâsid) dîn (lerin) den kendilerine şerîat (çıkarıb) yapan ortakları mı var? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı aralarında mutlakaa (dünyâda icra) edilmiş (işleri bitirilmiş) di bile. Şübhesiz ki o zaalimler için hakkı çetin bir azâb vardır.
Sen o zaalimlerin (dünyâda) işleyib kazandıkları (kötülükler) yüzünden (kıyamet gününde nasıl) korkulara dûçâr olacaklarını — ki bu (kötülüklerin cezası o gün mutlakaa) onların başına gelecekdir — göreceksin. İman edib de iyi iyi amel (ve hareket) lerde bulunanlar ise cennetlerin (haas) bağçelerindedir. Rableri huzurunda ne dilerlerse (hepsi) onlarındır. İşte bu, büyük fazl (-u kerem) in ta kendisidir.
İşte bu, Allahın — îman edib de iyi iyi amel (ve hareketlerde bulunan — kullarına müjdelemekde olduğu (seâdet) dir. (Habîbim) de ki: «Ben bu (teblîğıma) karşı akrıbalıkda sevgiden başka hiçbir mükâfat istemiyorum». Kim bir güzellik kazanırsa biz onun bu hususdaki güzelliğini artırırız. Çünkü Allah çok yarlığayıcıdır. (Güzel amellere karşı güzel sevab ve) mükâfat ile mukaabele edicidir.
Yoksa «O, Allaha karşı bir yalan düzdü» mü derler? Fakat eğer Allah dilerse senin kalbini mühürler Allah baatılı (yaşatmaz) mahveder. Sözleriyle hakkı yerine getirir. Şübhesiz ki O, kalblerde olan (sır) ları dahi bilendir.
O, kullarının tevbesini kabul eden, kötü hareketlerini (tevbe ile) bağışlayan, ne işlerseniz bilendir.
İman edib de iyi iyi amel (ve hareket) lerde bulunanlar (ın duasın) a icabet eder. Onlara fazl (-u kerem) inden (daha nicesini) artırır da. Kâfirlere gelince: Onlar için de çok çetin bir azâb vardır.
Eğer Allah (bütün) kullarına (müsavat üzere) bol rızık verseydi yer (yüzün) de muhakkak ki taşkınlık ederler, azarlardı. Fakat O, ne mıkdar dilerse (rızkı o kadar) indirir. Şübhe yok ki O, kulların (ın her haalin) den hakkıyle haberdârdır, (her şey´i) kemâliyle görendir.
O, (insanlar) ümidlerini kesdikden sonra, yağmuru indirmekde, rahmetini yaymakda olandır. O, hakıykî yâr, her hamde sezâvârdır.
Göklerin ve yerin ve bunlar içinde yayıp üretdiği canlıların yaratılışı Onun âyetlerindendir. O, bütün bunları (kıyamet gününde) toplamıya da, dileyeceği zaman, hakkıyle kaadirdir.
Sizi çarpan her musîybet, kendi ellerinizin (ihtiyarınızın) işleyib kazandığı (günâhlar) yüzündendir. (Bununla beraber Allah) bir çoğunu da afveder (de musıybete uğratmaz.)
Siz yer (yüzün) de (Allahı) aaciz bırakabilecekler değilsiniz Sizin Allahdan başka ne bir haamîniz, ne bir yardımcınız yokdur.
Denizde dağlar gibi akıb giden gemiler de Onun âyetlerindendir.
Eğer O, dilerse rüzgârı durdurur da (gemiler denizin) sırtı üstünde (akmayıb) kalırlar. Şübhesiz ki bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için kat´î âyetler vardır.
Yahud (Allah bu gemileri, binenlerin) kazandıkları (günâhlar) yüzünden (fırtına ile batırıb) helak eder. (İçlerindekilerden) bir çoğunu da bağışlar (kurtarır).
(Tâki) âyetlerimiz hakkında mücâdele etmekde olanlar, kendileri için kaç (ıb kurtul) acakları hiçbir yer olmadığını bilsin (ler).
(36-37-38-39) Size verilen şey dünyâ hayaatının (geçici birer) fâidesidir. Allah indinde olan (sevab) ise daha hayırlı, daha süreklidir. (Bu sevablar) îman edib de ancak Rablerine güvenib dayanmakda, büyük günâhlardan ve faahiş kötülüklerden kaçınmakda, öfkelendikleri zaman bizzat (kusurları) örtmekde (bağışlamakda) olanlara, Rablerinin (tevhîd ve ibâdete âid da´vetine) icabet edenlere, namaz (ların) ı dosdoğru kılanlara — ki bunların işleri aralarında müşavere (ile) dir—, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden (Allaha tâat uğrunda) harcamakda bulunanlara, kendilerine tağallüb ve zulüm vaaki olduğu zaman elbirlik (mazluma) yardım eyleyenlere mahsusdur.
(36-37-38-39) Size verilen şey dünyâ hayaatının (geçici birer) fâidesidir. Allah indinde olan (sevab) ise daha hayırlı, daha süreklidir. (Bu sevablar) îman edib de ancak Rablerine güvenib dayanmakda, büyük günâhlardan ve faahiş kötülüklerden kaçınmakda, öfkelendikleri zaman bizzat (kusurları) örtmekde (bağışlamakda) olanlara, Rablerinin (tevhîd ve ibâdete âid da´vetine) icabet edenlere, namaz (ların) ı dosdoğru kılanlara — ki bunların işleri aralarında müşavere (ile) dir—, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden (Allaha tâat uğrunda) harcamakda bulunanlara, kendilerine tağallüb ve zulüm vaaki olduğu zaman elbirlik (mazluma) yardım eyleyenlere mahsusdur.
(36-37-38-39) Size verilen şey dünyâ hayaatının (geçici birer) fâidesidir. Allah indinde olan (sevab) ise daha hayırlı, daha süreklidir. (Bu sevablar) îman edib de ancak Rablerine güvenib dayanmakda, büyük günâhlardan ve faahiş kötülüklerden kaçınmakda, öfkelendikleri zaman bizzat (kusurları) örtmekde (bağışlamakda) olanlara, Rablerinin (tevhîd ve ibâdete âid da´vetine) icabet edenlere, namaz (ların) ı dosdoğru kılanlara — ki bunların işleri aralarında müşavere (ile) dir—, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden (Allaha tâat uğrunda) harcamakda bulunanlara, kendilerine tağallüb ve zulüm vaaki olduğu zaman elbirlik (mazluma) yardım eyleyenlere mahsusdur.
(36-37-38-39) Size verilen şey dünyâ hayaatının (geçici birer) fâidesidir. Allah indinde olan (sevab) ise daha hayırlı, daha süreklidir. (Bu sevablar) îman edib de ancak Rablerine güvenib dayanmakda, büyük günâhlardan ve faahiş kötülüklerden kaçınmakda, öfkelendikleri zaman bizzat (kusurları) örtmekde (bağışlamakda) olanlara, Rablerinin (tevhîd ve ibâdete âid da´vetine) icabet edenlere, namaz (ların) ı dosdoğru kılanlara — ki bunların işleri aralarında müşavere (ile) dir—, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden (Allaha tâat uğrunda) harcamakda bulunanlara, kendilerine tağallüb ve zulüm vaaki olduğu zaman elbirlik (mazluma) yardım eyleyenlere mahsusdur.
Kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülük (bir misilleme) dir. Fakat kim afveder, barışı sağlarsa mükâfatı Allaha âiddir. Şübhe yok ki O, zaalimleri asla sevmez.
Kim kendisine (yapılan) zulmün ardından herhalde hakkını alırsa bunlar aleyhinde (mes´uliyyete) bir yol yokdur.
O yol ancak insanlara zulüm etmekde, yer (yüzün) de haksız olarak teğallübe kalkmakda olanlara karşıdır. İşte bunlar (yok mu?) bunların hakkı pek acıklı bir azâbdır.
Bununla beraber kim sabreder, (suçları) örter (bağışlar) sa işte bu, şübhesiz ve elbet azm olunacak umurdandır.
Allah kimi şaşırtırsa bundan sonra onun hiçbir haamîsi yokdur. O zaalimleri göreceksin ki onlar azâbı gördükleri zaman «(Dünyâye) geri dönmiye bir yol var mı?» diyeceklerdir.
Onların (ateşe) arz olunurlarken, zilletden boyunlarını büke büke göz ucuyle (nasıl) bakacaklarını göreceksin. îman etmiş olanlar (şöyle) demiş (ler) dir (diyeceklerdir): «Gerçek hüsrana düşenler, kıyamet günü kendilerini de tarafdarlarını da hüsrana uğratanlardır». Gözünüzü açın ki zaalimler muhakkak sürekli bir azâb içindedirler.
Onların Allahdan başka kendilerine yardım edecek, hiçbir dostları yokdur. Allah kimi sapıklıkda bırakırsa ona hiçbir yol yokdur.
Allahdan reddine asla çâre olmayacak bir gün gelmezden evvel Rabbiniz (in da´vetin) e icabet edin. O gün sizin için ne sığınacak bir yer, sizin için ne de (günâhlarınızı) inkâr (a bir mecal) yokdur.
Eğer onlar (îmandan) yine yüz çevirirlerse biz seni (zâten) onların üzerine bir bekçi göndermedik ya. Sana âid olan (vazîfe), tebliğden başkası değildir. Hakıykat biz insana tarafımızdan bir ni´met tatdırdığımız vakit o, bununla ferahlanır. Eğer onlara, kendi ellerinin öne sürdükleri (ihtiyârlariyle irtikâb etdikleri) şeyler (günâhlar) yüzünden, bir fenalık isaabet ederse o zaman da insan cidden bir nankördür.
Göklerin ve yerin mülk (ve tasarruf) u Allahındır. Ne dilerse yaratır O. Kimi dilerse ona kız (evlâd) lar bağışlar, kimi dilerse ona erkek (evlâd) lar lütfeder.
Yahud (o çocukları) erkekler, dişiler olmak üzere çift verir. Kimi de dilerse onu kısır bırakır. Şübhesiz O, hakkıyle bilendir, (her şey´e) kaadirdir.
(Ya) bir vahy ile, ya bir perde arkasından, yahud bir elçi gönderib de kendi izniyle dileyeceğini vahyetmesi olmadıkça Allahın hiçbir beşere kelâm söylemesi (vaaki) olmamışdır. Şübhesiz ki O, çok yücedir, mutlak bir hukûm ve hikmet saahibidir.
İşte biz, sana da (Habîbim) böylece emrimizden bir ruuh vahyetdik. Halbuki (vahiyden evvel) kitâb nedir, îman nedir, sen bilmezdin. Fakat biz onu bir nuur yapdık. Bununla kullarımızdan kimi dilersek ona hidâyet ederiz. Şübhesiz ki sen herhalde doğru bir yolun rehberliğini yapıyorsun.
(Öyle doğru bir yol ki, o) göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi kendisinin olan Allahın yoludur. Gözünüzü açın: (Bütün) işler ancak Allaha dönüb varır.
Aziz, Hakim olan Allah sana da, senden öncekilere de böyle vahyeder.
Göklerde olanlar da, yerde olanlar da O´nundur. O, Aliyy´dir, Azim´dir.
Nerede ise gökler tepelerinden çatlayacaklar. Melekler de Rabblarını hamd ile tesbih ediyorlar; yeryüzünde bulunanlar için O´ndan bağışlanma diliyorlar. İyi bilin ki; Allah, muhakkak Gafur, Rahim olandır.
Ondan başka veliler edinenlere gelince; Allah, onların üzerinde daima gözetleyicidir. Sen, onların üzerinde vekil değilsin.
Şehirlerin anasını ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve hakkında hiç bir şüphe bulunmayan o toplanma günüyle korkutman için, sana böyle arabça bir Kur´an vahyettik. Bir fırka cennette, bir fırka da çılgın alevli cehennemdedir.
Şayet Allah dileseydi; hepsini tek bir ümmet yapardı. Ama O; dilediğini rahmetine sokar. Zalimlere gelince; onlar için ne bir veli vardır, ne de bir yardımcı.
Yoksa O´ndan başka veliler mi edindiler? İşte Allah; O´dur veli. Ölüleri O, diriltir. Ve O, her şeye kadirdir.
İhtilafa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm Allah´ındır. İşte Rabbım Allah budur. Ben, O´na tevekkül ettim ve yalnız O´na yöneldim.
Göklerin ve yerin yaratanı, size kendinizden eşler yarattı. Davarlardan da çiftler. Bu suretle çoğalmanızı sağlıyor. O´nun benzeri hiç bir şey yoktur. Ve O; Semi´dir, Basir´dir.
Göklerin ve yerin anahtarları O´nundur. Dilediğinin rızkını genişletir, ve kısar. Muhakkak ki O; her şeyi bilendir.
Dine bağlı kalın ve onda tefrikaya düşmeyin, diye dinden Nuh´a buyurduğunu, size de teşri buyurdu. Sana vahyettiğimizi ve İbrahim´e, Musa´ya, İsa´ya buyurduğumuzu. Kendilerini çağırdığın bu şey; müşriklere ağır geldi. Allah; dilediğini kendisine seçer. Kendisine yöneleni de hidayete iletir.
Onlar; kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki ihtiras yüzünden ayrılığa düştüler. Şayet belirli bir süre için Rabbından bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hüküm verilirdi. Onlardan sonra kitaba varis kılınanlar da ondan mutlak bir şüphe ve tereddüt içindedirler.
Şu halde sen, bunun için davet et ve emrolunduğun şekilde dosdoğru bir istikamet tuttur. Onların heveslerine uyma. Ve de ki: Ben, Allah´ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda adalet etmekle emrolundum. Allah; bizim de Rabbımız, sizin de Rabbınızdır. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak hiç bir şey yoktur. Allah; hepimizi bir araya toplar ve dönüş de O´nadır.
Kabul ettikten sonra Allah´ın dini hakkında tartışmaya girişenlerin delilleri Rabbları katında boştur. Onların üzerine hem bir gazab, hem de şiddetli bir azab vardır.
Allah, O´dur ki; kitabı ve mizanı hak ile indirmiştir. Ne bilirsin; belki de o saat yakındır.
Buna inanmayanlar onun çabucak gelmesini isterler. İman edenler ise, ondan korku ile titrerler ve onun hak olduğunu bilirler. İyi bilin ki; kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler.
Allah; kullarına çok lutufkardır. Dilediğini rızıklandırır. O´dur Kavi, Aziz.
Kim, ahiret ekinini isterse; onun ekinini arttırırız. Kim de dünya ekinini isterse; ona da bundan veririz. Ancak onun ahirette bir nasibi yoktur.
Yoksa Allah´ın izin vermediği bir şeyi, dinde onlara şeriat kılacak ortakları mı var? Şayet kesin söz bulunmayacak olsaydı; aralarında derhal hüküm verilirdi. Doğrusu zalimlere elim bir azab vardır.
Göreceksin ki; zalimler yaptıkları şeyler başlarına gelirken korkudan titrerler. İman edip salih amel işleyenler ise cennet bahçelerindedirler. Rabblarının katında onlara diledikleri vardır. İşte bu; büyük lutfun kendisidir.
İşte Allah´ın iman edip salih ameller işleyen kullarına müjdelediği budur. De ki: Ben, sizden buna karşılık; akrabalıkta sevgiden başka bir ücret istemem. Kim, bir iyilik kazanırsa; Biz onun iyiliğini arttırırız. Muhakkak ki Allah; Gafur´dur, Şekur´dur.
Yoksa onlar; Allah´a karşı yalan uydurdu mu derler? Allah; dilerse senin kalbini mühürler, batılı yok eder, sözleriyle hakkı yerine getirir. Muhakkak ki O; göğüslerin özünü bilendir.
O; kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarını bilendir.
İman edip salih ameller işleyenlerin duasını kabul buyurur ve onlara lutfundan arttırır. Kafirlere gelince; onlar için şiddetli bir azab vardır.
Şayet Allah kulları için rızkı geniş tutsaydı; yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Fakat O; dilediği ölçüde indirir. Muhakkak ki O; kulları için Habir´dir, Basir´dir.
O´dur ki; ümidlerini kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini yayar. O; Veli´dir, Hamid´dir.
Gökleri, yeri ve ikisinde yaydığı canlıları yaratması da O´nun ayetlerindendir. O, dileyince bunları toplamaya da hakkıyla kadirdir.
Size musibetten ne gelirse, kendi ellerinizin kazandığındandır. Bununla beraber O, çoğunu affeder.
Yeryüzünde O´nu aciz bırakamazsınız. Ve sizin Allah´tan başka ne bir veliniz vardır, ne de bir yardımcınız.
Denizde dağlar gibi akıp giden gemiler de O´nun ayetlerindendir.
Dilerse O; rüzgarı durdurur da denizin yüzünde durakalırlar. Muhakkak ki bunda, sabırlı olan ve çok şükreden kimseler için ayetler vardır.
Yahut yaptıklarına karşılık onları helak eder. Bir çoğunu da bağışlar.
Ayetlerimiz üzerinde tartışanlar bilsinler ki; kendileri için kaçacak bir yer yoktur.
Size verilen herhangi bir şey, yalnızca dünya hayatının bir geçimliliğidir. Allah katında olan ise, hem daha hayırlı, hem de daha bakidir. Bu; iman edenler ve Rabblarına tevekkül edenler içindir.
Ve büyük günahlardan, hayasızlıktan çekinenler, öfkelendiklerinde bile bağışlayanlar içindir.
Ve Rabblarına icabet edenler, namaz kılanlar içindir. Onların işleri aralarında şura iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da infak ederler.
Onlar ki; kendilerine zulüm vaki olunca yardımlaşırlar.
Kötülüğün karşılığı; ona denk bir kötülüktür. Kim, affeder ve ıslah ederse; ecri Allah´a aittir. Muhakkak ki Allah; zalimleri sevmez.
Kim, zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa; aleyhine bir yol yoktur.
Yol; ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler içindir. İşte onlara elim bir azab vardır.
Bununla beraber kim de sabreder ve bağışlarsa; işte bu, şüphesiz azmedilmeye değer işlerdendir.
Kimi de Allah saptırırsa; bundan sonra artık onun için bir veli yoktur. Göreceksin ki; o zalimler, azabı gördükleri zaman: Geri dönecek bir yol yok mudur? diyeceklerdir.
Ve onları ateşe sunulurken zilletten başları öne eğilmiş, göz ucuyla gizli gizli çevreye bakarken göreceksin. İman etmiş olanlar da derler ki: Hüsranda olanlar; kıyamet günü kendilerini de, ailelerini de hüsranda bırakanlardır. İyi bilin ki; zalimler muhakkak sürekli bir azab içindedirler.
Onların Allah´tan başka kendilerine yardım edecek velileri de yoktur. Kimi de Allah saptırırsa; artık onun için bir yol yoktur.
Allah katından, geri çevrilmesi imkansız bir gün gelmezden önce, Rabbınıza icabet edin. O gün; hiç biriniz için sığınacak bir yer yoktur, inkar da edemezsiniz.
Eğer onlar yine yüz çevirirlerse; Biz, seni onların üzerine bekçi olarak göndermedik. Senin vazifen, sadece tebliğdir. Gerçekten Biz, insana katımızdan bir rahmet tattırırsak; o bununla sevinir. Ama elleriyle işlediklerinden ötürü başlarına bir fenalık gelirse; işte o zaman insan, cidden pek nankördür.
Göklerin ve yerin mülkü Allah´ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler bağışlar, dilediğine ne erkekler bağışlar.
Veya hem dişi, hem erkek olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır bırakır. Muhakkak ki O; Alim´dir, Kadir´dir.
Bir beşer için Allah´ın kendisiyle konuşması olacak şey değildir. Meğer ki bir vahy ile veya perde arkasından, yahut bir elçi gönderip de izni ile dilediğini vahyetsin. Muhakkak ki O; Aliyy´dir, Hakim´dir.
İşte böylece Biz; sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen kitab nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz; onu, kullarımızdan dilediğimizi hidayete eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen, dosdoğru bir yolu göstermektesin.
Göklerde ve yerde olanların kendisine ait olduğu Allah´ın dosdoğru yolunu. İyi bilin ki; bütün işler sonunda Allah´a döner.
Azîz ve Hakîm olan Allah, işte böyle, sana ve senden öncekilere vahyeder.
Göklerde ve yerde olan her şey, O´nundur. Ve O, Âli´dir (Yüce), Azîm´dir (Büyük).
Gökler neredeyse üstlerinden parçalanacak. Ve melekler, Rab´lerini hamd ile tesbih ederler, yeryüzündeki kişiler için mağfiret dilerler. Allah, gerçekten Gafûr (mağfiret eden) ve Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden), öyle değil mi?
Ve onlar, O´ndan (Allah´tan) başka dostlar edindiler. Allah, onların üzerine Hafîz´dir (yaptıklarını hayat filmlerinde muhafaza eder). Ve sen, onlara vekil değilsin.
İşte böylece sana, Arapça Kur´ân´ı vahyettik, şehirlerin anasını (Mekke halkını) ve onun etrafındakileri, hakkında şüphe olmayan toplanma günü (kıyâmet günü) ile uyarman için. Onların bir kısmı cennette ve bir kısmı alevli ateştedir (cehennemde)dir.
Eğer Allah dileseydi, onları mutlaka tek bir ümmet kılardı. Ve lâkin dilediği kimseyi rahmetinin içine koyar ve zalimler için bir velî (dost) ve yardımcı yoktur.
Yoksa O´ndan başka dostlar mı edindiler? İşte Allah; O, dosttur. Ve O, ölüleri diriltir. Ve O, herşeye kaadirdir.
Birşey hakkında ihtilâfa düşerseniz, artık onun hükmü Allah´a aittir. İşte bu Allah, benim Rabbimdir. O´na tevekkül ettim. Ve O´na yönelirim.
Gökleri ve yeri yaratan, sizin nefslerinizden eşler kıldı ve hayvanlardan da eşler kıldı. Orada sizi çoğaltır, yayar. Hiçbir şey, O´nun gibi değildir. Ve O, en iyi işiten, en iyi görendir.
Göklerin ve yerin anahtarları, O´nundur. Dilediğinin rızkını genişletir ve daraltır. Muhakkak ki O, herşeyi en iyi bilendir.
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh´a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm´e, Hz. Musa´ya ve Hz. İsa´ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah´a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O´na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Kendilerine ilim geldikten sonra aralarında azanlardan başkası fırkalara ayrılmadı. Eğer Rabbinden “belirlenmiş bir zamana kadar (bekletme)” sözü geçmemiş olsaydı, mutlaka onların arasında (hemen) hüküm verilirdi. Muhakkak ki onlardan sonra Kitab´a varis kılınanlar, gerçekten O´ndan şek ve şüphe içindedirler.
İşte bunun için, artık sen onları davet et. Ve emrolunduğun gibi istikamet üzere (Allah´a doğru) ol. Ve onların heveslerine tâbî olma. Ve onlara de ki: “Allah´ın kitaptan indirdiği şeye îmân ettim. Ve sizin aranızda adil (adaletli) olmakla emrolundum. Allah, sizin de Rabbiniz bizim de Rabbimiz. Bizim amelimiz bize, sizin ameliniz size. Sizinle bizim aramızda bir huccet (çekişme) yoktur. Allah, bizi biraraya toplayacak. Ve dönüş, O´na (Allah´adır).
O´na (Allah´ın) davetine icabet edildikten sonra Allah hakkında tartışanlar; onların huccetleri (delilleri), Rab´lerinin indinde bâtıldır. Onların üzerinde (Allah´ın) gazabı ve şiddetli azap vardır.
Allah, Kitab´ı ve mizanı hak ile indirdi. Ve sen idrak edemezsin (bilemezsin). Belki de o saat yakındır.
Ona (kıyâmet saatine) inanmayanlar, onu acele istiyorlar. Âmenû olanlar (ise) ondan korkanlardır. Ve onun hak olduğunu bilirler. Muhakkak ki o saat (kıyâmet) hakkında şüphe edip mücâdele edenler, gerçekten uzak bir dalâlet içindedirler, (öyle) değil mi?
Allah, kullarına Lâtif´tir (lütufkâr). Dilediği kimseyi rızıklandırır. Ve O, Kaviyy´dir (kuvvetli), Azîz´dir (yüce ve şerefli).
Kim ahiret hasatını (mahsulünü, kazancını) isterse, Biz onun kazancını artırırız. Kim dünya kazancını isterse, ona (da) ondan (dünya kazancından) artırırız (veririz). Ve onun ahirette nasibi yoktur.
Yoksa Allah´ın, dînde izin vermediği şeyleri, onlara şeriat kılan ortakları mı var? Ve fasıl (ayırma) sözü geçmemiş olsaydı, mutlaka onların arasında (hemen) hüküm verilirdi. Ve muhakkak ki zalimler, onlar için elîm azap vardır.
Zalimlerin, kazandıklarından dolayı korkmuş olduklarını görürsün. Ve korktukları şey, onlar için vuku bulacaktır (başlarına gelecektir). Ve âmenû olanlar (Allah´a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel (nefs tezkiyesi) işleyenler, cennet bahçelerindedirler. Onlar için Rab´lerinin katında diledikleri herşey vardır. İşte bu fazlul kebirdir (büyük fazl).
İşte Allah´ın, âmenû olan (Allah´a ulaşmayı dileyen) ve salih amel (nefs tezkiyesi) işleyen kullarını müjdelediği budur. De ki: “Ben, ona (tebliğe) karşı bir ücret istemiyorum, yakınlıkta sevgiden başka. Ve kim hasene işlerse onun için güzellikleri artırırız. Muhakkak ki Allah, Gafûr´dur (mağfiret eden), Şükredilen´dir.
Yoksa Allah´a karşı yalanla iftira mı ediyorlar? Bununla birlikte eğer Allah dilerse senin kalbini mühürler ve bâtılı yok eder. Kendi kelimeleri ile hakkı gerçekleştirir. Muhakkak ki O, sinelerdekini en iyi bilendir.
Ve O, kullarının tövbelerini kabul eden ve seyyielerini (günahlarını) affedendir. Ve yaptığınız şeyleri bilir.
(Allah), âmenû olanların (Allah´a ulaşmayı dileyenlerin) ve salih amel (nefs tezkiyesi) işleyenlerin (dualarına) icabet eder. Ve onlara fazlından artırır. Ve kâfirler; onlar için şiddetli azap vardır.
Ve eğer Allah, kullarına rızkı genişletseydi, yeryüzünde mutlaka azarlardı. Fakat O, dilediği kadarını indirir. Muhakkak ki O, kullarından haberdardır, (onları) görendir.
(Onların) ümit kesmelerinden sonra yağmuru indiren ve rahmetini yayan, O´dur. Ve O, Velî´dir (dost), Hamîd´dir (hamdedilen).
Gökleri ve yeri yaratması ve orada hayvanları çoğaltıp yayması, O´nun âyetlerindendir. Ve O, dilediği zaman onları toplamaya kaadirdir.
Size bir musîbet isabet ettiği zaman işte o, ellerinizin kazandığı (yaptıklarınız) sebebiyledir. (Musîbetlerin) çoğunu affeder (gerçekleştirmez).
Yeryüzünde siz, aciz bırakabilecek olanlar değilsiniz. Ve sizin için Allah´tan başka bir dost ve yardımcı yoktur.
Ve denizde yüksek dağlar gibi yüzen gemiler, O´nun (Allah´ın) âyetlerindendir.
Eğer O (Allah), dilerse rüzgârı durdurur. O zaman (gemiler) onun üzerinde hareketsiz kalırlar. Muhakkak ki bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.
Veya kazandıkları (yaptıkları) sebebiyle onları helâke sürükler ve onların çoğunu (da) affeder.
Ve âyetlerimiz hakkında mücâdele edenler, onlar için sığınacak bir yer olmadığını bilsinler.
İşte böylece size verilen herşey dünya hayatının metaıdır. Ve amenû olanlar için, Allah´ın indinde olanlar daha hayırlıdır ve bâkidir (kalıcıdır). Ve onlar, Rab´lerine tevekkül ederler.
Ve onlar, günahların büyüğünden ve fuhuştan içtinap ederler (sakınırlar). Ve öfkelendikleri zaman affederler.
Ve onlar, Rab´lerine icabet ederler ve namazı kılarlar. Ve onlar, işlerini aralarında toplanıp istişare ederler. Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler.
Ve onlar, kendilerine bir saldırı isabet ettiği zaman yardımlaşırlar.
Bir kötülüğün cezası onun misli kadar kötülüktür. Fakat kim affeder ve ıslâh ederse artık onun ecri (mükâfatı) Allah´a aittir. Muhakkak ki O (Allah), zalimleri sevmez.
Ve gerçekten zulme uğradıktan sonra hakkını geri alan kimseler, işte onlar; onların üzerine (aleyhlerine) bir yol (ceza) yoktur.
Fakat insanlara zulmedenlerin ve yeryüzünde haksız yere zorbalık yapanların üzerine (aleyhlerine) yol (ceza) vardır. İşte onlar; onlar için elîm bir azap vardır.
Ve elbette kim sabreder ve bağışlarsa muhakkak ki bu, gerçekten azîm (büyük) işlerdendir.
Ve Allah kimi dalâlette bırakırsa, o taktirde onun için, bundan sonra bir velî (dost) yoktur. Zalimleri, azabı gördükleri zaman: “(Dünyaya) geri dönüşe bir yol var mı?” derken görürsün.
Ve onları zilletten boyun eğmiş olarak, ona (azaba) arz olunurken, gizli gizli (yan gözle) baktıklarını görürsün. Âmenû olanlar dediler ki: “Muhakkak ki hüsranda olanlar, kıyâmet günü, kendilerini ve ailelerini hüsrana düşürenlerdir.” Muhakkak ki zalimler, mukîm (devamlı) azabın içindedirler, değil mi?
Ve onların, kendilerine yardım edecek Allah´tan başka dostları yoktur. Ve Allah kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir yol (kurtuluş) yoktur.
Rabbinize icabet edin (Allah´a ulaşmayı dileyin), Allah tarafından geri döndürülmeyecek olan günün gelmesinden önce. İzin günü, sizin için bir sığınak yoktur. Ve sizin için bir inkâr yoktur (yaptıklarınızı inkâr edemezsiniz).
Bundan sonra eğer yüz çevirirlerse, Biz seni onların üzerine muhafız olarak göndermedik. Senin üzerine düşen sadece tebliğdir. Ve muhakkak ki Biz, insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman onunla ferahlanır (sevinir). Ve eğer elleriyle takdim ettikleri (yaptıkları) sebebiyle bir kötülük isabet ederse, işte o zaman insan mutlaka kefûr olur (inkâr eder, nankör olur).
Göklerin ve yerin mülkü Allah´ındır. Dilediği şeyi yaratır. Dilediğine kız (çocuk) ve dilediğine erkek (çocuk) bağışlar.
Veya hem kız hem erkek olarak ikisini de verir. Ve dilediği kimseyi kısır kılar. Muhakkak ki o, Alîm´dir (en iyi bilen), Kaadir´dir (herşeye gücü yeten).
Allah´ın hiçbir insanla konuşması olmamıştır, illâ vahyile veya perde arkasından veya dilediğine izniyle vahyetsin diye resûl (melek) göndererek. Allah, bilir ve hikmet sahibidir.
Ve işte böylece sana emrimizden bir ruh (Kur´ân-ı Kerim) vahyettik. Ve sen, kitap nedir ve îmân nedir bilmiyordun. Ve lâkin O´nu “nur” kıldık. Kullarımızdan dilediğimizi O´nunla hidayete erdiririz. Ve muhakkak ki sen, mutlaka Sıratı Mustakîm´e hidayet ediyorsun (ulaştırıyorsun).
O Allah´ın yolu ki, göklerde ve yerde ne varsa Kendisinindir. (Bütün) emirler (işler) Allah´a seyreder (döner), değil mi?
Kudret ve hikmet sahibi olan Allah, (ey Muhammed) sana ve senden öncekilere (hakikati) şöyle vahyetti:
Göklerde ve yerde olan her şey O´nundur; O, yücedir, uludur.
En üstteki gökler (O´nun korkusundan) neredeyse parçalanır; melekler Rablerinin sonsuz ihtişamını hamd ile yüceltir ve yeryüzündekiler için bağışlanma dilerler. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.
Allah´tan başkasını koruyucu edinenlere gelince; Allah onları görüp gözetlemektedir ve sen onların yaptıklarından sorumlu değilsin.
(Sana sadece Bizim mesajımız emanet edilmiştir:) işte Biz sana Arap dilinde bir hitabe gönderdik ki, bütün kentlerin atasını ve çevresinde oturanları uyarabilesin; yani, (varlığı) her türlü şüphenin üstünde olan Toplanma Günü´ne karşı (onları) uyarasın. (O Gün) bazısı cennete girecek, bazısı da yakıcı ateşe.
Eğer Allah dileseydi onları tek bir ümmet yapardı; bununla birlikte O, (kavuşturulmayı) dileyeni rahmetine kavuşturur; halbuki (Hesap Günü) zalimler ne kendilerini koruyacak bir kimse, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır.
Yoksa onlar, Allah´tan başka koruyucular edi(nebileceklerini mi sa)nıyorlar? Hayır, yalnız Allah´tır (bütün varlıkların) koruyucusu; çünkü yalnız O´dur ölüye can veren ve yalnız O´dur her şeye kadir olan.
Öyleyse (ey müminler biliniz ki,) ayrılığa düştüğünüz her konuda hüküm Allah´a aittir. (De ki:) "İşte Allah! Benim Rabbim budur. O´na dayanıp güvendim ve her zaman O´na yönelirim!"
(O´dur) gökleri ve yeri yoktan var eden. O, nasıl ki hayvanlar arasında eşler (bulunmasını) irade etmişse size de kendi cinsinizden eşler vermiştir ve sizi böylece çoğaltıp durmaktadır: (ama) hiçbir şey O´na benzemez ve yalnız O´dur, her şeyi işiten, her şeyi gören.
Göklerin ve yerin anahtarları O´nundur; O, dilediğine bol rızık verir, dilediğine az. Çünkü O her şeyi bilendir.
O, itikadi konularda, Nuh´a emrettiğini -ve sana (ey Muhammed,) vahiy aracılığıyla öğrettiğimizi ve aynı zamanda İbrahim´e, Musa´ya ve İsa´ya emrettiğimizi- sizin için uygun gördü. (Sahih) itikada sağlam bir şekilde sarılın ve o konuda bütünlüğünüzü bozmayın. Onları çağırdığın bu (itikad bütünlüğü) başka varlıkları veya güçleri Allah´a ortak koşanlara ağır gelse (bile). Allah dileyen herkesi kendine çeker ve O´na yönelenleri doğru yola ulaştırır.
(Geçmiş vahiylerin mensuplarına gelince,) onlar (hakikati) tanıyıp öğrendikten sonra, aralarındaki kıskançlık ve çekişmelerden dolayı bütünlükten uzaklaştılar; ve Rabbinden (O´nun koyduğu) belli bir vadeye kadar (bütün hükümleri iptal eden) bir hüküm gelmemiş olsaydı, onlar arasında (baştan) her şey karara bağlanmış olurdu. İşte bakın, öncekilerden ilahi kelamı devralanlar (şimdi) onun öğretileri hakkında şüpheye varan büyük bir tereddüt içindeler.
İşte bunun için sen (bütün insanlığa) çağrıda bulun ve (Allah tarafından) emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Onların heva ve heveslerine uyma ve de ki: "Ben, Allah´ın bütün vahyettiklerine inanırım. Sizin değişik görüşleriniz arasında adaleti gözetmekle emrolundum. Allah benim de, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımızın hesabı bize çıkacaktır, sizin yaptıklarınız da size. Bizimle sizin aranızda bir çekişme olmamalı. Allah hepimizi bir araya toplayacaktır; çünkü varış O´nadır."
O´nu(n çağrısını) kabul ettikten sonra Allah hakkında (hala) tartışanlara gelince: onların bütün itirazları Rableri katında geçersizdir, boştur. (O´nun) gazabı üzerlerine çökecektir; ve onları şiddetli bir azap beklemektedir.
çünkü indirdiği vahiy ile hakikati ortaya koyan ve (böylece insana, doğru ile eğriyi tartacağı) bir terazi veren O´dur. Senin bütün bildiğin ise, Son Saat´in yakın olduğudur.
O (Kıyamet Saati)ne inanmayanlar, (alay edercesine) onun çabucak gelmesini isterler, halbuki imana ermiş olanlar ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. Gerçek şu ki, Son Saat´i tartışanlar, tam bir sapıklık içindeler!
Allah kullarına çok lütufkardır; dilediğine rızık verir, çünkü yalnız O güçlüdür, yücedir.
Kim öteki dünyada kazanç elde etmeyi isterse onun kazancında bir artış sağlarız: bu dünyada bir kazanç isteyene ise ondan bir şeyler ver(ebil)iriz fakat böyle biri, öteki dünya(nın nimetlerin)den hiçbir pay alamayacaktır.
Yoksa onlar, (bu dünyadan başka bir şeyi önemsemeyenler,) Allah´ın asla izin vermediği şeyleri kendileri için (hukuki ve) ahlaki bir yükümlülük haline sokan sözde uluhiyet ortağı güçlere mi inanırlar? Nihai hüküm ile ilgili (Allah´ın) bir kararı bulunmasaydı, onlar arasında her şey (bu dünyada) hükme bağlanmış olurdu ama zalimleri (öteki dünyada) acı bir azap beklemektedir.
Zalimlerin (öteki dünyada) kazandıkları şey(i düşünmek)ten korktuklarını göreceksin. Zaten korktukları başlarına mutlaka gelecektir. İmana erip doğru ve yararlı işler yapanları ise (cennetin) çiçek dolu bahçelerinde (bulacaksın). Onlar Rablerinin katında diledikleri her şeye sahip olacaklardır (ve) bu, büyük bir lütuftur, ki;
Allah onu iman edip doğru ve yararlı işler yapan kullarına bir müjde olarak vermektedir. De ki (ey Muhammed): "Bu (mesaj) karşılığında sizden yol arkadaşlarınızı sevmenizden başka bir şey beklemiyorum". Kim güzel bir iş yap(ma erdemine ulaşır)sa ona daha büyük güzellikler bağışlarız ve gerçek şu ki Allah, çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını verendir.
Yoksa onlar, "(Muhammed) kendi yalanlarını Allah´a isnad etmektedir" mi diyorlar? Eğer Allah dileseydi, senin kalbini (ebediyyen) mühürlerdi. Nitekim Allah batılı silip süpürür ve hakkı sözleriyle ortaya koyar. Gerçek şu ki O, (insanların) kalplerinde olanı tümüyle bilir.
ve O´dur kullarının tevbelerini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptığınız her şeyi bilen,
inanıp doğru ve yararlı işler yapanların dileklerini kabul eden; ve (O´dur öteki dünyada) lütfuyla onlara (hak ettiklerinden) fazlasını verecek olan. Hakikati inkar edenleri (yalnızca) çetin bir azap beklemektedir.
Eğer Allah (bu dünyada) kullarına bol rızık vermiş olsaydı, yeryüzünde küstahça davranırlardı. Halbuki O, (rahmetini) gereği kadar dilediğince ihsan etmektedir çünkü O, kullarının (ihtiyaçlarından) tamamiyle haberdardır ve onları görmektedir.
O, (insanlar) bütün ümitlerini yitirdikten sonra yağmuru indiren ve (bu suretle) rahmetini sergileyendir; çünkü (insanların) koruyucusu yalnız O´dur, hamd O´na mahsustur.
Gökleri ve yeri ve bunların içinde üretip çoğalttığı bütün canlı varlıkları yaratması, O´nun işaretlerindendir. (Bunları yaratan) Allah, dilediği zaman onları (kendi katında) toplama gücüne de sahiptir.
(Hesap Günü) başınıza gelecek her felaket kendi ellerinizle yapıp ettiklerinizin bir ürünü olacaktır; bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır;
ve siz O´nu yeryüzünde bertaraf edemezsiniz, (öteki dünyada da) sizi Allah(ın cezasın)dan koruyacak ve size yardım edecek kimse bulamazsınız.
Denizler üzerinde, dağlar(ın salınıp durması) gibi akıp giden gemiler de O´nun işaretlerindendir:
dilerse rüzgarı dindirir, o zaman denizin üstünde hareketsiz kalıverirler; bunda, şüphesiz, sıkıntılara göğüs geren ve (Allah´a) gönülden şükreden herkes için mesajlar vardır;
ya da yapıp ettiklerinden dolayı onları yok eder, (her şeye rağmen) Allah çok bağışlayıcıdır.
Ve bilsinler ki, mesajlarımızı sorgulayanlar için kurtuluş yoktur.
(Unutmayın ki,) size ne verildiyse bu dünya hayatından (geçici) bir zevk almanız içindir. Allah katında olan ise daha iyi ve daha kalıcıdır. (Bu ödül,) iman eden ve Rablerine güvenenler (içindir).
bağışlanmaz günahlardan ve hayasızlıktan kaçınanlar ve öfke bastığında da kolayca affedenler (için);
Rablerinin (çağrısına) karşılık verenler ve namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar (için); ve (bütün ortak meselelerini) aralarında danışma ile karara bağlayanlar (için); ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden başkalarına harcayanlar (için);
ve bir zorbalık ile karşılaştıkları zaman kendilerini savunanlar (için).
Ama (unutma ki,) kötülüğü cezalandırma (teşebbüsü) de, bizatihi bir kötülük olabilir; o halde, kim (düşmanını) affeder ve barış yaparsa mükafatı Allah katındadır, çünkü O, zalimleri sevmez.
Zulme uğradıklarında kendilerini savunanlara gelince; onlara hiçbir suç isnad edilemez:
ancak (başka) insanları baskı altına alan ve yeryüzünde gaddarca davranarak her türlü haksızlığı yapanlar suç işlemişlerdir. Onları şiddetli bir azap beklemektedir.
Ama bilin ki, kim sıkıntıya göğüs gerer ve affederse işte bu, gönülden istenen bir şeydir.
İşte (böyle:) Allah kimi saptırırsa artık onun hiçbir koruyucusu olmaz, böylece sen bu zalimlerin (Kıyamet Günü kendilerini bekleyen) azabı görür görmez, "(Eyvah!) Bunun dönüşü yok mu?" diye feryad ettiklerini görecek (ve duyacak)sın.
Ve sen onları, zavallı şekilde boyunlarını bükerek (çevrelerine) göz ucuyla bakarken o (akibet)e atladıklarını göreceksin; o zaman iman edenler, "(Bu) Kıyamet Günü hüsrana uğrayanlar, kendilerini ve arkalarından gidenleri mahvedenlerdir!" diyecekler. Gerçek şu ki zalimler, ebedi azaba mahkum olacaklar,
ve Allah´a karşı kendilerine yardım edecek bir koruyucu bulamayacaklar, çünkü Allah´ın saptırdığı için (kurtuluş) yolu yoktur.
(O halde, ey insanlar,) Allah´ın buyruğu ile geri dönüşün imkansız olduğu Gün gelmeden önce Rabbiniz(in daveti)ne uyun! (Çünkü) o Gün ne sığınacağınız bir yer bulabilirsiniz, ne de (yaptığınız hataları) inkar edebilirsiniz.
Ama onlar, (ey Peygamber, senden) yüz çevirip uzaklaşırlarsa (bil ki) Biz seni onların bekçisi olarak göndermedik. Sana düşen, yalnız (emanet edilen) mesajı iletmektir. Ve bakın, (Bizim mesajlarımıza yüz çevirmek, insan tabiatının zayıflığı ve kaypaklığından kaynaklanır; böylece,) Biz insana rahmetimizi tattırdığımız zaman onunla övünç duyar, ama kendi eliyle yaptıklarının sonucu olarak başına bir bela gelirse, o zaman, şükürden ne kadar uzak olduğunu gösterir.
Göklerin ve yerin hakimiyeti yalnız Allah´a aittir. O, dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları bağışlar, dilediğine erkek.
yahut (dilediğine) hem erkek hem kız (çocuklar) verir ve dilediğini de kısır yapar. Çünkü O, her şeyi bilendir, sınırsız güç sahibidir.
Allah, insanla, ancak apansız gelen bir ilham aracılığıyla yahut bir perde arkasından (seslenerek,) yahut (vahyedilmesini) dilediği şeyi kendi izniyle vahyeden bir elçi göndermek suretiyle konuşur. O, şüphesiz yücedir, hikmet Sahibidir.
İşte sana da (ey Muhammed,) kendi buyruğumuz altında hayat veren bir mesaj vahyettik. (Bu mesaj sana gelmeden önce,) sen vahiy nedir, iman (nedir) bilmezdin ama (şimdi) bu (mesajı) bir ışık yaptık ki onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola ulaştıralım; şüphesiz sen de (insanları onunla) doğru yola ulaştıracaksın.
göklerde ve yerdeki her şeyin maliki olan Allah´a götüren yola. Gerçek şu ki, her şeyin başı ve sonu Allah´tadır.
İşte böyle vahyediyor. Sana ve senden evvel olanlara o azîz, hakîm olan Allah.
Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa, O´nun içindir. Ve O, çok yücedir, çok büyüktür.
Az kalıyor ki, gökler üstlerinden çatlayacaklar. Melekler de Rablerine hamd ile tesbihte bulunuyorlar ve yerde olanlar için mağfiret diliyorlar. Agâh olunuz! Şüphe yok ki Allah, O çok affedicidir, çok esirgeyicidir.
Ve o kimseler ki, Allah´tan başkasını velîler ittihaz ettiler. Onların üzerlerine Allah nâzırdır ve sen onların üzerlerine bir vekîl değilsin.
Ve işte sana böyle Arapça bir Kur´an vahyettik ki, Ümmü´lKurâ´yı ve onun çevresinde bulunanları korkutasın ve kendinde şüphe olmayan o toplanma gününden korkutasın. Bir fırka cennettedir ve bir fırka da cehennemdedir.
Ve eğer Allah dilemiş olsa idi elbette onları bir ümmet kılmış olurdu. Velâkin dilediği kimseyi rahmetine girdirir. Zalimlere gelince onlar için ne bir velî ve ne de bir yardımcı vardır.
Yoksa ondan başkasını velîler mi edindiler? Fakat Allah´tır, O´dur velî olan ve O, ölüleri diriltir. Ve O her şey üzerine bihakkın kâdirdir.
Ve hangi bir şeyde ihtilâfa düşmüş iseniz, artık onun hükmü Allah´a aittir. «İşte o Allah´tır benim Rabbim. O´na tevekkül ettim ve O´na müracaat ederim.»
(O) Gökleri ve yeri yaratan, sizin için kendi cinsinizden zevceler kılmıştır, hayvanlardan da çiftler (yaratmıştır). Sizi onda artırır. O´nun misli gibi bir şey yoktur ve O bihakkın işiticidir, görücüdür.
Göklerin ve yerin anahtarları O´nundur. Dilediği kimse için rızkı bolca yapar ve kısar. Şüphe yok ki, her bir şeyi bilicidir.
Sizin için dinden meşrû kıldı, kendisiyle Nûh´a tavsiye etmiş olduğunu. Ve o şeyi ki, sana vahyettik ve o şeyi ki, onunla İbrahim´e, Mûsa´ya ve İsa´ya vasiyyette bulunduk, dini doğru tutun ve onda tefrikaya düşmeyin(den ibarettir). Müşriklerin üzerine kendisine dâvet ettiğin şey ağır geldi. Allah dilediği kimseyi kendisine intihab eder ve (Hakk´a) dönen kimseyi hidâyete erdirir.
Ve tefrikaya düşmediler, ancak kendilerine bilgi geldikten sonra, mücerret aralarında haddi tecavüz etmekten dolayı (tefrikaya düştüler). Ve eğer Rabbinden bir muayyen ecele kadar sebk etmiş bir kelime bulunmasa idi elbette aralarında hükmolunurdu. Ve muhakkak o kimseler ki, onlardan sonra kitaba vâris oldular, elbette ondan mütehayyirâne bir şekk içindedirler.
İşte bundan dolayı sen dâvet et ve emrolunduğun gibi istikamette bulun ve onların hevâlarına tâbi olma ve de ki: «Allah´ın kitaptan indirmiş olduğuna imân ettim ve aranızda adâlet yapmakla memur oldum. Allah bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizedir, sizin amelleriniz de size aittir. Bizim aramızla sizin aranızda bir husûmet yoktur. Allah aramızı toplayacaktır ve dönüş ancak O´nadır.»
Ve o kimseler ki, Allah hakkında muhâsemede bulunurlar, Allah için icabette bulunulduktan sonra. Onların hüccetleri Rablerinin indinde sâkıttır ve onların üzerine bir gazap vardır ve onlar için şiddetli bir azap vardır.
Allah, o zâtdır ki, bihakkın kitabı ve mizanı indirdi ve sana ne bildirir? Belki o Kıyamet yakındır.
O´na (Kıyamete) imân etmeyenler, onu isti´cal ederler. İmân etmiş olanlar ise, O´ndan korkuculardır ve O´nun şüphesiz hak olduğunu bilirler. Haberin olsun o kimseler ki, o kıyamet hakkında mücâdelede bulunurlar. Elbette ki uzak bir sapıklık içindedirler.
Allah, kullarına çok lütfedicidir, dilediğini merzûk buyurur. Ve O, (her şeye) kâdirdir, galiptir.
Her kim ahiret ekinini dilerse onun için ekininde ziyâdelik vücûda getiririz ve her kim dünya ekinini dilerse ona da ondan veririz. Onun için ahirette bir nâsip yoktur.
Yoksa onlar için şerikler var da onlar için dinden kendisiyle Allah´ın izin vermediği şeyleri meşrû mu kıldılar? Ve eğer o fâsıl kelimesi olmasa idi elbette aralarında hüküm icra edilmiş olurdu ve şüphe yok ki o zalimler için elîm bir azab vardır.
Zalimleri göreceksin ki, kazanmış oldukları şeylerden dolayı korkuculardır. Ve o (korktukları şey) onlara vaki olacaktır ve imân edenler ve sâlih sâlih amellerde bulunanlar ise cennetlerin bahçelerindedir. Onlar için Rablerinin indinde diledikleri şeyler vardır. İşte budur o en büyük inâyet.
İşte bu, o (haber)dir ki, Allah imân eden ve sâlih sâlih amellerde bulunan kullarına tebşir eder. De ki: «Ben bunun üzerine sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum.» Ve kim bir güzellik kazanırsa onun için onda bir güzelik arttırırız. Şüphe yok ki Allah gafûrdur, şekûrdur.
Yoksa derler mi ki: «Allah´a karşı yalan yere iftirada bulundu?» Eğer Allah dilese senin kalbin üzerine mühür basar ve bâtılı mahveder ve kelimeleriyle hakkı tahakkuk ettirir. Şüphe yok ki O, göğüslerde olanı bilicidir.
Ve O, o zâttır ki, kullarından tevbeyi kabul eder ve günahlardan affeyler ve ne yapar olduklarınızı bilir.
Ve imân edenlere ve sâlih sâlih amellerde bulunanlara icabet eder ve onlara fazlından (sevaplarını) arttırır. Kâfirlere gelince onlar için şiddetli bir azap vardır.
Ve eğer Allah, rızkı kulları için yayacak olsa elbette yerde haddi tecavüz ederlerdi. Velâkin dilediğini bir miktar ile indiriyor. Şüphe yok ki O, kullarından haberdardır. Ve (hepsini) görücüdür.
Ve O, o (Hâlık-i Azîm)dir ki, ümitsizliğe düştüklerinden sonra, yağmuru indirir ve rahmetini neşreder ve O´dur velî, hamîd olan O´dur.
Ve göklerin ve yerin yaradılışı O´nun âyetlerindendir. Onlarda her hareket edenden yaymış olduğu şeyde ve o dilediği zaman onları toplamaya da kâdirdir.
Ve size musibetten her ne şey isabet ederse kendi ellerinizin kazandığı şey sebebiyledir ve bir çoğundan ise affeder.
Ve siz yeryüzünde âciz bırakıcılar değilsiniz ve sizin için Allah´tan başka bir hâmi ve bir yardımcı da yoktur.
Ve O´nun âyetlerindendir denizde dağlar gibi cereyan eden gemiler.
Eğer dileyecek olsa rüzgarı durdurur. Artık onun sırtı üzerine durakalırlar. Şüphe yok ki, bunda elbette âyetler vardır, her ziyâde sabreden, ziyâde şükreden kimse için.
Yahut onları kazandıkları ile helâk eder ve birçoğundan da af buyurur.
Ve Bizim âyetlerimizde mücadele edenler bilsin ki, onlar için bir mahall-i halas yoktur.
Velhasıl size hangi bir şeyden verilmiş olanlar, ancak dünya hayatının meta´ından ibarettir ve Allah´ın indinde olan ise daha hayırlıdır ve daha bâkidir, o kimseler ki imân etmişlerdir ve Rablerine tevekkülde bulunurlar.
Ve o kimseler için ki, günahın büyüklerinden ve fâhiş kötülüklerden kaçınırlar. Ve gazaba geldikleri zaman onlar bağışlarlar.
Ve o kimseler için ki Rablerine icabette bulundular ve namazı dosdoğru kıldılar ve onların işleri aralarında meşveret iledir ve kendilerini merzûk ettiğimiz şeylerden infakta bulunurlar.
Ve o kimse için ki onlara bir zulüm isabet ettiği zaman onlar yardımlaşmakta bulunurlar.
Bir kötülüğün cezası da onun misli bir kötülüktür. Fakat kim affeder ve ıslahta bulunursa artık onun mükâfaatı da Allah´a aittir. Şüphe yok ki O, zalimleri sevmez.
Ve her kim zulmolunduktan sonra hakkını alırsa artık onların üzerine bir yol yoktur.
Yol ancak o kimseler üzerinedir ki, nâsa zulmederler ve yerde haksız yere azgınlıkta bulunurlar. İşte onlar için pek acıklı bir azab vardır.
(43-44) Ve elbette her kim sabreder ve (kötülüğü) setrederse şüphe yok ki bu, azmolunacak emirlerdendir. Ve Allah kimi sapıklıkta bırakırsa artık onun için ondan sonra bir velî yoktur. Ve zalimleri göreceksin ki, azabı gördükleri zaman diyeceklerdir ki: «Acaba geri dönmeye bir yol var mıdır?»
(43-44) Ve elbette her kim sabreder ve (kötülüğü) setrederse şüphe yok ki bu, azmolunacak emirlerdendir. Ve Allah kimi sapıklıkta bırakırsa artık onun için ondan sonra bir velî yoktur. Ve zalimleri göreceksin ki, azabı gördükleri zaman diyeceklerdir ki: «Acaba geri dönmeye bir yol var mıdır?»
Ve onları göreceksin ki zilletten mütevaziler oldukları, zayıfca göz kapağını depreterek baktıkları halde ateşe arzolunacaklardır ve imân etmiş olanlar da diyeceklerdir ki: «Şüphe yok, hüsrâna düşenler o kimselerdir ki, Kıyamet gününde nefslerini ve amellerini hüsrâna uğratmış olurlar.» Uyanın! Muhakkak ki, zalimler ebedî bir azab içindedirler.
Ve onlar için Allah´ın ötesinde kendilerine yardım edecekler olan dostlardan bir kimse yoktur ve her kimi ki, Allah sapıtırsa artık onun için bir yol da yoktur.
Rabbiniz için icabette bulunun, bir günün gelmesinden evvel ki, onun için Allah´tan reddedebilecek yoktur. O gün sizin için ne bir sığınacak yer vardır ve ne de sizin için inkâra bir imkan.
Artık kaçınılırsa seni onların üzerine bir muhafız göndermedik. Senin üzerine düşen, tebliğden başka değildir ve şüphe yok ki, Biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman onunla ferahlanır ve eğer onlara ellerinin takdim etmiş olduklarından bir kötülük isabet ederse artık şüphe yok ki, insan nankördür.
Göklerin ve yerin mülkü Allah içindir, dilediğini yaratır, dilediği kimseye dişiler bağışlar ve dilediği kimseye erkekler bağışlar.
Veyahut onları erkekler ve dişiler olarak çift eder ve dilediğini de kısır kılar. Şüphe yok ki O, alîmdir, kâdirdir.
Ve bir beşer için sahih değildir ki, Allah onunla mükâlemede bulunsun. Ancak vahy ile veya bir hicap arkasından (kelâm ile) veyahut bir elçi göndererek kendi izniyle dilediğini vahyettirmesi ile (olan mükâleme) müstesna. Şüphe yok ki O, pek yücedir, çok hikmet sahibidir.
Ve işte sana da evimizden bir rûh vahyettik. Sen bilir değildin ki, kitap nedir, imân nedir? Velâkin Biz onu bir nûr kıldık, onunla kullarımızdan dilediğimizi hidâyete erdiririz ve şüphe yok ki, sen bir doğru yola rehberlik edersin.
O Allah´ın yoluna ki, göklerde ne varsa ve yerde ne varsa hep O´nundur. Agâh ol! Bütün işler Allah´a dönüp varacaktır.
(O üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibi) azîz ve hakîm olan Allah, böylece sana da, senden önceki resullere de buyruklarını vahyeder
Göklerde ve yerde ne varsa O´nundur. O, yüceler yücesidir, pek büyüktür
Öyle ki neredeyse gökler üstlerinden yarılacaklar.Melekler Rab´lerini överek tenzih ve takdis eder ve yerde bulunanlar için mağfiret dilerler.İyi bilin ki, gafur ve rahîm O´dur (affı, merhamet ve ihsanı pek boldur).
Allah´tan başka birtakım hâmiler (veliler) edinenlere gelince, Allah onları daima gözetleyip kontrol etmektedir, sen onlar üzerinde yönetici değilsin
Böylece sana Arapça bir Kur´ân vahyettik ki sen Anakent olan Mekke ile bütün etrafını uyarıp irşad edesin ve gerçekleşeceğinde hiç şüphe olmayan mahşer günündeki büyük buluşmayı haber veresin.O ne müthiş manzara: Bir kısım cennette bir kısım alevli cehennemde!
Eğer Allah dileseydi bütün insanları, aynı dine bağlı, tek ümmet yapardı.Ama O, insanların hak etmelerine göre dilediği kimseyi rahmetine dahil eder, Zalimlerin ise ne hâmileri, ne de yardımcıları vardır
Gerçek bu iken, bilakis onlar Allah´tan başka birtakım hâmiler edindiler. Olacak iş midir bu! Hâmi ancak Allah´tır, ölüleri diriltecek de O´dur ve O her şeye kadirdir
Hangi hususta ihtilaf ederseniz bilin ki O´nun hükmü, Allah´a aittir. İşte Rabbim olan Allah budur.Ben de yalnız O´na dayanır ve güvenir, O´na yönelip gönül veririm.
O gökleri ve yeri yoktan yaratandır.Size kendi nefislerinizden eşler yarattığı gibi davarlara da eşler yarattı. O, bu düzen içinde sizi üretiyor.Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O, her şeyi hakkıyla işitir ve bilir
Göklerin ve yerin hazinelerinin anahtarları O´nun yanındadır.Dilediğinin nasibini bollaştırır, dilediği kimsenin nasibini daraltır. Çünkü O, her şeyi bildiği gibi her duruma en uygun olanı da bilir
O, "Dini doğru anlayıp hükümlerini uygulayın ve o hususta tefrikaya düşmeyin!" diye, din esasları olarak Nuh´a emrettiğini, hem sana vahyettiğimizi, keza İbrâhim´e, Mûsâ´ya, Îsâ´ya emrettiğimizi sizin için de din kıldı.Senin insanları dâvet ettiğin esaslar, müşriklere çok ağır gelmektedir.Halbuki Allah dilediği kullarını bu din için seçer ve gönülden Kendine yöneleni doğru yola iletir.
Geçmiş ümmetler, ancak kendilerine buna (tefrikanın haram olduğuna) dair bilgi ulaştıktan sonra, sırf aralarındaki ihtiras ve haset yüzünden, bölündüler. Daha önce Rabbin tarafından yürürlüğe konulan vaad, yani cezayı belirli süreye, kıyamete kadar erteleme sözü olmasaydı, onların işleri çoktan bitmişti bile!Ehl-i kitaptan sonra kitaba vâris kılınanlar (Mekke müşrikleri) onun hakkında derin bir şüphe içindedirler
Onun için sen durma, hakka dâvet et ve sana emredildiği tarzda dosdoğru ol, sakın onların keyiflerine uyma ve şöyle de:"Allah hangi kitabı indirmişse ben ona inandım. Hem bana, aranızda adaletle hükmetmem emri verildi.Allah bizim de, sizin de Rabbinizdir.Bizim işlerimizin sorumluluğu bize, sizinkilerinki ise size aittir.Bizimle sizin aranızda bir tartışma sebebi yoktur. Allah hepimizi bir arada toplayacaktır.Hepimiz de O´nun huzuruna götürüleceğiz."
İnsanların çoğu dine dâveti kabul edip girdikten sonra,Allah´ın dini hakkında hâlâ, ileri geri tartışanların itirazları, Rab´leri yanında boştur.Onlara büyük bir gazap ve şiddetli bir azap vardır
Allah hakkı bildirip ikame etmek için kitabı ve adalet ölçüsünü indirmiştir.Hep gerçeği bildiren o kitabın bildirdiği kıyamet, ne bilirsin, belki de yakın olabilir?
Kıyamet (yani dirilme) saatinin gelmesini acele ile isteyenler, ona inanmayanlardır.Müminler ise O´nun gerçekten vaki olacağını bilir ve ondan kaçınırlar. Kıyamet hakkında münakaşa edenler, haktan ve gerçekten çok uzak, derin bir sapıklık içindedirler
Allah kullarına büyük lütuf sahibidir. Dilediği her kulunu, bir türlü rızıklandırır. O, pek kuvvetlidir, üstün kudret sahibidir.
Kim âhiret mahsülü isterse, onun ürünlerini fazla fazla artırırız.Kim de sırf dünya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama âhirette onun hiç nasibi olmaz.
Yoksa Yüce Allah´ın izin vermediği birtakım şeylerikendilerine din diye kabul ettirmek isteyen putları mı var?Şayet Allah´ın cezayı ertelemeye dair hükmü olmasaydı işleri çoktan bitirilmişti.Zalimlere elbette gayet acı bir azap vardır
(Büyük duruşma günü) zalimlerin, kendi yaptıkları işlerden bucak bucak uzak durup, korkudan titrediklerini görürsün.Halbuki çare yok, onların cezası tepelerinin üstünde durmaktadır. İman edip makbul işler işleyenler ise, cennet bahçelerindedirler.Rab´leri yanında, cennette, istedikleri ne varsa kendilerine verilecektir.İşte bu da pek büyük bir lütuftur
İşte bu, Allah´ın iman edip makbul ve güzel işler yapan kullarına verdiği mutluluk müjdesidir. De ki: Ben bu risalet ve irşad hizmetinden ötürü, sizden akrabalık sevgisinden başka beklediğim hiçbir karşılık yoktur. İşte kim böyle bir sevgi olsun, başka iyi işler olsun gerçekleştirirse, Biz de onun o iyiliğinin sevap ve mükâfatını kat kat artırırız. Çünkü Allah gafurdur, şekûrdur (çok affedicidir, kullarının az işlerini fazlasıyla ödüllendirir).
Yoksa senin hakkında: "Allah adına yalan uydurdu"mu diyorlar? (Bunun gerçekle hiçbir ilgisi olamaz. Zira buna ancak kalbi mühürlü bazı beyinsizler cür´et edebilir).Halbuki Allah dilerse senin kalbini mühürler. Allah batılı imha eder, hakkı ise indirdiği kitapla kuvvetlendirir. Gerçekten O, kalplerin içinde ne varsa bilir.
O´dur ki kullarının tövbesini kabul eder, günahlarını affeder. Hem sizin bütün yaptıklarınızı da bilir
Hem iman edip makbul ve güzel işler yapanların dualarına karşılık verir, hatta lütuf ve ihsanından onların ödüllerini artırır. Kâfirlere ise şiddetli bir azap vardır
Eğer Allah kullarına rızık ve imkânları bol bol yaysaydı, onlar dünyada azarlardı.Lâkin O, bu imkânları dilediği bir ölçüye göre indirir. Çünkü O, kullarından haberdar olup onların bütün yaptıklarını ve yapacaklarını görmektedir
O´dur ki insanlar artık ümitlerini kestikten sonra yağmur indirir, rahmetini her tarafa yayar. O, gerçek dost ve hâmidir, bütün övgülere ve hamdlere lâyıktır
Gökleri ve yeri yaratması ve oraları her türlü canlı ile doldurması, O´nun (kudretinin ve hikmetinin) delillerindendir. O elbette dilediği zaman onları mahşerde toplamaya da kadirdir
Başınıza gelen her musîbet, işlediğiniz günahlar (ihmal ve kusurlarınız) sebebiyledir, hatta Allah günahlarınızın çoğunu da affeder.
Siz, kaçmakla Allah´ın cezasından kendinizi kurtaramazsınız. Sizin Allah´tan başka ne haminiz, ne de yardımcınız yoktur
Denizlerde dağlar gibi akıp giden gemiler de O´nun kudretinin ve hikmetinin delillerindendir. Eğer O dilerse rüzgârı durdurur, gemiler de denizin üstünde durakalır. Elbette bunda sabrı ve şükrü bol olanlar için alacak ibretler vardır.Yahut işledikleri günahlar sebebiyle o gemileri batırır, günahların birçoğunu da affeder.Böyle yapmasının bir sebebi de, âyetlerimiz hakkında tartışanların kaçacak bir yerleri olmadığını onlara bildirmektir
Size verilen ne varsa hep dünya hayatının geçici metâıdır. Allah´ın yanında, âhirette olan nimetler ise iman edenler ve Rab´lerine güvenenler için hem daha değerli, hem de devamlıdır
Onlar öyle kimselerdir ki büyük günahlardan ve hayasız çirkin işlerden kaçınırlar, kızdıkları zaman öfkelerini yutar, karşıdakinin kusurlarını affederler.
Onlar öyle kimselerdir ki Rab´lerinin çağrısına kulak verip, namazı hakkıyla ifa ederler.İşlerini istişare ile yürütürler, kendilerine nasib ettiğimiz imkânlardan hayırlı işlerde sarf ederler
Onlar zulme uğradıklarında yardımlaşıp haklarını alırlar.
Ama unutmayın ki haksızlığın karşılığı, yapılan haksızlık kadar olabilir, fazlası helâl olmaz.Bununla beraber kim affeder, haksızlık edenle arasını düzeltirse onun da mükâfatı artık Allah´a yaraşan tarzda olur.Şu kesindir ki Allah zalimleri sevmez.
Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, bunlara hiç bir sorumluluk yoktur
Sorumlu olanlar, ancak insanlara zulmedenler ve ülkede haksız yere başkalarının hukukuna saldıranlardır.İşte böylelerinin hakkı gayet acı bir azaptır
Her kim dişini sıkarak sabr eder ve kusurları affederse,işte onun bu hareketi, ancak büyüklere yaraşan örnek davranışlardandır
Allah kimi şaşırtırsa, artık ondan sonra kendisini koruyacak kimse bulunamaz.O zalimlerin azabı görünce, imanlı kul olmak için "Acaba geri dönme imkânı var mıdır?" dediklerini görürsün.
Onları uğradıkları zilletten dolayı boyunları bükük, yürekleri titrer vaziyette cehennemin önüne getirildiklerinde, korkudan, sadece göz ucuyla ateşe baktıklarını fark edersin.Müminler ise (bu manzara karşısında): "En büyük kayba uğrayanlar, hem kendilerini hem de ailelerini kıyamet gününde hüsrana sürükleyenlerdir." derler.İyi bilin ki zalimler devamlı bir azap içindedirler
Kendilerine, Allah´tan başka yardım edecek dostları da yoktur artık.Allah kimi şaşırtırsa artık onun için hiçbir kurtuluş yolu yoktur
Allah tarafından gelecek ve geri çevrilmesi mümkün olmayacak olan gün gelmeden önce Rabbinizin çağrısını kabul edip O´na dönün. Yoksa o gün ne sığınacak bir delik bulabilirsiniz, ne de yaptıklarınızı inkâra bir çare!
Eğer bu çağrıya sırtlarını dönerlerse, hoş biz de seni üzerlerine bekçi göndermedik ya! Senin görevin sadece tebliğdir.Biz insana tarafımızdan bir nimet tattırırsak o ferahlar, şımarır.Ama başlarına, yine kendi işledikleri hatalar sebebiyle bir sıkıntı gelirse insan hemen nankörleşir.
Göklerin ve yerin hâkimiyeti Allah´ındır. O dilediğini yaratır. Dilediğine kız evlat, dilediğine erkek evlat verir, yahut kızlı oğlanlı olarak her iki cinsten karma yapar.Dilediğini de kısır bırakır.O her şeyi mükemmel bilir, her şeye kadirdir
Allah bir insana ancak vahiy yoluyla veya bir perde arkasından hitab eder, yahut ona Kendi izniyle dilediğini vahyedecek bir elçi gönderir.Çünkü O yüceler yücesidir, tam hüküm ve hikmet sahibidir
İşte böylece sana da emrimizden bir rûh vahyettik. Halbuki sen daha önce kitap nedir, iman nedir bilmezdin.Lâkin Biz onu, kullarımızdan dilediklerimize doğru yolu gösteren bir nûr kıldık.Sen gerçekten insanlara doğru yolu gösterirsin.
Yani göklerde ve yerde bulunan her şeyin sahibi olan Allah´ın yolunu gösterirsin.İyi bilin ki bütün işler eninde sonunda Allah´a döner, kararlar O´ndan çıkar
O aziz ve hakim olan Allâh, sana ve senden öncekilere böyle vahyeder:
Göklerde ve yerde bulunan herşey O´nundur. O, yücedir, uludur.
Neredeyse gökler üstlerinden çatlayacaklar. Melekler Rablerini hamd ile tesbih ederler; yerdekiler için de mağfiret dilerler. İyi bil ki Allâh, işte çok bağışlayan, çok esirgeyen O´dur.
O´ndan başka veliler edinenleri Allâh kollamaktadır. Sen onların üzerinde vekil değilsin.
Biz sana böyle Arapça bir Kur´ân vahyettik ki Anakent (Mekke´y)i ve çevresinde bulunanları ikaz edip; (vukuunda) asla kuşku bulunmayan toplanma gününe karşı uyarasın. (O gün), bir bölük cennette, bir bölük ateştedir.
Allâh dileseydi, onları bir tek millet yapardı. Fakat O, dilediğini rahmetine sokar. Zâlimlere gelince: Onların ne velisi ne de yardımcısı vardır.
Yoksa Allah´tan başka veliler mi edindiler? Veli yalnız Allah´tır. Ölüleri O diriltir. O her şeye kâdirdir.
Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah´a âittir. İşte Rabbim Allâh budur. O´na dayandım, O´na yöneldim.
(O) Gökleri ve yeri yoktan var edendir. Size kendinizden çiftler, hayvanlardan da çiftler yaratmıştır. Bu (düzen içi)nde sizi üretiyor. O´na benzer hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.
Göklerin ve yerin anahtarları O´nundur. Dilediğine rızkı açar ve kısar. O, her şeyi bilendir.
O size, dinden Nûh´a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrâhim´e, Mûsâ´ya ve Îsâ´ya tavsiye ettiğimizi şeri´at (hukuk düzeni) yaptı. Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin. Fakat kendilerini çağırdığın (bu) esas, Allah´a ortak koşanlara ağır geldi. Allâh dilediğini kendisine seçer ve iyi niyyetle yöneleni kendisine iletir.
Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden belli bir süreye kadar yaşatma sözü geçmiş olmasaydı, aralarında hüküm verilir (işleri bitirilir)di. Onlardan sonra Kitaba vâris kılınanlar ondan, kuşku veren bir şüphe içindedirler.
Bundan dolayı sen (Hakka) çağır ve emrolunduğun gibi doğru ol; onların keyiflerine uyma ve de ki: "Ben Allâh´ın indirdiği her Kitaba inandım ve aranızda adâlet yapmakla emrolundum. Allâh bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim eylemlerimiz bize, sizin eylemleriniz size âittir. Bizimle sizin aranızda bir tartışma nedeni yoktur. Allâh aramızı bulur, (yahut: Allâh bizi bir araya toplar), dönüş O´nadır.
(Kamu tarafından) Kabul edildikten sonra, hâlâ Allâh(ın dini hakkın)da tartışanların delilleri, Rableri yanında bâtıldır. Üzerlerine bir gazab ve onlara şiddetli bir azâb vardır.
Allâh´tır ki gerçeği içeren Kitabı ve (adâlet) ölçü(sün)ü indirdi. Ne bilirsin, belki o sâ´at yakındır?
Ona inanmayanlar, onun çabuk gelmesini isterler. İnananlar ise ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bil ki, o sâ´at hakkında tartışanlar, uzak bir sapıklık içine düşmüşlerdir.
Allâh kullarına lutufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O kuvvetlidir, gâliptir.
Kim âhiret ekinini istiyorsa onun ekinini artırırız; kim dünyâ ekinini istiyorsa ona da dünyâdan bir şey veririz. Fakat onun âhirette bir nasibi olmaz.
Yoksa onların, kendilerine, Allâh´ın izin vermediği dini koyan ortaklar mı var? Eğer (bir süre fırsat verilmesi hakkında) karar olmasaydı derhal aralarında hüküm verilir (işleri bitirilir)di. Kuşkusuz zâlimler için acı bir azâb vardır.
Yaptıkları işler başlarına inerken zâlimlerin, korkudan titrediklerini görürsün. Fakat inanıp iyi işler yapanlar cennet bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlara diledikleri her şey vardır. İşte büyük lutuf budur.
Allâh´ın, inanan ve iyi işler yapan kullarını müjdelediği (büyük lutuf). De ki: "Ben buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Ancak (Allah´a) yaklaşmayı arzu ediyorum." Kim bir iyilik yaparsa onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz Allâh bağışlayan, (iyiliğe) karşılık verendir.
Yoksa: "Allah´a yalan uydurdu" mu diyorlar? Öyle bir durumda Allâh, dilese senin kalbine mühür basar; bâtılı mahveder, hakkı sözleriyle yerleştirir. Şüphesiz O, göğüslerin özünü bilir.
O´dur ki kullarından tevbeyi kabul eder, kötülüklerden geçer ve yaptıklarınızı bilir.
İnanan ve iyi işler yapanların dileklerini kabul eder; lutuf ve kereminden onlara, daha fazlasını da verir. Kâfirlere gelince, onlara da çetin bir azâb vardır.
Allâh kullarına rızkı bollaştırsaydı, yeryüzünde azarlardı. Fakat (O rızkı) dilediği ölçüde indiriyor. Çünkü O, kullarını(n her halini) haber alandır, görendir.
O´dur ki (kulları) umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir, rahmetini yayar. O velidir, övülmüştür.
Gökleri, yeri ve bunların içine yaydığı canlıları yaratması da O´nun âyetlerinden (birliğinin ve kudretinin işâretlerinden)dir. O, dilediği zaman onları toplamağa da kâdirdir.
Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizin yaptığı (işler) yüzündendir. (Allâh, hatâlarınızın) Birçoğunu da affeder.
Siz, yeryüzünde O(nun cezâsı)na engel olamazsınız. Sizin Allah´tan başka ne bir veliniz, ne de bir yardımcınız vardır.
Denizde dağlar gibi akıp giden (gemi)ler O´nun âyetlerindendir.
Dilerse rüzgârı durdurur, (gemiler denizin) sırtında durakalır. Kuşkusuz bunda sabreden, şükreden herkes için ibretler vardır.
Yahut yaptıkları (işler) yüzünden gemileri(n içindekileri) helâk eder. Birçoğunu da affeder (kurtarır).
Ki âyetlerimiz hakkında tartışanlar, kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.
Size verilen şeyler, dünyâ hayâtının geçimidir. İnanıp Rablerine dayananlar için Allâh´ın yanında bulunan ödül ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır.
Onlar büyük günâhlardan ve çirkin işlerden kaçınırlar; kızdıkları zaman da onlar, affederler.
Rablerinin çağrısına gelirler, namazı kılarlar. İşleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.
Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman kendilerini savunurlar.
Kötülüğün cezâsı, yine onun gibi bir kötülüktür. Kim affeder, barışırsa onun mükâfâtı Allah´a âittir. Doğrusu O, zâlimleri sevmez.
Kim zulme uğradıktan sonra kendini savunursa öylelerinin aleyhine bir yol yoktur (onlar kınanmaz ve cezâlandırılmazlar).
Ancak şunlar aleyhine yol vardır ki, insanlara zulmederler ve yeryüzünde haksız yere saldırırlar. İşte böylelerine acı bir azâb vardır.
Fakat kim sabreder, affederse, şüphesiz bu, çok önemli işlerdendir!
Allâh kimi sapıklıkta bırakırsa artık onun, Allah´tan sonra bir velisi yoktur. Zâlimlerin, azâbı gördükleri zaman: "Geri dönecek bir yol var mı?" dediklerini görürsün.
Yine onları görürsün: Aşağılıktan başlarını öne eğmiş vaziyette ateşe sunulurlarken göz ucuyla gizli gizli bakarlar. İnananlar da: "İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyâmet günü hem kendilerini, hem âilelerini ziyan edenlerdir. Bakın, gerçekten zâlimler sürekli bir azâb içindedirler" demişlerdir.
Onların, Allah´tan başka kendilerine yardım edecek velileri yoktur. Allâh kimi sapıklıkta bırakırsa artık onun için bir (kurtuluş) yol(u) yoktur.
Allah´tan, geri çevrilmesi mümkün olmayan bir gün gelmezden önce, Rabbiniz(in çağrısı)na uyun. Çünkü o gün ne sığınacak bir yeriniz var; ne de (yaptıklarınızı) inkâra çâre.
Eğer yüz çevirirlerse (üzülme); biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen, yalnız duyurmaktır. Biz insana, bizden bir rahmet taddırdığımız zaman ona sevinir. Ama ellerinin (yapıp) öne sürdüğü işlerden dolayı başlarına bir kötülük gelirse, insan hemen nankör olur.
Göklerin ve yerin mülkü Allâh´ındır. (O) Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler bahşeder, dilediğine de erkekler bahşeder.
Yahut onları çift yapar: Hem dişi, hem erkek (verir). Dilediğini de kısır yapar. O (herşeyi) bilendir, (herşeye) gücü yetendir.
Allâh bir insanla (karşılıklı) konuşmaz. Ancak vahiyle (kulunun kalbine dilediği düşünceyi doğurarak), yahut perde arkasından konuşur; yahut izniyle dilediğini vahyedecek bir elçi gönderir. O, yücedir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
İşte sana da böyle emrimizden bir ruh (gönüllere can veren bir söz) vahyettik. Sen Kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, doğru yola ilettiğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz sen, doğru yola götürüyorsun:
Göklerde ve yerde bulunan herşeyin sâhibi Allâh´ın yoluna. İyi bilin ki bütün işler sonunda Allah´a varır.
İşte böyle vahyediyor sana ve senden öncekilere, Aziz ve hakim olan Allah!
Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. O, yücedir, büyüktür!
Gökler üzerlerindekiler az kalsın çatlayacaklar/paramparça olacaklar. Melekler, Rablerini hamd ederek tesbih ederler. Yeryüzündekiler için bağışlanma dilerler. İyi bilin ki Allah, çok bağışlayıcı ve çok şefkatlidir.
Kendisinden başka veliler edinenleri, Allah gözetlemektedir onları. Onlara, sen vekil değilsin.
Mekke ve çevresindekileri uyarman için, hakkında hiçbir kuşkunun bulunmadığı toplanma günü ile uyarasın diye; işte sana, böyle Arapça bir Kur’an vahyettik. O gün insanların bir takımı cennettedir, bir takımı da çılgın alevler içinde.
Allah dileseydi onları tek bir ümmet yapardı. Fakat, dilediğini rahmetine katar. Ama zalimlerin ne bir velisi vardır ne de bir yardımcısı...
Yoksa onlar, O’ndan başka veliler mi edindiler? Oysa Allah, veli O’dur. Ölüleri dirilten O’dur. Her şeye gücü yeten O’dur!
Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz konuda hüküm Allah’a aittir. İşte o Allah, benim Rabbimdir. O’na bağlandım ve O’na yöneldim.
Size kendi içinizden eşler var etti. Hayvanlardan da eşler yarattı. Sizi de bu şekilde üretmektedir. O’nun bir benzeri yoktur. İşiten O’dur, gören O.
Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. O, dilediğine rızkını bol bol verir ve dilediğine de bir ölçüyle. Çünkü O, her şeyi bilendir.
Dini ayakta tutun ve onda grup grup ayrılmayın, diye Allah’ın Nuh’a tavsiye ettiğini, sana da vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiye ettiklerini, size de dinin kuralları yapmıştır. Müşrikleri davet ettiğin şey, onlara ağır gelir. Allah, dilediğini kendine seçer ve kendine yönelen kimseye yol gösterir.
Kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki “haksız tecavüz” sebebiyle gruplara ayrıldılar. Eğer Rabbin’den belirlenmiş bir süreye kadar bir söz olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilmiş olurdu. Onların ardından kitaba mirasçı olanlar da elbette ondan bir şüphe ve tereddüt içindedirler.
O halde, davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Onların isteklerine uyma! Ve şöyle söyle: -Allah’ın indirdiği tüm kitaplara inandım. Aranızda adaleti sağlamakla emrolundum. Allah bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız sizedir. Bizimle sizin aranızda bir tartışma yoktur. Allah, aramızı birleştirecektir ve dönüş O’nadır.
O’na icabet ettikten sonra Allah hakkında tartışanların delilleri Rab´leri katında batıldır. Onlara gazap edilmiştir. Ve onlara şiddetli bir azap vardır.
Kitabı hak ve adalet ölçüsü olarak indiren Allah’tır. Ne bilirsin belki de kıyamet çok yakındır.
Ona inanmayanlar, onun çabucak gelmesini istiyorlar. İman edenler ise ondan çekinirler ve onun gerçek olduğunu bilirler. Bilin ki kıyamet hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler.
Allah, kullarına karşı çok lütufkardır. Dilediğini rızıklandırır. Güçlü ve galip olan O’dur.
Kim ahiret ekinini isterse, onun ekinini artırırız. Kim dünya ekinini isterse ona da ondan veririz. Onun ahirette bir nasibi yoktur.
Yoksa onların hakimiyette ortakları mı var ki, Allah’ın din hususunda izin vermediği şeyleri kendileri için kanun yapıyorlar? Eğer “aralama“ sözü olmasaydı hemen aralarında iş bitirilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap vardır.
O başlarına geldiği zaman, kazandıkları yüzünden zalimlerin tir tir titrediklerini görürsün. İman edip, doğruları yapanlar ise cennet bahçelerindedirler. Onlar için Rab’leri katında ne isterlerse vardır. İşte büyük ikram budur.
Allah’ın, iman eden ve doğruları yapan kullarına müjdelediği işte budur. De ki: -Buna karşılık sizden, yakınlık arzu etmekten başka bir ücret istemiyorum. Kim bir iyilik kazanırsa, ona iyiliği artırırız. Gerçekten Allah, bağışı bol ve şükredenlere karşılığını verendir.
Yoksa onlar: "Allah hakkında yalan uyduruyor.” mu diyorlar? Eğer Allah dilerse, kalbini mühürler ve Allah, batılı imha edip, sözleriyle hakkı gerçekleştirir. Çünkü O, kalplerin özünü bilendir.
Kullarından tevbeyi kabul eden, günahları bağışlayan ve yaptıklarınızı bilen O’dur.
İman eden ve doğruları yapanlara icabet eder ve onlara lütfunu artırır. Kafirlere gelince, onlara şiddetli bir azap vardır.
Şayet Allah, kullarına rızkı yaymış olsaydı, elbette yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Fakat O, dilediği miktarda indirir. Çünkü O kullarından haberdar ve (onları) görendir.
(Kulları) umutlarını kestikten sonra yağmur indirip, rahmetini yayan O’dur. Koruyup gözeten O’dur. Hamd´e layık olan da O’dur.
Göklerin ve yerin yaratılması ve oralarda canlıların yayılması da O’nun belgelerindendir. Dilediği zaman onları toplamaya kadir olan da O’dur.
Başınıza gelen her musibet, ellerinizle yaptıklarınız sebebiyledir. Çoğunu da affeder.
Yoksa siz, yeryüzünde bir yere kaçıp kurtulamazsınız. Sizin Allah’tan başka bir sahibiniz de yardımcınız da yoktur.
Denizde dağlar gibi gemilerin akıp gitmesi onun ayetlerindendir.
Dilerse rüzgarı durdurur da su üstünde kalakalırlar. İşte bunda da çok sabreden ve şükreden herkes için ayetler vardır.
Veya işledikleri sebebiyle onları helak eder, bir çoğunu da affeder.
Ayetlerimiz hakkında mücadele edenler bilsinler ki onların kaçıp kurtulacağı bir yer yoktur.
Size verilen şeyler dünya hayatının geçimliğidir. Allah katındaki şeyler ise, iman edenler ve Rab’lerine bağlananlar için daha hayırlı ve daha kalıcıdır.
Günahın büyüğünden ve ahlaksızlıklardan kaçınanlar, öfkelendikleri zaman bağışlarlar.
Rab’lerinin çağrısına koşarlar, namazlarını kılarlar ve onların işleri aralarındaki şûrâ iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan da infak ederler.
Haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyarlar.
Bir kötülüğün cezası, onun benzeri bir kötülüktür. Kim de affeder ve düzeltirse, onun mükafatı Allah’a aittir. Allah, zalimleri sevmez.
Zulme uğradıktan sonra öcünü alan kimse için, artık onların aleyhine bir yol yoktur.
Yol ancak, insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız olarak tecavüzde bulunanlaradır. İşte onlara acı bir azap vardır.
Kim de sabreder ve bağışlarsa, işte bu gerçekten işlerin en şereflisidir.
Allah kimi sapıklıkta bırakırsa, artık bundan sonra onun hiçbir velisi yoktur. Azabı gördükleri zaman, zalimlerin şöyle dediğini göreceksin: -Geri dönmeye bir yol var mı?
Onların ateşe sunulurken alçaltılmanın korkusu ile, gizlice göz ucuyla baktıklarını görürsün. İman edenler şöyle der: -Hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini hüsrana uğratmışlardır, Şunu iyi bilin ki zalimler kalıcı bir azap içindedirler.
Onların, Allah’tan başka kendilerine yardım edecek hiçbir velileri yoktur. Allah’ın sapıklıkta bıraktığı kimse için bir yol yoktur.
-Allah tarafından geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce Rabbinize cevap verin. O gün sizin için ne sığınacak bir yer var ne de inkar...
Eğer sırt çevirirlerse, seni onlara bekçi olarak göndermedik. Sana düşen ancak tebliğ etmektir. Biz insana kendimizden bir rahmet tattırdığımız zaman, ona sevinir. Eğer, kendi eliyle işledikleri sebebiyle bir kötülük dokunursa, insan hemen nankör kesilir.
Göklerin ve yerin hakimiyeti Allah’a aittir. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları bağışlar, dilediğine erkek çocukları
Veya erkekler ve kızlar olarak çift verir. Dilediğini de kısır yapar. Şüphesiz O, her şeyi bilen ve güç yetirendir.
Bir insanın, vahiy dışında veya perde arkasından ya da bir elçi gönderilmeksizin Allah ile konuşması mümkün değildir. İşte bu şekilde O, dilediğine kendi izni ile vahyeder. O, çok yüce ve hakimdir.
İşte bu şekilde sana da emrimizden bir ruhu/özü vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat, onu kullarımızdan dilediğimize onunla yol gösterelim diye bir nur/aydınlatıcı kıldık. Şüphesiz sen, dosdoğru bir yola yöneliyorsun
Göklerde ve yerde olan her şeyin sahibi olan Allah’ın yoluna... İyi bilin ki, Allah’a döner bütün işler!
O, Aziz ve Hakim olan Allah, sana ve senden öncekilere böyle vahyetmektedir.
Göklerde ve yerde olanlar O´nundur. O, yücedir, büyüktür.
Gökler, neredeyse üstlerinden çatlayıp parçalanacaklar; melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Haberiniz olsun; gerçekten Allah, bağışlayan ve esirgeyen O´dur.
Allah´ın dışında birtakım veliler edinenler ise, Allah, onların üzerinde gözetleyicidir. Sen onların üzerinde bir vekil değilsin.
İşte biz sana, böyle Arapça bir Kur´an vahyettik; şehirlerin anası (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları uyarıp korkutman için ve kendisinden şüphe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarıp korkutman için de. (O gün onların) Bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgınca yanan ateşin içerisindedirler.
Eğer Allah dileseydi, onları herhalde tek bir ümmet kılmış olurdu. Ancak O, dilediğini kendi rahmetine sokar. Zalimlere gelince; onlar için ne bir veli vardır, ne de bir yardımcı.
Yoksa O´nun dışında birtakım veliler mi edindiler? İşte Allah; veli olan O´dur, ölü olanları da dirilten O´dur. O, her şeye güç yetirendir.
Hakkında ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şey; artık O´nun hükmü Allah´ındır. İşte benim Rabbim olan Allah. Ben O´na tevekkül ettim ve yalnızca O´na dönüp yönelirim.
O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi nefislerinizden eşler, davarlardan da çiftler var etti. Sizleri bu tarzda türetip yayıyor. O´nun benzeri gibi olan hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir
Göklerin ve yerin anahtarları O´nundur. O, dilediğine rızkı genişletip yayar ve kısar da. Çünkü O, her şeyi bilendir.
O: «Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin» diye dinden Nuh´a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim´e, Musa´ya ve İsa´ya da vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri´ etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırmakta olduğun şey, müşrikler üzerine ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete eriştirir.
Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ´tecavüz ve haksızlık´ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer senin Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, herhalde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru bir istikamet tuttur! Onların heva (istek ve tutku)larına uyma! Ve de ki: «Allah´ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adalet yapmakla emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle sizin aranızda (karşılıklı delillere dayalı=hüccet) bir tartışma konusu yoktur. Allah, bizi bir arada birleştirip toplayacak ve dönüş de O´nadır.»
O´na icabet olunduktan sonra, Allah hakkında (sözde) ´deliller öne sürüp tartışanların´ delilleri, Rabbleri katında geçersizdir. Onların üzerinde bir gazab vardır ve şiddetli azab onlar içindir.
Ki Allah, hak olmak üzere Kitabı ve mizanı indirdi. Ne bilirsin; belki kıyamet saati pek yakındır.
Onda acele davrananlar, (gerçekte) ona inanmayanlardır. İman edenler ise, ona karşı bir korku içindedirler ve onun gerçekten hak olduğunu bilirler. Haberiniz olsun; kıyamet saati konusunda tartışmakta olanlar, gerçekte uzak bir sapıklık içindedirler.
Allah, kullarına karşı lütuf sahibi olandır; dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, azizdir.
Kim ahiret ekinini isterse, biz ona kendi ekininde arttırmalar yaparız. Kim de dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz; ancak onun ahirette bir nasibi yoktur.
Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah´ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşrî´ ettiler (bir şeriat kıldılar)? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm (karar) verilirdi. Gerçekten zalimler için acıklı bir azap vardır.
(O gün) Zalimleri kazanmakta oldukları dolayısıyla korkuyla titrerlerken görürsün; o (yaptıkları) da üstlerine çöküvermiştir. İman edip salih amellerde bulunanlar ise, cennet bahçelerindedirler. Rableri katında her diledikleri onlarındır. İşte büyük fazl (nimet ve üstünlük) budur.
İşte Allah; iman edip de salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki: «Ben, buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum, ancak akrabalık sevgisi hariç.» Kim bir iyilik kazanırsa, biz ondaki iyiliği arttırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir.
Yoksa onlar: «Allah´a karşı yalan düzüp uydurdu» mu diyorlar? Oysa eğer Alah dilerse, senin de kalbini mühürler. Allah, batılı yok edip ortadan kaldırır ve kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak pekiştirir (gerçekleştirir). Çünkü O, sinelerin özünde olanı bilendir.
Kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve işlemekte olduklarınızı bilen O´dur.
O, iman edip salih amellerde bulunanlara icabet eder ve onlara kendi fazlından arttırır. Kâfirlere gelince; onlar için şiddetli bir azap vardır.
Eğer Allah, kulları için rızkı (sınırsızca) geniş tutup yaysaydı, gerçekten yeryüzünde azarlardı. Ancak O, dilediği miktar ile indirir. Çünkü O, kullarından haberi olandır, görendir.
O´dur ki, onlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini serip yayar. O, Veli´dir, Hamid´dir.
Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip yayması O´nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamağa güç yetirendir.
Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazanmakta olduğu dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder.
Siz yeryüzünde (O´nu) aciz bırakacak değilsiniz. Ve sizin Allah´ın dışında ne bir veliniz vardır, ne de bir yardımcınız.
Denizde yüksek dağlar gibi seyretmekte olan gemiler O´nun ayetlerindendir.
Eğer dileyecek olsa, rüzgârı durdurur, böylece onlar da onun üstünde kalakalırlar. Hiç şüphe yok, bunda çokça sabreden, çokça şükreden kimse için gerçekten ayetler vardır.
Ya da kazanmakta oldukları dolayısıyla onları yok eder, bir çoğunu da affeder.
(Öyle ki) Ayetlerimiz hakkında mücadele edenler, kendileri için hiçbir kaçacak yer olmadığını bilip öğrensinler.
Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaıdır. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) İman edip Rablerine tevekkül edenler içindir;
(Bunlar,) Büyük günahlardan ve çirkin, utanmazlıklardan kaçınanlar ve gazablandıkları zaman bağışlayanlar,
Rablerine icabet edenler, dosdoğru namazı kılanlar, işleri kendi aralarında şûrâ ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler,
Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.
Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup sağlarsa) artık onun ecri Allah´a aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez.
Kim de zulme uğradıktan sonra nusret bulur (hakkını alır)sa, artık onlar için aleyhlerinde bir yol yoktur.
Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere ´tecavüz ve haksızlıkta bulunanların´ aleyhinedir. İşte bunlar için acıklı bir azab vardır.
Kim de sabreder ve bağışlarsa, hiç şüphesiz bu, azme değer işlerdendir.
Allah, kimi saptırırsa, artık bundan sonra onun hiçbir velisi yoktur. Azabı gördükleri zaman, o zalimleri bir görsen; «Geri dönmeğe bir yol var mı?» derler.
Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: «Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem de yakın akraba (veya yandaş)larını da hüsrana uğratmışlardır» dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azab içindedirler.
Onların Allah´ın dışında kendilerine yardım edecek velileri yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir (çıkış) yolu yoktur.
Allah´tan geri çevrilmesi olmayan bir gün, gelmeden evvel, Rabbinize icabet edin. O gün, sizin için ne sığınılacak bir yer var, ne de sizin için inkâr (etmeğe bir imkân) .
Şayet onlar, sırt çevirecek olurlarsa, artık biz seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermiş değiliz. Sana düşen, yalnızca tebliğdir. Gerçek şu ki, biz insana tarafımızdan bir rahmet taddırdığımız zaman, ona sevinç duyar. Eğer onlara kendi ellerinin takdim ettikleri dolayısıyla bir kötülük isabet ederse, bu durumda da insan bir nankör kesiliverir.
Göklerin ve yerin mülkü Allah´ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler armağan eder, dilediğine de erkek armağan eder.
Veya onları erkekler ve dişiler olarak çift (ikiz) verir. Dilediğini de kısır bırakır. Gerçekten O, bilendir, güç yetirendir.
Kendisiyle Allah´ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile yada perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
Böylece sana da biz kendi emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip iletiyorsun.
Göklerde ve yerde bulunanların tümü kendisine ait olan Allah´ın yoluna. Haberiniz olsun; işler Allah´a döner.
İşte böyle vahyeder sana ve senden öncekilere Azîz ve Hakîm olan Allah!
Göklerdeki ve yerdeki her şey O´nundur. Öylesine yüce, öylesine büyüktür O!
Gökler, üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyor. Melekler de Rablerinin hamdiyle tespih ediyorlar ve yeryüzündekiler için af diliyorlar. Gözünüzü açıp kendinize gelin! Allah´tır ancak hep affeden, hep merhamet eden.
O´nun berisinden veliler edinenlere gelince, onlar üzerine gözcü de Allah´tır. Sen değilsin onlara vekil.
İşte böyle! Biz sana Arapça bir Kur´an vahyettik ki, ülke ve medeniyetlerin anasını ve çevresindekileri uyarasın. Ve toplama günü konusunda da uyarıda bulunasın. Hiç kuşku yok o günde. Bir bölük cennettedir, bir bölük ateşte.
Eğer Allah dileseydi onları bir tek ümmet elbette yapıverirdi. Fakat O, dilediği kişiyi/dileyeni rahmetine sokar. Zalimlere gelince, onlar için ne bir dost vardır ne de bir yardımcı.
Yoksa O´ndan başka veliler mi edindiler? Allah! O´dur gerçek dost. Ölüleri O diriltir. O her şeye güç yetirir.
Herhangi bir şeyde ihtilafa düştüğünüzde onun hükmü Allah´a bırakılır. İşte budur Rabbim olan Allah! Yalnız O´na güvenip dayandım; yalnız O´na yönelirim ben.
Gökleri ve yeri ortaya çıkarandır, Fâtır´dır O. Size, benliklerinizden eşler yapmıştır; davarlardan da çiftler. Bu tarz içinde üretiyor sizi. O´nun benzeri gibi bir şey yoktur. Gereğince işiten, gereğince görendir O.
Göklerin ve yerin kilitleri/anahtarları O´nundur. Rızkı, dilediğine açıp bol bol verir. Kısarak, ölçüyle de verir. Gerçek şu ki, O herşeyi en iyi biçimde bilmektedir.
Sizin için, dinden, Nûh´a önerdiğini, sana vahyettiğini, İbrahim´e, Mûsa´ya ve İsa´ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: "Dini dosdoğru tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın!" Onları çağırdığın bu tutum, şirke bulaşanlara çok ağır gelmiştir. Allah, dilediğini kendisi için seçer ve hakka yönelenleri kendisine iletir.
Kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden fırkalara bölündüler. Eğer belli bir süreye kadar erteleme sözü Rabbinden gelmiş olmasaydı, aralarında iş mutlaka bitirilirdi. Onların ardından Kitap´a mirasçı olanlar da onun hakkında, işkillendiren bir kuşku içindedirler.
İşte bunun için sen çağrıda bulun/dua et ve emrolunduğun gibi dosdoğru yürü. Onların boş arzularına uyma ve şöyle de: "Allah´ın Kitap´tan indirdiğine inandım. Aranızda adaleti sağlamakla emrolundum. Allah´tır, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz. Bizim amellerimiz bize, sizin amellerinizin size. Bizimle sizin aranızda delil yok. Allah bizi biraraya toplayacaktır/aramızı bulacaktır. Dönüş O´nadır."
Kabul edilişinin ardından Allah hakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri katında geçersizdir. Bunların üzerlerine öfke, kendilerine şiddetli bir azap vardır.
Gerçeğe ilişkin Kitap´ı ve adalet ölçüsünü indiren o Allah´tır. Nereden bileceksin, belki de kıyamet saati çok yakındır.
Ona inanmayanlar onun çabucak gelmesini isterler. İman edenlerse ondan ürperirler ve bilirler ki o haktır. Dikkat edin, kıyamet saati hakkında tartışıp duranlar, geri dönüşü olmayan bir sapıklığın tam içindedirler.
Allah, kullarına çok lütufkârdır; dilediğini rızıklandırır. O´dur en güçlü, O´dur en yüce...
Âhiret ekini isteyenin o ekinini artırırız; dünya ekini isteyene de ondan veririz. Ama böylesi için âhirette bir nasip yoktur.
Yoksa onların, dinden, Allah´ın izin vermediği şeyi kendileri için yasalaştıran ortakları mı var? Kesin ayrıma ilişkin söz olmasaydı, aralarında hüküm mutlaka verilirdi. O zalimler var ya, onlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.
Kazandıkları, tepelerine inerken o zalimlerin korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlarsa cennetlerin bahçelerindedir. Rableri katında kendileri için, diledikleri herşey vardır. İşte budur o büyük lütuf.
Allah´ın, iman edip hayra ve barışa yönelik iyi işler yapanlara müjdelediği, işte budur. De ki: "Ben, buna karşılık sizden, yakın akrabamı/Ehlibeytimi sevmeniz dışında bir ücret istemiyorum." Kim bir iyilik/güzellik üretirse onun için, o ürettiğine bir güzellik daha ekleriz. Çünkü Allah Gafûr´dur, çok affeder; Şekûr´dur, iyiliğe karşılık verir/teşekkür eder.
Yoksa, "Yalan düzüp Allah´a iftira etti" mi diyorlar? Allah dilerse senin kalbini mühürler; bâtılı mahveder ve hakkı kendi sözleriyle gerçekleştirir. Kuşkusuz, O, göğüslerin özündekini çok iyi bilir.
Kullarından tövbeyi kabul eden O´dur. Çirkinlikleri/kötülükleri affeden O, yapıp ettiklerinizi bilen O...
İman edip barışa/hayra yönelik işler yapanların dualarını O cevaplıyor, lütfundan onlara fazlasını O veriyor. İnkârcılara da şiddetli bir azap var.
Eğer Allah, kulları için rızkı yayıp döşeseydi, yeryüzünde mutlaka azarlardı. Ama O, dilediğince ölçülü olarak indiriyor. Çünkü O, kullarından gereğince haberdardır, onları iyice görmektedir.
O odur ki, kulları umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini yayar. Velî´dir O, Hamîd´dir.
Gökleri ve yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması da O´nun ayetlerindendir. O, dilediği zamanda onları bir araya getirmeye kadirdir.
Size gelip çatan her musibet ellerinizin kazandığı yüzündendir. Allah birçoklarını da affediyor.
Siz yeryüzünde âciz bırakıcılar değilsiniz. Sizin, Allah´tan başka dostunuz da yoktur, yardımcısınız da.
Denizde o dağlar gibi akıp giden gemiler de O´nun ayetlerindendir.
Dilerse rüzgârı durdurur da o akıp giden gemiler denizin sırtında donmuş gibi kalırlar. Gereğince sabreden, gereğince şükreden herkes için bütün bunlarda elbette ki ibretler vardır.
Yahut onları, içindekilerin kazançları yüzünden mahveder. Ama birçoğunu affediyor;
Ki ayetlerimiz hakkında tartışıp duranlar kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.
Size verilen şeyler, şu iğreti hayatın nimetidir. İnanıp Rablerine tevekkül edenler için Allah katında bulunan ise daha hayırlı, daha kalıcıdır.
Onlar, günahın büyüklerinden ve tüm iğrençliklerinden uzak dururlar. Öfkelendikleri zamansa, affedenler onlar olur.
Rablerinin çağrısına cevap verirler, namazı/duayı yerine getirirler. İşleri/yönetimleri, aralarında bir şûra´dır. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler.
Kendilerine zulüm ve haksızlık gelip çattığında, yardımlaşırlar.
Bir kötülüğün cezası, tıpkısı bir kötülüktür. Fakat affdeip barışmayı esas alanın ücretini bizzat Allah verir. O, zalimleri hiç sevmez.
Zulme uğratılışı ardından kendini savunana gelince, böyleleri aleyhine yol aranamaz.
Aleyhlerine yol aranacak olan şu kişilerdir ki, insanlara zulmederler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlıklar sergilerler/saldırılarda bulunurlar. İşte böyleleri için acıklı bir azap vardır.
Sabredip bağışlayan bilsin ki, bu, işlerin en zorlularındandır.
Allah´ın saptırdığına, O´ndan başka dost yoktur. Zalimlerin, azapla yüz yüze geldiklerinde, "Geri dönüşe bir yol yok mu?" diye söylendiklerini göreceksin.
Ve göreceksin onları, zilletten ezilip büzülmüş halde ürkek bakışlarla bakarken, ateşe salınırlar. İnananlar şöyle derler: "Gerçek hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini perişan edenlerdir. Dikkat edin, zalimler, sürüp gidecek bir azabın içindedir."
Onların Allah´tan başka kendilerine yardım edecek velileri yoktur. Allah´ın saptırdığı kimse için artık hiçbir yol yoktur.
Ertelenmesine Allah´tan izin çıkmayacak gün gelmeden önce, Rabbinizin çağrısına uyun. O gün, sığınacak yeriniz olmayacak; yaptıklarınızı inkârınız da mümkün olmayacak.
Yüz çevirirlerse, biz seni onlar üzerine bekçi göndermemişiz. Sana düşen, tebliğden başka bir şey değildir. Biz insana, bizden bir rahmet tattırdığımızda, onunla sevinip şımarır. Kendi ellerinin hazırladığından bir kötülük başlarına sarılınca, bakarsın insan, alabildiğine nankörleşmiştir.
Göklerin ve yerin mülkü/yönetimi Allah´ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız evlat bağışlar, dilediğine erkek evlatlar armağan eder.
Yahut onları erkekler ve dişiler halinde çift verir. Dilediğini de kısır yapar. O´dur bilen, O´dur güç yetiren.
Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur; yahut da bir resul gönderir de kendi izniyle dilediğini vahyeder. Yüceler yücesi O´dur; hüküm ve hikmet sahibi O´dur.
İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin.
Göklerde ve yerdeki her şeyin sahibi olan Allah´ın yoludur o. Gözünüzü açın, bütün iş ve oluşlar Allah´a varır!