Üstüne de (şiddetle susayacağınız için) o kaynar sudan içeceksiniz.
Öyle ki, suya kanmayan develerin içişi gibi içeceksiniz.
İşte hesap günü, onlara ziyafet bu!
(Ey İnkârcılar), sizi biz yarattık; hâlâ (peygamberleri) tasdik etmiyecek misiniz?
Şimdi gördünüz mü, (rahimlere) döktüğünüz menîyi?
Onu (insan biçiminde) siz mi yaratıyorsunuz? Yoksa biz miyiz yaratan?
Aranızda ölümü (ve ecelleri) biz takdir ettik; ve biz, dilediğimiz şeyi yerine getirmekten âciz de değiliz.
Kılıklarınızı değiştirmeğe ve bilemiyeceğiniz bir surette sizi yaratmağa da gücümüz yeter.
Her halde (bu dünya hayatında topraktan sonra nutfeden) ilk yaratılışınızı bildiniz. O halde (kıyamette sizi ikinci defa diriltmeğe kadir olduğumuzu) düşünseniz ya!...
Şimdi gördünüz mü, o ektiğiniz tohumu?
Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa biz miyiz bitiren?
Dileseydik o ekini çörçöp haline getirirdik de şöyle gevelerdiniz:
“-Doğrusu biz çok ziyandayız.
Daha doğrusu (beklediğimiz mahsule karşılık) büsbütün mahrumuz.”
Şimdi içmekte olduğunuz suyu bildirin bana:
Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa biz miyiz indiren?
Dileseydik onu acı bir su yapardık. O halde (bu türlü nimetlere karşı Allah’a) şükretseniz ya...
Şimdi çakıp yakmakta olduğunuz ateşi bana haber verin:
Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa biz miyiz yaratan?
Biz bu ateşi, (cehennem ateşine) bir ibret ve sahradaki yolculara bir menfaat kıldık.
O halde Rabbini, Azîm ismi ile tesbih et, (Sübhane Rabbiyel-Azîm, de).
Peyderpey inen Kur’an’a yemin ederim,
Ki eğer bilirseniz bu yemin, gerçekten büyük bir yemindir.
Muhakkak ki o, (faydası çok) bir Kur’an-ı Kerim’dir.
Öyle ki, (Allah katında) Levh-i Mahfûz’da saklıdır.
Ona tertemiz (abdestli) olanlardan başkası el sürmesin.
Âlemlerin Rabbinden indirilmedir o...
Şimdi siz, bu (İlâhi) kelâma mı yağ (leke) süreceksiniz?
Ve (Kur’an’dan nasibinizi), rızkınıza şükretmeyi inkâra mı kalkışacaksınız?
(Haydi sizi görelim), can boğaza dayandığı zaman!...
O vakit (ölünün etrafında bulunan sizler), bakar durursunuz. (Elinizden bir şey gelmez, canınızın çıkmasını beklersiniz).
Biz ise, ona, ilim ve kudretimizle sizden çok yakınız; fakat siz, (yapılmakta olan işleri ) görmezsiniz, anlıyamazsınız.
Haydi (bakalım), eğer hesaba çekilmiyecekseniz,
(Boğaza kadar dayanan) o ruhu, geri çevirin (çıkmasın; ısrar ettiğiniz, öldükten sonra dirilme yok, hesaba çekilme yok) iddianızda doğru iseniz...
Amma ölü, hayırda ileri geçenlerden (Mukarrebûn’dan) ise,
Artık onun için bir rahatlık, hoş bir rızık ve Naîm Cenneti vardır. (Nimetleri bitmez, kedersiz bir cennet.)
Amma (amel defterleri sağ ellerine verilen) sağcılardan ise.
Artık (ey sağcı), sana sağcı kardeşlerinden selâm olsun! (emniyet ve selâmet içindesin.)
Amma ölü o inkâr eden sapıklardan ise,
Ona da kaynar sudan bir ziyafet...
Bir de cehenneme atılış...
İşte budur şübhe götürmiyen gerçek.
O halde, Rabbini yüce ismiyle tesbîh et, (Sübhane Rabbiyel Azîm, de; yahud Allah’ın emri ile namaz kıl).
(1-3) Kiyamet koptugunda kimini alcaltacak ve kimini yukseltecek olan o hadisenin yalan olmadigi ortaya cikacaktir.
(1-3) Kiyamet koptugunda kimini alcaltacak ve kimini yukseltecek olan o hadisenin yalan olmadigi ortaya cikacaktir.
(1-3) Kiyamet koptugunda kimini alcaltacak ve kimini yukseltecek olan o hadisenin yalan olmadigi ortaya cikacaktir.
(4-7) Ey insanlar! Yer sarsildikca sarsildigi, daglar ufalandikca ufalanip da toz duman haline geldigi zaman, siz de uc sinif olursunuz.
(4-7) Ey insanlar! Yer sarsildikca sarsildigi, daglar ufalandikca ufalanip da toz duman haline geldigi zaman, siz de uc sinif olursunuz.
(4-7) Ey insanlar! Yer sarsildikca sarsildigi, daglar ufalandikca ufalanip da toz duman haline geldigi zaman, siz de uc sinif olursunuz.
(4-7) Ey insanlar! Yer sarsildikca sarsildigi, daglar ufalandikca ufalanip da toz duman haline geldigi zaman, siz de uc sinif olursunuz.
Iyi isler islediklerini belirtmek icin, amel defterleri sagdan verilenler; ne mutlu o sagcilara!
Kotuluk islediklerini belirtmek uzere, amel defterleri soldan verilenler; ne yazik o solculara!
Iyilik islemekte onde olanlar, karsiliklarini almakta da onde olanlardir.
(11-12) Naim cennetlerinde Allah´a en cok yaklastirilmis olanlar iste bunlardir.
(11-12) Naim cennetlerinde Allah´a en cok yaklastirilmis olanlar iste bunlardir.
(13-14) Onlarin buyuk kismi eski ummetlerden, bir kismi da sonrakilerdendir.
(13-14) Onlarin buyuk kismi eski ummetlerden, bir kismi da sonrakilerdendir.
(15-16) Murassa tahtlara karsilikli olarak yaslanirlar.
(15-16) Murassa tahtlara karsilikli olarak yaslanirlar.
(17-21) Olumsuz gencler yanlarinda, bas agrisi ve donmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmus kaseler, ibrikler, kadehler; sececekleri meyveler, arzulayacaklari kus eti ile dolasirlar.
(17-21) Olumsuz gencler yanlarinda, bas agrisi ve donmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmus kaseler, ibrikler, kadehler; sececekleri meyveler, arzulayacaklari kus eti ile dolasirlar.
(17-21) Olumsuz gencler yanlarinda, bas agrisi ve donmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmus kaseler, ibrikler, kadehler; sececekleri meyveler, arzulayacaklari kus eti ile dolasirlar.
(17-21) Olumsuz gencler yanlarinda, bas agrisi ve donmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmus kaseler, ibrikler, kadehler; sececekleri meyveler, arzulayacaklari kus eti ile dolasirlar.
(17-21) Olumsuz gencler yanlarinda, bas agrisi ve donmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmus kaseler, ibrikler, kadehler; sececekleri meyveler, arzulayacaklari kus eti ile dolasirlar.
(22-24) Islediklerine karsilik olarak, sedefteki inciler gibi ceylan gozluler vardir. Orada bos ve gunaha sokacak bir soz duymazlar.
(22-24) Islediklerine karsilik olarak, sedefteki inciler gibi ceylan gozluler vardir. Orada bos ve gunaha sokacak bir soz duymazlar.
(22-24) Islediklerine karsilik olarak, sedefteki inciler gibi ceylan gozluler vardir. Orada bos ve gunaha sokacak bir soz duymazlar.
N/A
Sadece selama karsilik selam sozu isitirler.
Defterleri sagdan verilenler; ne mutlu o sagcilara!
(28-34) Onlar dikensiz sedir agaclari, salkimlari sarkmis muz agaclari, uzamis golge altinda, caglayarak akan sular kenarlarinda; bitip tukenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasinda; yuksek dosekler uzerindedirler.
(28-34) Onlar dikensiz sedir agaclari, salkimlari sarkmis muz agaclari, uzamis golge altinda, caglayarak akan sular kenarlarinda; bitip tukenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasinda; yuksek dosekler uzerindedirler.
(28-34) Onlar dikensiz sedir agaclari, salkimlari sarkmis muz agaclari, uzamis golge altinda, caglayarak akan sular kenarlarinda; bitip tukenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasinda; yuksek dosekler uzerindedirler.
(28-34) Onlar dikensiz sedir agaclari, salkimlari sarkmis muz agaclari, uzamis golge altinda, caglayarak akan sular kenarlarinda; bitip tukenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasinda; yuksek dosekler uzerindedirler.
(28-34) Onlar dikensiz sedir agaclari, salkimlari sarkmis muz agaclari, uzamis golge altinda, caglayarak akan sular kenarlarinda; bitip tukenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasinda; yuksek dosekler uzerindedirler.
(28-34) Onlar dikensiz sedir agaclari, salkimlari sarkmis muz agaclari, uzamis golge altinda, caglayarak akan sular kenarlarinda; bitip tukenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasinda; yuksek dosekler uzerindedirler.
(28-34) Onlar dikensiz sedir agaclari, salkimlari sarkmis muz agaclari, uzamis golge altinda, caglayarak akan sular kenarlarinda; bitip tukenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasinda; yuksek dosekler uzerindedirler.
(35-38) Biz ceylan gozluleri, defterleri sagdan verilenler icin yeniden yaratmisizdir; onlari bakire, eslerine duskun ve hepsini bir yasta kilmisizdir. *
(35-38) Biz ceylan gozluleri, defterleri sagdan verilenler icin yeniden yaratmisizdir; onlari bakire, eslerine duskun ve hepsini bir yasta kilmisizdir. *
(35-38) Biz ceylan gozluleri, defterleri sagdan verilenler icin yeniden yaratmisizdir; onlari bakire, eslerine duskun ve hepsini bir yasta kilmisizdir. *
(35-38) Biz ceylan gozluleri, defterleri sagdan verilenler icin yeniden yaratmisizdir; onlari bakire, eslerine duskun ve hepsini bir yasta kilmisizdir. *
(39-40) Bunlarin bir kismi eski ummetlerden, bir kismi da sonrakilerdendir.
(39-40) Bunlarin bir kismi eski ummetlerden, bir kismi da sonrakilerdendir.
Defterleri soldan verilenler; ne yazik o solculara!
(42-44) Insanin icine isleyen bir sicaklik ve kaynar su icinde, serinligi ve hoslugu olmayan kara bir dumanin golgesinde bulunurlar.
(42-44) Insanin icine isleyen bir sicaklik ve kaynar su icinde, serinligi ve hoslugu olmayan kara bir dumanin golgesinde bulunurlar.
(42-44) Insanin icine isleyen bir sicaklik ve kaynar su icinde, serinligi ve hoslugu olmayan kara bir dumanin golgesinde bulunurlar.
(45-46) Cunku onlar, bundan once, dunyada, nimet icinde bulunurlar iken, buyuk gunah islemekte direnir dururlardi.
(45-46) Cunku onlar, bundan once, dunyada, nimet icinde bulunurlar iken, buyuk gunah islemekte direnir dururlardi.
soyle soylerlerdi: «Oldugumuzde, toprak ve kemik yigini oldugumuzda mi, biz mi tekrar dirilecegiz?»
«nce gelip gecmis babalarimiz mi?»
(49-50) De ki: «suphesiz oncekiler de, sonrakiler de belli bir gunun belirli bir vaktinde toplanacaklardir.»
(49-50) De ki: «suphesiz oncekiler de, sonrakiler de belli bir gunun belirli bir vaktinde toplanacaklardir.»
Sonra, siz ey sapiklar, yalanlayanlar!
Dogrusu zakkum agacindan yiyeceksiniz.
Karinlarinizi onunla dolduracaksiniz;
Onun uzerine kaynar su iceceksiniz;
Hem de susamis develerin suya saldirisi gibi iceceksiniz;
Iste onlara, ceza gunu sunulacak konukluk budur.
Sizi yaratan Biziz; hala tasdik etmez misiniz?
(58-59) Soyleyin; akittiginiz meniden insani yaratan siz misiniz, yoksa Biz mi yaratmaktayiz?
(58-59) Soyleyin; akittiginiz meniden insani yaratan siz misiniz, yoksa Biz mi yaratmaktayiz?
(60-61) Olumu aranizda Biz tayin ettik; sizi ortadan kaldirip benzerlerinizi yerinize getirmeyi, sizi bilmediginiz sekilde var etmeyi dilesek kimse onumuze gecemez.
(60-61) Olumu aranizda Biz tayin ettik; sizi ortadan kaldirip benzerlerinizi yerinize getirmeyi, sizi bilmediginiz sekilde var etmeyi dilesek kimse onumuze gecemez.
And olsun ki, ilk yaratmayi bilirsiniz, yine de dusunmez misiniz?
(63-64) Soyleyin, ektiklerinizi yerden bitirenler sizler misiniz, yok Biz mi bitiriyoruz?
(63-64) Soyleyin, ektiklerinizi yerden bitirenler sizler misiniz, yok Biz mi bitiriyoruz?
(65-67) Dilersek Biz onu cercop yapariz, sasar kalirsiniz da soyle dersiniz: «Dogrusu borc altina girdik, hatta yoksun kaldik".
(65-67) Dilersek Biz onu cercop yapariz, sasar kalirsiniz da soyle dersiniz: «Dogrusu borc altina girdik, hatta yoksun kaldik".
(65-67) Dilersek Biz onu cercop yapariz, sasar kalirsiniz da soyle dersiniz: «Dogrusu borc altina girdik, hatta yoksun kaldik".
(68-69) Soyleyin; ictiginiz suyu buluttan indirenler sizler misiniz yoksa onu Biz mi indiririz?
(68-69) Soyleyin; ictiginiz suyu buluttan indirenler sizler misiniz yoksa onu Biz mi indiririz?
N/A
(71-72) Soyleyin; yaktiginiz atesin agacini var eden sizler misiniz, yoksa onu Biz mi var ederiz?
(71-72) Soyleyin; yaktiginiz atesin agacini var eden sizler misiniz, yoksa onu Biz mi var ederiz?
Biz onu bir ibret ve colde konaklayanlar icin yararli kildik.
Cok buyuk Rabbinin adini tesbih et! *
(75-76) Hayir; yildizlarin yerleri uzerine yemin ederim ki bunun ne buyuk yemin oldugunu bir bilseniz!
(75-76) Hayir; yildizlarin yerleri uzerine yemin ederim ki bunun ne buyuk yemin oldugunu bir bilseniz!
(77-80) Dogrusu bu Kitap, sadece arinmis olanlarin dokunabilecegi, sakli bir Kitap´da mevcudken alemlerin Rabbi tarafindan indirilmis olan Kurani Kerim´dir.
(77-80) Dogrusu bu Kitap, sadece arinmis olanlarin dokunabilecegi, sakli bir Kitap´da mevcudken alemlerin Rabbi tarafindan indirilmis olan Kurani Kerim´dir.
(77-80) Dogrusu bu Kitap, sadece arinmis olanlarin dokunabilecegi, sakli bir Kitap´da mevcudken alemlerin Rabbi tarafindan indirilmis olan Kurani Kerim´dir.
(77-80) Dogrusu bu Kitap, sadece arinmis olanlarin dokunabilecegi, sakli bir Kitap´da mevcudken alemlerin Rabbi tarafindan indirilmis olan Kurani Kerim´dir.
Siz bu sozu mu hor goruyor sunuz?
Rizkiniza sukredeceginiz yere onu vereni mi yalanliyorsunuz?
(83-85) Kisinin cani bogaza dayaninca ve siz o zaman bakip kalirken, Biz o kisiye sizden daha yakinizdir, ama gormezsiniz.
(83-85) Kisinin cani bogaza dayaninca ve siz o zaman bakip kalirken, Biz o kisiye sizden daha yakinizdir, ama gormezsiniz.
(83-85) Kisinin cani bogaza dayaninca ve siz o zaman bakip kalirken, Biz o kisiye sizden daha yakinizdir, ama gormezsiniz.
(86-87) Siz dirilip yaptiklariniza karsilik gormeyeceksiniz ve eger bu sozunuzde samimi iseniz, o cikmak uzere olan cani geri cevirsenize!
(86-87) Siz dirilip yaptiklariniza karsilik gormeyeceksiniz ve eger bu sozunuzde samimi iseniz, o cikmak uzere olan cani geri cevirsenize!
(88-89) Eger olen o kisi, gozdelerden ise, rahatlik, hosluk ve nimet cenneti onundur.
(88-89) Eger olen o kisi, gozdelerden ise, rahatlik, hosluk ve nimet cenneti onundur.
Eger defteri sagdan verilenlerden ise,
«Ey sagcilardan olan kisi, sana selam olsun!» denir.
(1-2) Kıyamet olayı meydana gelince ki onun meydana gelmesini (inkâr edecek) bir yalancı bulunmaz.
(1-2) Kıyamet olayı meydana gelince ki onun meydana gelmesini (inkâr edecek) bir yalancı bulunmaz.
(Bu büyük olay kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
Yer sarsıldıkça sarsıldığı,
(5-6) Dağlar tuz-buz olup parçalandığı, toz halinde dağıldığı zaman,
(5-6) Dağlar tuz-buz olup parçalandığı, toz halinde dağıldığı zaman,
Sizler üç sınıfa ayrılmış bulunacaksınız.
Meymenetliler, ne mutludur meymenetliler!
Şeâmetliler, ne bedbahttır şeâmetliler!
İyilikte öne geçenler, (mükâfatta da) öne geçenlerdir.
işte (Allah´a) yakın olanlar bunlardır.
Bunlar Nîmet (veya Naim) Cennetlerindedirler.
(13-14) Öncekilerden büyük bir cemaattir, sonrakilerden az bir topluluktur.
(13-14) Öncekilerden büyük bir cemaattir, sonrakilerden az bir topluluktur.
işlenmiş motifli tahtlar üzerindedirler.
Yaslanıp karşılıklı otururlar.
Çevrelerinde sonsuzluğa erişmiş çocuklar,
Kaynaktan (doldurup getirdikleri) küpler, ibrikler ve kadehlerle dönüp dolaşırlar.
Ondan ne başlan ağırır, ne de başdönmesi ve bitkinlik meydana gelir.
Ve bir de seçip beğenecekleri meyvalar;
Canlarının çektiği cinsten kuş eti;
Ve iri kara gözlü eşler ki,
Sedefinde saklı inciller misâli..
(Bütün bunlar) işlediklerinin karşılığı..
Orada boş-anlamsız söz işitmezler ;
Ancak «selâm !. Selâm !.» sözü işitilir.
Meymenetliler, ne mutludur meymenetliler!.
Dikensiz kiraz,
Salkım salkım muzlar,
Yaygın gölgeler,
Devamlı akan sular,
(32-33) Eksilmeyen, sonu gelmeyen, alıkonmayan birçok meyvalar arasında ;
(32-33) Eksilmeyen, sonu gelmeyen, alıkonmayan birçok meyvalar arasında ;
Yüksek döşekler üstündedirler.
Biz onları (Cennet´teki Hurileri) yepyeni bir yaratılışla yaratıp meydana getirdik.
(36-37-38) Onları hep bakire, meymenetli olan eşlerine karşı sevgi dolu ve hep bir yaşıt kıldık.
(36-37-38) Onları hep bakire, meymenetli olan eşlerine karşı sevgi dolu ve hep bir yaşıt kıldık.
(36-37-38) Onları hep bakire, meymenetli olan eşlerine karşı sevgi dolu ve hep bir yaşıt kıldık.
(39-40) Bunlar öncekilerden bir büyük cemaattir, sonrakilerden de büyük bir cemaat.
(39-40) Bunlar öncekilerden bir büyük cemaattir, sonrakilerden de büyük bir cemaat.
Şeâmetliler, ne bedbahttır şeâmetliler!
Çok kızgın ateşte ve kaynarca su içindedirler.
Ve kara boğucu bir dumandan meydana gelen gölgededirler.
O ne serindir, ne de okşayıcı ve rahatlatıcıdır.
Şüphesiz onlar bundan önce refah içinde,
Büyük günah üzerinde ısrar edip dururlardı.
Ve derlerdi ki, «sahi biz öldükten, toprak ve (ufalmış) kemik haline geldikten sonra gerçekten tekrar diriltilip kaldırılacak mıyız ?»
«Önce gelip geçen babalarımız da mı ?..»
(49-50) De ki: Öncekiler de, sen rakiler de mutlaka belli bir günün belirlenmiş vaktinde elbette biraraya toplanacaklar..
(49-50) De ki: Öncekiler de, sen rakiler de mutlaka belli bir günün belirlenmiş vaktinde elbette biraraya toplanacaklar..
Sonra siz, ey şaşkın sapıklar, (hakkı) yalan sayanlar!
Şüpheniz olmasın ki, Zakkum ağacından yiyeceksiniz.
Karınlarınızı onunla dolduracaksınız.
Üzerine de kaynar su içeceksiniz.
Hem de susamış develer gibi içeceksiniz.
Hesap ve ceza gününde onların konacakları (sofra) işte budur!
Biz, sizi yarattık; hâlâ (bu gerçeği) tasdîk etmiyecek misiniz ?
(58-59) Gördünüz mü o akıttığınız meniyi ? Siz mi onu yaratıyorsunuz, yoksa biz mi yaratıyoruz?
(58-59) Gördünüz mü o akıttığınız meniyi ? Siz mi onu yaratıyorsunuz, yoksa biz mi yaratıyoruz?
Sizi (yok edip yerinize) benzerlerinizi getirmemize ve sizi bilemiyeceğiniz (şekil ve vasıfta) yaratıp ortaya çıkarmamıza karşı önümüze geçilecek de değiliz.
Sizi (yok edip yerinize) benzerlerinizi getirmemize ve sizi bilemiyeceğiniz (şekil ve vasıfta) yaratıp ortaya çıkarmamıza karşı önümüze geçilecek de değiliz.
And olsun ki, siz, ilk yaratılıp ortaya çıkarılışınızı biliyorsunuzdur. Artık düşünüp ibret almaz mısınız ?
Söyleseniz ya, o ektiklerinizi,
Siz mi onları bitiriyorsunuz, yoksa biz mi bitiriyoruz?
istesek onu çer-çöp yapardık da siz de şaşırıp kalırdınız..
(66-67) Ve «doğrusu borç altına girdik, hattâ büsbütün mahrum kaldık» (dersiniz).
(66-67) Ve «doğrusu borç altına girdik, hattâ büsbütün mahrum kaldık» (dersiniz).
İçtiğiniz suya ne dersiniz?
Onu siz mi buluttan indirdiniz, yoksa biz mi indirenleriz ?
Dileseydik onu acı yapardık. Artık şükretmez misiniz ?
Ya yaktığınız ateşe ne dersiniz ?
Onun ağacını siz mi yaratıp meydana getirdiniz, yoksa biz mi yaratıp meydana getirenleriz?
Biz, onu bir öğüt ve ibret ve hem de boş arazide yolculuk yapanlar (gezip dolaşanlar, rahat ve temiz hava almak isteyenler) için bir fayda kıldık.
O halde sen, O Büyük Rabbın´ın adını tesbîh ve tenzîh et.
(75-76) Hayır, (bu nimetleri inkâr edemezsiniz ?) Parça parça inen Kur´ân´ın (iniş) mevki´lerine yemin ederim ki, eğer bilirseniz bu cidden büyük bir yemindir.
(75-76) Hayır, (bu nimetleri inkâr edemezsiniz ?) Parça parça inen Kur´ân´ın (iniş) mevki´lerine yemin ederim ki, eğer bilirseniz bu cidden büyük bir yemindir.
Şüphesiz bu, çok yüce, çok değerli Kur´ân´dır.
Saklı bir kitaptadır.
O´na ancak arınıp temizlenmiş olanlar dokunabilir.
(1-2) Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır.
(1-2) Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır.
(3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
(3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
(3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
(3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
(3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
Ahiret mutluluğuna erenler var ya; ne mutlu kimselerdir!
Kötülüğe batanlara gelince; ne mutsuz kimselerdir!
(10-11) (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah’a) yaklaştırılmış kimselerdir.
(10-11) (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah’a) yaklaştırılmış kimselerdir.
Onlar, Naîm cennetlerindedirler.
(13-14) Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir.
(13-14) Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir.
(15-16) Onlar, karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevheratla işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
(15-16) Onlar, karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevheratla işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
(22-23) Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır.
(22-23) Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır.
(Bütün bunlar) işledikleri amellere karşılık bir mükâfat olarak (verilir.)
Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler.
Sadece “selâm!”, “selâm!” sözünü işitirler.
Ahiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir!
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
Biz onları (hurileri) yepyeni bir yaratılışta yarattık.
(36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
(36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
(36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
(39-40) Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
(39-40) Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
Kötülüğe batanlar ise ne mutsuz kimselerdir!
(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.
(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.
(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.
Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) sefahata dalmış ve azgın kimselerdi.
Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı.
Diyorlardı ki: “Biz öldükten, toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz?”
“Evvelki atalarımız da mı?”
(49-50) De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır.”
(49-50) De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır.”
(51-52) Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.
(51-52) Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.
Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.
Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz.
Kanmak bilmez susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.
İşte bu hesap ve ceza gününde onlara ziyafetleridir.
Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz?
Attığınız o meniye ne dersiniz?!
Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?
(60-61) Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.
(60-61) Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.
Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O hâlde düşünseniz ya!
Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?!
Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz:
“Muhakkak biz çok ziyandayız!”
“Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!”
İçtiğiniz suya ne dersiniz?!
Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
Dileseydik onu acı bir su yapardık. O hâlde şükretseydiniz ya!.
Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?!
Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?
Biz onu bir ibret ve ıssız yerlerde yaşayanlara bir yarar kaynağı kıldık.
O hâlde, O yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt).
(75-76) Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-
(75-76) Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-
O, elbette değerli bir Kur’an’dır.
Korunmuş bir kitaptadır.
Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir.
Âlemlerin Rabb’inden indirilmedir.
(81-82) Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz ve Allah’ın verdiği rızka O’nu yalanlayarak mı şükrediyorsunuz?
(81-82) Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz ve Allah’ın verdiği rızka O’nu yalanlayarak mı şükrediyorsunuz?
Can boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize!
Oysa siz o zaman bakıp durursunuz.
Biz ise ona sizden daha yakınız. Fakat siz göremezsiniz.
(86-87) Eğer hesaba çekilmeyecekseniz ve doğru söyleyenler iseniz, onu geri döndürsenize!
(86-87) Eğer hesaba çekilmeyecekseniz ve doğru söyleyenler iseniz, onu geri döndürsenize!
(88-89) Fakat (ölen kişi) Allah’a yakın kılınmışlardan ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.
(88-89) Fakat (ölen kişi) Allah’a yakın kılınmışlardan ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.
(90-91) Eğer Ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, “Selâm sana Ahiret mutluluğuna ermişlerden!” denir.
(90-91) Eğer Ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, “Selâm sana Ahiret mutluluğuna ermişlerden!” denir.
(92-93) Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.
(92-93) Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.
Üstlerinde karşı karşıya yaslanan (bahtiyar) lar olacak.
Ebedî (taze) lige mazhar edilmiş evlâdlar (hizmet için) etraflarında dolanırlar,
«Maîn» (kaynağın) dan (dolu) büyük kablarla, ibriklerle ve kadehlerle.
Ki bundan baş ağrısına uğratılmayacaklar) gibi akılları da giderilmez.
Beğeneceklerinden (türlü) meyve (ler),
İştahlanacaklarından kuş et (ler) i ile (etraflarında dolanırlar).
(Orada) şahin gözlü huurîler de (vardır),
saklı inci timsâlleri gibi.
(Bunlar mukarreblerin) işledikleri iyi amel (ve hareket) lere bir mükâfat olarak (yapılır).
Onlar orada ne boş bir lâf, ne de günâha sokacak bir şey işitmezler.
Yalınız bir söz (işidirler ki oda) «Selâm, selâm» dir.
Sağcılar: Onlar ne (mutlu) sağcılardır!
Dikensiz kiraz,
meyveleri tıklım tıklım muz ağaç (lar) ı,
yayılmış (daimî) gölge (ler),
dâima akan su (lar),
(32-33) (hiçbir zaman) kesil (ib tüken) meyen, yasak da edilmeyen birçok (cinsde) meyve (ler) arasında,
(32-33) (hiçbir zaman) kesil (ib tüken) meyen, yasak da edilmeyen birçok (cinsde) meyve (ler) arasında,
ve (kadri) yükseltilmiş döşeklerdedirler.
Hakıykat, biz onları yepyeni bir yaratılışla yaratdık da,
(36-37) kız oğlan kızlar, zevcelerine sevgi ile düşkün, hep bir yaşıt yapdık,
(36-37) kız oğlan kızlar, zevcelerine sevgi ile düşkün, hep bir yaşıt yapdık,
sağcılar için.
(Bunların) bir çok (u) evvelki (ümmet) lerden,
bir çok (u) da sonraki (ümmet) lerdendir.
Solcular: (Onlar) ne solculardır!
(Ateşin mesamatlarına işleyen) sıcaklığı ve kaynar bir su,
ve bir de kapkara dumandan bir gölge içindedirler.
Ki (o gölge) ne serin, ne de fâideli değildir.
Çünkü onlar bundan evvel şehvetlerine düşkündüler.
O büyük günâh üzerinde ısrar ederlerdi.
Bir de «Biz öldüğümüz, bir toprak ve bir yığın kemik olduğumuz vakit mı, hakıykaten biz mi diriltilib kaldırılacakmışız?» derlerdi.
«Evvelce geçmiş atalarımız da mı?»
Söyle: «Şüphesiz hem evvelkiler, hem sonrakiler,
ma´lûm bir günün muayyen vaktında behemehal toplanacaklardır».
Sonra hakıykaten siz, ey sapkınlar ve tekzîbciler,
Muhakkak ki zakkum ağacından yiyecek (kimse) (ersiniz,
Öyle ki karınlarınızı hep ondan doldurucularsınız,
üstüne de o kaynar sudan içeceklersiniz.
(O suretle ki) susamış develerin içişi gibi içeceklersiniz.
İşte ceza günü onlara (çekilecek) ziyafet budur!
Sizi biz yaratdık. O halde (tekrar dirilmiye de) inanmalı değilmisiniz?
(Eğer siz bir meniden yaratıldığınızı iddia ediyorsanız) O halde (rahimlere) dökmekde olduğunuz (o) meni nedir? Bana haber verin.
Onu siz mi (düzgün bir insan) suretine getiriyorsunuz, yoksa (o surete getirib) yaratanlar biz miyiz?
(60-61) Aranızda ölüm (ün keyfiyyetini, zamaanını, mekânını ve ecellerin mıkdarını) biz (ta´yin ve) takdîr etdik ve biz — (sizi helak ederek) yerinize diğer benzerlerinizi getirmeniz ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışda ve suretlerde tekrar peyda etmemiz hususunda — önüne geçilecekler de değiliz.
(60-61) Aranızda ölüm (ün keyfiyyetini, zamaanını, mekânını ve ecellerin mıkdarını) biz (ta´yin ve) takdîr etdik ve biz — (sizi helak ederek) yerinize diğer benzerlerinizi getirmeniz ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışda ve suretlerde tekrar peyda etmemiz hususunda — önüne geçilecekler de değiliz.
Andolsun ki birinci yaratılışı (nızı) bildiniz. Fakat (tekrar yaratılacağınızı da) düşünmeli değil misiniz?
Şimdi bana ekmekde olduğunuz (tohum) u haber verin.
Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler biz miyiz?
Eğer dileseydik muhakkak ki onu (tohumsuz) bir ot kırıntısı yapardık da siz de şaşakalırdınız.
(Şöyle derdiniz:) «Biz hakıykaten ağır borca uğratılmışızdır».
«Daha doğrusu biz (umduğumuzdan) mahrum kalmışlarız».
Şimdi içmekde olduğunuz suyu söyleyin bana.
Onu bulutdan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler biz miyiz?
Eğer dileseydik onu (içilmeyecek) tuzlu bir su yapardık. O halde şükretmeli değil misiniz?
Şimdi bana (yeşil bir ağacdan) çakmakda olduğunuz ateşi söyleyin.
Onun ağacını siz mi yarardınız, yoksa yaratanlar biz miyiz?
Biz onu hem bir ibret, hem çöl yolcularına bir fâide kıldık.
O halde Rabbini o büyük adiyle tesbîh (ve tenzîh) et.
Hayır (hakıykatler kâfirlerin dedikleri gibi değildir). İşte yıldızların düşdüğü yerlere andediyorum.
ki hakıykaten bu, eğer bilirseniz, büyük bir anddır,
muhakkak o, elbette çok şerefli bir Kur´andır,
ki Sıyânet edilmiş bir kitabda (yazılı) dır.
Ona tam bir suretde temizlenmiş olanlardan başkası el süremez.
(O) âlemlerin Rabbinden indirilmedir.
Şimdi siz bu kelâmı mı hor görücülersiniz?
Rızkınıza (şükür edeceğinize) siz behemehal tekzibe mi kalkışırsınız?
Hele (can) boğaza gelince,
o vakit siz görürsünüz!
Biz ona sizden yakınız. Fakat görmezsiniz.
İşte madem ki (tekrar dirilerek) ceza görmeyecekmişsiniz,
Onu (tâ boğazınıza gelince cesedinize) geri çevirseniz a! Eğer (iddianızda) saadıklarsanız...
Şimdi, (ölene gelince) eğer o, mukarreblerden ise,
artık rahatlık, güzel rızık ve Naıym cenneti (onundur).
Eğer sağcılardan ise,
Artık sağcılardan selâm sana!
Amma eğer tekzîbcilerden, sapıklardansa,
işte (ona da) kaynar sudan bir ziyafet!
ve cehenneme bir atılış.
Şübhesiz ki bu elbette kat´î bilgi (veren) hakıykatın ta kendisidir.
Haydi Rabbini o büyük adiyle tesbih (ve tenzîh) et.
Ve ashabuş şimal [şeamet (kötülük), meşeme sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) sollarından verilenler, cehennemlikler], (ama) ne ashabuş şimal!
(Ashabuş şimal), semum (iliklere işleyen bir sıcaklık) ve hamim (kaynar su) içindedir.
Ve kara dumandan bir gölge ki.
Ne serinleticidir ne de rahatlatıcıdır.
Muhakkak ki onlar, daha önce mutrafi idiler (varlık içinde zevklerine dalmışlardı).
Ve onlar, büyük günahta ısrar ediyorlardı.
Ve şöyle diyorlardı: “Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı? Biz gerçekten, mutlaka beas mı edileceğiz (yeniden mi diriltileceğiz)?”
Ve evvelki (bizden önce ölen) babalarımız (atalarımız) da mı?
De ki: “Muhakkak ki evvelkiler ve sonrakiler de (diriltilecek).”
Malûm (bilinen) günün, belirlenmiş bir vaktinde mutlaka toplanılmış olacaklardır.
Sonra siz, ey gerçekten dalâlette olan yalanlayıcılar!
Siz mutlaka zakkum ağacından yiyecek olanlarsınız.
Böylece karınlarını onunla dolduracak olanlarsınız.
Sonra da onun üzerine hamimden (kaynar sudan) içecek olanlarsınız.
Öyle ki, içtikçe susayan hasta develerin içişi gibi içecek olanlarsınız.
(İşte) bu, onların dîn günündeki ziyafetleridir.
Sizi Biz, Biz yarattık. Hâlâ tasdik etmiyorsanız.
Öyleyse akıttığınız meni nedir, gördünüz mü (ne olduğunu idrak ettiniz mi)?
Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan Biz miyiz?
Sizin aranızda ölümü Biz, Biz takdir ettik. Ve Biz, önüne geçilmiş (veya geçilebilecek) olan değiliz (bu takdirimizi kimse bozamaz).
Sizin (dünya hayatındaki) emsallerinizi (bedenlerinizi), (ölümle) değiştirmemiz ve (ahiret âlemi için) sizi, bilmediğiniz bir şekilde (yeniden) yaratmamızda (Bizi geçecek yoktur).
Ve andolsun ki, ilk neş´eti (yaratılışı) bildiniz, hâlâ tezekkür (tefekkür) etmiyorsanız.
Öyleyse ektiğiniz ekin nedir (onu) gördünüz mü? (Her bitkinin tohumundan kendi türüne has yeni bir bitkinin yetişmesi için gerekli olan şifrelerin ve gelişim programının, ektiğiniz tohum içinde saklı olduğunu biliyor musunuz, idrak ediyor musunuz?)
Onu siz mi yetiştiriyorsunuz, yoksa onu yetiştiren Biz miyiz?
Eğer Biz dileseydik, elbette onu kuru ot kılardık (yapardık). O zaman siz şaşırıp kalırdınız.
Gerçekten biz ziyana uğrayanlarız.
Hayır, biz mahsulden (üründen) mahrum bırakılanlarız (derdiniz).
Ayrıca siz, o içiyor olduğunuz suyu gördünüz mü?
Onu (suyu) bulutlardan siz mi indirdiniz, yoksa indiren Biz miyiz?
Eğer dileseydik, onu acı kılardık (yapardık), öyle ise (niçin) hâlâ şükretmiyorsunuz?
Ayrıca o yaktığınız ateşi gördünüz mü?
Onun ağacını siz mi inşa ettiniz, yoksa inşa eden (halkeden) Biz miyiz?
Biz, onu (ateşi) bir ibret ve çöl yolcuları (sahrada konaklayanlar) için bir meta (ısı ve ışık kaynağı) kıldık.
Artık Rabbini “Azîm” ismi ile tesbih et.
Artık hayır! Yıldızların mevkilerine yemin ederim.
Ve muhakkak ki o, gerçekten çok büyük bir yemindir, keşke bilseniz.
Muhakkak ki O, gerçekten Kerim olan Kur´ân´dır (Kur´ân-ı Kerim´dir).
Mahfuz (korunmuş) olan bir Kitap´tadır (Levhi Mahfuz´dadır).
O´na, tahir olanlardan (maddî ve manevî arınanlardan) başkası dokunamaz.
Âlemlerin Rabbi tarafından (kısım kısım, âyet âyet) indirilmiştir.
Yoksa siz, bu söze inanmayan, şüphe eden kimseler misiniz?
Ve siz, yalanlamış olmanızı kendinize rızık ediniyorsunuz. (Kur´ân´daki sözlerin âlemlerin Rabbi tarafından indirildiğinden şüphe ettiğiniz için rızkınız, nasibiniz sadece yalanlamak oluyor.)
O halde can boğaza gelmiş olsa değil mi ki (siz öylece).
Ve siz, o anda (ona öylece, bir yardım yapamayarak sadece) bakarsınız.
Ve Biz, ona sizden daha yakınız fakat siz görmezsiniz.
Öyleyse eğer siz (amellerinizin karşılığında) ceza görecek kimseler değil iseniz.
Eğer siz sadıklarsanız, onu geri çevirirsiniz.
Fakat o eğer mukarrebin olanlardan (Allah´a yakın olanlardan) ise.
O taktirde, ferahlık, huzur, güzel kokulu bitkiler ve naim cenneti vardır.
Fakat yemin sahiplerinden (ashabı yeminden yani hayat filmleri sağından verilenlerden) ise.
O zaman ashabı yeminden (hayat filmleri sağından verilenlerden) “sana selâm olsun” (denir).
Ve fakat dalâlette olan ve yalanlayanlardan ise.
O taktirde kaynar sudan bir ziyafet vardır.
Ve alevli ateşe atılma vardır.
Muhakkak ki bu (anlatılanlar), elbette o (verilen haberler), Hakk´ul yakîn´dir (yakîn olan haktır, kesin olarak gerçektir).
Ve kiminiz kötülüğe batmışlardan olacak. Ah! ne (mutsuz) kimselerdir kötülüğe batmış olanlar!
Önde olanlar ise (hayatta iken, inanç ve güzel fiillerde) öne çıkanlar olacak.
(Her zaman) Allah´a yakınlık sağlayanlar!
(Onlar) esenlik ve mutluluk bahçelerinde (yaşayacaklar,)
çoğu eski zamanların,
ama (sadece) pek azı sonraki dönemlerin (insanları).
Onlar, altın işlemeli mutluluk tahtlarına (kurulacaklar),
(ve) birbirlerine (sevgi ile) bakarak uzanacaklar.
Onları ölümsüz gençlikler bekleyecek,
tertemiz kaynakların suyundan doldurulmuş kaseler, ibrikler ve fincanlarla,
ne kafalarını dumanlayan ne de onları sarhoş eden (bir su)
ve seçebilecekleri her çeşit meyveyle,
ve canlarının çekebileceği her çeşit kuş etiyle.
Ve en güzel gözlü saf ve temiz eşler (yanlarında olacak),
kabuklarının içinde saklı bulunan inciler gibi.
(Hayatta iken) yaptıklarının bir ödülü (olacak bu).
Orada ne boş konuşmalar duyacaklar, ne de günaha yönelten bir çağrı,
ama sadece iç sükuneti ve barış müjdesi.
Dürüst ve erdemli bir hayat yaşayanlara gelince, nedir bu dürüst ve erdemli hayat sürenler(in ödülü)?
(Onlar,) meyve dolu sidre ağaçları arasında (bulacaklar kendilerini),
çiçeklerle bezenmiş akasyalar,
genişçe yayılmış gölgeler,
fışkıran sular,
ve bol bol meyveler,
hiç eksilmeyen, hiç tükenmeyen.
Ve yüceltilmiş eşler(i onlarla olacak):
çünkü, Biz onları yenilenmiş bir hayatta tekrar var etmiş olacağız,
ve bakireler olarak dirilteceğiz,
sevgi dolu ve uyum içinde,
dürüst ve erdemli olanlarla:
bir kısmı eski zamanlardan,
bir kısmı da sonraki zamanlardan.
Kötülükte ısrar edenlere gelince, nedir bu kötülük ısrarcıları(nın cezası)?
(Onlar,) kavurucu rüzgarlar ve yakıcı bir ümitsizlik içinde (bulacaklar kendilerini),
ve siyah duman gölgesinde,
ne serinleten, ne de rahatlatan (bir gölge).
Çünkü, geçmişte onlar kendilerini tamamen hazlara kaptırmışlardı,
çirkin günahlar işlemekte inat ediyorlardı,
ve diyorlardı ki: "Ne Yani! Biz ölüp de toz ve kemik yığını haline geldikten sonra mı diriltileceğiz yeniden?
Ve eski atalarımız da mı?"
De ki: "Daha önce yaşamış olanlar da, sonrakiler de
(yalnızca Allah tarafından) bilinen bir Gün´ün belirlenmiş olan bir vaktinde bir araya getirilecekler;
ve o zaman, siz ey yoldan sapmış ve hakikati yalanlamış olanlar,
siz kesinlikle ağulu meyve ağacından tadacaksınız,
ve karnınızı onunla dolduracaksınız,
ve yakıcı ümitsizliği (yudum yudum) içeceksiniz,
doymak bilmez susuz develerin içişi gibi içeceksiniz!"
Hesap Günü onların karşılanışı işte böyle olacak!
Sizi yaratan Biziz, (ey insanlar!) Öyleyse neden hakikati kabul etmezsiniz?
Attığınız o (tohum)u hiç düşündünüz mü?
Onu yaratan siz misiniz, yoksa Biz miyiz onun yaratılışının kaynağı?
Ölümün sizin aranızda (her zaman geçerli) olmasını emrettik: ama hiçbir şey Bizi alıkoyamaz
varoluşunuzun tabiatını değiştirmekten ve (henüz) size malum olmayan bir şekilde sizi (yeniden) var etmekten.
Ve (mademki) baştaki yaratılışınızı(n mucizevi bir olay olduğunu) biliyorsunuz; öyleyse, neden (Bizim hakkımızda) düşünüp dersler çıkarmazsınız?
Toprağa ektiğiniz tohumu hiç düşündünüz mü?
Onu büyütüp yeşerten siz misiniz, yoksa Biz miyiz onun büyüyüp yeşermesinin sebebi?
(Çünkü,) dileseydik, onu kuru bir çöpe döndürürdük ve siz hayret (ve dehşet) içinde kalırdınız:
"Eyvah, mahvolduk!
Yok yok, aslında (geçinme imkanlarımızdan) mahrum bırakıldık!" (diyerek).
Hiç içtiğiniz suyu düşündünüz mü?
Siz mi onu bulutlardan indirdiniz, yoksa Biz miyiz onun yere inmesini sağlayan?
(O tatlı bir su şeklinde iner, ama) dileseydik yakacak kadar tuzlu ve acı yapabilirdik. Öyleyse neden (Bize) şükretmiyorsunuz?
Hiç tutuşturduğunuz ateşi düşündünüz mü?
Ateşin yakıtı olarak görevlendirilen ağacı var eden siz misiniz, yoksa Biz miyiz onun varoluşunun sebebi?
Onu (Bizi) hatırlamanı(zı)n bir vasıtası ve (hayatlarının) yabaniliği içinde kaybolmuş ve acıkıp susamış bütün insanlar için bir rahatlama vasıtası yaptık.
Öyleyse kudret sahibi Rabbinin ismini yücelt!
Hayır, (bu Kuran´ın) parçalar halinde indirilişini tanıklığa çağırırım,
eğer bilseniz bu en güçlü bir teyiddir!
O, gerçekten değerli bir hitabedir,
sağlam korunan ilahi kelam içinde (insana tebliğ edilmiş)tir
ki ona ancak (kalben) temiz olanlar dokunabilir:
bütün alemlerin Rabbinden (gelen) bir vahiy!
Şimdi böyle bir habere küçümseyerek mi bakıyorsunuz,
ve hakikati yalanlamayı günlük gıdanız olarak mı görüyorsunuz?
Peki, öyleyse, (ölüm döşeğindeki bir adamın) boğazına (son nefesi) dayandığında,
siz de (çaresiz bir şekilde) durup seyrederken,
ve (Bizi) görmediğiniz halde, Biz ona sizden daha yakınken:
peki öyleyse, eğer (Bize) bağımlı olmadı(ğınızı düşünüyor)sanız,
o (bitip tükenen hayatı) geri döndürebilir misiniz, eğer iddianızda haklı iseniz?
(Hepiniz ölümü tadacaksınız.) Eğer bir kimse Allah´a yaklaşanlardan olursa,
(öteki dünyada onu) mutluluk, gönül rahatlığı ve bir esenlik bahçesi (bekler).
Ve yine eğer bir kimse dürüst ve erdemli bir hayat sürenlerden olursa,
(cennette şu sözlerle karşılanacaktır:) "Dürüst ve erdemlilerden (olan) sana selam olsun!"
Ama eğer biriniz hakikati yalanlayanlardan ve (böylece) yoldan sapmışlardan olursa,
(öteki dünyada onu) yakıcı bir ümitsizlik karşılar,
(1-3) Kıyamet hadisesi vaki olduğu zaman. Onun vukûu için bir yalan yoktur. (O Kıyamet) Alçaltıcıdır, yükselticidir.
(1-3) Kıyamet hadisesi vaki olduğu zaman. Onun vukûu için bir yalan yoktur. (O Kıyamet) Alçaltıcıdır, yükselticidir.
(1-3) Kıyamet hadisesi vaki olduğu zaman. Onun vukûu için bir yalan yoktur. (O Kıyamet) Alçaltıcıdır, yükselticidir.
(4-6) O zaman yer, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmıştır. Ve dağlar parçalanmakla parçalanmıştır. Artık (dağlar) dağılmış, toz haline gelmiştir.
(4-6) O zaman yer, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmıştır. Ve dağlar parçalanmakla parçalanmıştır. Artık (dağlar) dağılmış, toz haline gelmiştir.
(4-6) O zaman yer, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmıştır. Ve dağlar parçalanmakla parçalanmıştır. Artık (dağlar) dağılmış, toz haline gelmiştir.
(7-9) Ve (o gün) siz de üç sınıf olmuşsunuzdur. İmdi (biri) Ashâb-ı Meymene, nedir Ashâb-ı Meymene? Ve (ikincisi) Ashâb-ı Meş´emedir, nedir Ashâb-ı Meş´eme?
(7-9) Ve (o gün) siz de üç sınıf olmuşsunuzdur. İmdi (biri) Ashâb-ı Meymene, nedir Ashâb-ı Meymene? Ve (ikincisi) Ashâb-ı Meş´emedir, nedir Ashâb-ı Meş´eme?
(7-9) Ve (o gün) siz de üç sınıf olmuşsunuzdur. İmdi (biri) Ashâb-ı Meymene, nedir Ashâb-ı Meymene? Ve (ikincisi) Ashâb-ı Meş´emedir, nedir Ashâb-ı Meş´eme?
(10-12) Ve (üçüncüsü de) ileri geçenlerdir, ileri geçenlerdir. İşte mukarreb olanlar, onlardır. Naîm cennetlerinde mütena´im olacaklardır.
(10-12) Ve (üçüncüsü de) ileri geçenlerdir, ileri geçenlerdir. İşte mukarreb olanlar, onlardır. Naîm cennetlerinde mütena´im olacaklardır.
(10-12) Ve (üçüncüsü de) ileri geçenlerdir, ileri geçenlerdir. İşte mukarreb olanlar, onlardır. Naîm cennetlerinde mütena´im olacaklardır.
(13-15) (O Sabikûn) Evvelkilerden bir cemaattır. Ve biraz da sonrakilerdendir. Altundan örülmüş tahtlar üzerindedirler.
(13-15) (O Sabikûn) Evvelkilerden bir cemaattır. Ve biraz da sonrakilerdendir. Altundan örülmüş tahtlar üzerindedirler.
(13-15) (O Sabikûn) Evvelkilerden bir cemaattır. Ve biraz da sonrakilerdendir. Altundan örülmüş tahtlar üzerindedirler.
Onların üzerine karşı karşıya olarak yaslanıcılardır.
(17-18) Onların üzerlerine daima aynı halde kalan genç hizmetçiler dolaşır. Çeşmelerden akan şuruplar ile (dolu) destiler ile ve ibrikler ile ve bardaklar ile.
(17-18) Onların üzerlerine daima aynı halde kalan genç hizmetçiler dolaşır. Çeşmelerden akan şuruplar ile (dolu) destiler ile ve ibrikler ile ve bardaklar ile.
(19-20) Onlardan baş ağrısına uğramazlar ve akıllarını da gidermiş olmazlar. Ve (o hizmetçiler) ehl-i Cennet´in ihtiyar ettikleri meyveler ile (dolaşırlar).
(19-20) Onlardan baş ağrısına uğramazlar ve akıllarını da gidermiş olmazlar. Ve (o hizmetçiler) ehl-i Cennet´in ihtiyar ettikleri meyveler ile (dolaşırlar).
(21-22) Ve iştihada bulundukları kuş eti ile (dolaşırlar). (Ve orada) Pek güzel gözlü huriler de (vardır).
(21-22) Ve iştihada bulundukları kuş eti ile (dolaşırlar). (Ve orada) Pek güzel gözlü huriler de (vardır).
(23-24) Saklı inci emsali gibi (pek latiftirler). İşler oldukları güzel amellerine mükâfaat olarak (bu nîmetlere nâil olacaklardır).
(23-24) Saklı inci emsali gibi (pek latiftirler). İşler oldukları güzel amellerine mükâfaat olarak (bu nîmetlere nâil olacaklardır).
(25-26) Orada ne bir boş lâf ve ne de günaha sokacak bir şey işitmezler. Ancak bir söz işitirler (ki, o da) selâmdan ibarettir
(25-26) Orada ne bir boş lâf ve ne de günaha sokacak bir şey işitmezler. Ancak bir söz işitirler (ki, o da) selâmdan ibarettir
(27-28) Ashâb-ı Yemîn ise, nedir Ashâb-ı Yemîn? Dikensiz kiraz ağaçları (altında)dırlar.
(27-28) Ashâb-ı Yemîn ise, nedir Ashâb-ı Yemîn? Dikensiz kiraz ağaçları (altında)dırlar.
Ve meyveleri kat kat olmuş muz ağaçları (altında)dırlar.
Ve yayılmış gölgededirler.
(31-32) Ve çağlayıp akar bir su (başında)dırlar. Ve pek çok meyveli bir yerdedirler.
(31-32) Ve çağlayıp akar bir su (başında)dırlar. Ve pek çok meyveli bir yerdedirler.
Ne kesilmiş ve ne de men edilmiş(olan meyveler arasında).
(34-35) Ve yükseltilmiş yataklardadırlar. Şüphe yok ki, Biz onları bir yaradılış ile yarattık.
(34-35) Ve yükseltilmiş yataklardadırlar. Şüphe yok ki, Biz onları bir yaradılış ile yarattık.
(36-37) İşte onları bakireler kıldık. Kocalarına düşkün, hep bir yaşıt yaptık.
(36-37) İşte onları bakireler kıldık. Kocalarına düşkün, hep bir yaşıt yaptık.
(38-40) Ashâb-ı yemin için (böyle inşa edilmişlerdir). (O Ashâb-ı Yemîn) Evvelkilerden bir cemaattir. Ve sonrakilerden bir cemaattir.
(38-40) Ashâb-ı yemin için (böyle inşa edilmişlerdir). (O Ashâb-ı Yemîn) Evvelkilerden bir cemaattir. Ve sonrakilerden bir cemaattir.
(38-40) Ashâb-ı yemin için (böyle inşa edilmişlerdir). (O Ashâb-ı Yemîn) Evvelkilerden bir cemaattir. Ve sonrakilerden bir cemaattir.
(41-43) Ashâb-ı Şimal ise, ne? Mesâmâtâ kadar nüfuz eden bir sıcaklık ve son derece hararetli bir su içindedirler. Ve pek siyah bir dumandan bir gölge içindedirler.
(41-43) Ashâb-ı Şimal ise, ne? Mesâmâtâ kadar nüfuz eden bir sıcaklık ve son derece hararetli bir su içindedirler. Ve pek siyah bir dumandan bir gölge içindedirler.
(41-43) Ashâb-ı Şimal ise, ne? Mesâmâtâ kadar nüfuz eden bir sıcaklık ve son derece hararetli bir su içindedirler. Ve pek siyah bir dumandan bir gölge içindedirler.
(44-46) (O gölge) Ne soğuktur, ne de fâidelidir. Çünkü, şüphe yok onlar bundan evvel nîmetlere (zevklerine) düşkünler idiler. Ve büyük günah üzerine ısrar eder olmuşlardır.
(44-46) (O gölge) Ne soğuktur, ne de fâidelidir. Çünkü, şüphe yok onlar bundan evvel nîmetlere (zevklerine) düşkünler idiler. Ve büyük günah üzerine ısrar eder olmuşlardır.
(44-46) (O gölge) Ne soğuktur, ne de fâidelidir. Çünkü, şüphe yok onlar bundan evvel nîmetlere (zevklerine) düşkünler idiler. Ve büyük günah üzerine ısrar eder olmuşlardır.
Ve demekte olmuşlardı ki: «Biz öldüğümüz ve toprak ve kemikler olduğumuz vakit mi, mutlaka bizler mi elbette diriltilip kaldırılmış kimseleriz?»
(48-50) «Ve bizlerin evvelce geçmiş atalarımız da mı?» De ki: «Şüphe yok evvelkiler de, sonrakiler de,». «Elbette malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanılmış (olacaklardır).»
(48-50) «Ve bizlerin evvelce geçmiş atalarımız da mı?» De ki: «Şüphe yok evvelkiler de, sonrakiler de,». «Elbette malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanılmış (olacaklardır).»
(48-50) «Ve bizlerin evvelce geçmiş atalarımız da mı?» De ki: «Şüphe yok evvelkiler de, sonrakiler de,». «Elbette malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanılmış (olacaklardır).»
Sonra şüphe yok ki, sizler ey sapıklar, tekzîp ediciler!
Elbette ki, zakkumdan olan bir ağaçtan yiyecek kimselersiniz.
Artık karınlarınızı ondan doldurucularsınız.
(54-55) Sonra onun üzerine kaynar sudan içicilersiniz. Artık kendisine bir hastalık arız olmuş devenin içişi gibi içicilersiniz.
(54-55) Sonra onun üzerine kaynar sudan içicilersiniz. Artık kendisine bir hastalık arız olmuş devenin içişi gibi içicilersiniz.
İşte bu, onların o ceza günündeki ziyafetleridir.
Biz sizi yarattık. Artık tasdik eder olmalı değil mi idiniz!
Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcılar Biz miyiz?
Sizin aranızda ölümü Biz takdir ettik ve Biz önüne geçilmiş olanlar değiliz.
(61-62) Sizin emsâlinizi değiştirmek ve sizi bilmediğiniz bir neş´ette yaratmak üzere (kâdiriz). Ve muhakkak ki, siz ilk yaradılışı bildiniz, o halde düşünmez misiniz?
(61-62) Sizin emsâlinizi değiştirmek ve sizi bilmediğiniz bir neş´ette yaratmak üzere (kâdiriz). Ve muhakkak ki, siz ilk yaradılışı bildiniz, o halde düşünmez misiniz?
Şimdi ektiğiniz tohumu gördünüz mü?
Haber veriniz onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler Biz miyiz?
Eğer dilese idik onu elbette bir ot kırıntısı yapardık. Artık siz, şaşırır dururdunuz.
(66-68) «Şüphe yok ki, biz çok ziyana uğramışlarız (derdiniz). Belki biz mahrum kimseleriz (diye söylenirdiniz).» Şimdi gördünüz mü, içer olduğunuz suyu?
(66-68) «Şüphe yok ki, biz çok ziyana uğramışlarız (derdiniz). Belki biz mahrum kimseleriz (diye söylenirdiniz).» Şimdi gördünüz mü, içer olduğunuz suyu?
(66-68) «Şüphe yok ki, biz çok ziyana uğramışlarız (derdiniz). Belki biz mahrum kimseleriz (diye söylenirdiniz).» Şimdi gördünüz mü, içer olduğunuz suyu?
(69-71) Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler Bizler miyiz? Eğer dilese idik onu acı bir su yapardık. Artık şükretmeli değil misiniz? Sonra gördünüz mü o ateşi ki, çakıverirsiniz?
(69-71) Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler Bizler miyiz? Eğer dilese idik onu acı bir su yapardık. Artık şükretmeli değil misiniz? Sonra gördünüz mü o ateşi ki, çakıverirsiniz?
(69-71) Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler Bizler miyiz? Eğer dilese idik onu acı bir su yapardık. Artık şükretmeli değil misiniz? Sonra gördünüz mü o ateşi ki, çakıverirsiniz?
(72-74) Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa yaratanlar Biz miyiz? Biz onu (o ateşi) bir muhtıra ve sahraya konup göçenler için bir menfaat kıldık. Artık azîm Rabbinin ismiyle tesbihte bulun.
(72-74) Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa yaratanlar Biz miyiz? Biz onu (o ateşi) bir muhtıra ve sahraya konup göçenler için bir menfaat kıldık. Artık azîm Rabbinin ismiyle tesbihte bulun.
(72-74) Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa yaratanlar Biz miyiz? Biz onu (o ateşi) bir muhtıra ve sahraya konup göçenler için bir menfaat kıldık. Artık azîm Rabbinin ismiyle tesbihte bulun.
(75-76) Artık Hayır. O yıldızların mevkilerine yemin ederim. Ve şüphe yok ki o, eğer bilseniz, bu elbette pek büyük bir yemindir.
(75-76) Artık Hayır. O yıldızların mevkilerine yemin ederim. Ve şüphe yok ki o, eğer bilseniz, bu elbette pek büyük bir yemindir.
(77-78) Muhakkak ki o, elbette bir kerîm Kur´an´dır. Bir mahfûz kitaptadır.
(77-78) Muhakkak ki o, elbette bir kerîm Kur´an´dır. Bir mahfûz kitaptadır.
Ona tamamen temiz olanlardan başkası el süremez.
Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
Şimdi siz bu kelâma ehemmiyet vermeyiciler misiniz?
Ve rızkınızı siz muhakkak kendinizin yalanlamanızdan ibaret mi kılacaksınız?
(83-84) Artık değil mi ki, (can) boğaza geldiği vakit. Ve siz o zaman bakar durursunuz.
(83-84) Artık değil mi ki, (can) boğaza geldiği vakit. Ve siz o zaman bakar durursunuz.
Ve biz (O can çekiştirene) sizden daha yakınız. Velâkin siz göremezsiniz.
O halde haydi, eğer siz ceza görmeyecekler oldunuz iseniz.
Onu (o çıkmak üzere olan canı) geri çevirseniz ya. Eğer siz sâdıklar oldunuz iseniz!
Artık (o ölen) eğer mukarreblerden oldu ise,
İşte (ona) bir rahat, bir güzel rızk ve bir Nâim cenneti (vardır).
Ve eğer Ashâb-ı Yemîn´den ise,
İmdi sana Ashâb-ı Yemîn´den bir selâm (denilecektir).
Ve fakat eğer tekzîp edenlerden, sapıklardan oldu ise,
Artık (ona da) pek kaynar sudan bir ziyafet vardır.
Ve cehenneme bir atılış (da vardır).
Şüphe yok ki bu, elbette bu, (verilen haberler) dosdoğru bir hakikattır.
AKIA 1 O gerçek olan kıyamet gerçekleşince neler olacak neler!.
Zaten onun olmasını yalanlayacak hiçbir delil olamaz.
O kimini alçaltır, kimini yüceltir
Yer şiddetle sarsıldığı,
Dağlar darmadağın edilip parçalandığı
Uçuşan toz zerreleri haline geldiği zaman..
Sizler de üç sınıfa ayrılırsınız
Ashab-ı yemin ki ne ashab-ı yemin! Ne mutludur onlar
Ashab-ı şimal ki ne ashab-ı şimal! Ne bedbahttır onlar
İmanda, fazilette öncüler ki ne öncüler! Onlar herkesi geçerler.
İşte onlardır Allah´a en yakın olanlar. Naîm cennetlerindedir onlar
Çoğu önceki ümmetlerden, biraz da sonrakilerden
Mücevheratla işlenmiş tahtlara yaslanarak karşılıklı otururlar
Etraflarında, cennet şarabından dolu testiler, sürahiler, kadehlerle, ebedîliğe ermiş çocuklar dolaşıp hizmet ederler
Bu içkiden ötürü baş ağrısı çekmezler, sarhoş da olmazlar
Bir de... tercih edecekleri meyveler..
Canlarının istediği kuş etleri..
Ve gün görmemiş saklı inciler gibi güzel eşler..
Bütün bunlar dünyada yaptıkları güzel işlere mükâfat olarak verilecek
Onlar cennette ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir laf işitmezler
İşittikleri söz, hep: "Selâm! selâm!" sesleridir
Ashab-ı yemin ki ne ashab-ı yemin! Ne mutludur onlar
Dalbastı kirazlar
Dolgun salkımlı muzlar
Yayılmış gölgeler...
Şarıl şarıl akan sular...
Tükenmeyen, eksilmeyen, hiçbir surette esirgenmeyen birçok meyveler içindedirler
Onlara, pek değerli eşler de verdik. Biz o eşleri, yepyeni bir yaratılışla yaratıp, sûret ve sîretlerini son derece güzelleştirdik
Böylece onları, ashab-ı yemin için bakire kızlar, kocalarına âşık yaşıtlar kıldık
Birçoğu önceki ümmetlerden, birçoğu da sonrakilerden
Ashab-ı şimal ki ne ashab-ı şimal! Ne bedbahttır onlar
Onlar kızgın ateşte ve kaynar sularda..
Ne serin, ne de faydalı olmayan, kapkara duman tabakası altındadırlar.
Çünkü onlar dünyada iken refah içinde şımarırlardı
O en büyük günahta, şirkte ısrar ederlerdi
Ve derlerdi ki: "Ölüp toprak olduktan ve çürümüş kemik haline geldikten sonra mı biz diriltilecekmişiz? Gelip geçmiş atalarımız da mı?
De ki: "Öncekiler de, sonrakiler de belli bir günün, belli vaktinde mutlaka toplanacaksınız."
Sonra siz ey yoldan sapanlar ve hak dini yalan sayanlar
Zakkum ağacının meyvesinden yiyecek
Karınlarınızı onunla dolduracak
Üstüne de kaynar su içeceksiniz
Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi saldırarak içeceksiniz
İşte hesap gününde onlara ikram edilecek ziyafet!
Sizi yaratan Biz´iz, hâlâ bu gerçeği ikrar ve tasdik etmeyecek misiniz
Şimdi düşünsenize o akıttığınız meniyi! Onu yaratıp insan haline getiren siz misiniz, yoksa Biz miyiz
Aranızda ölümü Biz takdir ettik. Sizi yok edip yerinize benzerlerinizi getirmeyi ve sizi bilemeyeceğiniz bir biçimde ve vasıfta yaratmayı dilersek, Bize mani olacak hiçbir güç yoktur
Siz ilk yaratmayı pek iyi biliyorsunuz, artık düşünüp ibret almanız gerekmez mi?
Ektiğiniz tohuma baksanıza! Siz mi onu yetiştiriyorsunuz Biz mi
Eğer isteseydik onu kuru çöp haline getirirdik, siz de şaşıp kalır, pişman olurdunuz
"Eyvah! Emeklerimiz boşa gitti.
Hatta doğrusu biz rızıktan mahrum kaldık, sefalete mahkûm olduk." derdiniz
Peki içtiğiniz suya ne dersiniz
Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa Biz mi
Dileseydik onu tuzlu da yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi
Peki, yakmakta olduğunuz ateşe ne dersiniz
Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan Biz miyiz
Biz onu çölde, yolda bulunanlar ve muhtaçlar için hem bir ders, hem de istifade vesilesi kıldık
Öyleyse Ulu Rabbinin yüce adını tenzih et
Hayır! Vakit vakit inen Kur´ân´a yemin ederim ki
Eğer anlarsanız bu gerçekten büyük bir yemindir
Bu kitap, pek değerli, şerefli bir Kur´ân´dır
O iyi korunmuş bir kitapta, Levh-i Mahfuzdadır
Ona tertemiz (abdestli) olanlardan başkası dokunamaz
Rabbülâlemin tarafından indirilmiştir
Şimdi bu kelamı mı siz küçümsüyorsunuz
Bu nimete teşekkürünüz, onu yalan saymanız mı olmalıydı
Haydi görelim sizi, can boğaza geldiğinde
O vakit can çekişenin yanında bulunan sizler bakar durursunuz
Biz ise, ona sizden daha yakınız, ama siz göremezsiniz
Haydi bakalım eğer âhirette vereceğiniz hesap yoksa
İddianızda tutarlı iseniz, çıkmakta olan o rûhu geri döndürsenize
Ama eğer ölen kimse Allah´a yakın olanlardan ise, onun için rahatlık, güzel nasip ve naîm cenneti var
Eğer ashab-ı yeminden ise "Selâm sana ashab-ı yeminden!" denilecek.
Ama eğer dini yalan sayan sapıklardan ise onun ziyafeti kaynar su, peşinden de cehenneme atılış olacak
İşte, hakkında hiç şüphe olmayan gerçek budur
O halde Ulu Rabbinin ismini tenzih et!feti kaynar su, peşinden de cehenneme atılış olacak
Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indirenler biz miyiz?
Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şüketmeniz gerekmez mi?
(İki dalı birbirine sürterek) Çıkardığınız ateşi gördünüz mü?
Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratanlar biz miyiz?
Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlere bir fayda yaptık.
Öyleyse büyük Rabbinin adını yücelt.
Yoo, yıldızların yerlerine yemin ederim,
Bilirseniz, bu büyük bir yemindir.
O, elbette değerli bir Kur´ân´dır,
Saklı bir Kitâptadır.
Ki ona temizlerden başkası dokunmaz.
(O), Âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.
Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz?
(Kur´ân´dan istifade edeceğiniz yerde) Rızkınızı, yalanlamanızdan ibaret mi kılıyorsunuz (sizin ondan elde ettiğiniz nasib, sadece onu yalanlamanız mıdır)?
Ya can boğaza dayandığı zaman?
Ki siz de o zaman (can çekişen kimseye) bakıp durursunuz.
Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz.
Eğer (öldükten sonra) cezâlandırılmayacaksanız
(Bu sözünüzde doğru iseniz) o (çıkmakta olan ca)nı geri döndürsenize!
(O can, Allah´a) Yaklaştırılanlardan ise,
O´na rahatlık, güzel rızık ve ni´met cenneti var.
Eğer sağcılardan (amel defteri sağ tarafından verilenlerden) ise,
"(Ey sağcı) Sana sağcılardan selâm var!"
Ama yalanlayıcı sapıklardan ise;
Kaynar sudan bir ziyafet,
Ve cehenneme atılma var.
Kesin gerçek budur işte.
Öyleyse büyük Rabbinin adını tesbih et (O´nu, kendisine lâyık olmayan sıfatlardan tenzih eyle).