Sonra kolayca akıb giden gemilere (veya bulutlara ve yıldızlara),
Sonra işleri (kullara) bölen meleklere yemin olsun ki:
Muhakkak size vaad olunanlar bir gerçektir;
Ve şübhesiz ki hesab vuku bulacaktır, (herkes amelinin karşılığını görecektir.)
O (yıldızlara ait) güzel yollara sahib sema hakkı için ki:
Muhakkak siz, (peygamber hakkında kâhin demekle) ihtilâflı bir sözde bulunuyorsunuz.
Peygamber ve Kur’an’dan çevrilen çevrilir.
Kahrolsun o yalancılar!...
Onlar, bir cehalet içinde bulunan gâfil kimselerdir.
Soruyorlar: Ne zaman o hesab günü?
O bir gündür ki, ateş üzerinde kavrulub yakılacaklar.
(Cehennemdeki melekler onlara şöyle derler): Tadın azabınızı. Bu (azab, dünyada iken) acele istediğiniz...
Gerçekten takvâ sahibleri, cennetlerde pınar başlarındadır.
Rablerinin kendilerine verdiğinden razı oldukları halde... Doğrusu onlar, bundan önce güzel amel işliyenlerdi.
Onlar geceden pek az (bir zaman) uyuyorlardı.
Sabahın erken vakitlerinde de hep istiğfar ederlerdi.
Onların mallarında dilencinin ve (ihtiyacını açıklayamayan) mahrumun bir hakkı vardır.
Arzda da gerçekten tasdik edenler için bir çok ibretler var.
Nefislerinizde de (hücrelerden vücud yapınıza kadar) bir çok alâmetler var (ki, hep Allah’ın kudretine ilmine, azamet ve iradesine delâlet ederler). Hâlâ görmiyecek misiniz?
Semada ise, (yağmur) rızkınız ve va’d olunduğunuz cennet vardır.
İşte o semânın ve yerin Rabbine yemin olsun ki, bu vaad olunan (cennet), sizin konuşmanız (sabit olduğu) gibi, muhakkak bir gerçektir.
(Ey Rasûlüm), sana geldi mi, İbrahîm’in ikram edilen misafirlerinin haberi?
Hani onlar, İbrahîm’in yanına varmışlardı da selâm vermişlerdi. O da (onlara karşılık olarak) selâm vermiş: “- (Bunlar) tanınmadık bir kavim.” demişti.
Hemen bir bahane ile ailesine giderek bir semiz dana (kesib etini) getirdi de,
Ki o taşlar, Rabbinin katında haddi aşanlar için damgalanmışlardır.”
Nihayet Lût’un memleketinde bulunan müminleri (oradan) çıkardık, (ki kalan kâfirleri helâk edelim).
Fakat bir evden başka orada müslüman da bulmadık.
Ve öyle acıklı azabdan korkacaklar için orada bir ibret nişanesi bıraktık, (o memleketi harabe ve taş yığını haline getirdik).
Mûsa’da da ibret vardır: Hani onu açık bir mucize ile Firavun’a gönderdik de;
O, bütün ordusu ile (imandan) yüz çevirdi ve şöyle dedi: “- Bu, bir sihirbaz, yahud bir mecnundur.”
Bunun üzerine tuttuk kendisini ve ordularını denize attık. Öyle ki, küfür ve inad üzere bulunuyordu.
Âd kavminde de ibret vardır: Hani onların üzerine o kökü kurutan rüzgârı göndermiştik.
Öyle bir rüzgâr ki, uğradığı bir şeyi bırakmıyor, mutlak onu kül gibi savuruyordu.
Semûd kavminde de ibret vardır: Hani onlara “-Bir zamana kadar yaşayın, istifade edin.” denilmişti de,
Rablerinin emrinden uzaklaşıb azmışlardı. Bu yüzden bakınıb dururlarken kendilerini yıldırım çarpıvermişti.
O vakit (bu azabdan kurtulub) kalkmağa güç yetiremediler, bir yardım da görmediler.
Daha önce de Nûh kavmini helâk ettik; çünkü onlar (hakdan ayrılmış küfür içinde bulunan) fâsık bir kavim idiler.
(Bir de semaya bakın), biz onu kuvvetle bina ettik. Muhakkak ki biz, büyük kudrete sahibiz.
Arzı da döşedik. Ne güzel döşeyiciyiz!...
Her şeyden çift çift yarattık ki, iyice düşünesiniz.
(Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen Allah’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, Allah tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.
Ve Allah ile beraber başka bir ilâh uydurmayın. Gerçekten ben, size, Allah tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.
(Ey Rasûlüm, senin kavmin, sana sihirbaz yahud mecnûn dediği gibi), onlardan evvelki ümmetler de bir peygamber gelince; muhakkak böyle; ya sihirbaz dediler, ya mecnun...
Hepsi de bu sözü birbirine tavsiye mi ettiler? Doğrusu onlar hep azgınlar topluluğudur.
Onun için, onlardan yüz çevir; artık (tebliğ vazifeni yaptın ve bizim katımızda) kınanacak değilsin.
Sen, (Kur’an ile) öğüd ver çünkü öğüd ve nasihat müminlere fayda verir.
Ben, insanları ve cinleri, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.
Ben, onlardan bir rızk istemiyorum, (ben onları kendilerine yahud başka bir kimseye rızık versinler diye yaratmadım); bana (kullarıma) yemek yedirmelerini de istemiyorum.
Doğrusu rızkı veren, o çok şiddetli kuvvet sahibi Allah’dır.
Onun için, muhakkak o zulmedenlere (Mekke kâfirlerine, kendilerinden önceki) arkadaşlarının (azab) payı gibi, bir pay vardır. Şimdi o azabı acele istemesinler.
Artık o azabla korkutuldukları günlerinden dolayı, Kur’an’ı ve Peygamberi inkâr edenlere şiddetli azab olsun...
(1-6) Esip savuran ruzgarlara, yagmur yuklu bulutlara, kolayca suzulen gemiler ve isleri yoneten meleklere and olsun ki, size soz verilen kiyametin kopmasi suphesiz gercektir. Odesme gunu gelecektir.
(1-6) Esip savuran ruzgarlara, yagmur yuklu bulutlara, kolayca suzulen gemiler ve isleri yoneten meleklere and olsun ki, size soz verilen kiyametin kopmasi suphesiz gercektir. Odesme gunu gelecektir.
(1-6) Esip savuran ruzgarlara, yagmur yuklu bulutlara, kolayca suzulen gemiler ve isleri yoneten meleklere and olsun ki, size soz verilen kiyametin kopmasi suphesiz gercektir. Odesme gunu gelecektir.
(1-6) Esip savuran ruzgarlara, yagmur yuklu bulutlara, kolayca suzulen gemiler ve isleri yoneten meleklere and olsun ki, size soz verilen kiyametin kopmasi suphesiz gercektir. Odesme gunu gelecektir.
(1-6) Esip savuran ruzgarlara, yagmur yuklu bulutlara, kolayca suzulen gemiler ve isleri yoneten meleklere and olsun ki, size soz verilen kiyametin kopmasi suphesiz gercektir. Odesme gunu gelecektir.
(1-6) Esip savuran ruzgarlara, yagmur yuklu bulutlara, kolayca suzulen gemiler ve isleri yoneten meleklere and olsun ki, size soz verilen kiyametin kopmasi suphesiz gercektir. Odesme gunu gelecektir.
(7-8) Icinde yorungeler bulunan goge and olsun ki, ey inkarcilar,siz, suphesiz aykiri gorustesiniz.
(7-8) Icinde yorungeler bulunan goge and olsun ki, ey inkarcilar,siz, suphesiz aykiri gorustesiniz.
Onlara: «Azabinizi tadin; iste acele beklediginiz bu idi» denir.
(15-16) Dogrusu, Allah´a karsi gelmekten sakinanlar, Rablerinin kendilerine verdigini almis olarak bahcelerde ve pinar baslarindadirlar. Cunku onlar, bundan once iyi davrananlardi.
(15-16) Dogrusu, Allah´a karsi gelmekten sakinanlar, Rablerinin kendilerine verdigini almis olarak bahcelerde ve pinar baslarindadirlar. Cunku onlar, bundan once iyi davrananlardi.
Onlar, geceleri az uyuyanlardi.
Seher vakitlerinde bagislanma dilerlerdi.
Onlarin mallarinda muhtac ve yoksullar icin bir hak vardi, onu verirlerdi.
(20-21) Kesin olarak inananlara, yeryuzunde ve kendi icinizde Allah´in varligina nice deliller vardir; gormez misiniz?
(20-21) Kesin olarak inananlara, yeryuzunde ve kendi icinizde Allah´in varligina nice deliller vardir; gormez misiniz?
Rizkiniz da, size soz verilen azap da yukaridan gelir.
Gogun ve yerin Rabbine and olsun ki bu, sizin konusmaniz kadar kesin ve gercektir. *
Ibrahim´in ikram edilmis konuklarinin haberi sana geldi mi?
Onlar, Ibrahim´in yanina girip: «Selam sana» demislerdi, Ibrahim de: «Selam size» demisti; icinden de, onlarin «taninmamis bir topluluk» oldugunu gecirmisti.
(26-27) Hemen ailesine giderek semiz bir buzagi getirmis, onlarin onune surup: «Yemez misiniz?» demisti.
(26-27) Hemen ailesine giderek semiz bir buzagi getirmis, onlarin onune surup: «Yemez misiniz?» demisti.
(Yemediklerini gorunce) onlardan endiseye dustu; «Korkma» dediler ve ona bilgin bir ogul sahibi olacagini mujdelediler.
Bunun uzerine karisi hayretle seslenerek geldi, elleriyle yuzunu kapayarak: «Kisir bir kocakari!» dedi.
Melekler: «Bu boyledir, Rabbin soylemistir; dogrusu O, Hakim olandir, bilendir» dediler.
Ibrahim: «Ey Elciler! Goreviniz nedir?» dedi.
(32-34) Elciler: «Suclu bir milletin uzerine, Rabbinin katindan isaretli olarak, asiri gidenlere mahsus sert taslar gondermekle gorevlendirildik» dediler.
(32-34) Elciler: «Suclu bir milletin uzerine, Rabbinin katindan isaretli olarak, asiri gidenlere mahsus sert taslar gondermekle gorevlendirildik» dediler.
(32-34) Elciler: «Suclu bir milletin uzerine, Rabbinin katindan isaretli olarak, asiri gidenlere mahsus sert taslar gondermekle gorevlendirildik» dediler.
Bunun uzerine, suclu milletin arasinda bulunan muminleri cikardik.
Zaten orada, kendini Allah´a vermis sadece bir tek ev halki bulduk.
Can yakici azabdan korkanlar icin, o beldede bir isaret, bir kalinti biraktik.
Musa´nin basindan gecenlerde de ibret vardir: Onu apacik delille Firavun´a gonderdik.
Firavun, erkaniyle birlikte hakdan yuz cevirdi; «Sihirbazdir veya delidir» dedi.
Sonunda onu ve ordularini yakalayip denize attik. O, kinanmayi haketmisti.
(41-42) Ad milletinin basindan gecende de ibret vardir: Onlarin uzerine, ugradigi her seyi birakmayip toza ceviren kuru bir ruzgar gonderdik.
(41-42) Ad milletinin basindan gecende de ibret vardir: Onlarin uzerine, ugradigi her seyi birakmayip toza ceviren kuru bir ruzgar gonderdik.
Semud milletinin basina gelende de ibret vardir: Onlara, «Bir sureye kadar zevklenin» denmisti.
Onlar Rablerinin buyrugundan cikmislardi; bunun uzerine kendilerini gozleri gore gore yildirim carpti.
Ayaga kalkacak gucleri kalmadi, yardim da gormediler.
Daha once de Nuh milletini cezalandirmistik. Cunku onlar da yoldan cikmis bir milletti.*
Gogu, gucumuzle Biz kurduk; suphesiz biz onu genisleticiyiz.
Yeryuzunu biz yayip dosedik: Ne guzel doseyiciyiz!
Ibret alasiniz diye her seyi cift cift yaratmisizdir.
De ki: «Oyleyse Allah´a kosusun; dogrusu ben sizi O´nun azabi ile acikca uyaranim.»
«Allah´in yaninda baskasini tanri kilmayin; dogrusu ben sizi O´nun azabi ile acikca uyaranim.»
Onlardan oncekilere, herhangi bir peygamber gelince: «Sihirbazdir» veya «Delidir» derlerdi.
Oncekiler sonrakilere boyle mi vasiyet ettiler? Hayir; bunlar azgin bir millettir.
Onlardan yuz cevir; sen kinanacak degilsin.
Ogut ver; dogrusu ogut inananlara fayda verir.
Cinleri ve insanlari ancak Bana kulluk etmeleri icin yaratmisimdir.
Onlardan bir rizik istemem; Beni doyurmalarini da istemem.
suphesiz riziklandiran da, guc ve kuvvet sahibi olan da Allah´tir.
(1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.
(1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.
(1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.
(1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.
(1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.
(1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.
(7-8) Yollara (yıldızların dolaştığı yörüngelere) sahip göğe andolsun ki, muhakkak siz, (peygamber hakkında) çelişkili sözler söylüyorsunuz.
(7-8) Yollara (yıldızların dolaştığı yörüngelere) sahip göğe andolsun ki, muhakkak siz, (peygamber hakkında) çelişkili sözler söylüyorsunuz.
Ondan (Peygamber’den) çevrilen çevrilir.
(10-11) Cehalet içinde gaflete dalmış olan (ve “Muhammed şairdir, delidir” diyen) yalancılar kahrolsun!
(10-11) Cehalet içinde gaflete dalmış olan (ve “Muhammed şairdir, delidir” diyen) yalancılar kahrolsun!
“Ceza günü ne zaman?” diye sorarlar.
(13-14) Ateş üzerinde azaba uğratılacakları gün (görevli melekler onlara şöyle der): “Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur.”
(13-14) Ateş üzerinde azaba uğratılacakları gün (görevli melekler onlara şöyle der): “Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur.”
(15-16) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi.
(15-16) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi.
Geceleri pek az uyurlardı.
Seherlerde bağışlama dilerlerdi.
Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır.
(20-21) Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?
(20-21) Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?
Gökte rızkınız ve size vaad olunan şeyler vardır.
Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o (size va’dolunanlar), sizin konuşmanız gibi gerçektir.
(Ey Muhammed!) İbrahim’in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi?
Hani onlar, İbrahim’in yanına varmışlar ve “Selâm olsun sana!” demişlerdi. O da “Size de selâm olsun.” demiş, “Bunlar tanınmamış (yabancı) kimseler” (diye düşünmüştü).
Hissettirmeden ailesinin yanına gidip, (pişirilmiş) semiz bir buzağı getirdi.
Onu önlerine koydu. “Yemez misiniz?” dedi.
(Yemediklerini görünce) onlardan İbrahim’in içine bir korku düştü. Onlar, “korkma” dediler ve onu bilgin bir oğul ile müjdelediler.
Bunun üzerine karısı bir çığlık kopararak yönelip elini yüzüne vurdu. “Ben kısır bir kocakarıyım (nasıl çocuğum olabilir?)” dedi.
Onlar dediler ki: “Rabbin böyle buyurdu. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.”
İbrahim, onlara: “O hâlde asıl işiniz nedir ey elçiler?” dedi.
(32-34) Onlar şöyle dediler: “Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik.”
(32-34) Onlar şöyle dediler: “Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik.”
(32-34) Onlar şöyle dediler: “Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik.”
Orada (Lût’un yöresinde) bulunan mü’minleri çıkardık.
Zaten orada bir ev halkından başka müslüman bulamadık.
Orada, elem dolu azaptan korkacaklar için bir ibret bıraktık.
Mûsâ kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu açık bir delil ile Firavun’a göndermiştik.
O ise kuvvetine güvenerek yüz çevirdi ve “Bu bir büyücü veya delidir” dedi.
Bunun üzerine biz de kendisini ve ordularını yakalayıp denize attık. O ise (pişman olmuş), kendini kınıyordu.
Âd kavminde de ibretler vardır. Hani onların üzerine köklerini kesen rüzgârı göndermiştik.
Üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül ediyordu.
Semûd kavminde de ibretler vardır. Hani onlara, “Bir süreye kadar faydalanın bakalım” denmişti.
Derken Rablerinin emrinden uzaklaşıp azmışlardı. Bu yüzden bakınıp dururken kendilerini yıldırım çarpıvermişti.
Artık, ne yerlerinden kalkmaya güçleri yetti, ne de başkasından yardım görebildiler.
Bunlardan önce de Nûh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar fâsık bir toplum idiler.
Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.
Yeri de biz döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz.
Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık.
O hâlde Allah’a koşun. Şüphesiz ben, size O’nun katından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.
Allah ile beraber başka bir ilâh edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allah tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.
İşte böyle! Onlardan öncekilere hiçbir peygamber gelmemişti ki, “O bir büyücüdür” yahut “bir delidir” demiş olmasınlar.
Onlar bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyleri söylüyorlar)? Hayır, onlar azgın bir topluluktur.
Onun için, onlardan yüz çevir. Artık kınanacak değilsin.
Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere fayda verir.
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum.
Şüphesiz Allah rızık verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir.
Şüphesiz zulmedenler için (önceki müşrik) arkadaşlarının azap payı gibi payları vardır. Artık azabımı acele istemesinler.
Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o inkâr edenlerin hâline!
(1-6) Tozdurup savuranlara, yükünü yüklenenlere, kolayca süzülenlere, işi ayıranlara andolsun ki, size vâdedilen, kesinlikle doğrudur ve ceza mutlaka vuku bulacaktır.
(1-6) Tozdurup savuranlara, yükünü yüklenenlere, kolayca süzülenlere, işi ayıranlara andolsun ki, size vâdedilen, kesinlikle doğrudur ve ceza mutlaka vuku bulacaktır.
(1-6) Tozdurup savuranlara, yükünü yüklenenlere, kolayca süzülenlere, işi ayıranlara andolsun ki, size vâdedilen, kesinlikle doğrudur ve ceza mutlaka vuku bulacaktır.
(1-6) Tozdurup savuranlara, yükünü yüklenenlere, kolayca süzülenlere, işi ayıranlara andolsun ki, size vâdedilen, kesinlikle doğrudur ve ceza mutlaka vuku bulacaktır.
(1-6) Tozdurup savuranlara, yükünü yüklenenlere, kolayca süzülenlere, işi ayıranlara andolsun ki, size vâdedilen, kesinlikle doğrudur ve ceza mutlaka vuku bulacaktır.
(1-6) Tozdurup savuranlara, yükünü yüklenenlere, kolayca süzülenlere, işi ayıranlara andolsun ki, size vâdedilen, kesinlikle doğrudur ve ceza mutlaka vuku bulacaktır.
(7-9) İçinde yörüngeleri olan göğe andolsun ki siz çelişkili sözler söylüyorsunuz. Ondan (Kur´an´dan veya imandan) dönen döndürülür (engellenmez).
(7-9) İçinde yörüngeleri olan göğe andolsun ki siz çelişkili sözler söylüyorsunuz. Ondan (Kur´an´dan veya imandan) dönen döndürülür (engellenmez).
(7-9) İçinde yörüngeleri olan göğe andolsun ki siz çelişkili sözler söylüyorsunuz. Ondan (Kur´an´dan veya imandan) dönen döndürülür (engellenmez).
Kahrolsun o koyu yalancılar!
Onlar koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdir.
Ceza gününün ne zaman olduğunu sorarlar.
O gün onlar ateşe sokulacaklardır.
Azabınızı tadın! Acele gelmesini beklediğiniz şey budur işte! (denir.)
(15-16) Şüphesiz ki Allah´a isyandan sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiğini alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar. Kuşkusuz onlar, bundan önce dünyada güzel davrananlardı.
(15-16) Şüphesiz ki Allah´a isyandan sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiğini alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar. Kuşkusuz onlar, bundan önce dünyada güzel davrananlardı.
Geceleri pek az uyurlardı.
Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.
Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.
Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler vardır.
Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?
Semada da rızkınız ve size vâdedilen başka şeyler vardır.
Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir.
İbrahim´in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? (Bunlar meleklerdi.)
Onlar İbrahim´in yanına girmişler, selam vermişlerdi. İbrahim de selamı almış, içinden, «Bunlar, yabancılar» demişti.
Hemen ailesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabını) getirmiş,
Onların önüne koyup «Yemez misiniz?» demişti.
Derken onlardan korkmaya başladı. «Korkma» dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.
Karısı çığlık atarak geldi. Elini yüzüne çarparak: «Ben kısır bir kocakarıyım!» dedi.
Onlar: «Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O, hikmet sahibidir, bilendir» dediler.
(İbrahim:) O halde işiniz nedir, ey elçiler? dedi.
«Biz, dediler, suçlu bir kavme gönderildik.»
«Üzerlerine çamurdan taş yağdırmaya (geldik).»
(Bu taşlar,) aşırı gidenler için Rabbinin katında işaretlenmiş (taşlardır).
Bunun üzerine orada bulunan müminleri çıkardık.
Zaten orada müslümanlardan, bir ev halkından başka kimse bulmadık.
Acı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık.
Musa´da da (ibretler vardır). Onu apaçık bir delil ile Firavun´a göndermiştik.
Firavun ordusuyla birlikte yüz çevirmiş: «O, bir büyücüdür veya bir delidir» demişti.
Nihayet onu da ordularını da yakalayıp denize attık, bu sırada kendini kınayıp duruyordu.
Âd kavminde de (ibretler vardır). Onlara kasıp kavuran rüzgârı göndermiştik.
Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu.
Semûd kavminde de (ibretler vardır). Onlara: Bir süreye kadar faydalanın, denmişti.
Rablerinin emrine karşı geldiler. Bu yüzden, bakıp dururlarken onları yıldırım çarpıverdi.
Ayağa kalkacak güçleri kalmamış, yardım edenleri de olmamıştı.
Bunlardan önce de Nuh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplum idiler.
Göğü kendi ellerimizle biz kurduk ve biz (onu) elbette genişleticiyiz.
Yeri de döşedik. (Bak) ne güzel döşeyiciyiz!
Her şeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız.
O halde Allah´a koşun. Çünkü ben, size O´nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.
Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O´nun tarafından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.
İşte böylece, onlardan öncekilere her hangi bir peygamber geldiğinde hemen: O, bir büyücüdür veya delidir, dediler.
Bunu (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Doğrusu onlar azgın bir topluluktur.
Artık onlara aldırma. (Davete uymamalarından dolayı) sen kınanacak değilsin.
Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum.
Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah´tır.
Muhakkak ki bu zulmedenlerin de, geçmişlerinin payı gibi (azaptan) bir payları vardır! O halde acele etmesinler!
Başlarına gelecek (acı) günlerinden dolayı vay o kâfirlerin haline!
Kahrolsun (o fikir adına) kendi tahminlerini ileri sürenler!
Onlar bir sarhoşluk ve cehalet içinde şuursuzdurlar.
Onlar: «Hesap ve ceza günü ne zaman?» diye soruyorlar.
O gün, onların ateş üzerinde azap görecekleri gündür.
Onlara: «Tadın inkarınızın cezasını, işte sizin acele istediğiniz budur!» denecektir.
(15-16) Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı.
(15-16) Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı.
Onlar geceleyin pek az uyurlardı.
Onlar seher vakitlerinde Allah´tan bağışlanma dilerlerdi.
Onların mallarında isteyen ve istemeyen yoksullar için bir hak vardı.
(20-21) Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?
(20-21) Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?
Sizin rızkınız da size vaad edilen sevap ve ceza da göktedir.
Gök ve yerin Rabbine andolsun ki size edilen o vaad, herhalde haktır. O tıpkı sizin konuşmanız gibi gerçektir.
Ey Muhammed! İbrahim´in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?
Hani onlar İbrahim´in huzuruna girmişlerdi de «Selam sana!» demişlerdi. İbrahim: «Size de selam» demiş, ve içinden: «Bunlar tanınmamış bir topluluk!» diye geçirmişti.
İbrahim, sonra ailesine giderek semiz bir buzağı (eti) getirdi.
Onu önlerine sürerek: «Yemez misiniz?» dedi.
Yemediklerini görünce onlardan içine bir korku düştü. Onlar İbrahim´e: «Korkma!» dediler ve onu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler.
Bunun üzerine karısı (Sâre) bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak: «Ben kısır bir kocakarıyım, nasıl çocuğum olur?» dedi.
Misafir melekler: «Evet bu böyledir. Rabbin böyle buyurdu. Gerçekten O hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyi hakkıyla bilir.» dediler.
İbrahim, kendisine misafir olarak gelen meleklere: «Acaba sizin asıl önemli işiniz nedir ey elçiler?» dedi.
Onlar: «Gerçekten biz günahkâr bir kavim (olan Lût kavmine) gönderildik.
Onların üzerine çamurdan pişirilmiş sert taşlar yağdıracağız.
Ey inkarcılar, siz, şüphesiz çeşitli görüştesiniz.
Çevrilen, ondan çevriliyor.
O çeşitli görüşleri atan yalancılar kahrolsun.
Onlar aptallık içinde ne yaptıklarını bilmezler.
Ceza günü ne zaman? diye sorarlar.
O gün onların ateşe sokulacakları gündür.
Azabımızı tadın! Acele gelmesini beklediğiniz şey budur işte denir.
Doğrusu Allah´a karşı gelmekten sakınanlar, cennetlerde, pınar başlarındadırlar.
Rab´lerinin, kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar bundan önce de güzel davranırlardı.
Geceleri pek az uyurlardı.
Seher vaktinde de istiğfar ederlerdi.
Mallarında dilenci ve yoksul için bir hak vardı.
Kesin inanacak insanlar için yeryüzünde nice deliller vardır.
Kendi canlarınızda da nice deliller vardır. Görmüyor musunuz?
Rızkınız da, size va´dedilen azab da göktedir.
Göklerin ve yerin Rabb´ine and olsun ki bu vaad, sizin konuşmanız kadar kesin ve gerçektir.
İbrahim´in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?
Onlar, İbrahim´in yanına girip «Selam sana» demişlerdi, İbrahim de: «Selam size» demişti. İçinden de, onların «tanınmamış bir topluluk» olduklarını geçirmişti.
Gizlice ailesinin yanına gitti, semiz bir buzağı getirdi
Onu, önlerine yaklaştırdı «Yemez misiniz?» dedi.
Yemediklerini görünce içine bir korku düştü. «Korkma» dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.
Karısı hayretle çığlık içinde geldi. Yüzünü kapayarak «Ben kısır bir kocakarıyım» dedi.
Dediler ki: «Rabb´in böyle dedi. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.»
İbrahim: «O halde işiniz nedir ey elçiler?» dedi.
Dediler ki: «Biz suçlu bir kavme gönderildik.»
Ki onların üzerine çamurdan taşlar salalım;
Rabbinin katında, haddi aşanlar için işaretlenmiş taşlar.
Orada mü´minlerden kim varsa çıkardık.
Zaten orada bir ev halkından başka müslüman da bulamadık.
Acı azabdan korkanlar için orada bir ibret bıraktık.
Musa´nın başından geçenlerde de ibretler vardır. Onu apaçık bir delille Fir´avn´a gönderdik.
Fir´avn ordusuyla birlikte yüz çevirmiş ve «Musa, ya bir büyücü ya da bir delidir» dedi.
Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti.
Ad kavminde de ibretler vardır. Onlara kasıp kavuran rüzgarı göndermiştik.
Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu.
Semud kavminin başına gelende de ibretler vardır: Onlara, «Bir süreye kadar zevklenin» denmişti.
Rab´lerinin buyruğuna baş kaldırdılar, bu yüzden bakıp dururlarken onları yıldırım yakaladı.
Ayağa kalkacak güçleri kalmamış, yardım edenleri de olmamıştı.
Daha önce de Nuh kavmini helak etmiştik. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir toplum idiler.
Göğü gücümüzle biz kurduk; şüphesiz biz onu genişleticiyiz.
Yeri biz döşedik biz ne güzel döşeyiciyiz.
Her şeyden çift çift yarattık ki düşünüp öğüt alasınız.
O halde Allah´a koşun. Çünkü ben, sizi O´ndan açık bir şekilde korkutuyorum.
Allah ile beraber başka tanrılar uydurmuyorum. Ben size O´nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
İşte böyle, onlardan önce de ne kadar elçi geldiyse mutlaka: «Büyücü veya cinlenmiş» dediler.
Bunu birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır onlar azgın bir topluluktur.
Onlardan yüz çevir, sen kınanacak değilsin.
Ancak yine de hatırlat, çünkü hatırlatmak, mü´minlere fayda verir.
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
Ben onlardan rızık istemiyorum, beni beslemelerini de istemiyorum.
Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah´tır.
Muhakkak ki bu zulmedenlerin de, geçmiş arkadaşlarının payı gibi bir azab payı vardır. Acele etmesinler.
Söz verilen günün azabından vay o kafirlerin haline!
(15-16) Şübhesiz ki (fenâlıkdan) sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği (sevabı) ahz (-ü kabul) etmiş (ve bundan raazî olmuş) olarak, cennetlerde, pınarlar (ın başların) dadırlar. Çünkü onlar bundan evvel iyi amel (ve hareket) edenlerdi.
(15-16) Şübhesiz ki (fenâlıkdan) sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği (sevabı) ahz (-ü kabul) etmiş (ve bundan raazî olmuş) olarak, cennetlerde, pınarlar (ın başların) dadırlar. Çünkü onlar bundan evvel iyi amel (ve hareket) edenlerdi.
Onlar gecenin (ancak) az bir kısmında uyurlardı.
Sehar vakıflarında da onlar istiğfar ederlerdi.
Onların mallarında sâilin ve (kemâl-i iffetinden dolayı dilencilik etmeyen) yoksulun da bir hakkı vardı.
(Küre-i) arzda kâmil bilgi saahibleri için nice âyetler vardır.
Kendi nefislerinizde dahi (nice âyetler var. Bunları) görmüyor musunuz?
Rızkınız ve size va´d olunagelen şeyleri gök (ler) dedir.
İşte o göğün ve yerin Rabbine andolsun ki (va´d olunduğunuz) o (şeyler) tıpkı sizin konuşduğunuz gibi şübhesiz ve kat´î bir gerçekdir.
İbrâhîmin (Allah indinde) şerefli müsâfirlerinin haberi sana geldi mi?
Hani bunlar, onun yanına girmişlerdi de «Selâm» demişlerdi. (İbrâhîm de) «selâm» demiş (selâm ile mukaabele etmiş), «(Bunlar) tanınmamış bir zümre» demişdi.
Hemen (gizlice) ailesine gidib semiz bir dana getirdi de,
Bunu onlara yaklaşdırdı. «Yemez misiniz?» dedi.
Derken içine onlardan gizli bir korku çökdü. «Korkma» dediler ve onu çok bilgin bir oğulla müjdelediler.
Bunun üzerine (İbrâhîmin) zevcesi (Sâre) bir feryâd içinde yönelib (elini) yüzüne vurdu. «(Ben) doğurmaz bir koca karı (yım)» dedi.
Onlar «öyledir. Fakat (bunu) Rabbin buyurdu. Çünkü O, asıl hukûm ve hikmet saahibi olan, (herşey´i) hakkıyle bilen odur» dediler.
(İbrâhîm) «Ey gönderilmiş (melekler) sizin haal-ü şanınız nedir?» dedi.
Onlar «Biz günahkârlar güruhuna gönderildik», dediler,
«Çünkü üzerlerine çamurdan taşlar atacağız»,
«ki (bunların her biri) aşırı hareket edenlere haas olmak üzere Rabbin nezdinde nişanlanmış (dır)».
Derken orada mü´minlerden kim varsa çıkardık.
Fakat orada müslümanlardan bir ev (halkın) dan başkasını da bulmadık.
(Bununla beraber) orada elem verici azâbdan, korkacaklar için, bir alâmet de bırakdık.
Musa (nin kıssasın) da da (ibret vardır). Hani onu apaçık bir hüccetle Fir´avne göndermişdik de,
O, ordusiyle birlikde (îmandan) yüz çevimiş, (onun hakkında) «Ya bir sihirbazdır, yahud bir mecnundur» demişdi.
Nihayet onu da, ordularını da yakalayıb denize atdık ki o, (bu sırada kendi kendini) kınayıcı idi.
Aad (kavminin helak edilmesin) de de (ibret vardır). Hani onların üzerine o kısır rüzgârı göndermişdik.
(Öyle bir rüzgâr ki) her uğradığı şey´i (yerinde) bırakmıyor, mutlakaa onu kül gibi savuruyordu.
Semud (kavminin ilhâkin) de de (bir ibret vardır). Hani onlara «Bir zamana kadar fâidelene durun» denilmişdi de,
Rablerinin emrinden uzaklaşıb azmışlardı. (Bu yüzden) kendilerine de göre göre, onları yıldırım tutuvermişdi.
İşte (bu sebeble) ayakda durmıya güç yetiremediler, yardım edenleri de olmadı.
Daha evvel de Nuuh kavmini (helak etdik). Çünkü onlar (küfr-ü ısyanlarıyle doğrulukdan) çıkmış fâsık kavmdi.
Biz göğü kuvvetle bina etdik. Çünkü biz muhakkak ve mutlak bir (vüs´at ve) kudrete mâlikizdir.
Yeri de biz döşedik. (Bak biz) ne güzel döşeyiciler (iz)!
Her şeyden de iki çift yaratdık, olur ki inceden inceye düşünürsünüz diye.
O halde (Habîbim, de ki:) «Hepiniz Allaha kaçın. Hakıykat, ben sizi On (un azabın) dan açıkça korkutan (bir peygamber) im».
«Allahın yanına diğer bir Tanrı daha katmayın. Hakıykat, ben sizi (Allahın azabından) apâşikâr korkutan (bir peygamber) im».
Onlardan evvelkilere de herhangi bir peygamber gelmedi ki (onun hakkında da) mutlakaa böylece sihirbaz, yahud mecnun dediler.
Hepsi de bunu birbirine tavsiye mi etdiler?! Hayır, onlar (umumiyyetle) azgınlar güruhunun ta kendileridir.
O halde (Habîbim) onlardan yüz çevir. Artık sen, kınanacak (mes´ûl olacak) değilsin.
Sen (sâde Kur´an ile) va´z et. Çünkü şübhesiz öğüt mü´minlere fâide verir.
Ben cinleri de, insanları da (başka bir hikmete değil) ancak bana kulluk etsinler diye yaratdım.
Ben onlardan bir rızık istemiyorum. Bana (yemek) yedirmelerini de istemiyorum!
Şübhesiz rızkı veren, O pek çetin kuvvet saahibi Allahın kendisidir.
Artık muhakkak ki o zulmedenler için (geçmiş) arkadaşlarının (azâb) hissesi gibi bir nasıyb (-i hüsran) vardır. Şimdi (onu) acele istemesinler.
İşte kendilerine va´d (ve tehdîd) edilegelen günlerinden (dolayı) vay o küfredenlere!
ve (hayatın nimetlerini) (Allah´ın) buyruğu altında paylaştıran!
Gerçek şu ki, size vaad edilmiş olan kesinlikle doğrudur,
ve yargılama (Günü) mutlaka gelecektir!
Düşün yıldız kümeleri ile dolu gök kubbeyi!
Siz (ey insanlar,) neye inanılacağı konusunda derin bir ayrılık içindesiniz.
Bu konuda (gerçeğe) aykırı görüşleri savunan, (yalnızca) kendini aldatır!
Onlar yalnızca kendilerini yok ederler, o anlayamadıkları şeyler hakkında zanda bulunanlar,
aptallıklarıyla cehalete gömülenler;
(müstehzi bir şekilde,) "Ne zaman gelecekmiş Hesap Günü?" diye soranlar.
(O Gün,) onlar ateşle denenecekler,
(ve o Gün,) "Bu sınanmayı yaşayın!" (denilecek,) "O kadar ısrarla istediğiniz şey budur işte!"
(Ama,) Allah´a karşı sorumluluk bilinci duyanlar, kendilerini bahçeler ve pınarlar arasında bulacaklar,
Rablerinin bağışlayacağı her şeyden istedikleri gibi yararlanarak; (çünkü) onlar geçmişte iyi şeyler yapan (insan)lardı;
gecenin çok az bir kısmında uyurlardı,
bağışlanmak için kalplerinin derinliğinden gelerek yalvarırlardı;
ve sahip oldukları her şeyden, (yardım) isteyenlere ve sıkıntı içinde bulunanlara bir pay (ayırırlardı).
Yeryüzünde içlerinde hiçbir şüphe duymadan inananlar(ın görebileceği, Allah´ın varlığının) işaretleri vardır,
tıpkı kendi kişiliğiniz üzerinde de (O´nun işaretleri bulunduğu) gibi. (Bunları) görmüyor musunuz?
(Yeryüzündeki) azığınızın ve (ölümden sonraki hayatınız için) vaad edilen her şeyin (kaynağı) göktedir;
yerin ve göğün Rabbine andolsun ki bu (ölümden sonraki hayat) gerçektir; konuşma (yeteneği)ne sahip olmanız kadar gerçek!
İbrahim´in seçkin konukları ile ilgili kıssayı hiç duydun mu?
O (semavi elçi)ler İbrahim´e gelip ona selam verdiklerinde, "(Size de) selam olsun!" demişti; (ve kendi kendine,) "Bunlar, yabancı kimseler!" (diye düşünmüştü.)
Sonra sessizce evine dönerek semiz bir (kızartılmış) buzağı getirmiş,
ve "Yemez misiniz?" diye önlerine koymuştu.
(İbrahim, misafirlerin yemediklerini görünce,) onlardan endişeye kapıldı; (ama) onlar: "Korkma!" dediler ve derin bilgi ile donatılan bir erkek çocuk (sahibi olacağı) müjdesini verdiler.
Bunun üzerine karısı çığlık atarak (misafirlerin) yanına geldi ve (şaşkınlık içinde) yüzüne vurarak feryad etti: "(Benim gibi) kısır bir kocakarıdan mı!"
Onlar: "Rabbin böyle buyurdu; ve şüphesiz yalnız O´dur hikmet sahibi olan, her şeyi bilen!" dediler.
(İbrahim,) "Peki" dedi, "(başka) ne görüyorsunuz, ey (semavi) elçiler?"
Onlar, "Bak" dediler, "biz günaha batmış bir topluma gönderildik,
ki onlara taş gibi sert ceza darbeleri vuralım,
bu şekilde kendi kişiliklerini harcamış olanlar(a ceza) için Rabbinin katında belirlenmiş olan (darbeler)".
Ve zaman içinde orada bulunan (bazı) müminleri (Lut´un şehrinden) çıkardık;
çünkü bir (tek) hane dışında orada Bize teslim olan hiç kimse görmedik.
Ve böylece (bütün zalimleri bekleyen) şiddetli azaptan korkanlar için orada bir işaret, bir mesaj bıraktık.
Musa (ile Firavun kıssasın)da da (aynı mesajı verdik; çünkü) Biz o´nu Firavun´a açık bir otorite ile göndermiştik,
o zaman (Firavun) kudretinden (dolayı böbürlenerek) karşı koymuştu ve "(Bu Musa) bir büyücü veya bir delidir!" demişti;
ve Biz onu ve adamlarını yakalayıp hepsini denize atmıştık, (bütün bu olup bitenler için) suçlanması gereken, (Firavun´dan başkası değildi,) yalnız o idi (tek suçlu).
Ve; canlıları yok eden kasırgayı üzerlerine saldığımız ´Ad (kavminin başına gelenlerde) de (aynı mesajı bulursunuz),
(bu kasırga) geçtiği yerde hiçbir şey bırakmadı ve (her şeyi) çürümüş kemiklere benzetti.
Semud (kavminin kıssasın)da da (aynı mesaj vardır), ki Biz onlara: "Kısa bir süre sefanızı sürün bakalım!" demiştik,
(çünkü) Rablerinin buyruğuna baş kaldırmışlardı; bunun üzerine, (ümitsizce) bakınıp dururlarken bir ceza şimşeği onları yakalamıştı,
çünkü yerlerinden kalkacak durumda bile değillerdi ve kendilerini savunamazlardı.
Daha önce Nuh kavmini (de böylece yok etmiştik). Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplum idi.
Evreni (yaratıcı) güc(ümüz) ile inşa eden Biziz; ve şüphesiz Biziz onu istikrarlı bir şekilde genişleten.
Biz yeri genişçe yaydık ve onu pek de güzel düzenledik!
Ve her şeyin karşıtını yarattık, ki (Allah´ın Tek olduğunu) anlayabilesiniz.
Böylece, (ey Muhammed, onlara söyle:) "(Sahte ve kötü olan her şeyden) Allah´a sığının! Gerçek şu ki ben, O´nun tarafından görevlendirilmiş açık bir uyarıcıyım!
Allah´ın yanısıra başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayın. Şüphesiz ben, O´nun tarafından görevlendirilmiş açık bir uyarıcıyım!"
İşte böyle, kendilerinden önce yaşamış olanlara da hangi elçi geldiyse, mutlaka, "(O) bir göz boyayıcı(dır), yahut bir deli!" dediler.
Onlar bu (düşünce tarzı)nı birbirlerine miras olarak mı aktarmışlar? Hayır, onlar azgınca bir küstahlığa kapılmış bir topluluktur!
O halde, onlardan yüz çevir, (bu durumda) senin bir suçun olmaz;
ama yine de (kulak veren herkese) hatırlatmaya devam et! Çünkü bu hatırlatmalar müminlere fayda sağlar.
Ve (onlara söyle!) Görünmez varlıkları ve insanları yalnızca (Beni tanımaları ve) Bana kulluk etmeleri için yarattım.
(Ama dikkat edin,) Ben onlardan ne bir rızık istiyorum ne de Beni gözetip beslemelerini.
çünkü bizzat Allah bütün rızıkları verendir, her türlü kudretin Sahibidir, baki olandır!
Gerçek şu ki, zulüm işleyenler, (geçmişteki) arkadaşları gibi (kötülükten) paylarını alacaklardır. Öyleyse (akibetlerini) çabuklaştırmayı benden istemesinler!
Hakikati inkara şartlanmış olanların vay haline; haber verilen Günde (başlarına gelecekler için vay haline onların!)
Sonra (hangi) bir emri taksim eden (melek)lere andolsun ki,
Size vaadolunan, şüphe yok ki, elbette doğrudur.
Ve muhakkak ki, ceza da herhalde vâkîdir.
(7-8) Muhtelif yolları hâvi olan gök hakkı için. Şüphe yok ki, siz muhtelif bir söz içinde bulunmaktasınız.
(7-8) Muhtelif yolları hâvi olan gök hakkı için. Şüphe yok ki, siz muhtelif bir söz içinde bulunmaktasınız.
(9-10) Ondan döndürülen kimse, döndürülür. O (muhtelif sözlü) yalancılar kahrolsunlar.
(9-10) Ondan döndürülen kimse, döndürülür. O (muhtelif sözlü) yalancılar kahrolsunlar.
O kimseler ki onlar cehalet içinde gâfil kimselerdir.
Sorarlar ki: «O ceza günü ne zamandır.»
O gün ki, onlar ateş üzerine arzedileceklerdir.
(Onlara) Denilecektir ki: «Azabınızı tadın. Bu odur ki, bunu alel´acele ister idiniz.»
Şüphe yok ki, muttakî olanlar cennetlerde ve pınarlarda.
Rablerinin kendilerine verdiğini ahz edicilerdir. Muhakkak ki, onlar bundan evvel iyilik eden zâtlar olmuşlardır.
(17-18) Geceden pek az uyur olmuşlardı. Ve seher vakitlerinde de onlar istiğfarda bulunurlardı.
(17-18) Geceden pek az uyur olmuşlardı. Ve seher vakitlerinde de onlar istiğfarda bulunurlardı.
(19-20) Ve mallarında da dilenen ve yoksul bulunan için bir hak var idi. Ve yerde imân-ı yakin erbâbı için deliller vardır.
(19-20) Ve mallarında da dilenen ve yoksul bulunan için bir hak var idi. Ve yerde imân-ı yakin erbâbı için deliller vardır.
Ve sizin kendi nefislerinizde de (deliller vardır) hiç de görmez misiniz?
(22-23) Ve gökte de rızkınız ve vaadolunur olduğunuz şey (vardır). İşte o göğün ve yerin Rabbine kasem olsun ki o (size vaadedilen) herhalde sabittir, sizin söz söyler olmanız gibi (bir hakikattır).
(22-23) Ve gökte de rızkınız ve vaadolunur olduğunuz şey (vardır). İşte o göğün ve yerin Rabbine kasem olsun ki o (size vaadedilen) herhalde sabittir, sizin söz söyler olmanız gibi (bir hakikattır).
Sana geldi mi İbrahim´in ikram olunmuş olan müsafirlerinin kıssası?
O vakit ki, O´nun yanına girmişler de «Selâm!» demişlerdi. (Hazreti İbrahim de) Dedi ki: «Selâm, tanınmamışlar olan bir cemaat.»
Hemen bir bahane ile ailesinin yanına gitti, derhal semîz bir buzağı ile geldi.
Bunu onlara yaklaştırdı. Dedi ki: «Yemez misiniz?»
(28-29) O vakit onlardan kalbinde bir korku gizlendi. Dediler ki: «Korkma!» ve O´nu bir bilgin oğul ile müjdelediler. Bunun üzerine zevcesi bir sayha içinde yüzünü döndü de elini yüzüne çarpıverdi ve dedi ki: «Kısır bir koca kadın!»
(28-29) O vakit onlardan kalbinde bir korku gizlendi. Dediler ki: «Korkma!» ve O´nu bir bilgin oğul ile müjdelediler. Bunun üzerine zevcesi bir sayha içinde yüzünü döndü de elini yüzüne çarpıverdi ve dedi ki: «Kısır bir koca kadın!»
Dediler ki: «Öylecedir.» Rabbin buyurdu. Şüphe yok ki hakîm, alîm olan O´dur.
(31-32) (İbrahim aleyhisselâm) Dedi ki: «O halde mühim işiniz neden ibarettir ey gönderilmiş zâtlar?» (O melekler de) Dediler ki: «Şüphe yok, biz günahkârlar olan bir kavme gönderildik.»
(31-32) (İbrahim aleyhisselâm) Dedi ki: «O halde mühim işiniz neden ibarettir ey gönderilmiş zâtlar?» (O melekler de) Dediler ki: «Şüphe yok, biz günahkârlar olan bir kavme gönderildik.»
«Müsrifler için Rabbin nezdinde alâmetlendirilmiş olarak o taşlar atılacaktır.»
Artık orada bulunan mü´minlerden kim var ise çıkardık.
(36-37) Fakat orada müslümanlardan bir haneden başka bulmadık. Ve pek acıklı azabtan korkacaklar için orada bir alâmet bıraktık.
(36-37) Fakat orada müslümanlardan bir haneden başka bulmadık. Ve pek acıklı azabtan korkacaklar için orada bir alâmet bıraktık.
Mûsa´da da (onun kıssasında da ibret vardır). O vakit ki, O´nu Fir´avun´a apaçık bir bürhan ile gönderdik.
(Fir´avun) Hemen bütün kuvvetiyle yüz çevirdi ve dedi ki: «Bir sihir edici veya bir delidir.»
Artık O´nu da, ordularını da yakaladık, hemen onları denize atıverdik. Ve o, levm edilecek şeyleri yaparken (öyle bir felakete uğramış oldu).
(41-42) Ve Âd (kavminin kıssasında da (ibret vardır). O vakit ki, onların üzerine faidesiz, muzır rüzgarı gönderdik. Üzerine her uğradığı şeyi bırakmıyordu, illâ ki, onu çürümüş bir kül gibi kılmış oluyordu.
(41-42) Ve Âd (kavminin kıssasında da (ibret vardır). O vakit ki, onların üzerine faidesiz, muzır rüzgarı gönderdik. Üzerine her uğradığı şeyi bırakmıyordu, illâ ki, onu çürümüş bir kül gibi kılmış oluyordu.
(43-44) Semûd´da da (O´nun kıssasında da ibret vardır). O vakit onlara denilmişti ki, «Bir zamana kadar faidelenin.» Onlar ise Rablerinin emrine imtisalden kaçındılar, artık onları bakar oldukları halde yıldırım yakaladı.
(43-44) Semûd´da da (O´nun kıssasında da ibret vardır). O vakit onlara denilmişti ki, «Bir zamana kadar faidelenin.» Onlar ise Rablerinin emrine imtisalden kaçındılar, artık onları bakar oldukları halde yıldırım yakaladı.
(45-47) Artık bir kalkınmaya da güç yetiremediler ve yardım görücüler de olmadılar. Nûh kavmini de evvelce (helâk ettik). Şüphe yok ki, onlar fâsıklar olan bir kavim olmuşlardı. Ve göğü bir kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki, biz elbette kâdirleriz.
(45-47) Artık bir kalkınmaya da güç yetiremediler ve yardım görücüler de olmadılar. Nûh kavmini de evvelce (helâk ettik). Şüphe yok ki, onlar fâsıklar olan bir kavim olmuşlardı. Ve göğü bir kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki, biz elbette kâdirleriz.
(45-47) Artık bir kalkınmaya da güç yetiremediler ve yardım görücüler de olmadılar. Nûh kavmini de evvelce (helâk ettik). Şüphe yok ki, onlar fâsıklar olan bir kavim olmuşlardı. Ve göğü bir kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki, biz elbette kâdirleriz.
(48-51) Yeri de döşedik, ne güzel döşeyicilerdir. Ve her şeyden iki çift yarattık. Tâ ki, tefekkür edesiniz. «Artık Allah´a kaçın, şüphe yok ki, ben sizin için O´nun tarafından bir apaçık korkutucuyum. Ve Allah ile beraber başka bir ilâh ittihaz etmeyin. Muhakkak ki, ben sizin için O´ndan bir apaçık korkutucuyum.»
(48-51) Yeri de döşedik, ne güzel döşeyicilerdir. Ve her şeyden iki çift yarattık. Tâ ki, tefekkür edesiniz. «Artık Allah´a kaçın, şüphe yok ki, ben sizin için O´nun tarafından bir apaçık korkutucuyum. Ve Allah ile beraber başka bir ilâh ittihaz etmeyin. Muhakkak ki, ben sizin için O´ndan bir apaçık korkutucuyum.»
(48-51) Yeri de döşedik, ne güzel döşeyicilerdir. Ve her şeyden iki çift yarattık. Tâ ki, tefekkür edesiniz. «Artık Allah´a kaçın, şüphe yok ki, ben sizin için O´nun tarafından bir apaçık korkutucuyum. Ve Allah ile beraber başka bir ilâh ittihaz etmeyin. Muhakkak ki, ben sizin için O´ndan bir apaçık korkutucuyum.»
(48-51) Yeri de döşedik, ne güzel döşeyicilerdir. Ve her şeyden iki çift yarattık. Tâ ki, tefekkür edesiniz. «Artık Allah´a kaçın, şüphe yok ki, ben sizin için O´nun tarafından bir apaçık korkutucuyum. Ve Allah ile beraber başka bir ilâh ittihaz etmeyin. Muhakkak ki, ben sizin için O´ndan bir apaçık korkutucuyum.»
Böylecedir. Onlardan evvelkilere de bir peygamber gelmedi ki illâ «Sâhirdir veya mecnûndur,» dediler.
Bunu birbirine vasiyet mi ettiler? Hayır... Onlar azgın bir kavimdir.
Şimdi onlardan yüz çevir, artık sen kınanılacak değilsin.
Ve sen öğüt ver. Çünkü şüphe yok, öğüt mü´minlere faide verir.
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
Ve ben onlardan bir rızık istemiyorum ve bana yemek yedirmelerini de istemiyorum.
Şüphe yok ki Allah´tır rızık veren metin, kuvvet sahibi olan O´dur.
Şimdi şüphe yok ki, zulmeden kimseler için arkadaşlarının nâsibleri gibi birçok nâsip vardır, artık acele etmesinler.
Artık vaadolunur oldukları günlerinden dolayı vay kâfir olan kimselere.
Kolayca akıp giden (yıldızlar, bulutlar vb.) şeylere
Emirleri, rızıkları, yağmurları vb. şeyleri taksim eden meleklere yemin ederim ki
Size vâd olunan diriliş elbette gerçektir
İşlerin karşılığı da mutlaka alınacaktır
Yollarla, yörüngelerle dolu gök hakkı için! Siz tam bir çelişki içindesiniz
Oysa bu dâvetten, ancak aklı çarpılmış olan kimse çevrilip vazgeçirilir
O kahrolası yalancılar sarhoşluk ve cehalet içinde ne yaptıklarını bilmeden atıp tutarlar. Bir de alay ederek: "Ne zaman o hesap günü?" diye sorarlar
O gün, onların ateşin üzerinde kıvrandırılacakları gündür
Onlara: "Tadın bakalım fitnenizi, tadın dünyada kaynattığınız fitne ateşinin neticesini! İşte gelmesini dört gözle beklediğiniz azap!" denilir
Ama müttakiler bahçelerde, pınar başlarındadırlar
Rab´lerinin kendilerine verdiği mükâfatları almaktadırlar. Çünkü onlar, daha önce dünyada iyi davranan kimselerdi
Geceleri az uyurlardı
Seher vakitleri istiğfar ederlerdi
Mallarında isteyenlerin ve yoksulların hakkını ayırırlardı
Kesin inanmak isteyenler için yeryüzünde birçok deliller vardır. Bizzat kendi varlıklarınızda da böyle deliller vardır. Hâlâ görmeyecek misiniz? Gökte de hem rızkınız (rızkınızın vesileleri), hem de size vâd olunan cennet vardır
Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki bu vaad, tıpkı sizin konuşmanızın sabit olduğu gibi bir gerçektir
Sahi! İbrâhimin şerefli misafirlerinin gelişlerinden haberin oldu mu
Onlar yanına varınca: "Selâm!" dediler. O da: "Size de Selâm!" diye cevap verdi, ama içinden: "Bunlar tanımadığım kimseler, hayırdır inşaallah!" dedi.
Onlara yemek getirmek için gizlice ailesinin yanına geçti ve semiz bir dana kebabı getirdi. Önlerine koyup "buyurmaz mısınız?" diye ikram etti.
O sırada onlardan yana içine bir korku düştü. "Korkma!" dediler ve ona büyüdüğünde âlim olacak bir çocuklarının dünyaya geleceğini müjdelediler.
Evin öbür köşesinden bunu duyan eşi, elini yüzüne vurarak: "Vay başıma gelene! Ben kısır bir kocakarı iken mi doğuracağım!" diye çığlık attı
Onlar, hanımına: "Evet, Rabbin böyle buyurdu, dediler. O, tam hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi hakkıyla bilir.
İbrâhim: "Peki sizin gelişinizin asıl sebebini öğrenebilir miyim ey değerli elçiler?" dedi
"Biz" dediler, "Suçlu bir güruhun, haddini aşanların tepelerine, çamurdan pişirilip de Rabbinin nezdinde damgalanmış taşları indirmek için görevlendirildik.
Ama orada, bir hane dışında, Biz´e itaat eden aile bulamadık
Ve öyle acı bir azaptan korkanlar için, orada bir alâmet bıraktık
Mûsâ´nın olayında da alınacak dersler vardır. Onu âşikâr bir delille (mûcize ile) Firavun´a göndermiştik
O var gücüyle ve bütün ordusuyla sırtını çevirdi ve "Mûsâ, ya bir büyücü, ya da bir delidir!" dedi
Biz de hem onu, hem ordularını yakalayıp denizin dibine geçiriverdik. Boğulurken, pişmanlıkla kendi kendini kınıyordu
Âd halkında da alınacak dersler vardır. Onlara da ortalığı kasıp kavuran köklerini kurutan bir kasırga gönderdik
Bu rüzgâr, uğradığı her şeyi derhal kül gibi savuruyordu
Semûd ahalisinde de böyle alınacak ibretler vardır. Onlara da "Bir süre hayattan zevk alın bakalım!" denilmişti
Onlar Rab´lerinin emrinden uzaklaşıp azıtınca kendileri baka baka, o müthiş yıldırım onları çarpıverdi
Oldukları yerde çöke kaldılar, ne doğrulabildiler, ne de yardım gördüler
Daha önceleri de Nûh´un halkını helâk etmiştik. Çünkü onlar da din yolundan çıkmış kimselerdi
Göğü Biz çok sağlam bir şekilde bina ettik, onu genişleten Biziz. Çünkü Biz geniş kudret ve hakimiyet sahibiyiz
Yeryüzünü de Biz döşedik, bakınız Biz ne de güzel döşedik
Her şeyi de çift yarattık ki düşünüp ders alasınız.
"O halde, Allah´a kaçın, çabuk Allah´ın himayesine koşun. Zira ben O´nun tarafından, sizi uyarmak için gönderilen âşikâr bir elçiyim.
Sakın Allah´ın yanı sıra başka mâbud icad etmeyin. İşte ben O´nun tarafından, sizi uyarmak için gönderilen aydınlatıcı bir elçiyim
İşte böyle... Senin hemşehrilerinden önceki ümmetlere ne zaman bir elçi geldiyse mutlaka ona muhatapları büyücü veya deli dediler
Birbirlerine tavsiye mi ettiler, aralarında anlaştılar mı ki hep aynı şeyleri söylediler? Hayır, böyle bir tavsiye yok ama, onlar azgınlıkta müşterekler. İşte ondan, böyle söylerler
Sen de onlardan yüz çevir, yeterince onlara hakkı anlatmaya çalıştığından artık bundan ötürü seni kimse ayıplayamaz
Bununla beraber yine de hatırlatıp öğüt ver! Zira gerçeği hatırlatıp nasihatte bulunma, inananlara ve inanacaklara fayda verir
Ben cinleri ve insanları sırf Beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım
Onlardan nafaka istemiyorum, beni yedirip beslemelerini de istemiyorum. Asıl bütün mahlûkların rızıklarını veren, kâmil kuvvet ve tam iktidar sahibi olan Allah Teâlâdır
Muhakkak ki şimdiki zalimlerin de, daha önceki meslekdaşlarının payı gibi, bir azap payı vardır. Acele etmelerine hiç gerek yok, nasılsa ona kavuşacaklar
Ama tehdit olundukları o gün de gelince, çekeceklerinden dolayı vay o kâfirlerin haline
Rablerinin, kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar bundan önce güzel davranırlardı.
Geceleri pek az uyurlardı,
Seherlerde onlar istiğfar ederlerdi,
Mallarında dilenci ve yoksul için hak vardı.
Kesin inanacaklar için yerde nice ibretler vardır.
Kendi canlarınızda da öyle. Görmüyor musunuz?
Gökte rızkınız da var, uyarıldığınız (azâb)da var!
Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o, sizin konuştuğunuz gibi gerçektir.
İbrâhim´in ağırlanan konuklarının haberi sana geldi mi?
Bir zaman onun yanına girmişler: "Selâm" demişlerdi. "Selâm, dedi, (siz) tanınmamış bir topluluk(sunuz)."
(Konuklarına yemek hazırlamak için) gizlice âilesinin yanına gitti, semiz bir buzağı getirdi.
Onu, önlerine yaklaştırdı, "Yemez misiniz?" dedi.
(Yemediklerini görünce) Onlardan içine bir korku düşürdü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.
Karısı (Sare) çığlık içinde geldi (hayretten elini) yüzüne vurarak: "(Ben) Kısır bir kocakarı(yım, benden nasıl çocuk olur)?" dedi.
Dediler ki: "Rabbin böyle dedi. O, hüküm ve hikmet sâhibidir, bilendir."
(İbrâhim): "O halde göreviniz nedir ey elçiler?" dedi.
Dediler: "Biz suçlu bir kavme gönderildik."
"Ki onların üzerine çamurdan taş(lar) salalım."
"Rabbinin katında, haddi aşanlar için işâretlenmiş (taşlar)."
Orada bulunan mü´minleri çıkardık.
Zaten orada bir ev (halkın)dan başka müslüman da bulmadık.
Acı azâbdan korkanlar için orada bir ibret bıraktık.
Mûsâ´da da (ibret alınacak şeyler vardır). Onu açık bir delil ile Fir´avn´e göndermiştik.
(Fir´avn ona) Yanını çevirdi ve: "Bu, ya büyücü veya cinlidir" dedi.
Biz de onu ve askerlerini yakaladık, onları denize attık. (O boğulurken pişmanlıkla) Kendi kendini kınıyordu.
´Âd (kavmin)de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara, köklerini kesen bir rüzgâr gönderdik.
Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, onu kül gibi ediyordu.
Semûd (kavmin)de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara: "Bir süreye kadar sefâ sürün" denmişti.
Rablerinin buyruğuna başkaldırdılar, bu yüzden onlar bakıp dururlarken, onları yıldırım yakaladı.
(Yurtlarında çöküverdiler) Ne kalkabildiler, ne de (bu duruma) engel olabildiler.
Daha önce de Nûh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir toplum idiler.
Göğü sağlam yaptık, biz genişleticiyiz (kudretimiz geniştir, göğü öyle genişleten biziz).
Yeri biz döşedik, (biz) ne güzel döşeyiciyiz.
Her şeyden iki çift (erkek dişi) yarattık ki düşünüp öğüt alasınız.
"O halde Allâh´a kaçın, ben size O´nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım."
"Allâh ile beraber başka tanrılar uydurmayın. Ben size O´nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım."
İşte böyle, onlardan önce de ne kadar elçi geldiyse mutlaka: "Büyücü veya cinlenmiş" dediler.
Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyi söylüyorlar)? Doğrusu, onlar azgın bir topluluktur.
Onlardan yüz çevir, sen kınanacak değilsin.
Ama yine de hatırlat, çünkü hatırlatmak inananlara yararlıdır.
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
Ben onlardan rızık istemiyorum, beni beslemelerini de istemiyorum.
Şüphesiz rızık veren, sağlam kuvvet sâhibi olan ancak Allah´tır.
Muhakkak ki, bu zulmedenlerin de (geçmiş) arkadaşlarının payı gibi bir azâb payı vardır, (ötekilerin başına gelen azâb gibi bir azâb bunların da başına gelecektir), acele etmesinler.
Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o kâfirlerin haline!
Size va´dedilmekte olan, hiç tartışmasız doğrudur.
Şüphesiz (din) hesap ve ceza da mutlaka gerçekleşecektir.
´Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış´ göğe andolsun;
Siz, gerçekten birbirini tutmaz bir söz (çelişkili ve aykırı görüşler) içindesiniz.
Ondan çevrilen çevrilir,
Kahrolsun, o ´zan ve tahminle yalan söyleyenler´;
Ki onlar, ´bilgisizliğin kuşatması´ içinde habersizdirler.
«Hesap ve ceza (din) günü ne zaman?» diye sorarlar.
O gün onlar, ateşin üstünde tutulup eritilecekler.
«Tadın fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir.»
Şüphesiz muttaki olanlar, cennetlerde ve pınarlardadırlar;
Rablerinin kendilerine verdiğini alanlar olarak. Çünkü onlar, bundan önce ihsanda (güzel davranışta) bulunanlardı.
Gece boyunca da pek az uyurlardı.
Onlar, seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi.
Onların mallarında dilenip isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı.
Yeryüzünde kesin bir bilgiyle inanacak olanlar için ayetler vardır.
Ve kendi nefislerinizde de. Yine de görmüyor musunuz?
Gökte rızkınız vardır ve size va´dolunmakta olan da.
İşte, göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, hiç tartışmasız, o (size va´dedilen) sizin (kendi aranızda) konuştuklarınız kadar, kuşkusu olmayan kesin bir gerçektir.
(Ey Nebi!) Sana İbrahim´in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi?
Hani, onun yanına girdiklerinde: «Selam» demişlerdi. O da: «Selam» demişti. «(Haklarında bilgim olmayan) Yabancı bir topluluk.»
Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi.
Derken onlara yaklaştırıp (önlerine sürdü); «Yemez misiniz?» dedi.
(Onlar yemeyince) Bunun üzerine onlardan içine bir tür korku düştü. «Korkma» dediler ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesini verdiler.
Böylece karısı çığlıklar kopararak geldi ve yüzüne vurarak: «Kısır, yaşlı bir kadın (mı doğum yapacakmış)?» dedi.
Dediler ki: «Öyle. (Bunu) Senin Rabbin buyurdu. Çünkü O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir.»
(İbrahim) Dedi ki: «Şu halde sizin asıl isteğiniz nedir, ey elçiler?»
Dediler ki: «Gerçek şu ki biz, suçlu günahkâr bir kavme gönderildik.»