Şüphe yok ki biz, akıl edesiniz, anlayasınız diye Kur´ân´ı Arap diliyle meydana getirdik.
Ve şüphe yok ki o, bizim katımızda, kitabın aslındadır, temelindedir, elbette pek yücedir, hüküm ve hikmetle doludur.
Haddi aşmış bir topluluk olduğunuzdan dolayı size Kur´ân´ı bildirmekten vaz mı geçelim?
Önce gelenler içinde de nice peygamberler gönderdik.
Ve hiçbir peygamber gelmedi onlara ki onunla alay etmesinler.
Derken kuvvet bakımından, bunlardan çok daha çetin oldukları halde helâk ettik onları ve öncekilere âit kıssalar, sana anlatıldı evvelce.
Ve andolsun ki onlara, kim yarattı gökleri ve yeryüzünü diye sorsan elbette onları diyeceklerdir, üstün olan ve her şeyi bilen yarattı;
Öyle bir mâbuttur ki yeryüzünü, size karâr edilecek bir yurt olarak yaratmıştır ve istediğinizi elde etmeniz için de orada yollar halketmiştir.
Ve öyle bir mâbuttur ki ihtiyaç miktârınca yağmur yağdırır gökten, derken onunla ölü şehri diriltiriz, işte böylece sizi de diriltip kabirlerinizden çıkarır.
Ve öyle bir mâbuttur ki bütün mahlûkatı erkek ve dişi olarak yaratmıştır ve bindiğiniz gemileri ve hayvanları halketmiştir.
Binip oturun da sonra onların üstünde doğruldunuz mu Rabbinizin nîmetini anın ve yücedir, münezzehtir noksan sıfatlardan o mâbut ki râm etmiştir bunu bize, yoksa biz, zaptedemezdik onu deyin diye.
Ve şüphe yok ki biz, Rabbi-mize döneceğiz deyin diye.
Ve bâzı kullarının, onun bir parçası olduğuna, ondan vücuda geldiğine hükmettiler, gerçekten de insan, apaçık bir nankördür elbet.
Yoksa o, yarattıklarından kızları, kendisine kız ediniyor da oğulları size mi bırakıyor?
Ve onlardan biri, bir kızın oldu diye müjdelendi mi, Allah´ın kızı var dediği halde yüzü kapkara olur ve kızar, kederlenir.
Onlar, süslenip bezenerek yetişen ve münakaşada, düşmanlıkta, apaçık bir delil bile getiremeyen, istediğini söyliyemeyen bir mahlûku mâbûda mı nispet ediyorlar?
Ve rahmanın kulları olan meleklerin, kız olduğuna hükmediyorlar, onları yarattığımız vakit gördüler mi ki? Tanıklıklarını yazacağız ve soruya çekilecek onlar.
Ve rahman isteseydi derler, kulluk etmezdik onlara; bu hususta hiçbir bilgileri yok; onlar, yalandan başka bir şey söylemiyorlar.
Yoksa onlara, bu kitaptan önce bir kitap mı verdik de ona sımsıkı yapışmışlar?
Hayır, şüphe yok ki dediler, biz atalarımızı bir dîne, bir inanca sâhip bulduk ve şüphe yok ki biz de onların izini izlemede, o yola gitmedeyiz.
Ve böylece senden önce de hiçbir şehre bir korkutucu göndermedik ki o şehrin, hâli-vakti yerinde olanları, şüphe yok ki biz, atalarımızı bir dîne, bir inanca sâhip bulduk ve şüphe yok ki biz de onların izine uyduk demesinler.
Peygamber, onlara, ben dedi, atalarınızdan bulduğunuz dinden daha doğru bir dinle gelsem de gene atalarınızın yoluna mı gideceksiniz? Şüphe yok ki biz dediler, sizin gönderildiğiniz şeyleri zâten inkâr etmedeyiz.
Derken öç aldık onlardan, bak da gör, yalanlayanların sonları ne oldu?
Ve an o zamanı ki hani İbrâhim, atasına ve kavmine demişti: Şüphe yok ki ben, sizin kulluk ettiklerinizden tamâmıyla uzağım.
Ben, ancak beni yoktan var edene taparım, artık o da doğru yolu gösterir bana.
Ve bu birlik sözünü, gerçeğe dönsünler diye soyu arasında da dâimâ kalacak ve zevâl bulmayacak bir vasiyet olarak bıraktı.
Belki de ben, onları da, atalarını da, onlara bir gerçek ve apaçık bir peygamber gelinceye dek geçindirmedeydim.
Ve onlara gerçek gelince de bu dediler, büyü ve biz şüphe yok ki inkâr etmedeyiz onu.
Ve bu Kur’ân dediler, iki şehirden birinin en büyük, en ileri gelen adamına inseydi ne olurdu?
Onlar mı Rabbinin rahmetini pay edecekler? Biziz geçimlerini, aralarında paylaştıran dünyâ yaşayışında ve bir kısmı, bir kısmına hizmet etsin diye bâzılarını derece bakımından bâzılarından üstün halkettik ve Rabbinin rahmeti, onların toplayıp biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.
Bütün insanların, kâfir olmaları gibi bir mahzur bulunmasaydı rahmânı inkâr edenlerin evlerindeki tavanları ve üstüne basıp çıktıkları merdivenleri bile gümüşten halk ederdik.
Ve evlerinin kapılarını ve üstüne oturup yaslandıkları tahtları gümüşten yapardık.
Ve onları altınlara, mücevherlere boğardık ve bütün bunlar, dünyâ yaşayışına âit metâlardan ibâret ve âhiretse, Rabbinin katında, çekinenlerin.
Ve kim, rahmânı anmadan yüz çevirirse ona bir Şeytan mûsâllat ederiz, artık o, arkadaş olur ona.
Ve şüphe yok ki Şeytanlar, onları yoldan çıkarır ve şüphe yok ki doğru yolu bulduklarını sanırlar.
Sonunda bizim tapımıza geldi mi keşke der, seninle benim aramda doğuyla batı kadar bir uzaklık olsaydı, gerçekten de ne kötü arkadaşmış.
Ve o zaman zulmetmiştiniz, bugün pişmanlık kesin olarak fayda vermez size, şüphe yok ki azapta da müştereksiniz.
Sen mi sağıra duyuracaksın, yahut köre ve apaçık bir sapıklık içinde bulunana yol göstereceksin?
Seni, katımıza alsak bile hiç şüphe yok ki mutlaka onlardan öç alırız biz.
Yahut da onlara vaadettiğimiz azâbı mutlaka sana gösteririz, gerçekten de onlara gücümüz yeter bizim.
Sen yapış sana vahyedilene, şüphe yok ki doğru yoldasın sen.
Ve şüphe yok ki o, sana da elbet öğüttür, kavmine de ve soruya çekileceksiniz yakında.
Ve sor senden önce peygamberlerimizden gönderdiklerimize: Rahmandan başka kulluk edilen mâbutlar yarattık mı?
Ve andolsun ki Mûsâ´yı, delillerimizle Firavun´a ve kavminin ileri gelenlerine gönderdik de ben dedi, şüphe yok ki âlemlerin Rabbinin peygamberiyim.
Onlara delillerimizle gelince o delillere gülmeye başladılar.
Onlara hiçbir delil göstermedik ki biri, öbüründen büyük olmasın ve tuttukları yoldan dönsünler diye de azaplandırdık onları.
Ve ey büyücü demişlerdi, sana söz verdiğini sandığın Rabbine yalvar bizim için, şüphe yok ki biz de elbette doğru yola geliriz.
Derken onlardan azâbı kaldırdık mı sözlerinden döndüler.
Ve Firavun, kavminin arasında bağırıp dedi ki: Ey kavmim, Mısır saltanatı ve ayağımın altından akıp duran şu ırmaklar, benim değil mi, görmüyor musunuz?
Ben, şu aşağılık ve doğrudüzen söz bile söyliyemeyen adamdan daha hayırlı değil miyim?
Ne olurdu, bâri ona altın bilezikler takılmış olsaydı, yahut da onunla, ona uyan, yardım eden melekler gelseydi.
Derken kavminin aklını çeldi de ona itâat ettiler, şüphe yok ki onlar, yoldan çıkmış bir topluluktu.
Bizi gazaba getirdiler mi öç aldık onlardan, derken hepsini de sulara boğduk.
Gerçekten de kâfirlerin önde gidenleri kıldık onları ve sonradan gelenlere ibret ettik.
Meryemoğlu örnek getirilince kavmin hemen bağrışmaya başladı.
Ve bizim mâbutlarımız mı hayırlı, yoksa o mu dediler, onlar, bu örneği ancak çekişmek için getirdiler; zâten de onlar düşmanlık ededuran bir topluluktur.
Oysaki o, kendisine nîmetler verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek gösterdiğimiz bir kuldu ancak.
Ve dileseydik yeryüzüne melekler getirirdik, sizin yerinize onları geçirirdik.
Onun gökten inmesi, kıyâmetin yaklaştığını bildirir, sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyin ve uyun bana; budur doğru yol.
Ve Şeytan, sizi yoldan çıkarmasın; şüphe yok ki o, size apaçık bir düşmandır.
Ve İsâ, apaçık delillerle gelince ben demişti, andolsun ki size peygamber olarak geldim ve ayrılığa düştüğünüz bâzı şeyleri elbette açıklayıp bildireceğim size; artık çekinin Allah´tan ve itâat edin bana.
Şüphe yok ki Allah, Rabbimdir ve Rabbinizdir o, kulluk edin ona. Budur doğru yol.
Aralarından bölükler, ayrılığa düştü; yazıklar olsun zulmedenlere elemli günün azâbından.
Onlar, kıyâmetin kopmasından başka bir şey mi bekliyorlar ki ansızın kopuverir başlarına ve onlar, anlamazlar bile.
Dostların bir kısmı, bir kısmına düşman olur o gün, ancak çekinenler müstesnâ.
Ey kullarım, korku yok size bugün, kederlenmezsiniz de.
O kullarım, inananlardır delillerimize ve onlar, teslîm olanlardır.
Girin cennete siz ve eşleriniz kutlulukla, sevinerek.
Onlara altından yapılmış tabaklar ve testiler sunulacak ve orada nefsin istediği ve gözün hoşlandığı her şey var ve siz, orada ebedî olarak kalırsınız.
Ve şu cennete mîrasçı oldunuz işlediğiniz şeyler yüzünden.
Size orada birçok meyveler de var, onlardan yersiniz.
Şüphe yok ki mücrimler, cehennem azâbında ebedî olarak kalırlar.
Azapları hafifletilmiyecek ve orada ümitsiz bir halde kalacaklar.
Ve biz zulmetmedik onlara ve fakat onlar zulmettiler kendi kendilerine.
Ve ey Mâlik diye bağıracaklar, yalvar Rabbine de öldürsün bizi; Mâlik, şüphe yok ki siz diyecek, ebedî olarak azaptasınız.
Andolsun ki size gerçeği gönderdik ve fakat çoğunuz gerçeği hoş görmüyor, istemiyordunuz.
Onlar, kâfirlikte ısrâr ettiler, biz de onları cezâlandırmada ısrâr edeceğiz.
Yoksa onların gizlediklerini ve gizli-gizli konuştuklarını işitmedik mi sanırlar? Hayır ve elçilerimiz, ne dediklerini, ne yaptıklarını yazıp durmada.
De ki: Rahmanın çocuğu olsaydı gerçekten de ben, mâbûduma kulluk edenlerin ilki olurdum.
Yücedir, münezzehtir göklerin ve yeryüzünün Rabbi, arşın Rabbi, onların dediklerinden.
Bırak onları, vaadedilen güne ulaşıncaya dek didinip oynasınlar.
Ve o öyledir ki gökte de mâbuttur o, yerde de mâbut ve odur hüküm ve hikmet sâhibi olan ve her şeyi bilen.
Ve yücedir o ki onundur saltanatı ve tedbîri göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin ve onun katındadır kıyâmetin ne vakit kopacağına âit bilgi ve hep dönüp onun tapısına varacaksınız.
Ve ondan başkalarına tapanlar, şefâate nâil olmazlar, ancak gerçeğe tanık olanlar müstesnâ ve onlar, gerçeği bilirler de.
Ve andolsun ki onları kim yarattı diye sorsan elbette Allah derler; artık ne diye boş şeylere kapılırlar?
Ve der ki Yâ Rabbi: Şüphe yok ki bunlar, inanmayan bir topluluk.
Artık yüzçevir onlardan ve de ki: Esenlik size, yakında bilip anlarlar.
Daha önceki milletlere nice peygamberler göndermiştik.
Onlar, kendilerine gelen her peygamberi mutlaka alaya alırlardı.
Biz bunlardan daha zorba olanları da helâk ettik. Nitekim öncekilerde örneği geçmiştir.
Andolsun ki, onlara gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan; "Onları şüphesiz güçlü olan, her şeyi bilen Allah yarattı" derler.
O, size yeri beşik kılmış ve doğru gidesiniz diye yeryüzünde size yollar yaratmıştır.
Gökten bir ölçüye göre suyu indiren O´dur. Biz onunla (kupkuru), ölü memlekete hayat veririz. İşte siz de böylece (mezarlarınızdan) çıkarılacaksınız.
Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar vâr etti.
Ki, böylece onların sırtına binip üzerlerine yerleşince, Rabbinizin ni´metini anarak: Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz.
Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz (demelisiniz).
Ama onlar, kullarından bir kısmını, O´nun bir cüzü kıldılar. Gerçekten insan apaçık bir nankördür.
Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğulları size mi ayırdı?!
Onlardan biri, Rahmân´a isnat ettiği kız çocuğuyla müjdelenince, hiddetlenerek yüzü simsiyah kesilir.
Süs içinde yetiştirilip savaş edemeyecek olanı mı istemiyorlar? (Onları Allah´ın parçası mı sayıyorlar?)
Onlar, Rahmân´ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba meleklerin yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.
Ve dediler ki: Rahmân dileseydi biz onlara tapmazdık. Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar?
Hayır! "Sadece, biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz" derler.
Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi.
Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz (din)den daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? deyince, dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz.
Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?
Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.
Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir.
Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar (onun dinine) dönsünler.
Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
Fakat kendilerine hak gelince: Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz, dediler.
Ve dediler ki: Bu Kur´an iki şehirden bir büyük adama indirilse olmaz mıydı?
Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.
Şayet insanların küfürde birleşmiş bir tek ümmet olması (tehlikesi) bulunmasaydı, Rahmân´ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık.
Evlerinin kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da (hep gümüşten yapardık).
Ve onları zinetlere boğardık. Bütün bunlar sadece dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret ise, Rabbinin katında, Allah´ın azabından sakınıp rahmetine sığınanlara mahsustur.
Kim Rahmân´ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz.
Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
O şeytan dostu kimse, en sonunda bize gelince arkadaşına: Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın! der.
Zulmettiğiniz için bugün (nedâmet) size hiçbir fayda vermeyecektir. Çünkü siz, azapta ortaksınız.
(Resûlüm!) Sağırlara sen mi işittireceksin; yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin?
Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam alırız.
Yahut onlara vâdettiğimiz azabı, sana gösteririz. Çünkü bizim onlara gücümüz yeter.
Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru yoldasın.
Doğrusu Kur´an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.
Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize (ümmetlerine) sor! Rahmân´dan başka tapılacak tanrılar (edinin diye) emretmiş miyiz?
Andolsun biz Musa´yı âyetlerimizle Firavun´a ve onun ileri gelen adamlarına göndermiştik de Musa: Ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim, demişti.
Onlara âyetlerimizi getirince, bunlara gülüvermişlerdi.
Onlara gösterdiğimiz her bir âyet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları azaba uğrattık.
Bunun üzerine dediler ki: Ey büyücü! Sana verdiği ahde göre bizim için Rabbine dua et; çünkü biz artık doğru yola gireceğiz.
Fakat biz onlardan azabı kaldırınca, sözlerinden dönüverdiler.
Firavun kavmine seslendi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hâla görmüyor musunuz?"
Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?
Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona yardımcı melekler gelmeli değil miydi?
Firavun kavmini aldattı; onlar da kendisine boyun eğdiler. Onlar yoldan çıkmış bir kavimdir.
Böylece bizi öfkelendirince onlardan intikam aldık, hepsini suda boğduk.
Onları, sonradan gelenlerin geçmişi ve bir ibret örneği kıldık.
Meryem oğlu İsa, bir misal olarak anlatılınca senin kavmin hemen bağrışmaya başladılar.
Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu? dediler. Bunu sana ancak tartışmak için söylediler. Doğrusu onlar kavgacı bir toplumdur.
O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.
Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.
Şüphesiz ki o (İsa), kıyametin (ne zaman kopacağının) bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur.
Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.
İsa, açık delillerle geldiği zaman demişti ki: Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Öyleyse Allah´tan korkun ve bana itaat edin.
Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O´na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.
Ama aralarından çıkan guruplar, bir ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin haline!
Onlar farkında değillerken kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?
O gün, Allah´a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar (bile) birbirlerine düşman kesilirler.
Ey kullarım! Bugün size korku yoktur. Sizler üzülmeyeceksiniz de.
Onlar âyetlerimize inanan ve müslüman olan (kullarım) idiler.
Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz!
Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve siz, orada ebedî kalacaksınız.
İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.
Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz denilir.
Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklar.
Azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde kurtuluştan ümit kesmişlerdir.
Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalim kimselerdir.
Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin! diye seslenirler. Mâlik de: Siz böyle kalacaksınız! der.
Andolsun biz size hakkı getirdik, fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.
Yoksa (müşrikler) bir işe kesin karar mı verdiler? Doğrusu biz de kararlıyız!
Yoksa onlar, bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz (hafaza melekleri de) yazmaktadırlar.
De ki: Eğer Rahmân´ın bir çocuğu olsaydı, elbette ben (ona) kulluk edenlerin ilki olurdum!
Göklerin ve yerin Rabbi, Arş´ın da Rabbi olan Allah onların vasıflandırmalarından yücedir, münezzehtir.
Sen bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar bâtıla dalsınlar, oynaya dursunlar.
Gökteki İlâh da, yerdeki İlâh da O´dur. O, hakîmdir, her şeyi bilendir.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine ait olan Allah ne yücedir! Kıyamet saatini bilmek de O´na mahsustur. Siz O´na döndürüleceksiniz.
Allah´ı bırakıp da taptıkları putlar, şefâat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bunun dışındadır.
Andolsun onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette "Allah" derler. O halde nasıl (Allah´a kulluktan) çeviriliyorlar?
(Resûlullah´ın:) "Yâ Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir" demesini de (Allah biliyor)
Şimdilik sen onlardan yüz çevir ve size selam olsun de. Yakında bilecekler! buyurdu.
Gerçekten Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur´an kıldık.
Şüphesiz o, Bizim Katımız´da olan Ana kitaptadır; çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur.
Siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz diye, şimdi o zikri (öğüt ve hatırlatma dolu Kur´an´ı) sizden (uzaklaştırıp) bir yana mı bırakalım?
Oysa Biz, öncekiler içinde nice peygamber(ler) gönderdik.
Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi.
Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olan (toplum)ları yıkıma uğrattık. Öncekilerin örneği geçti.
Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, tartışmasız: "Onları üstün ve güçlü (Aziz) olan, bilen (Allah) yarattı" diyecekler.
Ki O, yeri sizin için bir beşik kıldı ve doğru yolu bulursunuz diye onda size (birtakım) yollar var etti.
Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi ‘dirilttik (ve her yanına yeniden hayat) yaydık´; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız.
Ki O, bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri var etti.
Onların sırtlarına binip-doğrulmanız, sonra doğrulduğunuz zaman, Rabbinizin nimetini zikretmeniz ve: "Bunlara bizim için boyun eğdiren (Allah) ne Yücedir, yoksa biz bunu (kendi hizmetimize) yanaştıramazdık" demeniz için.
Ve biz elbette, Rabbimiz´e çevrilip-döneceğiz."
(Buna rağmen) Kendi kullarından O´na bir parça kılıp-yakıştırdılar. Doğrusu insan, açıkça bir nankördür.
Yoksa O, yarattıklarından kızları (kendine) edindi ve erkekleri size mi ayırdı?
Oysa onlardan biri, O, Rahman (olan Allah) için verdiği örnek ile (kız çocuğunun doğumuyla) müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş olarak kahrından yutkundukça yutkunur.
Onlar, süs içinde büyütülüp de mücadelede açık olmayan (kızlar)ı mı (Allah´a yakıştırıyorlar)?
Onlar, ki Rahmanın kulları olan melekleri dişiler kıldılar. Kendileri yaratılışlarına şahit mi oldular? Onların şahitlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorumlu tutulacaklar.
Dediler ki: "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik." Onların bundan yana hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca ´zan ve tahminle yalan söylüyorlar.´
Yoksa Biz, bundan önce kendilerine bir kitap verdik de şimdi ona mı tutunuyorlar?
Hayır; dediler ki: "Gerçekten atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri (eserleri) üstünde doğru olana (hidayete) yönelmiş (kimse)leriz."
İşte böyle, senden önce de (herhangi) bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlaka onun ´refah içinde şımarıp azan önde gelenleri´ (şöyle) demişlerdir: "Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz."
(O peygamberlerden her biri de şöyle) Demiştir: "Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsam da mı?" Onlar da demişlerdi ki: "Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız."
Böylece onlardan intikam aldık. Öyleyse, bir bak; yalan sayanların sonu nasıl oldu?
Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: "Şüphesiz ben, sizin taptıklarınızdan uzağım."
"(Ancak) Beni yaratan başka. İşte O beni hidayete yöneltip-iletecektir."
Ve bunu (bu tevhid inancını) belki (insanlar Allah´a) dönerler diye ardında (kendi soyunda) kalıcı bir kelime olarak kıldı-bıraktı.
Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar metalandırdım-yaşattım.
Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: "Bu bir büyüdür, doğrusu biz ona (karşı) kafir olanlarız."
Ve dediler ki: "Bu Kur´an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?"
Senin Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında maişetlerini aralarında Biz paylaştırdık ve onlardan bir bölümü (diğer) bir bölümünü ´teshir etmesi için, bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle yükselttik. Rabbinin rahmeti; toplayıp-yığdıklarından daha hayırlıdır.
Eğer insanlar (Allah´a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman’ı (Allah´ı) inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.
Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları koltuklar,
Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, Rabbinin Katında muttakiler içindir.
Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun ´üzerini kabukla bağlattırırız´; artık bu, onun bir yakın dostudur.
Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.
Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)."
(Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz azapta da ortaksınız.
Öyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin?
Şu halde Biz seni alıp-götürürsek, elbette onlardan intikam alacağız.
Ya da kendilerine va´dettiğimiz şeyi onlara gösteririz ki, Biz gerçekten onların üstünde güç yetirenleriz.
Şu halde, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru bir yol üzerindesin.
Ve şüphesiz o (Kur´an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.
Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz, Rahman (olan Allah)ın dışında tapılacak birtakım ilahlar kıldık mı (hiç)?
Andolsun, Biz Musa´yı, Firavun´a ve onun ´önde gelen çevresine´ ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: "Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim."
Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar.
Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azapla yakalayıverdik.
Ve onlar dediler ki: "Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız."
Fakat onlardan azabı çekip-giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar.
Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: "Ey kavmim, Mısır´ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?"
"Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir."
"Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?"
Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi.
Sonunda Bizi öfkelendirince, Biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk.
Bu suretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık.
Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.
Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar ´tartışmacı ve düşman´ bir kavimdir.
O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğulları´na bir örnek kıldık.
Eğer Biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı.
Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyametten) yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur.
Şeytan sakın sizi (Allah´ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır.
İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah´tan sakının ve bana itaat edin."
"Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O´na kulluk edin. Dosdoğru yol budur."
Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara.
Onlar, hiç şuurunda değilken kendilerine apansız geliverecek olan kıyamet-saatinden başkasını mı gözlüyorlar?
Muttakiler hariç olmak üzere, o gün, dostların kimi kimine düşmandır.
"Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız."
"Ki onlar, Benim ayetlerime iman edenler ve Müslüman olanlardır."
"Siz ve eşleriniz cennete girin; ´sevinç içinde ağırlanacaksınız."
"Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız."
"İşte, yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur."
"Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz."
Şüphesiz suçlu-günahkarlar, cehennem azabı içinde süresiz kalacaklardır.
Onlardan (azap) hafifletilmeyecek ve orda onlar umutlarını kaybetmiş kimselerdir.
Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri zalimlerdir.
(Cehennem bekçisine:) "Ey Malik (bekçi), Rabbin bizim işimizi bitirsin" diye haykırdılar. O: "Gerçek şu ki siz, (burda) kalacak kimselersiniz" dedi.
"Andolsun, size hakkı getirdik, fakat sizin bir çoğunuz hakkı çirkin görüp-tiksinenlerdiniz."
Yoksa onlar, işi sıkı mı tuttular? İşte şüphesiz Biz de işi sıkı tutanlarız.
Yoksa onlar; gerçekten Bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (herşeyi) yazıyorlar.
De ki: "Eğer Rahman (olan Allah)´ın çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum."
Göklerin ve yerin Rabbi, Arş´ın Rabbi (olan Allah), onların nitelendirdiklerinden Yücedir.
Artık onları bırak; onlara vadedilen günlerine kadar, dalsınlar ve oynaya dursunlar.
Göklerde İlah ve yerde İlah O´dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü Kendisi´nin olan (Allah) ne Yücedir. Kıyamet-saatinin ilmi O´nun Katındadır ve O´na döndürüleceksiniz.
O´nun dışında taptıkları şefaatte bulunmaya malik değildirler; ancak kendileri bilerek hakka şahidlik edenler başka.
Andolsun, onlara: "Kendilerini kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette: "Allah" diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
Onun: "Ya Rab" demesi hakkı için şüphesiz onlar imana gelmez bir kavimdirler.
Şimdi sen, ´aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir´ ve: "Selam" de. Artık onlar bileceklerdir.
Allah yolunu apaçık gösteren bu Kitab’a yemin olsun ki,
Biz onu, anlayasınız diye, Arabca bir Kur’an yaptık.
Gerçekten o, bizim katımızdaki ana kitabda (Levh-i Mahfûz’da) şanı çok yücedir, hikmet doludur.
Siz (ey Mekke halkı) haddi aşan bir kavim oldunuz diye, sizden o öğüdü kaldıracak mıyız?
Halbuki (seni bir peygamber olarak kavmine gönderdiğimiz gibi), evvelkiler içinde de nice peygamberler gönderdik.
Onlara her peygamber geldikçe, muhakkak onunla alay ederlerdi.
Onun için biz onlardan (Mekke’lilerden) kuvvetçe daha şiddetlilerini helâk ettik ve o evvelkilerin (hallerine dair Kur’an’da ibret) örneği geçti.
Yemin olsun ki, onlara (Mekke kâfirlerine): “- Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorarsan, derler ki: “- Onları, Azîz= her şeye galib olan, Alîm= her şeyi bilen yarattı.”
O Allah ki, size yeri bir döşek yaptı. Onda, (seferlerinizde) doğru gidersiniz diye de yollar açtı.
O Allah ki, gökten bir ölçü ile yağmur indirmektedir. İşte biz onunla ölü, (bitkileri kurumuş) bir beldeye hayat vermekteyiz. Siz de (ölmüşken kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız.
O Allah ki, (erkek ve dişi) bütün çiftleri yarattı. Sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyler yaptı;
Ki, sırtlarında kurulasınız, sonra da üzerlerine kurulunca Rabbinizin nimetini hatırlayıp şöyle diyesiniz: “- Bunları bizim hizmetimize bağlıyan Allah’ın şanı ne yücedir! O bütün noksanlıklardan münezzehtir. Yoksa biz, bunlara güç yetiremezdik;
Ve Muhakkak biz, dönüb Rabbimize varacağız.”
(Ey Rasûlüm o kâfirlere, gökleri ve yeri yaratan kimdir? diye sorsan, “Allah’dır” derler. Bununla beraber tuttular), O’na kullarından bir çocuk isnad ettiler (Melekler Allah’ın kızlarıdır, dediler). Gerçekten insan, küfrü aşikâr bir nankördür.
Yoksa O, yaratmakta olduğu varlıklardan kendisine kızlar edindi de (kızlardan üstün tuttuğunuz) oğulları size mi seçib ayırdı?
O Allah’a kız isnad edenlerden birine, Rahmân’a isnad ettiği bir benzerle (kızla) müjde verildiği zaman, kederinden yutkunur halde yüzü kapkara kesiliveriyor.
Süs içinde yetiştirilib büyütülen ve iddiasını isbat edemiyen kimseyi (yaratılışça pek zayıf olan kızları) mı? (Allah’a çocuk isnad ediyorlar).
Onlar, Rahmân’ın kulları olan Melekleri de dişi yaptılar. Yaratılışlarına şahid mi idiler? Onların (bu yalan) şahidlikleri yazılacak ve (kıyamette) sorumlu tutulacaklardır.
Bir de şöyle dediler: “- Rahmân dileseydi, biz o meleklere tapmazdık.” Onların bu hususta hiç bir bilgisi yoktur; onlar ancak yalan söylüyorlar.
Yoksa biz, onlara, bundan (Kur’an’dan) önce bir kitab vermişiz de ona mı tutunub amel ediyorlar?
Hayır (onların aklî ve naklî hiç bir delilleri yoktur, ancak) şöyle dediler: “- Biz, atalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de onların izlerince giderek hidayet buluruz.”
Yine böyle (senin kavmin dediği gibi), senden önce hangi memlekete bir peygamber gönderdikse, (o memleket halkının) ileri gelenleri şöyle demişti: “- Biz, atalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de onların izlerine uyarız.”
(Her peygamber de ümmetine şöyle) demişti: “Atalarınızı, üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu size getirdimse de mi? (bunu kabul etmiyeceksiniz?)” Onlar da dediler ki: “- Biz, sizin peygamber olarak getirdiğiniz şeylere inanmıyoruz.”
Bunun üzerine biz de onlardan (azab neticesi köklerini kurutarak) intikam aldık. Şimdi bak, o (peygamberi ve kitabları) yalanlıyanların akıbeti nasıl oldu!...
Bir vakit de İbrahîm babasına ve kavmine şöyle demişti: “- Bilin ki ben, sizin taptıklarınızdan berîyim.
Ancak beni yaratana taparım; çünkü O, beni hidayete erdirecektir.”
İbrahîm, bu tevhid kelimesini, soyu içerisinde bakî kalan bir kelime yaptı. Gerek ki (küfürden) dönerler.
Doğrusu şu (Mekke’li) kâfirleri ve atalarını, kendilerine kitab ve elçiliği (mucizelerle) aşikâr bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp yaşattım.
Fakat onlara hak (kitab ve peygamber) gelince: “- Bu bir sihirdir; biz buna inanmayız.” dediler.
Yine şöyle dediler: “- Şu Kur’an, iki memleketten (Mekke ve Taif’den) bir büyük adama (mal ve mevkii büyük bir kimseye) indirilseydi ya!...”
Rabbinin rahmetini onlar mı bölüyorlar? Onların bu dünya hayatındaki geçim rızıklarını aralarında biz böldük. Bir kısmını da derecelerle diğerinin üstüne çıkardık ki, bir kısmı bir kısmını tutub çalıştırsın (işinde kullansın ve kaynaşsınlar). Rabbinin rahmeti ise, kâfirlerin (mal ve mülk olarak dünyada) toplayıb durduklarından daha hayırlıdır.
Eğer insanlar (kâfirlerin dünyadaki refahına bakarak hırslanmasalar ve bu yüzden küfre rağbet etmeseler ve böylece) tek bir (kâfir) ümmet haline gelmiyecek olsalardı, biz O Rahmân’ı inkâr eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerlerinde çıkacakları merdivenler (yukarı çıkarma vasıtaları) yapardık.
Odalarına da (gümüşten) kapılar ve üzerlerine kurulub yaslanacakları koltuklar (yapardık)...
Onların bu eşyalarını altın yaldızlı ve işlemeli kılardık. Bunların hepsi, ancak dünya hayatının geçici menfaatıdır. Ahiret (cennet) ise, Rabbinin katında, takva sahibleri içindir.
Her kim, Rahmân’ın zikrinden göz yumarsa, biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık bu, ona arkadaştır.
Muhakkak ki bu şeytanlar, onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin hidayete erdirildiklerini sanırlar.
Nihayet (Allah’dan göz yuman kâfir, şeytanla bir arada Mahşerde) bize geldiği zaman, (arkadaşı şeytana) şöyle der: “- Keşke benimle senin aranda, doğu ile batı uzaklığı olaydı!... Sen ne kötü arkadaşmışsın!...”
(Allah Tealâ onlara şöyle buyurur): Bu özlediğiniz şey, bugün size asla fayda vermez; çünkü zulüm yaptınız. Hepiniz azabda ortaksınız.
O halde (Ey Rasûlüm), sen mi sağırlara işittireceksin, yahud körlere ve açık bir sapıklıkta olanlara hidayet vereceksin?
Öyle ise, seni alır götürürsek (vefat ettirirsek), muhakkak ki onlardan intikam alacağız.
Yahud onlara (azab olarak) vaad ettiğimizi, (hayatında) muhakkak sana göstereceğiz. Elbette onlara azab etmeğe kadiriz.
Onun için sen, hemen sana vahyedilen Kur’an’a yapış (onunla amel et). Şübhesiz ki sen, doğru bir yol üzerindesin.
Muhakkak ki o Kûr’an, hem senin için, hem kavmin için bir şereftir. İleride de (kıyamet günü, onun hakkını yerine getirib getirmemekten) sorumlu olacaksınız.
Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerden (ümmetlerinin ileri gelen âlimlerinden) sor ki, biz Rahmân’dan başka ibadet olunacak ilâhlar yapmış mıyız?
Gerçekten Mûsa’yı da mucizelerimizle Firavun’a ve topluluğuna peygamber gönderdik. (Varıb da onlara) şöyle dedi: “- Doğrusu ben, bütün âlemlerin Rabbinin peygamberiyim.”
Fakat onlara böyle mucizelerimizle varınca, hemen onlar bunlara gülüverdiler.
Onlara (Firavun ve kavmine) gösterdiğimiz her mucize, muhakkak diğerinden daha büyüktü. (İnkârlarından) dönerler diye, tuttuk onları azaba da çektik.
(Azabı gördükleri zaman, Mûsa’ya şöyle) dediler: “- Ey büyücü! (Duanı kabul edeceğine dair) sana olan vaadi hürmetine, bizim için Rabbine dua et; çünkü biz, artık yola geleceğiz.”
Bunun üzerine kendilerinden azabı kaldırdığımız vakit, (yola geleceğiz, iman edeceğiz sözlerinden) hemen caydılar.
Firavun, kavminin içinde bağırıb şöyle dedi: “- Ey Kavmim! Mısır’ın mülk ve saltanatı ile şu altımdan (sarayımın altından) akan büyük nehir benim değil mi? Artık (azametimi) görmüyor musunuz?
Yoksa ben nerde ise meramını anlatamıyacak, hakîr ve zayıf durumda olan bu Mûsa’dan daha hayırlı değil miyim?
(Mademki doğru söylüyor, peygamber olduğunu iddia ediyor; büyüklere takılan altın bilezik ve gerdanlıklar gibi Allah tarafından) onun üzerine de altın bilezikler atılıp takılsaydı ya!... Yahud beraberinde (kendisine yardım edecek ve onu tasdik edecek) melekler dizilip gelse ya!...”
Böylece (Firavun) kavmini küçümsedi. Onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar dinden çıkmış, fâsık bir kavim idiler.
Vakta ki, (isyan ederek) bizi gazablandırdılar, biz de kendilerinden intikam aldık; hepsini birden (denizde) boğduk.
Böylece onları, sonrakiler için hem bir örnek, hem de bir ibret yaptık.
(Hz. Peygamber meleklere tapınan müşriklere): “-Siz ve Allah’dan başka tapındığınız şeyler cehennem odunusunuz” (âyetini okuyunca, kızmışlar ve bu hüküm yalnız bize ilâhlarımıza mı aittir, yoksa bütün ümmetlere mi? dediler. Hz. Peygamber: Size ve bütün ümmetlere şamildir, buyurdu. Onlar: O halde öğretmekte olduğun Meryem’in oğlu İsa’ya da hristiyanlar, Allah’ın oğludur diye ibadet ediyorlar. Biz ise Meleklere ibadet ediyoruz, onlar cehennemlik iseler biz de cehennemlik olmaya razıyız, dediler; ve gülüştüler. Hz. Peygamber sükût buyurdular ve sonra şu âyeti kerime nazil oldu): Meryem’in oğlu bir misal olarak ortaya atılınca, hemen kavmin ondan keyiflenip gülüyorlardı;
Ve şöyle demişlerdi: “- Bizim ilâhlarımız (olan melekler) mi daha hayırlı, yoksa o mu (Meryem’in oğlu İsa mı)?” (Ey Rasûlüm, hakikatı anlamak için değil) bunu sana sırf bir mücadele olarak (ve seni cevabsız bırakmak için) misal veriyorlar. Doğrusu onlar çok çekişgen adamlardır.
O, Meryem’in oğlu İsa ilâh değil, ancak bir kuldur. Biz ona nimet verdik ve kendisini İsrailoğulları için (babasız yaratmakla) bir ibret kıldık.
Eğer biz dileseydik, sizin yerinize, yeryüzünde melekler yaratırdık da (arkanızdan) yerinize geçerlerdi.
Gerçekten o (İsa’nın nüzûlü), kıyamet için (yaklaştığını bildiren) bir beyandır, alâmettir. Onun için sakın o kıyametin geleceğinde şübhe etmeyin de benim şeriatime tâbi olun. İşte bu biricik doğru yoldur.
Sakın sizi Şeytan (şeriatime uymaktan) çevirmesin. Muhakkak ki o, size açık bir düşmandır.
İsâ da mucizelerle (ve İncil ayetleri ile) geldiği vakit şöyle demişti: “- Ben size ilâhi hükümlerle ve ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklayayım, diye geldim. Onun için Allah’dan korkun ve bana itaat edin.
Şübhe yok ki Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O halde hep O’na ibadet edin. İşte bu, biricik doğru yoldur.”
Sonra o (hristiyanlardan ibaret) hizibler aralarında ayrılığa düştüler. Onun için, acıklı bir günün azabından vay o zulüm edenlerin haline!...
Onlar farkında değillerken ansızın başlarına gelsin diye, hep o kıyametin kopmasını bekliyorlar.
(Küfürde birleşib sevişen) dostlar, o gün birbirlerine düşmandırlar; takva sahibleri ise müstesnadır.
Ey benim (Allah için sevişen takva sahibi) kullarım! Bugün size hiç bir korku yoktur; ve siz mahzun da olmıyacaksınız.
(Bunlar) o kimselerdir ki, ayetlerimize iman edib de (Allah’ın hükümlerine) boyun eğmişlerdi.
(Onlara şöyle denir): Sevinç ve neşeler içinde olduğunuz halde, siz ve zevceleriniz girin cennete...
Onların etrafında, altından tabaklar ve bardaklarla (kendilerine cennette hizmet için) dolaşılır. Canların istiyeceği ve gözlerin hoşlanacağı ne varsa, hepsi oradadır. Siz de orada devamlı olarak kalacaksınız.
İşte bu, sizin çalıştığınız ameller sebebiyle mirasçı kılındığınız cennetdir.
Sizin için orada çok meyvalar vardır; onlardan yiyeceksiniz.
Muhakkak ki kâfirler, cehennem azabında devamlı olarak kalacaklardır.
Kendilerinden o azab hafifletilmez. Onlar bunun içinden (kurtulmaktan) ümidi kesmişlerdir.
Biz, onlara zulüm etmedik; fakat kendileri zalim idiler.
(Cehennemin bekçisi olan Malik isimli meleğe şöyle) çağrışırlar: “ -Ey Malik! (İste de) Rabbin bizi öldürsün, (azabdan kurtulalım).” Malik de: “- Siz, (azab içinde) kalacaksınız.” der.
(Allah da buyurur ki): And olsun, biz size hakkı gönderdik. Fakat çoğunuz hakdan hoşlanmıyanlarsınız, (Kur’an’ı ve peygamberi inkâr edenlersiniz).
Yoksa onlar, (Hz. Peygambere hile kurmakta) işi sağlama mı bağladılar? İşte biz, (onları helâk etmekle işi) sağlam tutanlarız.
Yoksa biz, (Peygambere tuzak kurmak istiyen) o kâfirlerin kalblerinde gizlediklerini ve fısıltılarını işitmez miyiz sanıyorlar? Hayır işitiyoruz ve onların yanlarında (fısıltı ve niyetlerini tesbit eden melek) elçilerimiz vardır; yazıyorlar.
(Ey Rasûlüm) de ki: “- Rahmân’ın bir çocuğu olsa, ben ona, tapanların birincisi olurdum.”
Göklerin ve yerin Rabbi, Arş’ın da Rabbi, onların yaptıkları vasıflardan çok münezzehtir ve yücedir.
Şimdi bırak onları (bâtıl inançlarına) dalsınlar, oynaya dursunlar; tâ vaad edildikleri (kıyamet) günlerine kavuşuncaya kadar...
Gökte İlâh olan O’dur; yerde de İlâh O’dur. O Hakîm’dir= işinde hikmet sahibidir, Alîm’dir= her şeyi bilendir.
Göklerle yerin ve aralarındakilerin mülkiyet ve tasarrufu kendisine ait olan (Allah) ne yücedir... Kıyametin (kopmasının) ilmi, O’nun katındadır. Hepiniz de ancak O’na döndürülüb götürüleceksiniz.
O’ndan başka ibadet edib durdukları şeyler (putlar), şefaat da edemezler; ancak Hak’ka şehadet eden (dili ve kalbi ile “Lâ ilâhe illAllah diyen”) kimseler müstesna... onlar (Allah’ın Rableri olduğunu gerçek olarak) bilirler.
(Allah’dan başkasına ibadet eden) o müşriklere sorsan ki, kendilerini kim yarattı? Elbette, “Allah” derler. Öyle ise, (tevhidden) nasıl çevriliyorlar?
O’nun (Hz. Peygamber Aleyhisselâmın), “Ey Rabbim!” demesi hakkı için, muhakkak ki onlar, iman etmez bir kavimdirler.
(Ey Rasûlüm), şimdilik onlardan yüz çevir, (kendilerini terk et) de “Selâm= anlaşma var” söyle. Artık yakında (başlarına gelecek felâketi) bileceklerdir.
(2-3) Apacik Kitap´a and olsun ki, akledesiniz diye Kuran´i arapca okunan bir Kitap kilmisizdir.
(2-3) Apacik Kitap´a and olsun ki, akledesiniz diye Kuran´i arapca okunan bir Kitap kilmisizdir.
suphesiz o, Bizim katimizda Ana Kitap´ta mevcut, yuce ve hikmet dolu bir Kitap´dir.
Ey inkarcilar! Asiri giden kimselersiniz diye sizi Kuran´la uyarmaktan vaz mi gecelim?
Oncekilere nice peygamberler gondermisizdir.
Kendilerine gelen her peygamberi onlar mutlaka alaya alirlardi.
Bunun icin Biz de, bunlardan daha kuvvetli olanlari yok etmisizdir. Oncekilere dair nice misaller gecmistir.
And olsun ki onlara: «Gokleri ve yeri kim yaratti?» diye sorsan, «Onlari guclu olan, her seyi bilen yaratmistir» derler.
O, size yeri besik kilmis ve orada, dogru gidesiniz diye yollar var etmistir.
O, suyu gokten bir olcuye gore indirir. Biz onunla olu memleketi diriltiriz. Iste siz de boyle diriltileceksiniz.
(12-14) Her sinif varligi yaratan O´dur. Gemiler ve hayvanlardan binesiniz diye size binekler var etmistir. Butun bunlar; uzerlerine oturunca Rabbinizin nimetini anarak: «Bunlari buyrugumuza veren ne yucedir; zaten bizim takatimiz bunlara yetmezdi; suphesiz Rabbimize dnecegiz» demeniz icindir.
(12-14) Her sinif varligi yaratan O´dur. Gemiler ve hayvanlardan binesiniz diye size binekler var etmistir. Butun bunlar; uzerlerine oturunca Rabbinizin nimetini anarak: «Bunlari buyrugumuza veren ne yucedir; zaten bizim takatimiz bunlara yetmezdi; suphesiz Rabbimize dnecegiz» demeniz icindir.
(12-14) Her sinif varligi yaratan O´dur. Gemiler ve hayvanlardan binesiniz diye size binekler var etmistir. Butun bunlar; uzerlerine oturunca Rabbinizin nimetini anarak: «Bunlari buyrugumuza veren ne yucedir; zaten bizim takatimiz bunlara yetmezdi; suphesiz Rabbimize dnecegiz» demeniz icindir.
Ama inkarcilar O´na cocuk isnat ettiler. Insan gercekten apacik nankordur. *
Demek O yarattiklari arasindan kizlari kendisine alip da ogullari size verdi oyle mi?
Ama Rahman olan Allah´a isnat ettigi kiz evlat kendilerinden birine mujdelenince, o kimsenin ici gayzla dolarak yuzu simsiyah kesilir.
Demek, sus icinde yetistirilecek de cekismeyi beceremiyecek olani Allah´a degil mi?
Onlar, Rahman olan Allah´in kullari melekleri de disi saydilar. Yaratislarini mi gormusler? Onlarin bu sahidlikleri yazilacak ve sorguya cekileceklerdir.
«Eger Rahman dilemis olsaydi, biz bunlara kulluk etmezdik» derler. Buna dair bir bilgileri yoktur; onlar sadece vehimde bulunuyorlar.
Yoksa onlara daha once bir kitap verdik de ona mi baglaniyorlar?
Hayir; «Dogrusu Biz babalarimizi bir din uzerinde bulduk, biz de onlarin izlerinden gitmekteyiz» derler.
Senden once, herhangi bir kasabaya gonderdigimiz uyariciya, o kasabanin simarik varliklari sadece: «Dogrusu babalarimizi bir din uzerinde bulduk, biz de onlarin izlerini izlemekteyiz» derlerdi.
Gonderilen uyarici: «Eger size, babalarinizi uzerinde buldugunuz dinden daha dogrusunu getirmis isem de mi bana uymazsiniz?» derdi. Onlar: «Dogrusu sizinle gonderilen seyi inkar ediyoruz» derlerdi.
Bunun uzerine Biz de onlardan oc aldik. Yalancilarin sonunun nasil olduguna bir bak! *
(26-27) Ibrahim, babasina ve milletine demisti ki: «Beni yaratan haric, sizin taptiginiz seylerden uzagim. Beni dogru yola eristirecek olan suphesiz O´dur.»
(26-27) Ibrahim, babasina ve milletine demisti ki: «Beni yaratan haric, sizin taptiginiz seylerden uzagim. Beni dogru yola eristirecek olan suphesiz O´dur.»
Ibrahim ardindan geleceklere bu sozu, devamli kalacak bir miras olarak birakti. Artik belki dogru yola donerler.
Hayir; Ben bunlari ve babalarini gercek ve onu aciklayan bir peygamber gelene kadar gecindirdim.
Gercek kendilerine geldigi zaman: «Bu bir buyudur. Dogrusu biz onu inkar ediyoruz» dediler.
«Bu Kuran, iki sehrin birinden bir buyuk adama indirilmeli degil miydi?» dediler.
Rabbinin rahmetini onlar mi taksim edip paylastiriyorlar? Dunya hayatinda onlarin gecimliklerini aralarinda Biz taksim ettik; birbirlerine is gordurmeleri icin kimini kimine derecelerle ustun kildik; Rabbinin rahmeti, onlarin biriktirdikleri seylerden daha iyidir.
(33-35) Eger butun insanlar tek ummet olma durumuna gelmiyecek olsaydi, Rahman olan Allah´i inkar edenlerin evlerinin tavanlarini, uzerinde yukseldikleri merdivenleri, evlerinin kapilarini, uzerine yaslanacaklari kerevetleri gumusten yapar ve altin bezeklerle islerdik. Bunlarin hepsi ancak dunya hayatinin gecimligidir. Ahiret, Rabbinin katinda O´na karsi gelmekten sakinanlaradir. *
(33-35) Eger butun insanlar tek ummet olma durumuna gelmiyecek olsaydi, Rahman olan Allah´i inkar edenlerin evlerinin tavanlarini, uzerinde yukseldikleri merdivenleri, evlerinin kapilarini, uzerine yaslanacaklari kerevetleri gumusten yapar ve altin bezeklerle islerdik. Bunlarin hepsi ancak dunya hayatinin gecimligidir. Ahiret, Rabbinin katinda O´na karsi gelmekten sakinanlaradir. *
(33-35) Eger butun insanlar tek ummet olma durumuna gelmiyecek olsaydi, Rahman olan Allah´i inkar edenlerin evlerinin tavanlarini, uzerinde yukseldikleri merdivenleri, evlerinin kapilarini, uzerine yaslanacaklari kerevetleri gumusten yapar ve altin bezeklerle islerdik. Bunlarin hepsi ancak dunya hayatinin gecimligidir. Ahiret, Rabbinin katinda O´na karsi gelmekten sakinanlaradir. *
Rahman olan Allah´i anmayi gormemezlikten gelene, yanindan ayrilmayacak bir seytani arkadas veririz.
suphesiz onlar bunlari yoldan alikorlar, bunlar da dogru yola eristiklerini sanarlar.
(38-39) Sonunda Bize gelince arkadasina: «Keski benimle senin aranda dogu ile bati arasindaki kadar uzaklik olsaydi, sen ne kotu arkadas imissin!» der; nedametin bungun size hic faydasiz dokunmaz; zira haksizlik etmistiniz, simdi azabda birlesiniz.
(38-39) Sonunda Bize gelince arkadasina: «Keski benimle senin aranda dogu ile bati arasindaki kadar uzaklik olsaydi, sen ne kotu arkadas imissin!» der; nedametin bungun size hic faydasiz dokunmaz; zira haksizlik etmistiniz, simdi azabda birlesiniz.
Sagirlara sen mi duyuracaksin? Yoksa korleri ve apacik sapiklikta olanlari dogru yola sen mi eristireceksin?
(41-42) Seni onlardan uzaklastirsak bile dogrusu Biz kendilerinden oc aliriz; yahut onlara vadettigimizi sana gosteririz. Cunku onlara karsi gucu yetenleriz.
(41-42) Seni onlardan uzaklastirsak bile dogrusu Biz kendilerinden oc aliriz; yahut onlara vadettigimizi sana gosteririz. Cunku onlara karsi gucu yetenleriz.
Sana vahyolunana saril, sen, suphesiz dogru yol uzerindesin.
Dogrusu bu Kuran sana ve ummetine bir oguttur, ondan sorumlu tutulacaksiniz.
Senden once gonderdigimiz peygamberlere sor, Biz, Rahman olan Allah´tan baska, kulluk edilecek tanrilar mesru kilmis miyiz?*
And olsun ki Biz Musa´yi mucizelererimizle Firavun´a ve erkanina gondermistik, «suphesiz ben, alemlerin Rabbinin elcisiyim» demisti.
Onlara mucizelerimizi getirdigi zaman, bunlara guluvermislerdi.
Onlara gosterdigimiz her mucize digerinden daha buyuktu; dogru yola donmeleri icin onlari azaba ugrattik.
«Ey Sihirbaz! Sana verdigi ahda gore Rabbine bizim icin yalvar da dogru yola eriselim» dediler.
Ama, azabi uzerlerinden kaldirdigimizda hemen sozlerinden donduler.
Firavun, milletine soyle seslendi: «Ey milletim! Misir hukumdarligi ve memleketimde akan bu irmaklar benim degil mi? Gormuyor musunuz?»
«Yahut, ben zavalli ve nerdeyse konusamayan bu kimseden daha ustun degil miyim?»
«Ona altin bilezikler verilmeli veya yaninda ona yardim edecek melekler gelmeli degil mi?»
Firavun, milletini kucumsedi ama, onlar kendisine yine de itaat ettiler. Dogrusu onlar yoldan cikmis bir milletti.
Boylece Bizi ofkelendirince onlardan oc aldik, hepsini suda bogduk.
Onlara, sonradan gelecek inkarcilara ibret alinacak bir gecmis kildik. *
Meryem oglu misal verilince, senin milletin buna gulup geciverdi.
«Bizim tanrimiz mi yoksa o mu daha iyidir?» dediler. Sana boyle soylemeleri, sadece, tartismaya girismek icindir. Onlar suphesiz kavgaci bir millettir.
Meryemoglu, ancak kendisine nimet verdigimiz ve Israilogullarina ornek kildigimiz bir kuldur.
Eger dileseydik, size bedel yeryuzunde sizin yerinizi tutacak melekler var ederdik.
O kiyametin kopacagini bildirir; o saatin geleceginden suphe etmeyin, Bana uyun, bu dogru yoldur.
Sakin seytan sizi bu yoldan alikoymasin; suphesiz o size apacik bir dusmandir.
Isa, belgeleri getirdigi zaman demisti ki: «Size hikmetle ve ayriliga dustugunuz seylerin bir kismini aciklamak uzere geldim. Allah´a karsi gelmekten sakinin, bana itaat edin.»
«Dogrusu Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir, artik O´na kulluk edin, bu, dogru yoldur.»
Azaba hic ara verilmez, onlar orada tamamen umutsuzdurlar.
Biz onlara zulmetmedik, ama onlar zalim kimselerdi.
Cehennemde soyle seslenilir: «Ey Nobetci! Rabbin hic degilse canimizi alsin.» Nobetci: «Siz boyle kalacaksiniz» der.
And olsun ki, size gercegi getirdik; fakat cogunuz gercegi sevmiyorsunuz.
Yoksa bir ise mi karar verdiler? Dogrusu biz de kararliyiz.
Yoksa, kendilerinin gizli veya acik konusmalarini duymayiz mi sanarlar? Hayir; oyle degil; yanlarindaki elcilerimiz yazmaktadir.
De ki: «Eger Rahman olan Allah´in cocugu olsa, kulluk edenlerin ilki ben olurdum.»
Goklerin ve yerin Rabbi, onlarin vasiflandirmalarindan munezzehtir.
Birak onlari, kendilerine soz verilen gune kavusana kadar, dalsinlar, oynasinlar.
Gokte de Tanri, yerde de Tanri O´dur. Hakim olan, her seyi bilen O´dur.
Goklerin, yerin ve ikisi arasinda bulananlarin hukumranligi kendisinin olan Allah en yucedir! Kiyamet saatini bilmek O´na aittir. O´na doneceksiniz.
Allah´i birakip yalvardiklari seyler, sefaat edemezler. Ancak hakki bilip ona sahidlik edenler bunun disindadir.
And olsun ki, onlara kendilerini kimin yarattigini sorsan: «Allah» derler. Oyleyken nasil da aldatilip donduruluyorlar?
(88-89) Onlar hakkinda: «Ey Rabbim! Bunlar inanmayan bir millettir» demesi uzerine Allah: «Oralari gec, esenlik dile; yakinda bileceklerdir» buyurdu. *
(88-89) Onlar hakkinda: «Ey Rabbim! Bunlar inanmayan bir millettir» demesi uzerine Allah: «Oralari gec, esenlik dile; yakinda bileceklerdir» buyurdu. *
Biz, aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur´ân indirdik.
Şüphesiz ki, o bizim katımızda ANA KİTAB´da (yazılı) kadri yücedir ve hikmet doludur.
Ölçüyü aşan, aşırı giden bir millet olmanızdan dolayı, öğüt ve hikmet dolu o Kitab´ı size açıklamaktan vaz mı geçelim ?
Önce gelip geçenlere nice nice peygamberler gönderdik.
Ama onlara ne kadar bir peygamber geldiyse, mutlaka onu alaya alıp eğlendiler.
Bu yüzden bunlardan daha çetin, daha atılgan olan (o millet)leri yok ettik. Öncekilerin kıssaları (birçok âyetlerimizde) geçmiştir.
Eğer onlara, «gökleri ve yeri kim yarattı ?» diye sorsan, «onları O çok güçlü, çok üstün, her şeyi bilen (Allah) yarattı» derler.
O Allah ki, yeryüzünü size bir beşik yaptı, ve doğru yolu bulup yürümeniz için onda yollar meydana getirdi.
O (Allah) ki, gökten belli bir oranda su indirir de onunla ölü bir beldeye hayat verip canlandırırız. İşte bunun gibi siz de diriltilip kabirlerinizden çıkarılacaksınız.
O ki, bütün çiftleri yaratmış, gemiyi ve davarlardan binmeniz için,
Sırtlarına binip doğrulmanız, sonra da üzerlerinde iyice kurulunca Rabbınızın nîmetini hatırlamanız ve «bunu bizim buyruğumuza verip baş eğdiren (Allah) yücedir, münezzehtir ; yoksa biz ona yanaşamazdık» demeniz için var kılınmıştır.
Ve elbette biz, dönüp dolaşıp Rabbımıza döneceğiz.
(İnkarcı putperestler ve azgın sapıklar) ise, Allah´a O´nun kullarından bir cüz´ (çocuk) yakıştırdılar. Şüphesiz insan (genellikle) açıktan inkarcı ve çok nankördür. (Ancak Allah´ın korudukları müstesna).
Yoksa Allah yaptıklarınızdan kendine kızlar edindi de oğulları size mi seçip verdi ?
Onlardan biri. Rahman (olan Allah)´a yakıştırmağa çalıştığı şey (kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman, üzüntü ve öfkesini yutkunarak yüzü kapkara kesilir.
Ya, demek onlar süs içinde yetiştirilip de tartışıp çekişmede, (hayat ile mücadelede) açıklık getirmeyeni mi (Allah´a isnad ediyorlar) ?
Rahmân´ın kulları olan melekleri, dişiler sınıfına soktular, onların yaratılışında hazır mı bulundular ? Onların şâhidlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.
Dediler ki; «Eğer Rahman dileseydi biz onlara (o putlara) tapmazdık.» Bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
Yoksa biz, bundan (bu Kur´ân´dan) önce kendilerine kitap verdik de ona mı sıkıca tutunuyorlar ?
Hayır, şüphesiz ki biz babalarımızı bir din ve inanç üzerinde bulduk. Onların izleri üstünde giderek yolumuzu bulduk, (derler).
İşte böylece senden önce bir kasabaya ne kadar uyarıcı bir peygamber gönderdikse mutlaka oranın ileri gelen refah içindeki şımarık zenginleri şöyle dediler: «Doğrusu biz babalarımızı bir din ve inanç üzerinde bulduk ve şüphesiz onların izlerine uyup gitmekteyiz.»
(Uyarıcı peygamber onlara): «Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirecek olsam da mı ?» dedi. «Biz, şüpheniz olmasın ki, sizinle gönderileni inkâr edip tanımıyoruz,» diye cevap verdiler.
Onlardan intikam aldık. O (hakkı) yalanlayanların sonlarının ne olduğuna bir bak!. (
(26-27) Hani bir vakit İbrahim, babasına ve kavmine dedi ki: «Hakikat ben, sizin taptıklarınızdan uzağım, onlarla bir ilişiğim yoktur. Ancak beni yoktan örneksiz yaratan (Rabbim) müstesna (ancak O´na taparım). Gerçek O, beni doğru yola eriştirecektir.
(26-27) Hani bir vakit İbrahim, babasına ve kavmine dedi ki: «Hakikat ben, sizin taptıklarınızdan uzağım, onlarla bir ilişiğim yoktur. Ancak beni yoktan örneksiz yaratan (Rabbim) müstesna (ancak O´na taparım). Gerçek O, beni doğru yola eriştirecektir.
İbrahim bunu, (hakka) dönerler diye soyu arasında baki kalacak bir söz olarak bıraktı.
Fakat bunları ve babalarını, kendilerine hakk ve (onu) açıklayan peygamber gelinceye kadar bir süre geçindirip yararlandırdık.
Hakk onlara geldiği zaman, «bu bir sihirdir ve biz elbette onu inkâr edenlerizdir,» dediler.
Ve bir de dediler ki: «Bu Kur´ân, şu iki şehirden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?»
Rabbin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar ? Oysa Dünya hayatında onların geçimliğini aralarında taksim eden, bir kısmını diğerine iş gördürmek için kimini kiminin üstüne derecelerle yükselttik. Rabbin rahmeti ise, onların toplayıp biriktirdiklerinden hayırlıdır.
Eğer insanların (küfür ve sapıklıkta toplanıp) bir tek ümmet olma sakıncası olmasaydı. Rahman (olan Allah)´ı inkâr edenlerin evlerinin tavanını, üzerine çıktıkları merdivenleri ;
(34-35) Evlerinin kapılarını, üzerine yaslandıkları kanepeleri gümüşten yapar ve altın kaplamalarla işlerdik. Bunların hepsi dünya hayatının kısa süreli yararlanılan geçimliğinden başkası değildir. Âhiret ise, Rabbin yanında korkup sakınanlar içindir.
(34-35) Evlerinin kapılarını, üzerine yaslandıkları kanepeleri gümüşten yapar ve altın kaplamalarla işlerdik. Bunların hepsi dünya hayatının kısa süreli yararlanılan geçimliğinden başkası değildir. Âhiret ise, Rabbin yanında korkup sakınanlar içindir.
Kim de Rahmân´ı anmaktan yana körlük gösterirse, biz ona yandaş olmak üzere bir şeytan sardırırız.
Ve gerçekten onlar, bunları doğru yoldan alıkorlar da bunlar, doğru yolda bulunduklarını sanırlar.
Sonunda bize gelince, yandaşına : «Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı. (Meğer) sen ne kötü arkadaşmışsın !.» der.
Zulmettiğiniz için bugün (buradaki pişmanlığınız) size fayda vermez. Sizler elbette azâbda birleşen ortaklarsınızdır.
Sen mi sağırlara işittirecek sin veya körleri ve açık bir sapıklık içinde bulunanı doğru yola ulaştıra çaksın ?
Eğer biz seni (alıp kendimize) götürsek bile şüphesiz onlardan intikam alacağız.
Ya da onlara va´dettiğimiz şeyi (azabı) sana göstereceğiz. Çünkü bizim, onlara kudretimiz elbette yeter.
Artık sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz ki sen dosdoğru yol üzerindesin.
O Kur´ân sana ve milletine elbette hem öğüt, hem anılmaya değer bir şereftir. İleride bundan sorulacaksınız.
Senden önce elçi olarak gönderdiğimiz peygamberlerimize sor: «Rahmân´dan başka tapılacak tanrılar meydana getirdiler mi?»
And olsun ki biz, Musa´yı açık belge ve mu´cizelerle Fir´avn´a ve ileri gelen yandaşlarına peygamber olarak gönderdik. (O da onlara:) «Şüphesiz ki ben, âlemlerin Rabbı´nın peygamberiyim ve elçisiyim,» dedi.
Ne vakit ki onlara mu´cizelerimizle geldi, onlar birdenbire (işi alaya alıp) buna gülüverdiler.
Onlara hiçbir âyet (belge ve mu´cize) göstermedik ki, diğerinden daha büyük olmasın. Belki dönerler diye onları azâb ile yakalayıverdik.
Böyle iken, «ey sihirbaz büyücü !» dediler. «Sana verdiği sözü gereği, Rabbına bizim için duâ edip yalvar, bizler elbette doğru yola geleceğiz.»
Kendilerinden o azabı kaldırdığımızda, birden verdikleri sözü bozdular (yerine getirmediler).
Fir´avn kendi milleti içinde şöyle seslendi: «Ey milletim !» dedi, «Mısır mülkü ve krallığı benim değil midir? Şu ırmaklar benim altımdan akmıyor mu ? Görmüyor musunuz ?
Yoksa ben, şu zavallı ve neredeyse açık şekilde meramını anlatamıyan kimseden daha hayırlı değil miyim ?»
(Eğer doğru sözlü ise) «üzerine altından bilezikler atılmalı veya beraberinde melekler yer alıp gelmeli değil miydi ?»
Böylece o, kendi milletini hafife aldı (da aldatıcı sözler söyledi). Bu sebeple ona itaat ettiler. Şüphesiz ki onlar hakkın yolundan çıkmış ahlâksız bir milletti.
Ne vakit ki, bizi öfkelendirip gazabımızı çektiler, kendilerinden intikam aldık da böylece hepsini (Kızıldeniz´de) boğduk.
Onları sonra gelecekler için geçmiş bir ibret ve misâl yaptık.
Ve ne vakit ki, Meryem oğlu misâl verildi, senin kavmin hemen bağrışıp çağrıştılar,
Ve dediler ki: Bizim tanrılarımız mı hayırlıdır, yoksa O mu hayırlıdır? Bu misâli sırf bir tartışma ve sürtüşme konusu olsun diye sana getirdiler. Zaten onlar yaygaracı, tar-tışıcı bir millettir.
O (Meryem oğlu İsâ) kendisine nîmet verdiğimiz ve İsrail oğulları´na örnek gösterdiğimiz bir kuldur..
Eğer biz, dileseydik yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.
Ve şüphesiz O (İsâ veya Kur´ân), Kıyâmet´in kopuş saati için bir bilgidir. Artık siz, o saat hakkında şüphe etmeyin ; bana uyun. Dosdoğru yol da budur!
Sakın şeytan sizi (doğru yoldan) alıkoymasın. Çünkü hakikat o, açık bir düşmandır.
İsâ, açık belgeler ve mu´cizelerle gelince, «ben gerçekten size hikmetle ve görüş ayrılığına düştüğünüz bazı hususları size açıklamak için geldim; artık Allah´tan korkun da bana itaat edin,» dedi.
«Şüphesiz ki, Allah, benim de Rabbımdır, sizin de Rabbinizdir. O halde O´na ibâdet edin. Dosdoğru yol budur!»
Hizipleşenler, kendi aralarında ayrılığa düştüler. O elîm günün azabından, zulmedenlerin vay hâline!
Onlar ancak beklenen o saatin, farkına varmadıkları bir halde ansızın kendilerine gelmesini bekliyorlar.
O gün yakın dostlar birbirlerine düşmandır. Ancak (Allah´tan) korkup (küfür ve nifaktan, azgınlık ve sapıklıktan) sakınanların (dostluğu) bunun dışındadır.
Ey kullarım! Bugün size bir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz de.
O kullar ki, âyetlerimize inandılar ve (bize, buyruklarımıza) teslimiyet gösterdiler.
Sizler ve eşleriniz sevinç ve mutluluk içinde girin Cennet´e!
Çevrelerinde tavaf edercesine altın tepsiler ve bardaklar dolaştırırlar ve orada canlarının çektiği, gözlerin lezzet duyduğu şeyler vardır ve sizler orada devamlı kalıcılarsınız.
İşte işleyip geldiğiniz (sevap ve iyilikler)e karşılık vâris kılındığınız Cennet!.
Orada sizin için (sayısı belirsiz) çok meyveler vardır ki, onlardan yiyeceksiniz.
Suçlu günahkârlar ise elbette Cehennem azabında devamlı kalıcılardır.
Kendilerinden azaba ara verilip gevşetilmiyecek ve orada ümitsizlik içindedirler.
Biz onlara zulmetmedik, ama onlar kendileri zâlimlerdir.
Cehennem bekçisine : «Ey bekçi! Rabbin hükmünü verip işimizi bitiriversin (canımızı alsın)» diye seslenirler. Bekçi: «Hayır, siz burada (ölmeden) kalmaya mahkûmsunuz» der.
And olsun ki, biz size hakkı getirdik, fakat çoğunuz hakktan hoşlanmayıp tiksinenlersiniz.
Yoksa onlar, işi sıkı mı tuttular ? Doğrusu biz de sıkı tutanlarız.
Yoksa onların sırlarını, gizli fısıltılarını işitmediğimizi mi sanırlar ? Hayır, yanlarındaki elcilerimiz yazıyorlar.
De ki: Eğer (bilfarz) Rahmân´ın çocuğu olsa idi, ben ona kulluk edenlerin ilki olurdum.
Göklerin ve yerin Rabbi, Arş´ın Rabbi onların vasfedegeldiklerinden yücedir, münezzehtir.
Bırak onları, (tehdîd anlamında) va´d olundukları günlerine kavuşuncaya kadar (inkâr ve azgınlıklarına) dalıp oynasınlar.
O ki, gökte de tek Tanrı´dır, yerde de tek Tanrı´dır. O hikmet sahibidir, bilendir.
Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin mülk ü saltanatı kendisine ait olan O Allah´ın, şanı çok yücedir. Kıyâmet´in kopuş saatinin bilgisi O´nun katındadır ve ancak O´na döndürüleceksiniz.
Allah´tan başkasına duâ edip yalvaranlar, yalvardıkları şeyin şefaatine eremezler. Ancak bilerek hakk ile (hakk adına) şehâdet edenler müstesna...
Eğer onlara kendilerini kimin yarattığını soracak olsan, elbette «Allah...» derler. O halde nasıl (Hakk´tan, O´na kulluktan) döndürülüyorlar ?!
(88-89) (Peygamberin) «Ey Rabbim ! Şüphesiz ki bunlar imân etmeyen bir millettir», sözüne karşılık, «sen, onlardan vazgeç de selâm (size), ileride bileceklerdir.» (buyuruldu).
(88-89) (Peygamberin) «Ey Rabbim ! Şüphesiz ki bunlar imân etmeyen bir millettir», sözüne karşılık, «sen, onlardan vazgeç de selâm (size), ileride bileceklerdir.» (buyuruldu).
(2-3) Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.
(2-3) Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.
Şüphesiz o, katımızdaki ana kitapta (Levh-i Mahfuz’da) mevcuttur, çok yücedir, hikmetlerle doludur.
Haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikir’le (Kur’an’la) sizi uyarmaktan geri mi duralım?
Hâlbuki daha önceki toplumlara da nice peygamberler göndermiştik.
(Onlar da) kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.
Biz, onlardan daha çetinlerini de helâk ettik. Öncekilerin örneği geçti!
Andolsun, onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka, “Onları mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen (Allah) yarattı” diyeceklerdir.
O, yeryüzünü size beşik yapan ve gideceğiniz yere ulaşasınız diye sizin için orada yollar var edendir.
O, gökten bir ölçüye göre yağmur indirendir. Biz onunla ölü araziyi canlandırdık. İşte siz de, böyle diriltileceksiniz.
(12-14) O, bütün çiftleri yaratan, üzerlerine kurulasınız, sonra da, kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve “Bunu hizmetimize veren Allah’ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz” diyesiniz diye sizin için bindiğiniz gemileri ve hayvanları yaratandır.
(12-14) O, bütün çiftleri yaratan, üzerlerine kurulasınız, sonra da, kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve “Bunu hizmetimize veren Allah’ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz” diyesiniz diye sizin için bindiğiniz gemileri ve hayvanları yaratandır.
(12-14) O, bütün çiftleri yaratan, üzerlerine kurulasınız, sonra da, kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve “Bunu hizmetimize veren Allah’ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz” diyesiniz diye sizin için bindiğiniz gemileri ve hayvanları yaratandır.
Böyle iken (“melekler Allah’ın kızlarıdır” demek suretiyle) kullarından bir kısmını O’nun parçası saydılar. Şüphesiz insan apaçık bir nankördür.
Yoksa, Allah, yarattıklarından kendisine kızlar edindi de, oğulları size mi seçip ayırdı?
Onlardan biri, Rahmân’a örnek kıldığı (isnad ettiği kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman, öfkesinden yüzü simsiyah kesilir.
Süs içerisinde (narin bir biçimde) yetiştirilen ve tartışmada (delilini erkekler gibi) açıklayamayanı mı Allah’a isnad ediyorlar?
Onlar, Rahmân’ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onların yaratılışına şahit mi oldular? Onların (yalan) şahitlikleri yazılacak ve sorgulanacaklardır.
“Eğer Rahmân dileseydi, biz onlara kulluk etmezdik” dediler. Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı sarılıyorlar?
Hayır! Onlar sadece, “Şüphesiz biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk ve biz onların izlerinden gitmekteyiz” dediler.
İşte böyle, biz senden önce hiçbir memlekete bir uyarıcı göndermedik ki, oranın şımarık zenginleri, “Şüphe yok ki biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de elbette onların izlerinden gitmekteyiz” demiş olmasınlar.
(Gönderilen uyarıcı,) “Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?” dedi. Onlar, “Biz kesinlikle sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz” dediler.
Biz de onlardan intikam aldık. Yalanlayanların sonu, bak nasıl oldu!
Hani İbrahim, babasına ve kavmine şöyle demişti: “Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan uzağım.”
“Ben ancak O, beni yaratana taparım. Şüphesiz O beni doğru yola iletecektir.”
İbrahim bunu, belki dönerler diye, ardından gelecekler arasında kalıcı bir söz yaptı.
Doğrusu onları (Mekke müşriklerini) ve atalarını kendilerine hak olan Kur’an ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar (dünya nimetlerinden) yararlandırırım.
Fakat kendilerine Hak gelince, “Bu bir büyüdür, biz onu kesinlikle inkâr ediyoruz” dediler.
“Bu Kur’an, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilseydi ya!” dediler.
Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır.
Eğer bütün insanlar (kâfirlere verdiğimiz nimetlere bakıp küfürde birleşen) bir tek ümmet olacak olmasalardı, Rahmân’ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.
(34-35) Evlerine (gümüşten) kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar ve altın süslemeler yapardık. Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçimliğidir. Rabbinin katında ahiret ise, O’na karşı gelmekten sakınanlarındır.
(34-35) Evlerine (gümüşten) kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar ve altın süslemeler yapardık. Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçimliğidir. Rabbinin katında ahiret ise, O’na karşı gelmekten sakınanlarındır.
Kim, Rahmân’ın Zikri’ni görmezlikten gelirse, biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur.
Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. Onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar.
Sonunda bize geldiğinde, arkadaşına, “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!” der.
Onlara, “(Bu temenniniz) bugün size asla fayda vermez. Çünkü zulmettiniz. Hepiniz azapta ortaksınız” denir.
Sağırlara sen mi duyuracaksın; yahut körleri ve apaçık bir sapıklık içinde olanları sen mi doğru yola ileteceksin?
Ya biz seni (bu dünyadan) alır götürürüz de, onlardan intikam alırız.
Yahut da, onlara yaptığımız tehdidi sana gösteririz ki, bizim onlara gücümüz yeter.
Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin.
Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz.
Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor: Rahmân’dan başka kulluk edilecek ilâhlar var etmiş miyiz?
Andolsun, biz Mûsâ’yı mucizelerimizle Firavun’a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik de o, “Şüphesiz ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim” demişti.
(Mûsâ) mucizelerimizi kendilerine getirince, bir de bakmışsın, o mucizelere gülüyorlar!
Onlara gösterdiğimiz her bir mucize önceki benzerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye, onları azaba uğrattık.
(Onlar azabı görünce) “Ey büyücü! Sana verdiği söze dayanarak, bizim için Rabbine dua et. Çünkü biz artık doğru yola gireceğiz” dediler.
Fakat biz onlardan azabı kaldırınca bir de bakmışsın sözlerinden dönüyorlar.
Firavun, kavmine seslenerek dedi ki: “Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi? Şu nehirler de benim altımdan akıyor (değil mi?) Hâlâ görmüyor musunuz?”
“Yoksa ben, şu zavallı, nerede ise maksadını anlatamayacak durumda olan bu adamdan daha hayırlı değil miyim?”
“(Eğer doğru söylüyorsa) ona altın bilezikler atılmalı, yahut onunla beraber bulunmak üzere melekler gelmeli değil miydi?”
Firavun, kavmini küçük düşürdü (ezdi). Onlar da kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.
Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince biz de onlardan öç aldık, hepsini suda boğduk.
Onları, sonradan gelecek inkârcılara, geçmiş bir ibret ve bir örnek kıldık.
Meryem oğlu İsa bir örnek olarak anlatılınca bir de ne göresin, senin kavmin (seni susturacak bir delil buldukları zannıyla) hemen şamata etmeye başlar.
“Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa İsa mı?” dediler. Bunu sadece seninle tartışmak için ortaya attılar. Şüphesiz onlar kavgacı bir toplumdur.
İsa, sadece, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları’na örnek kıldığımız bir kuldur.
Eğer dileseydik, içinizden yeryüzünde sizin yerinize geçecek melekler yaratırdık.
Şüphesiz o Kıyametin (kopacağının) bir bilgisidir. Artık onun hakkında asla şüphe etmeyin, bana uyun, bu doğru bir yoldur.
Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.
İsa, apaçık mucizeleri getirdiği zaman şöyle demişti: “Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Öyle ise, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na kulluk edin, işte bu doğru bir yoldur.
Ama aralarından çıkan gruplar ayrılığa düştüler. Elem dolu bir günün azâbından vay o zulmedenlerin hâline!
Onlar (bu tavırlarıyla) ancak, kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesini beklemektedirler, hâlbuki bunun farkında değillerdir.
O gün Allah’a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar.
(68-69) (Allah, şöyle der:) “Ey âyetlerimize iman eden ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz de.”
(68-69) (Allah, şöyle der:) “Ey âyetlerimize iman eden ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz de.”
“Siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluk içinde cennete giriniz.”
Onlar için altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır. Siz orada ebedî olarak kalacaksınız.
İşte bu, yapmakta olduklarınıza karşılık size mîras verilen cennettir.
Orada sizin için bol bol meyve var, onlardan yersiniz.
Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklardır.
Azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde ümitsizdirler.
Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar, kendileri zâlim idiler.
(Görevli meleğe şöyle seslenirler:) “Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin.” O da, “Siz hep böyle kalacaksınız” der.
Andolsun, size hakkı getirdik. Fakat çoğunuz haktan hoşlanmayanlarsınız.
Yoksa (gerçeği kabul etmeme konusunda) bir işe kesin karar mı verdiler? Şüphesiz biz de (onları cezalandırmakta) kararlıyız.
Yoksa onların sırlarını ve gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır öyle değil, yanlarındaki elçilerimiz (melekler) yazmaktadırlar.
(Ey Muhammed!) De ki: “Eğer Rahmân’ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum.”
Göklerin ve yerin Rabbi, Arş’ın da Rabbi olan Allah, onların nitelendirmelerinden uzaktır.
Bırak onları, tehdit edildikleri güne kavuşana kadar, (batıl inançlarına) dalsınlar ve (dünya hayatlarında) oynayadursunlar.
O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilâh olandır. O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin hükümranlığı kendisine ait olan Allah yücedir! Kıyametin bilgisi de yalnız O’nun katındadır ve yalnızca O’na döndürüleceksiniz.
Daha önceki milletlere nice peygamberler göndermiştik.
Onlar, kendilerine gelen her peygamberi mutlaka alaya alırlardı.
Biz bunlardan daha zorba olanları da helâk ettik. Nitekim öncekilerde örneği geçmiştir.
Andolsun ki, onlara gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan; «Onları şüphesiz güçlü olan, her şeyi bilen Allah yarattı» derler.
O, size yeri beşik kılmış ve doğru gidesiniz diye yeryüzünde size yollar yaratmıştır.
Gökten bir ölçüye göre suyu indiren O´dur. Biz onunla (kupkuru), ölü memlekete hayat veririz. İşte siz de böylece (mezarlarınızdan) çıkarılacaksınız.
(12-13) Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar vâretmiştir ki, böylece onların sırtına binip üzerlerine yerleşince, Rabbinizin ni´metini anarak: Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz.
(12-13) Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar vâretmiştir ki, böylece onların sırtına binip üzerlerine yerleşince, Rabbinizin ni´metini anarak: Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz.
Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz (demelisiniz).
Ama onlar, kullarından bir kısmını, O´nun bir cüzü kıldılar. Gerçekten insan apaçık bir nankördür.
Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğulları size mi ayırdı?!
Onlardan biri, Rahmân´a isnat ettiği kız çocuğuyla müjdelenince, hiddetlenerek yüzü simsiyah kesilir.
Süs içinde yetiştirilip savaş edemeyecek olanı mı istemiyorlar? (Onları Allah´ın parçası mı sayıyorlar?)
Onlar, Rahmân´ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba meleklerin yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.
Ve dediler ki: Rahmân dileseydi biz onlara tapmazdık. Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar?
Hayır! «Sadece, biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz» derler.
Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi.
Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz (din)den daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? deyince, dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz.
Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?
Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.
Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir.
Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar (onun dinine) dönsünler.
Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
Fakat kendilerine hak gelince: Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz, dediler.
Ve dediler ki: Bu Kur´an iki şehirden bir büyük adama indirilse olmaz mıydı?
Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.
Şayet insanların küfürde birleşmiş bir tek ümmet olması (tehlikesi) bulunmasaydı, Rahmân´ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık.
Evlerinin kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da (hep gümüşten yapardık).
Ve onları zinetlere boğardık. Bütün bunlar sadece dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret ise, Rabbinin katında, Allah´ın azabından sakınıp rahmetine sığınanlara mahsustur.
Kim Rahmân´ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz.
Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
O şeytan dostu kimse, en sonunda bize gelince arkadaşına: Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın! der.
Zulmettiğiniz için bugün (nedâmet) size hiçbir fayda vermeyecektir. Çünkü siz, azapta ortaksınız.
(Resûlüm!) Sağırlara sen mi işittireceksin; yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin?
Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam alırız.
Yahut onlara vâdettiğimiz azabı, sana gösteririz. Çünkü bizim onlara gücümüz yeter.
Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru yoldasın.
Doğrusu Kur´an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.
Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize (ümmetlerine) sor! Rahmân´dan başka tapılacak tanrılar (edinin diye) emretmiş miyiz?
Andolsun biz Musa´yı âyetlerimizle Firavun´a ve onun ileri gelen adamlarına göndermiştik de Musa: Ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim, demişti.
Onlara âyetlerimizi getirince, bunlara gülüvermişlerdi.
Onlara gösterdiğimiz her bir âyet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları azaba uğrattık.
Bunun üzerine dediler ki: Ey büyücü! Sana verdiği ahde göre bizim için Rabbine dua et; çünkü biz artık doğru yola gireceğiz.
Fakat biz onlardan azabı kaldırınca, sözlerinden dönüverdiler.
Firavun kavmine seslendi ve şöyle dedi: «Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hâla görmüyor musunuz?»
«Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?»
«Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona yardımcı melekler gelmeli değil miydi?»
Firavun kavmini aldattı; onlar da kendisine boyun eğdiler. Onlar yoldan çıkmış bir kavimdir.
Böylece bizi öfkelendirince onlardan intikam aldık, hepsini suda boğduk.
Onları, sonradan gelenlerin geçmişi ve bir ibret örneği kıldık.
Meryem oğlu İsa, bir misal olarak anlatılınca senin kavmin hemen bağrışmaya başladılar.
Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu? dediler. Bunu sana ancak tartışmak için söylediler. Doğrusu onlar kavgacı bir toplumdur.
O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.
Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.
Şüphesiz ki o (İsa), kıyametin (ne zaman kopacağının) bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur.
Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.
İsa, açık delillerle geldiği zaman demişti ki: Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Öyleyse Allah´tan korkun ve bana itaat edin.
Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O´na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.
Ama aralarından çıkan guruplar, bir ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin haline!
Onlar farkında değillerken kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?
O gün, Allah´a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar (bile) birbirlerine düşman kesilirler.
(68-69) Ey âyetlerimize inanan ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur. Sizler üzülmeyeceksiniz de.
(68-69) Ey âyetlerimize inanan ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur. Sizler üzülmeyeceksiniz de.
Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz!
(71-73) Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve kendilerine: Siz, orada ebedî kalacaksınız, işte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur. Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz, denilir.
(71-73) Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve kendilerine: Siz, orada ebedî kalacaksınız, işte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur. Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz, denilir.
(71-73) Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve kendilerine: Siz, orada ebedî kalacaksınız, işte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur. Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz, denilir.
(74-75) Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklar, azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde kurtuluştan ümit kesmişlerdir.
(74-75) Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklar, azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde kurtuluştan ümit kesmişlerdir.
Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalim kimselerdir.
Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin! diye seslenirler. Mâlik de: Siz böyle kalacaksınız! der.
Andolsun biz size hakkı getirdik, fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.
Yoksa (müşrikler) bir işe kesin karar mı verdiler? Doğrusu biz de kararlıyız!
Yoksa onlar, bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz (hafaza melekleri de) yazmaktadırlar.
De ki: Eğer Rahmân´ın bir çocuğu olsaydı, elbette ben (ona) kulluk edenlerin ilki olurdum!
Göklerin ve yerin Rabbi, Arş´ın da Rabbi olan Allah onların vasıflandırmalarından yücedir, münezzehtir.
Sen bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar bâtıla dalsınlar, oynaya dursunlar.
Gökteki İlâh da, yerdeki İlâh da O´dur. O, hakîmdir, her şeyi bilendir.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine ait olan Allah ne yücedir! Kıyamet saatini bilmek de O´na mahsustur. Siz O´na döndürüleceksiniz.
Allah´ı bırakıp da taptıkları putlar, şefâat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bunun dışındadır.
Andolsun onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette «Allah» derler. O halde nasıl (Allah´a kulluktan) çeviriliyorlar?
(88-89) (Resûlullah´ın:) Yâ Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir, demesine karşı Allah: Şimdilik sen onlardan yüz çevir ve size selam olsun de. Yakında bilecekler! buyurdu.
(88-89) (Resûlullah´ın:) Yâ Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir, demesine karşı Allah: Şimdilik sen onlardan yüz çevir ve size selam olsun de. Yakında bilecekler! buyurdu.
Doğrusu, Biz onu Arapça olarak okunacak bir Kur´an yaptık ki akıl erdiresiniz.
Ve gerçekten o Bizim nezdimizdeki Ana Kitapta. Çok yüksek, çok hikmetlidir.
Siz haddi aşan bir kavim olduğunuz için, şimdi sizden o öğüdü bertaraf mı edeceğiz (bir kenara mı atacağız).
Oysa Biz öncekiler arasında nice peygamber gönderdik.
kendilerine hiçbir peygamber gelmiyordu ki, onunla kesinkes eğlenmesinler.
Onun için Biz onlardan daha sert pençelileri helak ettik. (Kur´an´da) öncekilerin misali geçti.
Andolsun ki onlara: «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye sorsan elbette: «Onları O çok güçlü ve herşeyi bilen yarattı.» derler.
O ki, yeryüzünü sizin için bir beşik yaptı ve doğru gidesiniz diye size yollar açtı.
O ki bir ölçü ile yukarıdan su indirmekte ve onunla ölü bir beldeye hayat neşretmekteyiz, işte siz de (kabirlerinizden) öyle çıkarılacaksınız.
Ve O ki bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve yumuşak hayvanlardan bineceğiniz şeyler yaptı.
Ki, sırtlarına kurulasınız sonra üzerlerine yerleştiğinizde Rabbinizin nimetini anıp şöyle diyesiniz: «Ne yücedir O Allah ki, bunu bizim hizmetimize vermiş; yoksa biz bunu yanaştıramazdık (kendimize boyun eğdiremezdik).
Ve muhakkak biz dönüp dolaşıp Rabbimize varacağız.»
Böyle iken tuttular kullarından ona bir cüz tasladılar (bir kısmını O´nun bir parçası saydılar). Gerçekten insan çok nankör, açık bir küfürbazdır.
Yoksa O, yaratıp durduğu mahluklarından kendine kızlar edindi de oğullarla imtiyazı size mi verdi?
Oysa onlardan biri o Rahman´a fırlattığı mesel (yakıştırdığı kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesiliyor da üzüntüsünden yutkunup yutkunup dolukuyor.
Ya, onlar süs içinde yetiştirilip de mücadeleye gelince beceremeyecek olan (kız çocukların)ı O´na isnad ediyorlar öyle mi?
Onlar, Rahman´ın kulları olan melekleri de dişi yaptılar. Yaratılışlarında hazır mı bulundular? Şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekilecekler.
Bir de dediler ki: «Rahman dileseydi biz onlara tapmazdık.» Bu hususta onların bir bilgileri yoktur, sadece atıyorlar.
Yoksa Biz onlara bundan önce bir kitap vermişiz de ona mı tutunuyorlar.
Hayır! Hayır, şöyle dediler: «Bizler atalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerince giderek murada ereriz.»
Yine böyle senden önce hangi memlekette bir uyarıcı gönderdikse, onun refah içindeki takımı demişti ki: «Bizler atalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız.»
(Uyarıcı): «Size atalarınızı üzerinde bulduğunuzdan daha doğrusunu getirdimse de mi?» deyince, onlar: «Biz sizin gönderildiğiniz şeylere inanmıyoruz» dediler.
Bunun üzerine Biz de onlardan intikamını aldık. Bak o yalan söylüyorsun diyenlerin sonu nasıl oldu?
Bir vakit İbrahim, babasına ve kavmine: «Haberiniz olsun, ben o sizin taptıklarınızdan beriyim.
O beni yaratan başka. O beni doğru yola iletecektir.» dedi.
O, bu sözü, soyu arkasında kalan bir kelime yaptı ki, tevhide dönsünler.
Fakat bunları ve atalarını kendilerine hak ve apaçık anlatan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp yaşattım.
Yaşattım da kendilerine hak gelince: «Bu bir sihirdir, biz buna inanmayız.» dediler.
Ve: «Ne olurdu şu Kur´an iki şehirden (Mekke, Taif) bir büyük adama indirilseydi?» dediler.
Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Onların dünya hayatındaki geçimlerini aralarında Biz taksim ettik. Bir kısmını diğerinin üstüne çıkardık ki derecelerle bazısı bazısını tutsun çalıştırsın. Rabbinin rahmeti ise onların toplayıp biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.
Eğer insanlar hep (küfre sapacak) bir ümmet olacak olmasaydı. Biz o Rahman´ı inkar eden kimselerin evlerine muhakkak gümüşten tavanlar ve üzerlerinde çıkacakları asansörler yapardık.
(34-35) Odalarına kapılar; üzerlerine kurulacakları koltuklar, kanepeler, altın´dan süsler yapardık. Doğrusu bütün bunlar dünya hayatının geçici metaı; ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri içindir.
(34-35) Odalarına kapılar; üzerlerine kurulacakları koltuklar, kanepeler, altın´dan süsler yapardık. Doğrusu bütün bunlar dünya hayatının geçici metaı; ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri içindir.
Her kim Rahman´ın zikrinden (Kur´an´dan) körlük edip görmemezlikten gelirse Biz ona bir şeytan sardırırız (musallat ederiz), artık o ona arkadaş olur.
Muhakkak onlar (şeytanlar) onları yoldan çıkarırlar, onlar ise onları doğru sanırlar.
Sonunda Bize geldiği zaman: «Ah! Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı; sen ne kötü arkadaşmışsın!» der.
Böyle söylemek bu gün size hiç de fayda vermez, çünkü zulmettiniz, hepiniz azapta müştereksiniz.
O halde sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körlere? Apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi doğru yolu göstereceksin?
Şu halde şayet Biz seni alıp götürürsek (hayatını sona erdirsek), elbette onlardan intikam alacağız.
Yahut onlara yaptığımız tehdidi sana gösterirsek! Şüphesiz Biz onlara bunu yapmaya da muktediriz
Sen hemen o sana vahyedilene tutun! Muhakkak ki sen doğru bir yol üzerindesin.
Ve muhakkak ki o (Kur´an) hem senin için, hem kavmin için bir şereftir ve ileride bundan sorulacaksınız.
Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor: Biz Rahman´dan başka ibadet olunacak ilahlar yapmış mıyız?
Andolsun ki, Musa´yı mucizelerimizle Firavun´a ve topluluğuna gönderdik. (Musa) vardı: «Haberiniz olsun ben bütün alemlerin Rabbinin peygamberiyim.» dedi.
Onlara böyle mucizelerimizle vardığında, onlar hemen bu mucizelere gülüverdiler.
Onlara gösterdiğimiz her bir mucize diğerinden daha büyüktü. Belki vazgeçerler diye tuttuk onları azaba çektik
Bu halde (iken bile) diyorlardı ki: «Ey sihirbaz, sende olan ahdi hürmetine bizim için Rabbine dua et. Çünkü biz artık yola geleceğiz.»
Bunun üzerine kendilerinden azabı açtığımızda hemen cayıverdiler.
Firavun, kavminin içinde bağırıp şöyle dedi: «Ey kavmim! Mısır kırallığı ve benim altımdan akan şu nehirler benim değil mi? Artık gözünüzü açsanıza!
Yoksa ben şundan daha hayırlı değil miyim ki, o hem zavallı hem de meramını anlatamıyor.
Eğer o dediği gibi ise, üzerine altın bilezikler atılsa ya, veya yanında melekler dizilse gelse ya!»
Bu şekilde (Firavun) kavmini küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler, çünkü dinden çıkmış günahkar bir kavim idiler.
Böylece Bizi gazaplandırdıkları zaman Biz de kendilerinden intikam aldık, hepsini birden boğuverdik.
Böylece onları sonrakiler için hem bir ibret, hem de bir örnek kıldık.
Meryem oğlu İsa bir misal olarak ortaya atıldığında kavmin hemen ondan çığrıştılar:
«Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?» dediler. Bunu sana sadece bir tartışma olsun diye fırlattılar (ortaya attılar). Doğrusu onlar çok kavgacı bir kavimdirler.
Hayır, o (İsa) kendisine nimet verdiğimiz ve İsrail oğullarına örnek kıldığımız halis bir kuldur.
Gerçekten o (İsa) saat için bir ilimdir (kıyametin yaklaştığını gösteren bir bilgidir). Onun için sakın kıyametin geleceğinden şüpheye düşmeyin de bana uyun, işte tek doğru yol ancak budur.
Ve sakın sizi şeytan çelmesin; çünkü o size açık bir düşmandır.
İsa da açık mucizelerle geldiği vakit şöyle dedi: «Ben size hikmet ve anlaşmazlığa düştüğünüz şeylerin bir bölümünü açıklamak üzere geldim. Onun için Allah´tan korkun ve bana itaat edin.
Haberiniz olsun Allah benim Rabbim, sizin de Rabbiniz ancak O´dur. Onun için hep O´na ibadet edin! İşte bu tek doğru yoldur.»
Sonra o gruplar kendi aralarında (İsa hakkında) ihtilafa düştüler. Onun için acı bir günün azabından dolayı vay o zulmedenlerin haline!
Hep kıyamete, hiç farkında değillerken onun ansızın başlarına gelivermesine bakıyorlar.
O gün Allah´tan korkanlar hariç dostlar, birbirlerine düşmandırlar.
Ey Benim kullarım! Bugün size hiç korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz de.
Benim ayetlerime iman edip de samimi müslüman olan kullarım!
Girin cennete siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluklar içinde!»
Altından tepsiler ve sürahiler ile üzerlerine dönülür dolaşılır. Nefislerin hoşlanacağı, gözlerin lezzet alacağı şeyler hep oradadır. Ve siz orada ebedi kalacaksınız.
İşte bu, sizin yaptığınız ameller sebebiyle mirasçı kılındığınız cennet!
Orada sizin için bir çok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz.
Haberiniz olsun ki suçlular cehennem azabında ebediyyen kalacaklardır.
Kendilerinden o azap gevşetilmez ve onlar onun içinde her ümidi kesmişlerdir.
Biz onlara zulmetmemişizdir, fakat kendileri zalim idiler.
Ve şöyle bağrışmaktadırlar: «Ey Malik, Rabbin (bizi yok edip) işimizi bitiriversin!» O da der ki: «Siz her zaman (burada) duracaksınız.»
Andolsun ki Biz, size gerçeği gönderdik; fakat çoğunuz gerçekten hoşlanmayanlarsınız.
İşi sıkı mı büktüler, fakat işte sıkı büken Biziz.
Yoksa onların sırlarını ve fısıltılarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, işitiriz; hem de yanlarında elçilerimiz vardır, yazarlar.
De ki: «Rahman´ın bir oğlu olsaydı, ben ona tapanların ilki olurdum.»
Münezzehtir, yücedir o göklerin ve yerin Rabbi, Arş´ın Rabbi onların nitelendirdiklerinden.
Şimdi bırak onları dalsınlar, oynaya dursunlar, va´dolunduklan günleri (gelip) çatasıya kadar!
O gökte de ilah, yerde de ilahtır. Hikmet sahibi O´dur, herşeyi bilen O´dur.
Ve O ne yücedir ki, göklerin, yerin ve aralarındakilerin hükümranlığı O´nundur. Kıyamete dair bilgi de O´nun yanındadır. Ve hep döndürülüp O´na götürüleceksiniz.
O´ndan başka yalvarıp durdukları şeyler şefaat de edemezler; ancak bilerek gerçeğe şahitlik eden kimseler başka !
Andolsun ki, onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: «Allah» derler. O halde (haktan) nasıl çevrilirler.
Onun (peygamberin) «Ey Rabbim, bunlar muhakkak imana gelmez bir kavimdir.» demesi hakkı için söylerim ki:
Şimdi sen onlardan vazgeç de «Selam!» de! Artık ilerde bileceklerdir.
(2-3) Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur´an yaptık.
(2-3) Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur´an yaptık.
Gerçekten o bizim nezdimizde bulunan ana kitapta mevcut yüce ve hikmet dolu bir kitaptır.
Siz haddi aşan bir kavim oldunuz diye Kur´an´ı size göndermekten vaz mı geçelim?
Biz öncekilere de nice peygamberler göndermiştik.
Onlar kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.
Biz onlardan daha kuvvetli olanları helâk ettik. Kur´an´da öncekilerin örneği de geçmiştir.
Eğer sen onlara: «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye sorsan elbette: «Onları çok güçlü ve herşeyi bilen Allah yarattı.» derler.
O, yeryüzünü sizin için bir beşik yaptı ve doğru gidesiniz diye orada sizin için yollar meydana getirdi.
Allah gökten belli bir ölçüye göre su indirdi. Biz onunla ölü bir memlekete yeniden hayat verdik. İşte siz de kabirlerinizden böyle diriltilip çıkarılacaksınız.
Allah bütün çiftleri yaratmıştır. Sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etmiştir.
Siz onların sırtına binip üzerlerine yerleştiğiniz zaman, Rabbinizin nimetini anarak şöyle diyesiniz: «Bunları bizim hizmetimize veren Allah´ı tenzih ve tesbih ederiz. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi.»
«Gerçekten biz Rabbimize döneceğiz.»
Buna rağmen insanlar, Allah´ın kullarından bir kısmını O´nun bir parçası saydılar. Gerçekten de insan apaçık bir nankördür.
Yoksa O, yarattıklarından kendisine kızlar edindi de erkek çocukları size mi seçti?
Onlardan biri Rahman olan Allah´a isnad ettiği kız çocuğu ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir de öfkesinden yutkunur durur.
Yoksa onlar, süs ve zinet içerisinde yetiştirilip de mücadelede erkek gibi kendisini savunmaya açık olmayan kızları mı O´na isnad ediyorlar?
Onlar Rahman olan Allah´ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onlar meleklerin yaratılışını gördüler mi? Onların şahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir.
Onlar: «Eğer Rahman olan, Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık.» dediler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
Yoksa biz kendilerine bundan önce bir kitap verdik de onlar, ona mı sarılıyorlar?
Hayır, onlar sadece: «Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz.» dediler.
Ey Muhammed! Yine böyle biz senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri: «Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız.» dediler.
Gönderilen uyarıcı; «Eğer size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem de mi bana uymazsınız?» deyince, onlar: «Gerçekten biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz.» dediler.
Biz de onlardan intikam aldık. Bak peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl oldu!
Hani İbrahim babasına ve kavmine: «Gerçekten ben sizin taptığınız şeylerden uzağım.
Ben ancak beni yaratana taparım. Şüphesiz ki O, beni doğru yola iletecektir.» dedi.
İbrahim, bu sözü, ardından gelecek olanlara devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, onlar doğru yola dönsünler.
Doğrusu ben bunları da babalarını da kendilerine hak olan kitap ve gerçeği açıklayan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp geçindirdim.
Kendilerine hak geldiği zaman onlar: «Bu bir büyüdür doğrusu biz onu tanımıyoruz.» dediler.
Yine Onlar: «Bu Kur´an, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?» dediler.
Ey Muhammed! Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye biz onların bir kısmını diğerlerinden derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.
Eğer insanlar küfre sapan bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahman olan Allah´ı inkâr eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.
Onların evleri için gümüşten kapılar, üzerine yaslanacakları koltuklar yapardık.
Daha nice altın ziynetler verirdik. Çünkü bunların bizce hiçbir kıymeti yoktur. Bütün bunlar dünya hayatının geçici menfaatinden başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri içindir.
Her kim Rahman olan Allah´ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur.
Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
Nihayet kıyamet günü bize gelince, arkadaşına: «Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın!» der.
Onlara: «Bugün pişmanlık duymanız size hiçbir fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz zulmettiniz. Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız.» denir.
Ey Muhammed! O halde sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körlere ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi doğru yolu göstereceksin?
Eğer biz seni onlara azap gelmeden önce alıp götürsek bile onlardan intikam alırız.
Yahut da onlara vaad ettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü bizim onlara azap etmeye gücümüz yeter.
Öyleyse sen, sana vahyedilen Kur´an´a sarıl. Şüphesiz ki sen doğru bir yol üzerindesin.
Doğrusu o Kur´an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.
Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor, biz Rahman olan Allah´tan başka kendisine ibadet edilecek ilâhlar yapmış mıyız?
Andolsun ki, biz Musa´yı mucizelerimizle Firavun´a ve ileri gelen adamlarına gönderdik. Musa: «Ben gerçekten âlemlerin Rabbi olan Allah´ın peygamberiyim.» dedi.
Musa onlara mucizelerimizi getirince onlar hemen bu mucizelere gülüverdiler.
Bizim onlara gösterdiğimiz her bir mucize diğerinden daha büyüktü. Belki doğru yola dönerler diye biz onları azapla yakaladık.
Onlar azâbı görünce: «Ey sihirbaz! Sende olan ahdi hürmetine bizim için Rabbine dua et. Biz gerçekten doğru yola gireceğiz.» dediler.
Fakat azabı kendilerinden kaldırdığımız zaman hemen sözlerinden dönüverdiler.
Firavun kavmine seslenerek dedi ki: «Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?
Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayan şu zavallıdan daha hayırlı değil miyim?
Eğer O´nun dediği doğru ise üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber onu tasdik eden melekler gelmeli değil miydi?»
Firavun kavmini küçümsedi. Onlar da O´na itaat ettiler. Çünkü onlar fâsık bir kavimdi.
Nihayet bizi gazaplandırdıkları zaman onlardan intikam aldık. Hepsini suda boğduk.
Onları sonradan gelecekler için ibret ve örnek kıldık.
Meryem oğlu İsâ bir misal olarak anlatılınca, senin kavmin hemen ondan bir delil bulduklarını sanarak bağrışmaya başladılar.
Onlar dediler ki: «Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlıdır, yoksa İsâ mı?» Bu misâli sırf seninle tartışmak için ortaya attılar. Doğrusu onlar çok kavgacı bir topluluktur.
İsâ, ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.
Eğer biz dileseydik, sizden yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.
Gerçekten o, (İsâ´nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur.
Sakın şeytan sizi doğru yoldan alıkoymasın. Gerçekten o sizin için apaçık bir düşmandır.
İsâ mucizelerle indiği zaman dedi ki: «Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. O halde Allah´tan korkun ve bana itaat edin.
Gerçekten benim de Rabbim sizin de Rabbiniz Allah´tır. Öyle ise O´na kulluk edin. Bu doğru bir yoldur.»
Fakat aralarından çıkan gruplar, İsâ hakkında ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azâbından dolayı vay zulmedenlerin hâline!
Onlar kendileri farkına varmadan ansızın kıyâmetin başlarına gelmesini mi bekliyorlar?
O gün Allah´tan korkanlar hariç dost olanlar birbirlerine düşmandırlar.
(68-69) Allah, takva sahiplerine şöyle nida eder: «Ey âyetlerimize imân edip müslüman olan kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.
(68-69) Allah, takva sahiplerine şöyle nida eder: «Ey âyetlerimize imân edip müslüman olan kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.
Siz ve eşleriniz cennete girin. Orada ağırlanıp sevindirileceksiniz.»
Onların etrafında yiyecek ve içecekler altın tepsiler ve kadehlerle dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı herşey vardır. Siz orada ebedi olarak kalacaksınız.
İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.
Orada sizin için bol bol meyveler vardır. Onlardan yersiniz.
Şüphesiz ki suçlular, cehennem azâbında ebedi olarak kalacaklardır.
Onların azâbı hafifletilmez ve onlar azab içerisinde ümitsizdirler.
Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlimler oldular.
Onlar cehennem bekçisine: «Ey Mâlik! Rabbin artık bizi öldürsün.» diye seslenirler. Mâlik de: «Siz böylece kalacaksınız.» der.
Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.
Yoksa onlar hakka karşı gelmek için bir iş mi kararlaştırdılar? Biz de onları cezalandırmak için kararlıyız.
Yoksa onlar bizim sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçi meleklerimiz de her yaptıklarını yazıyorlar.
Ey Muhammed! de ki: «Eğer Rahman olan Allah´ın bir çocuğu olsaydı, ona ibâdet edenlerin birincisi ben olurdum.»
Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirdikleri şeyden münezzehtir, yücedir.
Şimdi sen bırak onları, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar oynasınlar.
Gökteki ilâh da yerdeki ilâh da O´dur. O hüküm ve hikmet sahibidir herşeyi bilir.
Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah´ın şanı yücedir. Kıyâmet saatinin bilgisi de yalnız onun yanındadır. Siz sadece O´na döndürüleceksiniz.
Onların Allah´ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefâat edebilir.
Eğer sen onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: «Allah» derler. O halde nasıl haktan çevriliyorlar?
Peygamberin sözü şu olmuştur: «Ey Rabbim! Bunlar gerçekten imân etmeyen bir kavimdir.»
Ey Muhammed! Şimdilik sen onlara aldırma ve: «Size selâm olsun.» de. Onlar yakında bilecekler!
Biz, sizden önce gelenlere nice peygamberler gönderdik.
Onlar, kendilerine gelen her peygamberi mutlaka alaya alırlardı.
Bizde bunlardan daha güçlü oları o kavimleri helak ettik. Öncekilere dair nice misaller geçmiştir.
Andolsun onlara: «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye sorsan elbette «Onları, çok üstün, çok bilen Allah yarattı» diyeceklerdir.
O; size yeri beşik kılan ve doğru gitmeniz için yeryüzünde size yollar gösterendir.
Gökten bir ölçüye göre suyu indiren O´dur. Biz onunla kupkuru ölü bir memlekete hayat verdik. İşte böyle sizde tekrar diriltileceksiniz.
Bütün çiftleri Allah yarattı, size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti.
Böylece onların sırtına binip, üzerlerine yerleşince, Rabbinizin nimetini anarak «Bunu bizim hizmetimize veren Allah´ın şanı yücedir, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik» demeniz içindir.
Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz deyin.
Böyle iken kafirler Allah´a çocuk isnad ettiler. İnsan gerçekten apaçık nankördür, gerçeği inkar eder.
Demek Allah, yarattıkları arasından kızları kendisine alıp da oğulları size verdi öyle mi?
Fakat Rahman olan Allah´a isnad ettiği kız evlat kendilerinden birine müjdelenince, o kimsenin yüzü simsiyah kesilir, öfkesinden yutkunup durur.
Demek süs içinde yetiştirilerek mücadele gücü olmayanı mı Allah´a isnad ediyorsunuz?
Onlar Rahman´ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba meleklerin yaratılışını mı gördüler? Onların bu şahidlikleri yazılacak ve sorguya çekilecekler.
Ve derler ki: “Eğer Rahman dilemiş olsaydı biz onlara kulluk etmezdik.” Buna dair bir bilgileri yoktur onların. Onlar sadece vehimde bulunuyorlar.
Yoksa bundan önce onlara bir kitab verdik de ona mı sarılıyorlar?
Hayır! Sadece «Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz» dediler.
İşte böyle senden önce hangi memlekete uyarıcı gönderdiysek, mutlaka oranın ileri gelen zenginleri: «Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız» dediler.
Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş olsam da yine babalarınızın yolunu mu tutacaksınız? deyince, dediler ki: «Doğrusu biz seninle gönderileni inkar ediyoruz.»
Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?
Bir zaman İbrahim babasına ve kavmine demişti ki; «Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.»
Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, bana doğru yolu gösterecektir.
ve bu tevhid sözünün ardından kalıcı bir söz yaptı ki, insanlar Allah´a dönsünler.
Doğrusu bunları da, babalarını da kendilerine hak ve hakikatı açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
Fakat kendilerine hak gelince: «Bu büyüdür biz onu tanımayız.» dediler.
Ve dediler ki: «Bu Kur´an iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?»
Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliliklerini Biz taksim ettik; birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların toplayıp yığdıklarından daha hayırlıdır.
İnsanlar küfürde birleşen bir tek ümmet olmayacak olsaydı, Rahman´ı inkar edenlerin evlerinin tavanları ve üzerine binip çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık.
Evlerinin kapılarını ve üzerlerine yaslanacakları koltukları da hep gümüşten yapardık.
ve nice süsler verirdik. Bütün bunlar sadece dünya hayatının geçici malından ibarettir. Ahiret nimeti ise, Rabbinin katında, Allah´ın azabından sakınıp rahmetine sığınanlara mahsustur.
Kim Rahman´ın Kur´an´ından yüz çevirirse ona, bir şeytanı arkadaş veririz ve o şeytan artık onun ayrılmaz dostudur.
O şeytanlar bunları doğru yoldan çıkardıkları halde bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar.
O şeytanın dostu bize geldiği zaman arkadaşına: «Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı» der. Meğer ne kötü arkadaşmış.
İkiniz de zalim olduğunuz için bugün pişman olmanız size hiçbir fayda vermeyecektir. Çünkü siz azapta ortaksınız.
Ey Muhammed! Sen mi sağırlara işittireceksin, yahut kör ve apaçık sapıklıkta olanı doğru yola ileteceksin?
Eğer biz seni alıp götürürsek (vefat ettirirsek) onlardan intikam alacağız.
Yahut onları tehdit ettiğimiz şeyi sana gösteririz. Bizim onlara gücümüz yeter.
Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Zira sen, dosdoğru yoldasın.
Doğrusu bu Kur´an sana ve ümmetine bir öğüttür, ondan sorumlu tutulacaksınız.
Senden önce gönderdiğimiz peygamberlere sor. Biz Rahman olan Allah´tan başka tapılacak tanrılar mı yapmışız?
Andolsun biz Musa´yı da ayetlerimizle Firavun´a ve ileri gelen adamlarına gönderdik: «Ben alemlerin Rabbinin elçisiyim» demişti.
Onlara ayetlerimizi getirince, birden bire onlarla alay etmeye koyuldular.
Onlara biri diğerinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Doğru yola dönmeleri için azaba uğrattık.
Azabı görünce: «Ey büyücü, bizim için Rabb´ine dua et, sende bulunan ahdi hürmetine bizi bağışlamasını dile, artık yola geleceğiz» dediler.
Fakat biz onlardan azabı kaldırınca sözlerinden dönmeye başladılar.
Firavun kavmine şöyle seslenip dedi ki: «Ey kavmim, Mısır mülkü ve şu altından akıp giden ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?
Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?
Ona altın bilezikler verilmeli, yahud yanında kendisiyle beraber yardımcı melekler gelmeli değil miydi?
İşte Firavun bu şekilde kavmini küçümsedi. Onlar da ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavimdi.
Bizi öfkelendirince onlardan intikam aldık, böyle hepsini suda boğduk.
Böylece onları, sonrakiler için hem bir örnek, hem de bir ibret yaptık.
Meryemoğlu İsa, bir misal olarak anlatılınca hemen kavmin yaygarayı bastı.
Bizim tanrılarımız mı hayırlı yoksa o mu? dediler. Bunu sana ancak tartışmak için söylediler. Öyle ya onlar, kavgacı bir toplumdur.
O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.
Eğer biz dileseydik, sizin yerinize, yeryüzünde melekler yaratırdık da sonra yerinize geçerlerdi.
O kıyametin kopacağını gösterir bir ilimdir. O saatin geleceğinden hiç şüphe etmeyin, bana uyun. Doğru yol budur.
Şeytan sizi bundan alıkoymasın. Çünkü o, sizin için açık bir düşmandır.
İsa açık delilleri getirdiği zaman dedi ki: «Size hikmetle ve ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını açıklamak üzere geldim. Allah´a karşı gelmekten sakının, bana itaat edin.»
Çünkü Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O´na ibadet edin. İşte bu, doğru bir yoldur.
Ama aralarından çıkan gruplar, birbiriyle ihtilafa düştüler. Acı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin haline!
Onlar illa o saatin kendilerinin hiç farkında olmadıkları bir sırada, ansızın başlarına gelmesini mi bekliyorlar?
O gün takva sahipleri dışında, dost olanlar birbirlerine düşman olurlar.
Ey kullarım, bugün size korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.
Onlar, ayetlerimize inanmış ve müslüman olmuş kullarımdı.
Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz.
Onların önünde altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canların çektiği, gözlerin hoşlandığı herşey var. Ve siz, orada ebedi kalacaksınız.
İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.
Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz
Suçlular, cehennem azabında ebedi kalacaklardır.
Kendilerinden azab hiç hafiflemeyecektir. Onlar azab içinde ümitsizdirler.
Biz onlara zulmetmedik; fakat onlar kendileri zalim idiler
«Ey Malik! Rabbin bizim işimizi bitirsin!» diye seslenirler. Malik de «Siz böyle kalacaksınız» der.
Andolsun biz size hakkı getirdik; fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.
Yoksa bir işe mi karar verdiler? Doğrusu Biz de kararlıyız.
Yoksa bizim, kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Aksine işitiriz ve yanlarındaki elçilerimiz yazmaktadırlar.
De ki: «Eğer Rahman´ın çocuğu olsaydı O´na tapanlardan ilki ben olurdum.»
Göklerin ve yerin Rabbi, Arş´ın da Rabbi olan Allah onların uydurdukları noksan sıfatlardan yücedir, münezzehtir.
Bırak onları, kendilerine söylenen günlerine kavuşuncaya kadar dalsın, oyalansınlar!
Gökteki ilah da, yerdeki ilah da O´dur. O, hakimdir, alimdir.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan herşeyin mülkü kendisine ait olan Allah yücedir. Kıyametin ilmi de O´nun yanındadır ve siz O´na döndürüleceksiniz.
Allah´tan başka tanrı diye yalvardıkları şeyler, şefaat gücüne ve yetkisine sahip değillerdir. Ancak bilerek Hakka şahidlik edenler bunun dışındadır.
Andolsun onlara «kendilerini kim yarattı?» diye sorsan, elbette «Allah» Derler. O halde nasıl haktan çeviriliyorlar?
Resulullah´ın «Ya Rabbi! Bunlar inanmayan bir kavimdir» demesini de Allah biliyor.
Ey Muhammed! Sen şimdilik onlardan yüz çevir ve esenlik dile; yakında bileceklerdir.
Gerçekten biz onu Arapça bir Kuran kıldık ki akledesiniz.
Şüphesiz o bizim katımızda olan ana kitaptadır (ümmülkitab); çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur.
Siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz diye, şimdi o zikri sizden (uzaklaştırıp) bir yana mı bırakalım?
Oysa biz, öncekiler içinde nice peygamber(ler) gönderdik.
Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi.
Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olan (toplum)ları yıkıma uğrattık. Öncekilerin örneği geçti.
Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, tartışmasız: "Onları üstün ve güçlü (aziz) olan, bilen (Tanrı) yarattı" diyecekler.
Ki O, yeri sizin için bir beşik kıldı ve doğru yolu bulursunuz diye onda size (birtakım) yollar var etti.
Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi dirilttik (ve her yanına yeniden hayat) yaydık; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız.
Ki O, bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri var etti.
Onların sırtlarına binip doğrulmanız, sonra doğrulduğunuz zaman, rabbinizin nimetini zikretmeniz ve: "Bunlara bizim için boyun eğdiren (Tanrı) ne yücedir, yoksa biz bunu (kendi hizmetimize) yanaştıramazdık" demeniz için.
Ve biz elbette, rabbimize çevrilip döneceğiz (lemünkalibun).
(Buna rağmen) Kendi kullarından O´na bir parça kılıp yakıştırdılar. Doğrusu insan açıkça bir kafirdir.
Yoksa O, yarattıklarından kızları (kendine) edindi ve erkekleri size mi ayırdı?
Oysa onlardan biri, O, Rahman için verdiği örnek ile (kız çocuğunun doğumuyla) müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş olarak kahrından yutkundukça yutkunur.
Onlar, süs içinde büyütülüp de mücadelede açık olmayan (kızlar)ı mı (Tanrı´ya yakıştırıyorlar)?
Onlar, ki Rahmanın kulları olan melekleri dişiler kıldılar. Kendileri yaratılışlarına şahit mi oldular? Onların şahitlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorumlu tutulacaklar.
Dediler ki: "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik." Onların bundan yana hiç bir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca ´zan ve tahminle yalan söylüyorlar´.
Yoksa biz, bundan önce kendilerine bir kitap verdik de şimdi ona mı tutunuyorlar?
Hayır, dediler ki: "Gerçekten atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri (eserleri) üstünde doğru olana (hidayete) yönelmiş (kimse)leriz."
İşte böyle, senden önce de (herhangi) bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlaka onun ´refah içinde şımarıp azan önde gelenleri´ (şöyle) demişlerdir: "Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz."
(O peygamberlerden her biri de şöyle) Demiştir: "Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsam da mı?" Onlar da demişlerdi ki: "Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız."
Böylece onlardan intikam aldık. Öyleyse, bir bak; yalan sayanların sonu nasıl oldu?
Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: "Şüphesiz ben, sizin taptıklarınızdan uzağım."
Ve bunu (bu tevhid inancını) belki (insanlar Tanrı´ya) dönerler diye ardında (kendi soyunda) kalıcı bir kelime olarak kıldı / bıraktı.
Hayır; ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar metalandırdım, yaşattım.
Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: "Bu bir büyüdür, doğrusu biz ona kafir (olanlar)ız."
Ve dediler ki: "Bu Kuran, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?"
Senin rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında maişetlerini aralarında biz paylaştırdık ve onlardan bir bölümü (diğer) bir bölümünü ´teshir etmesi´ için, bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle yükselttik. Rabbinin rahmeti, toplayıp yığdıklarından daha hayırlıdır.
Eğer insanlar [Tanrı´ya karşı isyanda birleşip] tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahmana küfredenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp yükselecekleri merdivenler yapardık.
Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp dayanacakları koltuklar.
Ve (daha nice) çekici süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, rabbinin katında muttakiler içindir.
Kim Rahmanın zikrini görmezlikten gelirse, biz bir şeytana onun ´üzerini kabukla bağlattırırız´; artık bu, onun bir yakın dostudur.
Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.
Sonunda bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın dost(muşsun sen)."
(Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz azabta da ortaksınız.
Öyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin?
Şu halde biz seni alıp götürürsek, elbette onlardan intikam alacağız.
Ya da kendilerine vaadettiğimiz şeyi onlara gösteririz ki, biz gerçekten onların üstünde güç yetirenleriz.
Şu halde, sana vahyedilene sımsıkı tutun; çünkü sen dosdoğru bir yol üzerindesin.
Ve şüphesiz o (Kuran), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.
Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz, Rahmanın dışında tapılacak birtakım tanrılar kıldık mı (hiç)?
Andolsun, biz Musa´yı, Firavun´a ve onun ´önde gelen çevresine´ ayetlerimizle gönderdik. O da dedi ki: "Gerçekten ben, alemlerin rabbinin elçisiyim."
Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman bir de ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar.
Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye onları azabla yakalayıverdik.
Ve onlar dediler ki: "Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız."
Fakat onlardan azabı çekip giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar.
Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: "Ey kavmim, Mısır´ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?"
"Yoksa ben şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir."
"Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?"
Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar fasıklar kavmiydi.
Sonunda bizi öfkelendirince, biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk.
Bu suretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık.
Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.
Dediler ki: "Bizim tanrılarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar ´tartışmacı ve düşman´ bir kavimdir.
O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğulları´na bir örnek kıldık.
Eğer biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı.
Şüphesiz o, kıyamet saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyametten) yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve bana uyun. Dosdoğru yol budur.
Şeytan sakın sizi (Tanrı´nın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır.
İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Tanrı´dan sakının ve bana itaat edin."
"Şüphesiz Tanrı, O, benim de rabbim, sizin de rabbinizdir; şu halde O´na kulluk edin. Dosdoğru yol budur."
Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara.
Onlar, hiç şuurunda değilken kendilerine apansız geliverecek olan kıyamet saatinden başkasını mı gözlüyorlar?
Muttakiler hariç olmak üzere, o gün, dostların kimi kimine düşmandır.
"Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız.
Ki onlar benim ayetlerime inananlar ve müslüman olanlardır.
Siz ve eşleriniz cennete girin; sevinç içinde ağırlanacaksınız."
Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı her şey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız.
İşte, yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur.
Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz.
Şüphesiz suçlu günahkarlar, cehennem azabı içinde süresiz kalacaklardır.
Onlardan (azab) hafifletilmeyecek ve orada onlar umutlarını kaybetmiş kimselerdir.
Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri zalimlerdir.
(Cehennem bekçisine:) "Ey Malik (bekçi), rabbin bizim işimizi bitirsin!" diye haykırdılar. O: "Gerçek şu ki siz, (burada) kalacak kimselersiniz" dedi.
"Andolsun, size hakkı getirdik, fakat sizin bir çoğunuz hakkı çirkin görüp tiksinenlerdiniz."
Yoksa onlar, buyruğu sıkı mı tuttular? Şüphesiz biz de (buyruğu) sıkı tutanlarız.
Yoksa onlar; gerçekten bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (her şeyi) yazıyorlar.
De ki: "Eğer Rahmanın çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum."
Göklerin ve yerin rabbi, Arşın rabbi (olan Tanrı), onların nitelendirdiklerinden yücedir.
Artık onları bırak; onlara vadedilen günlerine kadar dalsınlar ve oynaya dursunlar.
Göklerde tanrı ve yerde tanrı O´dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü kendisinin olan (Tanrı) ne yücedir. Kıyamet saatinin ilmi O´nun katındadır ve O´na döndürüleceksiniz.
O´nun dışında taptıkları şefaatte bulunmaya malik değildirler; ancak kendileri bilerek hakka şahidlik edenler başka.
Andolsun onlara: "Kendilerini kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette: "Tanrı" diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
Onun: "Ya rab" demesi hakkı için şüphesiz onlar inanmaz bir kavimdirler.
Şimdi sen ´aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir´ ve "selam" de. Artık onlar bileceklerdir.
(Hidâyet yolunu) apâşikâr gösteren (şu) kitaba andederim ki,
Hakıykat biz onu, (Onun manâlarını) anlayasınız diye, Arabca bir Kur´an yapdık.
Şübhesiz o (Kur´an), nezdimizdeki ana kitabda (sabit), çok yüce çok kıymetli (bir kitab) dır.
Siz haddi aşan bir kavmsinizdir diye artık o Kur´ânı sizden (uzaklaşdırıb, inzalinde) vaz geçib bırakı mı verelim?
Halbuki biz evvelki (ümmet) ler içinde de nice peygamber (ler) gönderdik.
Onlar da, kendilerine bir peygamber gelmeye dursun, ille onunla istihza ederlerdi.
Onun için biz kuvvetçe bunlardan daha çetinlerini helak ettik. O evvelki (ümmet) lerin misâl (ler) i (nice âyetlerimizde) geçmişdir.
Andolsun ki eğer onlara «Gökleri, yeri kim yaratdı?» (diye) sorarsan elbette «Onları O mutlak gaalib, O (her şey´i) hakkıyle bilen (Allah) yaratdı» derler.
(O Allah ki) yeri sizin için bir beşik yapmış, onda, doğru gidesiniz diye, yollar açmışdır.
(O Allah ki) gökden bir ölçü ile su indirmişdir. İşte biz onunla ölü bir memlekete can verdik. Sizde böylece (kabirlerinizden diriltilib) çıkarılacaksınız.
(O Allah ki) bütün (mahlukları) sınıf sınıf yaratmış, sizin için gemilerden, hayvanlardan bineceğiniz şeyleri meydana getirmişdir.
(13-14) Tâki sırtlarında karaar kılasınız, sonra üzerlerine yerleşince (kalblerinizle) Rabbinizin ni´metini iyice düşünesiniz ve (dilinizle de) «Bunları bize râmeden Allahın şânı ne yücedir, münezzehdir. Yoksa biz bunlara güc yetiremezdik. Biz herhalde, ancak Rabbimize dönüb gidicileriz», diyesiniz.
(13-14) Tâki sırtlarında karaar kılasınız, sonra üzerlerine yerleşince (kalblerinizle) Rabbinizin ni´metini iyice düşünesiniz ve (dilinizle de) «Bunları bize râmeden Allahın şânı ne yücedir, münezzehdir. Yoksa biz bunlara güc yetiremezdik. Biz herhalde, ancak Rabbimize dönüb gidicileriz», diyesiniz.
(Böyle iken) kullarından kimi Ona bir cüz´ isnâd etdiler. Hakıykat, insan açıkça küfürbazdır!
Yoksa O, yaratmakda olduklarının içinden (kendisine) kızlar edindi de oğlanları size mi ayırıb seçdi?!
Onlardan birine O çok esirgeyici (Allaha) isnâd etdiği bir benzerle müjde verildiği zaman o, gamla dolu ve ebkem bir halde, yüzü kapkara kesiliyor.
(Onlar) süs içinde yetişdirilmekde olub da kendisi mücâdele (hüccetini) açıklamayan kişiyi mi (Allaha nisbet ediyorlar)?
Onlar, O çok esirgeyici (Allah) ın bizzat kulları olan melekleri de dişiler yapdılar! Onların yaratılışlarında hazır mı idiler?! Onların (bu yalan) sahicilikleri yazılacak, onlar sorguya çekileceklerdir.
Dediler ki: «Eğer o çok esirgeyici (Allah) dileseydi biz bunlara tapmazdık». Onların buna dâir hiçbir bilgisi yokdur. Onlar yalandan başka bir şey söylemiyorlar.
Yoksa biz kendilerine bu (Kur´an) dan evvel (iddialarına yer veren) bir kitab verdik de şimdi onlar buna mı tutunuculardır?
Bil´akis (şöyle) dediler: «Gerçek biz atalarımızı bir ümmet (bir dîn) üzerinde bulduk. Biz de hakîkaten onların izleri üstünden doğruya erdirilmişleriz».
Senden evvel her hangi bir memlekete fena akıbetleri haber verici hiçbir peygamber göndermedik ki ille oranın refah erbabı da böylece «Gerçek biz atalarımızı bir ümmet (bir dîn) üzerinde bulduk. Biz de hakîkaten onların izlerine uymuşlarız» demiş (ler) dir.
(O peygamberlerden her biri şöyle) dedi: «Ben, atalarınızı üstünde bulunduğunuzdan daha doğrusunu size getirdimse de mi»? Onlar da «Biz, dediler, o sizin gönderildiğiniz şeylere (doğru da olsa) küfr edicileriz».
Bunun üzerine biz de onlardan intikaam aldık. İşte bak, tekzîb edenlerin akıbeti nice oldu!
Bir zaman da İbrâhîm, babasına ve kavmine «Ben, demişdi, hakikat, sizin tapmakda olduklarınızdan uzağım».
«(Fakat) beni yaratan (Allah) müstesna. Şübhe yok ki O, beni doğru yolda muvaffak edecekdir».
(İbrâhîm) bunu (bu tevhîd kelimesini, ileride Mekkeliler de dînine) dönsünler diye, zürriyeti arasında baakıy bir kelime yapdı.
Daha doğrusu ben onları da, atlarını da, kendilerine hak (ve şerîat hükümlerini) açıklayan bir peygamber gelinceye kadar, fâidelendirdim (yaşatdım).
(Fakat) kendilerine o hak gelince onlar «Bu, sihirdir. Biz onu (inkâr ile) küfredicileriz» demişlerdir.
Bir de (şunu) söylediler: «Şu Kur´an iki memleketin birindeki büyük bir adama indirilmeli değil miydi»?
Rabbinin rahmetini onlar mı paylaşdırıyorlar?! Dünyâ hayâtında onların maişetlerini bile aralarında (onlar değil) biz taksîm etdik. Kimi derece derece diğer kiminin üstüne çıkardık ki bir kısmı bir kısmını iş adamı edinsin. Rabbinin rahmeti onların toplayageldiklerinden daha hayırlıdır.
Eğer (bütün) insanlar (küfre imrenecek) birtek ümmet haaline gelmeyecek olsaydı O çok esirgeyen (Allah) a küfreden kimselerin evlerinin tavanlarını, üstünden çıkacakları merdivenleri,
odalarının kapılarını, üzerine yaslanacakları tahtları hep gümüşden yapardık!
(Onları) altın zînetler (e boğardık). Bunların hepsi dünyâ hayâtının geçici metâından başka şeyler değildir. Âhiret (seâdeti) ise Rabbinin indinde (ancak küfür ve meâsîden) kaçınanlara mahsusdur.
Kim O çok esirgeyici (Allah) ın zikrinden göz yumarsa biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık bu, onun (ayrılmaz) bir arkadaşıdır.
Şübhesiz ki bunlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendi lerinin hidâyete erdirilmiş olduklarını sanırlar.
Nihayet o bize geldiği zaman dedi ki (der ki): «Keşki seninle benim aramda gün doğrusu ile gün batısı kadar uzaklık olsaydı! (Sen) ne kötü arkadaş (mışsın)»!
(Bu temenniniz ve peşîmanlığınız bugün size asla fâide vermez. Çünkü (hepiniz) zulmetdiniz. Muhakkak siz de azâbda ortaklarsınız.
Artık (Habîbim) o sağırlara sen mi duyuracaksın? yahud o körlere, o apaçık bir sapıklık içinde bulunan kimselere (sen mi) hidâyet edeceksin?
Eğer seni herhalde (alır) götürürsek şübhe yok ki onlardan biz intikaam alıcılarızdır.
Yahud onlara va´d (ve tehdîd) etdiğimiz (azâb) ı (senin hayâtında) behemehal kendine göstereceğiz. Çünkü biz onların üstünde iktidar saahibleriyiz.
Binâen´aleyh sen, sana vahyolunan (Kur´an) a kuvvetle sarıl. Muhakkak ki sen dosdoğru bir yol üzerindesin.
Şübhe yok ki o (Kur´an) senin için de, kavmin için de kat´î bir şerefdir. Siz (ondan) mes´ûl olacaksınız.
Senden evvel gönderdiğimiz peygamberlerimize sor: Biz o çok esirgeyici (Allah) dan başka tapılacak Tanrılar yapmış mıyız?
Andolsun ki biz Musâyı da âyetlerimizle Fir´avne ve cemâatine peygamber olarak gönderdik de o, «Ben gerçek âlemlerin Rabbinin elçisiyim» dedi.
Fakat onlara âyetlerimiz gelince bir de ne görsünler, onlar bu (âyetlere) gülüyorlar!
Biz onlara her hangi bir âyeti göstermiyorduk ki bu, mutlakaa öbürlerinden daha büyükdü. Onları, belki (küfürden) dönenler diye, (bir zaman da) azâb ile tutduk.
(Azâbı görünce) dediler ki: «Ey sihir yapan, bizim için Rabbine, sana olan va´di vech ile, düâ et. Muhakkak biz doğru yola kavuşdurulmuş olacağız».
Fakat biz onlardan azâbı giderince bir de ne bakarsın: Onlar verdikleri sözü bozuyorlar bile!
Fir´avn, kavmi içinde haykırdı: «Ey kavmim, dedi, Mısır padişahlığı ve altımdan akan şu ırmaklar benim değil mi? Haalâ gözünüzü açmayacak mısınız»?
«Yoksa ben ondan hayırlı değil miyim? O ki hakirdir, (meramını) bile hemen hemen açıklayamıyor».
«Öyle ya, onun üstüne (gökden) altın bilezikler atılmalı, yahud beraberinde birbiri ardınca (kendisini tasdıyk edici) melekler gelmeli değil miydi»?
Bu suretle kavmini küçümsedi. Onlar da kendisine itaat etdiler. Hakıykat onlar faasıklar güruhu idi.
Nihayet, onlar bizi gazablandırınca kendilerinden intikam aldık. Derhal onları topdan (suda) boğduk.
Bu vech ile onları sonra (gelen ümmet) ler için (ibret verici) bir geçmiş ve misâl yapdık.
Meryem oğlu bir misâl olarak (öne) atılınca hemen senin kavmin bundan (şımarıb haykıra haykıra) gülüyorlar.
Dediler ki: «Bizim Tanrılarımız mı hayırlı, yoksa O mu»? Bunu sana (Habîbim, baatıl) bir mücâdeleden başka (maksadla) îrâd etmediler. Daha doğrusu onlar çok düşman bir kavmdir.
O, bizim kendisine ni´met verdiğimiz, İsrâîl oğullarına (ibret verici) bir misâl yapdığımız bir kuldan başkası değildi.
Eğer biz dileseydik size bedel elbet yer (yüzün) de, ardınızda kalacak, melekler yaratırdık.
Şüphesiz ki o, saat (in) ilmi (kendisiyle bilinenlerden) dir. Artık buna karşı sakın şüpheye düşmeyin. (Onlara de ki.) «Bana tâbi´ olun. (Sizi da´vet etdiğini) bu (yol) doğru bir yoldur».
Sakın sizi şeytan çevirmesin. Çünkü o, hakıykat sizin aşikâr bir düşmanınızdır.
İsâ o apaçık delilleri getirdiği zaman (şöyle) demişdi: «Ben size gerçek hikmeti getirdim. Bir de hakkında ihtilâf edegeldiğiniz şeylerden ba´zısını size açıklayayım diye (geldim). Artık Allahdan korkun, bana tâbi´ olun».
«Şüphesiz Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbiniz. Haydi (hepiniz) Ona kulluk edin. Doğru yol budur».
Sonra aralarından partiler (çıkıb) ihtilâf etdiler. Artık pek acıklı bir günün azabından vay o zulmedenlere!
Onlar, kendileri farkında olmayarak, (başlarına) gelecek o sâatden başkasını mı gözetliyorlar?
Dostlar o gün birbirine düşmandır. Takva saahibleri müstesna.
(68-69) Ey benim âyetlerime îman edib de müslüman olan kullarım, bugün size hiçbir korku yokdur. Siz mahzun da olmayacaksınız.
(68-69) Ey benim âyetlerime îman edib de müslüman olan kullarım, bugün size hiçbir korku yokdur. Siz mahzun da olmayacaksınız.
Sürûr ve ikram a müstağrak olduğunuz halde siz de, (mü´min) zevceleriniz de girin cennete.
Onlar altın tepsiler ve destilerle tavaaf (ve ziyaret) edilecekdir. Canlarının isteyeceği, gözler (in) in hoşlanacağı ne varsa oradadır ve siz içinde ebedî kalıcılarsınız.
İşte bu, sizin yapageldiğiniz iyi amel (ve hareket) leriniz sayesinde mîrascı kılındığınız cennetdir.
Burada sizin için bir çok meyveler vardır. Onlardan yiyeceksiniz.
Şübhe yok ki günahkârlar cehennem azabında ebedî kalıcıdırlar.
(Bu azâb) onlardan hafifletilmeyecek. Onlar bunun içinde ümidsiz susacaklardır.
Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar kendileri zaalimdiler.
(Şöyle) çağrışdılar (çağrışırlar) : «Ey Mâlik Rabbin bizi öldürsün». O da : «Siz behemehal (azâbda) kalıcılarsınız» dedi (ler).
«Andolsun, biz size hakkı getirdik. Fakat çoğunuz hakkı çirkin görenlerdiniz».
Yoksa onlar işi sağlam mı tutmuşlar?! İşte biz de hakıykaten sağlam tutanlarız!
Yahud biz onların içlerinde gizlediklerini ve aralarındaki fısıltılarını işitmiyoruz mu sanıyorlar? Hayır (işidiyoruz). Onların yanında da bizim elçilerimiz de var, yazıyorlar.
(Habîbim) de ki: «O çok esirgeyen (Allah) ın (bilfarz) bir evlâdı olsaydı ben (ona) tapanların ilki olurdum»!
Hem göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi, onların vasfedegeldiklerinden münezzehdir.
(Şimdilik) sen bırak onları, (baatılın içine) dalsınlar, (dünyâlarında) oynaya dursunlar. Nihayet (azâb ile) tehdîd edilmekde oldukları günlerine kavuşdurulacaklardır.
O, gökde de Tanrı, yerde de Tanrı olan (bir Allah) dır. O, yegâne hukûm ve hikmet saahibidir; (her şey´i) hakkıyle bilendir.
Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki şeylerin mülk (ve tasarruf) u kendisinin olan (Allah) ın (şânı) ne kadar yücedir! Saatin ilmi Onun nezdindedir. (Hepiniz) ancak Ona döndürü (lüb götürü) leceksiniz.
Allâhı bırakıb da tapar oldukları (putlar hiçbir kimseye) şefaat etmek (salâhiyyetine) mâlik değildir. Hakka, bizzat (kalbleriyle) bilerek şehâdet edenler müstesna.
Andolsun ki kendilerini kimin yaratdığını onlara sorarsan elbette «Allah» derler. O halde nasıl olub da (Allaha ibâdetden) çevriliyorlar?
Onun «Yârab» demesi hakkı için muhakkak ki onlar îmâna gelmezler güruhudur.
Şimdilik sen (Habîbim) onlardan yüz çevir, «Selâm» de. Artık yakında bileceklerdir.
Düşünüp anlayasınız diye gerçekten Biz, onu arabça bir Kur´an kılmışızdır
O nezdimizdeki ana kitabdadır. Şanı yücedir, hikmet doludur.
Haddi aşan bir kavimsiniz diye, sizi o Kur´an´la uyarmaktan vaz mı geçelim?
Daha öncekilere nice peygamberler göndermiştik.
Kendilerine bir peygamber gelmeyedursun mutlaka onunla alay ederlerdi.
Biz, bunlardan daha güçlü olanları helak ettik. Öncekilerin misali geçti.
Andolsun ki; onlara: Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan, muhakkak: Onları Aziz, Alim yaratmıştır, diyeceklerdir.
O ki; yeri, sizin için bir beşik kılmış, doğru gidesiniz diye orada yollar var etmiştir.
O ki; gökten bir ölçüye göre su indirmiştir. İşte Biz, onunla ölü bir memleketi dirilttik, siz de böylece çıkarılacaksınız.
Ve O ki; bütün çiftleri yaratmıştır. Sizin için bineceğiniz gemiler ve davarlar var etmiştir.
Ta ki bunların üzerine oturunca, Rabbınızın nimetini anarak: Bunları bize müsahhar kılan ne yücedir, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz.
Ve biz, şüphesiz Rabbımıza döneceğiz.
Ama onlar; kullarından bir kısmını, O´nun bir parçası saydılar. İnsan, gerçekten apaçık bir nankördür.
Yoksa; Allah, yarattıkları arasından kızları kendisine alıp oğulları size mi ayırdı?
Ama Rahman´a isnad edilen kız evladla onlardan birisi müjdelenince; yüzü kapkara kesilir de öfkesinden yutkunur durur.
Yoksa süs içinde yetiştirilip de mücadelede açık olmayanı mı?
Onlar; Rahman´ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Yaratılışlarını mı görmüşler. Onların şehadetleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir.
Ve derler ki: Eğer Rahman dilemiş olsaydı; biz, onlara ibadet etmezdik. Onların bu konuda bir bilgileri yoktur. Onlar, yalnız yalan söyleyip dururlar.
Yoksa; daha önce onlara bir kitab verdik de ona mı tutunuyorlar?
Hayır, dediler ki: Doğrusu biz, atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve biz de onların izlerinden gitmekteyiz.
Senden önce de hangi kasabaya bir uyarıcı gönderdiysek; o kasabanın varlıklıları sadece dediler ki: Doğrusu biz, babalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve biz de onların izlerine uymaktayız.
Şayet size atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha doğrusunu getirmişsem; yine mi bana uymazsınız? deyince, dediler ki: Doğrusu sizin gönderildiğiniz şeyi, biz inkar ediyoruz.
Biz de onlardan intikam aldık. Yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bak.
Hani İbrahim; babasına ve kavmine demişti ki: Şüphesiz ben, sizin taptığınız şeylerden uzağım.
Beni yaratan müstesna. Şüphesiz ki O; beni hidayete iletecektir.
Ve onu; belki dönerler diye ardından gelenler için kalıcı bir kelime kıldı.
Hayır. Ben, onları da, atalarını da hakkı açıklayan bir peygamber gelene kadar geçindirdim.
Hak kendilerine geldiğinde ise: Bu bir büyüdür. Doğrusu biz, onu inkar ediyoruz, dediler.
Ve dediler ki: Bu Kur´an, o iki kasabanın birinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?
Yoksa Rabbının rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimlerini aralarında Biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürebilmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık. Rabbının rahmeti, onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.
Şayet insanlar, tek bir ümmet haline gelmeyecek olsaydı; Rahman´ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını ve üzerinde yükseldikleri merdivenleri gümüşten yapardık.
Evlerinin kapılarını ve üzerlerine yaslanacakları kerevetleri de,
Altına boğardık. Bunların hepsi sadece dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret ise; Rabbının katında müttakiler içindir.
Kim, Rahman´ın zikrinigörmezlikten gelirse; Biz, ona şeytanı musallat ederiz.
Şüphesiz ki onlar da bunları yoldan çıkarırlar. Bunlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar.
Nihayet Bize gelince der ki: Keşki benimle senin aranda Doğu ile Batı arasındaki kadar uzaklık olsaydı. Sen, ne kötü arkadaş imişsin.
Zulmettiğiniz için, bugün pişmanlığın hiç bir faydası yoktur. Muhakkak ki azabda ortaksınız.
Sen mi duyuracaksın o sağırlara? Körleri ve apaçık sapıklıkta olanları sen mi hidayete eriştireceksin?
Seni onlardan uzaklaştırsak da; muhakkak ki Biz, onlardan intikam alırız.
Yahut da onlara vaadettiğimizi sana gösteririz. Çünkü Biz, onlara karşı gücü yetenleriz.
Sen; sana vahyolunana sarıl. Muhakkak ki sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.
Doğrusu bu; sana ve kavmine bir öğüttür. Ondan sorguya çekileceksiniz.
Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize sor: Biz, Rahman´dan başka ibadet edecek tanrılar kılmış mıyız?
Andolsun ki; Biz, Musa´yı da ayetlerimizle Firavun´a ve erkanına göndermiştik. Ve demişti ki: Şüphesiz ben, alemlerin Rabbının elçisiyim.
Onlara ayetlerimizle varınca, onlar bunlara gülüvermişlerdi.
Onlara biri diğerinden daha büyük olmayan hiç bir ayet göstermedik. Doğru yola dönmeleri için onları azaba uğrattık.
Ve dediler ki: Ey sihirbaz; sana verdiği ahde göre Rabbına bizim için dua et. Muhakkak biz, hidayete eriştirilmiş olacağız.
Azabı üzerlerinden kaldırınca, hemen sözlerinden caydılar.
Firavun, kavmine seslendi ve dedi ki: Ey kavmim; Mısır mülkü ve altımdan akan şu ırmaklar benim değil mi? Hala görmüyor musunuz?
Ben, açıkça söyleyemeyecek derecede zavallı olan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?
Ona altın bilezikler verilmeli veya beraberinde kendisine yardım edecek melekler gelmeli değil miydi?
Firavun, kavmini küçümsedi, ama onlar yine de kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar, fasık olan bir kavim idi.
Bizi öfkelendirince; onlardan intikam aldık ve hepsini suda boğduk.
Ve onları, sonradan geleceklere bir geçmiş ve örnek kıldık.
Meryem´in oğlu misal olarak verilince; senin kavmin hemen bağrıştı.
Ve: Bizim tanrılarımız mı, yoksa o mu daha iyidir? dediler. Sana böyle demeleri, sadece tartışmaya girişmek içindir. Hayır, onlar kavgacı bir kavimdir.
O; kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.
Şayet dileseydik; sizden, yeryüzünde sizin yerinizi tutacak melekler var ederdik.
Şüphesiz ki o, saatın bilgisidir. O´ndan hiç şüphe etmeyin ve Bana tabi olun. İşte doğru yol.
Sakın şeytan sizi çevirmesin. Şüphesiz ki o, size apaçık bir düşmandır.
İsa huccetlerle gelince; demişti ki: Size hikmetle ve ihtilafa düştüğünüz şeylerin bir kısmını açıklamak için geldim. Öyleyse Allah´tan korkun ve bana itaat edin.
Muhakkak ki Allah, benim de Rabbımdır, sizin de Rabbınızdır. Öyleyse O´ na ibadet edin. İşte doğru yol.
Ama aralarında hizibler birbirleriyle ihtilafa düştüler. Acıklı bir günün azabından vay o zulmedenlerin haline.
Onlar, farkında değillerken kendilerine ansızın o saatın gelmesini mi bekliyorlar?
O gün; müttakilerin dışında, dostlar birbirlerine düşman olurlar.
Ey kullarım; bugün size korku yoktur. Ve siz, üzülecek de değilsiniz.
Onlar ki; ayetlerimize iman etmiş ve müslüman olmuşlardır.
Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete girin.
Onlara altın kadehler ve tepsiler dolaştırılır. Canların istediği ve gözlerin hoşlandığı her şey oradadır. Ve siz, orada ebediyyen kalacaksınız.
İşte o cennet, işlediklerinize karşılık size miras kılındı.
Orada sizin için meyveler vardır. Ve onlardan yersiniz.
Muhakkak ki mücrimler; ebediyyen kalacakları cehennem azabındadırlar.
Azablarına ara verilmeyecek ve orada tamamen ümitsiz kalacaklardır.
Biz onlara zulmetmedik, ama onlar zalimlerin kendileridir.
Ey nöbetçi; Rabbın hiç olmazsa bizi ölüme mahkum etsin, diye çağırışırlar. O da: Siz, böyle kalacaksınız, der.
Andolsun ki; size hak ile geldik. Fakat çoğunuz hakkı hoş görmüyordunuz.
Yoksa bir işe mi karar verdiler? Doğrusu Biz de kararlıyız.
Yoksa kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmiyoruz mu sanıyorlar? Hayır, öyle değil, yanlarındaki elçilerimiz yazmaktadır.
De ki: Eğer Rahman´ın çocuğu olsaydı; o takdirde ben, kulluk edenlerin ilkiydim.
Göklerin ve yerin Rabbı, Arş´ın Rabbı onların tavsiflerinden münezzehtir.
Bırak onları, kendilerine vaadedilen güne ulaşıncaya kadar dalsınlar, oyalanıp dursunlar.
Gökte de ilah, yerde de ilah O´dur. Ve O; Hakim´dir, Alim´dir.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü kendisine ait olan ne yücedir. Kıyamet saatının bilgisi O´nun katındadır ve O´na döndürüleceksiniz.
O´ndan başka tapındıkları şeyler, şefaat edemezler. Ancak hak ile şehadet edenler bunun dışındadır ve onlar bilirler.
Andolsun ki; onlara, kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette; Allah, diyeceklerdir. O halde neye çevriliyorlar?
Onun: Ey Rabbım, demesi hakkı için, muhakkak ki bunlar inanmayan bir kavimdir.
Şimdilik sen, onlardan yüz çevir ve; selam, de. Yakında bileceklerdir.
Muhakkak ki Biz, O´nu Arapça Kur´ân kıldık. Umulur ki böylece akıl edersiniz.
Ve muhakkak ki O (Kur´ân), katımızda Ümmülkitap´tadır. Gerçekten Âli´dir (yücedir), Hakîm´dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Öyleyse zikri size (beyandan) vazgeçip bırakalım mı? Siz müsrif (haddi aşan) bir kavim oldunuz diye.
Ve sizden evvelki (ümmetlerin) içinde nice nebîler (peygamberler) gönderdik.
Ve onlara hiçbir peygamber gelmez ki (gelmemiştir ki), onunla alay etmiş olmasınlar.
Bu sebeple (Mekkelilerden) daha güçlü olanları da şiddetle yakalayarak helâk ettik. Evvelki (ümmetlere) ait misaller (daha önce) geçmişti.
Ve muhakkak ki onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorarsan, mutlaka: “Onları, Azîz (yüce ve üstün) ve Alîm (en iyi bilen) yarattı.” derler.
Size yeryüzünü döşek kılan ve sizin için orada yollar yapan O´dur. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.
Suyu semadan bir kader ile (taktir edilmiş bir ölçü ile) indiren O´dur. Böylece onunla ölü beldeyi dirilttik (kuru topraktan bitkiler çıkardık). İşte bunun gibi (mezarlarınızdan) çıkarılacaksınız.
Onların (bitkilerin) hepsinden çiftler (dişi ve erkek olarak) yaratan O´dur. Sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyler kıldı.
Onların sırtlarına yerleşmeniz için. Sonra onun üzerine yerleştiğiniz zaman Rabbinizin ni´metini zikredin! Ve: “Bunu bize musahhar (emrimize amade) kılan (Allah) Sübhan´dır. Ve biz, O´na (kendimiz) güç yetiremezdik.” deyin!
Muhakkak ki biz, Rabbimize mutlaka dönecek olanlarız.
Ve O´na, kullarından bir kısmını isnad ettiler. Muhakkak ki insan, mutlaka apaçık inkâr edicidir.
Yoksa O, yarattıklarından kızları kendisine seçti ve oğlanları size mi ayırdı?
Onlardan birisi, Rahmân´a isnad ettikleri (kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman hiddetlenerek, yüzü gölgelenir ve kararır.
Ziynet için yetiştirilen ve mücâdeleye gücü yetmeyeni mi (Allah´a isnad ediyorlar)?
Ve Rahmân´ın kulları olan melekleri, dişi saydılar. Onların yaratılışına şahit mi oldular? Onların şahadetleri yazılacak ve sorgulanacaklar.
Ve (onlar): “Eğer Rahmân dileseydi, biz onlara tapmazdık.” dediler. Onların bu konuda bir ilimleri (bilgileri) yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
Yoksa ondan önce, onlara kitap verdik de böylece onlar, ona (o kitaba) mı sarıldılar?
Hayır, (onlar) dediler ki: “Gerçekten biz, babalarımızı bir ümmet (dîn) üzerinde bulduk. Ve muhakkak ki biz, onların izi üzerinde hidayete erenleriz.”
Ve tıpkı bunun gibi, senden önce bir ülkeye bir nezir göndermiş olmadık ki, onun (o ülkenin) refah içinde olanları: “Muhakkak ki biz, babalarımızı bir ümmet (dîn) üzerinde bulduk. Ve mutlaka biz, onların izlerine tâbî olanlarız.” dememiş olsunlar.
(Nezirlerin hepsi): “Size babalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden (dînden) daha çok hidayete erdirecek olanı getirmiş olsam da mı?” dediler. (Onlar da): “Muhakkak ki biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edenleriz.” dediler.
Bunun üzerine onlardan intikam aldık. İşte bak, yalanlayanların akıbeti (sonu) nasıl oldu!
Ve Hz. İbrâhîm, babasına ve kavmine: “Muhakkak ki ben, sizin taptığınız şeylerden uzağım.” demişti.
Ancak beni yaratan hariç. Çünkü muhakkak ki O, beni hidayete erdirecektir.
Ve onu, zürriyeti içinde bâki (kalıcı) bir kelime kıldı. Umulur ki böylece onlar (putlardan) dönerler.
Hayır, ben onları ve babalarını, onlara Hakk (Kur´ân) ve O´nu açıklayan bir resûl gelinceye kadar metalandırdım.
Ve onlara Hakk (Kur´ân) geldiği zaman: “Bu bir sihirdir ve şüphesiz biz, onu inkâr edenleriz.” dediler.
Ve dediler ki: “Bu Kur´ân´ın, iki beldeden, bir büyük adama indirilmesi gerekmez miydi?”
Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Biz onların dünya hayatında maişetlerini (geçimlerini) aralarında taksim ettik. Onların bir kısmının derecelerini, diğerlerinin üzerine yükselttik (üstün kıldık). Onların bir kısmı diğerlerini emrinde çalıştırsın diye. Ve senin Rabbinin rahmeti, onların topladığı şeylerden (başka insanları çalıştırmayıp biriktirdikleri paradan) daha hayırlıdır.
Eğer insanlar tek bir ümmet haline gelecek olmasaydı, Rahmân´ı inkâr edenlerin evlerine mutlaka gümüşten tavanlar ve üzerinde yükseldikleri merdivenler yapardık.
Ve onların evlerine kapılar ve de üzerine yaslandıkları koltuklar (onları da gümüşten yapardık).
Ve (üstlerine) süsler (mücevherler yapardık). Ve bunların hepsi sadece dünya hayatının meta´ıdır. Ve ahiret ise Rabbinin katındadır ve takva sahiplerinindir.
Ve kim Rahmân´ın zikrinden yüz çevirirse, şeytanı ona musallat ederiz. Böylece o (şeytan), onun yakın arkadaşı olur.
Ve muhakkak ki onlar (şeytanlar), onları mutlaka (Allah´ın) yolundan men ederler (alıkoyarlar). Ve onlar kendilerinin hidayette olduğunu sanırlar.
O (onlardan biri), sonunda (kıyâmet günü) bize geldiği zaman: “Keşke benimle senin aran, iki doğu kadar uzak olsaydı.” dedi (der). İşte bu kötü bir yakınlık.
Bugün size asla (hiçbir şey) fayda vermez. Siz zulmetmiştiniz. Muhakkak ki azapta ortaksınız.
Yoksa sağırlara sen mi işittireceksin? Veya körleri ve apaçık dalâlette olanları sen mi hidayete erdireceksin?
Fakat seni de aralarından mutlaka gidereceğiz (hayatına son vereceğiz). İşte o zaman mutlaka biz, onlardan intikam alacak olanlarız.
Ya da onlara vaadettiğimizi (azabı) sana mutlaka göstereceğiz. Çünkü Biz, onların üzerinde mutlaka muktedir olanlarız (gücü yetenleriz).
Artık sana vahyedilene sarıl. Muhakkak ki sen, Sıratı Mustakîm üzerindesin.
Muhakkak ki O (Kur´ân), senin için ve senin kavmin için mutlaka bir zikirdir (öğüttür). Ve siz, (Kur´ân´dan) sorumlu olacaksınız.
Ve senden önce gönderdiğimiz resûllerimizden sor (bakalım), Rahmân´dan başka tapılacak ilâhlar kıldık mı?
Ve andolsun ki Musa (A.S)´ı âyetlerimizle (mucizelerimizle), firavuna ve onun (kavminin) ileri gelenlerine gönderdik. (O zaman onlara): “Muhakkak ki ben, âlemlerin Rabbinin Resûl´üyüm.” dedi.
Fakat (Musa A.S), onlara âyetlerimizle (mucizelerimizle) gelince, onlar o zaman onlara (mucizelere) gülüyorlardı (alay ediyorlardı).
Biri diğerinden daha büyük olmadıkça, onlara bir âyet (mucize) göstermedik. Ve onları azapla yakaladık ki, böylece belki onlar (Allah´a) dönerler diye.
Ve (onlar): “Ey sihirbaz, senin Allah´a olan ahdin hürmetine, Rabbine bizim için dua et (bu azabı kaldırsın)! ( O taktirde) gerçekten biz, mutlaka hidayet üzere oluruz.” dediler.
Fakat onlardan azabı kaldırınca, o zaman onlar (verdikleri sözleri) bozuyorlar.
Ve firavun, kavmi içinde seslendi: “Ey kavmim, bütün Mısır benim mülküm değil mi? Ve altımdan akan bu nehirler? Hâlâ görmüyor musunuz?” dedi.
Yoksa ben, o acizden daha hayırlı (değil miyim) ki, o neredeyse sözü açıklayamıyor (normal konuşamıyor).
“Öyleyse ona takılmış altından bilezikler olmalı veya onunla beraber ona yakın olan melekler gelmeli değil miydi?”
Böylece (firavun) kavmini hafife aldı (küçümsedi). Bunun üzerine (kavmi) ona itaat etti. Muhakkak ki onlar fasık bir kavim oldular.
Bunun üzerine, bizi eseflendirdiler (üzdüler), biz de onlardan intikam aldık. Bu sebeple onların hepsini boğduk.
Böylece onları sonraki (ümmetler) için bir selef (gelip geçmiş bir kavim) ve örnek (ibret) kıldık.
Meryemoğlu (Hz. İsa) misal verilince, o zaman senin kavmin (alay ederek) bağırıyorlardı.
Ve: “Bizim ilâhlarımız mı hayırlı yoksa o mu?” dediler. Sana bu örneği, seninle mücâdeleden başka bir şey için söylemediler. Hayır, onlar düşman bir kavimdir.
O (Hz. İsa), sadece ni´metlendirdiğimiz bir kuldur. Ve onu İsrailoğullarına örnek (ibret) kıldık.
Eğer biz dileseydik mutlaka sizden, yeryüzünde yerinize geçecek melekler kılardık (yaratırdık).
Ve muhakkak ki o, gerçekten o saat (kıyâmetin zamanı) için bir ilimdir (bilgidir). Öyleyse ondan sakın şüphe etmeyin! Ve Bana (Allah´a) tâbî olun! İşte bu, Sıratı Mustakîm´dir.
Ve şeytan sakın sizi, (Sıratı Mustakîm´den) men etmesin. Muhakkak ki o, sizin için apaçık düşmandır.
Ve Hz. İsa, beyyineler (mucizeler, deliller) ile geldiği zaman: “Ve hakkında ihtilâf ettiğiniz şeyin bir kısmını size açıklamak için size hikmeti getirdim. Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun ve bana itaat edin!” dedi.
Muhakkak ki Allah, O benim de sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O´na kul olun! İşte bu, Sıratı Mustakîm´dir.
Sonra gruplar kendi aralarında ihtilâf etti. Artık elîm günün azabından, zulmedenlerin vay haline!
O saatin (kıyâmetin) onlar farkında değilken, ansızın onlara gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?
İzin günü, takva sahipleri hariç, samimi dostlar birbirine düşmandır.
Ey kullarım! O gün size korku yoktur ve siz mahzun (da) olmayacaksınız.
Onlar ki âyetlerimizle âmenû olmuşlardır ve (Allah´a) teslim olmuşlardır.
Siz ve zevceleriniz (eşleriniz) cennete girin! (Orada) ferahlatılacaksınız.
Onların etrafında altından tepsiler ve kadehlerle (bardaklarla) dolaşılır. Ve orada nefslerin iştahlandığı ve gözlerin lezzet aldığı şeyler vardır. Ve siz orada ebediyyen kalacak olanlarsınız.
İşte bu, amellerinizden dolayı varis kılındığınız cennet.
Sizin için orada, yiyeceğiniz pekçok meyve vardır.
Muhakkak ki mücrimler (suçlular), cehennem azabı içinde ebediyyen kalacak olanlardır.
(Azap) onlardan hafifletilmez. Ve onlar, orada (Allah´ın rahmetinden) ümit kesmiş olanlardır.
Ve Biz onlara zulmetmedik. Ve lâkin onlar zalimler oldular.
Ve (mücrimler): “Ey malik (ey cehennem bekçisi)! Rabbin bizim üzerimize hüküm versin (bizi öldürsün).” diye seslendiler. (Malik): “Muhakkak ki siz, (bu azabın içinde) kalacak olanlarsınız.” dedi.
Andolsun ki size hakkı getirdik. Ve lâkin sizin çoğunuz hakkı kerih görenlerdir.
Yoksa onlar işi sağlam mı tuttular? Muhakkak ki asıl biz, işi sağlam tutanlarız.
Yoksa onların sırlarını ve fısıltılarını işitmeyeceğimizi mi zannediyorlar? Hayır, onların yanında resûllerimiz (elçilerimiz) (herşeyi) yazıyorlar.
De ki: “Eğer Rahmân´ın çocuğu olsaydı, o zaman O´na kul olanların ilki ben olurdum.”
Göklerin ve yerin de Rabbi olan arşın Rabbi, onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir.
Artık onları bırak! Vaadolundukları güne mülâki oluncaya (kavuşuncaya) kadar boş şeylere dalsınlar ve oynasınlar.
Ve O, gökte İlâh´tır ve yerde İlâh´tır. Ve O, Hakîm´dir (hüküm ve hikmet sahibidir), Alîm´dir (en iyi bilendir).
O, öyle yüce ve mübarektir ki, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin mülkü O´nundur. O saatin (kıyâmet vaktinin) ilmi, O´nun indindedir. Ve O´na döndürüleceksiniz.
Ve onların, O´ndan (Allah´tan) başka taptıkları şeyler şefaate malik değildir. Hakk´a şahit olanlar hariç ve onlar (Hakk´ı) bilirler.
Ve eğer gerçekten onlara: “Kendilerini kim yarattı?” diye sorarsan, mutlaka “Allah” diyeceklerdir. Buna rağmen (Hakk´tan) nasıl döndürülüyorlar?
O´nun (Hz. Muhammed (S.A.V)´in): “Ey Rabbim, bunlar gerçekten mü´min olmayan bir kavimdir.” demesine andolsun.
Bundan sonra onlardan vazgeç ve: “Selâm olsun.” de. Artık yakında bilecekler.
Düşün özünde apaçık olan ve hakikati bütün açıklığıyla ortaya seren bu ilahi fermanı!
Onu, düşünüp kavrayabilmeniz için Arapça bir hitabe yaptık.
Ve o, katımızda bulunan bütün vahiylerin kaynağında(n çıkmış)tır; o, gerçekten yücedir, hikmet doludur.
(Siz ey hakikati inkar edenler!) Kendi kişiliğinizi harcayan insanlar olduğunuzu göre göre bu hatırlatma ve uyarıyı sizden tamamen geri mi çekelim?
Eski zamanların halkına ne kadar da çok peygamber gönderdik!
Ama onlara hiçbir peygamber gelmedi ki o´nunla alay etmiş olmasınlar;
(sonunda) şimdikilerden daha kudretli (oldukları halde) onları silip yok ettik ve o eski toplumlar geçmişten bir iz, bir hatıra oldular.
İşte böyle, şayet onlara da "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorarsan hiç tereddüt etmeden "Kudret Sahibi Olan, Her Şeyi Bilen (Allah)tır." cevabını verecekler.
Yeri sizin için bir beşik yapan ve üzerinde (geçiminizi kazanma) yolları var eden O´dur; umulur ki doğru yolu (seçer ve onu) izlersiniz.
O´dur gökten gerekli miktarda suyu tekrar tekrar indiren; işte, Biz (nasıl) onunla ölü toprağa hayat veriyorsak, siz de böyle (öldükten sonra) yeniden sahneye çıkarılacaksınız.
Ve O bütün karşıtları (da) yaratandır. O´dur bütün gemileri ve hayvanları binmeniz için sizin hizmetinize veren;
böyle yapar ki onlara hükmedesiniz ve ne zaman onlardan yararlanırsanız Rabbinizin nimetlerini hatırlayıp "(Bütün) bunları bizim hizmetimize veren O ne yücedir, çünkü (O olmasaydı) biz bunu elde edemezdik;
o halde biz mutlaka O´na döneceğiz!" diyesiniz.
Ama hala O´na bir çocuk yakıştırırlar, üstelik yarattıklarından birini! Belli ki, (böyle düşünen) insan şükretmeyi terk etmiş bir nankördür!
Yoksa, (düşünüyor musunuz ki) O, yarattıkları arasından kız çocukları kendisi için seçti ve size erkek çocukları bıraktı?
Nitekim onlardan birine, Rahman´a kolayca isnad ettiği (çocuğun doğumu) müjdelenirse, yüzü kararır ve içi öfkeyle dolar.
"Ne!" (diye şaşkınlıkla sorar), "(Bir kız sahibi mi oldum) (yalnız) süs için var olan bir kız?" Bunun üzerine kendini belli belirsiz bir iç çatışmanın içinde bulur.
Ve onlar meleklerin (de) -ki Rahman tarafından yaratılan varlıklardır- dişi olduklarını iddia ederler, (yoksa) onların yaratılışını gördüler mi? Onların bu saçma iddiası kaydedilecek ve böyleleri (Hesap Günü bundan dolayı) yargılanacaklar!
Onlar hala: "Rahman dilemiş ol(ma)saydı biz onlara asla tapmazdık!" diyorlar. (Ama) onlar (Rahman´ın) böyle bir şey (istediği) hakkında bilgi sahibi değiller. Onlar sadece zannediyorlar.
Yoksa biz, bundan önce, kendilerine, hala sıkı sıkıya sarıldıkları (aykırı) bir vahiy mi gönderdik?
Hayır! Ama şöyle derler: "Biz atalarımızı (belli) bir inanç üzerinde bulduk ve ancak onların izinden giderek doğru yolu buluruz!"
İşte böyle: Biz, ne zaman, senden önce herhangi bir topluluğa bir uyarıcı gönderdiysek, halkın keyif ve haz peşinde koşan kesimi daima şöyle dediler: "Biz atalarımızı bir inanç üzerinde bulduk, biz ancak onların izinden gideriz!"
(Bunun üzerine her peygamber) "Nasıl?" derdi, "Atalarınızı inanır bulduğunuzdan daha iyi bir kılavuz getirmiş olsam da mı?" Berikiler, buna, "Sizin mesajlarınızda bir doğruluk payı olduğunu inkar ediyoruz!" diye cevap verirlerdi.
Ama sonunda onlardan intikamımızı aldık; işte bakın hakikati yalanlayanların sonu ne oldu!
İbrahim, babasına ve halkına seslendi(ğinde bu gerçeği dikkate almıştı:) "Sizin taptıklarınıza tapmak benden uzak olsun!
Hiç kimse(ye tapmam), beni var etmiş olan hariç, beni doğru yola ileten O´dur!"
Ve bunu, daha sonra gelenler arasında yaşamaya devam eden bir söz olarak söyledi ki onlar (daima) o (sözü hatırlayıp ona) dönsünler.
Şimdi, (İbrahim´den sonra yaşamış olanlara gelince,) onlara -ve atalarına- her şeyi apaçık ortaya seren bir elçi aracılığıyla hakikati gönderinceye kadar istedikleri gibi yaşamalarına izin verdim:
ama şimdi hakikat onlara ulaşınca, "Bütün bunlar sadece büyüleyici laflardır ve biz onlarda bir doğruluk payı olduğuna inanmıyoruz!" derler.
Ve yine şöyle derler: "Bu Kuran, neden iki şehrin ileri gelenlerine inmiş değil?"
Rabbinin rahmetini yoksa onlar mı bölüştürüyorlar? (Hayır, nasıl ki) bu dünyada geçim araçlarını onlar arasında bölüştüren ve onların bazısını başkalarına yardım etmeleri için diğerlerinin üstüne çıkaran Biziz; (aynı şekilde, dilediğimize manevi bağışlarda bulunan da Biziz): Rabbinin bu rahmeti, onların yığabilecekleri bütün (dünyevi servetler)den daha hayırlıdır.
Eğer (sınırsız zenginliklerin önlerine serilmesiyle) bütün insanlar tek bir (şeytani) toplum haline gelmiyecek olsaydı, (şimdi) Rahman´ı inkar edenlerin evlerini gümüşten çatılar ve tırmanacakları (gümüşten) merdivenler ile donatırdık;
ve evlerine (gümüş) kapılar, üzerinde yatıp uzanacakları (gümüş) yataklar,
ve (sınırsız ölçüde) altın? Ama bunların tümü, bu dünya hayatının (gelip geçici) zevklerinden başka bir şey değildir; halbuki Allah´a karşı sorumluluk duyanları öteki dünya(da) Rableri katında (mutluluk) bekler.
Rahman´ın uyarısını görmezden gelmeyi tercih eden kimseye gelince, Biz onun içine öteki kişiliğini oluşturmak üzere (kalıcı) bir şeytani dürtü yerleştiririz.
Bu (şeytani dürtüler) böylelerini (hakikat) yolundan alıkoyar ve bunlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar!
Ama sonunda (bu şekilde günaha batmış olan) kişi, (Hesap Günü) önümüze geldiği zaman, (öteki kişiliğine,) "Keşke benimle senin aranda doğu ile batı kadar bir mesafe olsaydı!" diyecektir; şu öteki kişilik ne kadar da kötüymüş!
O Gün bu(nu öğrenmeniz) size bir fayda sağlamaz, çünkü siz (birlikte) günah işlediniz, şimdi (de) azabınızı birbirinizle paylaşın.
Sen (ey Muhammed) sağıra işittirebilir misin, yahut köre doğru yolu gösterebilir misin, ya da sapkınlığa gömülmüş olana?
Biz (mesajın hakim duruma geçmeden önce) seni (onların) elinden alsak da (almasak da) mutlaka onlardan öcümüzü alırız.
ve onlara vaad ettiğimiz şeyi yerine getirdiğimizi (bu dünyada) sana göstersek de (göstermesek de) onlar üzerinde kesin bir otoriteye sahibiz!
Öyleyse sana vahyedilmiş olan her şeye sımsıkı sarıl; çünkü sen dosdoğru bir yoldasın;
ve bu (vahiy) şüphesiz senin ve halkın için bir şeref ve itibar (kaynağı) olacaktır ama zamanı gelince hepiniz (ona karşı tutumunuzdan dolayı) hesaba çekileceksiniz.
(Bırak başkasını da,) senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor, Rahman´dan başka tanrılara tapılmasına hiç izin vermiş miyiz?
İşte bu şekilde Musa´yı mesajlarımızla Firavun´a ve ileri gelen adamlarına gönderdik: Musa onlara, "Bakın" dedi, "ben bütün alemlerin Rabbinin bir elçisiyim!"
Ama önlerine (mucizevi) işaretlerimizi getirince, hemen onları alaya aldılar,
halbuki kendilerine gösterdiğimiz her işaret, öncekinden daha etkileyici idi ve (her defasında) onları belki (Bize) dönerler diye azaba çarptırdık.
Ve (her defasında,) "Ey büyücü!" diye feryad ettiler, "Seninle yaptığı (peygamberlik) sözleşmesinin hatırına bizim için Rabbine yalvar, biz artık kesinlikle doğru yola döneceğiz!"
Ama azaptan kurtarır kurtarmaz, bir bakarsın ki hemen sözlerinden dönüvermişler!
Ve Firavun, halkına bir çağrıda bulunarak "Ey kavmim!" dedi, "Mısır´ın hakimiyeti bana ait değil mi? Bütün bu nehirler benim ayaklarımın altında akmıyor mu? (Sizin en büyük efendiniz olduğumu) görmüyor musunuz?
Ben, ne demek istediğini bile anlatamayan şu zavallı adamdan daha iyi değil miyim?"
"Sonra, neden ona hiç altın bilezikler verilmemiş ve neden onunla birlikte bir melek gelmiş değil?"
Firavun, böylece halkını ahmaklaştırdı ve onlar da sonunda boyun eğdiler, çünkü onlar aldatılmış, ayartılmış bir halktı!
Ama Bize meydan okumaya devam edince onlara misillemede bulunduk ve hepsini suda boğduk.
onları geçmişten kalan bir hatıra ve sonrakiler için bir ibret örneği kıldık.
Şimdi, ne zaman Meryem´in oğlu(nun tabiatı) örnek olarak ortaya getirilse, (ey Muhammed,) senin kavmin bu yüzden yaygarayı basar;
ve "Hangisi daha iyi, bizim ilahlarımız mı yoksa o mu?" derler. (Ama) onlar bu mukayeseyi, yalnızca, sırf muhalefet olsun diye senin önüne getirirler. Evet, onlar kavgacı/tartışmacı bir toplumdur!
(İsa´ya gelince,) o sadece (bir insandır) kendisini (peygamberlikle) onurlandırdığımız ve İsrailoğulları için örnek kıldığımız bir kul(umuz).
Ve eğer isteseydik, (siz ey meleklere tapanlar,) sizi yeryüzünde birbiri ardından gelen melekler yapardık!
Bakın, bu (ilahi kelam) Son Saati(n geleceğini) bildiren bir araçtır; o halde (Son Saat) hakkında hiçbir şüpheye kapılmayın ve Bana uyun; dosdoğru yol (yalnız) budur.
Şeytan´ın sizi (bu yoldan) çevirmesine izin vermeyin; çünkü o, sizin apaçık düşmanınızdır!
İsa, (kendi halkına) hakikatin bütün kanıtları ile geldiği zaman, "Ben" dedi, "size hikmet ile ve üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını açıklığa kavuşturmak üzere geldim. O halde, Allah´a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın ve bana tabi olun!"
"Allah, şüphesiz benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; öyleyse (yalnızca) O´na kulluk edin; doğru yol (sadece) budur!"
Fakat (İsa´dan sonra gelenler) arasından çıkan gruplar farklı görüşleri savunmaya başladılar. Vay haline o zulmedenlerin ve yazık o acı Gün´de (başlarına gelecek) azap için!
Onlar, (günaha batmış olanlar) (oturup) Son Saat´i mi bekliyorlar; onun (yaklaştığı) fark edilmeden başlarına ansızın gelmesini mi?
O Gün, (eski) dostlar birbirlerine düşman olacaklar; Allah´a karşı sorumluluk bilinci duyanlar dışında (hepsi).
(Ve Allah onlara,) "Ey Benim kullarım!" diyecek, "Bugün ne korkmanıza gerek var, ne de üzüleceksiniz!
(Siz ey) mesajlarımıza iman etmiş ve kendilerini Bize teslim etmiş olanlar!
Siz ve eşleriniz, sevinç ve mutlulukla cennete girin!"
(Orada) altın tepsiler ve kadehler ile karşılanacaklar ve canlarının istediği ve hoşlanacağı her şeyi orada bulacaklar. Ve siz orada oturup kalacaksınız (ey inananlar!)
Geçmişte yaptıklarınız sayesinde hak edeceğiniz cennet işte böyledir!
(bu yaptıklarınızın) meyvelerini bolca görecek (ve) onları tadacaksınız!
(Ama) dikkat edin, günaha batmış olanlar cehennem azabı içinde kalacaklar:
bu (azap), onlar için hiç hafifletilmeyecek ve orada çaresizlik, ümitsizlik içinde kaybolup gidecekler.
Onlara haksızlık yapacak olan Biz değiliz, ama onlardır kendi kendilerine haksızlık yapanlar.
Ve onlar: "Ey (cehennemi) idare eden (melek)!" diye seslenecekler, "Bırak Rabbin işimizi bitirsin!" (Bunun üzerine) melek, "Siz artık (bu durumda) kalacaksınız!" diye cevap verecek.
(Siz ey günahkarlar!) Size hakikati ilettik, fakat çoğunuz ondan nefret ediyorsunuz.
Öyle mi? (Hakikatin) ne olması gerektiğine onlar, (o, hakikati inkar edenler) mi karar verecek?
Yoksa onlar, dışarı vurmadıkları düşüncelerini ve gizli konuşmalarını duymaz mıyız sanırlar? Elbette (Biz duyarız) ve yanıbaşlarındaki semavi güçlerimiz (bütün o gizlediklerini) kaydederler.
De ki (ey Muhammed): "Eğer Rahman (gerçekten) bir erkek çocuk sahibi olsaydı, ben ona tapanların ilki olurdum!"
Göklerin ve yerin Rabbi -kudret ve egemenlik tahtının sahibi Rabb- onların isnad ettikleri her türlü sıfattan kesinlikle münezzehtir!
Onları bırak da vaad edilen (Hesap) Günü ile karşılaşıncaya kadar beyhude konuşmalarla oyalansınlar ve (kelimelerle) oynayıp dursunlar!
çünkü (o zaman anlayacaklardır ki) gökte ve yerde Allah (yalnız) O´dur ve yalnız O´dur hikmet sahibi olan, her şeyi bilen.
Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin mülkünün kendisine ait olduğu, Son Saat bilgisinin Sahibi ve hepinizin O´na döneceği (Allah)ın şanı ne yücedir!
Bazılarının Allah´tan başka sığınıp yalvardıkları bu (varlık)lar, (hayatlarında) hakikate şahitlik yapmış ve (Allah´ın tek ve benzersiz olduğunun) farkına varmış olanlar dışında (Hesap Günü) hiç kimseye şefaat etme gücüne sahip değiller.
Eğer onlara, (Allah´tan başka varlıklara tapanlara,) kendilerini kimin yarattığını sorsan hiç tereddütsüz "Allah!" derler. Peki, neden bu (apaçık gerçekten) sapıyorlar!
(Ama Allah gerçek müminleri hakkıyla bilir) ve onun (ümitsiz) feryadı(nı): "Ey Rabbim! Bunlar inanmayacak bir kavimdir!"
Ama sen onlar(ın yaptıkların)a dayan ve de ki: "Selam (olsun size)!" Çünkü onlar zamanı geldiğinde (hakikati) anlayacaklar.
Muhakkak Biz onu bir Arapça Kur´an kıldık, umulur ki, siz akıl erdirirsiniz.
Ve şüphe yok ki o, nezdimizdeki ana kitapta elbette pek yüksektir, çok hikmetle muttasıftır.
Eğer siz müsrifler olan bir kavim oldu iseniz, sizden Kur´an´ı vazgeçip bertaraf eder miyiz?
Halbuki, Biz evvelkiler için de nice peygamber gönderdik.
Onlara bir peygamber gelmiş olmazdı ki, illâ onunla istihzâ eder olmuşlardı.
Artık bunlardan daha şiddetlisini helâk ettik ve evvelkilerin sıfatı geçmiştir.
Andolsun ki, onlara «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye soracak olsan elbette derler ki: «Onları Azîz, Alîm olan Allah yarattı.»
(O Allah) ki, sizin için yeri bir beşik kıldı ve sizin için orada yollar kıldı, tâ ki, dosdoğru gidebilesiniz.
Ve o ki, gökten bir muayyen miktar su indirmiştir. Artık onunla bir ölmüş beldeye (hayat) neşretmiş olduk. İşte siz de (kabirlerinizden) öyle çıkarılacaksınızdır.
Ve O ki, bütün çiftleri yaratmıştır ve sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri de yaratmıştır.
Tâ ki, sırtlarında yerleşip oturasınız. Sonra onun üzerine yerleştiğiniz zaman Rabbinizin nîmetini düşünesiniz ve diyesiniz ki: «Bunu bize musahhar eden Rabbimizin şanı pek yücedir. Halbuki, biz bunu zabtedebilenler değil idik.»
(14-15) «Ve şüphe yok ki, biz Rabbimize elbette dönüp gidicileriz.» Öyle iken onun için kullarından bir cüz isnat ettiler. Şüphe yok ki, (bu gibi bir) insan elbette apaçık bir küfürbazdır.
(14-15) «Ve şüphe yok ki, biz Rabbimize elbette dönüp gidicileriz.» Öyle iken onun için kullarından bir cüz isnat ettiler. Şüphe yok ki, (bu gibi bir) insan elbette apaçık bir küfürbazdır.
Yoksa o, yaratır olduklarından (kendisine) kızlar edindi de sizleri oğullar ile mümtaz mı kıldı?
Halbuki, onlardan biri o Rahmân´a bir benzer isnat ettiği ile müjdelense, kendisi pek öfkeli olarak yüzü kapkara kesilir.
Yoksa süs içinde yetiştirilecek olup da o mücâdele halinde delilini izhar edemiyecek olanı mı? (O Rahmân´a isnat ediyorlar).
Ve o Rahmân´ın kulları olan melekleri dişiler kıldılar. Onların yaradılışlarında hazır mı bulundular? Elbette onların şehâdetleri yazılacak ve sual olunacaklardır.
Ve dediler ki: «Eğer o Rahmân dilemeseydi onlara ibadet etmezdik.» Onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Onlar başka değil ancak yalan söylerler.
Yoksa onlara bundan evvel bir kitap mı vermiştik ki, artık onlar ona tutunuculardır?
Hayır. Dediler ki: «Şüphe yok, biz babalarımızı büyük bir tarikat üzere bulduk. Muhakkak ki, biz de onların izleri üzerinde (yürüyüp) doğru yolu bulmuşlarız.»
Ve böylece senden evvel bir kasabaya bir korkutucu göndermedik ki, illâ onun refah içinde yaşayanları dedi ki: «Biz babalarımızı bir büyük tarikat üzere bulduk ve şüphe yok ki, biz de onların emrine uymuş kimseleriz.»
Dedi ki: «Ya size atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha doğrusunu getirdimse de mi?» Dediler ki: «Şüphe yok biz, kendisiyle gönderilmiş olduğun şeyi inkâr edicileriz».
Artık onlardan intikam aldık. İşte bak, o tekzîb edenlerin akibeti ne oldu?
Ve yâd et o vakti ki, İbrahim babasına ve kavmine dedi ki: «Şüphe yok, ben sizin ibadet ettiğiniz şeyden ırağım.»
«O beni yaratmış olan müstesna. Çünkü, o şüphesiz ki, beni doğru yola erdirecektir.»
Ve onu (o ifadesini) zürriyeti arasında bâki bir kelime kıldı. Belki onlar, dönüverirler (diye).
Fakat onları ve atalarını kendilerine o hak ve apaçık resûl gelinceye kadar fâidelendirdim.
Vaktâ ki, kendilerine hak geldi. Dediler ki: «Bu, bir sihirdir ve şüphe yok ki, biz bunu inkâr edicileriz.»
Ve dediler ki: «Şu Kur´an, iki beldeden bir büyük erkek üzerine indirilmiş olmalı değil midir?»
Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Biz onların aralarında dünya hayatındaki mâişetlerini taksim ettik ve bazılarını bazıları üzerine dereceleri itibariyle yükselttik. Tâ ki bazıları bazısını istihdam edebilsin ve Rabbinin rahmeti ise onların topladıklarından hayırlıdır.
Ve eğer insanlar (küfre düşüp) bir ümmet olacak olmasa idiler elbette Rahmân´ı inkâr edenlerin evleri ve üzerine çıktıkları merdivenleri için gümüşten tavanlar kılardık.
Ve evleri için (yine gümüşten) kapılar ve üzerine yaslandıkları tahtlar yapardık.
Ve altun (ziynetler yapardık). Bunların hepsi de dünya hayatının (muvakkat) meta´ından başka değildir. Ahiret ise Rabbinin indinde muttakîler içindir.
Ve her kim o Rahmân´ın zikrinden nankörlükte bulunursa ona bir şeytanı musallat ederiz. Artık bu, onun için bir refîktir.
Ve şüphe yok ki, bunlar, onları herhalde doğru yoldan çıkarırlar. Ve onlar da zannederler ki, kendileri şüphe yok hidâyete erdirilmişlerdir.
Nihâyet Bize geldiği zaman (o refikine) der ki: «Keşki benim ile senin aranda iki maşrıkın uzaklığı olsa idi, (sen) ne kötü refîk!»
Bugün size bu temenniniz asla bir fâide vermeyecektir. Çünkü zulmettiniz. Şüphe yok ki, siz azapta ortaklarsınızdır.
Artık sen mi o sağırlara işittireceksin? Veya o körleri ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanı hidâyete erdireceksin?
Eğer seni herhalde (onların aralarından) giderirsek, artık şüphe yok ki Biz onlardan intikam alıcılarız.
(42-43) Yahut onlara vaadettiğimizi sana göstereceğizdir. Çünkü Biz, muhakkak ki onların üzerlerine muktedirleriz. Artık sen, sana vahyolunmuş olana kuvvetle sarıl. Şüphe yok ki, sen bir doğru yol üzerindesin.
(42-43) Yahut onlara vaadettiğimizi sana göstereceğizdir. Çünkü Biz, muhakkak ki onların üzerlerine muktedirleriz. Artık sen, sana vahyolunmuş olana kuvvetle sarıl. Şüphe yok ki, sen bir doğru yol üzerindesin.
(44-45) Ve muhakkak ki o, elbette senin için ve kavmin için pek büyük bir şereftir ve ileride sual olunacaksınızdır. Senden evvel resûllerimizden göndermiş olduğumuz zâtlara sor, biz o Rahmân´dan başka tapılacak ilâhlar yaptık mı?
(44-45) Ve muhakkak ki o, elbette senin için ve kavmin için pek büyük bir şereftir ve ileride sual olunacaksınızdır. Senden evvel resûllerimizden göndermiş olduğumuz zâtlara sor, biz o Rahmân´dan başka tapılacak ilâhlar yaptık mı?
(46-47) Andolsun ki, Mûsa´yı âyetlerimizle Fir´avun´a ve onun cemaatine gönderdik. Binaenaleyh dedi ki: «Ben şüphe yok âlemlerin Rabbinin bir Resûlüyüm.» Vaktâ ki onlara Bizim âyetlerimizle geldi, onlar o zaman, bunlardan gülüşür oldular.
(46-47) Andolsun ki, Mûsa´yı âyetlerimizle Fir´avun´a ve onun cemaatine gönderdik. Binaenaleyh dedi ki: «Ben şüphe yok âlemlerin Rabbinin bir Resûlüyüm.» Vaktâ ki onlara Bizim âyetlerimizle geldi, onlar o zaman, bunlardan gülüşür oldular.
Ve onlara âyetten bir şey gösterir olmadık ki, illâ o, diğerlerinden daha büyük idi. Ve onları azab ile yakaladık, belki onlar geri dönerler (diye).
Ve dediler ki: «Ey sahir! Bizim için Rabbine bir dua et, sana olan ahdi hürmetine, şüphe yok ki, biz de elbette hidâyete ermişler oluruz.»
Vaktâ ki, onlardan o azabı açıverdik, o zaman onlar sözlerinden geri döner oldular.
Ve Fir´avun kavmi içinde nidâ etti, dedi ki: «Ey kavmim! Mısır mülkü ve altından akan ırmaklar benim için değil mi? Hâlâ görmüyor musunuz?»
«Yoksa ben o kimseden daha hayırlı değil miyim ki, o bir hakîrdir ve (maksadını) açıklamaya yaklaşamıyor.»
«Onun üzerine altundan bilezikler atılmalı değil mi idi? Veya onunla beraber melekler birbirlerine mukarinler olarak gelmeli değil miydi?»
Artık kavmine hakaretle baktı. Derken onlar da ona itaat ediverdiler. Şüphe yok ki onlar, fasıklar olan bir kavim olmuş idiler.
Vaktâ ki, Bizi gazaplandırdılar, onlardan intikam aldık. Hemen hepsini de garkettik.
Artık onları sonrakiler için de bir geçmiş, bir ibret kıldık.
Vaktâ ki, Meryem´in oğlu, bir mesel olarak irâd edildi. O zaman kavmin bundan sevinip çağrışır oldular.
Ve dediler ki: «Bizim ilâhlarımız mı hayırlıdır, yoksa O mu?» Bunu sana bir mücadeleden başka olarak irâd etmiş olmadılar. Hayır. Onlar düşmanlar olan bir kavimdirler.
O başka değil, bir kuldur ki, O´nun üzerine in´amda bulunduk ve O´nu İsrâiloğulları için bir ibret kıldık.
Ve eğer dileyecek olsa idik, elbette sizden yerde melekler yaratırdık, size halefler olurlardı.
Ve şüphe yok ki, o (Hazreti İsa) Kıyamet için bir bilgidir. Artık o Kıyamet hususunda bir şekke düşmeyin ve bana tâbi olunuz. Bir dosdoğru yol budur.
Ve sakın sizi şeytan men eylemesin. Şüphe yok ki o, sizin için apaçık bir düşmandır.
Vaktâ ki İsa, o vazıh mûcizeler ile geldi, dedi ki: «Ben size muhakkak açık bir hikmet ile ve kendisiyle ihtilaf eder olduğunuz şeyin bazısını size beyan için geldim. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.»
«Şüphe yok ki Allah, O benim Rabbimdir ve sizin Rabbinizdir. Hemen O´na ibadet ediniz. İşte bu, dosdoğru yoldur.»
Sonra o tâifeler kendi aralarında ihtilafa düştüler. Artık vay acıklı günün azabından o zulmetmiş olanlara!
Onlar, kendilerine farkında olmadıkları halde ansızın gelecek olan o saatten başkasını mı gözlüyorlar?
O gün dostların bazıları bazısı için düşmandır. Muttakîler müstesna.
«Ey kullarım! Sizin üzerinize bugün hiçbir korku yoktur ve siz mahsun olacaklar da değilsiniz.
Öyle kullar ki, Bizim âyetlerimize imân ettiler ve müslüman oldular.
Siz de zevceleriniz de meserretler içinde olduğunuz halde cennete giriniz.»
Onların üzerine altundan tepsiler ile ve destiler ile dolaşır ve orada canların hoşlanacağı ve gözlerin lezzet alacağı şeyler vardır ve siz orada ebedîyyen kalıcılarsınız.
Ve işte bu o cennetlerdir ki, yapar olduğunuz şeylerden dolayı ona varis kılınmış oldunuz.
Sizin için burada birçok meyveler vardır, onlardan yiyeceksinizdir.
Kâfirler ise şüphe yok ki, cehennemin azabı içinde ebedîyyen kalıcılardır.
Onlardan (bu azab) hafifletilmeyecektir ve onlar bunun içinde şiddetli bir ümitsizliğe düşmüş kimselerdir.
Ve Biz onlara zulmetmedik. Velâkin onlar zalimler oldular.
Ve nidâ ettiler ki: «Ey Mâlik! Rabbine dua et, bizim üzerimize (ölüm ile) hükmetsin.» (Mâlik de) Dedi ki: «Şüphe yok, siz kalıcılarsınız.»
Andolsun ki, biz size hakkı getirdik, velâkin birçoğunuz hak için hoşlanmayanlar idi.
Yoksa bir işi sapsağlam mı tuttular? Artık şüphe yok ki, sapsağlam tutan Biz´leriz.
Yahut zannederler mi ki, Biz onların sırlarını ve aralarındaki fısıltılarını işitmeyiz? Hayır. Ve Bizim elçilerimiz, onların yanlarında yazıyorlar.
(81-82) De ki: «Eğer Rahmân için (faraza) bir veled olsa idi, (O´na) ibadet edenlerin ilki ben olurdum.» Göklerin ve yerin Rabbi, arş´ın Rabbi (o müşriklerin) tavsif ettikleri şeyden münezzehdir.
(81-82) De ki: «Eğer Rahmân için (faraza) bir veled olsa idi, (O´na) ibadet edenlerin ilki ben olurdum.» Göklerin ve yerin Rabbi, arş´ın Rabbi (o müşriklerin) tavsif ettikleri şeyden münezzehdir.
Artık onları bırak, (beyhûde işlere) dalsınlar ve oyalanadursunlar. O vaadolundukları günlerine mülâki olacaklarına değin.
Ve O, o Zât-ı akdes´dir ki, gökte ilâhtır ve yerde ilâhtır. Ve O, bihakkın hikmet sahibidir, bihakkın ilim sahibidir.
Ve mukaddestir O (Zât-ı ilâhî) ki, göklerin ve yerin ve bunların aralarında bulunan şeylerin mülkü O´na mahsustur ve saatin ilmi de O´nun indindedir ve O´na döndürüleceksinizdir.
O´ndan başka ibadet eder oldukları şeyler, şefaat etmeğe malik değildirler. Ancak o bilir oldukları halde Hakk´a şehâdet edenler müstesnâ.
Ve andolsun ki, eğer onlara soracak olsan ki, kendilerini kim yarattı? Elbette diyeceklerdir ki: «Allah...» O halde nasıl oluyor da çevriliyorlar?
(88-89) Ve onun, «Yarabbi! Muhakkak ki, onlar imân etmez bir kavimdir,» demesi de indallah malumdur. Şimdi onlardan iraz et ve «Selâm,» deyiver, artık ileride bileceklerdir.
(88-89) Ve onun, «Yarabbi! Muhakkak ki, onlar imân etmez bir kavimdir,» demesi de indallah malumdur. Şimdi onlardan iraz et ve «Selâm,» deyiver, artık ileride bileceklerdir.
Açık olan ve gerçekleri açıklayan bu kitaba yemin olsun
Biz düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur´ân olarak indirdik.
O, Bizim nezdimizdeki ana kitapta saklı olup çok yücedir, hikmet doludur.
Siz haddi aşan bir topluluksunuz diye bu hakikatli mesajla sizi uyarmaktan vaz mı geçeceğiz? Bu mümkün değil
Daha önce gelip geçmiş nesillere nice nebîler gönderdik
Onlara hiçbir nebî gelmedi ki onunla alay etmiş olmasınlar
Biz bunlardan, (senin Mekkeli muhataplarından) daha kuvvetli olan toplumlar helâk ettik. Nitekim öncekilerin kıssaları geçmiştir.
Onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorarsan, mutlaka: "Onları o Azîz ve Hakîm (O mutlak galip, tam hüküm ve hikmet sahibi) yarattı." derler
O Yaratıcıdır ki yeryüzünü sizin için beşik gibi yapmış ve yol bulmanız için yerden yollar ve geçitler var etmiştir
Gökten, bir ölçüye göre su indiren de O´dur. Biz onunla ölü bir ülkeye hayat veririz.İşte siz de mezarlarınızdan öyle çıkarılacaksınız
Bütün çiftleri yaratan, binmeniz için gemileri ve hayvanları var eden de O´dur
Ta ki onların üstüne binerken Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve şöyle diyesiniz:"Bunları bizim hizmetimize veren Allah yüceler yücesidir, her türlü eksiklikten münezzehtir.O lütfetmeseydi biz buna güç yetiremezdik. Muhakkak ki biz sonunda Rabbimize döneceğiz.
Öyle iken, müşrikler tuttular kullarından bir kısmını O´nun cüz´ü (parçası) saydılar. Gerçekten insan çok nankördür
Ne o, yoksa O, yaratıklarından, aklınız sıra kızları Kendisi evlat edindi de, o değerli oğulları size mi ikram etti
O müşriklerden her biri, Rahman´a yakıştırdığı kız çocuğunun dünyaya geldiği haberini alınca, birden yüzü mosmor kesilir, kederinden yutkunur durur
Onlar -iddialarınca- süs içinde yetişen ve tartışmada meramını kuvvetle anlatamayan kızları mı Allah´a isnad ediyorlar? (Oysa insanın en değerli saydığı şeyi Mâbud´una vermesi gerekir)
Rahman´ın kulları olan melaikeyi de dişi saydılar.Ne o! Onların yaratıldıkları sırada hazır mı bulundular?Onların bu iddiaları yazılacak ve bundan ötürü onlar sorguya çekileceklerdir
Bir de dediler ki: "Eğer Rahman dileseydi, biz onlara tapmazdık."Aslında onların ciddi bir bilgileri yoktur. Onlar sırf kafadan atıyorlar
Yoksa Bizim onlara daha önce verdiğimiz bir kitap varmış da onlar buna mı sarılıyorlar
Hayır! Ne bilgileri var, ne kitapları! Sadece şöyle derler:"Biz babalarımızı bir dine bağlanmış gördük. Biz de onların izlerinden gidiyoruz.
İşte böylece senden önce, uyarıcı bir resul gönderdiğimiz hiçbir şehir yoktur ki oraların varlıklı kişileri:"Biz babalarımızı bir dine bağlanmış gördük. Biz de onların izlerine uyduk!" demiş olmasınlar.
Peygamber onlara: "Peki, size babalarınızın bağlandığı dinden daha doğrusunu getirmişsem, yine de sürüp gidecek misiniz?" deyince onlar: "Şunu bilin ki," dediler, "biz, sizinle gönderilen mesajı reddediyoruz.
Bunun üzerine Biz de onlardan müminlerin intikamını aldık. İşte bak peygamberlere yalancı diyenlerin sonu nasıl oldu gör!
Bir vakit İbrâhim babasına ve halkına şöyle dedi: "Bilin ki ben sizin taptıklarınızdan her türlü ilişiği kestim. Ben ancak beni yaratana ibadet ederim. O bana yol gösterecektir.
O, bu sözü hakka dönsünler diye, gelecek nesillere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı
Doğrusu, Ben bunları da, babalarını da kendilerine hakikat ve onu açıklayan peygamber gelinceye kadar yaşattım
Ama bu gerçek kendilerine gelince: "Bu sihirdir, biz bunu kabul etmeyiz" dediler ve eklediler: "Bu Kur´ân, bu iki şehirden büyük bir adama indirilseydi ya!
Senin Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Halbuki bu dünya hayatında onların maişetlerini aralarında taksim eden, bir kısmının diğer kısmını çalıştırması için, kimini kimine üstün kılan Biziz. Senin Rabbinin rahmeti ise, onların topladıkları bütün şeylerden daha hayırlıdır
Eğer, bütün insanların dinsizliğe imrenecek bir tek ümmet haline gelme mahzuru olmasaydı, Rahman´ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine kurulacakları koltukları hep gümüşten yapardık. Onları altına, mücevhere boğardık. Fakat bütün bunlar dünya hayatının geçici metâından ibarettir. Âhiret ise Rabbinin nezdinde Allah´a karşı gelmekten sakınanlara mahsustur
Kim Rahman´ın hikmetlerle dolu ders olarak gönderdiği Kur´ân´ı göz ardı ederse, Biz de ona bir şeytan sardırırız; artık o, ona arkadaş olur.
Bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar, ama onlar kendilerinin hâlâ doğru yolda olduklarını sanırlar
Ta ki huzurumuza gelinceye kadar böyle devam eder.Huzurumuza çıktığında arkadaşına:"Keşke seninle aramız doğu ile batı arası kadar uzak olsaydı!Meğer sen ne kötü arkadaşmışsın!" der
Allah buyurur: "Bu temenniniz bugün size hiçbir fayda vermez.Çünkü hayat boyunca, birlikte zulmettiniz. Burada da azabı birlikte çekeceksiniz.
Sen sağırlara söz işittirebilir, körleri doğru yolda yürütebilir, besbelli sapıklıkta olanları hidâyete erdirebilir misin
Ey Resulüm! Biz seni vefat ettirip yanımıza alsak da,yine onlardan müminlerin intikamını alırız.Yahut onlara vâd ettiğimiz azabı, sana sağlığında gösteririz. Çünkü onlara karşı Biz her zaman güçlüyüz
O halde sen sana vahyedilen buyruklara sımsıkı sarıl, muhakkak ki sen dosdoğru yoldasın
Bu Kur´ân hem sana, hem milletine güzel bir namdır, şereftir.İleride ondan dolayı sorguya çekileceksiniz
Senden önce gönderdiğimiz resullere sor bakalım:Biz, hiç Rahman´dan başka tapılacak tanrılar kabul etmiş miyiz
Nitekim onlardan Mûsâ´yı, delillerimiz ve mûcizelerimizle Firavun´a ve ileri gelen yetkililerine gönderdik.O da onlara: "Ben Rabbülâlemin´in size elçisiyim" dedi
O, delillerimizle onlara gidince onlar alay edip gülmeye koyuldular
Onlara hep birbirinden büyük mûcizeler gösterdik. Belki dönüş yaparlar diye azaplarla sarstık
Azabı tadınca Mûsâ´ya: "Haydi büyücü! Sana verdiği sözünün gereği olarak bizim için Rabbine dua et, bizi bağışlasın, zira artık yola geleceğiz" dediler
Fakat Biz, onlardan azabı giderince, hemen sözlerinden caydılar.
Firavun halkına duyuru yapıp dedi ki: "Ey benim halkım! Mısır´ın yönetimi benim elimde değil mi? Ayaklarımın altından akan şu nehirler, kanallar benim değil mi? Görmüyor musunuz? Yoksa ben, şu aşağılık, meramını bile neredeyse anlatamayan adamdan daha üstün değil miyim?Eğer o dediği gibi ise, üstüne gökten altın bilezikler atılmalı, yahut beraberinde melaikeler gelmeli değil miydi?"
O halkını küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Doğrusu onlar yoldan iyice çıkmış bir toplum idi
Onlar bizi gazaba dâvet edince, Biz de onların hepsini suda boğarak, onlardan müminlerin intikamını aldık
Onları sonraki nesillere, geçmiş bir ibret ve misal yaptık
Vakta ki Meryem´in oğlu Îsâ misal verildi, derhal halkın keyiflenerek haykıra haykıra gülmeye koyuldu ve "Bizim tanrılarımız mı üstün, dediler, yoksa o mu?" Bunu, sırf bir münâkaşa olsun diye sana misal verdiler. Zaten onlar kavgacı bir toplumdur
Hayır, o bir tanrı değil, nimetimize mazhar ettiğimiz ve İsrailoğulları için bir örnek yaptığımız bir has kulumuzdu. Şayet yapmak isteseydik, sizin yerinize geçmek üzere melekler yaratırdık. Ama bu, Allah´ın hikmetine aykırıdır
Gerçekten o, kıyamet için bir beyandır.Artık siz, o saatin geleceğinden hiç şüphe etmeyin de Bana tâbi olun.Doğru yol budur
Sakın Şeytan sizi yoldan çevirmesin.Çünkü o sizin besbelli düşmanınızdır
Îsâ, açık açık delillerle onlara gelince: "Ben, size hikmet getirdim,bir de hakkında ayrılığa düştüğünüz bazı şeyleri size açıklamak için geldim.O halde Allah´a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir, yalnız O´na ibadet edin. Doğru yol budur." dedi
Ondan sonra kendisine mensup birtakım fırkalar aralarında ayrılığa düştüler.Gayet acı bir günün azabından zalimlerin vay haline
İnsanlar, hiç farkında değillerken o kıyamet ansızın başlarına gelivermesini mi bekliyorlar
Müttakiler dışında dünyadaki bütün dostlar, o gün birbirine düşmandır.
Allah müttakilere şöyle buyurur: "Ey Benim kullarım!Bugün size herhangi bir endişe yoktur.Sizi üzen bir durum da olmayacaktır.
Ne mutlu onlara ki onlar, âyetlerimize inanmış ve Allah´a itaat etmişlerdir
Haydi siz de, eşleriniz de neş´e dolu olarak buyurun cennete
Altın tepsi ve kâselerle kendilerine ikram eden hizmetçiler, etraflarında fır döner.Hülasa orada canınız ne isterse, gözleriniz hangi manzaralardan hoşlanırsa hepsi var!Hem siz burada devamlı kalacaksınız
İşte dünyada yaptığınız makbul işlerden dolayı vârisi yapıldığınız cennet
Size orada, istediğiniz şekilde yiyeceğiniz her türlü meyve vardır
Suçlular ise cehennem azabında ebedî kalacaklar
Azapları hiç gevşetilmeyecek,orada bütün ümitlerini yitirmiş olarak kalacaklardır
Böyle yapmakla Biz onlara haksızlık etmedik, ama asıl kendileri öz canlarına zulmettiler
Cehennem bekçisine şöyle feryad ederler: "Malik! Ne olur, tükendik artık!Rabbin canımızı alsın, bitirsin işimizi!"O da: "Ölüp kurtulmak yok, ebedî kalacaksınız burada!" der.
Allah da şöyle buyurur: "Biz size gerçeği getirmiştik.Fakat çoğunuz hakikatten hoşlanmamıştınız.
Ey Resulüm! Onlar size hile kurmakta işi sağlama aldıklarını mı düşünüyorlar?İşte Biz de işi sağlam tutuyoruz
Yoksa onlar Bizim, kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır işitiriz ve yanlarındaki elçilerimiz de yaptıkları her şeyi yazarlar
De ki: Faraza, Rahman´ın çocuğu olsaydı ona ilk ibadet eden ben olurdum!
Göklerin ve yerin Rabbi, o Arşın, o muazzam saltanatın Rabbi,Kendisine eş, ortak uyduranların iddialarından münezzehtir, yüceler yücesidir
Kendilerine bildirilen o hesap gününe kavuşuncaya kadar, onları kendi hallerine bırak, batıllarına dalsınlar, varsın oyalansınlar
O, Allah´tır, gökte de yerde de tek ve gerçek İlahtır.O tam hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi hakkıyla bilir.
Göklerin, yerin ve ikisinin arasında olan bütün varlıkların mülk ve hâkimiyetine sahip olan Allah´ın şanı çok yücedir, hayır ve bereketi sınırsızdır.Kıyamet saatini bilmek O´na aittir.Hepiniz sonunda O´nun huzuruna götürüleceksiniz
Müşriklerin O´ndan başka yalvardıkları sahte tanrıların şefaat yetkileri yoktur.Ancak bilerek hak ve gerçeğe şahitlik edenler bunu yapabileceklerdir
Eğer kendilerine: "Sizi kim yarattı?" diye sorarsan "Allah yarattı" derler.O halde, nasıl oluyor da O´nu tek İlah kabul etmekten vazgeçiriliyorlar
Allah, elbette Resulünün: "Ya Rabbî! Ne yapayım, onlar, bir türlü imana gelmeyen bir topluluktur" demesini de biliyor.
Şimdi sen onlardan yüz çevir ve: "Selâm size!" de.Artık yakında mâruz kalacakları âkıbeti öğrenirler
Biz, düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur´ân yaptık.
O, katımızda bulunan ana Kitaptadır.Yücedir, hikmetlidir.
Siz, aşırı giden bir kavim oldunuz diye, sizi uyarmaktan vaz mı geçelim?
Biz önce gelenlere nice peygamber gönderdik.
Onlara hiçbir peygamber gelmezdi ki mutlaka onunla alay etmesinler.
Biz de bunlardan daha güçlü olan (o kavimler)i helâk ettik. Öncekilerin örneği geçti.
Andolsun onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan elbette diyecekler ki: "Onları, çok üstün, çok bilen (Allâh) yarattı."
O yeri sizin için beşik kıldı ve varacağınız yere gitmeniz için yeryüzünde size yollar yaptı.
Gökten bir ölçü ile su indirdi de, onunla ölü bir ülkeyi canlandırdık. İşte siz de öyle (canlandırılıp) çıkarılacaksınız.
O bütün çiftleri yarattı ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti,
Ki onların sırtlarına binesiniz, sonra onlara bindiğiniz zaman Rabbinizin ni´metini anasınız ve (şöyle) diyesiniz: "Bunu bizim hizmetimize veren (Allâh)ın şânı yücedir, yoksa biz bunu (hizmetimize) yanaştıramazdık."
"Biz elbette Rabbimize döneceğiz."
Tuttular, O´na kullarından bir parça tasarladılar. Gerçekten insan apaçık bir nankördür.
Yoksa (Allâh), yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğullar için sizi mi yeğledi?
Onlardan birine Rahmân´a benzer olarak anlattığı (kız çocuğu) müjdelense yüzü kapkara kesilir, öfkesinden yutkunup durur.
Süs içinde yetiştirilip, mücâdelede açık olmayanı (tartışmayı ve kavgayı beceremeyeni) mi (Allâh´ın çocuğu yaptılar)?
Rahmân´ın kulları olan melekleri dişi saydılar. Onların yaratılışlarına mı şâhid oldular ki (böyle hüküm veriyorlar)? Şâhidlikleri yazılacak ve (bundan) sorulacaklardır.
Ve dediler ki: "Rahmân dileseydi, biz onlara tapmazdık." Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece saçmalıyorlar.
Yoksa bundan önce onlara bir Kitap vermişiz de ona mı sarılıyorlar?
Hayır, (ne bilgileri var, ne de Kitâpları). Sadece: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerinde gidiyoruz" dediler.
İşte böyle, senden önce de hangi kente uyarıcı gönderdiysek mutlaka oranın varlıklıları: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler.
"Ben size, babalarınızı, üzerinde bulduğunuz(din)den daha doğrusunu getirmiş olsam da (yine babalarınızın yolunu)mu (tutacaksınız)?" dedi. "Doğrusu biz sizinle gönderilen mesajı tanımıyoruz." dediler.
Biz de onlardan öç aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?
Bir zaman İbrâhim babasına ve kavmine demişti ki: "Ben sizin taptıklarınızdan uzağım."
"Ben yalnız beni yaratana (taparım). Çünkü O, bana doğru yolu gösterecektir."
Ve bu sözü ardında kalıcı bir söz yaptı ki (insanlar Allah´a kulluğa) dönsünler.
Doğrusu bunları da, babalarını da kendilerine gerçek söz ve (onu) açıklayan elçi gelinceye dek yaşattım.
Fakat kendilerine gerçek gelince: "Bu, büyüdür, biz onu tanımayız" dediler.
Ve dediler ki: "Bu Kur´ân iki kentten, büyük bir adama indirilmeli değil miydi?"
Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünyâ hayâtında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik ve onlardan kimini ötekine derecelerle üstün kıldık ki biri, diğerine iş gördürebilsin. Rabbinin rahmeti, onların toplayıp yığdıklarından daha hayırlıdır.
İnsanlar (küfürde birleşen) bir tek ümmet olacak olmasaydı. Rahmân´ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine binip çıkacakları merdivenler yapardık.
Ve evlerine kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar, divânlar.
Ve (nice) süs(ler verirdik). Bütün bunlar, sâdece dünyâ hayâtının geçiminden ibarettir. Rabbinin katında âhiret ise, (günâhlardan) korunanlar içindir.
Kim Rahmân´ın zikrine karşı kör olursa ona bir şeytânı sardırırız; artık o, onun (yanından ayrılmaz, ona sürekli olarak kötülükleri telkin eden) arkadaşı olur.
O (şeyta)nlar onları yoldan çıkardıkları halde bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar.
Nihâyet (Zikr´imize karşı körlük edip yoldan çıkan o adam) bize geldiği zaman (kötü arkadaşına) der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) arası kadar uzaklık olsaydı (seni hiç görmeseydim); meğer ne kötü arkadaş(mışsın sen)!"
(Böyle söylemeniz) Bugün size bir yarar sağlamaz; çünkü zulmettiniz. Siz, azâb (çekme)de ortaksınız.
(Ey Muhammed), sen mi sağıra işittireceksin, yâhut körü ve apaçık sapıklıkta olanı yola ileteceksin?
Ya biz seni alıp götürdükten sonra onlardan öc alırız.
Yahut onları uyardığımız şeyi sana gösteririz (senin gözlerinin önünde onları azâba uğratırız); bizim onlara gücümüz yeter.
Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl, çünkü sen doğru yoldasın.
O (Kur´ân) sana ve kavmine bir Zikir (uyarı, şan ve şeref)dir ve yakında (ona uyup uymadığınızdan) sorulacaksınız.
Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Rahmân´dan başka tapılacak tanrılar yapmış mıyız?
Andolsun biz Mûsâ´yı da âyetlerimizle Fir´avn´a ve ileri gelen adamlarına gönderdik: "Ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim" dedi.
Onlara âyetlerimizi getirince onlar o âyetlerle alay edip gülmeğe başladılar.
Onlara gösterdiğimiz her mu´cize, mutlaka kızkardeşinden (ötekinden) büyüktü. Belki dönerler diye onları (kıtlık, tûfân, çekirge gibi türlü) azâb(lar) ile cezâlandırdık.
Bunun üzerine dediler ki: "Ey büyücü, bizim için Rabbine du´â et, sana verdiği söz hakkı için (bizi bağışlasın) artık biz yola geleceğiz!"
Fakat biz onlardan azâbı kaldırınca sözlerinden dönmeğe başladılar.
Fir´avn kavminin içinde bağırıp dedi: "Ey kavmim, Mısır mülkü ve şu altımdan akıp giden ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?"
"Yahut ben, şu aşağılık, nerdeyse söz anlatamayacak durumda olan adamdan daha iyi değil miyim?"
(Eğer o, doğru söylüyorsa) Üzerine altın bilezikler atılmalı, yâhut yanında (kendisine yardım eden, onu doğrulayan) melekler de gelmeli değil miydi?"
Kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim idiler.
Onlar bizi kızdırınca biz de onlardan öç aldık, hepsini boğduk.
Onları sonradan gelen (inkârcı)ların geçmiş ataları ve örneği yaptık (bunlar da onların izinden gittiler).
Meryem oğlu, bir misâl olarak anlatılınca hemen kavmin, ondan ötürü yaygarayı bastılar:
"Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu? dediler. Bunu sâdece tartışma için sana misâl verdiler. Doğrusu onlar, kavgacı bir toplumdur.
O, sadece kendisine ni´met verdiğimiz ve İsrâil oğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.
Eğer dileseydik, sizden şu dünyâda yerinize geçen melekler yapardık.
O, kıyâmetin kopacağını gösterir bir ilimdir. O sâ´atin geleceğinden hiç şüphe etmeyin, bana uyun, doğru yol budur.
Şeytân sizi (bundan) alıkoymasın. Çünkü o, sizin için açık bir düşmandır.
Îsâ açık kanıtlar getirince dedi ki: "Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için (geldim), Allah´tan korkun ve bana itâ´at edin."
"Allâh, işte benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz O´dur. O´na tapın, doğru yol budur."
Aralarından çıkan partiler, birbirleriyle ihtilâfa düşmüşlerdir. Acı bir günün azâbından vay o zulmedenlerin haline!
Onlar ille o sâ´atin, kendilerinin hiç farkında olmadıkları bir sırada, ansızın başlarına gelmesini mi bekliyorlar?
O gün, korunanlar dışında, dostlar birbirine düşmandır. (Onlara âlemlerin Rabbi şöyle hitabeder):
"Ey kullarım, bugün size korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz."
Onlar, âyetlerimize inanmış ve müslüman olmuş (kullarım) idiler.
"Haydi, siz cennete girin. Siz ve eşleriniz ağırlanıp sevindirileceksiniz!"
Onların önünde altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canların çektiği, gözlerin hoşlandığı her şey var! Ve siz orada ebedi kalacaksınız.
"İşte yaptıklarınıza karşılık size mirâs verilen cennet budur."
Orada sizin için çok meyva var. Onlardan yersiniz.
Suçlular, cehennem azâbında sürekli kalacaklardır.
(Azâb) Kendilerinden hiç hafifletilmeyecektir. Onlar azâb içinde umutsuzdurlar!
Biz onlara zulmetmedik; fakat onlar kendileri zâlim idiler.
(Cehennemin muhafızına): "Ey Mâlik, Rabbin bizim işimizi bitirsin, (bizi yok etsin, böyle yaşamaktansa ölmek daha iyidir)!" diye seslendiler. (Mâlik) "Siz kalacaksınız (hiçbir sûretle buradan kurtuluş yok)." dedi.
Andolsun biz size hakkı getirdik; fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.
Yoksa (hakka engel olma hususunda) bir iş mi kararlaştırdılar? Biz de (onları cezâlandırmağa ve hakkı yerleştirmeğe) kararlıyız.
Yoksa biz, onların sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmez miyiz sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçilerimiz de (her yaptıklarını) yazarlar.
De ki: "Eğer Rahmân´ın çocuğu olsaydı (O´na) tapanların ilki ben olurdum."
Göklerin ve yerin Rabbi, Arş´ın Rabbi onların nitelendirmelerinden yücedir, münezzehtir.
Bırak onları, kendilerine söylenen günlerine kavuşuncaya kadar dalsın, oynasınlar.
O´dur ki gökte de Tanrı´dır, yerde de Tanrı´dır. O, hakimdir, bilendir.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine âidolan (Allâh) ne yücedir! (Kıyâmetin kopacağı) Sâ´ati bilmek de O´nun yanındadır ve siz O´na döndürülüp götürüleceksiniz.
O´ndan başka (tanrı diye) yalvardıkları şeyler şefâ´at (yetkisin)e sâhip değillerdir. Ancak bilerek hakka şâhidlik edenler (bildiklerini doğru anlatanlar) bunun dışındadır.
Andolsun onlara, "Kendilerini kim yarattı?" diye sorsan, elbette: "Allâh," derler. O halde nasıl (haktan) çevriliyorlar?
Ve Elçinin: "Ya Rab, bunlar inanmayan bir kavimdir," demesini de (Allâh biliyor).
Şimdi sen onlardan geç ve : "Size esenlik (dilerim)" de. Yakında bileceklerdir.
Biz onu anlayasınız diye Arapça okuma/Kur’an kıldık.
O, katımızdaki ana kitaptadır. Yüce ve hikmet sahibidir.
-Siz azgınlık eden bir toplumsunuz diye sizi Kur’an ile uyarmaktan vaz mı geçelim?
Biz, öncekiler için de nice peygamberler gönderdik.
Onlara hiçbir peygamber gelmedi ki onunla alay etmiş olmasınlar.
Onlardan daha güçlü olanları da helak ettik. Öncekilerin örneği geçti.
Onlara: -Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan: -Onları, güçlü ve bilgin olan Allah yarattı derler.
O, sizin için, yeri bir beşik kıldı, orada doğru yolu bulasınız diye yollar yaptı.
O, gökten bir ölçüyle su indirendir. Onunla ölü bir beldeyi canlandırdık. Sizde işte böyle çıkarılacaksınız.
O, bütün çiftleri yaratan, sizin gemi ve hayvanlardan üzerine bindiğiniz şeyleri var edendir.
(13-14) Onların sırtlarına bitip oturmanız, sonra da: Rabbiniz´in nimetlerini hatırlamanız, onlara yerleştikten sonra da: -Bunu, hizmetimize veren Allah ne yücedir. Yoksa buna bizim gücümüz yetmezdi ve biz elbette Rabbimiz´e döneceğiz demeniz için..
(13-14) Onların sırtlarına bitip oturmanız, sonra da: Rabbiniz´in nimetlerini hatırlamanız, onlara yerleştikten sonra da: -Bunu, hizmetimize veren Allah ne yücedir. Yoksa buna bizim gücümüz yetmezdi ve biz elbette Rabbimiz´e döneceğiz demeniz için..
(Buna rağmen) O’na, kendi kullarından bir parça yakıştırdılar. İnsan gerçekten apaçık bir nankördür.
Yoksa O, yarattıklarından kızları kendi aldı da oğulları size mi ayırdı?
Oysa onlardan biri, Rahman’a isnat ettiği (bir kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman, içi kahır dolu olarak yüzü simsiyah kesilir.
Süs içinde yetiştirilen, bunun üzerine kendini apaçık olmayan bir çatışmanın içinde bulanı mı? (Allah’a yakıştırıyorlar)
Rahman’ın kulları olan melekleri dişi saydılar. Onların yaratılışlarına mı şahit oldular? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve onlara sorulacaktır.
Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara kulluk etmezdik, dediler. Bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar, sadece yalan söylemektedirler.
Yoksa daha önceden onlara bir kitap verdik de, onlar o kitaba mı tutunuyorlar?
Bilakis şöyle dediler: -Biz, atalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde dosdoğru gitmekteyiz.
Senden önce de bir beldeye uyarıcı gönderdiğimizde hemen oranın refahtan şımarmış ileri gelenleri: -Biz atalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinden gidiyoruz, demişlerdi.
-Size, atalarınızı üzerinde bulduğunuzdan daha doğru bir şey getirmiş olsam da mı? dedi. Onlar: -Biz, sizinle gönderileni tanımıyoruz, dediler.
Biz de onları cezalandırmıştık. Bir bak, yalanlayanların akibeti nasıl oldu?
Hani İbrahim babasına ve kavmine demişti ki: -Ben sizin kulluk ettiklerinizden uzağım.
Ancak beni yaratana kulluk ederim. Çünkü O bana doğru yolu gösterecektir.
Onu, belki dönerler diye arkasında kalıcı bir söz haline getirdi.
Evet, onları ve atalarını kendilerine hak ve apaçık bir elçi gelinceye kadar nimetlendirdim.
Onlara hak geldiği zaman: -Bu bir aldatmacadır, biz onu tanımıyoruz. dediler.
-Bu Kur’an iki şehrin büyüklerinden bir adama indirilmeli değil miydi? dediler.
Rabbin’in rahmetini onlar mı taksim ediyor? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Onlardan bir bölümünü, birbirlerine iş gördürebilsinler diye diğerlerinin üzerinde derecelerle yükselttik. Rabbinin rahmeti onların topladıklarından daha hayırlıdır.
Eğer insanlar tek bir toplum olmayacak olsaydı, Rahman’a nankörlük edenlerin evlerinin çatılarını ve üzerine çıkıp yükseldikleri merdivenleri gümüşten yapardık.
Kapılarını ve arkalarına yaslandıkları koltukları
Ve süsleri de... Bunların hepsi geçici hayatın geçimliğidir. Ahiret ise Rabbin katında korunanlara aittir.
Allah’ın zikrini/Kur’an’ı umursamayan kimseye bir şeytanı musallat ederiz de onun yakın bir dostu olur.
Onlar, bunları yoldan çıkarırlar da, yine de kendilerini doğru yolda sanırlar.
Nihayet, bize geldiği zaman: -Keşke benimle senin aranda doğu ve batı kadar uzaklık olsaydı. Ne kötü bir dostmuşsun!
O gün bu (pişmanlık) size bir fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz zalimlik ettiniz. Azapta da artık ortaksınız.
-Şimdi, sağıra sen mi işittireceksin veya kör olan ve apaçık sapıklıkta bulunan kimseye sen mi yol göstereceksin?
Biz, seni alıp götürsek de onlardan intikam alacağız;
Onlara vaadettiğimizi sana göstersek de.. Elbette biz, onlara güç yetiririz!
Sen, sana vahyolunana sımsıkı tutun. Çünkü sen, dosdoğru bir yol üzerindesin!
Şüphesiz, (Kur’an) senin için ve kavmin için de sorgulanacağınız bir hatırlatmadır.
Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimizden sor. Bakalım, Rahman’dan başka kulluk edilecek ilahlar var etmiş miyiz?
Onlara ayetlerle geldiği zaman onlar, ona gülüp geçmişlerdi.
Onlara gösterdiğimiz her mucize, bir evvelkinden daha büyük idi. Belki dönerler diye onları azabımızla yakalamıştık
-Ey sihirbaz! sana verdiği söze dayanarak bizim için Rabb’ine dua et, muhakkak biz de doğru yolu bulacağız, demişlerdi.
Onlardan azabı kaldırdığımız zaman da hemen sözlerini bozuyorlardı.
Firavun ulusuna seslenerek: -Ey ulusum, Mısır’ın ve altımda akan şu ırmakların hakimiyeti bana ait değil mi? Bunu görmüyor musunuz?
Yoksa ben, şu hakir ve neredeyse konuşamayan adamdan daha iyi değil miyim?
-Ona altın bilezikler verilmeli veya onunla birlikte yakınında yer alan melekler gelmeli değil miydi?
Firavun, halkını küçümsemiş, onlar da ona boyun eğmişlerdi. Gerçekten onlar yoldan çıkmış bir toplum idi.
Onlar bizi öfkelendirdikleri zaman, onların hepsini suda boğarak, onlardan intikam aldık.
Böylece onları sonradan geleceklere selef ve örnek kıldık.
Meryem’in oğlu örnek olarak verilince, kavmin ondan (konuyu) saptırıyor:
-Bizim ilahlarımız mı daha iyidir, yoksa o mu? diyerek... Bunu sana sadece tartışmak için söylüyorlar. Zaten onlar kavgacı bir toplumdur.
O, yalnızca kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları’na örnek yaptığımız bir kuldur.
Eğer dileseydik, yeryüzünde sizin yerinize geçecek melekler var ederdik.
Şüphesiz o, kıyamet için bir ilimdir. O halde, kıyametten yana bir şüpheniz olmasın. Bana uyun. Dosdoğru yol budur.
Şeytan sakın sizi saptırmasın. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.
İsa belgelerle geldiği zaman şöyle demişti: -Size hikmet ile hakkında ihtilafa düştüğünüz şeylerin bir kısmını açıklamak için geldim. Allah’tan korkun ve bana uyun!
Allah, benim de Rabb’im sizin de Rabbiniz O’dur. Öyleyse O’na kulluk edin. Dosdoğru yol budur.
Buna rağmen gruplar, aralarında anlaşmazlığa düştüler. O acı günün azabına uğrayacak zalimlerin vay haline..
Onlar, farkında olmadıkları bir anda, ansızın kendilerine gelecek kıyametten başka bir şey mi bekliyorlar?
O gün, kendilerini günahlardan koruyanlardan başka bütün dostlar birbirine düşmandır.
-Ey kullarım! Size bugün korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz.
-Ayetlerimize iman edenler ve teslim olanlar!
Siz ve eşleriniz sevinç içinde, girin cennete!
Etraflarında altın tepsiler ve testiler dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin zevk aldığı her şey vardır. Siz, orada ebedi kalacak olanlarsınız!
Yaptıklarınıza karşılık olarak, sizin varis olduğunuz cennet işte budur!
Orada sizin için bir çok meyveler vardır, onlardan yersiniz..
Suçlular ise cehennem azabında ebedidirler.
Onların azabına hiç ara verilmez ve onlar orada ümitsiz kalmışlardır.
Onlara biz zulmetmedik, fakat onlar kendi kendilerine zulmettiler.
(Cehennem bekçisine): -Ey Malik, Rabbin işimizi bitirsin, diye haykırırlar. O da: Siz, kalıcısınız! der.
Size hakkı getirmiştik. Fakat çoğunuz haktan hoşlanmamıştınız.
-Yoksa bir işe mi karar verdiler? Elbette biz de kararlıyız.
Yoksa, bizim, onların gizlediklerini ve gizli toplantılarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır yanılıyorlar. Elçilerimiz de onların yanında kaydediyorlar.
De ki: -Eğer Rahman’ın bir oğlu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum.
Göklerin ve yerin Rabbi, Arş’ın Rabbi onların nitelemelerinden uzaktır.
Bırak onları, kendilerine vaat edilen güne kavuşuncaya kadar dalsınlar ve oynaya dursunlar.
Gökte ilah O olduğu gibi yerde de ilah O’dur. O, hakimdir, alimdir.
Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin hakimiyeti kendisine ait olan ne yücedir! Kıyametin bilgisi O’nun yanındadır ve O’na döndürüleceksiniz.
Bilerek hakka şahitlik edenler dışında, Allah’tan başka dua ettiklerinin, şefaat güçleri yoktur.
Onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan, elbette “Allah” derler. Buna rağmen nasıl saptırılıyorlar?
Onun “Ey Rabbim” deyişine yemin olsun ki, onlar gerçekten iman etmeyen bir toplumdur.
Öyleyse onları boş ver ve “selam” de, nasıl olsa öğrenecekler.
Gerçekten biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur´an kıldık.
Hiç şüphesiz o, bizim katımızda olan Ana Kitap´tadır; çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur.
Siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz diye, şimdi o zikri (öğüt ve hatırlatma dolu Kur´an´ı) sizden (uzaklaştırıp) bir yana mı bırakalım?
Oysa biz, önceki (cemiyet)ler içinde nice peygamber(ler) gönderdik.
Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi.
Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olan (toplum)ları yıkıma uğrattık. Öncekilerin örneği geçti.
Andolsun, onlara: «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye soracak olsan, tartışmasız: «Onları üstün ve güçlü (aziz) olan, bilen (Allah) yarattı» diyecekler.
Ki O, yeri sizin için bir beşik kıldı ve onda size (birtakım) yollar var etti, böylece doğru yolu bulasınız.
Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi ´dirilttik (ve her yanına yeniden hayat) yaydık´; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız.
Ki O, bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri de var etti.
Onların sırtlarına binip doğrulmanız, sonra onlara binip doğrulduğunuz zaman da, Rabbinizin nimetini zikretmeniz ve: «Bunlara bizim için boyun eğdiren (Allah) ne yücedir, yoksa biz bunu (kendi hizmetimize) yanaştıramazdık» demeniz için.
Ve biz elbette, Rabbimize çevrilip döneceğiz.
(Buna rağmen) Kendi kullarından O´na bir parça kılıp yakıştırdılar. Doğrusu insan, açıkça bir nankördür.
Yoksa O, yarattıklarından kızları (kendine) edindi ve erkekleri size mi ayırıp bıraktı?
Oysa onlardan biri, O Rahman (olan Allah) için verdiği örnek ile (kız çocuğunun doğumuyla) müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş olarak kahrından yutkundukça yutkunuyor.
Onlar, süs içinde büyütülüp de mücadelede açık olmayan (kızlar)ı mı (Allah´a yakıştırıyorlar)?
Onlar, ki kendileri Rahmanın kulları olan melekleri dişiler kıldılar. Kendileri onların yaratılışlarına şahit mi oldular? Onların şahitlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorumlu tutulacaklar.
Dediler ki: «Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik.» Onların bundan yana hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca ´zan ve tahminle yalan söylemektedirler.´
Yoksa biz, bundan önce kendilerine bir Kitap verdik de şimdi ona mı tutunuyorlar?
Hayır; dediler ki: «Gerçek şu ki biz, atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri (eserleri) üstünde doğru olana (hidayete) yönelmiş (kimse)leriz.»
İşte böyle; senden önce de (herhangi) bir memlekete bir peygamber göndermiş olmayalım, mutlaka onun ´refah içinde şımarıp azan önde gelenleri´ (şöyle) demişlerdir: «Gerçek şu ki, biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuşlarız.»
(O peygamberlerden her biri de şöyle) Demiştir: «Ben size, atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsamda mı?» Onlar da demişlerdir ki: «Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye (karşı) kâfir olanlarız.»
Böylece biz de onlardan intikam aldık. Öyleyse, sen bir bakıver; yalan sayanların sonu nasıl oldu?
Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: «Hiç tartışmasız ben, sizin tapmakta olduklarınızdan uzağım.»
«(Ancak) Beni yaratan başka. İşte O beni hidayete yöneltip iletecektir.»
Ve bunu (bu tevhid inancını) onun ardında (kendi soyunda) kalıcı bir kelime olarak kılıp bıraktı ki belki (Allah´a) dönerler diye.
Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir peygamber gelinceye kadar metalandırıp yaşattım.
Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: «Bu bir büyüdür, doğrusu biz ona (karşı) kâfir olanlarız.»
Ve dediler ki: «Bu Kur´an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?»
Senin Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırmaktadırlar? Dünya hayatında onların maişetlerini aralarında biz paylaştırdık ve onlardan bir bölümü (diğer) bir bölümünü ´teshîr´ etmesi için, bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle yükselttik. Senin Rabbinin rahmeti, onların toplayıp yığmakta olduklarından daha hayırlıdır.
Eğer insanlar (Allah´a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahmana (Allah´a karşı) küfredenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp yükselecekleri merdivenler yapardık.
Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp dayanacakları koltuklar,
Ve (daha nice) çekici süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, senin Rabbinin katında muttakiler içindir.
Kim Rahman (olan Allah)´ın zikrini görmezlikten gelirse, biz, bir şeytana onun ´üzerini kabukla bağlattırırız´; artık bu, onun bir yakın dostudur.
Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanıp sayarlar.
Sonunda bize geldiği zaman, der ki: «Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın dost(muşsun sen).»
(Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü siz zulmettiniz. Şüphesiz siz azabta da ortaksınız.
Öyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin?
Şu halde biz seni alıp götürürsek, elbette onlardan intikam alacağız,
Ya da kendilerine va´dettiğimiz şeyi onlara gösteririz ki, biz gerçekten onların üstünde güç yetirenleriz.
Şu halde sen, sana vahyedilene sımsıkı tutun; çünkü sen dosdoğru olan bir yol üzerindesin.
Ve hiç şüphesiz o (Kur´an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.
Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimizden sor: Biz, Rahman (olan Allah)´ın dışında tapılacak birtakım ilahlar kıldık mı (hiç)?
Andolsun, biz Musa´yı Firavun´a ve onun ´önde gelen çevresine´ ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: «Gerçekten ben, âlemlerin Rabbinin elçisiyim.»
Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar.
Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, biz onları azabla yakalayıverdik.
Ve onlar dediler ki: «Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği söz) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız.»
Fakat onlardan azabı çekip giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar.
Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: «Ey Kavmim, Mısır´ın mülkü ve şu altımda akmakta olan ırmaklar benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?»
«Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir.»
«Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?»
Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi.
Sonunda bizi öfkelendirince, biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk.
Bu suretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık.
Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, hemencecik senin kavmin ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.
Dediler ki: «Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?» Onu yalnızca bir tartışma konusu olsun diye (örnek olarak) verdiler. Hayır, onlar ´tartışmacı ve düşman´ bir kavimdir.
O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık.
Eğer biz dilemiş olsaydık; elbette sizden melekler kılardık; onlar da yeryüzünde (size) halef olurlardı.
Hiç şüphesiz o, kıyamet saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyametten) yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve bana uyun. Dosdoğru olan yol budur.
Şeytan sakın sizi (Allah´ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır.
İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: «Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah´tan sakınıp korkun ve bana itaat edin.»
«Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O´na kulluk edin. Dosdoğru olan yol budur.»
Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acıklı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara.
Onlar, hiç şuurunda değilken kendilerine apansız geliverecek olan kıyamet saatinden başkasını mı gözlüyorlar?
Muttakiler hariç olmak üzere, o gün, dostların kimi kimine düşmandır.
«Ey kullarım, bugün sizin için bir korku yoktur ve siz hüzne kapılacak da değilsiniz.»
«Ki onlar, benim ayetlerime iman edenler ve müslüman olanlardır.»
«Siz ve eşleriniz cennete girin; sevinç içinde ağırlanacaksınız.»
Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı her şey var. Ve siz orda ebedi kalacak olanlarsınız.
«İşte, yapmakta olduklarınız dolayısıyla sizin mirasçı kılındığınız cennet budur.»
«Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz.»
Şüphesiz suçlu günahkârlar, cehennem azabı içinde ebedi kalacak olanlardır.
Onlardan (azab) hafifletilmeyecek ve orada onlar umutlarını kaybetmiş kimselerdir.
Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri zalimlerdir.
(Cehennem bekçisine:) «Ey Malik (bekçi), Rabbin bizim işimizi bitirsin!» diye haykırdılar. O: «Gerçek şu ki siz, (burada) kalacak olanlarsınız.» dedi.
«Andolsun, biz size hakkı getirdik, fakat sizin bir çoğunuz hakkı çirkin görüp tiksinenlerdiniz.»
Yoksa onlar, işi sıkı mı tuttular? İşte şüphesiz biz de işi sıkı tutanlarız.
Yoksa onlar, gerçekten bizim sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (her şeyi) yazıyorlar.
De ki: «Eğer Rahman (olan Allah)´ın çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum.»
Göklerin ve yerin Rabbi, Arş´ın Rabbi (olan Allah), onların nitelendirmekte olduklarından yücedir.
Artık sen onları bırak; onlar vadedilen kendi günlerine kadar, dalsınlar ve oynaya dursunlar.
Göklerde ilah olan ve yerde ilah olan O´dur. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü kendisinin olan (Allah) ne yücedir. Kıyamet saatinin ilmi O´nun katındadır ve siz O´na döndürüleceksiniz.
O´nun dışında tapmakta oldukları şefaatte bulunmağa malik değildirler; ancak kendileri bilerek hakka şahidlik edenler başka.
Andolsun, onlara: «Kendilerini kim yarattı?» diye soracak olsan, tartışmasız: «Allah» diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
Onun: «Ya Rab» demesi hakkı için, şüphesiz onlar imana gelmez bir kavimdirler.
Şimdi sen, ´aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir´ ve: «Selam» de. Artık onlar bileceklerdir.
Biz onu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur´an yaptık.
Ve o, bizim katımızdaki ana Kitap´ta çok yüce, çok hikmetlidir.
Siz, haddi aşanlardan/zulme sapanlardan oluşan bir toplumsunuz diye, o zikri/Kur´an´ı sizden uzak mı tutalım?
Biz, öncekiler için de nice peygamberler gönderdik.
Onlara bir peygamber geldiğinde mutlaka onunla alay ediyorlardı.
Biz, gücü-kuvveti onlardan daha üstün olanları da helâk etmişizdir. Öncekilerin örneği geçti.
Yemin olsun, eğer onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, kesinlikle şöyle diyeceklerdir: "Onları, Azîz ve Alîm olan yarattı!"
O, yerküreyi size bir beşik yaptı. Ve onda sizler için yollar oluşturdu ki, varacağınız yere varabilesiniz.
Gökten bir ölçüye bağlı olarak/bir kaderle su indirmiştir O. O suyla biz ölü bir beldeyi hayata kavuşturduk. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.
Tüm çiftleri de yaratan O´dur. Ve O, sizin için gemilerden ve hayvanlardan binmekte olduğunuz şeylere de vücut verdi;
Ki onların sırtlarına kurulasınız, sonra oraya kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlaya da şöyle diyesiniz: "Adı ve kudreti yücedir bunu bizim emrimize verenin! Yoksa biz bunu kendimize yanaştıramazdık."
"Ve gerçekten biz, halden hale geçerek Rabbimize mutlaka döneceğiz."
Kullarından O´na bir pay çıkardılar/bir parça isnat ettiler. Hiç kuşkusuz, insan apaçık bir nankördür.
Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendine ayırdı da oğullarla seçkinleşmeyi size mi bıraktı?
Onlardan biri, Rahman´a benzer gösterdiği/Rahman´a isnat ettiği kız evlatla müjdelendiğinde, yüzü simsiyah kesilir de öfkeden yutkunur durur.
Süs içinde yetiştirilen, fakat çekişme ve savaşta yetersiz kalanı, öyle mi?
Rahman´ın kulları olan melekleri, dişiler saydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar? Tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekilecekler.
Bir de dediler ki: "Rahman dileseydi, onlara tapınmazdık." Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece saçmalıyorlar.
Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de ona mı yapışmaktadırlar?
Hayır, sadece şunu söylemişlerdir: "Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerini izleyerek biz de doğruya ve güzele varacağız."
İşte böyle! Senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek oranın servetle şımarmış kodamanları mutlaka şöyle demişlerdir: "Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerine uyarak yol alacağız."
Uyarıcı dedi: "Peki, ben size, atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha iyi yol göstereni getirmiş olsam da mı?" Dediler: "Doğrusu, biz seninle gönderilen şeyi tanımıyoruz."
Bunun üzerine onlardan öc aldık. Bir bak, nice olmuştur o yalanlayanların sonu!
Bir zaman İbrahim, babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Ben, sizin taptıklarınızdan uzağım."
"Yalnız beni yaratana kulluk ederim. Bana, O kılavuzluk edecektir."
O, sözünü, kendinden sonra yaşayacak bir mesaj yaptı ki, insanlar hakka dönebilsinler.
Ben, şunlar ve atalarını, kendilerine hak ve açık kanıtlı resul gelinceye kadar nimetlendirdim.
Ne var ki, hak kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Bu bir büyü, biz bunu inkâr ediyoruz!"
Ve dediler: "Şu Kur´an, iki kent içinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?"
Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Ve onların kimini kimine derecelerle üstün kıldık ki, bazısı bazısını tutup çalıştırsın. Rabbinin rahmeti, onların derleyip topladıklarından daha hayırlıdır.
İnsanlar bir tek ümmet haline gelmeyecek olsalardı, o Rahman´a nankörlük edenlerin evlerine gümüşten tavanlar çatar, sırtlarına binip yükselecekleri merdivenler/asansörler yapardık.
Evlerine kapılar, üzerlerinde yan yatacakları koltuklar yapardık;
Her yanda süsler oluştururduk. İşte bütün bunlar, şu iğreti dünya hayatının nimetidir. Rabbinin katındaki âhiret ise takva sahipleri içindir.
Kim Rahman´ın Zikri´ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur.
Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hâlâ hidayet üzere olduklarını sanırlar.
Sonunda bize geldiğinde, şeytan, yoldaşına şöyle der: "Keşke aramızda iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı. Ne kötü yoldaşmışsın sen!"
Bugün hiçbir şey işinize yaramayacaktır. Çünkü zulme sapmışsınız. Azapta ortaklık kuracaksınız.
Sen şimdi sağırlara söz mü duyuracaksın; yoksa körlere, apaçık sapıklığa dalmışlara kılavuzluk mu edeceksin?!
Ya biz, seni alıp götürdükten sonra onlardan öc alırız;
Yahut da onlara yönelttiğimiz tehdidi sana gösteririz. Biz onlarla başa çıkacak güçteyiz.
Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.
Gerçek şu: Bu Kur´an sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.
Senden önce gönderdiğimiz resullerimize sor: Rahman´dan başka ibadet edilecek tanrılar yapmış mıyız?
Yemin olsun, Mûsa´yı ayetlerimizle Firavun´a ve onun üst düzey adamlarına gönderdik de onlara dedi ki: "Ben âlemlerin Rabbi´nin resulüyüm."
Mûsa onlara ayetlerimizi getirdiğinde onlar bu ayetlere gülüyorlardı.
Onlara gösterir olduğumuz her ayet-alâmet, kızkardeşi ayet-alâmetten mutlaka daha büyüktür. Belki dönerler diye onları azapla da yakalamışızdır.
Dediler ki: "Ey büyücü! Sana verdiği söz aşkına, Rabbine bizim için bir yakarıver; biz artık doğru yola gireceğiz."
Fakat kendilerinden azabı kaldırdığımızda hemen yan çizmeye başladılar.
Firavun, toplumu içinde haykırıp şöyle dedi: "Ey toplumum! Mısır´ın mülk ve yönetimi benim değil mi? İşte şu nehirler benim altımdan akıyor. Görmüyor musunuz?"
"Yoksa ben şu zavallı, şu meramını anlatamayacak adamdan hayırlı değil miyim?"
"Ona altın bilezikler atılmalı, yanında-hizmetinde melekler bulunmalı değil miydi?"
İşte toplumunu böyle küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan sapmış bir toplum idiler.
Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince, biz de onlardan öc aldık; hepsini suya gömüverdik.
Onları, sonra gelecekler için eski bir örnek yaptık.
Meryem´in oğlu, bir örnek olarak ortaya konunca, senin toplumun buna karşı hemen bağırıp çağırmaya başladı.
Dediler ki: "Bizim tanrılarımız mı hayırlı, o mu?" Bunu sana sadece çekişme olsun diye örnek verdiler. Çekişmeyi seven bir toplumdur onlar.
Meryem´in oğlu, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek yaptığımız bir kuldu.
Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde size halef olacak melekler vücuda getirirdik.
Hiç kuşkusuz o, kıyamet saati için bir bilgidir. O halde sakın o saat hakkında şüpheye düşmeyin; bana uyun. Dosdoğru yol budur.
Sakın şeytan sizi geri çevirmesin. O, sizin için açık bir düşmandır.
İsa, açık-seçik kanıtlarla geldiğinde şöyle demişti: "Ben size hikmet getirdim ve tartışıp durduğunuz şeylerin bir kısmını size açıklayayım diye geldim. O halde, Allah´tan sakının ve bana itaat edin!"
"Kuşkusuz, Allah hem benim Rabbimdir hem sizin Rabbinizdir. O halde O´na ibadet edin! İşte bu, dosdoğru bir yoldur."
Böyle iken, aralarından çıkan hizipler ihtilafa düştüler. Korkunç bir günün azabından vay haline o zulmedenlerin!
Hiç farkında olmadıkları bir sırada o saatin birdenbire kendilerine gelmesinden başka neyi bekliyorlar?
Dostlar o gün birbirine düşman kesilirler. Ancak takvaya sarılanlar böyle değildir.
Ey kullarım! Bugün size korku yok; sizler tasalanmayacaksınız da!
Onlar, ayetlerimize iman edip Allah´a teslim olanlar haline gelmişlerdi.
Cennete girin! Siz ve eşleriniz ikramlarla ağırlanacaksınız.
Çevrelerinde altın tepsiler, kadehler dolaştırılır. Orada, nefislerin arzu duyacağı, gözlerin zevkleneceği her şey vardır. Ve siz orada sürekli kalacaksınız.
İşte size, yapıp ettiklerinize karşılık mirasçı kılındığınız cennet!
Orada sizin için pek çok meyve var. Onlardan yiyeceksiniz.
Suçlular ise cehennem azabının içinde uzun süre sürekli kalacaklardır.
Azapları hafifletilmeyecektir; onun içinde ümitsiz kalacaklardır.
Biz onlara zulmetmedik; onlar zalimlerin ta kendileriydi.
Şöyle seslenecekler: "Ey Mâlik! Rabbin işimizi bitirversin." O şöyle diyecek: "Bekleyeceksiniz!"
Yemin olsun, size hakkı getirdik ama çoğunuz haktan tiksiniyorsunuz.
Yoksa bir iş ve oluşta kesin karara mı vardılar? Kuşkusuz, biz de kesin kararlıyız.
Yoksa onların sırlarını, fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır, öyle değil; elçilerimiz yanlarında yazıp duruyorlar.
De ki: "Eğer Rahman´ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum."
Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirmelerinden arınmıştır, yücedir.
Bırak onları, kendilerine vaat edilen günlerine kavuşuncaya değin dalıp gitsinler; oynayıp oyalansınlar!
Göklerde ilah olan da O, yerde ilah olan da O. O´dur Hakîm, O´dur Alîm.
Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin mülkü/yönetimi kendine ait olan o Allah´ın şanı yücedir. Kıyamet saatine ilişkin bilgi O´nun katındadır. Siz de O´na döndürüleceksiniz.
O´nun berisinden yakardıkları, şefaate sahip olamaz! Hakka tanık olanlar müstesna. Onlar, ilimden nasiplenmekteler.
Kendilerini kim yarattı diye onlara sorsan, yemin olsun, "Allah!" diyeceklerdir. Peki, nasıl döndürülüyorlar!"
Onun "Ey Rabbim" deyişine yemin olsun ki, bunlar iman etmez bir topluluktur.
Artık sen onlara aldırma, "Selam!" deyiver. Yakında bilecekler.